Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014, p. 215-232, ANKARA-TURKEY ESKİÇAĞ MEDENİYETLERİNDE DÜNYA HÂKİMİYETİ DÜŞÜNCESİ Cemil BÜLBÜL** ÖZET Eskiçağlardan günümüze kadar pek çok devlet, ekonomik ve siyasi yönden güçlü bir hale geldiğinde, kendi sınırlarını aşarak dünya hâkimiyetinin peşinde koşmuşlardır. Eskiçağ medeniyetleri içinde başta Akkad ve Asur olmak üzere, Pers İmparatorluğu, Büyük İskender’in İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu dünya hâkimiyeti düşüncesini benimseyen devletler içerisinde yer almışlardır. Dünya hâkimiyeti uygulamalarının ilk örneklerini Doğu’da görüyoruz. Akkad kralları “Büyük Kral” ve “Evrenin Kralı” gibi unvanlar alarak, o dönemin bilinen dünyasının hâkimi olduklarını ilân etmişlerdir. Daha sonra Asur kralları da bu amaçla hareket etmiş ve nihayet bütün Önasya’yı içine alan Eskiçağların ilk büyük imparatorluklarından birini kurmayı başarmışlardır. Eski Batı’nın, dünyaya hâkim olma düşüncesiyle ortaya çıkan ilk lideri Makedonya kralı Büyük İskender idi. Önceleri, Batı Anadolu’daki Yunan kentlerini Pers egemenliğinden kurtarmayı düşünen İskender da sonra, bütün dünyayı fethetme isteğiyle seferlerine devam ederek, evrensel imparatorluğunu kurmayı başarmıştır. Bütün dünyayı siyasi birlik altında toplama projesi, dünya barışı ve dünya kardeşliği gibi, günümüzde bile tam olarak kavranamayan bu düşüncelerin temellerini atan da Büyük İskender olmuştur. Ekonomik ve siyasi yönden nüfuz kazanan bu devletler, bulundukları coğrafyanın dışına çıkarak, daha çok ülke fethetmek ve dünyada söz sahibi olmak uğruna, pek çok savaşı göze almıştır. Daha sonraki tarihi devirlerde ve günümüzde de bu düşüncede olan devletler mevcuttur. Bu fikirlerini gerçekleştirirlerken çoğu zaman ekonomik amaçlarla, zaman zaman da kültürel amaçlarla hareket etmişlerdir. Anahtar Kelimeler: Akkad, Asur, Persler, Büyük İskender, Roma Bu makale, "Uluslararası Zeki Velidi Togan ve Türk Kültürü Bilgi Şöleni", (13-14 Ekim 2010) sempozyumunda sunulan bildirinin genişletilmiş halidir. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. KSU Fen-Edebiyat Fak Tarih Bölümü, El-mek: cemilbulbul@hotmail.com 216 Cemil BÜLBÜL THE IDEA OF WORLD DOMINATION IN ANCIENT CIVILIZATIONS ABSTRACT From the most ancient to the present day in many States, have exceeded their limits in pursuit of world domination when it becomes a powerful economic and political aspects. In ancient civilizations, notably including Akkadian and Assyrian, Persian Empire, Alexander the great's Empire and the Roman Empire have taken place within the state adopting the idea of world domination. The first practices of World domination can be seen in the East. Akkad Kings declared that they are the lord of the known world by having titles as “The Great Emperor” and King of the Universe. Afterwards, Assyrian Kings also proceeded with this aim and managed to found one of the first great empires of the Ancient Ages which includes whole Ancient Near East. Alexander the Great was the first leader from the Ancient West who appears with the ideal of being the Master of the World. Previously, Alexander thinking to save the Greek cities of Western Anatolia, who were recovering from Persians, then has managed to establish a universal empire continuing his invasions for the purpose of conquering whole world. Foundations of thoughts, such as, project collection whole worldunder the political unit, world peace and world brotherhood which even today can not be fully grasped were laid by Alexander the Great. These states, which became influential both financially and politically, risked many wars in order to conquer more countries and dominate the whole world, so they went beyond the geography they were in. This idea is available in the States in later historical periods and still. When carrying out these ideas for economic purposes most of the time, and occasionally acted cultural purposes. Key Words: Akkadian, Assyrian, Persian, Great Alexander's, Roman Giriş “Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hakimiyeti Düşüncesi” isimli makalemizde, bu uğurda yapılan faaliyetleri belki ilk defa değil, ama bu faalietlerin hepsini bir arada aktarmaya gayret edeceğiz. Eskiçağlardan itibaren dünya hakimiyeti fikrine sahip olan ve bu büyük idealin peşinden koşan doğulu ve batılı pek çok devlet olmuştur. Bu çalışmamızda Akkad ve Asur devletlerinin daha ziyade ekonomik menfaatleri gereği, emperyalist yayılmacılıklarından, töleranslı tutumuyla pek çok kavmi bir çatı altında birleştirmeyi başaran Pers İmparatorluğu’nun, fethettiği geniş ülkelerde kurduğu teşkilat ve egemenlik anlayışından, dünya tarihinin müstesna şahıslarından biri olan İskender ve kurduğu büyük Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 217 imparatorluktan bahsettik. İskender’in Doğu ile Batı arasındaki tezatı ortadan kaldırmak gibi yepyeni fikirlerle ortaya çıkması ve bu uğurda yaptıkları hakkında bilgi vermeye çalıştık. Aynı zamanda, Roma İmparatorluğu'nun Cihan hâkimiyeti ideallerini gerçekleştirme uğrunda yapmış olduğu faaliyetleri ele almaya çalıştık. Bu medeniyetlerin dünya hâkimiyeti emellerini anlatırken "Eski Doğu Cihan Hâkimiyeti" ve "Eski Batı Cihan Hâkimiyeti" başlıkları altında ele almayı daha uygun bulduk. 1. Eski Doğu Cihan Hâkimiyeti Semitik topluluklar, siyasi bir örgütlenme oluşturarak tarih sahnesine çıkmadan önce, uzun yıllar Mezopotamya'da, Sümer şehir devletlerinin etrafında, kendi gelenek ve göreneklerini koruyarak göçebe bir şekilde yaşamışlardır. Zamanla bu topluluklar, bulundukları bölgelerden çıkarak göç etmişlerdir.1 Bilindiği üzere, Eski Mezopotamya tarihinde Birinci büyük Samî göçü, MÖ. 3. Binyıl başlarına kadar geriye giden ve MÖ. 2500’lerde daha da yoğunlaştığı tahmin edilen Akkadlar’ın göçüdür.2 MÖ. 3. Binyıl sonları ile 2. Binyıl başlarında meydana gelen ikinci Samî göçü ise Martu ya da Amurru göçleridir.3 Üçüncü büyük Samî göçü ise, Ege göçlerinin meydana getirmiş olduğu karışıklıklardan yararlanarak, aralıksız bir sızıntı halinde asırlarca devam eden Arami kabilelerinin göçleridir.4 MÖ. 2500’lerde Mezopotamya’ya giren Akkadlar’ın Arabistan yarımadasından geldikleri sanılmaktadır. Akkadlar, Mezopotamya’daki Sümer hâkimiyetine son vererek, MÖ. XXIV. yüzyılın ortalarından itibaren kral Sargon’un önderliğinde kendi devletlerini kurmuşlardır. MÖ. 2350-2150 yılları arasında tüm Önasya dünyasını kontrolleri altında tutmuşlardır.5 Günümüz tarihçilerinin ona verdiği isim Büyük Sargon’dur. Eski Yakındoğu’nun en dikkate değer siyasal kişiliklerinden biri olan Sargon, aynı zamanda başarılı bir komutan ve vizyon 1 S. Moscati, Ancient Semitic Civilizations, Capricorn Books, New York, 1957, s. 50. Akkadlar ve Akkad göçleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: D.D. Luckenbill, "Akkadian Origins", The American Journal of Semitic Languages and Literatures, Vol. 40 No.1, 1923, s. 1-3; G. Bertin, "The Pre-Akkadian Semites", Journal of The Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, Vol. 18 No. 3, 1886, s. 409-436; S. Moscati, The Semites in Ancient History, Cardiff University of Wales Press, 1959; H. Winckler, The History of Babylonia and Assyria, New York, 1907; S. Smith, A History of Babylonia and Assyria III, London 1928; F. Kınal, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, 1983, s.75-86; K. Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s.75-85; E. Memiş, Eskiçağda Mezopotamya, Ekin Kitabevi Yayını, Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Bursa 2012, s. 51-77. 