2001 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 05 Ocak - Güvenilir olmanın Önemi 12 Ocak - İslam ve Değişim 19 Ocak - Yaşlılara Saygı 26 Ocak - Akrabalarımıza Karşı Sorumluluklarımız 02 Şubat - Dünya ve Ahiret İçin Çalışmanın Önemi 09 Şubat - Kendimiz İçin İstediğimizi Başkası İçinde İstemeliyiz 16 Şubat - Evliliğin Önemi 16 Şubat - Hac 23 Şubat - Dedikodu Etmek Bir Hastalıktır 02 Mart - Kurban 05 Mart - Kurban Bayramı 09 Mart - Rüşvet ve Yolsuzluk 16 Mart - İslamda Şehitlik ve Çanakkale Zaferi 23 Mart - Hicret 30 Mart - İslamda Kadın Hakları 06 Nisan - İslamda Sağlığın Önemi ve Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma 13 Nisan - İslamda Din ve Vicdan Hürriyeti 20 Nisan - Çocuk Terbiyesi ve Sevgisi 27 Nisan - Ölüm ve Hatırlattıkları 04 Mayıs - Ölçülü ve Tutarlı Olmak 11 Mayıs - Anne Hakkı ve Anne Sevgisi 18 Mayıs - Gençlik Büyük Bir Nimattir 25 Mayıs - İstanbulun Fethi 01 Haziran - Örnek İnsan Hz Muhammed (sas) 08 Haziran - Düşkünlere Yardım 15 Haziran - İslam 22 Haziran - İslamda Okuyup Yazma ve Eğitimim Önemi 29 Haziran - İbadetler Yalnız Allah İçin Yapılır 06 Temmuz - Kul Hakkı 13 Temmuz - Kainat ve İnsan 20 Temmuz - Tedbirli Olmak 27 Temmuz - Çalışmanın Önemi 1 2 03 Ağustos - İslamda Evlenme ve Düğün Adabı 10 Ağustos - Cuma Namazı ve Önemi 17 Ağustos - Amellerin Özü İhlas 24 Ağustos - 30 Ağustos Zaferi 31 Ağustos - İslamda Selamlaşmanın Önemi 31 Ağustos - Türk Lirası Milli İtibarımızdır 07 Eylül - Yalancı Şahitlik 14 Eylül - Mübarek Vakitler Bereketli Zamanlar 21 Eylül - İslamda Terör Yoktur 21 Eylül - İş Hayatında Sevgi ve Güvenin Önemi 28 Eylül - Kumar ve Zararları 05 Ekim - Camilerimiz ve Diyanet hizmetleri 12 Ekim - Miraç ve Namaz 19 Ekim - Kuranı Okumak ve Anlamak 26 Ekim - Berat Kandili 02 Kasın - Dinimizde Temizlik 09 Kasım - Ramazan Ayının Fazileti 16 Kasım - Orucun Hikmetleri 23 Kasım - Çocuklarımız ve Eğitim 30 Kasım - Zekat İbadeti 07 Aralık - Kadir Gecesi 14 Aralık - Komşularımıza Karşı Görevlerimiz 16 Aralık - Ramazan Bayramı 21 Aralık - Ramazanın Ardından 28 Aralık - İbadetin anlam ve Önemi DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA 2001 HUTBELERİ 1 05 - Ocak GÜVENİLİR OLMANIN ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! İslam dini, insanların birbirleriyle ilişkilerine büyük önem vermiştir. Müslümanların ilişkilerinde samimiyet, güvenilirlilik, tevazu, sadelik, nezaket, sevgi ve saygı esastır. Müslümanlıkta insanların güvenini kazanmak ve dürüst olmak, güzel ahlakın bir özelliğidir. Bir kişinin karşısındaki bir insana güvenmesi, onun da bu güvene layık olması; elbetteki çok önemlidir. güvenilmeyen insanlardan oluşan toplumların maddi ve manevi alanda ilerlemeleri mümkün değildir. Günlük hayatımızda güvenilir olmak son derece önemlidir. Amir memuruna, memur amirine, işçi işverenine, müşteri satıcısına, kişi dostuna güvenmezse böyle bir toplumda mutluluktan bahsedilemez. Eko3 topluma en büyük kötülüğü yapmış ve büyük bir günah işlemiş olur, Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, kötülük yapmaktan sakının, doğru söyleyin”[1] buyurmuştur. Bir hadisi şerifte de, “Bizi aldatan bizden değildir.”[2]buyrulmuşdur. Değerli Mü’minler! Güvenilir müslüman olmanın temeli, her türlü şüpheden uzak olarak Allah’a iman etmek, emirlerini tutmak, yasaklarından kaçınmak mal ve mülkün Allah’a ait olduğunu bilmek onun kudreti önünde eğilmek ve ölümden sonra O’nun huzurunda hesap verileceğine inanmak böylece, herkese iyilik yapmak, kötülüklerden uzaklaşmak, başkalarına zarar vermekten, kaçınmaktır. 2 Firhist’e Geri Dön nomik ve toplumsal hayatın devamı ve verimliliği, insanların birbirine karşı güvenine bağlıdır. Ölçtüğünü eksik ölçen, tarttığını eksik tartan, malın gerçek fiyatını söylemeyen, konuştuğu zaman yalan söyleyen, sır tutmasını bilmeyen, yetimlerin malını yiyen insanlar bu davranışlarını müslümanlıkla nasıl bağdaştırabilirler? Bunlara dürüsüt insan denilebilir mi? Aziz Müslümanlar! Müslüman, aynı zamanda dürüst, güvenilir ve başkalarına zarar vermeyen insandır. Birbirine güvenmeyen fertlerden oluşan bir toplum geleceğinden emin olamaz. Verdiği sözde durmamak, insanın kıymetini ayaklar altına alacak derecede bir noksanlıktır. Güven duygusu toplumda tuğlaları birbirine kenetleyen harç gibidir. Harç olmazsa duvar her an yıkılabilir, güven duygusu olmayan toplumda birlik ve beraberlikten, huzur ve mutluluktan söz edilemez. Söylediği yalanlarla halkı aldatan, yaptığı hile ve desiselerle insanları kandırarak çıkar sağlayan kişi, içinde yaşadığı 4 KAYNAK: [1] Ahzab -70 [2] Riyazü’s-Salihin C.3, Sh.1610 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 3 2001 HUTBELERİ 1 12 - Ocak İSLAM VE DEĞİŞİM Muhterem Müslümanlar! Peygamber efendimizin tebliğ edip açıkladığı Allah kelamı Kur’an; varlığını ve rehberliğini dünya durdukça sürdürecek olan, çağları kucaklayan ve aşan, daima tazeliğini ve güncelliğini koruyan, insanları geriye değil daima ileriye götüren,bilimsel ve teknik gelişmelerle çatışmayan, bir kitaptır. Bu kitabın insanlığa sunduğu öğütve ilkeler, hüküm ve tavsiyeler,helal ve haramlar, emir ve yasaklar, misal ve kıssalar ve bildirdiği gerçekler zamanın geçmesiyle değişmez, eskimez ve değerini yitirmez. Yüce Rabb’imiz bu hususu Kur’an-ı 3 için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” buyurulmuştur. Ayette geçen “at” bir vasıtadır. Bu vasıta değişebilir. Çağımızda atın yerini motorlu vasıtalar, tanklar, uçaklar ve füzeler almıştır, dolayısıyla bu vasıtalar her zaman gelişip değişebilir. Değerli Müslümanlar! Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Vurgulamak istediğimiz gerçek, âyet ve hadislerin değişmezliğidir. Ancak amaçlara götüren vasıtalar ile âyet ve hadislerde açıkça zikredilmeyen, yorum ve içtihada dayanan hükümler değişebilir. İslam’ın bütün emir ve yasakları insanların mutluluğu içindir. Dünya ve âhirette mutlu olmak için İslam’ı iyi öğrenmeli, iyi anlamalı, emir ve yasaklarına tam uymalıyız. Hutbeme Peygamber efendimizin şu hadisi ile son vermek istiyorum: (Ey İnsanlar!) size sımsıkı sarılıp ahkamını uyguladığınızda asla sapıtmayacağınız (iki şey) bıraktım. (Bu iki şey); Allah’ın Kitabı ve Peygamberinizin Sünnetidir.” (el- 2 Firhist’e Geri Dön Kerîm’de şöyle bildirmektedir: “Rabb’inin sözü (Kur’an), hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur.”(en’am, 6/115) Muhterem Cemaat! İlim, geçmişi ve geleceği kuşatan Allah’ın kelamı olan Kur’an’ın değişmezliğine, evrenselliğine, çağları kucaklayan insanları her zaman en doğruya götüren bir kitap olduğuna inancımız tamdır. Kur’an âyetleri değişmez. Ancak insanlar ilim, kültür ve teknik bakımından geliştikçe Kur’an’ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi de gelişip değişebilir. Kur’an’ın hedeflediği amaçlar değişmez ancak araçlar değişebilir. Mesela Kur’an’da “temizlik” emredilmiştir. Bu bir ilkedir. Bu ilke değişmez. Ama temizlik vasıtaları her zaman gelişip değişebilir. İnsanın avret yerlerini örtmesi farzdır. Bu farz değişmez fakat avret yerlerini örtecek giysilerin kumaşı, şekli ve biçimi değişebilir. Kur’an’da “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat 4 (Enfal, 8/60) Münzirî, et-Tergîp ve’t-Terhib, I, 80.Beyrut, 1968) Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 4 2001 HUTBELERİ 1 19 - Ocak YAŞLILARA SAYGI Değerli Mü’minler! Yüce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmektir. İnsan, Cenab-ı Hakk’ın yer yüzündeki halifesidir. Allah bütün nimetleri O’nunistifadesine sunmuştur. İnsana saygı ve hürmet dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de temel taşıdır. Yüce Rabbimizin insana bahşettiği özelliklerin en dikkat çekici olanları sevgi, saygı ve merhamet duygularıdır. İnsan ancak bu yüce duygular sayesinde mutlu olabilir. Bu duyguların olmadığı yerde hüzün ve keder vardır. Bizler, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız.”1, “Birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede müminler bir vücut 3 ran insanlardan bir kısmı belki ihtiyarlamadan dünya hayatına veda edecek, bir kısmı da ihtiyarlayıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bundan dolayı yaşlılara devamlı saygılı olmalıyız. Dinimize göre genç bir insan yaşlılara gençliğinde hizmet ederse Yüce Allah da yaşlılığında ona hürmet edecek kimseler nasip eder. Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse; Allah da ona yardım eder. Bir kimse Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderirse; Allah da ona mukabil kıyamet sıkıntılarından birini giderir.” (R. Salihin 1. Cilt H.No: 242) Aziz Cemaat! Büyüklere saygı bir eğitim ve kültür işidir. Bizlere düşen görev Yüce Allah’ın emrettiği, peygamber efendimiz (s.a.s)’intavsiye buyurduğu şekilde hareket ederek, daima yaşlılara karşı sevgi ve saygıda kusur etmemektir. Bu cümleden olarak: Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca diğer uzuvları da ona ortak olur.”2 buyuran bir peygamberin ümmetiyiz. Muhterem Müslümanlar! Düşeni kaldırmak, hastayı ziyaret etmek, açları doyurmak, açıktakileri barındırmak, dul ve yetimlerin elinden tutmak, yolunu şaşıranlara yol göstermek, büyüklere saygılı olmak, her Müslüman’ın görevidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) “Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen ve iyilikle emredip; kötülükten men etmeyen bizden değildir.” buyurmuşlardır. Anne ve babalarımız başta olmak üzere; yaşı bizden ileride olan, tanıdığımız olsun ya da olmasın bütün büyüklerimize karşı saygı ve hürmet göstermek dini, milli ve insani bir görevdir. Muhterem Kardeşlerim! Dünya hayatı geçicidir, bugünün gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün gücü kuvveti yerinde olan, tuttuğunu kopa4 Toplu taşıma araçlarında yaşlılara, özellikle hanımlara yer verelim. Onlar ayakta iken biz oturmayalım. Bir iş ya da alış-veriş maksadıyla sıraya girilmişse, aynı şekilde yaşlılara ve hanımlara öncelik verelim. Elinde ağır bir yük taşıyan büyüklerimize yardımcı olalım. Karşıdan karşıya geçmekte zorlanan, yardıma muhtaç olduğunu farkettiğimiz herkese yardım edelim. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları dünün gençleri olduğu gibi bugünün gençleri de yarının ihtiyarları olacaklardır. Peygamber Efendimizin şu ikazını her zaman hatırlayalım: “Merhamet edenlere Allah’da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin.” KAYNAK: 1 Müslim İman 93 2 R. Salihin 1/277 Firhist’e Geri Dön 5 2001 HUTBELERİ 1 26 - Ocak AKRABALARIMIZA KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ Muhterem Müslümanlar! İslam Dini’nin, üzerinde ısrarla durduğu ahlaki ve sosyal değerlerden biri de akrabalara saygılı olmak, onlara şefkat ve merhamet göstermektir. Yakın ve uzak akrabalarımızın her bir ferdine samimi bir sevgi beslemek ve ilgiyi kesmemek, dini ve ahlaki görevlerimizden birisidir. Zira, bir âyet-i kerimede mealen, “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, emriniz altında 3 larını sorar, durumları ile ilgilenirsek, işte o zaman akrabamıza karşı olan vazifelerimizi gerçek manasıyla yerine getirmiş oluruz. Ziyarete gelmeyen akrabayı ziyaret etmek, kötülük yapana iyilikte bulunmak ve onu affetmek kendi aleyhine bile olsa doğruyu ve hakkı söylemek; dini ve ahlâki meziyetlerdendir. Bu ziyaretler sırf Allah Rızası için olmalı, maddi menfaatlara dayanmamalıdır. Bunun içindir ki, dinimizde akrabalık görevlerini yerine getirenlere büyük mükafatlar vadedilmiştir. Muhterem Müslümanlar! Akrabalarımıza hatta bütün insanlara karşı maddi ve manevi her çeşit yardımda bulunmak güler yüz göstermek, tatlı dil kullanmak dini ve ahlaki bir görevimizdir. Ne mutlu akrabasına karşı iyi muamelede bulunanlara ve onları unutmayıp hal ve hatırlarını soranlara!.. KAYNAK: [3] Nisa-36 [4] Riyazü’s-Salihin Trc.C.1,S.348-H.no:312 [5] Riyazü’s-Salihin Trc.C.1,S.370-H.no:338 [6] Hadislerle İslam (Tergib ve Terhib Trc.) C.1, S.155-H.no:22 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez”[3] buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz de “Allah’a ve Ahiret gününe iman eden kimse akrabasını gözetsin”[4] “Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler Cennet’e giremez”[5] buyurmuştur. Aziz Müslümanlar! Akrabalarımızdan sıkıntıda olanlara maddi ve manevi yardımda bulunmalıyız. Yardıma muhtaç olmayanların gönüllerini alıp, büyük olanlara saygılı davranarak, küçük olanlara şefkat ve merhametle muamele etmeliyiz. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Karşılık olsun diye yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp gözeten değildir. Asıl ziyaretçi, kendisinden ilişki kesildiği halde ilişkisini kesmeyip sürdüren kimsedir”[6] buyurmuştur. Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, akrabaya karşı yakın ilgi içinde bulunmak, bir fazilet ise de, sıla-ı rahmin gerçek manası daha farklıdır. Akrabamız bizden yüz çevirdiği bir zamanda onları arayıp hal ve hatır4 Firhist’e Geri Dön 6 2001 HUTBELERİ 1 02 - Şubat DÜNYA VE AHİRET İÇİN ÇALIŞMANIN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Varlıkların en şereflisi insanın dünyaya geliş maksadı, Yüce Rabbine kulluk etmek ve hem dünyası, hem de ahireti için çalışmaktır. Metnini okuduğum Nebe’ Süresinin hikmet ve mana yüklü mesajıyla hutbeme başlamak istiyorum. “Yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer direk kılmadık mı?. Sizi çift çift yaratmadık mı?. Uykunuzu dinlenme vakti kılmadık mı? Geceyi bir örtü yapmadık mı?. Gündüzü çalışma vakti kılmadık mı?. Üstünüze yedi kat sağlam gök bina etmedik mi?. Parlak ışık veren Güneş’i var etmedik mi?. Taneler, bitkiler, ağaçları sar3 bir şeye sahip olmanın mümkün olamayacağını ifade etmişlerdir. İbni Haldun da: “Hayvanlar ihtiyaçlarını çevrelerinde hazır bulurlar. İnsanlar ise, üretmek zorundadırlar.” diyor ve çalışmaya dikkat çekiyor. Değerli Kardeşlerim! Dünya nimetler deryasıdır. Bu nimetleri elde etmek için çalışmak şarttır. Çalışan insan: Çalışarak, kazanarak, zekatını, vergisini vererek devletine ve milletine karşı görevlerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmiş olur. Milletlerin ve medeniyetlerin yarış halinde olduğu çağımızda, ileri ülkelerin nasıl çalıştığını ve medeniyet yarışında öne geçtiğini bilmeyenimiz yoktur. Öyleyse her ayetinde bir hikmet ve mesaj bulunan Kur’anın: “İnsana ancak çalıştığının karşılığı verilecektir” prensibi ile Peygamber Efendimizin: “İki günü eşit olan aldanmıştır.” hadisi şerifine kulak verelim... Gece gündüz şahsımız, ailemiz ve milletimiz için çalışalım. Hiç kimseye muhtaç olNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön maş dolaş bahçeler yetiştirmek için yoğunlaşmış bulutlardan bol yağmur yağdırmadık mı?”1. buyrularak, yeryüzü, gökyüzü, onların yaradılışı ve onlardaki nimetler anlatılarak; gündüzün çalışma, gecenin de dinlenme vakti olduğuna dikkat çekilmiştir. Gökyüzündeki Ay, Güneş ve yıldızlar; yeryüzündeki canlı cansız bütün varlıklar çalışıp bir görev ifa ederken; insanın çalışmaması, tembellikle ömrünü geçirmesi elbette doğru bir şey olamaz. Bu duruma işaret eden milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy şöyle diyor: “Bir baksana, gökler uyanık yer uyanıktır – Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.” Aziz Mü’minler! Varlıkların en şereflisi insan, daima çalışmak zorundadır. Onun beslenme, barınma ve giyinme gibi önemli ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların temini ve insanın onurunu koruması, hayatını devam ettirmesi için çalışması vaciptir. Atalarımız, "Ne ekersen onu biçersin” sözüyle çalışmadan, 4 madan onurumuzla yaşayalım. Rehberimiz Kur’an, parolamız çalışmak, meş’alemiz müsbet ilim, hedefimiz daha ileri gitmek olsun. KAYNAK: 1 1 Nebe’ Suresi Ayet 6-16 Firhist’e Geri Dön 7 2001 HUTBELERİ 1 09 - Şubat KENDİMİZ İÇİN İSTEDİĞİMİZİ BAŞKALARI İÇİN DE İSTEYELİM Muhterem Müslümanlar! Cenab-ı Hakk’ın yarattığı varlıklar içinde en mükemmel varlık insandır. Bu mükemmelliğine rağmen insan, tek başına hayatını sürdüremeyen ve mutlaka birlikte yaşamaya muhtaç olan bir canlıdır. Yüce dinimiz toplumun huzurunu ve mutluluğunu sağlamak için bir takım kurallar koymuştur. Bu kurallara uyulursahuzur ve mutluluksağlanır. Aksi takdirde huzursuzluk ve mutsuzluk hakim olur. Bunların başında mü’minlerin birbirlerini sevmesi gelmektedir. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.)“Mü’minler birbirini sevmede, 3 O halde değerli Müslümanlar! Toplum hayatında mutlu ve huzurlu yaşamak istiyorsak, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde hayatımızı devam ettirelim. Nefsimiz için istemediğimiz şeyleri, başkasına da reva görmeyelim. Unutmayalım ki, hayat, sanıldığından daha kısadır ama; bu kısa hayatta yapılabilecek iyi işler pek çoktur;ona göre hareket edelim. Acılarımızı ve sevinçlerimizi birlikte paylaşalım. İşte o zaman hayat huzur ve mutluluklar içinde geçecektir. Hutbemizi bir hadis-i şerif mealiyle bitirelim: “Sizden birisi kendi nefsi için istediğini, kardeşi için de istemedikçe olgun mü’min olamaz” Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön birbirine yardım etmede ve birbirine acımada bir vücudun uzuvları gibidir. (Nasıl ki) vücudun herhangi bir uzvu acı ve ızdırap duyarsa; diğer uzuvlar da uykusuzluk ve ateş yükselmesi ile aynı acıyı duyarlar” buyurarak, bu hasleti güzel bir şekilde ortaya koymuştur. Bu güzel hasletlerden birisi de: Kendisi muhtaç olsa bile, komşusunun yardımına koşmasıdır. Yüce Allah Müslümanları Kur’an’da “Kardeş” ilan etmiştir. O halde Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemek ve sevmek zorundadır. Bu durum, Kur’an-ı Kerimde şöyle açıklanmıştır: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile; onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimrililiğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr S. 9. Ayet) 4 Firhist’e Geri Dön 8 2001 HUTBELERİ 1 16 - Şubat EVLİLİĞİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Hepimizin bildiği gibi toplumun temelini aile oluşturur. Ailelerin bir araya gelmesinden milletler teşekkül eder. Bir toplumun sağlıklı ve huzurlu olması, her şeyden önce aile yapısının sağlam olmasına bağlıdır. Aile fertleri arasındaki ilişkiler, karşılıklı sevgi, saygı, şefkat ve dayanışma gibi güzel değerler esas alınarak düzenlenirse; o aile uyum içinde olur. Hayatın ve birlikte olmanın mutluluğu yaşanır. İnsan, hayatı boyunca yalnız yaşayabilen bir varlık değildir. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için bir can yoldaşına muhtaçtır. Uyumlu bir eş, kadın için de, erkek için de, mutluluk ve güven kaynağıdır. Hayatın acı3 Kur’an-ı Kerim’de: “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.”[2] buyrulmuştur. Aziz Cemaat! Dinimiz evlenmeyi ve nikahlı yaşamayı teşvik ederken; geçinememek veya fakir düşmek endişesiyle evlenmemeyi de hoş görmemiştir. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Nur Sûresinde bekarların evlendirilmeleri tavsiye edilmiş; evlenen kişilerin fakir olsalar dahi evlenmeleri sebebiyle Allah’ın yardımıyla zenginleştirileceklerı beyan buyrulmuştur. 2 Firhist’e Geri Dön tatlı günleri birlikte paylaşılır. Evlilikte, fert ve toplum için sayısız fayda ve iyilikler vardır. Bunlar dünya hayatının mutluluğu ile ebedî hayatı kazanmaya vesile olan ilâhî nimetlerdir. Evlenmek, insanı haramdan uzaklaştırır. Nesli çoğaltır ve korur. Vatana, millete ve devlete güç kazandırır. Evlilik, ailenin temel taşıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) onu tavsiye etmiş, evlenerek bizlere örnek olmuşlardır. Bu hususta: “Ey gençler topluluğu! Kimin gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik, gözü, (haramdan) sakındırır ve iffeti en iyi şekilde korur...”