Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa Stabil Angina Pektoris ve Tedavisi Tartışıldı Doç.Dr. Ali Serdar FAK Türk Kardiyoloji Derneği tarafından bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Ulusal Uygulamalı Girişimsel Kardiyoloji Toplantısı 7-10 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da düzenlendi. Çok sayıda yerli ve yabancı uzmanın katıldığı toplantıda girişimsel kardiyoloji konusunda gündemdeki konular ele alındı. Toplantı kapsamında Servier İlaç A.Ş. tarafından düzenlenen oturum başkanlığı TKD Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol ve Prof.Dr. Erdoğan İlkay tarafından gerçekleştirilen ‘Stabil Angina Pektoris Tedavisinde Neredeyiz?’ konulu uydu sempozyumunda Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Serdar Fak “Stabil Angina Pektoris Tedavisinde Eksik Kalan Noktalar Var mı?” ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Sinan Ertaş ise,”Stabil Angina Pektoris Tedavisinde Kalp Hızı Kontrolü ve Coralan” konulu sunumları gerçekleştirdiler. Doç.Dr. Ali Serda Fak angina pektoris tedavisinde çok fazla seçenek olmasına karşın, hasta gruplarının giderek arttığını ve zorlaştığını söyledi. Kronik anginanın toplumda en sık görülen hastalıklardan biri olduğunu belirten Doç. Dr. Fak, “Hastalık bu kadar yaygınken ve tedavi için bu kadar çok seçeneğimiz varken, hastalığı kolay bir şekilde tespit edebilmemiz lazım. Ama araştırmaların satır aralarına baktığımız zaman halen tedavi alamayan hastalar olduğunu, birtakım zorluklar olduğunu görüyoruz. Belki önümüzdeki yıllarda bu sıkıntılı dönem daha da artacak. Çünkü yaşlı toplum artıyor ve hasta profili değişiyor. Yaşlı topluma ek olarak, hastalarımızda kardiyak mortalite ve morbidite oranları da artıyor. TEMMUZ 2007 ACTUAL Birden fazla enfarktüs geçirmiş, kalp yetmezliği, diyabeti ve teknik komplikasyonları olan hastalar önümüzdeki yıllarda daha da fazlalaşacak” dedi. 60 yaşında kronik angina pektoris tespit edilmiş bir hastanın 80 yaşında aynı hasta olmayacağını da sözlerine Prof.Dr. Fatih Sinan ERTAŞ ekleyen Doç.Dr. Fak, yıllar geçtikçe hastalığa başka hastalıkların da eklendiğini ve tedavinin zorlaşmaya başladığının altını çizdi. Doç. Dr. Fak sözlerini şöyle sürdürdü: “Kronik stabil angina toplumda en çok görülen hastalıklardan biri. Hastalık özellikle 40 yaşından sonra görülüyor ama 75 yaşından sonra giderek daha da artıyor. Hastalığın 75 yaşından sonra kadın ve erkekte eşit göründüğünü biliyoruz. Hastalığın gerçekten kararlı stabil angina olduğunu bilirsek, bu hastalığın mortalitesi çok yüksek değil.” Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Sinan Ertaş ise, stabil angina pektoris tedavisinde kalp hızı kontrolünü sağlamada İvabradine’nin rolü hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Ertaş, etkinlik ve güvenlik çalışmalarına bakıldığı zaman, Ivabradine’nin miyokard kontraktilitesini, atriyoventriküler iletiyi, ventriküler repolarizasyonu ve kan basıncını korurken, izole olarak kalp hızı azalmasını sağlayan ilk ilaç olduğunu da söyledi. Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı bir incelemeye göre, angina pektorisin 45-54 yaş arası erkeklerde yüzde 2 ile 5 arasında olduğu, 65-74 yaş arasındaki erkeklerde yüzde 11 ile 20 arasında saptandığını, aynı yaştaki kadınlarda ise bu oranın daha düşük olduğunu belirterek “Görülüyor ki, MEDICINE 73 Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa angina kadınlara göre erkeklerde daha yüksektir” dedi. Prof. Dr. Ertaş yüksek kalp hızını düşürmek, aksiyon potansiyeli repolarizasyonunun süresini uzatmak, maksimum diyastolik potansiyeli azaltmak, eşik potansiyelini daha pozitif bir düzeye uzatmak ve diyastolik depolarizasyon eğilimini azaltmak gerektiğini söyledi. Bu doğrultuda Ivabradine’nin selektif ve spesifik kalp hızı azaltıcı bir ilaç olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ertaş şöyle konuştu: “Piyasaya çıkacak bir kardiyovasküler ilaç, semptomları gidermeli, yaşam kalitesini arttırmalı ve yaşam süresini uzatmalıdır. Bu nedenle ilacın etkinliğini, güvenirliğini test etmek ve mortalite ile morbiditesine bakmak durumundayız. Yapılan klinik çalışmalarda görülmüştür ki, İvabradine piyasadaki diğer ilaçlardan daha etkin ve üstün bir konumdadır. ” Dünyanın Yüzde 1’i Epilepsi Hastası Türk Epilepsi İle Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Özkara, tüm dünyada nüfusun yaklaşık yüzde 1’inin epilepsi hastası olduğunu söyledi. 4-10 Haziran Epilepsi Haftası nedeniyle yaptığı açıklamada Prof. Dr. Özkara, halk arasında ‘sara hastalığı’ olarak bilinen epilepsinin, değişik nedenlerle beyin hücrelerinin normal olmayan elektriksel boşalması ile ortaya çıkan tekrarlayıcı, beyine ait kontrol dışı hareket bozuklukları olarak tanımlandığını dile getirdi. Epilepsi hastalarının yaklaşık üçte ikisinde hastalığa neden olacak bir faktör saptanmadığını belirten Prof. Dr. Özkara, geriye kalan üçte birlik bölümde ise hastaların beyin dokusunda hasara yol açabilecek bir faktör yer aldığı vurguladı. Epilepsinin her insanda ortaya çıkabilen bir hastalık olduğunu da anlatan Prof. Dr. Özkara ‘İnsan beyni epilepsi hastalığı oluşturma potansiyeline sahiptir. Yani her insanda yaşamın herhangi bir anında epilepsi nöbeti ortaya çıkabilir. Beynimizi oluşturan ve birbirleriyle çok sıkı bir iletişim ve uyum içinde çalışan hücreler yani nöronların uyumunu etkileyen her türlü neden epilepsi nöbetine yol açabilir” diye konuştu. Prof. Dr. Özkara, hastalığın tanısı konduktan sonra en önemli noktanın hastanın düzenli kontrole gelmesi ve önerilen ilaçları düzenli kullanması olduğunu vurguladı. Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların, hastaların yüzde 60 kadarını başarıyla kontrol ettiklerini dile getiren Prof. Dr. Özkara, geriye kalan hastaların ilaçla tedaviye yanıt vermediğini söyledi. Epilepsinin hastanın sağlığı kadar sosyal yaşamını da etkilediğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Özkara, şunları söyledi: “Bugün dünya nüfusunun yüzde 1’i epilepsi hastasıdır. Epilepsi, hastanın sağlığı kadar sosyal yaşamını da etkileyen bir hastalıktır. Birçok hastanın toplumdan uzaklaştığı, kendi içine kapandığı, toplum tarafından kabul görmeme korkusu yaşadığı açıktır. Ayrıca hastalar, evlilik, çocuk sahibi olma, meslek edinme gibi