3 F. Kınal, a.g.e., 1983, s. 18; Amurrular ve Amurru göçleri hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz: Albert T. Clay, The Empire of the Amorites, Yale University Press, New Haven 1919; K. M. Kenyon, Amorites and Canaanites, The Oxford University Press, London 1966; A.Haldar, Who were the Amorites?, Leiden 1971; F. Kınal, a.g.e., 1983, s. 98-100; E. Memiş, a.g.e., 2012, s. 96-103; Robert M. Whiting, “Amorite Tribes and Nations of Second-Millenium Western Asia", Civilizations of the Ancient Near East, vol I-II , 2nd edition, New York 2006 s. 1231-1242; E.Memiş-C.Bülbül, Amurrular (Arapların En Eski Ataları), Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayını, Elazığ 2012. 4 E. Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınları, 12. Baskı, Bursa 2013, s. 174; Aramiler ve Arami göçleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Emil, G. H., Aram and Israel The Aramaeans in Syria and Mesopotamia, New York 1966; P. M. Michele Daviau, John W. Wevers and Michael Weigl, The World of the Aramaeans I-II-III, England 2001; H.Winckler, a.g.e., 1907, s. 206-208; F. Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Yayını, 2. Baskı, Ankara 1987, s. 232-236; E. Memiş, a.g.e., 2013, s.173-175; K. Köroğlu, a.g.e., 2006, s.144-150; Ş. Günaltay, Yakın Şark III (Suriye-Filistin), TTK Yayını, 2. Baskı, Ankara 1987; s.135-160; Paul E. Dion "Aramaean Tribes and Nations of the First Millenium Western Asia”, Civilizations of the Ancient Near East, vol I-II, 2nd edition New York 2006, s. 1281-1294; A.R. Millart, “Assyrians and Arameeans” Iraq, Vol. 45, No. 1, Papers of 29 Rencontre Assyrioloyique İnternationale, London, 5-9 July 1982 (Spring 1983), s.101-108; E.Lipinski, The Aramaeans (Their Ancient History, Culture, Religion), Leuven-Paris- SterlingVirginia 2000. 5 T. Yiğit, “Akkadlar Devrinde Anadolu’nun Siyasal Yapısı”, A.Ü.D.T.C.F. Dergisi, sayı 40, 3-4, 2000, s.13; Ayrıca bkz: Sabatino Moscati, a.g.e., 1959, s. 49. 2 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 218 Cemil BÜLBÜL sahibi bir devlet adamıydı.6 Sargon’un doğumu ve yetişmesi ile ilgili efsaneye göre, Fırat kıyısındaki Azupiranu (bugünkü Safran) şehrinde doğmuş olan Sargon’u, bir rahibe olan annesi, ziftle kaplanmış bir sepete koyarak, (tıpkı Musa hikâyesinde olduğu gibi) nehre bırakmıştır. Nehirde sürüklenen bebeği bir bahçıvan (Akki) kurtararak kendi çocuğu gibi büyütmüştür. Tanrıça İštar’ın teveccühü ile, IV. Kiš hanedanı krallarından Ur-Zababa’nın hizmetine giren ve kısa zamanda sâkilik rütbesine ulaşan Sargon, daha sonra kralına isyan ederek yeni bir başkent kurmuştur. Görüldüğü üzere, efsanevi bir varlık olarak karşımıza çıkan ve başta, tarihteki ilk imparatorluğun kurucusu olmak üzere, olağanüstü işler başarmış olan Sargon, tarihte derin izler bırakmış ve asırlarca insanlığın hafızasında yaşamıştır.7 Sargon önce, Sümerli Güney Mezopotamya şehirlerini zaptetmiş, sonra da daha önce bahsettiğimiz üzere Kiš krallığını ortadan kaldırarak kendisini “Šar Kiššati” Kiš Kralı=Büyük Kral”8 olarak ilân etmişti.9 Sargon, kuzeyin Samileri ile güneyin Sümerleri’ni tek bir çatı altında birleştirmeyi başarmıştı.10 Böylelikle Sargon, Asya'daki ilk Sami İmparatorluğu kurmuştu.11 Sargon’un daha sonraları, Güney Mezopotamya’nın coğrafi şartlarının da zorlaması neticesinde daha fazla münasebette bulunduğu Doğu memleketlerine yöneldiği tahmin edilmektedir.12 Daha önce de ifade ettiğimiz gibi gerçekten Sargon, bize, destanlarda ve tarihte efsanevi bir kişi olarak sunulmuştur. Bundan dolayı fetihlerinin sınırlarını tam olarak belirlemek zordur. Fakat, her zaman ülkesindeki süreci iyi yöneterek iktidarı kontrolünde tutmuştur. Daha sonra Kiš kralı Ur-Zababa'nın gücünü elinde tutarak, onun yerine tahta geçmeyi başarmıştır. Kiš kralı unvanını alan Sargon, bununla da yetinmemiştir. Sargon, Umma kralı Lugalzagesi'nin kontrolündeki Sümer bölgesini kendi kontrolü altına alıp, siyasi örgütlenmeyi tamamlayarak, Mezopotamya'nın ve Dünyanın bilinen ilk büyük imparatorluğunu kurmuştur.13 Bilindiği üzere, Kiš ve Babil yakınlarında Agade adlı başkenti kurmuştur. Daha sonra kendisi için bir saray ve tanrıları için de büyük tapınaklar inşa ettirmiştir.14 Mezopotamya’da siyasi birliği sağladıktan sonra kendisini “Şar Kišşati”,15 yani “Dünya kralı” ilân eden Sargon’u bundan sonra dört bir yanda seferde görüyoruz. Ancak, bu seferlerin tam zamanı tespit edilememiştir.16 Fakat Sargon’un asıl ünü, ilk defa onun tarafından gerçekleştirilen “Batı’nın Fethi”nden sonra olmuştur. Çünkü Basra Körfezi’ndeki ticaretin şah damarının Fırat kervan yolu olduğunu Sargon anlamış ve bu yol üzerindeki başlıca kervan menzillerini sırasıyla tek tek zaptetmiştir. Bir vesikada “Fırat kenarındaki Tutul şehrini zaptedince, bu şehrin tanrısı Dagan’a kurbanlar sunduğu, bunun üzerine adı geçen tanrının Mari, İbla ve İarmuti memleketlerinin hâkimiyetini Sedir ormanlarına (Amanoslar) Gümüş dağlarına (Toroslar) kadar Sargon’a verdiği bilinmektedir.17 Akkad kralı Sargon (Šarru-kênu) da “gümüş dağları” diye adlandırdığı, Toros dağlarına gittiğinden bahsetmektedir. Daha eski kaynaklara dayanan ve Boğazköy’de yapılmış olan kazılarda bulunan “Šārtamhari” = (savaşın kralı) metinlerinde, Sargon’un krallığının üçüncü yılında E.Memiş, Eskiçağda Mezopotamya, Ekin Yayınları 2. Baskı, Bursa 2012, s.56. C. Günbattı, “Kültepe’den Akadlı Sargon’a Ait Bir Tablet”, Archivum Anatolicum, (Emin Bilgiç Anı Kitabı) Sayı 3, Ankara 1997, s. 131-132. 8 Marc Van De Mieroop, A History of the Ancient Near East ca. 3000-323 BC, USA 2007, s. 68. 9 F. Kınal, a.g.e., 1983, s. 75-76. 10 E.Memiş, a.g.e., 2012, s.58. 11 A. H. Sayce, Babylonians and Assyrians Life and Customs, London 1900, s. 6. 12 F. Kınal, a.g.e., 1983, s. 75-76. 13 S. Moscati, a.g.e., 1959, s. 49-50. 14 K. Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s.77. 15 H. Winckler, a.g.e., 1907, s. 168. 16 F. Kınal, a.g.e., 1983, s. 76. 17 E.Memiş, a.g.e., 2012, s.58. 6 7 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 219 Anadolu’ya yapmış olduğu bir seferden bahsedilmektedir.18 Bu seferi, Anadolu’da Puruşhanda = (Purušhattum) şehrindeki Akkadlı tüccarların baş temsilcisi Nûr-Dagan’ın “Biz muharip değiliz” diyerek, Sargon’u yardıma çağırdığından ve bu seferi başlatmış olduğundan bahsedilmektedir.19 Sargon’un Anadolu’ya olan ilgisinin bir başka kanıtını da Hitit kralı I. Hattuşili’nin yıllıklarından öğreniyoruz. Burada Hattuşili, kendisinden önce Mala nehrini sadece Sargon’un geçtiğini ve Hahha’nın askerleriyle savaştığını anlatmaktadır.20 İktidarda kaldığı 56 yıl içerisinde zaferden zafere koşan Sargon, dünya tarihinin bilinen ilk imparatorluğunu kurmuştur. Sargon da, diğer bütün büyük adamlar gibi ölümünden sonra efsaneleştirilmiştir. Sargon’un akibeti British Museum’daki bir Babil kroniğinden öğrenilmektedir. Buna göre Sargon, son yıllarında tanrının gazabına uğramış ve bu yüzden kıtlık, isyan, açlık gibi musibetlere uğramıştı. Söz konusu vesikada Sargon’un bir suikaste kurban gittiği anlatılmaktadır. Sargon öldüğü zaman devletin sınırları, Doğuda Karun nehrinden batıda Akdeniz’e, kuzeyde Orta Anadolu’dan güneyde Basra Körfezi’ne kadar uzanıyordu.21 Sargon'un ünü sadece askeri başarılarla kalmamış, bu askeri başarılarının yanısıra, merkezi otoriteyi kurmuş, takvim sisteminde reform yapmış ve eski şehir devletlerinin gücünü hemen hemen yok etmiştir. Tüm zorluklara rağmen geleneklere uyarak, birçok Sümer selefi gibi ulusal tanrının evi olan Nippur'da bir tapınak inşa ettirmiştir. Akkad İmparatorluğu’nun ikinci büyük kralı, Sargon’un torunu ve icraatlarının takipçisi olan Naram-Sin’dir. Naram-Sin de, dedesinin yolunu takip ederek, fetih yoluyla sınırlarını genişletme politikasını sürdürmüş22 ve Kuzeybatıya doğru yönelerek, Lübnan, Amanos ve Toros dağlarını aşıp, Akdeniz kıyılarına ulaşmış, böylelikle İç Anadolu'ya kadar kontrolü elinde tutmuştur.23 Dil ve din birliğinden mahrum çeşitli kavimlerin yaşadığı bu muazzam devletin sınırları içinde her zaman barış rüzgârlarının esmediği bir gerçektir. Nihayet Naram-Sin’in tahta geçtiği günlerde güneydeki bütün Sümer şehirleri (Ur, Mari, Uruk, Nippur, Umma) Kiš şehrinde yeni krala karşı bir koalisyon kurmuşlardı.24 Yine Anadolu’da bulunmuş olan ve Akkadlı Naram-Sin’e ait olduğu bilinen yarı mitolojik bir belgede, Purušhattum, Kaniš, Hatti ve Kuššara şehirlerinin de dâhil edildiği 17 Anadolu şehrinin krallarının, Hatti Kralı Pampa'nın25 önderliğinde Naram-Sin’e karşı yaptıkları savaşlar anlatılmaktadır.26 Şamtamhari metinlerinin Hattuşaş arşivinde ele geçirilen kopyasının ilk 7 satırı kırık olup, metin, 8. satırdan itibaren şöyle devam etmektedir: 8. Bana karşı bütün memleketler isyan ettiler. 