2003 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 03 Ocak - İsraf 10 Ocak - Hac 17 Ocak - Kuranı Okumak, Anlamak ve Yaşamak 24 Ocak - Müslüman Güvenilir İnsandır 31 Ocak - Milli ve Dini Değerlerimiz 07 Şubat - İyiliklerde, Kötülüklerde Karşılıksız Kalmaz 11 Şubat - Kurban Bayramı 14 Şubat - Selamlaşmak 21 Şubat - Yalancı Şahitlik 28 Şubat - İslamda Akrabalık İlişkileri 07 Mart - Ölüm Gerçeği 14 Mart - Çanakkale Geçilmez 21 Mart - Yaşlılara Saygı Dinimizin Emridir 28 Mart - İslam Kardeşliği 04 Nisan - İslam Tevhid Dinidir 11 Nisan - Din Bilim ilişkisi 18 Nisan - İslamda Çocuk Terbiyesi 25 Nisan - Bütün davranışlarımız Kaydediliyor 02 Mayıs - Anne Sevgisi 09 Mayıs - Kuran ve Sünnet Bütünlüğü 16 Mayıs - İslam ve Gençlik 23 Mayıs - İstanbulun Fethi 06 Haziran - Hayırlınız Kuranı Öğrenen ve Öğretendir 13 Haziran - Dinin Toplum Hayatındaki Yeri 20 Haziran - Doğru Haber 27 Haziran - Seyahat ve İbret 04 Temmuz - Nikah ve Düğünlerimiz 11 Temmuz - Allah İçin Sevmek 18 Temmuz - Meleklere İman 25 Temmuz - Cuma Namazının Fazileti 1 2 01 Ağustos - İslamda Kadının Yeri 08 Ağustos - Namazda Tadili Erkana Riayet Etmek 15 Ağustos - Ahirete İman 22 Ağustos - Üç Aylar ve Regaib 29 Ağustos - Vatan, Millet, Devlet... İlelebet 05 Eylül - Söz Söyleme Sorumluluğu 12 Eylül - Çocuklarımızı Eğitimden Mahrum Bırakmayalım 19 Eylül - Miraç 26 Eylül - Farklılık Zenginliktir, Üstünlük Takvadır 03 Eylül - Camilerimizin Dini Hayatımızdaki Yeri 10 Eylül - Berat Gecesi 17 Eylül - Ticaret Ahlakı 24 Eylül - Cumhuriyet Bayramı 31 Eylül - Oruç 07 Kasım - Oruç Nasıl Tutulur 14 Kasım - Zekat ve Yardımlaşma 21 Kasım - Kadir Gecesi 25 Kasım - Huzur ve Kardeşlik Günleri Bayramlar 28 Kasım - Kur’anı Okumak ve Anlamak 05 Aralık - Engellilere Yardımcı Olmak Dini ve Milli Bir Görevdir 12 Aralık - İslamda İnsan Kaynakları 19 Aralık - Çocuk Müslümanın Önde Gelen Vasfıdır 26 Aralık - Kötülüklere Engel Olmak DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA 2003 HUTBELERİ 1 03 - Ocak İSRAF Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’ın, huzurlu bir hayat için benimsediği prensiplerden birisi de, iktisat ve îtidaldir. İktisad ve itidal, yeme-içme, harcama, konuşma ve benzeri bütün işlerde ölçülü olmaktır. Bunun zıddı ise israftır. İsraf, ihtiyaç sınırını aşmak, aşırı harcamalarda ve ölçüsüz davranışlarda bulunmak demektir. Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, olgun Mü’minlerin sıfatlarını sayarken, onların daima ölçülü olduklarını vurgulamakta ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar ki, harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik. İkisi arasında, îtidalli bir yol tutarlar”[1]. 3 ve imkan sonsuz değildir. Günümüzde bunların değeri, daha da artmıştır. Çünkü azalan kaynaklar daha çok değer kazanırlar. Değerli şeyler ise rastgele sarf edilmezler. Muhterem Müslümanlar! Allah’ın bahşettiği maddi imkanların israf edilmesi büyük bir vebal olduğu gibi, pek çok yuvanın dağılmasına ve ülkenin ekonomik açıdan zayıflamasına da sebep olmaktadır. Bunun için şahsi harcamalarımızda ölçülü olmak, ülke kaynaklarını dikkatli kullanmak, verimli alanlarda değerlendirmek, dini ve milli bir görevdir. Yarınlarımızın huzur ve rahatı için fert ve millet olarak iktisatlı davranmak ve israfa sapmamak zorundayız. Çünkü israf, Yüce Allah’ın verdiği nimetlere karşı bir nankörlük ve saygısızlıktır. İktisatlı olmak ise, o nimetlere gösterilen fiili bir saygı ve şükürdür. Muhterem Müslümanlar! Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa, Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müslümanlar! Allah tarafından bize bahşedilen hayat, sağlık, eş, evlat, makam-mevki, mal, mülk gibi nimetler, hep emanet olarak verilmiştir. Onun için biz, bu nimetleri kullanma tarzımızdan, israf edip etmediğimizden ve bunları nerelerde harcadığımızdan ahirette sorguya çekileceğiz. Konumuzla ilgili olarak Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “O gün, verilen nimetlerin hepsinden sorguya çekileceksiniz”[2]. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de: “Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye harcadığından, vücudunu ve sıhhatini nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz”[3] buyurmuşlardır. Millet olarak çok müsrifiz. Özellikle, çöpe atılan ekmeklerden tutun da kamu malları, tabi kaynaklar, elektrik, su ve zaman gibi sayısız değerlerimizi israf ediyoruz. Halbuki yeryüzünde hiçbir kaynak 4 haklarını ver. Malını israf ile saçıp savurma. Zira saçıp savuranlar, şeytanın dostları, kardeşleridir. Şeytan ise Rabb’ine karşı çok nankördür.”[4] KAYNAK: [1] Furkan,25/ 67. [2] Tekasur; 8 [3] Tirmizî, Sünen, Kıyame,1 [4] İsrâ; 26,27. Firhist’e Geri Dön 3 2003 HUTBELERİ 1 10 - Ocak HAC Muhterem Mü’minler! Hac, İslam dininin beş temel esasından biridir. Hicretin 9.yılında farz kılınmıştır. Hem mali hem de bedeni bir ibadettir. Bu ibadet, ergenlik çağına gelmiş, akıllı, sağlıklı, hür ve gücü yeten her Müslümana farzdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Gücü yetip de, oraya ulaşabilen insana Allah için Beytullah’ı (Kabeyi) haccetmesi gereklidir”[1] buyurmaktadır. Mü’minlerin gayesi, Allah’ın rızasına ermektir. Onları bu gayeye ulaştıracak amellerden biri de hac ibadetidir. Nitekim Hz.Peygamber (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde: “Günahdan ve noksanlıklardan uzak) makbul bir Haccın karşılığı, ancak 3 eder. İşte bu coşku ve heyecanla gözlerden akan yaşlar, günahlara keffaret ve ruhlara şifa olur. Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.); “Kim Allah için hacceder de bu sırada kötü söz ve davranışlardan sakınırsa (kul hakları hariç) annesinden doğduğu gün gibi (temiz ve günahlarından arınmış olarak evine) döner”[3] buyurarak, haccın günahlara keffaret olacağını açıklamıştır. Muhterem Müminler! Maddi ve manevi çeşitli sıkıntılara katlanarak hacca giden bir müminin, kötü söz ve davranışlardan uzak durması gerekir. Hacca gitmeden önce, mümkün mertebe bu ibadetin âdâbı ile birlikte esaslarını ve orada hangi fiillerin cezayı gerektirip hangilerinin haccı ifsat edeceğini öğrenmelidir. Bu mübarek yolculuğa çıkan bir Mü’min, sabırlı ve hoşgörülü olmalıdır. Kendisini ve temsil ettiği milletini küçük düşürücü davranışlardan sakınmalıdır. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön cennettir”[2] buyurmuştur. Muhterem Mü’minler! Dünyanın dört bir yanında yaşayan, renkleri, ırkları, dilleri, kültürleri ve âdetleri farklı binlerce Müslüman, Hac sayesinde bir araya gelir. Aynı ibadeti yapmanın ve tevhid inancına sahip olmanın mutluluğuna erer. Hac, bir Müslüman’ın, malını ve canını Allah rızası için feda edebileceğini gösteren büyük bir kulluk göstergesidir. Günlük giysilerini çıkararak ihrama giren bir Mümin, dünyanın geçici olduğunu, makam, mevki gibi bütün varlığını burada bırakacağını, ahirete sadece kefenle gideceğini yaşayarak hisseder. Manevi duyguları doruk noktasına ulaşır. Diğer bütün Müminlerle birlikte, hep bir ağızdan; “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk!” “Buyur Allahım davetine uydum, emrine âmadeyim. Senin eşin ve ortağın yoktur” anlamına gelen “Telbiye”yi okur. Yüce Rabbinden af ve mağfiret diler. Aynı şekilde Kabe’yi tavaf ederken, Arafat’ta vakfe yaparken kendisi, aile fertleri ve tüm Müslümanlar için dua 4 Hutbemi Peygamber (s.a.v.)’in bir hadis-i şerifi ile bitiriyorum: “Ey insanlar! Allah (c.c.) haccı üzerinize farz kıldı. Öyleyse haccediniz”[4] KAYNAK: [1] Al-i İmran, 3/97 [2] Riyazü’s-Salihin, sh. 757, hadis no, 1272 [3] Buhari, Sahih, Hac, 4; Müslim, Sahih, Hac, 438 [4] Riyazü’s-Salihin, sh. 756, hadis no, 1269 Firhist’e Geri Dön 4 2003 HUTBELERİ 1 17 - Ocak KUR’AN’I OKUMAK, ANLAMAK VE YAŞAMAK Muhterem Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)’e gönderilen son ilâhî kitaptır. Bu aziz Kitab’ın muhatabı bütün insanlar, gayesi de; bütün insanların, dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için; Kur’an’ı okumamız, anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey Peygamber!) Bu, bir mübarek Kitaptır ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdik”[1] “Gerçekten bu Kur’ân, (insanları) en doğru yola iletir ve salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler”[2], “İndirdiğimiz bu Kur’an, mübarek bir Kitaptır. Ona uyun ve hü3 nülleri aydınlatan yüce bir kitaptır. Öyle ise, hayatın manasını anlamamız, iyi bir insan olmamız, değişen ve gelişen dünyanın ağır şartlarını göğüsleyebilmemiz için, Kur’an’a başvurmamız ve ondan öğütler almamız gerekir. Bütün benliğimizle o yüce Kitab’a yönelmeli, eşsiz güzelliklerini kavramalı ve ilkelerini hem kafamıza hem de gönlümüze nakşetmeliyiz. Değerli Mü’minler! İnsanlık ne zaman Kur’an’a yönelmiş ve onu rehber edinmişse, en ileri medeniyete sahip olmuştur. Peygamberimiz (a.s.) bu gerçeği şöyle dile getirmiştir: “Şüphesiz ki Allah, Kur’an’la amel edenleri yükseltir, ona uymayanları düşürür ve geri bırakır.”[4] Öyle ise “Kur’an’a sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber edininiz. Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi Allah’ın mübarek bir kelâmıdır.”[5] Aziz Müslümanlar! Kur’an’a uymak, hayatı daha canlı yaşamak demektir. Onun için Kur’an’ı okuNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kümlerine karşı gelmekten sakının ki, Allah’ın rahmetine erişesiniz.”[3] buyurmuştur. Demek ki Kur’an’ı okumaktan maksat; onu anlamak, anlamaktan maksat da onun ahkamı ile amel etmek ve gösterdiği yoldan yürümektir. Milli şairimiz Mehmet Akif, bu konuyu dizelerinde şöyle dile getirmiştir: Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın; Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın; Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına; Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin; Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için! Aziz Mü’minler! Bitmez-tükenmez bir ilim, hikmet ve saadet kaynağı olan Kur’an; nûru ile âlemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana sahip olmasına vesile olan, akılları ve gö4 yalım, iyi anlayalım ve ahkâmı ile amel edelim ki, Allah’ın rahmetine, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilelim. Hutbemizi, bir âyet meâli ile bitirelim: “Ey İnsanlar! Size Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerin derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”[6] KAYNAK: [1] Sâd,38/29. [2] İsra, 17/9. [3] En’am, 6/155. [4] Müslim, Müsafirîn,269.. [5] Fethu’l-Kebir, c.2, s.237. [6] Yûnus,10/57. Firhist’e Geri Dön 5 2003 HUTBELERİ 1 24 - Ocak MÜSLÜMAN GÜVENİLİR İNSANDIR Aziz Müminler! “Mü’min”, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamını da taşır. Öyle ise mümin, ahdine vefalı, anlaşmalarına sadık, sözü özü bir, dostluğuna güvenilen bir insandır. Yüce Rabbimiz, Mü’minûn sûresinin ilk ayetlerinde, kurtuluşa erecek müminlerin vasıflarını açıklamakta ve 8. ayetinde meâlen şöyle buyurmaktadır: “Yine onlar (o mü’minler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riâyet ederler”[1]. Bir Mü’min, sevdiğini sırf Allah için sever ve ondan maddî bir beklenti içinde olmaz. Sır saklar, emanete hıyanet etmez. Hz. Peygamber (s.a.v)’in yüksek ahlakına uymaya ve O’nun gibi gü3 Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hadis-i şeriflerinde, Müslüman’ı ve Mümin’i şöyle tarif etmiştir: “Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların güvende olduğu, Mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir”[6]. “Mü’min, geçimi güzel olan kişidir. Geçimsiz kişide ise, hayır yoktur”[7]. Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticârî ilişki kurulamaz. Meşru bir mazeret bulunmadıkça verdiği sözde durmayan kişinin toplum içerisindeki saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticari ilişkileri bozulur. Bunun için iş, ticaret ve toplum hayatında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır ve insani ilişkiler bozulur. Kıymetli Mü’minler! Eğer Allah’a ve insanlara verdiğimiz sözleri yerine getirmezsek, büyük bir vebal altına girmiş oluruz. Yalancılıkla güven ve itibarın bir arada bulunamayacağını bilmeliNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön venilir bir insan olmaya çalışır. Yüce Allah, Peygamberlerini güvenilir kişilerden seçmiş ve gönderildikleri toplumlar tarafından da, emin kişiler olarak tanınmışlardı[2]. Nitekim Mekkeliler, Peygamberimiz (s.a.v)’e, daha peygamber olmadan önce , “el-Emin” sıfatını vermişlerdi. Muhterem Cemaat! Bir Müslüman, verdiği sözden, üzerindeki emanetlerden Allah katında sorumlu tutulacaktır. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir”[3]. Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve yeminlerin yerine getirilmesini emretmekte ve sözünde duranlara sevap vereceğini bildirmektedir[4]. Sözünde durmayanları ise, Nahl sûresinin 92. ayetinde kınamakta ve onları, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadının durumuna benzetmektedir[5]. Değerli Müslümanlar! 4 yiz. Sevgili Peygamberimizin konumuzla ilgili olan, “Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete giremez”[8] Hadis-i Şerifine dikkat etmeliyiz. Yerine getiremeyeceğimiz vaatlerde bulunmamalı, çevremize, yakınlarımıza, iş arkadaşlarımıza ve bütün insanlara güven telkin etmeli ve bunu, bir hayat prensibi haline getirmeyi unutmamalıyız. KAYNAK: [1] Mü’minûn, 23/8 [2] Şuarâ, 26/107 [3] İsra, 17/34 [4] Fetih, 48/10 [5] Nahl, 16/92 [6] Tirmizi, İman, bab: 12,c. IV, s. 17, H. No: 2627 [7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400 [8] Müslim, İman,bab,18, I, 68 H. No: 73 Firhist’e Geri Dön 6 2003 HUTBELERİ 1 31 - Ocak MİLLİ VE DİNİ DEĞERLERİMİZ Aziz Müslümanlar! İslâm Dini, “tevhîd” esasına dayanır. Tevhîd, âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın varlığına, birliğine, zât, sıfat ve fiillerinde eşi, benzeri ve ortağı bulunmadığına ve yalnız O’na ibadet etmek gerektiğine inanmak demektir. Böyle bir imanı telkîn eden İslâm Dîni, Müslümanlar arasında sevgi ve saygıyı, birlik ve beraberliği emreder. Renk, ırk, dil, bölge ve düşünce farklılığını, çeşitli kültür ve medeniyetler kurma, tanışma ve gelişme vesilesi sayar. Hep uyumlu ve uzlaşıcı olmayı ister. Ancak, toplumun dini ve milli değerlerini sarsmaya yönelen her türlü bozgunculuğu, ayırımcılığı ve bölücülüğü kesin olarak reddeder. Yüce Allah, bu gerçeği şu ayetlerde dikkat çe3 dünya hayatına ilişkin sözleri, senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine (sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanlıkta en amansız olanıdır. O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. O’na “Allah’tan kork!” denildiği zaman gururu O’nu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yerdir!”.[4] Aziz Cemaat! Unutmayalım ki, bizi ayakta tutan, milli ve manevî değerlerimizdir. Dün olduğu gibi bugün de, birlik ve beraberliğimizi bozmaya, kutsal değerlerimizi sarsmaya çalışanlar bulunabilir. Bunlar, kendi sinsi emellerine ulaşmak için her şeyi mubah görür, her kılığa bürünür, hattâ bu amaçla dini bile kullanabilirler. Son günlerde bazı yörelerde, İncil’i tanıtmak, insan severlik ve dünya barışını sağlamak gibi maskeler altında bazı bölücü propagandaların ortaya çıktığı çeşitli haber kaynaklarından öğrenilmektedir. Bunlar, “Dünya barışının sağlanması, insanlık âleminin birliği, gerçeğin araştırılması, din birliğine gidilmesi, peygamberlerde ilâhlık sıfatının bulunduğu, Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kici bir üslupla ortaya koyar ve bizi uzlaşmaya davet eder: “Hep birlikte Allah’ın ipine Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin...”[1], “Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz elden gider”.[2] “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın”[3]. Değerli Mü’minler! Görüldüğü üzere bu ayetlerde vurgulanan esaslar, millet ve devlet olmanın birer gereğidir. Müslüman bir millet olarak, milli hasletlerimize ve dini inançlarımıza ters düşen görüş ve iddialar, kimler tarafından ortaya atılırsa atılsın, bunlara itibar etmemek gerekir. Fikir ve inanç özgürlüğü, bu tür görüş ve iddiaların ortaya atılması için bir gerekçe olamaz. Zira fikir ve inanç özgürlüğü, her akla geleni söylemeyi, toplumun birlik ve beraberliği sarsacak iddialar ortaya atmayı değil, bilakis başkalarına faydalı olacak dengeli fikirler üretmeyi gerektirir. Yüce Allah, her güzel konuşan ve hoş görünen kişiye, doğruluğuna emin olmadan inanılmaması konusunda bizi uyarmakta ve mealen şöyle buyurmaktadır: “İnsanlardan öylesi de vardır ki, 4 dünyanın son bulmayacağı, kıyametin kopmayacağı, cennet ve cehennemin birer sembol olduğu ve namazın da sabah, öğle ve akşam vakitlerinde kalben Allah’ı anmaktan ibaret bulunduğu...” gibi bâtıl ve hayalî iddialarla, aziz milletimizin nezîh inancını bulandırmaya ve böylece birliğimizi bozmaya uğraşmaktadırlar. Bunlar, sağduyu sahibi milletimizin sağlam ve sarsılmaz imanı karşısında elbette tükeneceklerdir. Çünkü Müslüman milletimiz, kesin olarak bilmektedir ki, son ilahî kitap Kur’an-ı Kerim, son Peygamber de Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak meâlen, “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder”[5] buyurarak, Kur’an’ın çizdiği dosdoğru yolu göstermiş ve bu yoldan sapmanın, parçalanarak haktan sapmak olduğunu bildirmiştir. KAYNAK: 1] Âl-i İmrân, 3/103 [2] Enfâl, 8/46 [3] Âl-i İmrân, 3/105 [4] Bakara, 2/204-206 [5] En’âm, 6/153 Firhist’e Geri Dön 7 2003 HUTBELERİ 1 07 - Şubat İYİLİKLER DE, KÖTÜLÜKLER DE KARŞILIKSIZ KALMAZ Muhterem Müslümanlar! Yapılan iyilikler ve kötülükler karşılıksız kalmaz. Bizler bu dünyanın bir imtihan yeri olduğuna inanırız. Kısa bir misafirliğin ardından, her gün binlerce insanı yolcu ettiğimiz ebediyet yurduna bizler de gideceğiz. Ahiret gününe inanmak imanımızın temel esaslarındandır. Orada herkesin dünyada yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı hesaba çekileceğinden de hiç şüphemiz yoktur. Zira insanların bu dünyada yaptıkları yanına kalacak olsaydı bu bir haksızlık ve adaletsizlik olurdu. Cenab-ı Hak Necm Suresinin 31’nci ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. 