bir çok sosyal konuda da sıkıntı çekmektedir. Toplumumuzun bu konudaki bilinçlenme düzeyindeki artış ve farkındalık durumu, hastalığı ve hastalara yaklaşımın gelişmesini sağlayacaktır.” Crestor Aterosklerozun Progresyonunu Yavaşlatıyor ® METEOR çalışması, koroner kalp hastalığı riski düşük (Framingham 10 yıllık riski <%10) olan kişilerde, Crestor (rosuvastatin) tedavisinin aterosklerozun progresyonunu yavaşlattığını ortaya koydu. Çalışmanın sonuçlarına göre 40 mg rosuvastatin kullanan hastalarda, plaseboya kıyasla aterosklerozun progresyon oranında anlamlı yavaşlama gözlemlendi. Başlangıca göre değerlendirildiği zaman, iki yıllık çalışma süresince 40 mg rosuvastatin kolunda önemli hiçbir progresyon gözlenmediği 74 ACTUAL halde, aynı sürede plasebo kolunda başlangıca göre anlamlı ölçüde progresyon görüldü. Amerikan Kardiyoloji Akademisi’nin (ACC) 56.Yıllık Bilimsel Oturumu’nda sunulan verilere göre, yerleşik aterosklerozu olmayan ve LDL kolesterol düzeyleri, ortalama maksimum karotis intima-media kalınlığında 0,0014 mm/yıl progresyona maruz kaldıklarını göstermiştir. (p<0.0001). Ayrıca 2 yıllık çalışma sırasında 40 mg rosuvastatinin iyi tolere edildiği bildirildi. MEDICINE TEMMUZ 2007 Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa Çalışmanın bitmesiyle birlikte, aterosklerozun tüm spektrumunda rosuvastatin incelenmiş oldu. Buna göre, yerleşik koroner arter hastalığı olan ve KKH olay riski yüksek olan hastaların yeraldığı ASTEROİD’le başlayan bu süreç, KKH riski düşük olan ve erken evre hastalığın görüldüğü asemptomik kişilerde rosuvastatin tedavisinin değerlendirildiği METEOR çalışmasıyla devam etti. Wake Forest Üniversitesi Tıp Fakültesi (WFSUM) Genel Klinik Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı olan baş araştırmacı Dr. John R. Crouse, III, nispeten orta şiddette aterosklerozu olan kişilerde rosuvastatinle, hastalığın progresyonunu yavaşlatabildiklerini, hatta durdurabildikleri açıklayarak şunları söyledi: “Rosuvastatinin dislipidemi üzerindeki etkisinin, aterosklerozun progresyonu üzerinde faydalı bir etkiye dönüştüğüne dair kanıtlar METEOR çalışmasıyla elde edilmiştir.” METEOR (İntima Media Kalınlığı Üzerindeki Etkilerin Ölçülmesi: Rosuvastatinin Değerlendirilmesi), kalınlaşmış karotis arteri duvarıyla ortaya konan subklinik ateroskletorik hastalığa ilişkin kanıtları bulunan ve koroner kalp hastalığı riski düşük olan, 984 asemptomatik, hiperkolesterolemik hastada, 24 ay süren, randomize, çift kör, plasebo kontrollü, uluslararası bir çalışmadır. METEOR’da koratis arterindeki 12 bölgenin ortalama maksimum IMT’sindeki değişimi ölçmek ve değerlendirmek için, B-mod ultrason görüntülemesi kullanılmış, karşılaştırılan bir plasebo kolunun çalışmaya dahil edilebilmesi için, statin tedavisi endikasyonu olmayan düşük riskli hastalar değerlendirilmiştir. MabThera Yaşam Uzatıyor Amerikan Klinik Onkoloji Derneği’nin düzenlediği toplantıda 7 yıllık takip sonuçları açıklanan çalışma; Mabthera (rituximab) ile tedavi edilen her 100 agresif Non-Hodgkin Lenfoma hastasından 18 tanesinin 7 yıldan daha uzun bir süre yaşamını sürdürebildiğini ortaya koydu. Rituximab