9. GUŞUA kralı Anmanailu, Pakki kralı Bumanailu 10. Ulluıvi (Ullama) kralı Lupanailu, sonra ... kralı .... inmipailu Sargon'un düzenlemiş olduğu bu sefer hakkında geniş bilgi için bkz: S. Smith, A History of Babyloniaand Assyria III, London 1928, s. 90-92. 19 H. Sever, “Yeni Belgelerin Işığında Koloni Çağında (MÖ. 1970-1750) Yerli Halk ile Asurlu Tüccarlar Arasındaki İlişkiler” Belleten, Cilt LIX, Sayı 224, 1995, s.1; Ayrıca bkz: H.Crawford, Sumer and The Sumerians, Second Edition, Cambridge University Press, United Kingdom, 2004, s. 33. 20 T. Yiğit, a.g.e., 2000, s. 22. 21 E.Memiş, a.g.e., 2012, s. 59-60. 22 H.Crawford, a.g.e., 2004, s. 33-34. 23 G. Leick, Who's Who in The Ancient Near East, New York 2002, s. 117. 24 F. Kınal, a.g.e., 1983, s. 79. 25 S.Smith, a.g.e., 1928, s. 96. 26H. Sever, a.g.e., 1995, s. 1. 18 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 220 Cemil BÜLBÜL 11. Hatti kralı Pampa, Kaniş kralı Zipani, ………….kralı Nur -Dagan 12. Amurru kralı Huıvaruvaş, Paraşi kralı Tişenki 13. Armanu kralı Mudakina, Sedir dağları kralı Işgippu 14. Larak kralı Ur-larak, Nikku kralı Ur-banda 15. Türki kralı İlşu-Nail, Kuşaura kralı Tisbinki 16. Toplam 17 kral, ki onlar savaşa girdiler ve ben onları vurdum. 17. Hurriler'e karşı bütün orduyu seferber ettim ve sonra (tanrılara) şarap takdim ettim. 18. O zaman savaşçılarıma, binlerce düşman askeri hiç mukavemet etmedi. Metnin çok bozuk olan arka yüzünde, geceleyin düşman karargâhına bir baskın yapıldığı ve onların yenilgiye uğratıldığı anlatılmakta, alınan ganimetlerden eksik cümleler halinde bahsedilmektedir.27 Naram-Sin, Anadolu’nun yer altı ve yerüstü zenginliklerini tanımak amacıyla yaptığı bu seferler sonunda büyük ganimetler elde etmiştir. Naram-Sin’in ilk yıllarında Akkad İmparatorluğunun sınırları doğuda Elam’dan batıda Akdeniz’e, kuzeyde Anadolu’dan güneyde Basra Körfezi’ne kadar uzanıyordu. Bu durum, Sargon zamanındaki hudutların, hiç olmazsa belirli bir süre muhafaza edildiğini gösterir. Bunun üzerinedir ki, Naram’sin ilk defa “Šar kibratim arbaim” (Evrenin Dört Köşesinin kralı, Dört Bölge, Dört İklim Kralı) unvanını almıştı.28 Sargon gibi Naramsin de, askeri başarılarının yanında siyasi değişiklikler yapmıştır. Bunların en önemlilerinden birisi, iktidarının sonlarına doğru, kendisini tanrı ilan etmiş ve böylece iki büyük gücü kendi şahsında birleştirmiştir. 29 Bunu yapmakla, Naram-Sin, o zamanın bilinen dünyasına, kendisini efendi ilân etmiş oluyordu. İşte bu durum, o zaman için bir dünya hâkimiyeti fikrinin Akkadlar’da mevcut olduğunun bir işaretidir. Günümüz anlayışına göre, Sami Akkadlar’ın kurduğu bu imparatorluk, kelimenin tam anlamıyla emperyalist bir idare tarzı idi. Elam, Anadolu, Suriye ve Yukarı Dicle bölgelerinin tabi zenginliklerini kendi devleti için sömüren dünya tarihinin bu ilk emperyalist devletinde krallar baş kapitalist idi. Bu şekilde sınırları daha da geniş bir imparatorluk kurmaya yönelen “Büyük Kral” ve “Evrenin dört köşesinin kralı” gibi unvanlar kullanan Akkad kralları, bu isteklerini büyük ölçüde gerçekleştirmişlerdir. Akkadlar’dan sonra dünya hâkimiyeti fikri uygulamalarını ASURLULAR’da da görmekteyiz. Mezopotamya tarihinde “Doğu’nun Romalıları” olarak tanınan Asurlular, gerçekte tıpkı Romalılar gibi güçlü ve disiplinli bir ordu sayesinde askeri karakterde bir devlet kurmuşlardır. Yine Romalılar gibi küçük bir şehir devletinden, Asur kenti merkez olmak üzere (diğer önemli başkentleri Korsabad, Ninive ve Nimrut idi), büyük bir imparatorluk vücuda getirmişlerdir.30 MÖ. 745-612 yılları arasında Asur Devleti, askeri egemenliğini tüm Yakındoğu’yu ve zaman E.Memiş, a.g.e., 2012, s. 62-63; Naram-Sin’in bu icraatı hakkında ayrıca bkz: T. Yiğit, a.g.e., 2000, s. 23 Marc Van De Mieroop, a.g.e., 2007, s. 68; Ayrıca bkz: Yusuf Kılıç-Şeyma Ay, "Eski Mezopotamya'da Siyasi Örgütlenmede Din Olgusu", Turkish Studies, Vol. 8/5, Spring 2013, s. 387-403. 29 H. Crawford, a.g.e., 2004, s.34. 30 E.Memiş, a.g.e.,2012, s. 201. 27 28 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 221 zaman Mısır’ı içerecek şekilde genişletti. Rakiplerinin gücünü zayıflattı ve merkezi olarak idare edilen idare sistemine zaman içerisinde yeni topraklar kattı.31 Asur devletlerinin fetih politikası genel olarak Anadolu üzerinde yoğunlaşıyordu. MÖ. 2. Binyıldan itibaren Anadolu’ya ticaret yapmak amacıyla gelen Asurlular, MÖ. 13. yüzyıldan itibaren Anadolu üzerinde siyasal emeller beslemeye başlamışlar ve adım adım bu amaçlarına ulaşmışlardır. Bu dönemde, Anadolu’da bulunan Hitit devletinin yavaş yavaş gücünü kaybetmeye başlaması, Asur için bulunmaz bir fırsattı. Asur, yüzyıllardan beri hayalinde yaşattığı Anadolu zenginliklerine sahip olma ülküsünü böylece gerçekleştirebilirdi. Fakat, MÖ. 13. yüzyılın sonlarında, bütün Önasya’yı sarsan yeni bir göç dalgasının başlaması, Asur’un bu hayallerine bir müddet ara vermesine neden oldu. Bu göçe iştirak eden kavimlerin çoğu Ege ve Akdeniz adalarından geldiği için, modern tarihçiler tarafından “Ege Göçleri” ya da “Deniz Kavimleri Göçü”32 olarak adlandırılan bu göç hareketi sonucunda, Önasya’nın büyük krallıkları olan Hitit, Mitanni ve III. Babil (Kaslar) devletleri tarih sahnesinden çekilmişlerdi. Mısır Devleti, Egeli kavimlerin yıkıcı tahribatından, verdiği amansız mücadele ile kendisini güçlükle kurtarırken, Asur, coğrafi konumunun uzaklığı sebebiyle bu tehlikeden hiçbir zarar görmeden kurtulmayı başarmıştı.33 Asur Devleti, Anadolu zenginliklerine sırtını vererek Akdeniz’e hâkim olmayı ve buradaki canlı ticareti ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlıyordu. Fakat hiç ummadığı bir belayla karşı karşıyaydı. Ege Göçleri’nin sebep olduğu karışıklıklardan yararlanmak isteyen çöl sakinleri kültür merkezlerine doğru akın etmeğe başlamışlardı. Arami göçleri denilen bu akınlar, Ege göçleri gibi yakıp yıkıcı olmamış, aksine aralıksız bir sızıntı halinde asırlarca devam etmiştir. İşte bu yüzdendir ki, Asur Devleti, gelişimini yavaş ve devamlı adımlarla yapmış, değişik zamanlarda ilerlemelere ve tekrar gerilemelere maruz kalmıştır. Özellikle MÖ. 11. ve 10. asırlar, tam anlamıyla bir Arami asrı olmuştur.34 Öyle ki, bu asırlar içinde, Aramiler'den Bit-Zamani kabilesi doğuda Diyarbakır civarına, Bit-Adini35 kabilesi Fırat nehrinin büyük kıvrımı içerisine, Bit-Agusi36 kabilesi Fırat ile Karasu arasına, Bit-Gabbar kabilesi Gaziantep civarına, Bit-Brutaş kabilesi ise Kayseri civarına kadar sokulmuş idiler.37 Bu sırada Asur tahtına I. Tiglat-Pileser38 (M.Ö. 1114-1074) gibi enerjik bir kralın geçmesi, Mezopotamya'daki siyasî durumu Asur lehine geliştirmiş ise de, bu ancak geçici bir süre için böyle devam edebilmiştir. Gerçekten de bu kral, bir taraftan Fırat'ın ötesinde Aramiler'le savaşırken, bir taraftan da Urartu kabileleriyle ve ilk defa adları bu devirde ortaya çıkan Muşki kabileleriyle savaşıyordu. Bu devirde Urartular henüz siyasî birliklerini kuramamışlardı. Fakat M.