[1] buyurmuşlardır. Değerli Mü’minler! Dünya ve ahiret saadeti, Allah’ın emirlerine, Sevgili Peygamberimizin tavsiyelerine uymakla kazanılır. Bu emir ve tavsiyelerden birisi de; bekarların evlenmesidir. Uyumlu bir evlilik her türlü fenalıktan, korunmaya vesile olur. İslam, evlenme akdi ile olan birleşmeyi sevgi, merhamet, huzur ve karşılıklı hoşgörü üzerine bina etmiştir. Nitekim 4 KAYNAK: [1]Sahih-i Müslim Terc. C. 7. S.211 [2] Rum Süresi Ayet /21 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 9 2001 HUTBELERİ 1 16 - Şubat HAC Muhterem Müslümanlar! Hac ibadeti, islamın beş temel esasından biridir. Hicretin 9’ncu Yılında farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de: “Gücü yetenlerin kâbeyi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır”(1) buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz de: “İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekat vermek, kâbeyi ziyaret etmek ve ramazan orucu tutmaktır”(2) buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Hac ibadeti, belirli zamanda kâbeyi 3 bir, milyonlarca müslümanın; “lebbeyk, Allahümme lebbeyk / Ey Allah’ım! emrin başım üstüne, emrine itaat etmeye hazırım” diyerek arşı inleten nidalarının yükseldiği günlerdir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “ Cenâb-ı Hak’kın, Arefe gününden daha çok kullarını cehennemden âzâd ettiği hiç bir gün yoktur. Saçları, başları dağılmış; toza-toprağa bezenmiş halde Arafat’a toplanıp “LebbeykR”diye çağrışan kullarına, Allah rahmetini indirir...”(3) Hac ibadeti, müslümanların dertlerini, sıkıntılarını müzakere ettikleri ve çözümler aradıkları bir meşveret meclisi, kardeşliklerin, sevgi ve dostluk bağlarının kuvvetlendirildiği müstesna bir ortamdır. Kur’an ayetlerinin indiği, Hz.Peygamber ve ashabının yaşadığı mübarek mekanları görmek, onların kabirlerini ziyaret etmek insana büyük bir heyecan verir. Manevî enerji depolanır ve müslümanı gayrete sevkeder. Muhterem Mü’minler! Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve etrafındaki bir kısım kutsal yerleri, usulüne uygun olarak ziyaret etmekten ibarettir. Dinimize göre; akıllı, ergin, hür, aslî ihtiyaçları dışında hacca gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü oldukları kimselerin, geçimlerini sağlayacak ve hac için gerekli olan masrafları karşılayabilecek kadar maddî imkan ve servete sahip olan her Müslüman’ın, ömründe bir defa haccetmesi farzdır. Hac ibadeti, farklı özellikleri bulunan bir ibadettir. Şöyle ki, diğer ibadetler ya mal ile ya da beden ile yapılır. Hac ibadeti ise, hem mal hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Hacca giden bir Müslüman, bedenî bir çok meşakkatlere göğüs gerdiği gibi, malının bir kısmını Allah yolunda harcamanın da bahtiyarlığına erişir ve böylece kulluktaki samimiyetini ve Allah’a olan bağlılığını göstermiş olur. Değerli Mü’minler! Hac günleri, dilleri, renkleri, giyimleri ve ülkeleri farklı, ama gayeleri ve yürekleri 4 Hac ibadeti, kötü huyların bırakıldığı, güzel huyların kazanıldığı, insanlara hoşgörü ve sevgi ile yaklaşmanın telkin edildiği bir ibadettir. Bu sebeple, hacca giden kimsenin günah sayılan davranışlara yönelmekten, başkalarıyla münakaşa etmekten ve başkalarının hatalarıyla meşgul olmaktan sakınması gerekir. Hutbemizi Peygamber Efendimizin bir hadisi ile bitirelim: “Allah katında makbul bir haccın karşılığı ancak cennettir”(4) KAYNAK: [1] Âl-I İmran, 3/97. [2] Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 5. [3] Et-Tâc, 2/107. [4] Et-Tâc, 2/106. Firhist’e Geri Dön 10 2001 HUTBELERİ 1 23 - Şubat DEDİKODU ETMEK BİR HASTALIKTIR Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, insanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmış. O’na akıl ve irade gücünü vermiş; Bununla yetinmeyerek Peygamberleri önder ve ilahi mesajları içeren kitapları da rehber olarak göndermiştir. Yaratılış itibariyle iyiliğe de, kötülüğe de meyledebilen insanoğlunun yapması gereken iyilik ve güzel ahlak nevinden davranışların yapılması emredilirken yapılmaması gereken kötülük ve çirkin davranışlar da yasaklanmıştır. Allahü Teala; neyi emretmiş ise biliniz ki o insanlığın hayrınadır. Neyi yasaklamışsa, o da mutlaka insanlığın zararınadır. 3 Bu arada ashabdan birisi:-Ey Allah’ın elçisi! Eğer söylediğim şey, din kardeşimde varsa ne buyurursunuz? diye sordu. *Buyurdular ki: “Eğer söylediğin şey, kendisinde varsa onun gıybetini yapmış olursun. Şayet yoksa o zamanda yaptığın iftiradır.”1 Yüce Peygamberimiz, ashabını, dolayısıyla kıyamete kadar gelecek olan bütün ümmetini ikaz ve irşad maksadıyla bir mecliste sohbet ederlerken şöyle buyurdular: “Ey diliyle iman edip, imanları kalplerine inmeyen topluluk! Sakın Müslümanları çekiştirmeyin, onların gizli hallerini araştırmayın. Zira kim, din kardeşinin gizli kusurlarını açığa çıkarırsa; Allah da onun gizli kusurlarını açığa çıkarır. Allah, kimin gizli kusurlarını açığa çıkarırsa; onu, evinin içinde de rezil eder."2 Muhterem Cemaat! İnsan onurunu zedeleyen, dargınlık ve düşmanlıklara sebep olan gıybetten Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Toplumu için için kemiren dargınlık, küskünlük, düşmanlık ve hatta cinayetlerin sebebi görülebilen manevi hastalıklardan GIYBET, diğer ifadesiyle DEDİKODU, haram kılınan, yasak fiillerdendir. Bu husus Hucurat Süresinin 12. Ayetinde şöyleifade edilmektedir. “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” Hümeze Sûresinin 1. Âyetinde de: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!” buyrulmuştur. Bir Hadis-i Şerifte: Peygamberimiz Ashabına:*-Bilir misiniz gıybet nedir? diye sordu. -Allah ve Resulu bilir. Dediler-Gıybet: “Din kardeşini, hoşlanmayacağı bir vasıf ile anmandır.” buyurdular. 4 uzak duralım. Gıybet kardeşliğe saplanan hançer; sevgiyi solduran bir alevdir. İnsanlar arasındaki birliği ve beraberliği bozan, fitne ve fesat kaynağıdır. Tek kelimeyle günah batağıdır. O halde: Tez elden tövbe edip, eğer gıybetini yaptığımız kardeşlerimiz varsa olarla helâlleşelim. Aksi takdirde öbür hayatta mutluluğu tadamayız. Hutbemizi şu güzel Peygamberi nasihatla bitirelim: “-Dilini muhafaza et.Evinle meşgul ol.- Günahlarına ağlayarak tövbe et”3 KAYNAK: 1- Ebu Davut Terc. C. 5/25 2- Ebu Davut Terc. C. 5/30 3- Riyazü’s Salihin C.3. 5/7 Firhist’e Geri Dön 11 2001 HUTBELERİ 1 02 - Mart KURBAN Aziz Mü’minler! Kurban, insanın Allah’a yakınlaşmasına vesile olan bir ibadettir. Kurban ibadeti; kurban olarak kesilmesi uygun olan hayvanın ibadet niyetiyle, usulüne uygun şekilde kesilmesidir. Bunun başlıca çeşitleri; kurban bayramında kesilen kurban, adak kurbanı, çocuğun doğumundan sonra kesilen akika kurbanı ve hacda kesilen hedy kurbanlarıdır. Kurban ibadeti, hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz.Peygamber (a.s.) bu tarihten itibaren her yıl kurban kesmiştir. Kurban gerek fert, gerekse toplum açısından çeşitli yararlar taşıyan mali bir ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini korudu3 hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.” “Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık.” “Biz büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın (dininin) işaretlenlerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır...” “Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin onun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir.” Aziz Müslümanlar, Yukarıda sıralanan ayet-i kerime anlamlarından da anlaşılacağı üzere; kurban, hiçbir şekilde vazgeçilmemesi gereken sosyal yönü ağırlıklı bir ibadettir. Kurban insanlar arasında sevgi ve dayanışma ruhunu güçlendirir. Böylece kardeşlik duyguları kuvvetlenerek zengin, fakir arasındaki farklılığın ortadan kalmasına vesile olur: Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ğunu canlı bir biçimde göstermiş olur. Kurban toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, Sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkânı bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda kurbanın bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Kurban zengine malını Allah’ın rızası için, başkalarıyla paylaşma yolunda harcama alışkanlığını verir; zengini cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı insanlar aracılığıyla Allah’a şükretmesine vesile olur. Muhterem Müslümanlar, İslâm’da kurbanın kesilmesine dair Kur’anda ve Hz.Peygamberin sünnetinde pek çok hükümler bulunmaktadır. Kevser Suresinin ikinci ayetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” Hac Suresinin 28,34,36 ve 37.ayetlerinde de şöyle buyurulmaktadır: “...Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık 4 Kurban kesiminde; 1-Kesim işleminin hayvana en az acı verecek şekilde keskin bıçaklarla ve hayvanın gözü bağlanarak yapılması eziyet ve işkence gibi normal olmayan davranışlardan sakınılmalı, 2-Sağlık kurallarına azami ölçüde riayet edilerek uygun mekanlarda yapılmalı, 3-Deriler yaralanmadan yüzülmeli, bozulmaması için de tuzlanarak muhafaza edilmeli. 4-Kurban atıkları çöp varillerine atılmamalı, kanalizasyon kanallarına dökülmemeli, hele hele açıkta bırakılmamalı, çevre temizliği ve halk sağlığı açısından bu tür atıkların sokak hayvanlarına bırakılmadan derin çukurlara gömülmelidir. Firhist’e Geri Dön 12 2001 HUTBELERİ 1 05 - Mart KURBAN BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Dini bayramlarımızın ikincisi olan Kurban Bayramını idrak etmenin sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Bizi bu günlere kavuşturan Yüce Rabbimize hamdediyor, sevgili Peygamberimize salat ve selamlarımızı sunuyoruz. Dini ve milli hayatımızda önemli bir yeri olan bayramların amacı; sosyal dayanışma, yardımlaşma ve kaynaşmayı sağlamak, birlik ve beraberliğimizi pekiştirmek, ibâdet ve itaat ile Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bayramlar; sevinçlerin paylaşıldığı, dargınlıkların, kırgınlıkların ve ayrılıkların giderildiği, akrabaların, dostların ve komşuların ziyaret edildiği, öksüzlerin, yetimlerin, fakirlerin, kimsesizlerin ve gariplerin sevin3 ana ve babamızı sevindirelim. Güler yüzlü olalım. Geçmişlerimizi dua ve hayırla yâd edelim. Barışmak ve kaynaşmak için bayramları fırsat bilelim. İnsanların haklarına saygılı olalım. Milli ve dini birliğimizi, dostluk ve kardeşliğimizi koruyalım. Vatanımızı ve milletimizi sevelim. Kin ve intikam duygularını terkedelim. Birbirimizle selamlaşalım ve bayramlaşalım. Değerli Mü’minler! Gönlümüzdeki imanımızın sesine kulak vererek camimizi dolduran sizlerin ve bütün Müslümanların bayramlarını tebrik eder, bayramın milletimiz ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dirildiği; ihtiras; düşmanlık ve bencilliğin bırakıldığı mübarek günlerdir. Aziz Mü’minler! İmkânı olanlarımızın bayramda ilk yapacakları görev; Yüce Allah’ın; “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser 108/2) emrine uyarak kurban kesmektir. Kurbanlar, başka bir gaye ile değil sadece Allah rızası için kesilir. Kurban etleri aile fertlerine yedirilir, komşu ve misafirlere ikrâm edilir, fakir ve muhtaçlara sadaka olarak verilir. Derileri de bağışlanır. Muhterem Mü’minler! Kurban keserken çevreyi kirletmemeye, komşulara zarar vermemeye kibir, gurur ve gösterişten uzak durmaya ve ihlaslı olmaya özen gösterelim. Arefe günü sabah namazında başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazında sona eren ve farz namazlardan sonra okunan teşrik tekbirlerini unutmayalım. Bayram günleri sevinç ve neşe günleridir. Bu sebeple eşimizi, çocuklarımızı, 4 Firhist’e Geri Dön 13 2001 HUTBELERİ 1 09 - Mart RÜŞVET VE YOLSUZLUK Muhterem Müslümanlar! Bugünkü hutbemizde; toplumları içinden kemiren, insanlar arasındaki kardeşlik ve muhabbet bağlarını koparan huzurun bozulmasına yol açan RÜŞVET VE YOLSUZLUK’tan bahsedeceğiz. Değerli Mü’minler, Rüşvet ve haksız kazanç, dinimizde haram kılınmış ve büyük günahlardan sayılmıştır. Bu kötülükleri işleyenlerin ahiret hayatları perişandır. Yaptıklarının cezalarını er geç çekeceklerdir. Yüce Rabbimiz bizim gizli ve aşikâr bütün yaptıklarımızdan haberdardır. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresinde, “O kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O’na hiçbir şey saklı kalmaz.)”[1] En’am Suresinde “...O, karada ve denizde ne varsa bilir. O’nun 3 lenme had safhaya ulaşmış demektir. Gençlerin eğitimlerinde bu konuların işlenmesine daha ziyade önem verilmelidir. Tarihen bilinen bir gerçektir ki, ahlâken bozulmuş toplumlar dünya sahnesinden silinip gitmişlerdir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Açıklamaya çalıştığımız kirliliklerle ilgili önleyici tedbirlerin başında; yolsuzluk ve rüşvet sorununa ortam hazırlayan sebeplerin yok edilmesi gelmektedir. Bu nedenle, hak, hukuk, bütün kurum ve kurallarıyla insanların zihinlerine yerleştirilmelidir. Toplumsal değerler yozlaştırılmamalı, sağlam eğitim ve öğretim esas alınmalıdır. Bunlardan ayrı olarak ahlâki ve caydırıcı tedbirler de ihmal edilmemelidir. Değerli Mü’minler! Kısaca ifade etmek gerekirse; rüşvet ve yolsuzluk toplumları felakete götüren, birlik ve kardeşlik duygularını kökünden sarsan, itimat ve güveni yok eden çirkin davranışlardandır. Kendisinin Allah tarafınNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir daneyi dahi bilir.”[2] ve Kâf Suresinde de “And olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”[3] buyrularak, insanların tüm fiil ve davranışlarından Cenab-ı Allah’ın haberdar olduğu beyan edilmektedir. Peygamber Efendimiz de “Rüşveti alan da veren de Cehennemdedir”[4] buyurmuştur. İslam dininde kesin olarak yasaklanan rüşvet ve yolsuzluğun günümüzde de sürüp gittiği görülmektedir. Çağımızda yaşanan bu olaylara bazı düşünürler “çürüme” kelimesini uygun görmektedirler. Aziz Mü’minler! İnsanlar arasında haksız kazanç yerleşmemelidir. Bunlar şuuraltında hayranlık ve imrenme haline dönüşmemelidir. Aldırmazlık, duyarsızlık menfaatçılıkla ittifak yapmamalıdır. Para saygınlığın ölçüsü olmamalıdır. Aksi takdirde bu toplumda kir4 dan her yerde görüldüğüne ve bir gün hesaba çekileceğine inananlardan oluşan bir toplumda bu tür davranışlara rastlanmaz. Bu çeşit kötülüklerden uzak duralım ve Yüce Rabbimizin beyan ettiği mutlu kullar arasında yer alalım. Ne mutlu hakka riayet edip hukuka uyanlara,, Ne mutlu rüşvet ve yolsuzluk gibi çirkin davranışlardan uzak duranlara. KAYNAK: [1] Bakara suresi, ayet: 255. [2] En’am suresi, ayet: 59. [3] Kâf suresi, ayet:16. [4] Hadis;Tirmizi, Ebu Dâvud, İbn-i Mace ve Ahmed Bin Hanbel’in kitaplarında rivayet edilmiştir. Firhist’e Geri Dön 14 2001 HUTBELERİ 1 03 - Ocak İSLAM’DA ŞEHİTLİK VE ÇANAKKALE ZAFERİ Muhterem Müslümanlar! Mensuplarına dünya ve ahiret mutluluğu vadeden dinimiz vatan, millet ve devlet gibi kutsal sayılan değerlere büyük önem vermiştir. Bu değerlerin korunmasına çalışırken şehit ve gazi olanlar, Yüce Allah ve Sevgili Peygamberimiz tarafından övülmüştür. Bu hususta Al-i İmran Suresi’nin 169. ve 170. ayetlerinde: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetme! Bilakis onlar hayatta olup, Rablerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allah’ın lutf-u kereminden ihsan ettiği nimetlere kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler. Arkalarından henüz kendilerine katılmayan müstakbel şehit dindaşlarına da 3 dığımız Çanakkale Zaferi’dir. Muhterem Müslümanlar ! Aziz vatanımız dünyamızın çok önemli bir noktasında yer almaktadır. Bu güzel topraklara sahip olmak asırlardır, pek çok devletin ve kumandanın hayallerini süslemiştir. Bundan 86 sene önce zamanın her bakımdan en güçlü devletlerinin askerleri bir hayalin peşine düşerek Çanakkale Boğazına kadar geldiler. Akıllarınca boğazları geçecekler, Müslüman Türkleri tarih sayfasından sileceklerdi. Hasta adam dedikleri Osmanlı İmparatorluğunu yok ederek, asırlardır süregelen haçlı zihniyetini dünyaya hakim kılacaklardı. Ancak, askeri anlamda çok üstün saydıkları planları ve harp taktikleri, başta devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının her şeyini ortaya koyarak yaptıkları yurt savunması karşısında, Çanakkale Boğazı’nda suya düştü. Böylece dünya durdukça konuşulacak olan “Çanakkale Geçilmez Destanı” yazıldı. Her Çanakkale Zaferinin yıl dönüNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kendilerine hiçbir korku olmayacağına ve üzüntü hissetmeyeceklerine dair de müjde vermek isterler.” buyrulmuştur. Sevgili Peygamberimiz de şehitlik mertebesinin yüceliğine işaret eden bir Hadis-i Şeriflerinde: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.”[1] buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar ! Müslümanların “ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancı, nice zorlukları aşmada onlara yardım etmiştir. Böylece kendilerinden sayıca çok üstün durumda bulunan ordulara karşı pek çok zaferler elde etmişlerdir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, ecdadımızın taraf olduğu savaşların hepsinde meşru bir müdafaa vardır. Yoksa sömürgeci ve yayılmacı bir anlayış ya da sadece toprak elde etme emelleri yoktur. İşte bu savaşların yakın tarihimizde en önemlilerinden biri de bu yıl 86. Yılını kutla4 münde hatırlamamız ve zaferden çıkarmamız gereken dersler vardır. Bunların bir kaçını şöylece sırayabiliriz: -Çanakkale geçilmez destanı yazılırken doğusundan batısına eli silah tutan vatan evladları görev almıştır. Bunlardan 250 bine yakını şehit olmuş, geride on binlerce gazi kalmıştır. -İnanç, vatan sevgisi, dayanışma, birlik ve beraberlik duyguları, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı koymada en önemli faktörler olmuştur. -Bu gün bu aziz vatanda canlarından ve namuslarından emin olarak bağımsız bir hayat yaşayan bizler, tüm şehitlerimize ve gazilerimize minnet ve şükran duygularıyla dolu olmalıyız. Yeni nesilleri bu duygularla yetiştirmeliyiz. Bu duygularla bütün şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. KAYNAK: [1] Riyazü’s-Salihin, 2/535 Firhist’e Geri Dön 15 2001 HUTBELERİ 1 23 - Mart HİCRET Kıymetli Mü’minler! Önümüzdeki 26 Mart Pazartesi günü Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretinin 1422. yılını idrak etmiş olacağız. İnsanlığın yaratılış gayesini, ahiret inancını yitirdiği, insanî değerlerini kaybettiği, şirke, zulme ve her türlü ahlaksızlığa saplandığı bir dönemde Yüce Rabbimiz, Hz.Muhammed (A.S.)’ı son peygamber olarak göndermiştir. Aziz Mü’minler! Hz. Peygamber’in gönderilmesiyle ölmüş kalpler dirildi, pörsümüş vicdanlar merhamete kavuştu, insanlık, yolunu düzelterek, yeniden huzur buldu. Ancak Mekkeliler bu ilahi rahmetin değerini gereği gibi kavrayamadılar, 13 yıllık tevhid mücadele3 cirleri barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal 8/74) Aziz Müslümanlar! Hicretten 17 yıl sonra Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Hz. Ali’nin teklifiyle bu yolculuk, Hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edildi. Hicret; Hak’kın batıla galip gelmesi ve islamı tümüyle yaşamanın azmidir. Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve canlardan feragat etmenin sembolüdür. Hicret; Ensar ve Muhacirinin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, milli birlik ve bütünlüğün en güzel timsalidir. Hicret; ilk müslümanların inançları uğruna gösterdikleri fedakarlığın doruk noktasıdır. Hutbeme hicretle ilgili bir ayet mealiyle son veriyorum: “... Onlar hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım...” Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sinin sonunda, inanan bir avuç Müslümana kendi memleketlerinde yaşama hakkını çok gördüler. Yüce Kitabımızda şöyle buyurulmuştur: “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf 61/8) Nihayet Allah, Habibine vahyederek Medine’ye hicret etmelerini bildirmiştir. Sevgili Peygamberimiz Peygamberliğinin 13. yılında ashabıyla beraber, yurtlarını, mallarını, hatta sahabeden birçoğu anne, baba, eş ve çocuklarını bırakarak Medine’ye hicret etmek zorunda kaldılar. İlahi nura susayan gönüller tarafından cihanşümül bir misafir olarak karşılanan Peygamberimiz’e, Ensar ve Muhacirlerin sergiledikleri dostluk, kardeşlik ve fedakarlığın bir benzerine tarih henüz şahit olmamıştır. Bu müstesna olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmıştır: “İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler; muha4 Firhist’e Geri Dön 16 2001 HUTBELERİ 1 30 - Mart İSLAM’DA KADIN HAKLARI Aziz Mü’minler! Dünya ve ahiret saadetini hedefleyen İslam Dini, toplumun temeli olan aileyi sevgi ve saygıya dayanan bir kurum olarak tanımlamıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Huzur bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet bağları oluşturması da Allah’ın varlığının delillerindendir. Gerçekten bunda düşünen bir toplum için alınacak dersler vardır”[1] buyrulmaktadır. İslam’da eşler birbirlerine karşı yükümlü ve sorumlu kılınmışlardır. Ailede erkeğin kadına nasıl davranacağı konusunda Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır. “İmanı en olgun olan mü’min, 3 ve dengeli bir ruh yapısına kavuşturulmalıdır. Bu itibarla kadın ailenin ve dolayısıyla da toplumun temel taşıdır. Onun mükemmelliği, toplumun mükemmelliğini hazırlayacaktır. Dinimiz, ana-babaya geleceğin anneleri olması bakımından; kız çocuğunun terbiyesi üzerine daha bir hassasiyetle ve sevgiyle eğilmeyi tavsiye etmektedir. Kız çocuğunu bakıp büyütüp, güzelce terbiye edene cennet, hem de cennette en güzel makam, Rasulullah’a (S.A.S.) komşu olma makamı va’d edilmektedir.[3] Aziz Müslümanlar! İslam’da kadın, bazı kötü niyetlilerin iddia ettikleri gibi; kişiliği olmayan, bu sebeple de kocaya tabi olmak zorunda kalan, kendisini yönetmekten aciz, aklı bir şeye ermeyen bir varlık asla değildir. Bilakis, mehir isteme ve mülk edinme hakkına sahip şahsiyetli bir varlıktır. Evlilik müessesesinde erkeğin hayat arkadaşı olarak kabul edilmiştir. Bütün bu güvenceler karşısında, inançlı bir kadının aldığı insani ve Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ahlakça en güzel olandır. En hayırlınız da hanımına en güzel davranandır.” Aile hayatı konusunda da en güzel örneği teşkil eden Peygamberimiz, hiçbir zaman hanımlarına sert muamelede bulunmamış ve onlara karşı daima iyi davranarak, şefkatle muamele etmiştir. Muhterem Müslümanlar! Kadınlar, Yüce Allah’ın bizlere birer emanetidir. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde; “Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir.”[2] buyurmuştur. Dolayısı ile bu emanete saygılı davranmak herkesin boynunun borcudur. İslamiyet, kadının toplumdaki yerini çok iyi ve sağlam bir şekilde belirlemiştir. Kadın, insan neslini doğuran ve yetiştiren muhterem bir varlıktır. Onun kalbi, sevgi ile nakış nakış işlenmelidir ki, çocuklarını o sevgiyle korusun, büyütsün ve topluma yararlı insanlar haline getirebilsin. Onun içindir ki evlat, hayatı tanımaya, akli ve ruhi melekelerinin gelişmeye başladığı çocukluk döneminde, sevgiye doyurulmalı, sağlıklı 4 dini terbiye; onun çocuğunu şefkatle emzirmesini de, evin işlerinde kocasına yardımcı olmayı da ona telkin eder. İslamiyet, kocasına itaat eden, geçim ehli bir hanımın, Allah’ın rızasına nail olacağını müjdeler ve ona layık olduğu değeri verir. Aziz Mü’minler! Hutbemizi Rabbimizin şu beyanı ile bitirelim: “Onlar sizin örtüleriniz, siz de onların örtülerisiniz. Onların sizin üzerinizde, sizin de onların üzerinde haklarınız vardır.”[4] buyurarak kadının erkekle karşılıklı sorumluluklarını beyan etmiştir. Gerçek huzur ve saadet hiç şüphesiz ki Allah ve Rasulünün emir ve tavsiyelerine uymakla mümkün olacaktır. KAYNAK: [1] Rum 21 [2] Veda Hutbesi [3] Riyasü’z Salihin C.1/270 [4] Bakara S. A.187 ve 228 Firhist’e Geri Dön 17 2001 HUTBELERİ 1 06 - Nisan İSLAM’DA SAĞLIĞIN ÖNEMİ VE BULAŞICI HASTALIKLARDAN KORUNMA Muhterem Müslümünlar! Yüce Allah’ın imandan sonra insanlara verdiği en büyük ve en değerli nimetlerden birisi de sağlıktır. Sağlık olmadan hayatta hiçbir şey olmaz. Çünkü sağlıksız hayatın ne tadı ve ne de bir anlamı vardır. İnsan; hayatını sağlık, afiyet ve mutluluk içerisinde sürdürdüğü müddetçe neşeli, mutlu, huzurlu ve verimlidir. Bu sayede insan hayatın tadı ve güzelliğine; ahiret alemindeki tüm saadetlerin kazanılmasına ulaşır. Sağlığı, huzuru ve mutluluğu yerinde olmayan bir Müslüman’ın, ne kendisine, ne ailesine ve ne de içinde yaşadığı topluma bir faydası olamaz. Değerli Mü’minler! 3 ve buna benzer diğer zararlı maddeler gibi... Sağlığımızı korumanın iki yönü vardır. Birincisi tedbir ikincisi tedavidir. Bulaşıcı hastalıklardan kaçınmak, her türlü temizlik kurallarına azami şekilde dikkat etmek; her vesileyle ellerimizi sabunla yıkamak, dengeli beslenmek, gıdasız kalmamak, her türlü mikroplu içecek ve yiyeceklerden uzak durmak ve mutlaka bu hususta hekimin tavsiyelerine uymak tedbirdir. Her türlü tedbire ve korunmalara rağmen hastalık gelirse, şifa aramak ve bulmak için gereğini yapmak da tedavidir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz; “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz.! Zira Allah, ihtiyarlıktan başka dermansız bir hastalık vermemiştir.” (3) Yüce Allah ise Kur’anda “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız”(4) diye buyurmaktadır. Aziz Müslümanlar! Hayat mücadelesinde başarılı olmak istiyorsak sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak mecburiyetindeyiz. Çünkü insanoğlu Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Her zorluğun bir kolaylığı, her yokuşun bir inişi olduğu gibi, yaşlılıktan başka her derdin de bir devası vardır. Yüce Allah, şifası olmayan bir hastalık yaratmamıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) “Allah, şifası olmayan hiçbir hastalık yaratmamıştır.” (1) “İhtiyarlık hariç her hastalığın bir çaresi ve ilacı vardır.” (2), diye buyurmaktadır. Bu nedenledir ki, İslâm dinî, insan sağlığına çok önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim'de ve Peygamberimizin sahih sünnetinde hayatın ve sağlığın Cenab-ı Hakk’ın en büyük emanet ve nimeti olduğu belirtilerek bunların korunması emredilmiştir. Muhterem Mü’minler! Bilgi çağının tüm nimetlerini paylaştığımız şu zamanda modern dünyanın teknik buluşları, sanayileşme, büyük kalabalıkların bir arada yaşama zorunluluğu, iletişimin zirveye ulaştığı çağımızda insanlara bir takım kolaylıklar sağladığı gibi rahatsız eden bir takım hastalıkları da beraberinde getirmiştir. Stres-gürültü, çevre kirliliği, hastalıklı ve zararlı besin maddeleri 4 kıyamet gününde ilk olarak sağlık nimetine değer verip vermediğinden sorulacaktır. Dünyada huzurlu ve mutlu olabilmek , başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmek, ahirette de hesabı kolay verebilmek için sağlığımıza son derece dikkat etmeliyiz. Hutbemi Kanuni Sultan Süleyman’ın şu veciz sözüyle bitiriyorum. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” KAYNAK: 1)Ahmet b.Hanbel: 4278, İbn.Mace 3436, Ebu Davut 3855,Tirmizi 2039 2)Buhari: 10/113, İbn.Mace: 3939 3)Ebu Davud: 4/3,7 4)Bakara Suresi: 195 Firhist’e Geri Dön 18 2001 HUTBELERİ 1 13 - Nisan İSLAMDA DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ Muhterem Müslümanlar! Yaratılmışların en şereflisi olan insanın; yeme, içme ve barınma gibi maddî ihtiyaçlarının yanında, inanma ve ibadet etme gibi manevi ihtiyaçları da vardır. Çünkü insan, Allah’a ibadet etmesi için yaratılmıştır. (1) Yüce Allah (c.c.); her şeyi insan için var etmiş ve insana sayamayacağı kadar çok nimet vermiştir. İbadet görevini yapabilmesi, salih ameller işleyebilmesi, kötülüklerden korunabilmesi böylece dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayabilmesi için insana akıl, irade, vicdan, iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırabilecek yetenek vermiş, bununla yetinmemiş ilk insandan itibaren rehber olmak üzere peygamber ve kitaplar göndermiştir. Peygamberler, insanları iman, ibadet, 3 larını sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak üzere görevlendirilmiştir: “(Ey Peygamberim!) Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin, insanların üzerinde bir zorba değilsin” (5) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Aziz Müslümanlar! İman edip, ibadet eden veya inkâr edip isyan eden kişi her ne yaparsa kendisi için yapmış olur. Peygamber, sadece insanları hakka, doğruya, iyiye ve güzele davet eder, onlara yol gösterir, inkar edip isyan edenlerin dünya ve âhiretteki cezalarını, iman edip ibadet edenlerin de mükâfatlarını bildirir. İman ve ibadeti veya inkâr ve isyanı tercih edecek olan insanın kendisidir. İnsan bu tercihine göre mükâfat veya ceza görecektir. İman ve ibadetin Allah katında kabul olması için zorlama olmadan kişinin hür iradesiyle ihlas ve samimiyetle yapılması gerekir. Zorlama ile ne iman olur ne de ibadet. Zorlama ile yapılan iman, gerçek iman değil, zorlama ile yapılan ibadet de gerçek ibadet değildir. Onun için Yüce Allah (c.c.), din konusunda zorlama yapmayı yasaklamıştır. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön takva, güzel ahlak ve iyi işler yapmaya ve günah olan söz, fiil ve davranışlardan sakınmaya davet etmişler, ancak onları bu konuda zorlamamışlardır. Çünkü Yüce Allah (c.c.), insanı; malı ve evladı, hayır ve şer, iyilik ve kötülük... kısaca hayatı ve ölümü ile imtihana tabi tutmuştur. İmtihan halinde olan insanın iradesinde hür olması gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey Peygamberim! İnsanlara) de ki: Hak Rabb’inizden (gelmiş)tir. Öyle ise dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin ” buyurmuştur. (2) Bu hürriyet içerisinde iman edenler de inkâr edenler de olmuştur. Allah (c.c.) insanları iman ve ibadete zorlamamıştır. Çünkü dinde zorlama yoktur. (3) Eğer zorlasaydı yer yüzünde iman edip ibadet etmeyen hiç kimse bulunmazdı. Bu gerçeği Yüce Allah Kur’an’da şöyle bildirmektedir: “(Ey Peygamberim!) Eğer Rabb’in dileseydi yer yüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen iman etsinler diye insanları zorlayacak mısın?” (4) Peygamberler, insanları dine zorlamak için değil, dini tebliğ etmek ve din kural4 Değerli Müminler! Yüce Allah, insanları iman ve ibadet etmeye zorlamayı yasakladığı gibi, iman ve ibadet etmek isteyen her hangi bir insana engel olmayı da yasaklamıştır. Çünkü insan, doğuştan din duygusu ile yüklü olarak yaratılmıştır. Hak veya batıl, doğru veya yanlış, her insanın bir inancı vardır. Müslüman olarak bize düşen görev; dinimizi öğrenmek, yaşamak, hikmet ve güzel öğütle insanlara anlatmaktır. İnsanları dine zorlamaya hakkımız olmadığı gibi, iman ve ibadetleri sebebiyle kınamaya veya iman ve ibadet etmelerine engel olmaya da kimsenin hakkı yoktur. Hutbemize şu ayet meali ile son verelim: “ Kim salih bir amel işlerse, kendisi için işlemiş olur, kim de kötü bir amel işlerse, kendi aleyhine yapmış olur. ” (6) KAYNAK: 1)Zariyat Suresi: 56 2)Kehf Suresi: 29 3)Bakara Suresi: 256 4)Yunus Suresi: 99 5)Ğaşiye Suresi: 21-22 6)Fussilet Suresi: 46 Firhist’e Geri Dön 19 2001 HUTBELERİ 1 20 - Nisan ÇOCUK TERBİYESİ VE SEVGİSİ Muhterem Mü’minler! Allahü Tealanın insanlara lütfettiği nimetler sayısızdır. Bu nimetleri en iyi şekilde değerlendirmek, hayata sunabilmek müminin en büyük görevidir. Nimete şükür; ona gereken değeri vermek, yerinde kullanmak ve onu faydalı hale getirmekle olur. Dinimizin muhatabı insan, gaye ve hedefi ise insanın dünya ve ahirette mutluluğu ve saadetidir, toplumun huzurudur. Toplumu meydana getiren en önemli unsur çocuklardır. Onlar hayatın başlangıcı ve bugüne taşıyanlardır. Bugünün çocukları da hayatı yarına taşıyacaklardır. Çocuk; gözümüzün aydınlığı, evimizin neşesi ve dünya hayatının meyvesidir. Geleceğimizin teminatıdır. Onların iyi terbiye edilmesi gerekir. 3 munuz onları koruma olur.” (3) buyurmuşlardır. Çocuğa Allah’ın emirlerini emrederken çok dikkatli davranılması gerekir. Peygamberimiz (s.a.v) bu hususta şöyle buyururlar: “Çocuklarınıza hoş muamelede bulunun ve onları en güzel şekilde terbiye edin.”(4) Mü’minler! Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde her anne-baba çocuklarını iyi terbiye etmekle emrolunmuştur. Bu görevlerin ihmali yaşanılan toplum için büyük zararlar meydana getirir. Küçük yaşta çocukları terbiye etmez veya ihmal edersek, büyük yaşlarda isyan ettiklerinde, bir felaketle karşı karşıya geldiklerinde şikayete hakkımız olamaz. O halde Mü’minler! Gözümüzün aydınlığı, evimizin neşesi ve dünya hayatının meyvesi olan çocuklarımızı iyi terbiye edelim. Onların kalbine; Allah, Peygamber ve vatan sevgisini yerleştirelim. Zamanında onları ibadetlere alıştıralım. Kısacası Peygamberimiz (s.a.v)’in; “Hiçbir baba çocuğuna güzel Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Mü’minler! Allahü Teala Kur’an-ı Kerim’de çocuklar için; “Dünya hayatının süsü ve zineti...” (1) buyurmuştur. Yüce Kitabımızın süs ve zinet olarak vasıflandırdığı bir varlığı, İslam’ın emrettiği şekilde büyütmek ve terbiye etmek gerekir. Bu konuda gerek Allahü Tealanın, gerekse Peygamberimizin emir ve tavsiyeleri vardır. Allahü Tealanın şu ayeti kerimede: “Ey iman edenler! kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır...”(2) buyurması üzerine, Hz. Ömer (R.A.) : Peygamberimize yönelerek: “Ey Allah’ın Rasulü! Kendimizi Allah ve Rasulünün emirlerine itaat ederek yasaklarından kaçınarak koruyabiliriz. Fakat eşlerimizi ve çocuklarımızı cehennem ateşinden nasıl koruyabiliriz?” diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) cevaben; “Allah’ın size emrettiklerini, sizde onlara emredersiniz. Allah’ın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklarsınız. Bu tutu4 terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz” (5) hadis-i şerifini unutmayalım. KAYNAK: 1) Kehf Suresi: 46 2) Tahrim Suresi: 6 3) Hutbe, 1996 Kasım 4) Seçme Hadisler, Sh. 164 5) 250 Hadis, 204 Firhist’e Geri Dön 20 2001 HUTBELERİ 1 27 - Nisan ÖLÜM VE HATIRLATTIKLARI Muhterem Mü’minler! Allahü Teala yarattığı her canlı için belli bir yaşam süresi koymuştur. Bu sürenin sonuna ecel denir. Her ne suretle olursa olsun ecel dediğimiz vakit gelince, ölüm olayı meydana gelir. Bir dakika bile sonraya geciktirilmez. Her canlı için ölüm bir gün er geç gelecektir. Yaratan ve yaşatan Allah (c.c.) olduğu gibi, öldüren de yani ölümü yaratan da odur. Ondan başka bir yaratıcı ve öldürücü yoktur. Ölüm Allah’ın emridir, hüküm onundur. “Biz Allah’ın kullarıyız ve ona döneceğiz.”(1) Ancak, hiç kimse nerede ve ne zaman öleceğini bilemez. Yaşlandıktan sonra ölüm gelebileceği gibi, çok erken yaşlarda da gelmesi mümkündür. 3 mümin olarak yaşayıp mümin olarak ölmek için gayret etmelidir. Dünyada bir eser ve hoş bir seda bırakarak ölebilirsek ne mutlu bizlere. Geride kalanlara düşen görev; ölenin ailesine taziyede bulunmak, onlara yemek ikram etmek, ölenin borcunun ödenmesine yardımcı olmak, vasiyetini yerine getirmek, ölü için dua etmek, hayır hasenatta bulunmak, geride bıraktıklarını, dost ve arkadaşlarını gözetmek, kabirleri ziyaret etmek suretiyle ibret almaktır. Zira musalladaki her cenaze, ziyaret edilen her kabir, en etkili hatipten daha tesirlidir. Hutbeme Al-i İmran Suresinin 185. Ayetinin mealiyle son veriyorum: “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim Cehennemden uzaklaştırılıp Cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir...”(3) 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Mü’minler! Ölüm olayı, ruhun bedeni terk etmesi ve insanın bu dünyadan ahirete göç etmesi demektir. Diğer bir ifadeyle insanın dünyasını değiştirmesidir. Ölen bedendir, ruh ölümsüzdür. Ölüm ve cenaze ile ilgili dini merasimlere; bilgisizlik ve eski kültürlerin etkisi sebebiyle bazı bid’at ve hurafelerin karıştığı görülmektedir. Cenazenin arkasında alkış tutulması, şarkı ve türkü söylenmesi, cenazenin, tabutun ve kabrin başında çalgı çalınması, cenazeyi taşırken yüksek sesle zikir yapılması, mezarda para dağıtılması veya para toplanması, mezarlara bez bağlanması, mum yakılması gibi İslam’ın ruhuna uygun olmayan davranışlar İslam dinine sonradan sokulmuş bidatlardır. Bunların ölüye hiçbir faydası yoktur. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor. “Ölüyü üç şey takibeder; ehli, malı, ameli, bunlardan ikisi geri döner, biri ölüyle kalır. Dönenler ehli ve malı, kalan ise amelidir.”(2) Bu dünyada insan, 4 KAYNAK: 1) Bakara Suresi: 156 2) Sahih-i Buhari Rikak 42, Züht 5 3) Al-i İmran Suresi: 185 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 21 2001 HUTBELERİ 1 04 - Mayıs ÖLÇÜLÜ VE TUTARLI OLMAK Muhterem Müslümanlar! Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerîm’de Cenab-ı Allah bizlerden, önce kendisini tanıyıp bilmemizi, sonra da ölçülü ve tutarlı hareket etmemizi istemektedir. İslâm ahlakının özünü ve temelini oluşturan ölçülü ve tutarlı olmak, insanı şahsiyetli, inandırıcı ve başarılı kılan hasletlerin başında yer almaktadır. Ölçülü ve tutarlı olmak, kişinin inandığı gibi yaşaması, sözüyle özünün bir olması, yüce dinimizin getirmiş olduğu ölçülere uymasını gerektirir. Yüce Allah Rahman Suresinin ilk ayetlerinde kainattaki her şeyi ölçü ve denge içerisinde yarattığını bildirmekte ve belirlenen bu ölçülerin çiğnenmemesini emretmektedir. Muhterem Müslümanlar! İnsan bildikleri ve söyledikleri kadar, 3 ması sebebiyle meydana gelen çeşitli kazalar sonucu onlarca insanımızın hayatını kaybettiği, trilyonlarca liraya varan milli servetin de yok olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Muhterem Müslümanlar! Allah katında sevimli, insanlar nazarında da itibarlı bir mevkiye yükselmek ve takdir edilmek isteyen herkes, dinin ve toplumun koyduğu kurallara saygılı, davranışlarında da ölçülü ve tutarlı olmak zorundadır. İslam hakkında bir şeyler öğrenmek isteyen bir sahabeye “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol”3 diye buyuran Peygamberimizin, bu ölçüsünü çok iyi düşünmeli ve hayatımızın her safhasında ölçülü olmayı dikkate almalıyız. Sözümüzle, özümüzle her iş ve hareketimizde dosdoğru davranmalıyız. 2 Firhist’e Geri Dön bildiklerini ve söylediklerini hayata geçirmekle değer kazanır ve inandırıcı olur. Söylediklerini yapmayan kimseler ise, toplum içindeki itibarlarını yitirir ve güven duygularını sarsarlar. Nitekim Cenab-ı Allah, “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz!?. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir öfke sebebidir”1 buyurarak inananları ölçülü ve tutarlı olmaya davet etmektedir. Ölçülü ve tutarlı olmak, şüphesiz aklı kullanmanın ve mantıklı düşünmenin bir neticesidir. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurmaktadır. “Sizler Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?! Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?!”2 Değerli Mü’minler! Günlük hayatımızda fert ve toplum olarak yapmakta olduğumuz ölçüsüz ve tutarsız hareketlerimizin nelere mal olduğuna, bizleri ne büyük acı ve sıkıntılarla karşı karşıya getirdiğine şahit olmaktayız. Meselâ hemen her gün kurallara uyulma4 KAYNAK: 1- Saf Suresi : 2-3 2- Bakara Suresi :44 3- Müslim, iman : 62 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 22 2001 HUTBELERİ 1 11 -Mayıs ANNE HAKKI VE ANNE SEVGİSİ Muhterem Müslümanlar ! Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmeli olan insan bir çok görevlerle sorumlu tutulmuştur. Bu görevlerin başında Allah’a karşı görevlerimiz ile ailemize karşı sorumluluklarımız gelmektedir. Allah, insanın ve bütün kainatın yaratıcısıdır. Anne ve babamız ise dünyaya gelişimizin sebebidirler. Canlılar arasında insanın ayrı bir yeri vardır. Yeni doğan çocuk, hayatını devam ettirebilmek için zorunlu olan en tabii ihtiyaçlarını bile karşılamaktan acizdir. Belli bir süre bakıma, himayeye, şefkate muhtaçtır. Bu çocuğa en iyi bakacak, onu her türlü olumsuzluklara karşı, kendi hayatını 3 davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı Öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle” buyurmaktadır. Görüldüğü üzere dinimiz, ebeveynimizi üzmek, incitmek, şöyle dursun; yüzlerine karşı “Öf” bile demeyi yasaklamış, onlara son derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve onları yürekten sevmeyi emretmiştir. Anne-babamız bize darılsalar da, kırıcı ve acı sözler söyleseler de, onlara daima güler yüz göstermeli, hoş görülü olmalıyız. Onlardan hiçbir zaman şikayet etmemeliyiz. Aziz Mü’minler ! Anne sevgisi, sevgilerin en güzelidir. Anne; bağlılığın fedakarlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür. Anne, ilâhi rahmete benzer. Hep verir, fakat karşılık beklemez. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bile tehlikeye atarak koruyacak ve himaye edecek olan yegane varlık annedir. O anne ki, çocukları için bir çok sıkıntılara katlanır. Sevgi ve şefkat duyguları ile onları her türlü tehlikelerden, dert ve sıkıntılardan korumaya çalışır. Onların büyümeleri ve iyi bir insan olmaları için eşiyle birlikte çalışır, didinir. O, gerektiğinde yemez, yedirir. Giymez, giydirir. Dinimiz, anne-babanın çocukları için katlandığı sıkıntılara, çektiği çilelere karşılık onları mükafatlandırmış, Allah’ın rızasının kazanılabilmesi için öncelikle anne-babanın rızasının kazanılmasını emretmiştir. Anne-babanın rızasını kazanmak; gönüllerini hoş tutmakla, onlara hizmet etmekle, öğütlerini dinlemekle, onlara saygılı davranmakla, emirlerini yerine getirmekle, onları üzmemekle, incitmemekle, ihtiyaçları varsa o ihtiyaçları gidermekle mümkün olur. Bu konuda; Yüce Allah İsra Sûresi 23. Ayetinde: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, Anne-Babanıza da iyi 4 Yüce dinimiz, anneye ve anne sevgisine özel bir yer vermiş, cenneti annelerin ayakları altına sermiş, vaktinde kılınan namazdan sonra en sevimli işin anneye iyilik etmek olduğunu, Allah’ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın en kestirme yolunun anneye hizmetten ve anneyi gereği gibi sevmekten geçtiğini bildirmiştir. Muhterem Mü’minler ! Anneler, senenin belli bir gününde sevilip, diğer zamanlarda ihmal edilecek varlıklar değildir. Anneler, ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve hürmete layık en yüce varlıklardır. Anneler, başların tacı, gönüllerin ilacıdır. -Ne mutlu, annelerini, layıkıyla sevenlere; onları her zaman hatırlayanlara, annelerine en güzel şekilde hizmet edenlere, annelerinin hayır dualarını alıp, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilenlere. Firhist’e Geri Dön 23 2001 HUTBELERİ 1 18 - Mayıs GENÇLİK BÜYÜK BİR NİMETTİR Muhterem Mü’minler! Gençlik, tüm hareket ve heyecanıyla, geçen dünümüzün adı. Yaşadığımız geleceğe döndüğümüzde, istikbalimizi teslim edeceğimiz yarınlarımızdır. Bir ülkenin yarınlarından emin olması, yetiştirdiği gençliğin sağlıklı, duyarlı ve tutarlı olmasıyla mümkündür. Gençlerine iyi imkanlar hazırlayamayan, onların ihtiyaçlarını göremeyen, seslerini duyamayan milletler, aslında geleceklerini tehlikeye atan milletlerdir. Gençlik, milletler için bulunmaz bir nimet, önemli bir güç, yararlanılması gerekli olan muazzam bir kuvvettir. Bir millet gençlerinden iyi yolda yararlanabilirse, hem o millet için ve hem de insanlık için sonsuz yararları vardır. Böyle bir sonuç, gençliğin iyiye, güzele yönlendirilmesiyle 3 mını uygulamaktadırlar. Böylece taze ve zinde güç gençlik, günden güne eriyip gitmektedir. Gençliğimiz bu tür tuzaklara karşı uyanık olmalıdır. Muhterem Müslümanlar! Şunu hemen ifade etmeliyiz ki, Allah’a şükürler olsun ülkemizde gençliğimizin büyük bir çoğunluğu kendi değerlerine sahip, sorumluluklarının bilincinde, vatan ve millet sevgisiyle yoğrulmuştur. Bu yapının ilelebet devam etmesi bu değerlerimizin gençlerimize bütün yönleriyle aktarılmasıyla mümkündür. Devletimizin bu alanda alacağı tedbirlere milletçe destek vermemizin yanında gençliğimize sahip çıkarak onları sağlam bir inanç ve köklü bir millet sevgisinde birleştirmeliyiz. Sevgili gençlerimiz! Şunu hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmamalısınız ki, sizler bizim ümidimiz ve geleceğimizsiniz. Cennet vatanımız üzerinde oynanmak istenen oyunları bozacak ve boşa çıkaracak güçtesiniz. Ömrünüzün baharı sayılabilecek bu çağ, sevgi ve nefreti en yoğun yaşadığınız çağNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön elde edilebilir. Gençlik ihmale uğrar, yoldan çıkarsa hem o toplum ve hem de gençliğin kendisi ülke için bir endişe ve üzüntü kaynağı haline gelir. Aziz Mü’minler! Gençliğin yaratılışından kaynaklanan sürekli hareketliliği, ülke yararına yönlendirilemediği zaman, gençlik çeşitli mihrakların ve kötü emelli kişilerin tesir alanı içerisine düşebilir. Bir toplumu yok etmek, yıpratmak ve zora sokmak isteyen şer güçler, öncelikle o toplumun değerlerini ve gençliğini hedef alırlar. Bilirler ki; Değerlerini yitirmiş, gençliği ifsat olmuş milletler, şer güçlere karşı dayanma gücünü devam ettiremezler. İç barış ve huzurlarını kaybederler. Bunun için de terör ve uyuşturucu belasını silah olarak kullanırlar. Terör ve uyuşturucu, iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Terör örgütleri, bir yandan aldatılmış ve kandırılmış gençleri insanlık dışı eylemlere sürüklerken; diğer taraftan da kandıramadıkları gençleri uyuşturucu ile zehirleme ve tesirsiz hale getirme progra4 dır. Nefret kötülerin, sevgi ise Allah’ın iyi kullarının yoludur. Önce, en yakınımızdan başlayarak birbirimizi; sonra, uğruna binlerce gencimizi feda ettiğimiz cennet vatanımızı, bayrağımızı sevmeliyiz. Bizi biz yapan değerlerimizi sevmeliyiz. Sevmeliyiz; çünkü, nefret ve kin tohumlarının yeşermemesi için en etkili ilaç, yine sevgidir. Her zaman gençleri yanında bulmuş olan sevgili Peygamberimiz; “İnsanlar içinde Allah’ın en çok sevdiği kimse, kötülükleri terkedip iyiliklere yönelmiş olan gençtir.” Buyurmuşlardır. Ne mutlu bu müjdeye mazhar olabilenlere! KAYNAK: Enfal 53 (Ramuzu’l-ehadis, s. 383) Firhist’e Geri Dön 24 2001 HUTBELERİ 1 25 - Mayıs İSTANBUL’UN FETHİ Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizde İstanbul’un fethinin anlamı çok büyüktür. İstanbul’un fethi konusunda Sevgili Peygamberimiz: “İstanbul muhakkak feth edilecektir. Onu feth eden komutan ne güzel komutan; Onu feth eden ordu ne güzel ordudur.”1 buyurmuşlardır. Rasûlullah’ın bu müjdesine nail olmak isteyen Müslümanlar, İstanbul’u defalarca kuşattılar. Çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmed komutasındaki Türk Ordusu 29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethetti. Böylece bu şeref aziz milletimize nasip oldu. Fetih günü Fatih Sultan Mehmed, Topkapı’dan şehre girerek, Bizans halkının sığındığı Ayasofya’ya gitti. Orada bulunan dini liderlerden ve insanlardan bazılarının 3 duymadan yaşayageldiler. Bütün bunlar necip milletimizin her türlü inanca ve ırka gösterdiği hoşgörüyü aksettiren tarihi belgelerdir. Yüce milletimiz hiçbir zaman zulme tevessül etmemiştir. Milliyeti ve inancı ne olursa olsun hiçbir insana kötü muamele yapmamıştır. Her türlü inanca hoşgörü göstermiştir. Tarihimizdeki bütün fetihler, haksızlıkların yok edilmesi ve zulmün sona erdirilmesi için yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra da, orada yaşayan Hıristiyanlar o zamana kadar görmedikleri adalet, eşitlik ve huzura kavuşmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Şanlı ecdadımızın canları ve kanları pahasına fethederek bizlere emanet bıraktıkları güzel İstanbul’u ve aziz Anadolu’muzu, atalarımızın mukaddes emaneti bilip, canımız gibi koruyalım. Onlara layık bir nesil olabilmek için daha çok çalışıp ülkemizi imar edelim. Her köşesini cennetten bir parça bilip, en güzel şekilde koruyalım. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kendilerini yerlere atmış olduğunu görünce onlara: “Kalkın! Ben Sultan Murat Han Oğlu Sultan Mehmed derim ki: Bu günden itibaren canınız ve hürriyetiniz teminatım altındadır.” dedi. Değerli Mü’minler! Bu fetih, o tarihlerde dünyanın bazı bölgelerinde Müslümanların diri diri ateşe atılarak zulme maruz bırakıldığı bir dönemde gerçekleşti. Bu muazzam fethin ertesi Çarşamba günü İstanbul’un her yerinde Fatih Sultan Mehmed’in fermanları okundu. Şehrin içinde saklanan halkın, hiçbir şeyden çekinmeksizin ve cesaretle ortaya çıkmaları istendi. Canlarının, mallarının, ırzlarının, korunacağı, din ve mezheb hürriyetleri ile milli örf ve adetlerinin tamamen Türk kanunlarının teminatı altında bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerini seçmelerine izin verildi. Aziz Müslümanlar! Fatih’in bu fermanına o kadar sadakat gösterildi ki, güzel yurdumuzda diğer ırk ve din mensupları, hiçbir rahatsızlık 4 Her karış toprağı şehit kanıyla yoğrulmuş bu kutsal topraklarda, birlik ve dirlik içinde yaşayalım. KAYNAK: 1- Ahmet bin Hanbel C, 4/335 Firhist’e Geri Dön 25 2001 HUTBELERİ 1 01-Haziran ÖRNEK İNSAN HZ. MUHAMMED (S.A.S.) Muhterem Müslümanlar! Her toplum kendi seçkin şahsiyetlerini örnek alır. İlim, irfan ve akl-ı selim sahibi insanların da yapacağı budur. İşte bu insanlar dünya ve ahirette, mesut ve bahtiyar olurlar. Bu tür bahtiyar insanlardan yoksun olan toplumlar ahlâki çöküntüye düşerler, huzurları bozulur; güç ve kuvvetlerini kaybederler; anarşinin içine düşerler. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur. Aziz Mü’minler! Dinî ve ahlakî hayatımızın en büyük örnek şahsiyeti, hiç şüphe yok ki, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in örnek hayatı incelendiğinde; 3 sözü tutardı. Şakayla da olsa, asla yalan söylemezdi. Henüz peygamber olmadan “güvenilen kişi” unvanını kazanmıştı. Bunun içindir ki, Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Sizin için, Allah’ın Rasulü (Hz. Muhammed), Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokca zikredenler için, güzel bir örnektir.” [1] buyurur. Bunun yanında; Allah Teala Kur’an’da Yüce Peygamberimizin “En üstün ahlâk üzere bulunduğunu” [2] ,“Allah’ın rahmetinin eseri olarak ümmetine yumuşak ve merhametle davrandığını” [3] bildirmiş ve “Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” [4] buyurmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de “Sizin en hayırlınız, ahlâken en güzel olanınızdır.” [5] , “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” [6] buyurmuştur. Muhterem Müslümanlar! Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön O’nun muhteşem özellikleri, açıkça görülür. Allah Rasûlü, kimsenin ayıbını yüzüne vurmaz, hoşlanmadığı ve yanlış gördüğü bir davranış olursa o davranışı yapanların kim olduğunu belirtmeden ve kimseyi kırmadan, yanlışları düzeltir; kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinler, kimsenin gizli hallerini araştırmaz, kendini ilgilendirmeyen konularla meşgul olmazdı. Allah’a hürmetsizlik yapılmadıkça, kendisine karşı yapılan kötülükleri bağışlar, eline fırsat geçse de intikam almayı düşünmezdi. Zenginfakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmadan insanları eşit tutardı. Hz. Peygamber cömertti. İkram etmeyi çok severdi. Eline geçen hemen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi. Bütün işlerini tam bir düzen ve intizam içinde yapar, vaktini boşa geçirmezdi. Dürüstlükten ayrılmazdı. Verdiği 4 Önümüzdeki Pazarı Pazartesiye bağlayan gece Mevlit Kandilidir. Sevgili Peygamberimizin doğum yıldönümünü kutlarken Müslüman’a yaraşanın onun yüksek ahlakını benimsemek, ailesine, çevresine, milletine ve devletine yararlı bir insan olmaktır. KAYNAK: [1]Ahzap Suresi Ayet:21. [2] Kalem Suresi Ayet:4. [3] Al-i İmran Suresi Ayet:159. [4] Enbiya Suresi Ayet: 107. [5] Buhari Tecrid Terc. 9/318 Hadis No:1456. [6] Malik, el-Muvatta 2/904. Firhist’e Geri Dön 26 2001 HUTBELERİ 1 08-Haziran DÜŞKÜNLERE YARDIM Muhterem Müslümanlar! Toplumu oluşturan bütün fertlerin, içinde bulunduğu durum aynı değildir. Kimi genç, kimi yaşlı, kimi zengin, kimi yoksul; kimi sağlıklı-kimi hasta; kimi kabiliyetli kimi değildir. Bu farklılığın tabii bir sonucu olarak, toplumda; korunmaya, desteğe ve özel ilgiye muhtaç kimseler ortaya çıkmaktadır. Büyük geçim sıkıntısı çeken, yoksulluk sebebiyle mutluluk ve huzuru yitirmiş, yahut yaşlılık ve özürlülük gibi nedenlerle çalışma gücü bulunmayan düşkünler toplumda yardım edilmesi ve ilgi gösterilmesi gereken kimselerdendir. İslam’ın özelliklerinden biri de içtimai hayata önem veren bir din olması3 da kıyamet gününde onun ayıbını örter.” 4 Bir diğer hadis-i şerifte Rasulüllah Efendimiz: “Fukarayı arayın, görüp gözetin. Siz ancak fakirlerinize yardım sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”5 buyurmaktadır. Maddi yardımların yanında, ihtiyaç halinde düşkünlere fiilî olarak da yardım etmek gerekebilir. Bu şekilde yapılacak fiillî yardımları da sadaka olarak nitelendiren6 Peygamber Efendimiz, bu tür yardımların mükâfatını bir hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamaktadırlar. “Kimsesizlerin yardımına koşanlar, Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alırlar.” 7 Muhterem Müslümanlar! Fakirleri ve düşkünleri sevmek ve onlara yaklaşmak, Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleri arasında çokça yer alır.8 Hutbemi bir ayet-i kerime mealiyle bitiriyorum: “Sevdiğiniz şeylerden Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dır. Böyle bir toplumu oluşturan fertler, sıradan bir topluluğun üyeleri değil, birisinin acısı hepsini etkileyen bir vücudun uzuvları gibidir. 1 Bu toplumu oluşturan bütün fertler kardeştir. 2 Peygamberimizin ifadesiyle, İslam toplumunda Mü’minin mü’minebağlılığı, taşları birbirine kenetli bir bina gibidir. 3 Bu tür toplumda, hiçbir kimse aç ve açıkta kalmaz, düşkünler de güvence altındadır. Düşkünlere yardım etmek, İslam kardeşliğinin bir gereği ve gerçek mü’minin özelliklerindendir. Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. O’na zulmetmez onu yalnız bırakmaz, bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da ona yardım eder. Bir kimse bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah 4 Allah için harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz, Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir!”9 KAYNAK: 1 Buhari, Edep: 27. 2 Hucurat, 10. 3 Tecri’di Sarih:12/134. 4 Tecri’di Sarih:7/360; Riyazüs-Salihin:1/284. 5 Riyazüs-Salihin: 1/314. 6 Tecrit:5/194. 7 Riyazüs-Salihin: 1/310. 8 Et-tergip ve’t terhib:3/337. 9 Âl’i imran, 92. Firhist’e Geri Dön 27 2001 HUTBELERİ 1 15-Haziran İSLAM Muhterem Müslümanlar! Varlıkların en mükemmeli insandır. İnsan; sadece maddi bir yaratık değil, manevi yönü de olan bir varlıktır. İnsanın maddi hayatını devam ettirmesi için çeşitli nimetler veren Rabbimiz, maddi-mânevi hayatını devam ettirmesi için de kitaplar ve Peygamberler göndermiştir. İslâm kelimesinde; selam, sulh, sükûn, samimiyet ve bağlılık mânâları vardır. Dinimizdeki anlamı ise; Allah’ın birliğini kabul etmek, ancak ona itaat etmek ve teslimolmak, gönlü ondan başka şeylerden arındırmak ve Allah’ın bildirdiği dînî esasları benimsemektir. İslam, İlahi vahye dayanan hak 3 etmendir. Her ne kadar sen, ibadet ederken onu görmesen de o seni görür2 buyururlar. Gelen kişinin kim olduğu sorulunca; Peygamberimiz O kimsenin Cebrail olduğunu ve insanlara dinini öğretmek için geldiğini, bu dinin ise İslâm olduğunu buyurmuşlardır. Değerli Kardeşlerim! Hz. Ali olgun Müslümanı şöyle tarif eder. Müslüman sözünün eri olur. Onun tebessümü yüzünde, üzüntüsü özündedir. O hoş görür ve affeder, kendisini herkesten aşağı tutar, kibirlenmez, kimseyi çekiştirmez, kimseye kötü söz söylemez. Gözü yaşlıdır, desinler diye hayır yapmaz, riya ve gösteriş nedir bilmez, kimseye kötülük etmez, susması bile ders verir, kimseyi mahcup etmek kasdıyla soru sormaz. Sorduklarını anlamak, anladıklarını da yapmak için sorar, kimseye iftirada bulunmaz, hilmi çoktur, ağır başlıdır, eli açıktır, hayır söyler, kızdığı zaman bile Hak’tan ayrılmaz, sevdiklerinin dertleriyle dertlenir, dostlarından Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dînîn adıdır(1). Yüce Kitabımız Kur’an’da; Size din olarak İslâm’ı seçtim2 buyurulmaktadır. “Bir gün Peygamber Efendimiz, ashabıyla beraber otururlarken, içeriye bir kişi girer. Peygamberimizin yanına kadar ilerler ve önüne diz çöker. Dizlerini Peygamberimizin dizlerine dayayarak; -Ya Muhammed! İman nedir? diye sorar. Peygamberimiz: İman; Allah TeâIâ’ya, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine ve ahiret gününe (öldükten sonra dirilmeye) inanmandır, buyururlar. Tekrar sorar, İslâm nedir? İslâm; Allah’a kulluk etmen, ona hiçbir şeyi ortak koşmamandır. Namaz kılman, farz olan zekatını vermen ve Ramazan ayında orucunu tutmandır” der. O zat üçüncü kez, İhsan nedir? Ey Allah’ın Rasûlü deyince: Peygamberimiz: “İhsan; ibadet ederken Allah seni görüyor gibi ibadet 4 gördüğü olumsuzluklara katlanır, hiç kimsenin felaketine sevinmez, hiçbir kimse hakkında kötü söz söylemez, elbisesitertemizdir. Güler yüzlü, temiz özlüdür, özünde sözü, sözünde özü okunur, iyi insan, gerçek Müslüman, işte budur.3 KAYNAK: 1 Âl-i İmran, 3/19. 2Maide:5/3 3Tac. Cilt 1, s. 24 4YALTKAYA, Ord. Prof. Dr. Şerafettin, Hatiplik ve Hutbeler, s. 156. Firhist’e Geri Dön 28 2001 HUTBELERİ 1 22-Haziran İSLÂM’DA OKUYUP YAZMA VE EĞİTİMİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Dinimiz eğitime, okuma ve öğrenmeye çok büyük önem vermiştir. İnsanlar devamlı huzur ve mutluluğa kavuşmak için büyük çabalar gösterirler. Bu amaca ulaşabilmek için takip edilecek yol, hiç şüphesiz iyi bir eğitim ve öğretimdir. Bunlara gereken önem verilmedikçe, istenilen amaca ulaşmak mümkün değildir. Dinimiz ilme, okuyup yazmaya gereken önemi vermiş; dikkatimizi bu noktaya çekmiş ve bizlerden daima müsbet yolda çalışmayı istemiştir. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de: “Yaratan Rabbinin adıyla oku; 3 mak, bilgimizi artırmak için devamlı gayret etmeliyiz. Bir âyet-i kerimede Cenab-ı Hak “Rabbim benim ilmimi artır”4, diye dua etmemizi öğütlemiş, diğer bir âyet-i celilede de: “...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...”5 diye buyurmak suretiyle bilginin ve bilgi sahibinin değerinin ne kadar yüce olduğunu ortaya koymuştur. Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde: “Faydalı olan ilim mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın”6. İlimden daha faydalı bir şey olmayacağına göre, nerede bulunursa alınması lazımdır. Nitekim bir haberde “İlim Çin’de de olsa gidip alınız”7 buyurularak, Müslümanları ilmi en uzak yerlerde bile olsa, gidip almaya teşvik etmiştir. Ortaçağ Avrupası; cehalet içerisinde yaşarken, atalarımız; insanlığın bu gününe ışık tutan eserler ve araştırmalar yapmışlardı. Onlar, “Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail olanların derecelerini yükseltir”8 Âyet-i celilesinde verilen vaadin hak olduğuna inanmış ve Allah katınNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön O, insanı bir Alakadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle (yazmayı) belleten Rabbin, en büyük Kerem sahibidir.”1 buyurmak suretiyle, insanın daima arayış içinde olması gerektiğini, eğitim ve öğretimle her an içiçe bulunması lüzumunu belirtmiştir. Peygamber Efendimiz de, ilim öğrenme hususunda bir hadis-i şeriflerinde: “İlim öğrenmek için gayret sarf etmek, kadın-erkek her Müslüman’a farzdır”2 buyurmaktadır. Muhterem Mü’minler! Yüce dinimiz, ilim öğrenmeyi farz kıldığı gibi; öğretmeyi de bize bir görev olarak vermiştir. Dinimiz, ilim öğreneni de öğreteni de yüceltmiştir. İslâmiyet, ilim ve eğitimi ibadet kabul etmiş, Peygamber Efendimiz de: “İlim tahsil etmek, Allah katında nafile olarak kılınan namaz, tutulan oruç ve yapılan hacdan daha hayırlıdır”3 buyurmuştur. Müslümanlar olarak, Allah ve Rasûlünün bizlere vermiş olduğu öğütleri tut4 daki bu dereceye yükselmek inancıyla hareket etmişlerdir. Muhterem Cemaat! Hutbemizi, Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifleriyle bitirelim. “Bilen, öğrenen, dinleyen veya ilmi sevenlerden biri ol, Beşincisi olma, helak olursun.”9 KAYNAK: 1 Alak,1-5. 2 Ek-Tergip ve’t Terhib:C.1, S.96. 3 Camiu’s-Sagir 2/45. 