METİN ÇELİK ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZİ BİR ULUSLARARASI İLİŞKİLER MİTİ OLARAK DEVLETLERİN EGEMEN EŞİTLİĞİ METİN ÇELİK TEMMUZ 2015 ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI TEMMUZ 2015 BĠR ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER MĠTĠ OLARAK DEVLETLERĠN EGEMEN EġĠTLĠĞĠ Metin ÇELĠK DOKTORA TEZĠ ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER ANABĠLĠM DALI ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BĠLĠM DALI GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ TEMMUZ 2015 iv BĠR ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER MĠTĠ OLARAK DEVLETLERĠN EGEMEN EġĠTLĠĞĠ (Doktora Tezi) Metin ÇELĠK GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ Temmuz 2015 ÖZET Bu tez “devletlerin egemen eĢitliği” ilkesinin teorik muhtevası ile uluslararası pratiğinin uyuĢmadığını iddia etmekte ve bu nedenle “devletlerin egemen eĢitliği” ilkesini bir “Uluslararası ĠliĢkiler Miti” olarak değerlendirmektedir. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi gerek uluslararası hukukun gerekse BM sisteminin temel ilkelerinden birisidir ve devletlerin uluslararası hukuk karĢısında, uluslararası hak ve yükümlülüklerde, uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde eĢit olduklarını ifade etmektedir. Aynı zamanda, egemen eĢitlik ilkesi devlet egemenliğinin doğal bir sonucudur ve devletlerin iç iĢlerine karıĢılmayacağı, dıĢ iliĢkilerinde ise bağımsız oldukları anlamına gelmektedir. Ancak uluslararası politikada büyük güçler/devletler, çoğu zaman, görece zayıf devletlerin iç iĢlerine karıĢmakta, uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde belirleyici olmakta, uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmektedirler. Dolayısıyla egemen eĢitlik ilkesi uluslararası politikada ihlal edilmektedir. Ayrıca bu tez Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde egemenlik ve siyasî mit ile ilgili yanlıĢ anlaĢılmalara da değinmektedir. Egemen eĢitliğin türediği kavram olan egemenliğin manasının doğru tespit edilmesi, siyasî mitin kapsamının belirlenmesi egemen eĢitlik ilkesini daha doğru analiz etmeye imkan tanıyacaktır. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler Sayfa Adedi DanıĢmanı : : : : : 1141.2.145 : Devletlerin egemen eĢitliği, Siyasî mit, Egemenlik, BM sistemi, Uluslararası ĠliĢkiler. : 279 : Prof.Dr. Hakan TAġDEMĠR v SOVEREIGN EQUALITY OF STATES AS A MYTH OF INTERNATIONAL RELATIONS (Ph. D. Thesis) Metin ÇELĠK GAZĠ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF SOCIAL SCIENCES July 2015 ABSTRACT This thesis argues that the theoretical contents and the implementation of the principle of “sovereign equality of states” in international politics does not match, thus, this thesis considers the principle of “sovereign equality of states” as a myth of international relations. The “sovereign equality of states” is one of the fundamental concepts of international law and UN System. The principle refers to the equality of states before international law, about international rights and obligations, and in decision-making process of international organizations. Therewithal, the principle of sovereign equality is a consequence of state sovereignty and means that non-interference and non-intervention in domestic politics and independency in external relations. However, great powers usually interfere in the domestic affairs of weaker states, violate the international law rules, and determinate the decision-making process of international organizations in international politics. Hence, the principle of sovereign equality is violated in international politics. This thesis also reveals some misunderstandings associated with the meaning of sovereignty and political myths. The principle of sovereign equality is derived from the concept of sovereignty. Thus, the correct definion of sovereignty and the correct determination of the scope of political myth will ensure that the correct analysis of the principle of sovereign equality. Science Code Key Words Page Number : 1141.2.145 : : Sovereign : equality of states, Political myths, Sovereignty, UN System, International Relations. : 279 : Supervisor : Prof.Dr. : Hakan TAġDEMĠR vi TEġEKKÜR Tezin hazırlanması esnasında çalıĢmanın kapsamının belirlenmesi ve sınırlandırılması, konunun provokatif yönü nedeniyle akademik bir üslubun korunması, tezin konusu itibariyle Türkçe literatürde detaylı bir çalıĢmanın mevcut olmamasının neden olduğu baskı hususlarında önemli zorluklar yaĢanmıĢtır. Ġlaveten yaĢanan diğer bazı sıkıntılar nedeniyle tez yazım süresi uzamıĢtır. Bu zorluklara karĢılık danıĢman hocam Prof.Dr. Hakan TAġDEMĠR‟e eleĢtirileri, yönlendirmeleri ve bilhassa sabrı için çok teĢekkür ediyorum. Ayrıca çok değerli vakitlerini ayıran, eleĢtirilerini eksik etmeyen, üslup ve içerik konusunda yardımlarını esirgemeyen Prof.Dr. Mehmet Emin ÇAĞIRAN‟a ve tartıĢmalarımızda farklı ufukları görmemi sağlayan Doç.Dr. Mehmet Akif OKUR‟a müteĢekkirim. Tez süresince değerli yardımlarını gördüğüm birçok arkadaĢım arasında özellikle Ali Arda YÜCEYILMAZ ve Buğra SARI‟ya katkıları ve tartıĢmaları vesilesiyle hassaten teĢekkür ediyorum. Benim için yardımları çok kıymetli olmuĢtur. Asıl teĢekkür ise elbette ki aileme. Sonsuz sabırları, tebessümleri, destekleri ve duaları için minnettarım. vii ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa ÖZET .................................................................................................................................... iv ABSTRACT ........................................................................................................................... v TEġEKKÜR .......................................................................................................................... vi ĠÇĠNDEKĠLER ....................................................................................................................vii KISALTMALAR .................................................................................................................. ix 1. GĠRĠġ............................................................................................................................... 1 2. TEZĠN ĠNġA EDĠLDĠĞĠ KAVRAMSAL ZEMĠN ........................................... 13 2.1. Mit ve Siyasî Mit TartıĢmaları .................................................................................. 13 2.1.1. Mit: Tanımı, özellikleri ve iĢlevleri ................................................................... 15 2.1.2. Siyasî mitin mahiyeti ......................................................................................... 29 2.2. Egemenlik: Tanımlanmaktan Ziyade TartıĢılan Kavram .......................................... 43 2.2.1. Hâkim egemenlik anlayıĢı.................................................................................. 48 2.2.2. Egemenlik tartıĢmalarının kapsamını belirlemek .............................................. 58 2.2.2.1. Egemenlik “özü” itibariyle süreklilik arzeder............................................. 59 2.2.2.2. Egemenliğin “mahiyeti” değiĢkendir .......................................................... 64 2.2.2.3. Egemenlik mutlak değildir .......................................................................... 68 2.2.2.4. Egemenliğin hukukî ve siyasî yönü ............................................................ 72 2.3. Westphalia BarıĢı ...................................................................................................... 74 2.3.1. Westphalian ortodoksi ....................................................................................... 80 2.3.2. Westphalian mit ................................................................................................. 88 3. EGEMEN EġĠTLĠK ĠLKESĠNĠN NORMATĠF BOYUTU .......................... 103 3.1. EĢitlik ve Adalet ĠliĢkisi .......................................................................................... 103 3.2. EĢitlik ve Hakkaniyet Ayrımı ................................................................................. 108 3.3. Egemen EĢitlik Ġlkesinin Kökeni ve GeliĢimi ......................................................... 122 viii Sayfa 3.4. Egemen EĢitlik Ġlkesinin Muhtevası ....................................................................... 129 3.4.1. Aslî eĢitlik ........................................................................................................ 141 3.4.2. Hukukî eĢitlik vs. siyasî eĢitlik ........................................................................ 143 3.4.3. Hak ve yükümlülüklerde eĢitlik ....................................................................... 147 3.4.4. Uluslararası yargılamalarda tarafların eĢitliği .................................................. 149 3.4.5. Uluslararası örgütlerde karar alma sürecinde eĢitlik ........................................ 152 3.5. BM Bağlamında Egemen EĢitlik Ġlkesi ve Uluslararası Örgütler ĠliĢkisi ............... 157 4. EGEMEN EġĠTLĠK ĠLKESĠNĠN REALĠST BOYUTU ............................... 171 4.1. EĢitsizliğin KurumsallaĢması ve MeĢruiyet Kazanması ......................................... 171 4.2. Söylemde AnarĢik, Pratikte HiyerarĢik Sistem: Büyük-Küçük Devlet Ayrımı ...... 178 4.3. BM‟deki Anayasal ve Yapısal EĢitsizlikler ............................................................ 193 4.3.1. BM ġartı md. 2/7: “Müdahale etmeme” ilkesinin ihlali .................................. 194 4.3.2. BM ġartı md. 23/1: P5‟in daimi üyeliği........................................................... 204 4.3.3. BM ġartı md. 27/3: P5‟in veto hakkı ............................................................... 209 4.3.4. BM ġartı md. 106: P5‟in “eĢitler arasında birinci” olma hali .......................... 216 4.4. IMF Örneğinde Uluslararası Örgütlerde ĠĢlevsellik ve Hakkaniyet Tercihi ........... 220 5. SONUÇ ....................................................................................................................... 233 KAYNAKLAR .................................................................................................................. 243 ÖZGEÇMĠġ ....................................................................................................................... 279 ix KISALTMALAR Bu çalıĢmada kullanılmıĢ kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aĢağıda sunulmuĢtur. Kısaltmalar Açıklamalar a.g.e. Adı geçen eser a.g.m. Adı geçen makale AB Avrupa Birliği ABAD Avrupa Birliği Adalet Divanı ABD Amerika BirleĢik Devletleri AGĠK Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği Konferansı AGĠT Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği TeĢkilatı BM BirleĢmiĢ Milletler Örgütü BMDHS BirleĢmiĢ Milletler Deniz Hukuku SözleĢmesi BMGeK BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulu BMGüK BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi çev. Çeviren DHM Daimi Hakemlik Mahkemesi DTÖ Dünya Ticaret Örgütü ed. Editor EPIL Encyclopedia of Public International Law IBRD International Bank for Reconstruction and Development ICC International Criminal Court ICJ International Court of Justice ICO International Coffee Organization ILO International Labour Organization IMF International Monetary Fund md. Madde MPEPIL The Max Planck Encyclopedia of Public International Law (online) NATO North Atlantic Treaty Organization P5 Permanent Five / Powers Five PCA Permanent Court of Arbitration x Kısaltmalar Açıklamalar PCIJ Permanent Court of International Justice RCADI Recueil des cours de l'Académie de Droit International de la Haye (Collected Courses of the Hague Academy of International Law) Rep. Report RIAA Reports of International Arbitral Awards s. Sayfa SDR Special Drawing Right t.y. Tarih yok UAD Uluslararası Adalet Divanı UCM Uluslararası Ceza Mahkemesi UHE Uluslararası Hukuk Enstitüsü UHK Uluslararası Hukuk Komisyonu UNCIO United Nations Conference on International Organization USAD Uluslararası Sürekli Adalet Divanı vb. Ve benzeri vd. Ve diğerleri vol. Volume vs. Versus WTO World Trade Organization 1 1. GĠRĠġ Egemenlik hukukî ve siyasî muhtevasıyla uluslararası hukuk ve Uluslararası ĠliĢkiler1 disiplinlerinin en önemli anahtar kavramı olmaktadır. Uluslararası hukuk devletler arasındaki iliĢkilerin belirli kurallar çerçevesinde iĢlemesini sağlamayı, Uluslararası ĠliĢkiler ise bu iliĢkileri anlamayı ve yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla devlet her iki disiplin için temel analiz birimi, hukukî Ģahsiyet ve aktör olup, egemenlik her iki disiplinin temel analiz birimi olan devletin temel unsurlarının baĢında gelmektedir. Uluslararası hukukta devletin unsurları, yani kurucu öğeleri ülke, insan topluluğu, siyasî otorite ve egemenlik olarak kabul edilmekte olup, egemenlik sınırları belirli bir toprak parçası üzerinde (ülke) yaĢayan insan topluluğunu yöneten siyasî otoriteyi anlamlı kılan temel yapı olmaktadır. Devlet bir insan bedenine benzetilecek olursa, bedeni oluĢturan temel yapıları anlamlı kılan, bedene hayat kazandıran ruh egemenlik olarak tahayyül edilebilir. Uluslararası ĠliĢkiler için de egemenlik kurucu bir kavram görevi üstlenmektedir. Uluslararası ĠliĢkiler‟de ilk otuz yıllık dönemde hâkim olan anlayıĢa göre, devlet anarĢik uluslararası sistemdeki en üstün otoritedir ve bu üstünlük meĢru güç kullanma tekeli ile birlikte egemenlikten kaynaklanmaktadır. Mutlak egemenlik perspektifinden tanımlanan bu devlet merkezli anlayıĢ Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde uluslararası örgütlerin daha yoğun bir Ģekilde sistemde yer almaya baĢlamalarıyla tartıĢılır hale gelmiĢtir. TartıĢma Uluslararası ĠliĢkiler‟de devlet dıĢı aktörler bağlamında, ulus-devletin değiĢip değiĢmediği yönünde gerçekleĢiyor olsa da, tartıĢmanın merkezinde devlet egemenliğinin değiĢimi ve dönüĢümü yer almaktadır. Egemenliğin değiĢimine ve dönüĢümüne dair bu tartıĢma, egemenliğin yirmi birinci yüzyılda hâlâ Jean Bodin‟in dört yüz elli yıl önce kurgulamıĢ olduğu “mutlak” haliyle yorumlanması ısrarından kaynaklanmaktadır. Uluslararası ĠliĢkiler‟deki genel kabullerden (ortodoksi) en önemlilerinden birisi iĢte bu “Westphalian egemenlik” anlayıĢıdır. Westphalian ya da mutlak veya klasik olarak 1 Bu tezde baĢ harfleri büyük yazılan “Uluslararası ĠliĢkiler” ile küçük harflerle yazılan “uluslararası iliĢkiler” ifadeleri bilinçli ve zaruri bir ayrımı iĢaret etmek için kullanılmaktadır. Uluslararası ĠliĢkiler ifadesi büyük harflerle kullanıldığında (UĠ) Ġngiltere‟de 1919 yılında Aberyswyth Wales Üniversitesi‟nde kurulan Woodrow Wilson Uluslararası Politika Kürsüsü ile baĢlayan (baĢladığı kabul edilen) ve kısa zamanda birbiri ardına kurulan kürsülerle geliĢimini devam ettiren ve hâlihazırda geliĢmeye devam eden, bir disiplin haline gelen Uluslararası ĠliĢkiler disiplini ifade edilmektedir. Ġfadenin küçük harflerle yazılan (ui) versiyonu ise uluslar ya da belki daha yerinde bir kullanımla “devletler” arasında cereyan eden her nevi iliĢkiyi ifade etmek için kullanılmaktadır. 2 adlandırılan egemenlik devletin iç iĢlerinde en üstün ve yegâne otorite, dıĢ iĢlerinde ise diğer devletlerle eĢit statüde olduğunu, devletlerin birbirlerinin iç iĢlerine karıĢamadıklarını, devletlerin baĢka devletlerin ya da örgütlerin mahkemeleri tarafından yargılanamayacaklarını, egemenliğin mutlak, bölünmez, devredilemez olduğunu ifade etmektedir. Bu ortodoksiye rağmen, aslında egemenlik kavramı kullanıldığı ilk zamandan günümüze, özellikle küreselleĢme sürecinin etkisiyle, muhtevasında ciddi değiĢimler yaĢamıĢtır, yaĢamaya devam etmektedir. Bu değiĢimin ve dönüĢümün etkisiyle egemenlik kavramı üzerinde siyasî bir uzlaĢma söz konusu olamamaktadır. Kavrama yüklenen anlamların ideolojik kaygılarla Ģekilleniyor olması, kavramın “hayat verdiği” devlet formunun değiĢen uluslararası sisteme ayak uydurmak amacıyla yapısını, kapasitesini, yetkilerini ve önceliklerini değiĢtiriyor olması ve daha da önemlisi kavramın ilk kez kullanıldığı kabul edilen on altıncı yüzyılın Ģartları hâlâ geçerliymiĢçesine dört asır önceki tanımına atıf ve kıyas yapılarak tanımlanmaya çalıĢılıyor olması kavramın izahını içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Buna rağmen egemenlik büyük ölçüde Bodin‟in yapmıĢ olduğu tanımla kabul edilmektedir. Bu haliyle klasik egemenlikte devletin sınırlarının içinde hiyerarĢik, dıĢında ise anarĢik bir yapı söz konusu olmaktadır. Bu anarĢik yapı gereğince bütün devletler birbirleriyle eĢittir. Uluslararası ĠliĢkiler‟de hâkim olan bu aksiyoma göre “devletler egemendir ve bütün egemen devletler eĢittir”. Bu aksiyomun inĢasında Ġkinci Dünya SavaĢı önemli bir tarihî dönüm noktası olmaktadır. Ġkinci Dünya SavaĢı sona erdiğinde insanlık, çoğu sivil yetmiĢ milyon ölü; nükleer silahlar da dâhil olmak üzere kullanılan konvansiyonel, biyolojik ve kimyasal silahların neden olduğu çevresel yıkımlar; sivil halk üzerinde uygulanan gayri ahlaki ve gayri insani uygulamaların yol açtığı, etkileri uzun yıllar devam etmiĢ olan travmatik ve psikolojik tahribatlar; ekonomileri iflas eden veya ciddi anlamda sarsılan devletlerden oluĢan oldukça karanlık ve uzun bir yekûn listesi ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Her anlamda yıkıma neden olmuĢ böylesi bir olayın tekrar yaĢanmaması amacıyla savaĢın galip devletleri tarafından yeni bir uluslararası düzen kurma giriĢimi hâsıl olmuĢ, 24 Ekim 1945‟de BirleĢmiĢ Milletler Örgütü (BM) kurulmuĢtur. BM‟nin kurulması yeni bir uluslararası sistemin baĢlangıcı olmuĢtur. BM‟nin merkezinde yer aldığı ve bu örgütün kural koyuculuğu düsturuyla inĢa edilen yeni uluslararası sistem, beraberinde birçok fikrî, 3 hukukî ve siyasî değiĢimi gerekli kılmıĢtır. Çünkü 1945 öncesi sistemin gereksinimleri ve ilkeleri, özelde ise mutlak egemenlik anlayıĢı, küreselleĢme süreci ile artık tarihi geçmiĢ, günün Ģartlarına uymayan, demode bir kullanım haline gelmiĢtir. Devletlerin karĢılıklı bağımlılığının arttığı, birbirleriyle yoğun bir Ģekilde ekonomik, sosyal, kültürel ve askerî alanlarda iĢbirliği gerçekleĢtirdikleri yeni uluslararası sistemde Bodin‟in “devletlerin mutlak egemenliğe sahip olduğu” düsturu iĢlevsiz hale gelmiĢtir. Bunun yerine BM egemenliğin özellikle devletler arası iliĢkilerdeki tezahürüne yoğunlaĢmıĢtır. Bu bağlamda uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması temel amacıyla kurulan BM‟nin üzerine inĢa olduğu temel ilkelerin baĢında “devletlerin egemen eĢitliği ilkesi” yer almaktadır. BM ġartı‟nda örgütün ilkelerinden bahsedilirken öncelikle “Örgüt, tüm üyelerin egemen eĢitliği ilkesi üzerine kurulmuĢtur” (md. 2/1) denilmektedir. Bu ifade 1945 sonrası yeni uluslararası sistemin anayasası hüviyetindeki BM ġartı‟nda örgütün ve dolayısıyla uluslararası sistemin devletlerin egemen eĢitliği ilkesi üzerine kurulduğunu belirtmekte, böylece egemen eĢitlik ilkesi sistemin kurucu unsuru haline gelmektedir. BM sonrası kurulan Afrika Birliği Örgütü (1963) ve Amerikan Devletler Örgütü (1967) gibi birçok uluslararası örgütün kurucu metinlerinde, Devletler Arasında Dostça ĠliĢkiler ve ĠĢbirliği ile Ġlgili Uluslararası Hukuk Ġlkeleri Deklarasyonu (1970) gibi uluslararası resmî dokümanlarda da yer alması ilkenin uluslararası sistemde kabul gördüğünü göstermektedir. Sonuç itibariyle egemen eĢitlik ilkesi uluslararası sistemde devletler arası iliĢkileri belirleyen hukukî ve siyasî bir ilkedir. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi bütün devletlerin yüzölçümü, refah düzeyi, ekonomik geliĢmiĢlik, nüfus büyüklüğü, askerî kapasite veya medeniyet seviyesi gibi eĢit olmayan yönlerine karĢılık hukuk önündeki pozisyon, haklar ve yükümlülükler bahsinde, uluslararası anayasal metinlerin hazırlanması ve kanunların yapımı sürecinde konumları itibariyle, uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde kullandıkları oylar ve temsil hususunda eĢit olduklarını ifade etmektedir. Egemen eĢitlik ilkesi ile bir devletin diğer devletler ile eĢit Ģartlarda iliĢki kurması, herhangi bir uluslararası otoritenin himayesine mecburiyet duyulmaksızın kararlar alınabilmesi, devletler arası iliĢkilerin eĢitlik zemininde mümkün olduğunca adil ve kabul edilebilir bir Ģekilde gerçekleĢmesi amaçlanmaktadır. Bu yorum, tam olarak, devletlerin herhangi bir ayrımcılık ya da farklı muameleye uğramaksızın eĢitlik zemininde iliĢkiler kurmalarını savunan Grotius‟un egemen eĢitlik 4 tanımı ile uyuĢmaktadır. Diğer bir ifadeyle, egemen eĢitlik ilkesinin referans noktası eĢitlik ve egemenlik vurgusudur. Egemen eĢitlik ilkesi hukukî ve teorik kısmı bakımından sağlam bir içeriğe sahiptir. Ġlkenin oluĢumunu Antik Yunan dönemlerine, Stoa okuluna kadar götürmek mümkündür. Antikite sonrası önce Vitoria, Grotius, Pufendorf, Vattel gibi doğal hukukçular, devamında Duguit, Kelsen gibi pozitif hukukçular egemen eĢitlik ilkesini tartıĢmıĢtır. Zamanla birçok uluslararası yargı kararında, uluslararası metinde, uluslararası örgütlerin anayasal metinlerinde zikredilen ilke zengin bir içeriğe sahip olmuĢtur. TartıĢmalar neticesinde ilkeye yüklenen anlamlar içerisinde bütün hukukçuların üzerinde mutabık olduğu anlam “devletlerin uluslararası hukuk karĢısında eĢit” konumda olduklarıdır. Bunun dıĢında ilkeye yüklenen haklarda ve yükümlülüklerde eĢitlik, uluslararası karar alma sürecinde kullanılan oy sayıları ve ağırlıklarında eĢitlik, kanunlarının yapımında eĢitlik gibi anlamlarda tartıĢmalar devam etmektedir. Bu tartıĢmalarda ilkenin hukukî ve siyasî mahiyeti arasındaki farklılıkları tanımlayabilmek önemli olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesinin bu zengin ve sağlam hukukî ve teorik muhtevasına karĢılık uluslararası pratikler aksini göstermektedir, yani ilkenin teorisi ile pratiği örtüĢmemektedir. Teorinin pratikle örtüĢmediği ilk uyuĢmazlık Uluslararası ĠliĢkiler‟in önemli ortodoksilerinden birisi olan uluslararası sistemin anarĢik olması bahsinde görülmektedir. AnarĢik yapı bütün devletlerin eĢit olmasını gerektirmektedir. Ancak dünya siyasî tarihinde de sayısız örnekleri olduğu üzere, uluslararası sistemde her zaman “büyük güçler” olarak tabir edilen bir devlet grubunun var olduğu görülmektedir. Sistem bu büyük güçler tarafından ve kendi lehlerine tasarlanmakta, küçük devletlerin büyüklerle eĢitliği pratiğe yansımamaktadır. Büyük devletlerin adeta küçük devletlerin yaĢamalarına ve ölmelerine karar verdikleri bu yapı söylemde anarĢik, pratikte ise hiyerarĢik olmaktadır. Büyük ve küçük devletler arasındaki bu eĢitsizlik siyasî olsa da, hukukî eĢitliğe de tesir etmektedir. Diğer bir uyuĢmazlık, uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde yaĢanmaktadır. Uluslararası sistemi temsil ediyor olması nedeniyle BM iyi bir örnek olmakta, BM‟nin iki asli organı kıyaslandığında Ģu sonuç ortaya çıkmaktadır: BM Genel Kurulu‟nda (BMGeK) yapılan oylamalarda her devletin bir oy hakkı vardır ve hiçbir devlet tek baĢına kararları engelleme hakkına sahip değildir. BM Güvenlik Konseyi‟nde (BMGüK) ise on beĢ üyenin beĢinin sahip olduğu veto hakkı nedeniyle, oylama her hangi bir daimi üyenin olumsuz 5 kararı ile aleyhte sonuçlanabilmektedir. Aynı örgütün iki organı ve iki ayrı devlet statüsü yorumu: Birincisinde devletler birbirleriyle eĢit olarak yorumlanırken, ikincisinde bir kısım devlet diğerlerinden daha üstün bir konuma tabi tutulmuĢtur, yani “eĢitler arası birinci” (primus inter pares). Dolayısıyla BMGüK‟de devletlerin egemen eĢitliği ilkesi göz ardı edilmektedir. Diğer bir örnekte ise, BM üyesi devletler BMGüK kararlarını kabul etme ve uygulama konusunda görüĢ birliğine vardıkları (BM ġartı, md. 25) halde, bazı devletler (Ġsrail) BMGüK kararlarına uymamakta ve kayıtsız kalmaktadır. Örneğin, Ġsrail‟in Filistin ve Suriye topraklarını iĢgali üzerine akla ilk gelen 242 (1967) ve 338 (1973) sayılı BMGüK kararlarına Ġsrail uymadığı halde herhangi bir yaptırıma tabi tutulmamıĢtır. Ġsrail hakkında daha birçok karar olmasına rağmen Ġsrail‟in diğer devletlerden farklı tutulması, kararlara karĢı kayıtsızlığının bir müeyyideye tâbi tutulmaması egemen eĢitlik ilkesinin “eĢit hak ve yükümlülükler” ifadesiyle örtüĢmemektedir. Yukarıda zikredilen pratik örnekler akla Hans Kelsen‟in itirazını getirmektedir. Kelsen egemen eĢitlik ilkesine atfedilen anlamları en azından ilkenin kullanılmak istenildiği ya da kullanıldığının iddia edildiği uluslararası sistemin yapısından kaynaklanan noksanlıklar nedeniyle eleĢtirmektedir. Kelsen bazı devletlere tanınan bir takım imtiyazların var olduğu bir sistemde “devletlerin egemen eĢitliğinden” bahsedilmesini anlamsız ve içi boĢ bir giriĢim olarak değerlendirmektedir.2 Ayrıca yine yukarıda belirtilen pratik örneklerden hareketle Ģu sorular akla gelmektedir: Egemen eĢitlik bir aksiyom olarak kabul edilebilir mi? Egemen eĢitlik bir aksiyom ise, bu aksiyom realite tarafından kabul edilmekte midir? Yoksa egemen eĢitlik aksiyomu kağıt üzerinde kalan bir ilke olup, realitede farklı mı iĢliyor? Eğer ilkenin teorisi ile pratiği örtüĢmüyorsa, bu ilke neden var? Neden temel uluslararası antlaĢmalarda ve hukukî metinlerde bu ilkeden ısrarla bahsediliyor? Bir Ģey hem var, hem de yok olamayacağına göre, o halde egemen eĢitlik ilkesinin mahiyeti nedir? Bu ve benzeri sorular ile Kelsen‟in eleĢtirisi bu tezin temel çıkıĢ noktası olmaktadır. Tezin temel argümanı “devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin” teorik düzeyde kurgulanan anlamının Uluslararası ĠliĢkiler pratiğinde pek de uygulanamıyor olduğudur. Kelsen‟in eleĢtirisine yakın bir mantık gibi görünse de tez egemen eĢitlik ilkesini uygulanamıyor olması nedeniyle “önemsiz” ve “geçersiz” görmemekte, aksine uluslararası iliĢkilere bir 2 Kelsen, H. (1951). The Law of the United Nations: A Critical Analysis of Its Fundamental Problems. New Jersey: The Lawbook Exchange, 51-52. 6 “fiili eĢitlik” kazandırabilme ihtimali ve eĢitlik fikrini sistemde canlı tutması bakımından ilkeyi önemli bulmaktadır. Bu tezin diğer bir çıkıĢ noktası ve “özgün” yanı ise, devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin Türkçe literatürde pek çalıĢılmıĢ bir kavram olmamasının yol açtığı boĢluktur. Doğrudan egemen eĢitlik ilkesini ele alan bir çalıĢma olmamakla beraber, hukukî kökeni nedeniyle egemen eĢitlik ilkesi kısmen uluslararası hukuk kitaplarında irdelenmiĢtir. Bu yönüyle uluslararası hukuk, devletler hukuku, devletler umumî hukuku, milletlerarası hukuk baĢlıklı ve konulu çalıĢmalar incelendiğinde egemen eĢitlik ilkesinin ele alınması bahsinde Ģöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır: - Uluslararası hukuk alanındaki bazı çalıĢmalarda egemen eĢitlik ilkesine ya hiç değinilmediği, ya da çalıĢma içerisinde “Westphalia düzeni, BM dönemi” gibi uluslararası hukukun tarihî geliĢiminden veya BM sisteminden bahsedildiği kısımlarda bir iki cümlede zikredildiği görülmektedir.3 - ÇalıĢmaların bir kısmında ise egemen eĢitlik ilkesine devletin kurucu unsurlarından “egemenlik” bahsinde, egemenliğin dıĢsal yönü izah edilirken değinildiği görülmektedir. Bu çalıĢmalarda egemen eĢitlik ilkesi dıĢsal egemenliğin değerlendirilmekte, ancak ilkenin muhtevası incelenmemektedir. bir sonucu olarak 4 - Geri kalan çalıĢmalarda ise egemen eĢitlik ilkesi ya devletin aslî hakları baĢlığı altında, ya da uluslararası hukukun genel ilkeleri baĢlığı altında ayrı bir baĢlık dâhilinde ele alınmaktadır. Bu çalıĢmaları da kendi aralarında ikiye ayırmak mümkün olmaktadır: Bir kısmı egemen eĢitlik ilkesinin hukukî eĢitliği ifade ettiğini, bu hukukî eĢitliğin dayanağının da BM ġartı olduğunu, her Ģeye rağmen uluslararası sistemde fiili bir eĢitsizliğin de 3 Akipek, Ö.Ġ. (t.y.). Devletler Hukuku: Devletler Hukukunun Şahıslarından Devlet, İkinci Kitap. (3. Bası). Ankara: BaĢnur Matbaası; Akipek, Ö.Ġ: (1963). Devletler Hukuku: Başlangıç, Birinci Kitap. Ankara: Ġstiklal Matbaası; Altuğ, Y., Nomer, E. (1977). Devletler Hukuku. (2. Baskı). Ġstanbul: Harp Akademileri Basımevi; Toluner, S. (1996). Milletlerarası Hukuk Dersleri: Devletin Yetkisi. (Gözden geçirilmiĢ 4. Bası). Ġstanbul: Beta Yayınevi; Bozkurt, E., Kütükçü, M.A., Poyraz, Y. (2001). Devletler Hukuku. (Gözden geçirilmiĢ 2. Baskı). Ankara: Nobel Yayınları; Acer, Y., Kaya, Ġ. (2012). Uluslararası Hukuk: Temel Ders Kitabı. (3. Baskı). Ankara: USAK Yayınları. 4 Çelik, E.F. (1962). Milletlerarası Hukuk: Temel Teoriler, Kaynaklar, Kişiler, Münasebetler ve Organlar. Ġstanbul: Fakülteler Matbaası; Eroğlu, H. (1979). Devletler Umumi Hukuku: Cilt 1. Ankara: Kalite Matbaası; Gündüz, A. (2003). Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler, Örnek Kararlar. (5. Bası). Ġstanbul: Beta Yayınevi; Doğan, Ġ. (2013). Devletler Hukuku. (GeniĢletilmiĢ 2. Baskı). Ankara: Seçkin Yayınları. 7 olduğunu ifade etmekte5; diğer bir kısmı ise, yukarıda bahsi geçen analizleri bir nebze daha detaylandırmakta, ancak kısıtlı bir çerçeveyi aĢmamaktadır.6 Türkçe literatürde hukuk kitapları dıĢında egemenlik baĢlıklı ya da konulu siyaset bilimi kitaplarında da aynı ve hatta daha fazlasıyla noksanlık görülmektedir. Egemenlik baĢlıklı ve konulu taranan siyaset bilimi kitaplarından yalnızca ikisinde egemen eĢitlik ilkesine değinildiği tespit edilmektedir: “TartıĢılan Egemenlik”7 isimli kitapta ilkeden yalnızca bir paragrafta bahsedilirken, “Mutlak MonarĢiden Günümüze Egemenlik Kavramı”8 isimli kitapta egemen eĢitlik ilkesinden dört sayfa bahsedildiği görülmektedir. Egemen eĢitlik ilkesinin Türkçe literatürde detaylı bir incelemeye tâbi tutulmamıĢ olması, çalıĢmaların kapsamı gereği bir kısıtlamaya gitme mecburiyetinden kaynaklanıyor olsa gerek. Aksi takdirde yerli ve yabancı çoğu hukukçu ve siyaset bilimci açısından uluslararası sistemin ve devletler arası iliĢkilerin temel ilkesi olarak kabul edilen egemen eĢitlik ilkesinin “önemsiz görülmesinden” kaynaklanmamaktadır. Uluslararası hukukun temel ve kurucu ilkelerinden birisi olan egemen eĢitlik ilkesinin Türkçe literatürde teferruatı ile incelenmemiĢ olması önemli bir noksanlık olmaktadır. Bu noksanlık aynı zamanda tez üzerinde baskı oluĢturmaktadır. Bu tezin son bir çıkıĢ noktası ise, tez konusunun ne olacağına dair araĢtırmaların devam ettiği süreçte okunan bir kitap olmuĢtur. Jared Diamond‟un “Tüfek, Mikrop ve Çelik”9 isimli kitabı insanların geliĢmiĢlik düzeyleri, dünyanın nimetlerinden faydalanma 5 Menemenlizade, E. (1935). Devletler Umumi Hukuku: Notlar. Ġstanbul: Türkiye Matbaası, 352-354; Berki, ġ. (1968). Devletler Umumi Hukuku. Ankara: Yargıçoğlu Matbaası, 39-40; Meray, S.L. (1977). Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Örgütler. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 87-88; Ünal, ġ. (2005). Uluslararası Hukuk. Ankara: Yetkin Yayınları, 226-228; Sur, M. (2006). Uluslararası Hukukun Esasları. (GeliĢtirilmiĢ 2. Baskı). Ġstanbul: Beta Yayınevi, 109; Pazarcı, H. (1997). Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap. (Gözden geçirilmiĢ 5. Baskı). Ankara: Turhan Kitabevi, 25-26; Pazarcı, H. (2009). Uluslararası Hukuk. (Gözden GeçirilmiĢ 8. Bası). Ankara: Turhan Kitabevi, 150; CaĢın, M.H. (2013). Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları: Cilt 1. Ġstanbul: Legal Yayıncılık, 311-312. 6 Bilsel, C. (1941). Devletler Hukuku: Devletler, Birinci Kitap. Ġstanbul: Kenan Basımevi, 195-201; Alsan, Z.M. (1955). Yeni Devletler Hukuku: Prensipler, Şahıslar, Birinci Cilt. (2. Baskı). Ġstanbul: Fakülteler Matbaası, 395-397; Lütem, Ġ. (1959). Devletler Hukuku Dersleri: Mahiyet, Gelişme, Kaynaklar, Şahıslar, Birinci Kitap. (Gözden GeçirilmiĢ 2. Baskı). Ankara: Balkanoğlu Matbaacılık, 510-512; Meray, S.L. (1968). Devletler Hukukuna Giriş, Birinci Cilt. (Gözden GeçirilmiĢ 3. Bası). Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 304-305 ve 318-323. 7 Sunay, R. (2007). Tartışılan Egemenlik. Ankara: Yetkin Yayınları. 8 Hakyemez, Y.ġ. (2004). Mutlak Monarşiden Günümüze Egemenlik Kavramı: Doğuşu, Gelişimi, Kavramsal Çerçevesi ve Dönüşümü. Ankara: Seçkin. 9 Diamond, J. (2008). Tüfek, Mikrop ve Çelik. (19. Baskı). Ankara: TÜBĠTAK Popüler Bilim Kitapları. (Eserin orijinali 1997‟de yayımlandı). 8 imkânları bakımından neden “eĢit olmadıklarını” izah eden antropolojik bir eserdir. Diamond 1972 Temmuz‟unda Yeni Gine‟ye yaptığı bir seyahat esnasında yerli bir siyasetçinin Diamond‟un seyahat için beraberinde getirdiği kargoların çokluğunu eleĢtirerek sorduğu bir soruyu aktarıyor: “Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?”. Diamond‟a göre oldukça önemli ve kapsamlı bir içeriği olan bu soruya karĢılık Diamond‟un aklında Ģu sorular oluĢuyor: Neden Ģu anda Avrupalı ve Asyalı halklar zenginlik ve güç sahibi de baĢkaları değil? Ġnsanlar neden farklı kıtalarda farklı hızda geliĢti? Bu soruları Diamond ciddi argümanlarla cevaplamaya çalıĢmaktadır. Özetle bulduğu cevap: Bu eĢitsizliğin nedeninin zaman ve mekan olduğuydu. Diamond‟a göre insanlar arasındaki eĢitsizlik biyolojik farklılıklarından değil, yaĢadıkları anakaranın çevresel koĢullarından kaynaklanmaktaydı. Diamond‟un insanlar arasındaki eĢitsizlik tespitinin devletler için uygulanması halinde Ģu sorular ortaya çıkmaktadır: Netice itibariyle devletler birçok yönleriyle eĢit değillerdir, o halde “egemen eĢitlik ilkesi” ne anlama gelmektedir? Uluslararası toplum neden egemen eĢitlik ilkesinde ısrarcı davranmaktadır? Egemen eĢitlik ilkesinin muhtevasının uluslararası pratikte uygulanamıyor olması Uluslararası ĠliĢkiler‟de kimi kavramların, olayların ya da kurguların teorisi ile pratiğinin örtüĢmediği durumlarda baĢvurulan “mit” kullanımını akla getirmektedir. Buradan hareketle, devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin kavramsal muhtevasının (teorisi) uluslararası pratik uygulamalarıyla (gerçek) örtüĢmemesi bu tezde bir siyasî mit olarak değerlendirilmektedir. Bu tezde hâkim olan görüĢe göre Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe “mit” kullanımında bir özensizlik söz konusudur. ġöyle ki, hemen hemen teorisi ile pratiği uyuĢmayan, örtüĢmeyen bütün kavramlar ve olaylar “mit” olarak değerlendirilmekte, mit “hayal ürünü ve gerçek dıĢı efsanevi anlatımlar” anlamında kullanılmaktadır. Bu teze göre bu anlamıyla mit hiçbir sosyal ve siyasî mefhumu anlamlandıramamakta, bu tarz bir kullanım “mit” kavramını sıradanlaĢtırmaktadır. Eğer mit sıradan bir kavram ise Uluslararası ĠliĢkiler‟in ortodoks anlayıĢına yönelik ciddi iddiaların yer aldığı eleĢtirilerde mit kavramı kullanılmamalıdır. Çünkü kökleĢmiĢ kabul ve zihniyetler olarak orotodoksilere yönelik eleĢtiriler güçlü argümanlar kadar güçlü “ifadelere” de ihtiyaç duymaktadır. Bu tezde “mit” kavramı oldukça güçlü bir ifade ve sembol olarak kabul 9 edildiği için tercih edilmiĢtir. Ortodoks mit anlayıĢı yerine, mitin gerçekle bağları olduğunu ifade etmekle tanımlamaya baĢlamak gerekmektedir. Mitte bahsedilen konu gerçek dünyayla alakalıdır ve toplumu belirli bir konuda aydınlatmak veya yönlendirmek maksadıyla anlatılır, yani bir amacı vardır. Bu amacı doğrultusunda toplum tarafından kabul edilir ve uzun zaman zarfınca kullanılır. Böylece mit, yalnızca teori-pratik uyuĢmazlığı olmayıp, aynı zamanda gerçekle bağı olmak, belirli bir süre var olmak, tekrarlanmak, toplumda ortak bir tutum oluĢturmak gibi özelliklere de sahip olmaktadır. Bütün bu izahattan sonra bu tezin argümanları Ģu Ģekilde özetlenebilir: - Siyasî mitler birer kandırmaca ya da hayal ürünü unsurlar olmayıp, siyasî kavramların ya da olayların toplum nezdinde kabulüne yardımcı olmaktadır ve toplumu yönlendirmeyi amaçlamaktadır. - Devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin aksiyomatik gücüne rağmen uluslararası pratiği teorik muhtevasıyla örtüĢmemektedir. Bu nedenle “devletlerin egemen eĢitliği” bir siyasî mittir. - “Devletlerin egemen eĢitliği miti” 1945 sonrası kurulan yeni uluslararası sistemin uluslararası toplum nezdinde kabulünü ve hâlihazırda devamını sağlayan en önemli unsur olmaktadır. Bunda uluslararası toplumun bu miti benimsemesi önemli olmaktadır. Büyük güçler açısından bu mit kurmuĢ oldukları sistemin devamını sağlaması bakımından önemli iken; küçük devletler açısından ise büyük güçlerle eĢitmiĢ gibi hareket edebildikleri yapıların (BMGeK gibi) oluĢmasına yol açtığı için önemli olmaktadır. - Devletlerin egemen eĢitliği literatürde Westphalian egemenlik perspektifinden tanımlanmaya çalıĢıldığı için “mutlak eĢitlik” Ģeklinde yorumlanmakta, mutlak eĢitliğin ise uygulanabilir olmaması nedeniyle ilke haksız bir eleĢtiriye maruz kalmaktadır. Bu sebeple mutlak egemenlik doktrini yerine egemen eĢitlik ilkesi tartıĢmalarında fayda sağlayacak daha kapsamlı bir egemenlik tanımının yapılması gerektiği belirtilmektedir. Egemen eĢitlik ilkesi devlet egemenliğinin bir yansımasıdır. Özellikle egemenliğin dıĢsal yönünü ifade etmektedir. Bu nedenle ilkenin daha iyi anlaĢılabilmesi için egemenlik kavramına iliĢkin disiplinde yaĢanan yoğun tartıĢmaları ve ardından tezde kabul edilen 10 egemenlik anlayıĢının tespiti gerekmektedir. Aynı tespit, yine disiplinde üzerinde tartıĢmaların devam ettiği mit ve siyasî mit kavramları için de elzemdir. Bu nedenle tezin birinci bölümünde, tezin üzerine inĢa edildiği temel kavramlar olan mit, siyasî mit ve egemenlik kavramları açıklanmaya çalıĢılmaktadır. Tezin ikinci ve üçüncü bölümleri ise siyasî mit analizi doğrultusunda Ģekillenmektedir. ġöyle ki, ikinci bölümde egemen eĢitlik ilkesinin teorisi, yani normatif boyutu, üçüncü bölümde ise pratiği, yani realist boyutu izah edilmeye, böylece kavramın teorisi ile pratiğinin örtüĢmediği ortaya konmaya çalıĢılmaktadır. Bu esnada egemen eĢitlik ilkesinin bir mit olarak uluslararası sistemde üstlendiği rol de izah edilmektedir. Sonuç kısmında ise tezin argümanlarına ve elde edilen bulgulara kısaca değinilmektedir. Tezin yönteminden de bahsetmek gerekmektedir. Yöntem olarak öncelikle belirtilmesi gereken husus, Cemil Meriç‟in deyimiyle “müstağrip” olmamak için gereken gayretin gösterilmesi olmuĢtur. Meriç Tanzimat sonrası müstağrip olmuĢ Türk aydınının yakalandığı üç önemli arazdan bahseder: taklit, intihal ve tercüme.10 Tez hazırlanırken elbette ki esinlenilen kaynaklar olmuĢ, ancak hiç birisi taklit edilmemiĢtir. Yine tezde kullanılan kaynaklar doğrudan tercüme ürünü de değildir. Kaynaklar arasında mukayese yapılmıĢ olup, özgün varsayımlar ortaya konulmuĢtur. Mümkün olduğunca tali kaynaklar yerine temel kaynaklar kullanılmaya çalıĢılmıĢ, intihal ise söz konusu dahi olmamıĢtır. Tez konusuyla alakalı yeterince Türkçe kaynak olmaması Ġngilizce ya da Ġngilizce‟ye çevrilmiĢ diğer dillerden eserlerin kullanılmasını gerektirmiĢtir. Temel eserlere ulaĢmak hususunda Gazi Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, ODTÜ Kütüphanesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi kütüphanelerinden, Ayrıca Gazi Üniversitesi Kütüphanesi üzerinden abone olunan elektronik veri tabanlarından faydalanılmıĢtır. Tezde konular analitik yöntemle ele alınmıĢtır. Bu sayede mit, siyasî mit, egemenlik gibi kavramlar hakkında “özgün” anlamlandırmalar yapılabilmiĢ, egemen eĢitlik ilkesi bir mit olarak değerlendirilebilmiĢtir. Bu teze göre kavramların anlamları üzerinde mutabakata varılamamasının üç ana nedeni bulunmaktadır. Öncelikle bizatihi “kavram”ın epistemesiyle alakalıdır. Kavram, bir Ģey hakkında genel bir fikir ifade eden bir kelime ya da kelime grubudur. Genellikle kavramın duyulduğu zaman akla ilk gelen ve aynı zamanda 10 Meriç, C. (1996). Bu ülke. Mahmut Ali Meriç (ed.). Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 137. 11 kullanılan en yaygın anlamı “birincil anlam” olarak ifade edilmektedir ve “birincil anlam” devamında ikincil ve daha fazla anlamının varlığına iĢaret etmektedir. Bir kavramın birden fazla anlamının olmasına bir de kavramı kullananların ideolojik argümanları ve beklentileri eklendiğinde kavrama onlarca değer ve anlam yüklenmiĢ olmaktadır. Ġkincisi, kavramları sürekli belirli bir geçmiĢe göre/atıfla tartıĢma ısrarından kaynaklanmaktadır. Örneğin, egemenlik kavramı üzerinde hâlâ tartıĢılıyor olması tartıĢmanın ısrarla Bodin‟in “mutlak egemenlik” tanımına bağlı kalınarak yapılmasından kaynaklanmaktadır. Elbette ki bir kavramın tarihî geçmiĢi onu tanımlarken göz önünde bulundurulması gereken bir gerekliliktir, ancak o geçmiĢe saplanıp kalmamak gerekmektedir. Üçüncü ve son neden ise bizatihi disiplinin kendisinin hâlâ tartıĢılıyor oluĢudur. Uluslararası ĠliĢkiler‟in kapsamı, sınırları, katılımcıları, amaçları ve çalıĢma konularının neler olduğu hakkında tartıĢmalar devam etmektedir. Disiplinin sınırlarının belirlenememesi ele alınan kavramın “nereye kadar” veya “ne kadar” inceleneceğini zorlaĢtırmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenler dolayısıyla genellikle anlatan/yazan ve dinleyen/okuyan arasında cereyan eden iletiĢim esnasında sıklıkla “açıklayıcı cümleler” kullanılmaktadır. Bu da anlatımda/yazımda akıcılığı engellemekte, konu bütünlüğünü bozmaktadır. Bu nedenle yapılması gereken ilk eylem, anlatılan/savunulan tezin temel kavramlarına “değer yüklemek” olmalıdır. Kavramlara değer yüklemek o kavramlara atfedilebilecek manalara bir çekidüzen vermek, kavramın mahiyetini sınırlandırmak, çerçevesini belirlemek, anlatıcı açısından doğru içeriğe sahip olmasını sağlamaktadır. Temel kavramları net bir biçimde belirlenmiĢ bir metnin mahiyeti hakkında genel kabul ve ortak anlayıĢ oranı artacaktır. Ġçeriğe yönelik tepkileri ve yorumları farklı olsa da anlatan/yazan ile dinleyen/okuyan aynı metinden aynı anlamı çıkaracaktır. Aksi takdirde değer yüklenmeyen kavramlar tez için kaygan bir zemine neden olur, dolayısıyla tezin meramı anlaĢılamaz. Diğer taraftan değer yüklenmeyen kavramlar nedeniyle tez içerisinde kavramın geçtiği her yerde o kavramdan kastedilen mana “tekrar ve tekrar” izah edilmeye çalıĢılır ki, hem tezin akıcılığını bozar hem de kavramı daha da anlaĢılmaz hale getirebilir. Ezcümle, tezde kullanılan kavramların ve bu kavramların üzerine inĢa edilen tezin doğru anlaĢılabilmesi amacıyla bu tezde öncelikle tezin üzerine inĢa edildiği mit, siyasî mit ve egemenlik kavramları ele alınmıĢ, kavramların sınırları belirlenmiĢ, tezde kavramlardan ne kastedildiği açıkça ortaya konulmuĢ, kısacası kavramlara değerler yüklenmiĢtir. 12 Son olarak bu tezin özgün olma iddialarını belirtmek gerekmektedir: - Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi uluslararası hukukun temel ilkelerinden birisi olmasına, BM sisteminin kurucu ilkelerinden birisi olmasına karĢılık, ilkeyle alakalı Türkçe literatürde kapsamlı bir çalıĢma bulunmamaktadır. Tez literatürdeki bu boĢluğu kapatmaya namzet bir çalıĢmadır. - Egemen eĢitlik ilkesinin teorik muhtevasının zenginliğine rağmen pratikte pek de uygulanmıyor oluĢunun yol açtığı sorunu çözmek amacıyla Uluslararası iliĢkiler‟de kullanılan mit söylemine baĢvurulmuĢtur. Literatürde genellikle hayal mahsulü, rasyonel olmayan ve modern toplumlarda geriletici etkileri olan basit anlatımlar Ģeklinde tanımlanan siyasî mit yerine; tezde siyasî mit modern toplumları belirli bir amaç doğrultusunda hareketlendiren, yönlendiren, kolektif katılım sağlayan itici güçler anlamında kullanılmaktadır. Böylece egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası iliĢkilerde muhtevasına uygun bir biçimde uygulanmamasına karĢılık ısrarla uluslararası metinlerde atıf yapılma nedeni, yol açtığı tezat “yeniden yorumlanan” siyasî mit kavramı ile ortaya konulmakta, tezde özgün bir siyasî mit tanımı yapılmaktadır. - Egemenlik kavramına dair ortodoksinin yirmi birinci yüzyılı tanımlamada yetersiz kaldığı ortaya konularak, egemenliğin mahiyetinde yaĢanan değiĢimlerin farkına vararak, egemenliğin mahiyetinden farklı olarak, bir de “öz”ünün olduğu ortaya konulmakta, zamanın değiĢen Ģartlarına rağmen istikrarlı ve değiĢmez bir egemenlik tanımı yapılmaya çalıĢılmaktadır. Egemenliğe iliĢkin bu yeni yorum ile mutlak egemenlikle sınırlandırılan kısır tartıĢmalar aĢılmaktadır. - Egemen eĢitlik ilkesi ya büyük güçler merkezli siyasî bir perspektifle eleĢtirel bir biçimde ele alınmakta, ya da hukukî perspektifle “olması gereken” eĢitlikten bahsedilmektedir. Bu tezde ise egemen eĢitlik ilkesi hem Uluslararası ĠliĢkiler, hem de uluslararası hukuk disiplinleri bağlamında ele alınarak disiplinlerarası bir çalıĢma ortaya konmaktadır. Ġlke hukukî ve siyasî mahiyetiyle ele alınarak teorisi ile pratiği arasındaki iliĢki ortaya konulmaya çalıĢılmaktadır. 13 2. TEZĠN ĠNġA EDĠLDĠĞĠ KAVRAMSAL ZEMĠN 2.1. Mit ve Siyasî Mit TartıĢmaları Uluslararası ĠliĢkiler‟de kavramsal ve kuramsal çerçevede oluĢturulan teoriler ile bu teorilerin uygulamaları (praxis) uyuĢmadığı zaman11 “mit” söylemi kullanılagelmiĢtir. Bu anlamıyla mit Uluslararası ĠliĢkiler‟de teoriler12, Uluslararası ĠliĢkiler‟in temel kavramları13, uluslararası sistemin yapısı14 ve Uluslararası ĠliĢkiler‟in önemli tarihi olayları15 tartıĢılırken sürekli baĢvurulan bir kavram olmuĢtur. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi de, Uluslararası ĠliĢkiler‟de teori ile pratik arasındaki uyuĢmazlığın önemli bir örneği olarak, teorik düzeyde ihtiva ettiği anlamı karĢılayan bir pratiğe sahip değildir. Yani devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin kavramsal muhtevası (teori) ile ilkenin uluslararası pratiğe aktarımı (gerçek) tam olarak örtüĢmemektedir. Bu yönüyle egemen eĢitlik ilkesi bu tezde bir “mit” olarak tanımlanmaktadır. Ancak sadece teori-pratik uyuĢmazlığı egemen 11 Uluslararası ĠliĢkilerde teori ile pratik arasındaki farklılık, uyuĢmazlık ya da “boĢluk” ve bu boĢluğu gidermeye yönelik yaklaĢımların yer aldığı geniĢ bir literatür mevcuttur. Uluslararası ĠliĢkiler‟de teori ile pratik arasındaki uyuĢmazlıklar ve muhtemel öneriler hakkında yazılmıĢ önemli birkaç eser için bakınız: George, A.L. (2001). Bridging the Gap: Theory and Practice in Foreign Policy. (5. Baskı). Washington: United States Institute of Peace Press; Nincic, M., Lepgold, J. (2003). Being Useful: Policy Relevance and International Relations Theory. (4. Baskı). Ann Arbor: The University of Michigan Press; Lepgold, J., Nincic, M. (2001). Beyond the Ivory Tower: International Relations Theory and the Issue of Policy Relevance. New York: Columbia University Press; Biersteker, T.J. vd. (2007). International Law and International Relations: Bridging Theory and Practice. London: Routledge; Nye, J.S. (2008). International relations: The relevance of theory to practice. Reus-Smith, C., Snidal, D. (eds.). The Oxford Handbook of International Relations. Oxford: Oxford University Press, 648-661. 12 Özellikle disiplininin baĢlangıcının tespiti ve Ġdealizm-Realizm tartıĢmalarında (Birinci Büyük TartıĢma) sıklıkla mit kavramı kullanılmaktadır. Örneğin, Brian Schmidt disiplinin miladının 1919 olarak kabul edilmesini ve iki savaĢ arası dönemde Ġdealizmin baskın teori olarak kabul edilmesini eleĢtirmekte ve bunları “kurucu mitler” (foundational myths) olarak tanımlamaktadır. Bakınız: Schmidt, B. (1998). The Political Discourse of Anarchy: A Disciplinary History of International Relations. New York: State University of New York Press, özellikle 72, 149 ve 230. Ayrıca bakınız: Carvalho, B. vd. (2011). The big bangs of IR: The myths that your teacher still tell you about 1648 and 1919. Millenium: Journal of International Studies, 39(3), 735-758; Wilson, P. (1998). The myth of the first great debate. Review of International Studies, 24(5), 1-16. 13 Osiander, A. (2001b). Sovereignty, international relations and Westphalian myth. International Organization, 55(2), 251-287; Agnew, J. (2009). Globalization & Sovereignty. Lanham: Rowman&Littlefield Publishers, 47-96; Carvalho vd., 2011, 735-758; Little, R. (2007). The Balance of Power: Metaphors, Myth and Models. Cambridge: Cambridge Univerity Press; McDonald, L.C. (1969). Myth, politics and political science. The Western Political Quarterly, 22(1), 141-150; Fitzgerald, T. (2011). Religion and Politics in International Relations: The Modern Myth. New York: Continuum; Joyce, R. (2004). The Myth of Morality. Cambridge: Cambridge University Press. 14 Lasswell, H.D. (1933). The problem of world-unity: In quest of a myth. International Journal of Ethics, 44(1), 68-93; Little, 2007; Schmidt, 1998, 123-150. 15 Hobsbawm, E.J. (1992). Nations and Nationalism Since 1780: Programme, Myth, Reality. (2. Baskı). Cambridge: Cambridge University Press; Buffet, C., Heuser, B. (eds.). (1998). Haunted by History: Myths in International Relations. Oxford: Berghahn Books; Osiander, 2001b, 251-287; Carvalho vd., 2011, 735-758; Davy, R. (2009). Helsinki myths: Setting the record straight on the final act of the CSCE, 1975. Cold War History, 9(1), 1-22. 14 eĢitliği bir mit olarak tanımlamaya yetmemektedir. Bu uyuĢmazlık dıĢında, bir sonraki baĢlıkta izah edileceği üzere, birkaç husus daha gerekmektedir. Türkçe Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe mit kavramının kullanımına pek rastlanılmıyor olsa da, kavram uluslararası çalıĢmalarda yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Özellikle tartıĢılan konunun gerçekle ne ölçüde örtüĢtüğünün açıklanmaya çalıĢıldığı, dahası gerçekte var olmadığını veya gerçekleĢme ihtimalinin olmadığını ifade etmek amacıyla “mit” kavramı pejoratif bir anlamlandırma ile “realitenin karĢıtı” olarak “gerçek olmayan, hayalî, farazî, illüzyon” anlamlarında kullanılmaktadır. Bu kullanımı makalelerin ve kitapların isimlerinde sıklıkla “myth or reality”, “myth and reality”, “myth vs. reality” ifadeleriyle görmek mümkündür.16 “Egemen eĢitlik ilkesi” de bu tezde bir mit olarak nitelendirilirken bu kullanımlardan ve anlamlandırmalardan esinlenilmiĢtir. ġöyle ki, bu tezde egemen eĢitlik ilkesinin ifade ettiği içeriğin uluslararası politikada tam olarak uygulanabilir olmadığı savunulmakla birlikte, doktrinin önde gelen çoğu yazarı tarafından kavrama yüklenen “gerçek dıĢılık” anlamı yerine mitin “gerçekle bağlarının olduğu” iddia edilmektedir. Tezin ilerleyen kısımlarında da anlatılacağı üzere mit, gerçek olayları açıklayan, bazı durumlarda gerçeğin oluĢmasına etki eden bir faktördür. Dolayısıyla bu tezdeki hâkim görüĢe göre mitin pozitif yönleri de bulunmaktadır. Bu görüĢe göre mit egemen eĢitlik ilkesinin pratiğe aktarımında yardımcı iĢlevler üstlenmektedir. Yani mit kavramı bu tezde pejoratif değil pozitif bir içerikle yorumlanmaktadır. Mit kavramının kullanımında ve yorumlanmasında ortaya çıkan bu farklılık bir hata ya da tarafgirlik değil, kavramın ortaya çıkıĢında ve hâlihazırda devam eden tarihi serüveninde kazandığı farklı tanımlamalardan kaynaklanan olağan bir durumdur. Bu nedenle öncelikle mit kavramından ne anlaĢıldığı veya ne anlaĢılması gerektiğinin saptanması gerekmektedir. 16 Eliade, M. (1963). Myth and Reality: Religious Traditions of the World. Illinois: Waveland Press; Layne, C. (2009). The waning of US hegemony: Myth or reality?. International Security. 34(1), 147-172; Rosencrance, R., Stein, A. (1973). Independence: Myth or reality?. World Politics. 26(1), 1-27; Thomas, A.V.W, Thomas, A.J. (1951). Equality of states in international law: Fact or fiction. Virginia Law Review. 37(6), 791-823; Patrick, S. (2006). Weak states and global threats: Fact or fiction?. The Washington Quarterly. 29(2), 27-53. Mitler Uluslararası ĠliĢkiler ve siyaset bilimi disiplinlerinde genellikle siyasî hayata ve topluma olumsuz etkileri olan, “gerçek olmayan” ve “hayal ürünü” unsurlar Ģeklinde tanımlanmaktadır. Bu yönüyle mit pejoratif bir içeriğe ve kullanıma tâbi tutulmaktadır, ki bu tezde mitin bu tarz kullanımı olumsuz yani “negatif” olarak değerlendirilmektedir. Buna karĢılık tezde mitin siyasî hayata ve topluma faydaları olan, siyasetin ve toplumun ilerlemesine yardımcı olan, bu yönüyle faydalı yönlerinin de olduğu savunulmakta ve mitin bu olumlu yönü “pozitif” olarak tanımlanmaktadır. 15 2.1.1. Mit: Tanımı, özellikleri ve iĢlevleri Türkçe sözlüklerde tarih öncesine ve kahramanlık dönemlerine ait destansı ve masalsı hikaye, hurafe, efsaneye karıĢmıĢ kavramlar veya kiĢiler17; geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücünün etkisiyle biçim değiĢtiren üstün güçler (pagan dinlerdeki Tanrı, Tanrıça gibi), evrenin doğuĢu ile ilgili hayalî, alegorik bir anlatımı olan halk hikayesi18 gibi anlamları karĢılayan mit kavramı, Türkçe literatürde söz, rivayet, masal, hikaye, kıssa, efsane, hurafe, söylence, anlatı, mitos, hatta Osmanlı Türkçesi‟nden ustûre ve kelimenin çoğul hali olan esâtir ve benzeri kavramlarla ifade edilmektedir. Bahsi geçen bu kavramlar aralarında nüanslar olmasına karĢılık, genellikle birbirleri yerlerine ve gerçek olmayan olayları ve olguları tanımlamak ve karĢılamak amacıyla kullanılmaktadır. Dolayısıyla mit kavramının Türkçe karĢılıklarında “hayalî, hurafe olma” zihniyeti hâkimdir. Bu kavram çeĢitliliğinde bu tezde “mit” kavramının kullanması tercih edilmektedir. Bu tercihte teze hâkim olan, mit kavramının hurafe, masal, efsane gibi “gerçekdıĢı” ve “gerçek olmayan” anlamlarına gelen kavramlardan birtakım farklılıklar içerdiği, gerçekle alakalı kısımlarının da olduğu ve bu anlamda önemli iĢlevleri olduğu iddiası ve algısı etkili olmaktadır. Mit kavramı kökeni itibariyle eski Yunanca muthos kelimesinden türemektedir. Etimolojisi tam olarak bilinmeyen muthos ilk kullanıldığı zamanlarda “kiĢilerin yapmıĢ olduğu her nevi konuĢmayı”19 ifade etmekteydi. Kavrama özel bir anlam yükleyen ilk kiĢinin ise Homeros (M.Ö. sekizinci yüzyıl) olduğu genel olarak kabul görmektedir. Homeros gücü elinde bulunduran otoritenin kamu önünde yapmıĢ olduğu uzun etkileyici konuĢmaları, söylevleri muthos olarak isimlendirmiĢtir.20 Dolayısıyla Homeros muthosu bir etkileme ve yönlendirme aracı olarak tanımlamıĢtır. Homeros‟un tirad yoğun, belagat/retorik odaklı muthos kullanımı zamanla yerini Heredot‟un (M.Ö. beĢinci yüzyıl) “hayalî kıssa”21 (mantıksız, inanılması güç) manasına bırakmıĢtır. Heredot‟a göre mitlere konu olan olayların sebepleri ile olayların gerçekleĢme Ģekilleri ve sonuçları uyuĢmamakta, 17 Doğan, D.M. (2001). Doğan Büyük Türkçe Sözlük. Ankara: Vadi Yayınları, 923. Türk Dil Kurumu (2005). Türkçe Sözlük. (10. Baskı). Ankara: Türk Dil Kurumu, 1403. 19 Stambovsky, P. (1996). Myth and the Limits of Reason. Amsterdam: Rodopi, 32; Cruz, L., Frijhoff, W. (2009). Introduction: Myth in history, history in myth. Cruz, L., Frijhoff, W. (eds.), Myth in History, History in Myth. Leiden: Brill, 3. 20 Morgan, K.A. (2004). Myth and Philosophy From the PreSocratics to Plato. Cambridge: Cambridge University Press, 17; Powell, B.B. (2002). A Short Introduction to Classical Myth. New Jersey: Prentice Hall, 2. 21 Powell, 2002, 130. 18 16 aralarında bir bağlantı olmamaktadır. Bu nedenle mitler inanılması güç ve hatta imkansız anlatımlar olmaktadır. Heredot‟un muthosa yüklediği bu anlam on dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar kullanılmıĢtır. Zamanla mythos ve ardından da mit Ģeklinde kullanılmaya baĢlanan kavram on dokuzuncu yüzyılda akademik ve bilimsel incelemelere ve tartıĢmalara tâbi tutulmuĢtur. Antropologlar, edebiyatçılar, dil bilimciler, din bilimciler, psikologlar ve siyaset bilimciler mit kavramını çeĢitli ekoller çerçevesinde incelemiĢler ve kavramın anlamına, özelliklerine ve iĢlevlerine dair çıkarımlar yapmıĢlardır. Ancak, her ne kadar mit on dokuzuncu yüzyıl itibariyle bir teorik çerçeve dâhilinde tartıĢılmaya baĢlanmıĢ olsa da, günümüzde hâlâ Heredot‟un yüklediği anlamı aĢabilmiĢ genel bir kabul söz konusu olmamıĢtır. Kavram gerçek dıĢı beyan ya da tahayyül edilen “Ģey” anlamında (teze göre yanlıĢ bir muhtevayla) kullanılmaya devam etmektedir.22 Bu kabule göre mitolojide tarih masallara, masallar ise tarihe dönüĢmektedir.23 Mit kavramı genellikle mitoloji kavramı ile karıĢtırılmaktadır. Mitoloji mit kavramını kapsayan bir kavramdır.24 “Kıssa ve hikaye” ile “söz ve akıl” idealarından türeyen Yunanca kelimeler olan “muthos” ve “logos” kelimelerinden türemiĢtir.25 Bir önceki paragrafta da ifade edildiği üzere muthos‟un manası zaman içerisinde hayalî kıssa, gerçekle uyuĢmayan Ģeyler anlamlarına dönüĢmüĢken, logos kanıtlanabilir gerçekler, yasal kavramlaĢtırmalar, “Ģeylerin” rasyonel açıklamasını ifade etmeye baĢlamıĢtır.26 Dolayısıyla muthos ile logos kavramları geçirdikleri değiĢimler sonrasında birbirlerine oldukça zıt iki kavram olmuĢtur. DeğiĢim öncesi ise iki kavram bir arada kullanıldıklarında “akla uygun hikaye” anlamında mitolojiyi (mythology) tanımlamaktaydılar. Mitoloji mitlerin doğuĢlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilimdir. 27 Ġlkel ya da arkaik ilmî düĢüncelerin ilk denemelerini, sözlü kültür dâhilinde bile olsa kuĢaktan kuĢağa aktarmaya çalıĢtığından dolayı “ilk bilim” olarak da savunulmaktadır ve hatta toplumda toplum ile kutsal olarak nitelendirilen güçler arasındaki iliĢkiyi sağlayacak bir 22 Flood, C.G. (1996). Political Myth. New York: Garland, 6. Müller, F.M. (1873). Introduction to the Science of Religion: Four Lectures Delivered at the Royal Institution with Two Essays on False Analogies and the Philosophy of Mythology. London: Longmans, Greens and co., 338. 24 Vernant, J.P. (1980). Myth and Society in Ancient Greece. Brighton: Harvester, 215. 25 Levin, H. (1960). Some meanings of myth. Murray, H.A. (ed.). Myth and Mythmaking. New York: Braziller, 103; Vernant, 1980, 204. 26 Thomson, J.A.K. (1935). The Art of the Logos. London: Allen&Unwin, 17-19; Stambovsky, 1996, 33-34; Doty, W.G. (1986). Mythography: The Study of Myths and Rituals. Tuscaloosa: University of Alabama Press, 3. 27 Türk Dil Kurumu, 2005, 1403. 23 17 düzen oluĢturduğu için ilk ideoloji olarak da kabul edilmektedir.28 Mitolojiyi mitlerin toplamı ve bütünü anlamında “mitler manzumesi” olarak da tanımlamak mümkündür. Mitolojinin en önemli özelliği, mit kavramının muhtevasını belirlemede yardımcı olmasıdır. Mit kavramı tarihten felsefeye, sosyolojiden siyaset bilimine, antropolojiden edebiyata ve benzeri birçok disiplinde farklı kullanım alanlarına sahiptir. Her disiplin kendi araĢtırma konularına göre mit kavramını ele almakta, bu da oldukça fazla sayıda ve birbirinden farklı mit tanımlarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Mitoloji bu dağınıklığı nispeten toparlayabilmektedir. Mitolojide Homeros ve Platon‟dan itibaren, Antikite mitleri sıklıkla dillendirilmiĢ, gerçeklik olasılıkları tartıĢılmıĢ, on dokuzuncu yüzyılda ise özellikle etnograflar eserlerinde sıklıkla yer verdikleri mit kavramının kullanım alanını daha da geniĢletmiĢlerdir. Ardından diğer birçok disiplinde uzmanlar miti kendi çalıĢma sınırları kapsamında farklı Ģekillerde değerlendirmiĢlerdir. Bu uzmanların kimi mitolojiyi karĢılaĢtırmalı dilbiliminin bir alt birimi olarak incelemiĢ, kimileri mitleri dinî inanıĢlar olarak değerlendirmiĢ, kimileri ise psikolojik bir mit teorisi geliĢtirmiĢtir. Siyasî mit tartıĢmalarında ilk akla gelen isimlerden Cassirer mitin önemli sembolik bir form olduğunu iddia etmiĢ, Sorel mit kavramının toplumsal ilerlemeye olan faydasından bahsetmiĢ, Malinowski‟den Lévi-Strauss‟a kadar uzanan sosyal antropologlar ise mit çalıĢmalarını kendi bakıĢ açılarını ve analizlerini test etmek amacıyla kullanmıĢlardır.29 Bu liste daha birçok ismin eklenmesiyle uzatılabilir. Çünkü mit kavramı, disiplinleri aĢkın yapısı ve kullanım alanı ile her disiplinde, farklı amaçları analiz etmek, tanımlamak için kullanılmakta, birçok düĢünür tarafından irdelenmekte ve yeni tanımlamalarla zengin bir içeriğe sahip olmaktadır. Mitler kimilerine göre dünyanın basit anlatımı30 ya da dramatik anlatımı31, günlük yaĢama dair edebî bir anlatım32, gelecekte yapılacak eylemleri haklı çıkarmak adına 28 Bayat, F. (2005). Mitolojiye Giriş. Ġstanbul: Ötüken, 12. Tudor, H. (1972). Political Myth. New York: Praeger Publishers, 13. 30 Buffet, C., Heuser, B. (1998). Introduction: Of myths and men. Buffet, Heuser, (eds.), Haunted by History, viii. 31 Cassirer, E. (1979). Judaism and the modern political myths. Verene, D.P. (ed.). Symbol, Myth and Culture: Essays and Lectures of Ernst Cassirer (1935-1945). New Haven: Yale University Press, 238; Cassirer, E. (1946). The Myth of the State. New Haven: Yale University Press, 28. 29 18 geçmiĢ olayların kutsal anlatımı iken; kimilerine göre ise olayların sıradan anlatımı, hikaye anlatımı ve dinî içerikli anlatımlar33, Ģiir, dil, ritim ve müziğin bir çeĢit harmanlanması34, insana ait özelliklerin tabiata uyarlanması, insanların mevcudiyetine inandığı Tanrılar ve ilahî kuvvetler hakkındaki hikayeler, yani animizm35; bazılarına göre ise büyünün, sihrin sonucudur ve arkaik ritüelleri tasvir eder.36 Aynı zamanda mitler hatırı sayılır çoğunlukta bir insan grubunun inandığı, bir realitenin bazı yönlerine iliĢkin belirledikleri ortak görüĢler, spesifik konulara iliĢkin paylaĢtıkları ortak fikirlerdir.37 Bütün bu tanımlamalar mitlerin geçmiĢten bugüne ve geçmiĢten geleceğe birer aktarım aracı olduğu konusunda ortak bir paydaya sahiptirler. Mitlerin gerçek dıĢı unsurları ifade eden söylemler olduğunu savunanlar açısından, mitler doğaüstü varlıkların eylemlerinin öyküsünü oluĢturur ve bu öykü kesinlikle doğru ve kutsal olarak kabul edilir. Mitler genellikle bir yaradılıĢla ilgilidir ve bir Ģeyin yaĢama nasıl geçtiğini, ya da bir davranıĢın, bir kurumun, bir çalıĢma biçiminin nasıl ortaya çıktığını anlatır. Ġnsanlar mitleri bilmekle nesnelerin kökenini de bilirler. Böylece nesnelere egemen olmayı ve onları istediği gibi yönlendirip kullanmayı baĢarabilirler. Ayrıca insanlar mitleri yeniden anımsatılan ve yeniden gerçekleĢme aĢamasına getirilen olayların kutsal, coĢku verici gücünün etkisine girmek anlamında yaĢarlar.38 Mitler insanların akılla izah edemedikleri, varlığını kabul edip ispat edemedikleri, gerçekleĢme olasılıklarının zayıf olduğunu bildikleri halde içeriğinin pozitif anlamına binaen varmıĢ gibi kabullendikleri olaylar, unsurlar, nesneler, kavramlar, varlıklar, kısaca “Ģeyleri” tanımlamak ve adlandırmak için kullandıkları araçlardır. Harold Lasswell, Homeros‟un muthos yorumuna benzer bir algılama ile mit kavramının tarafsız bir biçimde sosyal gruplar tarafından toplumdaki yerlerinin korunması ya da geliĢtirilmesi amacıyla kullanılan “her nevi ifadeyi” kapsadığını ifade etmektedir. 39 Bu algı mit kavramının mahiyetini netleĢtirmekte pek de yardımcı olmamaktadır, çünkü 32 Barthes, R. (1972), Mythologies. (Çev. A. Lavers). New York: Noonday Press. (Eserin orijinali 1957‟de yayımlandı), 107-108. 33 Chase, R. (1949). Quest for Myth. Westport: Greenwood Press, 43-44. 34 Segal, R.A. (2004). Myth: A Very Short Introduction. Oxford: Oxford University Press, 81. 35 Segal, R.A. (1999). Theorizing About Myth. Boston: University of Massachusetts Press, 75. 36 Segal, a.g.e., 80. 37 Goldmann, K. (1971). International Norms and Wars Between States. Stockholm: Laromedelsförlagen, 11. 38 Eliade, M. (2001). Mitlerin Özellikleri. (Çev. Sema Rifat). Ġstanbul: OM Yayınevi. (Eserin orijinali 1963‟de yayımlandı), 28; Bayat, 2005, 25-26. 39 Lasswell, H.D. (1966). The Analysis of Political Behaviour. London: Routledge, 197. 19 “her türlü ifade”yi mit olarak tanımlamak, aslına bakılırsa mite karakteristik bir anlam yüklememek anlamına gelmektedir ki bu bakıĢ tarzı, mit ile ağızdan çıkan her harf kümesini eĢdeğer görmek anlamına gelmektedir. Eğer mit böylesine basit bir mefhum olsaydı, üzerinde çalıĢma ve tartıĢma yapılmaya gerek görülmezdi. Oysaki mit özellikle on dokuzuncu yüzyıldan günümüze değin yoğun bir biçimde tartıĢılan kavramlar arasında yer almaktadır. Bu konuda Friedrich ve Brzezinski‟nin mit yorumu kavrama bazı kıstaslar kazandırması bakımından önemlidir. Friedrich ve Brzezinski mitleri geçmiĢ olaylarla alakalı, o olaylara gelecekte özel anlamlar ve önem kazandıracak, belirli bir toplum üzerinde güç kullanan 40 tanımlamaktadır. otoriteleri güçlendiren bir anlatım yöntemi olarak Bu haliyle mitler bir eğlence ya da ritüel amacıyla söylenen “her türlü söz” değil, pratik amaçları desteklemek maksadıyla kullanılan dramatik anlatımlar olmaktadır ve böylece kavram Lasswell‟in algılamasına kıyasla daha önemli “bazı özelliklere” sahip olmaktadır. Mircea Eliade‟ye göre ise mit kutsal bir öyküyü anlatmaktadır ve her zaman bir yaratılıĢın öyküsü olmaktadır. Kutsal olan bir Ģeyin nasıl yaratıldığını ya da nasıl var olmaya baĢladığını, dünyaya etkilerini anlatmaktadır ve kutsal olan bu öykü gerçek bir öyküdür, çünkü her zaman gerçekliklere baĢvurur.41 Mit, mit anlatıcısının kendisine göre iyi ya da kötü, acı ya da umut verici gerçekler hakkındaki yorumudur ve insanların gerçekle yüzleĢmek amacıyla kabul ettiği bir araçtır. Dolayısıyla insanlar bir miti doğru olduğu için değil, doğruyu anlattığına inandıkları için, mitin doğru olduğuna iliĢkin bir inanç taĢıdıkları için güvenilir bulurlar ve onu bir mit olarak kabul ederler.42 Malinowski‟ye göre ise mit, bir simge değil, nesnenin doğrudan ifadesidir; bilimsel ilgiliyi doyurmaya yönelik bir açıklama değil, uzak geçmiĢteki bir gerçeğin anlatım 40 Friedrich, C.J., Brzezinski, Z. (1965). Totalitarian Dictatorship and Autocracy. Harvard: Harvard University Press, 99. 41 Eliade, 2001, 15-16. 42 Tudor, 1972, 17. 20 biçiminde yeniden yaĢatılmasıdır. Bu bilgi derin dinî ihtiyaçların, ahlaki amaçların, toplumsal bağlılığın karĢılanması için haklar, hatta pratik gerekler nedeniyle verilir.43 Mit kavramına siyasî bir içerik kazandırmaları bakımından Cassirer ve Sorel mitin mahiyetini belirlemede oldukça önemli isimlerdir. Cassirer mitleri ilkel dünyalara ait söylemler olarak tanımlamaktadır ve ona göre mit sadece konuĢmanın ve düĢünmenin basit bir yolu değil, bir “yaĢam biçimidir” (form of life).44 Cassirer‟in mit kavramı antropologların sihir, dinî inanıĢlar ve eylemler, ibadet ve ritüel olarak tanımladıkları Ģeylerin bütününü kapsamaktadır.45 Bu bağlamda mit, ibadet ve ritüel arasında ayırt edici herhangi bir alan kalmamaktadır. Dolayısıyla mit bütün bu inançların ve eylemlerin genel ismi olmaktadır ve Cassirer‟in yaĢam biçimi olarak tanımladığı bu durum, ilkel toplumları bir arada tutan önemli bir role sahiptir. Adeta ilkel toplumlar açısından bir “sosyal çimento” vazifesi görmektedir. Cassirer‟e göre modernleĢme sürecine bağlı olarak geliĢen toplumlarda mitsel yapının yerini rasyonel bir yapı almaktadır. Durgun ve barıĢçıl zamanlarda, göreceli güvenlik ve istikrar dönemlerinde, bu rasyonel yapı kolaylıkla sağlanabilmektedir. Bu yapı bütün saldırılara karĢı güvenli bir yapı gibi görünmektedir, ancak, insanlar sosyal yaĢamının bütün kriz anlarında, eski mitsel kavramlara karĢı direniĢ gösteren rasyonel gücün varlığını uzun süre devam ettirememekte ve bu kriz anlarında mitler yeniden kullanılmaktadır. Yani Cassirer‟e göre mitler gerçek bir yenilgi yaĢamamıĢ, aksine her an kullanılmak üzere uygun zamanı beklemektedirler.46 Ancak Cassirer bu cevabın yine de yeterli olmadığını düĢünmekte, rasyonel araçların mevcut olmaması nedeniyle mitlerin yeniden kullanılır olması gibi bir cevabın, aslına bakılırsa, tatmin edici ve açıklayıcı olmadığını savunmaktadır. Modern ve geleneksel toplumlar arasındaki en önemli farkın mitsel inançlar olduğunu belirten Cassirer, toplulukların/cemaatlerin mitsel inanıĢlar ve eylemlerle oluĢtuğunu, toplumların/cemiyetlerin ise iradeler ile oluĢtuğunu ifade etmektedir. 43 Malinowski, B. (2002). Büyü, Bilim ve Din. (Çev. Saadet Özkal). Ġstanbul: Kabalcı Yayınları. (Eserin orijinali 1948‟de yayımlandı), 98-99. 44 Cassirer, 1946, 40. 45 Bottici, C. (2007). A Philosophy of Political Myth. Cambridge: Cambridge University Press, 151. 46 Cassirer, 1946, 280. 21 Cassirer‟in ardından, bir Marksist olan ve proletaryan Ģiddeti tarihin gerçek lokomotifi olarak gören Sorel ise miti Ģöyle tanımlamaktadır: “Büyük sosyal hareketlere katılanlar bir sonraki eylemlerini, ulaĢmak istedikleri zaferi güvence altına alacak savaĢ görüntüleri altında sunarlar. Tarihçiler açısından tanımlanmaları oldukça önemli olan Ģu yapıları mit olarak adlandırmayı önerdim: Sendikacıların genel grevi ve Marx‟ın korkunç devrimi mittir”.47 Sorel‟e göre büyük sosyal hareketlerde mitler gibi güçlü “itici güçler” olmazsa eylemler insanlar tarafından gerçekleĢtirilemez.48 Ġnsanlar motivasyona ihtiyaç duyarlar. Bu konuda pozitivist inadın yanlıĢ olduğunu düĢünen Sorel‟e göre, (pozitivist) entelektüellerin safsataları tarafından açıklanamayacak oldukça fazla gerçek ve olgu vardır.49 Örnek olarak Napolyon‟un askerlerinin hayatlarını Fransa için feda etmelerinin, Yunanların ya da Romalıların savaĢarak ölmeyi bir onur olarak algılamalarının rasyonel izahının mümkün olmamasını göstermektedir.50 Bu nedenle bu tip izahı zor meseleler Sorel tarafından mit olarak tanımlanmaktadır. Sorel‟e göre bir mitin niĢanesi, ham bilgiler yığını olsa da, bir gelecek vizyonu sunmasıdır ve mit insanlara hislerini ve deneyimlerini izah edebilmeleri için bir dayanak, destek noktası sunar. Öyle ki, sosyalistler için “genel grev” devrim yolunda önemli bir destek noktası teĢkil etmekte ve bir gelecek vizyonu sunmaktadır.51 Ancak Sorel‟in mitler konusunda sıkıntılı olduğu, anlam vermekte zorlandığı bir husus söz konusudur. Sorel‟in kurgusunda mitler kimi zaman ütopik unsurlar içerebilmektedir. Fakat sadece bu neden göz önünde bulundurularak mitler ütopik düĢünceler olarak değerlendirilmemelidir. Ütopya, Sorel‟e göre, entelektüel bir çalıĢmanın ürünü olup, olayları inceleyip tartıĢtıktan sonra toplumların içerdikleri iyi ve kötü unsurları değerlendirebilmek için karĢılaĢtırma yapılmasını sağlayan bir model arayıĢında olan teorisyenlerin ve entelektüellerin eseridirler.52 Yine Sorel‟e göre mitler insanları var olanı yok etmek için savaĢa hazırlarken, ütopya reformlar programı sunar. Ütopya diğer sosyal yapılar gibi tartıĢılabilir ve 47 Sorel, G. (1925). Reflections on Violence. (2. Baskı). (Çev. T.E. Hulme). London: George Allen & Unwin Ltd. (Eserin orijinali 1908‟de yayımlandı), 22. 48 Sorel, a.g.e., 32. 49 Sorel, a.g.e., 24. 50 Sorel, a.g.e., 24-25. 51 Sorel, a.g.e., 177. 52 Sorel, a.g.e., 32-33. 22 varsaydığı eylemler tarih sürecinde gözlemlenebilir, kıyas yapılıp gerçekle uygunluğu denetlenebilir, netice itibarıyla çürütülebilir. Buna karĢılık mitler geleceği anlatırlar. Olayların izahı değil, arzuların ifade edilmesidir ve mitler bir program ya da bir tahminin veya kehanetin aksine çürütülemezler.53 Buraya kadar mit kavramının mahiyeti kısmen belirlenmiĢ olmaktadır: Mitler toplumu belirli bir konuda aydınlatmak ya da yönlendirmek maksadıyla kullanılan dramatik anlatımlardır. Diğer taraftan gerçek dıĢı anlatımlar ve amaçsız her nevi söylem ise mit değildir. Kavram bu içerikle kısmen anlaĢılabilir olmaktadır, ancak mit üzerine kesin yargılara varabilmek için yetersizdir. Bu bakımdan mit kavramının özelliklerini belirlemek gerekmektedir. Mitin özelliklerinin tespit edilmesi yukarıda bir cümle halinde ifade edilen kavramın mahiyetindeki boĢlukları dolduracak, kavramın manasını tam olarak açığa çıkaracak ve kavram üzerine kesin analizler yapılabilmesine olanak sağlayacaktır. Daha derli toplu ve genel geçer bir mit tanımı yapabilmek için mitlerin Ģu beĢ özelliği göz önünde bulundurulmalıdır: 1. Mitler bir topluluğa has ya da evrensel ölçekte kabul edilmiĢ inançlar koleksiyonudur. Diğer bir ifadeyle mit değindiği bir gerçeğin belirli bir yönü hakkında ampirik ya da normatif fikirler ve kelimeler toplamıdır; 2. Mitler uzun yıllar süresince oluĢturulan inançlar bütünüdür; 3. Mitler, ortak bir yanıt ya da ortak bir algı oluĢturmadıkça mit olarak kabul edilemez. Kamusal bir ortak duruĢ söz konusu olmalıdır, aksi halde birkaç kiĢinin inandığı ve baĢkalarına anlatılmayan, paylaĢımı olmayan, dolayısıyla varlık süreleri yalnızca ona inanan birkaç kiĢinin ömrüyle kısıtlı kalan anlatımlar mit olarak kabul edilemezler; 4. Bu ortak tutum genellikle tekrarlanma ile oluĢur. Bu haliyle mitler sıklıkla duyulan ve konuĢulan, böylece devamlı hale gelen içeriklerdir; 5. Mitlerin “gerçek” ile gevĢek bağları vardır.54 Dahl‟ın belirlemiĢ olduğu özelliklere altıncı bir özellik olarak, mitlerin sunî unsurlar olduğu eklenebilir. Mit çoğu zaman bilinçdıĢı bir aktivitenin sonucu ve tahayyülün/imgelemin (imagination) özgür bir ürünü olarak tanımlanmaktadır. Ancak Cassirer bu konuda farklı düĢünmektedir. Mitin bir plan çerçevesinde oluĢturulduğunu, 53 Sorel, a.g.e., 33. Dahl, A.S. (1998). The myth of swedish neutrality. Buffet, Heuse (eds.). Haunted by History, 29-31. Özellikle beĢinci maddede ifade edilen “gerçekle gevĢek bağların” olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Çünkü mitler, bu tezin de temel dayanaklarından birisi olduğu üzere, sıklıkla yapılan bir hata olan “tamamıyla farazî, hayalî kurgular, gerçek dıĢı Ģeyler” değildirler. 54 23 yeni siyasî mitlerin özgür bir biçimde, kendiliğinden gerçekleĢmediğini savunmaktadır, ki bu teze hâkim görüĢe göre de doğru bir analizdir. Ona göre mitler bir tahayyülün yabanıl (kendiliğinden oluĢan) ürünleri değil, çok becerikli ve kurnaz zanaatçılar tarafından üretilen yapay unsurlardır.55 Yukarıda sayılan altı özellikten hareketle, bu tezde kavramı tam olarak karĢıladığı düĢünülen Ģöyle bir mit tanımı yapılmaktadır: Mit, toplumu belirli bir konuda aydınlatmak ya da yönlendirmek maksadıyla belirli kiĢi ya da gruplar tarafından oluĢturulan, gerçek ile zayıf da olsa bağları olan, toplumda ortak bir tutum oluĢturabilen, zamanla tekrar edilerek ortak inançlar haline gelen dramatik anlatımlardır. Bu anlatımlar toplum tarafından kabul edilip inanıldığı (meĢru görüldüğü) ölçüde mit olmaktadır. Bu teze göre mit bu tanımla genel geçer kabul edilebilir bir mahiyete, evrensel bir konuma ve kullanıma sahip olmaktadır. Mit kavramıyla alakalı bu tezdeki yaklaĢıma iliĢkin önemli bir hususu daha belirtmek gerekmektedir. Bu tezde kabul edilen yorumuyla mit sosyal, siyasî, ekonomik ve kültürel hayata etkileri olan ve gerçekle bağları olan bir kavram olarak kabul edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, gerek mite yüklenen pozitif anlam, gerekse mitlerin gerçekle bağlarının olmasının mitte anlatılanların genel geçer “doğru” olduğu anlamına gelmemesi olmaktadır. ġöyle ki, mit analizinde önemli olan mitin içeriğinin doğru ya da yanlıĢ olmasından ziyade, mitin hitap ettiği kesim tarafından kabul edilmesi olmaktadır. Bir miti var eden onun içeriğinin doğru ya da yanlıĢ olması değil, “doğru olarak kabul edilmesidir”. Mit kavramının farklı disiplinlere mensup ve hatta aynı disiplin içerisinde yer alan kiĢilerce yapılan tanımlardaki çeĢitlilik farklı mit çeĢitlerinin varlığından kaynaklandığı gibi, farklı mit çeĢitlerinin oluĢmasına da neden olmaktadır. Literatüre hâkim olan ve sıklıkla kullanılan beĢ mit çeĢidi Ģu Ģekilde sınıflandırılmaktadır: 1. Mite konu olan Ģeylerin kökenini açıklayan ve nedensellik içeren “etiyolojik mitler”56; 2. Mite konu olan Ģeylerin sonlanmasını, insan yaĢantısını kökten değiĢtiren olayları ve dünyanın sonunu 55 Cassirer, 1946, 283. Etiyolojik mitleri üç baĢlıkta incelemek mümkündür: i. Tanrının varlığı ve ne olduğuna iliĢkin “teogonik mitler”; ii. Dünyanın kökeni ile ilgili “kosmogonik mitler”; iii. Ġnsanlığın kökeni ve geçmiĢini anlatan “antropolojik mitler”. Bakınız: Beaulac, S. (2004). The Power of Language in the Making of International Law. Leiden: Martines Nijhoff Publishers, 35. 56 24 açıklayan “eskatolojik mitler”; 3. Teolojik anlatılarda sıkça kullanılan, birçok dinde yer alan dünyada ve ölüm sonrası kurtuluĢ kavramını ve müjdesini içeren “soteriyolojik mitler”; 4. Ayin, tören anlatılarını içeren “ritüel mitler”; 5. Büyük baĢarı ve zaferleri anlatan, kahramanlık ve destansı konuları iĢleyen “epik mitler”.57 Diğer bir mit tasnifinde ise mitler konularına göre genel ve özel olmalarına göre sınıflandırılmaktadır. Genel kategori: 1. Dünyanın yaratılması ve evrenin oluĢumu hakkında oluĢturulan “kozmogonik mitler”; 2. Ġlk insanın yaratılmasının övgü ile anlatıldığı, ilk insanın yaratılıĢı mitleri; 3. Ġnsan topluluklarının, kabilelerin, soyların ve boyların ortaya çıkıĢlarını anlatan “türeyiĢ mitleri”; 4. Kozmik mitlerin ilk dönüĢümü niteliğinde olan ve evrenin yaratılmasıyla zamanın kodlanmıĢ olduğunu anlatan “takvim mitleri”. Özel kategori: 1. Mitolojik zamanı aĢıp tarihi zamana dahil olan halklarda görülen Tanrılara iliĢkin mitler olup ilkel yaĢam Ģartlarındaki kavimlerde görülmeyen “teogonik mitler”; 2. Toplumların ve kavramların kökenlerini anlatan “etiyolojik mitler”; 3. Dünyanın sonu ve kıyamet bahislerini içeren “eskatolojik mitler”; 4. Kavimlerin bir hayvan, bitki veya cansız bir nesneye bağlandığı, ataların bir Tanrı olarak görüldüğü “totem mitler”; 5. Kahramanlık mitleri.58 Mit olarak tanımlanan “Ģeyin” hangi yönüyle mit olarak değerlendirildiğinin anlaĢılmasında mit çeĢitlerini bilmek, analiz kolaylığı sağlaması bakımından önemli olmaktadır. Bir diğer önemi ise mit kavramının kullanım alanlarının kapsamını görmeye imkan tanımasıdır. Yukarıdaki her iki tasnif modelinde de görüldüğü üzere, mit kavramı Tanrı ve Tanrı olarak kabul edilen canlı/cansız tüm varlıkları, bitki, hayvan ve cansız unsurlarıyla doğayı, dünyayı ve dünyanın sonunu, hatta ölümü ve ölüm sonrası yaĢamı, insanlığı, medeniyetler tarihini, ortaya çıkıĢları ve yok oluĢlarıyla toplumları, kahramanlıkları içeren tarihî olayları, tarihe mal olmuĢ ve tarihî süreçte gelenek haline gelmiĢ ritüelleri ve hemen hemen bütün olguların, kavramların, davranıĢların ortaya çıkıĢlarını, yani kökenlerini içine alan çok geniĢ bir kullanım alanına sahiptir. Her iki tasnifte de bu tez açısından “etiyolojik mitler” önemli olmaktadır. Etiyolojik mitler kavramların ve olayların kökenlerini nedensellik boyutuyla açıklamaktadır. Bu yönüyle 57 Day, M.S. (1984). The Many Meanings of Myth. Lanham: University Press of America, 21-27; Lawson, T. (1978). The explanation of myth and myth as explanation. Journal of American Academy, 46(4), 507. 58 Bayat, 2005, 15-17. 25 “devletlerin egemen eĢitliği” ve “Westphalia BarıĢı” bu tezde birer etiyolojik mit olarak ele alınmaktadır. Mitlerin tanımını yaptıktan, özelliklerini belirledikten ve türlerini sıraladıktan sonra, mitlerin iĢlevlerini de ifade etmek gerekmektedir. Mitlerin iĢlevleri denilince literatürde genellikle Joseph Campbell‟in tasnifine atıf yapılmaktadır. Campbell mitlerin ortak ve özel iĢlevlerinden bahsetmektedir. Bunlar, insana ruhani geliĢme yolunu gösteren “geliĢme iĢlevi”, sosyal yapıyı ve toplumun üyeleri arasındaki alakayı kuran “sosyal iĢlev”, insanlığın kozmostaki yerini ve kozmos karĢısındaki sorumluğunu belirten “kozmolojik iĢlev” ve “dinî iĢlev”dir.59 Campbell‟in sıralamıĢ olduğu dört iĢlevi daha anlaĢılır kılmak, “gerçekle bağları olan” mitin toplumlar üzerindeki etkilerini daha iyi kavrayabilmek adına bu teze göre mitlerin beĢ önemli iĢlevi mevcuttur: Mitler geçmişten bugüne ve geleceğe birer aktarım aracıdırlar. Mit bir eğitim sistemi olarak deneyimlerin gelecek toplumlara aktarımını sağlamakta, adeta “tarih yazıcılığı” rolü üstlenmektedir. Mitler ile geçmiĢte önemli roller üstlenmiĢ kiĢilerin ve olayların unutulmaması, önemli olaylardan dersler çıkarılması, bu sayede tarihî bilinç oluĢması ve benzeri kaygılarla geleceğe aktarılması sağlanmakta, bu aktarım iĢi duru bir ifade yerine, kimi zaman Ģiirsel, kimi zaman ağdalı, çoğu zaman ise abartılı bir dille ve bolca belagat ile gerçekleĢtirilmektedir. Ġfadenin Ģiirsel, ağdalı, abartılı olması ve belagat ustalarınca dile getirilmesi mitlerin bir ahenk içerisinde anlatılmalarını ve unutulmamalarını sağlamakta, kiĢiler ve toplumlar arasında kolaylıkla aktarılmalarına yol açmaktadır. Toplumlar mitlerin unutulmaması sayesinde geçmiĢ olaylar ve kiĢiler hakkında malumat sahibi olmuĢlardır, olmaktadırlar. Mitler sıradan anlatımlar olmayıp, semboller kullanarak bir amaca hizmet ederler. Mitler gerçeği anlamayı kolaylaĢtırmakta, olayların ortaya çıkıĢını, geliĢimini ve sonucunu sebep-sonuç illiyeti ile gerçekçi bir mantığa bağlamakta ve belirli bir hikaye, senaryo çerçevesinde izah etmektedir. Mitlerin her halükarda bir amacı vardır60 ve mitler gerçeğin karmaĢık yapısını anlaĢılır, makul, sembolik anlatımlara indirgemektedirler.61 Bunu 59 Campbell, J. (1986). The Iner Reaches of Outher Space: Metaphor as a Myth and as Religion. New York: New World Library, 67. 60 Barthes, 1972, 108. 61 Krüger, P. (1998). Balance of power, european concert and integration. Buffet, Heuser (eds.). Haunted by History, 3. 26 yaparken mitler kendi tarihlerini (hikayelerini) oluĢturmaktadırlar.62 Bu amaçla gerçekle bağları olan semboller kullanılmakta ve bu sayede yürütülen “örtülü siyasette” (veil politics) siyasî mitlerin devamlılığını sağlamaktadır.63 Mitler değerler paradigmasında dünyayı algılamak ve Ģekillendirmek amacıyla semboller kullanmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse mitler hayatın ve olayların genelleĢtirilmiĢ modelidirler, bir nevi “sembollerin Ģerhi” olmaktadırlar.64 Barthes‟e göre de mitler “semiyolojik sistemlerdir”65, yani mitler semboller üzerine kurulu bir yapı olmaktadır. Barthes‟in yorumuna göre mitlerde iki alt semiyolojik sistem söz konusu olmaktadır: Birincisi “dilbilimsel sistem” (yazar “language-object” olarak adlandırıyor), yani mitin nüvesini teĢkil eden, kaynağı ve hedefi olan dil; ikincisi ise mitin bizatihi kendisi (yazar “metalanguage” olarak adlandırıyor). Kaynak belirli semboller eĢliğinde iletisini hedefe aktarmakta, hedef ise bu sembollere yüklediği anlamlar ile iletiyi anlamaktadır. Semboller üzerine kurulu bu mit yapısı semiyolojik bir sistem olmaktadır.66 Dolayısıyla mitler dilin güçlü bir biçimde kullanılması ile mümkün olmaktadırlar.67 Bu yönüyle mitler toplumlarda yer edinmiĢ sembolik ritüellerin, inançların, kültürel reflekslerin, toplum bilincinin ve toplumsal tepkilerin nerelerden kaynaklandığını, nasıl oluĢtuğunu ve neden gerçekleĢtiğini izah eden, topluma açıklayan ve toplum içerisinde varlıklarını devam etmelerini sağlayan önemli bir rol üstlenmektedir. Dolayısıyla mitler birer mantık sistemidir. Olayları her ne kadar kimi zaman doğaüstü ve kutsal olarak değerlendirmekte ise de gerçekçi bir mantığa bağlamaya çalıĢmaktadır. Olayların kahramanları (genellikle) hayalî olsalar da kahramanların erdemleri, özellikleri, diğer aktörlere ya da olaylara yönelik refleksleri insani davranıĢlara ve dürtülere benzemekte, bu manada mantığa uygun olmaktadır. Bu mantık tutarlılığı nedeniyle mitler uzun yıllar süresince anlatılmaya devam etmekte, varlıklarını sürdürmektedir. Mitler toplumların kimliklerini oluşturmalarında, kendilerini tanımalarında, dolayısıyla toplumların ortaya çıkışlarında ve toplum bilincinin oluşmasında yardımcı olmaktadır. Malinowski‟ye göre mit önemli bir “sosyal kuvvettir”. Bu kuvvet toplumun 62 63 Cruz, Frijhoff, 2009, 8; Vernant, 1980, 211. Wingo, A.H. (2003). Veil Politics in Liberal Democratic States. Cambridge: Cambridge Univeristy Press, 8. 64 Bayat, 2005, 12. Barthes, 1972, 110. 66 Barthes, a.g.e., 113-115. 67 Müller, 1873, 355. 65 27 ortaya çıkmasını, onun normlarının yerleĢmesini sağlamakta, toplumun ahlaki değerlerini, ritüel ve itikatlarını ifade etmekte ve kanunlaĢtırmakta, toplum içerisinde gelenek ve göreneklere nüfuz kazandırmakta, insanların pratik faaliyetlerine rehberlik etmekte ve insanlara davranıĢ kaideleri öğretmektedir.68 Mitler toplumlara inanç sistemleri, geçmiĢleri, gelenekleri ve toplumsal yapılarının kökenleri hakkında önemli bilgiler anlatmaktadır. Bu katkıları nedeniyle toplumlar kendi kökenlerini anlatırken etiyolojik mitlere baĢvurmaktadır. Özellikle kimliğin inĢasında “köken” önemli olmaktadır. Kökenin mitsel anlatımı toplum tarafından kabul edilmesini, içselleĢtirilmesini kolaylaĢtırmakta, aynı zamanda etiyolojik mitlerle kökenin kutsallaĢtırılması kimi toplumlarda dinî hayat ve inanç sisteminin oluĢturulmasına da yol açabilmektedir.69 Bu inançlar toplumları bazı kavramları kabullenmeye ve o kavramların içeriğine uygun davranmaya sevk edebilmektedir.70 Yine mitler sosyal normlar ve kabul edilebilir değerler dikte etmekte, sosyal uyum ve grup politikalarına dair sosyal bilinç oluĢturmaktadır.71 Uzun zaman dilimi sürecinde tekrar edilmesi ile ritüel haline gelen davranıĢlar ve tutumlar toplumların kurucu değerleri haline gelmekte, bu ritüeller toplum olma bilinci sağlayıp, insanları ortak bir kültür ve tarih paydasında buluĢturmaktadır ki, bu da “ulus inĢasının” ilk adımları olmaktadır. Mitler toplulukların bir amaç uğrunda kenetlenmelerini sağlamakta, toplumları yönlendirmekte ve toplumlar arası ilişkileri etkilemektedir. Büyük ya da küçük bütün toplumların birleĢtirici ya da ayrıĢtırıcı değerler ve tarihî olaylar neticesinde oluĢturduğu ve kabullendiği mitler vardır.72 Örneğin; Ġspanya Ġç SavaĢı‟nın taraflarından cumhuriyetçiler ve ulusalcıların ürettiği farklı mitler kendi amaçları doğrultusunda grup içi kenetlenmeyi sağlamıĢtır.73 Ulusalcı tarafta hâkim olan “Phalonx-Franco SavaĢı” miti Ġspanya‟nın geçmiĢindeki din savaĢlarını anımsatmıĢ ve Ġspanya‟nın Hıristiyanlığın kalesi olarak algılandığı bir imajın oluĢturulmasını sağlamıĢtır. Bu imaj devrim arayıĢındaki cumhuriyetçilere karĢı muhafazakar değerlere sahip ve bu değerleri ne pahasına olursa olsun savunmak isteyen kitleleri “ulusalcılar” çatısı altında toplamıĢtır. Buna karĢılık muhafazakar kesimin tutuculuğunu ve yönetimin otoriter politikalarını eleĢtiren cumhuriyetçiler ise “devrim miti” ile faĢizme karĢı demokrasi savaĢı verdiklerini 68 Malinowski, 2002, 98. Flood, 1996, 35. 70 Krüger, 1998, 3. 71 Cuthbertson, G.M. (1975). Political Myth and Epic. Michigan: Michigan State University, 157. 72 Vernant, 1980, 258. 73 Angoustures, A. (1998). The Spanish civil war: Betrayal by the bourgeois democracies. Buffet, Heuser (eds.). Haunted by History, 53-64. 69 28 düĢünüyorlardı. Mevcut yönetimin otoriter politikalarına karĢı muhalif olan kitleleri bir çatı altında toplayabilmek için ayaklanmaya “devrim” motifi katmıĢtır ve etkili de olmuĢtur.74 Bu yönüyle mitler toplumları motive edici ve yönlendirici roller üstlenebilmektedir. Her toplum için geçerli olabilecek bu durumda mitler bazen toplumlar arası iliĢkilere etki etmekte ve toplumların içyapıları ile dıĢa yönelik davranıĢları arasında, yani iç değerleri ile diğer toplumlarla davranıĢları arasında bağlar kurmalarına etki edebilmektedir. Mitler insanlara bir takım değer sistemleri aşılamakta, bazı inançları ve sunî yapıları dayatmakta, olayların bireyler nezdinde meşruiyetini sağlamaktadır. Çoğu mit teorisyeninin ilkel toplumlara atfettiği bu özellik modern toplumlarda da söz konusu olabilmektedir. Yani mit insanların ya da siyasî aktörlerin hayata ve sisteme yönelik farklı inançları benimsemelerine yol açabileceği gibi, mevcut inanıĢların daha çabuk idrakini ve daha sıkı savunulmasını da sağlayabilmektedir. Bu inançlar toplumları bazı kavramları kabullenmeye ve o kavramın içeriğine uygun davranmaya sevk edebilmektedir. Dolayısıyla mit dinamik ve canlı bir yapıya sahiptir. Mitin ilkel kültürlerde vazgeçilmez diğer bir iĢlevi de inancı derinleĢtirmek ve Ģifrelemek; ahlakı korumak ve ona güç vermek; dinî ayinin üretkenliğine kefil olmak ve insan için örnek olacak pratik kuralları içermektir. Böylece mit insan uygarlığının temel bir parçası olmaktadır. Mit değersiz bir anlatım yöntemi olmayıp, zor elde edilen aktif bir güçtür. Ayrıca mit entelektüel bir açıklama ya da sanatsal bir canlandırma değil, ilkel (aynı zamanda modern) inancın ve ahlaki bilgeliğin bildirgesi olmaktadır.75 Diğer taraftan mitler tarihe mâl olmuĢ olayları, toplumun kurucu unsurlarını, toplumlardaki siyasî ve sosyal hayatı yönlendiren bazı dinamikleri ve temel değerleri toplumun fertlerine makul ve kabul edilebilir unsurlar olarak sunmaktadır. Toplum mitin ifade tarzı, konuyu veya olayı ele alıĢ Ģekli, akla yatkınlığı ve tutarlılığı gibi parametreleri göz önünde bulundurarak mitte bahsedilenin doğruluğunu sınamakta ve makul görürse kabul etmektedir. Böylece mite konu olan “Ģey” toplum nezdinde meĢruiyet kazanmaktadır. MeĢruiyet toplumun rızası ile gerçekleĢtiği için mitin sonraki nesillere aktarımında da kolaylık sağlamaktadır. Bu beĢ iĢlevi “devletlerin egemen eĢitliği” mitinde görmek mümkündür. Bir mit olarak “devletlerin egemen eĢitliği ilkesi” geçmiĢten bugüne ve yarına “devletlerin eĢitliği 74 75 Angoustures, 1998, 62. Malinowski, 2002, 99. 29 fikrinin” aktarımını sağlamakta, rasyonel uluslararası politikayı daha anlaĢılır kılmakta, uluslararası organizasyonlardaki temsil ve karar alma mekanizmalarındaki yapıların oluĢturulma Ģekli ve nedenlerini sebep-sonuç illiyeti ile bir mantığa oturtmaktadır. Ayrıca uluslararası toplumun üyelerinden görece zayıf devletlerin kendilerini uluslararası politikada tanımlamalarına, diğer devletlerle iliĢkilerini “eĢitlik” temelinde gerçekleĢtirmelerine ve bu amaçla bir arada hareket etmelerine fikrî bir zemin oluĢturmaktadır. Son olarak bu mit sayesinde devletler arası iliĢkiler kimi alanlarda nispeten eĢitlik ilkesine uygun iĢlemekte, devletlerin birbirleriyle eĢit oldukları fikri uluslararası bir meĢruiyet elde etmekte, “devletlerin egemen eĢitliği” ilkesi uluslararası toplumun kutsal ve kurucu değerleri arasında yer almaktadır. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesini bir mit olarak değerlendirirken siyaset bilimindeki “siyasî mit” kavramını kullanmak daha doğru bir tercih olacaktır. Siyasî mit kavramı, Uluslararası ĠliĢkiler‟de daha ziyade “devlet” analizlerinde kullanılmaktadır. Bu bakımdan siyasî mit tartıĢmalarına değinmek, egemen eĢitlik ilkesinin mitsel yönünü ortaya koymak bakımından elzem olmaktadır. 