Ö. 9. asra kadar Asur devletinin bütün gücünü Arami kabilelerini geri püskürtmeğe harcamış olmaları karşısında Urartular da gittikçe kuvvetlenmiş ve nihayet II. Asur-nasir-pal39 zamanında (M.Ö. 88431 Marc Van De Mieroop, a.g.e., s. 247. Ege göçleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A. M. Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, T.T.K. Yayınları, 2004, s. 87-92; E. Memiş, a.g.e., 2013, s.161-170. 33 E. Memiş- N. Köstüklü, Tarih Boyunca Ortadoğu-Anadolu İlişkileri, Konya 1992, s. 27-28. 34 E. Memiş, a.g.e., 2013, s.174. 35T. Bryce, The World of the Neo-Hittite Kingdoms, Oxford University Press, New York 2012, s. 168-169 36 T.Bryce, a.g.e., 2012, s. 165-168. 37 Güçsüz durumdaki Babil ve Asur, Mezopotamya'yı Arami göçleri tehlikesine karşı korumasına rağmen, bunu birbirlerine karşı yapamamışlardır. Asur kralı I. Tiglat-Pileser'in iktidarından sonra Kaldeliler'in saltanatına kadar Babil' in Asur'a karşı üstünlüğünü görmekteyiz. Bundan sonra tüm Asur krallarının, Asur İmparatorluğu yıkılıncaya kadar, kendilerini dünya kralı olarak isimlendirdirler. Bu konuda bkz: H.Winckler, a.g.e., 1907, s. 209. 38 I. Tiglat-Pileser'in icraatları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A. Kırk Grayson, Assyrian Rulers of the Early First Millennium BC I (1114-859 BC) (RIMA 2), Toronto 1991, s. 5-84. 39II. Asurnasir-pal'in icraatları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A. Kırk Grayson, a.g.e., 1991,s. 189-393 32 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 222 Cemil BÜLBÜL 859) merkezî bir devlet kurmayı başarmışlardı. Bununla beraber Urartu devleti, en güçlü olduğu M.Ö. 8. asırda, Anadolu'da ancak Malatya'ya kadar yayılabilmişti. Çünkü bu devirde Orta Anadolu'da Frig devleti vardı. Arami tehlikesi geçtikten sonra Asur, Anadolu üzerindeki emellerini yeniden gerçekleştirmeye koyuldu. Fakat bu, biraz zor olacağa benziyordu. Çünkü Anadolu, Urartu ve Frig devletleri tarafından parsellenmişti. Bu iki büyük devlet arasında yer alan Geç Hitit Şehir Devletleri ise, Asur tehlikesine karşı genellikle Urartu Krallığı’na güveniyorlardı.40 Asur Devleti, özellikle kral II. Sargon’un41 (M.Ö. 722-705) iktidara gelmesinden sonra, Anadolu üzerindeki emellerini, belli bir ölçüde gerçekleştirebildi ise de, hiçbir zaman Anadolu’nun tam sahibi olamamıştır. İlk defa kral Esarhaddon42 zamanında (M.Ö. 680-668) Asur ordusunun Kuzey Afrika’ya geçerek Mısır kentlerini yağmaladığı görülmektedir. III. Tiglat-pileser43 ve oğlu II. Sargon zamanından başlayarak Doğu Akdeniz kıyılarının güneyine doğru ilerleyen Asur orduları bu bölgedeki krallıkları destekleyen Mısır güçleriyle karşılaşmaktaydı. Eserhaddon’un 679 yılında gerçekleşen ilk Mısır seferinden zaferle ayrılmasına karşın kesin bir sonuç elde edemediği, 5 yıl sonra yapılan ikinci sefer (674) sırasında da Asur ordusunun yenildiği anlaşılmaktadır. Eserhaddon 671 yılında yaptığı daha kapsamlı bir sefer sonucu Mısır firavunu Taharka’nın başkenti Memfis’i ele geçirdi. Böylelikle Asurluların yalnızca ticari ilişkiler kanalıyla bilgi sahibi oldukları Mısır’ın zenginlikleri, Firavun’un tüm hazinesi ve haremi Eserhaddon’un eline geçmiş oldu. Tüm bu zenginlik Asur ülkesine taşındı ve yeni kentlerle Babil’in bayındırlık çalışmalarında ve onarımında kullanıldı. Eserhaddon unvanları arasına “Aşağı ve Yukarı Mısır’ın Fatihi” deyimini de ekledi.44 Bütün bu olaylar göz önünde bulundurulursa, Asur da, o zamanki dünyanın ilk büyük imparatorluğu olarak telâkki edilebilir. Ancak öte taraftan, fethettiği ülkelerde baskıcı yönetimi bu imparatorluğun ömrünü kısaltmıştır. Asur genellikle kalabalık ordusunu maddi yönden besleyebilecek özelliklere sahip olan memleketler üzerinde (Urartular gibi) hegemonya kurmaya çalışmış, fethettiği ülkelerdeki halkı dil ve din yönünden aynı potada eriterek tek bir millet haline getirmeyi amaçlamamıştır. Durum böyle olunca, muazzam sınırlara sahip olan Asur İmparatorluğu’nun bir anda çöküvermesi hiç de şaşırtıcı olmamıştır. Eskiçağlarda Dünya hâkimiyeti fikrine sahip olan bir diğer önemli medeniyet de PERSLER olmuştur. Persler, Mısır’dan Hindistan’a ve Güney Rusya’dan Hint Okyanus’una kadar uzanan bir dünya imparatorluğu vücuda getirmişlerdir. Persler, İran yüksek yaylasının güneybatısında Parsa adını taşıyan ve aşağı yukarı bugünkü Fars eyaletine tekabül eden bölgede oturuyorlardı.45 Başka bir ifadeyle aslında aynı kökene dayanan Medler ve Persler kabaca bugünkü İran Devleti’nin bulunduğu topraklarda yaşıyorlardı. M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren tarih sahnesinde görülmeye başlayan Persler’in ilk kralları hakkında, isimleri dışında, kayda değer bir bilgimiz yoktur.46 Başlarında Ahamenid sülalesinden krallar bulunan Persler, çok eski zamanlardan beri Elam medeniyetinin etkisi altında kalmışlardı. Ahamenidler’in en dikkate değer başarısı, coğrafi anlamda geniş ve büyük bir Memiş: 1999, 69-71. II. Sargon'un icraatları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Grant F., Rulers of BabyloniaFrom the Second Dynasty of Isin to the End of Assyrian Domination, (1157-612 BC), Toronto 1995, s.143-152. 42 Esarhaddon'un icraatları hakkında ayrıntolı bilgi için bkz: Erle Leichty, The Royal Inscriptions of Esarhaddon, King of Assyria (680-669 BC), Eisenbrauns 2011. 43 III. Tiglet-Pileser'in icraatları hakkında ayrıntolı bilgi için bkz: Hayım Tadmor-ShigeoYamada, The Royal Inscriptions of Tiglath-Pileser III (744-727 BC) and Shalmaneser V (726-722 BC), Kings of Assyria, Eisenbrauns 2011; A. Kırk Grayson, "Assyria: Tiglath-pileser III to Sargon II (744-705 BC), Cambridge Ancient History 3/2, s. 71-102. 44 K. Köroğlu, a.g.e., 2006, s.176-177. 45 Persler’in coğrafyası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Herodotos, IV, 39. 46 O. Tekin, Eski Yunan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s. 73. 40 41 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 223 imparatorluk üzerinde tam 230 yıl kontrol sağlayabilme yetenekleridir. Bu büyüklüğe ulaşmalarında, Pers krallarının, imparatorluk topraklarında yaşayan farklı kavimlerin siyasi, kültürel ve dini yapılarındaki kozmopolit yapıyı kabullenmeleri büyük rol oynamıştır. Gerçekten onlar, Pers dilini ve dinini diğer kavimlere empoze etmek için hiçbir çaba sarf etmemişlerdir. Bunun yerine Pers kralları, bütün halkları kucaklayan evrensel bir siyaset benimsemişlerdir. Bu yaklaşım tarzı, isyan girişimleri karşısında bile onların tepkisiz kaldıkları anlamına gelmiyor. Fakat prensip olarak, Ahamenid krallarının, egemenlikleri altındaki halklara karşı siyasi ve dini tolerans göstermeleri, başarılarının altında yatan sırlardan biri olsa gerektir.47 Ahamenid sülalesinin beşinci kralı olan II. Kiros (MÖ. 559-529), vasali bulunduğu Med kralı Astiyages'e karşı isyan ederek, MÖ. 550 yılında Med Krallığını ortadan kaldırdı ve onun yerine İran yaylasından Anadolu'da Kızılırmak’a kadar uzanan büyük Pers Krallığı'nı kurdu.48 Bu imparatorluk, yaklaşık iki yüzyıl boyunca ayakta kalacaktı. Bu süre, bölgenin önceki ve sonraki imparatorluklarıyla kıyaslandığında oldukça uzundur. Dilleri, kültürleri, ekonomileri ve sosyopolitik örgütlenmeleri farklı toplulukları başarıyla bir araya getirdi ve Yakındoğu tarihinde kozmopolit bir yapıyı kabullenen ilk devlet oldu.49 Doğuda kurulan bu büyük devletin yarattığı tehlikeyi önlemek için, Lidya kralı Kroisos, M.Ö. 547 yılına doğru harekete geçerek İran nüfuz bölgesi olan Kapadokya'ya girdi. Fakat genç ve dinç İranlı kavimlerden meydana gelen ordusuyla Kiros, Lidyalılar'ı yalnız Kapadokya'dan çıkarmak ve eski sınır olan Kızılırmak’ın batısına sürmekle kalmadı, onları izleyerek başkent Sardes kapılarına dayandı ve Lidya ordularını bu yörede büyük bir yenilgiye uğrattı. Sardes kısa bir kuşatmadan sonra zaptedildi. Kroisos, Kiros tarafından esir alınarak Medya'ya gönderildi (M.