ile tedavileri yapılmış olan agresif non-Hodgkin lenfoma (NHL) hastalarının 7 yılı aşkın süredir devam eden takiplerinde, kanser hastaları açısından olumlu sonuçlar elde edildi.Amerikan Klinik Onkoloji Derneği’nin toplantısında açıklanan orijinal Faz III pivot çalışmalarının sonuçlarına göre; rituximab ile tedavisi yapılmış olan hastaların yüzde 53’ünün 7 yıldan daha fazla bir süredir yaşamlarını sürdürdükleri, buna karşılık tek başına kemoterapi ile tedavi edilen hastaların sadece yüzde 35’inin halen hayatta olduğu belirtildi. Buna göre; rituximab ile tedavi edilen her 100 agresif NHL hastasından 18 tanesinin, 7 yıldan daha uzun bir süre yaşamını sürdürebildiği ortaya konuldu. Ayrıca, yapılan analizlerde; rituximab tedavisi yapılmış olan hastalarda tek başına kemoterapi tedavisi gören hastalara kıyasla daha fazla sayıda, hastalıkta ilerleme görülmek- sizin sağkalım uzaması gözlendi. 5 yıldan uzun bir sürede gözlenen bu durumun iyileşme anlamına geldiği düşünüldüğünde, rituximab ile birlikte uygulanan tedavinin tek başına uygulanan kemoterapiden daha başarılı olduğu ortaya çıktı. Gözlenen bu faydaların hastaların yaşlarından ve hatta risk faktörlerinden bağımsız olduğu tespit edildi. Çalışmaları yürüten uzmanlardan biri olan Centre Hospitalier Lyon-Sud’den Prof. Bertrand Coiffier, uzun dönemli analizlerin, rituximab’ın kemoterapi ile birlikte kullanıldığında agresif lenfoma hastalarında görülen faydalarını açıkça gösterdiğini dile getirirken, alınan sonuçların uygulanan tedaviye rituximab’ın ilave edilmesiyle her yaş grubunda önemli faydalar doğurduğunu ve ileri yaştaki hastalara dahi uygulanabildiğini belirtti. Roche İlaç Birimi CEO’su William M. Burns ise “MabThera agresif NHL hastalarının yaşamlarını uzatmaya ve onlara yeni bir yaşam sunmaya devam ediyor. GELA çalışmalarından yedi yıl sonra rituximab tedavisi uygulanan hastaların yarısından fazlası halen hayattadır, bu da daha binlerce hastaya umut ışığı olmaktadır” şeklinde konuştu. Epilepsili Çocuklar Resimleriyle Yarıştı Dostoyevski, Lord Byron, Tchaikowsky ve Van Gogh gibi ünlülerin hastalığı olan epilepsiye dikkat çekmek amacıyla, Epilepsi İle Savaş Derneği’nin sanofi-aventis sponsorluğun- TEMMUZ 2007 ACTUAL da düzenlediği ‘Epilepsi ve Ben’ konulu çocuklar arası resim yarışmasının sonuçları açıklandı. Epilepsi tanısı konmuş çocukların, hastalığa, yakın çevrelerine ve dünyaya nasıl MEDICINE 75 Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa baktıklarını anlamak ve çocukların yaratıcılığını ortaya çıkarmayı amaçlayan yarışmada 611 yaş kategorisinde Bayram Kocaöğüt, 12-16 yaş kategorisinde İrem Yel birinci seçilirken, Kazım Yasir Uyar‘a da jüri özel ödülü verildi. Yarışmanın jürisini Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Prof. Dr. Neşe Erdok, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Baklan, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Özkara, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşin Dervent ve Evin Sanat Galerisi’nden Evin İyem oluşturdu. Yarışmada birinci olanlar 1.500 YTL, ikinciler 1.000 YTL ve üçüncüler 750 YTL ödül aldılar. Kronik ve nörolojik