3 mesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir iyilik yaparsa onun mükafatını görecek; Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”1 “Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı günde, kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte O gün, onlardan herkesin kendisini meşgul edecek bir işi vardır. O gün birtakım yüzler vardır ki, pırıl pırıl parlarlar, gülerler, sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. Onları bir siyahlık bürür.”2 “Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. Oku kitabını! Bu gün, hesap sorucu olarak sana nefsin yeter denilecektir.”3 Sevgili Peygamberimizin bir hadisi ile hutbemi tamamlıyorum:”Kıyamet Günü’nde adem oğlu, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz: Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Bu, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için böyledir.” Yüce Allah, kıyamet gününü mükafatlandırma ve cezalandırma günü olarak tayin etmiş, Enbiya Suresinin 47’nci ayetinde şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü için, adalet terazileri kuracağız. Öyleki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek (yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığında olsa onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” İnsanın dünyada yapmış olduğu şeylere kendi bedeni şahitlik edecektir. Bu husus Nûr Suresinin 24’ncü ayetinde şöylece açıklanır: “İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin, ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde, onlara çok büyük bir azap vardır.” Değerli Müslümanlar! Yüce Allah ilahi mahkemenin kurulacağı günü, Kur’an’ı Kerim’de muhtelif ayetlerde şöyle haber vermektedir: “O gün insanlar amellerinin kendilerine gösteril4 1- Ömrünü nerede harcadığından, 2- gençliğini nerelerde yıprattığından, 3-malını nereden kazandığından 4- nerelere sarfettiğinden, 5- bildiği ile ne ölçüde yaşadığından”4. KAYNAK: 1 Zilzal, 99/6-8. 2 Abese, 80/33-41. 3 İsra, 17/13-14. 4 Riyazü’s Salihin Trc. C.1, sh. 441. Firhist’e Geri Dön 8 2003 HUTBELERİ 1 11 - Şubat KURBAN BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Dini bayramlarımızın ikincisi olan Kurban Bayramını idrak etmiş olmanın sevinci içerisindeyiz. Bizleri bu mübarek günlere kavuşturan Allah’a hamdediyor, O’nun Sevgili Resulüne salat ve selamlarımızı sunuyoruz. Bayramlar sevinçlerin paylaşıldığı, gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı, akraba ve komşuların ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı, ikramların yapıldığı mutlu günlerdir. Muhterem Müslümanlar! Kurban bayramında Allah’a yakın olmak niyetiyle mukim ve zengin olan her 3 etmek suretiyle onları sevindirelim. Ahirete irtihal etmiş büyüklerimizi, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı ve bütün inananları hayırla yad edelim. Kestiğimiz kurbanların etlerinden fakirlere de vererek onların da bayram sevincini yaşamalarına vesile olalım. Bu duygularla hepinizin bayramını tebrik ediyor, ülkemiz, milletimiz ve İslâm Alemi için hayırlara vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. 2 Firhist’e Geri Dön Müslüman kurban kesmelidir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat, O’na sizin takvanız ulaşır...”[1] buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz ise: “Ademoğlu kurban bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olmaz”[2] buyurarak bizleri kurban kesmeye teşvik etmiştir. Kurban bayramının bir özelliği de Hac ibadetinin o günlerde yapılmış olmasıdır. Öyle ki, dünyanın her yerinden farklı ırk ve dillere mensup milyonlarca Müslümanın haccetmek niyetiyle bir araya gelerek oluşturdukları tablo, bayramın değerini ortaya koyan bir başka muhteşem manzaradır. Bayram günlerini, günahların bağışlanması için bir fırsat olarak değerlendirelim. Büyüklerimizi mümkünse ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak onların dualarını alalım. Akraba, komşu ve dost ziyaretlerini gerçekleştirelim. Çocuklara göstereceğimiz sevgi ile bayram havasını yaşatalım. Fakir ve yoksullara yardım 4 KAYNAK: [1] Hac, 22/37 [2] Tirmizî, Edahî, 1 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 9 2003 HUTBELERİ 1 14 -Şubat SELAMLAŞMAK Değerli Mü’minler! Selam, bir Müslümanın diğer Müslüman kardeşi için hayır temennisinde bulunmasıdır. Selamlaşmak, karşıdaki kişi ile ilgi kurmak ve o, kişi için emniyet ve güven vermektir. Milletlerin geleneklerine göre selamlama şekilleri çeşitlilik arzeder. Dinimizde selam verme kısaca, “Esselamü Aleyküm” veya “Selamün Aleyküm” şeklindedir. Kendisine selam verilen kişi de “ve aleykümüsselam” şeklinde karşılık verir. Bunun anlamı “Allah’ın emniyet ve güveni sizinle olsun” demektir. Mü’minlerin birbirleriyle karşılaştıklarında selamlaşmaları dinimize göre sünnettir. Verilen bir selamı almak ise Müslüman için yerine getirilmesi gereken 3 ‘Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup Cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve Cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedi kalmak üzere buraya girin.”[3] Değerli Mü’minler! Müslümanın evine girdiğinde eşine ve çocuklarına, işyerinde arkadaşlarına, yolda karşılaştıklarına selam vermesi Allah’ın hoşnutluğuna vesile olur. Enes bin Malik’in rivayetine göre Peygamberimizin yolda oyun oynayan çocuklara bile selam verdiği ifade edilmektedir. Hutbemizi bir ayet meali ile bitirmek istiyorum: “Size bir selam verildiği zaman, ondan daha güzeli ile veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”[4] KAYNAK: [1] Riyazu’s-Salihin c.2 s.228 [2] Riyazu’s-Salihin c.2 s.228 [3] Zümer, 39/73. [4] Nisa 4/86. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bir haktır. Aziz müslümanlar! Selam vermek insânî ilişkileri güçlendirir, toplumdaki kaynaşma ve dayanışmayı artırır. Mü’minler arasındaki muhabbeti sağlamlaştırır. Bu hususta sevgili Peygamberimiz ‘Size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız ve verilen selamı alınız’[1] “Ey insanlar, selamı yaygınlaştırınız...”[2] buyurmaktadır. Kültürümüzde mevcut olan iyi günler, merhaba, günaydın gibi cümlelerle de insanlar birbirleriyle ilgi kurmaktadırlar. Ancak kişinin esenlik ve mutluluk temennisini “Esselamü Aleyküm” veya “Selamün Aleyküm” şeklinde ifade etmesi en güzel ve sünnete en uygun olanıdır. Selam, yeryüzündeki Müslümanların birbirini tanıyıp, kaynaşmasına da vesiledir. Çünkü selam sosyal barışın, insanlar arasında sevgi ve muhabbetin gelişmesini sağlayan önemli bir sebeptir. Yüce Allah’ın ve Meleklerinin Cennete giren mü’minlere ilk hitabı selam olacaktır. Kur’an bunu şöyle ifade eder. 4 Firhist’e Geri Dön 10 2003 HUTBELERİ 1 21 - Şubat YALANCI ŞÂHİTLİK Değerli Müslümanlar! Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de, yalancı şâhitliktir. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kimsenin, hatır ya da çıkar için hâkimin huzurunda yalancı şâhitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarmaya çalışması, büyük bir vebaldir. Çünkü yalancı şâhitlik, Allah’a şirk koşmadan sonra gelen, büyük günahlardan birisidir. Yüce Allah Nisa sûresinin 135. âyetinde meâlen şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Adaleti, titizlikle ayakta tutan, 3 lik yapmış gibidir.”[3] buyurmuşlardır. Aziz Cemaat! Yalancı şâhitlik yapan, her şeyden önce kendine zulmetmiş, ve en büyük kötülüğü yapmıştır. Çünkü başkasının dünyası için kendi ahiretini, ebedî mutluluk yurdunu satarak cehennemi satın almıştır. Bunun yanında, haklı çıkarmak için şâhitlik yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır. Çünkü haksıza yardım etmiş, onu haklı göstermiş ve aleyhine yalancı şâhitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir. Onun hakkını başkasına çiğnetmiş, hakkının zâyi olmasına yol açmış, onu herkesin nazarında haksız duruma düşürmüş, ayrıca mahkemeyi de yanıltmıştır. Bakınız; Sevgili Peygamberimiz, bu konu ile ilgili ne buyuruyor: “Ben de bir insanım. Sizler, aranızdaki anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz. Olabilir ki, biriniz delillerini diğerinden daha iyi arz eder, ben de ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim. Bu şekilde kime kardeşinin hakkını vermişsem, ona Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şâhitlik eden kimseler olun. (Haklarında şâhitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adâletten sapmayın, (şâhitliği) eğip, büker (doğru şâhitlik etmez), yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[1] Sevgili Peygamberimiz, bir gün ashâbına büyük günahları anlatırken, bunların, Allah’a şirk koşmak, haksız yere insan öldürmek, ana-babaya âsi olmak ve yalancı şâhitlik yapmak olduğunu söylemişlerdir.[2] Peygamberimiz, yalancı şâhitliğin ne kadar büyük bir günah olduğunu anlatmak için, dayandığı yerden doğrulup dizlerinin üzerine gelerek; onu birkaç kez tekrarlamış ve hiddetinden mübarek yüzü kızarmıştı. Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde de; “Şâhitlik için çağırıldığı halde, bildiğini gizleyerek şâhitlikten kaçınan kimse, yalancı şâhit4 ateşten bir parça vermiş olurum.”[4] Yalancı şâhitler; adaleti engelledikleri için toplumda kimsenin değer vermediği kişilerdir. Söyledikleri en doğru sözler dahi, şüphe ile karşılanır. Bunlar, dünyada sefaletten, ahirette de Allah’ın azabından kurtulamazlar. Yalancı şâhitliğin keffareti yoktur. Yalnız tevbe etmekle de bunun vebâlinden kurtulmak kolay değildir. Çünkü bu, bir kul hakkıdır ve bu hakkı ihlâl eden kişi, ancak mağdûr ettiği tarafın zararını telâfî ederek, helâllik isteyip gönlünü aldıktan ve bir daha yapmamak üzere tevbe edip Allah’dan af diledikten sonra affını ümit edebilir. Mü’min, acı da olsa gerçeği söyleyen ve kendi aleyhine bile olsa hakikat ve adaletten ayrılmayan insandır. KAYNAK: [1] Nisâ, 4/135. [2] Buhârî, Şehâdet, 10.Edeb,6, Eyman, 16, Diyât,2. Müslim, iman, 143. [3] Taberânî, Bkz. Mecmeu’z-Zeva’d IV,200. [4] Buhârî, Şehâdât,27. Firhist’e Geri Dön 11 2003 HUTBELERİ 1 28 - Şubat İSLAM’DA AKRABALIK İLİŞKİLERİ Muhterem Müslümanlar! İnsan sosyal bir varlıktır. Biribiriyle münasebet kurarak hayatını devam ettirmek durumundadır. Toplumu meydana getiren unsurlardan birisi de akrabalardır. Dinimiz ailenin yanısıra akrabalık ilişkilerine büyük önem vermiştir. Nitekim Cenab-ı Hak. “... Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının!”1 buyurmaktadır. Bilindiği gibi yakınlarımız: anababa, dede-nine, kardeşler, torunlar, amcalar, halalar, teyzeler ve evlilik vesilesiyle oluşan diğer akrabalardır. Yakınlarla ilgilenmek manasına gelen Sıla-i rahim, yakınlara iyilikte ve yardımda bulunmak, onlarla ilgilenmek, aradaki bağı güçlendirmek ve 3 Yakınlarımızı, eşimizi, dostumuzu görüp gözetmemiz ve iyi komşu olmamız iyi mü’min olmanın özelliklerindendir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Allah'a ve ahiret gününe inanan, misafirine ikram etsin, akrabasıyla bağını koparmasın"3, “Kim rızkının genişlemesini, ömrünün uzamasını isterse akrabasıyla bağını koparmasın"4 buyurmaktadır. "Akraba ile ilişkisini kesen cennete giremez"5 Bunun için akrabalarımızı arayıp soralım. Muhtaç olanlarına yardım edelim. Ziyaretlerine gidemediklerimizin hatırlarını en azından telefonla sormayı unutmayalım. 2 Firhist’e Geri Dön korumaktır. Nitekim Yüce Allah Kuran'ı Kerim’de, cennet ehlinin özelliklerinden birisinin de akrabaları ile ilişkilerini kesmeyip onları görüp gözetmek olduğuna işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “Onlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı gösteren ve hesaptan korkanlardır.”2 Aziz Müminler! Akrabalık, komşuluk ve arkadaşlık bağlarının zayıflaması toplumda sevgi ve dayanışma ruhunu zedelemektedir. Bu nedenle Yüce dinimiz ana-babaya, komşuya, arkadaşlara, ve yakın akrabaya iyilik yapmayı emretmektedir. Nitekim Cenab-ı Hak Nisa Suresi 36. ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Kıymetli Müslümanlar! 4 KAYNAK: 1 Nisa, 4/1. 2 Rad, 13/21 3 Buhari, 10/373 4 Buhari. 10/348 5 Buhari, 10/347 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 12 2003 HUTBELERİ 1 07 - Mart ÖLÜM GERÇEĞİ Aziz Müslümanlar! Ölüm, insanoğlunun kaçınamayacağı bir gerçektir. Kur’an-ı Kerim’de “Nerede olursanız olun, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile ölüm size ulaşacaktır.!”1 buyrulmaktadır. Tam olarak farkına varmasak da ölüm, hayatımızın en yalın ve en gerçekçi yanını temsil etmektedir. Nasıl ki hayat Yüce Allah’ın bir ihsanı ise, ölüm de O’nun bir fermanıdır. İnancımıza göre ebediyyen baki kalacak olan sadece Yüce Allah’tır. Mülk suresinin “O, Allah ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı”2 mealindeki 2. ayeti ölüm ve hayatın yaratılış sırrını çok açık bir şekilde gözlerimizin önüne sermektedir. Ölümün hikmeti, insanın imtihanında saklıdır. 3 zannedip, sürekli nefsin arzuları peşinde koşmak, hayatı zevki sefaya adamak ve bunu bir yaşam felsefesi haline getirmek çok büyük yanlışlıktır. Bu düşünce, insanları değer tanımazlığa ve her şeyi mubah görmeye insanı iman açısından da son derece tehlikeli sonuçlara götürür. Kıymetli Mü’minler! Unutmayalım ki ölüme hazırlık, İslam’ın ön gördüğü hayat programına tabi olmakla mümkündür. Onun için insan, zaman zaman yaşadığı hayata bakmalı, geçirdiği ömrünün aşamalarını gözden geçirmeli ve hesabı verilebilir bir hayat sürüp sürmediğini muhasebe etmelidir. İslam’ın hayat programına uygun hareket eden, insani değerlerle barışık yaşayan, hileden, yalandan, iftiradan, fitneden, fesattan, kalp kırmaktan, devlet malına el uzatmaktan, cana, mala, namusa tecavüzden sakınan, hayatı boyunca insanlık için artı değerler üretme gayreti içinde olan insan, ölüme hazırlık yapmış demektir. Bu kimseler için ölüm, artık korNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Ölümle hayat sona ermeyecektir. İnsanı ölümden sonra sonsuza dek sürecek olan bir hayat beklemektedir. İşte insan, iyi ya da kötü işlediği her şeyin karşılığını ahiret yurdu dediğimiz bu ölüm sonrası hayatında görecektir. Ölüm bir taraftan insanın hesap vermesi ve sorumlu tutulması hakikatine kapı aralarken, diğer taraftan da fani olan insanın ebedileşmesinin de ilk basamağını teşkil etmektedir. Bu açıdan ölümü, tıpkı hayat gibi, ahiret yurdunda ebedi mutluluğa ulaştıran bir vasıta ve nimet olarak algılamak da mümkündür. Ölüm insan için en büyük ibret ve en etkili öğüttür. Ölüm gerçeğinden uzak olarak sürdürülen hayatlar yitik ve ziyan edilmiş hayatlardır. Sonu da apaçık hüsrandır. Dünyaya hiç ölmeyecekmiş gibi bağlananlar kuşkusuz aldanmışlardır. Aslolan hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, hemen ölecekmiş gibi de ahiret için çalışmaktır. Ölmeden önce ölmek ve kalıcı mutlulukları dünyanın geçici zevklerine feda etmemek gerekir. Ölümle her şeyin biteceğini 4 kulacak bir şey değil, Mevlana’nın ifadesiyle bir vuslat, kavuşma ve buluşma vesilesidir. Bu zaman dilimi, ömür boyu arzu edilen Yüce Yaratıcıya kavuşmanın ilk merhalesidir. Değerli Müslümanlar! Ölüm sonrası hayatın mutluluk kapısını aralamak için dini görevlerimizi, ibadetlerimizi ihmal etmeyelim, sosyal sorumluklarımızın gereğini yerine getirelim. Ölümün bize hiç de uzak olmadığını.. Ölümle hayat arasında çok ince bir çizginin bulunduğunu unutmayalım. Ölüm meleği hangi bir yerde ve beklemediğimiz bir anda bizi selamlayabilir, tıpkı çok sevdiklerimizi selamladığı gibi. Şairin şu mısralarıyla bitirmek istiyorum: Neylersin ölüm herkesin başında, Uyudun uyanamadın olacak, Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında. Firhist’e Geri Dön 13 2003 HUTBELERİ 1 14 - Mart ÇANAKKALE GEÇİLMEZ Muhterem Müslümanlar! Çanakkale Zaferi, tarihimizi taçlandıran olaylar içerisinde muhteşem bir yere sahiptir. Milletimizin tarih boyunca karşılaştığı en büyük ve en zorlu sınavlardan biridir. Müslüman varlığını yeryüzünden ebediyen silmeyi amaç edinen Haçlı zihniyeti, ülkemizi parçalamak, milletimizi esir etmek, Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u ele geçirmek hayaliyle 1914 yılı Kasım ayında Osmanlı devletine savaş ilan etti. Bir yılı aşkın süre devam eden Çanakkale savaşları sonunda Türk milleti düşmanlara karşı tarihte emsaline rastlanmayan büyük bir zafer kazanmış, 3 şehit olmayı isterim”1 buyurmuştur. Çanakkale'de yaşananlar, her yönüyle müstesnâ bir vatan sevgisinin örneğidir. "Çanakkale Geçilmez" fermanı, 250 bin îmanlı vatan evlâdının, şehâdet şerbetini içmesiyle yazılmıştır. Şehid olabilmek onlarda büyük bir sevdâ idi. Sedye ile götürülen yaralı bir askerin, komutanının yanından geçerken “Şehit olamadım paşam!" diyerek üzntüsünü dile getirmesi, bu sevdânın en müşahhas bir örneğidir. Ecdadımızın şehadet arzusunda Yüce Allah’ın “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın; bilakis, onlar diridirler. Rabbleri katında rızıklanmaktadırlar..."2 ayet-i ile sevgili peygamberimizin "Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehid, gördüğü itibar ve ikrâm sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehid olmayı ister."3, “Şehidliği gönülden arzu eden bir kimse, şehid olmasa bile sevabına nail olur."4 müjdesi vardır. Bu muzafNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön vatan sevgisi ve iman gücünün maddi üstünlükten daha önemli olduğunu bütün dünyaya ispat etmiştir. Çanakkale'de maddî gücümüz, düşmanın gücüne nispetle çok az idi. Askerimizin bir çoğunun, ayağında postalı dahi yoktu. Ancak Mehmetçiğin manevi gücü büyüktü. İngiliz Ordu komutanı General Hamilton'un: "Bizi Türkler'in maddî gücü değil, mânevî gücü mağlûb etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı”. şeklindeki itirafı bu gerçeği ifade etmektedir. Tarih; din ve vatan uğrundaki fedâkârlığı Çanakkale’deki aziz şehit ve gazilerimizden öğrenmiştir. Aziz Müminler! Can ve malın Allâh yolunda, vatan ve millet uğrunda fedâ edilebilmesi, kulun Rabb'ine karşı muhabbetinin en güzel bir ifadesidir. Bunun içindir ki Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem-: “ Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp şehit olmayı, diriltilip yine şehit olmayı, tekrar diriltilip 4 feriyetin sırrı milletimizin yekvücut olması, birlik, beraberlik hâlinde bölünmez bir bütün oluşturmasıydı. «Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!» rûhunun yaşanmasıydı. Yâni Çanakkale'de düşmanı, Mehmetçiğin şahsında bütün bir millet mağlup etmiştir. Değerli Mü’minler! Şu husus iyi bilinmelidir ki, milletimizin bekâsı şehitlik ve gazilik ruhu kazanmış bir kalbe sâhip olan nesiller yetiştirmekle mümkündür. Bunun için çocuklarımıza Çanakkale destânını ve ardındaki ruhu anlatmalı aziz vatanımızın kıymetini öğretmeliyiz. Bu vesileyle aziz şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Firhist’e Geri Dön 14 2003 HUTBELERİ 1 21 - Mart YAŞLILARA SAYGI DİNİMİZİN EMRİDİR Aziz Mü’minler! Yüce Mevla’mızın koyduğu kanun gereği insan, doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Yaşlanmak ve ölüm kaçınılmazdır. Ömrümüz olduğu sürece yaşlanmak her insanın başına gelecek bir hakikattir. Yüce dinimiz, dünya hayatını yaşanılır bir biçimde sürdürebilmemiz için kurallar koymuştur. Bu kurallara uyulması halinde, Mü’min, hem çevresine saygı duyar hale gelir, hem de kendisi saygıya layık bir konuma yükselir. Bazı insanlar yaşlılığı hoş görmemekte, zaman zaman yaşlıları hor görmekte ve yaşlılığı kabullenememektedirler. Oysa yaşlılık, insanın en olgun çağıdır. Temkinli kararların alındığı, daha doğru adımların atıldığı., saygı ve itibara mahzar 3 Gençliğinde büyüklere saygı duymayanlar, yaşlandıklarında küçüklerinden saygı bekleyemezler. Gençlerimiz sahip oldukları endamın, güç ve kuvvetin, devamlı olmayacağını bilsinler... Gençlere güzel ahlak, güler yüz, Allah’a itaat daha çok yakışır. Bu düşünce ve inanç doğrultusunda büyüklerimize saygıda kusur etmeyelim ki saygı duyulan kimseler olalım. Sevgi ve saygı her şeyin anahtarıdır. Peygamberimizin (sav) “Birbirinizi sevip saymadıkça iman etmiş olamazsınız” (2) “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki Allah da size merhamet etsin” (3) buyurmuşlardır. Yaşlılarımız da bilsinler ki ihtiyarlık hali Yüce Allah’ın takdir ettiği bir dönemdir. Yaşlılarımızdaki tecrübe gençlerde olsaydı; dünyadaki önü alınamayan yanlışlıklar tekrar etmeyecekti. Nice bilinçsiz ve düşüncesiz davranışlar, toplumda yer bulmayacaktı. Unutmayalım ki, yaşlılarımıza saygı göstermek hepimizin görevidir. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön olunduğu bir dönemdir. İslam Dini, büyük-küçük herkesi saygıya layık görür. Yaşlı ve güçsüzlere yardım etmek Kur’an'ın bizlere önemli bir talimatıdır. Yanında yaşlanan ana-babasına hürmet etmek, tanıdığı, tanımadığı bütün ihtiyarların hatırını sorup gönlünü almak, onların nasihatlarından faydalanmak, ihtiyacımız olmasa bile onlara danışarak gönüllerini hoş tutmak, erdemli ve onurlu bir davranıştır. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları, dünün gençleriydi. Bugünün gençleri de yarının yaşlıları olacaklardır. Bu husus Kur’an-ı Kerimde şöyle açıklanmaktadır. “Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çevirir, gücünü azaltırız. Hala düşünmeyecekler mi?” (1) Yaşlılık; bu dünya hayatının fani, insanoğlunun aciz, ölümün muhakkak, Yüce Allah’ın baki ve kudretinin de sonsuz olduğunun açık bir delilidir. Değerli Mü’minler! 4 Onlara gösterilen hürmet, tüm insanlığa olan hürmettir. Onlar başımızın tacıdır. Onların elleri öpülmeden bayramlarımızın bile hiçbir anlamı olmaz. Onların dualarına ömür boyu muhtacız. KAYNAK: (1)- Yasin 36/68 (2)- Müslim iman 93 (3) M. Ali Nasıf, Tac. 5/17 Firhist’e Geri Dön 15 2003 HUTBELERİ 1 28 - Mart İSLAM KARDEŞLİĞİ Muhterem Müslümanlar! Bizleri bir gaye için yaratıp yaşatan, dünya denilen imtihan meydanına getiren Yüce Allah; “Mü’minleri ancak kardeştirler. Öyleyse, kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki, size merhamet edilsin”[1] ayetiyle mü’minlerin birbirleriyle kardeş olduklarını, kardeşler arasında dargınlığın giderilmesini, barışın sağlanmasını, Allah’a karşı gelmekten sakınılmasını, ancak bu şekilde Allah’ın rahmetine nail olunacağını haber vermektedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise; “Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizi aldatmayın. Birbirinize dargın durmayın. Birbirinizden yüz çevirmeyin. Birbirini3 yanları barıştırmak, Müslümanların aralarını düzeltmektir. Allah ve Peygamberin emri budur. Mü’min olarak bizlerin: Yaratıcımız, Peygamberimiz, kitabımız, dinimiz, ezanımız, kıblemiz birdir. Allah’a ve Rasulüne iman etmiş, teslim olmuş kardeşleriz. Birbirimizin affı ve mağfireti için dua ederiz. Okuduğumuz her Fatiha’yı, bütün mü’minlerin ruhlarına bağışlarız. Günde beş vakit namazın son “Tahiyyatında: ” “Rabbimiz! hesap görülecek günde, beni, anababamı ve Mü’minleri bağışla.”4 diye dua ederiz. Mü’min olarak kendimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de ister, birbirimizi sever-sayarız. Kardeşlik, birlik, beraberlik, sevgi, şefkat, yardımlaşma, eşitlik, ahlak, fazilet, güven ve samimiyeti esas alan İslam’a inanıp gönül vermiş kişiler olarak, kin, nefret, ihtiras, buğz duygularını, olur-olmaz işlerden dolayı dargınlığı, kızgınlığı, kırgınlığı yok edip, İslam kardeşliğinin gereklerini yerine getirmeliyiz. Darlık da ve sıkıntıda olan Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön zin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, Onu yardımsız bırakmaz, Ona hor bakmaz...”2 başka bir hadislerinde ise; “Birbirinizle ilginizi kesmeyin. Birbirinize arka çevirmeyin, dargın durmayın. Birbirinize düşmanlık etmeyin, birbirinizi kıskanmayın. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Bir Müslümanın din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal olmaz.”3 buyurmaktadır. Değerli Mü’minler! Allah’ın emri, Peygamberimizin öğütleri bu şekilde iken; Müslümanı Müslümana düşürmek, zina ve nifak çıkarmak, bölmek, parçalamak, düşmanlık etmek, dargınlık, kırgınlık, kızgınlık içinde kamplara bölünmek ilahi emir ve tavsiyelere karşı gelmek, onlara isyan etmektir. Bu, İslam kardeşliğine uymadığı gibi, hiçbir mü’mine de yakışmaz. Bizim vazifemiz İslam kardeşliğinin icaplarını yerine getirmek, dargınları ve birbirleriyle anlaşama4 mü’min kardeşimizin sıkıntısını gidermeli, onlara yardımcı olmalıyız. Küskünleri, dargınları barıştırmalı, aralarını düzeltmeliyiz. KAYNAK: 1 Hucurat, 3/10 2 Müslim, Riyazu’s-Salihin terc. c.1 No:233. 3 Riyazu’s-Salihin terc. c.3, s.140. 4 İbrahim, 14/41. Firhist’e Geri Dön 16 2003 HUTBELERİ 1 04 - Nisan İSLAM TEVHİT DİNİDİR Aziz Mü’minler! Dinimiz tevhit dinidir. Tevhit, Allah’tan başka yaratıcı ve mabud kabul etmemektir. Hz. Adem (a.s.)’dan son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar dini tebliğlerin esasını tevhit inancı oluşturur. Tarih boyunca bütün peygamberler tevhit inancını yerleştirmeye çalışmışlar ve insanları Allah’ın birliğine, ahirete ve gönderilen ilahi mesajlara inanmaya çağırmışlardır. Zamanla insanlar tevhit akidesini bozup dinlerini tahrif ettiklerinde, Allah yeni bir peygamber göndererek, tevhid inancından 3 mükemmel işleyişi ona tevhidi anlatır. İnsana düşen, tevhit inancına sahip çıkmak ve onu korumaktır. Gönderilen peygamberler hep bu gayeye hizmet etmişlerdir. Kur’an, tevhidi zedeleyen, doğru inancı yok eden unsurları bir bir haber vermektedir. Şirk tevhit inancını ortadan kaldırır. Ataların yanlış inançlarına cahilce ve körü körüne bağlılık, kibir ve nefsin arzularına mahkum olmak da tevhit inancını zedeler. Bütün bu tehlikelerden korunmanın yolu ise, dini doğru öğrenmek, doğru anlamak ve doğru yaşamaktır. Değerli Mü’minler! Yüce Rabbimiz, insanları ve cinleri yalnız kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. İbadetlerde Allah’dan başkasının rızasını gözetmek, herhangi bir iyiliği insanlara gösteriş olsun diye yapmak, Allah’dan başkasından yardım dilemek, şifa beklemek ve benzerleri işler, tevhit inancına aykırı davranışlardır. Şirkten korunma ve tevhide sarılma konusunda Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktaNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sapmaları düzeltmiştir. Bütün Peygamberler tebliğlerinde, ibadetlerin sadece Allah için yapılması gerektiğini açıkça belirtmişlerdir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: Andolsun biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin ve sahte tanrılardan uzak durun diye” bir elçi gönderdik..”[1] Tevhit, Allah’ın otoritesinin hiçbir şekilde paylaştırılmaması; Allah’tan başka hiçbir varlığa beşer üstü güç yüklenmemesi ve ona ibadet edilmemesi demektir. Çünkü en üstün vasıflara sadece Allah sahiptir. Allah, yaratan, yarattıklarını düzene koyan, yaratılmışlar üzerinde tasarruf gücü olan, rızık veren, her şeyin sahibi ve Rabbidir. O’nun ilahi vasıflarından birini ya da birkaçını başka varlıklara nispet etmek şirktir. Şirk ise tevbe edilmediği takdirde Allah’ın kesinlikle bağışlamayacağı bir günahtır. Muhterem Müslümanlar! İnsanoğlu, tevhit inancını kabul edebilir bir fıtratta ve tertemiz olarak yaratılmıştır. İnsanın, yaratılışındaki kusursuzluk, çevresinde gördüğü her şey ve tabiatın 4 dır: “Ey Muhammed! Şüphesiz biz o kitabı sana hak olarak indirdik. Öyleyse sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et”[2] De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım, ne var ki bana, sizin ilahınız ancak bir tek ilahtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.”[3] Şirkten uzaklaşmak ve tevhit inancını koruyabilmek için, ibadetlerimizi her türlü riya ve gösterişten uzak kalarak ve Allah rızası için yapalım. Unutmayalım ki, insana yakışan sadece Allah’a kul olmak ve O’na ibadet etmektir. KAYNAK: [1] Nahl, 16/36 [2] Zümer, 39/2 [3] Kehf, 18/110 Firhist’e Geri Dön 17 2003 HUTBELERİ 1 11 - Nisan DİN-BİLİM İLİŞKİSİ Muhterem Müslümanlar! İnsanın yeryüzünde mutlu ve huzurlu bir hayat sürebilmesi için, hem dini değerlere hem de bilimsel faaliyetlere ihtiyacı vardır. Din; Yüce Allah ile olan ilişkilerimizi düzenleyen, neleri yapıp neleri yapmamamız gerektiğini bize öğreten, sevap ile günahın, helal ile haramın bilgisini sunan değerler sistemidir. Buna göre dinin amacı, insanın Yüce Allah ile münasebetini tesis etmek ve gerçek anlamda mutluluğa ermesini sağlamaktır. Bilim ise, tabiî varlıkların ve olayların 3 bilir ve anlaşılabilir bir düzen ve ölçü içinde yaratılmıştır. Bu, Yüce Allah’ın insanlığa olan en büyük lutfudur. Zira kainatta düzensizlik ve bilinmezlik hakim olsaydı, gezegenimiz, insan için huzur veren hayat yuvası olmaktan çıkardı. İslam, insanlara akıllarını kullanarak kainatın işleyişindeki bu kanun ve ölçüleri keşfetmeyi emretmekte, böylelikle Allah’ın kudret ve yüceliğini gözler önüne sermeyi ahlâki bir görev olarak yüklemektedir. Yine Kur’an-ı Kerim; “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır”[1] diyerek bilginin sonsuzluğu fikrini telkin etmektedir. İslam dini, ilerlemeyi isteyen ve yeni gelişmeleri teşvik eden prensiplerle dolu bir dindir. Bu sebeple, bizi her geçen gün daha ileriye götürecek bilimsel çalışmalara gerekli önemi vermek, Müslümanlar olarak dini duyarlılığımızın bir gereğidir. Bununla birlikte bilimin her zaman insani ve ahlaki değerlere saygılı bir doğrultuda olması da önem arzetmektedir. Muhterem Müslümanlar! Şunu unutmamalıyız ki bilgi, çağı- Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nasıl ve ne şekilde işlediğini keşfetme ve açıklama faaliyetidir. Eylemlerinden sorumlu olarak yaratılan insanoğlu, etrafında olup bitenlere karşı ilgisiz kalamayacağına göre, onun bilime karşı olumsuz bir tavır içinde olması elbette düşünülemez. Kur’anı Kerim insanoğlunun dikkatini, Allah’ın varlığının delilleri olarak takdim ettiği kainata yöneltmekte, bir takım ilginç tabiat hadiselerini zikrederek, bunlar üzerinde düşünmeye davet etmektedir. Bakara Suresinin 164 üncü ayetinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre âmade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.” Muhterem Müslümanlar! Kainat ahenkli bir şekilde, keşfedile4 mızda en kuvvetli ve en etkili güç kaynağıdır. Bilgiye kim daha çok sahipse o daha kudretli ve etkili bir konuma yükselmektedir. Pazu gücü bilgi gücünün karşısında iktidarını çoktan yitirmiştir. Alimin bir buluşu, binlerce cengaveri dize getirebilecek güçte olabilmektedir. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını çağlar ötesinden ilan eden Kutsal Kitabımız, bu duruma işaret etmiştir. Altın çağların Müslüman bilginleri, bu ilahi hakikatleri çok iyi özümsemişlerdir. Onlar, sadece dini ilimlerde değil; matematik, tıp, fizik, kimya, botanik, astronomi gibi müspet bilim dallarında da büyük başarılar elde etmişler, pek çok buluş gerçekleştirmişlerdir. İbn Sina, İbn Rüşt, Farabi, Biruni, Ali Kuşcu, Ebu Bekir er-Razi, Cabir İbn Hayyan ve daha yüzlerce bilgin dünya bilim tarihine adlarını altın harflerle yazdırmışlardır. Bugün yapmamız gereken, onların başarılarıyla övünmek değil, onların bilim anlayışını diriltmek ve günümüzün bilim ve teknoloji seviyesini yakalamaktır. Firhist’e Geri Dön 18 2003 HUTBELERİ 1 18 - Nisan İSLAM’DA ÇOCUK TERBİYESİ Değerli Kardeşlerim! Çocuklar, bizim en değerli varlıklarımızdır. Onlar canımızdan bir parçadır. Bu günün çocukları, yarınımızın gençleri ve geleceğimizin de mirasçılarıdır. Dolayısıyla, onların bedenen, zihnen ve ruhen olgunlaşması için gerekli ortamı hazırlamak, başta anne-babalar olmak üzere tüm büyüklerin görevidir. Muhterem Cemaat! Eğitim, sadece çocuğu okula gönderme ve bilgi verme ile sınırlı değildir. Çocuk eğitiminin temeli, onlara örnek olmaktır. Bu bakımdan eğitimde, dürüst, temiz, çalışkan, gayretli ve inançlı olmak gibi güzel huy, düşünce ve davranışların 3 yetişmelerini, hem de topluma uyumlarını sağlar. Onlara, imkanlar nispetinde oyun ortamı hazırlamalı ve arkadaşlarıyla oynama imkanı vermeliyiz. Bu arada çocuklarımızın kimlerle arkadaşlık ettiklerine ve vakitlerini nasıl ve nerede geçirdiklerine dikkat göstermeliyiz. Aziz Müslümanlar! Çocuklarımızın ruh ve beden sağlığını olumsuz yönde etkileyen şeylerden korunması, önemli bir husustur. Bu sebeple içki, sigara gibi zararlı maddelerin çocuklara satılmaması konusunda herkes duyarlılık göstermelidir. Ayrıca, çocukları zararlı yayınlardan korumak özellikle onları şiddet ve müstehcenlik içeren sahneleri izlemekten sakındırmak hususunda daha dikkatli olmak gerekir. Bu konuda toplum olarak hepimize, bilhassa anne ve babalara ağır sorumluluk düşmektedir. Atalarımız, “Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz.” demişlerdir. Dolayısıyla, çocuklarımıza iyi örnek olabilmek için, biz büyüklerin iyiye ve daha güzele yönelmesi gerekir. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön çocuklara kazandırılması hedef alınmalıdır. İnançlı, sağlam karakterli, insan ve diğer yaratılanların haklarına saygılı nesiller yetiştirmek, yarınlarımızın garantisi olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de, çocuklar için bırakabileceğimiz en değerli mirasın, güzel ahlâk ve terbiye olduğunu belirtmişlerdir. Hz. Lokman (a.s.)’ın kullandığı sevgi üslubuyla çocuklara, Allah inancı, peygamber sevgisi ve ahlâkî güzellikleri benimsetmek hepimizin görevidir. Ruh ve gönül dünyası ilahi pınarlarla beslenen çocuklar, hayatlarının ileriki dönemlerinde zararlı akımlara iltifat etmezler. Öncelikle Yüce Allah’a itaati, başkalarına saygı ve sevgiyi öğrenen, gönlü vatan ve millet aşkıyla dolu olarak yetişen çocuklarımız, ülkemizin ve milletimizin de iftihar vesilesi olacaktır. Kıymetli Mü’minler! Oyun ve arkadaşlık, çocuklar için yeme, içme ve sevgi kadar gereklidir. Oyun oynamak, akranlarıyla arkadaşlık etmek, çocukların hem sağlıklı ve dengeli olarak 4 Hutbemi Furkan suresînin 74. ayeti ile bitirmek istiyorum: “Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” Firhist’e Geri Dön 19 2003 HUTBELERİ 1 24 - Nisan BÜTÜN DAVRANIŞLARIMIZ KAYDEDİLİYOR Muhterem Müslümanlar! Yer yüzünün efendisi ve mahlukatın en şereflisi olarak yaratılan insanoğlu için dünya, birkaç günlük konaklama mevkii mesabesindedir. Ahiretin tarlası olarak da nitelendirilen dünyada, yaptığımız her şey yazıcı melekler tarafından amel defterine kaydedilmektedir. Bu gerçek, aşağıdaki ayetlerde şöyle ifade edilmektedir: “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek bulunmasın” (Kâf, 18). 3 uyarmaktadır. Allah kullarını çok esirgeyicidir” (Al-i İmran, 30) “İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk” (Casiye, 29). “Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. ‘Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş’ derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin, hiç kimseye zulmetmez” (Kehf, 49) “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter’ denilecektir” (İsra, 14). “İşte o vakit , kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: ‘Gelin, kitabımı okuyun!’ ‘Çünkü ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ “Artık o hoşnut bir hayat içindedir.” “Yüksek bir cennettedir.” “Onun meyveleri sarkar, kolaylıkla devNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön “Üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.” (İnfitar, 10-11) “Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de onun yaptıklarını alıp kaydetmektedir.” (Kâf, 17) “Siz günahları işlerken kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 22) “O gün, biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin, 65) “Yoksa, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil! Yanlarındaki elçilerimiz olan melekler yazmaktadırlar” (Zuhruf, 80). “Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendisi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hususunda 4 şirilebilir.” “Onlara şöyle denir: ‘Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için’". “Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: ‘Keşke kitabım bana verilmeseydi’. “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.” “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” “Malım bana hiçbir yarar sağlamadı,” “Saltanatım da yok olup gitti.” Allah şöyle der: “Onu yakalayıp bağlayın.” “Sonra onu cehenneme atın” (Hâkka 1931). Yüce Rabbimiz hepimize, bu ilâhî uyarıları kavrayıp gereğince davranmayı nasip eylesin. Firhist’e Geri Dön 20 2003 HUTBELERİ 1 02 - Mayıs ANNE SEVGİSİ Aziz ve Muhterem Müslümanlar! İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerden biri akıldır. Bu yüzden Yüce Allah, insana sorumluluk vermiştir. Bu sorumluluğun doğal sonucu olarak da insana bazı önemli görevler düşmektedir. Bunların başında Allah'a ve ailemize karşı görevlerimiz gelmektedir. Bizi yaratan, yaşatan ve üstün yeteneklerle donatan, sayılamayacak kadar nimetler veren Rabbimize ibadet nasıl bir görev ise, bizim dünyaya gelişimizin sebebi olan ana ve babamıza hürmet, saygı ve ih3 gamberimizin dilinde yüceleşen anne: merhameti, çileyi, sabrı ve fedakarlığı aşk haline getiren, duası kabul olan, hoşnutluğu cennet yolunu açan en saygı değer insandır. Anne: fedakarlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevginin sembolüdür. Yüce dinimiz, anneye ve anne sevgisine özel bir yer vermiş, mutluluğun en üst noktası olan cenneti, annelerin ayakları altına sermiştir. Vaktinde kılınan namazdan sonra en sevimli işin, anne-babaya iyilik yapmak olduğunu, Allah'ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın yollarından birinin, anne sevgisinden ve anneye hizmet edip gönlünü hoş etmekten geçtiğini bildirmiştir. Muhterem Mü'minler ! Çocukları için yemeyip yediren, giymeyip giydiren, onların mutluluğu için her ızdırabı zevk bilen annelerimize sevgimizi ifade için her fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Şüphesiz onlar, sadece senenin belli bir Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sanda bulunmak da Allah'ın üzerimize yüklediği bir görevdir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim onlara nasıl davranmamız gerektiği hususunda şu öğütlerde bulunur: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu göster ve de ki: Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”[1] Görüldüğü üzere dinimiz, anne-babamızı üzmek, kalplerini incitmek şöyle dursun; kendilerine karşı en küçük hoşnutsuzluk göstermeyi, yüzlerine karşı "Öf" demeyi bile yasaklamış; onlara karşı son derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve yürekten sevmeyi emretmiştir. Aziz Cemaat! Kur’an ifadelerinde kutsileşen, Pey4 gününde anılıp, diğer zamanlarda ihmal edilecek varlıklar değildir. Anneler, her zaman ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve hürmete layık en yüce varlıklardır. Onlar, başlarımızın tacı, gönüllerimizin ilacıdır. Ne mutlu, annelerini, layıkıyla sevip onları her zaman hatırlayanlara... Ne mutlu, annelerinin hayır dualarını alıp, dünya ve ahiret mutluluğuna erenlere. KAYNAK: [1] İsra,17/23-24. Firhist’e Geri Dön 21 2003 HUTBELERİ 1 09 - Mayıs KUR’AN VE SÜNNET BÜTÜNLÜĞÜ Muhterem Müslümanlar! Din, Yüce Allah tarafından peygamberlere vahiy yoluyla gönderilen ve insanları hem bu dünyada hem de ahiret hayatında mutluluğa eriştirecek emir ve yasaklar manzumesidir. Peygamberler ise, Allah’ın kulları arasından seçtiği ideal anlamda örnek insanlardır. Yüce Allah’ın ilahî kitaplarda emrettiği ve kullarından yapmalarını istediği ibadetler, peygamberlerin hayatında sembolleşmiş, güzel birer örnek halini almıştır. Allah’ın sevdiği bir kul nasıl olabilirim diye düşünenler, Allah’ın kendilerinden razı olduğu peygamberleri, kendilerine örnek alarak bu arzularına kavuşabilirler. Kur’an-ı Kerim’de: “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için, Allah’ı ve ahireti arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için uyulacak en güzel bir örnek vardır.”