Ö. 546). Böylece Lidya Krallığına son veren Persler, bundan sonra Harpagos ve Mazares adlı komutanlarının idaresinde Batı Anadolu'ya girdiler ve İyonya şehirlerini birer birer ele geçirmeye başladılar. Daha önceleri Lidya Krallığının egemenliğinde bulunan İyonya kentleri şimdi Pers egemenliğine girmişti. Fakat Pers egemenliği Anadolu Yunanlıları için büyük bir yenilik getirmedi. Persler, idare merkezleri Sardes (Sart) ve Daskileion (Ergili) olmak üzere iki satraplık kurdular. İyonya ve Aiolya şehirlerini bu satraplıklara bağladılar. Belirli yerlerde askerî üsler ve koloniler kurmak suretiyle, bu bölgelerin idaresini satraplara bıraktılar. Fakat Yunan şehirlerinin merkezi hükümetle olan ilişkileri çok gevşekti.50 Küçük Asya seferinden sonra II. Kiros, yeni kurduğu devleti için bir tehlike teşkil eden İran’ın doğusundaki cesur ve savaşçı boyları hükmü altına almak üzere, büyük bir ordu ile Asya içlerine doğru harekete geçti. Beş veya altı yıl süren bu sefer hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. İran orduları Baktriyan, Marjiyana (Horasan) ve Uvarazimiya (Harezm) ve Suğdiyana (Maveraünnehr) bölgelerini alarak Sirderya (Seyhun) boylarına kadar ilerlediler. Kiros, Orta Asya’dan gelecek akınlara karşı buralarda bir takım kaleler yaptırdı. Bu sefer sırasında doğuda Çin Türkistanı’na doğru uzayan bölgede oturan İskitler itaat altına alınmış ve Persler’in doğu muhafızlığını üstlenmişlerdir. Aynı zamanda Pers ordusunun en kudretli ve cesur kıt’alarını teşkil etmişlerdir. 51 M.Ö. 539 yılında Pers kralı Kiros, Babil'i zaptetmek ve büyük bir törenle şehre girmek suretiyle Babil devletini de kendi topraklarına kattı. Babil tanrılarını korumak ve şehri yağma ettirmemek suretiyle rahiplerin takdirini kazanan Kiros, bu rahipler tarafından Babil tahtının meşru 47 M.Brosius, The Persians, London and New York, 2006, s.1-2. E. Memiş, Eskiçağ Tarihinde Doğu-Batı Mücadelesi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009, s. 61; Ayrıca bkz: Droysen, Büyük İskender I, Çev: Bala Candemir, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2000 s. 21. 49 Marc Van De Mieroop, a.g.e., 2007, s. 286. 50 E. Memiş, Eskiçağ Tarihinde Doğu-Batı Mücadelesi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009, s. 61-62. 51 Ş. Günaltay, İran Tarihi, Cilt 1, Ankara, s.141-142. 48 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 224 Cemil BÜLBÜL varisi sayılarak, dünya egemenliğine işaret eden "Dört kıta kralı" ilân edildi. Bu suretle Babil, Susa ve Ekbatana'nın yanında, üçüncü başkent oldu. Kiros, Babil kralı II. Nabukadnezar'ın M.Ö. 586 yılında Babil'e sürgün ettiği Yahudileri de serbest bıraktı. Onların memleketlerine dönmelerine müsaade ettiği gibi, Kudüs'teki eski mabetlerini yeniden kurmaları için, maddi ve manevi hiçbir yardımı esirgemedi.52 M.Ö. 538 yılında Fenike şehir ve limanları da Pers egemenliğini tanımak zorunda kaldılar ve donanmalarını Persler'in buyruğuna verdiler. Bu suretle, Doğu ülkeleriyle yapılan ticaret, Suriye-Arabistan çölünden geçen ve Fenike'de sona eren yolları izlemeye başladı. Bu durum, Fenike şehirlerinin, İyonya şehirlerine kıyasla daha büyük bir ekonomik refaha kavuşmalarına yol açtı. Kiros, ömrünün son yıllarını İran'ın kuzey doğusunda oturan step kavimlerine ve en çok Sakalar'a karşı harp etmekle geçirdi ve M.Ö. 529 yılında Oksus bölgesinde öldü.53 Önasya tarihinde yeni bir devir açan Kiros, Çanakkale’den Hindistan sınırlarına Amuderya ötelerine kadar uzanan, o zamana kadar eşi görülmemiş bir imparatorluk kurdu. Kısa bir süre içerisinde birçok kavmi ve ülkeyi idaresi altında toplayarak, haleflerine iki yüz elli yıl sonra ancak İskender gibi müstesna bir askerin yıkabileceği kadar sağlam temelli bir devlet bırakmıştır. Fakat Kiros, fethettiği geniş bölgelerdeki muhtelif kavimleri birbirleriyle kaynaştırarak imparatorluğu içinde perçinlemek hususunu asla düşünmemiştir. Kiros, o zamana kadar şarkta bilinmeyen bazı yeni prensipleri, yeni fikirleri tatbik etmiştir. Başka dinlere gösterdiği müsamaha ve geniş hoşgörü, kendisinden önceki Şark hükümdarlarından hiçbirinde görülmemiştir.54 Kyros, Eski Yakın Doğu’nun krallıkları ile Doğu İran yaylasının prensliklerini birleştirerek bir dünya imparatorluğu vücuda getirmişti. Babil’de bulunan ve “Kyros silindiri” diye adlandırılan ünlü kitabesinde Kyros, kendisini “dünyanın gerçek efendisi” olarak tanımlamaktadır. Bu silindir üzerinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kyros, Dünya Kralı, Büyük Kral, Güçlü Kral, Babil Kralı, Sümer’in ve Akkad’ın Kralı, Dört İklim Kralı.”55 Oğlu ve halefi Kambizes56 (M.Ö. 528-522) Mısır krallığını Pers Devleti’ne katmak suretiyle babası tarafından başlanmış olan eseri tamamladı. Bu kral, son Mısır hükümdarı III. Psammetik'in halefi olarak tanındı ve Mısır krallarının bütün hukuk ve unvanlarına sahip oldu. Mısır’ın fethi ile ilk defa, eski dünya, tek imparator idaresi altına girmiş oluyordu. Nitekim M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Mısırlı rahip ve tarihçi Manetho'nun krallar listesinde, Pers kralları, Mısır'ın 27. sülalesine mensup krallar olarak gösterilmişlerdir. Fakat Mısır'da yer yer isyanlar patlak verince, Kambizes, Mısır halkı ve tanrılarına karşı şiddet kullanmaya ve bazı tapınakları yakıp yıkmaya başladı. Bununla beraber, Pers kralı güney Mısır sınırlarını Habeşistan'a kadar genişletti ve M.Ö. 522 yılına kadar bu ülkede kaldı.57 Kambizes’ten sonra Pers tahtına I. Darius (MÖ. 522-486) geçti. Yakın Doğu'nun en dikkate değer hükümdarlarından biri olan I. Darius, yalnız selefleri tarafından kendisine bırakılan sınırları korumakla kalmadı, bunları genişletmek, yer yer baş gösteren ayaklanmaları bastırmak ve örnek bir teşkilât vücuda getirmek suretiyle, Pers Krallığını o zamanki dünyanın en güçlü devleti haline Bu konuda ayrıca bkz: Bilge Umar, İlkçağda Türkiye Halkı, Inkılâp Yayınları, İstanbul 1999, s. 264 A. M. Mansel, a.g.e., 2004, s. 254. 54 Ş. Günaltay, İran Tarihi, Cilt 1, Ankara, s.154-155. 55 M.Brosius, a.g.e., 2006, s. 12. 56 Perslerde Kambuzya. 57 E. Memiş, Eskiçağ Tarihinde Doğu-Batı Mücadelesi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009, s. 63-64. 52 53 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 225 getirdi. Onun vücuda getirmiş olduğu devlet teşkilâtı öylesine sağlam temeller üzerine oturtulmuştu ki, Pers Krallığı, aşağı yukarı daha 200 yıl, bu temeller üzerinde varlığını devam ettirecekti. Bütün büyük hükümdarlar gibi, Pers kralı I. Darius da bütün dünyayı egemenliği altına alma düşüncesindeydi. Ataları Anadolu'yu ve Mısır'ı ele geçirmişlerdi. Şimdi sıra Balkanlar'ın fethine gelmişti ve ilk hedeflenen ülke de Yunanistan'dı. Şayet Yunanistan toprakları Pers egemenliğine girerse, Boğazlar'dan gelebilecek her türlü tehlike kolaylıkla önlenebilirdi.58 MÖ. 513 yılında Batı Anadolu'da Persler'e karşı huzursuzluklar başladı. Büyük bir orduyla Anadolu'ya doğru harekete geçen Pers kralı Darius, İstanbul Boğazı'nı gemilerden yaptırdığı bir köprüyle geçti. Trakya üzerinden Tuna'yı geçerek, göçebe bir toplum olan İskitler üzerine bir sefer yaptı.59 Asya çok gelişmişti, nüfusu gittikçe artıyor, zenginlik içinde idi. Darius İskitler'i cezalandırmayı kafasına koymuştu.60 Darius bu seferinde hızlı atlara sahip, hareketli İskit boylarını kontrol altına alamamıştır. İskitler üzerinde bir etkisi olamayan bu seferin, ancak Trakya ve Makedonya'daki yerleşik unsurlar üzerinde siyasi etkisi olmuştur.61 Pers Devleti, Kiros’tan Darius’a kadar tüm dünyaya egemen olmayı amaç