2.1.2. Siyasî mitin mahiyeti Siyasî mit kavramı ile anlatılmak istenilenin ne olduğuna iliĢkin tartıĢmalar genellikle mit kavramının tanımlanması ile baĢlamaktadır. Ancak, her ne kadar tezin bir önceki baĢlığı altında mümkün olduğunca kısa bir Ģekilde verilmeye çalıĢılmıĢ olsa da, sadece mit kavramı üzerine yapılan tartıĢmalar dahi ciltlerle ifade edilebilecek bir literatüre sahiptir. Bu nedenle tartıĢmaya mit kavramının en yaygın kullanılan tanımı ile baĢlamak yerinde olacaktır. Yaygın ve bu teze göre yanlıĢ bir kullanım olarak mit, herhangi bir gerçekle bağdaĢmayan, gerçekle dayanağı olmayan inançlar için kullanılmaktadır. Bu anlamda mit, bir kurgu (fiction) ya da yanılsama (illusion) olarak fantezi ve hüsnükuruntu ürünüdür. Hatırlanacağı üzere, bu tanım bir önceki bölümde anlatılmaya çalıĢılan mit bahsinde muthos olarak adlandırılmıĢ ve “gerçek dıĢı kurgu, tahayyül edilen unsur” olarak tanımlanmıĢtı. Her ne kadar mit iki bin beĢ yüz yılı aĢkın bir zamandır Heredot‟un “gerçek dıĢı, hayalî kıssa” fikri doğrultusunda kullanılıyor ve anlaĢılıyor olsa da, bu anlamıyla mit mevcut dünyayı anlamaya yarayan bir iĢleve sahip olmamaktadır, çünkü yaĢanılan dünya “gerçek”tir. Mitlerin özelliklerinden ikincisi hatırlanacak olursa, mit gerçeğin karmaĢık 30 yapısını gerçekle bağları olan semboller kullanarak anlamlı kılmaktadır. Yeterince siyasî olmuĢ bir dünyayı anlamak için de, siyasî figürler ve semboller kullanan, siyasî gerçeklerle bağları olan siyasî mitlere ihtiyaç duyulmaktadır. Siyasette mit kurucu bir değer taĢımaktadır. Ġster Homeros‟un Ġlliada‟sı ya da Hesiodes‟in Theogonia‟sı, ister GılgamıĢ Destanı açısından bakılsın hemen hemen bütün efsanelerin siyasî bir nitelik taĢımakta olduğu görülmektedir.76 Ancak sadece bu tanıma bakılarak bütün mitler “siyasî mit” olarak tanımlanamaz. Siyasî mit bir siyasî fenomen hakkında sosyal bir grup tarafından inanılan anlatımlardır. Bu açıklamaları geçerli kılan mitin muhtevasının doğru olup olmaması değil, toplum tarafından inanılır (meĢru) olmasıdır. Böylece siyasî miti anlamlı kılan en önemli unsur, bir toplum tarafından inanılması ve kabul edilmesi, yani meĢruiyeti olmaktadır. Bu meĢruiyet sağlandığı ölçüde siyasî mitler sosyal grupları, toplumları geçmiĢ olaylar, gündelik politikada gerçekleĢen olaylar ve gelecekte yaĢanması muhtemel olaylar hakkında yönlendirmektedir. Raymond Aron da miti bir “kurgu” olarak yorumlamaktadır, ancak ona göre bu kurgunun gerçekle bağları olup, bir amacı vardır. “Aydınların Afyonu” 77 (The Opium of the Intellectuals) isimli eserinde Fransız aydınların sağ-sol tartıĢmalarında ciddi bir karıĢıklık yaĢadıklarını, sağ ve sol kavramlarının “asıl anlamlarından” farklı ve hatta birbirleri ile iç içe geçmiĢ bir biçimde tartıĢıldığı tespitini yaptıktan sonra, Fransa‟daki aydınları bu kaotik ortamda bazı mitlere sarılmakla eleĢtirmekte, “sol, ihtilal ve proletarya” gibi siyasî mitlere baĢvurduklarını tespit etmektedir. Aron solun bu üç önemli kavramının asıl muhtevaları ile aydınların belleklerindeki muhtevalarının ve yorumlarının örtüĢmediğini, hatta çok farklı olduklarını belirterek sol ideolojinin bu üç önemli kavramını siyasî mit olarak değerlendirmektedir. Aron‟a göre solu üç fikir harekete geçirmektedir: özgürlük, eĢitlik ve kardeĢlik.78 Ancak Aron‟a göre solun özgürlük arayıĢını devlet tekeli ile gerçekleĢtirme merakı ve kardeĢlik/örgütlenme bilincini otoriter bir mantıkla yerine getirmesi, ayrıca eĢitliği farklı coğrafya ve ideolojilere göre farklı 76 Sarıbay, A.Y., Öğün, S.S. (1997). Politikbilim. (2. Baskı). Ġstanbul: Alfa, 123. Eserlerinde “mit” yerine “efsane” kavramını kullanılmıĢ, ancak bu tezin genel anlatımı çerçevesinde “mit” kavramının kullanması tercih edilmektedir. 77 Aron, R. (1979). Aydınların Afyonu. (Çev. Ġ. Tanju). Ġstanbul: Tur Yayınları. (Eserin orijinali 1955‟de yayımlandı). 78 Aron, a.g.e., 48. 31 yorumlaması solun en büyük çıkmazıdır.79 Bu nedenle Aron‟a göre “sol” bir siyasî mittir. Hakeza, ihtilal ve proletarya aydınlar tarafından farklı, iĢçi sınıfı tarafından farklı yorumlanmaktadır ve birer fantaziye dönüĢmüĢtür. Burada Aron Fransız sol düĢünürlerin içinde bulundukları açmazı kaos olarak açıklamakta, bu kaostan çıkmak için baĢvurdukları sol, ihtilal ve proletarya gibi kavramları birer siyasî mit olarak değerlendirmekte, aslına bakılırsa onları eleĢtirmektedir. Ancak yine Aron solun bü üç önemli kavramının muhtevasında yaĢanan kaotik kargaĢaya rağmen, bu kavramların toplumları sürüklediklerini de kabul etmektedir. Aron‟a göre proleter devrimin “özgürlük söylemi” belleklerde bir umut oluĢturmakta, düĢüncede “kurtuluĢ” cazip gelmektedir.80 Aron sol, ihtilal ve proleter devrim gibi kavramların topluma bir amaç sunmasını “siyasî iyimserlik” olarak tanımlamaktadır.81 Dolayısıyla Aron‟un siyasî mit yorumu sadece bir kurgu değil, bir amacı olan, toplumları yönlendiren etkili bir söylemdir. Siyasî mitler hakkında en dikkat çekici ve yirminci yüzyılın ilk giriĢimi Georges Sorel tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. Ancak, literatürde siyasî mit bahsi tartıĢılırken Ernst Cassirer‟in mit analizini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Çünkü yirminci yüzyılın ve devam eden yirmi birinci yüzyılın siyasî mit tartıĢmaları Sorel ile Cassirer‟in mit analizlerinin kıyaslanması üzerine inĢa edilmektedir. Egemen eĢitlik kavramının bir mit olarak değerlendirildiği bu tez, Sorel‟in analizine daha yakın (ancak tamamıyla örtüĢmemektedir) bir mantık üzerine inĢa edilmektedir. Ernst Cassirer “Devlet Miti” (The Myth of the State)82 isimli eserinde mitleri rasyonel olmayan kıssalar olarak değerlendirmekte ve ilkel toplumlara ait “yaĢam biçimleri” olarak tanımlamaktadır. Siyasî mitlerin modern döneme ait olmadığını düĢünmekte, rasyonalitenin hâkim olduğu modern toplumların “gerçekle alakası olmayan” 79 Aron, a.g.e., 51. Aron, a.g.e., 106. 81 Aron, a.g.e., 124. 82 Ernst Cassirer‟in “Devlet Miti” isimli eseri yazarın ölümü sonrasında basılmıĢ ve 1984 yılında “Devlet Efsanesi” ismiyle Türkçe çevirisi yapılmıĢtır. Bakınız: Cassirer, E. (1984). Devlet Efsanesi. (Çev. Necla Arat). Ankara: Remzi Kitabevi. (Eserin orijinali 1946‟da yayımlandı). Cassirer Devlet Miti kitabında devlet yapısı içerisinde ve iĢleyiĢinde mitin oynadığı rolü analiz etmektedir. Kitap siyasî mit kullanımından ve varlığından kurtulmak için Batı‟nın giriĢimlerini ve siyasetini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini vurgulamakta ve Batı‟nın duruĢunu yeniden yapılandırmayı amaçlamaktadır. Kitap mitin bir yaĢam biçimi olduğunun anlatıldığı bir bölümle baĢlayıp, ardından siyaset felsefesi tarihinde mite karĢı verilen mücadelenin ve yapılan tartıĢmaların anlatıldığı ve kitabın önemli bir kısmını (nerdeyse üçte ikisi) oluĢturan bölümle devam etmektedir. Buna karĢılık, kitabın ismini teĢkil eden “devlet miti” bahsine yalnızca son bölümde değinilmektedir. Bu bölüm Cassirer‟in modern siyasette mitin varlığını tespit ettiği, miti bir sorun olarak tanımladığı ve bu soruna çözüm aradığı tek bölüm olmaktadır. 80 32 bu “hikayelerle” mücadele etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Cassirer açısından siyasî mit kendisiyle savaĢılması gereken kötü ve gerici/yoz bir Ģeydir. Bu anlamda mite karĢı mücadelede felsefe oldukça önemli bir araç olmaktadır. Ona göre her ne kadar siyasî mitleri yok etmek felsefenin gücünü aĢsa da, felsefe mücadele edilmesi gereken düĢmanın (siyasî mit) anlaĢılmasını, nasıl mücadele edilebileceğinin fark edilmesini sağlamaktadır.83 Cassirer mitleri ortadan kaldırmanın imkansız olduğunu, mitlerin ussal kanıtlar ve mantıksal çıkarımlarla çürütülemeyeceğini, bunun nedeni olarak da, siyasî mitlerin ilk iĢitildikleri evrelerde modern toplumlarda ciddiye alınmamalarından kaynaklandığını belirtmektedir. Cassirer‟in siyasî mit analizinde tercihi mite negatif bir anlam kazandırmak olmaktadır. Ona göre siyasî mitler “umutsuz araçlardır” (desperate means). ġöyle ki, siyasî mitler rasyonel araçların kullanılamadığı derin kriz zamanlarında karĢılaĢılan zorluklar karĢısında kullanılabilir olmaktadır. Burada Cassirer bir mecburiyetten bahsetmektedir. Ona göre, umutsuzluk durumlarında insanlar çoğu zaman umutsuz araçlara baĢvururlar ve günümüz siyasî mitleri de umutsuz araçlar olmaktadır.84 Cassirer Pozitivizm gölgesinde inĢa edilen modern toplumun rasyonel araçlarla ilerlediğini ve bireylerinin hayatı rasyonalite çerçevesinde yaĢadığını savunmaktadır. Ancak politikada rasyonel bireylerin dahi anlam veremediği, umutsuzluğa kapıldığı zamanların olabildiğini ve rasyonel bireylerin rasyonel olmayan yorumlara ve inanıĢlara yönelebildiğini de göz ardı etmemektedir. Derin kriz zamanları olarak tanımladığı, rasyonel bireyin aciz düĢtüğü bu umutsuzluk durumlarında siyasî mitlerin bir kurtuluĢ aracı olarak kullanıldığını istemeyerek de olsa kabul etmektedir. Bu konuda Batı‟yı (özellikle de, kendisine göre felsefenin kalbi olan ve medeniyetlerin en üstünü olan Batı Avrupa‟yı 85) bir çözüm önerisi bulmaya davet etmekte, yeni kurallar sistemlerinin geliĢtirimesi gerektiğini düĢünmektedir.86 Ancak Cassirer‟in kendisi de eleĢtirdiği bu duruma bir çözüm önerisi sunamamaktadır. Siyasî mitlerin modern toplumlarda olmaması gerektiğini savunmasına rağmen bir Ģekilde varlığını kabul etmek zorunda kalan Cassirer, rasyonel bireyleri 83 Cassirer, 1946, 295-296. Cassirer, a.g.e., 279. 85 Cassirer kitabının genelinde Batı Medeniyeti‟nin üstünlüğüne değinmekte, diğer medeniyetlerle ve geçmiĢle kıyaslandığında “bizim bilimimiz, edebiyatımız, sanatımız ve dinimiz geçmiĢe nazaran en üstün seviyededir” demektedir. Bakınız: Cassirer, 1946, 297. Bu üstünlük ve mükemmeliyetçilik fikri o kadar yoğundur ki, eleĢtirdiği ve yerden yere vurduğu “siyasî mitlerin” hâlâ Batı Medeniyeti‟nde var olmasını kabullenememektedir. Bu anlayıĢını kitabının birçok yerinde görmek mümkündür. 86 Cassirer, a.g.e., 292. 84 33 umutsuzluk durumlarından kurtaracak bir alternatif geliĢtirmek ve bir çözüm bulmak yerine siyasî mitin pejoratif bir perspektifle ne olduğunu tanımlamaya çalıĢmakla yetinmektedir. Cassirer Aydınlanma çağının etkisiyle mitleri ilkel toplumlara mahsus bir tür geriletici unsur olarak tanımlarken, Georges Sorel “ġiddet Üzerine” (The Reflections on Violence)87 eserinde genel olarak siyasî mitleri dinî inançlardan ve hayat tarzlarından ayırt ederek, onların modern toplumlarda da var olduğunu ve modern toplumlarda ilerletici bir fonksiyon üstlendiğini ya da üstlenebileceğini savunmaktadır.88 Sorel de siyasî mitleri bir araç olarak yorumlamaktadır, ancak farklı amaçları olan bir araç. Sorel meĢhur eserinde genel olarak Ģu soruya yanıt aramaktadır: Ġnsanlar nasıl oluyor da çok az ya da hiçbir kazanım elde edemeyeceklerini bildikleri halde hayatlarını riske atabiliyorlar? Sorel‟e göre cevap oldukça basit ve aĢikardır: Ġnsanlar pragmatist düĢüncelerden etkilenmezler, ancak insanlar büyük bir mitin “itici gücü” (pouvoir moteur/motive power) ile etkilenebilirler.89 Sorel bir araç olarak gördüğü siyasî mitin itici gücüne vurgu yapmakta ve itici gücün tesirini Ģöyle izah etmektedir: Büyük sosyal hareketlere katılanlar bir sonraki eylemlerini, amaçlarına uygun mücadele görüntüleri eĢliğinde sunarak insanları çeĢitli eylemler gerçekleĢtirmeleri konusunda ikna edebilmektedir.90 Dolayısıyla Sorel insanları bir amaç doğrultusunda yönlendirebilen, motive edebilen siyasî mitlerin itici gücünü “faydalı” bir iĢlev olarak tanımlamaktadır. ĠĢte bu aksiyomdan hareketle Sorel Marx‟ın proleter devrim ve sendikacı bir kavram olan genel grev söylemlerini bir çeĢit siyasî mit olarak değerlendirmektedir. Sonuç olarak Sorel‟in anladığı ve anlamlandırdığı siyasî mitler, Cassirer‟in anladığı haliyle, yani insanların hiçbir rasyonel izah ve çözüm bulamadıkları derin bunalım ve kriz anlarında “çaresizlik nedeniyle” baĢvurdukları “umutsuz araçlar” değil, tam aksine insanların rasyonel bir çözüm arayıĢı sonucunda 87 Georges Sorel‟in “ġiddet Üzerine” isimli eseri 1908 yılında basılmıĢ olup, sendikacılık üzerine farklı zamanlarda yazmıĢ olduğu makalelerinin bir derlemesidir. Kitapta siyasî mit teorisi dönemin tipik bir fenomeni olan bir mücadeleye dayandırılmaktadır: Proletaryan mücadele. Sorel kitabındaki makalelerinde kolektif psikolojiden kaynaklanan “kolektif mit” kavramını, sosyolojik alt yapısı olan “Ģiddet” kavramını ve bu iki kavramla iliĢki kurduğu “genel grev” kavramını tartıĢmaktadır. Kitap 1990 yılında Türkçe‟ye de çevrilmiĢtir. Bakınız: Sorel, G. (1990). Şiddet Üzerine Düşünceler. (Çev. A. Hazaryan). Ankara: Epos Yayınları. (Eserin orijinali 1908‟de yayımlandı). Eser ilk olarak Réflexions sur la Violence orijinal ismiyle 1906 yılında makaleler halinde yayınlanmıĢ, ardından 1908‟de kitap olarak basılmıĢtır. Frankofonlar dıĢında eser daha ziyade 1914‟de yapılan Ġngilizce çevirisiyle incelenmiĢ ve tartıĢılmıĢtır. Bunu Sorel‟den bahseden ve Sorel‟e atıf yapan eserlerin genelinde görmek mümkündür. Bu nedenle Fransızca orijinal ismi yerine eser Ġngilizce ismiyle tanınmaktadır. 88 Sorel, 1925, 22-25. 89 Sorel, a.g.e., 4, 32 ve 189. 90 Sorel, a.g.e., 22. 34 çaresizlikten uzak ve hatta umutlu bir biçimde baĢvurdukları, insanları baĢarıya ve mutlu sona yönlendiren araçlar olmaktadır. Rasyonaliteye verdiği aĢırı önem nedeniyle Cassirer siyasî mit analizini ilkel-modern toplum kıyaslaması üzerinden yapmaktadır. Cassirer‟e göre modern toplumlar rasyonel düĢünen, iradeleri doğrultusunda hayatlarını devam ettiren modern bireylerden; ilkel toplumlar ise irade kabiliyetine sahip olmayan, bir kiĢi ya da varlığa itaat eden, kendisine dayatılan inancı ve hayatı yaĢamakla mükellef ilkel bireylerden oluĢmaktadır. Cassirer bu varsayımını bir aksiyom olarak kabul etmektedir. Bu aksiyomdan hareketle siyasî mitlerin “kiĢiselleĢtirilmiĢ kolektif arzular” (the collective desire personified) olduğunu ifade etmektedir.91 Cassirer toplumların ilkelliğini veya modernliğini takvimsel bir yorumla yılların tarihî kronolojisine bakarak değil, rasyonel mantığın toplumda yer alıp almamasına göre belirlemektedir. Yani Cassirer‟in ilkel toplumu denilince akla sadece tarih öncesi dönemlerde yaĢamıĢ topluluklar gelmemeli, modern dönemde yaĢayan kimi toplumlar da ilkel toplum olarak değerlendirilebilmelidir. Bireylerin iradeleri ve rasyonel tercihleri yerine bir otorite, lider, diktatör ya da bir tiranın kendi varlığında kiĢiselleĢtirdiği arzularının söz konusu olduğu ve bu arzuların toplum tarafından benimsenip kolektif hale geldiği bütün toplumlar Cassirer‟in nazarında ilkel toplum olmaktadır ve bireyciliğin değil de kolektif yaĢamın hâkim olduğu bu toplumlar siyasî mitler aracılığıyla yaĢamlarını devam ettirmektedir.92 Ancak burada bir paradoks söz konusu olmaktadır. Cassirer ilkel toplumlara atfettiği bireyselcilik reddiyesini o toplumun liderini tanımlarken göz ardı etmektedir. Nihayetinde ilkel toplumun kabul ettiği ve kolektif hale getirdiği “kiĢiselleĢtirilmiĢ kolektif arzular” bir lidere aittir, yani bir bireyin kendi arzularıdır. Demek ki Cassirer‟in ilkel toplum tanımını Ģu Ģekilde değiĢtirmek gerekmektedir: Ġlkel toplumlarda bireysel değil kolektif arzular söz konusudur; ancak toplumun liderinin arzuları hariç tutulmak kaydıyla. Bu tanımlama çabası Cassirer‟in analizindeki sorunlardan yalnızca bir tanesidir. Cassirer ısrarla ilkel toplumlara mâl ettiği siyasî mitleri gerçekle bağları olmayan hurafeler olarak değerlendirmekte iken; Sorel‟e göre siyasî mit, asla gelecek hakkında kehanette bulunan bir astrolojik almanak olarak değerlendirilmemeli, aksine Ģimdiki 91 92 Cassirer, 1946, 280. Cassirer, a.g.e., 281. 35 zaman üzerinde etki oluĢturacak araçlar olarak değerlendirilmelidir.93 Dolayısıyla Sorel‟in bakıĢ açısından mitlerin rasyonel olmayan hurafe yığınları veya bir düzmece olmadıkları rahatlıkla savunulabilmektedir. Ancak Cassirer mitin içeriğiyle alakalı “gerçek dıĢıgerçek” tartıĢmasında kendisine yardımcı olacağını düĢündüğü bazı tekniklerden de bahsetmektedir: Kelimelerin sihirli/cezbedici kullanımı, ritüellerin kullanımı, kehanete baĢvurma gibi. Cassirer‟e göre dilin iki değiĢik kullanımı vardır. Bunlardan birincisi, objektif bir durumu anlatmak için kullanılan semantik kullanım, diğeri ise belirli etkiler oluĢturan veya oluĢturmayı amaçlayan sihirli/cezbedici (magical) kullanım. 94 Semantik kullanımda noksanlıklar olmasa bile, ilkel toplumlarda cezbedici kelimeler büyük etkiler oluĢturabilmektedir. Bu tip toplumlarda cezbedici kelimeler kullananlar, bir olayın gerçek suretini değil, gerçeği değiĢtirerek insanlar üzerinde etki oluĢturacak farklı yönlerini, hatta hiç var olmamıĢ yönlerini anlatmaktadır.95 Bu cezbetme o kadar etkili olmaktadır ki, Cassirer hiçbir doğa olayının ve insan yaĢamının hiçbir anının mitsel bir yoruma tâbi tutulmamasının mümkün olmadığına inanmaktadır.96 Ancak Cassirer yaĢadığı yirminci yüzyılda cezbedici sözlerin ustaca kullanılmasının istenen etkiyi yapması için yeni ritüellerle desteklenmesi gerektiğini de belirtmektedir.97 Ona göre siyasî liderler bu amaçla oldukça baĢarılı yöntemler geliĢtirmiĢlerdir. Her siyasî eylemin kendine özgü bir töreni, ritüeli vardır ve bu törenler ilkel toplumlarda rastlanılanlar kadar düzenli ve katı olmaktadır. Ġlkel toplumlarda olduğu gibi buyrulmuĢ/zaruri tutulmuĢ törenlerden bir tanesinin dahi gerçekleĢtirilmemesi, dert ve ölüm anlamına gelmekte, liderin ve devletin ihtiĢamına karĢı iĢlenmiĢ bir suç haline gelmektedir.98 Yine Cassirer analizini desteklemek adına mitsel bilinç ve bilimsel bilinç ayrımı da yapmaktadır. Ġki bilinç formu arasındaki temel fark önermenin nesnesi ve öznesi arasındaki farkı ayırt edebilmekte yatmaktadır. Bir baĢka eseri “Sembolik Formlar Felsefesi II: Mitik DüĢünme”de (Philosophy of Symbolic Forms II: Mythical Thought) Cassirer bilimsel düĢüncede bilginin nesnesi ve öznesi arasında net olarak ayrım yapılabilmesine karĢılık, mitsel düĢüncede bilginin öznesinin nesnesi tarafından etkilendiğini, özne ile nesnenin aynı “Ģey” (alter ego) haline geldiğini belirtmekte, bu 93 Sorel, 1925, 135. Cassirer, 1946, 282. 95 Cassirer, a.g.e., 283. 96 Cassirer, E. (1997). İnsan Üstüne Bir Deneme. (Çev. Necla Arat). Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları. (Eserin orijinali 1944‟de yayımlandı), 95. 97 Cassirer, 1946, 284. 98 Cassirer, a.g.e., 284. 94 36 haliyle mitlerin cezbedici hale geldiklerini savunmaktadır.99 Bir diğer fark ise mite konu olan olayın gerçekleĢtiği zamana/âna iliĢkindir. Mitsel bilinç yalnızca Ģimdiki zamana yani âna bakar ve aktarır. Bilimsel bilinç gibi olayı öncesi ve sonrasıyla birlikte bir bütün olarak ele almaz, yani âna öncesinden ve sonrasından bakmaz.100 Burada Cassirer‟in Aydınlanma felsefesinden etkilenerek yapmıĢ olduğu mitsel bilinç ve bilimsel bilinç ayrımı da mitlerin modern siyastteki fonksiyonunu açıklamada yetersiz kalmaktadır. Çünkü Cassirer Aydınlanma felsefesinin modernite kavramının etkisiyle mitleri bir “gerileme aracı/geriletici form” olarak, bilimsel önermeler karĢısında olumsuz bir öğe olarak tanımlamakta, pejoratif bir anlam yüklemektedir. Buna karĢılık siyasî mitlerin siyasî yaĢama olumlu katkılarının olduğu savunan ve ispat çabası içerisinde olan çalıĢmalar da mevcuttur. Bu tezde de “devletlerin egemen eĢitliği” uluslararası sistemde eĢitlik, adalet ve hakkaniyete olumlu katkıları olan/olması muhtemel bir ilke olarak faydalı bir siyasî mit olarak değerlendirilmektedir. Cassirer her ne kadar mit analizinin açıklarını kapatmaya çalıĢsa da, analizini iki sütun üzerine inĢa etmekte ısrarcı davranmaktadır: Siyasî mitlerin ilkel toplumlara ait olması ve siyasî mitlerin rasyonaliteye aykırı olması. Cassirer‟in siyasî mit analizinde yaĢadığı en büyük sıkıntı kullandığı yöntem olmaktadır. Cassirer siyasî miti oldukça yüzeysel bir ifadeyle tanımladıktan sonra asıl gayreti siyasî mitin ne olmadığını izah etmek için sarf etmekte, dâhil olduğu modern toplumda siyasî mitin yerinin olmadığını belirtmekle yetinmektedir. Bu reddiyesini bir çözüm önerisi ile kuvvetlendirememekte, buna karĢılık siyasî miti bir öteki ilan ederek mücadele edilmesi gereken yoz, gerici, ilkel bir mefhum olarak tanımladıktan sonra, çözüm arayıĢını Batı Avrupalı düĢünürlere havale etmektedir. Bütün bu çabalarına rağmen modern toplumlarda kimi zaman siyasî mitlere baĢvurulduğunu istemeyerek de olsa kabul etmekle birlikte, bunu bir türlü anlamlandıramamaktadır. Bu açığını gidermek maksadıyla sözün kullanım biçimi ve mitsel-bilimsel bilinç ayrımı gibi ekstra açıklamalar yapmaya çalıĢmıĢ olsa da analizi günümüz gerçeklerine uymamaktadır. Bu yönüyle her ne kadar Cassirer siyasî mit teorisyenleri arasında önemli isimlerden birisi olsa da, siyasî mitle alakalı analizleri bir teoriden çok bir durum değerlendirmesi olmaktadır. Ancak bu durum değerlendirmesi taĢıdığı bütün pejoratif içeriğe rağmen siyasî mit teorisine önemli bir katkı sunmakta, Cassirer‟in analizindeki boĢluklar üzerine yapılan tartıĢmalar, daha makul ve 99 Cassirer, E. (2005). Sembolik Formlar Felsefesi II: Mitik Düşünme. (Çev. Milay Köktürk). Ankara: Hece Yayınları. (Eserin orijinali 1925‟de yayımlandı), 75-76. 100 Cassirer, 1946, 65. 37 hatta daha doğru bir siyasî mit tanımının yapılabilmesi için uygun bir tartıĢma zemini oluĢturmaktadır. Sorel Cassirer‟in “negatif siyasî mit” anlayıĢına karĢılık pozitif nosyonlarla yüklü bir siyasî mit analizi yapmaktadır. ġöyle ki, Cassirer‟in aksine Sorel siyasî mitlerin modern siyasî yaĢamda geriletici değil “ilerletici, geliĢtirici” etkilerinin olduğunu savunmaktadır. Ancak Sorel‟in mit anlayıĢında da kusurlar mevcuttur. Sorel aslına bakılırsa bir siyasî mit teorisi geliĢtirmek gayreti içinde olmamıĢtır. Ancak siyasî hayatına yön verdiğini düĢündüğü “proleter devrim”i daha anlamlı kılabilmek adına “gerçeğe” yakın bir analiz yapmaya çalıĢmakta, bu amaçla siyasî mit yorumunu kullanmakta, siyasî mit analizlerine önemli bir katkı sağlamaktadır. ġöyle ki, Sorel siyasî mitlerin Heredot gölgesinde yorumlanmasına son vermekte, mitlerin gerçek dıĢı, hurafe söylemler olmadığını ve toplumları yanlıĢ yönlendiren geriletici yoz unsurlar olmadığını savunmakta, aksine rasyonel ve toplumun ilerlemesini sağlayan, toplumun menfaatine sonuçlar doğurabilen bir motivasyon aracı olabileceğini ifade etmektedir. Sorel siyasî mitlerin yalnızca dünyanın yapısını anlamaya çalıĢan hipotezler olmayıp, aynı zamanda mitlerin eylem yönünün de olduğunu ifade etmektedir.101 Siyasî mit yorumları bakımından iki zıt kutbu temsil eden Sorel ve Cassirer‟in analizleri yirminci yüzyıl ve sonrasında yapılan siyasî mit tartıĢmalarının fikrî zeminini oluĢturmaktadır. Buraya kadar yapılan tartıĢmalar sonucunda siyasî mitlerin mahiyeti ve iĢlevleri altı önerme halinde Ģu Ģekilde özetlenebilmektedir: Siyasî mitler sıradan anlatımlar olmayıp, belirli amaçları, işlevleri ve toplumlar üzerinde tesirleri olan, birer kurtuluş reçetesidirler. Mitler olayların dramatik anlatım biçimidir. Bir kahramanı, baĢrol oyuncusu, baĢlangıcında, ortasında ve sonunda nedensonuç bağlantısı olan bir kurgusu vardır. Bazı mitler hiçbir Ģekilde var olmamıĢ, hatta var olması mümkün olmayan konuları içerebilmektedir, ancak bu mitlerden daha fazlası, özellikle de siyasî mitler, gerçekte var olmuĢ insanlar, yaĢanmıĢ olaylar ve gerçek mekanlar ihtiva etmektedir. Bu mitlerdeki kavramlar, insanlar ve olayların gerçekleĢme biçimleri tartıĢılabilir olsa da, asla birer kurgu/fiksiyon değildirler. Ancak siyasî mitler sıradan hikayeler, basit anlatımlar, kıssalar da değillerdir. Belirli amaçları, iĢlevleri ve 101 Bottici, C., Challand, B. (2006). Rethinking political myth: The clash of civilizations as a self-fulfilling prophecy. European Journal of Social Theory, 9(3), 329. 38 etkileri olan önemli anlatım yöntemleridir. Bottici siyasî mitleri sıradan anlatımlardan ayıran üç temel ayırt edici özellikten bahsetmektedir: Siyasî mitler “anlamayı sağlayan” anlatımlardır; bir grup tarafından paylaĢılıp defalarca kullanılır, yani “her an faal haldedir”; bir grubun siyasî tutumlarını etkiler, yani “yönlendiricidir”.102 Bottici siyasî mitlere atfettiği “anlamayı sağlama” özelliğinin esnek olduğunu, siyasî mitin bir olayı ya da mefhumu kiĢiden kiĢiye ve hatta aynı bireye zaman içerisinde farklı Ģeklilerde anlamlandırabildiğinden bahsetmektedir.103 Bottici‟nin yorumunda siyasî mitleri sıradan anlatımlardan ayıran ikinci özellik Blumenberg tarafından “mitin iĢleyiĢi” (work on myth) olarak tanımlanmaktadır. Blumenberg kitabının genelinde mitin bir kiĢinin tek taraflı bir anlatımı olmayıp, karĢılıklı bir iliĢki halinde aktarıldığını ve yaĢatıldığını, dolayısıyla her an faal olduğunu izah etmektedir.104 Bottici‟nin siyasî mitin yönlendirici olduğu iddiasını da Campbell “mitin gücü” (the power of myth) Ģeklinde tanımlamaktadır. Campbell‟e göre siyasî mitin en önemli özelliği bir grubun siyasî tercihlerinde ve tutumlarında belirleyici olmasıdır.105 Bu özelliği ile siyasî mit insanların dünya görüĢlerini Ģekillendirmektedir.106 Zorlayıcı ve baskıcı yöntemler siyasî yaĢamda her an kullanılabilen yöntemler olup, genellikle bir Ģeyleri yasaklamak ve dayatmak amaçlarıyla uygulanmaktadır. Ancak Cassirer modern dönem siyasî mitlerinin bir farkla bu yöntemlerden ayrıldığını düĢünmektedir. Ona göre yirminci yüzyılın modern siyasî mitleri belirli eylemleri yasaklamak veya dayatmak ile değil, doğrudan özneye yönelerek, insanları değiĢtirmeyi amaçlamaktadır. Böylece insanların eylemlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi daha mümkün olmaktadır.107 Böylesi durumlarda mitler bir “kurtuluĢ reçetesi” sunarlar. Cassirer modern siyasetçileri ilkel toplumlardaki sihirbazlara ve kahinlere benzetmektedir. Ancak bir farkla, yeni sihirbazlar/kahinler yalnızca kelimeleri büyüleyici/cezbettirici yöntemlerle kullanmamakta, aynı zamanda bütün dertlerin devası olan bir kurtuluĢ reçetesiymiĢçesine sunmaktadırlar. Modern siyasetçi yani kahin yalnızca her Ģeyin çaresini bulan değil, aynı zamanda Tanrıların isteklerini açıklayıp geleceği görüp 102 Bottici, 2007, 180-182; Bottici, Challand, 2006, 320. Bottici, 2007, 124. 104 Blumenberg, H. (1990). Work on Myth. (2. Baskı). (Çev. R.M.Wallace). Cambridge: MIT Press. (Eserin orijinali 1979‟da yayımlandı), özellikle 149-298 sayfaları arası. Kitabın ikinci bölümünü oluĢturan bu sayfa aralığında Blumenberg mitlerin iĢleyiĢinin kuramsal boyutunu ele almaktadır. Kitabın üçüncü, dördüncü ve beĢinci bölümlerinde ise bu kuramsal bilgiler örneklerle izah edilmektedir. 105 Campbell, J. (1988). The Power of Myth. New York: Doubleday. Özellikle kitabın birinci, ikinci ve sekizinci baĢlıkları. 106 Bottici, Challand, 2006, 321. 107 Cassirer, 1946, 286. 103 39 bilen kiĢi de olmaktadır.108 Burada Cassirer modern ve ilkel toplumlar arasında Ģu benzerliği ortaya koymaktadır: “ġüphesiz artık ilkel türden falcılığımız yok, kader aracılığıyla gelecekten haber vermiyoruz… Ama bilimsel ve felsefî olduğunu iddia eden geleceği haber vermekte kullanılan nice yöntemler geliĢtirmiĢ bulunmaktayız. Ancak her ne kadar yöntemlerimiz değiĢmiĢ olursa olsun, asıl önemli husus kesinlikle ortadan kalkmamıĢtır. Modern siyasetçiler büyük kitleleri harekete geçirme konusunda tahayyülün gücünün fiziksel gücün çok üzerinde olduğunu bilmektedirler… Siyasetçi Ģimdi bir nevi kamusal kahin haline gelmekte ve kehanet yeni bir yönetme/idare etme tekniği haline gelmektedir. Yerine getirilmesi çok zor, hatta imkansız sözler verilmekte, milenyum (Cassirer Devlet Miti kitabının muhtelif yerlerinde “milenyum” ifadesini müjdeleyici yeni bir dönem anlamında kullanmaktadır) tekrar ve tekrar 109 önceden müjdelenmektedir”. Cassirer‟in ilkel toplumlarda kahinlere biçtiği rolü modern toplumlarda siyasetçilere atfetmesi siyasî mitleri ilkel toplumlara ait görme ısrarına tezat oluĢturuyor olsa da, yukarıda alıntı yapılan paragrafta önemli bir husus söz konusu olmaktadır. Siyasî mitler toplumları belirli konularda harekete geçirmede ve onlara bir takım çözüm önerileri sunmada kullanılan önemli bir siyasî araçtır. Zaten siyasî mit topluma çözüm önerileri sunabildiği ölçüde toplum tarafından kabul edilecektir. Siyasî mitler belirli bir amaç doğrultusunda oluşturulan sunî/yapay “bilinç formudur”. Öncelikle tespit edilmesi gereken husus, siyasî mit teorisinin bakıĢ açısından asıl problemin mitin bir “bilinç formu” olarak mı yoksa bir “yaĢam biçimi” olarak mı analiz edileceğidir. Bu karmaĢıklık mitin, dinî inanıĢ ve eylemlerin, çeĢitli ritüellerin birbirleriyle karıĢtırılmasına yol açmaktadır. Asıl olan, mit, din ve ritüelin birbirlerinden farklı Ģeyler olduğudur. Öncelikle mit bir nevi dinî inanç değildir. Dindar insanlar tebliğlerin mutlak doğru olduğuna inanırlar ve bundan etkilenirler, ancak mitler için insanlar aynı tepkiyi, itikadı göstermezler, göstermeyebilirler. Ayrıca mitsel yapılar her zaman rasyonel argümanlarla anlaĢılamazlar ve rasyonel argümanlar bu amaçla kullanılmaya çalıĢılmamalıdır. Siyasî mitler bilimsel ürünler değildir ki rasyonel 108 109 Cassirer, a.g.e., 286. Cassirer, a.g.e., 289. 40 sınamaları yapılabilsin. Oysaki Cassirer‟in modern mitler eleĢtirisi tam olarak tersini göstermektedir. Her ne kadar Cassirer siyasî miti “kiĢiselleĢtirilmiĢ kolektif arzu” olarak tanımlasa da ve her ne kadar Cassirer‟e göre mitler ilkel bilinç formlarına ait yapılar olsa da, siyasî mitler kendiliğinden oluĢmamaktadır. Siyasî mitler oldukça yapay unsurlar olup, becerikli ve zeki kiĢiler/otoriteler tarafından oluĢturulmaktadırlar. Aslına bakılırsa bunu Cassirer de bilmektedir, çünkü modern dönem siyasî düĢüncede mitlerin var olmasını bir türlü açıklayamamaktadır. Bu nedenle Cassirer anlam veremediği bu durumu, “içinde bulunduğumuz yeniçağ, kendi mit tekniklerini geliĢtirmektedir”110 sözleriyle anlamlandırmaya çalıĢmaktadır. Siyasî mitler ilkel toplumlara atfedilen ritüellerden farklı olup, geçmişten bugüne ve geleceğe birer aktarım aracıdırlar. Mit ve ritüel kesin olarak farklı Ģeylerdir. Her eylem türü ritüel değildir. Sadece belirli bir zümre tarafından gerçekleĢtirilen, tekrarlanarak yapılan belirli eylemler ritüel olabilmektedir. Her ne kadar siyasî mitler ve siyasî ritüeller iç içe geçmiĢ gibi görünse de, toplumda farklı sonuçlar doğurmaktadırlar. ġöyle ki, siyasî ritüeller etkili olabilmeleri için değiĢikliğe uğramazlar, değiĢmezler; buna karĢılık siyasî mitler çevredeki değiĢimlere bağlı olarak, yeni ihtiyaçlar ve deneyimlere göre yeniden gözden geçirilmeye, müzakere edilmeye açık olmalıdırlar ve öyle olmaktadırlar. 111 Bu sayede geçmiĢ ile gelecek arasında köprü oluĢturabilmektedirler. Siyasî mitler bir toplumun belirli bir dönemde sahip olduğu kolektif hafıza ve geleneklerinin ritüelleĢtirilmiĢ formu olup, geçmiĢ, bugün ve gelecek arasındaki sınırları ortadan kaldıran bir iĢleve sahiptir. Mitler sayesinde geçmiĢ geleceğin sosyal gerçekliğinin önemli bir bileĢeni olmaktadır, çünkü siyasî mitler bir toplumun geçmiĢ kutsal sembollerini bildirir ve geçmiĢin bu siyasî anlamlarını/araçlarını geleceğe aktarmaktadır. Siyasî mitlerin en önemli yapı taşı insandır. İnsanlar tarafından kabul gördüğü ölçüde meşru, meşru olduğu ölçüde de işlevsel olabilmektedir. Siyasî mitler için insan hem “kaynak”, hem “ileten”, hem de “hedef”tir. Siyasî mitleri oluĢturan, var eden insandır. Amaçlarını belirleyen, ona anlamlar yükleyen, dilini belirleyen insan olduğu gibi, aktaran da insandır ve nihayetinde siyasî mitin yönlendirildiği ve yönlendirdiği hedef de insandır. Dolayısıyla siyasî mit her yönüyle insan odaklıdır. Bu nedenle siyasî mitlerin varlıklarını devam ettirebilmeleri insan fıtratına ne ölçüde uygun oldukları ile yakından alakalı 110 111 Cassirer, 1946, 282. Bottici, 2007, 158. 41 olmaktadır. Siyasî mit aracılığıyla geçmiĢten aktarılan önemli imajlar, otoritelerin meĢruiyetlerinin kaynaklarını güçlendirmektedir. Burada aktarılan olay ve olayın pozitif sonuçları önemli bir meĢruiyet kaynağı olmaktadır.112 MeĢruiyeti sağlama rolünde en önemli etken ise siyasî mitin kahramanı ile toplum arasında karizmaya dayalı bir bağ oluĢturmasıdır. Karizma siyasî mitlerin kabulü ve devamının sağlanmasında toplum nezdinde siyasî aktörün önemini ve meĢruiyetini sağlamaktadır. Dolayısıyla mitin en önemli yapı taĢı karizmatik özelliğe sahip olabilen “insan”dır. Ayrıca siyasî mitlerin temelinde “sefa ve cefa”, “kazanma ve kaybetme” gibi temel insani mücadele dürtüleri yer almaktadır. Dolayısıyla insanların bitmek bilmeyen eğilimleri mitleri beslemektedir. Bu da mitler açısından insanın önemini ortaya koymaktadır. Ġnsanlar inandığı ölçüde siyasî mitler varolabilmektedir. Siyasî mit belirli bir grubun hegemonyasını, bir ülkenin egemenliğini, egemen eĢitliğini ve toprak bütünlüğünü iddia edebilmektedir. Burada da yine mitin ikna fonksiyonu ve ardından meĢruiyeti ön plana çıkmaktadır. Ayrıca mitin kendisine inananlar tarafından rızaya bağlı olarak kabulü de önemli olmaktadır ki egemen eĢitlik ilkesi uluslararası toplum tarafından kabul edildiği, inanıldığı ölçüde varlığını devam ettirebilmektedir. Mitin değeri siyasî davranıĢların mantık ötesi/bilinç dıĢı öğelerini güçlendirdiği ve mobilize ettiği ölçüde değerlendirilebilmektedir. Bu da mitlerin kabul edilebilirliğinin göstergesi olmaktadır. Ġnsanın geçmiĢe yönelik fıtrî bir saygısı yoksa eski mitler dolaĢımda yer alamaz, tekrarlanamaz.113 Dolayısıyla mitler tek baĢlarına anlamlara sahip olmayıp, onları anlatan kiĢilerin o mitlere verdiği değer nispetinde bir anlama sahip olabilmektedirler ve ancak bu Ģekilde söylem hayatlarını devam ettirebilmektedirler. Mitlerin toplum tarafından kabulünü mitleri kurgulayan politika yapıcıların inandırıcılığı etkilemektedir. Cassirer‟in yorumunda bahsettiği, mitlerin siyasetçilerin toplumu yönlendirmek amacıyla kullandıkları araçlardan birisi olduğu iddiası doğru ve önemli bir tespittir. Ancak bu tezde Cassirer‟den farklı olarak siyasî mitlerin yok edilmesi gereken yoz Ģeyler olduğu düĢünülmemektedir. Ayrıca siyaset yapıcıların her zaman kötü bireyler olduklarını ve insanları kandırdıklarını düĢünmek de pek ahlaki olmamaktadır. Siyasetçiler tarafından oluĢturulan siyasî mitler elbette ki insanları yönlendirmek amacıyla kurgulanmaktadırlar. Ancak bu yönlendirme pekala toplum yararına olabilmektedir. Bu 112 113 Cuthbertson, 1975, 156. Müller, F.M. (1992). Comparative Mythology: An Essay. Abram S. Palmer (ed.). London: Routledge, 17. 42 bağlamda egemen eĢitlik ilkesi uluslararası toplumu devletlerarası iliĢkilerin daha ahlaki ve eĢit statülerde gerçekleĢebileceğine inandırdığı ve bu yönde davranmaya yönlendirdiği, motive ettiği ölçüde faydalı ve uluslararası sistemin lehine bir siyasî mit olacaktır. Siyasî mitlerin varlıklarını devam ettirebilmeleri için “itici güçlere” ihtiyaçları vardır ve aynı zamanda siyasî mitlerin bizatihi kendileri insanların sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasî hayatlarında itici güç rolü üstlenebilmektedir. Cassirer‟in modern toplumlardaki bireyselciliğine ve kolektif yaĢamın sadece ilkel toplumlara has olduğu inancına karĢılık, Sorel modern toplumlarda da kolektif yaĢam emarelerine rastlanılabileceğini, siyasî mitlerin toplumu bir bütün olarak itici güç iĢlevini kullanarak motive ettiğini (Aron‟daki “siyasî iyimserlik”) ifade etmektedir. Burada kolektif bir yönlendirilme söz konusu olmaktadır. Tıpkı uluslararası toplumun devletlerin egemen eĢitliği ilkesini kabul etmesinde büyük güçler tarafından BM aracılığıyla yönlendirilmeleri gibi. Egemen eĢitlik ilkesi evrensel düzlemde uluslararası toplumda eĢitlik fikrinin yerleĢebileceğini iddia ettiği ölçüde taraftar kazanacak ve inandırıcı olacaktır. Bu inandırıcılık söz konusu ilkenin pozitif yönlerinin farkına varılmasına, eleĢtirilmesine ve taraftar kazanmasına neden olacaktır, olabilir. BM ġartı‟nda yer alıyor olması da egemen eĢitlik ilkesi açısından önemli bir itici güç olmaktadır. Siyasî mitler yeni bir siyasî rejim ya da sistem kurmayı amaçlayabileceği gibi, mevcut statünün devamını sağlama (status quo) amacını da güdebilir. Burada siyasî mit kurmaya çalıĢtığı ya da devamını sağlamak istediği sisteme ya da yapıya mantıklı, kabul edilebilir bir içerik kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda bireyleri ya da uluslararası aktörleri söz konusu sistem ya da yapı etrafında bir araya getirmekte, bütünleĢtirmekte114 ve böylece bir topluluk ve rejim inĢa etmektedir.115 Yukarıda altı madde halinde anlatılan iĢlevleri sonrasında siyasî mitin tanımı Ģu Ģekilde yapılabilmektedir: Siyasî mit hedef kitleyi (insanlar, kurumlar, devletler vb.) mevcut bir sistemi devam ettirmek ya da değiĢtirmek amacıyla yönlendiren veya bir olay ya da olgu hakkında ikna edebilen, hedefi ikna edebildiği ölçüde meĢruiyetini sağlayan, sadece fikri düzeyde kalmayıp kitleleri itici bir güç dâhilinde motive ederek hareket ettiren ve kendisi de sürekli faal olan, gerçekle bağları olan dramatik anlatımlardır. Bu 114 115 Lacoue-Labarthe, P., Nancy, J.L. (1990). The nazi myth. Critical Inquiry, 16(2), 296. Eliade, 1963, 6. 43 anlatımların siyasî mit olarak kabul edilmelerinde en önemli özellik ise, mit olarak değerlendirilen kavram, olay ya da olgunun kavramsal boyutu (teori) ile pratiğe aktarımının (gerçek) tam olarak örtüĢmemesi olmaktadır. 2.2. Egemenlik: Tanımlanmaktan Ziyade TartıĢılan Kavram Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi egemenliğin bir tezahürüdür. Egemenlik bahsinde genel kabul devletlerin iç iĢlerinde otoriter, dıĢ iĢlerinde ise bağımsız ve dolayısıyla diğer devletlerle egemenlik ve bağımsızlık bağlamında eĢit oldukları yönündedir. Bu genel kabul klasik, Westphalian ve mutlak egemenlik olarak tanımlanmaktadır ve mutlak egemenlik mutlak eĢitliği içermektedir. Mutlak eĢitlik ise fizikî, askerî, ekonomik, demografik vs. birçok parametre bağlamında eĢit olmayan devletlerin yer aldığı bir uluslararası sistemde gerçekleĢmesi mümkün olmayan bir iddia olmaktadır. Dolayısıyla egemen eĢitliği anlayabilmek için mutlak egemenlik ortodoksisinin doğru tahlil edilmesi ve hangi yönleriyle uluslararası politikada uygulanamaz olduğunun ortaya koyulması gerekmektedir. Devamında ise egemen eĢitlik ilkesini doğru yorumlayabilmek için egemenlik kavramını yeniden ele almak, uluslararası politikada uygulanabilir bir tanımını yapmak gerekmektedir. Böylece egemen eĢitlik ilkesinin Uluslararası ĠliĢkiler ve uluslararası hukuk baplamında doğru bir Ģekilde analiz edilmesi mümkün olacaktır. Uluslararası ĠliĢkiler‟de sisteme iliĢkin hâkim görüĢ sistemin “devlet merkezli” olduğudur. Bu genel kabule göre Westphalia ile baĢlayan bu sistemin temel aktörü ulusdevlettir. Westphalian ortodokside bu aktör ülkesel (territorial) sınırları içerisinde mutlak egemen olup, iç iĢlerine hiçbir dıĢ gücün karıĢmasına müsaade etmemektedir, dolayısıyla bağımsızdır. Ayrıca diğer devletlerle iliĢkilerini eĢitlik ilkesi zemininde gerçekleĢtirdiği için de egemen eĢittir. Ancak 1960‟lı yıllarda artan etkisiyle küreselleĢme süreci ulusdevletin mahiyetinde önemli değiĢikliklere neden olmuĢtur. Ulus-devletin kendi halkının ekonomik ve sosyal taleplerini karĢılamakta zorlandığı116, zaman içerisinde teknolojik ve iktisadî alanlarda yaĢanan geliĢmelerle ulus-devletin mahiyetinin ve geleceğinin sorgulandığı bir süreç baĢlamıĢ, özellikle 1990‟lı yıllara gelindiğinde bu süreç zirve noktasına ulaĢmıĢtır. 116 Mitrany, D. (1943). A Working Peace System: An Argument for the Functional Development of International Organization. London: Oxford University Press, 95. 44 KüreselleĢme kapitalizm, demokrasi, insan hakları, uluslararası iĢbirliği, hükümetdıĢı örgütler, kolektif güvenlik ve uluslararası veya uluslarüstü siyasî ve ekonomik örgütler ile uluslararası mahkemeler gibi ilkeleri, süreçleri ve yapıları da beraberinde getirmiĢtir. Bütün bu hususlar devletlerin iç-dıĢ politika ayrımını ve dolayısıyla ulus-devletin ülkesel egemenlik kabiliyetini zayıflatmıĢtır. Devletin sınırlarını kontrol etmesi zorlaĢmıĢ, ülke içi ve dıĢı ayrımı ortadan kalkmıĢ, otarĢik ve otonom olma iddiaları anlamını yitirmiĢ, uluslararası iĢbirliği ve uluslararası yükümlülükler iç iĢlerine müdahaleyi mümkün kılmıĢ ve meĢrulaĢtırmıĢ, bazı devletler diğer bazılarına göre “daha eĢit” hale gelmiĢtir. Dolayısıyla kürselleĢmenin ulus-devlet üzerinde önemli bir “dönüĢtürücü” etkisi söz konusu olduğu açıktır. Ulus-devlet varlığını devam ettiriyor olsa da, Westphalian mahiyetini kaybetmiĢtir. Dolayısıyla Westphalian egemenliğin sürekliliği konusunda ısrarcı olmak da anlamını yitirmektedir. KüreselleĢme ulus-devletin mahiyetini değiĢtirdiği gibi, ulus-devleti var eden, kurucu unsurlarına (insan topluğu, ülke, otorite)117 “can veren” egemenliğin de epistemolojik ve ontolojik dönüĢümüne neden olmuĢtur, olmaya devam etmektedir. Ancak egemenliğin “bölünebilirliğinin ve paylaĢılabilirliğinin” tartıĢıldığı, Westphalian egemenliğin anlamını yitirdiğinin dile getirildiği günümüzde hâlâ “Westphalian egemenlik” anlayıĢı tartıĢmaların merkezi olmaktadır. Mevcut uluslararası sistemi eleĢtirenlerin çözüm arayıĢlarında ısrarla sistemin miladı olarak kabul edilen Westphalia AntlaĢmalarını (1648) kullanmaları, Wesphalia‟yı güçlü bir mit yapmaktadır. Hatta artık geçersiz kıldıkları Westphalia‟yı bir “hayalete” dönüĢtürmektedir.118 117 Amerika Kıtası‟ndaki yirmi devlet tarafından 26 Aralık 1933‟de imzalanan Montevideo SözleĢmesi‟nde devletin hukukî bir Ģahsiyet kabul edilebilmesi için dördüncü bir unsur olarak “baĢka devletlerle iliĢkiye girme kapasitesi”nden de bahsedilmektedir (md. 1). Ġnternet: Convention on Rights and Duties of States (Inter-American), 26 Aralık 1933, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/intam03.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. ÇalıĢmanın bu kısmından itibaren yalnızca “Westphalia” ifadesi kullanılacaktır. 118 Hayalet metaforunda ġaban H. ÇalıĢ‟ın “Hayaletbilimi ve Hayali Kimlikler” isimli çalıĢmasından esinlenilmiĢtir. ÇalıĢ eserinde Jacques Derrida‟nın “Marx‟ın Hayaletleri” (Specters of Marx) isimli eserinde Marx‟ı ve Marksizmi hayalet metaforunu kullanarak anlatmasından ilhamla, Osmanlı Ġmparatorluğu‟na yönelik Türkiye Cumhuriyeti‟nin bir kesiminde var olan inkarcı ve olumsuz tutuma rağmen Osmanlı‟nın eski hinterlandında hâlâ belleklerde yaĢadığını, Turgut Özal‟ın CumhurbaĢkanlığı döneminde Balkanlar coğrafyasında yürütülen Türk dıĢ politikası ve bu politikaya yönelik bölge halkının olumlu refleksinin bunun en güzel örneği olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar “Osmanlı” belleklerden silinmeye çalıĢılsa da Osmanlı‟nın gerek belleklerde gerekse eski hinterlandında varlığını bir “hayalet” misali devam ettirdiğini savunmaktadır. Bakınız: ÇalıĢ, ġ.H. (2001). Hayaletbilimi ve Hayali Kimlikler: Neo-Osmanlılık, Özal ve Balkanlar. Konya: Çizgi Kitabevi. 45 “Hayaletler bizimledir, çünkü ne tam ölüp ait oldukları yere gitmiĢlerdir, ne de tam diri olup cesametle karĢımıza dikilirler. Arasat‟ta bir yerde ama hep bizimledirler veya en azından her an bizi ziyaret edebilirler. Bizim peĢimizi bırakmaları için onlarla yaĢamayı öğrenmek gerek; fakat bu her Ģeyden önce geride kalanların, buradan göçenlere iliĢkin takındıkları tavra bağlıdır.”119 Westphalia her ne kadar eleĢtiriliyor olsa da eleĢtirenler tarafından defni yapılmamaktadır. Bu teze göre bu davranıĢ bilinçli bir tercihtir. Çünkü Westphalia ile iliĢkilendirilen egemen eĢitlik, ülkesel devlet, sistemin anarĢik yapısı gibi “devlet merkezli” kavramlar mevcut uluslararası sistemin yapıtaĢlarıdır ve sistemin devamı açısından varlıkları elzemdir. Çünkü henüz “devlet merkezli” sistemin bir alternatifi geliĢtirilebilmiĢ değildir.120 Ayrıca böylesi bir paradigma değiĢimine milat olarak Westphalia‟dan daha uygun bir baĢka tarih de pek mevcut değildir. BM‟nin kurulması dahi Westphalia‟ya atfedilen muhteva ile kıyaslanamamaktadır. Bu nedenle Westphalian mitin varlığı ısrarla devam ettirilmektedir. Günümüzde devam eden egemenlik tartıĢmalarının nedeni sadece Westphalian egemenlik üzerine yapılan tartıĢmalar olmamaktadır. Egemenlik kavramının muğlaklığı ve sübjektifliği de önemli olmaktadır. Bu muğlaklık ise kavramın muhtevasından kaynaklanmaktadır. Tanımlayanın ideolojik duruĢu ve siyasî beklentilerine, tanımlandığı zamana ve mekana göre anlam kazanan egemenlik kavramı birçok ön ek ile kullanılmakta, böylece kavrama farklı anlamlar yüklenmektedir. Egemenlik mutlak, bölünmez, kati gücü tanımlarken “klasik/Westphalian”; bir devletin münhasır yetki alanını tanımlarken “iç”; devletin uluslararası politikada sahip olduğu bağımsızlığını ve eĢitliğini vurgularken “dıĢ” ön eklerini almaktadır. Ayrıca egemenlik; devlet sınırlarının harita üzerindeki çizgilerden daha fazla bir anlam ifade etmediği küreselleĢme sürecinde, devletlerin sınır aĢan hareketliliğini (transaction) denetleme yeteneğini ifade ederken “karĢılıklı bağımlı”; devletlerin uluslararası sistemdeki konumlarını hukukî bazda tanımlarken “uluslararası hukukî”; devletlerin bir üst otoritenin varlığını kabul ettikleri entegrasyon giriĢimlerinde ise “topluluk veya paylaĢılabilir” vb. ön eklerle kullanılmaktadır. Bu öne ekleri çoğaltmak mümkündür. Bu kullanım farklılıkları, kavramın ne denli esnek olduğunu göstermektedir. 119 ÇalıĢ, a.g.e., 25. Ġtalik vurgular ÇalıĢ‟a aittir. Devlet merkezli sistemin vazgeçilmezliğini, Uluslararası ĠliĢikler disiplinine hâkim olan güçlü devletçi mantığı teferruatlı bir biçimde ele alan faydalı bir çalıĢma için bakınız: Özlük, E. (2012). Uluslararası İlişkilerde Devlet: Tanım, Teori ve Devlet İstisnacılığı. Konya: Çizgi Kitabevi. 120 46 Dolayısıyla ulus-devletin küreselleĢme ile mahiyetinin sorgulandığı ve muhtevasının değiĢtiği bir zaman akıĢında egemenlik kavramı da değiĢkenliğini sürdürecektir. Bu nedenle zaman-aĢan, genel geçer değiĢmez (yani eskimeyen) bir egemenlik tanımı yapmak oldukça zor olmaktadır. Egemenliği tanımlamada yaĢanan bu zorluğa rağmen ana hatlarıyla uzlaĢılabilir bir tanım yapmak aslında mümkündür. Zorluğun nedeni on altıncı yüzyıl gereksinimleriyle oluĢturulan mutlak egemenlik tanımının hâlâ “bağımsız değiĢken” olarak kabul edilmesi ve egemenliğin mahiyetinde yaĢanan değiĢimlerin “bağımlı değiĢken” olarak mutlak egemenliğe göre tanımlanmasından ve analiz edilmeye çalıĢılmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu zorluğu aĢmak için bağımsız değiĢkenin (mutlak egemenlik) değiĢtirilmesi gerekmektedir, ki bu tezde bağımsız değiĢken olarak “egemenliğin özü” önerilmektedir. Egemenlik devletin temel yapı taĢları olan “insan topluluğu, ülke ve otorite”yi anlamlı kılan ve var eden “can” ya da “ruh” olarak algılanabilirse “zaman içerisinde değiĢmez” bir anlam kazandığı görülebilir. Bu üç unsuru birleĢtiren ve hayat veren bir “ruh” olarak egemenlik, kullanımda oldukça yalın olsa da felsefî düĢüncede ve uygulamada ebedî ve evrensel bir anlam kazanmaktadır. Teze göre kavram ebedî olduğu gibi ezelîdir de. Egemenlik farklı isimlerle de olsa ilk insandan günümüze değin var olan bir kavramdır. Bu yönüyle bu tezde egemenliğin bir özünün, ruhunun olduğu savunulmaktadır. Bu öz ya da ruh farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde ve farklı zamanlarda farklı kavramlarla tanımlanmakta olsa da aynı “Ģeyi” ifade etmektedir: üstün olma, emredici olma, kural koyma, nihai kararı verme, itaat edilme gibi. Bütün bu anlamlar bir öteki ile anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla egemenlik ötekiye göre tanımlanmakta ve geçerli olmakta, hâkimiyet kurulacak bir öteki ile anlam kazanmaktadır. Bu tezdeki hâkim görüĢe göre klasik egemenlik üzerine devam eden tartıĢmaların sona ermesi gerekmektedir, çünkü günümüzde klasik egemenliğin gerçekleĢme ihtimali neredeyse imkansız görünmektedir. Bu nedenle tartıĢma “sonucu olmayan” bir uğraĢtan daha fazlası olmamaktadır. Ayrıca bu tartıĢmada ciddi bir sorun olarak “odaklanamama” söz konusudur. TartıĢılan egemenlik midir, yoksa egemenliğin “ne tür bir egemenlik” olduğu mudur? Egemenliğin türü ve mahiyetini tartıĢırken, egemenliği mutlak ve 47 bölünmez olarak yorumlamak yerine, yani “varlık ve yokluk” veya “siyah ve beyaz” ayrımı ve arayıĢı yerine, devlet egemenliğinin “gri” olduğunu görmek gerekmektedir, yani her halükarda devletin egemen olduğu gerçeğini. Aranması ve sorgulanması gereken ise devletin egemenliğinin ne kadar gri olduğudur, yani gri‟nin tonudur, devletin egemenliğini ne ölçüde paylaĢtığıdır. Devlet egemenliğinin rengi hiçbir zaman siyah olamaz (klasik egemenlik), beyaz olması ise devletin egemenliğini yitirmesi anlamına gelmektedir, ki o vakit ortada devlet kalmamaktadır. Diğer taraftan egemenliğin varlığının ve yokluğunun tartıĢılması halinde ise cevap Ģu Ģekilde olmaktadır: Eğer bir “devlet” varsa o muhakkak egemendir ve egemen olup olmadığı sorgulanamaz. Aksi halde, egemen olup olmadığını sorgulamak devletin varlığını sorgulamak anlamına gelmektedir ki, küreselleĢme neticesinde egemenliğin bulundurulduğunda mahiyetinde “Westphalian meydana egemenlik” gelen ısrarı değiĢiklikler yanlıĢ göz önünde olmaktadır. Devlet, egemenliğini pekala baĢka otoritelerle paylaĢabilmekte, kimi egemenlik yetkilerini devredebilmekte veya egemenliğinin kısmen ve belirli bir süreliğine ihlalini dahi kabul edebilmektedir. Bütün bu devirlere, paylaĢımlara ve ihlallere rağmen devletler varlıklarını devam ettirmektedirler. Ezcümle, yukarıda kısaca ifade edilen ve teze hâkim olan anlayıĢ doğrultusunda egemenliğin tanımını Ģu Ģekilde yapmak mümkündür: Egemenlik devlet aygıtının gerek iç gerekse dıĢ politika alanında otoritesini hangi ölçüde gerçekleĢtirdiğini ifade etmektedir. Ġç ve dıĢ politikada devletin egemenliğinin mutlak olmadığı aĢikâr olup, iç ve dıĢ politika sahasındaki egemenlikler kıyaslandığında devletin iç politikadaki belirleyiciliğinin dıĢ politikaya nazaran daha otoriter olduğu da muhakkaktır. Diğer taraftan, egemenlik zamandan ve mekandan müstakildir ve bu nedenle tarihin belirli dönemlerinde olduğu gibi farklı egemenlik tanımlamaları “aramak” yanlıĢtır. Egemenlik “üstünlüktür”. Ancak bu üstünlük mutlak ve kusursuz olmayıp, “otorite” olarak düĢünülmelidir. Egemenliğin paylaĢılması, kısmi devri, esnemesi gibi realitelere rağmen bir devletten bahsediliyorsa, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, o devlet “egemendir”. Yukarıdaki tanım, klasik egemenlik doktrininin tartıĢılan kısımlarının irdelenmesi ve egemenliğin makul bir tanımının yapılabilmesi için göz önünde bulundurulması gereken “temel” ilkelerin belirlenmesi sonrasında yapılabilmiĢtir. Bu nedenle öncelikle klasik egemenlik doktrininin mahiyetinin anlaĢılması, ardından egemenliğin tanımlanmasında 48 kullanılacak temel ilkelerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu sayede “egemen eĢitlik” ilkesinin hem kaynağı hem de sonucu olan egemenlik kavramı doğru argümanlarla anlaĢılmıĢ olacaktır. 2.2.1. Hâkim egemenlik anlayıĢı Egemenlikle alakalı çalıĢmaların neredeyse tamamının ilk cümlesinde genellikle egemenliğin çok tartıĢmalı ve üzerinde mutabakata varılamayan bir kavram olduğu ifade edilmektedir. Uluslararası ĠliĢkiler‟in kurucu ve temel unsuru olan egemenliğin121 literatürde genellikle Ġngilizce karĢılığı olan “sovereignty” kelimesi kullanılmaktadır. “Sovereignty” kelimesinin kökeni eski Roma döneminde kullanılan “üstün” anlamına gelen “super” ve bu kelimenin sonraki kullanımı olan “superanus” kelimesinden türeyen122, Tanrı‟dan baĢka hiçbir Ģeye hesap vermeyen en üstün kural koyucu anlamına gelen Fransızca “souverain” kelimesidir.123 Fransızca “souverain” kelimesinin Ġngilizce “sovereignty”ye dönüĢümü uzun bir süreç içerisinde gerçekleĢmiĢtir. Kelime on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllar arasında “sovereyn”, “soverign”, “soveraynte”, “sovereignete” gibi farklı kullanımlarla “sovereignty” haline dönüĢmüĢtür.124 Bu tanım zaman içerisinde klasik egemenlik olarak kabul edilmiĢtir. Egemenlik tartıĢmaları devletin gücünün ve yetkisinin diğer baĢka unsurlarca sınandığı zamanlarda baĢlamıĢtır. Eski Yunan döneminde devlet egemenliği tartıĢmalarına rastlanılmıyor oluĢu, bir de iktidarın kaynağının sorgulanmıyor oluĢu, o dönemlerde siyasî unsur (polis/devlet) ile diğer unsurlar (dini zümre gibi) arasında yetki karmaĢasının veya mücadelesinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle devletin gücünün mahiyeti anlaĢılmamıĢ, tartıĢılmamıĢ, devletin gücünün kaynağı sorgulanmamıĢtır. Orta Çağ‟da ise devletin formu ve yetkileri Kilise, Roma Ġmparatorluğu ve feodalite arasında bir mücadeleye sebep olmuĢ ve egemenlik sorgulanmaya baĢlanmıĢtır. Ancak bu sorgulama sadece Kıta Avrupası‟nda olmamıĢtır. 121 Bartelson, J. (1996). A Genealogy of Sovereignty. Cambridge: Cambridge University Press, 23. Kleffens, N. van. (1953). Sovereignty in international law: Five lectures. RCADI, Vol. 82, 9. 123 Fowler, M.R., Bunck, J.M. (1995). Law, Power and the Sovereign State: The Evolution and Application of the Concept of Sovereignty. Philadelphia: Pennsylvania State Universty Press, 4; Kleffens, 1953, 11. 124 Bacık, G. (2007). Modern Uluslararası Sistem: Köken, Genişleme, Nedensellik. Ġstanbul: Kaknüs, 85-86. 122 49 Modern egemenliğin tanımının 1576‟da Jean Bodin tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. “Batımerkezli” bakıĢ açısının bir sonucu olan bu değerlendirme Doğu‟daki fikrî geliĢmeleri göz ardı etmektedir. Oysaki klasik egemenliğin ilk nüvelerini Bodin‟den de önce, Ġslâm dünyasında baĢını Ġbn Haldun‟un çektiği bazı düĢünürlerce yazılan devlet bahsine iliĢkin çalıĢmalarda görmek mümkündür. Ġslâm‟ın devlet felsefesinde hâkimiyet yalnızca Allah‟a aittir. Halifeler, yani devlet baĢkanları da Allah tarafından bu hâkimiyetin insanlara yansıması için görevlendirilmiĢlerdir. MeĢhur düĢünürlerden Nizamülmülk (1018-1092) egemen unsuru “sultan” ve “padiĢah” olarak tanımlamakta, sultanın Allah tarafından belirlendiğini Ģu Ģekilde anlatmaktadır: “Allah her asır ve zamanda halkın içinden birisini seçerek onu padiĢahlık sanatıyla övülmüĢ ve süslenmiĢ kılmıĢ, dünyanın iĢlerinden ve kulların huzurundan onu sorumlu tutmuĢtur.”125 Bu sultan devletin iç iĢlerinden, diğer devletlerle iliĢkilerden, ordunun düzeninden, halkın huzurundan mutlak sorumlu olmakta ve “denetleyicilik” vazifesini yerine getirmektedir. Sultan Allah‟ın emirlerine riayet edilip edilmediğini denetlemektedir. ġeyzerî (on ikinci yüzyıl) de egemenliği devletin temel unsuru olarak kabul etmektedir. Machiavelli‟den üç asır önce devlet baĢkanında bulunması ve bulunmaması gereken nitelikleri “antropomorfik” bir anlatırken126, yaklaĢımla, o da devleti birçok siyaset insana bilimcinin benzeterek yaptığı gibi incelemektedir127: “Devlet…bedene oranla baĢ gibidir. Nasıl ki baĢ olmaksızın beden yaĢayamazsa, bu temel olmadan da bir devlet yaĢayamaz…Adı geçen temel, devlet baĢkanıdır”.128 ġeyzerî egemen gücün (devlet baĢkanı) devleti yönettiğini ve devletin bu egemen güç olmaksızın varlığını devam ettiremeyeceğini, devletin (egemenliğin diğer bir sureti) ise ülkesel bütünlüğün (bedenin) devamı için elzem olduğunu ifade etmektedir. ġeyzerî‟de egemenlik ve devlet 125 Nizamülmülk. (2013). , Siyasetnâme (Siyeru’l-mülûk). (5. Baskı). (Çev. Nurettin Bayburtlugil). Ġstanbul: Dergâh Yayınları. (Eserin orijinali 1098-1111 yılları arasında yayımlandı), 25. Nizamülmülk Siyasetnâme‟de Sultanın görevlerini ve yetkilerini 51 fasılda teferruatlı bir biçimde ele almaktadır. Bu fasılların çoğunda Sultanın veziri, kadıyı, emniyet reisini, orduyu, vergi memurunu, saray çalıĢanlarını, saray eĢrafını, elçileri, teknik ihtiyaçları, hazineyi, halkı ve hatta köleleri hangi kurallara göre, hangi amaçlarla ve nasıl denetlediğini açıklamaktadır. 126 ġeyzerî. (2003). Devlet Başkanının Nitelikleri. (Çev. Osman Arpaçukur). Ġstanbul: Ġlke Yayıncılık. (Eserin orijinali on ikinci yüzyılda yayımlandı), 52-148. 127 Hatta insan bedeninin besin, yağ, kan, ilik ve kemik gibi temel yapıtaĢlarına ihtiyacı olduğu gibi devletin de bakanlar, halk, güç ve otorite, savunma araçları gibi temel yapıtaĢlarının olduğunu ifade etmektedir. Bakınız: ġeyzerî, a.g.e., 29, 31-51. 128 ġeyzerî, a.g.e., 29. 50 mutlakıyetçi yönetimlerdeki gibi adeta bütünleĢmektedir. Bu bütünleĢmeyi ġeyzerî Ģu Ģekilde ifade etmektedir: “Devlet baĢkanı görevini gereğince yerine getirmezse beden yapısının bütünlüğü bozulur ve ruh o bedeni terk eder”.129 Ġbn Teymiye ise (1236-1328) egemen unsuru “vali” ve “emîr” olarak tanımlamaktadır. “Halk Allah‟ın kulları, valiler ise Allah‟ın kulları için seçtiği naipleridir”130 diyerek, egemenliğin kaynağının Allah olduğunu ifade etmekte, bu kaynak nedeniyle halkın valinin üstünlüğünü kabul ettiğini belirtmektedir. Zaten valiyi bir sürü çobanı misali, insanların çobanı olarak adlandırmaktadır.131 Ancak valinin bu üstünlüğünü yani egemenliğini devam ettirebilmesi için ehil ve mevcutların en iyisi olması gerektiğini, kuvvet ve emanet niteliklerini birlikte barındırması gerektiğini de belirtmektedir.132 Nizamülmülk‟den Ġbn Teymiye‟ye uzanan egemenlik felsefesi Ġbn Haldun tarafından daha analitik bir bakıĢ açısıyla ele alınmaktadır. Ġbn Haldun (1332-1406) “Mukaddime” isimli eserinde egemeni “hâkim, hükümdar, vâzi, mâlik, melik”, egemenliği ise “mülk, hâkimiyet” kelimeleriyle ifade etmektedir. Ġbn Haldun‟da mutlak egemenlik anlayıĢı hâkimdir. Bir kavmi ya da milleti (asabiye) oluĢturan fertleri birbirlerine karĢı koruyacak, yani düzeni kuracak bir caydırıcı gücün (vâzi) varlığını elzem gören Ġbn Haldun “bu vâzi‟in diğer insanlar üzerinde bir galebesi sultası, kahir eli ve üstün bir hâkimiyeti bulunacaktır…Hükümdarın (mülkün ve üstün otoritenin) manası iĢte budur”133 demektedir. Yani Ġbn Haldun‟un tasavvurunda egemenin kendi halkı üzerinde mutlak otorite kuması Ģarttır. Ġbn Haldun bu öncelikli Ģarta ilaveten egemende olması gereken özellikleri de belirtmektedir: “Mülk-i hakiki (gerçek anlamda devlet veya egemen unsur), sadece raiyyeyi istibdadı altına alan (halkını kontrolü altında tutan), mal ve vergi toplayan, elçiler gönderen, hudutları koruyan ve gücünün üstünde kahir bir güç bulunmayan (kendisinden üstün bir otoriteye bağlı olmayan) asabiyete (millete) mahsustur”.134 Görüldüğü üzere Ġbn Haldun‟un egemenlik kıstasları oldukça nettir ve açıkça “mutlak egemenliği” savunmaktadır. Çünkü yukarıdaki alıntının devamında “…(yukarıda bahsi geçen) 129 ġeyzerî, a.g.e., 30. Ġbn Teymiye. (1999). Siyaset (es-Siyaset’üş-Şeriyye). (2. Baskı). (Çev. Vecdi Akyüz), Ġstanbul: Dergâh Yayınları. (Eserin orijinali 1306‟da –bulunan en eski nüshası- yayımlandı), 37. 131 Ġbn Teymiye, a.g.e., 36. 132 Ġbn Teymiye, a.g.e., 33-40. 133 Ġbn Haldun. (2004). Mukaddime: Cilt I. (3. Baskı). Süleyman Uludağ (ed.). Ġstanbul: Dergâh Yayınları. (Eserin orijinali 1375‟de yayımlandı), 215. Parantez içi açıklamalar orijinal metinde mevcut değildir. 134 Ġbn Haldun, a.g.e., 417. Parantez içi açıklamalar orijinal metinde mevcut değildir. 130 51 hususlardan bir kısmını yapma gücüne sahip olamayanın hükümdarlığı eksiktir” demektedir.135 Ayrıca bu tezde alıntı yapılan Mukaddime eserinin Türkçe çevirisini yapan Süleyman Uludağ hazırlamıĢ olduğu giriĢ kısmında, Ġbn Haldun‟un eserinde genel olarak kabul ettiği ve egemen unsurun önemli özellikleri olarak, egemenin her türlü denetlemeden (murakabe) ve yaptırımdan (müeyyide) istisna tutulduğunu ve dolayısıyla sorumsuz olduğunu belirtmektedir.136 Sonuç itibariyle Ġbn Haldun‟un egemenlik yorumunun mahiyetini Ģu Ģekilde özetlemek mümkündür: Egemen unsur: 1. Ġç politikada halkı üzerinde tam bir otoriteye sahiptir; 2. Vergi toplamak suretiyle mali ve iktisadî anlamda tam bağımsızdır; 3. Elçi gönderme suretiyle diğer devletlerle iliĢkiler geliĢtirmekte, onlar tarafından tanınmakta ve dolayısıyla uluslararası meĢruiyetini sağlamakta ve tam bağımsız olmaktadır; 4. Sınırlarını koruması bağlamında toprak bütünlüğünü sağlamakta ve kendisinden üstün herhangi bir otoriteye bağlı olmamakta, dolayısıyla siyasî anlamda da tam bağımsız olmaktadır. Ġbn Haldun egemeni sınırları içerisinde tam otoriter, ülkesel bütünlüğünü sağlamıĢ, diğer ülkelerle iliĢkilerinde de tam bağımsız bir güç olarak tanımlamaktadır, tıpkı Bodin‟in kurguladığı “mutlak egemenlik” kavramı gibi. Ġbn Haldun‟un egemenlik yorumu Bodin‟den iki asır önce ve çok uzak bir coğrafyada ve kendisinden üç asır öncesine kadar uzanan bilgi birikiminin bir sonucu olarak oluĢmaktadır. Buradan hareketle egemenlik kavramının nüvesinin zamana ve mekana bağlı olmaksızın aynı olduğu söylenebilmektedir. Bu nüveyi Jean Bodin‟de (1530-1596) de görmek mümkündür. Bodin “Devletin Altı Kitabı” (Six Books of the Commonwealth) eserinde on altıncı yüzyılın siyasî Ģartlarına uygun olarak egemenliği bir devletin sınırları içerisindeki mutlak ve sürekli güç olarak tanımlamaktadır.137 Bodin egemenliği tanımlarken yaĢadığı tarihi ve coğrafyayı göz önünde bulundurarak, Fransa Kralı‟nı içeride feodal beylere karĢı, dıĢarıda ise Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru‟na karĢı güçlü kılmayı amaçlayan bir egemenlik tanımı yapmıĢtır. Fransa Kralı‟nın bekasından yana olan Bodin için egemenlik bu nedenle mutlak, tek ve 135 Ġbn Haldun, a.g.e., 417. Parantez içi açıklama orijinal metinde mevcut değildir. Uludağ, S. (2004). GiriĢ: Ġbn Haldun ve Mukaddime. Ġbn Haldun. Mukaddime, 109. 137 Bodin, J. (1955). Six Books of the Commonwealth. Tooley, M.J. (ed.). Oxford: Alden Press, 24. Ayrıca bakınız: Bodin, J. (2004). On Sovereignty. (7. Baskı). Franklin, J.H. (ed.). Cambridge: Cambridge University Press, 1. 136 52 bölünmezdir.138 Ne var ki Bodin egemenin ilahî hukuk, tabiî hukuk ve ülkenin temel kanunlarına bağlı olduğunu da belirtmektedir.139 Bodin eserinin birinci kitap onuncu bölümünde egemenin alametleri olarak da Ģunları sıralamaktadır: Yasama gücü, savaĢ ilanı ve barıĢ yapma gücü, devlet kurumlarını kurma gücü, yargılama gücü, affetme gücü, vergi koyma gücü ve para basma gücü.140 Bodin‟e göre bu alametler evrende tek bir Tanrı‟nın, gökyüzünde tek bir güneĢin var olması gibi insanların da tek bir otoriteye bağlı olmaları gerektiğini göstermektedir.141 Bodin yapmıĢ olduğu egemenlik analizi ile devletin Kilise, Kutsal Roma Ġmparatoru ve feodal beylerle olan mücadelesini kesin bir biçimde tanımakta, devlete ayırt edici vasıflar kazandırmaktadır.142 Thomas Hobbes (1588-1679) da Bodin‟in egemen güce atfettiği mutlak ve tek olma özelliklerini benimsemektedir.143 Ancak Bodin‟in egemen gücü sınırlayan “ilahî ve tabiî hukuk ile ülkenin temel kanunları” gibi kısıtlamaları kabul etmemekte, egemen unsuru bütün kısıtlamalardan hariç tutmaktadır.144 Hobbes “Leviathan” isimli eserinde insanların bütün yetkilerini bir kiĢiye ya da bir meclise devretmeleri ile oluĢacak yapıyı Commonwealth, Civitas, Leviathan olarak tanımlamaktadır.145 Hobbes iki tür dünyevi devletten bahsetmektedir. Birincisi olan “kazanılmıĢ devlet”te (Commonwealth by acquisition) egemen gücün zorlama, tehdit, baskı, savaĢ gibi “doğal kuvvetler” kullanması ile egemenliği elde etmesi söz konusu olmaktadır. Ġkincisi “sözleĢmeyle kurulmuĢ devlet”te (Commonwealth by institution) ise egemen gücün tebaayı ikna etmesi, tebaanın rızasını alması ile egemenliği meĢru bir biçimde tesisi söz konusudur.146 Ġkincisini tercih eden Hobbes‟e göre insanların barıĢ içerisinde yaĢaması için ölümsüz Tanrı tarafından “ölümlü Tanrı” yani Leviathan yaratılmıĢtır.147 Hobbes egemen gücü “ölümlü Tanrıya” benzetmektedir. Ölümlüdür, çünkü insanların kendi rızalarıyla ve bir sözleĢmeyle iradelerini teslim ettikleri egemen gücü temsil eden kiĢi ya da yapı ölebilmekte ya da ortadan kalkabilmektedir; diğer taraftan Tanrıdır, çünkü bu egemen yapı hiçbir kurallar 138 Bodin, 2004, 1-4. Bodin, a.g.e., 34. 140 Bodin, 1955, 40-50. 141 Bodin, a.g.e., 207. 142 Lütem, Ġ. (1956). Devletler Hukuku Dersleri I: Mahiyet, Gelişme, Kaynaklar, Şahıslar. Ankara: Balkanoğlu Matbaacılık, 103. 143 Hobbes, T. (1998). The Leviathan: Or the Matter, Form & Power of a Common-wealth Ecclesiasticall and Civill. Gaskin, J.C.A. (ed.). Oxford: Oxford University Press, 138. 144 Hobbes, a.g.e., 116. 145 Hobbes, a.g.e., 7 ve 114. 146 Hobbes, a.g.e., 114-115. 147 Hobbes, a.g.e., 114. 139 53 manzumesiyle sınırlı olmamakta ve kendisine mutlak itaat edilmektedir. Bu egemen gücün emirleri mutlak olup, egemenliği bölünmez ve eylemlerinden dolayı cezalandırılamaz.148 Kanun yapma, değiĢtirme ve kaldırma ehliyetine sahip tek güç, “egemen” olmaktadır. 149 Hobbes‟e göre kanunun yegane kaynağı egemendir, yani kanun sadece egemen olanın emridir.150 Hukukî pozitivizm olarak da tanımlanan “kanunun egemenin buyruğu olduğu” iddiası da göstermektedir ki, Hobbes ile egemenlik en mutlak tanımına ulaĢmaktadır. Bodin‟in ve Hobbes‟in tanımladığı egemenlik zamanla “klasik egemenlik” anlayıĢını oluĢturmuĢtur. Bu egemenlik anlayıĢına göre egemenlik en üstün otorite olmaktadır151 ve hiçbir dünyevi otoriteye de bağlı olmamaktadır.152 Vattel de aynı düĢüncede olup herhangi bir dıĢ güce bağlı olmayan egemen devletler üstünde hiçbir güç ve otorite olmadığını savunmaktadır.153 Bodin ve Hobbes‟in tesiri ile klasik egemenlik itiraz edilemez, bölünemez, paylaĢılamaz, azaltılamaz ve sınırlandırılamaz (Bodin‟de bazı sınırlamalar mevcut) bir otorite olarak tanımlanmaktadır.154 Bodin ve Hobbes gibi Hegel‟e göre de devletler diğer devletlerle iliĢkilerinde bağımsız olup, (mutlak) egemen güç, yani devlet, yeryüzündeki mutlak güçtür155 ve hatta Tanrı‟nın yeryüzündeki yürüyüĢüdür.156 Klasik egemenliğin göstergesi sınırları belirlenmiĢ bir toprak parçası olup, bu sınırlar içinde mutlak egemenlik, dıĢında ise anarĢi söz konusu olmaktadır.157 Klasik egemenlikte iç-dıĢ ayrımı devletlerin sınırları bağlamında ülkesel bir tanımlamadır.158 Egemenlik bir 148 Eserin 18. bölümünün genelinde egemen gücün haklarından bahsedilmektedir. Bakınız: Hobbes, a.g.e., 115-122. 149 Hobbes, a.g.e., 259. 150 Hobbes, a.g.e., 191. 151 Hinsley, F.H. (1986). Sovereignty. (2. Baskı). Cambridge: Cambridge University Press, 36; Wheaton, H. (1916). Wheaton’s Elements of International Law. (5. Ġngilizce Baskı). Coleman Phillipson (ed.). London: Stevens and Sons Limited, 34. 152 Jennigs, R., Watts, A. (eds.). (1993). Oppenheim’s International Law - Vol. I: Introduction and Part I. (3. Baskı). London: Longman, 122; Gross, L. (1948). The peace of westphalia, 1648-1948. American Journal of the International Law, 42(1), 20; Gross, L. (1993).Essays on International Law and Organization: Cilt 1. Ferry, D. (ed.). London: Martinus Nijhoff Publishers, 3. 153 Vattel, E. de (2008). The Law of Nations: Or, Principles of the Law of Nature Applied to the Conduct and Affairs of Nations and Sovereigns. (eds. B. Kapossy, R. Whatmore). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1758‟de yayınlanmıĢtır), 83. 154 Zick, T. (2005). Are the states sovereign?. Washington University Law Quarterly, 83, 240; Hinsley, 1986, 26. 155 Hegel, G.W.F. (2003). Elements of the Philosophy of Rights. (8. Baskı). Allen W.Wood (ed.). (Çev. H.B. Nisbet). Cambridge: Cambridge University Press. (Eserin orijinali 1821‟de yayımlandı), 367. 156 Hegel, a.g.e., 279. 157 Walker, R.B. (1993). Inside/Outside: International Relations as Political Theory. Cambridge: Cambridge University Press, 170-171. 158 Yalvaç, F. (2005). Devlet. Atila Eralp (ed.). Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar. Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 20-22. 54 ülkesel alanda bir aktör ya da grubun mutlak otoritesidir.159 Sadece ülkesel alanın içerisinde değil, dıĢında da üstün ve bağımsız olmaktır.160 Bu yönüyle egemenlik bağımsızlık ve eĢitliği de içinde barındırmaktadır.161 Devletin egemen olması, onun bağımsız olması ve herhangi bir devlete bağımlı olmaması anlamına gelmektedir. Ancak egemenlik kavramı bağımsızlık kavramı ile aynıymıĢ gibi, ikame olarak kullanılmamalıdır. Birincisi hukukî bir kavram iken, ikincisi hukukî olmayıp daha ziyade hissi (emotive) bir kavramdır.162 EĢitlik kavramı ile de eĢdeğer değildir. Klasik egemenliğin en önemli yazılı kaynaklarından birisi olarak kabul edilen 1791 Fransa Anayasası‟nda egemenlik “tek, bölünemez, devredilemez ve sürekli” olarak tanımlanmaktadır.163 Bu dört ilkenin ilk üçü zamanla sınanmıĢ kavramlar olup, uluslararası hukukta da yer alırken, dördüncüsü yani egemenliğin zamana meydan okuyan yönü uluslararası hukukta yer almamaktadır.164 Egemenliğin “tek” olması devletlerin ulusal hukukunda en üst ve biricik yargılama hakkına sahip olması, “bölünemez ve devredilemez” olması devletin egemenliğini herhangi baĢka bir siyasî otorite ya da devlet ile paylaĢmaması, “sürekli” olması ise egemenliği temsil eden yapıların değiĢmesine rağmen egemenliğin bir ilke olarak varlığını devam ettireceği anlamlarına gelmektedir. Egemenlik hakkındaki eserler göstermektedir ki, klasik egemenliğin tanımlanmasında iki farklı yaklaĢım söz konusudur. Birincisine göre egemenlik devletin iktidarının ya da gücünün bir niteliği olmaktadır. Bu yaklaĢıma göre devlet herhangi bir üst otoriteye tâbi olmayıp, ülkesel alanları içerisinde mutlak egemen, ülkesel alanları dıĢında ise tam bağımsız olmaktadır. Ġkinci bir yaklaĢıma göre ise, egemenlik devlet kudreti ile 159 Wendt, A., Friedheim, D. (1996). Hierarchy under anarchy: Informal empire and the east German state. Biersteker, T.J., Weber, C. (eds.). State Sovereignty as Social Construct. Cambridge: Cambridge University Press, 247; Philpott, D. (2001). Revolutions in Sovereignty: How Ideas Shaped Modern International Relations. Princeton: Princeton University Press, 16. 160 Jackson, R. (1999). Sovereignty in world politics: A glance at the conceptual and historical landscape. Political Studies. 47(3), 432. 161 Shaw, M.N. (2003). International Law. (5. Baskı). Cambridge: Cambridge University Press, 189. Kleffens‟e göre de bu üç kavram arasında ciddi bir geçiĢkenlik vardır. Her ne kadar üç kavram birbirinden farklı olsa da egemenlik eĢitlik ve bağımsızlığı da kapsayan ve hatta daha fazlası olan bir kavramdır. Bakınız: Kleffens, 1953, 88. 162 Malanzcuk, P. (1997). Akehurst’s Modern Introduction to International Law. (7. Gözden geçirilmiĢ baskı). London: Routledge, 17-18. 163 1791 Fransa Anayasası‟nın ilgili maddesinin Ġngilizce metni: “Sovereignty is one, indivisible, inalienable, and imprescriptible” (3. BaĢlık, 1. madde). Bakınız: Ġnternet: French Constitution of 1791, http://www.duke.edu/web/secmod/primarytexts/FrenchConstitution1791.pdf adresinden 12 ġubat 2013‟de alınmıĢtır. 164 Kleffens, 1953, 85. 55 aynı olmaktadır ve özellikle Bodin‟in ve Hobbes‟in egemenlik analizlerinde görülmektedir. Bodin‟de mutlak kral, Hobbes‟te ise Leviathan bizatihi “egemenliğin” beden bulmuĢ halidir. Bu yaklaĢımı Fransa kralı XIV. Louis‟de görmek mümkündür. XIV. Louis meĢhur “devlet benim” sözüyle egemenliğin bizzat kendi bedeninde vücut bulduğunu ifade etmektedir.* Bu hususta bir sıkıntı söz konusu olmaktadır: Eğer egemen güç kral ise, kralın ölümüyle egemenliğin yitirilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır, ki egemenliğin sürekliliği ilkesine ters olmaktadır. Bu ikilem “kralın iki bedeni” teorisiyle aĢılmak istenmiĢtir. Bu teoriye göre egemenlik soyut olarak devlete (siyasî beden), somut olarak krala (doğal beden) aittir. Bu durumda ölen yalnızca kralın doğal bedenidir, ancak kralın siyasî bedeni varlığını devam ettirmektedir.165 Buraya kadar yapılan açıklamalar göstermektedir ki klasik egemenlik mutlak, tek, bölünmez, devredilemez, sürekli, aslî ve bağımsız olarak nitelendirilmektedir. Bu genel kabule göre, egemen güç mutlaktır, çünkü ülkesel alanları içerisinde hukukun kaynağı olup166, yargılama, kanun yapma, değiĢtirme, kaldırma yetkilerine sahip olmaktadır.167 Egemenin iradesi tâbi olanların iradelerinden üstün olmakta, tebaa egemenin buyruklarını gönüllü olarak (bazen de zoraki bir biçimde) yerine getirmekte ve (çoğu zaman) sorgulamamaktadır. Dolayısıyla egemen unsur gerçekleĢtirdiği eylemler nedeniyle herhangi bir otoriteye hesap vermemektedir. Bir ülkede sadece “bir” egemen unsur söz konusu olabilmektedir, dolayısıyla egemenlik tektir. Tek olması egemenliğin baĢka birimlerle paylaĢılmaması, yani bölünmemesini de beraberinde gerektirmektedir. ġöyle ki, “egemenlik evlilik gibidir, ya evli olunur ya da olunmaz. Yüzde 75 evli olunamayacağı gibi yüzde 75 egemenlik de olmaz”.168 Egemenliğin devredilmemesi ise egemen otoritenin tek olması ve bölünmemesinin bir sonucu olmaktadır. Egemenliğin devri, yani bir otoriteden baĢka bir otoriteye aktarılması (birinci otorite açısından) egemenliğin yitirilmesi anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda ise egemen birimden söz etme imkanı * Aslına bakılırsa XIV. Louis‟in “devlet benim” (L‟État, c‟est moi) dediğine dair somut bir kanıt mevcut değildir. Aynı Ģekilde XIV. Louis‟in ölümü esnasında “ben gidiyorum, ancak devlet baki kalacaktır” (“Je m'en vais, mais l'État demeurera toujours) dediği de iddia edilmektedir. Her ne kadar her hangi bir kanıt mevcut olmasa da, XIV. Louis‟e mâl edilen “devlet benim” sözü yaygın bir kabul görmektedir. 165 Kantorowicz, E.H. (1997). The King’s Two Bodies: A Study in Mediaeval Political Theology. (7. Baskı). Princeton: Princeton University Press, 13. 166 Laski, H.J. (1967). A Grammar of Politics. (5. Baskı). London: George Allen and Unwin Ltd., 21. 167 Kelsen, H. (1949). General Theory of Law and State. (Çev. Anders Wedberg). Massachusetts: Harvard University Press. (Eserin orijinali 1945‟de yayımlandı), 190. 168 Sorensen, G. (1999). Sovereignty: Change and continuity in a fundamental institution. Political Studies, 47(3), 593. 56 kalmamaktadır. Egemenliğin sürekli olması, egemen birimi yöneten kiĢi ya da siyasî grubun değiĢmesi ile egemenliğin mahiyetinde herhangi bir değiĢikliğin gerçekleĢmemesi, egemenliğin yitirilmemesi anlamına gelmektedir. KiĢi veya gruplar değiĢse dahi egemen birim yani devlet bâki kaldığı sürece “egemenlik” de devam edecektir. Egemenliğin aslî olması ise egemenliğin baĢka bir otorite tarafından verilmemesi, egemenliğin kendiliğinden var olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla klasik egemenlikte devletlerin egemenliklerini “tanınma ile kazandıkları” varsayımı kabul edilmemektedir. Bağımsız olma ise egemenliğin dıĢsal yönüdür ve egemen birimin diğer egemen birimlerle eĢit statüde iliĢki kurmasını ve diğer egemen birimlerin kendi iç iĢlerine karıĢmamasını ifade etmektedir.169 Doktrinde “egemen eĢitlik” olarak geçen bu durumda170 egemen eĢit devletler uluslararası iliĢkilerin meĢru ve temel aktörü olmaktadır.171 Klasik egemenlik “Westphalian egemenlik” olarak da tanımlanmaktadır. Özellikle Westphalia AntlaĢmaları‟nın (Münster AntlaĢması‟na göre) 65. ve 67. maddelerinde geçen kanun yapma, askere çağırma, savaĢ ilan etme, vergi toplama, sınırları içerisinde tam bir yargılama yetkisine sahip olma gibi172 hak ve yetkiler Bodin‟in egemen güce atfettiği yetkilere iĢaret etmektedir. Ayrıca 65. ve 67. maddelerle birlikte yine 64. maddesinde geçen, siyasî birimlerin sahip oldukları hakları, imtiyazları ve kazanımları ülkesel alanlarında özgürce yerine getirebilecekleri ve hiçbir dıĢ müdahaleye uğramayacakları hükmü de klasik egemenliğin “iç egemenlik” tanımına dayanak olarak kabul edilmektedir. Diğer taraftan Westphalia sonrası gerek Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun zayıflamıĢ olması, gerek Alman prensliklerinin nispeten (Westphalian ortodoksiye göre ise “tam olarak”) birbirlerine eĢit güç ve kapasitelerde varlıklarını devam ettirmeleri nedeniyle devletler arasındaki iliĢkiler de eĢitlik çerçevesinde gerçekleĢmiĢtir. Dolayısıyla birbirleriyle eĢit statüde iliĢkiler gerçekleĢtiren devletler “egemen eĢit” birimler olarak “bağımsız” idi. Bu da klasik egemenliğin “dıĢ egemenlik” tanımına dayanak olmaktadır. 169 Pharant, D. (1994). Perspectives on sovereignty in the current context: A canadian viewpoint, CanadaUnited States Law Journal. 20, 14. 170 Brownlie, I. (1990). Principles of Public International Law. (4. Baskı). Oxford: Oxford University Press, 287. 171 Philpott, D. (1999). Westphalia, authority and international society. Political Studies, 47(3), 581. 172 Ġnternet: Treaty of Westphalia, http://avalon.law.yale.edu/17th_century/westphal.asp adresinden 11 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 57 Kısaca, Westphalian egemenlik devletin ulusal alanda yetkin (dominium), uluslararası alanda ise hâkim (imperium) olması anlamına gelmektedir.173 Egemenliğin iç ve dıĢ olarak ikili ayrımı klasik egemenliğin temel egemenlik anlayıĢını göstermektedir.174 Klasik egemenlik anlayıĢı ülkesel mahiyet içermektedir, yani egemenlik ülkesel sınırlara göre tespit edilmektedir. Devletin belirli sınırlarla çevrili bir coğrafi alanda ve o alanda yaĢayan halk üzerindeki hükmetme yetkisi “iç egemenlik” olarak tanımlanmakta175, devlet bir siyasî toplumdaki mutlak ve nihai otorite olmaktadır.176 Ancak Hinsley “siyasî toplum”u yani devleti özellikle vurgulamaktadır. Ona göre egemenlik kavramı ancak bir devletin varlığı ile anlam kazanmaktadır. 177 DıĢ egemenlik ise egemenliğin uluslararası sistem yani devletler arası iliĢkilerdeki boyutudur. DıĢ egemenlik devletlerin verili olarak eĢit oldukları kabulü üzerine, birbirlerinin iç iĢlerine karıĢmamaları, dıĢ iliĢkilerinde fiili bir özerkliğe sahip olmaları178 veya “bağımsız” olmaları ve uluslararası hukukun hak ve yükümlülükleri bahsinde eĢit kazanım ve mesuliyetleri olduklarını izah etmektedir. DıĢ egemenliğin uluslararası sisteme yansıması “egemen eĢitlik” Ģeklinde olmaktadır. Ġç ve dıĢ egemenlik Ģeklindeki ayrımın egemenlik analizlerinde yetersiz olduğunu düĢünen Krasner ise dört egemenlik türünden bahsetmektedir: Westphalia ile ortaya çıkan, sınırları belirli modern devletlerin iç politikada yegane otorite olduklarını, dıĢ otoritelerin iç politikaya müdahale edememelerini ifade eden “Westphalian egemenlik”; devletin belirli bir alanda ve o alanda yaĢayan halk üzerindeki nihai ve mutlak otoritesini ifade eden “iç egemenlik”; devletlerin sınır hareketlerini denetim altında tutma becerilerini tanımlamak için kullanılan, devletlerin daha fazla birbirleriyle temas kurmasının ve bağımlılıklarının arttığını ifade eden “karĢılıklı bağımlı egemenlik”; devletlerin birbirlerini karĢılıklı olarak tanımalarını, böylece uluslararası sistemde bir siyasî varlık olarak belirmelerini ifade eden, devletlerin haklarının uluslararası hukuk tarafından güvence 173 Brownlie, 1990, 108-109. Malanzcuk, 1997, 17. 175 Hoffman, J. (1998). Sovereignty. Buckingham: Open University Press, 16; Hoffman, J. (2007). A Glossary of Political Theory. Edinburg: Edinburg University Press, 172. 176 Hinsley, 1986, 26. 177 Hinsley, a.g.e., 22. 178 Krasner, S.D. (2001a). Sovereignty: Organized Hypocrisy. Princeton: Princeton University Press, 23. 174 58 altına alındığını ifade eden “uluslararası hukukî egemenlik”.179 Krasner‟in tasnifindeki son iki egemenlik türü klasik egemenlikteki “dıĢ egemenlik” yorumunu revize etmektedir. Krasner tam bağımsızlık anlamındaki dıĢ egemenlik yerine, devletlerin küreselleĢme ile birbirlerine daha da bağımlı hale geldiklerini ve uluslararası hukukun yönlendirmesine tâbi olduğunu savunmaktadır. 2.2.2. Egemenlik tartıĢmalarının kapsamını belirlemek Uluslararası ĠliĢkiler‟de egemenlikle ilgili tartıĢmalarda son yirmi yıllık dönemde hâkim olan konu egemenliğin değiĢimi ve dönüĢümü tartıĢmasıdır. Egemenliğin değiĢimi ve dönüĢümü tartıĢması egemenliği bir siyasî dinamik olarak ortaya çıkaran Westphalia sisteminin öngördüğü egemenlik anlayıĢının değiĢtiği ya da değiĢmesi gerektiği varsayımı üzerine inĢa olmaktadır. Egemenliğin değiĢiminin Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe bu denli yoğun tartıĢılması, egemenliğin Uluslararası ĠliĢkiler‟in temel yapı taĢlarından birisi olmasıyla alakalıdır. Bu nedenle egemenlik kavramının mahiyetinde meydana gelebilecek herhangi bir değiĢim uluslararası iliĢkiler sistemi için de oldukça önemli olmaktadır. Uluslararası ĠliĢkiler‟de yaĢanan tartıĢmaların büyük çoğunluğunda görünürde olmasa da, muhtevasında egemenlik yatmaktadır. Bu tezde analiz edilmeye çalıĢılan “devletlerin egemen eĢitliği” ilkesi de Westphalian anlayıĢtaki dıĢ egemenliğin bir sonucudur. Dolayısıyla egemenliği anlamak sistemde meydana gelen değiĢimleri, devletlerin birbirlerine hangi yönleriyle eĢit olduklarını anlamayı kolaylaĢtıracaktır. Bu nedenle tartıĢmanın kapsamının belirlenmesi gerekmektedir, hatta elzemdir. Ayrıca egemen eĢitlik ilkesinin Westphalian perspektifle ele alınması mutlak egemenlik gibi mutlak eĢitlik algısına yol açmaktadır. Devletler arasında hiçbir Ģekilde gerçekleĢmesi mümkün olmayan mutlak eĢitlik sebebiyle de egemen eĢitlik ilkesi yanlıĢ ve yanıltıcı bir zeminde tartıĢılmaktadır. Bu sebeple mutlak egemenlik yerine daha genel geçer ve zaman aĢan bir egemen tanımı arayıĢı söz konusu olmaktadır. Böylece doğru bir zeminde ele alınan egemen eĢitlik ilkesine iliĢkin doğru sonuçlara ulaĢma imkanı hasıl olmaktadır. 179 Krasner, a.g.e., 9-25; Krasner, S.D. (1995). Compromising Westphalia. International Security, 20(3), 118119; Krasner, S.D. (2001b). Abiding sovereignty. International Political Science Review, 22(3), 231. 59 Bu amaçla bu teze göre egemenlik tartıĢmasının kapsamını belirlemek ve klasik egemenlik anlayıĢı yerine daha genel geçer makul bir egemenlik tanımı yapabilmek amacıyla egemenlikle alakalı dört ana önerme söz konusu olmaktadır. 2.2.2.1. Egemenlik “özü” itibariyle süreklilik arzeder Uluslararası ĠliĢkiler‟e hâkim genel kabullerden birisi egemenliğin modern dönemin bir icadı olduğudur. Bu kabulde kastedilen Westphalian egemenlik ise, önermenin doğru olduğu düĢünülebilir. Çünkü Westphalian egemenlik olarak da adlandırılan klasik egemenlik Westphalia‟ya atıfla isimlendirilmekte ve tanımlanmaktadır. Ancak önermede kastedilen herhangi bir ön ek ve tanımlama olmaksızın kullanılan “egemenlik” kavramının bizatihi kendisi ise ve bu haliyle egemenliğin Westphalia öncesinde herhangi bir surette var olmadığı iddiasını taĢıyor ise, bu iddiaya katılmak mümkün değildir. Çünkü egemenlik her halükarda var olmuĢtur. Antikite‟den ve hatta insanın yaradılıĢından günümüze değiĢik isimlerle egemenliğin nüvesi ya da özü ilkel toplumlardan geliĢmiĢ toplumlara kadar her toplumda ve her tarihî dönemde var olmuĢtur. Mehmet Ali Ağaoğulları‟nın deyimiyle, “egemenliğin monarktan halka geçiĢi isim sahipliği düzeyinde olur, yoksa merkezi egemen gücün özüne dokunulmaz”.180 Antik Yunan düĢüncesinde Sokrates öncesi doğa felsefesinde, var olan her Ģeyin kendisinden doğduğu ilk madde yani töz arkhe olarak tanımlanmaktadır. Arkhe ezeli ve ebedidir, yani zaman içerisinde bir baĢlangıcı ve sonu yoktur, hep var olmuĢtur ve var olacaktır.181 Arkhe, Aristo‟da “töz” ya da “cevher” (ousia)182, Descartes‟de “düĢünme” (cogito), Hegel‟de “ide, ruh, tin” (geist) olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aristo “maddi olmayan ancak aynı zamanda gerçek olan” Ģeylerin varlığından bahsetmektedir: Tanrı, Tanrının harekete geçirdiği cisimleri (gezegenleri) hareket ettiren varlıklar ve insanın ölümü sonrasında dahi varlığını devam ettiren insan aklının faal unsuru.183 Her üç Ģeyin ne bir baĢlangıcı ne de bir sonu mevcuttur. Varlığına inandığı ancak maddi olarak tanımlayamadığı bu ezeli ve ebedi formları “töz” olarak tanımlamaktadır. Ġnsan 180 Ağaoğulları, M.A. (1986). Halk ya da ulus egemenliğin kuramsal temelleri üzerine birkaç düĢünce. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. 41(1-4), 141. 181 Cevizci, A. (2000). Paradigma Felsefe Sözlüğü. (4. Baskı). Ġstanbul: Paradigma, 83. 182 Aristoteles. (2002). Kategoriler. (Çev. S. Babür). Ġstanbul: Ġmge Yayınevi, 11; Aristoteles. (2010). Metafizik. (Çev. A. Arslan). Ġstanbul: Sosyal Yayınlar, 307. Kategoriler kitabında “ousia” kavramı “varlık” Ģeklinde kullanılmaktadır. 183 Aristoteles, 2010, 1069a30-1069b2. 60 bedeninden örnek vererek, insan aklının faal unsuru insan doğmadan önce de, insanın yaĢamı esnasında da, insanın ölümü sonrasında da varlığını devam ettirmektedir. Töz değiĢimlere bakmaksızın varlığını korumaktadır. Descartes de benzer bir mantıkla, “düĢünüyorum, öyleyse varım”184 (cogito ergo sum) sözünde geçen “düĢünme” yani “cogito”ya özel bir önem atfetmektedir. Descartes‟e göre “ben” düĢündüğü ölçüde var olacaktır. Yani varlığı ve yokluğu belirleyen “düĢünce” (cogito) var olmanın özü olmaktadır: DüĢünüyorum, öyleyse varım. Varım, öyleyse düĢünüyorum. Descartes‟e göre bir “zihin ya da ruh” bir de “madde” vardır. Birincisinin özü ise düĢünmektedir. Ġnsanın fiziki yapısı ne olursa olsun (ayık, baygın, hasta, komada vs.) insan düĢünmeye devam etmektedir. Bir süreklilik söz konusudur. Hegel‟in diyalektik sisteminde ise tez-antitezsentez döngüsünde sürecin sonunda ortaya çıkan tez, zaman içerisinde tekrar bir antitezle kıyaslanmakta, her iki tez birleĢerek bir sentez oluĢmakta, nihayetinde yeni bir tez elde edilmektedir. Bu süreçte tezler sürekli değiĢse de ide ya da ruh aynı kalmaktadır. Sonuç olarak, egemenliğin özü, tözü veya nüvesi ile anlatılmak istenen tam olarak budur. Tarihî süreç içerisinde değiĢen siyasî Ģartlara göre yeni egemenlik tanımları yapılıyor olsa dahi, egemenliğin özü aynı kalmaktadır. Egemenliğin özü insanlık tarihi ile eĢdeğer bir ömre sahiptir. Egemenlik Westphalia veya herhangi baĢka bir tarih ya da olayla ortaya çıkmayıp, her halükarda egemenlik mefhumu var idi. Egemenlik farklı tarihlerde, farklı dillerde, farklı kültürlerde ve farklı coğrafyalarda farklı kavramlarla ifade edilmesine karĢılık aynı anlamı ifade etmekteydi. Latince “maiestas”, Yunanca “akra exousia, kurion arche, kurion politeuma”, Eski Roma‟da “super ve liber”, Fransızca “souverain”, Ġtalyanca “segnioria”, Arapça “hâkim, hükümdar, vâzi, mâlik, melik, sultan”, Türkçe “hakan, han, kağan, reis” kavramları “tam kontrole sahip kiĢi” anlamında “egemen” yerine kullanılmıĢ; Ġbranice “tomech shévet”, Fransızca “souveraineté”, Arapça “siyade, hâkimiyye”, Latince “supremacy”, Eski Roma‟da “imperium, superanus ve liberanus” kavramları ise “en üstün hükmetme gücü” anlamında “egemenlik” kavramının karĢılığı olarak kullanılmıĢtır.185 Zamanında Tanrı‟ya ait olan bu güç ya da kapasite, sonraları Tanrı‟nın izniyle insanoğluna, ilk olarak da krala 184 Descartes “düĢünüyorum, öyleyse varım” ifadesini ilk kez Fransızca haliyle “Je pense donc je suis” Ģeklinde “Metot Üzerine” isimli eserinde kullanmıĢ, “cogito ergo sum” Ģeklindeki Latince haline ise ilk kez “Felsefe Ġlkeleri” eserinde yer vermiĢtir. Bakınız: 185 Bu kavramlar için bakınız: Bodin, 2004, 1; Türcan, T. (2001). Devletin Egemenlik Unsuru ve Egemenlikten Kaynaklanan Yetkileri. Ankara: Ankara Okulu, 77-78; Korowicz, M.S. (1961). Some present aspects of sovereignty in ınternational law. RCADI, Vol. 102, 7. 61 veya hükümdara, sonra halka ve ardından da insanlar tarafından kurulan devlete ve son olarak da uluslarüstü yapılara ait olmuĢtur. Ġnsanlık tarihi dini inançlar ekseninde geliĢmektedir. Tek Tanrılı dinlerden, çok Tanrılı ve pagan kültürlere kadar insanlar yaĢam biçimlerini inandıkları yüce varlık ya da varlıklara göre Ģekillendirmektedir. Uygarlıklar tarihinde inancın oynadığı bu rol oldukça önemli olmaktadır. Siyasî, sosyal, kültürel ve gündelik hayat ya kutsal metinlere, ya sembollere, ya da Tanrı‟nın buyruklarını halka anlatan, halk adına Tanrı‟yla temas kurup ilahî hükümleri bildiren din adamlarının sözlerine göre gerçekleĢmekte, yaĢanmaktaydı. Halkı bir arada tutan ve yöneten yöneticilerin tespiti, görevleri, yetkileri de ilahî kurallara göre belirlenmekteydi, yani egemenliğin kaynağı teokratik idi.186 Dinin her alanda belirleyiciliğini Schmitt “modern devlet kuramının bütün önemli kavramları dünyevileĢtirilmiĢ ilahiyat kavramlarıdır” ifadesiyle yerinde bir tespitle ifade etmektedir. 187 Semavî dinlerden Ġslâmiyet‟te mülk, hâkimiyet, egemenlik Allah‟a aittir: “…Ey mülkün sahibi olan Allah‟ım! Sen mülkü dilediğine verirsin…” (Âl-i Ġmrân 3/26), “…Doğu da, Batı da Allah‟ındır…” (Bakara 2/142). Ayet meallerinden de anlaĢılacağı üzere, Ġslâmiyet‟e göre her Ģeyin sahibi her Ģeye gücü yeten Allah mutlak egemendir ve halifeleri de “Allah‟ın yeryüzündeki gölgesi” olarak tanımlanmaktadır.188 Tanrı‟ya ait olan egemenlik zamanla Tanrı-krallar tarafından paylaĢılmaya çalıĢılmıĢtır.189 Eski Mısır medeniyetinde bütün Mısır toprakları ve hatta Mısır halkının hayatları Tanrı-kral Firavun‟un tasarrufundaydı. Firavunun egemenliği mutlaktı ve asla sorgulanamazdı.190 Tanrı-krallar sonrasında kendilerinde tanrısal güçler olduğunu iddia etmeseler de, Tanrı tarafından seçildiklerine inanan egemenler ortaya çıkmıĢtır. Eski Türklerde yönetici olan 186 Teokratik yani ilahî menĢeli egemenlikler doğaüstü ve mukaddesatçı (providansiyel) ilahî hukuk doktrini olarak iki baĢlık altında incelenmektedir. Her ikisinin kaynağı Tanrı olsa da, birincisinde dünyevî egemen unsur Tanrı tarafından bizzat seçilirken, ikincisinde Tanrı‟nın doğrudan seçmesi söz konusu değildir. Bakınız: Gözler, K. (2002). Anayasa Hukukuna Giriş. (2. Baskı). Bursa: Ekin Yayınları, 51. 187 Schmitt, C. (2002). Siyasi İlahiyat: Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm. (Çev. Emre Zeybekoğlu). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. (Eserin orijinali 1922‟de yayımlandı), 41. 188 Ebu Süleyman, A.A. (1985). İslâm’ın Uluslararası İlişkiler Kuramı. (Çev. Fehmi Koru). Ġstanbul: Ġnsan Yayınları. (Eserin orijinali 1973‟de yayımlandı), 48; Uludağ, 2004, 109. 189 Ağaoğulları, M.A., Köker, L. (2001). Tanrı Devletinden Kral-Devlete. (3. Baskı). Ankara: Ġmge Kitabevi, 23-36. 190 McNeill, W.H. (2001). Dünya Tarihi. (5. Baskı). (Çev. Alaeddin ġenel), Ankara: Ġmge Kitabevi. (Eserin orijinali 1967‟de yayımlandı), 55-56. 62 han ya da kağanın siyasî egemenlik haklarının (kut) Gök Tanrı tarafından verildiğine inanılırdı ve böylece kağan egemenliğin mutlak sahibi kabul edilirdi.191 Egemenliğin Tanrı tarafından bahĢedilmesi en mutlak ve aĢırı haliyle Katolik Kilisesi tarafından yorumlanmıĢtır. Öyle ki, Papa VI. Alexander coğrafi keĢiflerin en önemli iki ülkesi Ġspanya ve Portekiz arasındaki münakaĢayı gidermek amacıyla taraflar arasında hakem olmuĢ ve 1494 yılında Tordesillas AntlaĢması‟nın imzalanmasını sağlamıĢtır. AntlaĢma hükümlerince Papa Atlas Okyanusu‟ndaki Cape-Verde Adaları‟nı ortalayacak Ģekilde kuzey-güney doğrultusunda bir çizgi belirleyip çizginin doğusunda kalan (Avrupa dıĢındaki) bütün dünyanın (adalar, ana karalar vb.) keĢif hakkını Portekizlilere, çizginin batısında kalan dünya parçasının keĢif hakkını da Ġspanyollara devretmiĢ (md. 1), Portekiz ve Ġspanya‟nın diğer tarafın hâkimiyet alanına girmesini, ticaret yapmasını ve keĢiflerde bulunmasını yasaklamıĢtır (md. 2).192 Yani Papa sadece Hıristiyan dünyasının ya da Avrupa‟nın değil, bütün dünyanın ve bütün medeniyetlerin en üstün otoritesi olduğunu düĢünmüĢtür, ki kendisini dünyayı paylaĢtırmaya muktedir görmüĢtür. Orta Çağ Avrupası‟na hâkim olan felsefe bütün iktidarların Tanrı‟dan geldiği (omnis potestas a Deo) ve Papa‟nın bu iktidarın dünyadaki uzantısı olduğu, dünyevî iktidarın üzerinde, onu belirleyen bir kudrete sahip olduğu (plenitude potestatis) Ģeklinde olmuĢtur.193 Ancak papaların kural koyuculuğu, yani hiyerokratik sistem uzun sürmemiĢtir. Önce Augsburg AntlaĢması ardından ise Westphalia AntlaĢmaları ile Papaların mutlak üstünlüğü bir daha geri dönülemeyecek Ģekilde aĢınmıĢ, egemenlik Tanrı‟dan Kral‟a geçmiĢ, sınırları belirli yani ülkesel bir siyasî yapı olan “devlet” ile anılmaya baĢlanmıĢ194 olup, günümüze değin devam etmiĢtir. Görüldüğü üzere egemenlik 1576‟da Bodin‟in kavramı siyasî amaçları doğrultusunda kullanması ile ortaya çıkmamıĢtır. Farklı kelimelerle, fakat aynı manada, yani yöneten, üstün güç, kural koyan ve benzeri anlamlarında Ġlk Çağlardan itibaren kullanılmaktadır. 191 Ögel, B. (1982). Türklerde Devlet Anlayışı 13. Yüzyıl Sonlarına Kadar. Ankara: BaĢbakanlık Basımevi, 40; Taneri, A. (1981). Türk Devlet Geleneği. Ankara: Töre Devlet Yayınevi, 43. 192 Tordesillas AntlaĢması için bakınız: Ġnternet: Treaty Between Spain and Portugal Concluded at Tordesillas: June 7, 1494, http://avalon.law.yale.edu/15th_century/mod001.asp adresinden 15 Aralık 2012‟de alınmıĢtır. 193 McCready, W.D. (1973). Papal plenitudo potestatis and the source of temporal authority in late medieval papal hierocratic theory. Speculum, 48(4), 654-674. 194 Ağaoğlu, Köker, 2001; Hardt, M., Negri, A. (2001). İmparatorluk. (Çev. Abdullah Yılmaz). Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları. (Eserin orijinali 2000‟de yayımlandı), 114-130. 