[1] buyurulmuştur. 3 gamber olmaksızın, Kur’an ayetlerinin gönderiliş sebeplerini ve hangi manaları ihtiva ettiğini anlamamız; hayatımızda son derece büyük önemi haiz olan ibadetlerin yapılış şekillerini bilebilmemiz mümkün değildir. Yüce Allah, Hz. Peygamber’in dindeki bu önemli yerini, Kur’an-ı Kerim’de kendisi tayin etmiştir. Yani Hz. Peygamber’i sevmek, ona inanmak, ona itaat etmek, onun getirdiklerini almak, yasaklarından kaçınmak, hepsi Allah’ın emridir. Kur’an-ı Kerim’de “...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının”[2] buyurulmuş; başka bir ayette de “O, arzusuna göre konuşmaz, O, (nun konuşması, kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”[3] buyurularak Hz. Peygamber’in sözlerinin ve davranışlarının bizler için ne derece önemli olduğu vurgulanmıştır. O halde Aziz Mü’minler! Hz. Peygamber’in dindeki yerini bilmemek ve dikkate almamak, Yüce Allah’a ve Kur’an’a muhalefet etmek demektir. Çünkü Hz. Peygamber, yetkisini Kur’an’dan Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müslümanlar! İslâm Dini’nin iki ana kaynağı vardır ki, bunlar: Kur’an ve sünnettir. Kur’an’da emredilenlerin ibadet halinde tezahürü ancak Hz. Peygamberin Kur’an’ı anlaması, yorumlaması ve uygulamasıyla ortaya çıkmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz, Nahl Suresi’nin 44. âyetinde: “İnsanlara, kendilerine indirilenleri açıklamak için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik”. Nisa suresinin 59. ayetinde de: “Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resûlüne götürün. İşte bu daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir” buyurulmaktadır. Ayetlerde meselelere çözüm ararken Kur’an’a ve Sünnet’e müracaat etmemiz istenmekte, Kur’an’ı anlama ve uygulama konusunda Hz. Peygamberin en büyük rehber olduğu vurgulanmaktadır. Aziz Müslümanlar! Kur’an’ı anlamada ve ibadetleri uygulamada Hz. Peygamber’in olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir mevkii vardır. Hz. Pey4 almaktadır. Bütün bunlara ilaveten, din samimiyet ve sadakat ister. O, başta kalp olmak üzere, bütün azaların huzur bulduğu bir müessesedir. Bu huzurun ve manevî atmosferin sağlanması ve devamı, ancak, Allah’a ve Rasûlüne inanmak ve onları sevmekle mümkündür. İnancımızı, sadakatimizi bozacak her türlü şüpheden uzak durmamız gerekmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse dinimizi, Hz. Peygamber’in bizlere emanet olarak bıraktığı asli kaynaklardan yani Kur’an’dan ve Sünnet’den okuyarak öğrenmemiz gerekmektedir. Çünkü yeterli bilgiye sahip olmazsak, ortalıkta dolaşan, kimi zaman da aslı esası olmayan Sünnet’i hafife alan sözler, bizim inancımızı zedeleyebilir, ibadetlerimizi, samimiyetimizi ve sadakatımızı gölgeleyebilir. Hutbemi Sebe sûresinin 28. ayetinin mealiyle bitiriyorum: “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” KAYNAK: [1] Ahzab,21 [2] Haşr,7 [3] Necm,3-4 Firhist’e Geri Dön 22 2003 HUTBELERİ 1 16 - Mayıs İSLAM VE GENÇLİK Muhterem Müslümanlar! Kainatın en seçkin varlığı insandır. İnsan hayatının en verimli olduğu dönem ise gençlik çağıdır. Gençlik, Yüce Allah’ın bizlere bahşettiği nimetlerden biri olup, bulunmaz bir fırsattır. Bu nedenle kıymeti iyi bilinmelidir. Nitekim sevgili peygamberimiz, Yaşlılık gelmeden önce gençliğimizin kıymetini bilmemizi tavsiye etmiştir. Geleceğini teminat altına almak isteyen milletler, gençliğini kendi değerleri doğrultusunda yetiştirmek zorundadır. Gençlik, temiz bir toplumun ve sağlıklı bir millet hayatının en önemli unsurudur. Toplumların yaşadığı güzelliklerin arkasında gençliğin olumlu davranışları bu3 Yüce Dinimiz İslam, gençlerin faydalı ilim, hür düşünce ve bağımsız teşebbüs kabiliyeti ile yetiştirilmeleri konusunda ebeveyne, topluma ve bilhassa eğitimcilere büyük sorumluluk yüklemektedir. Şurası unutulmamalıdır ki; aileyi ve toplumu huzursuz eden alkol, kumar, uyuşturucu bağımlılığı, Ateizm, Satanizm gibi yanlış inanışlara yönelme ve ahlaki çöküntünün yayılması, gençliğin ihmal edilmesinden kaynaklanmaktadır. Böylesine kötü durumlara düşmekten, gençleri korumak yetişkinlerin en önemli görevidir. Aziz Kardeşlerim! Gençleri önemsemek, onları anlamaya çalışmak ve kendilerinde var olan enerjiyi, dinamizmi ilim, fikir, sanat gibi faydalı neticelere yönlendirmek gerekir. Bunun için gençleri, milli ve manevi değerlerine bağlı, yaşadığı çağın farkında olan insanlar olarak yetiştirmek, sorumluluk sahibi her fert, toplum ve müessesenin görevidir. İslam büyüklerinden birine ait olan şu güzel söz, bu açıdan çok önemlidir: Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lunduğu gibi; yaşanan facia ve kötülüklerin arkasında da ihmal edilmiş gençlerin olduğu bir gerçektir. Aziz Mü’minler! Gençler, toplumun geleceğidir. Şu an sahip olunan maddi ve manevi kazançların tamamı, gelecekte gençlerimize emanet edilecektir. Bu yüzden ruh ve beden yönünden sağlıklı, inanç ve sorumluluk duygusuna sahip gençlerin yetiştirilmesi en önemli görevlerimizdendir. Tarih sayfalarına baktığımızda; önemli başarıların arkasında sağlam karakterli, inançlı ve güven duygusuna sahip gençlerin var olduğunu görürüz. İslam’ın yayılması ve gönüllere yerleşmesinde, hidayet yıldızı olmuş pek çok gencin büyük katkıları olmuştur. Yüce Milletimizin şanlı tarihinde de iyi eğitimcilerin nezaretinde yetişmiş inançlı, bilgili ve sağlam karakterli gençlerin başarıları, yüzyıllardan beri göğsümüzü kabartmaktadır. Değerli Mü’minler! 4 “Çocuklarınızı yaşadığınız zamana göre değil, onların yaşayacakları çağın gereklerine göre eğitiniz” Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifi ile tamamlıyorum: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlak ve edepten daha güzel bir miras bırakmış olamaz.” Firhist’e Geri Dön 23 2003 HUTBELERİ 1 23 - Mayıs İSTANBUL’UN FETHİ Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizde İstanbul’un fethinin anlamı çok büyüktür. İstanbul’un fethi konusunda Sevgili Peygamberimiz: “İstanbul muhakkak feth edilecektir. Onu feth eden komutan ne güzel komutan; Onu feth eden ordu ne güzel ordudur.”[1] Buyurmuşlardır. Rasulüllah’ın bu müjdesine kavuşmak isteyen Müslümanlar, İstanbul’u defalarca kuşattılar. Nihayet Sultan Mehmet komutasındaki Türk Ordusu 29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethetti. Böylece bu şeref aziz milletimize nasip oldu. Sultan Mehmet “fatih” oldu. Orta çağ kapanıp “yeni çağ” açılmış oldu. Fetih günü Sultan Mehmed, Topkapı’dan şehre girerek, Bizans halkının sığın3 kat gösterildi ki, o günden günümüze varan zaman diliminde bu güzel yurdumuzda diğer ırk ve din mensupları, hiçbir rahatsızlık duymadan yaşayageldiler. Yüce milletimiz hiçbir zaman zulme tevessül etmemiştir. Milliyeti ve inancı ne olursa olsun hiç kimseye kötü muamele yapmamıştır. Her ırka ve her inanca hoşgörü göstermiştir. Tarihimizdeki bütün fetihler, haksızlıkların yok edilmesi ve zulmün sona erdirilmesi için yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra da, orada yaşayan Hıristiyanlar o zamana kadar görmedikleri adalet, eşitlik ve huzura kavuşmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Şanlı ecdadımızın canları ve kanları pahasına fethederek bizlere emanet bıraktıkları güzel İstanbul’u ve aziz Anadolumuzu, atalarımızın mukaddes emaneti bilip, canımız gibi koruyalım, Onlara layık bir nesil olabilmek için daha çok çalışıp ülkemizi imar edelim. Her köşesini cennetten bir parça bilip, en iyi şekilde koruyalım. Her Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dığı Ayasofya’ya gitti. Orada bulunan dini liderlerden ve insanlardan bazılarının yerlere kapanmış vaziyette olduğunu görünce, onlara: “Kalkın! Ben Sultan Murat Han Oğlu Sultan Mehmed derim ki: Bu günden itibaren canınız ve hürriyetiniz teminatım altındadır.” Dedi. Değerli Mü’minler! Bu fetih, o tarihlerde dünyanın bazı bölgelerinde Müslümanların diri diri ateşe atılarak zulme maruz bırakıldığı bir dönemde gerçekleşti. Bu muazzam fethin ertesi Çarşamba günü İstanbul’un her yerinde Fatih Sultan Mehmed’in fermanları okundu. Şehrin içinde saklanan halkın, hiçbir şeyden çekinmeksizin ve cesaretle ortaya çıkmaları istendi. Canlarının, mallarının, ırzlarının, korunacağı, din ve mezhep hürriyetleri ile milli örf ve adetlerinin tamamen Türk kanunlarının teminatı altında bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerini seçmelerine izin verildi. Aziz Müslümanlar! Fatih’in bu fermanına o kadar sada4 karış toprağı şehit kanıyla yoğrulmuş bu kutsal topraklarda, birlik ve dirlik içinde yaşayalım. KAYNAK: [1] Ahmet bin Hanbel C, 4/335 Firhist’e Geri Dön 24 2003 HUTBELERİ 1 06-Haziran HAYIRLINIZ KUR’AN’I ÖĞRENEN VE ÖĞRETENDİR Muhterem Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim, insanlara doğru yolu göstermek üzere gönderilen son ilahi kitaptır. O, Sevgili Peygamberimize nasıl indirilmişse en ufak bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelen bir hidayet rehberidir. Asırlardan beri Müslümanların okuyup, ezberledikleri ve en büyük saygıyı gösterdikleri şaşmaz ve yanılmaz bir pusuladır. Bir Müslüman’ın en önemli görevlerinden birisi de, Kur’an-ı Kerim-i okumak ve okutmaktır. Zira Kur’an-ı Kerim’den ibadetini yapacak kadar ayet ve sure okuyup ezberlemek, her Müslümanın üzerine farzdır. Yüce Allah (c.c.) “Ey Muhammed! Rabbi3 veya camilerde yaz Kur’an kursları; camilerde Kuran-ı Kerim Eğitimi kursları açılmıştır. Bu konuda geniş bilgi cami görevlilerimizden ve müftülüklerimizden alınabilir. Hutbemi Sevgili Peygamberimizin bir hadisi ile bitiriyorum: “Kim Kur’an okur, O’nunla amel ederse; kıyamet günü onun ana babasına, ziyası güneşin ziyasından daha parlak bir taç giydirilir.”[3] 2 Firhist’e Geri Dön nin kitabından sana vahyedileni oku.”[1] Buyurmuş; Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’de: “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve onu başkalarına öğretenlerinizdir.”[2] buyurarak Kur’an-ı Kerimi öğrenmeyi ve öğretmeyi bizlere tavsiye etmiştir. Hidayet kaynağı Ku’an-ı Kerim’den hakkıyla yararlanmak için onu okumak, manasını anlamak ve hepsinden önemlisi ilkelerini hayata geçirmek gerekir. Muhterem Mü’minler! Şüphesiz Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek ve okumak, gönüllere huzur, ruhlara sürur, kalplere sükun verir. Hanelere bolluğun, bereketin ve huzurun gelmesine vesile olur. Her zaman Kur’an okumaya, öğrenmeye ihtiyacımız vardır. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığınca her yıl olduğu gibi, bu yıl da arzu eden vatandaşlarımızın bizzat kendileri için veya çocukları için Ekim ayında başlayıp Mayıs ayı sonuna kadar devam eden Kur’an Kursları; okulların tatil olduğu yaz aylarında Kur’an kursu binalarında 4 KAYNAK: [1] Kehf, 27. [2] R. Salihin, h.no:995. [3] Ebu Davut, Salat, 349 H.No:1453 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 25 2003 HUTBELERİ 1 13-Haziran DİNİN TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ Muhterem Müslümanlar! Din, akıl sahibi insanları, kendi irade ve arzuları doğrultusunda mutluluğa ulaştıracak olan ilahi kurallar bütünüdür. Din, İnsana, kendi mahiyetini, nereden gelip, nereye gideceğini, yaradılışındaki gaye ve hedefi gösterir. Yaratana kulluk; yaratılanlara karşı da insanlık vazifelerini bildirir. Bu anlamda kastedilen din şüphesiz İslam dinidir. Allah Teâla Ayeti Kerimede buyuruyor ki; "Şüphesiz Allah katında din İslam dır."1 "Kim İslam'dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette zarara uğrayanlardan olacaktır."2 Aziz Müslümanlar! Din, insanları yardımlaşmaya sevk 3 lığa izin vermez. Düşmanına bile af ve merhameti telkin eder. Ocakları söndüren içki, kumar ve zinayı yasaklar. Bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmüş gibi kabul eder. Kendi canına kıymayı en büyük günahlardan sayar. Bela ve musibetler karşısında sabrı tavsiye eder. Yalnızlık ve çaresizlik karşısında yegane sığınağın Yüce Allah olduğunu hatırlatır. Nitekim Cenab-ı Hak, Kendisine inanan ve güvenen insanların huzura ve mutluluğa ulaşacağını şöyle bildirmektedir: “Biliniz ki kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."3 Hutbemi bir ayet meâliyle bitiriyorum: “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünyada da ahirette de onlar için müjde vardır.”4 2 Firhist’e Geri Dön eden, toplumda güzel ahlakı ve sosyal adaleti sağlayan en büyük amildir. Din duygusu ve Allah korkusu, insanı daima murakabe eder, onu kötülükten korur, iyiliğe ve hayra yöneltir. Çağımızda her türlü konfor ve teknik imkanlara rağmen insanlardaki gerilim ve huzursuzluk ne yazık ki artarak büyük boyutlara ulaşmıştır. Uyuşturucu kullanımı, alkol tüketimi, aile içi geçimsizlikler, intihar, saldırganlık, savaş ve zulüm, gasp ve tecavüz olayları, ardı arkası kesilmeyen şiddet ve terör, toplumların ruh sağlığını derinden etkilemektedir. İşte bütün bunlar; büyük ölçüde çağımız insanının inanç değerlerinden uzaklaşması ve Kur’an’ın hayat veren ilahi mesajına yeterince kulak vermeyişindendir. Oysa İslam Dini'nin hedefi, ilim ve inançla yoğrulmuş, tertemiz nesiller ve toplumlar oluşturmaktır. Değerli Müminler! Din, insanı kötülüklerden ve ruhsal gerilimlerden korur. Çalışmayı emreder. Tembelliği yasaklar, Kin, haset ve düşman4 KAYNAK: 1 Al’i İmran, 3/19. 2 Al’i İmran, 3/85. 3 Ra'd, 13/28. 4 Yunus, 10/62-64. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 26 2003 HUTBELERİ 1 20-Haziran “DOĞRU HABER” Muhterem Müslümanlar! Mensubu olduğumuz İslam medeniyeti, ilahi vahye dayanan köklü bir medeniyettir. Vahiy ise Yüce Allah’ın ilahi hakikatleri Peygamberlere bildirme yolunun adıdır. Bu bakımdan vahiy, bir haber verme olayıdır, peygamberler de Allah’tan kullarına haberler, buyruklar, müjdeler, öğütler ve ikazlar getiren gerçek habercilerdir. Doğruluk anlamına gelen “sıdk” peygamberlerin en başta gelen vasıflarındandır. Peygamber efendimizin haber verdiği ilahi hakikatlerin üzerinden 14 asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, onlarda herhangi bir değişiklik, eksiltme ve ekleme ol3 dan, hepsini doğru kabul ederek üzerine hüküm bina etmek de, dini ve ahlaki açıdan o kadar veballi bir davranıştır. İsra Sûresinin 36 ıncı Ayet-i Kerimesinde; insanın, gözünün, kulağının ve kalbinin her türlü tasarrufundan sorumlu tutulacağı çok açık bir şekilde dile getirilmektedir. Peygamber Efendimiz de “kişiye yalan olarak her duyduğunu söylemesi yeter”1 buyurmuşlardır. Değerli Mü’minler! Yalan haber kuşkusuz fert ve topluma büyük zararlar verir. Fitnenin, fesadın, hatta savaşların çıkmasına, dostlukların sona ermesine, hakların zayi olmasına, masumların zarar görmesine ve benzeri bir çok olumsuzluğa vesile olur. Zaman zaman bir yanlış haber yüzünden ocakların söndüğüne, insanların perişan olduğuna şahit olmaktayız. Bu bakımdan duyduğumuz haberin aslını esasını araştırıp doğrusunu öğrenmeye çalışalım, doğrusunu öğrenmeden onunla asla amel etmeyelim. Ayrıca bize sır olarak emanet Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mamıştır. Aziz Cemaat! Kutlu haberciler silsilesinin son halkası Hz. Peygamberin haber verdiklerine kulak vermek, onları anlamak ve uygulamak dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek için şarttır. Hz. Peygamberin çağrısının en başında ise, müslümanların daima doğru ve dürüst olmaları, yalandan ve yalancılıktan uzak durmaları gelmektedir. Buna göre; olgun bir Müslüman her zaman, gerçeği ve doğruyu söylemeli, hakka tanıklık etmeli, gerçeği ters yüz etme, abartma, muhatabını yanıltma, iftira ve bühtandan da kesinlikle uzak durmalıdır. Hucurat Suresinin 6 ıncı ayetinde, işitilen her habere itibar edilmemesi, haberin ve haber verenin mutlaka araştırılması, böylelikle fert ve topluma zarar verici davranışlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yalan yanlış haber vermek veya gerçek dışı beyanda bulunmak ne kadar veballi bir davranış ise, duyduğumuz haberlerin doğru olup olmadığını araştırma4 edilen haberleri de saklamasını bilelim. İnsanların özel hayatlarına müdahale anlamına gelecek, kişilikleri zedeleyici durumların araştırılıp ortaya konulması çabalarından da uzak durmaya çalışalım. Kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlarla yoğun haber bombardımanı altında yaşadığımız şu günlerde, gerek fert ve gerekse toplumsal huzurumuzun temini ve muhafazası için, İslam’ın haber konusunda belirlediği ahlaki kurallara uymayı şiar edinelim. Hutbemi bir ayet melaliyle bitirmek istiyorum: “Ey iman edenler!Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun”2 KAYNAK: 1. Müslim, 1/10 2. Nisa, 4/135 Firhist’e Geri Dön 27 2003 HUTBELERİ 1 27-Haziran SEYAHAT VE İBRET Değerli Mü’minler! Bugün sizlere, seyahat etmenin ve çevreye ibret nazarıyla bakmanın önemini anlatan Kur’an ayetlerinden bir demet sunacağım. Allah Teala şöyle buyuruyor: De ki: “Yeryüzünde dolaşın da başlangıçta Allah’ın yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. (Ankebut suresi 20. Ayet) “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık? Onda hiç bir düzensizlik ve eksiklik yoktur. Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit 3 ve yerdeki hiç bir şey, Allah’ı aciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. (Fatır suresi 44. Ayet) Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar. Nice ekinler, nice güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler! İşte böyle! Onları başka bir topluma miras bıraktık. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi. (Duhan suresi , 25-29 Ayet) Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akibetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı. Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkar ediyorNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak, ona öğüt ve ibret vermek içindir.” (Kaf suresi 6-8 Ayet) Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır! Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir! Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır! (Resulüm!) Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. (Ğaşiye suresi 17-21.Ayet) Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. (Al-i İmran suresi 137. Ayet) Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Göklerdeki 4 lardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O güçlüdür, cezası da çok şiddetlidir. (Mü’min suresi 21-22. Ayet) Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. (Kaf suresi 37. Ayet) Firhist’e Geri Dön 28 2003 HUTBELERİ 1 04-Temmuz NİKAH VE DÜĞÜNLERİMİZ Muhterem Müslümanlar! Aile, bir milletin temeli ve toplumun çekirdeğidir. Aile olmadan millet var olmaz. Bir milletin gücü aile kurumunun sağlam olmasına bağlıdır. Evlenmek ve yuva kurmak, ruhen ve bedenen sağlıklı her insanın en tabii hakkıdır. Kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın, evlilik sorumluluğundan kaçmak dinimizce hoş görülmemiştir. Bunun için maddi sebeplerle evlenemeyenlere yardım edilmesi, topluma dini bir görev olarak yüklenmiş ve bekarların evleninceye kadar iffetlerini korumaları emredilmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Sizden bekar olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden 3 Muhterem Müslümanlar! Evlilik, insanın sağlıklı ve düzenli bir hayata sahip olmasını sağlar. Dolayısıyla kurulacak yuvalar gereksiz masraflarla zorlaştırılmamalı, israf boyutuna varan düğünlerden kaçınılmalıdır. Düğünler, yeni bir yuva kurmanın sevinç ve mutluluğunun yakın akraba ve komşularla paylaşılmasıdır. Mutlu bir hayatın başlangıcı olan düğünlerimiz, Yüce Allah’ın rızasına uygun olmalıdır. Peygamberimiz (s.a.v) de düğünlerin neşe ve coşku içerisinde yapılmasını uygun görmüş, israfsız ve sade düğünler yapılmasını tavsiye etmiştir. O halde Değerli Mü’minler! Gençlerimizin evlenip yuva kurmalarında, kendilerine yardımcı olalım. Bütün davranışlarımızda ölçülü olduğumuz gibi düğünlerimizin de dini ve milli değerlerimize, örf ve adetlerimize uygun olmasına özen gösterelim. Helâl ve haram sınırını gözetelim. İsraftan, ortalığa paralar saçmak çanak-tabak kırmak gibi aşırılıklardan Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”, “Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar.”[1] Bu hususta Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Size, dînî, ahlâkî yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde, onları evlendirin. Aksi takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bir ahlâkî bozukluk olur.” [2] Bu ahlâki bozulmanın günümüzde karşılaşılan şekillerinden biri de nikahsız beraber yaşama veya geçici nikah diye tabir edilen uygulamalardır. Şu husus asla unutulmamalıdır ki, İslam Dini, evliliğin devamlı olmak üzere kurulmasını öngörmüş, nikah akdinin sıhhati için bunu şart koşmuştur. Yeni bir aile, ancak dinen ve hukuken geçerli bir nikahla kurulur. Çeşitli mazeretler ileri sürerek geçici veya belli bir zaman için kıyılan nikahlar dinimizce geçerli değildir. 4 ve içki içmek gibi meşru olmayan hareketlerden uzak duralım. Sevgili Peygamberimiz (a.s.)’in evliliğin kolaylaştırılması hususunda söylediği şu güzel sözünü unutmayalım: “ Nikahın en hayırlısı, kolay ve külfetsiz olanıdır”. [3] KAYNAK: [1] Nur. 24/32-33. [2] Tirmizi, Nikah, III/394, H.No:1084 . [3] Ebu Davud, 2/591 H.No.2117. Firhist’e Geri Dön 29 2003 HUTBELERİ 1 11-Temmuz ALLAH İÇİN SEVMEK Muhterem Müslümanlar! İslâm dini, sevgi dinidir. Müslüman olmanın şartı inanmak; inanmanın temeli ise sevgidir. Bugünkü hutbemizde Sevgili Peygamberimizin, iman ile sevgi arasındaki bağı ifade eden, Allah için sevmenin önemini belirten hadis-i şeriflerinden bir demet sunuyorum. Allah Rasulü buyuruyor ki: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi, imanın zevkini tatmış olur.”Bunlardan birincisi: Allah ve Rasulü, kendisine başkalarından daha sevimli olmak. İkincisi: Sevdiği kimseyi sadece Allah için sevmek. Üçüncüsü de: İmandan sonra küfre dönmeyi, ateşe atılıyormuş gibi kötü görmek.” 1 3 hittirler. Buna rağmen Kıyamet günü Allah katında makamları yücedir. Bu sebeple peygamberler de şehitler de onlara gıpta ederler. -Orada bulunanlar sordu. -Ey Allah’ın Elçisi! Onlar kimdir? Buyurdular ki: “Onlar, aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal olmadığı halde, birbirlerini Allah için sevenlerdir. Allah’a yemin ederim ki, onların yüzleri nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Herkes korku içindeyken, onlar korkmaz. Herkes üzülürken, onlar üzülmezler.”7 Dedi ve şu ayeti okudu: “Haberiniz olsun! Allah’ın dostları var ya! Onlara ne korku var ne de üzüntü.”8 KAYNAK: 1 Buhari, “İman”, 9,14 “Edeb”,42; 2 Buhari, Edeb, 27, Müslim, “İman”, 93 -94; 3 Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586). 4 Ebu Davud, Edeb 122, (5124); Tirmizi, Zühd 54, (2393). 5 250 Hadis. S, 14, H.No:13. 6 Muvatta, Şi’r 16, (2,953,954) 7 Ebu Davut, Büyü, 78 (3527) 8 Yunus, 62. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön “Allah’a yemin ederim ki: İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe olgun Mü’min olamazsınız. Size bir şey söyleyeyim. Onu yaptığınız zaman birbirinizi seversiniz. Aranızda selamı yayın” 2 "Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar."3 "Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa ona sevdiğini söylesin."4 " Sevdiğini ölçülü sev. Belki bir gün düşmanın olur. Düşmana da ölçülü kin güt. Belki bir gün dostun olur."5 Allah Teâla şöyle buyurdu: “Benim rızam için birbirini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için yardımlaşanlara sevgim vacip olmuştur.”6 “Allah’ın kulları arasında bir grup vardır ki, onlar ne peygamberdirler ne de şe4 Firhist’e Geri Dön 30 2003 HUTBELERİ 1 18-Temmuz MELEKLERE İMAN Muhterem Müslümanlar! Meleklere iman, Dinimizin iman esaslarından birisidir. Kur'an-ı Kerim'de ve Hadisi Şeriflerde meleklerden çokça bahsedilir. Melekler nurdan, insanlar topraktan, cinler ise ateşin alevinden yaratılmıştır. Melekler, nurani varlıklar olduğundan gözle görülmezler. Onlar günah işlemezler. Yemezler ve içmezler. Nefsani ve şehevi arzulara sahip değildirler. Erkeklik ve dişilikleri olmayan meleklerin mahiyetini, yaşayış tarzlarını insanlarla kıyaslamak mümkün değildir. Onlar, insan suretine girebilirler. Cebrail’in Hz. Peygamber (S.A.S)’e bazen insan suretinde geldiği bilinmektedir. Melekler, ancak Allah'a ibadet eder3 meleklerin eksiksiz olarak kaydettiği hususlarda ahirette hesap vereceğiz. Amel defteri diye bildiğimiz kitap, bu melekler tarafından hazırlanmaktadır Muhterem Müslümanlar! Hutbemi İsra Suresinin 13. ve 14. ayetlerinin mealiyle tamamlıyorum: "Her insanın amelini boynuna işledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter denilecektir.” 2 Firhist’e Geri Dön ler. Kendilerine emrolunanı yerine getirirler. Kainatın her yerinde melekler vardır. İnsanın ruhunu almakla görevli melek Azrail; tabiat olaylarını idareyle görevli melek Mikail. kıyamet vuku bulacağı ve insanların tekrar dirileceği zaman Sur'a üflemekle görevli melek İsrafil’dir. Vahy meleği ise Cebrail’dir. İnsanı kabirde sorguya çeken melekler, Münker ve Nekir'dir. Cennet meleğinin adı Rıdvan, Cehennem meleğinin adı ise Maliktir. Aziz Cemaat! Meleklerin Mü’minler için duada bulundukları, onların ilim meclislerine katılıp dualarına amin dedikleri, namazlarına iştirak ettikleri Kur'an ve Hadis'in bize haber verdiği hususlardandır. Kur'an'ın beyanına göre, bütün yaptıklarımızı birer birer kaydetmekle görevli melekler vardır. Bunlara "Kiramen Katibin Melekleri” denir. Nitekim İnfitar Suresinde: “Muhakkak üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler”1 buyrulmaktadır. Bizler bu 4 KAYNAK: İnfitar, 82/10-12. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 31 2003 HUTBELERİ 1 25-Temmuz CUMA NAMAZININ FAZİLETİ Muhterem Müslümanlar ! Cenab-ı Hakk’ın kullarına bahşettiği sayısız lütuflarından biri de Cuma günüdür. Cumayı diğer günlerden ayıran en önemli özellik, o günde cemaat halinde Cuma namazının kılınmasıdır. Nitekim Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.”1 Bu ayet-i kerime, Cuma vaktinin cuma namazı kendilerine farz olanlar için bir ibadet zamanı olduğuna işaret etmektedir. Bu ayete 3 Cuma namazını eda etmek üzere camiye giden mü’min kardeşlerimizin dikkat etmeleri gereken bir takım kurallar bulunmaktadır. Buna göre, cumaya giderken temiz ve güzel elbiseler giyilmeli, insanlara rahatsızlık verecek her türlü kokular giderilmeli, ön safta boş yer varken arkada saf tutulmamalı, safları aralıksız ve düzgün tutmalı, ön safa geçmek için cemaat rahatsız edilmemeli, hutbe okunurken susup dinlenilmelidir. Mazeretsiz olarak Cuma namazının terk edilmesinin günah olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca kadınların da Cuma namazlarında cemaate iştirak edebilecekleri bilinmeli, dini, milli ve ahlaki değerlerle yetişmeleri için çocukların da cumaya gitmeleri teşvik edilmelidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; Cuma namazını usulüne uygun olarak kılanların günahlarının bağışlanacağını biz mü’minlere müjdelemiştir. Kur’an-ı Kerim’de Cuma namazı kılındıktan sonra Müslümanların yeryüzüne dağılıp Allah’ın kendileri için takdir ettiği Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kulak veren Mü’minler Yüce Allah’ın bu çağrısına uyarak her türlü dünyevi meşgaleyi bir tarafa bırakıp Cuma namazına koşarlar. Camide hayatlarına yön verecek nasihatleri dinler, birlik ve beraberlik içerisinde Yüce Mevlâdan af ve rahmet dilerler. Aziz Mü’minler! Cuma namazı, Müslümanların tanışmaları, kaynaşmaları, yardımlaşmaları, birlik ve beraberlik şuurunu kuvvetlendirmeleri, Allah’a birlikte yaklaşmaları için önemli bir vesiledir. Cuma namazı, toplumun eğitilmesinde de büyük rol oynamaktadır. Cuma günü yapılan vaazlarda, okunan hutbelerde, iyiliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin önlenmesi, insan haklarına saygı, çevre temizliği, birlik ve beraberlik içinde olmanın önemi, şehitlik ve gazilik ruhu, vatan savunmasının önemi, anne ve babaya hürmet, akraba ve komşulara iyilik, doğruluk ve dürüstlük gibi değerler anlatılmaktadır. Bunun yanında Cuma namazı, camiye ve beş vakit namaza alışmanın da ilk adımını teşkil etmektedir. 4 rızkı aralamaları emredilmektedir. Şu halde Cuma namazını kıldıktan sonra hemen işlerimizin başına dönerek, bir ibadet şuuru içinde çok çalışmalı, üretmeli, ülkemizi ve milletimizi kalkındırmak için elimizden gelen bütün gayreti göstermeliyiz. KAYNAK: 1 Cuma, 62/9-10 Firhist’e Geri Dön 32 2003 HUTBELERİ 1 01-Ağustos İSLAMDA KADININ YERİ Değerli Müminler! Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde insanlık tarihinin temel sorunlarından biri olan, kadın haklarının korunması ve gözetilmesi konusunda şöyle buyurmaktadır: “ Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emâneti olarak aldınız. Onları, Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardırT Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız: namusunuzu korumaları, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdırT Kadınların sizin üzeri3 Mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar Cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar."4 Kadın ve erkek birbirleriyle kaynaşmaları için yaratılmış, aralarına özel bir sevgi ve ünsiyet konmuştur.5 Anne olarak İslâm'ın kadına verdiği değer ise her türlü takdirin üzerindedir. Sahabeden birinin, "En çok iyilik etmem gereken kimdir?" sorusuna Sevgili Peygamberimiz, "Annendir"diye cevap vermiş, üç kez tekrar edilen bu soruya hep aynı cevabı vermiştir.6 Muhterem Müslümanlar! Dünyanın her yerinde olduğu gibi İslam dünyasında da maalesef kadınlara yönelik Kur’an ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir takım olumsuz yaklaşımlar ve davranışlar gözlenebilmektedir. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf, adet ve kültürden kaynaklanan bu tür hatalı yaklaşımlar ve uygulamalar asla İslam’a maledilmemeli, bu yolla Yüce Dinimize bühtanda bulunulmamalıdır. Müslümanlar da gerek Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nizdeki hakları: Her ülkenin kendi geleneğine uygun şekilde onların rızıklarını ve giyimlerini temin etmenizdir.”1 Muhterem Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim, kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve erkek, her ikisi de Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşit tutulmaktadır. Peygamber Efendimiz, bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış, kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyledir. Kur’ânı Kerim’de erkek ve kadın, herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, Allah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte2 ve şöyle buyrulmaktadır: "... Erkek olsun, kadın olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını boşa çıkarmayacağım..."3 "Erkek olsun kadın olsun her kim 4 düşüncede gerekse pratikte kadınlara hak ettikleri önemi vermeli, bu konuda Müslüman’a yakışmayacak davranışlar sergilememelidir. Bu konuda müminler için en güzel örnek Sevgili Peygamberimizdir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış göstermiş, bırakın dövmeyi; hanımlara karşı hiçbir zaman kaba davranmamış; hep güler yüzlü olmuştur. Dolayısıyla Peygamberimizin hanımlara karşı gösterdiği bu tavır, hepimiz için örnek olmalıdır. KAYNAK: 1 “Tirmizî, Rada’ 12 1163); Ebû Dâvûd, Menasik 57 1905); İbn Mâce, Nikah 3: 1851); 2 Ahzab, 35/35. 3 Ali İmran, 3/195. 4 Nisa, 4/124. 5 Rum, 30/21 6 Buhari, Edeb 2. Firhist’e Geri Dön 33 2003 HUTBELERİ 1 08-Ağustos NAMAZDA TADİL-İ ERKANA RİAYET ETMEK Muhterem Müslümanlar! Dinimizin direği olan namaz, İslam’ın beş şartından biridir. Yerine getirmekle yükümlü olduğumuz ibadetlerin başta gelenidir. Dünya ve ahiretimiz için çok faydalar sağlayan namaz, insanı kötülüklerden uzaklaştırır, güzel ahlak sahibi kılar. Ahirette de manen yücelmeye, Cehennem azabından kurtulmaya ve Cennete girmeye vesile olur. Bütün bunları elde etmek ise usulüne ve şartlarına göre namazı kılmakla mümkündür. Namazın usul ve şartlarından biri de tadil-i erkândır. Tadil-i erkan, namazın içinde yer alan kıyam, rükû, secde gibi rükünleri dikkatli bir şekilde, hakkını vererek yerine getirmektir. Sevgili Peygamberimiz “Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın.” [1] buyurmuştur. Bizim için en 3 sen namaz kılmadın." buyurdu. Peygamberimizin üzerinde hassasiyetle durduğu bu husus, namazın hakkıyla kılınması halinde insanı kötülüklerden alıkoyacağı gerçeğine işarettir. Nitekim, Ankebut Suresi 45. ayette “Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor.” buyrulmaktadır. Değerli Mü’minler! Kıldığımız namazları bütün varlığımızla Allah’a yönelerek ve huşu içinde kılalım. Çünkü Rabbimiz: “Mü’minler saadete erenlerdir. Onlar namazlarını huşu içinde kılarlar.” [4] buyurmuştur. İçtenlikten yoksun, hele hele gösteriş ve riyanın bulunduğu bir ibadetin, sahibine hiçbir faydası olmayacağını unutmayalım. Ne mutlu! namazı adabına riayet ederek huşu içinde kılanlara; ne mutlu bu şekilde ebedi saadeti kazananlara... KAYNAK: [1] Buhari, Ezan,18. [2] Buhari, Ezan, 122. [3] Muvatta, Kasru's-Salât 72, (1, 167). [4] Mü’minun, 23/1-2. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön büyük örnek olan Peygamberimizin namazı nasıl kıldığını Hz. Aişe şöyle anlatıyor: “Kıyamda ağırlığını iki ayağının üzerine vermiş dimdik durur; Rükû ettiği zaman başını ne yukarıya diker ne de aşağıya büker, ikisi arasında tutardı. Rükûdan kalktığı vakit iyice doğrulmadan secdeye gitmezdi. Başını secdeden kaldırdığı zaman, iyice doğrulup oturmadıkça, ikinci secdeyi yapmazdı.”[2] Aziz Cemaat! Hayatımızın en faydalı, en kıymetli dakikaları ibadetle geçirdiğimiz vakitlerdir. Bu itibarla namazda acele etmemek gerekir. Sevgili Peygamberimiz ashabıyla sohbet ederken, en kötü hırsızlığın namazdan çalmak olduğunu söyledi. Orada bulunanlardan biri: “Ey Allah’ın Rasülü! Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorduğunda; Peygamberimiz: “Rükû ve secdelerini tam olarak yapmaz” [3] buyurdular. Allah Rasulü bir gün mescidde tadil-i erkana riayet etmeden namaz kılan birine: "Dön yeni baştan kıl, çünkü 4 Firhist’e Geri Dön 34 2003 HUTBELERİ 1 15-Ağustos AHİRETE İMAN Muhterem Müslümanlar! Yaratılan her şeyin bir ömrü olduğu gibi, bu dünyanın da bir ömrü vardır. Bir gün gelecek, bu âlemden ve üzerindeki yaratılmışlardan bir eser kalmayacak ve kainattaki bu mükemmel nizam bozulacaktır. Yalnız ve yalnız Baki olan Allah kalacaktır. Allah’ın belirlediği bir zaman sonra ahiret denilen alem başlayacak, ruhu ve bedeni ile tekrar diriltilen insan, Allah’ın huzuruna çıkacaktır. İşte muhterem mü’minler! Bugünkü hutbemizde Kuran-ı Kerîm’den ahiret hayatı ile ilgili tasvirleri sizlere aktaracağım: Mutaffifin Suresi, 4,5 ve 6. ayetler: “Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir 3 maz. Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” Zilzal Suresi 7 ve 8. ayetler: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” Al-i İmran Suresi 14 ve 15. ayetler: “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi, nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.” Abese Suresi 34 ila 42. ayetler: “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. O gün birtakım yüzler parlak, güleç ve sevinçlidir. Yine o gün birtakım yüzler de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.” Fecr Suresi, 21 ila 30. ayetler: “Yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbinin emri geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman her şey ortaya çıkacaktır. O gün cehennem getirilir. İnsan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! İşte o zaman insan:“ “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!”der. “Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. O’nun vuracağı bağı kimse vura4 Firhist’e Geri Dön 35 2003 HUTBELERİ 1 22-Ağustos ÜÇ AYLAR VE REGAİP Muhterem Müminler! Yüce Allah’ın insanlara rahmetini ve nimetlerini çokça ihsan ettiği belli vakitler, belli mevsimler vardır. Haftanın günleri arasında Cuma; kameri aylardan olan Recep, Şaban ve Ramazan bu türden feyiz ve bereketi bol zaman dilimlerindendir. Allah’a şükürler olsun ki, İslam dinine gönülden bağlı Yüce milletimizin “üç aylar” diyerek özel bir önem verdiği Recep, Şaban ve Ramazan aylarının başlangıcına ulaşmış bulunuyoruz. Önümüzdeki 29 Ağustos Cuma günü üç aylar başlayacaktır. Sevgili Peygamberimiz, bu aylarda her zamankinden daha çok ibadet eder ve “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını hakkı3 ken, nefis muhasebesidir. Yani iç gözlemdir. Madde ve mana arasındaki dengenin, madde lehine bozulduğu; insanlar ve toplumlar arası ihtilafların bütün dünyayı olumsuz yönde etkilediği; akl-ı selim yerine silahların konuştuğu bir zamanda insanın ruhunu derin kırılmalardan ve acılardan koruyabilmek için, nefis muhasebesine her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Nefis muhasebesi, varlığımızın özünde var olan ve kimliğimizin temelini teşkil eden ahlaki değerlerimizi kaybetme tehlikesinden bizi uzak tutacak, en emin yoldur. Dinimizin bize ısrarla tavsiye ve telkin ettiği bu yol, ihmal veya terk edilirse, insanın varlığı değersizleşir. Bunun toplumsal tezahürü de, arsızlık, ahlaksızlık, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, kin ve intikam duygularının yaygınlaşması; merhametsizlik ve sevgisizlik biçiminde ortaya çıkar. Nefsiyle muhasebesini hakkıyla yapanlar ve iç dünyasına yönelenlerde görülen ilk değişim, bütün kötülükleri reddedip, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insanın ıstıraplarını yürekleNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mızda hayırlı kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur.” diye dua ederdi. Kuşkusuz bu aylar, dünyanın ağır meşgaleleriyle bunalan ruhlarımızı dinlendirmek ve kulluk şuuru içinde Yüce Allah’ın rahmet ve merhametine sığınmak için çok kıymetli fırsatlardır. Yüce Allah’a bu aylarda yapılacak yakarışlar, tevbe istiğfarlar, kalıcı iyilik ve hayırlar, gönülden paylaşılan sevinç ve kederlerin mükafatı insanlara kat kat verilecektir. Üç ayların ilki olan Receb’in ilk Cuma gecesi Regaib Kandilidir. İnşaallah önümüzdeki 28 Ağustos Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece Regaib kandilini idrak etmiş olacağız. Yüce Allah’ın ilahi ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi, samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilmelerinin ümit edilmesi ve müminlerce gönülden arzulanması sebebiyle bu geceye “Regâib” denilmiştir. Muhterem Müslümanlar! Bu gecede öncelikle yapılması gere4 rinde hissetmeleridir. İşte Regaib Kandili, sözünü ettiğimiz nefis muhasebesinin yapılması bakımından bizim için bulunmaz bir fırsattır. Şu halde bu gece hatalarımız varsa onları terkedelim, kötü duygu ve düşüncelerimizi kaplerimizden atalım. Allah ve Resülünü bize unutturan şeyleri bir tarafa bırakalım. Gönül sarayımızı bulandıran haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna bulaşmaktan sakınalım. Birbirimize, anne ve bababımıza, yakınlarımıza sevgiyle ve iyilikle yaklaşalım. Dünyamızı saran düşmanlıklara karşı birlik ve beraberlik içinde olalım. Gönüllerimizde iyilik, fazilet ve bilgi ışığını yakalım. Kalplerimiz bu güzel duygularla dolsun. Allah’ın rahmet ve bereketi üzerininize olsun. Firhist’e Geri Dön 36 2003 HUTBELERİ 1 29-Ağustos VATAN, MİLLET, DEVLET... İLELEBET Muhterem Müslümanlar! Ağustos ayı, şanlı tarihimizde zaferler ayı olarak bilinir. Bu ayda kazanılan iki büyük zafer, dünya tarihine altın harflerle yazılmıştır. Bu hafta Malazgirt Zaferi’nin 932’nci; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 81’nci yıldönümünü kutluyoruz. Hepimize kutlu olsun... Aziz Kardeşlerim! Bu mübarek vatanda, asırlar boyu yan yana, gönül gönüle beraber yaşıyoruz... bundan sonra da; kardeşçe, hep birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Yüzyıllarca beraber ağlayıp beraber güldüğümüz bu aziz vatanda, her şey bizim istediğimiz şekilde olmayabilir. İçinde 3 Değerli Mü'minler! Üzerinde yaşadığımız bu aziz vatan, sadece mutlu günlerimizin ve müreffeh zamanlarımızın toprağı değildir! O; ak günlerimizin olduğu kadar, kara günlerimizin de vatanıdır... Biz, sadece bu ülkenin nimetinden faydalanmak için değil; aynı zamanda külfetini çekmek, hatta uğrunda canımızı feda etmek için de yaşıyoruz. Çünkü bu ülkenin, sadece gündüzleri değil; geceleri de bizimdir!.. Biz; şehitlerimizle beraber yaşayan bir milletiz!.. Birimiz hepimiz; hepimiz birimiz içindir!.. Ben, sen, o yok; sadece biz varız..! Zira bizler, Peygamber efendimizin: "Allah'ın yardımı, topluluk üzerinedir.” hadisinin şuur ve bilincindeyiz. Yüce Allah'ımız ve Sevgili Peygamberimiz, bizi birlik ve beraberliğe çağırıyor... Düşmanlar ise; sürekli bizi bölüp parçalamak için uğraşıyor!.. Sakın olaki düşmanlara aldanmayalım! Bizden görünerek içimize sızan bozguncu ve kışkırtıcıların tahriklerine kapılmayalım! Huzur ve güven ortamının bozulmasına fırsat vermeyelim. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bulunduğumuz şartların gereği, maddi ve manevi sıkıntılar zuhur edebilir. Elbette bütün bu sıkıntılar geçicidir. Milletimiz geçmiş ve geleceği ile bu cennet vatanda daimi ve ebedidir. Vatan ve millet sevgisi, sevgilerin en yücelerindendir. Dinimiz; vatan sevgisini, imandan saymıştır. Çünkü iman olmadan vatanın; vatan olmadan da varlığımızın hiçbir anlam ve kıymeti yoktur. Bu sebeple; bir insanın, hayatta karşılaşabileceği en büyük zorluk, vatansız kalmaktır. Vatan bizim canımız, kanımız ve mayamızdır. Kederlerimizin sevince, ideallerimizin gerçeğe dönüşmesi, ancak ve ancak vatanımızın bağımsızlığı ile mümkündür. Bundan 81 yıl önce vatanımızın bağımsızlığına, milletimizin hürriyetine kasteden düşmanlara karşı milletimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde ayyıldızlı bayrağımızı, canımızdan aziz bildiğimiz vatanımızı koruyarak düşmanları yurdumuzdan kovmuş, özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı yeniden tesis etmiştir. 4 Millet ve devletin üstünlüğü; maddi gücü, birlik ve beraberliği, vatan ve millet bütünlüğü nispetinde artar veya azalır. Bizler, tarihin en parlak medeniyetini; çalışma azmini, adaleti, insan ve millet sevgisini, önce ülkemizin hudutları; sonra da kainatın boyutları kadar büyüttüğümüz zaman kurmuş olacağız..! Rabbim, milletimizi; ülkemizi her türlü tehlikeden korusun. Milletimizi; ikinci bir Kurtuluş Savaşı vermekten muhafaza buyursun. Bu vesileyle, toprağın kara bağrına düşen bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, kahraman gazilerimizi minnetle yadediyoruz. Firhist’e Geri Dön 37 2003 HUTBELERİ 1 05 - Eylül SÖZ SÖYLEME SORUMLULUĞU Muhterem Müslümanlar! İnsanı insan yapan ve öteki canlılardan ayıran özelliklerin başında konuşma yeteneği gelmektedir. Yüce Allah insanın dışında hiçbir varlığa bu özelliği ihsan etmemiştir. İnsan olarak çoğu zaman öneminin farkında bile olmadığımız bu hasletimizle ilgili olarak, Yüce Allah; “Rahmân, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona düşünüp ifade etmeyi öğretti”[1] buyurmaktadır. Böylesine kıymetli bir yetenekle donatılan insana elbette bazı sorumluluklar düşmektedir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler bu sorumluluklarımızı bize tek tek hatırlatmaktadır. İnsanların söz söyleme hakkını ve hürriyetini elinden almak ne kadar yanlış ise, insanın bu hakkını yerli yerinde kullan3 sal huzur ve sükunun bozulmasına sebep olabilir. Bunun içindir ki insanın bu melekesini koruması hayati önem arz etmektedir. Cenab-ı Hak, Zümer Suresinin 18 inci ayetinde Müslümanların güzel hasletlerinden birini şöylece dile getirmektedir: “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” Aziz Cemaat! Bir kimsenin başkalarına kötü söz söylemesi, hangi sebeple olursa olsun sövmesi çok çirkin bir davranıştır. Allah’ın mükemmel varlığı ve aziz emaneti olan insana sövmek, insan onuruna indirilebilecek en ağır darbedir. Bu, her halükarda insanı yüceltme ülküsünü getiren İslam dini mensuplarına yakışacak bir davranış değildir. Hele hele bazı spor karşılaşmalarında taraftarların toplu şekilde birbirlerine sövmeleri ne dini açıdan ne de insani açıdan mazur görülebilecek bir davranış değildir. Ne yazık ki toplumumuzda sık sık gözlemlediğimiz bu Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön maması da o kadar yanlış bir davranıştır. Sevgili Peygamberimiz, “Allah’a ve Ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun”[2] buyurmaktadır. Atalarımız “Kılıç yarası onulur, dil yarası onulmaz. Tatlı dil yılanı deliğinden, kötü söz ise insanı yoldan çıkarır” diyerek söz söylemenin ne kadar sorumluluk gerektirdiğini ortaya koymuşlardır. Değerli Müminler! Konumuzla ilgili olarak İslam’ın üzerinde önemle durduğu diğer bir husus da, Müslüman kişinin söz dinleme özelliğini koruması gerektiğidir. Müslüman kişi söz dinleme melekesini zayıflatacak her türlü tutum ve davranıştan uzak durmalı, duyduklarını önce dinleyip anlamaya çalışmalıdır. İnsanın söz dinleme duyarlılığını olumsuz yönde etkileyen, onun başarıya, doğruya güzele, aydınlığa ulaşmasını engelleyen pek çok sebep bulunmaktadır. Söz dinleme duyarlılığını kaybetmesi insanı kendi doğrularını mutlaklaştırma ve onları başkalarına dayatma noktasına taşır ki, bu durum toplum4 durum, sportif faaliyetin amaç ve ruhuna da aykırı düşmektedir. Peygamberimiz, “bir Müslüman’a sövmek, fasıklıktır”[3] diyerek bu davranışın ne kadar çirkin ve dinin temel ilkelerine ne kadar aykırı olduğunu dile getirmiştir. Bizler “Doğruluk insanı iyiliğe ve güzelliğe, iyilik ve güzellik de Cennete götürür” [4] diyen bir Peygamberi örnek kabul eden bir milletiz. Tarih bir bakıma doğru söze sahip çıkan doğrucularla eğrilerin ve eğricilerin mücadelesinden başka bir şey değildir. Bu mücadelenin sonunda şimdiye kadar hep doğrular ve doğrucular ayakta kalmıştır, bundan böyle de bu gerçek değişmeyecektir. Hutbemi Türkistanın Piri Hoca Ahmet Yesevi’nin bir beyitiyle bitirmek istiyorum: Aman sözünüz aydın olsun; öz olsun; Işık saçsın; bakan köre, göz olsun.! KAYNAK: [1] Rahman suresi, 55/1-4. [2] Buhari, Edeb, 31, 85 [3] Riyazussalihin, c. III, s. 145 [4] Buhari, Edep, 69 Firhist’e Geri Dön 38 2003 HUTBELERİ 1 12 - Eylül ÇOCUKLARIMIZI EĞİTİMDEN MAHRUM BIRAKMAYALIM Muhterem Müslümanlar! Çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmek, terbiye etmek hepimizin asli görevidir. Çocuk, Sevgili Peygamberimizin dilinde; Cennet çiçeğidir, gönül meyvesidir. Kur’an dilinde; dünya hayatının süsü, Allah’ın lütfu ve bir imtihan vesilesidir. Ümidimiz ve istikbalimiz çocuklarımız, Huzuru İlahi’de bize şefaatçi de olabilir, şikayetçi deO Onları güzel terbiye eder, Allah’ı, Peygamberini sevdirir; atasını, tarihini tanıtır; islami ölçüler içerisinde örf ve adetlerimizi belletir; helali, haramı öğretir3 manların en azılı düşmanı olan kişiye de “Cehaletin babası” manasına gelen “Ebu Cehil” denilmiştir. İslam, cahiliyye dönemine son vererek ilim ve irfan çağını açmış, Müslümanların okur-yazar olmaları için her türlü tedbiri almıştır. İnsanlık tarihinin gerçek mimarları ve en büyük öğretmenleri annelerdirO Yarınların anneleri olacak kız çocuklarımızı özenle yetiştirmeliyiz ki; ülkemizin ihtiyaç duyduğu aydın nesli onlar yetiştirecektir. Yeni eğitim-öğretim yılının başladığı şu günlerde, çocuklarımızın okula kaydını yaptırırken kız-erkek ayrımı gibi yanlış bir davranış içine girmeyelim. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sek bize şefaatçi olurlar. Bunları yapmadığımız zaman da bizden şikayetçi olurlar. Aziz Mü’minler! Tarladaki ot, saksıya alınıp bakım yapılırsa çiçek olur. Saksıdaki çiçek tarlaya bırakılıp ihmal edilirse ot haline gelir. Nice taşlar vardır ki işlenince, mücevher olur. Bu nedenle evlatlarımızı sağlıklı, bilgili, kültürlü, çalışkan, dürüst, milli ve dini duygularla dopdolu yetiştirmeliyiz. Bunun yolu da eğitimden geçer. Yüce Dinimiz, beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi, kadın-erkek her Müslümana farz kılmıştır. Bilgiyi, Çin de bile olsa gidip almayı tavsiye ederken; Bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağını beyan etmiştir. Değerli Kardeşlerim! Bilgi insanın ışığıdır. Eğitime sırt çevirmek ışığa küsmektir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet (s.a.v.) hayatı boyunca cehaletle savaşmış; İslam’ın en büyük düşmanı olarak cehaleti görmüştür. Onun için, İslam’dan önceki döneme “Cahiliyye Devri”; Müslü4 Firhist’e Geri Dön 39 2003 HUTBELERİ 1 19 - Eylül MİRAÇ Aziz ve Muhterem Müslümanlar! Önümüzdeki Salı gününü Çarşamba’ya bağlayan gece Miraç Kandilini kutlayacağız. Hepimiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Bilindiği gibi Kur’an-ı Mübinin 17. Sûresi İsra Suresidir. Miraç mucizesini anlatan ayetle başladığı için bu adı almıştır. Bugünkü hutbemizde sizlere İSRA SURESİ’nden âyet-i kerime mealleri sunacağım. Yüce Allah buyuruyor: *“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın 3 * Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın. Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. * Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. * Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. * Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayınO * Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz veren sözünden sorumludur. * Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın. Doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. * Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur * Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön şanı yücedir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir. Hakkıyla görendir.1 * Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme. Yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın. * Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” * Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah kendine yönelenleri çok bağışlayandır. * Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver. Fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. 4 Çünkü sen yeri asla yaramazsın. Boyca da dağlara asla erişemezsin. *Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.2 KAYNAK: 1 İsra, 17/1 2 İsra, 17/22-39 Firhist’e Geri Dön 40 2003 HUTBELERİ 1 26 - Eylül FARKLILIK ZENGİNLİKTİR, ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR Muhterem Müslümanlar! Bütün insanların atası, ilk insan ve ilk peygamber Hz.Adem’dir. Sevgili Peygamberimizin veciz ifadesiyle tüm insanlar Adem’in evlatlarıdır. Tarih boyunca insanlar, farklı ırk, dil ve soylara sahip olagelmişlerdir. Bu farklılıklar bizlere, Yüce Allah'ın büyüklüğünü, sonsuz ilim ve kudret sahibi olduğunu hatırlatmaktadır. Ayrıca; hiç birimiz doğacağımız yeri, zamanı ve anne-babamızı seçerek dünyaya gelmedik. Bütün bu hususlar, Yüce Allah’ın takdiri ve dilemesiyle gerçekleşmektedir. Değerli Kardeşlerim! Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in 3 lık konusu yapmaları, bu sebeple kendilerini üstün görme eğilimi içine girmeleri dinimizde yasaklanmıştır. Nitekim Hucurut Suresinin 11. ayetinde; “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir” buyurulmaktadır. Kıymetli Müslümanlar! İnsanın kendi ailesini, milletini sevmesi; tarihini, geleneklerini koruması; onlara sahip çıkması son derece tabii bir durumdur. Buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir. Ancak, bir insanın kendi soy ve sülalesini başka insanlardan üstün görmesi, “En üstün, en iyi benim soyumdur!” demesi dinen de doğru değildir. Hutbemizin başında ifade ettiğimiz gibi, hiç birimiz anne-babamızı seçerek dünyaya Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön her hangi bir ırk, soy veya grup ayrımı yapmadığı, evrensel bir ilahi mesajla tüm insanlığı kucakladığı hepimizin malumudur. Hucurat Suresinin 13. Ayetinde “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır” buyurularak, insanlar arasında yanlış anlaşılmalara sebep olabilecek tüm hususlar, evrensel bir bakış açısıyla baştan önlenmiştir. Ayet-i Kerimede, insanların farklı boy ve kabilelere ayrılmasındaki hikmetin, birbirini tanımaları olduğu; Allah katında en değerli olanın, Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan, bir başka ifadeyle Allah inancını gönlünde daima canlı tutan, O’nun emir ve yasaklarına harfiyyen uyan, “takva” sahibi kimseler olduğu vurgulanmıştır. Aziz Mü’minler! İnsanların soy ve cinsiyetlerini farklı4 gelmedik. İnsanın kendi iradesi dışında sahip olduğu değerlerle övünmesi, o yolla diğer insanlardan üstün olduğunu söylemesi gerçekçi olmadığı gibi, böyle bir iddianın ilmi ve ahlaki bir değeri de yoktur. Yüce İslam Dininin bu konudaki evrensel mesajı iyi anlaşılmış olsaydı; Bugün hepimiz sevgi, barış ve kardeşlik içinde bir dünyada yaşıyor olacaktık. Hutbemi Sevgili Peygamberimizin bir Hadis-i Şerifiyle bitiriyorum: “Allah, sizin dış görünüşünüze değil, kalplerinize bakar”[1] KAYNAK: [1] Riyazü’s-Salihîn, C.l, Hadis No:7. Firhist’e Geri Dön 41 2003 HUTBELERİ 1 03 - Ekim CAMİLERİMİZİN DİNİ HAYATIMIZDAKİ YERİ Muhterem Müslümanlar! Camiler, topluca ibadet ettiğimiz, namaz kıldığımız, Allah’ı zikrettiğimiz, dua ve niyazda bulunduğumuz ve milletçe din kardeşliğini yaşattığımız yeryüzünde Beytullah’ın şubesi kabul edilen müstesna yerlerdir. Namaz için camiye yönelen mü’minler, her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arınırlar. Birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşırlar. Amiri, memuru, işçisi, patronu, büyüğü, küçüğü, yan yana omuz omuza durarak Allah’ın huzurunda secdeye kapanır ve yalnız O’nun rızasına nail olmaya çalışırlar. Aziz Mü’minler! Camiler: huzur yuvasıdır. Edeb, ter3 tiren kimseyi gördünüz mü, onun mü’min olduğuna şehadet edin.[2] “Kim mescitle yakından ilgilenirse; Allah da onunla ilgilenir. Kim bir mescide bir ışık yakarsa; onun ışığı mescidi aydınlattığı sürece melekler ve arşı yüklenenler onun için istiğfar ederler” [3] “Size cemaat halinde bulunmanızı, ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı tavsiye ederim. Zira şeytan, yalnız başına yaşayan insana yakın, beraber bulunan iki kişiden de uzak olur. Kim cennetin ta ortasında yaşamayı isterse, cemaatten ayrılmasın.” [4] “Camide cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan 27 derece daha faziletlidir.”[5] “Müslüman cemaatinden bir karış da olsa ayrılan kimse, boynundaki İslam bağını çözmüş demektir.”