edinen emperyalist bir siyaset izlemiş ve sınırlarını sürekli olarak genişletmiştir. Nitekim, Darius zamanında devletin sınırları; doğuda İndus’tan batıda Ege kıyıları ve Tuna’ya, kuzeyde Kafkasya’dan güneyde Nubya’ya kadar uzanıyordu. Fakat Darius’tan sonra imparatorluğun her yerinde çöküş belirtileri başlamış, artık krallar yeni yerler fethetmek şöyle dursun, devletin bütünlüğünü bile koruyamaz hale gelmişlerdi.62 Persler’in egemenlikleri altında bulundurdukları ülkelerde, sistemli bir “İranlaştırma” politikası izlemiş olmaları, bütün bu ülkelerde yerli unsurların ve yerli kültürlerin gelişmesini kolaylaştırmıştır. Esasen, Pers kralları bu şekilde davranmakla yabancı kavimlerin, Pers egemenliğine ısınmalarını sağlamışlardır.63 Ancak madalyonun bir de diğer yüzüne bakacak olursak, Persler’in izledikleri bu tölerans sayesinde, pek çok ülke ekonomik yönden çok iyi durumlara gelmişse de, uyanık ve benliklerini kavramış bazı uluslarda Pers egemenliğinden bir an önce kurtulmak fikrinin ortaya çıkmasına ve giderek kuvvetlenmesine yol açmıştır. Hattâ bazı uluslar Persler’e karşı özgürlük savaşına girişmekten bile çekinmemişlerdir. Persler’in meydana getirdiği, eski rejimlerden tamamen farklı bu teşkilât onların dünyaya hâkim olma yolunda gösterdikleri çabaların sonucudur. Bu isteklerine büyük ölçüde nail olan Pers krallarının bu yoldaki çalışmaları, daha sonraları Makedonya kralı Büyük İskender tarafından bazı noktalarda benimsenmiş, Hellenizm krallıklarından Roma İmparatorluğuna geçmek suretiyle etkilerini Avrupa’da da uzun süre göstermiştir.64 Dünya hâkimiyeti fikrine sahip ve bu yolda önemli uygulamaları olan önemli devlet adamlarından birisi de BÜYÜK İSKENDER’dir. Büyük İskender, tarihte eşine ender rastlanan simalardan biridir. O, büyük bir asker ve ileri görüşlü bir devlet adamıdır. Kısa süren saltanatı döneminde, ancak birkaç asırda gerçekleştirilebilecek büyük işler başarmıştır.65 E. Memiş, a.g.e., 2009, s. 65. Darius'un İskitya seferi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Herodot, Herodot Tarihi, IV. Kitap, Türkiye İş Bankası Yayınları, Çev: Müntekim Ökmen, 2002. 60 Herodot, a.g.e., 2002. 61 H. Bahar, Eskiçağ Uygarlıkları, Kömen Yayınları, Konya 2013, s. 323. 62 A. M. Mansel, a.g.e., 2004, s. 256. 63 A. M. Mansel, a.g.e., 2004, s. 258. 64 A. M. Mansel, a.g.e., 2004, s. 259-260. 65 E. Memiş, Eskiçağ Tarihinde Doğu-Batı Mücadelesi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009, s. 89. 58 59 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 226 Cemil BÜLBÜL Büyük İskender’le birlikte dünya tarihinde bir dönemin sona erdiği ve yeni bir dönemin başladığı ifade edilir. Bir başka ifadeyle, İskender adı bir dünya devrinin sonunu, bir yenisinin başlangıcını anlatır.66 İskender’in, MÖ. 334 yılında Anadolu topraklarına ayak basmasıyla “Panhellen” intikam sefer başlamış oluyordu. Uyguladığı “Çarpık Savaş düzeni” taktiğiyle kısa sürede Toroslar’a kadar bütün Anadolu’yu ele geçiren İskender, ileri harekâtına devam ederek, Pers ordularına İssos67 mevkiinde büyük bir darbe indirdi. Batı ile doğu dünyası arasında tarihin tanıklık ettiği ilk büyük savaş, Helenler'in Perslerle iki yüzyıl süren dövüşleri olmuştur. İskender Pers devletini yok etmekle Afrika çölüne, Jaksartes ile İndus ırmaklarının ötelerindeki ülkeleri fethetmekle, yok olmaya yüz tutmuş kültür ulusları üzerine Yunan egemenliği ile eğitimini yaymakla ve Helenizmi başlatmakla, bu savaş devrini kapatıyor.68 Ayrıca bu zafer, İskender üzerinde derin bir tesir bırakmış, bundan böyle kendisini “Asya’nın Fatihi” olarak görmeye başlamıştır. Nitekim, Pers kralı III. Darius’un barış teklifini kabul etmeyerek, Suriye ve Fenike sahilleri üzerine yürümesi bunu açıkça göstermektedir. Bundan sonra İskender’in orduları Mısır önlerinde görülmektedir. Persler’in son deniz üssü olan Mısır’ı da ele geçiren İskender, din alanında gösterdiği tölerans ve Apis öküzüne kestiği kurbanlar sayesinde Mısır halkının sempatisini kazanmayı başarmıştır. İskender, Mısır’ı yeniden teşkilâtlandırdıktan ve bu arada mülki idareyi iki Mısırlı’ya, askeri idareyi ise bir Makedonyalı’ya bıraktıktan sonra, Persler’e kesin darbeyi vurmak üzere Mezopotamya’ya girdi Gavgamela ovasında büyük bir zafer kazanan İskender, ordusu tarafından “Asya Kralı” ilân edildi.69 İskender, Makedonya kralı ve Yunanlılar'ın kurtarıcısı olarak ortaya çıktığı zaman, belki de bir dünya hâkimiyeti düşlemiyordu. Ona göre, başlangıçta yapılacak olan en önemli iş, Batı Anadolu'daki Yunan kentlerini, Pers egemenliğinden kurtarmaktı. Fakat, olaylar öylesine hızlı gelişti ki, bu hızlı gelişim ve değişim, İskender'in fikir ve ideallerinde de birtakım değişikliklere yol açtı. Özellikle, Pers İmparatorluğu'nu zaptettikten sonra Hindistan seferine çıkması, Doğu'da dünyanın sonuna varmak istemesi ve son plânları, İskender'in bir dünya imparatorluğu kurmayı tasarladığını açıkça gösteriyor. Aslında, Asya topraklarına ayak bastığı tarihten beri, bütün kavimlerin kültür ve geleneklerine saygı göstermesi ve mağluplara eşit haklar vermesi de bunu açıkça ortaya koymaktadır. Fakat hemen belirtmek lâzımdır ki, İskender'in dünya hâkimiyeti, eski Önasya cihangirlerinin kuvvete dayanan tek millet hâkimiyeti değildi. O, yüzyıllardan beri Doğu ile Batı arasındaki tezadı ve mücadeleyi ortadan kaldırarak, bir tek imparatorluk kurmak ve dünya barışını daim kılmak istemiştir. Bunun için, ilk iş olarak, ırkları birbirleriyle kaynaştırmaya çalıştı. Çünkü, kan karışmasının, imparatorluğu teşkil eden milletler arasındaki anlaşma için en iyi araç olacağına inanıyordu. Bu fikirden hareket eden İskender, başta Persler'le Makedonyalılar arasında bir ırk kaynaşması meydana getirerek, eski ve yeni iki hâkim milletin müşterek kralı olmak istemiştir. Aynı zamanda, askerî bakımdan da ordu elemanlarını kaynaştırmak suretiyle, müşterek bir imparatorluk ordusu meydana getirmeyi tasarlamıştır.70 İskender için dünya, yalnız geniş toprakları, coğrafi mekânı ile değil, gerçekten bütün muhtevası ile kavranmalıydı. Persler önce kendi milletlerini, sonra dünyayı düşünmüşlerdir. İskender ise, dünyanın bütününü tek kıymet olarak kabul ederek kendi vatanından üstün tutmuştur. Droysen, Büyük İskender I, Çev: Bala Candemir, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2000, s. 13. İskender’in İssos muharebeleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Bilge Umar, İlkçağda Türkiye Halkı, Inkılâp Yayınları, İstanbul 1999, s. 429-431; C. Freeman, Mısır, Yunan ve Roma (Antik Akdeniz Uygarlıkları), Dost Kitabevi, Ankara 1996, s. 307-308. 68 Droysen, Büyük İskender I, Çev: Bala Candemir, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2000, s. 13. 69 A. M. Mansel, a.g.e., 2004, s. 443-446. 70 E. Memiş, a.g.e., 2009, s. 99-100. 