BATININ KOMPLEKSİ SEVR ANTLAŞMASI Dr. Yeşim DEMİR Osmanlı Devleti’ni fiilen bitiren 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında resmi olarak devleti sona erdiren 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması’nın bugün yıldönümü. Birinci Dünya Savaşının galipleri, Osmanlı Devleti'ni ulusu ve ülkesi ile parçalayıp yok etmeye yönelik hazırlamış oldukları Sevr Antlaşması'nın Lozan'da geçersiz sayılmasını hiçbir zaman kabullenememiş, benimseyememiş ve hazmedememişlerdir. Tarihin tekerrür ettiği düşünüldüğünde emperyalizm geçmişe nazaran günümüzde şekil değiştirerek tekrar uygulamaya konmak isteniyor. Şöyle ki, geçmişte bu anlaşmalar ile yapılmak istenenler bugün önümüze farklı şekillerde sunuluyorsa oturup bir düşünmek gerekiyor. O dönemde “din ve şeriat” üzerinden izlenen politika günümüzde yerini “demokrasi, insan hakları, özerk yönetim ve kültürel özerkliğe” bırakmıştır. Bu durum aslında Batı’nın her zaman var olan Doğu Sorunu (Şark Sorunu)’nun bir parçası olmuştur. Peki, sürekli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önüne sürülen bu anlaşma nedir? Birinci Dünya Savaşı, İtilaf Devletleri'nin zaferiyle sonuçlanınca, savaşın yenenleri, barış için yenilenlere dayatacakları şartları hazırlamak için Paris’te, Londra’da ve San Remo’da çeşitli konferansları düzenlemişlerdi. Osmanlı Devleti’ne dayattırılan Sevr Antlaşması’nın koşulları da bu toplantılarda ve konferanslarda şekillenmiştir. Batı’nın “Hasta Adam”ı olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti’nin parçalanması sürekli olarak gündemde olmuştu ancak, paylaşım yapılacak ülkelerin, özellikle Boğazlar ve Ortadoğu konusundaki çıkar çatışmaları bu çöküş sürecini geciktirmişti. Nihayetinde, 10 Ağustos 1920 yılına gelindiğinde Sevr Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmaya göre, Oniki ada dışında Ege adalarının çoğu ve Trakya, Yunanistan'a bağlanmıştı. İzmir 5 yıl Yunan idaresinde olacak, ondan sonra bir plebisit yapılacaktı. Bunun sonucunda da bölgenin Yunan Krallığına geçmesi amaçlanmıştı. Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı uluslararası denetime bırakılmıştı. Doğu Anadolu'da Ermenistan'a bağımsızlık, Kürdistan'a özerklik veriliyordu. Türk mali sistemi İngiliz, Fransız ve İtalyan denetimine sokulmak isteniyordu. Türkçe konuşulan Anadolu’nun geri kalan bölümü Osmanlı padişahı yönetiminde sözde bağımsız olacaktı. Osmanlı İmparatorluğu’nu ölüme mahkûm eden antlaşmanın koşulları açıklanır açıklanmaz, bütün yurtta ulusal bilinç uyanmış ve kurtuluşa yönelik ulusal hareket başlamıştır. Halk, Anadolu’da ulusal mücadeleyi örgütleyen Mustafa Kemal ve ekibinden yana tavır göstermiştir. Gazi Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti’nin Türk ulusunu temsil etmediği gibi, Barış Konferansının, Türkiye’nin herhangi bir bölümüyle ilgili kararını kabule de yetkili olmadığını açıklamıştır. Sevr’e karşı çıkanlar içerisinde olan gazeteciler ile komutasındaki birliklerin silahlarını teslim etmemekte direnen subaylar İngilizlerin emri ile önce tutuklanmışlar, sonra da Malta adasında toplanarak bir esir kampına kapatılmışlardır. Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren ve parçalanmasını öngören antlaşma, Lozan Antlaşmasıyla geçersiz olmuştur. Tarih tekerrür mü ettirilmeye çalışılıyor acaba!!! Bakalım… Güneydoğumuzda bir Kürdistan devletinin kurulma süreci başlamış bulunmaktadır. AB dayatmaları ile birçok yasa çıkarılmıştır. TSK’nın mevcut olarak sayısının azaltılması ve giderek zayıflatılmaya çalışılması istenmektedir. Etnik yapılar ön plana çıkartılarak ve ayrıcalıklar tanınması istenerek bir başka bölme çabalarının varlığı görülmektedir. Mali olarak IMF denetiminde olduğumuz görülmektedir. Ermeni Sorununa gelince, her yıl bizi suçlu sayarak sanık sandalyesine oturtmaya çalışmaları aşikardır. Geçmişte Girit Adası Sorunu vardı, şimdi Kıbrıs Sorunu üzerinden gidiliyor. Osmanlı Devleti, hangi süreçten geçerek varlığını Sevr ile sonlandırmıştı? Bu soruyu iyi cevaplandırmak gerekiyor. Emperyalizmin önündeki en büyük engel olan ulus-devletin parçalanıp bölünmesi isteğinde olanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin şanlı bir Bağımsızlık ve Egemenlik Mücadelesi gerçekleştirdiğini unutmamış olsalar gerek yeni bir Sevr dayatmaya çalışıyorlar…