63 607 yılında, yani Bodin‟in kavramı kullanmasından yaklaĢık bin yıl kadar önce, Japonya Prensinin Çin Ġmparatoruna gönderdiği bir mesajda Ģöyle yazmaktadır: “GüneĢin doğduğu egemen topraklardan, güneĢin battığı egemen topraklara”.195 Aynı zamanda egemenliğin Roma‟da mevcut olduğunu kim inkâr edebilir196 ya da kullanılan “imperium” kavramının egemenliğe tekabül etmesi, aksi halde nasıl açıklanabilir?197 Tarihî örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak bütün örneklerde egemen unsurun özü aynı olacaktır. Uluslararası sistemden kendisini izole etmiĢ, modern uluslararası sistemin insan hakları, ortak insanlık mirası, uluslararası iĢbirliği, kolektif güvenlik gibi ulusları aĢan değerlerini önemsemeyen ve kabul etmeyen bir ülke ile (Kuzey Kore gibi), bu değerleri kabul eden ve egemenliğini uluslararası yapılarla paylaĢan bir ülkenin (Fransa gibi) egemen gücü özü itibariyle aynıdır: iç politikada nihai karar veren otorite, dıĢ politikada ise ülkeyi temsil eden otorite. Fransa ilginç bir örnektir, çünkü mutlak egemenlik doktrininin ortay çıktığı yer, doktrinin fikir babalarının yurdu olması bakımından on altıncı yüzyılda da egemen idi, yirmi birinci yüzyılda da egemendir. Ancak on altıncı yüzyılda egemenliğini mutlak olarak yorumlarken, yirminci yüzyıl itibariyle ise egemenliğini uluslararası yapılarla paylaĢabilen, AB üyeliği esnasında bir takım egemenliklerini AB‟ye devredebilen bir Fransa. Dolayısıyla egemenliğin özü sabittir, değiĢen egemenliğe özü dıĢında yüklenen anlamlardır, yani mahiyetidir. Egemenliğin özü itibariyle değiĢmediğini bilmek, değiĢen uluslararası konjonktürde türetilen egemenlik kavramlarını anlamayı kolaylaĢtıracaktır. Uluslararası antlaĢmalar, ittifaklar ve örgütlere üyelikler neticesinde bir ülkenin bazı egemenlik haklarından taviz vermesinin “egemenliğini yitirdiği” anlamına gelmediği algılanabilecektir. Bu çerçevede devletlerin egemenliğinin değiĢimi ve dönüĢümü tartıĢmalarının bir durum tespiti olmaktan daha fazlası olmadığı, sistemin yapısını değiĢtirecek düzeyde önemli bir tartıĢma olmadığı anlaĢılacaktır. Sonuç itibariyle, egemenlik haklarında kısmi devirler, paylaĢımlar, aĢınmalar söz konusu olsa da eğer bir devletten bahsediliyorsa, o devlet egemendir. Sınırları içerisinde mutlak otorite, sınırları dıĢında ise diğer devletlerle temsil kabiliyetinde eĢittir. 195 Fowler, Bunck, 1995, 21. Hudson, W. (2008). Fables of sovereignty. Jacobsen, T. vd. (eds.). Re-Envisioning Sovereignty: The End of Westphalia. Hampshire: Ashgate Publishing, 25. 197 Duguit, L. (1954). Kamu Hukuku Dersleri. (Çev. Süheyp Derbil). Ankara: A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları. (Eserin orijinali 1901-1903‟de yayımlandı), 56. 196 64 2.2.2.2. Egemenliğin “mahiyeti” değiĢkendir Egemenliğin özü ile mahiyeti arasındaki farkı görmek önemlidir. Özü itibariyle sabit olan egemenliğin mahiyeti sürekli değiĢmiĢ, zaman içerisinde değiĢmeye devam etmektedir. Özü itibariyle her tarihî dönemde ve her siyasî ve sosyal çevrede “yöneten üstün güç” ve “nihai karar verme gücü” olan egemenlik, değiĢen siyasî değiĢimlere bağlı olarak farklı içeriklere sahip olmaktadır. Kısaca, egemenlik mahiyeti itibariyle koĢullu olmaktadır. Bu koĢulluluğun üç sebebi mevcuttur: Egemenlik kavramının tanımlandığı dönem ve dönemin siyasî Ģartları, kavramı tanımlayan kiĢinin ideolojik görüĢü ve beklentileri, uluslararası konjonktürel yapı. Ġlk iki sebep birbirini tamamlar niteliktedir. Gerek Bodin‟in, gerekse Hobbes‟in egemenlik tanımları her iki örneğe de uymaktadır. Ayrıca her iki örnek de kendi içerisinde hem dönemin Ģartlarını, hem de yazarların ideolojik beklentilerini içermektedir. Bu nedenle birinci sebep izah edilirken Bodin, ikinci sebep izah edilirken ise Hobbes‟ten örnek verilecektir. Dönemin Şartları: Egemenliğin mahiyetinde yaĢanan değiĢim sürekli olup, tarihî ve çevresel koĢullara göre kavram sürekli yeniden tanımlanmaktadır.198 GeçmiĢte böyle olmuĢtur, günümüzde de böyle olmaya devam etmektedir. Dönemin Ģartlarının egemenlik kavramının muhtevasına ne gibi etkileri olduğunu Bodin‟de görmek mümkündür. Jean Bodin‟in 1576‟da “mutlak egemenlik” kavramını tanımladığı dönem Avrupa‟nın en sancılı dönemlerinden birisidir. On beĢinci ve on altıncı yüzyıl Avrupası dinî reformların tartıĢıldığı ve çatıĢmaların yaĢandığı bir dönemdir. Reform Dönemi‟nde Katolik Kilisesi‟nin otoritesi monarklar ve zenginler nezdinde azalmaya baĢlamıĢ, halk kilisenin baskıcı politikalarından yılmıĢ, yeni ve özgürlük vadeden dinî söylemler taraftar bulmaya baĢlamıĢtır. Özellikle Protestanlık, Kalvenizm ve Anglikanizm mezhepleri taraftar bulmaya baĢladıkça, Katoliklerin müdahaleleri de sertleĢmiĢtir. Bu müdahaleler arasında 23 Ağustos 1572 gecesi gerçekleĢen St. Barthélémy Katliamı müdahalelerin en kanlılarından birisi olmuĢtur. Bir gecede yirmi bin Kalvenist (Huguenot) Paris‟te 198 Jackson, 1999, 433; Laski, 1967, 46. 65 katledilmiĢtir.199 Katliam sonrasında Protestanlar tarafından Katoliklik ve Kral aleyhine eserler yazılmaya baĢlanmıĢtır. Ayferi Göze‟ye göre Jean Bodin‟in “Devletin Altı Kitabı” eseri Protestan yazarlarca yayınlanan bu eserlere cevap niteliğinde ortaya çıkmıĢtır.200 Krasner da Bodin‟in 1572‟de Paris‟te “kendisini ölmüĢ gibi hissettiğini” ifade ederek, katliamın Bodin üzerindeki tesirini göstermektedir.201 Bodin feodaliteye karĢı Fransa monarĢisini savunmakta, protestocuların devrim kalkıĢmasına karĢı çıkmaktadır. Feodal sistemde her ne kadar hiyerarĢik bir yapı söz konusu olsa da, alt siyasî birimler savaĢa katılmak ve vergi vermek dıĢında kendi politikalarını uygulamakta serbest idiler. Yüzlerce küçük prenslikten müteĢekkil olan feodal yapı heterojen ve dağınık bir otoriteyi de beraberinde getirmektedir. Ayrıca toprak sahibi prensler dıĢında Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru‟nun hâkimiyeti de söz konusuydu. Bu Ģartlar altında Bodin monarĢinin devamının ancak kurulacak bir merkezi otorite ile sağlanacağına karar vermiĢ ve bu bağlamda egemenlik kavramını tanımlamıĢtır. Bodin irili ufaklı yüzlerce prensliğin oluĢturduğu dağınıklığı, bu dağınıklığın neden olduğu otorite boĢluğunu gidermek, siyasî birimler arasında bütünlüğü sağlamak ve yaĢanan mezhep çatıĢmalarını sona erdirmek amacıyla egemenliği “mutlak, sürekli, parçalanamaz” bir güç olarak tanımlamıĢtır. Mutlak olması Fransa Kralı‟nın koyduğu yasaların itiraz edilmeksizin uygulanması, hiyerarĢik yapının alt siyasî birimlerince tartıĢılmaması, Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru‟nun Fransa Kralı‟na müdahale edememeleri anlamlarına gelmektedir. Sürekli oluĢu ise Kralın değiĢmesi halinde dahi, MonarĢinin egemenliği elinde bulundurmaya devam edeceğini ifade etmektedir. Mutlak egemen olan Fransa Kralı Papa ve Ġmparatora herhangi bir suretle bağlı olmamakta, iktidarını kimseden almadığı gibi yeryüzündeki hiçbir otoriteye karĢı da sorumlu olmamaktadır. Feodal sistemi ortadan kaldıran mutlak egemenlik ulusal birliği de sağlamaktaydı. Yine Bodin‟e göre egemenlik aynı zamanda parçalanamaz ve paylaĢılamaz bir güç olmaktadır. Böylece egemen güç sahip olduğu kudreti baĢka krallar, prensler, Papalık veya halkla paylaĢmayacak, monarĢi 199 Davies N. (2006). Avrupa Tarihi: Doğu’dan Batı’ya, Buz Çağı’ndan Soğuk Savaş’a, Urallar’dan Cebelitarık’a Avrupa’nın Panoraması. (Çev.Ed. M.A. Kılıçbay). Ankara: Ġmge Kitabevi. (Eserin orijinali 1996‟da yayımlandı), 544. “Huguenot” Fransa‟daki Kalvenistlere verilen isimdir. 200 Göze, A. (2000). Siyasal Düşünceler ve Yönetimler. (9. Bası). Ġstanbul: Beta, 125. 201 Krasner, 2001b, 231. 66 sağlam bir Ģekilde varlığını devam ettirecektir: “Evrende tek bir Tanrının, gökyüzünde de tek bir güneĢin olması gibi insanlar da tek bir otoriteye bağlı olmalıdırlar”.202 On yedinci yüzyıla gelindiğinde ise monarĢi yönetim modeline itirazlar yükselmeye baĢlamıĢ, mutlak otorite yerine Toplum SözleĢmelerinden bahsedilmeye baĢlanmıĢtır. Otoritenin bir merkezden zamanla halka geçiĢinin tartıĢıldığı bir siyasî ortamda John Locke, Jean Jacques Rousseau gibi düĢünürler değiĢen Ģartları göze alarak daha esnek egemenlik yorumları yapmıĢlardır. Sonuç itibariyle egemenlik kavramının muhtevası tanımlandığı dönemin siyasî yapısından doğrudan etkilenmektedir. Tanımlayanın İdeolojisi ve Beklentileri: Schmitt‟e göre bütün hukukî kavramlar arasında en çok egemenlik kavramı güncel çıkarların hükmü altındadır.203 Bodin örneğinde de görüldüğü üzere, Bodin‟in Fransa MonarĢisi‟nin yanında yer alması, Papa, Ġmparator, küçük prenslikler ve muhalif mezheplere karĢı Fransa Kralı‟nın bekasını savunuyor olması egemenliği Fransa Kralı lehine mutlak, sürekli ve bölünmez olarak tanımlamasında etkili olmuĢtur. Benzer bir etkilenmeyi Thomas Hobbes‟da Ġngiltere adına görmek mümkündür. Bodin gibi feodalitenin dağınık, parçalanmıĢ yönetim yapısına karĢılık monarĢinin bütünleĢtirici ve otoriteyi tek elde toplayan yapısını savunan Hobbes, iç savaĢlar ve din savaĢları karĢısında Ġngiltere‟nin güçlü bir otoriteye sahip olması gerektiğini düĢünmektedir. I. Elizabeth dönemindeki merkantilist politikalar güçlü bir Ġngiltere‟yi gerektirmekte, güç ise merkezi bir otoriteyi elzem kılmaktaydı. Bu amaçla Hobbes kudretli Leviathan‟ı icad etmiĢtir. Hobbes Leviathan‟ı aynı zamanda Commonwealth ve Civitas olarak da adlandırmaktadır.204 Ġngiltere‟nin merkantilist politikasını gerçekleĢtirmek için hem sınırları içerisinde, hem de sömürgeleĢtirdiği topraklarda mutlak egemen olması gerektiğini düĢünen Hobbes, egemenin özelliklerini bu çerçevede Ģu Ģekilde sıralamıĢtır: Devlet (commonwealth) insanlar tarafından oluĢturulmuĢtur, ancak insanların devletin yapısını değiĢtirmeye hakları yoktur205; egemen güç cezalandırılamaz206; egemenlik bölünemez, parçalanamaz207; yasaları yapan, değiĢtiren ve kaldıran yegane güç 202 Bodin, 1955, 207. Schmitt, 2002, 23. 204 Hobbes, 1998, 7 ve 114. 205 Hobbes, a.g.e., 18. bölüm, 1. ve 3. maddeler, 115. 206 Hobbes, a.g.e., 18. bölüm, 4. madde, 116. 207 Hobbes, a.g.e., 18. bölüm, 16. madde, 120. 203 67 egemendir.208 Böylece Hobbes‟in iç savaĢların, din savaĢlarının, coğrafi keĢiflerin ve sömürgeciliğin yoğun bir Ģekilde iç içe geçtiği bir dönemde güçlü bir Ġngiliz Krallığı olması gerektiğini düĢündüğü için, egemenlik kavramını tanımlarken bu beklentilerinden etkilenmiĢ olduğu aĢikardır. Bodin ve Hobbes egemenlik literatürünün aslî kaynaklarındandır. Bu yönleriyle egemenlik kavramının muhtevasına iliĢkin yaklaĢımlarını bilmek büyük önem arz etmektedir. Kavramın muhtevasının tanımlandığı zamana ve koĢula, tanımlayan kiĢinin dünya görüĢüne ve beklentilerine ne ölçüde bağlı olduğunu, haliyle koĢullu olduğunu ortaya koymaları açısından iki önemli örneği teĢkil etmektedirler. Konjonktürün Değişmesi: Egemenlik kavramının muhtevasına iliĢkin konjonktürel değiĢimin etkisini özellikle küreselleĢme süreci bağlamında görmek mümkündür. KüreselleĢme süreci ile hâkim egemenlik anlayıĢı önemli eleĢtirilerle karĢılaĢmıĢtır. Klasik egemenliğin mutlak, bölünmez, devredilmez gibi özellikleri küreselleĢme sürecinde yıpranmıĢtır. Klasik egemenliğe göre devletler sınırları içerisinde mutlak egemen, sınırları dıĢında diğer devletlerle eĢit, hiçbir uluslararası ya da uluslarüstü yapının denetimini kabul etmeyen siyasî yapılardır. Ancak küreselleĢme süreci, imzalanan uluslararası antlaĢmalar, üye olunan uluslararası örgütler, yeni uluslararası hukuk ilkeleri devletlerin “dokunulmazlıklarına” son vermektedir. Devletlerin iradeleri yani egemenlikleri ile bir takım egemenlik haklarını rızayla ya da mecburen devretmeleri veya paylaĢmaları artık kaçınılmaz bir hale gelmiĢtir. Bu sebeple sistemde meydana gelen her değiĢim, mutlak egemenliğin yeniden sorgulanmasına ve yeni egemenlik tanımlarının yapılmasına yol açmaktadır. Örneğin Krasner devletlerin karĢılıklı bağımlılığının arttığı bir uluslararası sistemde Westphalian egemenliğin tek baĢına doğru bir analiz olmadığını ortaya koyarak, “karĢılıklı bağımlı egemenlik” kavramını türetmiĢtir.209 Diğer taraftan birçok uluslararası örgüt klasik egemenliğin mahiyetini değiĢtirmiĢtir. Avrupa Konseyi‟ne bağlı bir kuruluĢ olan Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi üye devletlerin iç hukuk kararlarını da aĢan kararlar alabilmektedir. Mahkeme‟nin vermiĢ olduğu karara üye devletler uymak mecburiyetindedir. Diğer taraftan Avrupa Birliği (AB) üye devletlerin ulusal politikalarına karıĢabilmekte, tarımdan, hayvancılık ve balıkçılığa, eğitimden asayiĢe kadar devletlere politikalar dikte edebilmektedir. Böylesi bir durumda devletlerin klasik egemenliğinden 208 209 Hobbes, a.g.e., 26. bölüm, 5., 7., 9., 16., 17. ve 20. maddeler, 176-183. Krasner, 2001a, 9-25. 68 bahsetmek imkansız, demode olmaktadır. Bu sebeple paylaĢılan egemenlik, topluluk egemenliği gibi egemenliğin paylaĢılabilirliğinin savunulduğu yeni egemenlik kavramları geliĢtirilmektedir. Velhasıl, egemenliğin mahiyeti değiĢen konjonktüre uygun bir Ģekilde değiĢmektedir. Keohane de değiĢen her konjonktürde yeni bir egemenlik tanımının yapılmasını, tanımlanmaktan ziyade tartıĢılan bir kavram olan egemenliğinin üzerinde uzlaĢılan ortak bir tanımının yapılamamasının en önemli sebebini kavramın sürekli bir ön ek ile birlikte kullanılması olduğunu düĢünmekte, kavramın tek baĢına bir anlam ifade etmediğini iddia etmektedir.210 Burada Keohane egemenliği içi boĢ bir kavrammıĢ gibi görüyor olsa da aslına bakılırsa kavramın kendisi tek baĢına da kullanılabilen ve anlam ifade edebilen bir yapıya sahiptir. Netice itibariye egemenliğin bir özü vardır. Ancak Keohane‟nin haklı olduğu bir husus var ki, egemenlik genellikle kendisini niteleyecek bir sıfat veya ön ek ile birlikte kullanılmaktadır. Kavramın kullanımına ve pratik geçmiĢine bakıldığında mutlak, bölünemez, bölünebilir, iç, dıĢ, paylaĢılan, göre(ce)li, ulusal, anayasal, hukukî, politik, geçiĢken vb. gibi ön eklerle birlikte kullanıldığı görülmektedir. Bu ön ekler kavramın değiĢen siyasî ve sosyal çevreye yönelik tepkisinin bir sonucudur. Egemenlik kavramının tanımlandığı dönemin Ģartları, tanımlayanın ideolojisi ve zaman içerisinde konjonktürde meydana gelen değiĢiklikler egemenliğin mahiyetini değiĢtirmektedir. Bu, doğal ve normal bir süreçtir. Her kavram zamanın ihtiyaçlarına uygun bir Ģekilde anlamlandırılmaktadır. Egemenlik de ilk insandan günümüze değin birçok defa farklı içeriklere sahip olmuĢtur. Mahiyetindeki bu değiĢikliğe rağmen, özü ise hep aynı kalmıĢ, egemenlik her zaman diliminde yöneten üstün güç olarak kabul edilmiĢtir. DeğiĢen, bu “üstünlüğün” kapasitesidir. 2.2.2.3. Egemenlik mutlak değildir Egemenliğin mutlak olduğu iddiası kavrama yönelik teolojik bir yorumun ürünüdür. Mutlak egemenlik kavramının tanımlandığı dönemde egemenliğin Tanrısal kaynaklı olduğu ve egemen gücün meĢruiyetini Tanrı‟dan aldığı kabulü, egemen güce bir “dokunulmazlık” sağlamaktaydı. Çünkü egemen güç “Allah‟ın yeryüzündeki gölgesi” ya 210 Keohane, R.O. (1993). Sovereignty, interdependence, and international institutions. Miller, L.B., Smith, M.J. (eds.). Ideas and Ideals: Essays in Honor of Stanley Hoffman. Boulder: Westview, 92-97. 69 da “Tanrı‟nın yeryüzündeki yürüyüĢü” olarak kabul edilmekteydi. Bu üstün ilahî menĢei nedeniyle egemenliğe, özellikle de klasik egemenliği savunanlar tarafından ulvi bir anlam yüklenmekte211, egemenlik adeta ulus-devletin bekâretiymiĢ gibi kabul edilmekte, egemenliğe yönelik her türlü eleĢtiri ve müdahale tecavüz olarak değerlendirilmekteydi.212 Bu bakıĢ tarzına göre aynı anda ve aynı mekanda birden fazla egemen unsur olamaz, egemen gücün yetkileri herhangi bir baĢka güç tarafından sınırlandırılamaz ve sorgulanamaz, egemen unsur egemenliğini hiçbir surette bir baĢka otorite ile paylaĢmaz. Mutlak egemenliğin Uluslararası ĠliĢkiler‟deki yansımasını Realizm‟de görmek mümkündür. Realizm‟e göre devlet Uluslararası ĠliĢkiler‟in temel aktörüdür ve modern devletler sisteminde egemenliğin bölünebilmesi olanaksızdır.213 Morgenthau‟ya göre uluslararası örgütlere üyelik süreci gibi bazı durumlarda egemenliğin paylaĢılması tezi egemenliğin kısıtlanması anlamına gelmektedir. Bu durumda “egemenimsi” (quasi sovereign) ya da “yarı egemen” gibi kavramlar ortaya çıkmaktadır ki, bu kabul edilemez.214 Kenneth Waltz da egemeni mutlak otorite olarak görmektedir ve ona göre uluslararası sistemin temelini egemenlik oluĢturmaktadır.215 Realizmin bütün fraksiyonlarında egemenlik sistemin temel unsuru olarak kabul edilmektedir. Egemenliğe verilen bu değer, egemenliği mutlak olarak kabul etmeye de yol açmaktadır. Egemenliğin mutlaklığı ve bölünmezliği ilkelerinin gerçeği yansıtmadığını belirtmek gerekiyor. Çünkü egemenlik bölünebilir bir fenomendir ve uluslararası hukuka uygun olarak birçok Ģekilde egemenliğin bölünmesi, taraflar arasında paylaĢtırılması, zayıflaması söz konusu olabilmektedir. Kelsen uluslararası hukukun mevcut olduğu bir sistemde mutlak egemenliğin söz konusu olamayacağını ifade etmektedir. Kelsen‟e göre uluslararası hukuk devletten üstündür ve devlet bu hukuka uymak zorundadır. Eğer uluslararası hukuk olmasaydı devlet egemenliği “en yüksek hukukî otorite” olarak tanımlanabilirdi belki, ama uluslararası hukuk vardır ve devlet egemenliği uluslararası hukukun sınırlandırdığı ölçüde 211 Henkin, L. (1994). The mythology of sovereignty. Macdonald, R.J. (eds.). Essays in Honour on Wang Tieya. Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 351-358; Elshtain, J.B. (1996). Rethinking sovereignty. Beer, F.A., Hariman, R. (eds.). Post-Realism: The Rhetorical Turn in International Relations. New York: Michigan State University Press, 175. 212 MacCormick, N. (2001). Questioning Sovereignty: Law, State and Nation in the European Commonwealth. Oxford: Oxford University Press, 126. 213 Morgenthau, H.J. (1948a). Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace. New York: Alfred A. Knoph, 259. 214 Morgenthau, a.g.e., 258-259. 215 Waltz, K.N. (1959). Man, the State and War: A Theoretical Analysis. New York: Columbia University Press, 178. 70 var olabilir, ki bu haliyle egemenlik “devletin hareket etme özgürlüğü” olarak tanımlanabilmektedir.216 Ancak Kelsen devletlerin ülkesel egemenliklerinin mutlaklık olarak düĢünülebileceğini de belirtmektedir. Ona göre egemen kendi sınırları içerisinde hukuk kurallarını belirleme yetkisine sahip siyasî organizasyondur.217 Oppenheim da devletin ancak kendisinden üstün bir hukukî otoritenin olmadığı bir sistemde “en üstün güç” olabileceğini belirtmekte, egemenliği “bir ülkenin sınırları içinde ve dıĢında tamamen bağımsız olması” olduğunu ifade etmektedir.218 Oppenheim bu nedenle egemenliği “tam” ve “kısmî” Ģeklinde ikiye ayırmaktadır. Çünkü egemenliğin uluslararası sistemin yapısı ve gereksinimlerine göre devletlerin kendi rızası dahilinde kısmen, geçici olarak veya neredeyse tamamen baĢka hukukî otoritelere devredebildiğini düĢünmektedir. Oppenheim teorik olarak bir toprak parçasında bir egemen unsurun olması gerekmesine karĢılık, pratikte birtakım farklılıkların yaĢanabildiğini ifade etmektedir ve altı farklı pratikten bahsetmektedir. Bunların üçü egemenliğin mutlaklığıyla alakalıdır. Bu pratiklerden ilki, iki ya da daha fazla devletin bir toprak parçası üzerinde ortak hâkimiyeti olan kondominyumdur (condominium). Ġkincisi ise, manda veya vesayet sistemidir. Üçüncü pratik ise, federal devletlerde yetkilerin federal birim ile federe devletler (üye birimler) arasında paylaĢılmasıdır.219 Bunlar dıĢında yine mutlak egemenliğin ihlali anlamında, doğrudan iliĢki kurulamasa da dolaylı bir biçimde, egemenliğin devredilebilir olduğunu gösteren, Oppenheim‟ın tasnifindeki diğer üç uygulama da Ģu Ģekildedir: Birincisi, bazen hukukî yollarla bir ülke kendi toprak parçasını rızası ile baĢka bir devletin yönetimi altına geçici bir süreyle devredebilmektedir; örneğin, Osmanlı Ġmparatorluğu 1878-1914 yılları arasında Kıbrıs adasını geçici bir süreliğine Ġngiltere Krallığı‟nın idaresine, 1878-1908 yılları arasında ise Bosna ve Hersek‟i Avusturya-Macaristan Krallığı idaresine bırakmıĢtır. Ġkincisi, bazen de devletler kendi toprak parçasını belirli bir süre için baĢka ülkelere kiralayabilirler; örneğin, Çin Hong-Kong bölgesini 1898 yılında doksan dokuz yıllığına Ġngiltere Krallığı‟na 216 Kelsen, 1949, 343. Kelsen, a.g.e., 190. 218 Jennigs, Watts (eds.), 1993, 122. 219 Jennigs, Watts (eds.), a.g.e., 565-571. Duguit de mutlak egemenlik anlayıĢıyla ABD gibi federal yapıların izahının mümkün olmadığını ifade etmektedir. Ona göre bir Amerikan vatandaĢının hem ABD federal otoritesine, hem de yaĢadığı eyaletin federe otoritesine tabii olması, anı anda iki farklı egemen güce tabii olması anlamına gelmektedir ve bu haliyle mutlak egemenliğin “bir tek otorite vardır” önermesiyle uyuĢmamaktadır. Bakınız: Duguit, L. (2000). Egemenlik ve özgürlük. (Çev. Didem Köse, Sedef Koç). Akal, C.B. (ed.) Devlet Kuramı. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları (Eserin orijinali 1922‟de yayımlandı), 386. 217 71 kiralamıĢtır. Üçüncüsü, devletler bazen geçici süreliğine bir takım faaliyetler için belirli toprak parçalarını baĢka devletlerin hâkimiyetine devredebilirler; örneğin, Panama Cumhuriyeti, Panama Kanalı‟nın imarı ve yönetimi amacıyla on mil geniĢliğinde toprak parçasını 1903-1977 yılları arasında ABD hâkimiyetine devretmiĢtir.220 Aron da devletin her Ģeyden önce egemen olduğunu, kendi sınırları içerisinde ve sınırları dıĢında kendisinden üstün bir otorite tanımadığını iddia etmektedir.221 Ancak Aron dıĢ egemenlik bahsinde “imperium” olma yani bağımlı olmama bahsinde önemli bir çeliĢkiye dikkat çekmektedir: Eğer devletler egemen ise, bundan onların uluslararası hukukun yükümlülüklerine tabi olmadıklarını mı anlamak gerekir? Eğer bu yükümlülüklere tabi iseler, onların hâlâ egemen, yani en üstün otorite olduklarını söylemek mümkün müdür?222 Uluslararası toplumun düzenleyici normları olmaları ve devletlerin uluslararası hukuk Ģahısları olmaları nedeniyle elbette ki devletler uluslararası hukukun yükümlülüklerine uymalıdırlar, ancak uluslararası hukukun iç hukuka müdahalesi devletin egemenliğini ortadan kaldırmamaktadır. Egemenlik sahip olunan ya da kaybedilen bir bekâret değildir.223 Burada Aron‟un iĢaret ettiği çeliĢkinin nedeni kendisinin de egemenliği eserlerinde “mutlak” olarak algılamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle egemenliğin mutlaklığı yorumu, küreselleĢen ve dolayısıyla birbirleriyle bağımlı iliĢkiler kuran devletlerden müteĢekkil olan günümüz uluslararası sisteminde geçerliliğini kaybetmektedir. Elbette ki iç ve dıĢ egemenliğin mutlaklığı ve müdahale edilmezliği, daha doğru bir ifadeyle devletlerin egemenliklerinin sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı konusu tartıĢmalıdır, öyle ki, uluslararası davalara iliĢkin kararlarda dahi her iki yorumu destekler örnekler görmek mümkündür. Lotus Davası (1927) karar metninde bağımsız bir devlet üzerinde kısıtlamaların kabul edilemeyeceği belirtilmekte224 iken, Wimbledon Davası (1923) karar metninde ise “…bir antlaĢmanın sonucu olarak bir devletin bir davranıĢta bulunma veya bulunmama konusunda yükümlülük altına girmesi egemenliğinin devri ya 220 Jennigs, Watts (eds.), 1993, 565-571. Çağıran, M.E. (1998). Raymond Aron ve uluslararası hukukun hukuk niteliği. İ.Ü. Hukuk Fakültesi Mecmuası, 56(1-4), 73. 222 Çağıran, a.g.m., 75. 223 Keohane, R.O. (2002). Ironies of sovereignty: The European Union and the United States. Journal of Common Market Studies. 40(4). 748-749. 224 Ġnternet: Lotus Davası (1927) (Fransa/Türkiye), PCIJ, Series A, No. 10, 1927, 18, http://www.icjcij.org/pcij/serie_A/A_10/30_Lotus_Arret.pdf adresinden 14 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 221 72 da ortadan kalkması anlamına gelmemektedir… (aksine) bir devletin uluslararası yükümlülükler altına girmesi devlet egemenliğinin bir iĢaretidir” denilmektedir.225 Her ne kadar sistem “devlet merkezli” olmaya devam etse de, küreselleĢme ile uzun bir süre zarfınca uluslararası aktör olma konumunda devlete atfedilen tekel ve yegane olma hali, yani “devlet tekelli sistem” analizine yönelik ciddi tartıĢmalar yaĢanmakta, bu da uluslararası sistemi düzenleyen temel ilkelerden birisi olan egemenliğin daha fazla tartıĢılmasına neden olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, modern devlet sisteminin ulusal sınırlar ve otarĢi gibi bazı “mutlak egemenlik algılamaları” ekonomi ve teknoloji alanlarında yaĢanan değiĢimlerden dolayı tartıĢılır hale gelmiĢtir. YaĢanan bu değiĢimlerle birlikte daha sıklıkla dile getirilen ve tartıĢılan insan hakları, küresel değerler sistemi, karĢılıklı bağımlılık gibi yeni düĢünceler geleneksel ulus-devlet kavramını dönüĢtürmektedir. Avrupa Birliği örneğinde, uluslarüstü kurumlar ulusal para, ulusal eğitim ve ulusal kimlik gibi pek çok geleneksel kavramı dönüĢüme uğratmıĢtır. Bu değiĢim ve dönüĢüm süreci mutlak egemenliği tartıĢılır kılmaktadır. 2.2.2.4. Egemenliğin hukukî ve siyasî yönü Daha önceki kısımlarda da belirtildiği üzere, egemenlik analizlerinde birçok egemenlik sınıflandırması ve tanımı yapılmaktadır. Bu tanımlama zenginliği konjonktürel değiĢimlerden kaynaklanıyor olsa da, kavramın analizini kolaylaĢtırmamakta, aksine fikir kirliliği ve bulanıklılığına da sebep olup, egemenlik tartıĢmalarını içinden çıkılmaz bir karmaĢıklığa sürükleyebilmektedir. Bu sıkıntıları aĢmak amacıyla bu tezde özü itibariyle değiĢmeyen egemenliğin mahiyetinde meydana gelen değiĢimlerin “hukukî ve pratik” egemenlik tasnifi ile daha anlaĢılır olabileceği düĢünülmektedir. Ayrıca tez açısından, devletlerin egemen eĢitliği ilkesi tartıĢılırken “hukukî ve politik” ayrımının daha doğru, egemen eĢitlik ilkesinin teorik ve pratik yönlerini belirlemede daha makul olduğu düĢünülmektedir. Hukukî egemenlik, sınırları belirlenmiĢ bir coğrafyada yaĢayan nüfus üzerinde nihai karar verme yetkisine ve kabiliyetine sahip olan egemenin otoritesidir. Bu hukukîlik, 225 Ġnternet: Wimbledon Davası (1923) (Ġngiltere, Fransa, Ġtalya, Japonya/Almanya), PCIJ, Series A, No. 1, 1923, 25, http://www.icj-cij.org/pcij/serie_A/A_01/03_Wimbledon_Arret_08_1923.pdf adresinden 14 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 73 devletlerin uluslararası sisteme katılım konusunda eĢit seviyede yer almaları, uluslararası antlaĢmaların onaylanması sürecinin cebren değil devletlerin rızasıyla olması, devletlerin diğer devletlerin kendi iç iĢlerine karıĢmasına engel olması, devletlerin kendi sınırları içerisinde bağımsız bir yönetim sergileme ve sınırlarını kontrol etme hakkının olması gibi unsurları içermektedir ve egemenliğin teorik yönünü ifade etmektedir. Siyasî egemenlik ise, devletlerin hukukî egemenliğinin öngördüğü otoritesini ne derece uygulayabildiği ile alakalıdır ve egemenliğin teoriden pratiğe tezahürü olmaktadır. Siyasî egemenlik uluslararası sisteme katılma kabiliyeti, devletlerarası rıza temelinde uluslararası antlaĢmalar yapma hakkı, uluslararası iliĢkilerde devletlerin egemen eĢitliği ilkesi doğrultusunda faaliyet göstermek, diğer devletleri iç iĢlerine karıĢtırmamak gibi etmenleri barındırmaktadır. Bir devletin siyasî egemenliği “kapasite” olarak tanımlanabilir. Yani devletin hukukî egemenliğini uygulayabilme kapasitesi. Bütün devletler bakımından hukukî egemenlik mevcut iken, siyasî egemenliğin uygulanmasında kısıtlılıklar olabilmekte, bazı devletler uluslararası hukukî yetkilerini ve etkinliklerini gereğince yerine getirememektedir. Literatürde hukukî-siyasî ayrımına benzer tasnifler de mevcuttur: “hukukî ve fiili egemenlik”226, “de jure ve de facto egemenlik”227, “statü ve ehliyet egemenliği”228, “hukukî/formal ve operasyonel egemenlik”229, “hukukî ve davranıĢsal egemenlik”230 gibi. Bu ikili tasniflerden birinci kavramlar “hukukî egemenliği”, ikinci kavramlar ise “siyasî egemenliği” karĢılamaktadır. Siyasî bir kavram olan egemenliğin hukukî boyutunun siyasî alanda uygulanması, egemenliğin siyasî boyutudur. Hukukî egemenlikle örtüĢen bir siyasî egemenlikten bahsedebilmek için bir devletin Ģu özelliklere sahip olması beklenmektedir: Temel gelir kaynaklarına sahip olması, toprakları içerisinde otoritesini kullanmasına yardımcı olacak polis gücünün olması, antlaĢmalar ve diğer hukukî konularda yardımcı olabilecek iyi geliĢmiĢ bir yargı sisteminin olması, ekonomide dıĢ kaynaklı zararları düzenleyebilecek, kamu mallarını tedarik 226 Schmitt, 2002, 25. Keating, M. (2003). Sovereignty and plurinational democracy: Problems in political science. Walker, N. (ed.). Sovereignty in Transition. Oxford: Hart Publishing, 195-196. 228 Zick, 2005, 237-238. 229 Litfin, k.t. (1997). Sovereignty in world ecopolitics. Mershon International Studies Review. 41(2), 171172. 230 Steinberg, R.H. (2004). Who is sovereign?. Stanford Journal of International Law. 40(2), 341. 227 74 edebilecek ajanslarının olması, ekonomik düzenlemeler esnasında sosyopolitik istikrarı temin edecek bir sosyal güvenlik ağının olması.231 Kısaca, devletin her alanda otarĢik olması gerekmektedir. Dolayısıyla, güçlü devletler zayıf devletlere göre siyasî egemenliğini uygulamaya daha yatkındır. Siyasî egemenlik devletler için tek tip değildir, devletlerin siyasî konumları ve diğer ülkelerle iliĢkilerine göre Ģekillenen, değiĢken bir durumdur ve devletlerin finansal ve uluslararası siyasî kabiliyetlerine göre değiĢkenlikler göstermektedir. 2.3. Westphalia BarıĢı Devletlerin egemen eĢitliği ilkesini tartıĢırken hem ilkenin kökenini teĢkil eden (içdıĢ ayrımı ile) mutlak egemenlik doktrininin çıkıĢ noktası olması, hem de bir siyâsi mitin Uluslararası ĠliĢkiler‟de nasıl rol oynadığını kavrayabilmek amacıyla Westphalia AntlaĢmaları‟nı incelemek ve anlamak gerekmektedir. Bu sebeple Westphalia‟nın hem genel kabul gören önemine, hem de hangi yönleriyle bir mit olduğuna ve bir mit olarak Uluslararası ĠliĢkiler‟de nasıl bir rol üstlendiğine değinilmesi gerekmektedir. Uluslararası ĠliĢkiler çalıĢmalarında genellikle egemen devletlerden müteĢekkil modern uluslararası sistemin Westphalia AntlaĢmaları (1648) ile baĢladığı kabul edilmektedir. Westphalia AntlaĢmaları ile baĢlayan süreç Westphalia barıĢı, Westphalian sistemi, Westphalian paradigması, Westphalian rejimi olarak da adlandırılmaktadır.232 Bu genel kabule, yani ortodoksiye göre Westphalia dünya tarihinin ve uluslararası siyasetin en önemli dönüm noktalarından bir tanesidir ve Westphalia ile bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılmıĢ, eski hiyerarĢik siyasî yapılar yerine bağımsız ve otonom siyasî yapılar (devlet) teĢekkül etmiĢ, sistemin geneline hükmeden üstün bir otoriter yapı yerine siyasî aktörlerin birbirleriyle eĢit oldukları yeni bir sistem baĢlamıĢtır. Uluslararası ĠliĢkiler‟de kendisine atfedilen önem nedeniyle bir siyasî figür olduğu kadar, tarihî bir gerçeklik de olan Westphalia Otuz Yıl SavaĢları (1618-1648) sonunda 231 Steinberg, a.g.m., 345. Ġnternet: Grote, R. (2006). Westphalian System. MPEPIL (The Max Planck Encyclopedia of Public International Law) (online edition, www.mpepil.com), 2-5. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690-e1500?rskey=507LIp& result=1&prd=EPIL adresinden 13 Mart 2011‟de alınmıĢtır; Fassbender, B. (2011). Westphalia, Peace of (1648). MPEPIL, 1-3. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690e739?rskey=507LIp&result=2&prd=EPIL adresinden 13 Mart 2011‟de alınmıĢtır. 232 75 imzalanmıĢtır. Otuz Yıl SavaĢları hiyerarĢik yapılanmalara karĢı giriĢilen önemli bir tarihî olaydır. Gerek savaĢlar sonucunda imzalanan Westphalia hükümleri doğrultusunda uzun zaman zarfınca Uluslararası ĠliĢkiler‟in yegane aktörü kabul edilen ulus-devletlerin ortaya çıkması ve yeni bir uluslararası sistemin tesis edilmesi, gerekse hegemonik mücadelenin ilk örneklerinden birisi olması nedeniyle Otuz Yıl SavaĢları Uluslararası ĠliĢkiler çalıĢmalarında teorisyenler tarafından oldukça önemli görülmüĢ tarihî olaylardan birisidir. Otuz Yıl SavaĢları öncesi ve esnasında Avrupa‟da feodalite hâkimdir. Süzeren ve vassal iliĢkisi üzerine kurulu bu yapıda vassal feodal beye (süzeren) ait fiefi (toprak) iĢletmekte, bunun karĢılığında feodal beye vergi ödemekte ve feodal beyin askerî güç ihtiyacını karĢılamaktadır. Feodal bey de bir üst prense ya da Ģövalyeye tâbi olmakta, bu tâbiyet zinciri hiyerarĢik olarak nihayetinde Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru‟na kadar uzanmaktadır. Hedley Bull bu yapıyı Ģöyle tanımlamaktadır: Bu sistemde Hıristiyan toplum üzerinde ya da sınırları “kesin” olarak belirlenmiĢ bir toprak parçası üzerinde mutlak hâkimiyet kurmuĢ bir yönetici ya da devlet söz konusu değildir. Her bir siyasî yapı otoritesini süzereni, Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru ile paylaĢmak zorundadır.233 Bu Orta Çağ yönetim biçiminde otoriteler birbiriyle kesiĢmekte, iç içe geçmekte, ayrıca bu otoritelere paralel bir biçimde birçok itaat odağı (bir üst otorite) da mevcut olmaktadır.234 ġöyle ki, bu yönetim biçiminde sınırlar kesin olarak belirlenmediği gibi, bir toprak parçası ya da prenslik üzerinde hâkim otorite değiĢkenlik gösterebilmektedir. Yani bir prenslik birden fazla üst otoriteye tâbi olabilmekte ya da bir prenslik prense danıĢılmadan feodal beyler arasında el değiĢtirebilmektedir. Bu sebeple Philpott “Orta Çağ düzeninde kimse egemen değildi” demektedir.235 Ancak Bull‟un “kimse” ifadesinin Papa ve Ġmparatoru kapsamadığını belirtmek gerekmektedir. Orta Çağ Avrupası‟nda zirvesinde Papalık ve Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun yer aldığı hiyerarĢik bir yapılanma söz konusudur ve bu yapı teokratiktir. Papa uhrevî otoriteyi temsil etmekte ve dünyevî otoriteyi yani Kutsal Roma Ġmparatoru‟nun hükümranlığını Tanrı adına meĢru kılmakta ve denetlemektedir. Bunun karĢılığında Ġmparator, Tanrı adına kendisine bahĢedilmiĢ hükümranlık yetkisini Papa‟nın izniyle yerine getirmektedir. Papa 233 Bull, H. (2002). The Anarchical Society: A Study of Order in World Politics. (3. Baskı). London: Macmillan, 245. 234 Friedrichs, J. (2001). The meaning of new medievalism. European Journal of International Relations, 7(4), 475. 235 Philpott, 2001, 80. 76 ile Ġmparator arasındaki bu (görünürde) “karĢılıklı saygıya” dayalı iliĢkinin arkasında ise ciddi bir otorite mücadelesi sçz konusu olmaktadır. Bu hâkimiyet mücadelesi yalnızca uhrevî ve dünyevî otoriteler arasında cereyan etmeyip, aynı zamanda dünyevî yani seküler otoriteler arasında da söz konusu olmaktadır. Dönemin en büyük dünyevi otoritesi Kutsal Roma Ġmparatorluğu idi ve büyük bir konfederasyon benzeri yapıya sahiptir. Ġmparatorluğun bileĢenleri yani hâkimiyeti altındaki devletimsi yapılar dört ana baĢlıkta sınıflandırılmaktadır: Kiliseye ait devletler (ecclesiastical states), Ġmparatora ait devletler (imperial states), Ġmparatorun Kontlarına ve ġövalyelerine ait siyasî yapılar ve seküler devletler (secular states). Kiliseye ait devletler ile Ġmparatora ait devletler Ġmparatorluk nüfusunun sadece yüzde ikisini oluĢturmaktadır ve hiyerarĢik sistemde Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru‟ndan sonra gelmektedir. Kontlara ve ġövalyelere ait devlet yapıları ise (günümüz Avrupa haritasına göre) Almanya‟nın batı ve güneyinde yer almakta ve Ġmparatorluğun askerî ve ekonomik gücünün önemli bir kısmını oluĢturmaktadır. Seküler devletler ise (günümüz Avrupa haritasına göre) Almanya‟nın doğusu ve kuzeyinde yer almaktadır ve sayıca en fazla yekûnu oluĢturmaktadır.236 Bu siyasî birimlerin ilk üçü Otuz Yıl SavaĢları‟nda Ġmparatoru desteklemiĢken, dördüncüsü yani bir diğer tanımlamayla Alman prenslikleri Ġmparatora, Ġspanya Kralı‟na ve Papa‟ya karĢı savaĢmıĢtır. Görüldüğü üzere Orta Çağ Avrupası birbirleriyle eĢdeğer olmayan ve hâkimiyet sahaları birbirleriyle iç içe geçmiĢ siyasî aktörlerden oluĢmaktadır, yani sistem heterojendir.237 Bu heterojen ve hiyerarĢik sistemde 1500‟lü yıllarda beĢ yüzü aĢkın siyasî birimin var olduğu iddia edilmektedir.238 Her ne kadar sistem hiyerarĢik olsa da beĢ yüzü aĢkın siyasî birimin aynı kaderi paylaĢmaya razı oldukları söylenemez. Özellikle on beĢinci yüzyılda baĢlayan Reform Hareketleri Ġmparatorluk içerisindeki farklı görüĢlerin açığa çıkmasında etkili olmuĢ, özellikle on altıncı yüzyılın ortalarından itibaren Protestanlık Alman Prenslikleri arasında yaygınlaĢmıĢ ve zamanla gerek prenslikler arasında, gerekse hiyerarĢik yapılanmalar arasında mezhep farklılıklarından kaynaklanan 236 Krasner, S.D. (1993). Westphalia and all that. Goldstein, J., Keohane, R.O. (eds.). Ideas and Foreign Policy: Beliefs, Institutions and Political Change. Ithaca: Cornell University Press, 247-248. 237 Orta Çağ Avrupası‟nın dinî, siyasî ve ekonomik heterojen yapısının detaylı bir anlatımı için bakınız: Bacık, 2007, 21-53. 238 Tilly, C. (1975). The Formation of National States in Western Europe. Princeton: Princeton University Press, 24. 77 sürtüĢmeler yaĢanmaya baĢlamıĢtır. Bu sürtüĢmeler 1618 yılında Otuz Yıl SavaĢları‟nın baĢlamasına neden olmuĢtur. Birçok savaĢta olduğu gibi nedenler her ne kadar derin siyasî, dinî, ekonomik ve kültürel çekiĢmelerle dolu olsa da savaĢların baĢlangıcı için çoğu zaman bir kıvılcım, anlık bir olay gerekmektedir. Otuz Yıl SavaĢları‟nın kıvılcımı da 23 Mayıs 1618‟de Prag‟da gerçekleĢen küçük bir ayaklanma (Defenestration of Prague) olmuĢtur. Bu ayaklanmada Katoliklerin dinî özgürlüklerini kısıtladıklarını ve kendilerine karĢı Ģiddet uyguladıklarını iddia eden bir grup Protestan, Ġmparatorluk saraylarından birisini iĢgal etmiĢ, kendilerine direnen iki Katoliği bu sarayın penceresinden aĢağı atmıĢ ve ölmelerine sebep olmuĢtur.239 Böylece Katolik-Protestan münakaĢaları ile baĢlayan ve bu yönüyle mezhepler veya dinler arası bir mahiyeti olan, ardından hegemonya savaĢına dönüĢen yirminci yüzyıla kadar Kıta Avrupası‟ndaki en kanlı savaĢ baĢlamıĢtır. Otuz Yıl SavaĢları‟nda taraflardan birisi Roma Kilisesi‟ne bağlı, Papa‟nın otoritesini kabul eden, Papa‟yı iktidarlarının meĢruiyet kaynağı olarak gören Habsburg Hanedanlığı‟nın iki üyesi (Kutsal Roma Ġmparatoru ve Ġspanya Kralı) önderliğinde Kilise‟ye ve Ġmparatora ait devletler, Kontlar ve ġövalyeler ile Katolik Alman Prenslikleri‟nden oluĢmakta iken, diğeri ise Habsburg‟un hegemonik ihtiraslarına karĢı çıkan, ferdî olarak mücadele eden Ġsveç liderliğindeki Danimarka, Hollanda Cumhuriyeti ve diğer Alman Prenslikleri‟nden müteĢekkil olmuĢtur.240 1635‟de ise Fransa Habsburg hegemonyasına karĢı oluĢan bloğa dahil olmuĢtur241 ve Ġsveç yerine liderlik vazifesini üstlenmiĢtir. Aslına bakılırsa savaĢ önce Kutsal Roma Ġmparatorluğu sınırları içerisindeki Alman prenslikleri arasında yaĢanırken, sonradan (kısa bir zaman içerisinde) çevredeki siyasî yapıları da etkilemiĢtir. Dolayısıyla savaĢla ilgili Ģu tespit yapılabilir: Otuz Yıl SavaĢları bir Katolik-Protestan mücadelesi özelinde Alman prenslikleri arasındaki bir iç savaĢtır. Aynı zamanda Kutsal Roma Ġmparatorluğu ile bağımsızlıklarını kazanmak için mücadele eden “bağlı devletleri” arasında cereyan etmesi bakımından da bir iç savaĢtır. Diğer taraftan ise, Fransa, Ġspanya, Ġsveç, Hollanda ve Danimarka gibi Kutsal Roma 239 Beaulac, 2004, 81. Osiander, 2001b, 252; Osiander, A. (1995). The States System of Europe, 1640-1990: Peacemaking and the Conditions of International Stability. Oxford: Oxford University Press, 17. 241 Parrot, D. (2004). Richelieus’ Army: War, Government and Society in France, 1624-1642. Canbridge: Cambridge University Press, 111; Watson, A. (1992). The Evolution of International Society. London: Routledge, 183. 240 78 Ġmparatorluğu hinterlandı dıĢındaki siyasî unsurların müdahalesi nedeniyle de bir uluslararası savaĢtır. 30 Mayıs 1635‟de Protestan bloğun lideri konumundaki Saxon Prensi, Kutsal Roma Ġmparatorluğu karĢısında mağlup olduklarını kabul etmiĢ ve Prag BarıĢı‟nı imzalamıĢtır.242 Bu barıĢ ile Ġsveç Ġmparatorluk bünyesinde yer alan Alman prensliklerin Ġmparatorluk dıĢındaki siyasî unsurlarla ittifak yapmalarının yasaklanmasını ve prensliklerin ordularının Ġmparatorun otoritesi altında birleĢtirilmesini kabul etmiĢtir.243 Bu tarihe kadar savaĢın fiili olarak dıĢında yer alan Fransa, Kıta Avrupası‟nda güç dengesinin aleyhine değiĢtiğini düĢünerek, Katolik olmasına rağmen Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟na karĢı Protestan ittifak içerisinde yer almıĢtır. 1635 yılına kadar “mezhepler arası bir din savaĢı” olarak cereyan eden savaĢ Fransa‟nın savaĢa fiili olarak girmesi ile mahiyet değiĢtirmiĢ, Kıta Avrupası‟nda bir güç mücadelesine, bir “hegemonya savaĢına” dönüĢmüĢtür. Dolayısıyla çoğu zaman literatürde Katolikler ile Protestanlar arasında cereyan eden bir din savaĢı olarak tanımlanan Otuz Yıl SavaĢları‟nın bir bütün olarak iki farklı mezhep arasında gerçekleĢtiği iddiası yanıltıcı olmaktadır. 1635 yılı itibariyle her iki tarafın güçlü unsurları olan Kutsal Roma Ġmparatorluğu ve Fransa Katolik‟tir. Bu nedenle aynı dine ve hatta aynı mezhebe mensup dönemin iki süper gücünün liderliğinde gerçekleĢen savaĢın bir “din savaĢı” olarak değil, bir güç mücadelesi ve “hegemonya savaĢı” olarak tanımlanması daha doğru bir değerlendirme olacaktır. Literatürde de Otuz Yıl SavaĢları‟nı bir hegemonya savaĢı olarak tanımlayan değerlendirmeler görmek mümkündür.244 Bu yönüyle Westphalia BarıĢı Kutsal Roma Ġmparatorunun ve Papalığın (bütün Avrupa‟yı tek bir otorite altına alacak ve bu yönüyle hegemon) bir Hıristiyan Ġmparatorluğu kurma emellerini sona erdirmiĢtir.245 Otuz Yıl SavaĢları Protestanlar lehine sona erdiğinde Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun otoritesi zayıflamıĢ, zaten heterojen bir yapısı olan Ġmparatorluğun iç feodal çekiĢmeler nedeniyle kıta Avrupası‟ndaki kazanımları ve hegemonik konumu 242 Bireley, R. (1976). The peace of Prague (1635) and the counterreformation in Germany. The Journal of Modern History, 48(1), 31. 243 Osiander, 2001b, 258. 244 Boucher, D. (1998). Political Theories of International Relations. Oxford: Oxford University Press, 290; Bull, 1977, 32; Evans, G., Newnham, J. (1990). The Dictionary of World Politics: A Reference Guide to Concepts, Ideas and Institutions. Hemel: Harvester Wheatsheaf, 420; Holsti, K.J. (1991). Peace and War: Armed Conflicts and International Order 1648-1989. Cambridge: Cambridge University Press, 34. 245 Sheehan, M.J (1996). The Balance of Power: History and Theory. London: Routledge, 38. Parantez içi açıklama orijinal metinde yer almazken, orijinal metnin genelinde zikredilen hususlardır. 79 sarsılmıĢ, Ġmparatorluğun yerini tekrar büyük ölçüde Fransa almıĢtır. Protestanlar ve Katolikler arasında cereyan eden Otuz Yıl SavaĢları ile birlikte Hollanda Ġsyanı olarak da anılan, Hollanda prenslikleri ve Habsburg Ġmparatorluğu arasında yaĢanan Seksen Yıl SavaĢları‟nı (1568-1648) da sonlandıran, Osnabrück (ya da Osnabrug) ve Münster AntlaĢmaları imzalanmıĢtır.246 Gerek Protestanlar gerekse Katolikler barıĢ görüĢmelerinde bir arada bulunmayı reddettikleri için görüĢmeler Westphalia‟ya bağlı Münster ve Osnabrück kasabalarında eĢzamanlı gerçekleĢtirilmiĢtir. Osnabrück‟deki görüĢmelere (1645-1648) Protestanlar, Münster‟deki görüĢmelere (1644-1648) ise Katolikler katılmıĢtır. GörüĢmeler sonucunda Osnabrück AntlaĢması Protestan Ġsveç Kraliçesi ve müttefikleri ile Kutsal Roma Ġmparatoru arasında, Münster AntlaĢması ise Katolik Fransa Kralı ve müttefikleri ile Kutsal Roma Ġmparatoru arasında imzalanmıĢtır.247 Bu antlaĢmalara genel olarak Westphalia AntlaĢmaları ya da Westphalia BarıĢı denilmektedir. Westphalia ile Kutsal Roma Ġmparatorunun diğer bütün siyasî otoritelerin/prensliklerin temsilcilerinin rızası olmaksızın asker toplayamayacağı, kanun yapamayacağı, savaĢ ilanında bulunamayacağı ve barıĢ antlaĢmaları imzalayamayacağı kabul edilmiĢtir.248 Her iki antlaĢmada da ortak vurgu Hıristiyan âlemine duyulan yüksek sadakat ve saygı olmuĢtur. Osnabrück AntlaĢması‟nın dibacesinde “taraflar Tanrının zaferini ve Hıristiyan dünyasının güvenliğini kabul ederler” denilmekte iken, Münster AntlaĢması‟nın dibacesinde de “taraflar Tanrının zaferini ve Hıristiyan dünyasının yararını kabul ederler” ifadesi geçmektedir.249 Westphalia‟da dönemin diğer antlaĢmalarından farklı olarak Papalık temsilcisi dinlenmediği gibi, antlaĢmalar Papa‟ya onaylatılmamıĢtır. Hem bu nedenle hem de prensliklere tanınan “kendi dinlerini seçme hakları” nedeniyle Kilise‟nin otoritesi sınırlandırılmıĢ, Augsburg BarıĢı‟nın (1555) hükümleri yenilenmiĢ, Kutsal Roma Ġmparatorluğu sınırları içerisinde Katoliklik, Protestanlık ve Kalvenizm geçerli dinler 246 Westphalia‟da gerçekte üç antlaĢmanın imzalandığını, buna karĢılık sadece Münster ve Osnabrück‟den bahsedildiği de iddia edilmektedir. Bakınız: Philpott, 2001, 82. Ancak üçüncü antlaĢma olarak bahsedilen Pyrenees AntlaĢması Westphalia‟dan on bir yıl sonra (1659) imzalanmıĢtır ve antlaĢma maddeleri Westphalia‟dan farklılıklar arzetmektedir. 247 Krasner, 1993, 240. 248 Knutsen, T.L (2006). Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi. (Çev. Mehmet Özay). Ġstanbul: Açılım Kitap. (Eserin orijinali 1992‟de yayımlandı), 119. 249 Münster ve Osnabrück AntlaĢmaları için bakınız; Ġnternet: The Westphalian Treaties from October 24th, 1648: Texts and Translations, http://www.pax-westphalica.de/ipmipo/indexen.html; ayrıca Münster AntlaĢması‟nın (Westphalia AntlaĢması olarak tanımlanmıĢtır) baĢka bir Ġngilizce çevirisi için bakınız: Ġnternet: Treaty of Westphalia, http://avalon.law.yale.edu/17th_century/westphal.asp adreslerinden 11 Kasım 2012‟de alınmıĢtır; Osiander, 1995, 27-30. 80 haline gelmiĢtir. Üçüncü bir husus olarak, Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun parçalanmıĢ yapısı teyit edilmiĢtir.250 Sonuçları itibariyle Otuz Yıl SavaĢları‟nı sona erdiren Westphalia‟ya Uluslararası ĠliĢkiler‟de atfedilen anlam ve konum son yıllarda artan bir Ģekilde tartıĢılmaktadır. Westphalia‟yı kendisinden önceki Orta Çağ feodalite ve imparatorluk dönemlerine göre yeni bir siyasî otorite biçimi sunması bakımından yeni bir çağın ve uluslararası sistemin baĢlangıcı olarak kabul eden, modern uluslararası sistemin, ulus-devletlerin ve Bodin‟in kurguladığı egemenliğin Westphalia ile mümkün olduğunu, toprak bütünlüğü ve mutlak egemenliğin Westphalia ile anlam kazandığını savunan “geleneksel” bir yaklaĢımla birlikte; Westphalia‟ya biçilen bu “tarihi rolü” abartılı bulan, Westphalia‟nın dikkatli bir analize tabi tutulmadığını, antlaĢmaların hükümlerinin yanlıĢ yorumlandığını ve aslına bakılırsa modern uluslararası sistemin baĢlangıcı için daha uygun baĢka tarihlerin mevcut olduğunu iddia eden “eleĢtirel” yaklaĢımlar da mevcuttur. 2.3.1. Westphalian ortodoksi Uluslararası ĠliĢkiler teorisyenlerinden akademisyenlerine, uygulayıcılarından öğrencilerine kadar genel kabul görmüĢ, disiplinin üzerine inĢa edildiği bazı aksiyomlar, genel kabuller, ortodoksiler vardır. Westphalia bunlar arasında disiplinin aktörlerini, konularını ve sınırlarını belirlediğine dair genel kabul nedeniyle en önemlisi olmaktadır. Bir ortodoksi olarak Westphalia akademia genelinde kabul gören, Uluslararası ĠliĢkiler‟in baĢladığı “an” kabul edilen, klasik egemenliğin baĢlangıç tarihi olarak kayda geçen bir dönüm noktasıdır. Westphalia ile bağımsız ulus-devletlerin oluĢturduğu modern uluslararası iliĢkiler tesis edilmiĢ, anarĢik uluslararası sistem kurulmuĢtur. Tarihî bir olay olan Westphalia‟yı siyasî yönleriyle ele alan ve Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe aslî bir yapı taĢı olarak kurgulayan Leo Gross, Westphalia‟yı ulus-devletlerin baĢlangıç noktası olarak tanımlayan ve bu yönüyle tarihin ve Uluslararası ĠliĢkiler‟in en önemli dönüm noktalarından birisi olduğunu savunan önemli düĢünürlerden birisi, hatta en önemlisidir. Zaten bu sebeple Wesphalia ile ilgili ilk çalıĢma olmasa da, Westphalia‟nın önemini vurgulayan veya Westphalia‟nın abartıldığını düĢünen bütün çalıĢmalarda 250 Sander, O. (2007). Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e. (16. Baskı). Ankara: Ġmge Kitabevi, 100. 81 kendisine sıklıkla atıf yapılmaktadır. Bu yönüyle Gross Westphalian mitin “Homeros‟u” olarak da tanımlanmaktadır.251 Gross Westphalia‟nın üç yüzüncü yıl dönümüne binaen yazdığı “Westphalia BarıĢı”252 (The Peace of Westphalia: 1648-1948) isimli makalesine Westphalia ile BM ġartı arasında analoji kurarak baĢlamaktadır. Her iki metni de yeni bir uluslararası sistem kurması bakımından birbirlerine benzetmektedir. Ancak eĢdeğer de görmemektedir. Zira Gross‟a göre Wesphalia dünyanın en büyük ġartı‟dır.253 Gross‟un 1948‟de kaleme aldığı makalesi özellikle Westphalian ortodoksinin en önemli nüvesi olan “egemen devleti” tanımlaması bakımından önemli olmaktadır. Gross‟a göre Westphalia‟nın iki anahtar kavramı vardır: Egemenlik ve diğer devletlerin iç meselelerine karıĢmamak. Gross‟a göre egemenlik, sınırları belirli bir bölge içerisinde (territory) kural koyucuya eĢ bir baĢka gücün olmaması ve dıĢarıda da kendisinden üstün bir otoritenin olmamasıdır. Westphalian egemenliğin göstergesi ve belirleyicisi sınırları kesin bir biçimde belirlenmiĢ olan topraktır. Egemenlik-toprak iliĢkisi Westphalian ortodokside o derece iç içe düĢünülmektedir ki, gerek Morgenthau gerekse Hertz toprak kaybını egemenliğin kaybıyla eĢdeğer görmüĢlerdir.254 Bu toprak merkezli yani ülkesel (teritoryal) yorum egemenliği siyasî coğrafya bakımından yorumlamaktadır.255 Bu yorumu doğrulayan uluslararası mahkeme kararları da mevcuttur. Örneğin, Daimi Hakemlik Mahkemesi (DHM) (Permanent Court of Arbitration) 7 Eylül 1910 tarihinde “Kuzey Atlantik Kıyısı Balıkçılık Davası” davasına iliĢkin kararında egemenliğin belirli bir ülkesel alanda uygulanmasını egemenliğin aslî unsurlarından birisi olarak tanımlamıĢtır.256 Mekanın siyasallaĢması olarak tanımlanabilecek bu durum, yani egemenliğin sınırları belirli bir toprak parçası içerisindeki en üstün güç olması ve sınırları içerisine herhangi bir dıĢ otoritenin müdahale edememesi literatürde “Westphalian egemenlik” olarak tanımlanmaktadır. Bu yönüyle modern uluslararası hukuk sisteminde yer edinen önemli ilkelerden “her devletin hükümetinin kendi ülkesel yetki alanında açık bir Ģekilde yegâne egemen unsur olduğu” ve “devletlerin birbirlerinin iç iĢlerine karıĢmayacağı” ilkelerinin 251 Larkins, J. (2010). From Hierarchy to Anarchy: Territory and Politics before Westphalia. New York: Palgrave Macmillan, 3. 252 Gross, 1948, 20-41. 253 Gross, 1948, 20. 254 Bartelson, 1996, 30-31. 255 Thomson, J.E. (1995). State sovereignty in international relations: Bridging the gap between theory and empirical research. International Studies Quarterly, 39(2), 227. 256 Ġnternet: Kuzey Atlantik Kıyısı Balıkçılık Davası (1910) (Ġngiltere/ABD), RIAA, Vol. XI, 7 Eylül 1910, 180, http://untreaty.un.org/cod/riaa/cases/vol_XI/167-226.pdf adresinden 10 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 82 Westphalia ile baĢladığı kabul edilmektedir.257 Westphalia ile tarihî bir dönüĢüm gerçekleĢmiĢtir. Bir yandan Otuz Yıl SavaĢları sona ermiĢ, diğer yandan belirli sınırlarla çevrili ülkesel yapılar olarak egemen devletler tarih sahnesine çıkmıĢtır.258 Morgenthau Otuz Yıl SavaĢları‟nın bitmesi ile belirli bir toprak parçası üzerindeki en üstün güç anlamındaki egemenliğin siyasî bir gerçeklik olarak ortaya çıktığını ve Westphalia‟nın hem Papa‟nın ve Ġmparator‟un (Kutsal Roma Ġmparatoru) evrensel otoritesi karĢısında, hem de feodal beylerin Ģahsî istekleri karĢısında ülkesel prenslerin önemli bir zaferi olduğunu ifade etmektedir.259 Ayrıca bu iddia önemli sayıda Uluslararası ĠliĢkiler teorisyeni tarafından da benimsenmektedir.260 Bu iddianın devamı olarak 1648‟de Westphalia ile kurulan yeni düzende Papa‟nın ve Ġmparator‟un gücü oldukça azalmıĢ, ülkesel devletler (ulus-devlet) fikri Avrupa‟da geniĢ kabul görmüĢ261, ülkesel sınırlar ve devletlerin egemenliği ilkeleri uluslararası politikada ön plana çıkmıĢtır.262 Sonuç olarak kendi sınırları içerisinde en üstün güç olan modern egemen devletlerin263 Otuz Yıl SavaĢları sonrasında imzalanan Westphalia ile kurulduğu264 kabul edilmektedir. Westphalia ülkesel egemenlik ilkesi üzerine kurulmuĢ devletlerden oluĢan uluslararası toplumu inĢa etmiĢ265, bunu da hiyerarĢik kontrolden bağımsız yönetimlere geçiĢ fikri ve egemenlik ilkelerini meĢrulaĢtırarak gerçekleĢtirmiĢtir.266 Westphalia, egemenlerin (devletlerin), herhangi bir dıĢ müdahale olmaksızın ve herhangi bir dıĢ menĢeli dinî, siyasî, hukukî talebe mahal vermeksizin, kendi halkını yönetme hakkını 257 Brown, S. (1992). International Relations in a Changing Global System: Toward a Theory of the World Polity. Boulder: Westview, 74. 258 Lyons, G.M., Mastanduno, M. (eds.). (1995). Introduction. Lyons, G.M., Mastanduno, M. (eds.). Beyond Westphalia?: State Sovereignty and International Intervention. Baltimore: Johns Hopkins University Press, 5; Kratochwill, F. (1995). Sovereignty as dominium: Is there a right of humanitarian ıntervention?. Lyons, Mastanduno (eds.). Beyond Westphalia?, 25. 259 Morgenthau, H.M. (1948b). The problem of sovereignty reconsidered. Columbia Law Journal, 58, 341. 260 Holsti, K.J. (2001). Dealing with dictators: Westphalian and American strategies. International Relations Asia-Pasific. 1, 51; Osiander, 2001b, 251; Krasner, 1993, 235; Fagelson, D. (2001). Two concepts of sovereignty: From Westphalia to the law of peoples. International Politics, 38(4), 499; Philpott, 2001, 117. 261 Knutsen, 2006, 119-120. 262 Viotti, P.R, Kauppi, M.V. (2007). International Relations and World Politics. (3. Baskı). New Jersey: Pearson Prentice Hall, 64; Shimko, K.L. (2010). International Relations: Perspectives and Controversies. (3. Baskı). Boston: Cengage Learning, 217. 263 Zacher, M.W. (1992). The decaying pillars of Westphalian temple: Implications for international order and governance. Rosenau, J.N, Czempiel, E.O. (eds.). Governance without Government: Order and Change in World Politics. Cambridge: Cambridge University Press, 59. 264 Shimko, 2010, 4. 265 Evans, Newnham, 1990, 420. 266 Holsti, 1991, 39; Watson, 1992, 186. 83 meĢrulaĢtırmıĢtır.267 Ayrıca Westphalia din savaĢlarını sona erdirmiĢ ve ülkesel devleti modern devletler sisteminin yapıtaĢı yapmıĢtır.268 Sonuç itibariyle Westphalian devlet kesin olarak sınırları belirlenmiĢ bir toprak ve otonomi üzerine inĢa edilmiĢ siyasî bir yapıdır.269 Westphalian devlet anlayıĢını, yani ulus-devletin “ulus” kısmını ele alan Polisensky‟ye göre Westphalia‟nın uluslararası sisteme en büyük katkısı “milliyetçilik” fikrinin ilk nüvelerini içeriyor olmasıdır. Polisensky milliyetçilik fikri sayesinde ulusdevletlerin sınırlarını belirleyebildiklerini, bu sayede iç ve dıĢ egemenliklerini kurup sağlamlaĢtırabildiklerini ifade etmektedir.270 Egemen devlet ya da ulus-devlet ifadesi Westphalia‟da açıkça yer almamaktadır. Ancak antlaĢmaların hükümleri egemenliğin varlığına iĢaret etmektedir:271 “…bütün siyasî birimler daha önce sahip oldukları haklarını, imtiyazlarını, özgürlüklerini ve kazanımlarını ülkesel hakları çerçevesinde özgürce yerine getirirler… bu hakları sebebiyle herhangi bir tacize (dıĢ müdahaleye) uğrayamazlar.” (Münster md.64/Osnabrück md.8.3) “…bütün siyasî birimler kanun yapma, askere alma, savaĢ ilan etme, vergi toplama, kendi sınırlarını güçlendirecek istihkamlar kurma hakkına sahiptir.” (Münster md.65 /Osnabrück md.8.4) “…siyasî birimler… herhangi bir taciz (dıĢ müdahale) olmaksızın gümrüklerini, yıllık kazançlarını, özgürlüklerini ve kazanımlarını koruma… sınırları içerisinde tam bir yargılama hakkına sahiptir.” (Münster md.67/Osnabrück md.9.1) “…bütün siyasî birimler ticaret özgürlüğüne sahiptir… birbirlerinin sınırlarını ticarî amaçlarla özgürce geçebilirler.” (Münster md.70) 267 Janis, M.S. (1994). Sovereignty and international law: Hobbes and Grotius. Macdonald, R.J. (ed.). Essays in Honour of Wang Tieya. Doradrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 393. 268 Morgenthau, 1948a, 254. 269 Krasner, 1995, 115. 270 Polisensky, J. (1971). The Thirty Years War. Berkeley: University of California Press, 257. Polisensky eserinde milliyetçiliği daha ziyade “ulus bilinci” anlamında kullanmaktadır. 271 Ġnternet: The Westphalian Treaties from October 24th, 1648: Texts and Translations, http://www.paxwestphalica.de/ipmipo/indexen.html; Treaty of Westphalia, http://avalon.law.yale.edu/17th_century/westphal.asp adreslerinden 11 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 84 Bu maddelerde geçen sınırların belirlenmiĢ olması yani ülkesel bir yapının olması, bu yapıya dıĢarıdan müdahale edilememesi, bu yapının vergi koyma, kanun yapma, yargılama, askere çağırma, savaĢ ilanı ve kendi ticari yapısını belirleyebilme gibi günümüz modern devletlerinin sahip oldukları yetkilere iĢaret eden ifadeler, Westphalia‟nın “egemen devlet” formunun bahsedildiği ilk antlaĢmalar olduğuna dair kabule neden olmaktadır. Ayrıca 70. madde nedeniyle Westphalia “kapitalist sistemin” de baĢlangıcı olarak kabul edilebilmektedir. Westphalian ortodoksinin diğer bir önermesi ise mevcut devletler sisteminin oluĢmasında ve geliĢmesinde paradigma kaymasına yol açan, devletler sistemine meĢruiyet kazandıran en önemli olayın Westphalia olduğudur.272 Westphalia Papa ve Kutsal Roma Ġmparatoru‟nun zirvesinde yer aldığı hiyerarĢik düzen yerine, egemen devletlerin kontrol ettiği yeni bir siyasî düzen tesis etmektedir.273 Bu yönünle Westphalia manevî alanda Papa‟nın uluslararası otoritesine karĢı kamusal bir baĢkaldırı iken, siyasî alanda hiyerarĢik yapılı bir toplum yerine kendi sınırları içerisinde egemen, birbirleriyle eĢit ve bağımsız devletlerden müteĢekkil çoklu devlet yapısının inĢa edilmesi anlamlarına gelmektedir.274 Westphalia ile devletlerarası sistem (Papa ve Ġmparatorluk denetimindeki) merkezi yapıdan uzaklaĢmıĢ, devletlere etki edecek dıĢ otoriteler ve uluslararası örgütlenmeler ortadan kalkmıĢ, devletlerarası sistem yalnızca devletlerin etkili olduğu bir alan haline gelmiĢtir.275 Gross, Alman Diet‟ini (German Diet) örnek göstererek276, Westphalia öncesinde sayıları dokuz yüzü bulan prensliklerin daha üst otoritelere ve nihayetinde Kutsal Roma Ġmparatoru‟na bağlı olarak varlıklarını devam ettirdiklerini, yani hiyerarĢik bir sistemin mevcut olduğunu, Westphalia sonrasında ise oluĢturulan makul sınırlar ile sayıları üç yüz civarına düĢen277 prensliklerin birbirleriyle eĢit siyasî birimler olarak “güç dengesine” uygun bir siyasî yapıda, yani anarĢik bir uluslararası sistemde varlıklarını 272 Falk, R.A. (2002). Revisiting Westphalia, discovering post-Westphalia. Ethics, 6(4), 312-313; Poggi, G. (2007). Modern Devletin Gelişimi: Sosyolojik Bir Yaklaşım. (4. Baskı). (Çev. ġule Kut ve Binnaz Toprak). Ġstanbul: Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. (Eserin orijinali 1978‟de yayımlandı), 110 ve 136. 273 Holsti, 1991, 25. 274 Gross, 1993, 11; Gross, 1948, 28-29. 275 Müllerson, R. (2000). Ordering Anarchy: International Law in International Society. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers, 100. Uluslararası ĠliĢkiler teorilerinde bahsedilen “anarĢi hali” tanımlanıyor adeta. 276 Gross, 1948, 22. 277 Morgenthau Westphalia sonrası Alman prensliklerinin sayısını net bir biçimde 355 olarak vermektedir. Prensliklerin zamanla sayısal olarak azalmaya devam ettiğini ve nihayetinde Napolyon SavaĢları sona erdiğinde (1815) sekiz devlet yapısının kaldığını söylemektedir. Bakınız: Morgenthau, 1948a, 270. 85 devam ettirmeye baĢladıklarını ifade etmektedir.278 Katolik ve Protestan prensliklerden müteĢekkil olan Alman Diet‟i Westphalia öncesinde olduğu gibi sonrasında da “daha zayıf bir bağla” devam etmiĢtir. Ancak Westphalia öncesinde Katolik ve Protestan prenslikler arasında üst otoritelere ve Ġmparator‟a bağlı olup olmaları bakımından bir farklılaĢma söz konusu iken, sonrasında bu prenslikler Gross‟a göre nispeten türdeĢ, egemen eĢit hale gelmiĢtir.279 Egemen eĢit devletlerin dıĢ politikalarını anarĢik bir sistemde gerçekleĢtirdiklerini savunan Gross‟a göre, eĢit siyasî birimler arasındaki muhtemel iliĢkiler “güç dengesine” uygun iĢlemektedir ve Westphalia ile tesis edilen güç dengesi sistemi Kıta Avrupası ölçeğinde daha büyük bir alanda gerçekleĢtiği için bir ilki oluĢturmaktadır.280 Devletlerin karĢılıklı hak ve yükümlülükler çerçevesinde uluslararası sistemde yer almaya baĢladıkları281, hiyerarĢiden otonomiye geçiĢ fikrinin meĢruiyet kazandığı282 bu yeni sistem “Westphalian Sistem” olarak tanımlanmaktadır. Önceleri dar anlamda Avrupa‟ya ait veya Avrupa‟nın yeni sistemi olarak kabul edilmekte283 iken, sonradan devletler arası iliĢkileri uluslararası hukuk ve güç dengesi ilkeleri üzerine inĢa etmesi284 ile geniĢ bir yorumla evrensel ölçekte de kabul edilmeye baĢlamıĢtır. Böylece Westphalia devletlerin iç iĢlerinde mutlak egemen, dıĢ iĢlerinde ise bağımsız oldukları modern uluslararası sistemi izah etmek için kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Westphalia‟nın tarihî ve siyasî yönleriyle önemli bir dönüm noktası olduğu iddiası da üzerinde adeta uzlaĢma sağlanmıĢçasına genel olarak kabul görmektedir. Mevcut uluslararası iliĢkiler sisteminin inĢasında önemli bir dönüm noktası olarak Westphalia, egemenleri en önemli siyasî yapı olarak kabul etmekte ve dıĢarıya karĢı bağımsız, iç yetkiler bakımından yegane güç erki haline getirmekte, iyi ya da kötü, bir çağı sona erdirip yeni bir çağı baĢlatmaktadır.285 Gross‟a göre kapanan çağ Papa ve Ġmparator‟un hâkimiyeti altında ĢekillenmiĢ hiyerarĢik bir sistem iken, yeniçağ eĢit devletlerden müteĢekkil anarĢik 278 Gross, 1948, 27. Gross, a.g.m., 28. 280 Gross, a.g.m., 27. 281 Winfield, P.H. (1941). The Foundations and The Future of International Law. Cambridge: The University Press, 18. 282 Holsti, 1991, 39. 283 Abi-Saab, G. (1994). International law and the international community: The long road to universality. Macdonald, J.R. (ed.). Essays in Honour of Wang Tieya. Doradrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 31-32. 284 Stallybrass, W.T.S. (1918). A Society of States: Sovereignty, Independence and Equality in a League of Nations. London: Georfe Routledge & Sons Ltd., 28. 285 Gross, 1948, 28. 279 86 bir sistemdir. Sistemin yapısında meydana getirdiği bu köklü değiĢim nedeniyle Westphalia bir devrin kapanması ve yeni bir devrin baĢlaması olarak kabul edilmekte286, kısaca Uluslararası ĠliĢkiler‟in big bang‟i olarak tanımlanmaktadır.287 Polisensky de Westphalia‟nın önemli bir dönüm noktası olduğunu savunmaktadır. Her ne kadar Westphalian ulus-devlet sınırlarının Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun 1806 yılında çökmesi ile gerçek anlamda oluĢmaya baĢladığını, yani değiĢimin birden gerçekleĢmediğini ifade etse de288, Polisensky Westphalia‟yı Osmanlı hâkimiyetindeki topraklar hariç bütün Avrupa‟yı etkileyen ve değiĢtiren önemli bir olay olarak değerlendirmektedir.289 Westphalia‟ya atfedilen bu önem aynı zamanda kendisinden sonraki dönemde Uluslararası ĠliĢkilere yön vermesinden de kaynaklanmaktadır.290 Özellikle Uluslararası ĠliĢkiler‟in halihazırda hâkim teorisi olan Realizm* Uluslararası ĠliĢkileri “Westphalian gözlükle” okumakta, Westphalia‟nın “egemen devlet” merkezli doğasını teorik önermelerinde esas olarak kabul etmektedir. Devletin iç iĢlerinde mutlak egemen, dıĢ iĢlerinde ise bağımsız olması, devletin uluslararası sistemin en önemli aktörü olması, uluslararası sistemin anarĢik olması ve güç dengesi ilkesine uygun bir biçimde iĢlemesi gibi Realizmin temel ilkeleri Westphalian izler taĢımaktadır. Bu nedenle Realizm açısından Westphalia oldukça önemlidir. Muhtemeldir ki bu sebepten Westphalia ile bütünleĢen devlet, egemenlik, eĢitlik ve uluslararası sistemin anarĢik yapısı gibi netameli ve tartıĢmalı kavramların ve yapıların muhtevalarında meydana gelen değiĢimlere rağmen Realizm ve dolayısıyla Uluslararası ĠliĢkiler, geleneksel Westphalia anlayıĢını savunmaya devam etmektedir. Westphalian ortodoksinin önemli bir iddiası da Westphalia‟nın kendisinden önceki antlaĢmalardan farklı olarak seküler bir niteliğe sahip olmasıdır. Orta Çağ Avrupası‟nda siyasî birimler arasında yapılan antlaĢmalar Kilise‟nin onayı ile geçerli olmakta ve Kilise aynı zamanda antlaĢmaların garantörü olmaktadır. Ancak Münster ve Osnabrück kentlerinde gerçekleĢtirilen müzakerelerde Papalık temsilcileri yer almamıĢtır. Müzakerelere çağırılmadıkları gibi antlaĢmaların imzalanması sürecine de davet edilmeyen Papalık Westphalia sürecini eleĢtirmiĢ ve hatta “din dıĢı bir giriĢim” olarak 286 Stallybrass, 1918, 28; Janis, 1994, 392. Carvalho, vd., 2011, 737. 288 Polisensky, 1971, 255. 289 Polisensky, a.g.e., 258. 290 Lee, S.L. (2005). Aspects of European History: 1494-1789. London: Routledge, 91. * Burada Realizm ile sadece Klasik Realizm değil, Realizmin bütün formları ifade edilmektedir. 287 87 değerlendirmiĢtir.291 Papa X. Innocent teamüle aykırı gerçekleĢtirilen bu müzakereler ve antlaĢmaların imzalanmaları sürecini, dolayısıyla Westphalia‟yı ilahî otoriteye karĢı bir hareket olarak nitelendirmiĢ ve 26 Kasım 1648‟de Westphalia görüĢmelerini boĢ ve geçersiz ilan eden “Zelo Domus Dei” isimli deklarasyonu yayınlamıĢtır. 292 Bu deklarasyon Papalığın siyaset üzerindeki etkinliğini yitirmeye baĢladığının ilk iĢareti kabul edilmektedir. Tam da bu nedenle Gross Papalık karĢısında seküler otoritelerin ilk kez güç kazanımı elde ettikleri olayın Westphalia olduğunu ileri sürmektedir.293 Dolayısıyla Gross‟a göre Westphalia hem siyasî alanda yeni devletler arası sistemin teĢekkülü, hem de manevi alanda Papa‟nın uluslararası otoritesine karĢı kamusal bir baĢkaldırı anlamına gelmektedir.294 Westphalia‟nın egemen ve eĢit devletlerden müteĢekkil devletler arası sistemin baĢladığı an olduğuna dair genel kabulün devamı olarak, Westphalia aynı zamanda yeni uluslararası sistemin iĢleyiĢ kurallarını belirleyen modern uluslararası hukukun da baĢlangıcı olmaktadır.295 Morgenthau ise Gross kadar iddialı olmamak kaydıyla uluslararası hukukun Westphalia öncesinde de var olduğunu ancak gerçek anlamda Westphalia ile oluĢmaya baĢladığını ifade etmektedir.296 Westphalia‟nın iki küçük kasabası Münster ve Osnabrück‟de 1644-1648 yılları arasında gerçekleĢtirilen müzakereler ve ardından imzalanan antlaĢmaların katılımcıları ve imzacıları dünya siyasî tarihinde ve uluslararası politikada bu denli bahis konusu olacaklarını ve Westphalia‟ya atfedilen değeri tahmin edemezlerdi. Öncelikli amacı Katolik ve Protestan mezheplerine mensup taraflar arasında yaĢanan çatıĢmalara ve Kutsal Roma Ġmparatorluğu ile Kilise‟nin mutlak hâkimiyetine son vermek ya da en azından zayıflatmak olan Westphalia, özellikle yirminci yüzyılın baĢlarında hukukî ve siyasî yönleriyle daha fazla analiz edilmeye baĢlanmıĢ, devletler arasında cereyan eden iliĢkilerin tespitinde sürekli atıf yapılır hale gelmiĢtir. Zamanla Bodin‟in kurguladığı ve Hobbes‟in yücelttiği egemenlik kavramı ve egemenlik kavramının bir devamı olan egemen eĢitlik kavramı, bu kavramlar üzerine inĢa edilen anarĢik uluslararası sistem Westphalia ile anılır 291 Evans, M. (1997). Religious Liberty And International Law in Europe. Cambridge: Cambridge University Press, 50. 292 Nussbaum, A. (1954). A Concise History of the Law of Nations. New York: Macmillan, 116. 293 Gross, 1948, 28. 294 Gross, a.g.m., 28-29; Gross, 1993, 11. 295 Gross, 1948, 26. 296 Morgenthau, 1948a, 294. 88 olmuĢtur. Nihayetinde Westphalia modern devletler sisteminin baĢlangıcı olarak kabul edilmektedir. Westphalia ile dünya kendilerinden üstün herhangi bir otorite kabul etmeyen egemen devletlere bölünmüĢ; hukuk yapmak, hukuku uygulamak ve çatıĢmaları sonlandırmak birbiri ile güç ve çıkar mücadelesi içerisindeki devletlere atfedilmiĢ; devletler arasındaki mücadeleler güç mücadeleleri ile çözülmeye baĢlanmıĢ; bütün devletler hukuk önünde eĢit olmuĢ; uluslararası hukuk bir arada yaĢamayı gerektirecek Ģekilde oluĢmuĢtur.297 Bu genel kabul Uluslararası ĠliĢkiler‟in en önemli ortodoksilerinden birisi haline gelmiĢtir.298 2.3.2. Westphalian mit Bütün bu genel kanıya rağmen, Westphalian ortodoksiyi eleĢtiren önemli çalıĢmalar da mevcuttur. Bu çalıĢmalar ana hatlarıyla “Westphalia‟nın anlatıldığı gibi olmadığına” iĢaret etmekte ve bu yönüyle eleĢtirilerini “Westphalian mit” ifadesiyle tanımlamaktadır. Ancak Westphalia‟nın mitsel yönünü ele alan bu çalıĢmalarda önemli bir analiz sorunu söz konusudur. Westphalia‟yı bir mit olarak değerlendiren çalıĢmaların neredeyse tamamı Westphalian ortodoksinin reddi ya da noksanlıkları üzerine kurgulanmaktadır. Bu çalıĢmalar açısından geleneksel Westphalia‟nın temel varsayımlarının uluslararası sistemde gerçekleĢmiyor olması ya da bazı noksanlıklar içermesi Westphalia‟nın bir mit olarak değerlendirilmesi için yeterli olmaktadır. Bu değerlendirme bu tezde mit bahsinin anlatıldığı kısımda da belirtildiği üzere noksan ve yanlıĢtır. Bir olay ya da kavramı siyasî mit olarak değerlendirebilmek için o olay ya da kavramın teorisi ile pratiğinin uyuĢmamasına ilaveten, sunî bir ürün olup belirli bir amaca hizmet ediyor olması da gerekmektedir, hatta elzemdir. Bu anlamda Westphalia‟yı bir mit olarak değerlendiren çalıĢmaların temel argümanı olan Westphalian ortodoksinin içeriği ile reel uluslararası iliĢkilerdeki uygulamalarının örtüĢmediği analizi doğrudur, ancak Westphalian‟ın mitsel yönü, bu teori-pratik uyuĢmazlığına ilaveten asıl olarak Westphalian paradigmanın uluslararası sistemin bekası açısından oynadığı roldür. Bu tez Westphalian ortodoksinin sistemin genelinde kabul edilmesi ve bu ortodoksi ile devlet merkezli sistem anlayıĢının hâlâ kabul edilebilir tek sistem olması nedeniyle Westphalia‟yı bir siyasî mit olarak 297 Held, D. (1992). The development of modern state. Hall, S., Gieben, B. (eds.). Formations of Modernity: Understanding Modern Societies: An Introduction. Cambridge: The Open University, 86. 298 Beaulac, 2004, 69; Beaulac, S. (2000). The Westphalian legal orthodoxy: Myth or reality?. Journal of History of International Law, 2(2), 148. 89 değerlendirmektedir. Her ne kadar bahsedilen çalıĢmalar Westphalia‟ya “mit teĢhisinde” kuramsal olarak sorunlu olsalar da, Westphalian mitin açıklanmasında önemli argümanları içermeleri nedeniyle dikkate alınmaları ve incelenmeleri gerekmektedir. Geleneksel Westphalian anlayıĢa yönelik, en önemli olmasa bile, öncelikle ele alınması gereken nokta Westphalia‟ya giden süreçte öncesi ve sonrasıyla Otuz Yıl SavaĢları‟nın mahiyetidir. Gerçekten de Otuz Yıl SavaĢları bir din savaĢı mıdır ve savaĢlar sonrasında Kutsal Roma Ġmparatorluğu yıkılmıĢ olup yeni bir sistem mi kurulmuĢtur? Osiander‟e göre Otuz Yıl SavaĢları yanlıĢ parametrelerle analiz edilmektedir. Genel kabulün aksine Westphalia öncesi dönemde Habsburg‟un kendi hanedanlık toprakları dıĢında, aslına bakılırsa diğer prenslikler ve Ģehirler doğrudan Habsburg tarafından yönetilmemekteydi. Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun alt birimlerinden Ġmparatora ait devletler ile Kontlara ve ġövalyelere ait siyasî birimler doğrudan Habsburg‟a bağlı iken, seküler devletler olarak tanımlanan alt siyasî birimler Ġmparatorluğa belirli bir vergi ödeme karĢılığında kendi siyasetlerini ve diğer alt siyasî birimlerle iliĢkilerini kendileri belirleyebiliyordu, yani doğrudan bir tâbiyet söz konusu değildi. Ayrıca Kiliseye ait devletler de Ġmparatorluğa karĢı kısmi-bağımsız olmaktadır. Buna rağmen Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun emperyal emelleri diğer prenslikleri tedirgin etmiĢ, zamanla bu tedirginlik Habsburg karĢıtlığı düzeyine yükselmiĢ, nesiller boyunca anti-Habsburg algılamanın artarak devam etmesine yol açmıĢtır.299 Sonuç olarak, Otuz Yıl SavaĢları aslında Habsburg aleyhine bir propaganda savaĢıdır300, Westphalia da bu propaganda savaĢının bir sonucudur. Osiander‟e göre Otuz Yıl SavaĢları‟nda ve Westphalia‟da yaĢananların ve sonuçlarının doğru değerlendirilebilmesi için Westphalia‟nın bu yönü göz önünde bulundurulmalıdır. SavaĢın baĢladığı tarihlerde Kutsal Roma Ġmparatorluğu oldukça zayıf bir halde, siyasî ve askerî kapasitesi Katolik ittifak (the League) ve anti-Katolik yani Protestan ittifak (the Union) arasında bölünmüĢ vaziyettedir.301 BaĢını daha sonra Bohemya Kralı olacak olan Prens Palatine‟nin çektiği Protestan Alman prenslikleri (seküler devletler) “the Union” çatısı altında birleĢmiĢken, Kiliseye ve Ġmparatora ait devletler ile Kontlara ve ġövalyelere ait siyasî birimler bu ittifaka karĢı Ġmparatorun safında yer alarak “the 299 Osiander, 2001b, 264. Osiander, a.g.m., 261. 301 Carvalho, vd., 2011, 741. 300 90 League” ittifakını kurmuĢtur.302 Bu bölünmüĢlük Otuz Yıl SavaĢları‟nın Kıta Avrupası‟nda cereyan etmesine rağmen, Ġmparatorluk içerisindeki bir hegemonya mücadelesi olduğunu göstermekte, dolayısıyla savaĢ bir iç savaĢ olarak da değerlendirilmektedir. Bu savaĢın analizinde önemli bir nokta da, yenilmiĢ olmasına rağmen Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun sona ermemiĢ olmasıdır. Ayrıca savaĢlara sonradan dahil olan Fransa‟nın Katolik olmasına rağmen “the League” yerine Protestan blok olan “the Union”a dahil olması da savaĢların mezhepler arası bir din savaĢı olmadığını göstermektedir. Bu yönüyle Fransa‟nın Habsburg hâkimiyetini ortadan kaldırmak amacıyla savaĢlara dahil olduğu rahatlıkla ifade edilebilmektedir. SavaĢlar neticesinde “Alman Diet” küçük devletlere bölünmüĢ, böylece Kıta Avrupası‟nda yeni güç merkezi Fransa olmuĢtur. Bu da savaĢın bir din savaĢı yerine bir hegemonya savaĢı olarak değerlendirilmesini pekiĢtirmektedir. Son olarak Weinert‟e göre Westphalia ile 1618‟de baĢlayan Otuz Yıl SavaĢları değil, 1517 yılında baĢlayan Mezhep savaĢları son bulmuĢtur.303 Westphalian ortodoksiye yönelik en önemli eleĢtiri Westphalia‟nın bir “dönüm noktası” olmadığıdır. Bu eleĢtiriye göre Westphalia‟yla ilgili “tarihî dönüm noktası”304, “bir çağ kapatan, yeni bir çağ baĢlatan”305, “Uluslararası ĠliĢkiler‟in baĢladığı an”306 gibi kabuller gerçeği yansıtmaktan ziyade Westphalia‟yı uluslararası sistemde “biricik” gösterme gayretinin bir ürünü olmaktadır. Westphalia‟nın bir dönüm noktası olarak kabul edilmesinin gerekçeleri “ulus-devlet” formunun Westphalia ile tarih sahnesine çıkması ve bu devletin ülkesel, iç iĢlerinde mutlak egemen, dıĢ iĢlerinde ise bağımsız yani diğer devletlerle eĢit olması konularındaki genel kabuldür. Westphalian ortodokside zikredilen devlet farklı eserlerde Westphalian devlet, ulus-devlet, egemen devlet, modern devlet, ülkesel devlet, mutlakıyetçi devlet ya da Weberyen devlet olarak isimlendirilmektedir. Farklı isimler tercih ediliyor olsa da bahsedilen devlet yapısı aynıdır: Sınırları kesin bir biçimde belirlenmiĢ, sınırları içerisinde mutlak egemen, iç iĢlerine hiçbir siyasî yapının müdahale edememesi itibariyle bağımsız, diğer devletlerle iliĢkilerinde ise eĢit bir devlet. Bu devletlerin oluĢturduğu sistemde siyasî birimlerin otoriteleri merkezileĢmiĢtir ve 302 Osiander, 2001b, 253. Weinert, M.S. (2007). Democratic Sovereignty: Authority, Legitimacy and State in a Globalizing Age. Oxon: UCL Press, 24. 304 Stallybrass, 1918, 28; Janis, 1994, 392. 305 Gross, 1948, 28; Philpott, 1999, 567. 306 Carvalho, vd., 2011, 737. 303 91 kendilerinden üstün herhangi bir otorite söz konusu olmamaktadır.307 Westphalian devletin Westphalia ile tarih sahnesine çıktığı iddiası eğer doğru ise, Westphalia gerçekten de bir dönüm noktasıdır ki, Westphalia‟yla alakalı genel kabul böyledir. Westphalian devlet genel kabul odur ki “evrenseldir”.308 Yani Kutsal Roma Ġmparatorluğu sınırlarını ve Avrupa sınırlarını aĢar bir halde, bütün dünya için geçerli bir devlet formudur. Ancak Westphalia‟nın bütün zaman ve mekanları kapsar Ģekilde bir uluslararası sistem olduğuna dair güçlü ve genel kabul, “Westphalian deli gömleği” (Westphalian Straitjacket) Ģeklinde eleĢtirilmektedir.309 Bu eleĢtiri uluslararası politikayı yorumlarken geçmiĢ ile günümüz arasında değiĢiklik olmadığını savunmanın yanlıĢ olduğunu, böylesi bir genel kabulün tarih dıĢı olduğunu ve Avrupa merkezcilik kaygısından kaynaklandığını belirtmektedir.310 Bu deli gömleği Uluslararası ĠliĢkiler çalıĢmalarını kısıtlandırmaktadır ve her değiĢimi “geçmiĢe bakarak” çözmeye, daha doğrusu bütün değiĢimlerin ve yeniliklerin doğruluğunu “Westphalia‟ya bakarak” değerlendirme yanlıĢına neden olmaktadır. Aslına bakılırsa burada Westphalia değil, onu bir ortodoksi haline getirenler eleĢtirilmektedir. Westphalian devletin ülkesel yönü, yani sınırların kesin bir biçimde belirlenmiĢ olması ve bu sınırlar içerisinde tek bir otoritenin mevcut olması fikri de eleĢtirilmekte ve bu kabulün uluslararası sistemdeki bazı siyasî yapıları anlamlandıramadığı, bu nedenle sistemi bir çıkmaza sürüklediği de düĢünülmektedir. “Westphalian Çıkmaz Yol” (Westphalian Blind Alley) olarak ifade bulan bu eleĢtiri Westphalian egemenliği ele almakta, tek bir ülkesel yapı içerisinde hiyerarĢik yapılanmalara binaen birden fazla siyasî otoritenin mevcut olabileceğini ifade etmektedir.311 Burada Osmanlı Ġmparatorluğu‟ndaki Mısır Hidivliği‟ni örnek gösterilmektedir.312 Mısır Hidivliği Ġmparatorluğun bir parçası olmasına rağmen diğer devletlerle bağımsız bir siyasî birimmiĢ gibi antlaĢmalar yapabilmekte, hatta Ġmparatorluk ile eĢit statüdeymiĢçesine tartıĢabilmekte ve muhatap olabilmektedir. Bununla beraber Mısır Hidivliği bağımsızlığını ilan etmemiĢtir, dolayısıyla 307 Krasner, 1995, 115; Jennigs, Watts (eds.), 1993, 122; Gross, 1948, 20; Gross, 1993, 3. Badie, B. (2001). From sovereignty to the capacity of the state. Smouts, M.C. (ed.). The New International Relations: Theory and Practice. London: C.Hurst Publishers, 19. 309 Buzan, B., Little, R. (2001). Why international relations has failed as an intellectual project and what to do about it?. Millenium: Journal of International Studies, 30(1), 25. 310 Buzan, Little, a.g.m., 26. 311 Paul, D.E. (1999). Sovereignty, survival and the Westphalian blind alley in international relations. Review of International Studies, 25(2), 218-219. 312 Paul, a.g.m., 226-227. 308 92 Mısır toprakları Osmanlı Ġmparatorluğu‟na bağlıdır, yani bu toprakların egemen unsuru PadiĢahtır. Dolayısıyla Mısır‟ın de jure Osmanlı Ġmparatorluğu‟na bağlı olması, buna karĢılık Mısır Hidivi‟nin de facto egemenlik hakkını kullanıyor olması, Westphalian egemenliğe ve Westphalia‟yı kendisine dayanak olarak kabul eden “devletçi yaklaĢımın”* devlet formuna uymamaktadır. Weber‟in devleti tanımlamak için kullandığı “sınırları belirli bir coğrafyada fiziki güç kullanma tekeline sahip otorite”313 tanımını kabul eden devletçi yaklaĢımın ülkesel devlet yapısını Westphalia ile iliĢkilendirmesi, tarih içerisinde ve günümüzde de aynı devlet formunun devam ettiğini iddia etmesi eleĢtirilmektedir. Çünkü Westphalian devlet fikri tarih içerisinde varlığını devam ettirmiĢ Ġmparatorluk yapılarını izah etmekte yetersiz kalmakta, günümüz uluslararası sistemindeki mevcut bazı uluslararası ve ulusüstü yapıları analiz etme hususunda sistemi çıkmaz bir yola sürüklemektedir. Westphalia‟ya yönelik diğer bir eleĢtiri “egemenlik” ve “egemen eĢitlik” ifadelerinin Westphalia‟da bahsedilmemesine rağmen modern Uluslararası ĠliĢkiler‟in kurucu bu iki unsurunun Westphalia ile ortaya çıktığı iddiasıdır. Osnabrück ve Münster AntlaĢmaları‟ndaki bazı maddeler, modern ulus-devletlerde olması gereken bir takım özelliklerden bahsetmektedir: Devletin ülkesel yapısı (Münster md.64/Osnabrück md.8.3), kanun yapma, vergi toplama, askere alma hakları (Münster md.65/Osnabrück md.8.4), sınırları içerisinde yargılama hakkı ve bu konuda dıĢ müdahalenin olamayacağı (Münster md.67/Osnabrück md.9.1), ticaret özgürlüğü (Münster md.70) gibi. Ancak Westphalian ortodoksinin en iddialı söylemleri olan “devletlerin egemen eĢitliği”, uluslararası sistemin anarĢik yapısı gibi ilkelerden Westphalia‟da bahsedilmemiĢtir. Bu ilkeler Westphalia ile “zorla” ve bir amaç doğrultusunda iliĢkilendirilmektedir: “Devlet merkezli” sistem anlayıĢına tarihî bir dayanak ve meĢruiyet sağlama amacı. Westphalia‟yı bir mit olarak değerlendirirken bu amaç asıl belirleyici unsur olmaktadır. Westphalian egemenlikle ilgili, Westphalia‟nın sembolik bir milat olduğunu iddia eden Weinert‟e göre ise, Westphalia‟ya atfedilen daha önce Kutsal Roma Ġmparatoru ve Papa‟nın tekelinde bulunan savaĢ yapma, ittifak kurma ve antlaĢma yapma yetkilerinin * Bu ifade ile Uluslararası ĠliĢkiler teorilerinde devleti merkeze alan ve sistemi devlete göre kurgulayan yaklaĢımlar ifade edilmektedir. 313 Weber, M. (1946). Politics as a vocation. Gerth, H.H, Mills, C.W. (eds.). From Max Weber: Essays in Sociology. New York: Oxford University Press, 78. 93 merkezi otoriteyi elinde bulunduran yeni egemen birimlerde toplanması hususu Westphalia‟dan önce zaten mevcut idi. Ayrıca “egemenliğin” göstergesi olarak Westphalia‟da Hollanda, Ġsviçre ve birçok Alman Prensliği‟nin egemen birimler olarak tanınması da Westphalia‟nın değil Otuz Yıl SavaĢları‟ndaki galibiyetlerinin doğal bir sonucudur. Yani Westphalia olmasaydı da savaĢın galibi olarak Avrupa‟da muhatap kabul edileceklerdi.314 Krasner ise devletlerin kendi sınırları içerisinde herhangi bir kısıtlama olmaksızın en üstün ve mutlak otorite olduğu ilkesi üzerine kurulu egemenlik algısını ve Westphalia sistemini tarihî bir yanılgı, tarihî bir miyop olma hali olarak değerlendirmektedir.315 Krasner‟in “miyop olma hali” ifadesi tarihî hafıza ve siyaset ile örtüĢen bir değerlendirmedir. Zira tarih boyunca zayıf devletler görece daha güçlü devletlerin rızaya dayanmayan, zorlayıcı etkilerine ve eylemlerine maruz kalmıĢlar, gerek ülkesel sınırları, gerek ekonomi ve dıĢ politikaları, gerekse iç politikalarında tavizler vermiĢtir. Kısacası Westphalian sistemin öngördüğü “mutlak ve bölünmez egemenlik” ki birçok kaynakta “Westphalian egemenlik” olarak adlandırılmaktadır, gerçekleĢme imkanı bulamamıĢtır. Egemenlik kimi zaman dıĢ menĢeli zorlamalarla, kimi zaman ise devletin kendi rızasıyla paylaĢılabilmekte ve askıya alınabilmektedir. Krasner Westphalian egemenlik algısının bu nedenle mümkün olamadığını ifade etmekte ve bu durumu “Westphalia‟dan taviz vermek” (compromising Westphalia) Ģeklinde tanımlamaktadır.316 Krasner‟e göre egemenlikte meydana gelen paylaĢılma, bölünme, esneklik ya da taviz dört Ģekilde meydana gelmektedir. Bunlar; devletlerin imzaladıkları insan hakları düzenlemeleri gibi evrensel antlaĢmaları kapsayan “konvansiyonlar”; devletlerin diğer devletlerle imzalamıĢ oldukları dıĢ borçlanmalar vb. konularla alakalı “sözleĢmeler”; güçlü devletlerin zayıf devletleri kendi doğruları doğrultusunda angaje ettikleri “zorlama”; güçlü devletlerin zayıf devletleri bazı konularda yönlendirmesi, yani “empoze etme”.317 Krasner‟in tasnifi tartıĢılabilir, ancak iddiası önemlidir ve yerindedir. Yani devletlerin egemenliklerinin mutlak ve bölünmez olmadığı bir gerçeklik olup, devletler çoklu iliĢkileri çerçevesinde imzaladıkları sözleĢmeler, mutabakatlar, uluslararası antlaĢmalar gibi belgelerde egemenliklerini ilgilendiren bazı kısıtlamaları, kayıpları ve devirleri kabul edebilmektedir. Ancak 314 Weinert, 2007, 21-24. Krasner, 1995, 150. 316 Krasner, a.g.m., 115-151. 317 Krasner, a.g.m., 117. 315 94 egemenlikte verilen tavizler kimi zaman devletler lehine de olabilmektedir. Bazı devletler kendi toprak bütünlüklerini koruma kapasitesine sahip olamayabilmekte ve daha güçlü devletlerden ya da uluslararası örgütlerden kendi topraklarını korumalarını isteyebilmektedir (Westphalian anlamda ülkesel bütünlük ihlali), ya da bazı devletler kendi nüfuslarının ihtiyaçlarını karĢılamakta yetersiz olabilmekte (En az GeliĢmiĢ Ülkeler gibi), BM uzmanlık kuruluĢlarından ya da bölgesel veya küresel güçlerden veya örgütlerden yardım alabilmekte318, iç politikalarına yardımcı olmalarını isteyebilmektedir. Westphalian egemenliğin dıĢsal boyutu olarak, Westphalian devletin diğer devletlerle iliĢkilerinde eĢit olduğu kabul edilmektedir. Bu da Westphalian kabule yönelik önemli eleĢtirilerden bir diğeridir. Bu eleĢtiriye göre Westphalian egemenlik kavramının zorunlu bir sonucunu oluĢturan eĢitlik ilkesi bir fiksiyondan ibarettir.319 Bu eleĢtiriden türetilebilecek bir diğer eleĢtiri de, Westphalia‟ya atfedilen “devletlerin egemen eĢitliği” ilkesinin sadece büyük güçleri kapsadığını ve barıĢ görüĢmelerine katılan güçler arasında gelecekte ortaya çıkması muhtemel çatıĢmaları önlemek amacıyla kurgulanıldığıdır.320 Westphalian düzenin kurucu ilkelerinden olan egemen eĢitliğin aslında Westphalia‟dan itibaren egemen eĢitsizlikle bir arada olduğunu savunan Donnelly‟e göre, bazı egemenler hukukî olarak eĢit değildir, çünkü “kanun dıĢı devletlerdir” (outlaw states). Diğer taraftan hukukî olarak egemen eĢit görünen bazıları ise, en azından güç/kapasite bakımından eĢit değildir. Ayrıca eĢit olduğu iddia edilen egemenlik de, Westphalian iddianın aksine pekala bölünebilir.321 Osiander de Westphalia BarıĢı görüĢmelerinde tarafların birbirlerini diğerleriyle eĢit olarak gördüğünün ve eĢitlik ilkesinin görüĢmelerde geçerli olduğunun söylenemeyeceğini belirtmektedir.322 Westphalian ortodoksinin en önemli iddialarından birisi olan “Westphalia‟nın bir dönüm noktası” olmasını sistem açısından eleĢtirenler de mevcuttur. Bu eleĢtirilere göre Westphalia sistemde köklü bir değiĢime neden olmamıĢtır. Westphalian ortodokside geçen egemenlik, egemen eĢitlik, devletlerin eĢit olması, sistemin anarĢik yapısı gibi ifadelerin 318 Akgün, B., Çelik, M. (2007). KüreselleĢme çağında „üçüncü dünya‟yı yeniden okumak. Avrasya Etüdleri, 13(31-32), 65-67. 319 Minkkinen, P. (2006). The ethos of sovereignty: A critical appraisal. Human Rights Review, 8(2), 34. 320 Kelly, M.J. (2005). Pulling at the threads of Westphalia: Involuntary sovereignty waiver revolutionary international legal theory or return to rule by the great powers?. UCLA Journal of International Law and Foreign Afairs, 10(2), 366. 321 Donnelly, J. (2006). Sovereign inequalities and hierarchy in anarchy: American power and international society. European Journal of International Relations, 12(2), 145-147. 322 Osiander, 1995, 82. 95 Westphalia‟da geçmemesini, Westphalian‟ın sistemde köklü bir değiĢime neden olmayıp, Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nu sona erdirmediği gibi, yaklaĢık olarak yüz elli yıl daha devam etmesine yol açması “Westphalia aldatmacası” (Westphalian Fallacy) olarak da tanımlanmaktadır.323 Keating özellikle Westphalian ortodokside geçen dıĢ egemenlik bahsini ele almakta ve büyük güçlerle diğer devletlerin hiçbir surette eĢit olarak kabul edilemeyeceklerini, devletlerin sahip oldukları hukukî egemenlikleri (de jure egemenlik olarak tanımlamaktadır) ile bu egemenliklerinin uluslararası pratiğe aktarımının (de facto egemenlik olarak tanımlamaktadır) farklı olduğunu, devletlerin hukukî egemenliklerinin pratikte birçok kısıtlamaya maruz kaldığını, devletlerin diğer devletlerle iliĢkilerinde eĢit statüde davranamadığı gibi, iç iĢlerinde de tam bağımsız olmadıklarını, dolayısıyla Westphalia‟nın büyük bir aldatmaca olduğunu savunmaktadır.324 Westphalian sistemin zaman aĢan yapısı ve evrenselliği iddiası da ciddi eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. On yedinci yüzyıl Ģartlarına göre hazırlanan Westphalia‟nın modern uluslararası politikayı Ģekillendirdiği iddiasını ele alan Susan Strange, böylesi bir iddianın doğru olması halinde dahi sistemin “baĢarısız” olduğunu ifade etmektedir. Strange, Westphalian sistemi uzun vadede sürdürülebilir olmaması nedeniyle baĢarısız bulmaktadır, hatta Westphalia‟nın küresel, hümanist ve ekonomi siyasî bakıĢ açılarından değerlendirildiğinde hezimete uğradığını iddia etmekte, Westphalia‟yı “Westfailure Sistem” (Westfailure System) olarak tanımlamaktadır.325 Ancak Westphalia‟nın hezimete uğramasından kastının Westphalia‟nın çöktüğü anlamına gelmediğini de eklemektedir.326 Strange, Westphalia‟nın yeni bir sistem getirdiğini kabul etmektedir, ancak bu sistemin sürdürülebilir olmadığını gösteren üç ana göstergeden de bahsetmektedir. Birincisi Westphalian sistemin çevresel tehditleri ve tahribatları engelleyememiĢ olmasıdır (ekolojik baĢarısızlık). Ġkincisi, devletle birlikte var olduğu kabul edilen kapitalist düzende devletin ekonomik geliĢmeleri kontrol edememiĢ olmasıdır, 1997 Asya krizi gibi (finansal baĢarısızlık). Üçüncüsü ise, Westphalia‟nın gerek küresel ölçekte gerekse ulusal ölçekte sosyo-ekonomik dengesizlikleri giderememiĢ, zengin-fakir makasını kapatamadığı gibi, daha fazla açılmasını engelleyememiĢ olmasıdır (sosyal baĢarısızlık).327 Ancak Strange bu 323 Keating, 2003, 194. Keating, a.g.m., 195-196. 325 Strange, S. (1999). The Westfailure system., Review of International Studies, 25(3), 345. 326 Strange, a.g.m., 346. 327 Strange, a.g.m., 346. 324 96 baĢarısızlıklara rağmen Westphalian sistemin devam ettiğini ifade etmektedir, çünkü ona göre Westphalia‟nın alternatifi henüz geliĢtirilememiĢtir. Westphalia‟ya atfedilen özelliklerin bir dönüm noktası olarak görülebileceğini kabul eden, ancak tarihin yanlıĢ saptandığını savunan görüĢler de mevcuttur. Ulus-devlet yapısının Westphalia‟dan sonra, 1688‟de gerçekleĢen “ġanlı Devrim” (Glorious Revolution) sonrasında Ġngiltere‟de görüldüğünü savunan Benno Teschke‟ye göre, modern devlet yapısı Westphalia‟da yoktur, çünkü Westphalia sonrası devlet yapıları hâlâ hanedanlık esaslarına göre yönetilmektedir. Devrim sonrası Ġngiltere‟de kurulan parlamenter sistem ile gerçek anlamda uluslararası iliĢkilerin doğasının ve iĢleyiĢinin değiĢtiğini ifade eden Teschke bunu kapitalizmin yükseliĢiyle izah etmekte, devletler arası iliĢkilerin yani dıĢ politikanın ise Utrecht AntlaĢması (1715) ile daha önceki uygulamalara göre değiĢiklik gösterdiğini savunmaktadır.328 Modern uluslararası sistemin daha geç bir tarihte, Fransız Devrimi (1789) ile gerçek anlamda baĢladığı da savunulmaktadır. Westphalia‟nın gerçek bir sistem oluĢturmayıp kaosa neden olduğunu, hanedanlık sistemini sona erdirmeyip 1648 öncesi siyasî formasyonun (ancien régime) devam ettiğini329, buna karĢılık Fransız Devrimi ile hanedanlık sistemi yerine “halk egemenliğine” dayalı yeni bir sistemin kurulduğunu330 savunan bu eleĢtiriye göre Fransız Devrimi hanedanlığa ait ülkesel devletten ulus-devlete geçiĢi sağladığı için modern uluslararası iliĢkilerin baĢladığı tarih olarak kabul edilmelidir.331 Bu eleĢtiri Westphalian ortodoksiyi savunanlar tarafından eleĢtirilmekte, Fransız Devrimi Westphalian düzeni bozmakla ve tehdit etmekle itham edilmekte332, Westphalia‟dan itibaren görülmeyen evrenselci ve ideolojik çatıĢmaların yeniden baĢlamasına neden olmakla suçlanmaktadır.333 Ancak Bukovansky‟nin eleĢtirisi oldukça tutarlıdır. Fransız Devrimi “ulus” bilincinin yayılmasına ve neredeyse homojen yapılı ulusdevletlerin oluĢmasında önemli bir artıĢa neden olmuĢtur. Yani Fransız Devrimi ile uluslararası sistemde yapısal bir değiĢim yaĢanmıĢtır. Ayrıca yine Westphalian ortodokside 328 Teschke, B. (2002). Theorizing the Westphalian system of states: International relations from absolutism to capitalism. European Journal of International Relations, 8(1), 14. 329 Bukovansky, M. (1999). The altered state and the state of nature: The French revolution and international politics. Review of International Studies, 25(2), 203. 330 Bukovansky, a.g.m., 197. 331 Bukovsky, a.g.m., 200. 332 Armstrong, J.D. (1993). Revolution and World Order. Oxford: Clarendon Press, özellikle 3. bölüm. 333 Bull, 1977, 41. 