66 67 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 227 Dünyayı bütünüyle kavramak amacıyla, dört bir yana seferler tertiplemiş ve keşifler yaptırmıştır. Orta Asya ve Hindistan seferleri, Hazar Denizi'ne gönderilen keşif heyeti, Hint Okyanusu ile Basra Körfezi arasındaki deniz yolunun keşfedilmesi, bu amaca hizmet etmiştir. Aynı sebeple İskender, Basra Körfezi ile Kızıldeniz arasındaki denizyolunun keşfedilmesini, hattâ Afrika kıtasının etrafını dolaşacak bir heyetin teşkilini bile düşünmüştür. Bu imparatorluğun birliğini sağlamak için İskender'in düşündüğü önlemlerden birincisi, dünyanın muhtelif parçalarını birbirine bağlayan deniz ve karayollarının meydana getirilmesiydi. Ülkeler ve şehirler arasında kurulacak olan dünya ulaşım sistemi sayesinde, haberleşme, seyahat ve ticaret artacak, refah temin edilecekti. Dünya İmparatorluğunun başkenti Babil olacağından, bu yollar hükümet merkezine bağlanacak; bu suretle adı geçen şehir, idarî bakımdan da büyük rol oynayacaktı. İskender, dünya imparatorluğunun birliği için, ikinci önlem olarak Pers İmparatorluğu'nun hazinelerinde yüzlerce yıldan beri külçe halinde yatan altın ve gümüşten para basarak tedavüle sevk etmiştir. Gümüş esasına dayanan ve Atina para sistemine uydurulan bu para, imparatorluğun her tarafında geçerli olan tek ödeme vasıtası idi ve bu yüzden de ticari ilişkilere büyük kolaylık getirmişti.71 İskender, bir “Dünya İmparatorluğu” özelliğini taşıyan devletinde tek bir para sistemi kabul etmiş olup, Makedonya’dan İran ve Fenike topraklarına kadar yayılan darphanelerde bastırmış olduğu sikkelerde ön yüzde Herakles başı, arka yüzde ise tahtta oturan Zeus vardır.72 Aslında imparatorluğu ayakta tutan iki temel güç vardı: Bunlardan birincisi ordu, diğeri de Büyük Kral'a olan kayıtsız şartsız mutlak bağlılıktı.73 İskender'in arşivindeki vesikalardan anlaşıldığına göre, Asya'dan Avrupa'ya ve Avrupa'dan Asya'ya toplu halde insanların göç ettirilip yerleştirilmesi plânı vardır. O, yalnız Makedonyalılarla İranlılar arasında değil, imparatorluğun içindeki diğer milletler arasında da büyük çapta bir kaynaştırma olayının meydana gelmesini istemiştir. Bu tasarı gerçekleştiği takdirde, karşılıklı evlenme ve birlikte yaşamayla her iki kıtada insanlar, barış içinde ve akrabalık sevgisiyle birbirlerine bağlanacaklardı.74 İskender’in miraslarından birisi de, seferlerinin güzergâhları boyunca ardında bıraktığı kentlerdir. Bunların içinde, M.Ö. 331’in baharında kendi adına ithafen kurulan Mısır’daki İskenderiye, hedeflediği gibi Akdeniz dünyasının en büyük kentlerinden biri olurken, diğerleri, fethettiği topraklardaki askeri garnizonlardan öteye gidememiştir.75 Yetmiş şehir, varlığını İskender'e borçludur, derler. Bunlardan bazılarını bizzat kendisi kurmuş, bazılarının da sonradan yapılmasını emretmiştir. Bu şehirlerden birçoğu onun adını taşır; pek çoğu da yerlerinin iyi seçilmiş olması dolayısıyla, bugün bile mevcudiyetlerini sürdürürler. Mısır'daki İskenderiye'den başka, Küçükasya ile Suriye'nin birleştiği noktadaki İskenderun, Afganistan'da Kabil Geçidi'ne yukarıdan bakan tepelere giden yol üzerinde Herat; Afganistan'ın fikir, kültür, ticaret merkezi Kandahar; Afganistan, Semerkant, Hazar bölgesi arasında ulaşımın düğüm noktası olan Merv, hep onun kurduğu şehirlerdir. İskender'in Asya topraklarında kurduğu en uzak şehir ise Türkistan'ın göbeğindeki Hocent (Taşkent) şehridir ki, bugün dahi hareketli bir merkezdir. Kıtalar arasında ırkların kaynaştırılması ve şehirlerin kurulmasıyla gerçekleştirilen dünya imparatorluğunun bir diğer önemli özelliği de kozmopolitlik, yani dünya vatandaşlığıdır. 76 E. Memiş, a.g.e., 2009, s. 102-105. O. Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2008, s. 133-134. 73 E. Memiş, a.g.e., 2009, s. 105. 74 E. Memiş, a.g.e., 2009, s. 107. 75 C. Freeman, Mısır, Yunan ve Roma (Antik Akdeniz Uygarlıkları), Dost Kitabevi, Ankara 1996, s. 318. 76 E. Memiş, Eskiçağ Tarihinde Doğu-Batı Mücadelesi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009, s. 107-108. 71 72 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 228 Cemil BÜLBÜL Şunu da belirtmek lâzımdır ki, dinlerin ve kültürlerin birleşmesi ve kaynaşması da İskender'in dünya devletinde büyük rol oynamıştır. Asya ve Avrupa kültürleri ile dinlerinin birbiriyle kaynaşması, İskender'in kültür politikasıyla mümkün olmuştur. Meydana gelen neticeye de "Hellenizm" denilmiştir. Hellenistik çağın ortak görüşüne göre, insanlık, aslında bir birlik teşkil etmekte ve çeşitli kültürler, bütün dünyayı kuşatan aynı gerçeğin değişik biçimlerdeki ifadesinden ibaret bulunmaktadır. İşte bu görüş, çeşitli dinlerin genel bir kabule erişmesine sebep olmuş ve özellikle, Önasya dinlerinin büyük tanrılarının gelişmesini ve yükselmesini sağlamıştır. Büyük tanrıların birbiriyle kaynaşması, evrensel bir monoteizmin meydana gelmesine sebep olmuştur ki, bu da, Hellenistik çağın vücuda getirdiği en büyük eserlerden biridir.77 İskender’in ölümünden sonra kurduğu imparatorluk halefleri arasında paylaşılmış ve Helenistik Çağ (MÖ. 330-30) kralları Batı’da yükselen yeni kuvvet Roma karşısında fazla bir varlık gösterememişler ve sonuçta Roma’nın egemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. 2. Eski Batı Cihan Hâkimiyeti Büyük bir cihan devleti olma yolunda önemli adımlar atan bir diğer medeniyet de ROMA İMPARATORLUĞU'dur. Şüphesiz, Roma İmparatorluğu dünya tarihini ve medeniyetini şekillendiren önemli uygarlıklardan birisidir. Bu uygarlık İtalya Yarımdası'nda doğmuş ve Akdeniz Havzası'nda gelişmiştir. Gerçekten, Roma İmparatorluğu'nun gelişmesinde Akdeniz'in üç büyük yarımadasından biri olan İtalya'nın jeopolitik konumunun büyük katkısı olmuştur. Akdeniz'in ortasında bulunan, doğu ile batıyı birleştiren İtalya, Avrupa ile Afrika arasında da köprü görevi görmüştür. Bu sebeple bir Akdeniz uygarlığı olan İtalya, aynı zamanda Avrupa ve Afrika karakterli kültürleri, üzerinde barındırmıştır. Örneğin, İtalya'da madencilik ve kent kültürünün oluşmasında etkili olan Etrüskler'in78 Anadolu'dan geldiği bilim dünyasında genellikle kabul edilmektedir.79 Roma İmparatorluğu tarihi denilince, İtalya'daki Roma şehrinin eski tarihi kastedildiği sanılabilir ancak bu tarih sadece Roma dahil bütün İtalya ve Akdeniz kavimlerinin ortak tarihidir. Roma, çok eskiden beri fethettiği bölgelerin halkına "Vatandaşlık Hukuku" vermektedir. Roma toplumunu Roma'lı yapan "Roma vatandaşlığı hukuku" MÖ. 1. yüzyılda bütün İtalya halkına verilmiş ve bunlar, böylece, Romalı olarak devletin büyüyüp gelişmesinde çok büyük söz sahibi olmuşlardır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Roma tarihi de sadece Roma şehrinin tarihi değil, büyük bir Cihan Devletinin tarihidir. Buradaki "Roma" ismi, bu şehrin, devletinin sırf kökeni olması ve bütün arşivine damga vurmuş olmasından gelmektedir. Roma devleti İtalya yarımadasındaki siyasi teşekkülünü oluşturduktan sonra hızlı bir şekilde İtalya sınırları dışına çıkmaya başlamıştır. MÖ. 200'de Batı Akdeniz'e hâkim olmuştur. M.Ö. 168'de Doğu Akdeniz egemenliğini kesin olarak elde etmiş ve o zamanın cihan devleti olmuştur. M.Ö. 146'da batıda Kartaca'yı, Doğuda da Korinthos'u tahrip ettikten sonra bütün Akdeniz havzasının artık kendi mülkü olduğuna inanmaya başlamıştır. İlerleyen zamanlarda Anadolu'ya da yerleşen bu "Cihan devleti" nin M.Ö. 44 senesinde bütün Akdeniz dünyası da elinde bulunuyordu. Roma tarihinin Dünya hâkimiyetindeki yeri ve önemi sadece yeryüzündeki uzun yıllar süren egemenlik süresi değil, onun devlet olarak meydana getirdiği ve insanlığın mirasına sunduğu kültür ve medeniyettir. Herşeyden önce, Batı dünyasına kalan "Tam devlet" kavramı, bir şehir devletinde dünya devleti haline gelen bu Roma devletinin eseridir. Avrupa hala bugün onun meydana getirmiş olduğu hukuk düzeni içinde yaşamaktadır. E. Memiş, a.g.e., 2009, s. 109-110. Etrüskler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: H. Demircioğlu, Roma Tarihi 1. Cilt, TTK Yayınları, 1998, s. 16-31; C. Freeman, a.g.e., 2005, s. 348-371. 79 H. Bahar, Roma ve Bizans Tarihi, Kömen Yayınları, 3. Baskı, Konya 2012, s. 3. 