bir bozukluk olan epilepsi hastalığı daha çok çocuk ve yaşlılar olmak üzere dünya nüfüsunun yüzde 1’inde görülüyor. Epilepsisi olan insanlar yetenekleri, bilişsel işlevleri aksamadan çalışıp, üretebilmektedir. Epilepsi hastaları modern tıbbın olanakları ile bilişsel işlevleri aksamadan günlük yaşantılarını devam ettirebiliyorlar. Dostoyevski, Lord Byron, Tchaikowsky, Van Gogh ve De Chiro epilepsi hastası olduğu bilinen dünyaca ünlü sanatçılar arasında yer alıyor. İlaçlar ve tedavi olanaklarının hiç olmadığı dönemlerde yaşayan bu isimler, nöbetleri kontrol altında olmamasına karşın geride ölümsüz şaheserler bıraktılar. Epilepsi tanısı almış çocukların hastalıklarına, yakın çevrelerine, dünyaya nasıl baktıklarını ve hayallerini anlatmalarının bir yolunun da resim olduğunu söyleyen Türk Epilepsi ile Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Çiğdem Özkara, bu amaçla Epilepsi ile Savaş Derneği ve sanofi-aventis olarak bu yarışmayı düzenlediklerini ifade etti. Toplam 7 tedavi alanında 4,4 milyar Euro’luk bir Araştırma-Geliştirme bütçesi ile faaliyet gösteren sanofi-aventis, epilepsinin de içinde bulunduğu merkezi sinir sistemi hastalıkları için onu prekilinik, altısı faz I, üçü faz II, ikisi faz II ve yedisi faz II aşamasında bulunan toplam 28 molekül geliştiriyor. Pfizer Onkoloji Portföyünü Geliştirmeye Devam Ediyor Pfizer, Amerikan Klinik Onkoloji Derneği’nin (ASCO) bu yılki toplantısında onkoloji portföyündeki ilaçları ve araştırma- geliştirme aşamasındaki bileşikleri hakkında son verileri aktardı. Pfizer’in çeşitli aşamalardaki onkoloji çalışmalarında 46 adet bileşiği bulunuyor. Pfizer, Amerikan Klinik Onkoloji Derneği’nin (ASCO) yıllık toplantısında finansal analistlerle bir araya gelerek, geliştirilme sürecinde olan başlıca onkoloji bileşikleri hakkındaki ilerlemeleri açıkladı. Toplantıda, halen Faz III aşamasında 76 ACTUAL bulunan onkoloji bileşiklerinin yanı sıra, gelecek yıl Faz III çalışmalarına geçilmesi beklenen onkoloji bileşikleri hakkında da bilgi verildi. Pfizer, araştırma-geliştirme bütçesinin % 20’sinden fazlasını immünoterapide aktif programlar, sinyal transdüksiyonu inhibisyonu ve anjiyogenez inhibisyonuyla onkoloji araştırmalarına yatırıyor. Geçtiğimiz beş yıl içinde Pfizer’in onkoloji alanındaki Ar-Ge projelerinin sayısı dört kat arttı. Bu kapsamda; klinik faz öncesi geliştirme aşamasındaki yakla- MEDICINE TEMMUZ 2007 Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa kýsa... Kýsa şık 30 programa ek olarak, faz I-III aşamasında 16 bileşik, faz II aşamasında 4 bileşik ve faz III aşamasında da 3 bileşik bulunuyor. Pfizer Global Araştırma - Geliştirme Başkan Yardımcısı Dr. Charles Baum, “Onkoloji klinik programımızı geliştirirken, net ve sürdürülebilir bir odakla çalışıyoruz. ASCO’daki bilimsel sunumların derinliği ve kapsamından da anlaşılacağı gibi bu alanda kayda değer yol kat etmekteyiz” dedi. Dr. Baum, çeşitli kanser tiplerine bağlı ölümlerin % 70’in- den fazlasıyla ilgili faz III’ de ya da faz III’e yaklaşmış bileşikleri olduğunu; araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ruhsatlandırma başvurularına yakınlaştırdıklarını