97 bahsedilen “güç dengesinin” Avrupa Uyumu gibi en açık uygulamaları Fransız Devrimi sonrasında gerçekleĢmiĢtir. Westphalia yerine farklı tarih önerilerinden bir kısmı da 1648‟den daha öncesine aittir. Krasner, önceleri Westphalia‟nın hem dönüm noktası olarak hem de modern uluslararası iliĢkilerin miladı olarak kabul edilmesini eleĢtirmiĢ334, ancak daha sonra bu eleĢtirisini biraz yumuĢatmıĢ, her ne kadar modern uluslararası iliĢkilerin Westphalia ile baĢladığını halen reddetse de, Westphalia‟nın modern uluslararası iliĢkilerin geliĢiminde önemli bir basamak olduğunu kabul etmiĢtir.335 Westphalia‟nın çoğu akademisyen tarafından hâlâ tam olarak anlaĢılamadığını, Westphalia‟nın sistemik bir değiĢime yol açmadığını, sadece Hıristiyanlık âleminden güç dengesi ve devlet olma haline dönüĢümü baĢlattığını da iddia etmektedir.336 Ayrıca Krasner özellikle dinî özgürlükler bağlamında siyasî birimlerin belirleyici olma haklarını (cuius regio, eius religio/yöneticinin dini, devletin dinidir) egemenliğin bir parametresi olarak değerlendirmekte, bu bakımdan bu ilkenin ilk geçtiği Augsburg AntlaĢması‟nın (1555) Westphalia‟dan daha önemli bir tarih olduğunu savunmaktadır.337 Ancak burada Krasner‟in eleĢtirisinde önemli bir noksanlık söz konusudur. “Cuius regio, eius religio” ilkesinin Westphalia‟dan önce Augsburg‟da geçtiği doğrudur, ancak bu hak Augsburg‟da sadece Katolikler ve Protestanlar için tanınmıĢtır. AntlaĢmanın 17. maddesinde “yukarıda bahsedilen iki din (Katolik ve Protestan) dıĢındaki inançlar bu barıĢ kapsamında değildir”338 ifadesi yer almıĢ, böylece barıĢ sadece Katolik ve Protestan inançları için geçerli olmuĢtur. Westphalia‟da ise herhangi bir inanç ismi belirtilmeden “herkesin kendi dininin gereklerini evinde ya da belirtilen saatler dahilinde kamusal kiliselerde özgürce ifa edebilecekleri” (Münster md.28/Osnabrück md.4.20 ve 4.22) ifade edilmiĢtir. Modern devlete benzer yapıların Westphalia‟dan daha önce olduğunu iddia eden çalıĢmalardan bir diğerinde ise, Jeremy Larkins on ikinci ve on dördüncü yüzyıllar 334 Krasner, 1993, 235. Krasner, 2001a, 82. 336 Krasner, a.g.e., 82. 337 Krasner, 1995, 141; Krasner, 1993, 235. Osiander de aynı fikri paylaĢmaktadır. Bakınız: Osiander, 2001b, 271. Benzer bir iddia için bakınız: Rial, J.M.C. (1987). States, sovereign equality. Bernhardt, R. (ed.). EPIL: States, Responsibility of States, International Law and Municipal Law, Vol. 10. Amsterdam: North-Holland, 478. 338 Ġnternet: Resolution of the Imperial Diet of Augsburg, 1555, http://pages.uoregon.edu/dluebke/Reformations441/441PeaceofAugsburg1555.htm; The Religious Peace of Augsburg, 1555, http://pages.uoregon.edu/sshoemak/323/texts/augsburg.htm adreslerinden adreslerinden 9 Ekim 2012‟de alınmıĢtır. Parantez içi açıklama orijinal metinde bulunmayıp, sonradan eklenmiĢtir. 335 98 arasında Kuzey Ġtalya‟daki Ģehir devletlerinin ticaret serbestlikleri, para sistemleri, sınır bilinci gibi yönleriyle Westphalia‟dan çok önce de modern devletlere benzer yapıların mevcut olduğunu belirtmektedir.339 Larkins 1300‟lü yıllarda Ġtalyan Ģehir devletlerinin Fransa MonarĢisi kadar egemen yoğun olduklarını ve halkı üzerinde hâkimiyet kurduklarını belirtse de, Ġtalyan Ģehir devletlerinin sınırları içerisinde özerk ve bağımsız bölgelerin bulunduğu ve Ģehir devletini yöneten prensin bu bölgelere karıĢamadığı da bir gerçekti. Ancak her ne kadar Ģehir devletleri sınırları kesin bir biçimde belirlenmiĢ ve sınırları içerisinde mutlak egemen yapılar olmasalar da, egemen devletlerin birçok özelliklerini içermeleri nedeniyle Larkins tarafından Westphalia‟ya göre modern devletlerin baĢlangıcı için daha uygun bir tarih olmaktadır. Papalık karĢısında seküler ve ülkesel otoritelerin ilk güç kazanımının Westphalia olmadığına iliĢkin ciddi tarihler ve olaylar da mevcuttur. On ikinci yüzyılda Avrupa‟da oldukça önemli iki konkordato imzalanmıĢtır: Londra Konkordatosu (1107) ve Worms Konkordatosu (1122). Her iki konkordato da Orta Çağa hâkim olan “Kilisenin üstünlüğü” anlayıĢına karĢı ilk önemli giriĢimler olup, kilise otoritesi-sivil otorite ayrımında340 (KiliseDevlet düalizmi) sivil otorite lehine kazanımlar sağlanmasına neden olmuĢtur. ġunu ifade etmek gerekmektedir ki, bu düalizm her iki otorite arasında düĢmanlık olduğu Ģeklinde yorumlanmamalıdır. Aksine Kilise, otoritesini ve faaliyetlerini kendisini koruyan ve kurallarını kabul eden bir Ġmparator gölgesi altında daha rahat gerçekleĢtirmekte, Ġmparator ise Kilisenin dinini kabul eden vatandaĢları karĢısında “meĢruiyetini” elde etmekteydi. Ancak bu karĢılıklı menfaat iliĢkisi on birinci yüzyıl baĢlarında bozulmaya 339 Larkins, 2010, 9-12. Siyaset Biliminde “iki kılıç kuramı” ya da “çifte kılıçlar kuramı” tartıĢmalarında geçen bu ayrım, St. Augustine ve St. Ambrosso gibi dördüncü yüzyıl düĢünürleri tarafından geliĢtirilmiĢ, Papa I. Gelasius (492496) tarafından sistematik bir forma büründürülmüĢ ve bu nedenle de “Gelasius düalizmi” olarak da adlandırılmaktadır. Kuram özetle dünyada iki otoritenin varlığından bahsetmektedir: Kilisenin temsil ettiği “uhrevi otorite” ve Kralın/prensin ya da devletin temsil ettiği “dünyevi otorite”. Her iki otoritenin amacı insanlığın huzurunu temin etmektir. Dünyevi otorite barıĢ ve düzeni tesis ederek, insanların Tanrı‟ya en iyi biçimde hizmet edebilmelerini sağlayacak; uhrevi otorite de insanlara Cennet yolunda kılavuzluk yapacaktır. Kuramı kurgulayanlar, dünyevi meselelerle uğraĢması nedeniyle yanılgıya düĢme ihtimali fazla olan Kral yerine, Tanrıyla olan sıkı bağı nedeniyle Kiliseyi daha güvenilir görmüĢ ve ikinci otoritenin birinci otoriteden daha üstün olduğu yorumunu yapmıĢlardır. Bu yorum Orta Çağı Ģekillendiren “Kilisenin üstünlüğü” algısının temelini oluĢturmuĢtur. Bakınız: Tannenbaum, D., Schultz, D. (2005). Siyasi Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirler. (Çev. Fatih Demirci). Ankara: Adres Yayınları. (Eserin orijinali 1998‟de yayımlandı), 102-106; Weithman, P. (2001). Augustine‟s political philosophy. Stump, E. (ed.). The Cambridge Companion to Augustine. Cambridge: Cambridge University Press, 235-237. Daha sonra “Gelasius düalizminden” “iki kılıç kuramına” geçiĢ söz konusu olmuĢtur. Böylece Gelasius‟un öğretisindeki kesin ayrım ortadan kalkmıĢ, dünyevi iĢler her ne kadar Krala bırakılmıĢ olsa da, Kilise‟ye Kralı yönlendirme özerkliği sağlanmıĢtır. Bakınız: Ağaoğulları, M.A., Köker, L. (1991). İmparatorluktan Tanrı Devletine. Ankara: Ġmge Kitabevi, 180-183. 340 99 baĢlamıĢtır. Topraklarının çoğunu elinde tutan soylular Kilise ve manastırlara ait taĢınmazlara sahiptiler ve dinî yapılarda görev yapan din adamlarının tespit edilmesinde karar verici konumdaydılar. On birinci yüzyılda Kilise “kilise özgürlüğü” adı altında, kilisenin dünyevî otoritenin hükümranlığından çıkıp, kendi görevlilerinin bizzat kilise tarafından tespit edilmesini ve atanmasını amaçlayan bir karĢı duruĢ sergilemiĢtir. Özellikle 1103-1107 yılları arasında yoğunlaĢan bu tartıĢma “Atama UyuĢmazlığı” (Investiture Controversy/Investiture Struggle) olarak adlandırılmaktadır.341 YaĢanan uyuĢmazlık özetle, din adamlarının Ġmparatora mı yoksa Papa‟ya mı bağlı olacağına iliĢkin Kilise ve Ġmparatorluk arasında yaĢanan fikir ayrılığıdır ve her iki otorite de din adamlarının kendi otoritelerine bağlı olmasını savunmaktadır. Bu tartıĢmalar Worms‟ta toplanan bir konferansta ele alınmıĢ ve varılan uzlaĢma sonucu imzalanan Worms Konkordatosu (the Concordat of Worms-1122) din adamlarının/papazların atanmasında monarklara haklar ve yetkiler vermiĢtir. Bu da Westphalia‟nın papalık yetkilerinin kısıtlandığı ilk antlaĢma olmadığını ortaya koymaktadır.342 Westphalia‟nın “bir dönüm noktası” olarak kabul edilmesi, yukarıda da izah edilmeye çalıĢıldığı gibi oldukça ciddi eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. Ancak eleĢtirilerin tamamı bu iddiayı külliyen reddetmemekte, Westphalia‟yı önemli değiĢikliklerin baĢladığı bir tarih olarak kabul etmekte, ancak değiĢikliğin ya da dönüĢümün birden olmadığını belirtmektedir. Bu eleĢtirilerin temel argümanı Ģu Ģekilde izah edilebilir: Westphalia hiçbir Ģeyi yoktan var etmediği gibi, var olan hiçbir Ģeyi de bir anda yok etmemiĢtir. Westphalia ile ortaya çıkan sistemin de birden oluĢmadığı, üç yüz yıllık bir dönüĢümün nihai sonucu olduğuna dair iddialar olduğu gibi343, Westphalia ile eski sistemin ortadan kalkmadığı, Kutsal Roma Ġmparatorluğu‟nun 1806 yılına kadar, yani Westphalia‟dan yüz elli yıl sonrasında kadar varlığını devam ettirmesi itibariyle aĢikardır. Westphalia elbette ki önemli bir tarihtir, ancak feodal dönemden modern döneme geçiĢ Westphalian ortodokside anlatıldığı gibi bir anda oluvermemiĢtir. DeğiĢim bir süreç ister, öyle ki, Osiander‟e göre Westphalia‟ya atfedilen modern uluslararası iliĢkiler on 341 Mesquita, B.B. de. (2000). Popes, kings and endogenous institutions: The concordat of worms and the origin of sovereignty. International Studies Review, 2(2), 94 ve 97; Gönenç, L. (2008). Orta çağ Avrupası‟nda anayasacılığın düĢünsel ve kurumsal temelleri. Yazıcı, S. vd. (eds.). Prof.Dr. Ergun Özbudun’a Armağan: Cilt II: Anayasa Hukuku. Ankara: Yetkin Yayınları, 278. 342 Caporaso, J.A. (2000). Changes in the Westphalian order: Territory, public authority and sovereignty. International Studies Review, 2(2), 3. 343 Philpott, 2001, 77. 100 sekizinci yüzyılda dahi istenilen ölçüde gerçekleĢememiĢti.344 Westphalia bu değiĢim süreci içerisindeki basamaklardan yalnızca bir tanesidir. Westphalia‟nın imzalandığı gün ile bir sonraki gün arasında mucizevi bir farklılık beklemek hata olur. 345 DeğiĢimin bir anda gerçekleĢmediği, modern uluslararası sistemin doğuĢunun Westphalia ile Utrecht AntlaĢması arasında gerçekleĢtiği iddiaları da mevcuttur.346 Burada Osiander‟in “bir anlık değiĢim itirazı” önemlidir. Modern uluslararası iliĢkilerin doğuĢu ve geliĢimini bir olaya, hatta bir âna bağlamak yanlıĢ bir yaklaĢım olmaktadır. Bunun yerine Krasner‟in iĢaret ettiği Augsburg‟dan baĢlayıp Westphalia ve Utrecht‟i, hatta Fransız Devrimi‟ni de aĢıp Viyana Kongresi‟ne kadar geçen iki yüz elli yıllık süreci göz önünde bulundurmak daha gerçekçi ve makul bir yaklaĢım olabilir. Bütün bu eleĢtirilere rağmen genel kabul olduğu üzere Westphalia Uluslararası ĠliĢkiler‟in geliĢimini ve geliĢiminin temel aktörü olan devleti analiz ederken tercih edilen en uygun baĢlangıç noktasıdır, analiz esnasında tespit edilen aksiyomların dayanak noktasıdır. Westphalia‟ya atfedilen bazı özellikler abartılı olsa da, sahip olduğu bazı parametreler nedeniyle kendisine biçilen rol yerindedir ve aslına bakılırsa disiplini çalıĢırken daha uygun bir baĢka baĢlangıç noktası bulmak oldukça güçtür. Westphalia olarak adlandırılan antlaĢmaların imzalanma süreçleri, o zamana kadar açıkça zikredilmeyen ve her ne kadar Münster ve Osnabrück‟te de zikredilmemesine rağmen ima edilen ülkesel devlet, egemenlik, egemen eĢitlik gibi modern uluslararası iliĢkilerin yapı taĢlarına antlaĢmalarda yer verilmiĢ olması Westphalia‟ya önemli bir konum kazandırmaktadır. Westphalia gerçek bir olaydır, ancak kendisine kazandırılan, atfedilen anlamlar ve içerik olması gerekenden daha fazlasını sunmaktadır. Westphalia‟ya atfedilen mahiyet ile uluslararası pratik uyuĢmamaktadır. Buna ilaveten, bu tezde Westphalia‟nın bir mit olarak “devlet merkezli bir sistem” anlayıĢını meĢru kılmak ve bu anlayıĢın kabul edilmesini sağlamak adına ısrarla kullanıldığı iddia edilmektedir. Leo Gross‟un makalesi hariç 344 Osiander, A. (2001a). Before sovereignty: Society and politics in ancien régime Europe. Review of International Studies, 27(5), 121. 345 Sorensen, 1999, 591; Zacher, M.W. (2001). The terriorial integrity norm: International boundaries and the use of force. International Organizations, 55(2), 216. 346 Teschke, B. (2003). The Myth of 1648: Class, Geopolitics and the Making of Modern International Relations. London: Verso, 3. 101 Westphalian mit çalıĢmalarının 1960‟lı yıllar itibariyle yoğunlaĢtığı düĢünüldüğünde 347, bu mitin Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası kurulan sistemi koruma amacıyla kullanıldığı aĢikardır. 1945‟de Batı (değerleri) merkezli kurulan “devlet merkezli” sisteme 1960‟lı yıllar itibariyle önemli eleĢtiriler getirilmeye baĢlanmıĢtır. Bu eleĢtiriler zamanla Uluslararası ĠliĢkiler‟de “karĢılıklı bağımlılık” yaklaĢımını merkezine alan Plüralizm perspektifini güçlendirmiĢ348, böylece Uluslararası ĠliĢkiler gündemine “kuzey-güney” ve “merkezçevre” gibi tartıĢma blokları dahil olmuĢtur. Kuzey ve merkez eski sömürgeci yeni modern/geliĢmiĢ devletler iken, güney ve çevre eski sömürge yeni azgeliĢmiĢ/üçüncü dünya devletleri olmaktadır. Ayrıca Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında yüz civarında yeni ülke dünya sahnesinde yerini almıĢ, uluslararası sistem Avrupa merkezli olmaktan uzaklaĢmaya baĢlamıĢtır.349 Bu nedenle bu teze hâkim olan görüĢe göre, yeni bağımsızlığını kazanan ülkeleri sisteme dahil edebilmek ve sistemi meĢru kılabilmek amacıyla Westphalian ortodoksi söylem sıklıkla kullanılmaktadır. Böylesi bir amaçla birlikte teorisi ile pratiği uyuĢmayan Westphalia bir siyasî mit olmaktadır. Burada Sorel‟in “itici güç”, Aron‟un “siyasî iyimserlik” kavramları akla gelmektedir. Westphalia eski sömürge devletlerinin eski sömürgecileriyle iliĢki kurabilmelerini, onların kurdukları uluslararası sistemi kabul etmelerini* ve sistemin devamı açısından “bağlantısızlık hareketi”ni uygulamalarını sağlayabilmiĢtir. Bu yönüyle Westphalia, BM sisteminin “itici gücü” olmuĢtur, olmaya da devam etmektedir. Westphalia‟nın mutlak egemenlik, egemen eĢitlik, ülkesel devlet gibi temel kavramların baĢlangıcı olması tartıĢılabilir olsa da, bu kavramlar bugün hâlâ kullanılmakta ve her tartıĢmada Westphalia‟ya atıf yapılmaktadır. Özellikle devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin modern dönem uluslararası sistemde var olabilmesi adına Westphalia gibi bir itici güce ihtiyaç duyulmaktadır. Westphalia miti Sorel‟in iddia ettiği gibi uluslararası toplumu kanalize eden, egemenlik, egemen eĢitlik gibi temel ilkelere uluslararası toplum nezdinde meĢruiyet kazandıran, BM sistemi lehine tesirleri olan bir mittir. Bu bakımdan Cassirer‟in pejoratif bakıĢı gibi değersiz, kandıran, içi boĢ, hurafe ve baĢarısız bir fenomen olmayıp, 347 Schmidt, S. (2011). To order the minds of scholars: The discourse of the peace of Westphalia in international relations literatüre. International Studies Quarterly, 55(3), 602. 348 Holsti, K.J. (1989). Mirror, mirror on the wall: Which are the fairest theories of all. International Studies Quarterly, 33(3), 255; Lapid, Y. (1989). The third debate: On the prospects of international theory in a postpositivist era. International Studies Quarterly, 33(2), 239-244. 349 Akgün, Çelik, 2007, 50. * Eski sömürge devletlerinin yirminci yüzyılda oluĢturduğu “Üçüncü Dünya” G-77 çatısı altında BM Genel Kurulu‟nu ve UNCTAD‟ı en aktif biçimde kullanan devletler grubu olmuĢtur. 102 kendisinden dört asır sonra dahi tartıĢılan ve tartıĢılmasına rağmen uluslararası meĢruiyeti olan, tartıĢanlar tarafından dahi disiplinin tarihî ve temel kavramları analiz edilirken atıf yapılan, günümüz uluslararası sisteminin yapı taĢları olan kavramları ve ilkeleri üretebildiği için önemli bir mittir. Bu nedenle klasik yoruma göre üzerinde mit olduğuna dair tartıĢmalar “olsa da”, teze göre “bilhassa siyasî bir mit olduğu için” Westphalia‟nın disiplindeki önemi azalmamıĢtır. 103 3. EGEMEN EġĠTLĠK ĠLKESĠNĠN NORMATĠF BOYUTU 3.1. EĢitlik ve Adalet ĠliĢkisi Egemen eĢitlik ilkesinin Westphalian mitte geçen egemenlik algısının bir sonucu olduğuna dair genel kabul tezin bir önceki bölümünde anlatılmaktadır. Bu genel kabule göre egemenliğin dıĢsal boyutu diğer devletlerle eĢit düzeyde iliĢki kurulmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla devletlerin eĢitliği egemenliklerinin bir sonucu olmaktadır. Tesrten bir okumayla da, devletlerin egemenliği eĢit olmalarını gerektirmektedir. Egemenlik ve eĢitlik arasındaki bu karĢılıklı ve içiçe iliĢki egemen eĢitlik ilkesinin içeriğini oluĢturmaktadır. EĢitlik tıpkı egemenlik gibi üzerinde mutabakata varıldığı zannedilen, ancak tartıĢıldığında birbirinden farklı tanımların ortaya çıktığı, birçok disiplinin önemli yapı taĢlarından bir tanesidir. Genellikle adalet, hakkaniyet, denklik, benzerlik gibi ifadelerle birlikte ya da birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Matematik kökenli bir kavram olan eĢitlik iki ya da daha fazla “Ģey”in belirlenen ya da verili bir takım özelliklere göre birbirleriyle aynı olduklarını ifade etmektedir.350 EĢitlikten bahsedilebilmesi için, eĢit olarak “tanımlanan” unsurların neye göre, hangi koĢullarda ve hangi bakımlardan eĢit olduklarının net bir biçimde belirtilmesi gerekmektedir. Üç adet A ile üç adet B rakamsal değer bağlamında eĢittir, ancak A ve B Ģekil, ses, ifade ve anlam bakımından farklıdır. Dolayısıyla eĢitlik benzer olmak değil, belirlenmiĢ kriterler bağlamında aynı olmaktır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “eĢit”, yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan iki veya daha çok Ģey; aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan Ģey351; eĢitlik ise iki veya daha çok Ģeyin eĢit olması durumu, denklik, müsavat; kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu; bedensel, ruhsal baĢkalıkları ne olursa olsun, insanlar arasında toplumsal ve siyasî haklar bakımından ayrım bulunmaması durumu olarak tanımlanmaktadır.352 Diğer bir sözlükte ise eĢit, birbiriyle aynı olan, fark göstermeyen, eĢ olan, müsavi olan; aynı haklara 350 Kooijmans, P.H. (1964). The Doctrine of the Legal Equality of States: An Inquiry into the Foundations of International Law. Leyden: A.W.Sythoff, 7. 351 Türk Dil Kurumu. 2005, 657. 352 Türk Dil Kurumu, a.g.e., 657. 104 sahip olan353; eĢitlik ise birden fazla Ģeyin birbirinin aynı olması, eĢit olması hali, müsavat olarak tanımlanmaktadır.354 Kavramın felsefî kökenleri göz önünde bulundurulduğunda eĢitlik ahlâkî ve toplumsal bir ideal olarak, insanların birbirleriyle aynı fıtrata sahip olmaları bakımından aynı konum ve değerde olmaları hali; insanların birbirleriyle eĢdeğerde olduğunu, bundan dolayı insanlar arasında ayrım gözetilmemesi gerektiğini dile getiren ilke olarak tanımlanmaktadır.355 Siyaset bilimi nazarında ise eĢitlik, diğerleriyle değer, rütbe ve ayrıcalıklar bakımından eĢit olma hali; güç, yetenek, baĢarma ve üstünlük bakımından eĢit olma hali; adalet, tarafsızlık, orantılılık Ģeklinde tanımlanmakta356, kurumsal eĢitlik, biçimsel eĢitlik, fırsat eĢitliği, çıktı eĢitliği gibi çeĢitli siyasî eĢitliklerden bahsedilmektedir.357 EĢitlik ilkesi zıttı olan eĢitsizlik ile bir anlama kavuĢmaktadır. EĢitlik, kısaca, iki ya da daha fazla unsurun bir takım parametrelere göre kıyaslanması ve netice itibariyle aynı muhtevaya sahip olmalarını ifade etmektedir. EĢitsizlik ise belirlenen kriterler bağlamında karĢılaĢtırma yapılan unsurlar arasında tam bir örtüĢmenin, aynılığın olmaması durumudur. EĢitsizlik eĢitlik ilkesinin bir sonucu olarak düĢünüldüğünde, eĢitlik ilkesinin ihlali ya da gerçekleĢmemesinin bir sonucu olmaktadır. Diğer taraftan, eĢitsizlik eĢitlik ilkesinin bir kurum ya da yapı tarafından reddedilmesi veya uygulanmaması halinde de gerçekleĢebilmektedir. Kısaca, eĢitlik eĢitsizlik ile aynı kaynaktan beslenmekte olup, aralarındaki farklılık onları niteleme usulünden kaynaklanmaktadır.358 Görüldüğü üzere özünde matematik kökenli bir kavram olan eĢitliğe siyaset, felsefe ve hukuk gibi birbiriyle yakın, hatta iç içe geçmiĢ disiplinlerde farklı anlamlar yüklenmektedir. Kavrama dair farklı içerikler eĢitlik kavramını tanımlarken kullanılan parametrelerin farklılığından kaynaklanmaktadır. Bu farklılık ise her disiplinin “hangi kritere göre eĢit?” sorusuna cevap verirken kullandığı farklı nirengi noktalarından kaynaklanmaktadır. Bu farklı parametreler nedeniyle eĢitlik kavramı genelde bir ön niteleme ile kullanılmaktadır. Böylece neye göre eĢitlikten bahsedildiği belirtilmiĢ 353 Doğan, 2001, 401. Doğan, a.g.e., 401. 355 Cevizci, 2000, 342. 356 Sills, D.L. (ed.). (1968). Encyclopedia of the Social Sciences: Volume 5. USA: The Macmillan Company& The Free Press, 108. 357 Heywood, A. (2012). Siyasetin Temel Kavramları. (Çev. H.Özler). Ankara: Adres Yayınları. (eserin orijinali 2000‟de yayınlanmıĢtır), 174. 358 Brunner, E. (2002). Justice and Social Order. (Tıpkı Basım). (Çev. M.Hottinger). Cambridge: The Lutterworth Press. (eserin orijinali 1945‟de yayınlanmıĢtır), 35-46. 354 105 olmaktadır: hukukî eĢitlik, siyasî eĢitlik, sosyal eĢitlik, ekonomik eĢitlik, fırsat eĢitliği, Ģartlarda eĢitlik, sonuçlarda eĢitlik, sınıfsal eĢitlik, insanların eĢitliği, devletlerin eĢitliği gibi. Dolayısıyla eĢitlik amorf, yani biçimsiz bir kavramdır.359 Tanımlandığı zamana ve mekâna ya da çerçeveye göre farklı kullanımlara ve muhtevalara sahip olmaktadır. Dolayısıyla eĢitlik asla tek tip veya bütün yönleriyle aynı olma olarak düĢünülmemelidir.360 Matematikte olduğu gibi siyasette ve hukukta da eĢitlik, yüklenen anlama göre ele alınmaktadır. Örneğin, insanlar eĢittir demek, insanların farksız oldukları anlamına gelmemektedir. Ġnsanlar beyaz, zenci, esmer, sarı ırktan olmaları; Müslüman, Hıristiyan, Budist olmaları; uzun, kısa olmaları gibi farklılıklarına rağmen “hukuk karĢısında” eĢittir. Burada eĢitliğin bütün diğer eĢit olmayan özelliklere rağmen “hukuk alanında” olduğu belirtilmektedir. Netice itibariyle, eĢitliği tartıĢırken eĢit olarak addedilen özellik(ler) kesin bir biçimde belirtilmelidir. EĢitlik tartıĢmalarının epistemolojik ve teorik zemini genellikle Aristo‟ya dayandırılmaktadır. Bütün eĢitlik tartıĢmaları Aristo‟nun genel-özel adalet (birincisi kamusal eĢitlik ya da hukukî eĢitliği, ikincisi ise bireysel eĢitliği ifade etmektedir) ve dağıtıcı-denkleĢtirici adalet kavramları üzerine inĢa edilmektedir. Aristo‟nun yorumuyla insanlar hem eĢittir hem de değildir. Ġnsanlar bir Tanrı tarafından “insan” olarak yaratıldığı için eĢit iken, diğer taraftan bir “erkek ve kadın” olarak yaratıldığı için, farklı kiĢilikler tahsis edildiği için eĢit değildir.361 Peki aynı kaynaktan beslenen bu iki kavramı farklı kılan nedir? Bu soruya verilecek cevap oldukça önemli bir baĢlangıç olmaktadır. Ġnsanlara yönelik “hem eĢit, hem de eĢit değil” ifadesinde farkı insanlara atfedilen nitelik oluĢturmaktadır. Nitelik “yaradılıĢ” olduğunda bütün insanları eĢit olarak addetmek mümkün olmaktadır. Lakin nitelik “cinsiyet” olduğunda erkek ve kadın (hatta günümüzde daha da fazla cinsiyet çeĢidiyle) ayrımı ortaya çıkmaktadır ve bu durumda da eĢit olmadıklarını addetmek mümkün olmaktadır. Dolayısıyla nitelik ya da kriter değiĢtikçe eĢitlik yorumu da değiĢmektedir. Aristo‟nun denklemi türetilecek olursa, insanların cinsiyetlerinden baĢka ırk, dil, din, boy ve akla gelebilecek birçok niteliğe kıyasla eĢitlikleri sorgulanabilir hale gelmektedir. Genel kabule göre eĢitlik kavramı hukukî bağlamda iki önemli ilkeyi nitelemektedir: 359 Jenks, C.W. (1964). The Prospects of International Adjudication. New York: Oceana Publication, 318. Thomson, D. (1949). Equality. Cambridge: Cambridge University Press, 3. 361 Kooijmans, 1964, 26. 360 106 Hukuk önünde eĢitlik, yani hukukun eĢit koruyuculuğu ve haklarda eĢitlik, yani hakların kullanımında eĢitlik.362 Egemen eĢitlik ilkesinin de iki önemli yorumu olan bu eĢitlik ilkeleri Aristo‟nun düzenleyici ve dağıtıcı adalet tasnifine dayandırılarak tanımlanmaktadır. Klasik hukuk metinlerinin çoğunda uluslararası hukukta eĢitlik kavramına dair geleneksel bakıĢın Aristo‟nun nazarıyla Ģekillendiği kabul edilmektedir. Aristo Nikomakyen Etik (Nicomachean Ethics) adlı eserinin beĢinci kitap, onuncu bölümünde eĢitlikten Ģu Ģekilde bahsetmektedir: “EĢitlik, hukukun belirsizliğinden kaynaklanan eksiklikleri gidermek amacıyla hukukun düzeltilmesidir”.363 “EĢit olana eĢit davranılır” düsturuyla Aristo eĢitliği sağlayabilmek için adil ve hakkaniyetli davranmayı savunmaktadır. Aristo için adalet önemli bir kavramdır ve eĢitlik ile adalet kavramları arasındaki iliĢkiyi Ģu Ģekilde ifade etmektedir: “Mutlak olarak birbiriyle aynı olmayan, ancak genel olarak da birbirlerinden farklı olmayan iki unsur. EĢitlik hukukî adaleti düzenleyen ve doğrulayan bir iĢleve sahiptir. Hukukun adil bir biçimde iĢleyebilmesi için eĢitliğe ihtiyaç vardır; eĢitliğin var olabilmesi için de adalete”.364 Dolayısıyla Aristo eĢitlik yerine adalet kavramını kullanmayı yeğlemektedir. Adalet kavramının her ne kadar kesin bir tanımının yapılması zor olsa da365, oldukça zengin bir tarihî geçmiĢi ve geliĢimi olan kavrama dair hukukî, siyasî ve felsefî tartıĢmalar eĢitlik kavramında olduğu gibi daha ziyade Aristo‟ya atıfla baĢlamaktadır. Aristo adalet kavramını adaletsizlik kavramı ile birlikte ele almaktadır.366 Adaleti yasalara uygun davranmak ve eĢitliği bozmamak; adaletsizliği ise 362 Dickinson, E. (1920). The Equality of States in International Law. Cambridge: Harvard University Press, 3-4. 363 Aristotle. (2004). Nicomachean Ethics. (ed. R. Crisp). Cambridge: Cambridge University Press. (Eserin orijinali M.Ö. 330‟da yayımlandı), V. Kitap, X. Bölüm. 364 Aristotle, a.g.e., V. Kitap, X. Bölüm, 99-100. 365 Kelsen‟e göre kavramın herkesçe kabul edilen net bir tanımının yapılması oldukça zordur. Bu sebeple Kelsen adaleti tanımlarken “benim adaletim…” ifadesiyle tanıma baĢlamaktadır. “My Justice is the justice of freedom, the justice of peace, the justice of democracy-the justice of tolerance”. Bakınız: Kelsen, H. (1960). What is Justice: Justice, Law and Politics in the Mirror of Scene: Collected Essays. (2. Baskı). Berkeley: University of California Press, 24. ÇağdaĢ hukukçulardan, son yirmi yıllık zaman diliminde “adalet” üzerine verdiği derslerle ve yaptığı çalıĢmalarla tanınan Prof.Dr. Michael J.Sandel da adalet kavramını tanımlamanın zorluğuna değinmektedir. MeĢhur eserinde onlarca örnek vererek adaleti tanımlamaya çalıĢan Sandel özellikle üç adalet yorumunun önemine değinmektedir: Bentham‟ın faydacı adaleti, Kant‟ın hakların adaleti ve Aristo‟nun hak edilen adaleti. Aristo‟nun adalet kuramına daha yakın bir tercihte bulunan Sandel Aristo‟nun “her bireye hak ettiği Ģeyi vermek” yorumunun yaĢanan dünyada daha uygulanabilir olduğunu savunmaktadır. Bakınız: Sandel, M.J. (2013). Adalet: Yapılması Gereken Şey Nedir?. (2. Baskı). (çev. Mehmet Kocaoğlu). Ankara: BigBang Yayınları. (Eserin orijinali 2009‟da yayımlandı). 366 Aristotle, 2004, V. Kitap, I. Bölüm, 81. 107 yasalara uymamak, böylece eĢitsizliğe yol açmak Ģeklinde tanımlamaktadır.367 Aristo‟ya göre adalet devletin vazifelerinden birisi olup, hukuk adaletli olanı ifade etmektedir.368 Bu aksiyomdan hareketle, eğer adaleti belirleyen ve tanımlayan kanun ise adalet kanuna uygun olandır. Yine, eğer adalet eĢitlik ise, bu eĢitlik sadece hukuk önünde söz konusu olmaktadır.369 Aristo adalet ve hukuk arasındaki bağı göstermek için Ģunu da eklemektedir ki, adalet yalnızca karĢılıklı iliĢkileri hukuk tarafından belirlenen bireyler için geçerlidir.370 Dolayısıyla adaletten ve eĢitlikten bahsedebilmek için Aristo‟ya göre hukukî bir zemin gerekmektedir. Aristo‟ya göre adalet insanlara hak ettikleri Ģeyi vermektir ve özellikleri bakımından eĢit olan kiĢilere eĢit dağıtım yapılması gerekmektedir.371 Aristo‟nun bu adalet veya eĢitlik tanımı daha sonra dağıtıcı adalet Ģeklinde tanımlanacaktır. EĢitlik tartıĢmalarındaki “hukuk önünde eĢitlik” ile “haklarda eĢitlik” tartıĢmasını anlayabilmek için Aristo‟nun dağıtıcı adalet ile birlikte denkleĢtirici adalet kavramına da değinmek gerekmektedir. Dağıtıcı (distributive) adalette, toplum içerisinde onur, varlık ve diğer unsurların eĢit ve eĢit olmayanlara farklı Ģekillerde dağıtımı söz konusu olmaktadır. Orantısal eĢitlik olarak da tanımlanan dağıtıcı adalette, eĢit kiĢiler arasında eĢit dağıtım, eĢit olmayan kiĢiler arasında ise bu eĢitsizlikle orantılı olacak Ģekilde bir dağıtım söz konusu olmaktadır (geometrik dağıtım). Aristo‟ya göre adaletin sağlanması için “iki eĢit kiĢi ve iki eĢit pay” Ģeklinde en az dört koĢul gerekmektedir. KiĢiler birbirleriyle eĢit olduğu için paylar da eĢit olacaktır; eĢit olmayan kiĢilerin payları da buna bağlı olarak eĢit olmayacaktır. 372 Bu adalet çeĢidinin amacı kiĢi ile toplum ve devlet arasındaki iliĢkileri düzenlemek olup, paylaĢımın taraflarının her birinin hak ettikleri oranda yani kabiliyetleriyle doğru orantılı olarak paylarına düĢeni almalarını ifade etmektedir.373 DenkleĢtirici (commutative) adalet ise kiĢiler arasındaki iliĢkileri düzenleyen hizmetlerin aritmetik bir eĢitliğe uygun Ģekilde dağıtılmasını ifade etmektedir. KiĢilerin 367 Aristotle, a.g.e., V. Kitap, IV. Bölüm, 87. Aristotle. (1998). Politics. (Çev. H. Rackham). Cambridge: Harvard University Press. (Eserin orijinali M.Ö. 350‟de yayımlandı), I. Kitap, II. Bölüm. 369 Kelsen, 1960, 128. 370 Aristotle, 2004, V. Kitap, VI. Bölüm, 92. 371 Aristotle, 1998, III. Kitap, XII. Bölüm. 372 Aristotle, a.g.e., V. Kitap, III. Bölüm, 86. 373 Kelsen, 1960, 127. 368 108 farklılıklarına rağmen her Ģeyin aritmetik olarak eĢit dağıtılması anlamına gelen bu adalet çeĢidi hukukî adalet olarak da tanımlanmaktadır. Burada orantılı, yani nısbî bir dağıtım değil, aritmetik bir dağıtım söz konusu olup paylaĢımın büyüklük-küçüklük fark etmeksizin eĢdeğer oranlarda yapılmasıdır.374 Amaç, bozulan adaleti yeniden düzeltmek amacıyla bir eĢitleme ve denge kurma çabası olmaktadır. Bu adalet çeĢidinde kanun koyucu kanunları genel hatlarıyla oluĢturmaktadır. Aristo‟nun dağıtıcı ve denkleĢtirici adalet kavramları eĢitlik kavramının hukukî mahiyetinin temelini oluĢturmaktadır. Hukuk önünde eĢit olmak ile hakları kullanma kapasitesi bakımından eĢit olmak arasındaki tartıĢma ve ayrım Aristo‟nun bu adalet ayrımına göre Ģekillenmektedir. Bu ayrım ıĢığında eĢitliğin hukukî mahiyetine iliĢkin tartıĢmalar da eĢitlik ve hakkaniyet kavramları etrafında gerçekleĢmektedir. 3.2. EĢitlik ve Hakkaniyet Ayrımı Devletlerin eĢitliğine iliĢkin tartıĢmalarda egemen eĢitlik ilkesinin özellikle siyasî yorumlarında eĢitlik ve hakkaniyet ilkeleri genellikle karıĢtırılmaktadır. Devletlerin eĢit olduklarına veya olmadıklarına iliĢkin tartıĢmaların çoğu zaman hakkaniyet çerçevesinde gerçekleĢiyor olması sebebiyle eĢitlik ve hakkaniyet arasındaki ayrımın açıkça yapılması gerekmektedir. EĢitlik (equality) ve hakkaniyet (equity) kavramları uluslararası hukuk metinlerinde sıklıkla bir arada ve hatta yanlıĢ bir biçimde kısmen de olsa birbirleri yerine kullanılmaktadır. Uluslararası hukukta baskın dil olan Latince‟de aequalitatem (eĢitlik) ve aequitate (hakkaniyet) kavramlarının aynı Latince kökten (eĢit anlamına gelen aequus ve aequalis) türemiĢ olmaları, ayrıca yazılıĢ ve okunuĢ olarak birbirlerine benzemesi eĢitlik ve hakkaniyet kavramlarının kullanımlarında ve yorumlanmalarında bazı tartıĢmaları da beraberinde getirmiĢtir. Ġki kavram arasındaki farklılıklara iliĢkin tartıĢmaların geçmiĢi daha eskilere dayanmakla birlikte, özellikle Birinci Dünya SavaĢı sonrasında imzalanan barıĢ antlaĢmalarının adil olmayan hükümleri, mağlup tarafları daha da ezen yaptırımları ve uluslararası hukuk ilkeleriyle çatıĢan bazı hükümleri içermesi eĢitlik ve hakkaniyet konularında önemli tartıĢmaların baĢlamasına neden olmuĢtur. Hukukî temelli bu 374 Aristotle, 2004, V. Kitap, IV. Bölüm, 87. 109 tartıĢmalar doğal hukuk ve pozitif hukuk düĢünceleri arasında cereyan etmiĢtir. Doğal hukukta eĢitlik kadar ve hatta daha fazla bir biçimde hakkaniyet kavramı uluslararası hukukun daha adil bir Ģekilde uygulanması için önemli bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Pozitif hukukta ise eĢitlik genel geçer ilke olup, hakkaniyet hukuk kurallarından uzaklaĢma olarak yorumlanmakta, devlet egemenliğine müdahaleyi meĢrulaĢtırmaktadır. Devletlerin egemen eĢitliği ilkesini izah edebilmek, uluslararası hukukun teorik tartıĢmalarında ve doktrinlerinde karĢılığını anlayabilmek, uluslararası mahkemelerde ve hakemliklerde ilke ile alakalı kararları, görüĢleri ve yorumları kavrayabilmek için eĢitlik ve hakkaniyet ilkelerini doğru bir Ģekilde tahlil etmek gerekmektedir. Egemen eĢitlik ilkesine dair teorik tartıĢmalar genellikle eĢitlik kavramı çerçevesinde cereyan ederken, egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası pratikleri, özellikle de uluslararası yargılama süreçleri daha ziyade hakkaniyet kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır. Daha önce de belirtildiği üzere uluslararası hukukta genel kabule göre iki eĢitlik çeĢidi mevcuttur: Hukuk önünde eĢitlik ve hakların kullanımında eĢitlik.375 Hukuk önünde eĢitlik ilkesinin temelinde hukukun düzen koyucu ve kural oluĢturucu bir kavram olması yatmaktadır. Hukuk önünde eĢitlik hiçbir ayrım yapılmaksızın hukukun bütün bireylere eĢit bir biçimde uygulanması anlamına gelmektedir.376 Aristo‟nun denkleĢtirici adalet kavramının hukukî yorumu olan hukuk önünde eĢitlik herhangi bir ayrım yapılmaksızın hukukun herkes için aynı olması, yani hukukun koruyuculuğunda eĢitlik anlamına gelmektedir. Hakların eĢit kullanımı, yani haklarda eĢitlik ise eĢit olarak kabul edilen tarafların aynı haklara sahip olduklarını değil, ancak haklarını kullanmada ve uygulamada aynı ehliyete sahip olduklarını ifade etmektedir.377 Birincisi, bütün hukuk sistemlerinde yer almakta olup ve üzerinde mutabakat söz konusu olup, devletlerin hak ve yükümlülüklerde eĢit olmalarını ifade etmekte iken; ikincisi, devletlerin haklarını kullanmalarında ve yükümlülüklerini yerine getirmelerinde eĢit olduklarını, her devletin aynı haklara sahip olmasa da, hakların kazanımında aynı kapasiteye sahip olduklarını vurgulamaktadır. 375 Dickinson, 1920, 3-4, 334-335; Goebel, J. (1923a). The Equality of States: A Study in the History of Law. New York: Columbia University Press, 2. Goebel‟in kitabı ardı ardına yayınlanan üç makalesinin birleĢtirilmiĢ halidir. Bakınız: Goebel, J. (1923b). The equality of states. Columbia Law Review, 23(1), 1-29; Goebel, J. (1923c). The equality of states II. Columbia Law Review, 23(2), 113-141; Goebel, J. (1923d). The equality of states III. Columbia Law Review, 23(3), 247-277. 376 Kooijmans, 1964, 34. 377 Dickinson, 1920, 4. 110 Hukuk önünde eĢitlik bir hukuk ilkesi iken, haklarda eĢitlik daha ziyade bir kabul olmaktadır. Hukuk önünde eĢitlik ile hakların kullanımında eĢitlik ilkeleri arasındaki tartıĢma hakkaniyet kavramının doğmasına sebep olmuĢtur. Hakkaniyet genel ve somut hukuk kurallarının özel durumlarda da aynı Ģekilde uygulanmasının yol açabileceği adaletsizliği ortadan kaldırmayı amaçlamakta ve objektif hukuk kurallarının belirli bir olayın kendisine has özellikleri göz önünde tutularak uygulanmasını ifade etmektedir.378 EĢitlik yerine adalet arayıĢının ve tercihinin bir sonucu olarak ortaya çıkan hakkaniyet kimi zaman hukukî bir yorum, kimi zaman vicdanî bir duruĢ, kimi zaman ise siyasî bir tercih olarak kullanılmıĢ ve yorumlanmıĢtır. Hakkaniyete iliĢkin bu tanımlama, yorumlama ve kullanma farklılıkları farklı hakkaniyet çeĢitlerine yol açtığı gibi, farklı hakkaniyet çeĢitlerine gönderme yapmaktadır. Özellikle Birinci Dünya SavaĢı sonrası yaĢanan hukukî tartıĢmalarda üç hakkaniyet çeĢidinden bahsedilmektedir: Hukuka uygun hakkaniyet (equity infra legem), hukukî boĢlukları dolduran hakkaniyet (equity praeter legem) ve hukuka aykırı hakkaniyet (equity contra legem).379 Bu hakkaniyet çeĢitlerine hakkaniyet ve nısfet ya da hakça ve eĢitçe (ex aequo et bono) ilkesini ilave eden yorumlar da mevcuttur.380 Her ne kadar hakkaniyetin uluslararası hukukta uygulanmasına dair tartıĢmalar devam ediyor olsa da, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Statüsü (1945) md. 38/1/c‟de ifadesini bulan “uygar milletlerce kabul edilen genel hukuk ilkeleri” arasında yer aldığına dair önemli bir kabul söz konusudur. Lauterpacht ilk iki hakkaniyeti uluslararası hukuka uygun olanlar, üçüncüsünü ise uluslararası hukuk dıĢı olan Ģeklinde tasnif etmiĢtir.381 UAD Statüsü‟nü (1945) kaleme 378 Çelik, 1962, 85. Akehurst, M. (1976). Equity and general principles of law. International and Comparative Law Quarterly, 25(4), 801; Lowe, V. (1988-1989). The role of equity in international law. Australian Year Book of Inernational Law, 12, 56; Lapidoth, R. (1987). Equity in international law. Israel Law Review, 22(2), 172; Çelik, 1962, 85; Janis, M.W. (1984). Equity in international law. Bernhardt, R. (ed.). Encyclopedia of Public Internatıonal Law EPIL: History of International Law, Foundations and Principles of International Law, Sources of ınternational Law, Law of Treaties, Vol. 7. Amsterdam: North-Holland,75; Weeramantry, C. (1995). Expanding the potential of World Court. Jasentuliyana, N. (ed.). Perspectives on International Law. United Kingdom: Kluwer Law International, 325; Schacter, O. (1982). International law in theory and practice: General course in public international law. RCADI, 178, 84. 380 Lapidoth, 1987, 172; Grauer, C. (1979). The role of equity in the jurisprudence of the world court. University of Toronto Faculty of Law Review, 37(1), 102; Degan, V.D. (1997). Sources of Internatinal Law. Netherland: Martinus Nijhoff Publishers, 93. 381 Lauterpacht, E. (1991). Aspects of the Administration of International Justice. Cambridge: Grotius Pub., 119-120. 379 111 alan Onlar Komitesi (Committee of Ten) üyelerinden Soerensen ise md. 38/2 üzerinde çalıĢırken, ex aequo et bono‟nun adalet ilkesini karĢıladığını savunmuĢtur.382 Her üç hakkaniyetle ilgili genel çerçeveyi Uluslararası Hukuk Enstitüsü‟nün (UHE) (Institut de Droit International/The Institute of International Law) 3 Eylül 1937 tarihli kararında görmek mümkündür. UHE 1937‟de Lüksemburg oturumunda almıĢ olduğu ikinci kararında hakkaniyet tartıĢmalarında sıklıkla atıf yapılan Ģu tanımlamayı yapmıĢtır: 1. Hakkaniyet hukukun sağlıklı uygulamaları arasında yer almaktadır ve bir uluslararası hâkim ulusal muhatabı gibi hakkaniyeti hukuka uygulayabilir. Netice itibariyle hakkaniyet hukuka uygundur. 2. Uluslararası hâkim, bütün taraflar kendisini bu konuda açık ve net bir biçimde yetkilendirmediği sürece ve yürürlükteki mevcut hukukla herhangi bir bağ mevcut değilse kararında hakkaniyete baĢvuramaz. 383 UHE‟nin 1937/II kararının birinci kısmında açıkça infra legem hakkaniyetten bahsedilmektedir. Infra legem hakkaniyet uygulamasında hâkimler pozitif hukuk kuralları çerçevesinde uluslararası hukuk kuralları, uygulamaları ve yorumları arasından en uygun olanını seçmektedir. Hakkaniyet uygulamalarında hâkimlere yorum hakkı tanınıyor olsa da, yorumun sınırsız ya da bağımsız olmayıp, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak yapılması gerekmektedir. Kararın ikinci kısmının ise birincisi kadar açık olmadığı görülmektedir. Bu müphemliğe karar metninde “yürürlükteki mevcut hukukla herhangi bir bağın mevcut olmamasından” bahsedilmesi sebep olmaktadır. Burada contra legem hakkaniyetten bahsedilmektedir ve mevcut hukuk kurallarıyla bağın olmadığına karar verecek merciin kim/ne olduğu, hakkaniyet yorumunun sınırlarının ne olacağı hakkında herhangi bir tanım yer almamaktadır. Ayrıca, UHE‟nin kararında praeter legem hakkaniyetle ilgili ise herhangi bir yorum yer almamaktadır. 382 Jose, M., Tella, F.Y. (2008). Equity and Law. (çev. P. Muckley). Leiden: Martinus Nijhoff Publishers, (Eserin orijinali 2005‟de yayımlandı), 261. 383 Jose ve Tella, 2008, 261. Kararın orijinali sadece Fransızca haliyle mevcuttur. Bakınız: Ġnternet: Institut de Droit International. (1937). La compétence du juge international en équité. Session de Luxembourg, II. 3 Eylül 1937. http://www.idi-iil.org/idiF/resolutionsF/1937_lux_02_fr.pdf. 112 Infra legem hakkaniyet (intra/secundum/propter legem) hakkaniyetin hukuk kurallarına uygun olarak, hukuk kuralları çerçevesinde uygulanmasını ve yorumlanmasını ifade etmektedir. Infra legem hakkaniyet var olan ve uygulanan hukuk kurallarının bir yorumlama metodu olup384, hukukun bireysel davalara uyarlanmasında kullanılmaktadır.385 Akehurst‟a göre hukukçular uluslararası mahkemelerin ve tahkimlerin hukuka uygun olarak hakkaniyet yöntemini uyguladıkları konusunda hemfikirdir.386 Infra legem hakkaniyet UAD Statüsü md. 38/1‟de zikredilen uluslararası hukukun aslî kaynaklarına uygun bir uygulama olmaktadır. Uluslararası mahkemelerin ve hakemliklerin davaların koĢullarına göre ve uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde yorum yapmasına imkan tanımaktadır (Barcelona Traction Davası (1970) 94. paragraf387; Tunus-Libya Davası (1982) 71. paragraf388). Praeter legem hakkaniyet, bir olayda ya da davada uygulanacak uluslararası hukuk kurallarının mevcut olmadığı ya da yetersiz kaldığı anlarda oluĢan hukukî boĢluğun hakkaniyet ilkesiyle giderilmesini ve adaletin sağlanmasını ifade etmektedir.389 Praeter legem hakkaniyette hukuk kurallarında yoksunluk olması halinde dahi hukuk sınırları içerisinde bir hakkaniyet yorumu söz konusu olmaktadır. UyuĢmazlığa konu olan olayda doğrudan uygulanacak bir hukuk kuralı mevcut değil ise, ya da hukuk kuralları yetersiz kalmıĢsa veya hukuk kurallarında bir yoksunluk varsa, bu manada bir boĢluk söz konusu ise praeter legem hakkaniyete baĢvurulmaktadır.390 Ancak hukuk boĢluğu hususunda bir tartıĢma söz konusudur. Kelsen ve Scelle gibi meĢhur hukukçular bir hukuk düzeninde hukuk boĢluğu (vacuum juris) olabileceğini reddetmektedir. Kelsen antlaĢmalar hukuku ve teamül hukukunun her Ģeyi kapsadığını belirtirken, Scelle hâkimlerin “takdir yetkisi” ile hukuk boĢluğunu karıĢtırmamak gerektiğini belirtmektedir.391 Schacter‟e göre de praeter legem hakkaniyette bahsedilen hukuk kurallarının yetersiz kalması durumunun bir boĢluk olarak değerlendirilmesi hatalı olmakta, böylesi bir durumda “hukukun sessizliği” (silence of the law) söz konusu olmaktadır. Sessizlik devletlerin kendi takdir yetkileri bağlamında 384 Lowe, 1988-1989, 56; Lapidoth, 1987, 161. Akehurst, 1976, 801. 386 Akehurst, a.g.m., 802. 387 Ġnternet: Barcelona Traction Enerji ġirketi Davası (1970) (Belçika/Ġspanya). ICJ Rep. 1970. 5 ġubat 1970, 94. Paragraf. http://www.icj-cij.org/docket/files/50/5387.pdf adresinden 20 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 388 Ġnternet: Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Davası (1982) (Tunus/Libya). ICJ Rep. 1982. 24 ġubat 1982, 71. Paragraf. http://www.icj-cij.org/docket/files/63/6267.pdf adresinden 20 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 389 Lowe, 1988-1989, 56; Akehurst, a.g.m., 802. 390 Jose ve Tella, 2008, 132. 391 Çelik, 1962, 85. 385 113 hareket etmesine olanak sağlayan hukukî bir kuralın ima edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla hukukta doldurulması gereken bir boĢluk ya da yokluk söz konusu olmamaktadır.392 Schacter‟in boĢluk-sessizlik ayrımına ehemmiyet verdiği yorumunu da dikkate alarak uluslararası yargı ve hakemlik süreçlerinde kimi zaman görüldüğü üzere mahkemeler davaların özel Ģartları doğrultusunda hukukun genel ilkelerini uygulayamayıp, hukuk kuralları çerçevesinde hakkaniyet yorumu yapmaktadır. Contra legem hakkaniyette ise, bir uyuĢmazlık durumunda uyuĢmazlığın tarafları çözüm için baĢvurdukları uluslararası mahkemeye ya da tahkime sundukları tahkimnamede genel hukuk kurallarının uygulanmamasını, aralarında yapılan antlaĢma hükümlerinin dikkate alınmasını isteyebilmektedir. Bu durumda yargı mercii uluslararası hukuk kurallarını dikkate almadan karar vermek durumunda kalmaktadır.393 Birçok hukukçu UAD Statüsü md. 38/2‟de bahsi geçen hakkaniyet ve nısfeti contra legem hakkaniyet bahsinde ele almaktadır. Buna göre eğer uyuĢmazlığın tarafları mahkemeden ya da tahkimden uluslararası hukuk kurallarıyla yorum yapmaları yerine hakkaniyet ve nısfete göre karar vermelerini isterlerse, bu durumda hakkaniyet ve nısfet ilkesi mevcut hukuk kuralları yerine karar için temel teĢkil edecektir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus söz konusu olmaktadır: UAD Statüsü md. 38/2‟ye göre hakkaniyet ve nısfet uygulanabilmesi için tarafların mutabakatı zaruridir (Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları (1969)394; Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Davası (1982)395). Yani UAD kendiliğinden (re‟sen) bu ilkenin uygulamasını tatbik edemez.396 Hukuk kurallarının yetersiz kaldığının ya da adaletsizliğe yol açtığının düĢünüldüğü durumlarda baĢvurulan, daha adil ve daha eĢit bir çözüm sunduğu iddia edilen hakkaniyet ve nısfet397 uluslararası hukukta hakkaniyetin en çok zikredildiği ve tartıĢıldığı ilke ve 392 Schacter, 1982, 84. Akehurst, 1976, 802; Jose ve Tella, 2008, 133-134. 394 Federal Almanya Cumhuriyeti ile Hollanda ve Danimarka arasındaki uyuĢmazlıklarda taraflar 2 ġubat 1967‟de imzaladıkları tahkimname ile UAD‟ye baĢvurmuĢtur. Kıta sahanlığının tespitinde yaĢanan uyuĢmazlıkta Hollanda ve Danimarka çözümün “eĢit mesafe” (equidistance) kuralına göre, Federal Almanya ise “adil ve hakkaniyete” uygun bir biçimde çözümü savunmuĢtur. UAD Divan Federal Almanya Cumhuriyeti‟nin çözümün ex aequo et bono ilkesi uyarınca verilmesi gerektiği talebini, hakkaniyet kuralının her ne kadar pozitif hukukun bir kuralı olarak kabul edilse de somut olaylarda hakkaniyet ve nisfete göre karar vermediğini ve ayrıca bunun için tarafların mutabakatının gerekli olduğunu belirterek reddetmiĢtir. Bakınız: Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları (1969), 53. 395 Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Davası (1982), 60. 396 Çelik, 1962, 85. 397 Rossi, C.R. (1993). Equity and International Law: A Legal Realist Approach to International Decisionmaking. New York: Transnational Publishers, 63. 393 114 yöntem olmaktadır. Kimi hukukçu hakkaniyet ve nısfeti contra legem hakkaniyet içerisinde ele alırken, kimileri ayrı bir baĢlık altında incelemeyi doğru bulmaktadır. Hakkaniyet ve nısfet neyin adil olup neyin olmadığına hâkimin karar verdiği bir uygulamadır.398 Bu sebeple hakkaniyet kimi kaynaklarda üç kimi kaynaklarda ise dört çeĢidiyle ele alınmaktadır. Hakkaniyet uluslararası hukukun pratiklerinden uyuĢmazlıkların çözümüyle alakalı olduğu için, uluslararası yargı ve hakemlik kararları ile danıĢma görüĢlerine/istiĢari mütalaa (advisory opinion) baĢvurarak hakkaniyet konusunu incelemek daha doğru olacaktır. Hakkaniyet ilk olarak hakemlik mahkemelerinde kullanılmıĢtır. Jay AntlaĢması Hakemlik Kararı (1794)399, Aroa Madenleri Davası Hakemlik Kararı (1903)400, Kuzey Atlantik Kıyısı Balıkçılık Davası (1910)401 ve Orinoco Buharlı Gemi ġirketi Davası (1910)402 hakkaniyet ilkesine atıf yapan, çözümü hakkaniyet ilkesine göre tavsiye eden hakemlik davalarının baĢında gelmektedir. 398 Degan, 1997, 93. Modern anlamda, yani bugün uygulanan yöntemlerle uluslararası hakemliğe ve ardından imzalanan antlaĢmalara ilk örneğin “Jay AntlaĢması” olarak da bilinen “ABD ve Ġngiltere Arasında Dostça ĠliĢki, Ticaret ve Deniz TaĢımacılığına Dair Genel AntlaĢma” (1794) olduğu kabul edilmektedir. Bakınız: Ġnternet: History of ICJ. http://www.icj-cij.org/court/index.php?p1=1&p2=1 adresinden 19 Kasım 2013‟de alınmıĢtır; Copeland, C.S. (1999). The use of arbitration to settle territorial disputes. Fordham Law Review, 67(6), 3073. Davanın çözümü için oluĢturulan Karma Hakemlik Komisyonu sonrasında taraflar arasında imzalanan antlaĢmanın 6. maddesinde uyuĢmazlıkların adalet ve hakkaniyete göre çözülmesi, 7. maddede ise adalet ve hakkaniyete ilaveten uluslararası hukuk normlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiĢtir. Bakınız: Ġnternet: Jay AntlaĢması Hakemlik Kararı (ABD ve Büyük Britanya arasında Dostluk, Ticaret ve Seyrüsefere ĠliĢkin Genel AntlaĢma) (1794) (ABD/Büyük Britanya). 19 Kasım 1794. http://avalon.law.yale.edu/18th_century/jay.asp adresinden 17 ġubat 2013‟de alınmıĢtır. 400 Venezuela ve BirleĢik Krallık arasındaki uyuĢmazlıkta taraflar 13 ġubat 1903‟de imzaladıkları tahkimnamede (compromise) hakemlerin karar verirken hakkaniyet, adalet, tazminat, zarar kavramlarını göz önünde bulundurmalarını kabul etmiĢ ( Karar metni, 402), bunun üzerine tahkimname sonrasında oluĢturulan Karma Tazminat Komisyonu (mixed claims commission) kararı mutlak hakkaniyet (absolute equity) ilkesine göre alacağını belirtmiĢtir (Karar metni, 436). Komisyon davanın çözümünde hakkaniyetle adalete ulaĢılacağını beyan etmiĢ (the way is equity, end is justice) olup, hakemlik kararında taraflar arasındaki tazminat meselesinin mutlak hakkaniyet esasına göre çözülmesi gerektiği, yani hakkaniyetin herhangi bir kuralla veya uygulamayla kısıtlanmamıĢ olması gerektiği belirtilmiĢtir (Karar metni, 444). Bakınız: Ġnternet: Aroa Madenleri Davası (BirleĢik Krallık/Venezuela). RIAA Vol. IX. 1903, 402-445. http://legal.un.org/riaa/cases/vol_IX/402-445.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 401 ABD ve Büyük Britanya arasındaki uyuĢmazlıkta taraflar 27 Ocak 1909‟da imzaladıkları tahkimnamede Mahkemenin karar alınırken Ġngiliz balıkçılar ile ABD‟li yerliler arasında hiçbir tarafa üstünlük sağlamaksızın hakkaniyete dayalı ve adil bir yöntemi göz önünde bulundurması hususunda anlaĢmıĢtır. DHM kararında Ġngiltere hâkimiyeti altındaki bölgelerde yerel balıkçılar ile ABD‟li balıkçılar arasında avlanma dönemlerinin, av miktarlarının ve avlanma yöntemlerinin belirlenmesinde adil ve hakkaniyetli bir çözümün uygulanması gerektiğine karar vermiĢtir (Karar metni, 174-175). Bakınız: Kuzey Atlantik Kıyısı Balıkçılık Davası (1910), 167-226. 402 ABD ve Venezuela arasındaki uyuĢmazlıkta taraflar 13 ġubat 1909‟da imzaladıkları tahkimnamenin 5. maddesinde Mahkemenin adalet ve hakkaniyete uygun Ģekilde karar vermesini kabul etmiĢ (s. 234), buna binaen DHM tarafından oluĢturulan hakemlik komisyonu da uyuĢmazlığı adalet ve hakkaniyet ilkelerine göre ele alacağını deklare etmiĢ, bu hususta karar metninde mutlak hakkaniyet (absolute equity) ifadesini kullanmıĢtır (Karar metni, 239-240). Bakınız: Ġnternet: Orinoco Buharlı Gemi ġirketi Davası (1910) (ABD/Venezuela). RIAA Vol XI. 25 Ekim 1910, 227-241. http://legal.un.org/riaa/cases/vol_XI/227-241.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 399 115 Uluslararası yargının en önemli parçasını teĢkil eden ad hoc nitelikli hakemlikler “mahkeme” olarak adlandırılmakta, zamanla bölgesel (örneğin, Orta Amerika Adalet Divanı) ve evrensel (örneğin, UAD) ölçekli sürekli yapılara dönüĢen mahkemeler için ise Divan tanımı kullanılmaktadır.403 Bu yapılar arasında Dünya Mahkemesi olarak da adlandırılan UAD ve selefi Uluslararası Sürekli Adalet Divanı (USAD) kararları ve danıĢma görüĢleri hakkaniyet ilkesinin geliĢiminde önemli bir yer tutmaktadır. TunusLibya Kıta Sahanlığı Davası (1982)404 kararında, Meuse Nehrinin Sularının Taksimi Davası (1937)405 ve Barcelona Traction Davası (1970)406 kararlarında değinilmese de hâkimlerin Ģahsî görüĢlerinde (seperate opinion) hakkaniyete dayalı çözüm önerileri tavsiye edilmiĢtir. UAD‟nin devletler arası uyuĢmazlıklara iliĢkin karar (judgment) alırken ya da danıĢma görüĢü beyan ederken göz önünde bulundurması gereken uluslararası hukuk kuralları UAD Statüsü‟nün 38. maddesinde belirtilmektedir: 1. Kendisine sunulan uyuĢmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözmekle görevli olan Divan: a. uyuĢmazlık durumundaki devletlerce açık seçik kabul edilmiĢ kurallar koyan, gerek genel gerekse özel uluslararası antlaĢmaları; b. hukuk olarak kabul edilmiĢ genel bir uygulamanın kanıtı olarak uluslararası yapılageliĢ kurallarını; c. uygar milletlerce kabul edilen genel hukuk ilkelerini; d. 59. madde hükmü saklı 403 Çağıran, M.E. (2013). Uluslararası Örgütler. Ankara: Turhan Kitabevi, 342. Tunus ve Libya arasındaki uyuĢmazlıkta taraflar 10 Haziran 1977‟de imzaladıkları tahkimname kıta sahanlığının sınırlandırılmasında kullanılacak yöntemlerin uluslararası hukukun genel ilkeleri, hakkaniyet ilkesi, bölgenin kendine özgü koĢulları ve BM Üçüncü Deniz Hukuku Konferansı‟nda belirlenen ilkeler bağlamında belirlenmesini istemiĢtir. UAD kıta sahanlığının belirlenmesinde hakkaniyete uygun yöntemlerin kullanılması gerektiğini, ancak hakkaniyet ile hakkaniyet ve nısfet arasındaki ayrıma dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, hakkaniyet ve nısfet ilkesinin ancak tarafların mutabakatı ile söz konusu olabileceğini ifade etmiĢtir (Karar metni, 60). Bakınız: Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Davası (1982), 18-80. 405 Belçika ve Hollanda arasındaki uyuĢmazlıkta taraflar 1 Ağustos 1936‟da imzaladıkalrı tahkimname ile USAD‟a baĢvurmuĢtur. USAD kararında hakkaniyet yorumunda bulunmamıĢtır. Ancak dava hâkimlerinden Hudson Ģahsî görüĢünde (seperate opinion) USAD Statüsü md. 38 gereğince Divan‟ın uluslararası hukukun hakkaniyet ilkesini uygulama serbestisine sahip olduğunu, bu davanın özel Ģartları gereği adil bir çözüm için Divan‟ın hakkaniyete baĢvurabileceğini ifade etmiĢtir (Karar metni, 77). Bakınız: Ġnternet: Meuse Nehrinin Sularının Taksimi Davası (1937) (Hollanda/Belçika). PCIJ Series A/B No.70. 28 Haziran 1937. http://www.icj-cij.org/pcij/serie_AB/AB_70/01_Meuse_Arret.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 406 Belçika ve Ġspanya arasındaki uyuĢmazlıkta taraflardan Belçika‟nın çözümün hakkaniyete uygun olması talebi hakkaniyetin bir uluslararası hukuk uygulaması olarak kabul edilmesine karĢılık, bu dava içeriğinde uygulanamayacağı gerekçesiyle UAD tarafından reddedilmiĢtir. Ancak dava hâkimlerinden Fitzmaurice Ģahsî görüĢünde (separate opinion) davada hakkaniyet ilkesine göre karar verilmesi gerektiğini ifade etmiĢ, hakkaniyetin ve hukukun netice itibariyle adaleti sağlamayı amaçladığı için birbirinden farklıymıĢ gibi değerlendirilmemesi gerektiğini, davalarda hakkaniyetin göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmiĢtir (Karar metni, 84-86). Bakınız: Barcelona Traction Enerji ġirketi Davası (1970), 3-54. 404 116 kalmak üzere, hukuk kurallarının belirlenmesinde yardımcı araç olarak adlî kararları ve çeĢitli ulusların en yetkin yazarlarının öğretilerini uygular. 2. Bu hüküm, tarafların görüĢ birliğine varmaları halinde, Divan‟ın hakkaniyet ve nısfete uygun karar verme yetkisini zedelemez. UAD, statüsü 1920‟de kabul edilen ve 1922‟de faaliyetlerine baĢlayan USAD‟ın halefidir. Bu devamlılık çalıĢma mekanı, içtihat ve en önemlisi statü bakımından söz konusudur.407 Bu devamlılık statülerdeki maddelerde de “benzerlik” ve hatta “aynılık” olarak görülmektedir. Yukarıda alıntı yapılan UAD Statüsü md. 38 ile USAD Statüsü (1920) md. 38 içerik olarak aynıdır. Tek fark, UAD Statüsü‟nde hakkaniyet ve nısfet ayrı bir paragrafta ele alınmıĢtır.* UAD Statüsü md. 38/2 üzerine tartıĢmalar devam etmektedir. UAD‟nin uluslararası hukuka uygun bir Ģekilde çalıĢması gerektiğini savunanlara göre md. 38/1‟de sıralanan normlar Divan‟ın uluslararası hukuka uygun ve adil bir karar vermesi için yeterli olmaktadır. Bu konuda en çok zikredilen savunma Hâkim Hudson‟un Meuse Nehri‟nin Sularının Taksimi Davası‟ndaki (1937) Ģahsî (ayrı) görüĢüdür (separate opinion). Hudson Ģahsî görüĢünde USAD Statüsü md. 38 gereğince Divan‟ın uluslararası hukukun hakkaniyet ilkesini uygulama serbestisine sahip olduğunu, Divan‟a taraflar arasında herhangi bir özel antlaĢmaya gerek kalmaksızın uygar uluslarca kabul edilen hukuk ilkelerini kullanma hakkı vermekte olduğunu, dolayısıyla hakkaniyetin kurucu bir ilke olduğunu ifade etmektedir. Buna karĢılık Divan‟a hakkaniyet ve nısfete göre karar vermesine dair tarafların herhangi bir özel yetkilendirmede bulunmaması halinde Divan‟ın bu yetkiyi re‟sen tatbik edemeyeceğini, dolayısıyla Divan‟ın hakkaniyet ve nısfete göre karar vermesine gerek kalmaksızın hakkaniyet ilkesi uyarınca karar verebileceğini savunmaktadır.408 Hudson Divan‟ın kullanabileceği uluslararası hukukun genel kuralları ve kaynakları mevcut iken hakkaniyet ve nısfet uygulamasını yanlıĢ bulmaktadır. Böyle 407 Çağıran, 2013, 347. Her iki statünün 38. maddeleri aynı hükümleri içermektedir. Sadece hükümlerin statülerdeki madde numaralı değiĢmiĢtir. Bu değiĢim ve neticesinde statülerdeki maddelerin denklikleri Ģu Ģekildedir: USAD Statüsü md. 38/1, UAD Statüsü md. 38/1/a; USAD Statüsü md. 38/2, UAD Statüsü md. 38/1/b; USAD Statüsü md. 38/3, UAD Statüsü md. 38/1/c; USAD Statüsü md. 38/4, UAD Statüsü md.38/1/d ve md. 38/2 olmuĢtur. 408 Meuse Nehrinin Sularının Taksimi Davası (1937), 73-77. * 117 davranarak hâkimlerin hakkaniyet ve nısfetin öngörülemeyen yönlerinin, sonuçlarının önüne geçilebileceğini savunmaktadır. Hem savunuluyor olması, hem de doktrine katkı sağlayan önemli kimi hukukçular tarafından eleĢtiriliyor olması hakkaniyet ve nısfet üzerinde mutabakata varılmasını zorlaĢtırmaktadır. Ġlhan Lütem ilke üzerine devam eden tartıĢmada üç fikirden bahsetmektedir: Birincisine göre hakkaniyet ve nısfet ilkesi hukukun tatbikini yumuĢatmaktadır. Pozitif hukukun katı ve sert normlarının kimi zaman daha büyük adaletsizliklere yol açabileceği (sumnum jus, summa injura) ihtimaline karĢı hakkaniyet ve nısfet bu katı hukuku daha adaletli kılabilmektedir. Ġkincisi, ilke hukukun tatbikini tamamlamaktadır. ġöyle ki, pozitif hukukun tam olarak uygulanamadığı durumlarda hukuk kurallarına uygun bir çözümü mümkün kılabilmektedir. Üçüncüsü ise, hakkaniyet ve nısfet hukukun tatbikini bertaraf edebilmektedir. Burada contra legem bir durum, yani hukuk kurallarına aykırı bir uygulama söz konusu olmaktadır.409 Bu tartıĢmalar ıĢığında UAD Statüsü md. 38/2‟nin hem uyuĢmazlığın tarafları, hem de uluslararası yargı ve hakemlik kurumları açısından pozitif hukukun katı kurallarından bir kaçıĢ olarak korunduğuna iliĢkin düĢünceler de mevcuttur. Devletler yaĢanan bir uluslararası uyuĢmazlığın çözümü için hakemlik müessesesine baĢvurabilmektedir. Bunun için devletler hakemlik mahkemesinin hangi kurallar çerçevesinde uyuĢmazlığı ele alacağını belirten bir tahkimname hazırlar ve eğer taraflar uluslararası hukukun katı kurallarının aleyhlerine iĢleyeceğini düĢünürlerse mahkemeden hakkaniyet ve nısfete göre karar vermesini talep edebilmektedir. Böylece uluslararası hâkim veya hakemlere geniĢ bir yorum yetkisi verilmiĢ olmaktadır. Bu durumda uyuĢmazlığın Ģartları pozitif hukuktan daha etkili ve belirleyici olup, hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açtığı ölçüde pozitif hukuk kuralları uygulanmayacaktır.410 Uluslararası yargı, yani USAD ve UAD ile uluslararası hakemlik bağlamında konuya bakıldığında, bir dava hakkında karar verilirken uluslararası hukuk kurallarının yetersiz kaldığı durumlarda hakkaniyet ve nısfet ilkesi önemli bir araç olmaktadır. Ġster infra legem ister praeter legem olsun Divan karar verirken uluslararası hukuk kurallarının belirlediği çerçeveyi aĢmamaya özen göstererek hakkaniyet yorumunda bulunmaktadır. Ancak 409 410 Lütem, 1959, 94. Sur, 2006, 85. 118 Ģimdiye kadar hiçbir USAD ve UAD davasında hâkimlere böylesi bir yetkinin tümüyle verildiği bir dava söz konusu olmamıĢtır. Hakkaniyet ve nısfet genellikle hakemliklerde kullanılmaktadır. Hakemliklerde özellikle meselenin siyasî yönü ağırlık kazandıkça karar verme sürecinde hakkaniyet ve nısfet daha fazla kullanılır olmaktadır. Özetlemek gerekirse, uyuĢmazlıklarda mahkemelerin ve hakemliklerin hakkaniyet ve nısfet ilkesine uygun karar almaları için tarafların hepsinin görüĢ birliğine vararak (UAD Statüsü md. 38/2) bu konuda rızalarını açıkça belirtmeleri gerekmektedir. Aksi halde, Divan ya da hakemlik mahkemesi re‟sen bu ilkeyi uygulayamamaktadır. Bu demek değildir ki, Divan hiçbir Ģekilde hakkaniyet ilkesine re‟sen baĢvuramaz. Aksine Divan, taraflar bu yönde anlaĢmamıĢ olsalar dahi hukukî kararlarında ve görüĢlerinde infra legem hakkaniyete baĢvurma hakkına sahiptir. Netice itibariyle UAD‟nin Statüsünün md. 38/1‟de ifade edilen kurallar çerçevesinde hakkaniyet yorumu yapmaya ehliyeti vardır. Divan böylesi bir durumda pozitif hukuk kuralları çerçevesinde yorum yapmaktadır. Hakkaniyete baĢvurma veya baĢvurmama sebebi ise davaya iliĢkin konunun kendine has Ģartlarının göz önünde bulundurulmasıdır. Örneğin, Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları‟nda (1969) UAD kıta sahanlığının tespitinin eĢit mesafe kuralına göre yapılmasının, davaya konu olan coğrafyanın jeolojik özellikleri, yani davanın özel Ģartları nedeniyle hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağına hükmetmiĢ, kıta sahanlığının tespitinin bölgenin jeolojik yapısı göz önünde bulundurularak yapılmasına karar vermiĢtir.411 Burada akla Ģu soru gelmektedir: Peki UAD tarafların talepleri üzerine “uluslararası hukuk kuralları mevcut iken” hakkaniyet ve nısfet ilkesini uygulamalı mıdır? Uygulamak mecburiyetinde midir? Bu konuda UAD Statüsü md. 38/1 aslına bakılırsa çerçeveyi belirlemektedir. Bu madde ile UAD‟ye uyuĢmazlıkları uluslararası hukukun aslî kaynaklarına ve kurallarına göre çözme görevi verilmektedir. Ancak diğer taraftan UAD‟nin yargılama çerçevesini uyuĢmazlığın tarafları belirlemektedir. Dolayısıyla UAD tarafların hakkaniyet ve nısfet taleplerine rağmen davayı md. 38/1‟de belirtilen hukuk kurallarına uygun olarak çözme yetkisi yoktur. Sonuç itibariyle, UAD‟yi böyle bir tercih mecburiyetinde bırakmamak daha doğru bir davranıĢ olmaktadır. Lapidoth‟a göre hakkaniyet ve nısfet ilkesinin bir uluslararası uyuĢmazlığın çözümünde kullanılabilmesi çözüm aranan uyuĢmazlığın çözümünde davaya iliĢkin uygulanan hukuk kurallarında 411 Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları (1969), 54. 119 açıkça hakkaniyete referans verildiği; uyuĢmazlığın tarafları tarafından yargı merciinden hakkaniyet ilkesi uyarınca karar verilmesinin açıkça istenildiği; yargı makamının bir davanın özel Ģartlarını göz önünde bulundurarak genel hukuk kurallarını uygulamayı tercih ettiği durumlarda söz konusu olmaktadır.412 Hakkaniyet ile hakkaniyet ve nısfet birbiriyle karıĢtırılmamalıdır. Birbirleriyle alakalı oldukları muhakkaktır ancak birbirleri yerine kullanmamak gerekmektedir. Hakkaniyet ve nısfet UAD Statüsü md. 38/2‟de geçtiği haliyle, bir uyuĢmazlık esnasında taraflara UAD Statüsü md. 38/1‟de bahsi geçen uluslararası antlaĢmalar, uluslararası teamül hukuku, hukukun genel ilkeleri, yargı kararları ve doktrin görüĢlerinden müteĢekkil aslî kaynaklar yerine, uyuĢmazlığın çözümünde kullanmasını tercih edebilecekleri alternatif bir uluslararası hukuk kaynağı olmaktadır. Çoğu zaman bu kullanım contra legem hakkaniyet olarak da tanımlanmaktadır. Diğer taraftan hakkaniyet ise, uluslararası uyuĢmazlıklarda ele alınan davanın bazı özel koĢulları gereğince hâkim ya da hakemin uluslararası hukuk kurallarını birebir uygulamak yerine, bu kuralların çizdiği çerçeve içerisinde, kurallara aykırı olmamak kaydıyla daha adaletli bir çözüm elde etmek amacıyla yorum yapmalarıdır. Burada infra legem ve praeter legem hakkaniyet söz konusudur. Bu bağlamda Schacter hakkaniyetin uluslararası hukuka uygulanmasında beĢ yöntemden bahsetmektedir: 1. KiĢiselleĢtirilmiĢ bir adaletin temeli olarak hakkaniyet (Aristo‟nun denkleĢtirici adalet formu); 2. Adalet, iyi niyet ve makul olma düĢüncesi olarak hakkaniyet; 3. Estopel, hakkın kötüye kullanılması, haksız zenginleĢme gibi konuların çözümünde kullanılan bir esas olarak hakkaniyet; 4. Kaynakların ve kazançların paylaĢımında ve dağıtımında standardı sağlayan hakkaniyet; 5. Zenginliğin/servetin yeniden dağıtımında, adilane sosyal ve ekonomik düzenler talep edildiğinde dağıtıcı adalet olarak hakkaniyet.413 Davalarda uygulanan hakkaniyet ilkesi genellikle uluslararası hukuk kurallarıyla sınırlanmaktadır. Hakkaniyet sadece hukukî boĢlukları doldurmakla kalmayıp, non liquet414 durumundan da korumaktadır. Non-liquet yani hâkimlerin davaya uygulanacak normatif bir kural bulamaması halinde oluĢan boĢluk durumunda415 hakkaniyet makul bir çözüm olmaktadır. 412 Lapidoth, 1987, 165. Schacter, 1982, 82. 414 Anzilotti, D. (1946). Devletler Hukuku, Birinci Cilt: Giriş-Genel Teoriler. (Çev. S. Erman). Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Yayını, 89. 415 Lauterpacht, 1991, 243. 413 120 Hakkaniyetle ilgili hukukî ve anayasal ifadeler UAD ile sınırlı değildir. Birçok uluslararası sözleĢmede hakkaniyet kavramına atıflar yapılmaktadır. Bu sözleĢmeler arasında BM Deniz Hukuku SözleĢmesi (BMDHS) (1982) önemli olmaktadır. SözleĢmenin dibacesinde “kaynakların adilane ve verimli kullanılması” ve “adil ve hakkaniyetli bir uluslararası ekonomik düzenin gerçekleĢtirilmesi” amaçlarına yer verilmiĢtir. Ayrıca münhasır ekonomik bölgelerde çıkabilecek sorunlarda, sözleĢmenin hak ve yetki tanımadığı durumlarda taraflar arasındaki uyuĢmazlıkların hakkaniyete uygun çözümü tavsiye edilmiĢ (md. 59); SözleĢmeye taraf ve sahilleri bitiĢik veya karĢılıklı olan devletler arasındaki uyuĢmazlıklarda “hakkaniyete uygun çözümler” uygulanacağı belirtilmiĢtir (md. 74/1), aynı konumdaki devletlerin kıta sahanlığı konusundaki uyuĢmazlıklarında da “hakkaniyete uygun çözümler” uygulanacağı ifade edilmiĢ (md. 83/1), esas hattan baĢlayıp 200 deniz milinin de ötesinde, yani karasularını aĢan kıta sahanlığındaki cansız kaynakların iletilmesinde de devletler arasında eĢitçe dağıtım kriterine uygun bir paylaĢtırma yapılacağı belirtilmiĢtir. Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonunun ve BMDHS‟nin muhtelif organlarının “hakkaniyete uygun bir coğrafi dağılıma” göre oluĢturulacağı ifade edilmiĢtir. (md. 76/8, 160/2/d, 162/2/d, 163/4, 274/a). Devletlerin ulusal yetki sınırları ötesindeki deniz yatağı ve toprak altındaki kaynaklardan faydalanmalarının hakkaniyete uygun bir paylaĢımla gerçekleĢeceği belirtilmiĢtir (md. 140/2, 155/1/f, 160/2/f, 160/2/g, 162/2/o).416 Hakkaniyetin bir genel hukuk ilkesi olarak mı (infra legem) kullanılacağı, yoksa hakkaniyet ve nısfet çerçevesinde mi (contra legem ve belki de praeter legem de dahil olmak üzere) kullanılacağı hakkında teorik bir tartıĢma söz konusudur. Bu tartıĢmada genel kanaat, herhangi bir özel yetkilendirmenin söz konusu olmadığı davalarda mahkemelerin birincisi, yani hakkaniyeti hukuk kurallarına uygun bir Ģekilde uygulayacakları yönünde olmaktadır. Böylece uluslararası mahkemeler ve hakemlik müesseseleri davalarda uluslararası hukuku uygulamıĢ olup, uluslararası hukuku düzeltme (correct) gibi bir rol üstlenmemiĢ olacaktır. Ġkincisinde, yani hakkaniyet ve nısfette (ex aequo et bono) ise hukukî bir çözüm yerine taraflar arasında dengeyi sağlayan, tarafların çıkarlarını orta yolda buluĢturan bir yöntem söz konusu olmaktadır. Yani hakkaniyet ve nısfet hukukî olmaktan 416 Bu paragrafta alıntılanan maddelerde geçen hakkaniyete dair ifadeler BMDHS‟nin (1982) Ġngilizce metninde “basis of equity”, “equitable basis”, “equitable solution”, “equitable sharing” ve “equitable geographical distribution” ifadeleriyle kullanılmaktadır. 121 ziyade siyasî bir yöntem olmaktadır.417 Hakkaniyet uluslararası hukuk için formal bir kaynak değil, ancak önemli ve yardımcı bir unsur olmaktadır418 ve uluslararası pratiklerde hakkaniyet uygulamalarına daha çok devletlerin ekonomik alan, kara suları, kıta sahanlığı gibi sınır tespitlerinde baĢvurulmaktadır.419 Hakkaniyet uygulamalarından ise infra legem ve praeter legem uygulamaları mevcut iken, contra legem uygulaması mevcut değildir.420 Sonuç itibariyle uluslararası hukukta hakkaniyet uygulamalarının avantajları ve dezavantajları söz konusu olmaktadır. Hakkaniyetin yargılama neticesinde alınacak kararın adalete daha uygun olmasını sağlamak ve zorlu müzakerelerde tarafların en azından ortak bir payda da buluĢmalarına imkan tanımak gibi avantajları söz konusu olabilmektedir.421 Hakkaniyet bu yönleriyle uyuĢmazlığın çözümünü kolaylaĢtırmaktadır. Diğer taraftan hakkaniyet ilkesinin tanımının sübjektif olması tarafların “hakkaniyetten” kastettiklerinin farklı olmasına, dolayısıyla müzakerelerde farklı argümanları savunmalarına neden olabilmektedir. Yine kavramın sübjektif yapısı nedeniyle, taraflardan birisine göre hakkaniyete uygun olan bir karar ya da davranıĢ, diğer taraflara göre hakça ve adilce olmayabilmektedir.422 Akehurst ise hakkaniyet uygulamalarının dezavantaj gibi masumane değil, gayet ciddi ve tehlikeli yönleri olduğunu ifade etmektedir. Öncelikle Akehurst‟a göre hakkaniyet genel hukuk kurallarının ihlal edilmesine yol açabilmektedir.423 Devletler normal Ģartlarda uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmekten kaçınırlar, çünkü daha sonra benzer bir ihlalin kendi aleyhlerine gerçekleĢmesinden endiĢe ederler.424 Ancak zorlayıcı, devletleri bağlayıcı hukuk kuralları devletlerin kimi zaman bu kuralları ihlal etmelerine yol açmakta, bu da bazı devletlerin uluslararası hukuka uyması ve bazılarının uymaması gibi bir duruma neden olmaktadır. Bu da uluslararası hukukun uygulanmasında devletler arasında eĢitlik fikrinin zayıflamasına neden olabilmektedir. Bu yönüyle kurallara uyduğu için uymayan devletlere göre dezavantajlı bir konumda olan devletler de “hakkaniyet” ilkesine uygun bir kural ihlalini tercih edebilmektedir. 417 Janis, 1984, 25. Akehurst, 1976, 808. 419 Lauterpacht, 1991, 145. 420 Jose ve Tella, 2008, 262; Chemillier-Gendreau, M. (1991). Equity. Bedjaoui, M. (ed.). International Law: Achievements and Prospects. Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 271-282. 421 Lapidoth, 1987, 179-180. 422 Lapidoth, a.g.m., 180-181. 423 Akehurst, 1976, 808. 424 Malanczuk, 1997, 18-19. 418 122 Hakkaniyetin sübjektif olması ise ikinci önemli tehdit olmaktadır.425 Akehurst Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davasını (1969) örnek olarak sunmaktadır. Akehurst davada hakkaniyetin infra legem, yani hukuk kurallarına uygun bir biçimde uygulandığını belirtmektedir. Dava kararında devletlerin sahil uzunlukları oranında kıta sahanlığına sahip olmaları prensibi kabul edilmiĢ, kısa sahili olan devlete o nispette daha az bir kıta sahanlığı ve hiç kıyısı olmayan devlete de kıta sahanlığı öngörülmemiĢtir. Akehurst bu kararın devletler arasındaki eĢitsizliği artıracak olup, ciddi anlamda eĢitsizliğe yol açacağını savunmaktadır.426 Ġkinci tehdit gibi üçüncü tehdit de Lapidoth‟un dezavantaj olarak ifade ettiği hususu içermektedir. Akehurst‟a göre uluslararası hakemlik kararlarının hakkaniyete dayandırılması hakkaniyete iliĢkin uluslararası kabul ve rızayı zedeleyebilmektedir. ġöyle ki, kazanan taraf için hakkaniyete uygun bir karar, kaybeden taraf açısından pekala hakkaniyete uygun olmayan bir karar olarak yorumlanabilmektedir.427 Gerek Lapidoth gerek Akehurst tarafından ifade edilen dezavantajlar ve tehditler göz önünde bulundurulduğunda, hakkaniyetin sübjektif yapısından kaynaklanan sıkıntıların ancak uluslararası hukuk sisteminin bağlayıcı ve zorunlu yapısının artması ile giderilebileceği görülmektedir. Uluslararası hukukun belirleyiciliğinin ve bağlayıcılığının baskın olduğu bir sistemde, infra legem hakkaniyet uygulamaları ile içeriği netleĢmiĢ bir hakkaniyet ilkesi söz konusu olabilecektir. 3.3. Egemen EĢitlik Ġlkesinin Kökeni ve GeliĢimi Egemen eĢitlik ilkesinin doktriner geliĢiminde Westphalia genellikle milat olarak kabul edilmektedir.428 Bu kabule iliĢkin önemli itirazlar söz konusu olsa da*, ilkenin fikrî zemini Westphalia gibi on yedinci yüzyılda oluĢmaya baĢlamıĢtır. Egemen eĢitlik ilkesi mutlak egemenlik doktrini ile birlikte ele alınmıĢ, devletlerin uluslararası hukuktan elde ettikleri haklarını kullanırken eĢit kapasitede oldukları yorumu geliĢmeye baĢlamıĢtır.429 Dönemin düĢünürleri bu yorumu yaparken dört önemli kaynaktan faydalanmıĢlardır: Doğal hukuk doktrini, doğal eĢitlik fikri, doğa hali kavramı ve bireyler ile uluslararası toplumun 425 Akehurst, 1976, 809. Akehurst, a.g.m., 811. 427 Akehurst, a.g.m., 811. 428 Gross, 1948, 20; Weinert, 2007, 21-24. * Bakınız: Tezdeki 2.3.2. Westphalian Mit baĢlığı, 88-102. 429 Miller, Lynn H. (1990). Global Order: Values and Power in International Politics. Boulder: Westview Press, 25. 426 123 üyeleri olan devletler arasında analoji kurmak.430 Bu dönem düĢünürlerini etkileyen en önemli düĢünce ise doğal hukuk doktrini olmuĢtur. Önce Vitoria, Suarez ve Gentili gibi önemli hukukçularla dinî yaklaĢımlarla içiçe yorumlanan doğal hukuk doktrini, sonrasında Grotius, Pufendorf ve Vattel ile birlikte dindıĢı bir yaklaĢımla yorumlanmıĢ, Vattel‟le birlikte doğal hukuk-pozitif hukuk ayrımları netleĢmeye baĢlamıĢtır.431 Doğal hukukçulara göre insanlar doğal olarak eĢit oldukları ve eĢit haklara sahip olup, eĢit yükümlülüklerle sorumlu oldukları gibi, doğa halindeki devletler de birbirleriyle eĢit olup, eĢit haklara sahip olup, eĢit yükümlülüklerle sorumludurlar432 ve objektif bir eĢitlik doğal hukukla sağlanabilir.433 Egemen eĢitlik ilkesinin kullanımına iliĢkin ilk nüveleri uluslararası hukuk tarihinde de klasik dönem olarak tanımlanan, dinin kavramlar ve kararlar üzerindeki etkisinin halihazırda devam ettiği on altıncı yüzyılda Francisco de Vitoria‟da görmek mümkündür.434 Vitoria coğrafi keĢifler döneminde Avrupalı devletlerin Amerika kıtasındaki “yerli devletlerle” iliĢkilerini göz önünde bulundurarak, Avrupalı devletlerin “sömürü” ve “keĢif” hakkı iddialarını eleĢtirmiĢtir. Avrupalı devletlerin Amerika kıtası için ileri sürdükleri “sahipsiz toprak” (terra nullius) iddiasını reddetmiĢ, toprakların zaten sahiplerinin mevcut olduğunu, Avrupalı devletlerle Amerikan yerli devletleri arasında bir fark olmadığını belirtmiĢtir. Vitoria Amerikalı küçük yerli devletlerin de birer hukukî Ģahsiyetleri olduğunu ve Avrupalı devletlerle eĢit haklara sahip olduklarını savunmuĢtur.435 Vitoria‟nın bu değerlendirmesi egemen eĢitlik ilkesinin oluĢumunda ve geliĢiminde önemli bir fikrî zemin teĢkil etmektedir. ġöyle ki, Vitoria‟nın değerlendirmesinin hukuk zemininde yapıldığı açıktır. Vitoria‟ya göre devletler arasındaki iliĢkilerin tek bir zemini vardır, o da devletler hukukudur (jus gentium). Bu düĢünceden hareketle, bireylerin bir toplum içerisinde kendi baĢlarına yaĢayamadıkları gibi, devletlerin de dünyada tek baĢlarına yaĢayamayacaklarını, birbirleriyle etkileĢim halinde olacaklarını ifade eden Vitoria, bu iliĢkileri düzenleyecek bir hukuka ihtiyaç olduğunu, bunun da uluslararası 430 Dickinson, 1920, 6. McNair, A.D. (1927). Equality in international law. Michigan Law Review, 26(2), 132. 432 Vattel, 2008, 17. 433 Akehurst, 1976, 812. 434 Rial, 1987, 478. 435 Kooijmans, 1964, 59. 431 124 hukuk olduğunu ifade etmiĢtir. Çünkü Vitoria‟ya göre devletler dünyanın ortak menfaati için birbirleriyle iç içe geçmiĢ bir haldedir.436 Vitoria‟nın devletlerin eĢit olduklarına iliĢkin savunmasına rağmen, egemen eĢitlik ilkesinin hukukî ve siyasî yönleriyle ilk kez Hugo Grotius tarafından kullanıldığına dair yaygın bir kanaat mevcuttur.437 Bu yaygın kanaat Grotius‟un “SavaĢ ve BarıĢ Hukuku” (1625) isimli kitabının o zamana kadar devletler arası iliĢkileri izah eden en derli toplu kitap olması, devletler arası iliĢkileri yönlendirecek genel hukuk ilkelerini ortaya koyması, doğal hukuk doktrinini devletler arası iliĢkilere uyarlaması gibi nedenlere dayanmaktadır. Bu yönüyle Grotius “uluslararası hukukun babası” olarak tanımlanmayı pekâlâ hak etmektedir. Grotius devletlerin eĢitliğinden açıkça bahsetmemiĢ olmasına rağmen, modern uluslararası hukukun geliĢimine olan katkısı, devletlerin haklarından ve egemenliklerinden bahsederken egemen eĢitlik ilkesinin muhtevasında geçen bazı ilkelere de değinmesi nedeniyle egemen eĢitlik ilkesini ilk kurgulayan kiĢi olarak kabul edilmektedir. SavaĢ ve BarıĢ Hukuku eserinin birinci cildinde “toplum ya kardeĢler, vatandaĢlar, arkadaĢlar gibi eĢitlerden oluĢur; ya da aile ve çocuk, usta ve çırak, tanrı ve insan gibi eĢit olmayan unsurlardan ikincisi üstünlük hakkı, birincisi ise eĢitlik hakkıdır” denilmektedir.438 Eserinin ikinci cildinde ise devletler arasında yapılan antlaĢmaların eĢit ve eĢit olmamaları Ģöyle değerlendirilmektedir: “EĢit olan antlaĢma, eĢit olmayanı tespit ederek anlaĢılabilir. AntlaĢmada bir taraf üstün, diğer taraf aĢağı bir konumda ise bu antlaĢma eĢit değildir”. 439 Her iki alıntıdan da anlaĢılacağı üzere Grotius‟un eĢitlik yorumunun egemen eĢitlik ilkesine yansıması, devletlerin birbirleriyle eĢit sayılması gerektiği ve antlaĢmalarda elde edilen haklar ve sorumlu kılınan yükümlülükler bağlamında eĢit olarak kabul edilmesi gerektiğidir. Dolayısıyla egemen eĢitlik ilkesi “hukuk önünde eĢitlik” olarak yorumlanırsa, bu yorum elbette ki Grotius‟un sisteminin temel ilkelerinden birisi olarak kabul edilebilir. 436 Kooijmans, a.g.e., 60. Hershey, A.S. (1919). The Essentials of International Public Law. New York: The Macmillan Company, 58, (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir); Hicks, F.C. (1908). The equality of states and the hague conferences. The American Journal of International Law, 2(3), 531; Lawrence, T.J. (1900). The Principles of International Law. (3. baskı). Boston: D.C.Heath and Co. Publishers, 54, (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir); Twiss, T. (1884). The Law of Nations Considered as Independent Political Communities: On the Rights and Duties of Nations in Time of Peace. (2. Baskı). Oxford: The Clarendon Press, xvii. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir); Efraim, 2000, 65. 438 Grotius, H. (2005a). The Right of War and Peace: Book I. (ed. R. Tuck). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1625‟de yayınlanmıĢtır), I. Bölüm/III/2, 136-137. 439 Grotius, H. (2005b). The Right of War and Peace: Book II. (ed. R. Tuck). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1625‟de yayınlanmıĢtır), XV. Bölüm/VII/1, 826-827. 437 125 Eğer ilke “haklarda kapasite eĢitliği” olarak yorumlanırsa, bu haliyle Grotius‟un sisteminde yer almamaktadır.440 Sonuç olarak, Grotius‟un kendi sistemini kurarken devletlerin eĢitliğinden açıkça bahsetmemesi nedeniyle ilkenin ilk kurucusu olarak tanımlanması kimi teorisyen tarafından eleĢtirilmektedir.441 Goebel‟e göre Grotius‟un uluslararası toplum algılamasında devletler arasında doğal eĢitlikten açıkça söz edilmemekte olup, bu ilkeye Pufendorf‟da rastlanılmaktadır.442 Bu sebeple Baker‟e göre de ilkenin Grotius‟a atfedilmesi yanlıĢtır.443 Benzer bir eleĢtiri ile Dickinson ve McNair‟e göre de egemen eĢitlik ilkesi doğal hukuk doktrininin önemli isimlerinden Thomas Hobbes‟den etkilenen Samuel von Pufendorf ile hayat bulmuĢtur.444 Pufendorf doğa halinin hem bireyler hem de devletler için aynı olduğunu düĢünmekte, bireylere uygulanan hukuk ile uluslararası hukuku eĢdeğer görmektedir. Pufendorf Hobbes‟in doğal eĢitlik kavramından etkilenmiĢ, taraflar arasındaki eĢitliği tarafların eĢit yükümlülükler üstlenmesi olarak tanımlamıĢtır.445 Bu yönüyle Pufendorf hakların eĢitliğinden bahsetmiĢtir.446 Baker‟a göre Pufendorf‟un eĢitlik yorumu Ģu Ģekilde özetlenebilir: Doğa halinde bütün insanlar eĢittir; insanlar gibi uluslararası hukuk kiĢileri de bir doğa hali içerisindedir; dolayısıyla eĢittirler.447 Pufendorf‟un doğa halini insan ve devlet için aynı görmesini eleĢtiren Dickinson ise devletlerin mevcut olduğu ortamın doğa hali (state of nature) olmayıp, karĢılıklı iliĢkilerin yani etkileĢimin söz konusu olduğunu (state of affairs) belirtmektedir.448 Özetle, Pufendorf devletler arasında doğal eĢitliği savunmuĢtur.449 Pufendorf Ģu örneği vermiĢtir: Özgürlüğün eĢit olduğu bir yerde servetler arasında orantısızlık herhangi bir farklılık oluĢturmaz. Altı yüz millik araziye sahip olan bir prens ile yüz millik bir araziye sahip olan prens arasındaki fark, egemenler arasında herhangi bir farka neden olmaz.450 440 Dickinson, 1920, 67. Baker, P.J.N. (1923-1924). The doctrine of legal equality of states. British Year Book of International Law, 4(1), 6; Dickinson, 1920, 34. 442 Goebel, 1923a, 2. 443 Baker, 1923-1924, 6. 444 McNair, 1927, 132; Dickinson, 1920, 69. 445 Pufendorf, S. (2009). Two Books of the Elements of Universal Jurisprudence. (çev. W.A. Oldfather). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1660„da yayınlanmıĢtır), 155. 446 Pufendorf, S. (1729). Of the Law of Nature and Nations: Eight Books. (çev. B. Kennett). London. III. Kitap /II/I, 226. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). 447 Baker, 1923-1924, 6. 448 Dickinson, 1920, 78. 449 Goebel, 1923a, 2. 450 Dickinson, 1920, 82. 441 126 Egemen eĢitlik kavramının kökenleri modern uluslararası hukukun ortaya çıkıĢına kadar uzanmaktadır.451 Egemen eĢitlik kavramı Grotius‟un eserlerinde ima etmesi, değinmesi üzerine Pufendorf‟un da dikkatini çekmiĢtir. Pufendorf Hobbes‟in kurgusunu kabullenmiĢ ve devletlerin eĢitliği ile Hobbes‟in doğa hali kuramındaki bireylerin eĢitliği arasında bir analoji kurmuĢtur. Pufendorf‟un kavrama iliĢkin yorumu (hak ve yükümlülüklerde eĢitlik) on yedinci yüzyılın sonlarına doğru bilim insanlarınca tartıĢılmıĢ, özellikle Vattel tarafından on sekizinci yüzyılda zirvesine ulaĢmıĢtır. Vitoria, Grotius ve Pufendorf‟un fikrî zeminini hazırladığı egemen eĢitlik ilkesinin modern dönemde kazandığı muhtevaya geçiĢini ise Emmerich de Vattel sağlamıĢtır.452 Vattel‟e göre insanlar doğaları gereği eĢit oldukları için eĢit hak ve yükümlülüklere sahiptirler ve bu eĢit insanlardan ve özgür yurttaĢlardan müteĢekkil olan uluslar da (birbirleriyle kıyaslandıklarında) eĢit haklara sahip olmalı ve eĢit yükümlülükler üstlenmelidir. Vattel‟in meĢhur ifadesiyle “bir cüce de en az bir dev kadar insandır; küçük bir devlet de en güçlü krallıktan daha az egemen değildir, eĢittir”.453 Vattel‟e göre eĢitlik otantik ve önceden var olan topluluklar için doğal bir haktır ve doğal hukuk doktrinindeki üç unsura dikkat çekmektedir. Birincisi tarih öncesi dönemde devletleri veya toplulukları bağlayıcı bir uluslararası hukuk mevcut olmayıp, o dönemlerde devletlerin meĢruiyeti uluslararası hukuk tarafından tesis edilmemekteydi, buna karĢılık uluslararası sistem bu meĢruiyeti sağlamaktaydı. Ġkincisi, bu yapıların ya da toplulukların eĢitlik ve özgürlük gibi doğal haklara sahip oldukları varsayılmaktaydı. Üçüncüsü ise, kadınların ve erkeklerin tümünün eĢit olmasına benzer bir Ģekilde devletler de eĢit olarak addedilmekteydi. Sonuç itibariyle, devlet egemenliğinin mutlak olduğunu savunarak devletlerin özgür, bağımsız ve eĢit olmasının onların haklar ve yükümlülükler bakımından da eĢit olmaları gerektiğini ifade eden Vattel, bu durumu eĢit haklara sahip olmak Ģeklinde tanımlamıĢtır.454 Ġlkenin ilk ve doğru yorumunun Gottfried W. Leibniz tarafından yapıldığı iddiaları da mevcuttur. Goebel‟e göre Leibniz egemenliğin iç ve dıĢ olmak üzere iki yönünün olduğunu belirtmiĢ, dıĢ egemenliğin ise eĢit hukukî kapasite üzerine gerçekleĢtiğini ifade etmiĢtir. Ayrıca Leibniz eĢitlik hususunda fizikî özelliklerle hukukî konumların farkına da 451 Goebel, 1923a, 11. Krasner, 2001a, 14. 453 Vattel, 2008, 18. ve 19. BaĢlıklar, 75. 454 Kooijmans, 1964, 85. 452 127 değinmiĢtir.455 Böylece Goebel‟e göre Leibniz genel ifadelerle tanımlanan egemen eĢitlik ilkesine kimlik kazandırma mahiyetinde önemli bir katkı sağlamaktadır. On sekizinci yüzyıla kadar fikri temelleri geliĢmiĢ olan egemen eĢitlik ilkesinin on dokuzuncu yüzyılın baĢlarında uluslararası kongrelerde ve konferanslarda tartıĢılmaya baĢlandığı görülmektedir. Viyana Kongresi‟nde (1815) Fransa temsilcisi Talleyrand küçük güçleri/devletleri kendi etrafında toplamak amacıyla egemen eĢitlik idealine yönelik Fransa‟nın tesirini artırmak istemiĢtir. Kongrede dört muzaffer devlet (Büyük Britanya, Rusya, Prusya, Avusturya) tarafından hazırlanan belgeye “Kongre‟ye getirilen öneriler hukuka ve yalnızca Avrupa‟nın beklentilerine uygun olmalıdır”456 ifadesinin eklenmesinde Talleyrand‟ın rolü büyük olmuĢtur. Talleyrand‟ın maksadı aĢikardır; Waterloo‟da yenilen Fransa‟yı tekrar Avrupa sistemine dahil etmek ve dört büyük muzaffer devlet karĢısında, en azından ilkesel düzeyde, eĢit iliĢkilerin kurulabilmesini sağlamaktır. Bunu da “meĢruiyet ilkesi” ile baĢarmıĢtır. Talleyrand‟a göre Napolyon SavaĢları‟ndan önceki meĢru hükümdarların ve prenslerin topraklarının iade edilmesi gerekmekteydi. Bu öneri kongrede büyük ölçüde kabul edilmiĢtir.457 Fransa‟nın Kongre‟de etkisini artıran diğer bir geliĢme de dıĢ kaynaklıdır. Kongre‟de dört büyük devletin görüĢtüğü/tartıĢtığı Polonya‟nın akıbetinin değerlendirildiği aĢamada, dengeleri sağlamak amacıyla Fransa önemli bir güç olmuĢtur. Avrupa‟nın kaderinin tartıĢıldığı Kongre‟de Fransa diğer dört büyük devlet tarafından eĢit bir üye olarak masaya davet edilmiĢtir. Netice itibariyle Viyana Kongresi‟nde eĢitlik sadece beĢ büyük devlet (pentarĢi) arasında sağlanmıĢ olup, bu beĢ büyük devletin diğer devletlerin yazgılarını belirledikleri eĢit olmayan bir uygulamaya sahne olmuĢtur. Bu hiyerarĢik düzen 1818 Aix-la-Chapelle, 1856 Paris, 1878 ve 1885 Berlin Kongrelerinde de uygulanmıĢ, küçük devletler karar alma sürecine dahil edilmemiĢtir. Bir yoruma göre, egemen eĢitlik ilkesi Viyana Kongresi‟nden Fransa-Prusya 455 Goebel, 1923a, 88. Klein, R. (1966). The Idea of Equality in International Politics: The Tension Between the Concept of Great Power Primacy and the Concept of Sovereign Equality. Geneva: Institute Universitaire de Hautes Études Internationales, 44. Talleyrand‟ın bu giriĢimine Prusya‟lı Humboldt‟un tepkisi dikkat çekicidir: “Burada hukukun ne önemi var”. Klein, 1966, 44. 457 Armaoğlu, F. (2003). 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi. (3. Baskı). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 75. 456 128 SavaĢı‟na kadar (1815-1871) tutulma yaĢamıĢken, 1871-1914 arası dönemde yeniden ihya olmuĢtur.458 On dokuzuncu yüzyılın son yılları ile yirminci yüzyılın ilk yıllarında ise (özellikle 1889 ve 1907 Lahey Konferansları ile) egemen eĢitlik ilkesi uluslararası konferanslarda ve örgütlerde karar alma sürecinde merkezi bir yer edinmiĢtir. Egemen eĢitlik ilkesi Ġkinci Lahey BarıĢ Konferansı (1907) esnasında Fransız delegasyon tarafından vurgulanmıĢtır: “Bütün devletler birer egemen kiĢiliktir, diğerleriyle ahlaki/etik itibar çerçevesinde eĢittir ve büyük ya da küçük olduklarına bakılmaksızın sorumluluklarını yerine getirme bakımından eĢit yükümlülükler paylaĢırlar”.459 Ġkinci Lahey Konferansı‟nda devletler eĢitlik bahsinde ikiye ayrılmıĢtır. Bir tarafta devletlerin egemen eĢitliğini güçlü bir Ģekilde savunan devletler, diğer tarafta ise egemen eĢitlik ilkesine itiraz edenler.460 Bu gruplaĢma Birinci Lahey Konferansı‟nda (1899) kabul edilen “Uluslararası UyuĢmazlıkların BarıĢçı Çözümüne Dair Lahey SözleĢmesi” üzerinde Ġkinci Lahey Konferansı‟nda yapılan değiĢiklik tartıĢmalarına yansımıĢtır. Ġkinci Lahey Konferansı‟nda büyük ve küçük devletler arasında DHM‟ye atanacak hâkimler konusunda tartıĢma yaĢanmıĢtır. Büyük devletler ülkelerin güçleri nispetinde hâkim atanmasını öne sürmüĢ, büyük devletlerin 12, orta güçte devletlerin 10, geriye kalan Monako gibi küçüklerin ise 1 hâkim atamasını önermiĢtir. Küçük devletler ise eĢitlik ilkesi uyarınca devletlerin büyüklüklerine bakılmaksızın eĢit hâkim atamalarını savunmuĢtur.461 Lahey Konferansları ile uluslararası uygulamalarda daha fazla yer almaya baĢlayan devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin uluslararası alanda kazandığı önemi Milletler Cemiyeti ve BirleĢmiĢ Milletler‟de görmek mümkündür. Her iki uluslarası örgütün egemen eĢitlik ilkesine yapmıĢ oldukları katkıları, egemen eĢitlik ilkesini ne derece benimseyip geliĢtirdikleri konularına ilerleyen baĢlıklarda değinilmektedir. 458 Lande, A. (1947). Revindication of the principle of legal equality of states, 1871-1914. Political Science Quarterly, 62, 261-262. 459 Dickinson, 1920, 3. 460 Hicks, 1908, 531. 461 Klein, 1966, 86; Efraim, 2000, 70. 129 3.4. Egemen EĢitlik Ġlkesinin Muhtevası Egemen eĢitlik ilkesi uluslararası sistem içerisinde ontolojik bir konuma sahiptir.462 Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında oluĢturulan ve bugün devam etmekte olan BM odaklı yeni uluslararası sistemin anayasası hüviyetindeki BM ġartı‟nda463 örgütün ve dolayısıyla uluslararası sistemin devletlerin egemen eĢitliği ilkesi üzerine kurulduğu belirtilmekte (BM ġartı md. 2/1), böylece egemen eĢitlik ilkesi sistemin kurucu unsuru haline gelmektedir. Ayrıca egemen eĢitlik vurgusu BM sonrası kurulan birçok uluslararası örgütün de resmî dokümanlarında yer alarak, uluslararası sistemde devletler arası iliĢkileri belirleyen hukukî ve ahlaki bir ilke olarak görev yapmaktadır. BM ve sonrasında kurulan uluslararası örgütlerde yer alması ile egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası meĢruiyeti güçlenmiĢ olduğu aĢikar olsa da, egemen eĢitlik ilkesi ile ilgili unutulmaması ve gözden kaçırılmaması gereken bir hususu hatırlatma gerekmektedir. Egemen eĢitlik BM‟den önce de var olan bir ilkedir. BM‟nin selefi olan MC‟de ilkeye atıf yoktur, ancak MC kuruluncaya kadarki uluslararası hukuk doktrininin geliĢiminde ve MC sürecinde de USAD kararlarında egemen eĢitlik ilkesi mevcuttur. Norveçli Armatörlerin Tazminat Talepleri davasında USAD vermiĢ kararında uluslararası hukukun ve adaletin devletlerin eĢitliği ilkesi üzerine kurulduğunu belirtmiĢtir.464 Dolayısıyla egemen eĢitlik ilkesi modern dönem uluslararası hukuk ve siyaset tartıĢmalarında BM‟ye atıfla ele alınıyor olsa da, bu tezin “3.3. Egemen EĢitlik Ġlkesinin Kökeni ve GeliĢimi” baĢlıklı bölümünde de izah edildiği üzere BM öncesi dönemde muhtevasının Ģekillendiği, BM‟nin selefi olan MC‟de olmasa da UAD‟nin selefi USAD‟da değinildiği unutulmamalıdır. Bu sebeplerle egemen eĢitlik ilkesi doktriner kullanımı eskilere dayanan, bugünün uluslararası sistemini de tanımlayan oldukça önemli bir ilkedir. Devletlerin egemen eĢitliği, egemen eĢitlik ya da devletlerin eĢitliği ilkesi uluslararası hukukun genel ilkelerinden birisi olup465, kimi kaynaklarda aynı zamanda 462 Kingsbury, B. (1998). Sovereignty and inequality. European Journal of International Law, 9(4), 601. Dupuy, P.M. (1997). The constitutional dimensions of the charter of UN. Bogdandy, A.v; Wolfrum, R. (eds.). Max Planck Yearbook of United Nations Law, Vol. 1. Dordrecht: Martinus Nijhoff, 19. 464 Ġnternet: Norveçli Armatörlerin Tazminat Talepleri Davası (1922) (Norveç/ABD). RIAA Vol. I. 1922. 338. http://legal.un.org/riaa/cases/vol_I/307-346.pdf adresinden 12 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 465 Ünal, 2005; Bishop, W.W. (1965). General course of public international law. RCADI, Vol. 115, 225; Rial, 1987, 481; Degan, 1997, 84. 463 130 devletin aslî unsurlarından birisi olarak da kabul edilmektedir.466 Egemen eĢitlik ilkesi uluslararası sistemin kurucu ilkelerinden birisi olarak kabul edilmesine karĢılık, özellikle “eĢitlik” ile neyin kastedildiği konusunda tartıĢmalar devam etmektedir.467 Devletlerin yüzölçümü, coğrafya, nüfus, ekonomi, askerî kapasite gibi bir takım parametrelere göre eĢit olamayacakları, hatta olmadıkları bir hakikat iken, egemen devletleri eĢit yapan ya da eĢit olarak kabul edilmelerini gerektiren hususlar nelerdir? Bu sorunun cevabı egemen eĢitlik ilkesinin epistemolojik ve ontolojik tahlilini gerekli kılmaktadır. Egemen eĢitlik uluslararası hukukun birçok ilkesinin de temelini teĢkil etmektedir. Uluslararası hukukun genel ilkelerinden birisi olmasına iliĢkin genel bir kabul olsa da, hâlâ içeriği hukukçular ve akademisyenler tarafından tartıĢılmaktadır. Hâlâ tartıĢılıyor olmasının en önemli sebebi kavramın aksiyomatik gücüne rağmen uluslararası sistemde tam olarak uygulanmıyor olmasıdır. Bir diğer sebep ise devletlerin hemen her yönleriyle birbirleriyle farklı oldukları bir uluslararası sistemde devletleri eĢit farz etmenin tutarlı olmadığına ve hatta hayalî olduğuna dair genel inanıĢ olmaktadır. Devletlerin eĢitliği ile egemenliği arasında karĢılıklı bir sebep sonuç iliĢkisi olsa da, genellikle eĢitlik egemenliğin bir sonucu olarak kabul edilmektedir.468 Westphalian klasik egemenlik ortodoksisindeki dıĢ egemenlik tanımında geçen birbirlerinin iç iĢlerine karıĢmamak, baĢka devletlerin yargısal mercileri tarafından yargılanmamak, bağımsız olmak gibi özellikler devletleri uluslararası sistemde egemenlik ve hukuk temelinde eĢit kılmaktadır. Ülkesel bir kavram olan klasik egemenlik devletin ulusal alanda yetkin (dominium), uluslararası alanda ise hâkim (imperium) olması anlamına gelmektedir.469 Westphalian sistem olarak da adlandırılan bu yapıda her bir devlet ülkesel egemenliği ile otonom olmakta, hiçbir devlet diğer bir devletin hâkimiyetini kabul etmemektedir. Böylesi bir otonom sistemde ise devletler egemenlikleri bağlamında eĢit olmaktadır. Buradan hareketle Murphy Westphalia‟dan itibaren egemenliğin uluslararası iliĢkilerde “bölgesel bir ülkü” ve “düzenleyici bir ilke” olarak görev üstlendiğini belirtmektedir.470 Bu tanım, 466 Menemenlizade, 1934; Bilsel, 1941; Alsan, 1955; Berki, 1968; Glahn, G.v. (1965). Law Among Nations: An Introduction to Public International Law. New York: The Macmillan Company, 128. 