4 Tâhâ Suresi: 114 5 Zümer Suresi:9 6 Keşful-Hafa, 1/435 No:1159 7 Fethul-Kebir 1/193 8 Mücadele Suresi:11 9 Fethul-Kebir, 1/204 Firhist’e Geri Dön 29 2001 HUTBELERİ 1 29-Haziran İBADETLER YALNIZ ALLAH İÇİN YAPILIR Muhterem Müslümanlar ! Allah TeâIa, Hz. Adem’den itibaren Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi ve sellem’e gelinceye kadar pek çok Peygamber göndermiştir. Bu Peygamberler, Allah’ın mesajını insanlara iletmişler ve O’ Yüce Yaratıcıya nasıl ibadet edileceğini bildirmişlerdir. İbadet, Allah’a saygı ile boyun eğmek, lûtfettiği sayısız nimetlere ve akıl gibi üstün yeteneklere karşılık O’na şükretmektir. Peygamberimizin, geceleri yoruluncaya kadar namaz kıldığını gören Hz. Aişe’nin: Ey Allah’ın Resûlü! Geçmiş ve gelecek hatalarınız bağışlanmış olduğu halde, 3 rirken Kur’an okumasını, uygun bulmamıştır. Her iş, yalnız Allah rızası için yapılmalı, başka bir amaca yer verilmemelidir Hutbemi bir âyet-i kerimenin meâli ile bitiriyorum: “...Rabbinin rızasını kazanmak isteyen kimse, iyi iş yapsın ve ibadet ederken hiçbir şeyi Rabbine ortak koşmasın.”(Kehf, ll0) Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kendinizi bu kadar niçin yoruyorsunuz? demesi üzerine Peygamberimizin: Ya Aişe! Allah’a şükredici bir kul olmayayım mı? diye cevap vermesi,ibadet etmenin nedenini en güzel şekilde açıklamaktadır. İbadet, yalnız Allah’a yapılır ve ancak ibadete layık O’dur. Allah’tan başkasına ibadet yapılmayacağı gibi, Allah rızası dışında başka bir amaçla da ibadet yapılmaz. Allah’a yapılan ibadete, başkasını ortak etmek, daha açık bir ifade ile; Allah’a yapılan ibadetle dünyevî bir çıkar sağlamak, toplum nezdinde itibar kazanmak gibi; ibadetin ruhuna aykırı niyet ve amaçlarla ibadet etmek, büyük günah kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan ibadetleri Allah kabul etmeyeceği gibi, değer de vermez. Değerli Mü’minler! Dinin herhangi bir çıkar için kullanılması ve ibadetlerin gösteriş için yapılması çok yanlıştır. Hatta, Kur’an okumak sevap olduğu halde, islam âlimleri; bir tüccarın ticarî eşyasını sergilerken, müşteriye göste4 Firhist’e Geri Dön 30 2001 HUTBELERİ 1 06-Temmuz KUL HAKKI Aziz Mü’minler! Yeryüzündeki varlıkların en mükemmeli insandır. Çünkü o; en güzel bir şekilde yaratılmış, akıl nimetiyle donatılmıştır. İnsan için başka insanlarla tanışmak, yardımlaşmak, onlarla bir arada yaşamak, en tabii bir ihtiyaçtır. Yeryüzünde huzur içerisinde bir hayat sürdürmek, Allah’ın sayısız nimetlerinden meşru ölçüler içerisinde yararlanmak, neslinin devamını sağlamak ve ihtiyaçlarını karşılamak, toplu halde yaşamaya bağlıdır. Cemiyet halinde yaşamak, karşılıklı hak ve sorumlulukları da beraberinde getirmektedir. İnsanlar arasındaki bütün bu ilişkiler, “fertlerin karşılıklı hakları” içerisinde yer almaktadır. Ana-baba, evlat, eş, komşu, akraba, arkadaş, işçi-işveren hakları bu tür 3 alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir”(2) buyurmaktadır. Muhterem Mü’minler! Şu halde diyebiliriz ki; Müslüman, kul haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını alan kimse, o hakkı ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Haksızlık edip de, hak sahibine hakkını vermeyenler; Ahirette pişmanlık duyacaklar ve çetin bir azaba uğrayacaklardır. Herkesin hak ve hukukuna saygılı olalım. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Kul hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilelim. Dünyadaki bir çok kötülük, kavga ve cinayetlerin, insanlar arasındaki huzursuzlukların, kul haklarına saygı göstermemekten meydana geldiğini unutmayalım. KAYNAK: (1)Zilzal, 7-8. (2)Sahih-i Buhari, Tecrid Terc.C.7 S.375. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kul haklarındandır. Değerli Mü’minler! Bir gün bu fani hayat son bulacak, gerçek hayat dediğimiz Ahiret hayatı başlayacak ve herkes dünyadaki hayatından hesaba çekilecektir. Akıllı ve basiretli insan; Allah’a ve O’nun kullarına karşı vazifelerini yapan, hak ve hukuka saygı gösterip, hesap gününe borçsuz ve günahsız olarak gitmeye çalışandır. Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır: Kim iyilik ve kötülük olarak ne yapmışsa; mutlaka karşılığını görecektir. Nitekim Cenâbı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür”(1) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz ise; “Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine, yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden 4 Firhist’e Geri Dön 31 2001 HUTBELERİ 1 13-Temmuz KAİNAT VE İNSAN Muhterem Müslümanlar! Kainatı yoktan var eden Allah’ın varlığı ve birliği, bu günkü ilim ve teknoloji gerçeği karşısında, inkârı kabil olmayan bir hakikattir. İlim adamları, Allah’ın varlığını ispat etmek, inkarcıları susturmak için çeşitli deliller getirmişlerdir. Kimisi kainatın varlığından, kimisi maddenin hareket ve değişiminden, kimisi de, kainatın düzeninden ve her şeyin bir amaca göre yaratılışından hareket ederek; Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlamışlardır. Düşünen her insan bilir ki; canlı, cansız, gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlık alemi, sonradan olmuş ve her varlık yaratılmıştır. Aziz Mü’minler! Aşağıda arz edeceğim birkaç ayeti 3 nün! Onu, topraktan siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa biz miyiz bitiren? Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu, bulutlardan indiren siz misiniz? Yoksa biz miyiz indiren? İsteseydik, onu tuzlu bir su yapardık. Öyle ise şükretmeniz gerekmez mi? Söyleyin şimdi bana! Yakmakta olduğunuz ateşi (bir düşününüz), onun ağacını siz mi yarattınız? Yoksa biz miyiz yaratan? O halde sen Rabbini, Azim ismiyle tesbih ve takdis et, eksik sıfatlardan, vasıflardan onu uzak tut!”(3) “Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz ki Allah çok güçlüdür ve her şeye üstündür.”(4) Değerli Mü’minler! Gerçek huzur ve saadeti bulanlar; gök ve yerdeki eşsiz sanatı görenler, mülkün sahibini, eserleriyle tefekkür ederek, gönül rahatlığına erenlerdir. KAYNAK: (1)Bakara, 164. (2)Gaşiye, 18-20. (3)Vakıa, 57, 60, 63, 64, 68-74. (4)Hacc, 74 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kerimenin meali; üzerinde düşünüldüğü zaman ne kadar dikkat çekicidir! Şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde; Allah’ın, gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda; yeryüzünde her canlıyı yaymasında; rüzgarları, yer ile gök arasında Allah’ın buyruğuna bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde; düşünen bir toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan, üstün gücünü gösteren) nice ayet ve alâmetlervardır.”(1) “Onlar, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl döşenip yayıldığına bakmıyorlar mı?”(2) “Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz, dilediğimizi yerine getirmekten aciz değiliz. Toprağa ektiğiniz tohumu bir düşü4 Firhist’e Geri Dön 32 2001 HUTBELERİ 1 20-Temmuz TEDBİRLİ OLMAK Muhterem Mü’minler! Kainat hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir nizam içinde yaratılmıştır. Kainatta meydana gelen her şey, Yüce Allah’ın koyduğu kanun ve kurallar çerçevesinde cereyan etmektedir. Cenâbı Hak, biz kullarını çeşitli şekillerde imtihana tabi tutmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun ki; sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme gibi şeylerle imtihan ederiz. (Ey Muhammed) Sabredenleri müjdele!”[1] buyurulmaktadır. Ülkemiz; sel, deprem, çığ ve orman yangınları gibi felaketlerin sıkça yaşandığı bir bölge konumundadır. Son zamanlarda, dünyada meydana gelen deprem, tayfun, kasırga ve su baskınları; halkımızın nasıl bir tehlike altında olduğunu göstermektedir. 3 kaderinden mi kaçıyorsunuz? diye sorulduğunda; “Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz”4 demişlerdi. Muhterem Müslümanlar! O halde, yaptığımız yanlışlıklarla kendimizi tehlikeye atmamalıyız. En akıllı davranış tedbirli olmaktır. Her hususta gerekli tedbirleri alıp, bütün imkanları en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. 2 Firhist’e Geri Dön Nerede ve ne zaman olacağınıtam olarak bilemediğimiz âfetlere karşı, daima hazırlıklı ve tedbirli olmak zorundayız. Değerli Mü’minler! Her bölgenin durumuna göre; bilimsel ve teknolojik verilerden faydalanmak suretiyle, gerekli tedbirleri almak zorundayız. Bu hususta yapılan uyarıların dikkate alınması lazımdır. Denetim ve kontrol görevinin titizlikle yerine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde felaket ve musibetlere maruz kalmamız kaçınılmaz olur. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmaktadır: “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat çıktı. Allah da, (tuttukları kötü yoldan) dönmeleri için yaptıklarının bir kısmını kendilerine böylece tattırır.”[2] “Başınıza gelen herhangi bir musibet, ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.”3 Bir gün Hz. Ömer, tehlike arzeden bir yere gitmekten vazgeçmişti. Kendisine Allah’ın 4 KAYNAK: [1] Bakara, 155. [2] Rûm, 41. [3] Şura, 30. [4] Buhari, Tıb[, 30, Müslim, Selam, 98 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 33 2001 HUTBELERİ 1 27-Temmuz ÇALIŞMANIN ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! İslâm; madde ile mânâ, ruh ile beden, dünya ile ahiret arasında hassas dengeler koymuştur. Bu ölçülere uyarak çalışanlar, dünya ve ahiret saadetine ererler. Dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmayı farz kılmıştır. Şu halde, Allah Teala’nın hoşnutluğunu kazanmak için çalışmalıyız. Çünkü insan, dünya ve ahirette kendi amelinin karşılığını görecektir. Nitekim bu gerçek, Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu insanın eline geçecek olan, kendi çalışmasından başkası değildir”1 şeklinde ifade olunmuştur. Muhterem Müslümanlar! Kâinatı idare eden Cenâbı Allahtır. O her an bu kainata hayat veriyor, yaratmaya devam ediyor. “Göklerde ve yerde bulunan herkes, O’ndan ister. O ise, her 3 için, ne de ahiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır.”3 “Hiç kimse, elinin emeğinden daha hayırlı lokma yiyemez.”4 “İki gününü birbirine eşit geçiren aldanmıştır.”5 “Amellerin en üstünü, helal kazanç sağlamak için çalışmaktır.”6 “Rızkını araştıran, bunun için çalışan kimse; Allah yolunda cihat yapan gibidir.”7 “Başkalarına muhtaç olmamak, çolukçocuğunun mutluğu ve komşularına yardım niyeti ile çalışan ve helalinden para kazananlar, yüzleri ak olarak Allah’a ulaşacaklardır.”8 “Helalinden çalışarak, yorgun bir vaziyette yatağa giren insanın günahları affedilecektir.”9 Aziz Mü’minler! Müslümanlık, hayat dinidir. Hareket ve çalışma dinidir. Zenginlik dinidir. İslam’ın beş temel esasından ikisi; Hac ve Zekat, çalışan ve zengin olanların yapabilecekleri Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön an yaratma halindedir”2 ayeti, bu gerçeğe işaret ediyor. Varlıklar; ibadet, rızık, affedilme ve benzeri konularda Allah’tan yardım isterler. Allah; diriltmek, öldürmek, değerli veya değersiz kılmak, zengin veya fakir yapmak, isteyene vermek ve benzeri işlerde; her an kainatta tasarruf etmektedir. Madem ki; yer çalışıyor, gök çalışıyor; öyleyse bizim de Allah’ın kulları olarak çalışmamız, hem de çok çalışmamız gerekmez mi? Yüce Rabbimiz Kur’an’da, bizim; hem dünya hem de ahiret için çalışmamızı emrediyor. Kasas Sûresi’nin 77’inci ayetinde: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara. Ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et...” buyurulmaktadır. Değerli Mü’minler! Peygamberimizin şu hadisi şerifleri, bu konuyu çok güzel açıklamaktadır: “Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti 4 ibadetlerdir. Allah Teala; “Yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfundan rızkınızı arayın”10, “Zerre miktarı iyilik yapan, onu görecektir. Zerre miktarı kötülük yapan da, onu görecektir”11 buyurmaktadır. Hutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in duasıyla bitirmek istiyorum: “Allahım! Sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım.”12 KAYNAK: 1 Necm, 39. 2 Rahman, 29. 3 Cami’üs-Sağir, c.2, S.116. 4 Buhari, Büğû, 15. 5 Keşfu’l-Hafa, c.2, s.123,H.No:1406. 6 Feyzül Kadir, c.2, s.26, H.No:1238. 7 İhya, c.2, s.89. 8 H.B. Çantay, 40 Hadis, No:33. 9 Cami’üs-Sağir, c.2., s.287. 10 Cuma, 10. 11 Zilzal, 7-8. 12 Tac, c.5, s.113. Firhist’e Geri Dön 34 2001 HUTBELERİ 1 03-Ağustos İSLAMDA EVLENME VE DÜĞÜN ADÂBI Muhterem Müslümanlar! Her canlının yaratılışında çoğalıp neslini devam ettirme özelliği vardır. Canlıların en mükemmeli olan insanda da bu özelliğin var olması tabiidir. İki ayrı cins olarak yaratılan insanların bu arzularını gerçekleştirmelerinin meşru yolu evlenmektir. Hutbemizin başında okumuş olduğum âyet-i kerimede bu hususa işaretle meâlen şöyle buyurulmaktadır: “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet oluşturması da O’nun (varlığının) delillerindendir.”1 Erkek ve kadın için çok önemli olan evliliğin ilan ve tesisinde yapılan kutlamaya düğün denir. Bütün davranışlarında ölçülü ve dinine bağlı olması gereken Müslüman, 3 olanıdır.”3 buyurmuştur. Nitekim Hz. Peygamberin, Hz. Aişe validemizle evlenmesi çok sade olmuş ve bunu gören Müslümanlar, evlenmede yaptıkları gereksiz harcamaları terk etmişlerdir. Geçim sıkıntısı yüzünden dağılmaya yüz tutmuş bir çok aile varken; bunlara duyarsız kalarak akla hayale sığmayacak türden israfın hâkim olduğu düğünleri, insanlık ve Müslümanlıkla bağdaştırmak mümkün değildir. Öyleyse düğünlerde dine aykırı her türlü davranıştan, israf ve gösterişten kaçınmamızın dini bir yükümlülük olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Hutbemi bir âyet meâli ile bitirmek istiyorum: “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size şahit olması için sizi (her türlü aşırılıklardan uzak) mutedil bir millet kıldık...”4 2 Firhist’e Geri Dön evlenirken ve düğün yaparken de aynı özelliğini muhafaza etmeli, israftan, aşırılıktan ve meşru olmayan eğlencelerden uzak durmalıdır. Bu hususta Yüce Allah bizleri şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı da aşmayın. Zira Allah sınırı aşanları sevmez...”2 Şu halde düğünlerde milli ve manevi değerlerimizle bağdaşmayan davranışlardan kaçınmak biz Müslümanlar için zorunlu bir görevdir. Aziz Mü’minler! Evlilik, yeni bir ailenin kurulması ve hayatın yeni bir dönüm noktasıdır. Bu ailenin kurulması için elbette bir takım harcamaların yapılması gereklidir. Ancak bu harcamalarda ölçülü davranmak, israfa kaçmamak icap eder. Taraflar zorlanmamalıdır. Evliliğin sıkıntıya değil, huzur ve mutluluğa kavuşturması hedeflenmelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Evlenmenin hayırlısı, en kolay ve külfetsiz 4 KAYNAK: 1 Rum, 21. 2 Maide, 87. 3 Ebu Davut Nikah: 32 4 Bakara 143 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 35 2001 HUTBELERİ 1 10-Ağustos CUMA NAMAZI VE ÖNEMİ Aziz Müslümanlar! Dinimize göre Cuma haftanın en önemli günüdür. Şartlarını taşıyan Müslümanların bu günde bir araya gelerek Cuma namazı kılmaları farzdır. Hutbemizin başında okuduğumuz Cuma sûresinin 9. âyeti kerimesinde Yüce Allah (c.c.) mealen “Ey iman edenler, Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman, hemen Allah’ın zikrine (namaza) koşun. Alış verişi bırakın, böyle hareket ederseniz sizin için daha hayırlıdır”1 buyurur. Peygamberimiz, Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret ederken, Ranuna denilen mevkiye geldiğinde, ilk Cuma namazını kıldırmıştır. Pey3 duğu hutbesiyle; ve daha nice maddi ve manevi güzellikleri ile, Müslümanlar için bugün müstesna bir gündür. Müslümanlar olarak bu mübarek Cuma gününe özel önem vermeliyiz. Bunca özellik ve güzelliğin kendisinde toplandığı Cuma namazına iştirak etmek için, azami gayret sarfetmeli, büyük bir titizlik göstermeliyiz. Hutbemi; Peygamberimiz (s.a.s.)’in, bu konudaki bir hadisi şerifiyle bitirmek istiyorum. “Cuma gününde öyle bir zaman dilimi vardır ki, ona denk gelen Müslüman’a, Allah istediğini verir.”3 KAYNAK: 1 Cuma, 9. 2 Sün. Tir. Terc. C.1, S.487. 3 Buhari, Tecrid Terc. C.3, S. 105. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gamberimizin bu tutumu, Cuma namazının önemini ortaya koymaktadır. Cuma gününün faziletini de, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle ifade buyurmuşlardır: “Güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cuma günüdür.” 2 Cuma günlerinde, her Müslüman; mümkünse boy abdesti almalı temiz elbiselerini giymeli, güzel kokular sürünmeli ve camiye erken gitmelidir. Hutbeyi dikkatle dinlemeli ve huşu içerisinde Cuma namazını kılmalıdır. Aziz Müslümanlar! Cuma namazı, Müslümanların kaynaşmalarını sağlamak açısından, büyük önem arz etmektedir. Bu namaz sayesinde, zengin-fakir, amir-memur, işçi-işveren, güçlü-güçsüz, genç-ihtiyar aynı safta yer alırlar. Böylece Yüce Allah’ın huzurunda; herkesin eşit olduğu gerçeği tezahür etmiş olur. O halde kılınan Cuma namazı ile, duaların kabul edileceği mübarek saatiyle; çeşitli konuların Müslümanlara duyurul4 Firhist’e Geri Dön 36 2001 HUTBELERİ 1 17-Ağustos AMELLERİN ÖZÜ İHLAS Muhterem Müslümanlar! Bir Müslüman için hayatta en büyük hedef Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Allah’ın rızasını kazanmak da ancak ihlas ve samimiyetle mümkün olur. İhlas ise gerek ibadet ve gerek günlük hayatta sadece Allah’ın rızasını gözeterek hareket etmek demektir. Aziz Mü’minler! İnanç ibadet ve diğer davranışlarımızın Allah teâlâ nezdindeki değerlendirilmesinde yegane ölçü ihlastır. İhlassız yapılan amelin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Zira ihlas ibadetin hem ruhu ve hem de özüdür. İhlastan uzak ibadet, cansız cesed ve kuru ağaç gibidir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de mutlaka ihlasla kendisine ibadet etmemizi emretmektedir.1 Peygamber Efendimiz de 3 Aziz Mü’minler! Hutbemizi bir hadis meâliyle bitirelim: “Allah, sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinize bakar.”4 2 Firhist’e Geri Dön konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır. “Şüphesiz Allah Teâlâ, sadece kendisi için ve ancak kendisinin rızası gözetilerek yapılan amellerden başkasını kabul etmez”2 Muhterem Mü’minler! Müslüman olarak, hiçbir zaman şu gerçeği hatırdan çıkarmamalıyız: Bizim bütün davranışlarımız, sözlerimiz ve kalbimizden geçen bütün düşüncelerimiz, Cenâb-ı Hakkın bilgisi dahilindedir.3 Bu sebeple bütün davranışlarımızda, insanların değişik tepkilerini düşünmeden önce, Allah Teâlâ’nın değerlendirmesini hesaba katmalıyız. Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle, Müslüman’ın yaptığı her meşru iş; bir ibadet gibi, kendisine sevap kazandırır. Bu bakımdan Müslüman; ilim tahsilinde, iş hayatında, mesleki çalışmalarında, ailevi ve içtimai münasebetlerinde, daima niyetini düzgün tutmalı ve sadece Allah’ın rızasını gözeterek hareket etmelidir. 4 KAYNAK: 1 Zümer, 2 2 Nesai, Cihat 24; Ahmet b. Hanbel 4/126. 3 Al-i İmran, 29. 4 Müslim, Birr 33; Riyazü’s-Salihin, c.1, s.8. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 37 2001 HUTBELERİ 1 24-Ağustos 30 AĞUSTOS ZAFERİ Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihini, altın sayfalarla süsleyen aziz milletimizin unutulmaz zaferlerinden; 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın, 79. Yıldönümünü idrak ediyoruz. 30 Ağustos hürriyet ve istiklalimizi kazandığımız bir zafer günüdür. 1071 Malazgirt zaferimizi hazmedemeyenler, Anadolu’ya gelişimizden itibaren, bize karşı düşmanca saldırılarına devam edegelmişlerdir. Bu saldırılar, Haçlı seferleri ile başlamış, asırlarca sürmüş ve nihayet I. Dünya Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasında en önemli rolü oynamıştır. Hatta bununla da yetinilmemiş, Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması ile; topraklarımız paylaşılmaya ve istila edilmeye başlanmıştır. 3 meydanındaki kahramanlığını ve azmini, bu savaşın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal şöyle anlatır: “Karşılıklı siperler arasında mesafemiz, sekiz metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiç biri kurtulamadan kâmilen şehit düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkülle; biliyor musunuz? Şehit olanı görüyor, üç dakikaya kadar şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur bile getirmiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, Cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu; Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini gösteren, şayan-ı hayret ve şayan-ı tebrik bir misaldir.” Muhterem Müminler! 