[6] Değerli Kardeşlerim! Bu Ayeti Kerime ve Hadis-i Şeriflerden anlaşıldığı üzere: Cami ve mescitlerimizin bakımı, onarımı ve temizliği gibi Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön biye, ilim ve irfan ocağıdır. İrşat kaynağı ve eşitlik mekanıdır. Cenab-ı Hakk Tevbe Suresinin 18. ayetinde: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” buyuruyor. Bakara Suresinin 114. Ayetinde de: “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan daha zalim kim vardır? Bunlar oralara ancak korkarak girerler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.” buyuruyor. Muhterem Mü’minler! Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyorlar ki: “Bir kimse, Allah’ın rızasını kazanmak için mescit bina ederse; Allah da ona bir benzerini Cennette bina eder” [1] “Mescitlere devamı alışkanlık haline ge4 hizmetlerle, buralarda mü’minlere sunulan irşat hizmetleri büyük önemi haizdir. Bu hizmetleri ifa edenlerin Allah katındaki ecir ve mükafatları elbette büyük olacaktır. Bu sebeple camilerle aramızdaki bağları sıcak tutalım. Çocuklarımızı da camilere alıştıralım. Onların temiz kalplerine, din, iman, vatan, bayrak, millet sevgisini yerleştirelim. Müminlerden uzak kalan camiler, matem havasına bürünürler. Onları mahzun bırakmayalım. KAYNAK: 1] Buhari, Müslim, Tirimizi,Nesai Tac C-1 Sh.397 [2] Tirmizi R.S. Terc. C-2 Sh.384 [3] Enes b. Malik Mühasefetül Kulub. İ. [4] Tirimizi, Fiten 7 [5] Müslim 1/450 H.No: 650 [6] Tirmizi, Adab 76 Ebu Davut Sünnet 27 Firhist’e Geri Dön 42 2003 HUTBELERİ 1 10 - Ekim BERAT GECESİ Aziz ve Muhterem Müslümanlar! Bu gece mübarek Berat kandilidir. “Berat” kelimesi, günahtan, suçtan, borç ve cezadan kurtulmak manalarına gelir. Bu gece birçok Müslüman, günahlarından kurtulup Allah’û Teâla’nın af ve mağfiretine erişir. İlahi ihsana nail olur. Gönülleri nurani hava ile dolup taşar. Müfessirlerden bir kısmı Kur'an-ı Kerimin mübarek bir gecede indirildiğini beyan eden Duhan Suresinin ilk ayetlerinin Berat gecesi ile ilgili olduğunu belirtirler. Peygamber Efendimiz, Berat gecesinin içinde bulunduğu Şaban ayında nafile oruç tutmaya özen gösterirdi. Bunun sebebini soranlara: “Bu ayda ameller Alemle3 nasibini alamayacak, o mana denizinde yıkanıp arınamayacak olanlar da “Allah’a şirk koşanlar, içinde sönmez bir kin ve tükenmez bir düşmanlık besleyenler, akrabaları ile ilişkiyi kesenler, kibirli ve gururlu olanlar, ana-babaya asi olanlar, içki içmeye ısrarla devam edenler,”[4] olarak beyan edilmiştir.. Aziz Cemaat! “Her canlı ölümü tadacaktır” Hiç birimizin elinde yarına çıkacağımıza dair bir garanti yoktur. Ölümü akıllarından bile geçirmeyen, daha gencim, önümde uzun bir ömür var diyerek avunan nice kardeşimizi şu geçen bir yıl içinde dünya evinden ahiret yurduna uğurlamadık mı? O halde; Allah (c.c.)’ın biz Muhammed ümmetine bahşettiği bu geceyi en güzel şekilde değerlendirelim. Böyle mübarek geceleri bir ganimet bilelim. Rabbımızın açık olan tevbe kapısına yönelelim. Kin ve düşmanlık duygularını terk ederek birbirimizi sevelim. Akraba ve komşularımızla tebrikleşelim. Anne ve babalarımızın hayır Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rin Rabbine yükseltilir. Ben amelimin, oruçlu bulunduğum bir halde arz olunmasını isterim”[1] cevabını verirdi. Bir hadis-i şeriflerinde: “Şaban ayının onbeşinci gecesi oldumu, onu ibadet ve taatla geçirin. Gündüzünde de oruç tutun. Zira Allah’u Teâla o gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve: Yok mu tevbe eden, onu affedeyim. Yok mu rızık isteyen, ona rızık vereyim. Yok mu bir hastalığa müptela olup şifa isteyen, afiyet vereyim. Yok mu daha başka isteği olan. Yerine getireyim” der. Bu hal tâ sabaha kadar devam eder,”[2] buyurmuşlardır. Diğer taraftan Rasulullahın, Şaban ayının 15. gecesinde Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısından daha çok kişinin bağışlanacağını bildiren hadisi de, bu gece af ve mağfiretin sınırsızlığına işaret eden bizler için ne güzel bir müjdedir.[3] Bu mübarek gecede hayrın, bereketin ve güzelliklerin sağanak sağanak yağmasına rağmen; o manevi ziyafetten 4 dualarını alalım. Çevremizdeki öksüz, kimsesiz, fakir, muhtaç ve hastaları ziyaret ederek onlara yardımcı olalım. Bu geceyi kaza namazı kılmak, Kur’an-ı kerim okumak, Peygamber Efendimize salatu selam getirmek, dua ve istiğfarda bulunmakla ihya edelim. Geceniz bereketli, kandiliniz kutlu olsun. KAYNAK: [1] Nesai Sıyam 70. [2] İbn Mace, ikame 191. [3] Tirmizi Savm, 39. [4] Müttaki, Kenzu’l Ummal, XII, 316 (35184); et-Tergib ve’t. Terhib, II?119Kütübü Side Et-Tergğip ve’t-Terhib, 2/241:Mısır, 1933 Firhist’e Geri Dön 43 2003 HUTBELERİ 1 17 - Ekim TİCARET AHLAKI Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslâm, emir ve yasaklarıyla fert ve toplumun dünyevi ve uhrevi huzur ve saadetini hedeflemiş, bu amaçla hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile yapmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme ve eksik tartmayı haram kılmıştır. Bu hususta Cenab-ı Hak Mutaffifin Suresinde şöyle buyurmaktadır: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar büyük bir gün, insanların, âlemlerin 3 mış, eline ıslaklık gelince; “Nedir bu? diye sormuş, bunun üzerine satıcı Yağmur yağmıştı ondan dolayı ıslandı diye cevap verince Peygamberimiz, Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin? diye mukabelede bulunduktan sonra: “Bizi aldatan bizden değildir.” [5] Buyurmuşlardır. Aziz Mü’minler! Geçmişte Ahilik teşkilatı olarak hizmet veren, bugün ise esnaf ve sanatkar kardeşlerimizi temsil eden kuruluşların üyeleri, bu kuruluşların ahlaki, mesleki ve ticari kurallarını benimsemek ve tatbik etmek zorundadırlar. Zira bu kurallar, büyük ölçüde yüce dinimizin ortaya koyduğu ticari ve ahlaki prensiplerden esinlenerek belirlenmiş ilkelerdir. Öyleyse dünya hırsına kapılmadan, helalinden kazanıp çoluk çocuğumuza temiz rızık, helal lokma yedirelim. Özümüz, sözümüz, ticaretimiz, sanatımız, ortaklığımız, dostluğumuz, arkadaşlığımız hep dürüstçe olsun. Dünyamız da, ahiretimiz de ma’mur olsun. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”[1] Değerli Mü’minler! Mü’min; kazancının helal olmasına, kazanırken de başkasının hakkına tecavüz etmemeye özen göstermeli, yaptığı işi, ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı ücretin helal olmasına dikkat etmelidir. Sevgili Peygamberimiz, ticaret ahlâkı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış;[2] Gerçeği gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini, Allah-u Teâlâ’nın yok edeceğini [3] bildirmiştir. Yine Peygamberimiz, doğru sözlü ve güvenilir tüccarı, “Doğru ve güvenilir tacir (ahirette) Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” [4] hadisiyle övmüş; Müşterinin gafletinden veya bilgisizliğinden faydalanıp, onu aldatanı da şiddetle ikaz etmiştir. Nitekim bir gün pazarı dolaşırken bir yiyecek yığınına elini daldır4 KAYNAK: [1] Mutaffifin 83/1-6. [2] Buhari Büyu, 58,64,70; Müslim, Büyu,11. [3] Buhari Büyu, 26; Müslim İman, 117, Müsâkât, 131. [4] Tirmizi, Büyü, 4, İbn Mace, Ticaret,1 [5] Müslim, İman 164, Ebû Davud, Büyu, 50. Firhist’e Geri Dön 44 2003 HUTBELERİ 1 24 - Ekim CUMHURİYET BAYRAMI Muhterem Cemaat! Üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız, atalarımızın bize en büyük emanetidir. Onlar, Anadolu coğrafyasını vatan edinmek için ellerinden geleni yapmış, bu uğurda mallarıyla canlarıyla savaşmış ve asırlar boyu bu toprakları korumak için, olağanüstü gayret göstermişlerdir. Ne var ki, “su uyur düşman uyumaz” atasözünde vurgulandığı gibi, Müslüman Türk Milletinin düşmanları hiç uyumamış, hep sinsi emeller beslemiş, birinci dünya savaşında da bize, yedi cepheden saldırmış ve hemen anayurdumuzu paylaşmaya kalkışmışlardır. 3 ber (s.a.v.)’e ve bize, şöyle emreder: “İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (Ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever”[1]. Dünya işlerinin düzene konması, vatan ve millet için yararlı olanların belirlenmesi maksadıyla istişarede bulunulması ve sonucunda da, çoğunluk görüşünün esas alınması, İslam'a uygun bir davranıştır. Nitekim Hz. Peygamber'in ashabın ve dört büyük halifenin dünyevi uygulamaları da, hep istişare ile olmuştur. Cumhuriyet de bu uygulamayı öngören bir idare şeklidir. Aziz Müslümanlar! Cumhuriyeti kuran milli irade, insanların dînî inanç ve yaşayışlarında serbest bırakılmasını, dünyevi işlerde ise, vatan ve milletin yararına yönlendirilmesini ve düzenlenmesini amaçlamıştır. Bize düşen görev, cumhuriyet ruhunu gayesinden saptırmadan, devletimizi Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Her zaman olduğu gibi bu asil millet, istiklâl ve hürriyetini, vatan ve mukaddesatını korumak için; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde şahlanarak, her türlü yokluğa ve olumsuzluğa rağmen, büyük bir istiklal mücadelesi vererek, namusu saydığı vatanını, düşman işgâlinden kurtarmıştır. Asırlardan beri hakim olduğu Anadolu topraklarında, milli egemenliğini aynen korumuş, Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet kurmuş ve 29 Ekim 1923 tarihinde de bunu, bütün dünyaya ilân etmiştir. Değerli Müminler! 80. yıl dönümünü idrak etme mutluluğunu yaşadığımız, Cumhuriyet, çoğunluk sistemine ve milli iradeyi temsil etme esasına dayanan, yaratılıştan insanlarda var olan çeşitli kabiliyetlerini ortaya koyabilmelerine, düşünce ve inançlarını serbestçe ifade edip yaşamalarına imkân veren, istişareye dayalı bir idare şeklidir. İslam dini, istişareye büyük önem verir. Yüce Allah, bu konuda Hz. Peygam4 liyakatli ellerde yükseltmek, yüceltmek ve bu mukaddes emaneti bizden sonraki nesillere, en iyi şekilde devretmek olmalıdır. KAYNAK: [1] Al-i İmran, 3/159 Firhist’e Geri Dön 45 2003 HUTBELERİ 1 31 - Ekim ORUÇ Aziz ve Muhterem Müslümanlar! On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’in bu ilk Cuma’sında sizlere, sevgili Peygamberimizin orucun faziletini anlatan güzel söz ve davranışlarından bir demet sunmak istiyorum. Rasulüllah (SAV) buyuruyor ki: Bir kimse Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.1 Ramazan-ı şerif geldiğinde Cennet kapıları açılır; Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar da bağlanır.2 Oruç, ateşe karşı siperdir. Sizden bi3 Rasulullah Efendimiz, Ramazan’ın son on gününde geceleri ibadetle geçirir, aile fertlerini uyandırır ve hayırlı işlere koyulurdu.7 2 Firhist’e Geri Dön riniz oruçlu bulunduğu günde fena söz söylemesin; kavga etmesin. Şayet birisi ona söver veya ona çatıp çekişirse, “Ben oruçluyum.” desin. Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. Oruç tutanın ferahlanacağı iki sevinçten birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Allah’a kavuştuğu andır.3 Sizden biriniz oruçlu olduğu halde unutur da yer ve içerse orucuna devam etsin. Zira onu Allah yedirmiş ve içirmiştir.4 Sahur yemeği yiyin; çünkü sahurda bereket vardır.5 Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmayı terketmezse, yemeyi içmeyi bırakıp aç durmasın; Allah nezdinde hiçbir kıymeti yoktur.6 Bir Hadis-i Kutside Aziz ve Celil olan Yüce Allah buyurur ki: Ademoğlunun her ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesna. O, benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim. Sahabe-i kiram şöyle naklediyor: 4 KAYNAK: 1 Riyazü’s Salihin, C.II, Sh:489, H.No: 1224 2 A.g.e. C.II. sh.489. H.No:1225 3 A.g.e. C.II. sh.485. H.No:1220 4 A.g.e. C.II. sh.503. H.No:1247 5 A.g.e. C.II. sh.495. H.No:1234 6 A.g.e. C.II. sh.502. H.No:1246 7 A.g.e. C.II. sh.491. H.No:1228 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 46 2003 HUTBELERİ 1 07 - Kasım ORUÇ NASIL TUTULUR Aziz Mü'minler! Dinimizdeki temel ibadetlerden birisi de Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, Bakara süresinin 183. ayetinde belirtildiği üzere, İslâmiyetten önceki îlâhî dinlerde de var olan ve tarihin derinliklerine kadar uzanan bir ibadettir. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir. Oruç, müslüman, akıllı ve erginlik çağına gelmiş olan herkese farzdır. Kendisine oruç farz olduğu halde, oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolcular, oruç tutmayabilirler. Yolcular memleketlerine dö3 açıklamıştır. Bunlar; kötülüklerden uzak durmak, nefsi terbiye etmek, ahlakı güzelleştirmek, merhamet duygularını geliştirmek, sıkıntılara katlanmayı ve sabretmeyi belletmek, nimetlere şükretmeyi öğretmek, kısaca maddî ve manevî bakımlardan huzura kavuşturmaktır. Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde: "Kim Ramazan orucunun farz olduğuna inanarak ve karşılığını da yalnız Allah'tan umarak oruç tutarsa, onun bütün geçmiş günahları bağışlanır"(2) buyurarak orucun günahlardan bağışlanma vesilesi olan önemli bir ibadet olduğuna işaret etmişlerdir. Değerli Mü'minler ! İnsanın, orucundan beklediği manevî hazzı alabilmesi ve günahlarının bağışlanması için, sadece midesine değil, bütün organlarına oruç tutturması gerekir. Yani insan, nefsinin aşırı isteklerine karşı koyabilmeli, öfkesini yenebilmeli ve eline, ayağına, diline, gözüne, kulağına, Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nünce, hastalar da iyileşince tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. İyileşmeleri mümkün olmayan hastalar ise, tutamadıkları ramazan oruçlarının her günü için bir fidye, yani, bir kişinin bir günlük yiyeceğini veya o yiyeceğin karşılığı olan parayı yoksula verir. Oruca kalb ile niyet etmek yeterli ise de, dil ile de "niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya" demek suretiyle, niyetin hem kalb ile hem de dil ile yapılması daha güzeldir. Oruç tutmak gayesi ile sahura kalkmak da niyet sayılır. Her günün orucuna ayrı ayrı niyet etmek şarttır. Oruç, insanları dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette de cehennem azabından koruyan ve günahların bağışlanmasına vesile olan bir ibadettir. Orucun farziyeti ile ilgili ayette Cenab-ı Hak: "Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı"(1) buyurmak suretiyle, orucun farz kılınmasındaki hikmetlerden bazılarını 4 kalbine, düşüncesine oruç tutturabilmelidir. Başkalarına zarar vermekten, etrafındaki insanları huzursuz etmekten kaçınmalı, herkesle iyi geçinmeli ve kendisi ile iyi geçinilmelidir. Böylece, bütün ibadetlerde olduğu gibi, özellikle oruç ibadetinin gayesi olan insanın olgunlaşması, ahlakının güzelleşmesi gerçekleşecek, dolayısıyla ferdin ve toplumun hayatı huzurlu ve mutlu olacaktır. KAYNAK: 1- Bakara,183 2- Riyazü's-Salihin Terc. c. 2. sh.489. Firhist’e Geri Dön 47 2003 HUTBELERİ 1 14 - Kasım ZEKAT VE YARDIMLAŞMA Muhterem Müslümanlar! İslam’ın beş temel esasından biri olan zekat, dinen zengin sayılan kimselere farzdır. Kur’an’da ve Sünnette sıkça zekata yer verilmesi bu ibadetin önemini ortaya koymaktadır. Bakara suresinde “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ...” buyuran (âyet, 43)Yüce Allah, Müminûn suresinde, kurtuluşa eren müminlerin niteliklerini sayarken onların zekat veren kimseler olduklarını (âyet, 1-4) Ahzâb suresinde ise zekat veren müminlerin bağışlanacaklarını ve büyük bir mükâfata erişeceklerini müjdelemektedir (âyet, 35) Değerli Müminler! Zengin Müslüman’ın kazancında, fakirlerin hakkı vardır. Nitekim yüce Allah “Zenginlerin mallarında, (yardım) iste3 köprü oluşturur ve toplumda huzur ve birliği sağlar. Zekat ve sadaka verenlere, hayırlı işlerde ve yardımda bulunanlara Yüce Allah karşılığını fazlasıyla vereceğini va’d etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir” (Bakara, 261) Aziz Müminler! Zekatın, sadakanın ve diğer yardımların fakirleri incitmeyecek şekilde verilmesi çok önemlidir. Gösteriş maksadıyla fakirin onurunu zedeleyecek tarzda yapılan yardımlardan sevap elde edilemez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonrada harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rableri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Güzel Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yen ve (utandığından dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır” buyurmaktadır (Zariyat, 19). Bu itibarla zekat vermemek, fakirin hakkını yemektir. Fakir hakkını yemek ise kıyamet günü Allah’ın huzurunda büyük bir vebali gerektirir. Peygamberimiz (a.s.) zekatı verilmeyen malın kıyamet gününde zehirli bir yılan misali mal sahibinin boynuna dolanacağını bildirmektedir (Buhârî, Zekat, 3) Zekat ve sadaka, müminlerin, yüce Allah’ın sevgisini, mal ve servet sevgisinden daha üstün tuttuklarının bir ifadesidir. Çünkü sadaka ve zekat veren kimse, verdiği şahıslardan hiçbir karşılık beklememektedir. Bunu sadece ibadet kastı ile ve Allah rızası için yapmaktadır. Zekat, toplumun sosyal güvenlik şemsiyesidir, cimrilik hastalığını tedavi eder, cömertlik duygularını geliştirir, hayırhasenat kapılarını açar, mülkiyeti emniyet altına alır, gelir dağılımındaki dengesizliğin giderilmesine katkıda bulunur, servet düşmanlığını azaltarak zengin fakir arasında 4 bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma ile gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, halimdir” (Bakara, 262-263). Değerli Müminler! İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı vesilesiyle zekat, fitre ve sadaka gibi hayırlarla yoksulların gönlünü almaya, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışalım ve unutmayalım ki gerçek mallarımız, faydasını göreceğimiz servetimiz Allah yolunda harcadıklarımızdır. Firhist’e Geri Dön 48 2003 HUTBELERİ 1 21 -Kasım KADİR GECESİ Aziz Müminler! Rahmet ve mağfiret ayı Ramazanın son günlerine ulaşmış bulunuyoruz. Bu akşam inşâallah Kadir Gecesini idrâk etmenin mutluluğunu yaşayacağız Kadir Gecesi; beşer tarihinin en önemli hadisesi olan Kur’ân-ı Kerîm’in inmeye başladığı ve Yüce Allah’ın, hakkında müstakil bir sure gönderdiği müstesnâ bir gecedir. Aynı adı taşıyan sûrede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu, biz Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrail O gece, 3 ulaştırır. Kur’an’ın öngördüğü ilke ve prensiplerin özünde aydınlık bir ruh, huzur dolu bir kalp, sevgi, saygı, hoşgörü, kardeşlik, dayanışma, adalet, dostluk, ilim, irfan, ahlâk ve erdemlilik vardır. Değerli Müminler! Ramazan Ayı’nın manevi ikliminde bir ay süren feyizli ve yoğun ibadetlerimizin, ruhumuz üzerindeki tesirlerini yakından hissedebilmek, yeni manevi hamlelere ve nefsi mücadelelere hazırlanabilmek için, bu gece büyük bir fırsattır. Bu nedenle bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen, dolayısıyla yaklaşık 80 küsur yıllık bir insan ömrüne bedel olan bu geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz. İşlediğimiz günahlardan pişmanlık duyarak bunları bir daha işlememeye söz vermeliyiz. Kendimiz, ailemiz ve milletimiz için dua etmeliyiz, bu geceyi güzelce ihya etmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) bu mübarek gece ile ilgili olarak, “Kim inanarak ve sevabını Yüce Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse onun geçmiş günahları baNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar süren bir esenliktir.” Kur’an-ı Kerimin bu mübarek gecede indirilmiş olması, Kadir Gecesinin önemine ayrı bir anlam ve değer katmaktadır. Zira Kur’ân, insanın yalnız Allah’a kulluk ve itaatte bulunması gerektiğini ifade ederek onun ne kadar şerefli bir varlık olduğunu belirtir. Fert, aile, millet ve tüm insanlık olarak mutlu ve huzurlu olmanın yollarını gösterir. Çalışmanın, helalinden kazanmanın ve başarılı olmanın gereğini ve önemini vurgular. İnsanlığın dürüstlük saygı ve hakkaniyet gibi yüce değerleri gaye edinmesini ister. Birey ve toplum olarak sorumluluklarımızı bildirir. Muhterem Müslümanlar! Kuran’ı Kerim, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedefler, aklımızı ve gönül dünyamızı aydınlatır, manevî varlığımızı karartan her türlü kötülük ve olumsuzluktan bizleri arındırır, ahlâkî değerlere yöneltir ve huzurlu bir ruh yapısına 4 ğışlanır” buyurmuş(1) ve bu gece, “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” diye dua etmemizi tavsiye etmiştir.