467 Sen, A.K. (1992). Inequality Reexamined. New York: Oxford University Press, 12. 468 Schwarzenberger, G. (1957). International Law: As Applied by International Courts and Tribunals I: Vol. I. (3. Baskı). London: Stevens&Sons Limited, 125. 469 Brownlie, 1990, 108-109; Krasner, 2001a, 23; Malanzcuk, 1997, 17. 470 Murphy, A. (1996). The sovereign state as political-territorial ideal. Biersteker, T, Weber, C. (eds.). State Sovereignty as Social Construct. Cambridge: Cambridge University Press, 87. 131 yani egemenliğin bölgesel bir yorumla toprak bütünlüğüne iĢaret etmesi, egemen birimlere kendi toprakları üzerinde istedikleri her Ģeyi yapabilme hakkı tanımaktadır ki, en aykırı ve katı uygulanıĢı ve tanımlanması ile Hegel‟de görülmektedir.471 Bu tarz bir bölgesel ve güçlü egemenlik versiyonu mutlak egemenlik kuramını ortaya çıkarmaktadır. Egemen devleti yücelten bu algı, gücün hiçbir sınırının olmadığı ve en üstün güç uygulayıcı birimin devlet olduğu aksiyomları üzerine inĢa edilmektedir. Bu tarz bir devlet doğal hukukla ve devletler arası iliĢkileri tesis eden bir uluslararası hukuk sistemiyle sınırlanmamaktadır. Dolayısıyla egemenliğe uluslararası hukukun üzerinde bir üstünlük bahĢedilmiĢ olmaktadır.472 Diğer taraftan klasik egemenlik anlayıĢı sebebiyle eĢitlik ile bağımsızlık eĢdeğer görülmektedir. Westlake‟ye göre devletlerin egemen eĢitliği bağımsızlıklarının diğer bir ifadesidir ve eĢitlik uluslararası hukuk kuralları bağlamında iddia edilebilir ve geçerli olmaktadır.473 Egemen eĢitliği ülkesel egemenliğin doğal bir sonucu ve bir bileĢeni olarak tanımlayan, aynı zamanda uluslararası hukukun üç önemli ilkesinin en önemlisi olarak kabul eden Walker‟a göre devletlerin uluslararası eĢit statüsü tarihi geçmiĢlerine, anayasal yapılarına, toprak büyüklüklerine, bağımsızlıklarına halel getirmediği müddet uluslararası antlaĢma yükümlülüklerine ya da geçici süreyle gerçekleĢen bazı olağanüstü durumlara bağlı değildir.474 Cassese de devletlerin bütün farklılıklarına rağmen eĢit olarak addedilmesinin uluslararası düzenin tesisinde kabul edilen tarihî bir kökene iĢaret ettiğini, o kökenin de Westphalia olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte egemen eĢitliğin mutlak egemenlik algısından daha fazlasını içerdiğini, ilkenin birbiriyle ilintili farklı kavramları içeren bir Ģemsiye kavram olduğunu, bu sebeple de ilkenin ancak detaylı olarak incelendiği zaman anlaĢılır ve kabul edilebilir olacağını savunmaktadır.475 Bir Ģemsiye kavram olarak egemen eĢitlik ilkesinde en çok atıf yapılan ve kaynak gösterilen üç klasik isim Emmerich de Vattel, John Marshall ve Lassa Oppenheim olmaktadır. Daha önce egemen eĢitlik ilkesinin fikrî geçmiĢinin anlatıldığı kısımda da 471 Treitschke, H.v. (1916). Politics: Vol. II. (Çev. A. J. Balfour). London: Constable, 587-588. Ninic, D. (1970). The Problem of Sovereignty in the Charter and Practice of the United Nations. The Hague: Martin Nijhoff Publishers, 8. 473 Westlake, J. (1910). International Law: Peace: Vol I. Cambridge: The Cambridge University Press, 321. 474 Walker, T.A. (1895). A Manual of Public International Law. Cambridge: Cambridge Univesity Press, 1316. Diğer iki ilkeyi devletlerin diğer devletlerin iç iĢlerine karıĢmaması ve her devletin toprak bütünlüğü ve yargısal olarak bağımsız olduğunu ifade etmektedir. 475 Cassese, A. (2005). International Law. (2. Baskı). New York: Oxford University Press, 130. 472 132 değinildiği üzere, Vattel 1758‟de yapmıĢ olduğu tanımında “bir cücenin de en az bir dev kadar insan olduğunu; küçük bir devletin en güçlü Krallıktan daha az egemen olmadığını; bunun zorunlu bir sonucu olarak, bir devlet için hukukî olan bir hususun diğer devletler için de hukukî olduğunu ve bir devletin men edildiği hususlardan bütün devletlerin de men edildiğini”476 ifade etmiĢtir. On sekizinci yüzyılda Vattel küçük prenslikler ile Ġmparatorlukları hukuk zemininde eĢit olarak addederek egemen eĢitlik ilkesine önemli bir katkı sağlamıĢtır. Vattel‟in eĢitlik felsefesini benimsemiĢ olan ABD Yüksek Mahkemesi hâkimi Marshall Antelope Davası‟ndaki (1825) meĢhur kararında “ulusların mutlak eĢitliğinden daha evrensel bir genel hukuk ilkesinin mevcut olmadığını, Rusya‟nın ve Cenova‟nın eĢit haklara sahip olduğunu, bu eĢitliğin sonucu olarak da hiçbir ulusun bir diğerine herhangi bir kuralı dayatmaya hakkı olmadığını” ifade etmiĢtir.477 Davada Ġspanya ve Portekiz gibi konjonktürel olarak siyasî, ekonomik ve askerî bakımlardan görece eĢit sayılabilecek iki devlet arasındaki meselede Rusya ve Cenova gibi iki ayrı ve uç devlet örnek gösterilmesi ilginçtir. 1825 yılında Rusya ve Cenova arasındaki fiziki, ekonomik, siyasî, askerî vb. bütün parametreler bağlamında muazzam farklılık göz önünde bulundurulduğunda her iki siyasî yapının eĢit olarak addedilmesi bir hüsnü kuruntudan, bir temenniden daha fazlası olmamaktadır. Ancak Marshall‟ın her iki devlet arasındaki muazzam farklılığa rağmen eĢit kabul edilebileceğine dair yaklaĢımı, egemen eĢitlik ilkesine olan güçlü inancı göstermesi bakımından mühimdir. Ayrıca ilkenin en yalın tanımı olup, devletlerin hukukî eĢitliğine yönelik önemli bir katkı sağlamıĢtır. Oppenheim ise Hâkim Marshall‟ın kararında belirttiği eĢitliği hukukî bir zemine oturtan Ģu tanımı yapmıĢtır: Uluslar ailesinin üyesi olan bütün devletlerin uluslararası hukuk karĢısında eĢit olmaları onların uluslararası Ģahsiyetlerinden kaynaklanan değiĢmez bir eĢitliktir. Devletler yüzölçümü, nüfus, güç, medeniyet seviyesi, zenginlik ve diğer 476 Vattel, s. 75. Ġnternet: Antelope Davası (1825). Supreme Court of the United States. 23 U.S. (10 Wheat.). 15 Mart 1825, 15. https://supreme.justia.com/cases/federal/us/23/66/case.html adresinden 12 ġubat 2013‟de alınmıĢtır; Ayrıca bakınız: Ziegler, B.M. (2006). The International Law of John Marshall: A Study of First Principles. New Jersey: The Lawbook Exchange, 31. Antelope Davası ABD Yüksek Mahkemesi‟nde (Supreme Court of the United States) karara bağlanan bir dava olsa da konusu itibariyle uluslararası bir mahiyete sahiptir. Davanın konusu, ABD karasularında seyreden Antelope isimli bir gemi içerisinde tespit edilen 280 Afrikalı‟nın köle ticareti iddiasıyla ABD Yüksek Mahkemesi tarafından incelenmesidir. Davada gemiyi temsil eden Ġspanya ve Portekizli devlet temsilcileri nedeniyle kölelik meselesinin hangi ulusun hukuk kuralına göre ele alınacağına dair bir tartıĢma yaĢanmıĢtır. 477 133 özellikler bakımından eĢit olmasalar da, uluslararası Ģahsiyetleri bakımından eĢittirler. 478 Oppenheim yaĢadığı on dokuzuncu yüzyılın sonlarında uluslararası konferanslarda ve kurumsallaĢmalarda yaĢanan hareketlilik sebebiyle, egemen eĢitlik tanımından yola çıkarak devletlerin uluslararası konferanslardaki konumlarına iĢaret eden dört önemli kural ortaya koymuĢtur: Birincisi, her devletin uluslararası kuruluĢlarda veya konferanslarda oy verme hakkının olduğudur. Ancak bu oylamalarda her devletin yalnızca bir oy hakkı olmalıdır. Ġkincisi, daha küçük veya zayıf devletlerin kullandıkları oyların hukuken büyük devletlerin kullandıkları oy ağırlıkları nispetinde olması gerekmektedir. Buradaki değerlendirme tamamen hukukî temelli olup, devletler arasında siyasî mukayese yapılmamaktadır. Üçüncüsü, “hiçbir devletin diğerlerinden hukuken üstün olmadığı” ilkesi gereğince, hiçbir devlet diğer bir devlet üzerinde hukukî yaptırımlarda bulunamaz. Devletler uluslararası mahkemelerde dava açma hakkına sahiptirler, ancak rızaları olmaksızın bu tür mahkemelerde yargılanamazlar. Dördüncüsü, bir devletin mahkemesi diğer bir egemen devletin veya devlet aygıtının resmî eylemlerini değerlendirme ya da meĢruiyetini sorgulama hakkına sahip değildir.479 Oppenheim‟ın bu dört kuralı bazı düĢünürlerce eleĢtirilmiĢtir. Bu kuralları kimileri “eĢitlikten” daha fazla “bağımsızlık” ilkesine uygun ve mantıklı bulmuĢ480, kimileri hiçbir eĢitlik tanımının ya da teorisinin bu kurallarla açıklanmaya ya da doğrulanmaya gerek duymayacağını ifade etmiĢ,481 kimileri ise Oppenheim‟ın yapmıĢ olduğu analizi gereksiz bir uğraĢ olarak değerlendirip, egemen devletlerin eĢitliğinin sadece onların bağımsızlığının baĢka bir Ģekilde ifade edilmesi kadar yalın bir anlamı olduğunu savunmuĢtur.482 Hatta egemen eĢitlik ilkesinin gereğinden fazla ağdalı ve gereksiz bir ilke olup, bağımsızlık olarak tanımlanamayacak durumlarda veya bağımsızlığın açıkça tarif edilemeyeceği durumlarda gerçek bir aldatma haline gelebileceği de ifade edilmiĢtir.483 Bu tezde yukarıdaki eleĢtirilerin egemen eĢitlik ilkesinin mahiyetiyle ilgili olmayıp, iki dünya savaĢı arası (Baker 1923, McNair 1927) ve Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın hemen sonrası (Koo 1947) uluslararası konjonktürün etkisiyle bağımsızlık ve istikrar tartıĢmaları bağlamında yapıldığı düĢünülmektedir. Büyük devletlerin uluslararası sistemi yeniden kurmaya yönelik 478 Jennings, Watts, 1993, 340. Jennings, Watts, a.g.e., 341. 480 Baker, 1923-1924, 12. 481 Koo, W. (1947). Voting Procedures in International Political Organizations. New York: Columbia University Press, 4. 482 McNair, 1927, 134. 483 Baker, 1923-1924, 10. 479 134 MC ve BM giriĢimlerinde diğer devletlerden ayrıcalıklı bir konuma sahip olmaları, uluslararası sistemin istikrarı için haklı ve gerekli bulunduğu bu eleĢtirilerde görülmektedir. Böylesi bir durumda büyük ve küçük devletler ya da galip ve mağlup devletlerin eĢit addedilmesi muhtemeldir ki bazı hukukçular tarafından gereksiz ve belki de zamanlama hatası bir giriĢim olarak değerlendirilmiĢtir. Bu eleĢtirilere karĢılık, aslına bakılırsa Oppenheim egemen eĢitlik ilkesinin uygulanabilirliğinin devletlerin rızası nispetinde mümkün olduğunun farkında olarak, egemen eĢitlik ilkesinin ne olduğu kadar, devletlerin bu ilke çerçevesinde nelere dikkat etmesi gerektiğini de nitelemiĢtir. Yukarıda ifade edilen eĢit yargılanma hakkı, yani hukuk karĢısında eĢit statüde bulunma ilkesinin önemine vurgu yaparak, egemen eĢitlik ilkesi gereğince devletlerin dikkat etmeleri gereken hususları Ģu Ģekilde belirlemiĢtir: 1. Devletler tam egemenliklerine uygun haklara sahiptir; 2. Devletler diğer devletlerin hukukî Ģahsiyetlerine saygılı olmalıdır; 3. Devletler diğer devletlerin toprak bütünlüklerine ve siyasî bağımsızlıklarına saygılı olmalıdır; 4. her devlet kendi siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemini özgürce belirleyebilme hakkına sahip olmalıdır; 5. Her devlet uluslararası yükümlülüklerini eksiksiz bir biçimde ve iyi niyet çerçevesinde yerine getirmekle ve diğer devletlerle barıĢ içerisinde yaĢamakla yükümlüdür.484 Ancak Oppenheim‟in düĢüncesinde bütün devletler eĢit olarak kabul edilmemektedir. Oppenheim tam uygar olamamıĢ (half-civilised), süzeren ve koruma altında olan, bir de federal devlete üye devletin tam bağımsız devletlerle eĢit statüde olamayacağını ifade etmiĢtir.485 Oppenheim‟in egemen eĢitlik ilkesinin içeriğine iliĢkin ortaya koyduğu dört kural ve bu dört kuraldan hareketle devletlerin egemen eĢitlikle sahip oldukları beĢ hak, egemen eĢitlik ilkesinin hukukî, siyasî, yargısal vb. farklı yönlerinin olduğu, bu yönüyle Ģemsiye bir ilke olduğunu ortaya koymaktadır. Dickinson devletlerin sahip olduğu bu beĢ hakkın uluslararası yapılarla bir anlam kazanacağını düĢünmektedir ve uluslararası yapılar ile egemen eĢitliğin iliĢkisine dair Ģu soruları sormaktadır: Uluslararası konferanslara, kongrelere ve örgütlere katılım, temsil ve oy hakkı nasıl olmalıdır? Daimi uluslararası mahkemelerin yapısı nasıl olmalıdır? Uluslar topluluğunda büyük devletlerin konumu nasıl olmalıdır?486 Dickinson‟un 1920 yılı itibariyle sorduğu bu sorular yirmi birinci yüzyılda 484 Jennings, Watts, 1993, 340. Jennings, Watts, a.g.e., 345-346. 486 Dickinson, 1920, 125-126. 485 135 dahi hâlâ tartıĢılmaktadır. Dickinson‟a göre egemen eĢitlik ilkesi siyasetçilerin ve hukukçuların genellikle Westphalia‟ya atıfla kurguladıkları bir kavramdır. Ġlkenin oluĢumunda on altıncı ve on yedinci yüzyıl siyasetçilerinin ve hukukçularının doğal hukuk, doğal eĢitlik, doğa hali ve birey-devlet analojisi gibi düĢünce ve kavramlardan etkilendiklerini ifade ederek, ilk üç düĢünce ve kavramın tarihin eski dönemlerinden itibaren kullanıldığını, dördüncünün yani birey-devlet analojisinin ise on altıncı yüzyılla birlikte kullanılmaya baĢlandığını belirtmiĢtir.487 Doğal hukuk öğretisinin doğal eĢitlik anlayıĢı ve doğa hali kavramı ile felsefî kökeni oluĢmuĢ olan eĢitlik ilkesi, birey-devlet analojisi ile uluslararası hukuk sistemindeki yerini almaya baĢlamıĢtır. Egemen eĢitlik tartıĢmalarında asıl yoğunluk 1960‟lı yıllarla birlikte baĢlamıĢtır. Bu dönemde dekolonizasyon süreci ve uluslararası örgütlerin oluĢumunda yaĢanan artıĢ egemen eĢitlik ilkesine dair tartıĢmalara zengin bir içerik kazandırmıĢtır. 1960‟lı yıllar dekolonizasyon sürecinin gerçekleĢtiği ve üçüncü dünya olarak anılan yeni bağımsız devletlerin uluslararası sistemde ortaya çıkmaya baĢladığı döneme tekabül etmektedir. Bu dönemde bağımsızlığını yeni kazanan devletler ulusal egemenliklerini ilan etme ve uluslararası sistemdeki yerlerini netleĢtirme çabası içerisinde olmuĢtur. Kolonyal dönemin sona erip yeni bir devlet merkezli sistemin oluĢmaya baĢladığı bu dönemde bağımsızlıklarını ve egemenliklerini göstermek ve savunmak isteyen devletler için egemen eĢitlik hayati derecede önemli ve popüler bir ilke olmuĢtur. Diğer taraftan, uluslararası sistemde uluslararası örgütlerin kurulması bakımından ciddi bir artıĢın yaĢandığı bir dönem de söz konusu olmuĢtur. Devletlerin uluslararası meseleler üzerindeki belirleyici konumunu uluslararası örgütlere devretmeye baĢladığı, devlet egemenliğini daha da tartıĢılır hale getiren bir konjonktür oluĢmuĢtur. Bu sebeple egemen eĢitlik ilkesi 1960‟lı yıllar ile birlikte daha yoğun bir Ģekilde uluslararası kurumsallaĢma ve yapılar bağlamında tartıĢılmıĢtır. 1960‟lı yıllarda egemen eĢitlik ilkesine iliĢkin tartıĢmaların mahiyetinde yaĢanan değiĢimi izah etmeye çalıĢan en önemli hukukçuların baĢında Pieter Kooijmans gelmektedir. Kooijmans tam da uluslararası sistemde bu yapısal değiĢikliklerin yaĢandığı bir dönemde, 1964 yılında yazdığı eserinde egemen eĢitliği uluslararası örgütler bağlamında ele almaktadır. Kooijmans önce hukukî bir kavram olarak tanımladığı egemen 487 Dickinson, 1920, 6. 136 eĢitliğin tarihî ve sosyolojik geçmiĢini ele almakta ve Ģu soruları sormaktadır: Egemen eĢitlik ilkesini tanımlamak, sınırlandırmak ve uygulamak mümkün müdür? Egemen eĢitlik ilkesi günümüz anlaĢmazlıklarını ve uyuĢmazlıklarını anlamamıza nasıl yardımcı olabilir? Kooijmans güçlü yapıların (agent) müdahaleci politikalarına karĢı egemen eĢitliği koruyucu yönüne istinaden hukukî bir ilke olarak tanımlamaktadır.488 Buna göre hukukî eĢitlik devletleri egemenlik alanları içerisinde tek otorite kılmakta, dıĢ müdahalelere karĢı da korumaktadır. Bu koruma hem diğer devletlerin iç iĢlerine müdahale edememesini, hem de diğer devletleri yargılayamamasını kapsamaktadır. Diğer taraftan, devletlerin özel mülkiyetlerini ve eylemlerini de kapsayacak derecede objektif bir hukukî ve ahlaki düzen fikrine karĢı iĢleyecek egemen eĢitlik fikrine ise temkinli yaklaĢmaktadır.489 Burada Kooijmans Güney Afrika‟nın uygulamıĢ olduğu Apartheid uygulamalarını örnek göstermektedir. Apartheid uygulamalarında uluslararası hukukun insan hakları, insanlığa karĢı suç iĢlememe gibi ilkelerinin ihlal edildiğini, bu sebeple Güney Afrika‟nın “müdahale edilmeme” ilkesi gereğince uygulamıĢ olduğu politikaya rıza gösterilemeyeceğini, bu durumda insani müdahale ilkesinin devreye girerek pekala Güney Afrika‟nın iç iĢlerine karıĢılabileceğini de savunmaktadır.490 Bu sebeple Kooijmans egemen eĢitlik ilkesinin uygulanmasını devletlere bırakmak yerine, ilkenin kapsayıcı bir uluslararası örgütle mümkün olabileceğini savunmaktadır. Ancak böylesi kapsayıcı ve merkezi bir örgüt egemen eĢitliğin ve uluslararası hukukun uygulanmasını sağlayabilecek, barıĢı koruyabilecek, güvenliği tesis edebilecektir.491 Devletler arasında birçok konuda farklılıklar söz konusudur. Askerî ve siyasî güçlerdeki farklılıklar, ekonomik geliĢmiĢlik, kapasite ve sahip olunan kaynakların farklılığı devletler arasında eĢitsiz bir ortam yaratmaktadır. Ayrıca devletlerin uluslararası hukuk bağlamında sahip oldukları haklar ve üstlendikleri yükümlülükler de farklı olabilmektedir. Dolayısıyla devletlerin eĢit olduğu iddiası aleyhine birçok parametre söz konusu olmaktadır. Bu sebeple de egemen eĢitlik ilkesi eleĢtirilmektedir. Buna karĢılık, egemen eĢitlik ilkesinin muhtevasını tam olarak karĢılar bir Ģekilde uygulanmıyor oluĢu, ilkeyi geçersiz ya da değersiz yapmamaktadır. EĢitlik bir değer olarak oldukça önemli olmaktadır. EĢitlik arayıĢı uluslararası siyasî ve ekonomik kazanımların, adaletin devletler 488 Kooijmans, 1964, 114-115. Kooijmans, a.g.e., 194. 490 Kooijmans, a.g.e., 209. 491 Kooijmans, 1964, 241. 489 137 arasında daha hakkaniyetli bir Ģekilde gerçekleĢmesi için önemli bir güç olmaktadır. Bu eĢitlik arayıĢı devletlerin coğrafya, ekonomik geliĢmiĢlik vb. farklılıkların yanında adil olmayan uygulamaların, bazı devletleri diğerlerini zor durumda bırakan bazı ayrıcalıklarının son bulmasını da içermektedir. Ayrıca eĢitlik ilkesi uluslararası toplumdaki siyasî ve ekonomik gücün değiĢimini, sınırlarının daha açık ve tanımlanabilir olmasını ve hesap verilebilirliğini artırmayı içermektedir.492 Bütün bu farklılıklara rağmen devletler arasındaki eĢitliğin ilk olarak sağlanacağı alan hukuk olmaktadır. EĢitlik ve hakkaniyet ilkeleri anlatılırken değinildiği üzere, DHM, USAD ve UAD gibi uluslararası yargılama mekanizmalarında ele alınan davalara iliĢkin kararların eĢitlik ve hakkaniyet ilkelerinin geliĢimine olumlu etkileri olmaktadır. Bütün kararlar göz önünde bulundurulduğunda uluslararası yargılama uygulamalarından egemen eĢitlik ilkesi ile ilgili Ģu çıkarımlar yapılabilmektedir: 1. Devletler uluslararası hukuktan kaynaklanan uluslararası Ģahsiyetlerini en üst düzeyde uygulamak isterler; 2. Uluslararası hukukla olan bağları bu Ģahıs olmalarından kaynaklanmaktadır; 3. Bu sebeple hukuken eĢit olmaları (equality in law) medeni uluslarca kabul edilmiĢ olan uluslararası hukuk kuralları ve genel ilkelerinin tanımladığı hak ve yükümlülüklerde, ayrıca uluslararası hukuk kurallarının düzenlemediği alanlarda da eĢit olmaları anlamına gelmektedir493; 4. Devletlerin antalaĢmalarda eĢit hak ve yükümlülükler üstlenmeleri tarafların uluslararası mahkemelerde eĢit konumda yer almaları anlamına gelmektedir; 5. Devletler uluslararası konferanslarda egemenlik ve eĢitlik ilkeleri uyarınca eĢit ağırlıkta oy hakkına sahip olup, karar alma sürecinde oy birliği usulü uygulanmalıdır.494 Uluslararası hukukun ve Uluslararası ĠliĢkiler‟in temel kilit taĢı rolündeki egemen eĢitliğe495 iliĢkin her siyaset bilimcinin ve hukukçunun farklı tanımlamaları olsa da genellikle uzlaĢtıkları hususlar Ģunlar olmaktadır: Devletler hukuk önünde yani hukuken eĢittirler496, haklar ve yükümlülüklerde (kapasite bağlamında) eĢittirler497, uluslararası 492 Pechota, V. (1986). Equality: Political justice in an unequal World. Macdonald, R.St.J., Johnston, D.M. (eds.). The Structure and Process of International Law. (2. Baskı). Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 454. 493 Kelsen, H. (1950). The draft declaration on rights and duties of states. American Society of International Law, 44(2), 275. 494 Schwarzenberger, 1957, 125. 495 Cassese, 2005, 130. 496 Suganami, H. (1992). Grotius and international equality. Bull, H., Kingsbury, B., Roberts, A. (eds.). Hugo Grotius and International Relations. Oxford: Oxford University Press, 222; MacLean, R. (1992). Public International Law: Textbook. London: H.L.T. Textbooks, 56. 138 Ģahsiyetleri sebebiyle de eĢittirler498, herhangi bir ayrımcılık ya da sınırlandırma yapılmaksızın dilediği uluslararası antlaĢmalaya taraf olmak, kendi iradesi dıĢında taraf olmasının engellenmemesi ve uluslararası örgütlere üye olmak konusunda eĢit haklara sahiptir.499 Dolayısıyla devletlerin eĢitliği uluslararası hukukun temel ilkelerinden bir tanesidir. Büyük ya da küçük olmasına bakılmaksızın bütün devletlerin eĢit haklara sahip olup eĢit yükümlülükler üstlenmeleri anlamına gelmektedir. Ayrıca bu ilkeye göre, hukukun uygulanmasında devletler arasında farklılık, birinin diğerinden daha avantajlı olması söz konusu değildir.500 Tarihî süreç içerisinde gerek Avrupa Uyumu‟nda altı büyük gücün Avrupa Kıtası‟ndaki, gerekse ABD‟nin Amerika Kıtası‟ndaki üstünlükleri siyasî olup, hukuken herhangi bir üstünlük iddia etmeleri söz konusu olmayıp, hukuken bütün siyasî üstünlüklerine rağmen büyük devletler ile diğer devletler arasında farklılık söz konusu değildir, tamamı eĢittir.501 Dolayısıyla egemen eĢitlik bapımsız ve eĢit uluslar topluluğunun temeli olarak, bir devlet için hukukî ve eĢit kabul edilen her Ģeyin, diğer devletler için de hukukî ve eĢit olarak kabul edilmesi Ģeklinde kısaca tanımlanabilmektedir.502 Egemen eĢitlik ilkesine iliĢkin yukarıda yapılan bütün tanımlar neticesinde Dickinson‟a göre devletlerin eĢitliği iki hukukî ilkeyle açıklanmaya çalıĢılmaktadır: Birincisi, hukuk karĢısında eĢit konumda olma veya hukuk tarafından eĢit statüde korunma; ikincisi, hak ve yükümlülüklerde eĢitlik veya eĢit hakka sahip olma.503 Bu iki ilkeyi tamamlayacak üçüncü bir ilke olarak “kanunların yapımında eĢitlik” de eklenebilmektedir.504 Ayrıca her üç eĢitlik formunu kapsayan bir form olarak, devletlerin 497 Hershey, 1919, 155, 146. Paragraf; Ġnternet: Kokott, J. (2011). States, sovereign equality. MPEPIL, 4. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690e1113?rskey=OiaCpt&result=1&prd=EPIL adresinden 18 Haziran 2012‟de alınmıĢtır. 498 Jennings, Watts, 1993, 341; Pechota, 1986, 459. 499 Phillmore, R. (1879a). Commentaries upon International Law: Vol I. (3. baskı). London: Butterworths, 217; Phillmore, R. (1879b). Commentaries upon International Law: Vol II. (3. baskı). London: Butterworths, 1-2; Pomeroy, J.N. (1886). Lectures on International Law in Time of Peace. T.S. Woolsey (ed.). Boston: Houghton, Mifflin and Company, 82, 79. paragraf, (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir); Lawrence, 1900, 80, 83. Paragraf; Bunn-Livingstone, S.L. (2002). Juricultural Pluralism vis-a-vis Treaty Law: State Practice and Attitudes. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers, 205. 500 Henkin, L. (1995). International Law: Politics and Values. London: Martinus Nijhoff Publishers, 10; Henkin, L. (1989). International law: Politics, values and functions: General course on public international law. RCADI, Vol. 216, 27. 501 Pomeroy,1886, 82, 79. Paragraf; Lawrence, 1900, 241, 134. Paragraf; Cobbett, P. (1922). Leading Cases on International Law: Peace: Vol I. (4. Baskı). London: Sweet and Maxwell Limited, 5. Her üç eserde de birbirlerine atıf yapılmaksızın aynı cümlelerle ifade edilmesi ilginçtir. 502 Twiss, 1884, 12, 12. Paragraf. 503 Dickinson, 1920, 334-335. 504 McNair, 1927, 136. 139 baĢka herhangi bir özelliğe gerek duyulmaksızın sadece var olmalarından kaynaklanan bir eĢitlik de söz konusu olmaktadır. Anand bu dört eĢitlik formunu da anlamlı kılacak olan ortak paydanın “devletlerin eĢitliği ilkesinin uygulanmasının BM nezdinde anlam kazanacağına” vurgu yapmaktadır.505 BM öncesi birkaç uluslararası konferans ve metinde muhtevası geçiyor olmasına rağmen, egemen eĢitlik ilkesinin BM ile meĢru, meĢhur ve vazgeçilmez bir ilke haline geldiği konusunda görüĢ birliği mevcuttur. Egemen eĢitlik ilkesi BM sonrasında ise sonraları Afrika Birliği Örgütü ġartı (1963), Amerikan Devletler Örgütü ġartı (1967) ve Devletler Arasında Dostça ĠliĢkiler ve ĠĢbirliği ile ilgili Uluslararası Hukuk Ġlkeleri Deklarasyonu‟nda (1970) da yer almıĢtır. Uluslararası hukukta yeni devletlerin ortaya çıkıĢı ve bağımsızlıklarını ilan etmeleri tartıĢmalarında sıklıkla atıf yapılan Pan-Amerikan Konferansların yedincisinde, aralarında ABD, Meksika, Brezilya ve Venezuela‟nın da yer aldığı on dokuz Amerikalı Devlet tarafından 26 Aralık 1933‟de imzalanan Montevideo SözleĢmesi (The Montevideo Convention on the Rights and Duties of States) eĢitlik ilkesi Ģu Ģekilde ele alınmıĢtır: “Devletler hukuken eĢittirler ve eylemlerinde eĢit kapasitelere ve eĢit haklara sahip olmak isterler. Her birinin sahip olduğu haklar eylemlerini gerçekleĢtirebilme güçlerinden değil, her birinin uluslararası hukukun bir kiĢisi olmasından kaynaklanmaktadır (md. 4)”.506 Daha sonra egemen eĢitlik ilkesinin muhtevasına iliĢkin bazı özellikleri BM‟nin kurulması aĢamasındaki konferanslarda görmek mümkündür. Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası yeni dünyayı Ģekillendirecek ilk toplantıda bir araya gelen ABD ve Ġngiltere‟nin 9 Ağustos 1941‟de imzaladıkları Atlantik ġartı‟nda eĢitlikten sınırlı bir içerikle bahsedilmektedir: Büyük ya da küçük, galip ya da mağlup olsun bütün devletler dünya genelinde ticaret ve hammaddeye eriĢimde eĢit koĢullara sahiptirler (md. 4).507 ABD ve Ġngiltere arasındaki görüĢmelere SSCB ve Çin‟in de katıldığı Moskova Konferansı‟nda imzalanan deklarasyonda (1943) ise taraf devletlerin en kısa sürede devletlerin egemen eĢitliği ilkesi üzerine kurulmuĢ, büyük ya da küçük barıĢ seven bütün devletlerin üyeliğine açık, 505 Anand, R.P. (1986). Sovereign equalities of states in international law. RCADI, Vol. 197, 105 Ġnternet: Convention on Rights and Duties of States (Inter-American). 26 Aralık 1933, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/intam03.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 507 Ġnternet: The Atlantic Charter (1941), http://avalon.law.yale.edu/wwii/atlantic.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 506 140 uluslararası barıĢ ve güvenliği sağlamak amacıyla bir uluslararası örgütün kurulmasının gerekliliğini kabul ettikleri (md. 4) yer almaktadır.508 BM ġartı md. 2/1‟de geçtiği haliyle egemen eĢitlik ilkesi Afrika Birliği Örgütü ġartı‟nın (1963) dibacesinde Afrika halklarının meĢru arzularını gerçekleĢtirebilmeleri için özgürlük, eĢitlik, adalet ve haysiyete verdikleri önem vurgulanmıĢ, ġart‟ın “ilkeler” baĢlığı altında 7 önemli ilke sıralanmıĢ, bu ilkelerin ilk üç tanesi egemen eĢitlik ile ilgili olmuĢtur: 1. Bütün üye devletlerin egemen eĢitliği; 2. Devletlerin iç iĢlerine müdahale edilmemesi; 3. Devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne ve devredilemez bağımsız var olma hakkına saygı gösterilmesi (md. 3). Ayrıca ġart‟ta bütün üye devletlerin eĢit hak ve yükümlülüklere sahip oldukları da beyan edilmiĢtir (md. 5).509 Amerikan Devletler Örgütü ġartı‟nın (1967) dibacesinde Örgüt‟ün üstlendiği misyonu yerine getirebilmek ve Amerikan halklarının barıĢ içerisinde bir arada yaĢamalarını temin etmek maksadıyla birçok antlaĢmanın imzalandığı, devletlerin birbirlerinin egemenliğine saygı gösterdiği ve bağımsızlık, eĢitlik ve hukuk alanlarında ıslahat yapmayı yükümlendikleri ifade edilmiĢtir. Devletlerin temel hak ve yükümlülükleri baĢlıklı dördüncü bölümünde ise “bütün devletler hukuken eĢittirler ve haklarını yerine getirirken eĢit hak ve yükümlülüklerden yararlanırlar” (md. 10) denilmektedir.510 Ġlerleyen süreçte egemen eĢitlik ilkesi en detaylı haliyle 24 Ekim 1970‟de yayınlanan Devletler Arasında Dostça ĠliĢkiler ve ĠĢbirliği ile ilgili Uluslararası Hukuk Ġlkeleri Deklarasyonu‟nda yer almaktadır. Deklarasyonda yer alan yedi temel ilkeden altıncısı devletlerin mutlak eĢitliği ile ilgilidir ve bu ilkenin yorumunda bütün devletlerin ekonomik, toplumsal, siyasî ya da baĢka nitelikteki farklara bağlı olmaksızın eĢit haklara ve görevlere sahip olduğu ve uluslararası toplumun eĢit üyeleri oldukları belirtildikten sonra, mutlak eĢitlik ilkesinin kapsamı Ģu Ģeklide açıklanmıĢtır: 1. Devletler hukuken eĢittirler; 2. Her devlet egemenliğin doğasında yer alan haklardan yararlanır; 3. Her devletin baĢka devletlerin Ģahsına saygı gösterme yükümlülüğü vardır; 4. Devletlerin 508 Ġnternet: The Moscow Declaration (1943), http://avalon.law.yale.edu/wwii/moscow.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 509 Ġnternet: The Organization of African Union Charter (1963), http://www.au.int/en/sites/default/files/OAU_Charter_1963_0.pdf adresinden 16 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 510 Ġnternet: Charter of the Organization of American States (1967) http://www.oas.org/dil/treaties_A41_Charter_of_the_Organization_of_American_States.pdf adresinden 17 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 141 toprak bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığı dokunulmazdır; 5. Her devlet kendi ekonomik, siyasî ve kültürel sistemlerini özgürce seçme ve geliĢtirme hakkına sahiptir; 6. Her devletin kendi uluslararası yükümlülüklerini iyi niyet çerçevesinde ve tam olarak yerine getirmek ve diğer devletlerle barıĢ içerisinde yaĢamak görevi vardır.511 Bütün bu tartıĢmalar gösteriyor ki, birçok egemen eĢitlik tasnifi önermesi mevcuttur. Örneğin formal/biçimsel eĢitlik (formal), hukukî eĢitlik (legislative) ve varoluĢçu eĢitlik (existential)512; adlî eĢitlik, kapasite eĢitliği, yasal eĢitlik513; gerçek ve hukukî eĢitlik514, pozitif eĢitlik.515 Bütün bu izahat neticesinde teze göre egemen eĢitlik tartıĢmalarında beĢ önemli eĢitlik formu söz konusu olmaktadır: aslî eĢitlik, hukukî eĢitlik, siyasî eĢitlik, hak ve yükümlülüklerde (kapasitede) eĢitlik, uluslararası mahkemelerde ve hakemlik müesseselerinde tarafların eĢitliği ile uluslararası örgütlerde karar alma sürecinde eĢitlik. 3.4.1. Aslî eĢitlik Westphalian egemenlik doktrininde bahsi geçen devlet formu diğer bütün parametreler bir kenara bırakılarak sadece varlığından kaynaklanan bir eĢitliğe sahiptir. Bireyle kurulan analoji ile insanın sırf insan olmasından kaynaklanan bir hakla hayatını haysiyetli bir Ģekilde sürdürmesini sağlayacak bir takım temel haklara sahip olması gibi, devletlerin de sırf devlet olarak var olmaları (statehood) sebebiyle bir takım temel hakları vardır. Bu temel hakların baĢında eĢitlik gelmektedir. Devletlerin var olmalarından kaynaklanan ve Westphalian egemenliğin muhtevasını barındıran bu eĢitlik formu aslî eĢitlik olmaktadır. Aslî eĢitlik devletlerin itibarını, uluslararası Ģahsiyetini, egemenliğini, kısacası bir bütün olarak bizzat kendisini ifade etmektedir.516 Bu anlamıyla aslî eĢitlik, BM ġartı md. 511 Ġnternet: Declaration on Principles of International Law concerning Friendly Relations and Co-operation among States in accordance with the Charter of the United Nations (1970), A/RES/25/2625, http://www.undocuments.net/a25r2625.htm adresinden 20 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 512 Simpson, G. (2004). Great Powers and Outlaw States: Unequal Sovereigns in the International Order. Cambridge: Cambridge University Press, 42. 513 McNair, 1927, 13. 514 Glahn, 1965, 128. 515 Pechota, 1986, 475. 516 Jessup, P. (1948). A Modern Law of Nations: An Introduction. New York: Macmillan, 87. 142 2/7‟de (…ancak… ifadesine kadarki kısım) ifadesini bulan, devletin ulusal yargı sistemini, toprak bütünlüğü hakkını, siyasî bağımsızlık hakkını ve uluslararası kurumlara katılma hakkını kapsamaktadır. Devletler bir takım ortak egemen haklara sahip olsalar da, bu haklar dıĢındaki diğer hakların dağılımında eĢitsizlikler söz konusu olabilmektedir. Bu hakların ortaklığı uluslararası toplumda bir devletin var olmasına bağlıdır.517 Her devlet toprak bütünlüğü hakkı gibi yargısal üstünlüğünün ve dokunulmazlığının/muafiyetinin olduğu bir alana sahiptir. Bununla iliĢkili olarak bir devletin var olma hakkı vardır. Aslî eĢitlik var olma hakkı (toprak bütünlüğü), var olma isteğini (siyasî bağımsızlık) ve bu iki hakkın bir sonucu olarak uluslararası sisteme katılma hakkı Ģeklinde de tanımlanabilir. Dolayısıyla aslî eĢitlik devletlere müdahale etmeme ilkesi ve bir devletin kendi idaresini herhangi bir dıĢ müdahale/tesir olmaksızın gerçekleĢtirmesi haklarına sahip olmasıdır.518 BM sisteminin kurucu konferanslarının sonuncusu olan San Francisco Konferansı‟na (1945) katılan Küba delegesinin önerisi de bu hakkı ifade etmektedir. Küba delegesi her devletin varolma hakkına sahip olduğunu ve kendisini kendi isteğiyle istediği gibi organize edebileceğini savunmuĢtur.519 Aslî eĢitlik Westphalia‟dan itibaren Uluslararası ĠliĢkilerde geniĢ bir kabul görmüĢtür. Devletlerin mutlak dokunulmazlığı ve kendi siyasî sistemlerini dilediğince seçebilmesi hakkı Westphalia‟dan itibaren ilkesel düzeyde taraf bulmuĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Dolayısıyla aslî eĢitlik yine Westphalian kökenli bir kavram olan anarĢik uluslararası sistemde söz konusu olmaktadır. HiyerarĢik bir sistemde devletlerin varlıklarını otonom bir Ģekilde devam ettirememe tehlikesi mevcut olmaktadır. Aslî eĢitlik uluslararası hukuk tarafından da kabul edilen bir eĢitliktir. Kelsen devletlerin dokunulmazlıkları ve bağımsızlıklarına vurgu yapan eĢitlik modelini kabul BM ġartı md. 2/7: “ĠĢbu AntlaĢma‟nın hiçbir hükmü, BM‟ye herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları iĢbu AntlaĢma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke, VII. Bölüm‟de öngörülmüĢ olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engellemez”. 517 Dickinson, 1920, 137; Efraim, D. (2000). Sovereign (In)equality in International Organizations. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers, 48. 518 Phillimore, 1879a, 149. 519 Weissberg, G. (1975). United Nations movement toward world law. The International and Comparative Law Quarterly, 24(3), 462-464. 143 etmektedir520, yani aslî eĢitliği. Bütün devletler eĢit pozitif haklara sahip değilken, hepsi genel düzeyde negatif haklara ya da dokunulmazlığa ve temel asgari katılma haklarına sahiptir.521 Aslî eĢitlik devletlerin ancak kendi rızaları ile kabul ettikleri kurallar dahilinde sınırlandırılabilmesi, ulusal hukukî yapılarına uluslararası hukukun etkisini belirleme yetkisinin devletlere ait olması, devletlerin toprak bütünlükleri ve siyasî bağımsızlık haklarına sahip olması522 gibi devletlere bir takım haklar kazandırmaktadır. Bu yönleriyle aslî eĢitlik bir çatı kavram olarak bütün eĢitlikleri içermektedir. Westphalian egemenlik yorumunun bir ürünü olan aslî eĢitlik ile devletler var olma hakları dıĢında hiçbir parametreyle kıyaslanmadan eĢit olarak kabul edilmektedir. 3.4.2. Hukukî eĢitlik vs. siyasî eĢitlik Egemen eĢitlik tartıĢmalarında düĢülen en önemli hata hukukî eĢitlik ile siyasî eĢitliği karıĢtırmak olmaktadır. Devletler sahip oldukları kaynaklar ve bu kaynakları kullanma kapasitelerine bağlı olarak uluslararası sistemi etkileme kabiliyetleri bağlamında farklılaĢırlar. Coğrafi büyüklük, jeopolitik konum, nüfus, askerî ve ekonomik kapasite, yer altı ve üstü kaynaklar, iç siyasetteki istikrar vb. bütün nicel ve nitel unsurlar bakımından yeterli kaynaklara sahip olan devletler diğer devletlere kıyasla uluslararası politikada daha fazla etkili olmaktadır. Bu da devletler arasında siyasî bir eĢitsizliğe sebep olmaktadır. Devletler arasındaki siyasî eĢitsizlik uluslararası konferanslardaki temsil, katılım, oy hakkı gibi farklı uygulamalarda açıkça görülmektedir. Bazı devletlerin diğerlerine göre büyük ve güçlü olması, diğerlerinin de küçük ve zayıf olması siyasî eĢitsizliğin en belirgin göstergesi olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesi ise siyaseten eĢit olmayan devletleri hukuk, hak ve yükümlülükler, temsil, karar alma sürecine katılım gibi bazı parametreler bağlamında eĢit düzeyde değerlendirebilme çabasının bir sonucudur. Bu parametrenin hukuk olduğu eĢitlik arayıĢı hukukî egemenlik olarak tanımlanmaktadır. Bu sebeple siyasî eĢitlik ile hukukî eĢitlik birbirlerinden farklı hususlardır.523 Büyüklük ya da küçüklük gibi nitelemeler veya vasıflar devletler arasında “hukukî anlamda” herhangi bir ayrıma ya da eĢitsizliğe yol 520 Kelsen, 1944, 209. Broms, B. (1959). The Doctrine of Equality of States as Applied in International Organizations. Helsinki: Vammala, 57. 522 Roth, B. (2012). Sovereign equality and non-liberal regimes. Netherlands Yearbook of International Law, 43, 30. 523 Jennings, Wattsi 1993, 341. 521 144 açmamaktadır.524 Hukukî eĢitlik olarak tanımlanan bu durumda devletlerin her nevi farklılıklarına rağmen uluslararası hukuk karĢısında eĢit oldukları kabul edilmektedir ve hukuk uygulayan yapıların herhangi bir ayrım gözetmeksizin ve yapmaksızın hukuku uygulamaları söz konusudur.525 Hukukî eĢitlik ya da hukuk önünde eĢitlik ilkesi hakkında literatürde tartıĢma yaĢanmamaktadır. Zira bu ilke bütün hukuk sistemlerinin olmazsa olmaz (sine qua non) ilkesi kabul edilmektedir ve hukukî eĢitlik devletlerin mutlak, doğal ve temel haklarından bir tanesidir.526 Ġstikrarlı bir devletler topluluğunun oluĢması için hukukî eĢitlik ilkesinin zarureti hususunda evrensel bir kabul söz konusudur ve evrensel imparatorluk ya da evrensel anarĢi gibi oluĢumlara karĢı tek alternatif olmaktadır.527 Bu sayede eĢitlik ve adalet arayıĢından bahsedilebilme imkanına kavuĢulmaktadır. Bu ilke devletler hukukunda imparatorlukların ve hegemonyaların reddedilmesinin doğal bir sonucudur ve hukuk tarafından yönetilen bir uluslararası topluma iĢaret etmektedir.528 Özetle, bu ilke gereğince, bütün devletler hukuk karĢısında eĢit statüde olup, hukuk devletler arasında farklı uygulanmamaktadır.529 Hukukî eĢitlik ilkesinin dört önemli bileĢeni mevcuttur. Bu dört bileĢen birlikte hukukî eĢitliğin kapsamını ifade etmektedir: 1. Büyük ya da küçük bütün devletler uluslararası hukuk karĢısında eĢit konumdadır. Hukuk önünde eĢit konumda olmak ve hukukun eĢit koruyuculuğu hiyerarĢik olmayan toplumlarda söz konusu olmaktadır; 2. Bütün devletler hakların elde edilmesinde ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde eĢit kapasiteye sahiptir. EĢit kapasiteden kastedilen devletlerin hak ve yükümlülükler konusunda eĢit olmaları değildir. UAD‟de görülen bir davaya iliĢkin tavsiye kararında herhangi bir hukuk sisteminde hukuk süjelerinin doğaları gereği veya sahip oldukları haklar bakımından eĢit olmadıkları belirtilmektedir.530 Dolayısıyla hukuk önünde eĢit olmaları ile devletlerin haklarda ve yükümlülüklerde eĢit olma kapasiteleri ve imkanları 524 Sevig, M.R. (1958). Özel Devletler Umumî Hukuku. (Gözden GeçirilmiĢ 2. Baskı). Ġstanbul: Sulhi Garan Matbaası, 102; Lawrence, 1900, 241-242. 525 Kelsen, H. (2003). Principles of International Law. (3. tıpkı basım). New Jersey: The Lawbook Exchange Ltd. (Eserin orijinali 1952‟de yayımlandı), 155. 526 Rial, 1987, 477. 527 Anand, 1986, 105. 528 Dickinson, 1920, 4. 529 Kooijmans, 1964, 101. 530 Ġnternet: BM Hizmetinde Uğranılan Zararların Tazmini (1949). Tavsiye GörüĢü. ICJ Rep. 1949, 178, http://www.icj-cij.org/docket/files/4/1835.pdf adresinden 12 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 145 söz konusu olmaktadır531; 3. Bütün devletler sorunlarının çözümünde kullanılacak prosedür bağlamında eĢit kapasiteye sahiptir. Yani devletler uluslararası yargı organları önünde aynı koruma ve muamele görme hakkına sahiptir532; 4. Bütün devletler gerek uluslararası gerekse ulusal hukuk önünde tam egemen bir yapı olarak saygıya müstehak olup, bu yorum devletlerin yargı bağıĢıklığı doktrininin çıkıĢ noktasını teĢkil etmektedir.533 Cassese‟ye göre egemen eĢitlikte kastedilen hukukî eĢitliktir.534 Devlet mutlak egemenliğinden kaynaklanan bir güç ile egemenlik alanı içerisindeki bütün faaliyetleri kontrol etme gücüne ve gerçekleĢtirme tasarrufuna sahiptir. Aynı zamanda, herhangi bir dıĢ devletin kendi egemenlik sahasına müdahale edememesi ve diğer devletlerin yargı mercileri tarafından hiçbir surette yargılanmaması ayrıcalıklarına da sahiptir. Yine devlet temsilcilerinin resmî vazifelerini yerine getirirken birtakım ayrıcalıkları ve devletin yurtdıĢındaki taĢınmazları ile vatandaĢlarının hayat ve mülkiyet haklarına saygı gibi haklara da sahiptir.535 Bütün bu hakları sebebiyle de devletler diğer devletlerle kıyaslandığında varlığı tartıĢma götürmeyen her türlü coğrafi ve diğer farklılıklara rağmen uluslararası sistemdeki diğer devletlerle hukukî bakımdan eĢit statüde kabul edilmektedir. Hukukî eĢitlik ilkesi uluslararası hukuk uygulamalarında iki farklı Ģekilde ele alınmaktadır. Birincisi, bu ilke devletlerin kendi rızalarıyla kabul ettikleri/oluĢturdukları yasal normlar ile sınırlandırıldıklarını ifade etmektedir. Ġkincisi ise, bu ilkenin daha da güçlenmiĢ versiyonu ile ilgilidir ve uluslararası yapıların karar alma mekanizmalarında devletlerin eĢit ağırlıklı oy ve eĢit temsil kabiliyetine sahip olması ve örfi hukuk, antlaĢmalar hukuku gibi alanlarda yapım aĢamasında ve uygulamalarda eĢit roller üstlenmeleri anlamına gelmektedir. Yani devletler, uluslararası sisteme eĢit etki etme hakkına sahip olmalıdır. Hukukî eĢitlikle birlikte formal eĢitlik ve yargısal eĢitlik tanımları da mevcuttur.536 Bu eĢitlik çeĢitlerinin birbirleri yerine kullanılmaları söz konusu olsa da, nüanslar 531 Kelsen, 1949, 252. Rosenne, S. (1965). The Law and Practices of the International Court: The Court and the United Nations: Vol I. Leyden: A.W.Sitjhoff, 314. 533 Pechota, 1986, 465; Rial, 1987, 477. 534 Cassese, 2005, 48. 535 Cassese, a.g.e., 49-52. 536 Gooldrich, L.M., Hambro, E. (1949). Charter of the United Nations: Commentary and Documents. (2. Baskı). Boston: World Peace Foundation, 37; McNair, 1927, 13; Jennings ve Watts, 1993, 340. 532 146 bakımından farklılıklar söz konusu olmaktadır. Formal eĢitlik birçok hukukçu tarafından “egemen eĢitlik” olarak algılanmaktadır ve eĢitliğin bu formu yalnızca yargısal organlarda geçerli olmaktadır. Formal eĢitlik büyük devletlerin geniĢ yasal statüye sahip oldukları uluslararası örgütlerin kurulmasıyla söz konusu olabilir. Yargısal eĢitlik bireylerin hukuk önünde eĢitliği ilkesi ile analoji kurularak geliĢtirilmiĢtir ve egemen unsurların yargısal iĢlemler esnasında eĢit oldukları anlamına gelir. Yargısal eĢitlik bütün devletlerin uluslararası yargı sürecine eĢit eriĢimini, bu süreç karĢısında eĢit muamele görmelerini ve hukuken eĢit koruma elde etmesini sağlamaktadır. Kelsen‟e göre devletlerin aslî hakları arasında yer alan eĢitlik hukuk önünde eĢitlik, yani hukukî eĢitliktir. Buradaki eĢitlik hak ve yükümlülüklerde eĢit olmayı ifade etmemektedir.537 Netice itibariyle uluslararası antlaĢmaların hak ve yükümlülükler devletler arasında büyük farklılıklara neden olmaktadır. Kelsen denize kıyısı olan bir devlet (littoral) ile denize kıyısı olmayan karasal bir devletin (inland) aynı hak ve yükümlülüklere sahip olmasının beklenemeyeceğini, ancak bütün devletlerin eĢitliği gereği eĢit hak ve yükümlülüğü gerçekleĢtirebilme kapasitesine sahip olması gerektiğini savunmaktadır.538 Elbette Kelsen‟in yorumunda Ģunu da belirtmek gerekmektedir ki Kelsen eĢit hakların ancak eĢit konumdaki devletler için geçerli olduğunu düĢünmektedir.539 EĢitliğin hukukî olması haklarda ve yükümlülüklerde sayıca eĢitliğin değil, uluslararası hukukî düzen karĢısında eĢit koruma, karar alma sürecine eĢit statüde ve fırsatta katılma, devletlerin birbirlerinin varlığına eĢit düzeyde saygı göstermeleri, her devletin kendisi aksini kabul etmedikçe devlet arası müzakerelerde bir oy hakkının olması; sahip olunan bu bir oyun zayıf ve güçlü devletler bakımından eĢit ağırlıkta/tesirde olması; her hangi bir devletin baĢka bir devleti yargılayamaması ve herhangi bir devletin mahkemesi tarafından yargılanamaması; her devletin diğer devletin kendi sınırları içerisindeki eylemlerini kabul etmesi gibi oldukça geniĢ bir alanda tanımlanabiliyor olsa da, hukukî eĢitliğin asıl göstergesi uluslararası mahkemelerin ve hakemlerin karĢısında devletlerin eĢit olarak kabul edilmeleri olmaktadır. 537 Kelsen, 1949, 253. Kelsen, 1949, 252. 539 Kelsen, 1949, 252. 538 147 3.4.3. Hak ve yükümlülüklerde eĢitlik Devletlerin eĢit haklara sahip olması ve eĢit yükümlülükler üstlenmeleri, yani hukuken eĢit olmaları (equality in law) ilkesi hukuk önünde eĢitlik ilkesi (equality before law) kadar üzerinde uzlaĢma sağlanan bir ilke değildir.540 Devletlerin eĢit haklara sahip olmaları ilkesi Pufendorf‟un açıklamalarıyla akademik çevrede kabul görmüĢtür. Pufendorf uluslararası sistemin anarĢik yapısına atıf yaparak, doğa halinde (state of nature) devletlerin eĢit haklara sahip olmaları gerektiğini savunmuĢtur.541 Pufendorf‟un bu yorumu sonrasında hak ve yükümlülüklerde eĢit olmak, bazı hukukçular tarafından devletlerin eĢitliğinin doğal bir sonucu olarak yorumlanmaya baĢlanmıĢtır. Buna göre eĢitlik büyük ya da küçük olmasına bakılmaksızın bütün devletlerin uluslararası hukuk konularında eĢit haklara sahip olmaları ve eĢit yükümlülükler üstlenmeleri ile mümkün olabilmektedir.542 Hak ve yükümlülüklerde eĢitlik ilkesine göre gerçek güçlerine bakılmaksızın bütün egemen devletler uluslararası hukuk nazarında eĢit ve aynı doğal haklara sahip olmakta, aynı yükümlülükler üstlenmektedir.543 Bu ilkeye göre uluslararası toplumda birden fazla egemen birimin yer alması ve her egemen birimin Bodin‟in ifade ettiği gibi mutlak egemenliğe sahip olması, bütün egemenlerin eĢit hak ve yükümlülükler üstlenmelerini gerektirmektedir.544 Bu iddiayı savunanlar için temel kaynak Montevideo SözleĢmesi (1933) olmaktadır: “Devletler hukuken eĢittirler ve eylemlerinde eĢit kapasitelere ve eĢit haklara sahip olmak isterler. Her birinin sahip olduğu haklar eylemlerini gerçekleĢtirebilme güçlerinden değil, her birinin uluslararası hukukun bir kiĢisi olmasından kaynaklanmaktadır (md. 4).” Devletlerin hak ve yükümlülüklerde eĢit olduklarını savunanlar için kaynak niteliğinde olan bu beyan, aslına bakılırsa tam olarak devletlerin eĢit ve aynı hak ve yükümlülüklere sahip oldukları anlamına gelmemektedir. Montevideo SözleĢmesi‟nin 4. maddesinde bahsedilen husus, “…devletler eylemlerinde eĢit kapasitelere ve eĢit haklara 540 Brierly, J.L. (1963). The Law of Nations: An Introduction to the International Law of Peace. Sir Waldock, H. (ed.). Oxford: Clarendon Press, 132; Starke, J.G. (1984). Introduction to International Law. (9. Baskı). London: Butterworths, 104. 541 Dickinson, 1920, 81. 542 Herrera, R. (1946). Evolution of equality of states in inter-american system. Political Science Quarterly, 61(1), 96. 543 Moore, J.B. (1906). A Digest of International Law: Vol I. Washington: Government Printing Office, 62. 544 Miller, 1990, 24. 148 sahip olmak isterler”, devletlerin “potansiyel olarak” eĢit haklara sahip olabilecekleri, bunun bir arzu olduğunu, bu hakları yerine getirme konusunda eĢit güçlere sahip olabilecekleri ve aynı düzeyde dokunulmaz olduklarını ifade etmektedir.545 Yani kapasitelerde eĢitlik. 4. maddede bir ihtimal söz konusudur, yani devletlerin böylesi bir kapasiteye sahip olduklarından bahsedilmektedir. EĢit haklara ve yükümlülüklere sahip “oldukları” ve “olabilecekleri” ayrımı oldukça önemli olmaktadır. Ġlkinde hak ve yükümlülüklerde eĢitlik devletlerin varlığı nedeniyle sahip oldukları doğal bir sonuç olarak tanımlanırken, ikincisinde doğal bir sonuç olmayıp, devletlerin bu eĢitliği gerçekleĢtirebilme imkanlarının olduğu vurgulanmakta, ancak herhangi bir kesin ve zaruri eĢitlikten bahsedilmemektedir. Burada hak ve yükümlülüklerde eĢit olunması istenilen bir durumu ifade etmektedir. Birçok uygulamada görmek de mümkündür. EĢit koĢullarda yapılan uluslararası antlaĢmalardan ortaya çıkan haklar ve yükümlülükler bütün taraf devletler için de aynı olacaktır. Dolayısıyla önemli olan devletelr arasında eĢit koĢulların sağlanabilmesidir. Zaten asıl eleĢtiri de buradan kaynaklanmaktadır. Devletler kapasiteleri doğrultusunda eĢit koĢulları sağlayabilmekte ve eĢit hak ve yükümlülüklerden bahsedilebilmektedir. Bu sebeplerle devletlerin eĢit haklara sahip olmaları ve eĢit yükümlülükler üstlenmeleri birçok doktriner ve hukukçu tarafından eleĢtirilmektedir.546 Dolayısıyla devletlerin eĢit hak ve yükümlülüklere sahip olması, bu hak ve yükümlülükleri diğer devletlerle aynı biçimlerde gerçekleĢtirebilme kabiliyetlerine sahip olmaları doğal bir sonuç ya da zaruret olarak değil, gerçekleĢme ihtimali olan bir eĢitlik Ģeklinde algılanmalıdır. Bu sebeplerle eĢitlik haklara ve yükümlülüklere sahip olma ehliyeti bakımından aralarında bir fark olmamasını ifade etmektedir.547 Bu bağlamda devletlerin eĢitliğinden eĢit haklara sahip olmaları değil “eĢit kapasitelere sahip olmaları” anlamının çıkması gerektiğine iliĢkin kabul önemli olmaktadır.548 Bireyler arasında olduğu gibi devletler arasında da hukukî eĢitlik gerçek eĢitlikle tam olarak uyuĢmamaktadır. Devletlerin potansiyel olarak eĢit haklara sahip 545 Dickinson, 1920, 107. Kelsen, 1945, 252; Dickinson, 1920, 334; Brierly, 1949, 117. 547 Çağıran, 2013, 367. 548 Kooijmans, 1964, 245. 546 149 olmalarına rağmen bu hakları gerçekleĢtirebilme düzeyleri yani kabiliyetleri birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. 3.4.4. Uluslararası yargılamalarda tarafların eĢitliği Doktrinde BM ġartı md. 2/1‟deki kullanımı ile anlamlandırılmaya çalıĢılan egemen eĢitlik ilkesinin temel fikri hiçbir devletin diğer devlet ya da devletlerden hukukî bakımdan üstün olmadığıdır (par in parem non habet imperium).549 Devletlerin eĢitliği devletlerarası iliĢkilerde formal olarak üstünlük ve tabi olmak gibi derecelendirici düzeylerin olmadığı bir sistemde söz konusu olabilir. Hiçbir devlet diğer bir devleti yargılayamaz, baĢka bir devlete bir anlaĢmayı imzalamasını ya da istenildiği gibi davranmasını sağlamak amacıyla fiziksel zorlamada bulunamaz (Viyana AntlaĢmalar Hukuku SözleĢmesi, md. 51 ve 52550). Tezin birinci bölümünde izah edildiği üzere bir ortodoksi olarak Westphalia Papa ve Ġmparatorun zirvesinde yer aldığı dikey hiyerarĢik bir sistem yerine, görece eĢit ve bağımsız birimlerden müteĢekkil unsurlar arasındaki yatay düzene geçiĢi temsil etmektedir.551 Bu sistemin en önemli argümanı ise egemenlik ilkesidir. Westphalian egemenlik ilkesi gereğince devletler baĢka devletlerin yargı kurumları tarafından yargılanamayacakları gibi, iradeleri dıĢında uluslararası bir yargı kurumu tarafından da yargılanamazlar. Ancak rızaları dahilinde kabul ettikleri bir uluslararası yargılama sürecinde ise diğer devlet ya da devletlerle eĢit statüde yer alırlar, yani hukukî eĢitlkleri söz konusu olmaktadır. Hukukî eĢitliğin tezahürü devletlerin uluslararası mahkemeler ve hakemlik müesseseleri karĢısında eĢit statüde olmalarını gerektirmektedir. Antelope Davası‟nda (1825) Hâkim Marshall‟ın devletlerin mutlak eĢitliğinden kastettiği de devletlerin büyüklük-küçüklük gibi kıyaslara girilmeksizin hukuk önünde eĢit olduklarıdır. UAD‟nin selefi konumundaki USAD‟da da tarafların eĢitliğine atıf yapan kararlar alınmıĢtır. Norveçli Armatörler davasında tarafların mahkeme önünde “mutlak eĢit” oldukları, 549 Fitzmaurice, G. (1957).The general principles of international law: Considered from the standpoint of the rule of law. RCADI, Vol. 92, 187; Ġnternet: Carbone, S.M., Pepe, L.S. (2009). States, fundamental rights and duties. MPEPIL, 25. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690e1112?rskey=Q4QSds&result=1&prd=EPIL adresinden 10 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 550 Ġnternet: Vienna Convention on the Law of Treaties, 23 Mayıs 1969, https://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/Volume%201155/volume-1155-I-18232-English.pdf adresinden 12 Araık 2014‟de alınmıĢtır. 551 Westlake, J. (1914). Collected Papers on International Law. (ed.) Oppenheim, L. Cambridge: Cambridge University Press, 52. 150 tarafların eĢitliğinin adaletin tesisinde temeli teĢkil ettiği belirtilmiĢtir.552 Bu konuda BM sisteminin hukukî teminatı olan UAD Statüsü de önemli bir güvence sağlamaktadır. UAD Statüsü md. 35/2‟de UAD‟nin hangi koĢullarda öteki devletlere de açık olacağının, yürürlükteki antlaĢmaların özel hükümleri saklı kalmak üzere BMGüK tarafından belirleneceği, ancak bu koĢulların hiçbir durumda “tarafları Divan önünde eĢitsiz bir konuma sokmayacağı” belirtilmektedir. Dolayısıyla BM sisteminde uluslararası yargılamalarda hiçbir devletin bir diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. Kelsen‟in ifadeleriyle devletlerin aslî eĢitsizlikleri onların yargı organları karĢısındaki eĢitliklerine halel getirmemektedir.553 DHM, USAD ve UAD‟nin yargılama sürecinde en önemli ilkesi UAD kararlarında da vurgulandığı üzere tarafların eĢitliğidir.554 UAD Statüsünde “tarafların eĢitliği” ilkesi açıkça zikredilmemiĢ olsa da md. 35/2‟den bu çıkarım yapılabilmektedir. Buna göre bir yargılama karĢısındaki hukukî çözümler bütün taraflar için eĢit düzeyde eriĢilebilinir olmalı, tarafların kendi argümanlarını savunmalarında eĢit haklara sahip olması gerekmektedir. UAD‟nin bir kararına (judgement) karĢı hukukî yolların bütün taraflara eĢit derecede açık olması, dolayısıyla tarafların her birinin kendisini savunma hususunda eĢit haklara sahip olması gerekmektedir. Bunlarla birlikte tarafların eĢitliği tarafların herhangi birisine avantaj sağlayacak, adil olmayan bir girĢime müdahale edilmemesini gerektirmektedir.555 Ayrıca UAD‟ye göre tarafların eĢitliği ilkesi adaletin iyi yönetimi için bir gereklilik olmaktadır.556 Tarafların eĢitliği aynı zamanda davaya hazırlık sürecinde de taraflara eĢit Ģartların sağlanmasını içermektedir. Her bir tarafa davaya iliĢkin yazılı ve sözlü savunmalarını hazırlamalarında eĢit süre sağlanması, eĢit sayıda yazılı ve sözlü savunmaya müsaade edilmesi, tartıĢma kurallarına uyma konusunda kesinlik, sözlü savunmada her bir tarafa eĢit süre verilmesi eĢitliği sağlayacak yöntemler olmaktadır.557 Hukukî eĢitlik devletlere yani taraflara mahkemeler önünde eĢitlik sağlamaktadır. Bu 552 Norveçli Armatörlerin Tazminat Talepleri Davası (1922), 331. Kelsen, 1951, 499. 554 Ġnternet: Nikaragua‟da ve Nikaragua‟ya KarĢı Militer ve Paramiliter Faaliyetler Davası (1986) (Nikaragua/ABD). Merits, ICJ Rep. 1986, 25, 31. Paragraf ve 39, 59. Paragraf. http://www.icjcij.org/docket/files/70/6503.pdf adresinden 10 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 555 Barcelona Traction Davası (1964), 25; Norveçli Armatörlerin Tazminat Talepleri Davası (1922), 332. 556 Ġnternet: ILO‟nun Ġdarî Mahkemesinin UNESCO‟nun Aleyhine Kararları Davası (1956). DanıĢma GörüĢü (Advisory Opinion). ICJ Rep. 1956, 86. http://www.icj-cij.org/docket/files/30/2187.pdf adresinden 8 Kasım 2014‟te alınmıĢtır. 557 Rosenne, S. (1997). The Law and Practice of the International Court, 1920-1996: Vol III: Procedure. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers, 1093. 553 151 yönüyle UAD önemli bir görev ifa etmektedir. UAD Statüsü‟nde tarafların savunmalarını istedikleri dille yapma tercihleri (UAD Statüsü md. 39), mahkeme önünde temsilciler aracılığıyla temsil edilmeleri (UAD md. 42/1), Divanda danıĢmanlardan veya avukatlardan yararlanabilme hakları (UAD md. 42/2) hususunda eĢitliğin söz konusu belirtilmektedir. Dolayısıyla uluslararası yargılamalarda kesin bir eĢitlik söz konusu olmaktadır ve bu eĢitliği sağlayan en önemli husus davanın uluslararası hukuk kurallarına göre yapılacak olmasıdır.558 Bir de yargılamalarda her iki tarafa da diğerinin aleyhine olacak kazanımlara müsaade edilmemesi gerekmektedir. Corfu Kanalı Davası‟nda (1949) Arnavutluk Hükümeti ilk baĢta yazılı görüĢ beyan etmekten ve yargılama sürecine katılmaktan kaçınmıĢ, ancak sonra karar açıklanmadan kısa zaman önce yargılama sürecinde değiĢiklik talebinde bulunmuĢtur. Buna karĢılık UAD Arnavutluk Hükümeti‟ne davada kendisini savunması için yeterince süre tanındığını, buna karĢılık Arnavutluk Hükümetinin dava sürerken UAD‟nin yargılama yetkisini tartıĢtığını, UAD‟a her hangi bir yazılı savunmada bulunmadığını, 17 Kasım‟daki oturuma katılmayı da reddettiğini belirterek Arnavutluk Hükümeti‟nin talebini reddetmiĢtir.559 Ancak devletlerin hukukî eĢitliği bağlamında uluslararası mahkemeler ve hakemlikler karĢısında eĢit olmaları hali çekiĢmeli davaların muhalif ve husumetli yapıları, tarafların davranıĢları ve yargılama politikaları sebebiyle göreceli eĢitliğe dönüĢebilmekte, bir takım eĢitsizliklere sebep olabilmektedir. Davalarda tarafların eĢitliği taraflara adil muamele edilmesi ve eĢit savunma imkanlarının sunulmasını gerektirmektedir. Ancak bazı davalarda mahkemeler “aktif iĢbirliği” bağlamında dava için tanınan sürenin dolması üzerine ve davanın ivediliği gibi bir sebep mevcut ise taraflardan birisinin sözlü ya da yazılı delil önerisi üzerine bu öneriyi değerlendirebilmekte ve davayı karara bağlayabilmektedir.560 Diğer taraftan taraflardan birisinin davaya katılmaması durumunda ise diğer taraf mahkemeden kendi iddiaları lehine bir karar verilmesini talep edebilmektedir (USAD Statüsü md. 53; UAD Statüsü md. 53/1). Böylesi bir talep karĢısında mahkeme iddiaların fiilen ve hukuken sağlam esaslara dayandığından emin olduktan sonra re‟sen karar verebilmektedir (USAD Statüsü md. 53; UAD Statüsü md. 558 Ġnternet: Nükleer Test Davası‟nda (1974) Hâkim Gros‟un Ģahsî görüĢü. Bakınız: Ġnternet: Nükleer Test Davası (1974) (Yeni Zelanda/Fransa). ICJ Rep. 1974, 284. http://www.icj-cij.org/docket/files/59/6165.pdf adresinden 8 Ekim 2014‟de alınmıĢtır. 559 Ġnternet: Korfu Kanalı Davası (1949) (Büyük Britanya ve Kuzey Ġrlanda/Arnavutluk). ICJ. Rep. 1949, 15 Aralık 1949, 248. http://www.icj-cij.org/docket/files/1/1663.pdf adresinden 9 Ekim 2014‟de alınmıĢtır. 560 Schwarzenberger, G. (1986). International Law: As Applied by International Courts and Tribunals: International Judicial Law: Vol. IV, London: Stevens&Sons Limited, 600. 152 53/2). Ancak mahkeme taraflardan birisinin mevcut olmaması durumunda (in absentia) hazır bulunmayan tarafın kendi iddialarını savunma imkanı olmadığına kanaat getirerek davada herhangi bir karara da varmayabilir.561 UAD‟ın bazı konjonktürel geliĢmeler üzerine özellikle de tavsiye kararı verecceği davalarda hukukî olmayıp siyasî kararlar aldığı da iddia edilmektedir.562 Yukarıdaki paragrafta bahsedilen bazı istisnai durumlar dıĢında devletlerin uluslararası mahkemeler ve hakemlik müesseseleri karĢısında eĢitlikleri söz konusudur. UAD‟ın da birçok davaya iliĢkin kararında belirttiği üzere devletlerin mahkeme karĢısında, dava sürecinde, davaya hazırlık bahsinde hukukî eĢitlik teminat altındadır. Bir devletin BM‟ye üyeliğinde BMGeK‟nin yetkisinin ele alındığı davasında (1950) Hâkim Alvarez muhalif görüĢünde (dissenting opinion) uluslararası toplumun örgütlü olmayan yapısından örgütlü bir yapıya dönüĢmesine ve artan karĢılıklı bağımlılığa rağmen, uluslararası toplumun hiçbir Ģekilde devletlerin bağımsızlığını, egemenliğini ve hukukî eĢitliğini ihlal edemeyeceğini belirtmektedir.563 3.4.5. Uluslararası örgütlerde karar alma sürecinde eĢitlik Egemen eĢitlik ilkesinin devletin egemenliğinin bir tezahürü olduğu gerçeğinden hareketle, devletlerin iç iĢlerinde üstün otorite, dıĢ iĢlerinde ise bağımsız ve diğer devletlerle eĢit statüde olmasını ifade eden egemenlik tanımı gereği devletler kendi rızaları dıĢında hiçbir yükümlülük kabul etmemektedir.564 Uluslararası örgütlerde karar alma süreçlerinde ve uluslararası anayasal metinlerin hazırlanması süreçlerinde de devletler kendi rızaları doğrultusunda kararlarını oy verme hakkı ile gerçekleĢtirmekte, devletler oy hakları ile kararlarını resmî olarak beyan etmektedir. Devletlerin uluslararası örgütlerdeki konumlarına, karar alma süreçlerine katılımdaki eĢitliklerine karar verebilmek için oy hakkının dağılımına bakmak gerekmektedir.565 Devletlerin uluslararası karar alma süreçlerinde iradelerini beyan ederken kullandıkları oylar ağırlıkları ve değerleri itibariyle ikiye ayrılmaktadır: eĢit oy ve ağırlıklı oy. Bu farklılık aynı zamanda uluslararası örgütün 561 Schwarzenberger, a.g.e., 601. Schwarzenberger, a.g.e., 603. 563 Ġnternet: Bir Devletin BM‟ye Üyeliğinde Genel Kurul‟un Yetkisi Davası. (1950). ICJ Rep. 1950, 13. http://www.icj-cij.org/docket/files/9/1883.pdf adresinden 7 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 564 Simpson, 2004, 48. 565 Çağıran, 2013, 365. 562 153 eĢitlik ve iĢlevsellik arasındaki tercihine göre değiĢmektedir. EĢitliği önceleyen bir sistemde eĢit oy genel geçer uygulama olmakta iken, iĢlevselliği önceleyen uluslararası örgütlerde devletlerin siyasî, askerî ve ekonomik kapasitelerine göre belirlenen ağırlıklı oy tercih edilmektedir. Egemen eĢitlik ilkesi gereği her devletin eĢit ağırlıklı oy hakkına sahip olması gerekmektedir. Yani bir devlet-bir oy eĢitliği gerekmektedir.566 Devletlerin eĢit oy hakkına sahip olduğu bir sistemde bütün devletler karar alma sürecinde eĢit kapasiteye sahip olmaktadır. Ancak kapasitede eĢitliği hayata geçirebilmek için bir devlet-bir oy ilkesine ek olarak oybirliği usulünün de kullanılması gerekmektedir. Çünkü egemen eĢitliğin aslî ve hukukî bileĢenleri göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir devletin rızası dıĢında bir yükümlülük üstlenmemesi gerekmektedir. Oppenheim eĢitliğin sağlanması amacıyla oy hakkı hakkında iki kriterden bahsetmektedir. Birincisi, her devletin uluslararası kuruluĢlarda veya konferanslarda oy verme hakkı vardır. Ancak bu oylamalarda her devletin yalnızca bir oy hakkı olmalıdır. Ġkincisi, hukukî bağlamda küçük veya zayıf devletlerin kullandıkları oyların ağırlıklarının büyük devletlerin kullandıkları oyların ağırlıkları nispetinde olması gerekmektedir.567 Westphalian egemenlik perspektifinden yorumlanan eĢitlik ilkesi gereği her devletin bir oy hakkı vardır ve devletlerin oyları birbiriyle eĢit değerdedir. Böylece hukukî bakımdan büyük ve küçük devlet farkı ortadan kalkmakta, kararların kabul veya reddedilmesinde her devlet eĢit güce sahip olmaktadır. EĢit değerde ve ağırlıkta oy usulü devletlerin egemen eĢitliği için uygun olsa da iĢlevselliğe önem veren uluslararası örgütlerde tercih edilmemektedir. Genellikle ekonomik ve mali örgütlerde tercih edilen568 ağırlıklı oy usulünü küresel ölçekte faaliyetler gerçekleĢtiren Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Uluslararası Ġmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) gibi üye devletlerin katılım ve oy hakkının sermayelerine göre değiĢiklik gösterdiği örgütlerde görmek mümkündür. Bu usulde devletlerin sahip oldukları oyların ağırlıkları da farklı olmaktadır. Dolayısıyla eĢitsizlik söz konusu olmaktadır. Ağırlıklı oy eĢitlik ilkesi yerine hakkaniyet ilkesine uygun bir uygulama olmaktadır. Ekonomi, nüfus, askerî kapasite, medeniyet seviyesi gibi parametrelerle diğer devletlere göre görece üstün devletlerin sistemdeki konumlarına ve sisteme katkılarına uygun bir oy ağırlığı arayıĢının 566 Dickinson, 1920, 156. Jennigs, Watts, 1993, 341. 568 Zamora, S. (1980). Voting in international economic organizations. The American Journal of International Law. 74(3), 572. 567 154 ürünü olmaktadır. Örneğin, IMF‟nin karar alma organı olan Guvernörler Kurulu‟nda her devletin oy hakkı olmasına rağmen, her ülkenin oyunun ağırlığı eĢit değildir. Devletler gayri safi yurt içi hasılaları, Merkez Bankası rezervleri, ödeme dengeleri ve dıĢ ticaret hacimleri göz önünde bulundurularak hesaplanan kotaları ölçüsünde oy hakkına sahiptirler. Türkiye‟nin ve ABD‟nin Guvernörler Kurulu‟nda temsil hakkı olmasına karĢılık en son Aralık 2010‟da gerçekleĢen XIV. Genel Gözden Geçirme sonrasında Türkiye‟nin oy ağırlığı yüzde 0,61 iken ABD‟nin oy ağırlığı yüzde 16,74‟tir.569 Ağırlıklı oy uygulaması ile hakkaniyet ilkesi bağlamında sisteme en çok katkıyı sunan, en çok sermaye aktaran ABD en fazla oy ağırlığına sahip olmaktadır. Benzer bir uygulama AB Konseyi için de geçerli olmaktadır. AB‟nin ana karar alma organı hüviyetindeki Konsey‟de her üye devlet nüfus büyüklüğü ve ekonomik kapasitesi nispetinde oy ağırlığına sahip olmaktadır. Buna göre toplam 321 oy hakkının olduğu AB Konseyi‟nde Almanya, Fransa, Ġtalya ve Ġngiltere 29‟ar oy hakkına sahip iken en az oy hakkına sahip ülkelerden biris olan Malta 3 oy hakkına sahiptir (Lizbon AntlaĢması, Geçici Hükümler Protokolü md. 3).570 Devletlerin karar alma süreçlerindeki konumu oylarının değeri ve ağırlığı kadar kullanılan oylama usulüne de bağlıdır. Genel olarak oybirliği ve oy çokluğu usulü arasından devletlerin eĢitliğine uygun olanı oybirliği olmaktadır. Kelsen‟e göre uluslararası hukukta ulusal hukukta olduğu gibi bir yasama süreci ve ardından kodifikasyon süreci yoktur ve devletler kendi rızaları olmaksızın herhangi bir hukuk kuralı ile sınırlandırılamazlar. Uluslararası antlaĢmalar sadece imzacı devletleri bağlayıcı olmaktadır ve bir devletin aldığı kararlar temsilcisi olmayan veya hayır oyu kullanan baĢka bir devleti bağlayamaz. Bu nedenle devletleri bağlayıcı kararların alınmasında genellikle oy çokluğu uygulaması yerine oybirliği uygulaması kullanılmaktadır.571 Kelsen‟in devlet merkezli felsefesinin bir yansıması olarak devletin rızasına dayalı bir uygulama olan oybirliği ile her devlet kararda belirleyici konumda olmaktadır ve bu yönüyle oybirliği egemen eĢitlik ile birebir örtüĢmektedir. Oybirliği uygulamasının en önemli özelliği, bütün devletlerin karar alma sürecinde eĢit oy ağırlığına ve eĢit etki etme kapasitesine sahip olmasıdır. Bu usulde her devletin 569 Ġnternet: IMF members‟ quotas and voting power, and IMF board of governors, http://www.imf.org/external/np/sec/memdir/members.aspx adresinden 12 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. 570 Ġnternet: Treaty of Lisbon, 2007/C 306/01, http://eur-lex.europa.eu/legalcontent/EN/TXT/?uri=CELEX:12007L/TXT adresinden 10 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. 571 Kelsen, H. (1944). The principle of sovereign equality of states as a basis for international organization. Yale Law Journal,52(2), 209; Kooijmans, 1964, 137. 155 yalnızca kendi rızası doğrultusunda kararlarını verebilmesi hususunda devletlerin egemenliğine uygun bir süreç söz konusu olmaktadır. Bütün üyelerin karar alma sürecinde aynı oyu kullanmaları, yani hemfikir olmaları anlamına gelen oybirliği egemen devletin egemenliğini garanti altına almaktadır. Bu oylama usulünde devletler rızaları dıĢında bir karara uymak mecburiyetinde kalmamaktadır. Bu yönüyle oybirliği uygulaması daha çok BM öncesi dönemlerdeki konferanslarda ve MC‟de uygulanmıĢtır. Oybirliği o dönemlerde teamül olmuĢ, oy çokluğu uygulamasının kullanılması olasılık dahilinde dahi olmamıĢtır. Bu süreçte USAD oybirliği uygulamasını bütün diplomatik toplantıların veya konferansların değiĢmeyen bir geleneği olduğuna vurgu yapmıĢ, oybirliğini MC‟nin hükümetler arası organı olan Konseyi‟nin uygulamalarında “doğal ve hatta zaruri” bir uygulama olarak tanımlamıĢtır.572 Ancak oybirliği uygulanmasındaki katılığı nedeniyle karar alma sürecini güçleĢtirmekte ve bazen de karar alınmamasına sebep olmaktadır. Oybirliği askerî ve siyasî örgütlerde daha tercih edilen bir usuldür. NATO Bakanlar Konseyi bütün kararlarında, BMGüK esasa iliĢkin kararlarında, AB Konseyi‟nin yeni bir üye kabulü kararında (AB Parlamentosu‟nun da oy çokluğu kararı ile) oybirliği kullanılmaktadır. Oybirliği ile konsensüs genellikle karıĢtırılmakta, birbirleri yerine de kullanılmaktadır. Oybirliği oylamaya katılan bütün devletlerin hemfikir olması ve bu yönde oy kullanmaları anlamına gelmektedir. Konsensüs ise bir kararın herhangi resmî bir karĢı oy olmaksızın (bir oylama da olmaksızın) kabul edilmesidir (BMDHS, md. 161/8/e).573 Konferans veya oturum esnasında görüĢülen konu aleyhine görüĢ bildirilmemesi, itiraz edilmesi zımnî bir kabulü yani konsensüsü göstermektedir. Konsensüs oybirliğinin katı uygulamasını yumuĢatmak amacıyla uygulanmaktadır ve süreç içerisinde karar alma sürecine olan katkısı nedeniyle daha fazla tercih edilmektedir. Konsensüs uygulaması baĢta BMGeK olmak üzere, IMF, IBRD ve Uluslararası ÇalıĢma Örgütü (ILO) gibi uzmanlık kuruluĢlarında kısmen de olsa geniĢ bir yelpazede kullanılmaktadır. BM ile birlikte ve küreselleĢmenin de etkisiyle devletler arasında iĢbirliğine dayalı iliĢkilerin artması uluslararası örgütlerin sayısında ciddi bir artıĢı da beraberinde getirmiĢ, 572 Anand, 1986, 114. Zemanek, K. (1986). Majority rule and consecuensus technique in law-making diplomacy. Macdonald, R.J., Johnstone, D.M. (eds.). The Structure and Process of International Law. Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 872. 573 156 devletlerin iĢbirliği amacıyla mutlak egemenlik algılamalarında değiĢiklikler meydana gelmiĢtir. Askerî ve kısmen siyasî meselelerde mutlak egemenlik refleksiyle davranmaya devam eden devletler ekonomik, malî, kültürel ve teknik konularda esnek bir tutum sergilemiĢ, üyesi oldukları uluslararası örgütlerde karar almayı kolaylaĢtırabilmek amacıyla oybirliği yerine oy çokluğu uygulamasını kullanmaya baĢlamıĢtır. Oy çokluğu uygulamasının salt ya da basit, nitelikli, mutlak, çifte çoğunluk gibi birçok çeĢidi mevcuttur. Basit çoğunluk uygulamasında oylamaya katılan devletlerin kullandıkları oyların yarısından bir fazlası söz konusu olmaktadır. BMGeK‟de md. 18/2 haricindeki kararlar hazır bulunan ve oy veren üyelerin oy çokluğu ile alınmaktadır (BM ġartı md. 18/3). Mutlak çoğunlukta ise karar alınan yapının toplam üye sayısının yarısından bir fazlası aranmaktadır. Nitelikli çoğunluk uluslararası örgütler için önemli sayılan, üzerinde salt çoğunluktan daha fazla üye devletin kabul Ģartının arandığı kararlarda kullanılmaktadır. Nitelikli çoğunlukta üye sayısının üçte ikisi (BM ġartı, md.18/2 ve md. 108), dörtte üçü (WTO Kuran AntlaĢma, md. 9/2) veya yüzde 85 (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. 3/2/c) gibi belirli bir oran hesaplaması yapılmaktadır. Örneğin, BMGeK uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması, BMGüK geçici üyelerinin seçilmesi, BM‟ye yeni üye kabulü gibi önemli sorunlar konusundaki kararlarını hazır bulunan ve oy veren üyelerin üçte iki çoğunluğu ile almaktadır (BM ġartı, md. 18/2). Ayrıca BM ġartı‟nda değiĢiklik yapılması için BMGüK daimi üyelerinin tümünün onayına ek olarak, BMGeK üyelerinin üçte iki çoğunluğu tarafından kabul edilmesi gerekmektedir (BM ġartı, md. 108). Çifte çoğunluk uygulamasında ise çoğunluk iki farklı parametrede aranmaktadır. Örneğin, AB Konseyi‟nde Lizbon AntlaĢması (2007) ile birlikte 1 Kasım 2004 tarihi itibariyle karar alınabilmesi için Konsey üyesi devletlerin yüzde 55‟inin onayına ek olarak, kullanılan “evet” oylarının AB nüfusunun yüzde 65‟ini temsil etmesi gerekmektedir (AB AntlaĢması, md. 9/c/4). Görüldüğü üzere çoğunluk uygulaması eĢitlik ilkesine aykırı olsa da, örgütün faaliyetleri açısından iĢlevsel bir tercih olmaktadır. EĢitlik ilkesine aykırı olmasının sebebi ise, “hayır” oyu kullanan azınlıkta yer alan bir devletin rızası dıĢında da olsa çoğunluğun kararına uymasından kaynaklanmaktadır. Çifte çoğunluğun farklı bir uygulamasını ise UAD hâkimlerinin seçilmesi sürecinde görmek mümkündür. UAD hâkimlerinin seçiminde BMGeK ve BMGüK‟de ayrı ayrı eĢzamanlı iki oylama gerçekleĢmektedir (UAD Statüsü, md. 8). Her iki organda da salt çoğunluğu elde eden adaylar hâkim olmaya hak kazanmaktadır (UAD Statüsü, md. 10/1). 157 Bir oylamada devletlerin beĢ tercihi söz konusu olmaktadır: Olumlu, olumsuz, çekimser oy kullanmak, oylamaya katılmayacağını deklare etmek, herhangi bir açıklama yapmadan katılmamak.574 Her bir tercih devletin rızasıyla gerçekleĢen irade beyanı olmaktadır. Bu tercihlerin egemen eĢitlik ilkesi çerçevesinde anlam kazanabilmesi için ise oybirliği ve eĢit oy söz konusu olmalıdır. Uluslararası karar alma mekanizmalarında devletlerin eĢitliği ilkesi devletlerin büyük ya da küçük olmalarına bakılmaksızın eĢit statüde kabul edilmelerini gerektirmektedir.575 Bu kabul uluslararası karar alma süreçlerinde her devletin bir oy ve eĢit ağırlıklı oy hakkına sahip olmasını gerektirmektedir. Ayrıca egemen eĢitlik ilkesi gereğince uluslararası antlaĢmalar sadece taraf devletleri bağlar ve bir uluslararası örgütün kararı üye olmayan devletleri veya oylamada hayır oyu kullanan devletleri bağlayamaz. Ancak karar alma süreçlerindeki ağırlıklı oy, oy çokluğu ve veto bu eĢitliğe aykırı uygulamalar olmaktadır. 3.5. BM Bağlamında Egemen EĢitlik Ġlkesi ve Uluslararası Örgütler ĠliĢkisi Egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası örgütlerdeki yansıması üyelik, temsil, oy hakkı, karar alma sürecine katılım, alınan kararların bağlayıcılığı gibi hususlarda söz konusu olmaktadır. Bu yönleriyle uluslararası örgütlerde devletlerin eĢitliği sürekli tartıĢma konusu olmaktadır. Ġlke ile akla gelen ilk uluslararası örgüt olan BM dahi muhtevasında hem eĢitliğe uygun hem de eĢitliğe aykırı uygulamalar ve düzenlemeler içermektedir. Dolayısıyla uluslararası örgütlerde egemen eĢitlik ilkesinin uygulanması tartıĢmaları canlılığını her daim devam ettirmektedir. Uluslararası örgütler bağlamında egemen eĢitlik tartıĢmalarında en önemli katkıları yapanların baĢında Kooijmans gelmektedir. Kooijmans uluslararası politikada asıl belirleyici unsurun devlet olduğunu kabul etmekte ise de576, asıl önemli olanın devletten de önce insan olduğunu ifade etmektedir.577 Bununla birlikte insanların topluluklar halinde hareket etmeleri ile amaçlarına ulaĢabilmeleri gibi devletlerin de uluslararası toplumda birbirlerine rağmen değil, birbirleriyle birlikte hareket etmeleri gerektiğini savunmaktadır. Buradan hareketle devletlerin ortak hareket edebilecekleri platformların uluslararası 574 Rosenne, S. (2004). The Perplexities of Modern International Law: General Course on Public International Law. Leiden: Martinus Nijhoff Publishers, 428. 575 Rial, 1987, 477. 576 Kooijmans, 1964, 39. 577 Kooijmans, a.g.e., 37. 158 örgütler aracılığıyla mümkün olacağına inanmaktadır.578 Egemen eĢitliğin hukukî yönünün uluslararası örgütler aracılığıyla, örgütlerdeki organlarda devletlerin temsili ve oy kullanma haklarıyla ilgili olduğunu savunmakta olan Kooijmans‟a göre uluslararası örgütler egemen eĢitlik ilkesinin hem zayıflamasının sebebi, hem de çözümünü sağlayacak organlardır.579 Bu bağlamda uluslararası örgütlerin egemen eĢitliğe etkileri anayasal metinlerinin muhtevası, örgütsel yapısı, karar alma süreci gibi kriterlere göre Ģekillenmektedir. Egemen eĢitliğin devletler yerine uluslararası örgütler bağlamında önem kazandığını savunan bu yoruma göre yirmi birinci yüzyılda uluslararası örgütlerin yapısında meydana gelen değiĢimler egemen eĢitlik ilkesinin uygulanabilirliğini de yakından etkilemektedir. ġöyle ki; daha önce devletler tarafından gerçekleĢtirilen hukuk yapma sürecine uluslararası örgütlerin de dahil olması ile devlet egemenliğinin zayıfladığı, uluslararası örgütlerde temsil hakları ve oy kullanma usulleri üzerine yapılan tartıĢmalarda bazı oy kullanma prosedürlerinin egemen eĢitliği zayıflattığı ortaya konmaktadır. Ayrıca, uluslararası örgütlerin gündemine yeni doktrinel ve hukukî konuların girmesi ile devletler arası iliĢkiler uluslararası örgütler arası bir konuma yükselmiĢ, bu da egemen eĢitlik baĢta olmak üzere hukukçuların ve siyasetçilerin ilgisini devletler arası etkileĢimler ve uluslararası örgütler içi süreçlerden, yeni tür uluslararası örgütler arası etkileĢimlere ve süreçlere doğru değiĢtirmektedir.580 DeğiĢen rolleri ve eylemleri ile uluslararası örgütler ise klasik sadece kendi amaçları için faaliyet gösteren örgütler olmak yerine, dünya politikasında etkili olmaya çalıĢan stratejiler ve politikalar geliĢtiren uluslararası aktörler haline gelmiĢtir. Karar mekanizmaları devlet temsilcileri yerine teknokratlardan oluĢan, kendi iç siyaseti yerine dünya siyasetini, dolayısıyla devletler arası iliĢkileri etkileyen ve yönlendiren, faaliyetlerini yerine getirebilmek için iĢlevsellik amacıyla devletlerin sahip oldukları oy ağırlığını devletlerin siyasî, ekonomik, demografik ve askerî büyüklüklerine göre belirleyen, karar alma sürecinde oybirliğini terkeden, almıĢ oldukları kararlar devletleri (çoğu zaman) doğrudan etkileyen yeni uluslararası örgüt formasyonu egemen eĢitlik ilkesini zedelemektedir. 578 Kooijmans, a.g.e., 200. Kooijmans, a.g.e., 240-241; Efraim, 2000, 101. 580 Dunoff, J.L. (2012). Is sovereign equality obsolete? Understanding twenty-first century international organizations. Netherlands Yearbook of International Law, 43, 102-103. 579 159 Uluslararası örgütler egemen eĢitlik ilkesini zedelemekle birlikte aynı zamanda egemen eĢitlik ilkesini kullanılır ve meĢru hale de getirmektedir. Büyük-küçük devlet ayrımı yapmaksızın karar alma mekanizmalarında Meclis gibi yapılar barındırmaları ve bu yapılarda bütün devletlerin söz sahibi olup eĢit oy ağırlığına sahip olmaları, örgüt kararlarında egemen eĢitlik ilkesine atıf yapılması, devletlerin birbirlerine saygı duyarak bir arada politikalar gerçekleĢtirmeleri için uygun platform olanağı sunmaları uluslararası örgütlerin egemen eĢitlik ilkesini güçlendirmesine neden olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesi özellikle uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde ve üyelik statülerinde tartıĢılmaktadır.581 Özellikle uluslararası örgütlerde karar alma sürecinde uygulanan oy çokluğu, veto, ağırlıklı oy gibi prosedürler egemen eĢitlik ilkesini zayıflatmaktadır. Buna karĢılık uluslararası örgütler oybirliği, eĢit değer ve ağırlıkta oy, eĢit üyelik, kararların bütün üyeleri bağlayıcı olması, uluslararası yargılamalarda uluslararası mahkemeler huzurunda tarafların eĢit olması gibi uygulamalarıyla da egemen eĢitlik ilkesini güçlü ve kullanılır kılmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası örgütler bağlamında cereyan eden tartıĢmalarında akla öncelikle BM gelmektedir. BM‟nin ilkeye kurucu bir unsur olacak Ģekilde sahip çıkması (BM ġartı, md. 2/1), ilkeyi meĢrulaĢtırması ve hatta itibar kazandırması sebebiyle egemen eĢitlik ilkesi BM ile birlikte ele alınmaktadır. BM sonrası oluĢturulan birçok uluslararası örgütte de egemen eĢitliğe yer veriliyor olmasında BM önemli bir rol üstlenmektedir. Bununla birlikte BM ilkeyi kurucu bir unsur kabul etmesine karĢılık ilkenin aleyhine bir takım prosedürlere, organlara ve uygulamalara da sahiptir ve bu yönüyle BM‟de eĢitlik tartıĢılmaktadır. BM‟de tartıĢılan prosedürel uygulamalarda da MC‟nin etkisi önemli olmuĢtur. Birinci Dünya SavaĢı sona erdiğinde ABD BaĢkanı Woodrow Wilson yeni bir uluslararası düzen oluĢturmak amacıyla barıĢ giriĢimleri baĢlatmıĢtır. Ancak bu barıĢ giriĢimlerinde bir önceki uluslararası düzenin inĢa edildiği, büyük güçlerin çıkarları ve sorumlulukları çerçevesinde belirlenen bir uluslararası düzen oluĢturan Viyana Kongresi (1815) örnek alınmamıĢtır. Wilson tarafından önerilen sistemde, büyük ve küçük devlet/güç ayrımı yapılmaksızın ortak garantiler tespit edilmiĢtir.582 Wilson prensiplerinin 581 582 Dunoff, a.g.m., 102. Klein, 1966, 107-108. 160 on dördüncüsünde milletler arası bir cemiyet kurulması gerektiğinden, büyük ve küçük devletlerin toprak bütünlüğü ve siyasî bağımsızlık konularında eĢit olduğundan bahsedilmiĢtir.583 Bu ilkelerle gerçekleĢtirilen Paris BarıĢ Konferansı‟nda (1919) selfdeterminasyon ilkesi temel alınarak yeni bir uluslararası sistemin tesisi kararlaĢtırılmıĢ ve bu ereklerle 1920‟de MC kurulmuĢtur. Burada değinilmesi gereken önemli bir husus söz konusu olmaktadır: MC sadece Wilson‟un on dört ilkesi sebebiyle ortaya çıkmamıĢtır. Bu ilkelerin uluslararası sistemde kabul görmesi için ABD kadar Ġngiltere‟nin de çaba sarf ettiği unutulmamalıdır. Ġngiltere liberal değerlere önem vermiĢ ve özgür bireylerden oluĢacak bir uluslararası cemiyetin oluĢturulması gerektiğini savunmuĢtur584, ancak Ġngiliz kamuoyunda MC‟ye yönelik bakıĢ yekpare olmayıp, iki farklı ve birbirine zıt görüĢ mevcut olmuĢtur. Bir taraftan MC‟de egemen eĢitliğin temel belirleyici ilke olması gerektiğini savunan liberaller, diğer tarafta ise Avrupa Uyumu‟nu örnek gösteren ve MC‟nin Ġngiltere gibi büyük güçlerin denetiminde olması gerektiği savunan muhafazakarlar. 585 MC‟nin kurulmasından sonra muhafazakar yorumun Ġngiltere‟yi yönlendirdiği görülmektedir. MC‟nin kurulduğu Paris BarıĢ Konferansı öncesinde oluĢturulan komisyonlarda ABD Viyana Kongresi mantığının bu yeni uluslararası sistemin inĢası sürecinde kullanılmaması gerektiğini savunmuĢ olmasına rağmen, Paris BarıĢ Konferansı‟nda Viyana Kongresi‟ne benzer biçimde büyük güçlere (ABD, Ġngiltere, Fransa, Ġtalya ve Japonya) ayrıcalıklar tanınmıĢtır. MC‟de kurulan her komisyonun on beĢ üyesinin olması kararlaĢtırılmıĢ, büyük güçlerin ikiĢer delege, geriye kalan üyelerin ise toplamda beĢ delegesinin olmasına karar verilmiĢtir.586 Daha sonra Konferansın ilerleyen kısımlarında diğer ülkelere ayrılan üye sayısı dokuza yükseltilmiĢ olmasına rağmen587, eĢitsizlik varlığını devam ettirmiĢtir. Yine konferansta ABD ile Ġngiltere arasında egemen eĢitlik ilkesi bağlamında ciddi görüĢ ayrılıkları yaĢanmıĢtır. Ġngiltere delegasyonu baĢkanı Lord Cecil ABD delegasyonu baĢkanı Miller‟e MC‟nin oldukça önemli olduğunu, bu cemiyetin ancak büyük güçlerin 583 Albrecht-Carrié, R. (1973). A Diplomatic History of Europe since the Congress of Vienna. New York: Harper and Brothers, 354. 584 Birn, D.S. (1981). The League of Nations Union: 1918-1945. Oxford: Clarendon Press, 1. Bölüm. 585 Egerton, G.W. (1978). Great Britain and the Creation of the League of Nations: Strategy, Politics and International Organizations: 1914-1919. Chapel Hill: University of North Carolina Press, 17. 586 Klein, 1966, 109-111. 587 Egerton, 1978, 129. 161 müdahalesi ve inisiyatifiyle baĢarılı olabileceğini ifade etmiĢtir.588 Ayrıca Ġngiltere delegasyon baĢkanı Cecil‟in MC‟ye iliĢkin hazırladığı raporda egemen eĢitlik yer almamıĢtır. Raporda MC‟nin her yıl düzenlenecek devlet baĢkanları ve dıĢ iĢleri bakanlarının toplanacakları zirvelerde alınan kararlara uygun bir biçimde iĢleyeceği, bu toplantılara ise Ġngiltere, ABD, Fransa, Ġtalya, Japonya ve diğer (seçilecek) devletlerden oluĢan büyük güçlerin katılabileceği, geriye kalan bütün üyelerin ise dört yılda bir düzenlenecek toplantılar aracılığıyla MC‟ye katkı sağlayabileceği belirtilmiĢtir.589 Diğer taraftan Miller de oldukça güçlü bir egemen eĢitlik savunması hazırlamıĢ ve savunmasında bütün üye devletlerin cemiyetin iĢleyiĢine katılma hakkı olması gerektiğini belirtmiĢtir.590 TartıĢmalar sonrasında MC‟nin yürütme konseyinin yapısının beĢ büyük güç (daimi üye) ve dört küçük devlet (geçici üye) Ģeklinde oluĢması benimsenmiĢ, bunun üzerine ABD MC fikrinden vazgeçmiĢtir. ABD‟nin görüĢmelerden ve MC‟den çekilmesi üzerine Ġngiltere‟nin hâkimiyeti söz konusu olmuĢtur. Çünkü hem kendisi daimi üyeler arasında yer almıĢ olacaktı, hem de dominyonları olan Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve Hindistan da diğer ülkeler arasından yürütme konseyinde yer almıĢ olacaktı, yani Ġngiltere‟nin altı oyu söz konusu olmaktaydı. MC‟deki büyük güçler yapısı daha da kati bir yapıyla BM‟de de oluĢturulmuĢtur. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sonlarına doğru oluĢturulan BM ġartı bütün organları için basit ve nitelikli çoğunluk uygulamalarını kabul etmiĢtir. MC‟de karar almayı engelleyen oybirliği uygulaması yerine BM‟de oy çokluğu uygulaması kullanılmaya baĢlanmıĢ, bazı hukukçulara göre böylece uluslararası örgütlerde karar alma sürecinde gelinebilecek en iyi düzeye ulaĢılmıĢtır.591 ĠĢlevsellik adına doğru olan bu yorum, eĢitlik bahsinde geçerli olmamaktadır. Çünkü böylesi bir bakıĢ açısı, oybirliği uygulamasının tamamen ortadan kalktığını iddia etmektedir. Oysaki BMGüK‟de beĢ daimi üyenin sahip olduğu veto gücü oybirliği ile anılan “olumsuzluğu” da aĢan bir adaletsizliğe neden olmaktadır. BeĢ daimi üye veto hakkıyla elde ettikleri ayrıcalıklı statülerini devam ettirmek amacıyla BM‟de oybirliği uygulamasını istememektedirler, çünkü oybirliği uygulaması bütün devletlerin de facto veto hakkına sahip olması anlamına gelmektedir. 588 Miller, D.H. (1924). My Diary of the Conference of Paris, Vol. I. New York: Appeal Printing, 337. Lansing, R. (1921). The Peace Negotiations: A Personal Narrative. Boston: Houghton Mifflin, 295. 590 Lansing, a.g.e., 44. 591 Jenks, C.W. (1945).Some constitutional problems of international organizations. British Year Book of International Law, 22(1), 34-36. 589 162 BM ġartı‟nın hazırlık çalıĢmaları esnasında “üye devletlerin egemen eĢitliği” ilkesi yeni bir terminolojik kavram olarak tartıĢılmıĢ, kavramın anlaĢılması ve tanımlanması amacıyla BM Uluslararası Örgüt Konferansı‟nda (UNCIO), diğer bilinen ismiyle San Francisco Konferansı‟nda teferruatlı bir biçimde ele alınmıĢtır. UNCIO‟da BM ġartı‟nın genel hükümlerini hazırlamak için oluĢturulan Komisyon I‟e (Commission I: General Provisions) bağlı olarak oluĢturulan, BM ġartı‟nın dibacesini, amaçlarını ve ilkelerini hazırlamakla görevli Komite‟de (I/1 Komitesi) egemen eĢitlik ilkesi tartıĢılmıĢtır. Konferansta Peru, Ekvador, Uruguay gibi Latin Amerika ülkeleri egemen eĢitlik yerine yargısal eĢitlik (juridicial equality) kavramının kullanılması gerektiğini savunmuĢtur. Komisyon‟un Ġkinci Oturumu‟nda söz alan Peru delegasyonu üyelerinden Victor Andrés Belaunde egemen eĢitlik kavramını teknik ve bilimsel açıdan içi boĢ bir kavram olarak tanımlamıĢ, kavramın yargısal eĢitlik olması gerektiği ve devamında siyasî bağımsızlık ve toprak bütünlüğü kavramlarının da açıkça zikredilmesi ve belirtilmesi gerektiğini, dolayısıyla ġart‟ta egemen eĢitlik olarak ifade edilen kısmın “siyasî bağımsızlık, yargısal eĢitlik ve toprak bütünlüğü” Ģeklinde yazılması gerektiğini savunmuĢtur. 592 Benzer Ģekilde Uruguay delegasyonu da UNCIO‟da kabul edilen taslakta geçen egemen eĢitlik kavramına itiraz etmiĢ, kavramın yargısal eĢitlik olması gerektiğini savunmuĢtur. 593 Komite I/1‟de Türkiye delegasyonu adına söz alan delegasyon baĢkanı ve DıĢiĢleri Bakanı Hasan Saka yapmıĢ olduğu konuĢmasında egemen eĢitlik ilkesini kabul ederek, BMGeK‟in bu ilkeye uygun bir biçimde Dumbarton Oaks görüĢmelerindekinden daha fazla bir temsil ve güce sahip olması gerektiğini belirtmiĢtir.594 Türkiye‟nin görüĢüne benzer bir savunma ile Hollanda delegasyonu baĢkanı van Kleffens de egemen eĢitliğin gerçek eĢitsizliklere rağmen büyük ve küçük devletlerin eĢitliğinin güzel ve adil bir düĢünce olduğunu ifade etmiĢtir.595 592 Ġnternet: Department of State. (1946a). Verbatim minutes of second meeting of commission I, June 15. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 546, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 593 Department of State, a.g.e., 500. 594 Ġnternet: Department of State. (1946b). Verbatim minutes of the sixth plenary session, May 1. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 360, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 595 Ġnternet: Department of State. (1946c). Verbatim minutes of the third plenary session, May 1. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 163 Yukarıda karĢılıklı örneklerinin sunulduğu lehte ve aleyhte görüĢlerin bildirildiği Komite I/1‟deki tartıĢmalar neticesinde önce alt komitenin hazırladığı raporda (Doc 723)596, ardından Komite I/1‟in hazırladığı raporda (Doc 944)597 Suriyeli raportörün yorumu dikkate alınmıĢtır. Suriyeli raportör Farid Zeineddine hazırlamıĢ olduğu raporunda egemen eĢitlik ilkesinin dört unsuru barındırdığını belirterek, bu dört unsuru Ģu Ģekilde sıralamıĢtır: - Devletler hukuken eĢittirler; - Her bir devlet tam egemenlik hakkına sahiptir; - Devletlerin toprak bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığı gibi uluslararası Ģahsiyetine de saygı duyulmalıdır; - Bütün devletler uluslararası görevlerini ve yükümlülüklerini dürüstçe yerine getirmelidir.598 Komite I/1‟in Suriyeli raportörünün hazırladığı “egemen eĢitlik” yorumunun muhtevasını oluĢturan bu dört unsur Cassese‟ye göre üye devletler arasında ve Örgüt ile devletler arasındaki uluslararası iliĢkilerin temelini oluĢturmaktadır.599 Kısaca değerlendirmek gerekirse; birinci unsur olan devletlerin hukukî eĢitliği hukukî bir mahiyette olup, ne UNCIO‟daki görüĢmelerde, ne de kavrama iliĢkin daha eski doktriner görüĢlerde tartıĢılmamıĢtır. Devletlerin hukuk önünde eĢit oldukları üzerinde bir mutabakat söz konusudur. Buna karĢılık ikinci ve üçüncü unsurlar BM üye devletlerinin egemenliğiyle alakalı olup, eĢitliğin egemenlik kaynaklı olduğunu desteklemektedir. Ancak ikinci unsurdaki “tam egemenlik” kavramından ne anlaĢılmaması gerektiği açıkça izah edilmemiĢtir. Muhtemelen üzerinde mutabakata varılması pek de mümkün olmayan bir egemenlik tartıĢmasının Komite‟nin çalıĢmalarını kilitlemesinden çekinilmiĢ olmalı. 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 297, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 596 Ġnternet: Department of State. (1946d). Report of Rapporteur of Subcommittee I/1/A to Committee I/1, Doc 723, June 1. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 476-490, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 597 Ġnternet: Department of State. (1946e). Report of Rapporteur of Committee I/1 to Commission I, Doc. 944, June 18. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 490-499, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 598 Department of State, a.g.e., 497. 599 Cassese, A. (1994). International Law in a Divided World. New York: Clarendon Paperbacks, 129. 164 Dördüncü unsur ise, Kelsen‟in eĢitlik yorumu doğrultusunda, aslına bakılırsa egemen eĢitlik ile doğrudan bağlantılı olmayıp, uluslararası görevlerini ve yükümlülüklerini adilane bir biçimde yerine getiren devletlerin eĢitliğe uygun davranacakları belirtilmektedir. UNCIO‟daki Komisyon I‟de gerçekleĢen bu tartıĢmalardan anlaĢılacağı üzere, egemen eĢitlik ilkesi San Francisco Konferansı‟nda (1945) sadece bir ilke olarak ele alınmamıĢ, Konferans süresince üzerinde tartıĢılmıĢ ve derinliği olan bir doktrin haline getirilmeye çalıĢılmıĢtır. Konferans‟ta BM ġartı dibacesi, amaçları ve ilkeleri üzerinde çalıĢan komitenin Doc 944 numaralı raporunda egemen eĢitlik ilkesi ile kastedilenin Suriyeli raportörün teklifi ile Ģekillendiği görülmektedir. Suriyeli raportörün egemen eĢitliğin muhtevasıyla ilgili yorumunun Oppenheim‟ın “devletlerin eĢitliği” yorumunun tesirinde kaldığı açıktır ve ilkenin doktrinsel bir anlam kazanmasına yardımcı olmuĢtur. Ancak yukarıda kısaca alıntı yapılan Komite raporundaki egemen eĢitlik ilkesine yüklenen anlamlar oldukça tartıĢmalıdır. Öncelikle BM‟de beĢ daimi üyenin sahip olduğu veto hakkı baĢta olmak üzere birtakım imtiyazlar, eĢitlik ilkesine aykırı olmaktadır. Bu eĢitsizlik haline Kelsen Ģu Ģekilde itiraz etmiĢtir: Eğer devletlerden bazılarının diğerlerine göre bir takım imtiyazlar elde etmesine rağmen eĢitlik ilkesinden bahsediliyorsa, eĢitlik özgün anlamını ve ruhunu kaybetmiĢ demektir.600 Devletlerin hukuken eĢit olması daha önceki bölümlerde de iĢlendiği üzere, ana hatlarıyla iki Ģekilde yorumlanabilmektedir: Hukuk önünde eĢitlik ile eĢit hak ve yükümlülüklere sahip olma kapasitesi. BMGüK‟deki beĢ daimi üye aleyhine, sahip oldukları veto hakkı nedeniyle herhangi bir kararın alınamıyor olması, hukuk önünde eĢitlik ilkesi ile uyuĢmamaktadır. Diğer taraftan eĢit haklara sahip olmak ilkesi gereğince, BMGüK‟deki yapılanma üye devletlerin eĢit hak ve yükümlülüklere sahip olmadıklarının açıkça görüldüğü bir platform olmaktadır. Dolayısıyla Komitenin egemen eĢitliği tanımlarken kullandığı birinci tanım, yani devletlerin hukuki eĢitliği, BM nezdinde pratikte büyük ölçüde bir totoloji olmaktadır. Devletlerin tam egemenlik hakkına sahip olduklarını vurgulayan ikinci tanım ise Kelsen‟e göre anlamsız ve içi boĢ bir kullanımdır.601 Çünkü halihazırda tartıĢmalı bir kavram olan egemenlik, tam olarak tanımlanmamıĢtır. Bu da “hangi egemenlik?” sorusu çerçevesinde ikinci tanımı geçersiz kılmaktadır. Komite raporundaki üçüncü tanım ise 600 601 Kelsen, 1951, 51. Kelsen, a.g.e., 52. 