77 78 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 229 Roma devleti İtalya'daki partikülarizmayı bertaraf ederek, burada ilk defa siyasi bir teşekkül meydana getirmiştir. Etnik bir birliktelik görülmeyen bu şehirde, kan esası üzerine değil vatandaşlık esası üzerine hukuki bir birliktelik meydana getirmiştir. Bu hukuku birliktelikten sonra doğal olarak kültürel bir birliktelik de sağlamıştır.80 Sonuç Biz burada, eserlerde dağınık bir şekilde işlenen, Eskiçağda dünya hâkimiyeti yolundaki uygulamalardan can alıcı olanlarını anlatmaya çalıştık. Sonuç olarak şunlar söylenebilir ki, Eskiçağ’ın büyük devletlerinin hemen hemen hepsi, dünyaya hâkim olma yolunda çalışmışlar, o zamanın şartlarında pek çoğu bu amaçlarına ulaşmayı başarmışlardır. Dünya hâkimiyeti uygulamalarının ilk örneklerini Doğu’da görüyoruz. Akkad kralları “Büyük Kral” ve “Evrenin Dört Köşesinin Kralı” gibi unvanlar alarak, o dönemin bilinen dünyasının hâkimi olduklarını ilân etmişler, onları takiben Asur kralları da bu amaç uğruna yaşamış ve nihayet bütün Önasya’yı içine alan Eskiçağların ilk büyük imparatorluğunu kurmayı başarmışlardır. Fakat Akkad ve Asur gibi devletlerin takip ettiği emperyalist rejimden tamamen farklı bir tutum içinde olan Persler ise söz konusu devletleri gölgede bırakacak bir imparatorluk vücuda getirmişlerdir. Gerçekten de devletin sınırları Darius zamanında; doğuda İndus’tan batıda Ege kıyıları ve Tuna’ya, kuzeyde Kafkasya’dan güneyde Nubya’ya kadar uzanıyordu ki, alan itibariyle de Pers İmparatorluğu bir dünya imparatorluğu idi. Eski Batı’nın, dünyaya hâkim olma davasıyla ortaya çıkan ilk lideri Makedonya kralı Büyük İskender idi. Önceleri, Batı Anadolu’daki Yunan kentlerini Pers egemenliğinden kurtarmayı düşünen İskender sonraları, bütün dünyayı fethetme hırsıyla seferlerine devam ederek, evrensel imparatorluğunu kurmayı başarmıştır. Bütün dünyayı siyasi birlik altında toplama projesi, dünya barışı ve dünya kardeşliği gibi, günümüzde bile tam olarak kavranamayan bu düşüncelerin temellerini atan da Büyük İskender olmuştur. Fakat onun çok genç yaşta ölmesi ve haleflerinin onun yüksek gayelerini idrak edecek güçte olmamaları, bu koca imparatorluğun dağılmasına neden olmuştur. Büyük bir Cihan devleti temsilcisi olan Roma İmparatorluğu, gerçekten de dünya medeniyetine çok büyük kültür unsurlarını miras bırakmıştır. Bugün başta Avrupa Birliği olmak üzere, birçok devlet tıpkı Roma medeniyeti gibi kan bağı olmadan vatandaşlık hukuku ve kültür birlikteliği meydana getirerek dünyanın süper güçleri olmaya adaylardır. KAYNAKÇA BAHAR, Hasan., Eskiçağ Uygarlıkları, Kömen Yayınları, Konya 2013. BAHAR, Hasan., Roma ve Bizans Tarihi, Kömen Yayınları, 3. Baskı, Konya 2012. BERTİN, G., "The Pre-Akkadian Semites", Journal of The Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, Vol. 18 No. 3, 1886, s. 409-436. BROSİUS, Maria., The Persians, London and New York, 2006. BRYCE, Trevor., The World of the Neo-Hittite Kingdoms, Oxford University Press, New York 2012. CLAY, Albert T., The Empire of the Amorites, Yale University Press, New Haven 1919. 80 H. Demircioğlu, a.g.e., 1998, s. XXIX-XXXII. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 230 Cemil BÜLBÜL CRAWFORD, Harriet., Sumer and The Sumerians, Second Edition, Cambridge University Press, United Kingdom, 2004. DAVİAU, P. M. Michele., Wevers, John W. and Weigl, Michael., The World of the Aramaeans III-III, England 2001. DEMİRCİOĞLU, Halil., Roma Tarihi 1. Cilt, TTK Yayınları, 1998. DİON, Paul E., "Aramaean Tribes and Nations of the First Millenium Western Asia”, Civilizations of the Ancient Near East, vol I-II, 2nd edition New York 2006, s. 1281-1294. DROYSEN, Büyük İskender I, Çev: Bala Candemir, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2000. EMİL, G. H., Aram and Israel The Aramaeans in Syria and Mesopotamia, New York 1966. FRAME, Grant., Rulers of BabyloniaFrom the Second Dynasty of Isin to the End of Assyrian Domination, (1157-612 BC), Toronto 1995. FREEMAN, Charles., Mısır, Yunan ve Roma Antik Akdeniz Uygarlıkları, Dost Kitabevi, 2. Baskı, Ankara 2005. GRAYSON, A. Kırk., "Assyria: Tiglath-pileser III to Sargon II (744-705 BC), Cambridge Ancient History 3/2. GRAYSON, A. Kırk., Assyrian Rulers of the Early First Millennium BC I (1114-859 BC) (RIMA 2), Toronto 1991. GÜNALTAY, Şemseddin., İran Tarihi, Cilt 1, Ankara 1987. GÜNALTAY, Şemseddin., Yakın Şark III (Suriye-Filistin), TTK Yayını, 2. Baskı, Ankara 1987. GÜNBATTI, Cahit., “Kültepe’den Akadlı Sargon’a Ait Bir Tablet”, Archivum Anatolicum, (Emin Bilgiç Anı Kitabı) Sayı 3, Ankara 1997, s. 131-155. HALDAR, Alfred., Who were the Amorites?, Leiden 1971. HERODOTOS, Herodot Tarihi, Çev.: Mümtekin Ökmen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002. KENYON, Kathleen M., Amorites and Canaanites, The Oxford University Press, London 1966. KILIÇ,Yusuf.,- Ay, Şeyma., "Eski Mezopotamya'da Siyasi Örgütlenmede Din Olgusu", TURKISH STUDIES, Vol. 8/5, Spring 2013, s. 387-403. KINAL, Füruzan., Eski Anadolu Tarihi, TTK Yayını, 2. Baskı, Ankara 1987. KINAL, Füruzan., Eski Mezopotamya Tarihi, A.Ü.D.T.C.F. Yayınları, Ankara 1983. KÖROĞLU, Kemalettin., Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından Perslere Kadar, İletişim Yayınları, İstanbul 2006. LEİCHTY, Erle., The Royal Inscriptions of Esarhaddon, King of Assyria (680-669 BC), Eisenbrauns 2011. LEİCK, Gwendolyn., Who's Who in The Ancient Near East, New York 2002. LİPİNSKİ, Edward., The Aramaeans ( Their Ancient History, Culture, Religion), Leuven-ParisSterling- Virginia 2000. LUCKENBİLL, D.D., "Akkadian Origins", The American Journal of Semitic Languages and Literatures, Vol. 40 No.1, 1923, s. 1-3. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 Eskiçağ Medeniyetlerinde Dünya Hâkimiyeti Düşüncesi 231 MANSEL, A. M., Ege ve Yunan Tarihi, T.T.K. Yayınları, 2004. MEMİŞ Ekrem,-KÖSTÜKLÜ,Nuri., Tarih Boyunca Ortadoğu-Anadolu İlişkileri, Konya 1992. MEMİŞ Ekrem-BÜLBÜL Cemil., Amurrular (Arapların En Eski Ataları), Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayını, Elazığ 2012. MEMİŞ, Ekrem., “Asur Devletleri’nin Anadolu Politikası” XII. Türk Tarih Kongresi, 1999, s. 6573. MEMİŞ, Ekrem., Eskiçağ Tarihinde Doğu-Batı Mücadelesi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009. MEMİŞ, Ekrem., Eskiçağ Türkiye Tarihi, Ekin Yayınları, 12. Baskı, Bursa 2013. MEMİŞ, Ekrem., Eskiçağda Mezopotamya (En Eskiçağlardan Asur İmparatorluğu’nun Yıkılışına Kadar) Ekin Kitabevi, 2. Baskı, Bursa 2012. MİEROOP, Marc Van De., A History of the Ancient Near East ca. 3000-323 BC, USA 2007. MİLLART, A.R., “Assyrians and Arameeans” Iraq, Vol. 45, No. 1, Papers of 29 Rencontre Assyrioloyique İnternationale, London, 5-9 July 1982 (Spring 1983), s.101-108. MOSCATİ, Sabatino., Ancient Semitic Civilizations, Capricorn Books, New York, 1957. MOSCATİ, Sabatino., The Semites in Ancient History, Cardiff University of Wales Press, 1959. SEVER, Hüseyin., “Yeni Belgelerin Işığında Koloni Çağında (MÖ. 1970-1750) Yerli Halk ile Asurlu Tüccarlar Arasındaki İlişkiler” Belleten, Cilt LIX, Sayı 224, 1995, s.1-16. SMİTH, Sidney., A History of Babylonia and Assyria III, London 1928. TADMOR, Hayım.,-Yamada, Shigeo., The Royal Inscriptions of Tiglath-Pileser III (744-727 BC) and Shalmaneser V (726-722 BC), Kings of Assyria, Eisenbrauns 2011. TEKİN, Oğuz., Eski Yunan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 2006. TEKİN, Oğuz., Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul 2008. UMAR, Bilge., İlkçağda Türkiye Halkı, Inkılâp Yayınları, İstanbul 1999. WHİTİNG, Robert M., “Amorite Tribes and Nations of Second-Millenium Western Asia", Civilizations of the Ancient Near East, vol I-II , 2nd edition, New York 2006 s. 1231-1242. WİNCKLER, Hugo., The History of Babylonia and Assyria, New York, 1907. Yiğit, Turgut., “Akkadlar Devrinde Anadolu’nun Siyasal Yapısı”, A.Ü.D.T.C.F. Dergisi, sayı 40, 3-4, 2000, s.13-28. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014 232 Cemil BÜLBÜL Ek 1: Sargon Dönemine Ait, Kil tablet üzerine çizilmiş dünya haritası. (http://www.britishmuseum.org/explore/highlights/highlight_objects/me/m/map_of_the_w orld.aspx, 20.08.2014) Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 9/7 Summer 2014