(2) Geçen hayatımızın Kur’an ve Sünnet’e uygun olup olmadığının muhasebesini yapmalıyız. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalıyız. Yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi uzatmalıyız Aziz Müminler! Hepinizin kadir gecesini kutluyor, hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum. KAYNAK: 1-Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr,1 . 2-Tirmizî, Deavat, 85,V,534. Firhist’e Geri Dön 49 2003 HUTBELERİ 1 25 - Kasım HUZUR VE KARDEŞLİK GÜNLER BAYRAMLAR Muhterem Müslümanlar ! Rahmet ayı Ramazan-ı şerifi geride bırakarak mutluluk ve sevinç günlerinden birine ulaşmış bulunmaktayız. Mübarek Ramazan bayramı bütün Müslümanlara kutlu olsun. Yüce Rabbimiz bu mübarek günü barış ve huzura vesile kılsın. Ramazanın rahmet ortamında, gücümüz yettiğince oruçlarımızı tutmaya, namazlarımızı kılmaya, fakirleri gözetmeye, düşkünlere yardım etmeye ve diğer dini görevlerimizi yerine getirmeye çalıştık. Böylece Allah’a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmenin manevi huzuru içinde mübarek Ramazan bayramına ulaştık. Bunun sevincini hep birlikte yaşıyoruz. Aziz Müminler! 3 büyük günahlardan biri sayan yüce dinimizin terör hareketlerini, türü, gayesi, sebebi ne olursa olsun hoş görmesi asla mümkün değildir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, "Düzene sokulduktan sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapmayınT" buyurmuş, haksız yere cana kıymayı haram kılarak, cezasının ebedi kalınacak cehennem olduğunu bildirmiştir. Aynı şekilde haksız yere bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek olarak kabul etmiştir. Şu halde ismi ne olursa olsun, terör, şiddet ve anarşinin İslam’la uzaktan yakından ilişkisi yoktur; bilakis dinimiz her türlü anarşi, fesat, bozgunculuk, eziyet, işkence, kısaca terör ve şiddeti kesinlikle yasaklamıştır. Dinimizin bu emir ve yasakları karşısında bize düşen, birbirimizi sevmek, birlikberaberlik içinde kardeşçe yaşamaktır. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin için Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Bayramlar neşe ve sevinç günleri, millî birlik ve beraberlik duygularının zirveye ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın yoğun bir şekilde yaşandığı müstesna zaman dilimleridir. Ancak bayramın gönüllere huzur veren ve kardeşliği pekiştiren huzur iklimini bütün sıcaklığıyla hissettiğimiz ve milletçe bunun hazzını yaşamaya başladığımız bir sırada, acımasız bir şekilde çirkin yüzünü gösteren son terör eylemleri, bu sevincimize gölge düşürmüş, milletimizi derinden yaralamış ve üzüntüye boğmuştur. Değerli Müminler! Temeli barış, uzlaşma, hoş görüye dayanan ve ismini de bu anlamlara gelen “İslam” kelimesinden alan yüce dinimiz, birliği, dirliği, sevgiyi, kardeşliği emrederken, zulmü, azgınlık ve fenalığı yasaklamış; zulmün en dehşet verici şekillerinden biri olan terör ve tedhişi ise şiddetle men etmiştir. Muhterem Müslümanlar ! Yer yüzündeki bütün canlılara merhametle yaklaşmayı öngören, Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görme anlayışını yerleştiren ve masum insan kanını dökmeyi en 4 apaçık bir düşmandır” buyurmaktadır. Aziz Mü'minler! Bayram vesilesiyle, başta anne ve babalarımız olmak üzere büyüklerimizi, komşularımızı, akraba ve dostlarımızı ziyaret edelim. Dargınlık ve kırgınlıklara son verelim. Aramızdaki kin, haset ve husumet duygularını bırakarak sevgi, saygı ve bağışlamayı tercih edelim. Yalan, gurur, kibir gibi manevî hastalıklardan uzak duralım.Ramazan ayında kazandığımız güzel hasletlerimizi Ramazandan sonra da devam ettirelim ve fitrelerimizi henüz verememişsek bir an evvel fakirlere ulaştıralım. Ailemizin mutluluğu, milletimizin huzuru, millî birlik ve beraberliğimizin devamı, devletimizin bekâsı için dua ve niyazda bulunalım. Milletçe birlik ve beraberlik içinde bulunduğumuzu gösterelim ve teröre karşı tavrımızı ortaya koyalım. Bu duygularla Ramazan Bayramınızı tekrar tebrik ediyor, ülkemiz, milletimiz ve İslâm âlemi ve bütün insanlığa huzur ve barış getirmesini, hayır ve bereketlere vesile olmasını diliyorum. Firhist’e Geri Dön 50 2003 HUTBELERİ 1 28 -Kasım KUR’AN’I OKUMAK ve ANLAMAK Muhterem Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)’e gönderilen son ilâhî kitaptır. Bu aziz Kitab’ın muhatabı bütün insanlar, gayesi de; bütün insanların, dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için; Kur’an’ı okumamız, anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey Peygamberim!) Bu, bir mübarek Kitaptır ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdik”(1) “Gerçekten bu Kur’ân, (insanları) en doğru yola iletir ve salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler”(2), “İndirdiğimiz bu Kur’an, mübarek bir Ki3 nülleri aydınlatan yüce bir kitaptır. Öyle ise, hayatın manasını anlamamız, iyi bir insan olmamız, değişen ve gelişen dünyanın ağır şartlarını göğüsleyebilmemiz için, Kur’an’a başvurmamız ve ondan öğütler almamız gerekir. Bütün benliğimizle o yüce Kitab’a yönelmeli, eşsiz güzelliklerini kavramalı ve ilkelerini hem kafamıza hem de gönlümüze nakşetmeliyiz. Değerli Mü’minler! İnsanlık ne zaman Kur’an’a yönelmiş ve onu rehber edinmişse, en ileri medeniyete sahip olmuştur. Peygamberimiz (a.s.) bu gerçeği şöyle dile getirmiştir: “Şüphesiz ki Allah, Kur’an’la amel edenleri yükseltir, ona uymayanları düşürür ve geri bırakır.”(4) Öyle ise “Kur’an’a sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber edininiz. Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi Allah’ın mübarek bir kelâmıdır.”(5) Aziz Müslümanlar! Kur’an’a uymak, hayatı daha canlı Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön taptır. Ona uyun ve hükümlerine karşı gelmekten sakının ki, Allah’ın rahmetine erişesiniz.” buyurmuştur.(3) Demek ki Kur’an’ı okumaktan maksat; onu anlamak, anlamaktan maksat da onun ahkamı ile amel etmek ve gösterdiği yoldan yürümektir. Milli şairimiz Mehmet Akif, bu konuyu şöyle dile getirmiştir: Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın; Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için! Aziz Mü’minler! Bitmez-tükenmez bir ilim, hikmet ve saadet kaynağı olan Kur’an; nûru ile âlemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana sahip olmasına vesile olan, akılları ve gö4 yaşamak demektir. Onun için Kur’an’ı okuyalım, iyi anlayalım ve ahkâmı ile amel edelim ki, Allah’ın rahmetine, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilelim. Hutbemi, bir âyet meâli ile bitiriyorum: “Ey İnsanlar! Size Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerin derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”(6) KAYNAK: 1-Sâd,38/29. 2-İsra, 17/9. 3-En’am, 6/155. 4-Müslim, Müsafirîn,269. 5-Fethu’l-Kebir, c.2, s.237. 6-Yûnus,10/57. Firhist’e Geri Dön 51 2003 HUTBELERİ 1 05 - Aralık ENGELLİLERE YARDIMCI OLMAK DİNİ VE MİLLİ BİR GÖREVDİR Muhterem Müslümanlar! Her toplumda, engelli veya özürlü diye tanımladığımız insanların bulunması doğaldır. Engellilik doğuştan olabileceği gibi, sonradan ortaya çıkmış da olabilir. Günümüzde iş ve trafik kazaları, sigara ve alkol kullanımı gibi çeşitli sebeplerle engelli sayısı çoğalmaktadır. Bu yüzden her geçen gün, engelliler için zorunlu olan eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine olan ihtiyaç daha da artmaktadır. Aziz Mü’minler! Özürlü kardeşlerimizin yaşadığı zorluklar sadece kendileriyle sınırlı değildir. Bu durum, anne, baba ve kardeşler başta 3 Değerli Mü’minler! Toplum bir bütündür. Peygamberimiz Hadis-i Şeriflerinde: “Birbirlerine merhamet etmede, birbirlerini sevmede ve dayanışmada mü’minleri bir beden gibi görürsün. O bedenin uzuvlarından biri rahatsızlandığında diğer organları da aynı rahatsızlığı hissederler.”5 buyurmuştur. Bu itibarla engellileri topluma kazandırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Engellileri topluma kazandırmanın üç basamağı bulunmaktadır: Birincisi, ağır bir stres ve yük altında bulunan ailelerin sıkıntılarının hafifletilmesi. İkincisi, engellinin de yaşama hakkının olduğu, ayrıca diğer sosyal imkanlardan da yararlanması gerektiği bilincinin geliştirilmesi. Üçüncüsü; engellilerin yetenek ve becerilerinin geliştirilerek, toplumsal üretime katkıda bulunmalarının sağlanmasıdır. Özürlülüğü bir talihsizlik kabul ederek bu insanlarımızı toplum dışı bırakmak yerine, onların da bakım, eğitim ve düzenli bir hayat hakları Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön olmak üzere, bütün yakınlarını etkilemekte, onları üzüntü ve stres içinde yaşamaya mahkum etmektedir. İnanır ve biliriz ki, hastalık ceza değildir. İnsanın olduğu her yerde hastalık, dert, sıkıntı ve musibetlerin bulunması doğaldır. Belki de kişinin sabır ve tahammüle yönelik gerçek cevheri, bu imtihan ve denemeden sonra ortaya çıkacaktır. Bir ata sözünde: "Altın ateşte, insan mihnette (sıkıntı anında) belli olur”1 denilmiştir. Hepimiz her an bir imtihan ile karşı karşıyayız. Sağlıklı günlerimiz olabileceği gibi, sıkıntılı ve zahmetli günlerimiz de olacaktır. Yüce Allah; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.”2 “Ey Peygamber! Sabredenleri müjdele.”3 buyurmuş; Peygamberimiz (s.a.v) de bu hususu: “Mü’mine isabet eden her yorgunluk, hastalık, üzüntü, sıkıntı ve hatta ayağına batıp rahatsız eden diken bile eğer Allah yolunda çalışıyorsa, günahlarına keffaret olur.”4 4 olduğu unutulmayarak onlara gerekli hizmeti vermek gerekir. Bu bilincin, toplumun her kesimince benimsenmesi ve desteklenmesi çok önemlidir. Engelliler konusunda aile ve okul başta olmak üzere, bütün kurumlar kendilerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmelidirler. Bu amaçla kurulan vakıf, dernek, eğitim, sağlık ve rehabilitasyon merkezlerine maddi manevi açıdan ve özellikle araç ve gereç yönünden yardımcı olmak, dini ve insani bir görevdir. Engellilerimiz, beceri ve kabiliyetlerine göre iş imkanı sağlanarak topluma kazandırılmalıdır. Daha da önemlisi, sevgi ve ilgiye muhtaç, bu insanlar sık sık ziyaret edilerek, kendilerine manevi destek verilmelidir. Unutmamak gerekir ki, onların da dünyanın nimetlerinden ve güzelliklerinden yararlanmaya hakları vardır. KAYNAK: 1- Buhari Rikak1; Tirmizi Zühd 1, (2301) 2- Tirmizi, Davât, 105, 128; İbn-i Mace Dua 5; Buhari Cihat, 112, 156; Müslim Cihad 20 3- Bakara, 155. 4- Müslim Birr H. No: 2573 5- Buhari Edeb, 27 Firhist’e Geri Dön 52 2003 HUTBELERİ 1 12 - Aralık İSLAM’DA İNSAN HAKLARI Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah’ın en güzel biçimde yarattığı insanın varlıklar arasında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Kur’an-ı Kerim “insanın şerefli ve üstün olduğunu”(1) ifade ederek, onun Allah nazarındaki yerine ve bu alemdeki konumuna işaret etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in insanı muhatap alması da ona verilen değerin bir başka ifadesidir. İnsanın hayatını onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vazgeçilmez kabul edilen temel hakları vardır. Din, can, akıl, namus ve mal güvenliği bu hakların önde gelenleridir. Bu haklar İslam’da “zarurat-ı diniyye” ; yani “dinin vazgeçilmez temel 3 tarafından da affedilmeyeceğini belirtmiştir.(5) Yine Sevgili Peygamberimiz veda hutbesinde bizlere şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Ey İnsanlar! Emanetleri sahiplerine teslim ediniz. Zulmetmeyiniz ve zulme uğramayınız. Kan davası gütmeyiniz. Kadınların haklarını koruyunuz. Kimsenin hakkına tecavüz etmeyiniz. Biliniz ki Rabbiniz birdir. Babanız birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Allah katında en kıymetli olanınız , O’na en çok saygı göstereninizdir.” (6) İnsanların haklarına saygılı olalım. Özellikle kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Toplumun gelişmesinin, huzur ve mutluluğunun insan haklarına saygılı olmaktan geçtiğini unutmayalım. 2 Firhist’e Geri Dön değerleri” olarak nitelendirilmiştir. İnsanlara sağlanan bu haklar dokunulmazdır ve bu hakların dokunulmazlığı din, cinsiyet ve ırka bağlı da değildir. Aziz Cemaat! İslam’da insan hayatına büyük önem verilmiştir. Haksız yere adam öldürmek bütün insanları öldürmek, bir canı kurtarmak da bütün insanları kurtarmak gibi kabul edilmiştir.(2) Hz. Peygamber de insanların can, mal ve ırzlarının mukaddes olup her türlü tecavüzden korunduğunu bütün insanlığa ilan etmiştir.(3) İnsanları alaya almak, kötü lakapla çağırmak, onlar hakkında kötü zanda bulunmak, onların kusurlarını araştırmak ve kişileri çekiştirmek de yasaklanmıştır.(4) Değerli Kardeşlerim! İnsan hakları konusunda bizleri ısrarla uyaran Hz.Peygamber (s.a.s) onların kişilik haklarına saygılı olmayı öğütlemiş, aykırı davrananları kınamış ve kul hakkının hak sahibi tarafından affedilmedikçe Allah 4 KAYNAK: 1 İsra 17/70 2 Maide 5/32 3 Müslim, İmare, 36 Tirmizi, Cuma, 80 Cihad, 28 4 Hucurat 49/11-13 5 Müslim, Birr, 15 6 Müslim, İmare, 36 Tirmizi, Cuma, 80 Cihad, 28 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 53 2003 HUTBELERİ 1 19 - Aralık DOĞRULUK MÜSLÜMANIN ÖNDE GELEN VASFIDIR Muhterem Müslümanlar! İslam’ın özünü oluşturan unsurlardan biride doğruluktur. Bu bakımdan dinimizin bütün kuralları; hak, adalet, doğruluk ve merhamet ölçüleri üzerine kurulmuştur. Cenab-ı Hakkın Sevgili Peygamberimizin şahsında tüm insanlara hitap ederek: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”1 buyurması ve Peygamberimizin de Kendisinden nasihat isteyen bir sahabiye: “Allah’a inandım de. Sonra dosdoğru ol”2 demesi, dinimizin doğruluğa ne kadar önem verdiğini açıkça göstermektedir. Değerli Mü’minler! Müslüman’ın sözünde özünde ve işhayatında doğru olması, konuştuğunda yalan söylememesi, doğruluktan ayrılma3 dine, hem vatanına ve hem de milletine karşı dini, milli ve insani vazifelerini yapmış, Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmış, ülkesinin kalkınmasına milletinin huzur ve refahına katkıda bulunmuş olur. Olgun bir Müslüman olabilmemiz ve Allah’ın rızasını kazanabilmemiz için, şartlarımız ne olursa olsun doğruluktan ayrılmamalı, işimizi daima hilesiz ve sağlam yapmalıyız. Unutmayalım ki, kendimizin ve yakınlarımızın aleyhine olsa bile, doğruyu söylemek ve doğruluktan ayrılmamak Yüce Allah’ın bize önemli bir emridir. Hutbemi Ahzab Suresinin 70. ayet-i kerimesinin mealiyle bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın”5 2 Firhist’e Geri Dön ması gerekir. Peygamberimiz hayatı boyunca hiç yalan söylememiş ve bir hadis-i şeriflerinde: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. İnsan, doğru olmaya ve doğruluğu aramaya devam ederse, sonunda Allah katında “Doğru” diye kaydedilir. Yalandan sakınınız. Çünkü yalan, insanı günaha, günah da cehenneme sürükler. Kul yalan söylemeye ve yalan peşinde koşmaya devam ederse; sonunda Allah katında “Yalancı” diye kaydedilir.”3 buyurmuştur. Müslüman’ın sözü ve özü doğru olduğu gibi; işi de doğru olmalıdır. Müslüman, işini hilesiz ve sağlam yapmalı, başkalarını aldatmamalıdır. Sevgili Peygamberimizin; “Bizi aldatan, bizden değildir.”4 hadisini hatırından çıkarmamalıdır. Aziz Cemaat! İnsana yakışan, her yerde ve her zaman doğru olmaktır. İnsan, sözünde, özünde ve işinde doğru olursa, hem ken4 KAYNAK: 1. Hud, 11/112 2. Şura, 42/15. 3. Müslim, İman, 62 4. Buhari, Edep, 69; Müslim, Birr, 102-103. 5. Müslim, İman, 164; Tirmizi, Büyü, 74. 6. Ahzab, 33/70. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 54 2003 HUTBELERİ 1 26 - Aralık KÖTÜLÜKLERE ENGEL OLMAK Muhterem Müslümanlar! Dinimizin emredip, mubah ve meşrû kıldığı her şey iyilik kapsamında değerlendirilir. Buna karşılık haram kıldığı, yasakladığı hususlar ise kötü ve şerdir. Müslüman olarak görevimiz kötülüklerden ve kötü şeylerden uzak durup Allah’ın emri olan iyilik ve hayırlı işleri yapmaktır. Emir ve yasaklara riayet etmekle de görevimiz bitmez; iyilik ve hayrın toplumda yerleşmesine, topluma zarar veren kötülüklerin de ortadan kaldırılmasına, gücümüz nispetinde çalışmamız da dinî görevlerimizdendir. Bu konuda Yüce Allah: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. On3 Bize düşen diğer bir görev de; haramı haram, helali helal bilmek... Çocuklarımıza ve çevremizdeki insanlara bu gerçeği öğretmek ve kötülüğe engel olma görevine ısrarla devam etmektir. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “İçinizden iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” Değerli kardeşlerim! Peygamber Efendimize ve onun şahsında kıyamete kadar tüm mü’minlere Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde mücadele et. Doğrusu Rabbin kendi yolundan sapanları da, doğru yolda olanları da O, daha iyi bilir.” 2 Firhist’e Geri Dön lardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de bu hususta: “Ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da Allah içinizden şerlileri başınıza musallat eder. Sonra içinizdeki iyiler kurtuluşunuz için dua ederler, ama onların duası da kabul olunmaz.” buyurmuştur. Müslümanın özellikleri ve görevlerini bildiren bir ayette ise Yüce Allah: “Mü’min erkekler ve kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği emreder ve kötülükten sakındırırlar.” buyurmaktadır. Aziz Mü’minler! Kötülüğe engel olunmazsa kötülükler çığ gibi büyür. Her şeyi ve herkesi tehdit etmeye başlar, zararı hızla yayılır. Bunun için kötülüklerden uzak durulmalı ve imkan ölçüsünde engel olunmalıdır. Bu konuda Peygamberimiz: “Sizden biriniz bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle engel olmaya çalışsın. Bu da mümkün olmazsa, kalben hoş görmesin. Bu sonuncusu imanın en zayıf derecesidir.” 4 KAYNAK: 1-Âl-i İmran, 3/110 2-Tirmizî, Fiten, 9. 3-Tevbe, 9/71. 4-Müslim, İman, 78; Riyazu’s-Salihîn, Hadis no:183. 5-Âl-i İmran, 3/104. 6-Nahl, 16/125 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 55