ve kanserli hastaların bunlara daha yaygın olarak erişebilmesi için çalıştıklarını da sözlerine ekledi. ASCO’da Pfizer’in Campto ve Aromasin gibi uzun süredir bilinen onkoloji ilaçlarıyla ilgili kapsamlı veri sunumları da yapıldı. Sutent ve Pfizer’in onkolojideki geniş ve derin yeni ürün geliştirme programındaki dokuz bileşik için yeni veriler ele alındı. Mavi Dolmuşlar Cinsel Mutluluğun İzinde için ne yapmak gerekir gibi bilgilerin yer aldığı broşürlerde ayrıca “Erkek Cinsel Sağlığı Değerlendirme Formu”da yer alıyor. Türk Androloji Derneği'nin, Pfizer Türkiye'nin katkıları ile hayata geçirdiği “Daha İyi Cinsel Yaşam, Daha Mutlu Bir Hayat” bilinçlendirme kampanyası İstanbul'daki dolmuşları da sardı. Pfizer Türkiye'nin katkılarıyla, Türk Androloji Derneği tarafından düzenlenen “Daha İyi Cinsel Yaşam, Daha Mutlu Bir Hayat” bilinçlendirme kampanyası hızla devam ediyor. Çiftlerin daha mutlu bir cinsel yaşama sahip olmalarını, cinsel mutluluk için tabuların kırılmasını ve çiftlerin sorunlarına çözüm araması için bilinç yaratılmasını amaçlayan kampanya kapsamında 0 212 267 49 49 numaralı danışma hattının ve‘www.cinselmutlulukonemli. com’web sitesinin daha yaygın duyurulabilmesi için İstanbul'da pek çok dolmuş, kampanya görselleri ile giydirildi. İstanbul'un Kadıköy - Bostancı, Kadıköy -Üsküdar, Taksim - Bakırköy gibi birçok bölgesinde 3 ay boyunca dolaşacak olan mavi dolmuşlar sertleşme sorununa çözüm aramak amacıyla erkeklerin üroloğa gitmeleri için önemli rol oynuyor. Kampanya kapsamında açılan ‘www.cinselmutlulukonemli.com’ web sitesi ve 0 212 267 49 49 danışma hattının duyurusunun da yapıldığı mavi dolmuşlarda, sertleşme sorunu ile ilgili bilgilendirici broşürler de bulunuyor. Sertleşme sorunu nedir, nasıl oluşur, belirtileri nelerdir, başka hangi hastalıkların habercisi olabilir, bu sorunu çözmek TEMMUZ 2007 ACTUAL Her bireyin hakkı olan cinsel mutluluk için çiftlerin birbirleri ile konuşmaları ve eğer problemleri varsa çözüm bulmak için doktora danışmaları konusunda yönlendirme yapan kampanya özellikle 40 yaş üzeri her 10 erkekten 7'sinde çeşitli derecelerde kendini gösteren Sertleşme Sorununa (ED– Erektil Disfonksiyon) dikkat çekiyor. Ürolog gözetiminde etkili ve güvenilir bir şekilde tedavisi mümkün olan Sertleşme Sorunu tatmin edici bir cinsel performans için yeterli penis sertleşmesinin olmaması veya ilişki boyunca sertleşmenin sürdürülememesidir. Türk Androloji Derneği Başkanı Prof.Dr. Ateş Kadıoğlu, ülkemizde sertleşme sorunu yaşayan 8 milyon erkek olmasına rağmen sadece her 10 hastadan 1'inin doktora başvurduğunu belirtirken, doktora başvuru oranının bu derecede düşük olmasının başta gelen nedenlerini hastanın durumunun farkında olmaması, sorunu yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak görmesi ve doktoru ile rahatlıkla konuşabileceği, tedavi edilebilir bir durum olarak görmemesine bağlıyor. Sertleşme sorununun kesinlikle “iktidarsızlık” olarak algılanmaması gerektiğini belirten Prof.Dr. Kadıoğlu, iktidarsızlık teriminin cinsel isteksizlikten, kısırlığa ve ejakülasyon (boşalma) bozukluğuna kadar pek çok cinsel sorunu içeren bir MEDICINE 77