165 egemen eĢitlik ilkesinin geçtiği ġart‟ın 2/1. maddesinin değil 2/4. maddesinin kapsamına girmektedir: “Tüm üyeler, uluslararası iliĢkilerinde gerek herhangi bir baĢka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasî bağımsızlığa karĢı, gerek BM‟nin amaçları ile bağdaĢmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına baĢvurmaktan kaçınırlar” (BM ġartı, md. 2/4). Dördüncü tanımda ise egemen eĢitlik ilkesi içerisinde yer alması gereken bir kuraldan daha çok, genel geçer bir uluslararası hukuk kuralı olarak bahsetmek daha yerinde olacaktır.602 BM ġartı md 2/1‟de zikredilen egemen eĢitlik ilkesinin muhtevasında yukarıda kısaca değinilen çerçevede ciddi noksanlıklar yer alıyor olsa da, bu ilkenin yeni kurulan uluslararası sistemin anayasası hüviyetindeki BM ġartı‟nda yer alıyor olması, küçük devletlerin bir takım haklarını koruyucu sonuçlara ve kazanımlara da sebep olmaktadır. Bu nedenle bile, egemen eĢitlik ilkesinin ġart‟ta yer almasının olumlu yönleri gözden kaçırılmamalıdır. BM nezdinde egemen eĢitlik ilkesine en çok vurgu küçük ve az geliĢmiĢ ülkeler tarafından yapılmaktadır ve bu nedenle ilkenin içeriğine yönelik en çok katkı da bu ülkelerden gelmektedir. Özellikle devletlerarası dostça iliĢkiler ve iĢbirliği ilkesi bağlamında yapılan BMGeK görüĢmelerinde ve çıkarılan kararlarda devletlerin egemen eĢitliği ilkesi kutsal bir ilkeymiĢçesine sıklıkla vurgulanmaktadır. Küçük devletler sadece eĢit hak ve yükümlülüklere sahip olmak istememekte, sosyal ve ekonomik bakımdan diğerlerinden oldukça farklı olsalar da, sahip olacakları eĢit hak ve yükümlülükleri yerine getirme imkanları bakımından da eĢitlik istemektedir. GeliĢmekte olan ülkelerin egemen eĢitlik ilkesine yönelik bu ısrarcı tutumu, uluslararası hukukta dostça iliĢkiler ve iĢbirliği ile alakalı BM‟nin özel bir komite oluĢturmasına sebep olmuĢtur. Özel Komite kurulmadan önce de devletler arasında dostça iliĢkiler ve iĢbirliği tesisine iliĢkin uluslararası hukuk kurallarının tespiti bağlamında BMGeK‟de alınan 18 Aralık 1962 tarihli ve 1815(XVII) sayılı kararda egemen eĢitlik ilkesine değinilmiĢtir. Kararda devletlerin egemen eĢitliğinin BM ġartı‟nın temel ilkelerinden birisi olduğu belirtilmiĢ (md. 1/f), egemen eĢitlik ilkesi 602 Kelsen, a.g.e., 52. 166 BMGeK‟in XVIII. döneminin (1963-1964) ajandasındaki öncelikli konular arasında zikredilmiĢtir (md. 3/d).603 BMGeK‟in 1815(XVII) sayılı kararından bir yıl sonra, yine BMGeK‟in 16 Aralık 1963 tarihli ve 1966 (XVIII) sayılı kararı ile Devletlerarası Dostça ĠliĢkiler ve ĠĢbirliğine ĠliĢkin Uluslararası Hukuk Ġlkeleri Özel Komitesi (Special Committee on Principles of International Law concerning Friendly Relations and Co-operation among States) kurulmuĢtur.604 Kısaca 1964 Özel Komitesi olarak da adlandırılan bu komite 27 Ağustos-2 Ekim 1964 tarihleri arasında Meksika‟da gerçekleĢtirdiği konferansta egemen eĢitlik kavramını da tartıĢmıĢtır. 1964 Özel Komitesi tarafından hazırlanan raporda egemen eĢitliğin muhtevası Ģu Ģekilde tanımlanmıĢtır: Yargısal eĢitlik, tam egemenliğinden kaynaklanan haklarını kullanma, baĢka devletlerin Ģahsiyetine ve kendi sınırları içerisindeki yargılama kapasitesine saygı göstermek, uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmek ve diğer devletlerle barıĢ içerisinde bir arada varlığını devam ettirmek, uluslararası hukukun üstünlüğü, haklarda ve yükümlülüklerde eĢitlik, uluslararası toplumun eĢit üyeleri olarak yükümlülüklerini yerine getirmek, uluslararası örgütlere ve konferanslara katılmak ile çok taraflı antlaĢmalar yapmak, doğal kaynaklar üzerinde egemen olmak, kendi siyasî, ekonomik ve sosyal sistemini belirleme ve hiçbir devletin müdahalesi olmaksızın kendi iç ve dıĢ siyasetini belirleyebilmek.605 Egemen eĢitlik ilkesi BM ġartı, BMGeK, BMGüK, Ekonomik ve Sosyal Konsey, UAD kararlarında sıklıkla geçmektedir. Bu sebeple egemen eĢitlik ilkesinin geliĢiminde ve meĢruiyetinde BM oldukça önemli olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesinin kuruluĢ Ģartında yer aldığı ilk uluslararası örgüt BM‟dir. BM ġartı‟nda bu ilkenin md. 2/1 ve md. 78‟de açıkça yer alması ile BM uluslararası hukuk sisteminde de önemli bir konum elde etmektedir. Bu yönüyle BM ġartı uluslararası toplum açısından bir anayasal metin olmaktan daha fazlası olmaktadır. BM ġartı‟nda korunan ve miras kalan önemli bir ilke, devletlerin egemenliklerini sınırlandırmanın mümkün olmadığıdır. BM ġartı egemenliği 603 Ġnternet: Consideration of Principles of International Law Concerning Friendly Relations and Cooperation among States in Accordance with the Charter of the United Nations (1962). A/RES/1815(XVII), http://www.un-documents.net/a17r1815.htm adresinden 10 Ağustos 2014‟te alınmıĢtır. 604 Ġnternet: Consideration of Principles of International Law Concerning Friendly Relations and Cooperation among States in Accordance with the Charter of the United Nations (1963), A/RES/1966(XVIII), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/1966(XVIII) adresinden 10 Ağustos 2014‟te alınmıĢtır. 605 United Nations. (1966). Principles of international law concerning friendly relations and co-operation among states. Yearbook of the United Nations, 1964. New York: Office of Public Information of UN, 462. 167 açıkça ve detaylı bir biçimde tanımlamamıĢtır, ancak dikkat edildiğinde dibacesinde “egemen nedir?” sorusunun cevabını zımnen barındırdığı görülmektedir: “Biz BM halkları… ve bu ereklere ulaĢmak için… istekli olarak, bu amaçları gerçekleĢtirmek için çaba harcamaya karar verdik”. “Biz BM halkları… karar verdik”** ifadesi uluslararası otoritenin kaynağının, yani egemenliğin kaynağının, dünya halkları olduğunu ifade etmektedir. Üye devletlerin egemenliği ve ġart‟tan kaynaklanan otorite ve egemenlikleri “halklar” vurgusuna dayanmaktadır. BM ġartı‟nın yine dibacesinden çıkarılacak diğer bir sonuç ise, dünya halklarının dört önemli talebi vardır: Ġnsan haklarının ve onurunun korunması (… temel insan haklarına, insan kiĢiliğinin onur ve değerine bağlılık…-BM ġartı, dibace, 1. Paragraf-), küresel sosyo-ekonomik dengeyi/eĢitliği sağlamak amacıyla yüksek hayat standartları ve geliĢmiĢlik (… erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eĢitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye…-BM ġartı, dibace, 1. Paragraf-), savaĢın önlenmesi ve güvenlik (…uluslararası barıĢ ve güvenliği korumak amacıyla güçlerimizi birleĢtirmeye, ortak yarar dıĢında silahlı kuvvet kullanılmamasını sağlayacak ilkeler kabul etmeye ve yöntemleri benimsemeye…-BM ġartı, dibace, 2. Paragraf-), sosyal ilerlemenin hukuka uygun olarak gerçekleĢmesine saygı duymak (… tüm halkların ekonomik ve sosyal bakımdan ilerlemesini kolaylaĢtırmak için uluslararası kurumlardan yararlanma…-BM ġartı, dibace, 2. Paragraf-). Bu dört ilke Roosevelt‟in dört özgürlüğünü temel edinmiĢtir: Korkudan korunma hakkı, yoksulluktan kurtulma hakkı, ifade özgürlüğü, vicdan ve inanç özgürlüğü. Görüldüğü üzere, BM ġartı‟nın dibacesi ve birinci bölümü uluslararası egemenliğin sınırlandırılması hususlarında açık bir biçimde çerçeveyi çizmektedir. BM ġartı‟nın dibace kısmında çizilen çerçeveye ilaveten yine dibace kısmının birinci paragrafında “…büyük uluslarla küçük ulusların hak eĢitliğine…” ifadesi ile egemen eĢitliğin muhtevasına dair ilk tanımın yapılması sonrası, egemen eĢitlik ilkesinin açıkça zikredildiği BM ġartı md. 2/1‟e göre Örgüt üye devletlerin eĢitliği ve egemenliği ilkeleri üzerine inĢa edilmektedir. Ancak md. 2/1‟de geçen egemen eĢitlik ilkesinde eĢitliğe daha fazla vurgu söz konusu olduğu, ayrıca yalnızca egemen devletlerin bu eĢitliğe haiz olduğu Ġtalik vurgular orijinal metinde bulunmamaktadır. Bu vurgu BM ġartı‟nın Ġngilizce metninde daha belirgindir: “We the peoples of the United Nations determined…”. ** 168 gibi bir anlam ihtiva ettiği de görülmektedir.606 Bununla birlikte md. 2/1‟den dört önemli yorum daha çıkmaktadır: Öncelikle md. 2/1 BM‟nin ve üyelerinin devletlerin egemenliğini ve eĢitliğini ġart‟ın ilkelerinin ilki olarak kabul ettiklerini göstermektedir. Ġkincisi, buna bağlı olarak BM‟nin merkezinde yer aldığı örgütlü uluslararası toplumun hukuku ile örgütsüz uluslararası toplumun örfi hukuku arasında fark olmadığı belirtilmektedir. Her iki hukukta da baĢlangıç noktası egemenlik ilkesidir ve her iki sistemde de egemenlik ve eĢitlik üzerinde gayri ihtiyari kısıtlamalar söz konusu olabilmektedir. Üçüncü bir yorum olarak, ġart‟da BMGüK‟ün daimi üyelerine tanınan ayrıcalıklı haklar bağlamında egemen eĢitlik statüsü hukukî bir karakter sunmakta olup, diğer bütün üyelerin daimi üyelere tanınan ayrıcalıklı haklardan elde etmelerini ifade etmemektedir, yani siyasî eĢitsizliğin kabulü söz konusu olmaktadır. Dördüncüsü ise, Schwarzenberger‟e göre BM ġartı md. 2/1 örgütsel bir ilke iken, md. 2/7 tamamlayıcı bir ilkedir. Bu sebeple md. 2/1 ile md. 2/7 bir arada düĢünüldüğünde, md. 2/1 BM‟deki egemen eĢitlik algılamasını ifade etmekte iken, md. 2/7 bu algının eylemdeki anlamını (bir nevi pratiğini) ifade etmektedir.607 BM ġartı‟nda md. 2/1‟de geçtiği haliyle egemenlik ve eĢitlik bir cümlecik halinde birbirlerinden ayrılmayacak biçimde kullanılmıĢtır: Egemen eĢitlik. 2/1. maddede geçtiği haliyle egemen eĢitlik kavramı egemenlik ve eĢitlik kavramlarının bir toplamı değil, bu iki kavramdan farklı yeni anlam ifade etmektedir. Dünyada bütün devletlerin en üstün güce (suprema potestas) sahip olmaları ve herhangi bir hiyerarĢik yapı içerisinde olmaması nedeniyle uluslararası hukuk bütün devletlerin egemen eĢitliğini öne sürmektedir. Egemen eĢitlik lafzındaki eĢitlik kavramının iki önemli özelliği egemenlik kavramı ile yakından ilgilidir. Birincisi, devletlerin dokunulmazlıkları eĢitlik ilkesi kadar egemenlik ilkesine de dayanmaktadır (par in parem non habet imperium). Ġkincisi ise, devletlerin yasal kurallarla kendilerini sınırlandırmaları da bu iki ilkeye dayanmaktadır.608 BM ġartı‟nda md. 2/1 dıĢında md. 78‟de de ilkeye atıf yapılmaktadır: “BM üyeleri arasındaki iliĢkiler egemen eĢitlik ilkesine dayalı olacağına göre, BM‟ye üye olan ülkelere vesayet rejimi uygulanmayacaktır”. 78. maddenin yer aldığı BM ġartı‟nın Uluslararası Vesayet Rejimi baĢlıklı XII. Bölümü Palau‟nun 1993‟de gerçekleĢtirdiği halkoylaması 606 Bleckmann, A. (1995). Article 2(1). Simma, B. (ed.). The Charter of the United Nations: A Commentary. New York: Oxford University Press, 79. 607 Schwarzenberger, G. (1976). Schwarzenberger, International Law: As Applied by International Courts and Tribunals: International Constitutional Law: Vol. III. London: Stevens&Sons Limited, 211-212. 608 Bleckmann, 1995, 87. 169 (plebisit) ile kendini yönetme kararı alması, bunun üzerine önce Vesayet Konseyi‟nin 25 Mayıs 1994 tarihli ve 2199 (LXI) sayılı kararı, ardından BMGüK‟nin 10 Kasım 1994 tarihli ve 956 sayılı kararı609 ile Palau‟nun bağımsız olması neticesinde Vesayet Konseyi‟nin (vesayet rejiminin) 1 Kasım 1994‟te askıya alınması610 nedeniyle artık iĢlevsel değildir. Bu sebeple XII. Bölümün gündem dıĢı olmasıyla egemen eĢitlik ilkesi tartıĢılırken md. 78‟e pek atıf yapılmamaktadır. Ancak md. 78 egemen eĢitliğe açıkça referans vermekte ve egemen eĢitliğin çerçevesini BM sistemi olarak sınırlandırmaktadır. 78. maddede devletler arasında ast-üst iliĢkisi kurulmaması gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca bu maddeye göre BM sadece BM Sistemi için egemen eĢitlik ilkesini savunmaktadır, aksi takdirde BM üyesi olmayan devletleri muhtemel vesayet rejimi sebebiyle eĢit görmemektedir. BM‟ye dâhil olan ve olmayan ülkeler arasında ayrım yapılıyor olsa da, dünya devletlerinin neredeyse tamamını kapsayan BM‟nin sadece kendi üyeleri arasında eĢitliği sağlaması dahi, dünya genelinde egemen eĢitliğin tesisi anlamına gelmektedir. BM ġartı md. 4/1‟e göre BM ġartı‟nın yükümlülüklerini kabul eden ve bunları yerine getirme konusunda yetenekli ve istekli oldukları BM tarafından kabul edilen bütün barıĢsever devletler BM‟ye üye olabilmektedir. Böylece BM sistemin bekası için devletleri barıĢçıl olmaya mecbur kılmakta, ardından üye olan devletler arasında ayrım yapılmayacağını, bütün devletlerin egemen eĢit olduklarını md. 2/1 ve md. 78‟de açıkça deklare etmektedir. 78. maddeye göre BM üyesi bağımsız ve egemen devletler birbirleriyle eĢit olmaktadır. BM ġartı md. 2/1 ve md. 78‟de açıkça zikredilen egemen eĢitlik, aynı zamanda ġart‟ın dibacesinde, 2. maddenin neredeyse bütün maddelerinde ve diğer bazı maddelerde zımnen de ifade edilmektedir. Egemen eĢitlik ilkesi BM ile 1945 sonrası yeni uluslararası sistemin kurucu ilkesi haline gelmiĢ, teorik muhtevasına uygun kısmî uygulama alanları bulmuĢ, BM ailesinin örgütlerinde, BM organlarında, BM ile alakalı veya diğer uluslararası örgütlerce hazırlanan sözleĢmelerde yer bulmuĢtur. Dolayısıyla BM egemen 609 Ġnternet: Termination of the Status of Palau as a Trust Territory. (1994). S/RES/956, http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/956(1994) adresinden 13 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 610 Ġnternet: Trusteeship Council, http://www.un.org/en/mainbodies/trusteeship/ adresinden 13 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 170 eĢitliği meĢru kılmakta, kısmen de uygulanırlığını sağlamaktadır. Buna karĢılık olarak egemen eĢitlik de BM‟yi uluslararası sistemin orte ve küçük güçleri/devletleri nezdinde kabul edilebilir kılmakta, uluslararası sistemin bekasına katkıda bulunmaktadır. BM ile egemen eĢitlik arasındaki bu iliĢkiye rağmen BM‟nin bizatihi kendisi de aynı zamanda egemen eĢitliği zedeleyici unsurlar ihtiva etmektedir. BM ġartı md. 2/7, 23/1, 27/3, 106, BMGüK‟ün yapısı ve karar alma süreci gibi anayasal, hukukî ve yapısal bir takım hususlar egemen eĢitliğin BM‟de de ihlal edildiğini göstermektedir. Bu sebeplerle BM egemen eĢitlik ilkesini hem yüceltmekte, hem de kısıtlamaktadır. 171 4. EGEMEN EġĠTLĠK ĠLKESĠNĠN REALĠST BOYUTU 4.1. EĢitsizliğin KurumsallaĢması ve MeĢruiyet Kazanması Egemen eĢitliğe iliĢkin doktrinerlerin, uluslararası iliĢkiler, siyaset bilimi ve uluslararası hukuk uzmanlarının çalıĢmalarına, uluslararası yargı ve hakemlik kurumlarının kararlarına, bu kararlara Ģahsî veya karĢı görüĢleriyle katkı yapan hâkimlerin kararlarına, uluslararası anayasal metinlere kadar zengin bir literatür mevcut olmasına rağmen, egemen eĢitlik ilkesi teorik muhtevasına uygun bir Ģekilde uluslararası pratiklerde uygulan(a)mamaktadır. Yani egemen eĢitliğin normatif boyutu ile realist boyutu örtüĢmemektedir. Egemen eĢitliğin uluslararası pratikte uygulanmadığı ve ihlal edildiği durumları ifade eden realist boyut kimi zaman siyasî kimi zaman ise hukukî kaynaklı olabilmektedir. Coğrafi, ekonomik, askerî, siyasî, demografik, etnik, kültürel vb. bütün eĢitsizliklerine rağmen devletleri “hukukî zeminde dahi” eĢit farz etmek realist ve pragmatist yaklaĢımla “inandırıcı” olmaktan uzak, hatta hakkaniyet ile uyuĢmayan bir algıya neden olmaktadır. Birkaç bin nüfuslu San Marino, Bahama gibi ülkeler ile 1,5 milyarlık Çin; GSMH‟si 1,5 milyar dolar olan Cibuti ile 2 trilyon dolar olan Hindistan; 300 km²‟lik Maldivler ile 17.100.000 km²‟lik Rusya gibi aralarında önemli eĢitsizlikler bulunan ülkeleri “hukuk” temelinde eĢit kabul etmek mümkün olsa da, uluslararası pratiklerde bu hukukî eĢitliğin ihlal edildiği, bu ihlallerin siyasî eĢitsizliklere sebep olduğu, bu siyasî eĢitsizliklerin de kimi uygulamalarla hukukî bir zemin kazandığı görülmektedir. Örneğin; BM kurulurken ABD, Rusya, Çin, Ġngiltere ve Fransa‟nın BM‟nin en önemli karar alma organı olan BMGüK‟de kendilerini “daimi üye” olarak tanımlamaları ve diğer devletlere kabul ettirmeleri konjonktürel olarak siyasî, askerî ve ekonomik yönlerden üstün olmaları ile mümkün olmuĢtur. Dolayısıyla diğer devletlere nazaran görece üstün konumda olmalarından kaynaklanan siyasî eĢitsizlikleri egemen eĢitliğin ihlali anlamına gelecek giriĢimlere sebebiyet vermektedir. Buna ilaveten BM ġartı md. 23/1‟de “daimi üyeliğin” açıkça zikredilmesi ve tanınması, md. 27/3‟de daimi üyelere zımnen veto hakkı tanınması, md. 106‟da yine daimi üyelere diğer bütün BM üyeleri adına hareket edebilme hakkı tanınması ise bu siyasî eĢitsizliğin hukukî bir nitelik kazanmasına sebep olmakta, eĢitsizlik meĢruiyet kazanmakta, hukukî bir zeminde tanımlanmaya çalıĢılan egemen eĢitlik ilkesinin 172 ihlali hukuken kurumsallaĢmaktadır. Bu eĢitsizlikler sadece BM‟de olmayıp, devletler bazında AB, NATO, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerde de anayasal metinlerle hukukî bir nitelik kazanmakta ve kurumsallaĢmaktadır. Egemen eĢitliğin ihlali ile ortaya çıkan eĢitsizlik siyasî bir görünüm arz etmektedir ve bu siyasî eĢitsizlik halinin bir sarmal Ģeklinde devamlılık göstermesinde zaman içerisinde kurumsallaĢması önemli olmaktadır. KurumsallaĢmak ile siyasî eĢitsizliğin hukukî araçlarla meĢruiyet kazanması ifade edilmektedir. Bu kurumsallaĢma güçlü devletlerin uluslararası kuruluĢlarda sahip oldukları ayrıcalıkların hukukî dayanaklarının olması, uluslararası örgütlerin yapısında meydana gelen değiĢime bağlı olarak uluslararası örgütlerin ulus-üstü bir statüye dönüĢmesi ve böylece devletlerin rızalarını da aĢan kararlar alabilmesi, uluslararası örgütlerin kendi öz kaynaklarının olmaması sebebiyle güçlü devletlere bağımlı olması, siyasî tarihteki hiyerarĢik devlet gruplarının ve oluĢumlarının konferanslar, kongreler, deklarasyonlar, antlaĢmalar, rejimler ve örgütler aracılığıyla tarihin her kesitinde ve uluslararası siyasette mevcut olması gibi durumları içermektedir. KurumsallaĢan eĢitsizlikler zaman içerisinde derinleĢerek yerleĢmekte, böylece egemen eĢitlik ihlallerini değiĢtirme ve bertaraf etme ihtimali neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Örneğin; Fransa BMGüK‟de daimi üye olarak kabul edilirken sahip olduğu ayrıcalıklı konumuna günümüzde sahip olmasa da, bu kökleĢmiĢ konumu yeni devletlerin BMGüK daimi üyesi olmasını engellemektedir. Fransa‟nın konjonktürel olarak görece güçlü ve önemli (göz ardı edilemez) konumu sebebiyle elde etmiĢ olduğu BMGüK daimi üyeliğini günümüzde hak eden baĢka devletler olmasına karĢılık, BMGüK daimi üye sayısı değiĢmemekte, kurumsallaĢan ve derinleĢen eĢitsizlik devam etmektedir. BMGüK daimi üyesi olmanın kriterinin ne olduğuna iliĢkin bir kural mevcut olmamakla birlikte, sistemi kuran “kurucu babaların” inisiyatifiyle gerçekleĢtiği aĢikârdır. Yirmi birinci yüzyıl itibariyle zamanın ruhuna uygun davranıldığında ekonomik, askerî ve siyasî bakımdan Fransa‟dan çok daha ileri seviyede devletler mevcut olmasına karĢılık, Fransa‟nın daimi üyeliğinin devam etmesi, eĢitsizliğin süreklilik kazanması ile kökleĢmesi, kurumsallaĢması ve derinleĢmesine iyi bir örnek teĢkil etmektedir. Daimi üyelerin sahip oldukları ayrıcalıklı konumları BMGüK‟de eĢitsizliği kurumsallaĢtırmakta, meĢruiyet kazandırmaktadır. 173 EĢitsizlik uluslararası örgütlerin anayasal metinlerinde, kararlarında ve uygulamalarında hukukî çerçevede gerçekleĢtiği ölçüde meĢruiyet kazanmaktadır. MeĢruiyet bir Ģeyin makul ve haklı gerekçelere dayanması, toplum tarafından kabul edilmiĢ olan kurallara ve hukuka uygun olması611 anlamlarına gelmektedir. Bir Ģeyin meĢru olduğuna dair oluĢan veya var olan toplumsal inanç ve rıza612 Ģeklinde tanımlandığında eĢitsizliğin devletlerin rızaları ile hukukî çerçevede ihlal edilmesi, eĢitliği uluslararası sistemde meĢrulaĢtırmaktadır. Bir mefhumun meĢruiyetini belirlerken üç kriter önemli olmaktadır: Hukukî olmak, normatif kabullenme yani rıza, etik.613 Bu üç kriter bağlamında eĢitsizlik BM ġartı md. 2/7, 23/1, 27/3, 106, IMF AntlaĢma Maddeleri md. 12/5/a, 12/5/b, IBRD AntlaĢma Maddeleri md. 5/3/a, BMDHS md. 91/1 vb. anayasal metinlerde geçen ve egemen eĢitliğe aykırı uygulamaları anayasal ve hukukî bir zemine kavuĢturan düzenlemelerle hukukî olmaktadır. Bu düzenlemelerin devletler tarafından kabul edilmesi normatif bir kabullenme olup, eĢitsizliğin devletlerin rızaları ile gerçekleĢtiğini göstermektedir. EĢitsizlik ile etik arasındaki iliĢki ise içsel olup, devletlerin bu eĢitsizliği devletlerin siyasî güç, sistemin istikrarı ve güvenliği, ulusal çıkar ve menfaat gibi unsurlar bağlamında kabullenmeleri Ģeklinde gerçekleĢmektedir. Dolayısıyla hukukî bir zemine sahip, devletler tarafından rıza gösterilen, etik olarak da içselleĢtirilen eĢitsizlik, özellikle uluslararası örgütler aracılığıyla kurumsallaĢmakta ve uluslararası bir meĢruiyet elde etmektedir. Diğer taraftan meĢruiyetle ilgili en temel kriterin toplumsal kabul, rıza, itaat, inanç olduğuna iliĢkin görüĢler de mevcuttur.614 Bu sebeple egemen eĢitliğin ihlali anlamına gelen kimi uygulamaların devletlerin izni ve rızası dahilinde gerçekleĢmesi, eĢitsizliği meĢru kılmaktadır. Bu tezde meĢruiyetini elde etmiĢ olan eĢitsizliğin dört Ģekilde kurumsallaĢtığı düĢünülmektedir. Öncelikle, tarihî bir geçmiĢi ve derinliği olan büyük güçler mefhumunun yol açtığı hiyerarĢik yapılanmanın sebep olduğu siyasî eĢitsizliğin hem formal (Örneğin; BMGüK) hem de informal (Örneğin; Soğuk SavaĢ sürecinde ABD liderliğindeki Batı bloğu ve SSCB liderliğindeki Doğu bloğu) biçimde kurumsallaĢması söz konusu olmaktadır. Ġnformal hiyerarĢik düzen zamanla formal hale gelmektedir. Ġkinci Dünya 611 Woolf, H.B. (1980). Legitimacy, legitimate. Webster’s New Collegiate Dictionary. Massachusetts: G&C Merriam Company, 651. 612 Weber, M. (1978). Economy and Society: An Outline of Interpretive Sociology. California: California University Press, 213. 613 Beetham, D. (1991). The Legitimation of Power. Macmillan: London, 15-24. 614 Bu görüĢlerin derlendiği bir çalıĢma için bakınız: Çelik, M. (2013). Avrupa Birliği‟nde yaĢanan meĢruiyet krizi. Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 15(2), 154-157. 174 SavaĢı sonrası kurulan yeni uluslararası sistem ABD‟nin baĢını çektiği birkaç büyük güç tarafından tasarlanmıĢtır. Bu tasarım etkisini BM baĢta olmak üzere, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, NATO gibi 1945 sonrası uluslararası sistemi yöneten ve yönlendiren kurumlarda görmek mümkündür. Bu uluslararası örgütlerin özellikle karar alma organlarında büyük güçlerin ayrıcalığı söz konusu olmaktadır. Devletler arasında eĢitsizlik birçok platformda söz konusu olmaktadır. Siyasî bir nazariyeden Avrupa Uyumu (Viyana Sistemi) döneminde (1815-1914) Ġngiltere, Prusya, Rusya, Avusturya ve Fransa‟ya, MC döneminde (1920-1939) ABD, Ġngiltere, Fransa, Ġtalya ve Japonya‟ya, BM döneminde (1945-günümüz) ABD, Rusya, Çin, Ġngiltere ve Fransa‟ya (daimi üyeler) tanınan ayrıcalıklar gibi oligarĢik ve hiyerarĢik yapılanmalar “güç iliĢkilerinin” ne derece önemli olduğunu, uluslararası sistemin büyük güçler tarafından tasarlandığını ve kurulan yeni sistemde birkaç büyük devlete ayrıcalıklar tanındığını göstermektedir. Aynı zamanda güç iliĢkileriyle Ģekillenen uluslararası iliĢkilerde devletlerin eĢitliğinin ne derece sembolik olduğunu göstermektedir. EĢitsizliğin kurumsallaĢtığı ikinci bir husus ise, tarihî bir gerçeklik olan bu hiyerarĢik yapılanmaların uluslararası örgütler aracılığıyla hukukî bir zemin elde etmesi, uluslararası anayasal metinler ve kararlar ile kurumsallaĢması olmaktadır. Yukarıda üç örneğinden bahsedilen pentarĢiler gibi hiyerarĢik yapılar devletlerin egemen eĢitliklerini ihlal eden birincil unsurlar olmaktadır ve bu hiyerarĢik yapıların kurdukları uluslararası sistemin kurumları da gerek uluslararası sistemin iĢlevsel olması, gerek sistemin güvenliğinin sağlanması, gerekse kurucu büyük güçlerin menfaatlerinin korunması amacıyla bazı eĢitsizlikleri hukukî zeminde yasalaĢtırıp onları kurumsallaĢtırmaktadır. HiyerarĢik yapılanmalardaki büyük güçlerin diğer devletlerle görece eĢitsiz (üstün) konumda olmaları, yapılan bazı yasal düzenlemeler ile hukukî bir üstünlük elde etmelerine neden olabilmektedir. Bu konuda en dikkat çeken örnek 1998‟de imzalanan Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü‟ne (2002) BMGüK tarafından yapılan müdahalelerdir. BMGüK 2002 ve 2003 yıllarında Roma Statüsü md. 16‟ya* dayanarak UCM‟nin kovuĢturma veya * Roma Statüsü, md. 16: BMGüK‟nin BM ġartı VII. Bölümüne dayanarak aldığı karar dahilinde, Mahkeme‟den talepte bulunmasının akabinde 12 ay süreyle, bu tüzüğe dayanarak hiçbir soruĢturma veya 175 soruĢturma yetkisini kısıtlayan iki karar almıĢtır. 12 Temmuz 2002 tarihli ve 1422 sayılı BMGüK kararında Roma Statüsü‟ne taraf olmayan bir ülke vatandaĢının ve BM tarafından kurulan veya yetkilendirilen bir operasyonda görev alan personelin eylem veya ihmallerinden doğan bir durum ile ilgili olarak herhangi bir kovuĢturma veya soruĢturma baĢlatılmaması talep edilmektedir.615 YaklaĢık bir yıl sonra, 12 Haziran 2003 tarihli ve 1487 sayılı kararında ise 1422 sayılı kararı Roma Statüsü md. 16‟nın tanıdığı hak ile yenilemiĢtir.616 ABD Yugoslavya ve Ruanda savaĢları sonrasında kurulması düĢünülen UCM SözleĢmesi‟ni ilk imzaya açıldığı dönem onaylamamıĢ, ardından B.Clinton döneminde 31 Aralık 2000‟de onaylamıĢ, ancak 6 Mayıs 2002‟de G.W.Bush döneminde eĢine pek rastlanmayan bir Ģekilde BM Genel Sekreteri Kofi Annan‟a yazılan bir mektupla imzasını geri çektiğini açıklamıĢtır. ABD DıĢiĢleri Bakanlığı Silah Kontrol ve Uluslararası Güvenlik müsteĢarı John R.Bolton tarafından Kofi Annan‟a hitaben gönderilen mektupta; 17 Temmuz 1998‟de kabul edilen UCM Roma Statüsü‟yle ilgili olarak ABD‟nin antlaĢmaya taraf olma niyetinin olmadığı; ABD‟nin 31 Aralık 2000‟de atmıĢ olduğu imza dolayısıyla herhangi bir hukukî yükümlülüğünün de olmadığı; ABD‟nin bu “taraf olmama” niyetinin UCM ile ilgili antlaĢma kayıtlarında belirtilmesi istenmiĢtir.617 ABD‟nin Roma Statüsü tarafı olmaması sonrası Statü‟nün 16. maddesine dayanarak BMGüK‟deki etkinliği ile 1422 sayılı kararı (1487 sayılı kararla yinelenmiĢtir) aldırması üzerine ABD vatandaĢı barıĢ gücü askerleri ve personeli geçici olarak UCM‟nin yargı yetkisi dıĢına çıkmıĢtır. Elbette ki, BMGüK 1422 ve 1487 sayılı kararlarda “ABD askerleri” Ģeklinde bir atıf söz konusu değildir. Ancak 2002 sonrası BM barıĢ gücü operasyonlarında en çok ABD askerleri görev aldığı için, ABD siyasî üstünlüğünü kullanarak BMGüK‟de kendi operasyonları lehine olacak Ģekilde 1422 ve 1487 sayılı kararları aldırmıĢtır. Bütün bu süreç hukuka uygun iĢlemiĢtir. ABD‟nin önce Statü‟yü onaylamaması, ardından dava açılamaz veya açılan bir davaya devam edilemez; talep, aynı koĢullar altında yenilenebilir. 615 Ġnternet: United Nations peacekeeping. (2002). S/RES/1422, 12 http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1422(2002) adresinden alınmıĢtır. 616 Ġnternet: United Nations peacekeeping. (2003). S/RES/1487, 12 http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1487(2003) adresinden alınmıĢtır. 617 Ġnternet: International Criminal Court: Letter to UN Secretary of General Kofi 2009.state.gov/r/pa/prs/ps/2002/9968.htm adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. BMGüK tarafından Temmuz 2002, 10 Mart 2014‟de Haziran 2002, 10 Mart 2014‟de Annan, http://2001- 176 onaylaması ve sonra bu onayını çekilerek, açıkça vazgeçerek geri çekmesi devletlerin tek taraflı iĢlemleri bağlamında hukuka uygundur.618 Süreç hukuka uygun olsa da ABD siyasî üstünlüğünü, dolayısıyla eĢitsizliğini kullanarak BMGüK‟ü harekete geçirerek kendisine UCM Statüsü‟ne taraf devletlere (2015 yılı itibariyle 12 ülke) kıyasla bir eĢitsizlik sağlamıĢtır. Dolayısıyla ABD‟nin UCM yargılamasının kapsamı dıĢına çıkması, eĢitsizliğin kurumsallaĢmasına önemli bir örnek teĢkil etmektedir. EĢitsizliğin kurumsallaĢması bahsinde üçüncü husus ise, uluslararası örgütlerde yaĢanan yapısal değiĢiklikler sonrasında bu yapıların ulus-üstü ya da ulus-aĢan bir hale gelmesi olmaktadır. Klasik uluslararası örgütlerde karar alma süreci ve hukuk yapım süreci devletler tarafından gerçekleĢtirilmektedir. Dolayısıyla devletler rızaları dahilinde hareket etmekte olup, egemenlik haklarını daha fazla bir Ģekilde uygulayabilmekte, bu bağlamda egemen eĢitliğe daha uygun bir uygulama söz konusu olmaktadır. Ancak yirminci yüzyılın sonları ile birlikte uluslararası örgütlerin yapısında ciddi değiĢiklikler yaĢanmaya baĢlanmıĢtır. Karar alma süreci ve hukuk yapım süreci devletler yerine teknokratlar tarafından alınmaya baĢlanmıĢ veya devletler temsilcilerinin yer almadığı karar alma organının kararına uymak durumunda kalmıĢtır.619 Yeni uluslararası örgütler devletlerüstü ve uluslarüstü Ģeklinde tanımlanmaktadır. Devletlerüstü örgütlerde devletler karar alma sürecinde yer almamalarına veya kararda olumlu oy kullanmamalarına rağmen karar uymak mecburiyetindedir; uluslarüstü örgütlerde ise devletlerüstü örgütlerin yetkilerine ilaveten devletin vatandaĢlarını da bağlar nitelikte kararlar alınması söz konusu olmaktadır.620 Uluslararası örgütlerin yapılarında meydana gelen değiĢimlerin eĢitsizliği kurumsallaĢtırmasında örgütlerin otoritelerini meĢrulaĢtırma yöntemleri de önemli olmaktadır. Klasik örgütlerde karar ama hükümetlerarası düzeyde her bir üye devletin rızası ve iki düzeyli bir süreç Ģeklinde iĢlemektedir.621 Karar alma sürecinde devletler temsilcileri aracılığıyla sürece dahil olmakta ve örgüt meĢruiyetini böyle sağlamaktadır. Ancak uluslararası örgütler hükümetlerarası olmaktan çıkıp devletlerüstü veya ulusüstü bir 618 Vazgeçme üzerine yapılan tartıĢmalar hususunda kapsamlı bir çalıĢma için bakınz: Çağıran, M.E. (2005). Uluslararası Hukukta Devletin Tek Taraflı İşlemleri. Ankara: Platin Yayınları, 242-277. 619 Dunoff, 2012, 101. 620 Çağıran, 2013, 113-114. 621 Scharpf, F.W. (2010). Community and Autonomy: Institutions, Policies and Legitimacy in Multilevel Europe. Frankfurt: Campus Verlag, 201. 177 yapıya evrilmeye baĢlayınca, yani uluslararası örgütlerin otoritesi devletleri aĢan bir Ģekilde artmaya baĢlayınca devletlerin rızası ilkesi zayıflamaya baĢlamıĢtır. DeğiĢim sonrası ortaya çıkan bazı devletlerüstü veya uluslarüstü örgütler hükümetleri de aĢan kararlar alabilmekte, önceliğini örgütün çıkarları olarak belirlemekte, devletlerim çıkarları ikinci planda kalmaktadır.622 EĢitsizliğin kurumsallaĢmasında dördüncü husus ise, uluslararası örgütlerin kendi öz kaynaklarına sahip olmayıp, devletlere bağımlı olmaları, bu sebeple de büyük devletlerin yönlendirmelerine maruz kalmaları olmaktadır. Uluslararası örgütlerde devletlerin rızasını da aĢan Ģekilde otorite kazanımları söz konusu olsa da, bu otoriteyi ve yaptırım gücünü uygulayacak otonom gücünün/kapasitesinin olmaması, örgütün ihtiyaç duyduğu kaynaklara sahip büyük güçlerin etkisi altına girmesine yol açmaktadır. Bu sebeplerle de kim zaman uluslararası örgütler hukuka uygun olmayan, ancak kaynaklarından istifade ettiği devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket edebilmektedir. Bu da eĢitsizliğin kurumsal düzeyde hukuken ihlaline sebep olmaktadır. Özellikle ekonomik ve askerî kaynaklar bağlamında bu kaynaklara büyük ölçüde sahip olan devletler baĢta BM olmak üzere uluslararası örgütleri ve dolayısıyla yönlendirmektedir. Ziyadesiyle BMGüK‟de uluslararası yaĢanan bu sistemi durum etkilemekte ve BM uzmanlık kuruluĢlarında da (BM Ailesi) görülmektedir. 1945 sonrası uluslararası sistem birçok yönüyle ABD ve ABD‟nin tesis ettiği Batı ideolojisinin güdümünde ĢekillenmiĢtir. Uluslararası ekonomiyi yönlendiren ve kontrol eden yapılar arasında yer alan IMF‟de de eĢitsizliğin kurumsallaĢtığı görülmektedir. En son Aralık 2010‟da güncellenen üye devlet kotaları ve bu kotalar karĢılığında sahip olunan oy oranına göre ABD yüzde 16,74‟lük bir oy hakkına sahiptir. Kararların yüzde 85 (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. 3/2/c) ile alındığı IMF‟de, bütün üye devletlerin onaylayıp, ABD‟nin tek baĢına onaylamadığı bir oylamada toplam yüzde 83,26‟lik bir evet oyu anlamına gelmektedir ki, yüzde 85‟i geçmediği için karar alınamayacaktır. Dolayısıyla hareket kabiliyeti fazlasıyla ABD‟nin kotasına bağlı olan IMF, ABD‟nin çıkarları doğrultusunda politikalarını uygulamak mecburiyetinde olmaktadır. Dört ana kriter bağlamında eĢitsizliğin kurumsallaĢması hususunda ana parametre güçlü devlet ya da devletlerin oluĢturduğu formal veya informal hiyerarĢik yapılar 622 Zürn, M. (2004). Global governance and legitimacy problems. Government and Opposition, 39(2), 286. 178 olmaktadır. Bu hiyerarĢik yapılar uluslararası örgütler ve diğer uluslararası kuruluĢlar vasıtasıyla hukukî bir zemin elde etmekte, uluslararası örgütler ve dolayısıyla uluslararası sistem güçlü devletlerin istedikleri Ģekilde yönlenmektedir. Sonuç olarak, uluslararası örgütlerin egemen eĢitlik ilkesine etkisi örgütlerin kurumsal yapılarına göre değiĢmektedir. Devletlerin hâlâ söz sahibi olduğu, rızanın önemli olduğu, çok yönlü yönetim mantığıyla faaliyet gösteren klasik örgütlerde eĢitliğin sağlanması daha mümkün iken; kurumsal otoritesi olup da bunu uygulayacak otonom gücü bulunmayan, büyük devletlerin tesiri altındaki örgütlerde ise rıza yerine azınlığın üstünlüğü söz konusu olmakta, eĢitsizlik kurumsallaĢmakta ve uluslararası sistemde meĢruiyet kazanmaktadır. 4.2. Söylemde AnarĢik, Pratikte HiyerarĢik Sistem: Büyük-Küçük Devlet Ayrımı Egemen eĢitlik ilkesine rağmen devletlerin hukukî parametre dıĢında eĢit olmadıkları (ki hukukî eĢitlik de tartıĢılmaktadır) bir gerçektir. Bütün somut değerlere ve göstergelere ilaveten, uluslararası prestij, uluslararası etki, uluslararası moral gibi soyut değerler bağlamında da devletler eĢit değildir. Bu eĢitsizlik hali hukukî eĢitliğin tesisini de güçleĢtirmektedir. Çünkü hukukî eĢitlik dahi çoğu zaman eĢitsizliğin kurumsallaĢmasını engelleyememekte, hatta bazı durumlarda eĢitsizliğin kurumsallaĢmasına yol açabilmektedir (Bakınız: Tezin “4.1. EĢitsizliğin KurumsallaĢması ve MeĢruiyeti” baĢlıklı bölümü). Devletler arasında var olan bu eĢitsizlik devletlerin uluslararası sistemi etkileme ve uluslararası sistemden etkilenme kabiliyetlerini de Ģekillendirmekte, bazı devletler görece daha etkili olmakta iken, diğer bazıları görece etkisiz kalmaktadır. Görece etkili olan devletler etki kapasitelerini artırdıkları ölçüde büyük veya güçlü devlet/güç olarak uluslararası siyasette yer almaya baĢlamaktadır. Görece etkisiz olan devletler ise güçlü devletin etkisi altında kalmakta, güçlü devletin Ģekillendirdiği uluslararası sistemde, adeta kendisine biçilen role uygun bir Ģekilde zayıf ve güçsüz devlet olarak varlığını devam ettirmektedir. Güçlü ve zayıf veya büyük ve küçük devlet yapılarının ortaya çıktığı uluslararası sistemde ise büyük güçlerin öncülüğünde oluĢan hiyerarĢik yapılanmalar kaçınılmaz olmaktadır. HiyerarĢik yapılanmalar devletlerin egemen eĢitliğine muğayir bir yapıdır. HiyerarĢik yapıların zıddı ise çoğu kaynakta anarĢik olarak tanımlanmaktadır. 179 Bir ortodoksi olarak Westphalian egemenliğin bir yorumu olarak algılanan, ancak içeriği Westphalian egemenlikten çok daha fazlasını kapsayan devletlerin egemen eĢitliği ilkesi bütün devletlerin uluslararası hukuk önünde, uluslararası antlaĢmalara katılım ve bu antlaĢmalardan doğan hak ve yükümlülüklerde, uluslararası yargılamalarda, uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde ve bu yapılardaki temsilde eĢit olmasını, hiçbir devletin diğer(ler)inden üstün olmamasını ifade etmektedir. Bu haliyle devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin öngördüğü devletler sistemi, yani bütün devletlerin eĢit olduğu bir sistem, Uluslararası ĠliĢkiler‟in en yerleĢik söylemlerinden birisi olan anarĢiye iĢaret etmektedir. Ancak anarĢiyi devletlerin her halükarda eĢit olduğu bir sistem olarak tanımlamak da yanlıĢtır. AnarĢi en yalın haliyle, devletlerin iç politikalarının aksine, uluslararası sistemde herhangi bir merkezi otoritenin olmayıĢını ifade etmektedir. Bu otoritesiz toplumda ise denge ve istikrar devletler arasındaki güç mücadeleleri ile sağlanmaktadır. AnarĢi Uluslararası ĠliĢkiler‟deki önemli ortodoksilerin baĢında gelmektedir. Öyle ki, anarĢi söylemi olmaksızın Uluslararası ĠliĢkiler‟in doktrine edilemeyeceğine iliĢkin önemli bir kabul söz konusudur.623 Doktrinde genel kabul gören tanımıyla anarĢi, devletlerin üzerinde onları yöneten ve yönlendiren, sorunları yönetip çözüm üreten, uluslararası sistemin temel belirleyici ilkelerini belirleyen bir üst otoritenin olmaması halidir.624 Devletler ise bu anarĢik ortamda aralarında zayıf da olsa ortak menfaatlerle Ģekillenen, ahlaki ve hukukî normlarla sınırlanan bir topluluk oluĢtururlar.625 AnarĢik toplulukta herhangi bir üstün otoritenin mevcut olmaması, devletlerin Westphalian egemenlik özelliklerine haiz, iç iĢlerinde yegâne otorite, dıĢ iĢlerinde ise bağımsız olduğu anlamına gelmektedir. Bu yönüyle anarĢi Uluslararası ĠliĢkiler‟deki devletçi mantığın en güçlü metaforlarından birisi olmaktadır.626 Hatta anarĢi devletler ne anlıyorsa odur627, yani anarĢinin tanımını ve içeriğini bizzat devletler belirlemektedir. AnarĢik sistemde üstün bir otoritenin olmaması devletler arasında güç ve varlık kazanımı üzerine bir çatıĢma halini de 623 Bull, H. (1966). Society and anarchy in international relations. Butterfield, H. ve Wight, M (eds.). Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of International Politics. London: Allen and Unwin, 35; Schmidt, 1998, 15; Yalvaç, F. (2011). Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında AnarĢi Söylemi. Uluslararası İlişkiler, 8(29), 72. 624 Griffiths, M. ve O‟Callaghan, T. (2006). International Relations: The Key Concepts. London: Routledge, 3. 625 Bull, 2002, 57. 626 Özlük, 2012, 110. 627 Wendt, A. (1992). Anarchy is what states make of it: The social construction of power politics. International Organization, 36(2), 391-425. 180 beraberinde getirmektedir.628 Bu sebeple Waltz‟a göre anarĢi Ģiddeti de beraberinde getirmektedir.629 Yine Waltz‟a göre teorik bağlamda uluslararası sistem genelinde otorite kurmaya yetkin bir yapının olmaması, üst-alt iliĢkisinin de olmaması anlamına gelmektedir. Devetlerin üstünlük bakımından eĢit olduğu böylesi bir sistem ise anarĢiktir.630 AnarĢik yapı ise özellikle Amerian menĢeli teorik söylemlerde istikrarsızlık Ģeklinde yorunlanmıĢ, istikrarın kurucu ötekisi olarak tanımlanmıĢtır.631 Devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin uluslararası sistemde gerçekleĢebilmesi Uluslararası ĠliĢkiler‟deki anarĢik sistemin var olması ile mümkündür. Ancak disiplindeki “anarĢik sistem söylemine” karĢılık siyasî tarih hiyerarĢik yapılanmalarla doludur. Genellikle anarĢi ve hiyerarĢi birbirine zıt iki siyasî söylem olarak kabul edilmektedir.632 Ancak Donnelly iki kavramı birbirinin zıddı olarak değerlendirmenin yanlıĢ olduğunu, uluslararası pratiklerin “anarĢi içerisinde hiyerarĢi” gibi bir mefhuma iĢaret ettiğini, uluslararası iliĢkilerde devletler arasında yatay bir iliĢki yerine, BMGüK ve Dünya Ticaret Örgütü‟nde (DTÖ) görüldüğü üzere dikey bir iliĢkinin var olduğunu belirtmektedir.633 Donnelly‟nin tezine bakıldığında uluslararası sistemin söylemde anarĢik olup, informal hiyerarĢik yapılanmaları da içerdiğini izah etmek için “anarĢi içerisinde hiyerarĢi” ifadesini kullandığı görülmektedir. Siyasî tarih Donnelly‟nin “anarĢi içerisinde hiyerarĢi” yorumunu haklı çıkarmaktadır. Tarihin her kesitinde büyük ve güçlü devletler oluĢturdukları hiyerarĢik yapılarla sistemi yönetmeye çalıĢmıĢtır. Modern uluslararası iliĢkileri de etkilemeleri bakımından, büyük güçlerin uluslararası sistemin yapısını Ģekillendirdiği en önemli tarihi olayların baĢında 1815 Viyana, 1818 Aix la Chapelle, 1856 Paris, 1878 ve 1885 Berlin Kongreleri gelmektedir. Bütün bu kongrelerde küçük devletler karar alma sürecine dahil edilmemiĢ, büyük devletler küçük devletler adına da sistemi inĢa etmiĢtir. Westphalia da dahil olmak üzere bütün bu kongrelerde büyük güçler Avrupa devletleri adına sistemin düzenleyici unsuru olarak hareket etmiĢlerdir.634 Bütün bu kongrelerde büyük güçler her zaman kendilerine karar alma sürecinde, temsil kabiliyetinde bir takım ayrıcalıklar sağlamıĢtır. 628 Gilpin, R. (1981). War and Change in World Politics. Cambridge: Cambridge University Press, 7. Waltz, K. (1979). Theory of International Politics. Boston: McGraw Hill, 102. 630 Waltz, a.g.e., 88. 631 Okur, M.A. (2010). Emperyalizm, Hegemonya, İmparatorluk. Ankara: A Kitap, 216. 632 Waltz, a.g.e., 114-115. 633 Donnelly, 2006, 141-142. 634 Lawrence, 1900, 48. Paragraf. 629 181 Westphalia‟dan (1648) San Francisco‟ya (1945) kadar büyük güçlerin eĢitsizliğini kurumsallaĢtıran ve meĢrulaĢtıran giriĢimleri söz konusu olmuĢtur. HiyerarĢi Latince kökenli bir kavram olup kutsal kural (hieros+arkhes) anlamına gelmektedir. Cassirer‟e göre hiyerarĢi kavramının ilk kullanımını Antik Yunan düĢüncesinde geçen ve Dante tarafından Ġlahî Komedya eserinde yer verilen Cennet X kısmında geçmektedir.635 Eserde Dionysos‟un meleklerin düzeninin hiyerarĢisini incelediğinden bahsedilmektedir (Cennet X, 114).636 Cassirer buradan hareketle, Avrupa özelinde, özellikle Westphalia‟ya kadar hiyerarĢik yapılanmalarda Ġlahî mesnedin önemli olduğunu, bu yönüyle Kilise‟nin bütün imparatorlukların da üstünde bir konum elde ettiğini, imparatorlukların da Kilise‟den almıĢ oldukları izin ile kendi hiyerarĢik sistemlerini kurduklarını belirtmektedir.637 Bu sebeple Westphalia, genel kabul gördüğü üzere, devletlerin eĢitliğini temin etmesi, Kilise‟nin otoritesini reddetmesi ve her devletin egemenliğini veri kabul etmesi yönleriyle hiyerarĢik yapılanmaların sona ermesi ve anarĢik bir uluslararası sistemin baĢlangıcı olarak kabul edilmektedir.638 Devletler arasında üstünlüğün olmadığı ve görece eĢitlik sağlanan anarĢide sistem yatay iken, hiyerarĢide devletler arasındaki ast-üst iliĢkisi sebebiyle sistem dikeydir. Ana hatlarıyla hiyerarĢi üst ve ona bağlı devletlerden müteĢekkil dikey iliĢkiler ağı barındıran sistemleri ifade etmektedir. HiyerarĢik sistemlerde sistemin sorunlarını çözen, istikrarı sağlayan devletler lider konuma yükselmektedir. Lake‟ye göre hiyerarĢiler otoriter kurumlardır. Burada bir lider devlet yani büyük güç tarafından bilinçli bir Ģekilde uygulanan siyasetler, buna karĢılık ast statüdeki devletlerin egemenliklerini ve özgürlüklerini sınırlandırarak, karĢılığında kurulu düzen içerisinde rol elde etmeleri söz konusu olmaktadır.639 Böylece üst ve ast devletlerin ortak bir davranıĢ kalıbı içerisinde varlıkları devam ettirmeleri söz konusu olmaktadır. HiyerarĢiler küresel sorunlara karĢı iĢlevsel ve amaçlı yapılar olarak kurgulanmaktdır.640 Ikenberry‟ye göre zayıf devletleri hiyerarĢik yapıları kabul etmek durumunda bırakan gerekçeler güvenlik ve sistemin 635 Cassirer, 1946, 131. Dante. A. (1998). İlahî Komedya. (Çev. R. Teksoy). Ġstanbul: Oğlak Yayıncılık, 621. 637 Cassirer, 1946, 135. 638 Larkins, J. (2010). From Hierarchy to Anarchy: Territory and politics Before Westphalia. New York: Palgrave Macmillan, 3-7. 639 Lake, D.A. (2007). Escape from the state of nature: Authority and hierarchy in world politics. International Security, 32(1), 54. 640 Lake, D.A. (2009). Hierarchy in International Relations. Ithaca: Cornell University Press, 32. 636 182 istikrarı olmaktadır.641 Bukovansky de hiyerarĢiyi devletler arasındaki bir pazarlık mekanizmasına benzetmektedir. Bu pazarlıkta takas bir takım devletin özgürlüklerini ve imkanlarını vermesi, diğerinin ise sistemi kurgulayıp devamlı kılması Ģeklinde olmaktadır. Bukovansky‟ye göre hiyerarĢiler küresel sorunlarla mücadelde uluslararası düzenin sağlanabilmesi için kurulmaktadır ve kaçınılmazdır.642 Bu yönüyle hiyerarĢiler büyük ve küçük devletler arasında benzer değerler ve çıkarlar çerçevesinde oluĢturulan meĢru düzenlerdir, amaçları olan yapılardır, menfaat odaklı ve karĢılıklı değerlerin ve kapasitelerin takas edildiği sistemlerdir. Uluslararası siyasetteki hiyerarĢik yapılanmaların sebebine iliĢkin iki ana unsurdan bahsetmek mümkündür. Birincisi siyasî tarihin sunduğu bir gerçek olarak hiyerarĢik yapılanmalar tarihin her döneminde formal ya da informal biçimde var olmuĢtur.643 Ġkincisi ise, devletlerin somut (ekonomik, askerî, yeraltı ve yerüstü kaynaklar, nüfus vs.) ve soyut (siyasî güç, moral, ulusal birlik inancı vs.) kapasiteleri arasındaki farklılık ve bu kapasiteleri kulanabilme kabiliyeti hiyerarĢik yapılanmalara sebep olmaktadır. Örneğin; OPEC üyesi devletler petrol ve doğal gaz rezervleri ile hiyerarĢik yapılanmada üst sıralara tırmanmaya çalıĢırken, Çin ve Hindistan demografik büyüklüklerini hiyerarĢik yapılanmada kendi lehine kullanmakta, toprak büyüklüğü ve nüfus bakımından dünya devletleri sıralamasında alt basamaklarda yer alan Ġsviçre ekonomik kapasitesi ile hiyerarĢide üst sıralara tırmanmaya çalıĢmaktadır. Dolayısıyla devletler sahip oldukları kaynaklar ve bu kaynakları kullanma kapasitelerine bağlı olarak diğer devletlerden farklılaĢmakta, görece güçlü devlet olmaktadır. Örneğin; Nijerya günlük 2,4 milyon varillik petrol üretimi ile dünya sıralamasında 12. olmasına 644 ve 180 milyonluk nüfusuna rağmen dünya siyasetini yönlendirebilecek siyasî güce sahip değildir. Dolayısıyla kaynaklara sahip olmak tek baĢına hiyerarĢik yapılanmada üst sıralarda yer almaya yetmemektedir. Bu kaynakları kullanma kapasitesi önemli olmaktadır. Bu kapasite devletleri büyük güç ya da zayıf devlet yapmaktadır. 641 Ikenberry, G.J. (2011). Liberal Leviathan: The Origins, Crisis, and Transformation of the American World Order. Princeton: Princeton University Press, 5. 642 Bukovansky, M., Clark, I., Eckersley, R., Price, R.M., Reus-Smit, C., Wheeler, N.J. (2012). Special Responsibilities: Global Problems and American Power. Cambridge: Cambridge University Press, 6. 643 Hurrell, A. (2003). Order and justice in international relations: What is at stake?. Foot, R. vd. (eds.). Order and Justice in International Relations. Oxford: Oxford University Press, 34. 644 Ġnternet: Total petroleum and other liquids productions-2014, http://www.eia.gov/beta/international/?fips=sa#pet adresinden 17 Nisan 2014‟te alınmıĢtır. 183 Devletlerin büyük ve zayıf Ģeklinde kaba bir ayrıma tabi tutulabilir olması, devletler arasında eĢit olmayan bir iliĢkiye de iĢaret etmektedir. Uluslararası sistemde sonuca ulaĢabilme ve siyasetlerini tamamlayabilme gücüne muktedir devletlerin sayısı oldukça azdır. Westphalia‟dan günümüze değin halef-selef illiyeti de göz önünde bulundurulduğunda Waltz‟a göre sadece sekiz devletin tarihî seyir içerisinde barıĢçıl yollarla veya üstünlük kurarak bu güce sahip olduğu görülmektedir.645 Literatürde büyük devlet, büyük güç, süper güç Ģeklinde adlandırılan bu devletler uluslararası sistemin kurallarını belirlemekte, sistemi kendi çıkarları veya uygun gördükleri dengeler çerçevesinde Ģekillendirmektedir.646 Genel hatlarıyla varlığı kabul edilen büyük güçleri tanımlarken kullanılan parametreler ise konjonktürel değiĢikliklere uğramaktadır. Bu parametreleri belirlemek amacıyla literatürde referans olarak kabul edilen beĢ tarihçi ve siyaset bilimcinin görüĢlerine değinmek gerekmektedir. Paul Kennedy diğer bütün uluslara karĢı kendisini yükseltebilen, değerli kılan ve bu yönüyle diğerlerinden farklılaĢabilen devleti büyük güç olarak tanımlamaktadır.647 Kennedy Büyük Güçlerin YükseliĢ ve ÇöküĢleri isimli eserinde büyük güçlerin uluslararası sistemde beĢ yüz yıllık dönem içerisinde yükseliĢlerini ve çöküĢlerini inceleyerek ana hatları ile uluslararası sistemde meydana gelen ekonomik ve teknolojik geliĢmelerin toplumsal yapıları, siyasî sistemleri, askerî güçleri ve tek tek devletlerin ve imparatorlukların konumlarını etkilediğini, değiĢtirdiğini; buna bağlı olarak da konjonktürel olarak büyük güçlerin ortaya çıkıp, ardından çöktüğünü anlatmaktadır. Bu konjonktürel değiĢimde, örneğin 1890-1938 yılları arasında Avusturya-Macaristan, Fransa, Almanya, Büyük Britanya, Ġtalya, Japonya, Rusya ve ABD‟nin büyük güç olarak tarih sahnesine çıkıp, büyük güç olma konumlarının zaman içerisinde ortadan kalktığını belirtmektedir. Ancak Kennedy kitabının muhtelif yerlerinde tekrar ve tekrar vurgu yaparak büyük güçlerin hepsini aynı kriterlerle tanımlamaktan ısrarla kaçınmaktadır. 1892‟de Avrupa‟nın büyük güçlerinin ABD‟deki temsilcilerini büyükelçi statüsüne çıkarması ile ABD‟nin büyük güç olmaya baĢladığını, 1914‟te ise tam anlamıyla büyük güç olduğunu belirtmektedir.648 Rusya‟nın her ne kadar daha öncesi olsa da gerçek 645 Waltz, 1979, 131. Gilpin, 1981, 30. 647 Kennedy, P. (1987). The Rise and Fall of the Great Powers: Economic Change and Military Conflict From 1500 to 2000. New York: Random House, 539. 648 Kennedy, a.g.e., 194. 646 184 anlamda Birinci Dünya SavaĢı ile büyük güç olduğunu düĢünmektedir. Ancak Ģunu da belirtmektedir ki, Birinci Dünya SavaĢı Rusya‟yı diğer büyük güçlerden daha fazla zayıflatmıĢtır. Fransa‟nın Birinci ve Ġkinci Dünya SavaĢı‟nda en fazla zarara uğrayan devletlerden birisi olmasına rağmen ve hatta 1815 Viyana düzenlemelerinde ve sonrasında Avrupa‟yı ve devletler arası sistemi yeniden kurgulayan bütün konferanslarda baĢat aktörlerden birisi olması hasebiyle büyük güç olarak kabul etmektedir. 649 Ġtalya‟nın ise Birinci ve Ġkinci Dünya savaĢında ittifaklar sisteminde diğer büyük güçlerle birlikte kendine yer bulabilmesi bakımından büyük güç sayılabileceğini ifade etmektedir.650 Özetle, ABD Birinci Dünya SavaĢı‟ndaki dinamik askerî ve ekonomik gücü ile, Rusya askerî gücü ile, Fransa diplomatik ehliyeti ile, Ġtalya ise ittifak becerisi ile büyük güç olmuĢtur. Dolayısıyla büyük güç olarak betimlenme kriterleri farklı olmaktadır. Kennedy‟nin en son büyük güç listesi BMGüK daimi üyeleri olan ABD, Rusya, Çin, Ġngiltere ve Fransa Ģeklinde olmuĢtur.651 Burada da güç politikasını büyük güç kriteri olarak tercih ettiği görülmektedir. AET‟yi de büyüklüğü, refah düzeyi ve üretim kapasitesi ile bir büyük güç olarak kabul etmektedir.652 Kennedy gibi tarihî analizler ile büyük güçleri tanımlamaya çalıĢan Morgenthau devletlerin sahip olduğu materyal unsurların önemli olduğunu, ancak kümülatif toplam yerine bu unsurları yönetme becerisinin daha önemli olduğunu, ayrıca materyal kapasitenin endüstriyel beceri bakımından ehil olan devletleri büyük güç yapacağını belirtmektedir.653 Ayrıca Soğuk SavaĢ döneminin de etkisi ile Morgenthau nükleer güce, nükleer silaha ve ikinci vuruĢ kabiliyetine sahip olmayı bir devleti diğerlerine göre süper güç yapacağını da belirtmektedir.654 Bunlarla birlikte Morgenthau‟nun büyük güç formülü özetle Ģöyledir: Endüstriyel güç askerî gücün, askerî güç ise ulusal gücün temelidir. Ulusal gücün diğer önemli dinamikleri ise teknolojik veya ekonomik kapasite ile sosyal veya siyasî kapasite olmaktadır. Waltz ise büyük güçlere sistem düzeyinde yaklaĢmaktadır. Waltz‟a göre uluslararası sistemde büyük güçler diğer devletlerden fark edilir bir biçimde öne çıkmakta ve ancak 649 Kennedy, a.g.e., 218 ve 224. Kennedy, a.g.e., 205. 651 Kennedy, a.g.e., 395. 652 Kennedy, a.g.e., 472. 653 Morgenthau, 1948a, 125. 654 Morgenthau, a.g.e., 126. 650 185 birkaç büyük gücün mevcut olabileceğini savunmaktadır.655 Bir devletin büyük güç olabilmesinin ise nüfus ve toprak büyüklüğü, sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynakları, askerî ve ekonomik kapasitesi, siyasî istikrar ve yetkinliği gibi unsurlarını kullanabilme kapasitesine bağlı olduğunu belirtmektedir.656 Martin Wight büyük güçleri tanımlamanın tarihî olarak kolay olduğunu, büyük güçlerin tarihî süreçte zaten kendiliğinden kabul edilen bir Ģekilde oluĢtuğunu belirtmektedir.657 Büyük güçleri var eden unsurları ise nüfus, stratejik konum, coğrafi büyüklük, ekonomik kaynaklar ve endüstriyel üretim gibi ana faktörler ile yönetimsel ve finansal etkinlik, eğitim ve teknoloji becerileri gibi düĢük profilli faktörler Ģeklinde sıralamaktadır.658 Son olarak Singer büyük güç tahsisinde altı önemli gösterge olduğunu ifade etmektedir: Nüfus büyüklüğü, kentsel nüfus, askerî harcamalar, askerî personel, enerji tüketimi ve demir/çelik üretimi. Demografik, askerî ve ekonomik Ģeklinde özetlenebilecek bu göstergelerin bir devletin ulusal gücünün bileĢenleri olduğunu ve ABD‟nin bu göstergeler ıĢığında 1898‟de, Japonya‟nın ise 1895‟de büyük güç olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte bu göstergeler ıĢığında Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde Fransa ve Ġngiltere‟nin büyük güç olurken, Japonya ve Almanya‟nn büyük güç olmadıklarını da belirtmektedir.659 Sonuç itibariyle büyük güç ve büyük güçlerin oluĢturduğu hiyerarĢik düzenler konjonktürel bir vakadır. Bütün büyük güçleri tanımlamak için kullanılabilecek genel kriterlerde farklı değerlendirmeler söz konusu olsa da genel olarak askerî ve ekonomik kapasite, kaynaklarını kullanma kapasitesi ve ehliyeti ile konjonktür bir devletin büyük güç olabilmesi hususunda en önemli kriterler olarak belirlenebilir. Küçük ya da zayıf devletler ise büyük güçler dıĢında kalan devletlerin çoğunu kapsamaktadır. Ancak büyük ve küçük tasnifinin yetersiz olduğu, her iki sınıfa da uymayan devletlerin de varlığı sebebiyle literatürde süper güç, büyük güç, orta güç, zayıf 655 Waltz, 1979, 131. Waltz, a.g.e., 131. 657 Wight, M. (1978). Power Politics. London: Royal Institute of International Affairs, 41. 658 Wight, a.g.e., 26. 659 Gibbs, B.H., Singer, J.D. (1993). Empirical Knowledge on World Politics: A Summary of Quantitative Research: 1970-1991. Westport: Greenwood Press, 87. 656 186 devlet, mini devlet660 gibi tasnifler de yapılmaktadır. Burada orta güç, bir büyük güç olmak için gereken kapasiteye ve güce sahip olmayan, ancak zayıf devletlerden daha etkili ve kendi bölgesinde önemli bir konuma sahip devletler için kullanılırken; mini devlet, zayıf devletin de bir alt kategorisinde yer alıp, varlığını dahi sürdürmekte zorlanan devletler için kullanılmaktadır.661 Zayıf devletleri belirlerken standardı sağlamak adına bazı öneriler olmuĢtur. Zayıf devletlerin tespitinde nüfus önemli bir gösterge olarak düĢünülmüĢ ve 10 milyon662, 20 milyon663 gibi bazı üst sınırlar belirlenmiĢtir. Ancak nüfusun büyük güç olma hususunda önemli bir faktör olmasına karĢılık, tek baĢına bir devletin güçlü veya zayıf olarak nitelenmesinde rol oynaması pek makul görünmemektedir. Nüfus dıĢında bazı çalıĢmalarda ise milli gelir de gösterge olarak kullanılmıĢtır. Vellut‟a nüfusla birlikte milli geliri de parametre olarak kullanmıĢ ve üç farklı küçük devlet formundan bahsetmiĢtir: Nüfusu 10-50 milyon aralığında ve/veya milli geliri 2-10 milyar dolar olan küçük devletler; nüfusu 5-10 milyon aralığında ve/veya milli geliri 1-2 milyar dolar olan küçük devletler; nüfusu 5 milyondan az ve/veya milli geliri 1 milyar dolardan az olan küçük devletler.664 Bir diğer gösterge ise askerî kapasitedir. Askerî kapasitede genellikle asker sayısı ve silah miktarı gibi rakamsal değerler yerine silahların nitelikleri (nükleer silah vb.), kendi güvenliğini sağlayabilecek kabiliyete sahip olması gibi kriterler dikkate alınmaktadır. Hatta büyük devletler kolektif güvenliği üreten, zayıf devletler ise tüketen devletler olarak da tanımlanmaktadır.665 Nüfus, ekonomi, askerî kapasite gibi göstergelerle devletlerin büyüklüğünü veya küçüklüğünü belirlemek görecelidir. Çünkü toprak büyüklüğü veya nüfusu büyük olup uluslararası siyasette daha küçük bir toprak parçasına ve daha az nüfusa sahip ülkelere nispetle uluslararası siyasete tesiri daha az olan onlarca devlet mevcuttur. Benzer Ģekilde askerî kapasitesi konvansiyonel silahlar bakımından rakamsal değerlerle yüksek gibi görünen devletler, rakamsal değeri az ancak modern silahlarla donatılmıĢ devletler 660 Handel, M. (1990). Weak States in the International System. London: Frank Cass, 10. Handel, a.g.e., 24 ve 47. 662 Kuznets, S. (1960). Economic growth of small nations. E.A.G. Robinson (ed.). Economic Consequences of the Size of Nations. New York: St. Martins Press, 14. 663 Marriott, J.A.R. (1943). Federalism and the Problem of Small State. London: Allen and Unwin, 62. 664 Vellut, J.L. (1967).Smaller states and the problem of war and peace: Some consequences of the emergence of smaller states in Africa. Journal on Peace Research, 4(3), 254. 665 Vanderbosch, A. (1964). The small states in international politics and organization. The Journal of Politics, 26, 301. 661 187 karĢısında etki bakımından zayıf kalabilmektedir. Dolayısıyla büyük-küçük devletleri tanımlarken en makul gösterge güç siyasetidir. Devletlerin uluslararası siyaseti etkileme kabiliyeti olan güç siyaseti bağlamında zayıf devlet siyasî çıkarlarını tek baĢına gerçekleĢtirmekten yoksun devlettir.666 Buna karĢılık büyük devlet sistemi doğrudan etkileyen, çoğu zamanda belirleyen devlettir. Bu sebeplerle büyük ve küçük devletler arasındaki iliĢkide büyük devletin lehine bir hiyerarĢik düzen kaçınılmaz olmaktadır. Bu tarz hiyerarĢik yapılarda egemen eĢitlik ilkesi küçük devletler için uluslararası sistemde var olabilme ve varlıklarını devam ettirebilme imkanı sağlaması bakımından hayati nitelik taĢımaktadır. Bu ilkenin olmadığı, ihlal edildiği bir uluslararası sistemde ise küçük devletler beĢ senaryo/siyaset sayesinde varlıklarını devam ettirebilmektedir.667 Bir, Vatikan Devleti örneğinde, askerî, coğrafî ve nüfus vb. parametreler bakımından küçük olan devletler uluslararası Aristokrasi için önemli olduğu sürece sistemde varlığını devam ettirmektedir. Ġki, küçük devletler büyük güçlerin oluĢturdukları uluslararası oligarĢinin menfaatine oldukları sürece sistemde varlıklarını devam ettirmektedir. Bu hususta Ġsviçre‟nin tarafsızlığı örnek olarak gösterilebilir. Ġsviçre‟nin tarafsızlığı 1516 yılında Fransa ile imzaladığı ittifak antlaĢmasının zaman içerisinde birkaç kez yenilenmesi üzerine Fransa‟nın garantörlüğünde baĢlamıĢ bir süreç olup668, Viyana Kongresi esnasında 20 Mart 1815‟de kabul edilen ve Kongre‟nin sona erdiği 9 Haziran 1815‟de açıklanan deklarasyon ile uluslararası sistem ölçeğinde de deklare edilmiĢtir.669 Napolyon SavaĢları sonrası yeni bir düzen inĢa etme giriĢimi olana Viyana Kongresi‟nde dönemin büyük güçleri gerek coğrafyasının askerî hareketleri kontrol etmeye elveriĢli olmaması, gerek coğrafi konumu gereği dört büyük gücün de birleĢme noktasında olması sebebiyle Ġsviçre‟nin herhangi bir güç mücadelesine sebep olmaması ve tarafsız kalmasını sistemin devamlılığı için elzem görmüĢlerdir. Bu sebeple Avusturya-Macaristan, Fransa, Ġtalya ve Almanya ile Kıta Avrupası ıĢından dengeleyici bir güç olarak Ġngiltere Ġsviçre‟nin tarafsız kalmasına karar vermiĢtir. 666 Aron, Peace and War, 83. Schwarzenberger, G. (1964). Power Politics: A Study of World Society. (3. Baskı). London: Stevens&Sons Limited, 110-120. 668 Sherman, G.E. (1918). The Neutrality of Switzerland. The American Journal of International Law, 12(2), 241-242. 669 Sherman, a.g.m., 247. 667 188 Üç, Polonya‟nın iki dünya savaĢı arası dönemde ve Ġkinci Dünya SavaĢı esnasında önce varlığını devam ettirmesi, ardından ikiye bölünmesi örneğinde olduğu üzere, küçük devletler komĢusu olan bir veya birden fazla büyük gücün menfaatine oldukları sürece varlıklarını devam ettirmektedir. Dört, küçük devletler uluslararası kamuoyunda oluĢmuĢ olan sempati veya olumlu algılar sebebiyle de varlıklarını devam ettirirler. Avrupa medeniyetinin kökenlerini Antik Yunan‟a atfetmesi sebebiyle Yunanistan her daim Avrupa Birliği ve Avrupa‟nın önde gelen büyük devletleri tarafından desteklenmektedir. BeĢinci siyaset ise, kendisine dayatılan diğer dört senaryodan farklı olarak küçük devletin kendi giriĢimleri ve siyaset kapasitesiyle gerçekleĢtirdiği ittifaklar sistemi veya BM gibi kolektif sistemlere entegre olabilme kabiliyeti ölçüsünde varlıklarını devam ettirmesidir.670 Görüldüğü üzere, büyük ve zayıf devletler arasındaki iliĢki genellikle her iki tarafın birbirlerine olan menfaatleri bağlamında Ģekillenmektedir. Ġki tarafın menfaatleri üst seviyede ise iliĢki eĢite yakın bir ittifak Ģeklinde ve karĢılıklı kazanımlar çerçevesinde olmakta iken, karĢılıklı menfaatler azaldıkça iliĢkideki eĢitsizlik büyük güç lehine bozulmakta ve büyük gücün daha baskın olduğu, zayıf devletin ise de facto uydu devlet benzeri bir yapıya dönüĢtüğü bir iliĢkiye dönüĢmektedir.671 Sonuç itibarıyla, zayıf devletler uluslararası siyasette genellikle çıkarlarını ve siyasetlerini dar kapsamda komĢuları ile sınırlamayı tercih etmekte, uluslararası siyasetin seyrini ya hiç etkilememekte ya da çok az etkilemekte, dıĢ politikasında pasif veya tepkisel olmakta, bütün bu sebeplerle de uluslararası hukuka ve örgütlere oldukça fazla önem vermektedir. Dolayısıyla büyük güçlerle dahi eĢit hukukî statü, uluslararası örgütlerde eĢit temsil gibi eĢitlikleri içeren egemen eĢitlik ilkesi küçük ya da zayıf devletler tarafından ısrarla savunulmaktadır. Kooijmans‟a göre zayıf devletlerin egemen eĢitliği savunma nedenleri tek baĢlarına etki edemedikleri uluslararası sisteme katkı sağlamak, sistemi etkilemek ve sistemde var olmak ile eĢitlik sayesinde bağımsızlıklarının önünde engel teĢkil eden kimi siyasî ve hatta hukukî kuralları engellemelerine imkan sağlamaktır.672 Bu yönüyle egemen eĢitlik zayıf devletler için bir araç olmaktadır.673 Bununla birlikte, büyük ve küçük devletler arasında var olan eĢitsiz statü ve hegemonik yapılanmalar Dickinson‟a göre egemen eĢitlik ilkesini 670 Schwarzenberger, 1946, 117-120. Handel, 134. 672 Kooijmans, 1964, 3-4. 673 Kokott, 2011, 3, 11. Paragraf. 671 189 tamamen ortadan kaldırmamakta ve yok saymamaktadır. Büyük devletlerin eĢitlik ilkesine uymayan, eĢitlik ilkesini ihlal eden bazı uygulamaları eĢitlik ilkesinin uygulanmasını zorlaĢtırmakta olsa da onu ortadan kaldırmamaktadır.674 Diğer taraftan egemen eĢitlik ilkesinin büyük güçlerin giriĢimleri ile uluslararası sisteme yerleĢtirildiği de unutulmamalıdır. Büyük güçlerin ulusal çıkarlarıyla uyuĢmayan veya zararlarına olacak durumlarda egemen eĢitlik ilkesini ihlal etmeye hem daha yatkın, hem de kapasite olarak müsait olmalarına rağmen, egemen eĢitlik ilkesi büyük güçlerin güçlerini yanlıĢ kullanılmasından ve suistimal edilmesinden kaynaklanacak tehlikeleri önlemesi yönüyle ve kurmuĢ oldukları uluslararası sisteme zayıf devletlerin kendi rızaları ile dahil olmasını ve sisteme meĢruiyet kazandırmasını sağlaması bakımından önemli olmaktadır. Büyük güçlerin zayıf devletlerle eĢitliği kabul etmesini eleĢtiren görüĢler de mevcuttur. Lorimer devletlerin hiçbir parametre dahilinde eĢit olmamalarını gerekçe göstererek devletlerin eĢit olarak kabul edilemeyeceklerini belirtmektedir.675 Savını destekler nitelikte Lorimer devletler arası iliĢkileri üç teori ile izah etmektedir: Evrensel monarĢi, oligarĢik teori ve eĢitlik teorisi. Lorimer‟e göre üçüncüsünü en asılsız ve mesnetsiz teori olmaktadır. Ġlk ikisinin tarihte örneklerinin mevcut olduğunu, üçüncüsünün ise hiç gerçekleĢmediğini ve gerçekleĢme imkanınında olmadığını, çünkü gerçekle örtüĢmeyen hayali bir içeriğinin olduğunu savunan Lorimer, buna sebep olarak eĢitliği hukukî zeminde savunmanın yanlıĢ olduğunu, bunun sadece gerçekle yüzleĢmekten bir kaçıĢ olduğunu düĢünmektedir. Lorimer‟e göre on bin nüfuslu bir devlet ile on milyon nüfuslu bir devlet, veya Ġngiltere‟nin yarısı kadar bir devletle neredeyse bir kıta büyüklüğünde bir devlet asla eĢit addedilmemelidir.676 EleĢtirileri sonrasında Lorimer devletlerin büyüklükleri ölçüsünde bir kıyaslamanın doğru olduğunu savunmakta ve böylesi bir kıyaslamanın yapılabilmesi için de dört kriterden bahsetmektedir. Lorimer‟e göre bu dört değer devletlerin göreceli (rölatif) değerini belirleyecektir: Devletin toprak büyüklüğü ya da sahip olduğu materyallerin (varlıkların) niceliği; devletin sahip olduğu varlıkların muhtevası ve niteliği; devletin yapısı ya da varlıklarının bileĢenleri; devletin hükümeti ya da varlıklarını harekete 674 Dickinson, 1920, 118-119. Lorimer, J. (1885). The Institutions of the Law of Nations: Vol. II. Edinburg: William Blackwood and Sons, 260. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). 676 Lorimer, J. (1883). The Institutes of the Law of Nations: Vol. I. London: Willian Blackwood and Sons, 170-171. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). 675 190 geçirebilme kapasitesi.677 Birincisiyle devletlerin toprak geniĢlikleri, nüfusları, gelirleri gibi maddi varlıkları; ikincisiyle refah düzeyi, moral ve entelektüel birikimi; üçüncüsüyle üniter, federal, konfedral devlet yapısı (yazar basit ve bileĢik devlet olarak bahsetmiĢ); dördüncüsüyle anayasal monarĢi, anayasal cumhuriyet, anayasal devlet, anayasal olmayan devlet gibi çeĢitlerden bahsetmektedir.678 Lorimer dört kriterinden her birisini açıklarken “değerlendirmenin zorluğundan” bahsetmektedir. Tarihten aktardığı örneklerle bazı değerlendirmeler yapmıĢ olsa da, bu dört kriterin nasıl bir değerlendirmeye tabi tutulacağını, devletler arasında nasıl bir derecelendirme yapılacağına dair bir tespit ortaya koyamamıĢtır. Analizi her kriteri kendi içerisinde tanımlayıp örnekler vererek devletleri kıyaslamak Ģeklinde olmuĢtur. Birinci kriterde Çin ve Rusya örneklerini vererek nüfus ve yüzölçümü olarak büyüklüklerini belirterek diğer devletlere nazaran daha üstün konumda olmaları gerektiğini belirtirken, diğer kriterlerde Çin ve Rusya‟dan bahsetmemektedir. Her kriterde farklı örnekler kullanmıĢ olması genel bir değerlendirme yapılmasına imkan vermemektedir. Dickinson da egemen eĢitliğin tamamen yok olmadığını ifade etmesine karĢılık, uluslararası örgütlerdeki temsilde, oy ağırlıklarında ve katılımda büyük güçler lehine yaĢanan eĢitsizlikleri de hatırlatmaktadır.679 Ayrıca devletler arasındaki fizikî ve ekonomik farklılıklara ilaveten ulusal moral, entelektüel birikim, ulusal karakter gibi unsurlardaki farklılıkların da eĢitlik ilkesinin gerçekleĢmesi önündeki en önemli engel olduğunu savunmaktadır.680 Bu savunmasını tarihî örneklerle destekleyen Dickinson, büyük güçlerin yönettiği bir uluslararası sistemde küçük devletlerin hangi güç ile eĢitlik iddiasında olabileceklerini sorgulamaktadır. Ona göre, 1815-1840 yılları arasındaki pentarĢi yönetimindeki Avrupa‟da kuralların belirlenmesinden, diplomasinin yöntemine, devletlerin sorumluluklarından elde edecekleri haklara kadar bütün kurallar, kısaca uluslararası hukuk büyük güçlerce belirlenirken eĢitliğin sağlanması imkansızdır.681 Benzer bir eleĢtiriyi Brown‟da da görmek mümkündür. Büyük devlet mefhumunun aleniyeti doğrultusunda devletlerin mutlak eĢitliğinin kabul edilmesinin zor olduğunu düĢünmekte, Ġngiltere ile Liberya‟yı eĢit görmenin adil olmayacağını belirtmektedir. 677 Lorimer, a.g.e., 182. Lorimer, a.g.e., 182-215. 679 Dickinson, 1920, 4 ve 335. 680 Dickinson, a.g.e., 132-133. 681 Dickinson, a.g.e., 138-139. 678 191 Devamında, egemen eĢitlik ilkesini savunanları gerçek uluslararası hayatı göz önünde bulundurmamakla, hatta bulundurmak istememekle suçlayan Brown, buna sebep olarak da eĢitlik ilkesini savunanların eĢitliğin gerçekleĢme imkanı olmadığını görmek istememelerine bağlamaktadır.682 Ayrıca Brown egemen eĢitlik ilkesinin devletlerin rızası ölçüsünde mümkün olabildiğini hatırlatarak, büyük güçlerin “mutlak eĢitliği” istemeyecekleri gibi, fırsat eĢitliğine dahi razı olmayacaklarını, uluslararası mahkemeler ve örgütlerde eĢit temsili de savunmayacaklarını düĢünmektedir.683 Egemen eĢitlik ilkesinin içeriği kusurlu olarak değerlendiren Brown684, ciddi bir teorik içerikten mahrum olan ilkenin ancak devletlerin tanınmasını ve siyasî bir Ģahsiyet olarak kabul görülmelerini içerdiğini belirtmektedir.685 Brown büyük devletlerle küçük devletlerin eĢit kabul edilmesi konusunda uluslararası yükümlülüklerin çoğunu üstlenen büyük devletlere haksızlık yapıldığını düĢünmektedir. Ona göre eğer devletler entelektüel, moral ve maddi unsurları gözönünde bulundurulduğunda eĢit değillerse; eğer devletlerin uluslararası menfaatlerin teminine iliĢkin ilgileri ve çabaları eĢit değilse; uluslararası hukuk yapımında, yorumlanmasında ve uygulanmasında katkıları eĢit değilse; bu Ģartlar altında eĢitlik ilkesini uluslararası hukukun temel ilkelerinden birisi olduğunu iddia etmek saçmalıktır.686 Büyük ve küçük devletlerin eĢitliğini gerçekleĢme ihtimali bakımından oldukça zayıf bulan Lawrence Avrupa kıtasının tarihte her zaman bir hegemon güç ya da büyük güçler koalisyonu tarafından yönetildiğini hatırlatmaktadır.687 Ayrıca Lawrence mevcut eğilimlerle, yani büyük güçlerin dizayn etme kabiliyetleri ile, eĢitlik fikrinin uluslararası toplumda yerleĢmesini imkan dahilinde bulmamaktadır. Lawrence‟nin bu yorumu 1900 yılına ait olsa da, bu teze göre yüz yıl sonra dahi bu yorum geçerliliğini korumaktadır. Lawrence yargılama, müstakil haklar ve diplomatik ayrıcalıklar gibi pratiklerin eĢitlik ilkesini yansıttığını, ancak uluslararası toplumdaki uygulamaların bunlarla kısıtlı olduğunu belirtmektedir.688 682 Brown, P.M. (1915). The theory of independence and equality of states. American Journal of International Law, 9(2), 327. 683 Brown, P.M. (1917). International Realities. New York: Charles Scribner‟s Sons, 70-71. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). 684 Brown, a.g.e., 72. 685 Brown, a.g.e., 73. 686 Brown, a.g.e., 15 ve 71. 687 Lawrence, 1900, 236-240. 688 Lawrence, a.g.e., 288. 192 Egemen eĢitliği kendi orijininde yanlıĢ bulan, pratikte uygulanmayan sözlerden müteĢekkil bir Ģekilde uluslararası hukuk tarafından korundıuğunu savunan, uluslararası ve ulusal hukuk arasında yapılan analojiyi yanlıĢ bulan görüĢler689 olduğu gibi, bir uluslararası örgütte bir milyon nüfuslu bir devletin yüz milyon nüfuslu bir devletle aynı anayasal konumda yer almasını teorik ve pratik olarak savunulamaz ve iddia edilemez bulan görüĢler de mevcuttur.690 Büyük ve küçük güçler arasında eĢitliğin olmayacağına iliĢkin bu eleĢtiriler tarihî olaylarla da kanıtlanmaktadır. Tarih boyunca büyük güçler sistemi belirleyen devletler olmuĢtur. Büyük ve zayıf devlet arasındaki farkı en somut haliyle 1815 Viyana Kongresi ve 1818 Aix la Chapelle‟de görmek mümkündür. Burada devletler sistem ölçeğinde genel çıkarları olan devletler ile sınırlı çıkarları olan devletler Ģeklinde ikiye ayrılmıĢtır.691 Birinci devletler büyük güçler iken, ikinci devletler zayıf devletlerdir. Büyük ve küçük devlet arasındaki eĢitsizliği hakkanyet çerçevesinde de ele alan yaklaĢımlar mevcuttur. Uluslararası sistemde finansal ve askerî güce hâkim olan devlet ya da devletler sistemin nimetlerinden de aynı ölçüde faydalanmaktadır. Bu bakımdan BMGüK uluslararası toplumda, ABD ise BMGüK de hegemonik bir güce sahiptir.692 ABD bu gücü BM merkezinin ABD‟de olmasından, ayrıca ABD‟nin BM‟nin kurucu devletlerinden, hatta ilk fikir babalarından, kurumun finansal destekçisi olmasından elde etmektedir. BM bütçesine 2015 yılında yapılan 2,8 milyar dolarlık devlet yardımlarında ABD 655 milyon dolar karĢılığı yüzde 22, Fransa 152 milyon dolar karĢılığı yüzde 5,5, Ġngiltere 140 milyon dolar karĢılığı yüzde 5,1, Çin 140 milyon dolar karĢılığı yüzde 5,1, Rusya 66 milyon dolar karĢılığı yüzde 2,4‟lük paya sahiptir. BMGüK daimi üyesi olmayan Japonya 294 milyon dolar karĢılığı yüzde 10,8‟lik pay ile ikinci sırada, Almanya ise 193,7 milyon dolar karĢılığı yüzde 7,1‟lik pay ile üçüncü sırada yer alırken, yine BMGüK daimi üyesi olmayan Ġspanya 80,6 milyon dolar karĢılığı yüzde 2,9, Kanada 80,1 milyon dolar karĢılığı yüzde 2,9, Brezilya 79,6 milyon dolar karĢılığı yüzde 2,9 oranında bütçeye katkı sağlamaktadır. Türkiye ise 36 milyon dolar karĢılığı yüzde 1,3‟lük pay ile en çok katkı 689 Hicks, 1908, 536. Anand, 1986, 105. 691 Dickinson, 297-300. 692 Clark, I. (2011). Hegemony in International Society. Oxford: Oxford University Press, 149. 690 193 sağlayan on altıncı devlet konumundadır.693 Bu veriler ıĢığında 2015 yılı BM bütçesinin yüzde 40,1‟i P5, yüzde 66,7‟si ise sadece on devlet tarafından karĢılanmaktadır. Mevcut uluslararası sistemin BM odaklı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, sistemin devamlılığı için en fazla finansman sağlana devlet(ler)in diğer devletlerle eĢit statüde olması ilkesel düzeyde dile getirilken, uluslararası pratiklerde pek de mümkün olmamaktadır. Ayrıca BM Ġdari ve Bütçe Komisyonu (beĢinci komisyon) her üç yılda bir BM düzenli bütçesine üye ülkelerin katkılarını hesaplamaktadır. Aidatlar belirlenirken milli gelir ve nüfus büyüklüğü gibi parametreler kullanılmakta, Aralık 2000‟de tavan yüzde 25‟den yüzde 22‟ye indirilmiĢ, en düĢük oran ise yüzde 0,001 olarak belirlenmiĢtir. En yüksek orandan katkı sağlayan ABD ise 31 Aralık 2010‟da uzun vadeli borç olarak 736 milyon dolar ödemiĢtir ve bu rakam üye devletlerin ödedikleri katkının yüzde 80‟inden fazlasına tekabül etmektedir. Bu sebepledir ki, ABD‟nin diğer devletlerle hukukî zeminde dahi kendisini eĢit görmesi pek rasyonel görünmemektedir. Kısaca nimet-külfet dengesi olarak tanımlanabilen bu koĢullarda uluslararası sistemin sürekliliğinin sağlanması amacıyla daha fazla efor sarfeden büyük devletler ile sisteme katkıları oldukça küçük ölçeklerde gerçekleĢen küçük devletlerin egemen eĢit oldukları savı çoğu zaman bir söylemden daha fazlası olamamaktadır. Bu eĢitsizlik sebebiyle BMGüK kararları baĢta olmak üzere uluslararası sistemi etkileyecek kararlarda büyük güçlerin seçici tutumları etkili olmakta, taraflı tutumları sebebiyle uluslararası düzeyde eĢitlik ve adalet ihlal edilmektedir. 4.3. BM’deki Anayasal ve Yapısal EĢitsizlikler BM ġartı md. 2/1 egemen eĢitlik tartıĢmalarında akla gelen ilk atıf ve kaynak olmaktadır. Bu sebeple de BM egemen eĢitlik ilkesinin doktriner geliĢimi, uluslararası hukuk ve siyaset nezdinde meĢruiyeti, uygulanabilirliği bakımından oldukça önemli bir konumda bulunmaktadır. Ancak md. 2/1 ve 78‟e karĢılık BM ġartı‟ndaki md. 2/7, 23/1, 27/3 ve 106 egemen eĢitliğe aykırı düzenlemeler içermektedir. Bu maddelerin neredeyse tamamı BMGüK‟e ve BMGüK daimi üyelerine (P5) diğer üyelerden farklı bir biçimde 693 Ġnternet: Assessment of Member States‟ contributions to the United Nations regular budget for the year 2015. ST/ADM/SER.B/910, 29 Aralık 2014, http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=ST/ ADM/SER.B/910 adresinden 12 Ocak 2015‟de alınmıĢtır. 194 ayrıcalıklar tanıması sebebiyle egemen eĢitlik ilkesine aykırı bir duruma sebep olmaktadır. Bu sebeplerle bu tezde anayasal bir metin hüviyetindeki BM ġartı‟ndaki egemen eĢitliğe mugayir bu maddeler anayasal ve hukukî eĢitsizlikler olarak tanımlanmaktadır. Bu anayasal eĢitsizlikler Örgütün yapısını doğrudan etkilediği için BMGüK özelinde yapısal eĢitsizliklere de sebep olmaktadır. Yapısal eĢitsizliklerin anayasal eĢitsizliklerden kaynaklanması sebebiyle de BM bünyesinde egemen eĢitliğe uymayan, aykırı olan uygulamalar ve esaslar bu tezde BM ġartı maddeleri nezdinde ele alınmaktadır. BM ġartı md. 2/7‟nin “ancak” ifadesiyle baĢlayan ikinci kısmı devletlerin egemenliğinin ve egemenliklerinden kaynaklanan egemen eĢitliğinin kolektif güvenlik çerçevesinde aĢılmasını ihtiva etmektedir. Dolayısıyla açıkça egemen eĢitliğin ihlali söz konusu olmaktadır. 23/1. maddede Çin, Fransa, Rusya, Ġngiltere ve ABD BMGüK‟ün daimi üyeleri olarak tanımlanmakta, md. 106‟da bu beĢ daimi üyeye belirli durumlarda BM adına (yani bütün üye devletler adına) güvenliğin korunması için gerekli eylemleri gerçekleĢtirme hakkı tanınmaktadır. Böylece md. 23/1 ve 106 ile ilk devlet yapılarının varlığından itibaren tarihte var olmuĢ olan üstün devlet(ler) ve hiyerarĢik yapılanma fikri BM‟de hukukî bir zemine kavuĢmuĢ olmaktadır. 27/3. madde ise bu hiyerarĢik yapılanmayı pekiĢtirir biçimde BMGüK‟deki daimi üyelere zımni bir veto hakkı tanımaktadır. Tezin bu bölümünde yöntem olarak, önce maddelerin muhtevası kısaca yorumlanmakta, ardından egemen eĢitliğe uymayan yönleri anlatılmaktadır. 4.3.1. BM ġartı md. 2/7: “Müdahale etmeme” ilkesinin ihlali BM ġartı‟nda “Amaçlar ve Ġlkeler” baĢlıklı II. Bölümde yer almakta olan md. 2/7, BM‟nin ilkelerinden yedincisinin müdahale etmeme ilkesi olduğunu zımnen ifade etmektedir. Madde metninde ve hatta BM ġartı‟nın hiçbir yerinde “müdahale etmeme” ilkesi açıkça zikredilmemesine karĢılık, md. 2/7 uluslararası hukuk doktrininde önemli bir yere sahip olan müdahale etmeme ilkesinin tanımını yapmaktadır. 2/7. madde devletin iç yetki alanı (ulusal yetki), müdahale yetkisi, zorlayıcı önlemler gibi tartıĢılmaya devam edilen unsurları içermektedir. Bunlara ilaveten madde BM ruhu özelinde iki farklı tutumu ihtiva etmektedir: Madde metninin ilk kısmı Westphalian egemenlik anlayıĢını ve BM ġartı md. 2/1‟i ifade ederek, egemenliği en geniĢ haliyle tanımlamakta iken, “ancak” 195 ifadesi ile baĢlayan kısım ise klasik egemenlik anlayıĢını ve egemen eĢitliği ihlal etmektedir. ĠĢbu ġart‟ın hiçbir hükmü BM‟ye herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi üyeleri de bu türden konuları iĢbu ġart uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke VII. Bölümde öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engellemez. (BM ġartı, md. 2/7). BM ġartı md. 2/7‟nin ilk kısmı Westphalia AntlaĢmaları (Münster AntlaĢması‟na göre) md. 64‟de geçen, siyasî birimlerin sahip oldukları hakları, imtiyazları ve kazanımları ülkesel alanlarında özgürce yerine getirebilecekleri ve hiçbir dıĢ müdahaleye uğramayacakları hükmünün ifade ettiği klasik egemenliğin “iç egemenlik” yorumunu yansıtmaktadır.694 Aynı zamanda dıĢ egemenliği de yansıtmaktadır. Egemenliğin iç ve dıĢ olarak ikili bir ayrıma tabi tutulduğu klasik egemenlikte695 dıĢ egemenlik egemenliğin devletler arası iliĢkilerde tezahür eden yönüdür. DıĢ egemenlik devletlerin verili olarak eĢit oldukları kabulü üzerine, birbirlerinin ulusal yetki alanlarına karıĢmamaları, dıĢ iliĢkilerinde fiili bir özerkliğe sahip olmaları696 ve uluslararası hukukun hak ve yükümlülükleri bahsinde eĢit kazanım ve mesuliyetleri olduklarını izah etmektedir. Bu sebeplerle, dıĢ egemenliğin uluslararası sisteme yansıması “egemen eĢitlik” Ģeklinde olmaktadır. Modern uluslararası hukuk sisteminde “her devletin hükümetinin kendi ülkesel yetki alanında yegâne egemen unsur olduğu” ve “devletlerin birbirlerinin iç iĢlerine karıĢmayacağı” ilkelerinin Westphalia ile baĢladığı kabul edilmektedir.697 Özetle devletin ulusal yetki alanında yegâne otorite, uluslararası alanda ise bağımsız ve hâkim olmasını ifade eden klasik egemenlik doktrini698, egemen birim olarak devletin diğer egemen birimlerle eĢit statüde iliĢki kurmasını ve diğer egemen birimlerin kendi iç iĢlerine karıĢmamasını ifade etmektedir.699 BM ġartı md. 2/1‟de de geçtiği üzere “egemen eĢitlik” olarak geçen bu durumda700 egemen eĢit devletler uluslararası iliĢkilerin meĢru ve temel 694 Ġnternet: Treaty of Westphalia, http://avalon.law.yale.edu/17th_century/westphal.asp adreslerinden 11 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. 695 Malanzcuk, 1997, 17. 696 Krasner, 2001a, 23. 697 Brown, 1992, 74. 698 Brownlie, 1990, 108-109; Krasner, 2001a, 23; Malanzcuk, 1997, 17. 699 Pharant, 1994, 14. 700 Brownlie, 1990, 287. 196 aktörü olmaktadır.701 Dolayısıyla md. 2/7‟in birinci kısmında bahsi geçen müdahale etmeme ilkesi Westphalian bir okumanın ürünü olmaktadır. BM ġartı md. 2/7‟de geçen müdahale etmeme ilkesi MC Misakı md. 15/8‟in kapsamlı bir yorumu olmaktadır. MC Misakı md. 15/8‟e göre bir uyuĢmazlıkta taraflardan birisi anlaĢmazlığın uluslararası hukukun yalnız kendi tarafının ulusal yetkisine bıraktığı bir soruna ilişkin olduğunu öne sürerse ve Konsey de bunu kabul ederse, Konsey bunu raporunda belirtecek, ancak hiçbir çözüm salık vermeyecektir.702 MC Misakı md. 15/8‟de müdahale etmemeye iliĢkin iki önemli husus söz konu olmaktadır. Birincisi “…yalnız kendi tarafının ulusal yetkisine bıraktığı bir soruna ilişkin olduğunu öne sürerse…” ifadesi her hangi bir devletin rızası olmaksızın o devletin ulusal yetki sahasına (iç iĢlerine) müdahale edilemeyeceğini göstermektedir. Devamında “…ancak hiçbir çözüm salık vermeyecektir” ifadesi ise MC Konseyi‟nin fiili müdahale bile olmaksızın herhangi bir çözüm üretemeyeceğini ifade etmektedir. Yani fiili veya sözlü her türlü müdahale MC Misakı md. 15/8 ile yasaklanmaktadır. MC Misakı md. 15/8‟le kıyaslandığında BM ġartı md. 2/7 devletlerin iç yetki alanının dokunulmazlığını oldukça güçlü bir Ģekilde vurgulamaktadır.703 Maddenin ilk kısmındaki bu güçlü vurgu, devamında ġart‟ın VII. Bölümünden bahsederek barıĢın tehdidi, bozulması ve saldırı eylemleri durumunda BM ġartı md. 41 (askerî olmayan önlemler) ve md. 42‟de (askerî önlemler) geçen önlemlerin uygulanması olasılığı ile gücünü kaybetmektedir. Ancak BM ġartı‟nda md. 41 ve md. 42‟ye baĢvurma hususunda keyfi davranılamayacağı md. 2/4 ile garanti altına alınmaktadır. Dolayısıyla, müdahaleyi hem yasaklayan hem de hukukî bir çehre kazandıran maddeleri içermesi sebebiyle BM ġartı önemli zıtlıklar barındırmaktadır. Egemen eĢitliğin önemli bileĢenlerinden birisi olan müdahale etmeme ilkesi md. 2/7‟de tanımlanırken, aynı madde içerisinde hemen devamında müdahale olabileceğinin ifade edilmesi ile egemen eĢitliğin ihlali hukukî bir zemin elde etmektedir. 701 Philpott, 1999, 581. Ġnternet: The covenant of the League of Nations, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/leagcov.asp adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 703 Shaw, 2003, 757. 702 197 Müdahale etmeme tartıĢmaları tarihî olarak on dokuzuncu yüzyılda Latin Amerikalı devletlere yönelik ABD ve Avrupalı devletlerin müdahaleleri ile ortaya çıkmıĢtır.704 Devlet egemenliğinin doğal bir sonucu ve tezahürü olan müdahale etmeme ilkesi 705 Oppenheim‟e göre de her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığının doğal bir sonucu olmaktadır706 ve müdahale kavramı bir devletin baĢka bir devletle olan iliĢkilerinde mevcut durumu korumak veya değiĢtirmek üzere buyurgan bir Ģekilde müdahale etmesi anlamına gelmektedir.707 Müdahale etmeme ilkesinin geliĢiminde USAD ve UAD kararları ile BMGeK kararları oldukça önemli bir yere sahiptir. BM‟de ilk emareleri BMGeK‟de 14 Aralık 1960 tarihli ve 1514 (XV) sayılı karar ile kabul edilen Kolonyal Devletler ve Ġnsanların Bağımsızlığının Onaylanması Hakkında Deklarasyon‟da görülen müdahale etmeme ilkesi ile ilgili bu deklarasyonun 2. maddesinde bütün insanların self-determinasyon hakkına sahip oldukları, kendi siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel konumlarını tercih edebilecekleri belirtilmiĢtir.708 Ġnsanların ve devletlerin kendi siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel tercihlerini özgürce kendilerinin belirleyebilmesi müdahale edilmemesi anlamına gelmektedir. Daha sonra BMGeK 1514 (XV) sayılı karara dayanarak müdahale etmeme ile ilgili ilk kapsamlı yorumunu 21 Aralık 1965 tarihli ve 2131 (XX) sayılı kararıyla gerçekleĢtirmiĢtir. Devletlerin Ġç ĠĢlerine KarıĢılmasının Reddi ve Bağımsızlıklarının ve Egemenliklerinin Korunması Kararı‟nda hiçbir devletin her hangi bir sebep dolayısıyla bir baĢka devletin iç veya dıĢ iĢlerine doğrudan ya da dolaylı bir Ģekilde müdahale etme hakkına sahip olmadığı, sonuç itibariyle, devletin Ģahsiyetine veya siyasî, ekonomik ve 704 McGoldrick, D. (1994). The principle of non-intervention: Human rights. Lowe, V. ve Warbrick, C. (eds.). The United Nations and the Principles of International Law: Essays in Memory of Michael Akehurst. London: Routledge, 87. 705 Brownlie, 1990, 287. 706 Jennings, Watts, 1993, 428. 707 Jennings, Watts, a.g.e., 429. 708 Ġnternet: Declaration on the granting of independence to colonial countries and peoples. A/RES/1514 (XV), http://daccess-dds-ny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/152/88/IMG/NR015288.pdf?OpenElement adresinden 12 Eylül 2014‟de alınmıĢtır. 198 kültürel unsurlarına yönelik tehdit giriĢiminin ya da silahlı ve diğer bütün formlarıyla müdahalenin kınandığı belirtilmiĢtir.709 1514 ve 2131 sayılı kararlar sonrasında BMGeK 24 Ekim 1970 tarihli ve 2625 (XXV) sayılı kararla kabul edilen Devletler Arasında Dostça ĠliĢkiler ve ĠĢbirliği ile ilgili Uluslararası Hukuk Ġlkeleri Deklarasyonu‟nda müdahale etmeme ilkesinin kapsamı 2131 sayılı kararın birkaç kelime değiĢikliği ve ilavesi ile geniĢletilmiĢtir: Hiçbir devlet ya da devlet grubu her hangi bir sebep dolayısıyla bir baĢka devletin iç veya dıĢ iĢlerine doğrudan ya da dolaylı bir Ģekilde müdahale etme hakkına sahip değildir. Sonuç itibariyle, devletin Ģahsiyetine veya siyasî, ekonomik ve kültürel unsurlarına yönelik tehdit ya da silahlı ve diğer bütün formlarıyla müdahale uluslararası hukuku ihlal etmektedir. Hiçbir devlet baĢka bir devletin egemenlik haklarını kullanmasını buyruğu altına almak ve herhangi bir türde çıkar sağlamak amacıyla o devleti zorlamaya yönelik ekonomik, siyasî ya da herhangi bir yöntem uygulayamaz ya da uygulanmasını teĢvik edemez. Hiçbir devlet baĢka bir devletin rejimini Ģiddet kullanarak devirmeye yönelik yıkıcı, terörist ya da silahlı etkinlikleri örgütleyemez, kıĢkırtamaz, teĢvik edemez ya da bunlara yardımda bulunamaz, o devletin içindeki sivil mücadeleye müdahale edemez. Her devlet, baĢka bir devletin müdahalesi olmaksızın kendi siyasî, ekonomik, toplumsal ve kültürel sistemini seçmek konusunda vazgeçilemez bir hakka sahiptir.710 BMGeK kararları arasında müdahale etmeme ilkesi ile ilgili en kapsamlı tanım ise 9 Aralık 1981 tarihli ve 36/103 sayılı kararda bahsi geçen Devletlerin Ġç ĠĢlerine KarıĢmanın ve Müdahalenin Kabul Edilmezliği Deklarasyonu‟nda yapılmıĢtır. Bu tez bağlamında önemli görülen ve kısaltılarak aktarılan deklarasyonda belirtilen maddeler Ģunlardır: 709 Ġnternet: Declaration on the inadmissibility of intervention in the domestic affairs of states and the protection of their independence and sovereignty. (1965). A/RES/2131 (XX), http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/218/94/IMG/NR021894.pdf?OpenElement adresinden 12 Eylül 2014‟de alınmıĢtır. 710 Ġnternet: Declaration on Principles of International Law concerning Friendly Relations and Co-operation among States in accordance with the Charter of the United Nations (1970), A/RES/2625 (XXV), http://www.un-documents.net/a25r2625.htm adresinden 20 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 199 Hiçbir devlet veya devlet grubu hiçbir surette baĢka bir devletin iç ve dıĢ iĢlerine müdahale etme ve karıĢma hakkına sahip değildir (md. 1). Müdahale etmeme ve karıĢmama ilkeleri Ģu hak ve yükümlülükleri içermektedir (md. 2): Egemenlik, siyasî bağımsızlık, toprak bütünlüğü güvenlik ile halkının ulusal kimliği ve kültürel mirası (md. 2/I/a); devletin herhangi bir dıĢ müdahale, karıĢma, yıkıcılık (subversion), zorlama ve tehdit olmaksızın özgürce kendi siyasî, ekonomik, kültürel ve sosyal sistemini belirleme, uluslararası iliĢkilerini geliĢtirme, doğal kaynakları üzerindeki egemenlik hakkı (md. 2/I/b); devletlerin her hangi bir karıĢma olmaksızın bilgiye özgürce eriĢim ve kendi bilgi sistemi ile haberleĢmesini geliĢtirme hakkı (md. 2/I/c)… BaĢka bir devletin siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerini bozacak Ģekilde kuvvet kullanma ve tehdidinden sakınmak (md. 2/II/a); kendi topraklarının kullanılmasına izin vermemek (md. 2/II/b); silahlı müdahale, askerî darbe veya diğer müdahale ve karıĢmalardan sakınmak (md. 2/II/c); diğer devlet halklarının self-determinasyon, bağımsızlık ve özgürlüklerini bastıracak kolonyal giriĢimler ve iĢgalden sakınmak (md. 2/II/d); diğer devletlerin istikrarını bozacak giriĢimlerden sakınmak (md. 2/II/e); isyancı ve ayrılıkçı hareketleri doğrudan ya da dolaylı bir Ģekilde desteklemekten kaçınmak (md. 2/II/f); diğer devletlerde faaliyet gösteren paralı askerleri eğitmek, finanse etmek ve siyasî destek sağlamaktan kendini men etmek (md. 2/II/g); üçüncü devletlerle olan antlaĢmalarına karıĢmamak (md. 2/II/h); diğer devletin iç meseleleri hakkında aleyhine propaganda ve karalama yapmamak (md. 2/II/j); diğer devletlerde yatırımlar, finansal güç gibi argümanlarla baskı unsuru oluĢturmaktan kaçınmak (md. 2/II/k); insan haklarını bir müdahale ve karıĢma aracı olarak kullanmaktan sakınmak (md. 2/II/l); terörist, ırkçı ve ayrılıkçı grupları desteklemekten kaçınmak (md. 2/II/m); diğer devletlerde baĢı bozuk eylemler gerçekleĢtiren grupları örgütlemek, eğitmek, finanse etmek ve silahlandırmaktan kaçınmak (md. 2/II/n); diğer devletin rızası olmaksızın sınırları içerisinde askerî, siyasî ve ekonomik eylemlerden sakınmak (md. 2/II/o).711 Burada geçen birçok hak ve yükümlülük büyük güçlerin müdahaleci dıĢ politikalarıyla örtüĢmemekte olduğu için, müdahale etmeme ilkesi büyük güçler tarafından zayıf devletlere kıyasla daha az savunulmaktadır. 711 Ġnternet: Declaration on the inadmissibility of intervention and interference in the internal affairs of states. (1981). A/RES/36/103, 9 Aralık 1981, http://www.un.org/documents/ga/res/36/a36r103.htm adresinden 11 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 200 Zayıf ve küçük devletlerin çoğunlukta olduğu ve karar alma sürecinde bir devlet-bir oy uygulamasının hâkim olduğu BMGeK‟de müdahale etmeme ilkesinin kodifikasyonuna önemli katkılar sağlanmakta iken, büyük güçlerin (beĢ daimi üye) kontrolü altındaki BMGüK ise müdahale etmeme ilkesinin sınırlarını zorlayan, ihlal eden uygulamalar gerçekleĢtirmektedir. BMGeK tarafından alınan baĢka kararlar da müdahale etmeme ilkesine değinmektedir. 