Prof.Dr. Recep Akdur: SEVR’DEN ERGENEKONA Haberler - Recep Akdur 13 Ağustos 2013 Ergenekon Efsanesine göre, Oğuz soylu Türkler düşmana yenildikten sonra Altay dağlarının arasında, Ergenekon adı verilen gözden ırak bir vadide saklandılar. Çoğalıp güçlendikten ve vadiye sığamaz olduktan sonra demir dağı eriterek açtıkları tünelden tekrar dünyaya yayıldılar. Günümüze dek 16 büyük devlet kurdular. Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız bu devletleri simgelemektedir. Düşmanları bu devletleri yıkarak Türkleri tekrar Ergenekon’a sokmayı hayal ettiler. Osmanlı İmparatorluğu 15.Türk devletidir. Kuruluş ve yükseliş döneminde Osmanlıya yan bakmaya ve kötü söz söylemeye kimse cesaret edemedi. Ta ki Osmanlı gerileme devrine girip, art arda savaş ve toprak kaybetmeye başlayıncaya dek. O zamandan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’na “Hasta Adam” demeye başladılar. Bu deyimi ilk kez Rusya İmparatoru I.Nikolay 9 Ocak 1853’de ifade etmiş sonra da 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’da açıkça yazılmıştır. Bu durum düşmanları cesaretlendirmiş, Osmanlıyı yok etmeyi ve Türkleri Asya’ya/ Ergenekon’a sürmeyi açıkça dillendirmeye başlamışlardır. Haçlı mantığı ile bir araya gelen Batılı devletlerin o yıllardaki önderliğini genellikle İngiltere Krallığı yapmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı, emperyal güçlerin sömürgeleri paylaşamaması nedeniyle ortaya çıkmış bir küresel paylaşım savaşıdır. Paylaşımdan pay almak isteyen devletler iki ayrı safta toplandılar. Savaş 28 Temmuz 1914′te başladı ve 11 Kasım 1918′de sona erdi. Savaşa girmek istemeyen Osmanlıyı savaşa girmesi için her iki taraf da zorlamıştır. Sonunda bir oldubitti ile “İttifak Devletleri” safında savaşa sokulmuştur. Osmanlının Savaşa girmesi gerekiyordu. Çünkü paylaşılması düşünülen yerlerin başında Osmanlı toprakları geliyordu. Savaşa girmeseydi paylaşılmasına gerekçe yaratılamayacaktı. Savaş sonunda Osmanlının mensup olduğu ve Önderliğini Almanya’nın yaptığı İttifak Devletleri yenildi. Böylece savaşın askeri safhası sona erdi. Savaştan galip çıkan ve önderlliğini İngiltere’nin yaptığı “İtilaf Devletleri” dünya topraklarının nasıl paylaşılacağını kararlaştırmak ve bu bağlamda mağlup devletlerle özellikle de Osmanlı ile imzalanacak antlaşmanın (Sevr) esaslarını belirlemek üzere 18 Ocak 1919’da Paris’te toplandılar (Paris Barış Konferansı). Konferansta bir yandan Osmanlı topraklarında kurulacak sözde bağımsız Ermeni, Kürt, Arap, Mezopotamya, Suriye ve Hicaz Devletleri projelendirilirken öte yandan da geride kalan toprakların İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında nasıl paylaşılacağının plan ve sözleşmeleri yapıldı. Kendi aralarında anlaşınca Osmanlıyı müzakere masasına çağırdılar. Müzakereler Paris’in 3 km batısındaki Sevr adlı banliyösünde bulunan Seramik Müzesi‘nde yürütüldü. Sonuçta, daha önce Paris Konferansı’nda hazırlanmış olan ve 433 maddeden oluşan metin 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı yönetimine imzalatıldı. İmzalanan Sevr Antlaşması kökü 1860 yıllara kadar giden emperyalist projenin yaşama geçirilmesini sağlayacak belgedir. Özü Osmanlı devletine son vermek, topraklarını bölüşmek ve Türkleri Asya’ya sürmektir. Emperyalistlerin öngöremediği bir kıvılcım Türk Ulusunun yüreğindeki bağımsızlık sevdasını ateşlemişti bile. Sevr’in imzalanmasından yaklaşık 15 ay önce, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a çırarak Kurtuluş Savaşını başlatmıştı. Yaklaşık beş yıl süren Savaş zaferle sonuçlandı. Oyun bozulmuş ve 23 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan ile Sevr Antlaşması ortadan kaldırılmıştır. Başka bir anlatımla Lozan, yüz elli yıldan fazla bir zamandır hayal edilen Sevr projesini suya düşürmüştür. İngiliz heyeti başkanı Lord Curzon, Lozan görüşmeleri boyunca İsmet Paşa‘ya sürekli şunu telkin ediyordu. “Türkler savaşı kazanarak Batıya karşı siyasal yönden büyük bir zafer kazanmışlardır. Ancak bağımsızlığının ömrü kısa olacak ve ekonomik alanda yine Batıya muhtaç duruma düşeceklerdir”. Demek istiyor du ki; zaferiniz geçici er geç tekrar egemenliğimiz altına gireceksiniz. Sizi Ergenekona süreceğiz. O gündür bu gündür Lozan’ın etkisini yok ederek Sevr projesini tekrar yürürlüğe sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Gizli açık her türlü yol ve yöntemi kullanıyorlar. Organize ettikleri Asala, PKK ve benzeri her türlü kirli savaş yöntemleri ortada. Sevr’in fiziksel ve sınırsal hedeflerini sürekli gündemde tutuyorlar. Ancak bu tür açık ve doğrudan yöntemlerle, Türk ulusuna diz çöktüremeyecekleri görüldü. Bu nedenle çok daha sinsi yollara ağırlık veriyorlar. Bir yandan açılım projeleri adı altında savunma güçlerini alandan çektiler. Öte yandan da Türk Ordusunun komuta kademesini ve ulusalcıları Silivri toplama kamplarına koydular. Bunların hepsi Sevr projesinin bir bileşeni. Bundan ötürü davanın adını Ergenekon koyduylar. Sevr’i yürürlüğe sokmak Türkü, Ergenekon’a sürmek istiyorlar. Yeni bir Kurtuluş Savaşı ve yeni bir Lozan kaçınılmaz oluyor. 10 Ağustos 2013 Sevr’in 93. Yıldönümü. Kurgulayanları ve peşinde koşanları bir kez daha lanetle anıyoruz. İLK KURŞUN 152