1971 yılında BMGeK 7 Aralık 1971 tarihli ve 2793 sayılı kararında Hindistan ve Pakistan‟ı aralarındaki sınırların kendi kısımlarında gerçekleĢen olayları yatıĢtırmak amacıyla acilen gereken önlemleri almaları hususunda çağrı yapmıĢtır.712 1979 yılında Kamboçya‟da iki milyonu aĢkın kiĢinin ölümüne sebep olan Kızıl Kmer otoritesine müdahale etmek amacıyla Vietnam Kamboçya‟ya müdahale etmiĢ, Kızıl Kmer rejiminin fiilen sona ermesi üzerine BMGeK 14 Kasım 1979 tarihli ve 34/22 sayılı kararında Vietnam‟a askeri güçlerinin Kamboçya‟dan ivedilikle çıkmasını istemiĢtir.713 1983 yılında Grenada‟da gerçekleĢen askerî darbe neticesinde baĢ gösteren kaosu bahane ederek ABD Grenada‟ya askerî müdahalede bulunmuĢtur. ABD‟nin asıl sebebinin siyasî olup Grenada‟daki Marksist yönetimi devirmek olduğu düĢünülmektedir. Müdahalenin insani olmayıp siyasî sebeplerle gerçekleĢtiği düĢüncesiyle BMGeK 2 Kasım 1983 tarihli ve 38/7 sayılı kararında müdahaleyi uluslararası hukukun açıkça ihlali olarak tanımlamıĢtır.714 Her üç BMGeK kararında devletler baĢka devletlerin ulusal yetki alanlarına girmemeleri konusunda uyarılmaktadır. BM dıĢında müdahale etmeme ilkesi birçok uluslararası örgütte de vurgulanmaktadır. Afrika Birliği Örgütü ġartı (1963) md. 3/2‟de ise oldukça kısa bir izahat ile devletlerin iç iĢlerine karıĢılmaması (non-interference) gerektiği belirtilmektedir. Amerikan Devletler Örgütü ġartı (1967) md. 15‟de ise daha kapsamlı bir izahatla, hiçbir devlet ya da devlet grubunun herhangi bir sebep dolayısıyla baĢka bir devletin iç veya dıĢ iliĢkilerine doğrudan veya dolaylı bir biçimde müdahale etme hakkına sahip olmadığı; bahsi geçen ilkenin 712 Ġnternet: Question considered by the Security Council at its 1606th, 1607th and 1608th meetings on 4, 5 and 6 December 1971. (1971). A/RES/2793 (XXVI), 7 Aralık 1971, http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/328/09/IMG/NR032809.pdf?OpenElement adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 713 Ġnternet: The situation in Kampuchea. (1979). A/RES/34/22, 14 Kasım 1979, http://www.un.org/documents/ga/res/34/a34res22.pdf adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 714 Ġnternet: The situation in Grenada. (1983). A/RES/38/7, 2 Kasım 1983, http://www.un.org/documents/ga/res/38/a38r007.htm adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 201 devletin Ģahsiyetine veya siyasî, ekonomik ve kültürel unsurlarına karĢı sadece askerî gücü değil her türlü müdahale ya da tehdit giriĢimini yasakladığı ifade edilmektedir.715 Bu maddede askerî unsurlar dıĢında her türlü baskı ve tehdit aracının zikredilmesi müdahale etmeme ilkesinin kapsamının en geniĢ sınırlarına ulaĢacak Ģekilde yorumlandığını göstermektedir. Müdahale etmeme ilkesi sadece kolonizasyon döneminde sömürülen Latin Amerika ve Afrika‟da değil, Avrupa‟da da güvenliği ve iĢbirliğini tesis etmeyi amaçlayan Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği Konferansı‟nda (1973) (1995 itibariyle Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği TeĢkilatı) önemli ilkelerden birisi olarak kabul edilmiĢtir. AGĠK baĢladığı 1973‟den 1975‟e kadar süren çalıĢmalar neticesinde otuz iki Avrupalı devlet ile SSCB, ABD ve Kanada tarafından 1 Ağustos 1975 yılında imzalanan Helsinki Nihai Senedi‟nin taraf devletler arasındaki iliĢkilere yön veren ilkelerin sıralandığı baĢlık altında müdahale etmeme ilkesi altıncı ilke olarak yerini almıĢtır. Senette taraf devletlerin diğer taraf devletin ulusal yetki alanını ihlal ederek iç veya dıĢ iĢlerine doğrudan veya dolaylı, bireysel ya da kolektif bir biçimde müdahale etmekten kaçınacakları; diğer taraf devlete askerî müdahale veya tehdit edici müdahalelerden kaçınacakları; diğer taraf devlete askerî unsurlar dıĢında siyasî, ekonomik ve diğer zorlayıcı uygulamalardan kaçınacakları; diğer taraf devlete zarar veren terörist eylemlere veya ayrılıkçı ya da Ģiddet eylemleri gerçekleĢtirerek rejimini tehdit eden gruplara doğrudan ya da dolaylı bir biçimde yardım etmekten kaçınacakları belirtilmiĢtir.716 BMGeK kararları ve uluslararası örgütlerin anayasal metinlerine ilaveten uluslararası mahkeme kararları da müdahale etmeme ilkesinin kapsamının belirlenmesinde önemli olmuĢtur. USAD Tunus ve Fas‟ta VatandaĢlığın Tespiti davasına iliĢkin tavsiye kararında (1923) yine MC Misakı md. 15/8‟e atıf yaparak dava konusunun (vatandaĢlık meselesi) uluslararası hukuktan ziyade devletin ulusal yetki alanının konusu olduğu belirtilmiĢ; bir devletin ulusal yetki alanının uluslararası hukukla sınırlanan kapsamın dıĢında kalan 715 Ġnternet: Charter of the Organization of American States (1967) http://www.oas.org/dil/treaties_A41_Charter_of_the_Organization_of_American_States.pdf adresinden 17 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 716 Ġnternet: Conference on Security and Co-Operation in Europe Final Act, https://www.osce.org/mc/39501?download=true adresinden 24 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 202 alanlar olduğu ve bir devletin ulusal yetki alanına müdahil olan konuların tespitine iliĢkin soruların ise göreceli olduğu tespiti yapılmıĢtır.717 UAD ise Korfu Kanalı Davası‟na iliĢkin kararında (1949) Ġngiltere‟nin Arnavutluk karasularında mayın temizleme faaliyetine giriĢmesi hakkında, böyle bir giriĢimin (sözde karıĢma hakkının) geçmiĢte en ağır suiistimallere yol açan bir güç siyasetinden baĢka bir Ģey olmadığını ve uluslararası hukukta kabul edilemeyeceği belirtmiĢtir.718 Bir diğer davada, Nikaragua‟da Askerî ve Yarı-Askerî Faaliyetler Davası‟na iliĢkin kararında (1986) ABD‟nin Sadinist rejimine karĢı müdahale eden kontra gerillalara yardım amacıyla liman giriĢine mayın yerleĢtirmesi, hava sahası ihlali, petrol tesisleri ve deniz üslerine karĢı operasyon vb. diğer yardımcı faaliyetlerde bulunması hukuka aykırı bulunmuĢ; her devletin müdahaleye uğramadan iç iĢlerini yerine getirme hakkının uluslararası örf ve adet normu olduğu ifade edilmiĢ; bu ilkenin bütün devlet ve devlet gruplarını diğer devletlerin iç veya dıĢ iĢlerine doğrudan ya da dolaylı bir Ģekilde karıĢmasını yasakladığı belirtilmiĢtir.719 Uluslararası anayasal metinler ve uluslararası mahkeme kararlarında geçtiği haliyle müdahale etmeme ilkesi bağlamında, klasik devlet merkezli yaklaĢımlarda müdahaleden bir hak olarak bahsedilmesi mümkün değildir, çünkü müdahale uluslararası hukukun bir diğer önemli ilkesi olan eĢitliğin doğrudan ihlali anlamına gelmektedir. Bu sebeplerle eĢitlik ve bağımsızlık ilkelerinin ihlal edilmemesi için müdahale hakkı düĢüncesi kabul edilemez720 bir durum olsa da bazı sebepler müdahaleyi meĢru kılabilmektedir. Oppenheim‟e göre bir devletin baĢka bir devlet sınırları içerisinde yaĢayan kendi vatandaĢlarının can güvenliğinin karĢı devlet tarafından uluslararası hukukun gerekli kıldığı Ģekliyle sağlan(a)maması halinde; bir devletin kendi vatandaĢlarını temel insan haklarını hiçe sayarak ceza ve iĢkence uygulamalarına maruz bırakması, insan haklarını ihlal etmesi halinde; meĢru müdafaa halinde; bir devlette uluslararası hukuka uygun bir Ģekilde gerçekleĢen self-determinasyon sürecinin sağlanmaması halinde; bir devletin isteği 717 Ġnternet: Tunus ve Fas‟ta VatandaĢlığın Tespiti Davası (1923). DanıĢma GörüĢü. PCIJ, Series B, No 4, 7 ġubat 1923, 8 ve 24. http://www.icj-cij.org/pcij/serie_B/B_04/Decrets_de_nationalite_promulgues_en_ Tunisie_et_au_Maroc_Avis_consultatif_1.pdf adresinden 12 Mart 2013‟de alınmıĢtır. 718 Korfu Kanalı Davası (1949), 35. 719 Nikaragua Davası (1986), 108 ve 144. 720 Lütem, 1959, 513. 203 üzerine ve uluslararası bir taahhüdü yerine getirmek amacıyla söz konusu devlete müdahalede bulunabilir.721 Uluslararası örgüt Ģartnameleri, BMGeK kararları, USAD ve UAD kararları ile kapsamı ana hatlarıyla belirlenen müdahale etmeme ilkesinin suiistimal edildiği ve ihlal edildiği birçok olay mevcuttur. Soğuk SavaĢ sürecinde ilkenin her iki blok tarafından da ihlal edildiği görülmektedir. SSCB Brejnev Doktrini çerçevesinde sadece SSCB‟deki değil dünyadaki bütün komünistlerle ilgileneceğini deklare etmesi, diğer taraftan Monroe Doktrini ve ABD BaĢkanı Truman‟ın dünyadaki özgür ulusların özgürlükçü eylemlerini desteklenmesinin ABD‟nin önemli siyasetleri arasında yer aldığına dair açıklaması, müdahale etmeme ilkesinin dünyaya nizam veren devletlerin belleklerinde pek de yer edinmediğini göstermektedir.722 Uygulamada ABD‟nin Guatemala (1952), Küba (1961), Vietnam (1963-1973), Dominik Cumhuriyeti (1965), ġili (1973), Falkland Adaları (Arjantin) (1972), Grenada (1983), Panama (1978); SSCB‟nin Macaristan (1956), Çekoslovakya (1968), Afganistan (1980); Belçika‟nın Kongo (1960, 1964), Zaire (1978); Hindistan‟ın BangladeĢ (1971), Sri Lanka (1987), Maldivler (1978); Ġsrail‟in Uganda (1976), Lübnan (1982); Vietnam‟ın Kamboçya (1978) müdahaleleri öne çıkmaktadır. Bütün bu müdahaleler müdahaleleri gerçekleĢtiren devletler tarafından insan hakları ve insani kaygılarla yapıldığı belirtilmiĢtir. Ġnsan hakları ve bağlamında geliĢen insan hakları bilinci ve hukuku ile devletlerin iç iĢlerine müdahale edilebilir hale gelmiĢtir. Önce insani müdahale, ardından ise koruma yükümlülüğü devletlerin iç iĢlerine müdahalenin hukukî ve meĢru zeminini oluĢturmaktadır. Ancak insan hakları ve demokrasi bahanesiyle her hâlükârda müdahale etmeme ilkesinin ihlal edilmesi önemli sıkıntılara sebep olmaktadır. BM ġartı md. 2/7‟nin ikinci kısmı ile BMGüK‟e uluslararası barıĢın tehdidi, bozulması veya saldırı eylemleri karĢısında devletlerin ülkesel yetki alanlarına müdahale edebilme hakkı ve kabiliyeti tanınmaktadır. Bu müdahale md. 2/7‟nin birinci kısmında bahsedilen ve BM ġartı md. 2/1‟le uyumlu olan egemenlik anlayıĢının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Kollektif güvenlik ve barıĢ için devletlerin egemenliğinin ihlal 721 Jennings, Watts, 1993, 439-447. Lowe, V. (1994). The principle of non-intervention: Use of force. Lowe, V. ve Warbrick, C. (eds.). The United Nations and the Principles of International Law: Essays in Memory of Michael Akehurst. London: Routledge, 70-71. 722 204 edilmesi siyaseten savunulabilir olsa da, bu ihlalin baĢta BMGüK daimi üyeleri olmak üzere büyük güçlerin inisiyatifinde gerçekleĢmesi devletlerin egemen eĢitliğinin hukukî gerekçelerle ihlal edilmesine sebep olmaktadır. 4.3.2. BM ġartı md. 23/1: P5’in daimi üyeliği BMGüK uluslararası güvenlik sisteminin merkezinde yer alan, önemli yetki ve kapasitelerle donatılmıĢ BM‟nin en önemli organı olmaktadır. BMGüK sadece kendi üyeleri üzerinde değil bütün BM üyeleri üzerinde (BM ġartı, md. 25 ve 49), hatta kimi durumlarda BM üyesi olmayan devletler üzerinde (BM ġartı, md.2/6) dahi bağlayıcı kararlar alabilmektedir. BM organları faaliyetlerini yılın belirli dönemlerinde olağan oturumlar Ģeklinde, gerekli görüldüğünde olağanüstü oturumlar Ģeklinde gerçekleĢtirmekte iken, BMGüK faaliyetleri süreklilik arz etmektedir (BM ġartı, md. 28/1). Ayrıca BMGüK BM sisteminin en önemli unsuru olan uluslararası barıĢ ve güvenlikle alakalı olarak, barıĢın tehdit edildiğine, bozulduğuna ya da bir saldırı olduğuna ve böyle bir durumda hangi önlemlerin alınması gerektiğine karar verebilmekte, (BM ġartı, md. 39), ilgili tarafları geçici önlemlere uymaya çağırabilmekte (BM ġartı, md. 40), askerî zorlayıcı tedbirleri içermeyen (BM ġartı, md. 41) ve hatta askerî zorlayıcı tedbirleri de içeren önlemleri uygulayabilmektedir (BM ġartı, md. 42). Görüldüğü üzere BM sisteminin istikrarı, uluslararası barıĢ ve güvenin tesisi için BMGüK oldukça önemli bir organdır. BMGüK içerisinde ise daimi üyelerin konumu oldukça önemli olmaktadır ve aynı zamanda BM ile alakalı çoğu tartıĢmanın da merkezinde yer almaktadır. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın büyük güçleri olan ABD, Rusya ve Ġngiltere (Üç Büyük), önce Çin‟i (Dört Polis), ardından Fransa‟yı aralarına dahil etmiĢtir.723 Böylece 1815 Viyana Kongresi‟ndeki pentarĢiye benzer bir yapı ortaya çıkmıĢ, P5 diğer BM üyeleri arasında daha eĢit bir konuma eriĢmiĢtir. BM ġartı‟na son Ģeklinin verildiği San Francisco Konferansı‟nda büyük güçlerin daimi üyelik elde etmeleri küçük devletler tarafından tartıĢılmıĢtır. Daimi üyelerin BMGüK‟ü ve dolayısıyla BM‟yi kendi çıkarları ve arzuları doğrultusunda kullanmalarından çekinen diğer devletler itirazlarını dile getirmiĢ olsalar da daimi üyelik 723 Geiger, R. (1995). Article 23. Simma, B. (ed.). The Charter of the United Nations: A Commentary. New York: Oxford University Press, 394. 205 statüsü ve daimi üyelere tanınan veto hakkı gibi ayrıcalıkları engelleyememiĢtir.724 1943 yılında ABD BaĢkanı Roosevelt Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanı Eden ile yaptığı görüĢmede dünyanın polisliğini ABD, Rusya, Ġngiltere ve Çin gibi büyük güçlerin yapması gerektiğini, böylesi bir sistemde küçük devletlerin Genel Kurul‟da yılda bir kez öfkelerini kusabileceklerini, böylece sisteme yönelik eleĢtirilerinin yatıĢacağını ifade etmiĢtir.725 1943 yılındaki bu ifade büyük güçlerin BM‟deki güç dağılımına ve P5‟e tanınan ayrıcalığa iliĢkin büyük güçlerin bakıĢını göstermektedir. Bu bakıĢ çerçevesinde P5 askerî, ekonomik, siyasî ve demografik üstünlüklerinin de verdiği avantaj ile Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası kurulan yeni uluslararası sistemin “kurucuları” olarak bir takım imtiyazlar elde etmiĢtir. Bu imtiyazların bir kısmı siyasî iken diğer bir kısmı BM ġartı ve benzeri uluslararası anayasal metinlerde bizzat ifade edilerek hukukî bir çehreye kavuĢmaktadır. BM ġartı md. 23/1 BM‟nin nihai ve bağlayıcı karar alma organı olan BMGüK‟de beĢ devlete “daimi üyelik” tanımakta, md. 106 ise bu beĢ daimi üyenin kontrollerindeki BMGüK aracılığıyla BM adına, yani bütün üye devletler adına karar verip uygulamalarına olanak sağlamaktadır. Bu meddeler neticesinde diğer üye devletlerden görece üstün hale gelen P5 yapısı ortaya çıkmakta ve BM ġartı md. 2/1‟in hukuken ihlal edilmesine sebep olmaktadır. BM ġartı‟nda “Güvenlik Konseyi” baĢlıklı V. Bölümde yer almakta olan md. 23, BMGüK‟ün bileĢimini içermektedir ve birinci paragrafında Çin, Fransa, Rusya, Ġngiltere ve ABD‟nin daimi üyeler olduğunu belirtmektedir. Daimi üye hiçbir sebep ve koĢulda üyeliği değiĢmeyecek olan üyeler anlamına gelerek, BM‟nin diğer üye devletlerinin eriĢemeyeceği bir statüye iĢaret etmektedir. Dolayısıyla beĢ büyük devlete (P5) diğerlerinden daha ayrıcalıklı bir statü kazandırmakta, eĢitler arasında birinci konuma yükseltmektedir. Bu haliyle md. 23/1 devletler arasındaki eĢitliğe aykırı olmaktadır. BMGüK BM‟nin on beĢ üyesinden oluĢur. Çin Cumhuriyeti, Fransa, Rusya Federasyonu, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Krallığı ve ABD BMGüK’ün sürekli üyeleridir. BMGeK her Ģeyden önce BM üyelerinin uluslararası barıĢ ve güvenliğin 724 Bailey, S.D. (1988). The Procedure of the UN Security Council. (2. Baskı). Oxford: Oxford University Press, 108-109. 725 Doenecke, J.D., Stoler, M.A. (2005). Debating Franklin D. Roosevelt’s Foreign Policies: 1933-1945. Oxford: Rowman&Littlefield Publishers, 63. 206 korumasına ve Örgütün diğer amaçlarına katkılarını, aynı zamanda da hakça bir coğrafi dağılımı göz önünde bulundurarak, BM‟nin diğer on üyesini de BMGüK‟ün geçici üyeleri olarak seçer. (BM ġartı, md. 23/1) BM ġartı örgütün en önemli amaçlarının baĢında gelen uluslararası barıĢ ve güvenliğin tesisi amacıyla md. 24/1‟de BMGüK‟ü bu konuda yetkili kılmaktadır: BM üyeleri örgütün hızlı ve etkili hareket edebilmesini sağlamak amacıyla uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunmasında baĢlıca sorumluluğu BMGüK‟e bırakırlar ve bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken BMGüK‟ün kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler. Bu maddede bahsi geçen hızlı ve etkili hareket edebilmek için de BMGüK‟ün üye sayısı sınırlı tutulmuĢtur. Dumbarton Oaks‟da ilk kurgulandığında on bir (beĢ daimi, altı geçici üye) üyesi olan BMGüK‟ün üye sayısı, 1960‟lı yıllarda yaĢanan dekolonizasyon süreci ve beraberinde gelen bağımsızlaĢma süreci ile uluslararası sistemde meydana gelen konjonktürel değiĢimle birlikte, 31 Ağustos 1965‟den itibaren geçerli olmak üzere on beĢe (beĢ daimi, on geçici üye) çıkarılmıĢtır.726 Ancak daimi üye sayısında herhangi bir değiĢiklik yaĢanmamıĢtır. Dolayısıyla daimi üyelik içerik ve sayı olarak sabit kalmaktadır. BM ġartı‟nda BMGüK‟ün bileĢiminden bahseden md. 23 birinci paragrafta Çin, Fransa, Rusya, Ġngiltere ve ABD daimi üyeler olarak tanımlandıktan sonra geçici üyelerin nasıl seçileceği ve devam eden paragraflarda da geçici üyeliğin süresi ve temsilciler hakkında bilgilendirme yapılmakta, daimi üyelerin olası bir değiĢikliğinden dahi bahsetmemektedir. Böylece daimi üyelere diğer devletlere göre hukuken bir üstünlük tanınmakta, egemen eĢitliğe aykırı bir durum teĢkil etmektedir. 23/1. maddenin sebep olduğu diğer bir hukukî menĢeili eĢitsizlik ise P5‟e tanınan nihai karar verme yetkisinin, diğer hiçbir üye devlete tanınmamasıdır. MC Misakı md. 4/2‟de MC Genel Kurulu‟nun çoğunluğunun uygun bulması kaydıyla MC Konseyi‟nde sürekli olarak temsil edilecek üyelerin değiĢebileceği belirtilmiĢtir. Buna karĢılık BM ġartı‟nda BMGüK yapısının değiĢimine iliĢkin özel bir madde bulunmamakla birlikte, BM ġartı‟nda değiĢikliklerin hangi koĢullarda ve hangi prosedür ile yapılacağı “DeğiĢiklikler” baĢlıklı XVIII. bölümde md. 108 ve 109‟da belirtilmektedir. Ancak her iki maddede (BM 726 Ġnternet: Question of equitable representation on the Security Council and the Economic and Social Council. GA/RES/1991 A(XVIII), 17 Aralık 1963, http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/186/66/IMG/NR018666.pdf?OpenElement adresinden 12 Nisan 2014‟de alınmıĢtır. 207 ġartı md. 108 ve 109/2) geçen “…BMGüK daimi üyelerinin tümünü kapsamak üzere BM üyelerinin üçte ikisi tarafından onaylandığı zaman…” ifadesi, sadece BMGüK‟ün yapısındaki değil BM ġartı‟ndaki herhangi bir değiĢikliğin P5‟in onayı olmaksızın gerçekleĢemeyeceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla P5‟e nihai karar verme otoritesi tanınmaktadır. Görüldüğü üzere P5‟in kaderi yine P5‟in ellerinde olmaktadır. Yine md. 23/1‟de geçici üyelerin hakkaniyete uygun bir biçimde coğrafi dağılıma da dikkat edilerek seçileceği belirtilmektedir. Ancak burada da bir kriter mevcuttur: “… BMGeK her şeyden önce BM üyelerinin uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına ve Örgütün öteki amaçlarına katkılarını, aynı zamanda hakça bir coğrafi dağılımı göz önünde bulundurarak BM‟nin öteki on üyesini de BMGüK‟ün geçici üyeleri olarak seçer” (BM ġartı, md. 23/1). Görüldüğü üzere BMGüK geçici üyesi olunabilmesi için uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması hususlarında katkı yapabilecek bir kapasiteden bahsedilmektedir. Dolayısıyla zımnen BMGüK geçici üyeliğinin her devlete açık olmadığı deklare edilmektedir. Bu sebeple geçici üyelerin seçimi otomatik bir Ģekilde ve bütün devletleri kapsar bir nitelikte gerçekleĢmemektedir. Bu süreçle ilgili Googrich ve Hambro üç kriterden bahsetmektedir: Birincisi, hangi ülkelerin BMGüK geçici üyeliğine ehil olacağını BMGeK belirleyecektir; ikincisi, md. 23/2‟nin son cümlesinde geçtiği üzere, hâlihazırda görev süresi yeni biten bir devlet yeniden (hemen) üye olarak seçilemeyecektir; üçüncüsü, BMGeK‟in bu kriterleri göz ardı etmesi mümkün değildir.727 Egemen eĢitlik üzerine kurulmuĢ bir sistemde bütün devletlere eĢit hak ve yükümlülük fırsatı sağlanması gerekirken, BM‟nin nihai karar alma organı olan BMGüK‟e geçici üyelik seçiminde dahi bütün üye devletlerin değerlendirme içerisinde olmaması eĢitsizliğe sebep olmaktadır. Devletlerin hukukî eĢitlikleri konusunda BMGüK‟de büyük güçlere tahsis edilen daimi üyelik ve veto hakkı ayrıcalıkları sorunlu konulardır. Uluslararası konjonktüre uygun bir Ģekilde istikrar arayıĢı ve barıĢın temini ve tesisi için böylesi bir mekanizma siyasî açıdan gerekli olsa da eĢitlik bağlamında sistemin kurucu devletlerine sağlanan temsil ve oy hakkı ayrıcalığı eĢitlik ilkesine tezat bir durum oluĢturmaktadır.728 Ancak BMGüK‟ye tanınan kanun yapma yetkisi ve güçlü yasama gücü üzerindeki BM‟nin kuruluĢu sürecinde var olan mutabakat ciddi anlamda erozyona uğramıĢtır. BMGüK‟ün yapısı, daimi üyelerin 727 Googrich, L.M. ve Hambro, E. (1946). Charter of the United Nations: Commentary and Documents. Boston: World Peace Foundation, 119. 728 Dunoff, 2012, 108. 208 sayısı ve coğrafi dağılımında değiĢiklikler öneren birçok giriĢim ve rapor BMGüK‟ün yapısına ve P5‟in ayrıcalıklı konumuna yönelik rahatsızlığı göstermektedir. BM tarafından da önerilen raporların hiç birisi muhtemelen siyasî gerekçelerle gerçekleĢememektedir. Hukuken BMGüK‟ün yapısına iliĢkin değiĢikliklerde herhangi bir engel bulunmamaktadır ve bu bakımdan BMGüK hukuken dokunulmaz (legibus solutus) değildir. Ancak P5‟in istisnai, vazgeçilmez ve biricik siyasî gücü sebebiyle BMGüK kararlarının ulusal ve uluslararası mahkemeler tarafından dahi kısıtlanması da pek olası görülmemektedir. Birkaç istisna dıĢında görülmemiĢtir. Yasin Abdullah Kadı‟ya iliĢkin BMGüK kararı ve ardından AB Adalet Divanı (ABAD) kararı akla ilk gelen istisna olmaktadır. BMGüK 15 Ekim 1999 tarihli 1267 sayılı ve 19 Aralık 2000 tarihli 1333 sayılı kararlarında Afganistan‟daki Taliban yapılanması baĢta olmak üzere El-Kaide yapılanmasını da tespit etmek amacıyla Yaptırımlar Komitesi kurulduğu, bu Komite tarafından her iki örgütle iliĢki içerisinde olan kiĢilerin ve kurumların listesinin hazırlandığı, bu listede adı geçenlerin mal varlığının dondurulması gerektiğini belirtmiĢtir.729 AB Konseyi BMGüK kararının AB için de geçerli olduğunu belirterek uygulanması yönünde karar vermiĢtir.730 Bunun üzerine Yasin Kadı‟nın avukatlarının AB nezdinde yapmıĢ olduğu itiraz kabul edilmiĢ ve ABAD Yasin Kadı‟nın savunma hakkına saygı gösterilmediğini belirterek BMGüK kararına istinaden AB Konseyi‟nin kararını iptal etmiĢtir.731 BMGüK kararlarının uygulanmamasına veya iptal edilmesine iliĢkin Yasin Kadı olayındaki gibi durumlar oldukça istisnadır. Çünkü BMGüK daimi üyelerinin dünya politikasındaki konumları ve kabiliyetleri P5‟i birçok devlet açısından siyasî olarak vazgeçilmez ve karĢı konulmaz kılmaktadır. 729 BMGüK 1267 sayılı kararı için bakınız; Ġnternet: Afghanistan. S/RES/1267 (1999), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1267(1999) adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. BMGüK 1333 sayılı kararı için bakınız; Ġnternet: Afghanistan. S/RES/1333 (2000), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1333(2000) adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 730 Ġnternet: Imposing certain specific restrictive measures directed against certain persons and entities associated with Usama bin Laden, the Al-Qaida network and the Taliban, and repealing Council Regulation (EC) No 467/2001 prohibiting the export of certain goods and services to Afghanistan, strengthening the flight ban and extending the freeze of funds and other financial resources in respect of the Taliban of Afghanistan. (2002). Council Regulation (EC) No 881/2002, 27 Mayıs 2002, http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2002:139:0009:0022:EN:PDF adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 731 Ġnternet: Judgment of the Court (Grand Chamber): Yassin Abdullah Kadi and Al Barakaat International Foundation v. Council of the European Union and Commission of the European Communities. (2008). European Court Reports I-6351, 3 Eylül 2008, http://eur-lex.europa.eu/legalcontent/EN/TXT/?uri=CELEX:62005CJ0402 adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 209 4.3.3. BM ġartı md. 27/3: P5’in veto hakkı BM ġartı‟nda “Güvenlik Konseyi” baĢlıklı V. Bölümde yer almakta olan md. 27, BMGüK‟de oylama usulünü içermektedir ve üçüncü paragrafında daimi üyelerin veto hakkına sahip olduğunu (zımnen) belirtmektedir. Veto hakkı BMGüK‟deki oylamalarda P5‟den herhangi birisinin hayır oyu ile diğer on dört üyenin olumlu oyuna karĢılık karar alma sürecinin olumsuz sonuçlanması anlamına gelmektedir. BMGüK için on dörde karĢı bir olan bu eĢitsiz durum, BM için 192‟ye karĢı bir Ģeklinde tezahür etmektedir ki, eĢitsizliğin boyutunu göstermektedir. Dolayısıyla P5‟in sahip olduğu veto hakkı hukukî olsa da egemen eĢitliğe aykırı bir durum olmaktadır. BMGüK‟de usule iliĢkin konular dıĢındaki sorunlarda kararlar daimi üyelerin de hemfikir olması ile dokuz üyenin olumlu oyu ile alınır; ancak VI. Bölüm md. 52/3 hükümleri uyarınca alınan kararlarda bir uyuĢmazlığa taraf olan devletler oylamaya katılamaz. (BM ġartı, md. 27/3) BMGüK‟de oylama sürecinden bahseden md. 27‟de ilk olarak BMGüK‟ün her üyesinin bir oy hakkının olduğundan bahsedilmektedir (BM ġartı, md. 27/1). Bu haliyle egemen eĢitlik ilkesinin tam olarak uygulandığı bir oylama söz konusu olmaktadır. Daimi ve geçici üyelerin aralarındaki bütün siyasî eĢitsizliğe rağmen bir oy hakkına sahip olması md. 2/1‟de geçen devletlerin egemen eĢitliğinin önemli bir tezahürüdür. Ancak maddenin devamında, üçüncü paragrafında ise egemen eĢitliğe aykırı, egemen eĢitliği ihlal eden veto uygulamasından bahsedilmektedir. BM ġartı içerisinde egemen eĢitliğin ihlaline iliĢkin en belirgin maddelerden birisi olan md. 27/3‟e göre kararlar “…daimi üyelerin hemfikir olmaları ile dokuz üyenin olumlu oyu ile alınmaktadır…”. Bu tezat Kelsen tarafından BM ġartı‟nın siyasî muhtevası ile hukukî yapısı arasındaki zıtlıklardan bir tanesi olarak tanımlanmaktadır.732 27/3. madde dıĢında md. 108 ve 109/2‟de de BM ġartı‟nda yapılacak değiĢikliklerin geçerlilik kazanması için “BMGüK daimi üyelerinin tümünü kapsamak üzere” BM üyelerinin üçte ikisinin olumlu oyunun gerektiğinden bahsedilmektedir. Daimii üyelerinin tümünün oyunun gerekliliği veto hakkının bir diğer ifadesi olmaktadır. P5‟e tanınan bu veto hakkı UNCIO‟da Komite III/1‟de tartıĢılmıĢtır. Bu tartıĢmalarda BMGüK‟de P5‟e tanınan veto hakkının kapsamının netleĢmesi amacıyla 732 Kelsen, 1946, 1112. 210 cevap verilmesi gereken 23 soru belirlenmiĢtir. Sorular BMGüK‟ün gerekli görmesi halinde tarafları aralarındaki uyuĢmazlığı çözmeye davet ederken (md. 33/3); uyuĢmazlıkların uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düĢürmesi ihtimalinde olup olmadığını tespit ederken (md. 34); uyuĢmazlıklarda uygun yöntem ve yolları tavsiye ederken (md. 36/1); uyuĢmazlığın çözümünde baĢvuracağı yolu kararlaĢtırırken (md. 37/2); uyuĢmazlıkların barıĢçıl yollarla çözülmesi için taraflara tavsiyede bulunurken (md. 38); barıĢın tehdit edildiği, bozulduğu ya da bir saldırı eyleminin olduğunu saptaması halinde hangi önlemlerin alınacağını kararlaĢtırırken (md. 39); md. 39 uyarınca durumun ağırlaĢmasını önlemek amacıyla ilgili tarafları gerekli veya uygun gördüğü geçici önlemleri uymaya çağırırken (md. 40); UAD‟dan herhangi bir hukukî sorun konusunda görüĢ isterken (md. 96/1); BM Genel Sekreteri‟ni tavsiye ederken (md. 97) veto gücünün kullanıp kullanılmayacağı üzerine ĢekillenmiĢtir.733 Bu sorular üzerine gerçekleĢen tartıĢmalar neticesinde ABD, Rusya, Çin ve Ġngiltere (four sponsoring government) sorulara cevaben ortak bir bildiri yayınlamıĢtır. Fransa da bu bildiriyi onayladığını belirtmiĢtir. Ġki kısma ayrılan ve ilk kısmı on madde olan bildirinin önemli hususlarını Ģu Ģekilde özetlemek mümkündür: “Yalta Konferansı‟nda kabul edildiği haliyle BMGüK‟de iki oylama usulü söz konusu olacaktır. Konsey usule iliĢkin konularda yedi üyenin olumlu oyu ile; uyuĢmazlıkların çözümü, barıĢın tehdidi, barıĢın bozulması ve barıĢa saldırı gibi durumlarda ise daimi üyelerin hem fikir olmaları kaydıyla yedi üyenin olumlu oyu ile karar alacaktır* (Açıklamanın I/1-2. maddeleri)… Yalta oylama usulü MC‟deki oybirliği uygulaması yerine oy çokluğu uygulamasını önermektedir. Dolayısıyla bu sistemde geçici üyelerin veto hakkı bulunmamaktadır. Daimi üyelerin ise MC‟dekine benzer bir Ģekilde veto hakları olacaktır (Açıklamanın I/7. maddesi). Bu durum Yalta sisteminde beĢ büyük gücün kendilerince hareket edebilecekleri anlamına da gelmemektedir. Yalta 733 Komite III/1‟e bağlı olarak faaliyet gösteren Altkomite III/1/B‟de gerçekleĢtirilen görüĢmelerde gündeme gelen ve tartıĢılan 23 soru için bakınız: Ġnternet: Department of State. (1946f). Memorandum to members on Subcommittee III/1/B of the Delegations of China, United Kingdom, Union of Soviet Socialist Republics and United States of America from Secretairy of Subcommittee III/1/B, Doc. 855, June 8. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 773, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 16 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. * Yalta Konferansı‟ndaki metne sadık kalınarak rakamlar değiĢtirilmemiĢtir. BMGüK‟ün ilk kurulduğunda on bir üyesi var iken nitelikli çoğunluk yedi olumlu oy olarak belirlenmiĢtir. 31 Ağustos 1965‟den itibaren geçerli olmak üzere BMGüK üye sayısı on beĢe yükselince nitelikli çoğunluk dokuz olarak yeniden belirlenmiĢtir. 211 sisteminde beĢ geçici üyenin “ortak hayır oyu” da bir anlamda veto gücü olmaktadır (Açıklamanın I/8. maddesi). Böylece MC‟deki oybirliği yerine uygulanabilir olan oy çokluğu sistem tercih edilmiĢtir. Bu sistemde beĢ büyük güç en az iki geçici üyenin daha oyuna ihtiyaç duyacaktır (Açıklamanın I/9. maddesi)”.734 Alt komitede sorulan 23 soruya cevaben yayınlanan ve yukarıda önemli kısımları alıntı yapılan bildiride 22 soru on maddede ortak bir Ģekilde cevaplandırılırken, 19. sorunun ise ayrı bir kısımda cevaplandırılması gerektiği belirtilmiĢtir. 19. soruda usule iliĢkin konularda veto hakkının gündeme gelip gelmeyeceği sorulmuĢtur. Bildirinin ikinci kısmında cevaben gelecekte usule iliĢkin bir konu olup olmayacağı hususunda tartıĢılmaya sebebiyet verecek derecede oldukça önemli bir konunun gündeme gelme olasılığı sonrasında daimi üyelerin hemfikir olması ile yedi olumlu oy aranması gündeme gelebilir denilmiĢtir (Açıklamanın II/2. maddesi).735 BMGüK oylama usulü üzerine yapılan yoğun tartıĢmalar neticesinde Komite III/1 raportörünün raporunda belirtildiği üzere, BMGüK oylama süreci ve usulü beĢ daimi üyenin ortak cevabına uygun bir Ģekilde belirlenmiĢtir. Yapılan oylamada md. 27/1 oybirliği (33 oy), md. 27/2 30 olumlu 1 olumsuz oy, md. 27/3 ise yoklama usulüyle (rollcall) yapılan oylamada 30 olumlu, 2 olumsuz, 15 çekimser ve 3 boĢ oy ile kabul edilmiĢtir.736 BMGüK‟de veto hakkı sürekli tartıĢma konusu olmuĢtur. BMGeK 1946 (RES/40/I), 1947 (RES/117/II) ve 1949 (RES/267/III) sayılı kararlar gibi BM‟nin ilk yıllarında ısrarla P5‟in bu hakkı sınırlandırmaya veya bu haktan feragat etmeye rızası olup olmadığını sormuĢtur. BMGeK RES/117/II (1946) sayılı kararında BMGüK‟ü md. 27‟nin uygulanmasında yaĢanan zorlukları aĢmak ve böylece BMGüK‟ün iĢleyiĢini etkili 734 Ġnternet: Department of State. (1946g). Statement by Mr. John Sofianopoulos, Chairman of Committee III/1, Doc. 852, June 8. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 752-753, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 14 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 735 Department of State, 1946h, 754. 736 Ġnternet: Department of State. (1946ı). Report of Rapporteur of Committee III/1 to Commission III, Doc. 1050, June 17. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 742, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 13 Aralık 2014‟de alınmıĢtır. 212 kılabilmek için BMGüK‟ü yardımcı olmaya davet etmiĢ737; RES/117/II (1947) sayılı kararında BM ġartı‟nda yapılacak değiĢikliklerin “BMGüK daimi üyelerinin tümünü kapsamak üzere” BM üyelerinin üçte ikisi tarafından kabul edilmesi halinde geçerlilik kazanacağını ifade eden md. 109/2‟de P5‟e tanınan veto yetkisinin değiĢmesini önermiĢ738; RES/267/III (1949) sayılı kararında ise yedi olumlu oyun alındığı bir kararda (1965 yılına kadar BMGüK‟de 11 üye mevcut olduğu için, karar sayısı 7 olmaktaydı) daimi üyeler veto hakkını kullanmaktan uzak durmaya ve aralarında farklı bir yöntem geliĢtirmeye davet edilmiĢtir.739 BMGeK tarafından gerçekleĢtirilen her giriĢim sonrası P5 uluslararası barıĢ ve güvenliğin tesisinde veto hakkının önemli olduğunu belirterek veto hakkını savunmuĢtur. BM verilerine göre ilk veto hakkı SSCB tarafından 16 ġubat 1946‟da kullanılmıĢtır ve 29 Temmuz 2015 yılında Rusya tarafından kullanılan son veto hakkına kadar BMGüK‟de toplam 193 kararda toplam 235 veto hakkı kullanılmıĢtır.740 Veto hakkına iliĢkin istatistiklerde farklı kaynaklarda farklı değerlerle karĢılaĢılmaktadır. Bu farklılık veto hakkı olarak ifade edilen usulün tek tip olmayıp, birden fazla veto türünün olmasından kaynaklanmaktadır. BMGüK‟de bilinen ve akla gelen ilk veto usulüne ilaveten çifte veto ve gizli veto gibi uygulamalar da bulunmaktadır. Çifte veto hakkı hem usule, hem esasa iliĢkin olarak veto hakkının kullanılabilmesi anlamına gelmektedir. Çifte veto BMGüK‟te halihazırda tartıĢma konusu olan usule iliĢkin olan ve olmayan (usul-esas ayrımı) konuların neler olduğunun netleĢtiril(e)memesinin yol açtığı karmaĢıklıktan kaynaklanmaktadır. Bu sorun hem içerik olarak usule iliĢkin konuların netleĢtirilememesi, hem de P5‟e “usul dıĢı konularda” tanınan veto hakkının kapsamının belirlenmesi anlamında önemli olmaktadır. BMGeK‟de bu sorun md. 18/3 ile 737 Ġnternet: Voting procedure in the Security Council. A/RES/40/I (1946), http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/032/91/IMG/NR003291.pdf?OpenElement adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 738 Ġnternet: Convocation of a general conference under Article 109 of the Charter to amend the priviledge of the veto and resolution of the second part of the first session of the General Assembly in relation to the exercise of the veto. A/RES/117/II (1947), http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/038/24/IMG/NR003824.pdf?OpenElement adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 739 Ġnternet: The problem of voting in the Security Council. A/RES/267/III (1949), http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/044/38/IMG/NR004438.pdf?OpenElement adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 740 Ġnternet: Security Council veto list. http://research.un.org/en/docs/sc/quick/veto adresinden 2 Ağustos 2015‟de alınmıĢtır. 213 aĢılmaya çalıĢılmıĢtır. 18/2. maddede önemli sayılacak sorunlar belirtilip bu sorunların oylamada hazır bulunan ve oy veren üyelerin üçte iki çoğunluğuyla alınacağı belirtildikten sonra; md. 18/3‟de üçte iki çoğunlukla çözülecek yeni sorun türlerinin (yani önemli sorunlar) belirlenmesi de içinde olmak üzere, baĢka sorunlar konusundaki kararlar hazır bulunan ve oy veren üyelerin oy çokluğu ile sağlanır. Bu sayede BMGeK‟de sorunların tasnifi konusunda önemli bir çözüm mevcuttur. Ancak aynı çözüm BMGüK‟de mevcut değildir. Çünkü P5 veto hakkını kullanabileceği konuları sınırlandırmak istememektedir. Böylece usul veya esasa iliĢkin olduğu tam olarak belirlenemeyen konularda P5 veto hakkını saklı tutmaktadır.741 Çifte vetoda bir konunun usule mi esasa mı iliĢkin olduğunun tartıĢıldığı oturumlarda P5‟in veto hakkı söz konusu olmaktadır. Bu oturumda esasa iliĢkin karar çıkması ardından P5‟in yine veto hakkı bulunmaktadır. Çifte veto hakkına yani usulesas tartıĢmasında bazı pratikler de mevcuttur. BM ġartı md. 27/3 kapsamında P5 üyelerinin olumlu oy kullanmadığı, ya tarafsız kalmak ya da olumsuz tutum sergilemek sebebiyle itirazını sergilediği, ancak olumsuz oy da kullanmadığı ve “daimi üyelerin hemfikir olması” halini bozmayan, dolayısıyla veto hakkı olarak kabul edilmeyecek oylama usulleri de söz konusudur: Çekimser kalmak, oylamaya katılmamak, kararın hiçbir aĢamasına katılmamak. BMGüK‟de daimi üyeler olumlu oy kullanmak istemediklerinde, ancak karar alma sürecini de olumsuz olarak sona erdirmeyi istemediklerinde “çekimser” kalmayı tercih edebilmektedir. Çekimser kalmak BM ġartı‟nda geçmemesine karĢılık teamül olarak geliĢmiĢ ve veto hakkını engellemeyen, ancak oybirliği kullanımının da zorluğunu yumuĢatan bir iĢlev yerine getirmektedir.742 Kelsen de daimi üyelerden birisinin veya birkaçının usule iliĢkin olmayan konulara iliĢkin oylamaya katılmaması veya çekimser kalmasının kararın alınmasına engel teĢkil etmediğini belirtmiĢtir.743 27/3. maddenin bir nevi yorumu olan çekimserlik BMGüK‟te usule iliĢkin olmayan konularda P5‟in “hemfikir” olması gerekliliğini bozmamaktadır. Bu konuda UAD Namibya Davası‟na iliĢkin danıĢma görüĢünde çekimser kalmayı md. 27/3‟e uygun bir yorum olarak kabul etmiĢ, üye devletler tarafından da bir BM uygulaması olarak kabul edilen bir usul olduğunu 741 Bailey, 1988, 214. Çağıran, 2013, 378. 743 Kelsen, H. (1946). Organization and procedure of the Security Council of the United Nations. Harvard Law Review, 59(7), 1098. 742 214 açıklamıĢtır.744 Devletlerin kendi rızaları ile tercih ettiği çekimserlik gönüllü çekimserlik olarak tanımlamaktadır.745 Bir de oylamaya konu olan tartıĢmanın tarafı olan devletin oylamaya katılamaması Ģeklinde çekimserlik uygulaması vardır ki, zorunlu çekimserlik olarak adlandırılmaktadır.746 Ġkincisi BM ġartı md. 27/3‟ün ikinci kısmında belirtilen bir zaruret iken, birincisi devletin kendi rızasıyla gerçekleĢtirdiği bir tercih olmaktadır. Çekimserlik P5 üyeleri için vetonun katı uygulamasını hafifletmek ve siyasî olarak gelecekte oy kullanılan devletle geliĢtirilecek iliĢkilerde esneklik tanıması amacıyla tercih edilmektedir.747 Veto anlamına gelmeyen ve daimi üyelerin hemfikir olma halini bozmayan ikinci oy tercihi ise oylamaya katılmamaktır. Oylamaya katılmamak durumunda üye devlet tartıĢmaya iliĢkin görüĢmelere katılmakta, ancak oylamaya katılmamayı tercih etmektedir.748 Bu usul ya davanın içeriğini protesto etmek ya da zorunlu çekimserlik sebebiyle tercih edilmektedir.749 Üçüncü tercih ise kararın hiçbir aĢamasına katılmamayı ifade eden “mevcut bulunmamak” (absence) olmaktadır. Bir daimi üyenin elinde olmayan sebeplerle veya boykot gibi bir gerekçe ile oylama yapılacak konu hakkında BMGüK oturumlarına katıl(a)madığı gibi oylamaya da katıl(a)mamasını ifade etmektedir.750 Bu tercihte P5 üyesi devlet kararla muhatap olmayıp, karara iliĢkin tatminsizliğini veya memnuniyetsizliğini gösterme imkanı bulmaktadır. Ancak P5‟in mevcut bulunmama tercihi veto yerine geçmeyip kararın kabul edilmesini engellemiyor olsa da, bu tercihin aynı davada birden fazla devlet tarafından kullanılması kararın akıbetini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Çünkü mevcut bulunmama tercihi oylamalarda yetersayısı tartıĢmalarını gündeme getirmektedir. BM ġartı‟nda oylama yetersayıları ile ilgili herhangi bir madde bulunmamakla birlikte, md. 27/2 ve 27/3‟te geçen “dokuz üyenin olumlu oyu” ifadeleri en 744 Ġnternet: Güvenlik Konseyi‟nin 276 Sayılı Kararına Rağmen Güney Afrika‟nın Namibya‟daki (Güney Batı Afrika) Varlığını Devam Ettirmesinin Hukukî Sonuçları Davası (1970). DanıĢma GörüĢü. ICJ Rep. 1971. 21 Haziran 1971, 22. Paragraf. http://www.icj-cij.org/docket/files/53/5595.pdf adresinden 12 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 745 Arechaga, E.J. de. (1978). Voting and the Handling of Disputes in the Security Council. Westport: Greenwood Press, 18; Simma, B. ve Brunner, S. (1995). Article 27. Simma, B. (ed.). The Charter of the United Nations: A Commentary. New York: Oxford University Press, 447. 746 Bailey, 1988, 224; Arechaga, 1978, 25. 747 Arechaga, 1978, 21. 748 Simma ve Brunner, 1995, 453. 749 Bailey, 1988, 232. 750 Simma ve Brunner, 1995, 454. 215 azından oylamalarda gerekli olan alt sınıra iĢaret etmektedir. Bir P5 devleti diğer üyeleri yeter sayısının oluĢmasına engel olacak miktarda oylamaya katılmamaya ikna edebilmektedir. Bu uygulama SSCB tarafından gizli veya dolaylı veto olarak tanımlanmıĢtır.751 Örneğin; Ġsrail 1976 yılında Uganda‟da Entebbe havaalanında yaĢanan bir uçak kaçırma eyleminde kendi vatandaĢlarını kurtarmak için gerçekleĢtirdiği operasyonu BM ġartı md. 51 çerçevesinde meĢrulaĢtırmaya çalıĢmıĢ, operasyondaki önemli can ve mal kaybını “meĢru müdafaa” çerçevesinde yorumlamıĢtır.752 Ġsrail‟i bu yorumunda haklı bulan Ġngiltere olay sebebiyle hava korsanlarını kınayan bir karar taslağı sunmuĢ, ancak karar oylanırken iki üye çekimser kalmıĢ, SSCB ve altı üye daha oylamaya katılmamıĢtır. Bu sebeple Ġngiltere‟nin taslağı düĢmüĢtür.753 Dolayısıyla SSCB oylamaya katılıp olumsuz oy kullanmak, yani doğrudan veto hakkını kullanmak yerine, diğer üyelerden altısını oylamaya katılmamak, ikisini ise çekimser oy kullanmak üzere ikna ederek oylamanın gereken “dokuz oy” elde edememesini ve kararın düĢmesini sağlamıĢtır. P5‟in sahip olduğu veto hakkı BM ġartı md. 27/3‟de zımnen değinilmesi ile hukukî bir hak olmakla birlikte, P5‟in bu hakkı istismar etmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda oylanacak konunun usule mi esasa mı iliĢkin olduğu tartıĢmalarında usule iliĢkin bir konu hakkında md. 27/2‟ye göre veto hakkı kullanılamaz. Ayrıca md. 27/3‟e göre bir tartıĢmaya taraf olan P5 üyesi tartıĢmaya iliĢkin oylamada veto hakkını kullanamaz. Son olarak BM ġartı‟nın ruhuna uygun bir Ģekilde md. 2/2 ve 24/2‟de geçtiği haliyle P5‟in veto hakkını kullanırken “…üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirerek…” (BM ġartı, md. 2/2) ve “…BM‟nin amaç ve ilkelerine uygun hareket ederek…” (BM ġartı, md. 24/2) veto hakkını istismar etmemesi gerekmektedir. BMGüK daimi üyelerine tanınan veto hakkı P5‟i BM hukukunun da üzerinde bir yerde konumlandırmakta, P5‟in diğer üye devletler üzerinde hukukî bir hegemonya kurmasına sebep olmakta, bu haliyle BM‟yi otokratik bir rejim yapmaktadır.754 P5 dıĢındaki üye devletler BM ġartı‟nda geçen uluslararası hukuk ilkeleri ve kuralları ile sınırlandırılırken, P5‟e bu sınırlandırmaları aĢacak yollar yine hukukî bir zeminde sunulmaktadır. Hukukî zemine ilaveten siyasî olarak “büyük güçlerin veto hakkı 751 Bailey, 1988, 223-224. Alexandrov, S.A. (1996). Self-defense Against the Use of Force in International Law. The Hague: Kluwer Law International, 195-196. 753 Bailey, 1988, 224. 754 Kelsen, 1946, 1121. 752 216 olmaksızın BMGüK‟ün iĢlemeyeceği” fikri de veto hakkının devam etmesinde önemli olmaktadır. P5‟e tanınan veto hakkı veya ayrıcalığı sebebiyle md. 2/1 romantik bir söyleme dönüĢme tehdidiyle yüzleĢmektedir. 27/3. maddedeki veto hakkı ile eĢitlik BM Ģartında eĢitsizliğe dönüĢmektedir. Bir yoruma BM‟deki bu durum nedeniyle eĢitlik ile eĢitsizlik bir arada gerçekleĢme imkanı bulamamakta, bir ilke diğerini bertaraf etmektedir.755 Bu haliyle md. 2/1‟deki eĢitlik normatif bir kavram olup, gerçekleĢmesi zor bir kavram olmaktadır. Hem BMGüK içerisinde hem de BM‟de P5‟e üstünlük sağlayan veto uygulaması egemen eĢitlik ilkesine aykırı bir durum oluĢturmaktadır. BM ġartı md. 27/3‟de geçmesi ile hukukî bir niteliğe sahip olan veto hakkı, BM ġartı md. 2/1‟de geçen egemen eĢitlik ilkesini ihlal etmekte ve BM‟de yapısal ve anayasal bir eĢitsizliğe sebep olmaktadır. 4.3.4. BM ġartı md. 106: P5’in “eĢitler arasında birinci” olma hali BM ġartı‟nda “Güvenliğe ĠliĢkin Geçici Hükümler” baĢlıklı XVIII. bölümde yer alan md. 106‟da md. 23/1 ile daimi üyelik statüsü tanınan P5‟e uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması adına bütün üye devletler adına karar verip uygulama hakkı tanınmaktadır. Elbette ki P5‟in hangi Ģartlarda böylesi bir karar verme yetkisine sahip olduğu md. 106‟da belirtilmektedir. Ancak diğer hiçbir üyeye tanınmayan böylesi önemli bir hakkın P5‟e tanınması P5‟in ayrıcalığını pekiĢtirmektedir ve egemen eĢitliğe aykırı bir durum olmaktadır. BMGüK’e kendi kanısına göre md. 42 uyarınca üzerine düĢen sorumlulukları yüklenmesine olanak verecek olan ve md. 43‟de sözü edilen özel anlaĢmalar yürürlüğe girinceye değin, 30 Ekim 1943’de Moskova’da imzalanan Dört Ulus Bildirgesi’nin tarafları ile Fransa, iĢbu Bildirge‟nin md. 5 uyarınca, uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekebilecek her türlü eyleme BM adına birlikte giriĢmek üzere birbirlerine ve eğer durum gerektiriyorsa, BM‟nin öteki üyelerine danıĢacaklardır. (BM ġartı, md. 106) 106. maddede geçen Dört Ulus Bildirgesi ABD, Ġngiltere, SSCB ve Çin tarafından 30 Ekim 1943‟de Moskova Konferansı‟nda imzalanmıĢtır. Moskova Deklarasyonu olarak da adlandırılan bildirge taraf devletlerin en kısa sürede devletlerin egemen eĢitliği ilkesi 755 Weinschel, H. (1951). The doctrine of the equality of states and its recent modifications. American Journal of International Law, 45(3), 427. 217 üzerine kurulmuĢ, büyük ya da küçük barıĢ seven bütün devletlerin üyeliğine açık, uluslararası barıĢ ve güvenliği sağlamak amacıyla bir uluslararası örgütün kurulmasının gerekliliğini kabul ettikten (md. 4) sonra, hukukun ve düzenin yeniden oluĢturulması ve genel güvenlik sisteminin oluĢması esnasında, uluslararası barıĢ ve güvenliğin tesisi amacıyla gereken her türlü ortak eyleme uluslar topluluğu adına birlikte giriĢmek üzere birbirlerine ve eğer gerekiyorsa BM‟nin diğer üyelerine danıĢabileceklerini (md. 5) deklare etmiĢtir.756 Moskova Deklarasyonu md. 5 bir yıl sonra düzenlenen Dumbarton Oaks Konferansı‟nda (1944) kabul edilen taslak metnin Geçici Hükümler baĢlıklı XII. bölümünde757 BM ġartı md. 106‟da geçtiği haliyle yeniden yazılarak kabul edilmiĢtir. Bu bildirgeyi imzalayan dört devlet ile Fransa BMGüK daimi üyelerini oluĢturmaktadır. 106. madde ile P5‟e diğer üye devletlerle kıyaslandığında üstünlük sağlanmaktadır. P5‟in BM hiyerarĢisinde kurumsal olarak diğerlerinden daha üstün bir konumda olduklarını gösteren md. 106 pek fazla zikredilen bir madde olmamasına karĢılık, BM‟deki eĢitsizliğin kurumsallaĢmasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Maddede bahsi geçen md. 42 ve md. 43 BM ġartı VII. Bölümde (BarıĢın tehdidi, bozulması ve saldırı eylemi durumunda alınacak önlemler) yer almaktadır. 42. maddede ifade edilen askerî önlemler çerçevesinde md. 43‟e göre BM üyeleri uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması amacıyla BMGüK‟e gereken silahlı gücü sağlamayı üstlenmekte, BMGüK ile yapılacak özel antlaĢmalar ile silahlı gücün niteliğini, miktarını, konumunu ve sağlanan kolaylıkları belirlemektedir (BM ġartı md. 43.1). Bu sebeplerle, md. 106 uluslararası barıĢ ve güvenliğin tehdit altında olduğu veya bozulduğu kriz anlarında P5‟e hızlı hareket etme kabiliyeti sağlaması yönüyle kolektif güvenliğin tesisi ve temininde iĢlevsel bir rol üstlenmektedir. 106. maddenin BM Sistemi‟nin istikrarı, uluslararası barıĢ ve güvenliğin devamı için P5 aracılığıyla BMGüK‟ün hızlı ve etkili bir Ģekilde kullanılmasını kabul etmesi siyaseten doğru olmaktadır. Ayrıca BMGüK‟e md. 106 çerçevesinde bir uygulama için hukukî dayanak da sunmaktadır. Ancak maddede özellikle “Dört Ulus Bildirgesi‟nin tarafları ve Fransa”ya, yani P5‟e bütün diğer üye devletler, dolayısıyla BM, yani uluslararası sistem 756 Ġnternet: Declaration of the Four Nations on General Security. The Moscow Conference, October 1943, http://unterm.un.org/dgaacs/unterm.nsf/8fa942046ff7601c85256983007ca4d8/cd2d07f41339cc0e852569fa00 00330d?OpenDocument adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. 757 Ġnternet: Dumbarton Oaks: Proposals for the establishment of a general international organization, http://www.ibiblio.org/pha/policy/1944/441007a.html adresinden 13 Mart 2014‟de alınmıĢtır. 218 adına hareket etme kabiliyeti tanınması, egemen eĢitliğe aykırı bir durum olmaktadır. BM md. 42 de aynı yorumun bir diğer uygulaması olmaktadır. BM ġartı md. 42 uluslararası barıĢın tehdidi, bozulması ve saldırı eylemi durumunda alınacak askerî önlemlerden bahsetmektedir: “BMGüK, 41. maddede öngörülen önlemlerin (askerî olmayan önlemler) yetersiz kalacağı ya da kaldığı kanısına varırsa, uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir...”. Burada da BMGüK‟e yine BM adına hareket etme kabiliyeti tanınmaktadır. BMGüK‟e BM üyeleri adına hareket etme hakkı ve kabiliyeti yine BM ġartı md. 24/1‟de verilmektedir: “BM üyeleri Örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunmasında baĢlıca sorumluluğu BMGüK‟e bırakırlar ve bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken BMGüK‟ün kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler”. BMGüK‟ün yani 15 devletin bütün BM üyeleri yerine yani 193 devlet yerine hareket etmesi egemen eĢitliğin ihlali gibi bir durum olsa da, hukukîdir. Yani egemen eĢitsizliğin kurumsallaĢmasında hukukun da rol alabildiğini göstermektedir. BM ġartı md. 106 güvenliğe iliĢkin geçici hükümlerin md. 43‟de geçen özel antlaĢmaların yürürlüğe girmesine değin söz konusu olacağını belirtmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus olarak, md. 43‟e dayanarak herhangi bir askerî antlaĢmanın olmaması halinde geçiĢ sürecinin tamamlanması söz konusu değildir. Bu sebeple geçiĢ sürecinde P5 BM adına askerî zorlayıcı tedbirlere baĢvurabilmektedir. Bu tedbirler ise md. 43‟e dayanılarak hazırlanacak bir askerî antlaĢmayı gerektirmektedir. UNCIO‟da md. 106 Komisyon III‟e bağlı olarak kurulan Komite III/3‟te görüĢülmüĢtür. Komite III/3‟de Moskova Deklarasyonu md. 5‟de geçen “Örgüt adına ortak eylemde bulunmak” ifadesinde sorumlu olan muhatabın BMGüK mü yoksa Moskova Deklarasyonu‟nu imzalayan devletler ve Fransa mı (yani P5) olduğu, ayrıca “ortak eylem” ile ne ifade edilmek istendiği tartıĢılmıĢtır. ABD ve Ġngiltere geçiĢ döneminde BMGüK‟ün sorumluluk üstlenmesi gerektiği ve “ortak eylem” ifadesini kesin bir biçimde tanımlanmasının zor olduğu görüĢünü savunmuĢtur.758 Bu savunma çerçevesinde ortak 758 Ġnternet: Department of State. (1946h). Report of rapporteur of Committee III/3 to Commission III on Chapter XII, Doc. 1095, June 19. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 773, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813; view=1up;seq=1 adresinden 14 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 219 eylem detaylı bir biçimde tanımlanmamıĢ, sorumluluğun yorumu da yine P5‟e bırakılmıĢtır. Ayrıca bu savunmanın da ruhuna uygun bir Ģekilde, md. 106‟da Moskova Deklarasyonu‟nu imzalayan devletler ve Fransa‟ya tanınan bu ayrıcalıklı hakkın keyfi kullanımına karĢı iki garanti söz konusudur: Birincisi, birbirlerine ve BM‟nin diğer üyelerine danıĢma gereksinimi; ikincisi, eylemin P5‟in de kabul ettiği ortak bir eylem olması gerekliliği.759 Ancak burada garanti olarak sunulan hususların P5‟ten her birisinin diğer P5 üyelerine karĢı keyfi kullanımına engel teĢkil ettiği, aksi halde P5‟in bir bütün olarak diğer BM üyelerine rağmen ortak eylemde bulunmalarını engellemediği ortadadır. 106. maddede değinilmesi gereken diğer bir husus ise, BM‟nin diğer üyelerinin P5‟e böylesi bir ortak eylem kararında yardım etme mecburiyetinin olup olmadığıdır. BM ġartı‟nın genel ruhuna göre ve hatta ġart‟ın md. 2/5‟e göre tüm üyeler BM ġartı gereği giriĢtiği bütün eylemlerde BM‟ye her türlü yardımı yapmakla mükelleftir. 106. Maddede geçen “Örgüt adına ortak eylemde bulunmak” ifadesi doğrudan BM‟yi iĢaret ettiğine göre, diğer BM üyeleri P5‟in ortak eylem kararına gereken desteği vermekle mükelleftir. Diğer taraftan BM üyelerinin BMGüK kararlarını kabul etmelerini ve uygulamalarını oybirliği ile kabul ettiklerini belirten md. 25 de BMGüK‟ün kalbi konumundaki P5‟in eylemlerinin BM üyelerince kabul edileceğini göstermektedir. 106. maddenin BM ġartı‟nın XVII. BaĢlığında yer alması, P5‟in kısa süre için ve 1945 Ģartlarında bu maddeyi uygulamayı düĢündüklerini göstermektedir. Çünkü XVII. Bölümün baĢlığındaki “geçici” ifadesi bunu göstermektedir. Ancak ABD hazırlık sürecinde BM ġartı‟na iliĢkin ilk resmi açıklamasında md. 106‟nın sanıldığı gibi sadece geçiĢ sürecinde BMGüK tarafından uygulanmak üzere kurgulanmadığını, BM devam ettiği sürece BMGüK‟e eylemlerinde esneklik kazandırmak için kurgulandığını belirtmiĢtir.760 Buna rağmen md. 106 hiçbir Ģekilde tatbik edilmemiĢtir. BM ġartı md. 23/1. ve 106. maddelerde geçtiği üzere P5‟e tanınan ayrıcalıklar gibi BM ġartı‟nın bütünlüğünde anomali oluĢturan/bütünlüğü bozan durumları iki Ģekilde yorumlamak mümkündür. Birincisi, büyük güçlerin uluslararası toplumda hukukun ve düzenin sağlayıcısı olarak görev üstlenmesi, ikincisi ise BMGüK‟ün barıĢın bozulması giriĢimlerine kolektif karĢılık verme kabiliyetine ve sorumluluğuna sahip olması 759 760 Googrich ve Hambro, 1946, 288. Googrich ve Hambro, a.g.e., 363. 220 sebepleriyle P5‟in daimi üyelik ve nihai karar verme üstünlükleri, yani eĢitler arasında birinci olmaları hali BM‟nin diğer üyelerince kabul edilmekte, BM ġartı‟nda bu eĢitsizliğe neden olan maddeler değiĢtirilmemektedir. 4.4. IMF Örneğinde Uluslararası Örgütlerde ĠĢlevsellik ve Hakkaniyet Tercihi Devletlerin egemen eĢitliği bahsinde tartıĢma genellikle uluslararası örgütler çerçevesinde gerçekleĢmektedir. Çünkü uluslararası örgütler özellikle 1945 sonrasında daha da artan bir Ģekilde uluslararası iliĢkilerde aktör olma konumunu artırmıĢ, uluslararası meselelerin çözümünde ve hatta uluslararası sistemin iĢleyiĢinde devletlerin baĢvurduğu en önemli araç olmuĢtur. Uluslararası barıĢ ve güvenlik, ekonomik iĢbirliği, uluslararası ticaret, küresel kaynakların yönetimi, haberleĢme ve taĢımacılık, nispeten daha yeni ve popüler olan demokrasi ve insan hakları gibi aslî ve önemli meselelerde devletler uluslararası örgütler aracılığıyla faaliyetler gerçekleĢtirmekte, bu meselelerin temini ve tesisinde uluslararası örgütlere ihtiyaç duymaktadır. Modern dönem uluslararası örgütlere on dokuzuncu yüzyıl itibarıyla rastlanmaktadır. Buna karĢılık uluslararası örgütleri tanımlama çabalarının yirminci yüzyılda yoğunlaĢtığı görülmektedir. Tarihî süreç içerisinde birlik, diyet, konfederasyon, pakt, lig, komisyon, büro, banka, pazar, fon, enstitü gibi kavramlar ile tanımlanan uluslararası örgütler761, UHK tarafından 1956‟da antlaĢmalar hukuku ile ilgili bir çalıĢmada bir antlaĢmayla kurulan, anayasası ve kurumsal yapısı olan, hukukî Ģahsiyeti olan ve antlaĢma yapma ehliyetine sahip devletler birliği olarak tanımlanmıĢtır.762 UHK 2003 yılında ise 1956‟da yapmıĢ olduğu tanımı gözden geçirerek, genel geçer kabul görmüĢ kapsamlı bir uluslararası örgüt tanımı yapmıĢtır: Uluslararası örgüt bir antlaĢma ile veya uluslararası hukukun düzenlediği baĢka bir enstrüman ile kurulan, üyelerinden farklı bir uluslararası hukukî Ģahsiyete sahip olan organizasyonu tanımlamaktadır.763 Dolayısıyla uluslararası örgütler devletlerin kendi rızaları ile üye oldukları, üyelerinden bağımsız bir hukukî Ģahsiyeti ve kurumsal yapısı olan yapılar olmaktadır. Bu hukukî Ģahsiyeti doğrultusunda uluslararası örgütler kurucu 761 Çağıran, 2013, 7-8. Ġnternet: ILC. (1957). Law of treaties. (Document A/CN.4/101: Report by G. G. Fitzmaurice). Yearbook of the Internatıonal Law Commission 1956: Vol II, New York: United Nations, 108. http://legal.un.org/ilc/publications/yearbooks/english/ilc_1956_v2.pdf adresinden 10 Mart 2013‟de alınmıĢtır. 763 Ġnternet: ILC. (2009). 2763rd meeting. Yearbook of the Internatıonal Law Commission 2003: Vol I, New York: United Nations, 87. http://legal.un.org/ilc/publications/yearbooks/english/ilc_2003_v1.pdf adresinden 10 Mart 2013‟de alınmıĢtır. 762 221 anayasal metinlerinde yazan amaçları yerine getirmek için faaliyetler gerçekleĢtirmektedir. Dolayısıyla uluslararası örgütler iĢlevsel yapılardır. Yani devletler uluslararası örgütlerden iĢlevsel olmalarını, görevlerini yerine getirmelerini beklemektedir. Uluslararası örgütlerin kurumsal yapılanmaları kuruluĢ amaçlarına hizmet edecek Ģekilde, gereksinimlerini karĢılayabilecek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek ölçüde oluĢturulmaktadır. Bu gayeler sebebiyle uluslararası örgütlerde genellikle demokratik temsil, eĢit oy ağırlığı ve eĢitlikçi yapı yerine karar alma sürecinin hızlı ve etkili bir Ģekilde iĢlediği, eĢit olmayan ancak iĢlevsel yapılar tercih edilmektedir. Bu bakımdan iĢlevsellik ile eĢitlik ve demokratik olma arasında salınım gerçekleĢtiren tercih sarkacında ibre genellikle iĢlevselliğe daha yakın olmaktadır. Bu salınım tarihin önemli bir kısmında devletlerin iki önemli tercih arasında optimum dengeyi kurmak istemelerine benzemektedir: ĠĢlevsel olmak ve aynı zamanda demokratik olmak.764 Bu tercih zorunluluğu uluslararası örgütlerde demokrasi ve eĢitlik bağlamında önemli eksikliklerin ortaya çıkmasına ve devletlerin eĢitliğinde ihlallerin yaĢanmasına neden olmaktadır. Çünkü demokratik yönetim ve iĢlevsel olmak arasında çoğu zaman zıt yönde bir korelasyon mevcuttur.765 Bu sebeplerle uluslararası örgütler iĢlevlerini yerine getirebilmek amacıyla üyeleri arasındaki temsil, oy ağırlığı, statü gibi kriterlerde eĢitlik yerine hakkaniyeti tercih etmektedir. Bu iĢlevsel olma güdüsü ve hakkaniyet tercihi nedeniyle egemen eĢitlik ilkesinin mevcut uluslararası sistemde en önemli hukukî ve siyasî dayanağı olan BM‟de dahi devletlerin eĢitliğinin hukukî ve siyasî olarak ihlal edilebildiği görülmektedir. BMGüK‟de daimi üye statüsü ile daimi üyelere tanınan veto hakkı, IMF ve IBRD‟nin karar alma organı olan Guvernörler Kurulu‟nda devletlerin ekonomik kapasiteleri, Merkez Bankası rezervleri vb. ekonomik göstergeleri nispetinde oy ağırlığına sahip olması ve ABD‟nin karar alma sürecinde sahip olduğu biricik statü, AB Konseyi‟nde ekonomik ve demografik değerleri bakımından üst sıralarda yer alan devletlerin daha fazla oy hakkına sahip olması gibi örnekler uluslararası örgütlerin karar alma sürecini etkili kılabilmek, alınan kararların uygulanmasını sağlamak ve faaliyetlerini gerçekleĢtirebilmek 764 Rotschild, J. (1977). Observations on political legitimacy in contemporary Europe. Political Sciences Quarterly, 92(3), 489. 765 Wessels, W. (1996). The modern West European state and the European Union: Democratic erosion or a new kind of polity?. Andersen, S.S. ve Eliassen, K.A. (eds.). The European Union: How Democratic Is It?. London: Sage Publications, 57-58. 222 adına devletler arasında eĢitliği değil, hakkaniyete dayalı temsili tercih ettiklerini göstermektedir. Uluslararası örgütlerdeki bu eĢitsiz ancak iĢlevsel yapıya iliĢkin tartıĢmalarda akla ilk gelen yapı BMGüK olmaktadır. Ancak, uluslararası finans kuruluĢları baĢta olmak üzere, devletlerin uluslararası örgütlerde siyasî ve askerî güçleri, görece büyüklükleri ve ekonomik kapasiteleri uyarınca elde ettikleri kotalar bağlamında oy hakkına sahip olması yirminci yüzyılın ürünü değildir. Bu uygulamanın ilk kurgusunu William Penn‟de görmek mümkündür. Penn Avrupa kıtasında barıĢı tesis edecek bir devlet dıĢı ve üstü yapıdaki devletlerin temsilci sayılarının toprak büyüklükleri, dıĢ ticaret hacimleri, vergi kapasiteleri, yıllık kazançları gibi materyal farklılıklarına bağlı olarak değiĢik olmasının adalet ve hakkaniyet gereği gerekli olduğunu ifade ederek766, en çok temsil hakkını on iki üye ile Almanya Ġmparatorluğu‟na vererek toplamda 90 üyeli bir yapı tasarlamıĢtır.767 Penn‟in ilk örneklerinden birisini sunduğu ekonomik kapasiteye uygun olarak oy ağırlığının değiĢmesi düĢüncesi BM Sistemi‟nde oluĢturulan IMF ve IBRD gibi finansal kurumlarda da kullanılmıĢtır. Finansal kurumlar dıĢında iĢçi-iĢveren iliĢkilerini düzenleyen Uluslararası ÇalıĢma Örgütü‟nde (ILO) Yönetim Kurulu‟nun yapısına bakıldığında, toplam 56 üyenin 28‟i hükümetleri temsil eden, 14‟ü iĢverenleri temsil eden, 14‟ü ise iĢçileri temsil eden üyelerden oluĢurken (ILO Anayasası md. 7.1); hükümeti temsil eden üyelerin 10 tanesinin büyük endüstriyel devletlerden olacağı belirtilmektedir (ILO Anayasası md. 7.2).768 Hammadde alanında Uluslararası Kahve Örgütü (ICO) AntlaĢması madde 12‟ye göre Konsey‟de mevcut toplam 2000 oyun yarısı ihracat yapan, diğer yarısı ise ithalat yapan ülkelere ait olup, her üye temelde sahip olduğu 5 oya ilaveten her dört yılda bir hesaplanan ihracat ve ithalat performanslarına göre değiĢen oy hakkına sahip olmaktadır. Görüldüğü üzere iĢlevsel amaçlarla kurulan uluslararası örgütlerde temsil, oy hakkı ve karar alma süreci istikrarın sağlanabilmesi ve sürdürülebilirlik kaygılarıyla kaynaklar bakımından zengin, görece büyük güçlerin lehine oluĢturulmaktadır. Bu tercih ise devletlerin eĢitliğine aykırı olmaktadır. Uluslararası örgütlerin karar alma sürecinde ve üyelerin statüsünde yaĢanan egemen eĢitlik ihlalinde akla gelen ilk örnekler bir tanesi ise IMF olmaktadır. 766 Penn, W. (1912). An Essay Towards the Present and Future Peace of Europe. (Eserin orijinali 1726‟da yayınlandı), Washington D.C.: The Amerrican Peace Society, 8. 767 Penn, a.g.m., 9. 768 Ġnternet: Constitution of the Internatonal Labour Organization. http://www.ilo.org/public/english/bureau/ leg/download/constitution.pdf adresinden 12 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. 223 IMF, IBRD veya daha popüler ismiyle Dünya Bankası ile birlikte Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın küresel ekonomide yol açtığı tahribatı gidermek, uluslararası ticareti geliĢtirmek, küresel ölçekte planlı bir büyüme gerçekleĢtirmek, yeni bir para ve finans sistemi oluĢturmak amaçlarıyla Bretton Woods‟da kurulmuĢ, BM‟ye bağlı olarak faaliyet gösteren uluslararası kuruluĢlarn baĢında gelmektedir. Bretton Woods Ġkizleri olarak da anılan bu iki örgütün yapısı, karar alma süreci ve iĢleyiĢi aynı fikrî zemin üzerine inĢa edilmiĢ, üye sayısı, oy ağırlığı gibi birkaç küçük rakamsal değiĢiklik dıĢında aynı prensiplere göre iĢlemektedir. Kurulduğu coğrafya ile anılan “Bretton Woods Sistemi‟nin” en önemli sütunlarından birisi olan IMF‟nin kurucu metni olan IMF AntlaĢma Maddeleri md. I‟e göre örgütün amaçları uluslararası finansal sorunlarla mücadele edebilmek amacıyla uluslararası finansal iĢbirliğini sağlayacak daimi bir kurum olabilmek; uluslararası ticaretin dengeli ve ilerleyici bir büyüme sürecinde gerçekleĢmesini sağlamak; üye devletler arasındaki kur farklarının oluĢturduğu dengesizliği gidererek kur değiĢimleri arasında denge sağlamak; çok yönlü bir ödemeler sistemi kurarak dünya ticaretini kolaylaĢtırıcı desteklerde bulunmak; uluslararası ticareti ve yatırımı teĢvik etmektir. 769 Dolayısıyla IMF icracı bir örgüttür ve karar alma süreci ve yapısı da bu icracı statüsüne uygun bir biçimde oluĢturulmuĢ, demokratik kaygılar yerine iĢlevsellik ve hakkaniyet ön planda tutulmuĢtur. ĠĢlevsellik kaygısına uygun olarak IMF‟nin kurumsal yapısı Guvernörler Kurulu, Yönetim Kurulu ve icra direktöründen oluĢmaktadır (IMF AntlaĢma Maddeleri, XII/1). Guvernörler Kurulu üye devletlerin bir asil bir de alternatif temsilci ile temsil edildiği, IMF‟nin yılda bir kez toplanan karar alma organıdır (IMF AntlaĢma Maddeleri, XXII/2). IMF politikalarının icracı organı ise Yönetim Kurulu yani diğer ismiyle Ġcra Direktörleri Kurulu‟dur. Yönetim Kurulu IMF ilk kurulduğunda en büyük kotaya sahip beĢ ülkeden 5 temsilci, geriye kalan üyelerden de 15 temsilci olmak üzere toplam 20 üyeden oluĢmakta iken (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. XXII/3/b/i ve ii), Soğuk SavaĢın sona ermesi ve SSCB‟nin dağılması sonrası ortaya çıkan yeni devletleri de kapsamak adına 24 üyeden oluĢmaya baĢlamıĢtır.770 Bu 24 üyeden ABD, Japonya, Almanya, Fransa ve Ġngiltere en 769 Ġnternet: Articles of Agreement of the International Monetary Fund. https://www.imf.org/external/pubs/ft/aa/ adresinden 10 Ekim 2013‟de alınmıĢtır. 770 Ġnternet: IMF board approves far-reaching governance reforms, http://www.imf.org/external/pubs/ ft/survey/so/2010/NEW110510B.htm adresinden 13 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. 224 fazla kotaya sahip beĢ devlet olarak kendilerini temsilen birer üyeye, Rusya, Çin ve Suudi Arabistan da malî ve siyasî güçleri sebebiyle kendilerini temsilen birer üyeye, geriye kalan ülkeler ise ülke grupları halinde toplam 16 üyeye sahiptir. IMF karar alma sürecinin etkili iĢleyebilmesi adına küresel ekonomide söz sahibi sekiz devlet ile diğer üyelerin temsilcilerinin statülerini farklı tanımlamıĢtır. Hatta bu sekiz devletten ABD, Japonya, Almanya, Fransa ve Ġngiltere ile Rusya, Suudi Arabistan ve Çin‟in temsilcilerinin statüleri de farklıdır. Ġlk beĢ devletin temsilcileri doğrudan atanırken, diğer üç devletin temsilcileri seçilmektedir. EĢitliğe aykırı bu uygulama dıĢında IMF‟de devletlerin eĢitliğini ihlal eden asıl uygulama ise Guvernörler Kurulu ve Yönetim Kurulu‟nda oylamalarda ağırlıklı oy usulünün kullanılması olmaktadır. Bu usule göre IMF üyesi devletler milli gelirleri, merkez bankası rezervleri, dıĢ ticaret hacimleri nispetinde bir kotaya sahip olmakta (üye devletlerin kotaları her beĢ yılda bir revize edilmektedir) ve kotaları ölçüsünde IMF kaynaklarına katkı yapmaktadır. 2015 yılı itibarıyla üye devletlerin kotaları en son Aralık 2010‟da gerçekleĢen XIV. Genel Gözden Geçirme sonrasında belirlenmiĢtir. Bu gözden geçirmeye göre ABD yüzde 17,68, Japonya yüzde 6,56, Almanya yüzde 6,12, Ġngiltere ve Fransa yüzde 4,51 ile ilk beĢ sırada yer alırken, Çin yüzde 4,00, Suudi Arabistan yüzde 2,93 ve Rusya yüzde 2,50, Hindistan yüzde 2,44, Brezilya yüzde 1,78 ile ilk on beĢte yer almaktadır.771 Üye devletlerin kota yüzdeleri büyük ölçüde oy ağırlıklarını da belirlemektedir. IMF‟de karar alma süreci ağırlıklı oy ve oy çoğunluğu usullerine göre iĢlemektedir. IMF‟de kararlar genellikle toplam oyların yüzde 85‟i ile alınmaktadır (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. III/2/c). Bununla birlikte, IMF AntlaĢma Maddeleri md. III/3/a‟da geçen üyelerin kotalarının artırılması gibi durumlarda ise oylamalarda yüzde 70 Ģartı aranmaktadır. Ağırlıklı oy usulü IMF karar alma sürecinin en önemli unsuru olmaktadır ve bu uygulamada devletlerin kotaları temel belirleyici rol oynamaktadır. Kotalar IMF‟nin hesaplama birimi olan özel çekme hakları (SDR) tarafından belirlenmektedir. Her üye devlet sahip olduğu her 100.000 SDR için bir oy hakkına sahip olmakta, bu oy hakkı bütün üyeler için eĢit olan temel oy hakkına eklenmekte, böylece her üye devletin sahip olduğu 771 Tezin bu bölümünün tamamında IMF üye devletlerinin SDR miktarları, kota büyüklükleri ve yüzdeleri, oy ağırlıkları ve yüzdeleri gibi değerlerle ilgili bilgiler IMF resmi web sayfasından alınmıĢtır. Bu sebeple bu bölümde tekrar kullanılan kota, oy ağırlığı gibi rakamsal atıflarda tekrar dipnot kullanılmamaktadır. Bakınız: Ġnternet: IMF members‟ quotas and voting power, and IMF board of governors, http://www.imf.org/external/np/sec/memdir/members.aspx adresinden 12 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. 225 oy ağırlığı hesaplanmaktadır. Temel oy ise her üye devlet için eĢit olup, toplam oy sayısının üye devlet baĢına düĢen kısmının yüzde 5,502‟sine tekabül etmektedir (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. XXII/5/a/i). Buna göre Aralık 2010‟da gerçekleĢen XIV. Genel Gözden Geçirme itibariyle üye devletlerin temel oy sayısı “toplam oy oranı / üye devlet sayısı x %5,502” (2.520.571 / 188 x 0,05502) formülüne göre 738‟e tekabül etmektedir. Bu hesaplamaya göre 42.122.400.000 SDR‟si olan ABD‟nin 421.962 (421224+738) oyu bulunmakta ve bu oy hakkı karĢılığında yüzde 16,74‟lük oy ağırlığına sahip olmaktadır. Buna karĢılık IMF‟de en küçük oy ağırlığı yüzde 0,03 olarak belirlenmiĢ olup, bu değer Palau, Bhutan, Gine-Bissau ve Tuvalu gibi yirmi bir devletin sahip olduğu oy oranını göstermektedir. Dolayısıyla IMF‟de birisi bütün üyeler için eĢit olan ve 2010 yılındaki son gözden geçirme ile 738 oya tekabül eden temel oy, diğeri üye devletlerin ekonomik büyüklüklerine bağlı olarak belirlenen kotaları oranında sahip olduğu kota kaynaklı oy olmak üzere iki oy hakkı mevcuttur (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. XXII/5/a). Birinci oy bütün üye devletler için eĢit değere sahip olup egemen eĢitliğe uygun bir uygulama iken, ikincisi egemen eĢitliği ihlal eden bir uygulamadır. IMF‟de karar alma sürecinde asıl olarak ikinci oy, yani kotaya dayalı oy belirleyici olmaktadır. Kotası düĢük olan zayıf devletler böylece karar alma sürecinde etkisiz aktörler haline gelmektedir. Sadece zayıf devletler değil, ilk on dıĢındaki bütün devletlerin kotaları karĢılığı sahip olduğu oy ağırlığı toplamı yüzde 45 civarı olmaktadır. Yani 188 üyesi bulunan IMF‟de772 ilk on devlet, geri kalan 178 devletten daha fazla oy ağırlığına sahiptir. Ġlk on devlet içerisinde ise ABD yüzde 16,74‟lük oy ağırlığı ile bütün kararları tek baĢına veto edebilme gücüne sahip olmaktadır. Dolayısıyla IMF‟de karar alma sürecinde egemen eĢitlik ihlal edilmektedir. ABD istisnacılığı olarak da adlandırılabilecek bu durumda ABD de facto veto hakkına sahip olup, geri kalan bütün IMF üyelerinin hem fikir olduğu bir konuda karĢıt oy kullanarak karar alam sürecini tek baĢına belirleyebilme gücüne sahip olmaktadır. Yani ABD IMF‟nin iĢleyiĢini tek baĢına karar verebilme kudretine sahip olmaktadır, ki devletlerin egemen eĢitliği ilkesini ihlal eden bir statü söz konusu olmaktadır. IMF‟de eĢitsizliğin diğer bir boyutu ise bir örnekle Ģu Ģekilde açıklanabilmektedir. 2500 km² büyüklüğe ve 509.000 nüfusa sahip Lüksemburg ile 197 bin km² büyüklüğe ve 772 En son 18 Nisan 2012‟de Güney Sudan üye olmuĢtur. Bakınız: Ġnternet: List of members, https://www.imf.org/external/np/sec/memdir/memdate.htm adresinden 14 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. IMF neredeyse BM üyelerinin tamamımı ihtiva etmektedir. BM üyesi olup da IMF üyesi olmayan devletler: Monako, Küba, Kuzey Kore, Andora, LihtenĢtayn ve Nauru‟dur. 226 13,7 milyon nüfusa sahip Senegal kıyaslandığında görülmektedir. Bu örnekte, Lüksemburg kendisinden toprak büyüklüğü bakımından yaklaĢık seksen kat, nüfus olarak yaklaĢık yirmi yedi kat büyük olan Senegal‟den daha fazla kotaya ve oy ağırlığına sahiptir. Lüksemburg 4925 oy ile yüzde 0.20 oy ağırlığına sahip iken, Senegal 2356 oy ile yüzde 0.09 oy ağırlığına sahiptir. Ters korelasyon neticesinde devletler arasındaki eĢitsiz konum aĢikar olmakla birlikte, IMF AntlaĢma Maddeleri‟nde geçen oy hakkı bakımından hukukî bir durumdur, çünkü Lüksemburg 418,7 milyon SDR ile yüzde 0,18‟lik kota payına sahip iken, Senegal 161,8 milyon SDR ile sadece yüzde 0,07‟lik kota payına sahiptir. Yani IMF‟deki devletler arasındaki eĢitsizlik hukukî bir zemine sahiptir. Ancak bu eĢitsizlik hiçbir Ģekilde IMF‟nin meĢruiyetini zedelememektedir. Çünkü IMF amaçları doğrultusunda iĢlevsel ve hukukî bir karar alma mekanizması oluĢturmuĢtur. IMF‟de geliĢmiĢ devletler (büyük güçler) ile geliĢmekte olan devletler arasındaki farklılık ve eĢitsizlik Yönetim Kurulu‟ndaki eylemlerde de görülmektedir. Yönetim Kurulu‟ndaki temsil oy ağırlıklarının bir yansıması olarak farklı statüleri beraberinde getirmektedir. IMF‟nin en büyük kotaya sahip beĢ devleti (ABD, Japonya, Almanya, Ġngiltere ve Fransa) kendi temsilcilerini atama hakkına sahiptir (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. XII/3/b/i) ve bu temsilcilerin görev süresine iliĢkin hiçbir kısıtlama bulunmamaktadır. Diğer devletlerin temsilcileri ise seçimle belirlenmekte olup (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. XII/3/b/ii), seçilen temsilcilerin görev süresi iki yıldır (IMF AntlaĢma Maddeleri, md. XII/3/d). Çin, Rusya ve Suudi Arabistan kendi temsilcisini seçme hakkına sahip iken, diğer üye devletler devlet grupları halinde temsilcilerini seçmektedir. Örneğin Türkiye Avusturya, Belarus, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kosova, Slovakya ve Slovenya ile birlikte aynı grupta yer almaktadır ve grubun oy ağırlığı yüzde 2,92, temsilcisi ise Türkiye‟de hazine müsteĢarlığı görevi yapmıĢ olan Ġbrahim Çanakçı‟dır.773 Ġbrahim Çanakçı IMF‟de Ġcra Direktörlüğü görevine getirilen ilk Türk temsilcidir. Görüldüğü üzere IMF‟de devletlerin temsilcileri de eĢit olmayan statülere sahip olabilmektedir. En büyük kotaya ve dolayısıyla oy ağırlığına sahip beĢ devletin Yönetim Kurulu temsilcileri BMGüK‟dekine benzer bir Ģekilde de facto daimi üye statüsünde olmaktadır. Çünkü seçimle değil doğrudan kendi devletlerince atanmakta ve görev sürelerine iliĢkin bir kısıtlama söz konusu olmamaktadır. 773 Ġnternet: IMF executive directors. 227 Ayrıca devletlerin oy ağırlığının nominal değerlerine karĢılık bir de reel değerleri söz konusudur. Örneğin ABD‟nin oy ağırlığı olan yüzde 16,74 nominal değer olarak önemli bir oranı göstermektedir, ancak kararların yüzde 85 çoğunlukla alındığı göz önünde bulundurulduğunda ABD‟nin olumsuz oy tercihinin diğer bütün devletlerin olumlu tercihlerini önemsiz kılması bakımından yüzde 16,74‟lük oy hakkının reel değeri nominal değerinden çok daha büyük olmaktadır, çünkü de facto veto anlamına gelmektedir. Devletlerin oy ağırlıklarının reel ve nominal değerleri arasındaki eĢitsizlik IMF karar alma sürecini doğrudan etkilemektedir. IMF‟de karar alma süreci büyük güçlerin ve geliĢmiĢ devletlerin oluĢturduğu grupların etkisi altındadır. BMGüK daimi üyelerinin IMF‟deki toplam oy ağırlığı yüzde 31,52, G8 üyelerinin yüzde 43,47, AB üyelerinin yüzde 33,2, OECD üyelerinin yüzde 65,2 olmaktadır. Dolayısıyla her halükarda çok az sayıda temsilcinin tahakkümü söz konusu olmaktadır. 188 üyeli IMF‟de kota sıralamasını oluĢturan ilk on ülke IMF Yönetim Kurulu‟ndaki toplam oyların yarısına sahip olmaktadır. ABD‟nin sahip olduğu veto gücüne benzer bir güç ilk on sıradaki ülkeler arasında blok oluĢturulması ile de mümkündür. Teorik olarak toplamda yüzde 15‟i geçecek Ģekilde oluĢan her blok karar alma sürecinde veto gücüne sahip olmaktadır. IMF‟de karar alma sürecinde egemen eĢitlik sadece temel oy ile sağlanmaktadır. Ancak, üye devletlerin oy ağırlığının büyük ölçüde kotaları bağlamında oluĢtuğu göz önünde bulundurulduğunda temel oyun değeri ve karĢılığı oldukça zayıf olmaktadır. Bu sebeple, IMF‟de temel oy oranının artması eĢitsizliği azaltıcı bir iĢleve sahip olacaktır. En son 2010 yılındaki gözden geçirme ile tespit edilen ve 2015 yılında uygulandığı haliyle temel oy oranının yüzde 5,502 yerine yüzde 25 veya yüzde 50 gibi radikal bir oranla artıĢ göstermesi küçük devletlerin oy ağırlığını karar alma sürecini etkileyecek düzeyde artırırken, büyük devletlerin oy ağırlığını azaltacaktır. Örneğin 2010 yılındaki son gözden geçirme sonrasında Çad‟ın yüzde 0,06 olan oy ağırlığı temel oyu belirleyen oranın yüzde 25 olması ile yüzde 0,15, yüzde 50 olması ile yüzde 0,28 olurken; ABD‟nin yüzde 16,74 olan oy ağırlığı yüzde 25‟lik hesaplamada yüzde 13, yüzde 50‟de ise yüzde 8,8‟e düĢmektedir.774 Dolayısıyla temel oyları belirleyen yüzdenin 5,502‟den yüzde 10, 25, 50 gibi daha yüksek oranlara yükselmesi zayıf devletlerin oy ağırlığını artırırken, güçlü devletlerin oy ağırlığını ciddi oranda azaltacaktır. Öyle ki, yüzde 25‟lik artıĢ neticesinde 774 Ġnternet: Woodward, D. (2007). IMF voting reform: Need, opportunity and options, 16, http://unctad.org/en/docs/gdsmdpbg2420077_en.pdf adresinden 10 Haziran 2013‟te alınmıĢtır. 228 ABD sahip olduğu veto gücünü yitirmektedir. Yine aynı araĢtırmada ABD‟nin 2010-2015 döneminde izin verebileceği en yüksek oranın yüzde 11,3 olabileceği, çünkü temel oyların yüzde 11,3 ile hesaplanması halinde ABD‟nin oy ağırlığının yüzde 15,25 olacağı, yani veto gücüne sahip olmaya devam edeceği de belirtilmiĢtir.775 IMF‟deki eĢitsizlik tartıĢmalarında en önemli husus, tezin bu bölümünde yer yer kısaca bahsedilen ABD‟nin sahip olduğu de facto veto hakkıdır. IMF karar alma sürecindeki kotalar ve bu kotalara bağlı oy yüzdeleri neticesinde ABD her hangi bir Ģekilde resmen zikredilmemiĢ olsa da veto gücüne sahip olmaktadır. Yüzde 17,68‟lik kotaya sahip olan ABD yüzde 16,74‟lük oy hakkına sahip olduğu için ABD‟nin olumsuz oy kullandığı buna karĢılık diğer bütün üye devletlerin olumlu oy kullandığı bir oylamada olumlu oylar maksimum yüzde 83,26 olmaktadır ki, karar yeter sayısı olan yüzde 85‟i geçememektedir. Dolayısıyla ABD herhangi bir Ģekilde IMF AntlaĢma Maddeleri‟nde yazmıyor olsa da de facto veto hakkına sahiptir. IMF‟de ABD dıĢında hiçbir üye devletin böylesi bir veto gücü bulunmamaktadır. Bu sebeple hareket kabiliyeti fazlasıyla ABD‟nin sahip olduğu oy ağırlığına bağlı olan IMF, ABD‟nin çıkarları doğrultusunda politikalarını uygulamak mecburiyetinde olmaktadır. ABD‟nin IMF‟deki üstünlüğü ve ayrıcalığı sadece yüzde 16,74‟lük oy hakkıyla elde ettiği veto hakkı değildir. Daha da önemlisi ABD IMF‟de uyguladığı güç politikasıyla ayrıcalığını ve üstünlüğünü devam ettirmeyi baĢarmaktadır. BM, IMF, IBRD ve daha birçok uluslararası örgütün kurulduğu 1945 sonrası dönemde ABD diğer devletlere nispetle siyasî, ekonomik ve askerî bakımdan oldukça güçlü bir konumda olduğu için bu güçlü konumu gereği kuruluĢunda ön planda bulunduğu örgütlerde ayrıcalıklı konumlar elde etmiĢtir. Dolayısıyla ABD‟nin sahip olduğu birçok ayrıcalık, uluslararası örgütlerin henüz kuruluĢ aĢamalarından kaynaklanmaktadır. IMF‟nin kurulması aĢamasında da bunu görmek mümkündür. IMF‟nin yapısı, karar alma süreci ve iĢleyiĢine dair öne sürülen planlardan Ġngiltere‟nin planına göre IMF fonu 23 milyar doları ABD‟ye ait olmak üzere en az 26 milyar dolar olmalıydı. ABD planına göre ise 2 milyar doları ABD‟nin olmak üzere toplam 5 milyar dolarlık bir fon yeterli olmaktaydı. Fransa, Kanada ve diğer birkaç plan önerisi sonrasında IMF‟nin 8,8 milyar dolarlık bir fonunun olmasına ve bu fonun 2,75 775 Woodward, a.g.m., 16. 229 milyar dolarının ABD tarafından tahsis edilmesine karar verilmiĢtir.776 Böylece ABD IMF fonunun veya sermayesinin yüzde 30‟unu tek baĢına karĢılayarak yüzde 33‟lük bir oy hakkı elde etmiĢtir. Ġngiltere ise yüzde 16 ile ikinci en büyük oy oranına sahip olmuĢtur.777 Görüldüğü üzere IMF‟de ABD‟nin sahip olduğu ayrıcalık konjonktürel olarak ABD üstünlüğünün bir sonucudur. Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında Avrupa baĢta olmak üzere küresel ekonomilerde iyileĢmeler baĢlayınca IMF üye devlet sayısında ve üye devletlerin IMF kotalarında artıĢ yaĢanmaya baĢlanmıĢ, bu sebeple ABD‟nin oy ağırlığında düĢüĢler yaĢanmıĢtır (1946‟da yüzde 33,14, 1951‟de 29,96, 1961‟de 24,99, 1971‟de 21,42, 1981‟de 20,01)778. 1990 yılına gelindiğinde ABD‟nin oy oranı yüzde 19,1 olmuĢtur.779 Günümüzde ise yüzde 16,74‟e kadar gerilemesine karĢılık, ABD hâlâ kararları veto edebilme gücüne sahiptir. IMF‟nin kuruluĢundan itibaren devletler arasında eĢitsizliğe yol açan önemli bir neden de, yukarıda sebebi kısaca açıklanan büyük güçlerin güç politikaları olmaktadır. IMF ve Dünya Bankası gibi Bretton Woods sisteminin araçları, Marshall Yardım programı gibi aygıtlar ABD‟nin Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası bozulan küresel ekonomik sistemi iyileĢtirmek için kullandığı araçlar olmuĢtur. ABD bu araçlar sayesinde yeni uluslararası sistemin öncüleri olan uluslararası örgütlerde ayrıcalıklı konumlar elde etmiĢ, kendi hegemonyasını oluĢturma yolunda önemli ilerlemeler kat etmiĢtir. ABD‟nin IMF‟yi bir dıĢ politika aracı olarak kullanıp kullanmadığına iliĢkin en önemli çalıĢmaların baĢından Strom Thacker‟in IMF programlarının büyük devletlerin siyasî etkileriyle Ģekillendiğini anlattığı çalıĢma gelmektedir. Thacker IMF programlarından yararlanan devletlerin yararlanmayanlara göre oylamalarda ABD ile birlikte hareket ettiğini ve IMF desteği alan devletlerin oy tercihlerini ise ABD lehine değiĢtirdiklerini tespit etmiĢtir.780 Ayrıca ABD‟nin yüzde 17‟ye yakın oy oranı ile tek baĢına veto gücüne sahip olması yanı sıra, IMF baĢkanlarının genellikle Avrupa menĢeili olup, ABD kararlarına neredeyse hiç karĢı çıkmadıklarını belirtmiĢtir.781 Bu görece üstün siyasî konumu sebebiyle ABD IMF programlarını ve fonlarını kendi politikalarına uygun hareket eden devletlere 776 Vreeland, J.R. (2007). The International Monetary Fund (IMF): Politics of Conditional Lending. Oxon: Routledge, 8. 777 Gianaris, W.N. (1990). Weighted voting in the International Monetary Fund and the World Bank. Fordham International Law Journal, 14(4), 919. 778 Gianaris, a.g.m., 937. 779 Ġnternet: IMF (1990). International Monetary Fund Annual Report: 1990, Washington, 120. https://www.imf.org/external/pubs/ft/ar/archive/pdf/ar1990.pdf adresinden 14 Haziran 2013‟te alınmıĢtır. 780 Thacker, S.C. (1999). The high politics of IMF lending. World Politics, 52(1), 46-49. 781 Thacker, a.g.m., 41. 230 yönlendirmekten çekinmemektedir.782 Bu güç siyaseti IMF‟de o derece yaygın olmaktadır ki, bazı çalıĢmalara göre IMF‟deki her yedi olaydan sadece bir tanesi teknik Ģartlara uygun bir Ģekilde gerçekleĢmekte, ABD baĢta olmak üzere büyük güçlerin siyasetiyle yönlendirilmemektedir.783 IMF‟nin resmî ve hukukî yapısına rağmen informal siyasetin yaygınlığını eleĢtiren baĢka bir çalıĢmada da ABD‟nin dıĢ yardımlarda bulunduğu devletlerin IMF oylamalarında ABD ile paralel bir seyir gösterdiği belirtilmiĢtir.784 Yine bir baĢka çalıĢmada ABD‟nin stratejik olarak önemli veya ortak gördüğü devletlere yönelik IMF koĢullarını hafiflettiğini, buna karĢılık önem derecesi az olan devletlere yönelik IMF koĢullarına ise müdahale etmediği ortaya konmaktadır. Bu çalıĢmaya göre Soğuk SavaĢ sonrası dönemde ABD için önem derecesi artan Rusya‟ya iliĢkin IMF koĢulları ve muhtemel yaptırımlar ABD tarafından hafifletilirken, ABD‟nin Soğuk SavaĢ dönemindeki önemini kaybeden Polonya‟ya yönelik IMF koĢulları ve yaptırımlarına her hangi bir müdahalesi olmamıĢtır.785 IMF‟deki güç politikasının aynı zamanda BMGeK‟i de etkilediğini belirten bir çalıĢmada ise, BMGeK‟deki oylamalarda tercihleri büyük güçler tarafından etkilenmek istenen görece zayıf devletlere yönelik IMF‟nin borç programlarının birer rüĢvet veya ödül olarak kullanıldığı ifade edilmiĢ, sadece ABD‟nin değil, Japonya, Almanya, Fransa ve Ġngiltere‟nin de bu politikaya baĢvurduğuna değinilmiĢtir.786 Ayrıca BMGüK geçici üyelerinin dahi kararlarının IMF destekleri ile etkilendiği belirtilmiĢtir.787 Sonuç olarak, ABD‟nin IMF üzerindeki etkisi yüzde 16,74‟lük oy hakkı ile elde ettiği veto gücü ile sınırlı değildir. ABD hukukî olarak elde ettiği bu üstünlüğünü informal güç siyasetleri ile daha da etkili kılmaktadır. Bu bağlamda ABD küresel politikada kendisiyle uyum içerisinde politikalar gerçekleĢtiren devletlerin IMF yükümlülüklerini hafifletebilmekte, ülke programlarına kolaylaĢtırıcı müdahalelerde bulunabilmekte, üye 782 Kahler, M. (1990). The United States and the International Monetary Fund: Declining influence or declining interest?. Karns, M.P. and Mingst, K.A. (Eds.). The United States and Multilateral Institutions. Boston: Unwin Hyman, 110; Stone, R.W. (2008). The scope of IMF conditionality. International Organizations, 62(4), 591-592. 783 Stiles, K.W. (1991). Negotiating Debt: The IMF Lending Process. Boulder: Westview, 196-197. 784 Stone, 2008, 591-596. 785 Stone, R.W. (2002). Lending Credibility: The International Monetary Fund and the Post-Communist Transition. Princeton: Princeton University Press, 114 ve 166-167. 786 Dreher, A, Sturm, J.E. (2012). Do the IMF and the World Bank influence voting in the UN General Assembly?. Public Choice, 151(1-2), 371-373. 787 Dreher ve Sturm, a.g.m., 364. 231 seçimlerinde (baĢkan ve icra direktörleri) ülkeleri yönlendirebilmektedir. Bu sayede ABD IMF‟de veto gücünü kullanmadan, yani IMF‟yi tek baĢına yönlendirdiği Ģeklinde bir algıya sebebiyet vermeden, diğer üye devletleri farklı argümanlarla kendi lehine ve yanında kararlar almaları hususunda etkilemektedir. Özetle, IMF‟de egemen eĢitlik ilkesi üye devletlerin üyelik statüleri, sahip oldukları kotalar ve bu kotalara bağlı olarak Ģekillenen oy ağırlıkları bağlamında ihlal edilmektedir. IMF iĢlevsel bir örgüt olarak amaçlarını yerine getirmek amacıyla hakkaniyete uygun bir yapı oluĢturmuĢ, devletlere finansal güçleri ve katkıları oranında oy hakkı tanımıĢtır. Bu yönüyle IMF‟deki eĢitsizlik ve demokrasiye uygun olmayan karar alma süreci hukukî ve meĢrudur. Ayrıca IMF gibi iĢlevsel uluslararası örgütlerde eĢitliğin ve demokrasinin aranmaması gerektiğini savunan önemli bir literatür de mevcuttur. Örneğin Moravcsik AB örneğinde meĢruiyetini halk yerine devletlerden alan hükümetlerarası örgütleri de meĢru kabul etmektedir. Ayrıca AB gibi uluslararası örgütlerde önemli olanın iĢleyiĢin demokratik olup olmaması değil, örgütün amaçlarına uygun iĢleyip iĢlemediği olduğunu ifade etmektedir.788 Robert Dahl de uluslararası örgütlerin demokratik olabileceklerine inanmamaktadır789, hatta bu arayıĢı gereksiz görmektedir.790 Dahl uluslararası örgütlerin demokratik olamamalarını demokrasi kavramının muhtevasından kaynaklanan iki ana sebep nedeniyle açıklamaktadır. Birincisi, hükümet politikaları ve kararları üzerindeki kontrol anlamında demokrasi, ikincisi ise temel haklar sistemi olarak demokrasi.791 Birincisinde kontrol aracı seçimler iken; ikincisinde ise sistemin iĢleyiĢinde özgürlükler, haklar ve fırsatlar gibi demokratik nüveler söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak Dahl‟a göre demokratik olmayan sistemlerde demokrasi arayıĢı yanlıĢtır; uluslararası örgütler demokratik yapılar değil, bürokratik pazarlık sistemleridir (bureaucratic bargaining systems); çıkarların ve amaçların söz konusu olduğu uluslararası örgütlerde demokratik edimlerin göz ardı edilmesi gerektiğini belirtmektedir.792 IMF‟de eĢitliğin aranması gerekir mi gerekmez mi? Bu soru farklı bir tartıĢmanın muhtevasına iĢaret etmektedir. Egemen eĢitsizliğin IMF çerçevesinde tartıĢılıyor olması, 788 Moravcsik, A. (2002). In defence of the „democratic deficit‟: Reassessing legitimacy in the European Union. Journal of Common Market Studies, 40(4), 610-622. 789 Dahl, R.A. (1999). Can international organizations be democratic? A sceptic‟s view. Democracy’s Edges. Shapiro, I. And Hacker-Cordon, C. (eds). Cambridge: Cambridge University Press, 19.(19-36) 790 Dahl, a.g.m., 32. 791 Dahl, a.g.m., 20. 792 Dahl, a.g.m., 33-34. 232 IMF‟nin dibacesinde ve iki maddesinde açıkça devletlerin eĢitliğine vurgu yapan BM ġatı‟nın, dolayısıyla BM‟nin sisteminde yer alan bir örgüt olarak egemen eĢitliğe aykırı bir karar alma sürecine ve üyelik yapısına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. ABD‟nin sahip olduğu yüzde 16,74‟lük oy ağırlığı ile IMF‟nin karar alma sürecinde de facto veto hakkına sahip olması; ABD, Japonya, Almanya, Fransa ve Ġngiltere‟nin IMF Guvernörler Kurulu üyelerini doğrudan atayıp, diğer ülkelerin temsilcilerinin seçimle belirlenmesi; Rusya, Çin ve Suudi Arabistan dıĢında diğer 180 devletin gruplan halinde IMF karar alma sürecine katılır iken, bu üç ülkenin kendi seçilen temsilcileri ile karar alma sürecine katılmaları vb. eĢitsizlikler nedeniyle IMF‟de egemen eĢitlik ilkesi önemli ölçüde ihlal edilmektedir. 233 5. SONUÇ Devletlerin egemen eĢitliği ilkesi BM ġartı md. 2/1‟de geçtiği haliyle BM‟nin ve BM sisteminin yani 1945 sonrası uluslararası iliĢkiler yapısının temel ve kurucu ilkesi olmaktadır. Aynı zamanda felsefî ve hukukî geçmiĢi Antikite‟ye kadar uzanıyor olsa da, günümüzde tartıĢılan haliyle geçmiĢi on altıncı yüzyıla dayanan ilkenin oldukça zengin bir teorik muhtevası söz konusudur. Özellikle BM ile baĢlayan süreçte birçok uluslararası örgütün anayasal metninde, uluslararası antlaĢmalarda, uluslararası mahkeme ve hakemlik müesseselerinin kararlarında, uluslararası hukukun doktriner metinlerinde zikrediliyor olmasına karĢılık egemen eĢitlik ilkesi uluslararası pratiklerde muhtevasına yaraĢır bir Ģekilde uygulanmamaktadır. Fikrî ve hukukî bakımdan oldukça sağlam bir mahiyeti olmasına ve mevcut uluslararası sistemin anayasası hüviyetindeki BM ġartı‟nda “kurucu ilke” olarak zikredilmesine rağmen uluslararası pratikte uygulanmıyor oluĢu akla Ģu soruları getirmektedir: Devletlerin egemen eĢitliği BM Sisteminin kurucu ilkesi ve uluslararası hukukun temel ilkelerinden birisi olması rağmen neden uluslararası pratiklerde tam uygulanmıyor? Buna bağlı olarak, eğer bu ilke uluslararası pratiklerde uygulama imkanı bulmayacaksa neden BM ġartı baĢta olmak üzere yirminci ve yirmi birinci yüzyılın uluslararası anayasal metinlerinde, uluslararası örgüt kararlarında, uluslararası yargı kararlarında ve uluslararası hukuk doktrininde sıklıkla zikredilmekte, uluslararası sistemin ve uluslararası hukukun önemli ilkelerinden birisi olarak değerlendirilmektedir? Bu iki soruyu kapsar nitelikte bir üçüncü soru olarak, devletlerin egemen eĢitliği ilkesinin bu zengin muhtevasına ve kabulüne rağmen uluslararası pratikte tam olarak uygulanmıyor oluĢu nasıl izah edilmelidir? Özellikle üçüncü soru bu tezin temel problemi olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesinin teorisi (normatif boyutu) ile pratiği (realist boyutu) arasındaki bu uyuĢmazlığın tespit edilmesinde ve anlaĢılmasında tez “siyasî mit” söylemine baĢvurmaktadır. Teorisi ile pratiği örtüĢmeyen birçok kavram ve olay Uluslararası ĠliĢkiler‟de “mit” olarak değerlendirilmektedir. Tezde egemen eĢitlik bir siyasî mit olarak değerlendirilmekte olup, bu değerlendirmede mit kavramının tercih edilmesi modaya uyma veya teamüle uyma kaygısından kaynaklanmadığı gibi, literatürdeki mit kavramına iliĢkin içeriğin aynen kabulü Ģeklinde de olmamıĢtır. Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe mit kullanımında bir özensizlik ve yanılgı söz 234 konusudur. ġöyle ki, teorisi ile patriği uyuĢmayan, örtüĢmeyen neredeyse bütün kavramlar ve olaylar mit olarak değerlendirilmektedir. Bu teze göre bu tarz bir kullanım “mit” kavramını sıradanlaĢtırmaktadır. Eğer mit sıradan bir kavram ise Uluslararası ĠliĢkiler‟in ortodoks anlayıĢlarına yönelik ciddi iddiaların yer aldığı eleĢtirilerde mit kavramı kullanılmamalıdır. Çünkü kökleĢmiĢ kabuller ve zihniyetler olarak ortodoksilere yönelik eleĢtiriler güçlü argümanlar kadar güçlü “ifadelere” de ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda tezde yeniden tanımlanan haliyle mit oldukça güçlü bir ifade ve sembol olarak değerlendirilmektedir. Ancak bir kavramı mit olarak değerlendirmek için onun teori-pratik uyuĢmazlığı dıĢında baĢka özelliklere de sahip olması gerekmektedir. Mit kavramı genellikle “hayal ürünü ve gerçek dıĢı efsanevi anlatımlar” anlamında kullanılmaktadır. Teze göre bu anlamıyla mit hiçbir sosyal ve siyasî mefhumu anlamlandırmaya yardımcı olmamaktadır. Bunun yerine, mitin gerçekle bağları olduğunu ifade etmekle tanımlamaya baĢlamak gerekmektedir. Mitte bahsedilen konu gerçek dünyayla alakalıdır ve toplumu belirli bir konuda aydınlatmak ve yönlendirmek maksadıyla anlatılmaktadır, yani bir amacı vardır. Bu amacı doğrultusunda mit toplum tarafından kabul edilmekte ve uzun zaman zarfınca kullanılmaktadır. Böylece bu teze hâkim olan görüĢe göre mit, yalnızca teori-pratik uyuĢmazlığı olmayıp, aynı zamanda gerçekle bağı olmak, belirli bir süre var olmak, tekrarlanmak, toplumda ortak bir tutum oluĢturmak gibi özelliklere de sahip olmalıdır. Tezde literatürde ilkel toplumlara ait, rasyonel olmayan ve modern toplumlarda geriletici etkileri olan basit anlatımlar Ģeklinde tanımlanan siyasî mit tanımı eleĢtirilerek yeni bir tanım ortaya konmaktadır. Bu yeni tanıma göre siyasî mit belirli kiĢiler tarafından toplumu belirli amaçlar dahilinde yönlendirmek için icat edilen, toplumu bir konu hakkında bilgilendirmek, bir kavramı ya da olayı topluma kabul ettirmek, mevcut sistemi devam ettirmek ya da değiĢtirmek amacıyla kullanılan, toplumu kolektif bir tutum oluĢması yönünde yönlendirmesi bakımından “itici güç” görevi üstlenen, siyasî gerçeklerle alakalı anlatımlar ve araçlar olmaktadır. Tezde devletlerin egemen eĢitliği bu tanımda belirtildiği haliyle bir mit olarak değerlendirilmektedir. Bir siyasî mit olarak devletlerin egemen eĢitliği ilkesi geçmiĢten bugüne ve yarına “devletlerin eĢitliği fikrinin” aktarımını sağlamakta, rasyonel uluslararası politikayı daha anlaĢılır kılmakta, uluslararası organizasyonlardaki temsil ve karar alma 235 mekanizmalarındaki yapıların oluĢturulma Ģeklini ve nedenlerini sebep-sonuç illiyeti ile bir mantığa oturtmaktadır. Ayrıca uluslararası toplumun üyelerinden görece zayıf devletlerin kendilerini uluslararası politikada konumlandırmalarına, diğer devletlerle iliĢkilerini “eĢitlik” temelinde gerçekleĢtirmelerine ve bu amaçla bir arada hareket etmelerine fikrî bir zemin oluĢturmaktadır. Son olarak bu mit sayesinde devletler arası iliĢkiler kimi alanlarda nispeten eĢitlik ilkesine uygun iĢlemekte, devletlerin birbirleriyle eĢit oldukları fikri uluslararası bir meĢruiyet elde etmekte, devletlerin egemen eĢitliği ilkesi uluslararası toplumun kutsal ve kurucu değerleri arasında yer almaktadır. Bu bağlamda egemen eĢitlik ilkesi uygulanmıyor olması sebebiyle içi boĢ ve romantik bir kavram değil, uluslararası toplumu devletlerarası iliĢkilerin daha ahlaki ve eĢit statülerde gerçekleĢebileceğine inandırdığı ve bu yönde davranmaya yönlendirdiği, motive ettiği ölçüde faydalı ve uluslararası sistemin lehine bir siyasî mit olmaktadır. Tezde mit ve siyasî mit kavramlarının yeniden ele alınması ve özgün tanımlarının yapılması gibi egemenlik kavramı da ele alınmakta, egemenliğe iliĢkin özgün bir tanım yapılabilmesi için gerekli parametreler tespit edilmektedir. Egemen eĢitlik ilkesi devlet egemenliğinin bir yansımasıdır. Bu sebeple Westphalian egemenlik ortodoksisinin mutlak egemenlik kabulü zihinlerde “mutlak eĢitlik” algılamasına sebep olmaktadır. Mutlak eĢitlik ise hiçbir surette gerçekleĢmeyeceği için, egemen eĢitlik ilkesi gerçekleĢme olasılığı olmayan, bu yönüyle gereksiz ve geçersiz bir hüsnü kuruntu Ģeklinde romantik bir mahiyette tanımlanmaktadır. Ancak bu tez egemen eĢitliğin uluslararası pratiklerde tam olarak uygulanmamasına rağmen romantik değil gerçek, sisteme yön veren aksiyomatik bir ilke olduğunu iddia etmektedir. Üzerinde yapılan her türlü tartıĢmaya rağmen egemenlik günümüzde hâlâ Bodin‟in dört yüz elli yıl önce kurgulamıĢ olduğu “mutlak” haliyle yorumlanmaktadır. Uluslararası ĠliĢkiler‟deki genel kabullerden en önemlilerinden birisi iĢte bu “mutlak egemenlik” anlayıĢıdır. Westphalian ya da mutlak veya klasik olarak adlandırılan bu egemenlik, devletin iç iĢlerinde en üstün otorite, dıĢ iĢlerinde ise diğer devletlerle eĢit statüde olduğunu, devletlerin birbirlerinin iç iĢlerine karıĢamadıklarını, egemenliğin mutlak, bölünmez, devredilmez olduğunu ifade etmektedir. Bu ortodoksiye rağmen aslında egemenlik kavramı kullanıldığı ilk zamandan günümüze, özellikle küreselleĢme sürecinin etkisiyle, muhtevasında ciddi değiĢimler yaĢamıĢtır, yaĢamaya devam etmektedir. Bu 236 değiĢimin etkisiyle egemenlik kavramı üzerinde bir uzlaĢma söz konusu olamamaktadır. Kavrama yüklenen anlamların ideolojik kaygılarla Ģekilleniyor olması, kavramın “hayat verdiği” devlet formunun değiĢen uluslararası sisteme ayak uydurmak amacıyla yapısını, kapasitesini, yetkilerini ve önceliklerini değiĢtiriyor olması ve daha da önemlisi kavramın ilk tanımlandığı on altıncı yüzyılın Ģartları hâlâ geçerliymiĢçesine dört asır önceki tanıma kıyas yapılarak tanımlanmaya çalıĢılıyor olması, kavramın izahını içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır. Tez egemenliğin değiĢimi ve dönüĢümü tartıĢmalarında, küreselleĢme süreci ile yoğun bir Ģekilde gündemde yer alan devlet egemenliğinin sorgulanmasını bir hata olarak değerlendirmektedir. Çünkü teze göre egemenlik değiĢen uluslararası konjonktüre ve devlet formuna uygun bir Ģekilde mahiyetini değiĢtiriyor olsa da “özü itibariyle” ilk kullanıldığı anki anlamını devam ettirmektedir. Özü itibariyle egemenlik üstünlüktür ve egemen de üstün olandır. Bu üstünlük algısı ilk insandan günümüze değin farklı kavramlarla tanımlanmıĢ olsa da özü itibariyle değiĢmemektedir. Dolayısıyla küreselleĢmeye bağlı olarak artan uluslararası iĢbirliği ile devletler arasındaki ve devletler ile uluslararası örgütler arasındaki iliĢkilerde devletlerin kendi rızaları ile egemenliklerini paylaĢmaları, kısmî egemenlik devirleri ve ihlalleri devletlerin egemenliğine bir halel getirmemektedir. Devlet özü itibariyle hâlâ varlığını devam ettirmekte yani egemen olmaktadır. Bu bağlamda tez devletlerin egemenliklerinde meydana gelen bu paylaĢımlar, kısmî devirler ve ihlaller üzerine gerçekleĢen değiĢim ve dönüĢüm tartıĢmalarını “devletin bekası” bağlamında tartıĢmayı havanda su dövmeye benzetmektedir. Netice itibarıyla ulus devletin yapısında meydana gelen önemli değiĢimlere rağmen devlet “devlet olmaya devam etmektedir”. Disiplinde egemenliğin değiĢimi ve dönüĢümü tartıĢmalarının bir sonucu olarak birçok egemenlik tanımlaması ve bu tanımlamalar dolayısıyla çeĢitli egemenlik sınıflandırmaları yapılmaktadır. Egemenlik kavramına iliĢkin sınıflandırmalardan, devletlerin egemen eĢitliğini izah etmek bakımından en uygun olanı hukukî ve siyasî egemenlik sınıflandırması olmaktadır. Hukukî egemenlik, sınırları belirlenmiĢ bir toprak parçası üzerinde hâkim olan otoritenin sahip olduğu egemenliktir. Bu egemenliğin uluslararası politikada uygulanan kısmı, yani hukukî egemenliğin pratiğe aktarımı ise siyasî egemenlik olarak tanımlanmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesi hukukî egemenliğin bir ürünüdür ve pratiğe aktarımında, yani siyasî egemenlik boyutunda yaĢanan aksaklıklar uluslararası sistemde birçok yerde karĢımıza çıkmaktadır. 237 Devletin egemenliği fikrinin temelinde devletin otonom olması, dıĢ müdahalelerden etkilenmemesi yer almaktadır. Devletlere atfedilen bu hukukî egemenliğin siyasî egemenlik ile örtüĢmesi ya da örtüĢmemesi, devlet egemenliği tartıĢmalarına neden olmaktadır. Bu iki egemenlik arasındaki iliĢkiyi klasik egemenlik anlayıĢı ile algılamak zordur ve yanlıĢ analizlere neden olmaktadır. Uluslararası sistemin değiĢkenliğini, küresel güç merkezlerinin değiĢebildiğini, uluslararası sitemi belirleyen temel politikaların dönemsel olarak değiĢiklikler gösterebildiğini göz önünde bulunduran bir yaklaĢım ise, küreselleĢmeye bağlı olarak egemenlik kavramının muhtevasında meydana gelen değiĢikliği, dolayısıyla hukukî ve siyasî egemenlik arasındaki iliĢkiyi daha doğru analiz etme imkanına ve kapasitesine sahiptir. Devletlerin tam egemenliklerine uygun haklara sahip olmaları; devletlerin diğer devletlerin hukukî kiĢiliklerine, toprak bütünlüklerine ve siyasî bağımsızlıklarına saygılı olmaları; devletlerin kendi siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemini özgürce belirleyebilme hakkına sahip olmaları; devletlerin uluslararası yükümlülüklerini eksiksiz bir biçimde ve iyi niyet çerçevesinde yerine getirmekle ve diğer devletlerle barıĢ içerisinde yaĢamakla yükümlü olmaları gibi unsurları içeren egemen eĢitlik ilkesi, BM Sistemi‟nin büyük güçler dıĢındaki devletlerce de kısa sürede kabul edilmesinde etkili olmuĢtur. Özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası artan dekolonizasyon süreci ve bu sürece bağlı olarak bağımsız devletlerin sayısındaki artıĢla birlikte, bağımsızlığını yeni kazanan devletler açısından eski sömürgeci devletlerle “eĢit” statüde olmak moral anlamda oldukça önemli olmuĢtur. Yeni sistemin parlamentosu hüviyetindeki BMGeK‟de her devletin eĢit sayıda temsilciye sahip olması ve eĢit oy haklarının olması da cezp edici olmuĢtur. Bu gibi “eĢitliğe” iliĢkin içerikler egemen eĢitlik ilkesini sistemin “itici gücü” yapmaktadır. Bu tezde hâkim olan görüĢe göre devletlerin egemen eĢitliği tartıĢmalarında düĢülen en büyük yanılgı eĢitliğin siyasî ve matematiksel yönüyle değerlendirilip, hukukî yönünün göz ardı edilmesidir. Egemen eĢitlik ilkesi hem siyasî, hem de hukukî yönü olan bir ilkedir ve ilkenin bu her iki yönünü birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Ġlke devletlerin uluslararası hukuk karĢısında, hak ve yükümlülüklerde, kanun yapma sürecinde, uluslararası mahkemeler önünde eĢit olmaları ve bunların sonucu olarak hiçbir devletin diğerinden üstün olmamasını içermektedir. Egemen eĢitliğin bu muhtevasından hukuk önünde eĢit olmak ilkesel anlamda üzerinde mutabık kalınan belki de tek husus olmaktadır. 238 Buna karĢılık hak ve yükümlülüklerde eĢit olma bahsinde büyük devletlerin itirazları olmaktadır. Onlara göre bu konuda matematiksel eĢitlik yerine hakkaniyete dayalı eĢitlik söz konusu olmalıdır ve dolayısıyla devletler dünya genelinde üstlendikleri sorumluluklarla orantılı haklar elde etmelidir. Devletlerin diğer devletlerle iliĢkilerinin, yani dıĢ egemenliklerinin bir boyutu olan egemen eĢitlik ilkesi devletlerin her nevi coğrafi, ekonomik, askerî, siyasî, demografik, etnik, kültürel vb. farklı yönlerine karĢılık, uluslararası temsil ve uluslararası hukuk nezdinde birbirleriyle eĢit olduklarını ifade etse de, mevcut uluslararası sistemde bu eĢit statü pek söz konusu olmamaktadır. Bununla birlikte egemen eĢitlik ilkesinin mitsel yönü aynı zamanda ilkenin en güçlü yönü olmaktadır. Çünkü devletler arasındaki her türlü nicel ve nitel kaynak eĢitsizliğine rağmen devletlerin eĢit olduğunu iddia etmektedir. Bu ilke ile zayıf ve küçük devletler büyük devletlerle birlikte uluslararası sisteme dahil olma hakkına ve fırsatına sahip olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesi bütün olumsuzluklara ve uluslararası eĢitsizliklere rağmen uluslararası pratiklerde uygulanma imkanı da bulmaktadır. Birey-devlet arasında kurulan analojide olduğu üzere devletler de bireyler gibi sırf var olmaları hasebiyle her türlü farklılıklarına rağmen diğer devletlerle “varlık” bağlamında eĢittirler. Ayrıca devletler rızalarıyla dahil oldukları yargılama süreçlerinde de uluslararası hukukun normları, kuralları ve yükümlülükleri bağlamında da eĢittirler. Bir de uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde her devlet sahip olduğu bir ve eĢit ağırlıkı oy sebebiyle de eĢit konumdadır. Ancak BM özelinde belirtmek gerekirse, uluslararası sistemde BMGeK gibi devletlerin eĢit temsiline imkan tanıyan yapılar olduğu gibi, BMGüK gibi eĢitliği ihlal eden, birkaç büyük gücün her yönüyle üstünlüğü üzerine iĢleyen mekanizmalar da mevcuttur. Teze göre egemen eĢitlik tartıĢmaları oldukça yanlıĢ bir güzergahta, sadece siyasî bağlamda ele alınmaktadır. Oysaki ilkenin hukukî yönü de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sebeple egemen eĢitlik tartıĢmalarında akılda tutulması gereken en önemli aksiyom “egemen eĢitlik ilkesinin mutlak ve kusursuz bir eĢitlik sunmadığı” olmaktadır. Uluslararası sistemin üzerine inĢa edildiği siyasî tarih eĢitsizlikler üzerine iĢleyen sistemik örneklerle doludur. Konjonktürel değiĢimler olmasına karĢılık her halükarda bir siyasî 239 yapının ya da devletler grubunun sistemi kurguladığı, sisteme yön verdiği, diğer devletlerden daha üstün konumda olduğu hegemonik ve hiyerarĢik yapılar tarihî süreçte var olmuĢtur. Modern dönemde de BMGüK, P5, G-8, G-20 gibi yapılarda kurumsallaĢmıĢ ve meĢrulaĢmıĢ bir Ģekilde asimetrik eĢitsizlikler devam ettirmektedir. Dolayısıyla eĢitlikten ziyade eĢitsizliklerin mevcut olduğu bir uluslararası sistemde egemen eĢitlik ilkesini tartıĢmak da oldukça güç olmaktadır. Ġlkenin teorisi ile pratiğinin örtüĢmediği gerçeği sistemin yapısına iliĢkin “anarĢik” olduğu argümanında da görülmektedir. Sistemin anarĢik olduğu inancı Uluslararası ĠliĢkiler‟in genel kabullerinden birisi olup, devletler üzerinde onların davranıĢlarını belirleyen, kısıtlayan, yönlendiren ve engelleyen herhangi bir üst otoritenin mevcut olmadığı anlamına gelmektedir. Özellikle Westphalian egemenliğin iç-dıĢ egemenlik ayrımına ve devletlerin iç ve dıĢ politikalarının farklılığına değinmek amacıyla sadece Klasik Realizm ve onun türevleri olan Neo-Realizm, Konstrüktivizm, Ġngiliz Okulu vb. teorilerde değil, Postpozitivist yaklaĢımlarda dahi uluslararası sistemin anarĢik olduğu bir ön kabul olmaktadır. Ancak pratikte uluslararası sitsem birkaç güçlü devletin (büyük gücün) kontrolünde Ģekillenmektedir. Büyük güçlerin adeta küçük devletlerin yaĢamalarına ve ölmelerine karar verdikleri bu yapı söylemde anarĢik, pratikte ise hiyerarĢik olmaktadır. Dünya siyasî tarihi böylesi yapılanmalarla doludur. Sistemin iĢleyiĢi her halükarda hiyerarĢik olmaktadır. Tarihî değiĢimler ve yeni aktörlerin sisteme dahil olup eski aktörlerin sistemden çıkmasına rağmen bu hiyerarĢik yapı süreklilik göstermektedir. Bu haliyle egemen eĢitlik ilkesinin kavramsal içeriği ile realiteye yansıması, yani uluslararası pratiği örtüĢmemektedir. Egemen eĢitlik ilkesinin teorisi ile pratiğinin örtüĢmediği diğer bir uygulama ise uluslararası örgütlerin karar alma süreçlerinde yaĢanmaktadır. Bu konuda uluslararası sistemi temsil ediyor olması nedeniyle BM iyi bir örnek olmaktadır. BM‟nin iki aslî organı kıyaslandığında Ģu sonuç ortaya çıkmaktadır: BMGeK‟de yapılan oylamalarda her devletin bir ve eĢit oy hakkı vardır ve hiçbir devlet tek baĢına kararları engelleme hakkına sahip değildir. BMGüK‟de ise on beĢ üyenin beĢinin (P5) sahip olduğu veto hakkı nedeniyle, oylama her hangi bir daimi üye devletin olumsuz kararı ile aleyhte sonuçlanabilmektedir. Aynı örgütün iki organı ve iki ayrı egemenlik yorumu: Birincisinde devletler birbirleriyle eĢit olarak yorumlanırken, ikincisinde bir kısım devlet diğerlerinden daha üstün bir 240 konuma sahiptir. Dolayısıyla BMGüK‟de devletlerin egemen eĢitliği ilkesi göz ardı edilmektedir. BM bahsinde hukukî sıkıntılar da söz konusu olmaktadır. BM ġartı dibacesinde, md. 2/1 ve md. 78‟de egemen eĢitlik ilkesinden bahsedilmesi, egemen eĢitlik ilkesinin md. 2/1‟de geçtiği haliyle örgütün üzerine inĢa edilen temel ilke olarak tanımlanıyor olması sebebiyle BM egemen eĢitlik ilkesinin en önemli dayanağı ve meĢruiyet aracı olmaktadır. Buna rağmen egemen eĢitlik ilkesinin en önemli hukukî ihlallerini de yine BM ġartı meĢrulaĢtırmaktadır. BM ġartı md. 2/7‟de gerekli görülmesi halinde devletlerin egemen eĢitliğinin tezahürü olan devletlerin iç iĢlerine karıĢmama ve kendi rızaları dıĢında bir yükümlülük üstlenmeme gibi ilkelerin ihlal edilebileceği ifade edilmektedir. Yine md. 23/1‟de Çin, Fransa, Rusya, Ġngiltere ve ABD BMGüK daimi üyesi olarak tanımlanmakta, tarihî süzgeçten gelen hiyerarĢik ve diğerlerinden daha üstün konumdaki devletler grubu geleneği devam ettirilerek hukukî bir zemine kavuĢmakta, meĢruiyet kazandırılmaktadır. Md. 27/3‟de BMGüK daimi üyelerine tanınan ve zımnen ifade edilen “veto” hakkı da devletlerin eĢit olmadığını gösteren bir husus olmaktadır. Ayrıca md. 106‟da geçtiği haliyle BM geçmiĢ hiyerarĢik yapılanmaları günümüze aktarmakta, BMGüK‟ün kendi inisiyatifi ile 42. ve 43. maddelerde geçen hususlar bağlamında uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması için gerekebilecek her türlü tedbiri BM adına beĢ daimi üyenin kararlaĢtırmasından bahsedilmektedir. Ġronik bir Ģekilde egemen eĢitlik ilkesinin garantörü, meĢrulaĢtırıcısı, uygulayıcısı olan BM aynı zamanda ilkenin ihlal edilmesini de meĢrulaĢtıran hukukî dayanaklar sunmaktadır. Uluslararası karar alma süreçlerinde uygulanan ağırlıklı oy usulü de egemen eĢitlik ilkesini ihlal etmektedir. IMF örneğinde Bretton Woods sisteminin ekonomik ve malî kurumlarında karar alma süreçleri devletlerin sermaye katılım payları nispetinde elde ettikleri ağırlıklı oy hakları ile iĢlemektedir. Ülkeler gayri safi yurt içi hasılaları, Merkez Bankası rezervleri, ödeme dengeleri ve dıĢ ticaret hacimleri göz önünde bulundurularak hesaplanan kotalar bağlamında ABD yüzde 16,74‟lük bir oy hakkına sahiptir. IMF‟de önemli kararların yüzde 85 ile alındığı göz önünde bulundurulduğunda ABD açıkça bahsedilmemesine rağmen de facto bir veto hakkına sahip olmaktadır. Çünkü IMF‟nin bütün üyelerinin kabul ettiği ve sadece ABD‟nin reddettiği bir karar yüzde 85‟lik kabul oranının altında kalmaktadır. BaĢka bir ağırlıklı oy uygulaması olarak AB Konseyi‟nde her ülke nüfus ve ekonomik parametreler göz önünde bulundurularak yapılan hesaplama neticesinde farklı oy ağırlıklarına sahip olmaktadır. Almanya, Fransa, Ġtalya ve Ġngiltere 241 gibi AB‟nin önemli üyeleri 29‟ar oy hakkına sahip iken, diğerleri en az 3 olmak üzere değiĢen değerlerde oy hakkına sahip olmaktadır. Dolayısıyla uluslararası örgütlerde ağırlıklı oy kullanımı egemen eĢitlik ilkesinin uygulanmadığı bir prosedür olmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesinin teorisi ile pratiğinin uyuĢmazlıklarını gösteren alanları çoğaltmak mümkündür, zira tezin üçüncü bölümü bu uyuĢmazlıklara ayrılmaktadır. Bu tezde de savunulduğu üzere, devletlerin egemen eĢitliği ilkesi devletlerde “eĢitlik hissini” sağlaması yönüyle, devletlerin mevcut uluslararası sistemi kabul etmesinde oldukça önemli olmaktadır. Sistemin meĢruiyetini sağlamada katalizör vazifesi üstlenmektedir. Bu nedenle bu tezde egemen eĢitlik ilkesi bir siyasî mit olarak değerlendirilmektedir. Çünkü uluslararası sistemde uygulanamıyor olmasına rağmen, hâlâ sistemin temel ilkelerinden birisi olması ve ısrarla birçok yeni kurulan uluslararası örgüt ve uluslararası belgede zikredilmesi, egemen eĢitlik ilkesinden önemli bir beklentinin olduğunu göstermektedir. Sistemin iĢleyiĢinden memnun olan büyük devletler açısından egemen eĢitlik ilkesi diğer devletlerde sisteme iliĢkin genel kabulün oluĢmasına yol açmakta, sistemin meĢruiyetini sağlamaktadır. Diğer devletler ise bu ilkenin varlığını öne sürerek uluslararası konularda daha fazla söz sahibi olmaya çalıĢmakta, ilkenin muhtevası gereği büyük devletlerin kendi iç iĢlerine karıĢması karĢısında bir dayanak olarak görmektedir. Bu tezde hâkim olan görüĢe göre egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası pratiklerde muhtevasıyla uyumlu bir Ģekilde uygulanması pek mümkün görülmemektedir. Bu sebeple tezde bir çözüm önerisi de sunulmamaktadır. Tez mevcut uluslararası sistemin kurucu ilkesi olan, uluslararası hukukun en önemli ilkeleri arasında zikredilen, DHM, USAD, UAD gibi uluslararası yargı mekanizmalarının kararlarında atıf yapılan, uluslararası örgütlerin kurucu metinlerinde ve uluslararası sözleĢmelerde zikredilen egemen eĢitlik ilkesinin bu güçlü teorik muhtevasına rağmen uluslararası pratikte uygulanmıyor oluĢunu; uygulanmayan bir ilkenin neden ısrarla uluslararası örgütler, sözleĢmeler, kararlar bağlamında canlı tutulduğunu anlamayı ve anlatmayı amaçlamaktadır. Bu minvalde tez egemen eĢitliği bir siyasî mit olarak tanımlamaktadır. Tezde siyasî mitlerin iĢlevlerinin anlatıldığı kısımdaki ilkeler göz önünde bulundurularak, bir siyasî mit olan egemen eĢitliğin uluslararası pratikte uygulanamayıĢına rağmen neden ısrarla telaffuz edildiğini Ģu Ģekilde özetlemek mümkündür: Egemen eĢitlik ilkesi geçmiĢten bugüne bir aktarım aracı olarak uluslararası toplumda eĢitlik fikrinin canlı tutulmasına yardımcı olmaktadır. Canlı 242 tutulan bu eĢitlik fikri uluslararası politikadaki adaletsiz uygulamaları kısıtlayıcı ve önleyici bir tutuma dönüĢebilmektedir. Yine ilke bir mit olarak BM sisteminin gerekliliği konusunda uluslararası toplumu kenetlemektedir. Sistemin devamı için gerekli olan bu algı sayesinde her türlü adaletsiz ve eĢitsiz bir takım uygulamalarına rağmen Hobbes‟in doğa halinden daha istikrarlı ve güvenli bir uluslararası ortam sağlayabildiği ölçüde sisteme olan güveni ve inancı aktif tutmaktadır. Egemen eĢitlik ilkesi ayrıca, uluslararası sistemde kurumsallaĢmıĢ ve meĢrulaĢmıĢ bir Ģekilde varlığını devam ettiren “büyük güçler” gerçeğine rağmen, zayıf ve küçük devletlerin de BMGeK, BM uzmanlık kurumlarında büyük güçlerle eĢit düzeyde karar alma sürecine katılmasını, UAD karĢısında tarafların eĢitliğini sağladığı için de bir itici güç olmaktadır. Dolayısıyla egemen eĢitlik ilkesinin uluslararası sistemde uygulanamıyor olması onu değersiz yapmamaktadır. Aksine devletleri gerçek anlamda sınırlandıran ve yargılayan bir uluslararası hukuk sisteminin olmayıĢı, egemen eĢitliği daha da önemli yapmaktadır. Uluslararası hukuk, ulusal hukuk gibi bir yapı değildir, kodifikasyonu tamamlanmamıĢtır. Bu nedenle uluslararası hukukun tam anlamıyla devletleri sınırlandıramadığı bir uluslararası sistemde “egemen eĢitlik” gibi ilkeler oldukça önemli olmaktadır. Bu tür ilkeler içerdikleri ahlakî nosyonlarla devletleri daha makul biçimlerde politikalar uygulamaya sevk edebilmektedir. Ayrıca uluslararası sisteme hakkaniyet, ahlak ve adalet alanlarında bir algı kazandırabilme ihtimaline sahiptir. Devletlerin egemen eĢitliği uluslararası yaptırımların keyfiliğine karĢılık evrensel bir “eĢitlik” anlayıĢının oluĢmasını sağlayabilme ihtimaline binaen önemli bir ilkedir. 243 KAYNAKLAR Abi-Saab, G. (1994). International law and the international community: The long road to universality. Macdonald, J.R. (ed.). Essays in Honour of Wang Tieya. Doradrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 31-42. Acer, Y., Kaya, Ġ. (2012). Uluslararası Hukuk: Temel Ders Kitabı. (3. Baskı). Ankara: USAK Yayınları. Agnew, J. (2009). Globalization & Sovereignty. Lanham: Rowman&Littlefield Publishers. Ağaoğulları, M.A. (1986). Halk ya da ulus egemenliğin kuramsal temelleri üzerine birkaç düĢünce. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. 41(1-4), 131-152. Ağaoğulları, M.A., Köker, L. (1991). İmparatorluktan Tanrı Devletine. Ankara: Ġmge Kitabevi. Ağaoğulları, M.A., Köker, L. (2001). Tanrı Devletinden Kral-Devlete. (3. Baskı). Ankara: Ġmge Kitabevi. Akehurst, M. (1976). Equity and general principles of law. International and Comparative Law Quarterly, 25(4), 801-825. Akgün, B., Çelik, M. (2007). KüreselleĢme çağında „üçüncü dünya‟yı yeniden okumak. Avrasya Etüdleri, 13(31-32), 41-78. Akipek, Ö.Ġ. (t.y.). Devletler Hukuku: Devletler Hukukunun Şahıslarından Devlet, İkinci Kitap. (3. Bası). Ankara: BaĢnur Matbaası. Akipek, Ö.Ġ: (1963). Devletler Hukuku: Başlangıç, Birinci Kitap. Ankara: Ġstiklal Matbaası. Albrecht-Carrié, R. (1973). A Diplomatic History of Europe since the Congress of Vienna. New York: Harper and Brothers. Alexandrov, S.A. (1996). Self-defense Against the Use of Force in International Law. The Hague: Kluwer Law International. Alsan, Z.M. (1955). Yeni Devletler Hukuku: Prensipler, Şahıslar, Birinci Cilt. (2. Baskı). Ġstanbul: Fakülteler Matbaası. Altuğ, Y., Nomer, E. (1977). Devletler Hukuku. (2. Baskı). Ġstanbul: Harp Akademileri Basımevi. Anand, R.P. (1986). Sovereign equalities of states in international law. RCADI, Vol. 197. 244 Angoustures, A. (1998). The Spanish civil war: Betrayal by the bourgeois democracies. Buffet, Heuser (eds.). Haunted by History, 53-64. Anzilotti, D. (1946). Devletler Hukuku, Birinci Cilt: Giriş-Genel Teoriler. (Çev. S. Erman). Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Yayını. Arechaga, E.J. de. (1978). Voting and the Handling of Disputes in the Security Council. Westport: Greenwood Press. Aristoteles. (2002). Kategoriler. (Çev. S. Babür). Ġstanbul: Ġmge Yayınevi. Aristoteles. (2010). Metafizik. (Çev. A. Arslan). Ġstanbul: Sosyal Yayınlar. Aristotle. (1998). Politics. (Çev. H. Rackham). Cambridge: Harvard University Press. (Eserin orijinali M.Ö. 350‟de yayımlandı). Aristotle. (2004). Nicomachean Ethics. (ed. R. Crisp). Cambridge: Cambridge University Press. (Eserin orijinali M.Ö. 330‟da yayımlandı). Armaoğlu, F. (2003). 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi. (3. Baskı). Ankara: Türk Tarih Kurumu. Armstrong, J.D. (1993). Revolution and World Order. Oxford: Clarendon Press. Aron, R. (1979). Aydınların Afyonu. (Çev. Ġ. Tanju). Ġstanbul: Tur Yayınları. (Eserin orijinali 1955‟de yayımlandı). Bacık, G. (2007). Modern Uluslararası Sistem: Köken, Genişleme, Nedensellik. Ġstanbul: Kaknüs. Badie, B. (2001). From sovereignty to the capacity of the state. Smouts, M.C. (ed.). The New International Relations: Theory and Practice. London: C.Hurst Publishers, 1528. Bailey, S.D. (1988). The Procedure of the UN Security Council. (2. Baskı). Oxford: Oxford University Press. Baker, P.J.N. (1923-1924). The doctrine of legal equality of states. British Year Book of International Law, 4(1), 1-20. Bartelson, J. (1996). A Genealogy of Sovereignty. Cambridge: Cambridge University Press. Barthes, R. (1972), Mythologies. (Çev. A. Lavers). New York: Noonday Press. (Eserin orijinali 1957‟de yayımlandı). 245 Bayat, F. (2005). Mitolojiye Giriş. Ġstanbul: Ötüken. Beaulac, S. (2000). The Westphalian legal orthodoxy: Myth or reality?. Journal of History of International Law, 2(2), 148-177. Beaulac, S. (2004). The Power of Language in the Making of International Law. Leiden: Martines Nijhoff Publishers. Beetham, D. (1991). The Legitimation of Power. Macmillan: London. Berki, ġ. (1968). Devletler Umumi Hukuku. Ankara: Yargıçoğlu Matbaası. Biersteker, T.J. vd. (2007). International Law and International Relations: Bridging Theory and Practice. London: Routledge. Bilsel, C. (1941). Devletler Hukuku: Devletler, Birinci Kitap. Ġstanbul: Kenan Basımevi. Bireley, R. (1976). The peace of Prague (1635) and the counterreformation in Germany. The Journal of Modern History, 48(1), 31-70. Birn, D.S. (1981). The League of Nations Union: 1918-1945. Oxford: Clarendon Press. Bishop, W.W. (1965). General course of public international law. RCADI, Vol. 115. Bleckmann, A. (1995). Article 2(1). Simma, B. (ed.). The Charter of the United Nations: A Commentary. New York: Oxford University Press, 77-89. Blumenberg, H. (1990). Work on Myth. (2. Baskı). (Çev. R.M.Wallace). Cambridge: MIT Press. (Eserin orijinali 1979‟da yayımlandı). Bodin, J. (1955). Six Books of the Commonwealth. Tooley, M.J. (ed.). Oxford: Alden Press. Bodin, J. (2004). On Sovereignty. (7. Baskı). Franklin, J.H. (ed.). Cambridge: Cambridge University Press. Bottici, C. (2007). A Philosophy of Political Myth. Cambridge: Cambridge University Press. Bottici, C., Challand, B. (2006). Rethinking political myth: The clash of civilizations as a self-fulfilling prophecy. European Journal of Social Theory, 9(3), 315-336. Boucher, D. (1998). Political Theories of International Relations. Oxford: Oxford University Press. 246 Bozkurt, E., Kütükçü, M.A., Poyraz, Y. (2001). Devletler Hukuku. (Gözden geçirilmiĢ 2. Baskı). Ankara: Nobel Yayınları. Brierly, J.L. (1963). The Law of Nations: An Introduction to the International Law of Peace. Sir Waldock, H. (ed.). Oxford: Clarendon Press. Broms, B. (1959). The Doctrine of Equality of States as Applied in International Organizations. Helsinki: Vammala Brown, P.M. (1915). The theory of independence and equality of states. American Journal of International Law, 9(2), 305-335. Brown, P.M. (1917). International Realities. New York: Charles Scribner‟s Sons. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Brown, S. (1992). International Relations in a Changing Global System: Toward a Theory of the World Polity. Boulder: Westview. Brownlie, I. (1990). Principles of Public International Law. (4. Baskı). Oxford: Oxford University Press. Brunner, E. (2002). Justice and Social Order. (Tıpkı Basım). (Çev. M.Hottinger). Cambridge: The Lutterworth Press. (eserin orijinali 1945‟de yayınlanmıĢtır). Buffet, C., Heuser, B. (1998). Introduction: Of myths and men. Buffet, Heuser (eds.), Haunted by History, vii-x. Buffet, C., Heuser, B. (eds.). (1998). Haunted by History: Myths in International Relations. Oxford: Berghahn Books. Bukovansky, M. (1999). The altered state and the state of nature: The French revolution and international politics. Review of International Studies, 25(2), 197-216. Bukovansky, M., Clark, I., Eckersley, R., Price, R.M., Reus-Smit, C., Wheeler, N.J. (2012). Special Responsibilities: Global Problems and American Power. Cambridge: Cambridge University Press. Bull, H. (1966). Society and anarchy in international relations. Butterfield, H. ve Wight, M (eds.). Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of International Politics. London: Allen and Unwin. Bull, H. (2002). The Anarchical Society: A Study of Order in World Politics. (3. Baskı). London: Macmillan. Buzan, B., Little, R. (2001). Why international relations has failed as an intellectual project 247 and what to do about it?. Millenium: Journal of International Studies, 30(1), 19-39. Campbell, J. (1986). The Iner Reaches of Outher Space: Metaphor as a Myth and as Religion. New York: New World Library. Campbell, J. (1988). The Power of Myth. New York: Doubleday. Caporaso, J.A. (2000). Changes in the Westphalian order: Territory, public authority and sovereignty. International Studies Review, 2(2), 1-28. Carvalho, B. vd. (2011). The big bangs of IR: The myths that your teacher still tell you about 1648 and 1919. Millenium: Journal of International Studies, 39(3), 735-758. Cassese, A. (1994). International Law in a Divided World. New York: Clarendon Paperbacks. Cassese, A. (2005). International Law. (2. Baskı). New York: Oxford University Press. Cassirer, E. (1946). The Myth of the State. New Haven: Yale University Press. Cassirer, E. (1979). Judaism and the modern political myths. Verene, D.P. (ed.). Symbol, Myth and Culture: Essays and Lectures of Ernst Cassirer (1935-1945). New Haven: Yale University Press. Cassirer, E. (1984). Devlet Efsanesi. (Çev. Necla Arat). Ankara: Remzi Kitabevi. (Eserin orijinali 1946‟da yayımlandı). Cassirer, E. (1997). İnsan Üstüne Bir Deneme. (Çev. Necla Arat). Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları. (Eserin orijinali 1944‟de yayımlandı). Cassirer, E. (2005). Sembolik Formlar Felsefesi II: Mitik Düşünme. (Çev. Milay Köktürk). Ankara: Hece Yayınları. (Eserin orijinali 1925‟de yayımlandı). CaĢın, M.H. (2013). Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları: Cilt 1. Ġstanbul: Legal Yayıncılık. Cevizci, A. (2000). Paradigma Felsefe Sözlüğü. (4. Baskı). Ġstanbul: Paradigma. Chase, R. (1949). Quest for Myth. Westport: Greenwood Press. Chemillier-Gendreau, M. (1991). Equity. Bedjaoui, M. (ed.). International Law: Achievements and Prospects. Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 271-282. Clark, I. (2011). Hegemony in International Society. Oxford: Oxford University Press. 248 Cobbett, P. (1922). Leading Cases on International Law: Peace: Vol I. (4. Baskı). London: Sweet and Maxwell Limited. Copeland, C.S. (1999). The use of arbitration to settle territorial disputes. Fordham Law Review, 67(6), 3073-3108. Cruz, L., Frijhoff, W. (2009). Introduction: Myth in history, history in myth. Cruz, L., Frijhoff, W. (eds.), Myth in History, History in Myth. Leiden: Brill, 3-15. Cuthbertson, G.M. (1975).Political Myth and Epic. Michigan: Michigan State University. Çağıran, M.E. (1998). Raymond Aron ve uluslararası hukukun hukuk niteliği. İ.Ü. Hukuk Fakültesi Mecmuası, 56(1-4), 71-96. Çağıran, M.E. (2005). Uluslararası Hukukta Devletin Tek Taraflı İşlemleri. Ankara: Platin Yayınları. Çağıran, M.E. (2013). Uluslararası Örgütler. Ankara: Turhan Kitabevi. ÇalıĢ, ġ.H. (2001). Hayaletbilimi ve Hayali Kimlikler: Neo-Osmanlılık, Özal ve Balkanlar. Konya: Çizgi Kitabevi. Çelik, E.F. (1962). Milletlerarası Hukuk: Temel Teoriler, Kaynaklar, Kişiler, Münasebetler ve Organlar. Ġstanbul: Fakülteler Matbaası. Çelik, M. (2013). Avrupa Birliği‟nde yaĢanan meĢruiyet krizi. Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 15(2), 151-190. Dahl, A.S. (1998). The myth of swedish neutrality. Buffet, Heuse (eds.). Haunted by History, 28-40. Dahl, R.A. (1999). Can international organizations be democratic? A sceptic‟s view. Democracy’s Edges. Shapiro, I. And Hacker-Cordon, C. (eds). Cambridge: Cambridge University Press, 19-36. Dante. A. (1998). İlahî Komedya. (Çev. R. Teksoy). Ġstanbul: Oğlak Yayıncılık. Davies N. (2006). Avrupa Tarihi: Doğu’dan Batı’ya, Buz Çağı’ndan Soğuk Savaş’a, Urallar’dan Cebelitarık’a Avrupa’nın Panoraması. (Çev.Ed. M.A. Kılıçbay). Ankara: Ġmge Kitabevi. (Eserin orijinali 1996‟da yayımlandı). Davy, R. (2009). Helsinki myths: Setting the record straight on the final act of the CSCE, 1975. Cold War History, 9(1), 1-22. Day, M.S. (1984). The Many Meanings of Myth. Lanham: University Press of America. 249 Degan, V.D. (1997). Sources of Internatinal Law. Netherland: Martinus Nijhoff Publishers. Diamond, J. (2008). Tüfek, Mikrop ve Çelik. (19. Baskı). Ankara: TÜBĠTAK Popüler Bilim Kitapları. (Eserin orijinali 1997‟de yayımlandı). Dickinson, E. (1920). The Equality of States in International Law. Cambridge: Harvard University Press. Doenecke, J.D., Stoler, M.A. (2005). Debating Franklin D. Roosevelt’s Foreign Policies: 1933-1945. Oxford: Rowman&Littlefield Publishers. Doğan, D.M. (2001). Doğan Büyük Türkçe Sözlük. Ankara: Vadi Yayınları. Doğan, Ġ. (2013). Devletler Hukuku. (GeniĢletilmiĢ 2. Baskı). Ankara: Seçkin Yayınları. Donnelly, J. (2006). Sovereign inequalities and hierarchy in anarchy: American power and international society. European Journal of International Relations, 12(2), 139-170. Doty, W.G. (1986). Mythography: The Study of Myths and Rituals. Tuscaloosa: University of Alabama Press. Dreher, A, Sturm, J.E. (2012). Do the IMF and the World Bank influence voting in the UN General Assembly?. Public Choice, 151(1-2), 363-397. Duguit, L. (1954). Kamu Hukuku Dersleri. (Çev. Süheyp Derbil). Ankara: A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları. (Eserin orijinali 1901-1903‟de yayımlandı). Duguit, L. (2000). Egemenlik ve özgürlük. (Çev. Didem Köse, Sedef Koç). Akal, C.B. (ed.). Ankara: Dost Yayınevi. (Eserin orijinali 1922‟de yayımlandı). Dunoff, J.L. (2012). Is sovereign equality obsolete? Understanding twenty-first century international organizations. Netherlands Yearbook of International Law, 43, 99-127. Dupuy, P.M. (1997). The constitutional dimensions of the charter of UN. Bogdandy, A.v; Wolfrum, R. (eds.). Max Planck Yearbook of United Nations Law, Vol. 1. Dordrecht: Martinus Nijhoff. Ebu Süleyman, A.A. (1985). İslâm’ın Uluslararası İlişkiler Kuramı. (Çev. Fehmi Koru). Ġstanbul: Ġnsan Yayınları. (Eserin orijinali 1973‟de yayımlandı). Efraim, D. (2000). Sovereign (In)equality in International Organizations. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers Egerton, G.W. (1978). Great Britain and the Creation of the League of Nations: Strategy, 250 Politics and International Organizations: 1914-1919. Chapel Hill: University of North Carolina Press. Eliade, M. (1963). Myth and Reality: Religious Traditions of the World. Illinois: Waveland Press. Eliade, M. (2001). Mitlerin Özellikleri. (Çev. Sema Rifat). Ġstanbul: OM Yayınevi. (Eserin orijinali 1963‟de yayımlandı). Elshtain, J.B. (1996). Rethinking sovereignty. Beer, F.A., Hariman, R. (eds.). PostRealism: The Rhetorical Turn in International Relations. New York: Michigan State University Press. Eroğlu, H. (1979). Devletler Umumi Hukuku: Cilt 1. Ankara: Kalite Matbaası. Evans, G., Newnham, J. (1990). The Dictionary of World Politics: A Reference Guide to Concepts, Ideas and Institutions. Hemel: Harvester Wheatsheaf. Evans, M. (1997). Religious Liberty And International Law in Europe. Cambridge: Cambridge University Press. Fagelson, D. (2001). Two concepts of sovereignty: From Westphalia to the law of peoples. International Politics, 38(4), 499-514. Falk, R.A. (2002). Revisiting Westphalia, discovering post-Westphalia. Ethics, 6(4), 311352. Fitzgerald, T. (2011). Religion and Politics in International Relations: The Modern Myth. New York: Continuum. Fitzmaurice, G. (1957).The general principles of international law: Considered from the standpoint of the rule of law. RCADI, Vol. 92. Flood, C.G. (1996). Political Myth. New York: Garland. Fowler, M.R., Bunck, J.M. (1995). Law, Power and the Sovereign State: The Evolution and Application of the Concept of Sovereignty. Philadelphia: Pennsylvania State Universty Press. Friedrich, C.J., Brzezinski, Z. (1965). Totalitarian Dictatorship and Autocracy. Harvard: Harvard University Press. Friedrichs, J. (2001). The meaning of new medievalism. European Journal of International Relations, 7(4), 475-501. 251 Geiger, R. (1995). Article 23. Simma (ed.). The Charter of the United Nations: A Commentary. New York: Oxford University Press, 393-397. George, A.L. (2001). Bridging the Gap: Theory and Practice in Foreign Policy. (5. Baskı). Washington: United States Institute of Peace Press. Gianaris, W.N. (1990). Weighted voting in the International Monetary Fund and the World Bank. Fordham International Law Journal, 14(4), 909-945. Gibbs, B.H., Singer, J.D. (1993). Empirical Knowledge on World Politics: A Summary of Quantitative Research: 1970-1991. Westport: Greenwood Press. Gilpin, R. (1981). War and Change in World Politics. Cambridge: Cambridge University Press. Glahn, G.v. (1965). Law Among Nations: An Introduction to Public International Law. New York: The Macmillan Company. Goebel, J. (1923a). The Equality of States: A Study in the History of Law. New York: Columbia University Press. Goebel, J. (1923b). The equality of states. Columbia Law Review, 23(1), 1-29. Goebel, J. (1923c). The equality of states II. Columbia Law Review, 23(2), 113-141. Goebel, J. (1923d). The equality of states III. Columbia Law Review, 23(3), 247-277. Goldmann, K. (1971). International Norms and Wars Between States. Stockholm: Laromedelsförlagen. Googrich, L.M. ve Hambro, E. (1946). Charter of the United Nations: Commentary and Documents. Boston: World Peace Foundation. Gooldrich, L.M., Hambro, E. (1949). Charter of the United Nations: Commentary and Documents. (2. Baskı). Boston: World Peace Foundation. Gönenç, L. (2008). Orta çağ Avrupası‟nda anayasacılığın düĢünsel ve kurumsal temelleri. Yazıcı, S. vd. (eds.). Prof.Dr. Ergun Özbudun’a Armağan: Cilt II: Anayasa Hukuku. Ankara: Yetkin Yayınları. Göze, A. (2000). Siyasal Düşünceler ve Yönetimler. (9. Bası). Ġstanbul: Beta. Gözler, K. (2002). Anayasa Hukukuna Giriş. (2. Baskı). Bursa: Ekin Yayınları. 252 Grauer, C. (1979). The role of equity in the jurisprudence of the world court. University of Toronto Faculty of Law Review, 37(1), 101. Griffiths, M. ve O‟Callaghan, T. (2006). International Relations: The Key Concepts. London: Routledge. Gross, L. (1948). The peace of westphalia, 1648-1948. American Journal of the International Law, 42(1), 20-41. Gross, L. (1993).Essays on International Law and Organization: Cilt 1. Ferry, D. (ed.). London: Martinus Nijhoff Publishers. Grotius, H. (2005a). The Right of War and Peace: Book I. (ed. R. Tuck). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1625‟de yayınlanmıĢtır). Grotius, H. (2005b). The Right of War and Peace: Book II. (ed. R. Tuck). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1625‟de yayınlanmıĢtır). Gündüz, A. (2003). Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler, Örnek Kararlar. (5. Bası). Ġstanbul: Beta Yayınevi. Hakyemez, Y.ġ. (2004). Mutlak Monarşiden Günümüze Egemenlik Kavramı: Doğuşu, Gelişimi, Kavramsal Çerçevesi ve Dönüşümü. Ankara: Seçkin. Handel, M. (1990). Weak States in the International System. London: Frank Cass. Hardt, M., Negri, A. (2001). İmparatorluk. (Çev. Abdullah Yılmaz). Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları. (Eserin orijinali 2000‟de yayımlandı). Hegel, G.W.F. (2003). Elements of the Philosophy of Rights. (8. Baskı). Allen W.Wood (ed.). (Çev. H.B. Nisbet). Cambridge: Cambridge University Press. (Eserin orijinali 1821‟de yayımlandı). Held, D. (1992). The development of modern state. Hall, S., Gieben, B. (eds.). Formations of Modernity: Understanding Modern Societies: An Introduction. Cambridge: The Open University. Henkin, L. (1989). International law: Politics, values and functions: General course on public international law. RCADI, Vol. 216. Henkin, L. (1994). The mythology of sovereignty. Macdonald, R.J. (eds.). Essays in Honour on Wang Tieya. Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 351-358. Henkin, L. (1995). International Law: Politics and Values. London: Martinus Nijhoff Publishers. 253 Herrera, R. (1946). Evolution of equality of states in inter-american system. Political Science Quarterly, 61(1), 90-119. Hershey, A.S. (1919). The Essentials of International Public Law. New York: The Macmillan Company. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Heywood, A. (2012). Siyasetin Temel Kavramları. (Çev. H.Özler). Ankara: Adres Yayınları. (eserin orijinali 2000‟de yayınlanmıĢtır). Hicks, F.C. (1908). The equality of states and the hague conferences. The American Journal of International Law, 2(3), 530-561 Hinsley, F.H. (1986). Sovereignty. (2. Baskı). Cambridge: Cambridge University Press. Hobbes, T. (1998). The Leviathan: Or the Matter, Form & Power of a Common-wealth Ecclesiasticall and Civill. Gaskin, J.C.A. (ed.). Oxford: Oxford University Press. Hobsbawm, E.J. (1992). Nations and Nationalism Since 1780: Programme, Myth, Reality. (2. Baskı). Cambridge: Cambridge University Press. Hoffman, J. (1998). Sovereignty. Buckingham: Open University Press. Hoffman, J. (2007). A Glossary of Political Theory. Edinburg: Edinburg University Press. Holsti, K.J. (1989). Mirror, mirror on the wall: Which are the fairest theories of all. International Studies Quarterly, 33(3), 255-261. Holsti, K.J. (1991). Peace and War: Armed Conflicts and International Order 1648-1989. Cambridge: Cambridge University Press. Holsti, K.J. (2001). Dealing with dictators: Westphalian and American strategies. International Relations Asia-Pasific. 1, 51-65. Hudson, W. (2008). Fables of sovereignty. Jacobsen, T. vd. (eds.). Re-Envisioning Sovereignty: The End of Westphalia. Hampshire: Ashgate Publishing. Hurrell, A. (2003). Order and justice in international relations: What is at stake?. Foot, R. vd. (eds.). Order and Justice in International Relations. Oxford: Oxford University Press. Ikenberry, G.J. (2011). Liberal Leviathan: The Origins, Crisis, and Transformation of the American World Order. Princeton: Princeton University Press. Ġbn Haldun. (2004). Mukaddime: Cilt I. (3. Baskı). Süleyman Uludağ (ed.). Ġstanbul: 254 Dergâh Yayınları. (Eserin orijinali 1375‟de yayımlandı). Ġbn Teymiye. (1999). Siyaset (es-Siyaset’üş-Şeriyye). (2. Baskı). (Çev. Vecdi Akyüz), Ġstanbul: Dergâh Yayınları. (Eserin orijinali 1306‟da –bulunan en eski nüshasıyayımlandı). Ġnternet: Afghanistan. S/RES/1267 (1999), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp? symbol=S/RES/1267(1999) adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Afghanistan. S/RES/1333 (2000), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp? symbol=S/RES/1333(2000) adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Antelope Davası (1825). Supreme Court of the United States. 23 U.S. (10 Wheat.). 15 Mart 1825, https://supreme.justia.com/cases/federal/us/23/66/case.html adresinden 12 ġubat 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Aroa Madenleri Davası (BirleĢik Krallık/Venezuela). RIAA Vol. IX. 1903, 402445. http://legal.un.org/riaa/cases/vol_IX/402-445.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Articles of Agreement of the International Monetary Fund. https://www.imf.org/external/pubs/ft/aa/ adresinden 10 Ekim 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Assessment of Member States‟ contributions to the United Nations regular budget for the year 2015. ST/ADM/SER.B/910, 29 Aralık 2014, http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=ST/ ADM/SER.B/910 adresinden 12 Ocak 2015‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Barcelona Traction Enerji ġirketi Davası (1970) (Belçika/Ġspanya). ICJ Rep. 1970. 5 ġubat 1970, 94. Paragraf. http://www.icj-cij.org/docket/files/50/5387.pdf adresinden 20 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Bir Devletin BM‟ye Üyeliğinde Genel Kurul‟un Yetkisi Davası. (1950). ICJ Rep. 1950, http://www.icj-cij.org/docket/files/9/1883.pdf adresinden 7 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: BM Hizmetinde Uğranılan Zararların Tazmini (1949). DanıĢma GörüĢü. ICJ Rep. 1949, 178, http://www.icj-cij.org/docket/files/4/1835.pdf adresinden 12 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Carbone, S.M., Pepe, L.S. (2009). States, fundamental rights and duties. MPEPIL, 25. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law 9780199231690-e1112?rskey=Q4QSds&result=1&prd=EPIL adresinden 10 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Charter of the Organization of American States (1967) 255 http://www.oas.org/dil/treaties_A41_Charter_of_the_Organization_of_American_St ates.pdf adresinden 17 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Consideration of Principles of International Law Concerning Friendly Relations and Co-operation among States in Accordance with the Charter of the United Nations (1962). A/RES/1815(XVII), http://www.un-documents.net/a17r1815.htm adresinden 10 Ağustos 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: Consideration of Principles of International Law Concerning Friendly Relations and Co-operation among States in Accordance with the Charter of the United Nations (1963), A/RES/1966(XVIII), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc. asp?symbol=A/RES/1966(XVIII) adresinden 10 Ağustos 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Constitution of the Internatonal Labour Organization. http://www.ilo.org/public/english/bureau/leg/download/constitution.pdf adresinden 12 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Convention on Rights and Duties of States (Inter-American), 26 Aralık 1933, http://avalon.law.yale.edu/20th_century/intam03.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Convocation of a general conference under Article 109 of the Charter to amend the priviledge of the veto and resolution of the second part of the first session of the General Assembly in relation to the exercise of the veto. A/RES/117/II (1947), http://daccess-dds-ny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/038/24/IMG/NR003824 .pdf?OpenElement adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Declaration of the Four Nations on General Security. The Moscow Conference, October 1943, http://unterm.un.org/dgaacs/unterm.nsf/ 8fa942046ff7601c85256983007ca4d8/cd2d07f41339cc0e852569fa0000330d?Open Document adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Declaration on Principles of International Law Concerning Friendly Relations and Co-operation Among States in Accordance with the Charter of the United Nations (1970), A/RES/25/2625, http://www.un-documents.net/a25r2625.htm adresinden 20 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Declaration on the granting of independence to colonial countries and peoples. A/RES/1514 (XV), http://daccess-dds-ny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/ 152/88/IMG/NR015288.pdf?OpenElement adresinden 12 Eylül 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Declaration on the inadmissibility of intervention and interference in the internal affairs of states. (1981). A/RES/36/103, 9 Aralık 1981, http://www.un.org/ documents/ga/res/36/a36r103.htm adresinden 11 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Declaration on the inadmissibility of intervention in the domestic affairs of states 256 and the protection of their independence and sovereignty. (1965). A/RES/2131 (XX), http://daccess-dds-ny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/218/94/IMG/NR021894 .pdf?OpenElement adresinden 12 Eylül 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946a). Verbatim minutes of second meeting of commission I, June 15. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 544-557, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946b). Verbatim minutes of the sixth plenary session, May 1. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 335-361, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946c). Verbatim minutes of the third plenary session, May 1. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 284-299, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946d). Report of Rapporteur of Subcommittee I/1/A to Committee I/1, Doc 723, June 1. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 476-490, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946e). Report of Rapporteur of Committee I/1 to Commission I, Doc. 944, June 18. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 490-499, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 10 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946f). Memorandum to Members on Subcommittee III/1/B of the Delegations of China, United Kingdom, Union of Soviet Socialist Republics and United States of America from Secretairy of Subcommittee III/1/B, Doc. 855, June 8. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 773, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 16 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. 257 Ġnternet: Department of State. (1946g). Statement by Mr. John Sofianopoulos, Chairman of Committee III/1, Doc. 852, June 8. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 751-754, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq=1 adresinden 14 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946h). Report of Rapporteur of Committee III/3 to Commission III on Chapter XII, Doc. 1095, June 19. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 771-776, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view= 1up;seq=1 adresinden 14 Eylül 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Department of State. (1946ı). Report of Rapporteur of Committee III/1 to Commission III, Doc. 1050, June 17. The United Nations Conference on International Organization: Selected Documents: San Francisco, California: April 25 to June 26, 1945. Publication 2490. Washington: US Government Printing Office, 734-746, http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=mdp.39015030752813;view=1up;seq= 1 adresinden 13 Aralık 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Dumbarton Oaks: Proposals for the Establishment of a General International Organization, http://www.ibiblio.org/pha/policy/1944/441007a.html adresinden 13 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Fassbender, B. (2011). Westphalia, Peace of 1648. MPEPIL. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690e739?rskey=507LIp&result=2&prd=EPIL adresinden 13 Mart 2011‟de alınmıĢtır. Ġnternet: French Constitution of 1791, http://www.duke.edu/web/secmod/primarytexts/ FrenchConstitution1791.pdf adresinden 12 ġubat 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Grote, R. (2006). Westphalian System. MPEPIL. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690e1500?rskey=507LIp& result=1&prd=EPIL adresinden 13 Mart 2011‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Güvenlik Konseyi‟nin 276 Sayılı Kararına Rağmen Güney Afrika‟nın Namibya‟daki (Güney Batı Afrika) Varlığını Devam Ettirmesinin Hukukî Sonuçları Davası (1970). DanıĢma GörüĢü. ICJ Rep. 1971. 21 Haziran 1971, http://www.icjcij.org/docket/files/53/5595.pdf adresinden 12 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: History of ICJ. http://www.icj-cij.org/court/index.php?p1=1&p2=1 adresinden 19 Kasım 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: ILC. (1957). Law of treaties. (Document A/CN.4/101: Report by G. G. Fitzmaurice). Yearbook of the Internatıonal Law Commission 1956: Vol II, New York: United Nations, 108. http://legal.un.org/ilc/publications/yearbooks/english/ilc 258 _1956_v2.pdf adresinden 10 Mart 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: ILC. (2009). 2763rd meeting. Yearbook of the Internatıonal Law Commission 2003: Vol I, New York: United Nations, 87. http://legal.un.org/ilc/publications/yearbooks/english/ilc_2003_v1.pdf adresinden 10 Mart 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: ILO‟nun Ġdarî Mahkemesinin UNESCO‟nun Aleyhine Kararları Davası (1956). DanıĢma GörüĢü. ICJ Rep. 1956, http://www.icj-cij.org/docket/files/30/2187.pdf adresinden 8 Kasım 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: IMF (1990). International Monetary Fund Annual Report: 1990, Washington, 120. https://www.imf.org/external/pubs/ft/ar/archive/pdf/ar1990.pdf adresinden 14 Haziran 2013‟te alınmıĢtır. Ġnternet: IMF board approves far-reaching governance http://www.imf.org/external/pubs/ft/survey/so/2010/NEW110510B.htm 13 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. reforms, adresinden Ġnternet: IMF members‟ quotas and voting power, and IMF board of governors, http://www.imf.org/external/np/sec/memdir/members.aspx adresinden 12 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: Imposing certain specific restrictive measures directed against certain persons and entities associated with Usama bin Laden, the Al-Qaida network and the Taliban, and repealing Council Regulation (EC) No 467/2001 prohibiting the export of certain goods and services to Afghanistan, strengthening the flight ban and extending the freeze of funds and other financial resources in respect of the Taliban of Afghanistan. (2002). Council Regulation (EC) No 881/2002, 27 Mayıs 2002, http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2002:139:0009:0022:EN:PDF adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Institut de Droit International. (1937). La compétence du juge international en équité. Session de Luxembourg, II. 3 Eylül 1937. http://www.idiiil.org/idiF/resolutionsF/1937_lux_02_fr.pdf. Ġnternet: International Criminal Court: Letter to UN Secretary General Kofi Annan, http://2001-2009.state.gov/r/pa/prs/ps/2002/9968.htm adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Jay AntlaĢması Hakemlik Kararı (ABD ve Büyük Britanya arasında Dostluk, Ticaret ve Seyrüsefere ĠliĢkin Genel AntlaĢma) (1794) (ABD/Büyük Britanya). 19 Kasım 1794. http://avalon.law.yale.edu/18th_century/jay.asp adresinden 17 ġubat 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Judgment of the Court (Grand Chamber): Yassin Abdullah Kadi and Al Barakaat 259 International Foundation v. Council of the European Union and Commission of the European Communities. (2008). European Court Reports I-6351, 3 Eylül 2008, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX:62005CJ0402 adresinden 11 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Kokott, J. (2011). States, sovereign equality. MPEPIL. http://opil.ouplaw.com/view/10.1093/law:epil/9780199231690/law-9780199231690e1113?rskey=OiaCpt&result=1&prd=EPIL adresinden 18 Haziran 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Korfu Kanalı Davası (1949) (Büyük Britanya ve Kuzey Ġrlanda/Arnavutluk). ICJ. Rep. 1949, 15 Aralık 1949, http://www.icj-cij.org/docket/files/1/1663.pdf adresinden 9 Ekim 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Kuzey Atlantik Sahil Balıkçıları Davaları (1910) (Ġngiltere/ABD), RIAA Vol. XI, 7 Eylül 1910, http://untreaty.un.org/cod/riaa/cases/vol_XI/167-226.pdf adresinden 10 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davaları (1969) (Federal Almanya Cumhuriyeti/Hollanda ve Danimarka). ICJ Rep. 1969, http://www.icjcij.org/docket/files/51/5535.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: List of members, https://www.imf.org/external/np/sec/memdir/memdate.htm adresinden 14 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: Lotus Davası (1927) (Fransa/Türkiye), PCIJ, Series A, No. 10, 1927, http://www.icj-cij.org/pcij/serie_A/A_10/30_Lotus_Arret.pdf adresinden 14 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Meuse Nehrinin Sularının Taksimi Davası (1937) (Hollanda/Belçika). PCIJ Series A/B No.70. 28 Haziran 1937. http://www.icj-cij.org/pcij/serie_AB/ AB_70/01_Meuse_Arret.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Nikaragua‟da ve Nikaragua‟ya KarĢı Militer ve Paramiliter Faaliyetler Davası (1986) (Nikaragua/ABD). Merits, ICJ Rep. 1986, http://www.icjcij.org/docket/files/70/6503.pdf adresinden 10 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Norveçli Armatörlerin Tazminat Talepleri Davası (1922) (Norveç/ABD). RIAA Vol. I. 1922, http://legal.un.org/riaa/cases/vol_I/307-346.pdf adresinden 12 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Nükleer Test Davası (1974) (Yeni Zelanda/Fransa). ICJ Rep. 1974, http://www.icj-cij.org/docket/files/59/6165.pdf adresinden 8 Ekim 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Orinoco Buharlı Gemi ġirketi Davası (1910) (ABD/Venezuela). RIAA Vol XI. 25 260 Ekim 1910, 227-241. http://legal.un.org/riaa/cases/vol_XI/227-241.pdf adresinden 18 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Question considered by the Security Council at its 1606th, 1607th and 1608th meetings on 4, 5 and 6 December 1971. (1971). A/RES/2793 (XXVI), 7 Aralık 1971, http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/328/09/IMG/NR032809.pdf?OpenElement adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Question of Equitable Representation on the Security Council and the Economic and Social Council. GA/RES/1991 A(XVIII), 17 Aralık 1963, http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/186/66/IMG/NR018666.pdf?OpenElement adresinden 12 Nisan 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Resolution of the Imperial Diet of Augsburg, 1555, http://pages.uoregon.edu/dluebke/Reformations441/441PeaceofAugsburg1555.htm adresinden 9 Ekim 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Security Council veto list. http://research.un.org/en/docs/sc/quick/veto adresinden 2 Ağustos 2015‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Termination of the Status of Palau as a Trust Territory, S/RES/956 (1994), http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/956(1994) adresinden 13 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The Atlantic Charter (1941), http://avalon.law.yale.edu/wwii/atlantic.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The Covenant of the League of Nations, http://avalon.law.yale.edu/20th_century /leagcov.asp adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The Moscow Declaration (1943), http://avalon.law.yale.edu/wwii/moscow.asp adresinden 14 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The Organization of African Union Charter (1963), http://www.au.int/en/sites/default/files/OAU_Charter_1963_0.pdf adresinden 16 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The problem of voting in the Security Council. A/RES/267/III (1949), http://daccess-dds-ny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/044/38/IMG/ NR004438.pdf?OpenElement adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The Religious Peace of Augsburg, 1555, http://pages.uoregon.edu/ sshoemak/323/texts/augsburg.htm adresinden 9 Ekim 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The situation in Grenada. (1983). A/RES/38/7, 2 Kasım 1983, 261 http://www.un.org/documents/ga/res/38/a38r007.htm adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The situation in Kampuchea. (1979). A/RES/34/22, 14 Kasım 1979, http://www.un.org/documents/ga/res/34/a34res22.pdf adresinden 12 ġubat 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: The Westphalian Treaties from October 24th, 1648: Texts and Translations, http://www.pax-westphalica.de/ipmipo/indexen.html adresinden 11 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Total petroleum and other liquids productions-2014, http://www.eia.gov/beta/international/?fips=sa#pet adresinden 17 Nisan 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: Total Petroleum and Other Liquids Produntions-2014, http://www.eia.gov/beta/international/?fips=sa#pet adresinden 17 Nisan 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: Treaty Between Spain and Portugal Concluded at Tordesillas: June 7, 1494, http://avalon.law.yale.edu/15th_century/mod001.asp adresinden 15 Aralık 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Treaty of Lisbon, 2007/C 306/01, http://eur-lex.europa.eu/legalcontent/EN/TXT/?uri=CELEX:12007L/TXT adresinden 10 Eylül 2014‟te alınmıĢtır. Ġnternet: Treaty of Westphalia, http://avalon.law.yale.edu/17th_century/westphal.asp adresinden 11 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Trusteeship Council, http://www.un.org/en/mainbodies/trusteeship/ adresinden 13 Kasım 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Tunus ve Fas‟ta VatandaĢlığın Tespiti Davası (1923). DanıĢma GörüĢü. PCIJ, Series B, No 4, 7 ġubat 1923, http://www.icjcij.org/pcij/serie_B/B_04/Decrets_de_nationalite_promulgues_en_Tunisie_et_au_M aroc_Avis_consultatif_1.pdf adresinden 12 Mart 2013‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Davası (1982) (Tunus/Libya). ICJ Rep. 1982. 24 ġubat 1982, http://www.icj-cij.org/docket/files/63/6267.pdf adresinden 20 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: United Nations peacekeeping. (2002). S/RES/1422, 12 Temmuz 2002, http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1422(2002) adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: United Nations peacekeeping. (2003). S/RES/1487, 12 Haziran 2002, 262 http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1487(2003) adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Vienna Convention on the Law of Treaties, 23 Mayıs 1969, https://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/Volume%201155/volume-1155-I18232-English.pdf adresinden 12 Araık 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Voting procedure in the Security Council. A/RES/40/I (1946), http://daccess-ddsny.un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/032/91/IMG/NR003291.pdf?OpenElement adresinden 10 Mart 2014‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Wimbledon Davası (1923) (Ġngiltere, Fransa, Ġtalya, Japonya/Almanya), PCIJ, Series A, No. 1, 1923, http://www.icj-cij.org/pcij/serie_A/A_01/03_ Wimbledon_Arret_08_1923.pdf adresinden 14 Kasım 2012‟de alınmıĢtır. Ġnternet: Woodward, D. (2007). IMF voting reform: Need, opportunity and options, 16, http://unctad.org/en/docs/gdsmdpbg2420077_en.pdf adresinden 10 Haziran 2013‟te alınmıĢtır. Jackson, R. (1999). Sovereignty in world politics: A glance at the conceptual and historical landscape. Political Studies. 47(3), 431-436. Janis, M.S. (1994). Sovereignty and international law: Hobbes and Grotius. Macdonald, R.J. (ed.). Essays in Honour of Wang Tieya. Doradrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 391-400. Janis, M.W. (1984). Equity in international law. Bernhardt, R. (ed.). EPIL: History of International Law, Foundations and Principles of International Law, Sources of ınternational Law, Law of Treaties, Vol. 7. Amsterdam: North-Holland. Jenks, C.W. (1945). Some constitutional problems of international organizations. British Year Book of International Law, 22(1), 11-36. Jenks, C.W. (1964). The Prospects of International Adjudication. New York: Oceana Publication. Jennigs, R., Watts, A. (eds.). (1993). Oppenheim’s International Law - Vol. I: Introduction and Part I. (3. Baskı). London: Longman. Jose, M., Tella, F.Y. (2008). Equity and Law. (çev. P. Muckley). Leiden: Martinus Nijhoff Publishers, (Eserin orijinali 2005‟de yayımlandı). Joyce, R. (2004). The Myth of Morality. Cambridge: Cambridge University Press. Kahler, M. (1990). The United States and the International Monetary Fund: Declining 263 influence or declining interest?. Karns, M.P. and Mingst, K.A. (Eds.). The United States and Multilateral Institutions. Boston: Unwin Hyman, 110; Stone, R.W. (2008). The scope of IMF conditionality. International Organizations, 62(4), 589620. Kantorowicz, E.H. (1997). The King’s Two Bodies: A Study in Mediaeval Political Theology. (7. Baskı). Princeton: Princeton University Press. Keating, M. (2003). Sovereignty and plurinational democracy: Problems in political science. Walker, N. (ed.). Sovereignty in Transition. Oxford: Hart Publishing, 191208. Kelly, M.J. (2005). Pulling at the threads of Westphalia: Involuntary sovereignty waiver revolutionary international legal theory or return to rule by the great powers?. UCLA Journal of International Law and Foreign Afairs, 10(2), 361-440. Kelsen, H. (1944). The principle of sovereign equality of states as a basis for international organization. Yale Law Journal,52(2), 207-220. Kelsen, H. (1946). Organization and procedure of the Security Council of the United Nations. Harvard Law Review, 59(7), 1087-1121. Kelsen, H. (1949). General Theory of Law and State. (Çev. Anders Wedberg). Massachusetts: Harvard University Press. (Eserin orijinali 1945‟de yayımlandı). Kelsen, H. (1950). The draft declaration on rights and duties of states. American Society of International Law, 44(2), 259-276. Kelsen, H. (1951). The Law of the United Nations: A Critical Analysis of Its Fundamental Problems. New Jersey: The Lawbook Exchange. Kelsen, H. (1960). What is Justice: Justice, Law and Politics in the Mirror of Scene: Collected Essays. (2. Baskı). Berkeley: University of California Press. Kelsen, H. (2003). Principles of International Law. (3. tıpkı basım). New Jersey: The Lawbook Exchange Ltd. (Eserin orijinali 1952‟de yayımlandı). Kennedy, P. (1987). The Rise and Fall of the Great Powers: Economic Change and Military Conflict From 1500 to 2000. New York: Random House. Keohane, R.O. (1993). Sovereignty, interdependence, and international institutions. Miller, L.B., Smith, M.J. (eds.). Ideas and Ideals: Essays in Honor of Stanley Hoffman. Boulder: Westview, 92-97. Keohane, R.O. (2002). Ironies of sovereignty: The European Union and the United States. 264 Journal of Common Market Studies. 40(4). 743-765. Kingsbury, B. (1998). Sovereignty and inequality. European Journal of International Law, 9(4), 599-625. Kleffens, N. van. (1953). Sovereignty in international law: Five lectures. RCADI, Vol. 82. Klein, R. (1966). The Idea of Equality in International Politics: The Tension Between the Concept of Great Power Primacy and the Concept of Sovereign Equality. Geneva: Institute Universitaire de Hautes Études Internationales. Knutsen, T.L (2006). Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi. (Çev. Mehmet Özay). Ġstanbul: Açılım Kitap. (Eserin orijinali 1992‟de yayımlandı). Koo, W. (1947). Voting Procedures in International Political Organizations. New York: Columbia University Press. Kooijmans, P.H. (1964). The Doctrine of the Legal Equality of States: An Inquiry into the Foundations of International Law. Leyden: A.W.Sythoff. Korowicz, M.S. (1961). Some present aspects of sovereignty in international law. RCADI, Vol. 102. Krasner, S.D. (1993). Westphalia and all that. Goldstein, J., Keohane, R.O. (eds.). Ideas and Foreign Policy: Beliefs, Institutions and Political Change. Ithaca: Cornell University Press. Krasner, S.D. (1995). Compromising Westphalia. International Security, 20(3), 115-151. Krasner, S.D. (2001a). Sovereignty: Organized Hypocrisy. Princeton: Princeton University Press. Krasner, S.D. (2001b). Abiding sovereignty. International Political Science Review, 22(3), 229-251. Kratochwill, F. (1995). Sovereignty as dominium: Is there a right of humanitarian ıntervention?. Lyons, G.M., Mastanduno, M. (eds.). Beyond Westphalia?: State Sovereignty and International Intervention. Baltimore: Johns Hopkins University Press. Krüger, P. (1998). Balance of power, european concert and integration. Buffet, Heuser (eds.). Haunted by History, 3-14. Kuznets, S. (1960). Economic growth of small nations. E.A.G. Robinson (ed.). Economic Consequences of the Size of Nations. New York: St. Martins Press. 265 Lacoue-Labarthe, P., Nancy, J.L. (1990). The nazi myth. Critical Inquiry, 16(2), 291-312. Lake, D.A. (2007). Escape from the state of nature: Authority and hierarchy in world politics. International Security, 32(1), 47–79. Lake, D.A. (2009). Hierarchy in International Relations. Ithaca: Cornell University Press. Lande, A. (1947). Revindication of the principle of legal equality of states, 1871-1914. Political Science Quarterly, 62, 258-286. Lansing, R. (1921). The Peace Negotiations: A Personal Narrative. Boston: Houghton Mifflin. Lapid, Y. (1989). The third debate: On the prospects of international theory in a postpositivist era. International Studies Quarterly, 33(2), 239-244. Lapidoth, R. (1987). Equity in international law. Israel Law Review, 22(2), 161-172. Larkins, J. (2010). From Hierarchy to Anarchy: Territory and Politics before Westphalia. New York: Palgrave Macmillan. Laski, H.J. (1967). A Grammar of Politics. (5. Baskı). London: George Allen and Unwin Ltd. Lasswell, H.D. (1933). The problem of world-unity: In quest of a myth. International Journal of Ethics, 44(1), 68-93. Lasswell, H.D. (1966). The Analysis of Political Behaviour. London: Routledge. Lauterpacht, E. (1991). Aspects of the Administration of International Justice. Cambridge: Grotius Pub. Lawrence, T.J. (1900). The Principles of International Law. (3. baskı). Boston: D.C.Heath and Co. Publishers. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Lawson, T. (1978). The explanation of myth and myth as explanation. Journal of American Academy, 46(4), 507-523. Layne, C. (2009). The waning of US hegemony: Myth or reality?. International Security. 34(1), 147-172. Lee, S.L. (2005). Aspects of European History: 1494-1789. London: Routledge. 266 Lepgold, J., Nincic, M. (2001). Beyond the Ivory Tower: International Relations Theory and the Issue of Policy Relevance. New York: Columbia University Press. Levin, H. (1960). Some meanings of myth. Murray, H.A. (ed.). Myth and Mythmaking. New York: Braziller. Litfin, K.T. (1997). Sovereignty in world ecopolitics. Mershon International Studies Review. 41(2), 167-204. Little, R. (2007). The Balance of Power: Metaphors, Myth and Models. Cambridge: Cambridge Univerity Press. Lorimer, J. (1883). The Institutes of the Law of Nations: Vol. I. London: Willian Blackwood and Sons. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Lorimer, J. (1885). The Institutions of the Law of Nations: Vol. II. Edinburg: William Blackwood and Sons. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Lowe, V. (1988-1989). The role of equity in international law. Australian Year Book of Inernational Law, 12, 54-81. Lowe, V. (1994). The principle of non-intervention: Use of force. Lowe, V. ve Warbrick, C. (eds.). The United Nations and the Principles of International Law: Essays in Memory of Michael Akehurst. London: Routledge, 66-84. Lütem, Ġ. (1956). Devletler Hukuku Dersleri I: Mahiyet, Gelişme, Kaynaklar, Şahıslar. Ankara: Balkanoğlu Matbaacılık. Lütem, Ġ. (1959). Devletler Hukuku Dersleri: Mahiyet, Gelişme, Kaynaklar, Şahıslar, Birinci Kitap. (Gözden GeçirilmiĢ 2. Baskı). Ankara: Balkanoğlu Matbaacılık. Lyons, G.M., Mastanduno, M. (eds.). (1995). Introduction. Lyons, G.M., Mastanduno, M. (eds.). Beyond Westphalia?: State Sovereignty and International Intervention. Baltimore: Johns Hopkins University Press. MacCormick, N. (2001). Questioning Sovereignty: Law, State and Nation in the European Commonwealth. Oxford: Oxford University Press. MacLean, R. (1992). Public International Law: Textbook. London: H.L.T. Textbooks. Malanczuk, P. (1997). Akehurst’s Modern Introduction to International Law. (7. Baskı). London: Routledge. 267 Malinowski, B. (2002). Büyü, Bilim ve Din. (Çev. Saadet Özkal). Ġstanbul: Kabalcı Yayınları. (Eserin orijinali 1948‟de yayımlandı). Marriott, J.A.R. (1943). Federalism and the Problem of Small State. London: Allen and Unwin. McCready, W.D. (1973). Papal plenitudo potestatis and the source of temporal authority in late medieval papal hierocratic theory. Speculum, 48(4), 654-674. McDonald, L.C. (1969). Myth, politics and political science. The Western Political Quarterly, 22(1), 141-150. McGoldrick, D. (1994). The principle of non-intervention: Human rights. Lowe, V. ve Warbrick, C. (eds.). The United Nations and the Principles of International Law: Essays in Memory of Michael Akehurst. London: Routledge, 85-119. McNair, A.D. (1927). Equality in international law. Michigan Law Review, 26(2), 131-152. McNeill, W.H. (2001). Dünya Tarihi. (5. Baskı). (Çev. Alaeddin ġenel), Ankara: Ġmge Kitabevi. (Eserin orijinali 1967‟de yayımlandı). Menemenlizade, E. (1935). Devletler Umumi Hukuku: Notlar. Ġstanbul: Türkiye Matbaası. Meray, S.L. (1968). Devletler Hukukuna Giriş, Birinci Cilt. (Gözden GeçirilmiĢ 3. Bası). Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi. Meray, S.L. (1977). Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Örgütler. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi. Meriç, C. (1996). Bu ülke. Mahmut Ali Meriç (ed.). Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları. Mesquita, B.B. de. (2000). Popes, kings and endogenous institutions: The concordat of worms and the origin of sovereignty. International Studies Review, 2(2), 93-118. Miller, D.H. (1924). My Diary of the Conference of Paris, Vol. I. New York: Appeal Printing. Miller, Lynn H. (1990). Global Order: Values and Power in International Politics. Boulder: Westview Press. Minkkinen, P. (2006). The ethos of sovereignty: A critical appraisal. Human Rights Review, 8(2), 33-51. Mitrany, D. (1943). A Working Peace System: An Argument for the Functional Development of International Organization. London: Oxford University Press. 268 Moore, J.B. (1906). A Digest of International Law: Vol I. Washington: Government Printing Office. Moravcsik, A. (2002). In defence of the „democratic deficit‟: Reassessing legitimacy in the European Union. Journal of Common Market Studies, 40(4), 610-622. Morgan, K.A. (2004). Myth and Philosophy From the PreSocratics to Plato. Cambridge: Cambridge University Press. Morgenthau, H.J. (1948a). Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace. New York: Alfred A. Knoph. Morgenthau, H.M. (1948b). The problem of sovereignty reconsidered. Columbia Law Journal, 58, 341-365. Murphy, A. (1996). The sovereign state as political-territorial ideal. Biersteker, T, Weber, C. (eds.). State Sovereignty as Social Construct. Cambridge: Cambridge University Press, 81-120. Müller, F.M. (1873). Introduction to the Science of Religion: Four Lectures Delivered at the Royal Institution with Two Essays on False Analogies and the Philosophy of Mythology. London: Longmans, Greens and co. Müller, F.M. (1992). Comparative Mythology: An Essay. Abram S. Palmer (ed.). London: Routledge. Müllerson, R. (2000). Ordering Anarchy: International Law in International Society. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers. Nincic, M., Lepgold, J. (2003). Being Useful: Policy Relevance and International Relations Theory. (4. Baskı). Ann Arbor: The University of Michigan Press. Ninic, D. (1970). The Problem of Sovereignty in the Charter and Practice of the United Nations. The Hague: Martin Nijhoff Publishers. Nizamülmülk. (2013). , Siyasetnâme (Siyeru’l-mülûk). (5. Baskı). (Çev. Nurettin Bayburtlugil). Ġstanbul: Dergâh Yayınları. (Eserin orijinali 1098-1111 yılları arasında yayımlandı). Nussbaum, A. (1954). A Concise History of the Law of Nations. New York: Macmillan. Nye, J.S. (2008). International relations: The relevance of theory to practice. Reus-Smith, C., Snidal, D. (eds.). The Oxford Handbook of International Relations. Oxford: Oxford University Press, 648-661. 269 Okur, M.A. (2010). Emperyalizm, Hegemonya, İmparatorluk. Ankara: A Kitap. Osiander, A. (1995). The States System of Europe, 1640-1990: Peacemaking and the Conditions of International Stability. Oxford: Oxford University Press. Osiander, A. (2001a). Before sovereignty: Society and politics in ancien régime Europe. Review of International Studies, 27(5), 119-145. Osiander, A. (2001b). Sovereignty, international relations and Westphalian myth. International Organization, 55(2), 251-287. Ögel, B. (1982). Türklerde Devlet Anlayışı 13. Yüzyıl Sonlarına Kadar. Ankara: BaĢbakanlık Basımevi. Özlük, E. (2012). Uluslararası İlişkilerde Devlet: Tanım, Teori ve Devlet İstisnacılığı. Konya: Çizgi Kitabevi. Parrot, D. (2004). Richelieus’ Army: War, Government and Society in France, 1624-1642. Canbridge: Cambridge University Press. Patrick, S. (2006). Weak states and global threats: Fact or fiction?. The Washington Quarterly. 29(2), 27-53. Paul, D.E. (1999). Sovereignty, survival and the Westphalian blind alley in international relations. Review of International Studies, 25(2), 217-231. Pazarcı, H. (1997). Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap. (Gözden geçirilmiĢ 5. Baskı). Ankara: Turhan Kitabevi. Pazarcı, H. (2009). Uluslararası Hukuk. (Gözden GeçirilmiĢ 8. Bası). Ankara: Turhan Kitabevi. Pechota, V. (1986). Equality: Political justice in an unequal World. Macdonald, R.St.J., Johnston, D.M. (eds.). The Structure and Process of International Law. (2. Baskı). Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 454. Penn, W. (1912). An Essay Towards the Present and Future Peace of Europe. (Eserin orijinali 1726‟da yayımlandı), Washington D.C.: The Amerrican Peace Society. Pharant, D. (1994). Perspectives on sovereignty in the current context: A canadian viewpoint, Canada-United States Law Journal. 20, 9-17. Phillmore, R. (1879a). Commentaries upon International Law: Vol I. (3. baskı). London: Butterworths. 270 Phillmore, R. (1879b). Commentaries upon International Law: Vol II. (3. baskı). London: Butterworths. Philpott, D. (1999). Westphalia, authority and international society. Political Studies, 47(3), 566-589. Philpott, D. (2001). Revolutions in Sovereignty: How Ideas Shaped Modern International Relations. Princeton: Princeton University Press. Poggi, G. (2007). Modern Devletin Gelişimi: Sosyolojik Bir Yaklaşım. (4. Baskı). (Çev. ġule Kut ve Binnaz Toprak). Ġstanbul: Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. (Eserin orijinali 1978‟de yayımlandı). Polisensky, J. (1971). The Thirty Years War. Berkeley: University of California Press. Pomeroy, J.N. (1886). Lectures on International Law in Time of Peace. T.S. Woolsey (ed.). Boston: Houghton, Mifflin and Company. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Powell, B.B. (2002). A Short Introduction to Classical Myth. New Jersey: Prentice Hall. Pufendorf, S. (1729). Of the Law of Nature and Nations: Eight Books. (çev. B. Kennett). London. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Pufendorf, S. (2009). Two Books of the Elements of Universal Jurisprudence. (çev. W.A. Oldfather). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1660„da yayınlanmıĢtır). Rial, J.M.C. (1987). States, sovereign equality. Bernhardt, R. (ed.). EPIL: States, Responsibility of States, International Law and Municipal Law, Vol. 10. Amsterdam: North-Holland. Rosencrance, R., Stein, A. (1973). Independence: Myth or reality?. World Politics. 26(1), 1-27. Rosenne, S. (1965). The Law and Practices of the International Court: The Court and the United Nations: Vol I. Leyden: A.W.Sitjhoff. Rosenne, S. (1997). The Law and Practice of the International Court, 1920-1996: Vol III: Procedure. The Hague: Martinus Nijhoff Publishers. Rosenne, S. (2004). The Perplexities of Modern International Law: General Course on Public International Law. Leiden: Martinus Nijhoff Publishers. Rossi, C.R. (1993). Equity and International Law: A Legal Realist Approach to International Decisionmaking. New York: Transnational Publishers. 271 Roth, B. (2012). Sovereign equality and non-liberal regimes. Netherlands Yearbook of International Law, 43, 25-52. Rotschild, J. (1977). Observations on political legitimacy in contemporary Europe. Political Sciences Quarterly, 92(3), 487-501. Sandel, M.J. (2013). Adalet: Yapılması Gereken Şey Nedir?. (2. Baskı). (çev. Mehmet Kocaoğlu). Ankara: BigBang Yayınları. (Eserin orijinali 2009‟da yayımlandı). Sander, O. (2007). Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e. (16. Baskı). Ankara: Ġmge Kitabevi. Sarıbay, A.Y., Öğün, S.S. (1997). Politikbilim. (2. Baskı). Ġstanbul: Alfa. Schacter, O. (1982). International law in theory and practice: General course in public international law. RCADI, Vol. 178. Scharpf, F.W. (2010). Community and Autonomy: Institutions, Policies and Legitimacy in Multilevel Europe. Frankfurt: Campus Verlag. Schmidt, B. (1998). The Political Discourse of Anarchy: A Disciplinary History of International Relations. New York: State University of New York Press. Schmidt, S. (2011). To order the minds of scholars: The discourse of the peace of Westphalia in international relations literature. International Studies Quarterly, 55(3), 601-623. Schmitt, C. (2002). Siyasi İlahiyat: Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm. (Çev. Emre Zeybekoğlu). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları. (Eserin orijinali 1922‟de yayımlandı). Schwarzenberger, G. (1957). International Law: As Applied by International Courts and Tribunals I: Vol. I. (3. Baskı). London: Stevens&Sons Limited. Schwarzenberger, G. (1964). Power Politics: A Study of World Society. (3. Baskı). London: Stevens&Sons Limited. Schwarzenberger, G. (1976). Schwarzenberger, International Law: As Applied by International Courts and Tribunals: International Constitutional Law: Vol. III. London: Stevens&Sons Limited. Schwarzenberger, G. (1986). International Law: As Applied by International Courts and Tribunals: International Judicial Law: Vol. IV, London: Stevens&Sons Limited. Segal, R.A. (1999). Theorizing About Myth. Boston: University of Massachusetts Press. 272 Segal, R.A. (2004). Myth: A Very Short Introduction. Oxford: Oxford University Press. Sen, A.K. (1992). Inequality Reexamined. New York: Oxford University Press. Sevig, M.R. (1958). Özel Devletler Umumî Hukuku. (Gözden GeçirilmiĢ 2. Baskı). Ġstanbul: Sulhi Garan Matbaası. Shaw, M.N. (2003). International Law. (5. Baskı). Cambridge: Cambridge University Press. Sheehan, M.J (1996). The Balance of Power: History and Theory. London: Routledge. Sherman, G.E. (1918). The Neutrality of Switzerland. The American Journal of International Law, 12(2), 241-250. Shimko, K.L. (2010). International Relations: Perspectives and Controversies. (3. Baskı). Boston: Cengage Learning. Sills, D.L. (ed.). (1968). Encyclopedia of the Social Sciences: Volume 5. USA: The Macmillan Company& The Free Press. Simma, B. ve Brunner, S. (1995). Article 27. Simma, B. (ed.). The Charter of the United Nations: A Commentary. New York: Oxford University Press, 430-469. Simpson, G. (2004). Great Powers and Outlaw States: Unequal Sovereigns in the International Order. Cambridge: Cambridge University Press. Sorel, G. (1925). Reflections on Violence. (2. Baskı). (Çev. T.E. Hulme). London: George Allen & Unwin Ltd. (Eserin orijinali 1908‟de yayımlandı). Sorel, G. (1990). Şiddet Üzerine Düşünceler. (Çev. A. Hazaryan). Ankara: Epos Yayınları. (Eserin orijinali 1908‟de yayımlandı). Sorensen, G. (1999). Sovereignty: Change and continuity in a fundamental institution. Political Studies, 47(3), 590-604. Stallybrass, W.T.S. (1918). A Society of States: Sovereignty, Independence and Equality in a League of Nations. London: Georfe Routledge & Sons Ltd. Stambovsky, P. (1996). Myth and the Limits of Reason. Amsterdam: Rodopi. Starke, J.G. (1984). Introduction to International Law. (9. Baskı). London: Butterworths. Steinberg, R.H. (2004). Who is sovereign?. Stanford Journal of International Law. 40(2), 273 329-341. Stiles, K.W. (1991). Negotiating Debt: The IMF Lending Process. Boulder: Westview. Stone, R.W. (2002). Lending Credibility: The International Monetary Fund and the PostCommunist Transition. Princeton: Princeton University Press. Strange, S. (1999). The Westfailure system., Review of International Studies, 25(3), 345354. Suganami, H. (1992). Grotius and international equality. Bull, H., Kingsbury, B., Roberts, A. (eds.). Hugo Grotius and International Relations. Oxford: Oxford University Press. Sunay, R. (2007). Tartışılan Egemenlik. Ankara: Yetkin Yayınları. Sur, M. (2006). Uluslararası Hukukun Esasları. (GeliĢtirilmiĢ 2. Baskı). Ġstanbul: Beta Yayınevi. ġeyzerî. (2003). Devlet Başkanının Nitelikleri. (Çev. Osman Arpaçukur). Ġstanbul: Ġlke Yayıncılık. (Eserin orijinali on ikinci yüzyılda yayımlandı). Taneri, A. (1981). Türk Devlet Geleneği. Ankara: Töre Devlet Yayınevi. Tannenbaum, D., Schultz, D. (2005). Siyasi Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirler. (Çev. Fatih Demirci). Ankara: Adres Yayınları. (Eserin orijinali 1998‟de yayımlandı). Teschke, B. (2002). Theorizing the Westphalian system of states: International relations from absolutism to capitalism. European Journal of International Relations, 8(1), 548. Teschke, B. (2003). The Myth of 1648: Class, Geopolitics and the Making of Modern International Relations. London: Verso. Thacker, S.C. (1999). The high politics of IMF lending. World Politics, 52(1), 38-75. Thomas, A.V.W, Thomas, A.J. (1951). Equality of states in international law: Fact or fiction. Virginia Law Review. 37(6), 791-823. Thomson, D. (1949). Equality. Cambridge: Cambridge University Press. Thomson, J.A.K. (1935). The Art of the Logos. London: Allen&Unwin. Thomson, J.E. (1995). State sovereignty in international relations: Bridging the gap 274 between theory and empirical research. International Studies Quarterly, 39(2), 213233. Tilly, C. (1975). The Formation of National States in Western Europe. Princeton: Princeton University Press. Toluner, S. (1996). Milletlerarası Hukuk Dersleri: Devletin Yetkisi. (Gözden geçirilmiĢ 4. Bası). Ġstanbul: Beta Yayınevi. Treitschke, H.v. (1916). Politics: Vol. II. (Çev. A. J. Balfour). London: Constable. Tudor, H. (1972). Political Myth. New York: Praeger Publishers. Türcan, T. (2001). Devletin Egemenlik Unsuru ve Egemenlikten Kaynaklanan Yetkileri. Ankara: Ankara Okulu. Türk Dil Kurumu (2005). Türkçe Sözlük. (10. Baskı). Ankara: Türk Dil Kurumu. Twiss, T. (1884). The Law of Nations Considered as Independent Political Communities: On the Rights and Duties of Nations in Time of Peace. (2. Baskı). Oxford: The Clarendon Press. (kitabın pdf dosyası hali http://archive.org adresinden temin edilmiĢtir). Uludağ, S. (2004). GiriĢ: Ġbn Haldun ve Mukaddime. Ġbn Haldun. Mukaddime: Cilt I, 15154. United Nations. (1966). Principles of international law concerning friendly relations and co-operation among states. Yearbook of the United Nations, 1964. New York: Office of Public Information of UN, 460-463. Ünal, ġ. (2005). Uluslararası Hukuk. Ankara: Yetkin Yayınları. Vanderbosch, A. (1964). The small states in international politics and organization. The Journal of Politics, 26, 293-312. Vattel, E. de (2008). The Law of Nations: Or, Principles of the Law of Nature Applied to the Conduct and Affairs of Nations and Sovereigns. (eds. B. Kapossy, R. Whatmore). Indianapolis: Liberty Fund. (eserin orijinali 1758‟de yayınlanmıĢtır). Vellut, J.L. (1967).Smaller states and the problem of war and peace: Some consequences of the emergence of smaller states in Africa. Journal on Peace Research, 4(3), 252269 Vernant, J.P. (1980). Myth and Society in Ancient Greece. Brighton: Harvester. 275 Viotti, P.R, Kauppi, M.V. (2007). International Relations and World Politics. (3. Baskı). New Jersey: Pearson Prentice Hall. Vreeland, J.R. (2007). The International Monetary Fund (IMF): Politics of Conditional Lending. Oxon: Routledge. Walker, R.B. (1993). Inside/Outside: International Relations as Political Theory. Cambridge: Cambridge University Press. Walker, T.A. (1895). A Manual of Public International Law. Cambridge: Cambridge Univesity Press. Waltz, K. (1979). Theory of International Politics. Boston: McGraw Hill. Waltz, K. (1979). Theory of International Politics. Boston: McGraw Hill. Waltz, K.N. (1959). Man, the State and War: A Theoretical Analysis. New York: Columbia University Press. Watson, A. (1992). The Evolution of International Society. London: Routledge. Weber, M. (1946). Politics as a vocation. Gerth, H.H, Mills, C.W. (eds.). From Max Weber: Essays in Sociology. New York: Oxford University Press, 77-128. Weber, M. (1978). Economy and Society: An Outline of Interpretive Sociology. California: California University Press. Weeramantry, C. (1995). Expanding the potential of World Court. Jasentuliyana, N. (ed.). Perspectives on International Law. United Kingdom: Kluwer Law International, 309-348. Weinert, M.S. (2007). Democratic Sovereignty: Authority, Legitimacy and State in a Globalizing Age. Oxon: UCL Press. Weissberg, G. (1975). United Nations movement toward world law. The International and Comparative Law Quarterly, 24(3), 460-524. Weithman, P. (2001). Augustine‟s political philosophy. Stump, E. (ed.). The Cambridge Companion to Augustine. Cambridge: Cambridge University Press, 231-250. Wendt, A. (1992). Anarchy is what states make of it: The social construction of power politics. International Organization, 36(2), 391-425. Wendt, A., Friedheim, D. (1996). Hierarchy under anarchy: Informal empire and the east German state. Biersteker, T.J., Weber, C. (eds.). State Sovereignty as Social 276 Construct. Cambridge: Cambridge University Press, 240-277. Wessels, W. (1996). The modern West European state and the European Union: Democratic erosion or a new kind of polity?. Andersen, S.S. ve Eliassen, K.A. (eds.). The European Union: How Democratic Is It?. London: Sage Publications, 57-70. Westlake, J. (1910). International Law: Peace: Vol I. Cambridge: The Cambridge University Press. Westlake, J. (1914). Collected Papers on International Law. (ed.) Oppenheim, L. Cambridge: Cambridge University Press. Wheaton, H. (1916). Wheaton’s Elements of International Law. (5. Ġngilizce Baskı). Coleman Phillipson (ed.). London: Stevens and Sons Limited. Wight, M. (1978). Power Politics. London: Royal Institute of International Affairs. Wilson, P. (1998). The myth of the first great debate. Review of International Studies, 24(5), 1-16. Winfield, P.H. (1941). The Foundations and The Future of International Law. Cambridge: The University Press. Wingo, A.H. (2003). Veil Politics in Liberal Democratic States. Cambridge: Cambridge Univeristy Press. Woolf, H.B. (1980). Legitimacy, legitimate. Webster’s New Collegiate Dictionary. Massachusetts: G&C Merriam Company. Yalvaç, F. (2005). Devlet. Atila Eralp (ed.). Devlet ve Ötesi: Uluslararası İlişkilerde Temel Kavramlar. Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 15-52. Yalvaç, F. (2011). Uluslararası ĠliĢkiler Kuramında AnarĢi Söylemi. Uluslararası İlişkiler, 8(29), 71-99. Zacher, M.W. (1992). The decaying pillars of Westphalian temple: Implications for international order and governance. Rosenau, J.N, Czempiel, E.O. (eds.). Governance without Government: Order and Change in World Politics. Cambridge: Cambridge University Press, 58-101. Zacher, M.W. (2001). The terriorial integrity norm: International boundaries and the use of force. International Organizations, 55(2), 215-250. Zamora, S. (1980). Voting in international economic organizations. The American Journal of International Law. 74(3), 566-608. 277 Zemanek, K. (1986). Majority rule and consecuensus technique in law-making diplomacy. Macdonald, R.J., Johnstone, D.M. (eds.). The Structure and Process of International Law. Dordrecht: Martinus Nijhoff Publishers, 857-887. Zick, T. (2005). Are the states sovereign?. Washington University Law Quarterly, 83, 229337. Ziegler, B.M. (2006). The International Law of John Marshall: A Study of First Principles. New Jersey: The Lawbook Exchange. Zürn, M. (2004). Global governance and legitimacy problems. Government and Opposition, 39(2), 260-287. 278 279 ÖZGEÇMĠġ KiĢisel Bilgiler Soyadı, adı : ÇELĠK, Metin Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : 1980 / Fransa Telefon : ………………… Faks : ………………… e-mail : metincelik@gmail.com Eğitim Derece Eğitim Birimi Mezuniyet tarihi Yüksek lisans Selçuk Üniversitesi, SBE 2008 Lisans Selçuk Üniversitesi, ĠĠBF 2004 ĠĢ Deneyimi Görev Yıl Yer 2005-2008 Selçuk Üniversitesi, ĠĠBF AraĢtırma Görevlisi 2008-2015 Gazi Üniversitesi, ĠĠBF AraĢtırma Görevlisi (35. Md.) Yabancı Dil Ġngilizce, Arapça Yayınlar ……………… Hobiler …………………. GAZİ GELECEKTİR... METİN ÇELİK ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZİ BİR ULUSLARARASI İLİŞKİLER MİTİ OLARAK DEVLETLERİN EGEMEN EŞİTLİĞİ METİN ÇELİK TEMMUZ 2015 ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI TEMMUZ 2015