30 Ağustos zaferi, Türk milletinin asla esir edilemeyeceğini; semaları süsleyen Türk Bayrağı’nın gönderden indirilemeyeceğini ve gök kubbeyi çınlatan ezan seslerinin dindirilemeyeceğini bütün dünNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kahraman ecdadımız bu istila ve taksimi asla kabul etmemiş, topyekûn bir mücadeleye girilmiştir. Tarihe, “Türk İstiklal Savaşı” olarak geçen bu ölüm-kalım savaşını kesin zaferle sonuçlandırmıştır. Bu büyük zaferin tek hedefi, vatanımızı düşman işgalinden kurtarmak, istiklalimizi yeniden kazanmaktı. Aziz Müslümanlar! Hürriyet; ancak savaş meydanlarında kazanılan zaferlerle korunur. Hürriyeti korumak için savaş anında dahi izlenmesi gereken yolu, Cenabı Allah şöyle bildirmektedir. “Sizinle savaşan düşmanlarla, Allah yolunda siz de savaşın. Sakın aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”1 “Gevşeklik göstermeyin. Üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”2 Ecdadımız; yokluklar içinde ve en ağır şartlar altında, yedi düvele karşı, tarihte benzeri görülmemiş bir destan yazmıştır. Müslüman Türk milletinin savaş 4 yaya ilan eden kutsal bir zaferdir. Bu zafer, namusumuzu ve mukaddes değerlerimizi düşman saldırısından kurtarmakla kalmamış; aynı zamanda esaret altında bulunan diğer Müslüman milletlere de ilham kaynağı olmuştur. Bu vesileyle; canlarını feda ederek, milletimize eşsiz bir vatan bırakan aziz şehitlerimizi rahmet; gazilerimizi saygıyla anıyoruz. KAYNAK: 1 Bakara, 190. 2 Al-i İmran, 139. Firhist’e Geri Dön 38 2001 HUTBELERİ 1 31-Ağustos İSLÂM’DA SELAMLAŞMANIN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Dinimiz, Müslümanları kardeş ilan etmiş ve bu kardeşliği imandan kaynaklanan bir sevgi ve saygı esasına bağlamıştır. Bu esasın bozulmaması için de onları karşılıklı birtakım vazifelerle mükellef kılmıştır. Bu vazifelerden biri de, selamlaşmadır. Kur’an-ı Kerimde, müminlerin birbirlerine selâm vermeleri istenmiş ve şöyle buyurulmuştur: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyi hesap eder”1 Selâmlaşmak, Müslümanlar arasında sevgi ve saygıyı geliştirir, barışı sağlar, samimiyeti artırır. Sevgili Peygamberimiz: “Amellerin 3 güzel duayı, yani selamı birbirimizden esirgemeyelim. Peygamberimiz: “Asıl cimri, selamlaşmada cimrilik edendir”5 buyurmuşlardır. Cennetin kapıları açıldığında, mü’minlerin, selamla karşılanacaklarını açıklayan bir âyet meâli şöyledir: “Rablerinden korkup sakınanlar, bölük bölük cennete götürülür; oraya geldiklerinde cennet kapıları açılır. Oranın bekçileri onlara derler ki; selam size olsun. Gönül huzuru buldunuz. Ebedi kalıcılar olarak, girin cennetlere.”6 2 Firhist’e Geri Dön hangisi daha hayırlıdır” diye soran kimseye “Yemek yedirmen ve tanıdığına-tanımadığına selam vermendir”2 cevabını vermişlerdir. Bir başka mübarek sözlerinde de: “İnsanların Allah nezdinde en makbul olanı, önce selam verendir”3 buyurmuşlardır. Selamlaşma; tanışmamıza, kaynaşmamıza vesile olmakta; aramızdaki kırgınlık ve dargınlıkları kaldırarak, birbirimize yaklaşmamızı sağlamaktadır. Nitekim bir gün Peygamberimiz: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda iman etmiş olmazsınız; ben size yaptığınız takdirde, birbirinizi sevebileceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız”4 buyurmuşlardır. Selam vermek sünnet, almak farzdır. Müslümanların buna riayet etmemesi ise günahtır. Kıyamet gününde, Rabbimizin rahmetine ermek ve cennetine girmek için, bu 4 KAYNAK: 1 Nisa, 86 2 Riyazü’s-Salihin terc. Cilt. 2, s.226. 3 Aynı eser cilt, 2 s.234. 4 Tac, c.5, s.244, Beyrut 1962. 5 Buhari, Edebü’l-Müfred, s. 268. 6 Zümer, 73. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 39 2001 HUTBELERİ 1 31-Ağustos 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an-ı Kerim, Rum Suresinin 41. ayetinde “İnsanların bizzat kendi yaptıkları yüzünden karada ve denizde TÜRK LİRASI MİLLÎ İTİBARIMIZDIR düzen bozulduğunu...” vurgulayarak bu gerçeği en açık şekilde tasvir etmektedir. İnce bir dengenin hükümran olduğu dünyada insanlar, çeşitli ihtiyaçlar ile iç içe yaşamaktadır. Bir alandaki Muhterem Müslümanlar! dengenin bozulması, toplumun diğer denge alanlarına da Yüce Rabb’imiz kainata mükemmel bir denge sıçramakta ve nihayet toplumların çürüyüp yok olmasına koymuştur. Gerçekten insanlığın hem içinde hayatını sürmüncer olmaktadır. Örneğin; ekonomik dengenin bozuldürdüğü fizik (maddi) dünyada, hem de birey olarak sahip ması, geçim sıkıntısına, işsizliğe, ümitsizliğe, ahlakî deolduğu ruh dünyasında, muazzam bir denge bulunmakğerlerin çürümesine, insanların beden ve ruh sağlığının tadır. Maddi çevremize, dünyamıza yapılan yersiz müdabozulmasına, toplumların diğer toplumlar nezdindeki onur haleler dünyanın doğal dengesini bozmakta, çeşitli çevre ve itibarlarının zedelenmesine, kısaca topyekün toplumun felaketlerine sebep olmakta ve insanlığın hayatını sürdürdengesinin bozulmasına yol açmaktadır. mesini zorlaştırmaktadır. Buna karşılık iç dünyasının, ruh Değerli Kardeşlerim! ve beden dünyasının ihmal edilmesi ise, beşeri dengeyi Huzur içinde, huşû içinde ibadet etmek bile ekobozmakta ve hayatı anlamsız kılmaktadır. İşte insanın yanomik hayat ile yakından ilgilidir. Ekonomik sorunlar içeriratıkların en mükemmeli olması, en üstün yeteneklerle sinde kıvranan ve ezilen insanların, huzurlu bir manevi donatılması onu, en ağır sorumlulukların da muhatabı kılhayat sürmeleri, -iç dünyaları rahat olarak- sükunet içerimıştır. sinde huşû ile Allah’a yönelmeleri ve O’na ibadet etmeleri Günümüzde insanlık, hem fizik dünyada hem de çok zordur. Bu bakımdan ülkemizin karşı karşıya olduğu iç (moral) dünyasında pek çok problemi yaşamaktadır. ve hepimizi değişik şekillerde etkileyen bu ekonomik krizi Yaşanan olumsuzluklar ise insanları bunaltmakta, karamsona erdirmek, hem ülkemizin geleceği hem de dinî hasarlığa ve sıkıntıya sokmaktadır. Ancak şu da önemli bir yatımızın düzeni bakımından büyük önem arz etmektedir. gerçektir ki, bugün insanlığın yaşadığı problemler başka Milletler camiasında devletler, sahip oldukları gezegenlerden taşınmış değildir. Bütün problemler, dünekonomilere göre değer ve muamele görmektedirler. Bir yada yaşayan akıllı canlıların, yani biz insanların eseridir. ülkenin milli parası ise, o ülkenin diğer devletler nezdin3 deki milli onurunun sembolüdür. Artık uluslararası ekonomik hayatta, yabancı paralar karşısında milli paranın paritesinin yüksekliği, o ülkenin itibarının da göstergesi kabul edilmektedir. Değerli Müminler! Milletlerin tarihinde zaman zaman sıkıntılı ve zor dönemler olmuştur. Üzülerek müşahede etmekteyiz ki; milletimiz 30 yıldır ağır bir enflasyonist baskı altında yaşıyor. Ekonomimiz ciddi problemler ile karşı karşıya. Bu bağlamda döviz dengesinin istikrara kavuşamaması, döviz kurlarının aşırı derecede yükselmesi, milli paramızın değerinin gittikçe düşmesine ve sonuç olarak da vatandaşlarımızın her geçen gün biraz daha fakirleşmesine sebep olmaktadır. Artık maalesef milli paramız yerine evler, yabancı paralar ile kiralanmakta, çarşı pazarda insanımız döviz ile alış-veriş yapmaktadır. Ülkede emeksermaye-istihdam ve üretim dengesi, yerini sadece döviz alınıp satılan bürolara bırakmıştır. Bu gidiş doğru değildir. Muhterem Müminler! Milletimiz, tarih boyunca pek çok sıkıntı ile karşılaşmış ve bunları omuzlayarak aşmıştır. Bu milletin en ayırıcı (mümeyyiz) vasfı, zor şartların milleti olmasıdır. Problemleri çözmenin birinci şartı ise, çözme iradesini ortaya koymak, çözüme inanmaktır. Kutsal kitabımız; ümitsizliğe düşmemeyi emrediyor, ümitsizliğe düşmeyeceğiz. Özgüvenimizi kaybetmeyeceğiz. Özgüvenini ve ümidini kaybeden insanlar, kendilerini kaybederler. Bu durumdaki Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 insanların çözüm üretmesi mümkün değildir. Halbuki, Müslüman karamsar olamaz, o her zaman hep ümitvardır. Mutluluğun bireysel olamayacağının bilincinde olmalıyız. Toplum sıkıntı içinde yaşarken savurganlık yapan bireylerin mutlu olamayacağını, zira aynı sıkıntının bir gün kendilerine de sirayet edeceğini bilmeliyiz. Adeta beraber ağlayıp beraber gülmeliyiz. Birlikte yaşamak, sevinçte, kederde ve kıvançta ortak kaderi paylaşmak çok önemlidir. Biz daha büyük sıkıntıları da yaşadık ve aştık, yoksulluklar içinde istiklâl savaşı verdik. Milli irademiz ile, bugün karşı karşıya olduğumuz bu ekonomik problemleri aşacağımızdan da kuşkumuz yok. Ancak; önce milli irademizin, milli hakimiyetimizin ve hükümranlığımızın en önemli göstergelerinden, sembollerinden biri olan milli paramıza, Türk Liramıza gereken değeri vermeliyiz. Ürettiğinden fazlasını tüketen hem de borç alarak tüketen değil, kısaca tüketim toplumu değil, üreten insanlar olmalıyız, paralarımızı dolara marka değil, dövize değil; üretime yönlendirmeliyiz. Toplumumuzun yeniden dengeli, istikrarlı bir hayata kavuşması için, dinen herkes üzerine düşeni yapmak ile yükümlüdür. Ülkemizin yeniden ekonomik istikrara kavuşmasında Yüce Rabb’imiz yardımcımız olsun. Firhist’e Geri Dön 40 2001 HUTBELERİ 1 07 - Eylül YALANCI ŞÂHİTLİK Değerli Müslümanlar! Dinimizin yasakladığı büyük günahlardan biri de, yalancı şâhitliktir. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir kimsenin, hatır ya da çıkar için hâkimin huzurunda yalancı şâhitlik yaparak haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarmaya çalışması, büyük bir vebaldir. Çünkü yalancı şâhitlik, Allah’a şirk koşmadan sonra gelen, büyük günahlardan birisidir. Yüce Allah Nisa sûresinin 135. âyetinde meâlen şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Adaleti, titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şâhitlik eden kimseler olun. (Haklarında şâhitlik ettik3 önce kendine zulmetmiş, ve en büyük kötülüğü yapmıştır. Çünkü başkasının dünyası için kendi ahiretini, ebedî mutluluk yurdunu satarak cehennemi satın almıştır. Bunun yanında, haklı çıkarmak için şâhitlik yaptığı kimseye de kötülük yapmıştır. Çünkü haksıza yardım etmiş, onu haklı göstermiş ve aleyhine yalancı şâhitlik yaptığı masum kimseye de zulmetmiştir. Onun hakkını başkasına çiğnetmiş, hakkının zâyi olmasına yol açmış, onu herkesin nazarında haksız duruma düşürmüş, ayrıca mahkemeyi de yanıltmıştır. Bakınız; Sevgili Peygamberimiz, bu konu ile ilgili ne buyuruyor: “Ben de bir insanım. Sizler, aranızdaki anlaşmazlıkları bana getirmektesiniz. Olabilir ki, biriniz delillerini diğerinden daha iyi arz eder, ben de ondan işittiğim şekilde hükmedebilirim. Bu şekilde kime kardeşinin hakkını vermişsem, ona ateşten bir parça vermiş olurum.”[4] Yalancı şâhitler; adaleti engelledikleri için toplumda kimsenin değer vermeNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön leriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adâletten sapmayın, (şâhitliği) eğip, büker (doğru şâhitlik etmez), yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[1] Sevgili Peygamberimiz, bir gün ashâbına büyük günahları anlatırken, bunların, Allah’a şirk koşmak, haksız yere insan öldürmek, ana-babaya âsi olmak ve yalancı şâhitlik yapmak olduğunu söylemişlerdir.[2] Peygamberimiz, yalancı şâhitliğin ne kadar büyük bir günah olduğunu anlatmak için, dayandığı yerden doğrulup dizlerinin üzerine gelerek; onu birkaç kez tekrarlamış ve hiddetinden mübarek yüzü kızarmıştı. Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde de; “Şâhitlik için çağırıldığı halde, bildiğini gizleyerek şâhitlikten kaçınan kimse, yalancı şâhitlik yapmış gibidir.”[3] buyurmuşlardır. Aziz Cemaat! Yalancı şâhitlik yapan, her şeyden 4 diği kişilerdir. Söyledikleri en doğru sözler dahi, şüphe ile karşılanır. Bunlar, dünyada sefaletten, ahirette de Allah’ın azabından kurtulamazlar. Yalancı şâhitliğin keffareti yoktur. Yalnız tevbe etmekle de bunun vebâlinden kurtulmak kolay değildir. Çünkü bu, bir kul hakkıdır ve bu hakkı ihlâl eden kişi, ancak mağdûr ettiği tarafın zararını telâfî ederek, helâllik isteyip gönlünü aldıktan ve bir daha yapmamak üzere tevbe edip Allah’dan af diledikten sonra affını ümit edebilir. Mü’min, acı da olsa gerçeği söyleyen ve kendi aleyhine bile olsa hakikat ve adaletten ayrılmayan insandır. KAYNAK: [1] Nisâ, 4/135. [2] Buhârî, Şehâdet, 10.Edeb,6, Eyman, 16, Diyât,2. Müslim, iman, 143. [3] Taberânî, Bkz. Mecmeu’z-Zeva’d IV,200. [4] Buhârî, Şehâdât,27 Firhist’e Geri Dön 41 2001 HUTBELERİ 1 14 - Eylül MÜBAREK VAKİTLER BEREKETLİ ZAMANLAR Aziz Camaat! Kendine has nimetlerin ihsan edildiği belli mevsimler, bazı ibâdet ve önemli işlerin îfâ edilmesi kendine bağlanan muayyen vakitler vardır. Bir günde kılınan beş vakit namaz, her hafta kılınan Cuma namazı, Bayram günlerinde Bayram namazı, Ramazan ayının gecelerinde Teravih namazı, Oruç için Ramazan ayı, Hac için, hac günleri, işte bu belirli vakitlerdendir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde, Allah’ı tesbîh edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.”[1] Değerli Mü’minler! 3 İçinde; Regaip, Miraç, Berat ve Kadir gecelerinin yer aldığı, Recep, Şaban ve Ramazan aylarından oluşan maneviyat mevsiminin dînî hayatımızda özel bir yeri vardır. Kin ve nefretin unutulduğu, herkesin kendisini güven içinde hissettiği; Peygamberimizin “Allah’ım! Recep ve Şabanı hakkımızda hayırlı ve mübârek kıl, bizi Ramazana ulaştır”[5] duâlarıyla iltifat buyurduğu üç aylar, mübarek gecelerle nurlanmış; namaz, oruç, zekat ve sadaka gibi ibadetlerle süslenmiştir. Üç aylar, kötülüklerden uzaklaşmanın yoğunluk kazandığı; iyilik, hayır ve duaların arttığı; yardımlaşma hissinin canlandığı; gönülleri ferahlatan Ramazan-ı Şerifin de içinde bulunduğu bir iklimdir. Peygamber Efendimiz: “Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar kabul olur. Bunlar; Recep ayının ilk gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesi, Cuma ve Bayram geceleridir”[6] buyurmuştur. Muhterem Müslümanlar! Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Üç aylar, Mevlid, Regâib, Miraç, Berât kandilleri ile Kadir gecesi gibi vakitler de müslümanların özel olarak, Cenâb-ı Hakk’a yönelip tevbe ve istiğfarda, duâ ve niyâzda bulundukları, nâfile ya da kazâ namazı gibi ibadetlerle değerlendirdikleri, bereketli zamanlardır. Yüce Allah; Cennet nimetlerinin, “Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azâbından koru diyen; sabreden, dürüst olan, huzûrda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah’tan bağış dileyenler” için olduğunu bildirmektedir.[2] Sevgili Peygamberimiz ise; “Ey insanlar! Selamlaşınız. Yemek yediriniz. İnsanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Selâmetle cennete girersiniz.”[3] “Gecede duanın kabul olacağı bir saat vardır ki; herhangi bir Müslüman, ona rastlar da dünya ve ahirete dair Allah’dan hayır dilerse, muhakkak Allah dileğini yerine getirir.”[4] Buyurmaktadır. Muhterem Mü’minler! 4 18 Eylül Salı günü Recep ayının birinci günüdür. 20 Eylül Perşembe akşamı da Regaib kandilidir. Hepimiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan dilerim. KAYNAK: [1] Rûm, 30/17-18. [2] Al-i İmrân, 3/16-17. [3] R.Salihin Terc.H.Hüsnü Erdem c.2, s.452. Hadis No.1171. [4] Aynı eser, s.458, Hadis No:1183. [5] Keşf’ül-Hafa No:554 [6] el-Feth’ül Kebir 2/92. Firhist’e Geri Dön 42 2001 HUTBELERİ 1 21 - Eylül İSLAM'DA TERÖR YOKTUR Muhterem Müslümanlar ! Sonsuz kudret sahibi olan yüce Allah, insanı en güzel bir şekilde yaratmış, [1]şan ve şeref sahibi kılmış, [2]ruhundan ona üflemiş, [3]yeryüzünü insana boyun eğdirmiş [4]ve sayamayacağımız nice nimetleri [5]insanoğlunun emrine vermiştir. Gerçekten eğitilmiş ve yaratılış gayesine uygun olarak yetiştirilmiş insan, seven ve sevilen, merhamet eden,herkesle hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen; kendisiyle, ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla, milletiyle ve bütün insanlıkla barışık olandır. Temeli barış, uzlaşma, hoş görüye dayanan ve ismini de bu anlamlara gelen "İslam" kelimesinden alan yüce dinimiz, birliği, dirliği, sevgiyi, kardeşliği emrederken, zulmü, azgınlık ve fenalığı yasaklamış; zulmün en dehşet ve3 ketlerini hoş görmesi asla mümkün değildir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de haksız yere cana kıymayı haram kılmış, cezasının ebedi kalınacak cehennem olduğunu bildirmiştir. [9]Aynı şekilde haksız yere bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bu kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek olarak kabul etmiştir. [10] Hz. Peygamber ise, bırakın bir Müslüman'ın kanını akıtmayı savaş ortamında bile Müslümanlarla savaşmayan gayri müslim kadınların, çocukların, yaşlıların, ibadetleriyle meşgul din adamlarının öldürülmesini, hatta ibadethanelerinin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini dahi yasaklamıştır. Şu halde ismi ne olursa olsun, terör, şiddet ve anarşinin İslam'la uzaktan yakından ilişkisi yoktur; Bu şiddet hareketlerini her hangi bir dine, özellikle İslâm'a mâl etmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Bilakis dinimiz her türlü anarşi, fesat, bozgunculuk, eziyet, işkence, kısaca terör ve şiddeti kesinlikle haram kılmıştır. Değerli Mü'minler! Bilindiği gibi terör, insanlık için büyük bir Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rici şekillerinden biri olan terör ve tedhişi ise şiddetle men etmiştir. Bir hadis-i kutside Yüce Allah "Ben zulmü kendime haram ettim, size de haram kıldım, birbirinize zulmetmeyiniz" buyurmaktadır. Hz. Peygamber de Müslümanı; "Eli ve dili ile başkalarına zarar vermeyen ve şerrinden emin olunan kişi" [6]diye tarif etmiştir. Hz. Peygamber, insanlara zarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklamış onlara merhametli olmayı emretmiş: "İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez" [7]buyurmuşlardır. Başka bir hadislerinde de sadece insanlara değil, yer yüzündeki bütün canlılara şefkatle yaklaşmamızı emretmiş, Allah'ın rahmetine ulaşmak için, yer yüzündekilere merhamet etmemiz gerektiğini vurgulamıştır. [8] Değerli Mü'minler ! Yer yüzündeki bütün canlılara merhametle yaklaşmayı öngören, Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görme anlayışını yerleştiren yüce dinimizin, erkek-kadın, çocuk-yaşlı ayırmadan masum insan kanını akıtan terör hare4 beladır. Öyle ki bugün üzülerek belirtelim ki bütün insanlığı etkileyecek ve üzebilecek bir boyuta ulaşmıştır. Böyle olunca; bizlere düşen görev: Dinimizin buyruklarına sıkıca sarılmak, İslâmın terörü şiddetle reddettiği şuuru içerisinde bütünleşerek insanlığın huzur ve selameti için dua ve niyazda bulunarak Rabbimize sığınmaktır. Nitekim Yüce Rabbimiz: "Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır" 11buyurmaktadır. Hutbeme son verirken, yüce dinimiz İslâm'ın her türlü terörü nefretle reddettiğini, kınadığını ve lanetlediğini belirtir birlik ve beraberliğimizin devamını Cenabı Hak'tan niyaz ederim. KAYNAK: [1] Tin, 4. [2] İsra, 70. [3] Hicr, 29. [4] Mülk 15. [5] İbrahim, 34. [6] Riyazussalihin, c.3, S.103, H.No.1541 [7] Riyazussalihin, I/272 H.No.225 [8] Taç, V/17. [9] Nisa, 93. [10] Maide, 32. 11 Bakara 208. Firhist’e Geri Dön 43 2001 HUTBELERİ 1 21 - Eylül İŞ HAYATINDA SEVGİ VE GÜVENİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! İnsanın iç dünyasındaki güzellikleri dışa yansıtan, mahâretlerini, san’at ve hünerlerini gün ışığına çıkartan, iş hayâtıdır. Bir insanı, ailesine ve topluma faydalı bir üretici durumuna getiren, çalışmadır. Tembellik, bir çeşit ölüm, çalışmak ise, hayattır. Bu bakımdan çalışmak, insan olmanın gereğidir. Ülkelerin kalkınması, insanların düzenli çalışmasına bağlıdır. Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur: “İnsan için, kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.”[1] İslâm Dîni, çalışmayı, iş görmeyi kendi elinin emeğiyle geçinmeyi teşvîk etmiş, helâlinden kazanmayı, farz kılmıştır. Bu uğurda çekilen her sıkıntıyı, bir kısım günahlara keffâret saymıştır.[2] Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), Hadis-i Şeriflerinde 3 Toplum hayatında, iş hayatında karşılıklı sevgi, saygı, güven duygusu hakim olursa, dürüst davranışlar sergilenirse huzur ve barış ortamı tesis edilir. Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen, “Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz gider. Sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir”[5] buyurulmakta ve bizi, toplum ve iş hayatını çok yakından ilgilendiren bu gerçekleri düşünmeye ve anlamaya dâvet etmektedir. Halbuki, sevgi, saygı, sabır ve güven, doğrudan imân’la irtibâtlıdır. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz.Muhammed (S.A.V.)’in peygamberliğine inanan bir müslümanda, bu güzel hasletlerin daha güçlü bir surette bulunması gerekir. Yüce Allah meâlen şöyle buyurmaktadır: “İman edip de, iyi davranışlarda bulunanlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır”.[6] Öyle ise bir müslümanın gönlünde kötü duygulara yer olmamalıdır. İçinde yaNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön şöyle buyurmuşlardır: “İnsan, elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah’ın elçisi Dâvût (a.s.) da, kendi elinin emeğini yerdi.”[3] “Sizden birinizin ipini alıp dağa gitmesi, sırtına bir bağ odun yüklenip getirerek onu satması, böylece Allah’ın onun yüzsuyunu koruması ve –istediğini verseler de, vermeseler de- insanlardan bir şeyler dilenmesinden daha hayırlıdır.”[4] Değerli Mü’minler! İnsanî ilişkilerin tamamında olduğu gibi, iş hayatında da, sevgi, saygı,sabır ve güvenin önemli bir yeri vardır. Zira başarılı olmanın sırlarından biri de, güven duygusudur. Güven ise dürüst çalışmakla, kaliteli iş üretmekle, karşımızdakini aldatmamakla, ciddiyetle elde edilen hayat boyunca devam etmesi gereken önemli bir meziyettir. Zaten müslüman güvenilir kişidir. Peygamberimize, dost-düşman, mü’min-müşrik, herkes güvenmiş ve kendisine de bu yüzden “Muhammedü’l Emîn” denilmiştir. 4 şadığımız toplumu, birlikte çalıştığımız iş arkadaşlarımızı, sevmeli ve insanlara karşı saygılı olmalıyız. Karşılaştığımız sıkıntıları sabırla göğüslemeli ve güven ortamını sarsacak gelişmelere fırsat vermemeliyiz. KAYNAK: [1] Necm, 53/39 [2] Bkz. Taberânî, fi’l-Evsat 1/104 H. No: 102. [3] Riyâzu’s-Sâlihîn (Terc.), c.I, s.569. [4] Buhârî, Zekât, 10. [5] Enfâl, 8/46. [6] Meryem, 19/96. Firhist’e Geri Dön 44 2001 HUTBELERİ 1 28 - Eylül KUMAR VE ZARARLARI Muhterem Müslümanlar! Allah’ın insanoğluna vermiş olduğu akıl, sağlık ve zaman, birer büyük nimettir. Kumar oynamak, bu nimetleri zararlı bir şekilde kullanmaktır. Bünyedeki enerjiyi iyi ve yararlı şeylerde değil, kötü ve zararlı bir yönde harcamaktır. Düzenli bir hayatı, düzensiz bir hayata çevirmek, toplumun temel taşı olan aile ocağını yıkmak ve dağıtmaktır. Aile fertlerinin nefretini kazanmak ve onlara kötü örnek olmaktır. Sosyal hayatı temelinden sarsmak, çalışma hayatını ve helal kazancı baltalamak, tembelliği ve miskinliği hayata hakim kılmaktır. Rahmetten, bereketten, huzurdan, mutluluktan uzak kalıp; şeytâni ve süflî arzularla yaşamaktır. İşte bu sayılan zararlardan korun3 Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçmez misiniz? Allah’a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaattan) yüz çevirirseniz bilin ki elçimizin vazifesi, apaçık duyurmak ve bildirmektir.” O halde, hem Allah’ın gazabını, hem de toplumun nefretini celbeden, Allah’ın haram kıldığı bu gibi fenalıklardan uzak duralım ve çevremizi de uzak tutmaya çalışalım. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mak için, İslam dini, kumarı haram kılmış ve onu büyük günahlardan biri saymıştır. İslam dini, helal kazanç elde etmeyi emretmiş; haram kazancı kesinlikle yasaklamıştır. Unutulmamalıdır ki, kumarda kaybeden kişi devamlı hırs ve kin duyguları içinde olacak, kaybettiklerini geriye almak ve kazanmak için tekrar tekrar oynayacak, sonuçta kazansa da manen kaybedecektir. Her iki tarafın da gözünü, hırs ve düşmanlık bürüyecektir. Çünkü kazanmak hırsıyla işe başlayan kumarbaz; gözü önünde paraları, malları, sermayesi alınırken rakibine karşı kin ve nefretle dolacaktır. Sonuçta; parasını, malını, hatta en değerli varlıklarını bile, kumar masasında kaybederek dünyasını da ahiretini de berbat edecektir. Muhterem Mü’minler! Yüce Allah Mâide Sûresinin 90, 91 ve 92. Ayetlerinde meâlen şöyle buyurmaktadır: “Ey İman edenler! İçki, kumar, (tapınmak için) dikilen taşlar, fal ve şans okları şüphesiz şeytan işi birer pisliktir. 4 Firhist’e Geri Dön 45 2001 HUTBELERİ 1 05 - Ekim CAMİLERİMİZ VE DİYANET HİZMETLERİ Muhterem Müslümanlar! Camiler; İslâm tarihi boyunca, insanlık için önemli hizmetler görmüş, İslâm dinini anlatma, öğretme ve dünyaya yayma hizmeti camiden başlamıştır. Müslümanlar, İslam’ın ilk günlerinden itibaren, hep camiye yönelmişler, burada Allah’a ibadet etmişler ve İslâm’ı öğrenmişlerdir. Maddi ve manevî sıkıntılardan arınmışlar, birbirlerini sevmişler ve yardımlaşmışlardır. Gönülleri huzur bulmuş ve mutluluğa ermişlerdir. Kötülüklerden uzaklaşmışlar, iyiliğin yolunu tutmuşlardır. Sözleri, özleri bir; huyları gibi çevreleri de tertemiz, hayatları düzenli ve işleri dürüst bir toplum seviyesine ulaşmışlardır. Değerli Kardeşlerim! Yüce Allah, caminin önemini 3 ları gözden geçirilmekte ve yapılması gerekenler ele alınmaktadır. Değerli Mü’minler! Camileri yaşatmanın en iyi yolu, bu mübarek mekanları cemaatsiz bırakmamak, çevresini bir kültür merkezi haline getirmektir. Bu maksatla, beş vakit namazın camilerde kılınmasını teşvik eden Peygamberimiz (a.s.), “Cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletli”[3] olduğunu bildirmiştir. Camilerimizin öneminin daha iyi anlaşılması ve bu güzel haftanın milletimize hayırlı olması temennisiyle, hutbemi bir Hadis ile bitirmek istiyorum: “Bir kimse, evinde güzelce abdest alıp, Allah’ın farz kıldığı namazlardan birini kılmak gayesiyle camiye giderse, attığı adımlardan biri günahının silinmesine, diğeri de manevi derecesinin yükselmesine vesile olur.”[4] KAYNAK: [1] Tevbe, 9/18. [2] Buharî, Salat,65; Müslim, Mesacid, 24,25. [3] Riyazü’s-Salihîn, c.2, H.No:1068. [4] Riyazü’s-Salihîn, c.2, H.No:1058. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an’da şöyle bildiriyor: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazlarını dosdoğru kılan, zekatlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte, doğru yola erenlerden olmaları umulanlar bunlardır.”[1] Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise: “Kim Allah rızası için bir mescit yaptırırsa, Allah da bunun karşılığında ona cennette bir köşk ihsan eder”[2] buyurmuştur. Camilerin imar ve inşası konusunda büyük gayret gösteren aziz milletimiz, mevcut camilerin yıllık bakım ve temizliğini, gerektiğinde onarımını da severek yapmaktadır. Bu konuda, el birliği yapılması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl Ekim ayının ilk haftasını “Camiler Haftası” olarak ilan etmiştir. Ayrıca Başkanlığımız, bu hafta içerisinde çeşitli sempozyum, panel ve konferanslar tertip ederek, camilerin dînî ve sosyal hayatımızdaki yerini halkımıza anlatmaktadır. Yine bu hafta vesilesiyle, camilerimizin ihtiyaç4 Firhist’e Geri Dön 46 2001 HUTBELERİ 1 12 - Ekim MİRAÇ VE NAMAZ Muhterem Müslümanlar! Bazı zaman ve mekanlar, içinde cereyan eden önemli hadiseler sebebiyle değer kazanmışlardır.Bu değerli zamanlardan biri de, önümüzdeki Cumartesiyi Pazar’a bağlayan, Recebin 27. Gecesi, Miraç gecesidir. Sözlükte, yükselme vasıtası ve yükselmek anlamlarına gelen Miraç, Peygamberimizin yüce makamlara çıkarılması; gece yolculuğu anlamına gelen isra ise; gecenin bir saatinde Peygamberimizin Mekke’den Kudüs’e götürülmesi demektir. İsra, ayetle sabittir. Konu ile ilgili olarak okuduğum ayette şöyle buyrulmaktadır: “Ayetlerimizden bir kısmını Ona göstermek için, Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp, çevresini mübarek 3 müzde Miracı anlamak, eskiye nispetle daha kolaydır. Çünkü ilim ve teknoloji, insanoğlunun ufkunu açmış ve birçok insanın aklının ermediği işler yapılıp ortaya konmuştur. Bize düşen; İsra ve Mirac’ın hikmetini anlamak ve bu olayın, insanlık için maddi ve manevi yükseliş sınırlarını gösteren bir mûcize olduğunun idraki içinde olmaktır. Beş vakit namaz, Miraç esnasında farz kılınmıştır. Dolayısıyla namaz, mü’minlerin Miracıdır. Yüce Allah Kur’an’da namazla ilgili olarak; “Namazı kıl! Muhakkak ki namaz, (insanları) fenalıklardan ve kötülüklerden alıkoyar” buyurmuştur.[1] Değerli Mü’minler! İlk âyeti İsra’dan bahseden, 17. Sûrenin 23 ve 29. ayetleri arasındaki ilahi emirleri dikkatlerinize sunarak, hutbemi tamamlamak istiyorum: “Yalnız Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir suretle şirk koşmayın. Anne ve babanıza hürmet ve itaat edin. Hısım ve akrabaya, fakirlere, yolda kalmışlara yardım edin, haklarını Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kıldığımız Mescid-i Aksa’ya seyahat ettiren Allah; her türlü noksanlardan münezzehtir. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” Miraç mucizesi, hadislerle sabittir. Peygamberimiz (a.s.) Cebrail ile birlikte, semalara, yüce makamlara çıkarılmış ve kendisine mülk ve melekût âlemleri gösterilmiştir. Miraç; hicretten bir sene önce, yaklaşık Miladî 621 yılında, Peygamberimizin amcası Ebu Talib ile eşi Hz. Hatice’nin vefât ettiği, müşriklerin baskılarının arttığı, Taif ziyaretinde saldırıya uğradığı ve müşriklerin baskılarına dayanamayan bazı Müslümanların Habeşistan’a göç etmek zorunda kaldığı bir zamanda vuku bulmuştur. İşte böyle bir ortamda yüce Allah, Peygamberini Miraç ile onurlandırmıştır. Muhterem Mü’minler! Miracı; sınırlı gücümüz ve dar ölçülerimizle değil, her şeyi bilen Yüce Allah’ın kudretinin ölçüleriyle değerlendirip ona iman gözüyle bakmamız gerekir. Günü4 verin. İsraf etmeyin, cimrilikten sakının. Fakirlik korkusu ile, geçim endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Yetimlerin mallarına dokunmayın, onlara iyi muamele edin. Zinaya yaklaşmayın. Haksız yere cana kıymayın. Verdiğiniz sözü tutun. Ölçü ve tartıyı tam yapın, doğruluğa dikkat edin. Bilmediğiniz bir şeyin ardına düşüp de, körü körüne onu takip etmeyin. Yeryüzünde kibir ve gururla yürümeyin.” Miraç kandilinin, hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak’dan niyaz ederim. KAYNAK: [1] Ankebut, 45/29. Firhist’e Geri Dön 47 2001 HUTBELERİ 1 19 - Ekim KUR’AN’I OKUMAK, ANLAMAK VE YAŞAMAK Muhterem Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)’e gönderilen son ilâhî kitaptır. Bu aziz Kitab’ın muhatabı bütün insanlar, gayesi de; bütün insanların, dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamaktır. Bu gayeye ulaşabilmemiz için; Kur’an’ı okumamız, anlamamız, emir ve yasaklarına uymamız gerekir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da; “(Ey Peygamber!) Bu, bir mübarek Kitaptır ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdik”[1] “Gerçekten bu Kur’ân, (insanları) en doğru yola iletir ve salih ameller işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler”[2], “İndirdiğimiz bu Kur’an, mübarek bir Kitaptır. Ona uyun ve hükümlerine karşı gelmekten sakının ki, 3 göğüsleyebilmemiz için, Kur’an’a başvurmamız ve ondan öğütler almamız gerekir. Bütün benliğimizle o yüce Kitab’a yönelmeli, eşsiz güzelliklerini kavramalı ve ilkelerini hem kafamıza hem de gönlümüze nakşetmeliyiz. Değerli Mü’minler! İnsanlık ne zaman Kur’an’a yönelmiş ve onu rehber edinmişse, en ileri medeniyete sahip olmuştur. Peygamberimiz (a.s.) bu gerçeği şöyle dile getirmiştir: “Şüphesiz ki Allah, Kur’an’la amel edenleri yükseltir, ona uymayanları düşürür ve geri bırakır.”[4] Öyle ise “Kur’an’a sımsıkı sarılınız, onu önder ve rehber edininiz. Çünkü Kur’an, âlemlerin Rabbi Allah’ın mübarek bir kelâmıdır.”[5] Aziz Müslümanlar! Kur’an’a uymak, hayatı daha canlı yaşamak demektir. Onun için Kur’an’ı okuyalım, iyi anlayalım ve ahkâmı ile amel edelim ki, Allah’ın rahmetine, dünya ve âhiret mutluluğuna erebilelim. Hutbemizi, bir âyet meâli ile bitirelim: “Ey İnsanlar! Size Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Allah’ın rahmetine erişesiniz.”[3] buyurmuştur. Demek ki Kur’an’ı okumaktan maksat; onu anlamak, anlamaktan maksat da onun ahkamı ile amel etmek ve gösterdiği yoldan yürümektir. Milli şairimiz Mehmet Akif, bu konuyu dizelerinde şöyle dile getirmiştir: Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın; Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın; Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına; Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin; Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için! Aziz Mü’minler! Bitmez-tükenmez bir ilim, hikmet ve saadet kaynağı olan Kur’an; nûru ile âlemleri aydınlatan, ruhlara şifa veren, insanların güçlü bir vicdana ve sağlam bir imana sahip olmasına vesile olan, akılları ve gönülleri aydınlatan yüce bir kitaptır. Öyle ise, hayatın manasını anlamamız, iyi bir insan olmamız, değişen ve gelişen dünyanın ağır şartlarını 4 Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerin derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”[6] KAYNAK: [1] Sâd,38/29. [2] İsra, 17/9. [3] En’am, 6/155. [4] Müslim, Müsafirîn,269.. [5] Fethu’l-Kebir, c.2, s.237. [6] Yûnus,10/57. Firhist’e Geri Dön 48 2001 HUTBELERİ 1 26 - Ekim BERAT KANDİLİ Aziz Mü’minler! Önümüzdeki Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, mübarek Berat Gecesidir. “Berat” kelimesi; günah, suç, borç ve cezadan kurtulma demektir. Berat ve kadir geceleri, Cuma ve bayram günleri gibi mübarek gün ve geceler; Müslümanların Allah’a yöneldikleri, çeşitli ibadetlerle meşgul oldukları, hayır ve hasenat yaptıkları; dua, tevbe ve istiğfar ile günahlarının bağışlanmasını niyaz ettikleri bereketli ve feyizli zamanlardır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.), en çok Şaban ayında, özellikle Berat gecesinin yaklaştığı günlerde nafile oruç tutmuş ve bunun sebebini soranlara, “Ameller, bu ayda âlemlerin Rabb’ı yüce Allah’a arz edilir. Ben de amellerimin oruçlu iken Allah’a arze3 niyaz ile geçirmeli; bu ilâhî ziyafetten faydalanmak için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Peygamberimiz (a.s.); Allah’a ortak koşmak, kin ve düşmanlık beslemek, kibir ve gurur içinde olmak, içki ve uyuşturucu kullanmak, akraba ve komşularla ilişkiyi kesmek, ana-baba haklarına riayet etmemek gibi günahların, bu gece vesile edilerek terk edilmesini tavsiye etmiş; günahlarına ısrar edenlerin, af ve mağfiretten mahrum kalacaklarını ve bu gecenin feyzinden yararlanamayacaklarını bildirmiştir.[4] Geçtiğimiz yıl, Berat gecesine erişip de ölümü akıllarından bile geçirmeyen birçok insan, dünyadan göçüp gitmiştir. Ölüm, herkes için mukadderdir. Hiçbirimizin, bir sene daha yaşayacağına garantisi yoktur. O halde, yüce Allah’ın bizlere bahşettiği Berat gecesi gibi mübarek vakitleri güzelce değerlendirelim. Bu vakitlerin, bir ganimet olduğunu bilelim. Yüce Rabbimizin, her zaman açık olan tevbe kapısına yönelelim. Bu geceyi, gafletle geçirmeyelim. YakınlarıNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dilmesini isterim” cevabını vermiştir.[1] Yüce Allah, Duhan Suresinde; “Apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz Kur’an’ı mübarek bir gecede indirdik. Biz, gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede, her hikmetli iş katımızdan bir emirle ayırt edilir...”[2] buyurmuştur. Ayette geçen, “mübarek gece”den maksat; Berat veya Kadir gecesidir. Sevgili Peygamberimiz (a.s.), “Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü yüce Allah, bu gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve; “tevbe eden yok mu! Onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim, hastalığından şifa isteyen yok mu ona şifa vereyim. Yok mu şunu isteyen yok mu bunu isteyen” der. Bu durum, sabaha kadar devam eder” buyurmuştur.[3] Muhterem Müslümanlar! Rahmeti gazabını geçen Yüce Rabb’imizin hayır ve bereketini, af ve mağfiretini yağmur gibi üzerimize yağdırdığı bu mübarek geceyi fırsat bilip tevbe, dua ve 4 mızı, komşularımızı, yoksulları görüp gözetmeyi unutmayalım. Birbirimize, sevgi ve saygı gösterelim. Hep iyiliğe yönelelim. KAYNAK: [1] Tac, II, 106. [2] Duhan, 44/1-4 [3] Tac, II, 107. [4] Bkz. Münzirî, Tergîb ve’t- Terhîb, II, 241. Firhist’e Geri Dön 49 2001 HUTBELERİ 1 02 - Kasım DİNİMİZDE TEMİZLİK Muhterem Müslümanlar! İslam Dini, temizliğe önem verir ve bize, hep güzellikleri gösterir. Temizlik, kişinin maddi ve manevi kirlerden arınması, iç ve dış dünyasının temiz olması demektir. Dinimizde temizlik, bir kısım ibadetlerin şartı olduğu gibi, sağlıklı yaşamanın da bir gereğidir. Allah sevgisini kazanmaya vesiledir. Kur’an-ı Kerim’de, konumuzla ilgili olarak, “Şüphesiz Allah, Tövbe edenleri ve temizlenenleri sever”1; Hadis-i Şerifte de, “Temizlik imanın yarısıdır”2 buyurularak, İslam dininin temizliğe verdiği önem belirtilmiştir. Aziz Mü’minler! Dinimizin istediği temizliği, maddî ve mânevî açıdan ele almak gerekir. Maddî temizlik; insanın vücudu, elbisesi, yemesi, 3 Manevî temizlik ise; dinimizin yasakladığı bütün kötülüklerden ve kötülüğe götüren bütün sebeplerden uzak durmak, bizi iyiliğe ve olgunluğa ulaştırmaya engel olacak fena duyguları, kalbimizden silmek, ibadetleri yerine getirmek, riyadan ve gösterişten sakınmak, haramlardan ve yasaklardan kaçınmak demektir. Böyle bir temizlik, ancak İslâm dininin emretmiş olduğu maddî ve mânevî temizliğe dikkat etmekle mümkün olur. İslâm dini, güzellik, iyilik, kolaylık ve temizlik dinidir. Öyle ise, fert ve toplum olarak hayatımız boyunca temizliğe son derece önem vermeliyiz. İbadet anında olduğu gibi, toplum içinde de herkesin hoş göreceği bir temizliğe sahip olmalıyız. Unutmamalıyız ki, temizliğe riayet eden Müslümanlar, Allah katında makbul, insanlar nazarında mûteber kimseler olurlar. KAYNAK: 1 Bakara 222. 2 Riyazüs Salihin H. No:25. 3 Müddessir 4. 4 Bakara 168. 5 Muhtar-ül Ehadis 202. 6 Muhtar-ül Ehadis 737. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön içmesi, çevresi ve istifade ettiği her şeyi, temiz tutmak demektir. Kılık-kıyafet ve gıda temizliği için; Kur’an-ı Kerim’de, “Elbiseni de (dâimâ) temiz tut”3, “Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin”4 buyurulmuştur. Bu ayetlerde, elbise temizliğine, sağlıklı ve helâl gıdalarla beslenmenin gerektiğine dikkat çekilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise: “Elbiselerinizi yıkayınız, tıraş olunuz, dişlerinizi temiz tutunuz, güzel ve temiz olunuz”5 buyurarak, kibir vesilesi olmamak kaydı ile temiz ve düzgün giyinmemizi istemiştir. Görüldüğü üzere İslam Dini, vücut temizliğine ve bakımına gereken önemi vermekte, kir içinde yaşamaktan men etmektedir. Yıkanıp temizlenmeyi, fıtrat gereği vücutta oluşan ve giderilmesi gereken her türlü temizliğin yapılmasını da istemektedir. Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifinde “Vücutlarınızı temiz tutunuz” buyurmuş ve “Allah, sizi temiz kullarından eylesin”6 diye de dua etmiştir. Değerli Mü’minler! 4 Firhist’e Geri Dön 50 2001 HUTBELERİ 1 09 - Kasım RAMAZAN AYININ FAZİLETİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah’ın bizlere lütfettiği nimetlerden birisi de Mübarek Ramazan ayıdır. Ramazan ayı ibadet, rahmet ve mağfiret ayıdır. Bereketi bol, hayrı çok olan bir aydır. Bu ay, yardım, bağış, rahmet ve ihsan ayıdır. Ramazan ayı, bir yıllık maddi ve manevi kirlerden temizleneceğimiz, insanî duyguların coştuğu, tevbe edip hakka yönelme şuurunun geliştiği maddî ve mânevî bir terbiye ayıdır. İnsanlığı, fikrî ve ahlâkî sapıklıktan, cehaletten kurtarıp, ilme, medeniyete ve dolayısıyla ebedî saadete ulaştıran Kur’an3 Muhterem Müslümanlar! Ramazan ayının fazileti hakkında, Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bir hutbesinde şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar! Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu ay içerisinde, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Bu ayda Allah, gündüzleri oruç tutmayı farz kıldı, ben de bu ayın gecelerinde teravih namazını size sünnet kıldım. Bu ayda bir iyilik yapan, başka zamanlarda bir farzı yerine getirmiş gibi sevap kazanır. Bu ayda bir farzı yerine getiren kimse de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi (mükâfât almış) olur. Ramazan sabır ve yardımlaşma ayıdır, sabrın ve yardımlaşmanın mükafatı ise cennettir. Ramazan bereket ayıdır, mü’minin rızkının çoğaldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse, onun bu davranışı günahlarının bağışlanmasına, cehennemden kurtuluşuna ve iftar ettirdiği kimsenin tuttuğu orucun sevabından pay almasına vesile Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ı Kerim, bu ayda nazil olmuştur. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi, bu ay içerisinde yer almaktadır. Bu ayın faziletini Yüce Allah, şöyle beyan etmiştir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden her kim bu ayda bulunursa oruç tutsun.”1 Muhterem Müslümanlar! Ramazan, Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu ay olması münasebetiyle, mübarek bir aydır. Kur’an, Müslümanların hidayet rehberidir. Bu ayda Kur’an’ı daha çok okuyup anlamaya ve hayatımızda tatbik etmeye çalışalım. Yüce Allah’ın vermiş olduğu nimetlere karşı yapılacak şükürlerden birisi de, bu ayda oruç tutmak ve her zaman Allah’ın emirlerine itaat etmektir. Oruç, aynı zamanda insanın beden ve ruh sağlığına, toplum hayatına sayısız faydalar sağlayan önemli bir ibâdettir. 4 olur. Oruç tutan kimsenin sevabından da bir şey eksilmez.”2 Müslümanlar bu mübarek ayda, İslâm’ın beş şartından birisi olan oruç ibadetini tam olarak yerine getirmek için güzelce hazırlanır, huzurlu bir Ramazan ayı yaşamaya çalışır. KAYNAK: 1 Bakara 185. 2 Mişkatü’l-Mesabih H.No:1965. Firhist’e Geri Dön 51 2001 HUTBELERİ 1 16 - Kasım ORUCUN HİKMETLERİ Muhterem Müslümanlar! İslâm’ın temel esaslarından birisi de, Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, erginlik çağına ermiş bulunan akıllı her Müslüman’a farz olan bir ibadettir. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Sakınasınız diye sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç, size de farz kılındı”[1] buyurulmaktadır. Aziz Mü’minler! Orucun farz kılınmasında, insanî, ahlâkî, içtimaî, ruhî ve sıhhî pek çok hikmeti vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Oruç, kötülüklere ve cehenneme karşı bir kalkan ve bir siperdir”[2] buyurmuştur. İnsan, oruç sayesinde, nefsine ve nefsinin kötü arzularına hakim olma iradesini güçlendirir. Böylece kötü istek ve arzulardan uzak durması, günah işlemekten sakınması daha kolay olur. Peygamberimiz (s.a.v.) 3 Aziz Müslümanlar! Oruç; kalpte incelik, vicdanda duyarlılık meydana getirir. Bu sayede fakirlerin, yoksulların hallerini düşünerek insanda yardımlaşma hissini uyandırır. Böylelikle Müslümanlar arasında sosyal dengenin korunmasına yardım eder. Kin, nefret ve bencillik gibi duygulardan insanı uzaklaştırır; huzurlu ve mutlu bir toplumun oluşmasına vesile olur. Orucun farz olmasındaki hikmetler, insanlara ve cemiyetlere sağladığı yararlar göz önüne alındığında, bu ibadetin, İnsanlara Allah’ın büyük bir ihsanı olduğu görülür. Bunun için, meşru bir mazeret olmadıkça, mutlaka oruçlarımızı tutmalıyız. Hutbemi bir Hadis-i Şerifle bitiriyorum: “Meşrû bir mazeret ve hastalık olmadan Ramazanda tutulmayan bir gün orucun yerine, başka günlerde uzun süre tutulan oruçlar denk olmaz.”[6] KAYNAK: [1] Bakara,2/183. [2] Fethul Kebir 2/206. [3] Riyazu’s-Salihin 2/502. [4] İbn Mâce, Sıyâm, 44. [5] Fethul Kebir 2/194. [6] Ebû Dâvûd, Savm,38. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön “Oruçlu bir kimse yalan konuşmayı ve yalancılıkla iş yapmayı terk etmedikçe Allah, o kişinin aç ve susuz kalmasına bir değer vermez”[3] buyurmuştur. Muhterem Müslümanlar! Oruç, nefsi terbiye eder ve iradeyi güçlendirir. Bu sayede, insan daha sabırlı ve tahammüllü olur. Peygamber Efendimiz, bir Hadis-i Şeriflerinde, “Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruç tutmaktır. Oruç, sabrın yarısıdır[4] buyurmuşlardır. Oruç, sağlık açısından da önemlidir. Çok yemek vücudu yormakta ve bir çok hastalıklara sebep olmaktadır. Bu bakımdan doktorlar, hastaların çoğuna perhiz tavsiye etmektedirler. Oruç ise, vücudu ve özellikle sindirim sistemini büyük ölçüde dinlendirmektedir. Nitekim bir hadiste,“Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız”[5] buyurulmuş ve orucun insana ne kadar faydalı olduğu ortaya konulmuştur. Tıp ilerledikçe, orucun vücut için ne kadar yararlı olduğu daha iyi anlaşılacaktır. 4 Firhist’e Geri Dön 52 2001 HUTBELERİ 1 23 - Kasım ÇOCUKLARIMIZ VE EĞİTİM Muhterem Müslümanlar! İslâm dini, ilim, irfan, hikmet ve hakikat dinidir. Her hükmü, insanın yapısına ve hayat düzenine uygun olan, dünya ve ahiret saadetini temin eden bir dindir. İslam Dininin insanlığa ilk mesajı 1 “oku” olmuştur. Bunun anlamı üzerinde çok iyi düşünmek gerekir. Çünkü insan, okumak ve öğrenmekle doğruyu bulur, mutluluğa erer, vatanına ve milletine yararlı olur. Günlük hayatımızdaki ihtiyaçlarımızı düşündüğümüz zaman, bunların elde edilmesinde ilmin, fennin ve sanatın büyük bir rolü olduğunu görürüz. Bunlar da ancak, okuyup yazmak, eğitim ve öğretim görmekle mümkündür. Dinimiz, erkek-kadın her Müslümana, okuyup öğrenmeyi farz kılmıştır. Aziz Müslümanlar! Çocuğa verilecek ilk ve en iyi ter3 yönü ile yetiştirilmemiş olan bir çocuğun, kendisi, ailesi ve beraber yaşadığı toplum için pek yararlı olamayacağı açıktır. Çünkü, mânevî terbiyeden mahrum olan bir insan, maddeciliğin, gururun ve bencillik duygusunun içinde kalır ve sadece kendini düşünür. Muhterem Mü’minler! Anne ve babanın çocukları ile ilgilenmesi, onları sevmesi ve dinlemesi, onlarla konuşması ve anlamaya çalışması, çocukların iyi yetişmesi açısından çok önemlidir. Bir âyet-i kerimede, “(Ey Mûsâ! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendi sevgimi lütfettim”[1] buyurularak, çocuk sevgisinin Allah vergisi olduğuna dikkat çekilmiştir. Öyle ise, çocuklarımızı sevelim ve sevgi dolu bir ortamda yetişmelerine gereken gayreti gösterelim. Hutbemi, bir Hadis-i Şerifle bitirmek istiyorum: “Çocuklarınıza iyi muamele ediniz. Onları güzel terbiye ediniz”2. KAYNAK: 1 Alak 1. [1] Tâhâ,20/39. 2 İbn Mâce, Edep:3 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön biye, aile ocağında başlar; okulda gelişir ve cemiyette yaygınlaşır. İyi veya kötü alışkanlıklar, çoğunlukla çocukluk ve gençlik çağlarında edinilir. Çocukların yetiştirilmesinde, hayattaki başarılarında, topluma faydalı bir insan olmalarında yegâne unsur; aile, okul ve çevredir. Okuldan beklenilen, ailenin çocuğa verdiği güzel terbiyeyi geliştirmek, varsa kötü alışkanlıklardan vazgeçirmek ve ona daha olgun bir kişilik kazandırmaktır. Çocuklar, zamanlarının büyük bir bölümünü okulda geçirdikleri için, onları iyiye ve doğruya yönlendirmede, okulda aldıkları eğitim ve öğretim önemli rol oynar. İnsan, ruh ve bedenden oluşan akıllı bir varlıktır. Bu nedenle, çocuğu sadece maddi veya sadece manevi yönden yetiştirmek, onu yarı yarıya ihmal etmek olur. Çocuğun yetiştirilmesinde asıl olan, onun her iki yönünü de dikkate almaktır. Bir çocuğa verilecek eğitim ve öğretim esnasında onun, din ve ahlâk eğitimini de, ihmal etmemek gerekir. Çünkü, maddî ve mânevi 4 Firhist’e Geri Dön 53 2001 HUTBELERİ 1 30 - Kasım ZEKÂT İBADETİ Muhterem Mü’minler! Bilindiği üzere Zekat, İslam’ın temel şartlarından biridir. Mali bir ibadet olan zekat, dinen zengin olanların yerine getirmesi gereken bir farzdır. Zekat; Hicretin ikinci senesinde, oruçtan önce farz kılınmıştır. Önemine binaen, Kur’an-ı Kerimde otuz iki yerde, namazla birlikte zikredilmiştir. Zekat, lugatte; artma, ziyadeleşme, temizlenme, temizlik ve bereket manalarına gelir. Dinimizde ise; bir malın belirli bir miktarını, üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra, ihtiyacı olan Müslümanlara zekat niyetiyle temlik etmek demektir. Zekat; insanlar arasında sevgi, kardeşlik ve samimiyet bağlarını güçlendirir. Varlıklı kimselerden, yoksullara uzanan bir yardım eli olarak, muhtaçları sevindirir. Cimrilik ve haset hislerini giderir. Toplumu meydana getiren fertler arasında birlik ve 3 kazanmak gerekir. Dinimizde, “Bir lokma, bir hırka” anlayışı ile tedbirsiz tevekkülde bulunmanın yeri yoktur. O halde, Müslüman çalışkan, tutumlu, tedbirli, zekat alan değil, zekat veren olmaya gayret eden, dosdoğru insan demektir. Çalışma gücü olanlar, mutlaka çalışacak ve yoksulluktan kurtulmak için, meşrû her çareye baş vuracaktır. Zekat; ancak, çalışma gücünü ve kabiliyetini kaybetmiş, bakıma muhtaç duruma düşmüş olanlara verilmelidir. Yoksa sağlam ve iş yapma kuvvetine sahip kimselerin, çalışmayıp zekat veya fitre beklemeleri, dinimizce hoş karşılanmayan bir harekettir. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Zekat İslamın köprüsüdür”3 buyurmakla, zekât sayesinde toplumun, çeşitli kesimleri arasında bir bağ kurulmasına ve bu bağın güçlendirilmesine işaret buyurmuştur. Gerçekten zekât, sosyal dengenin sağlanmasında güzel bir vesile ve hoş bir örnektir. KAYNAK: [1] Zariyat 19. 2 İsmail bin Muhammed el Acluni, Keşif’ül Hafa 2/539 H.No:3199. 3 İsmail bin Muhammed el Acluni, Keşif’ül Hafa 1/530 H.No:1416. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön beraberliğin doğmasına sebep olur. Zekat; mü’minlerin, Allah (c.c.) sevgisini, mal ve servet sevgisinden üstün tuttuklarını gösteren bir özellik taşımaktadır. Çünkü, zekatını veren kimse, onu alan şahıslardan hiçbir karşılık beklememektedir. Bunu, sadece ibadet niyetiyle Allah rızası için yapmaktadır. Bu da, mü’min olmanın güzel bir belirtisidir. Bir de şunu unutmamak gerekir ki; her insanın kazancında, çevresinin de bir payı ve emeği bulunmaktadır. Onun için kişi, servetini kazandığı muhitte bulunan fakirlere vermeli ve içinde yaşadığı toplumun muhtaçlarına öncelik tanımalıdır. “Zenginlerin mallarında fakir ve yoksulların hakları vardır"[1] mealindeki âyeti kerime, bizlere bu gerçeği anlatmaktadır. Aziz Mü’minler! Zekat ibadeti, müslümanı tembellikten kurtarır. Çünkü sevgili Peygamberimiz, “Veren el, alan elden üstündür”2 buyurmakta ve veren el olmamızı tavsiye etmektedir. Veren el olabilmek için de, çalışıp 4 Firhist’e Geri Dön 54 2001 HUTBELERİ 1 07 - Aralık KADİR GECESİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah; en büyük mucize olan Kur’an-ı Kerim’i, Peygamber Efendimize mubârek Kadir gecesinde indirmiştir. Bütün insanlığa huzur ve saadet yollarını gösteren Kur’an-ı Kerim’dir. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), bütün insanlığı Kur’an-ı Kerim ile aydınlatmıştır. Hutbemizin başında okuduğumuz Kadir sûresinde, Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: “Doğrusu, Biz, Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrail, o gece Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin 3 ederse, o kimsenin geçmiş günahları bağışlanır”4 buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Yani onun feyiz ve bereketi, bin aylık ibadetle elde edilecek sevap ve mükâfat ile eş değerdedir. Bu geceyi hakkıyla değerlendirmek, ibadet, dua ve istiğfar ile ihya etmek, ebedi alemde bin ay kadar bakî ve bereketli bir ömür kazandırır. Aslında, bu gecenin değeri günle, ayla ölçülemeyecek derecede büyüktür. Bunun için, Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan edilmiştir. Rasul-i Ekrem Efendimiz, Ramazanı şerifin son on gününün gecelerinde, kendilerini daha çok ibadete verirlerdi. Bu gecelerde, aile fertlerini de uyandırırlardı. Hz. Ayşe validemiz, bir gün kendilerine şöyle bir soru sormuşlardı: “Ya Resûlellah! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilir ve o geceyi idrak edersem, Cenab-ı Hakka nasıl duada bulunayım?" Peygamber Efendimiz şöyle buyurNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ağarmasına kadar bir esenliktir.”1 Aziz Müslümanlar! Kadir gecesi, azamet ve şeref gecesi demektir. Bu geceye Kadir gecesi denilmesinin sebebi de; bu gece içinde kadri yüce bir kitabın Cibril-i Emin vasıtasıyla, Sevgili Peygamberimize gönderilmiş olmasıdır. Nitekim Bakara suresinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır .”2 Bu ayetten anlaşılıyor ki, Kur’an-ı Kerim, Ramazanı şerifte ve Kadir gecesinde indirilmiştir. Peygamber Efendimizin, en büyük mucizesi Kur’an’dır. Sevgili peygamberimiz, kalpleri onunla fethetti, gönülleri onunla nurlandırdı, insanlığı onunla hidayete ulaştırdı. Bu bakımdan Kadir gecesi, şerefli ve nurlu bir gecedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde: “Kim Kadir gecesini, faziletine inanarak ve mükafatını da Cenab-ı Haktan bekleyerek, ihya 4 muşlardır: “De ki; ya Rab! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”5 Bin aydan hayırlı olan bu geceyi ihya etmek, insan için ne büyük bir mazhariyettir, ne büyük mutluluktur. O gece; mü’minler için baştan sona kadar selâmdır, hayırdır, berekettir. Ne mutlu bu geceye kavuşup ihya edebilenlere! KAYNAK: 1 Kadir Sûresi,97/1-5. 2 Bakara,2/185. 4 Tecrid-i sarih c.1, s. 45. 5 Sünen-i Tirmizi terc. C.2, s.78 H.No:792. Firhist’e Geri Dön 55 2001 HUTBELERİ 1 14 -Aralık KOMŞULARIMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ Muhterem Mü’minler! Yüce dinimiz İslâm, komşu haklarına büyük önem vermiştir. İslâm’ın komşu hakları hususundaki emir ve tavsiyelerine, başka sistemlerde rastlamak mümkün değildir. Komşu ile iyi geçinmek, iyi Müslüman olmanın alâmeti sayılmıştır. Bu sebeple, kalbi imanla aydınlanmış, gönlü İslâm’ın güzellikleriyle bezenmiş olan her Müslümanın, yakından uzağa, bütün komşularına iyilik etmesi ve onlara hayırlı bir komşu olması gerekmektedir. Âile fertlerinden sonra, insanın en yakın çevresi komşularıdır. Müslüman, komşula3 zin üzerinde titizlikle durduğu bir konudur. Bu itibarla, komşularımıza iyilik ve ikramda bulunmak, onlarla selamlaşmak, ziyaretlerine gitmek, yardımlarına koşmak, sevinçlerini ve kederlerini birlikte paylaşmak, güler yüzlü davranmak, hediyeleşmek, düğün ve derneklerine katılmak, cenazelerine iştirak etmek, başsağlığı dilemek, onlara zarar verecek hareketlerden sakınmak, ayıp ve kusurlarını araştırmamak, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak, komşularımıza karşı başlıca görevlerimizdir. Aziz Cemaat! En yakın komşumuzdan başlamak suretiyle evimizin ve iş yerimizin civarında bulunan herkes komşumuzdur. Dolayısıyla her birisinin üzerimizde komşuluk hakları bulunmaktadır. Komşu ifadesi, inansın, inanmasın bütün komşuları içine almaktadır. Her Müslüman, en yakından başlamak üzere, bütün komşularına elinden gelen ilgiyi göstermelidir. O halde Değerli Mü’minler, kendimiz Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rıyla güzel geçinen, seven, sevilen, aranan ve onlara güven veren bir insandır. Çünkü, çevresine güven vermeyen bir insan, olgun bir mü’min olamaz. Konumuzla ilgili olan bir ayet-i kerimede, Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve hizmetinizde bulunan kimselere iyilik edin...”1 Peygamberimiz (s.a.s.) de, hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, komşusuna iyilik etsin.”2 “Allah katında dostların en iyisi, arkadaşına iyi davranan; komşuların en iyisi de, komşusuna en iyi davranandır.”3 “Cebrail (a.s), bana komşuyu o kadar tavsiye etti ki, onu bana mirasçı yapacak zannettim.”4 Aziz Mü’minler! Görülüyor ki, komşu hakları dinimi4 için istediğimizi komşularımız için de istemeliyiz. Müslüman olmayan komşularımızı da gözetmeliyiz. Komşularımızla güzel geçinmeli, onları hiçbir şekilde rahatsız etmemeliyiz. Gizli sırlarını araştırmamalı, eksikliklerini gidermeye çalışmalı, sevinç ve kederlerine ortak olmalı, her hususta yardımlarına koşmalıyız. Unutmayalım ki, olgun Müslüman, kimseye zararı dokunmayan, çevresine güven veren ve daima iyilik yapan kimsedir. KAYNAK: 1 Nisa, 4/36. 2 Buhari ve Müslim. 3 et-Tac, c.5. 4 Buhari ve Müslim. Firhist’e Geri Dön 56 2001 HUTBELERİ 1 16 - Aralık RAMAZAN BAYRAMI Aziz Müslümanlar! Rahmet, mağfiret ve bereket mevsimi olan mübarek Ramazan ayını, dün akşamki iftarla yolcu ettik ve bugün de bayrama ulaştık. Bayram, Cenab-ı Hakkın Müslümanlara ihsan ettiği büyük bir lütuftur. Bu bayramın, aziz milletimiz ve bütün İslam alemi için hayırlara vesile olmasını dilerim. Muhterem Müslümanlar! İbadet ve hayırların, Allah katında en çok kabule şayan olduğu Ramazan ayı boyunca, Rabbimize karşı kulluk görevlerimizi, gücümüz yettiğince yerine getirmeye çalıştık. İrademizi güçlendiren, nefsimizi terbiye eden orucu, Allah rızası için bütün uzuvlarımızla tutmaya gayret ettik. Yüce Mevlâ’ya kul olmanın şuuru içinde, günah3 lümanlar zekat ve fitre gibi hayırlarını bayramdan önce dağıtmaya önem verirler. Böylece zenginiyle, fakiriyle bütün müminlerin huzur içerisinde bayram geçirmelerine yardım ederler. Kıymetli Mü’minler ! Bayramlarda herkes neşeli olur. Ancak çocuklar, büyüklerden daha çok sevinç ve heyecan duyarlar. Bu sebeple onlarla, böyle günlerde daha çok ilgilenmeliyiz. Onları mutlu edebilmek için, her türlü fedakarlığı göstermeliyiz. Dini ve milli adetlerimizi onlara da öğretmeliğiz. Bu arada birbirimize karşı olan sevgi ve saygımızı daha da artırarak, kırgınlık ve küskünlüklere son vermeliyiz. İslamın sevgi, saygı, barış ve bağış dîni olduğunu unutmamalıyız. Milletçe dost geçinmeye, hoş geçinmeye azmetmeliyiz. Birlikte rahmet, ayrılıkta felaket olduğunu unutmamalıyız. Bu arada, Ramazanda kazandığımız iyi ve güzel alışkanlıklarımızı devam ettirmeliyiz. Ramazandan sonra da kötü huy ve davranışNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön larımızdan tevbe ve istiğfarda bulunduk. Kalplerimizi kötülüklerden arındırmasını Yüce Mevla’dan istedik. Allah’ın lütfü ile “Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir”[1] meâlindeki âyetin müjdesine, mazhar olduk. Değerli Kardeşlerim! Ramazan ayının sonunda mü’minler; bayramı, engin bir sevinçle karşılarlar. Bayram süresince birbirlerini ziyaret ve tebrik ederek, dostluklarını pekiştirirler. Birbirlerine hediye sunar, ikramda bulunurlar. Zira Müslüman inanır ki, “Farz ibadetlerden sonra, Allah katında amellerin en faziletlisi, Müslümanı sevindirmektir.”[2] Müslümanlar, bayram vesilesiyle Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretine nail olabilmek için, iyilikte, hayırda ve yardımlaşmada birbirleriyle yarışırlar. Zira Müslüman inanır ki bayramlar, dini heyecanın yanında, sosyal huzurun gelişmesine ve milli dayanışmanın pekişmesine de vesile olan en güzel fırsatlardır. Bu itibarla, Müs4 lara tekrar dönmemeliyiz. Bizleri huzur ve sükun içerisinde daha nice bayramlara eriştirmesi için, Yüce Allah’a duâda bulunmalıyız. Bu vesileyle bütün din kardeşlerimizin Ramazan bayramını en kalbi duygularla tebrik eder, Cenab-ı Hakkın yardım ve mağfiretini niyaz ederim. KAYNAK: [1] El-A’lâ,87/14-15. [2] Fethu’l-Kebir, c. 1, s. 46. Firhist’e Geri Dön 57 2001 HUTBELERİ 1 21 - Aralık RAMAZAN’IN ARDINDAN Muhterem Müslümanlar! Rahmet ayı Ramazan’da, gücümüz yettiğince görevlerimizi yerine getirmeye, fakirleri gözetmeye, düşkünlere yardım elimizi uzatmaya, oruçlarımızı tutmaya, namazlarımızı kılmaya, böylece dinimizin yüce esaslarını gönlümüze yerleştirmeye ve İslam’ın ruhuna uygun bir hayat yaşamaya çalıştık. Allah’a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmenin ve nefsânî arzularımıza galip gelerek, manevi bir zafer kazanmanın sevinci içerisinde eriştiğimiz Ramazan Bayramı’nı da yaptık. Muhterem Müslümanlar! Evet, bayram sona erdi ama bayramla beraber her şey bitmedi. Çünkü hayat devam ediyor. Nefsânî arzularımız, 3 mazan ayında yaptıklarımızı ve neler kazandığımızı düşünmeliyiz. Bu ayda, kötü huylarımızdan ne kadarını terk edebildiğimizi araştırmalı ve bu başarımızı devam ettirmeliyiz. Acaba kötü alışkanlıklardan uzak kalabiliyor muyuz? Yoksa hala nefsimizin emrinde yaşamaya devam mı ediyoruz? Sorularını kendimize sık sık sormalıyız. Ramazan ve oruç konusunda kendimizi hesaba çektiğimizde, oruç tutmakla hedefe ulaştığımızı görürsek, sevinmek hakkımızdır. Zira, bir yandan kötü arzuların elinde esir olmaktan kurtulmuş, bir yandan da aklın ve imanın zaferine ve Allah’ın rızasını kazanma gibi bir mutlu sonuca ermiş oluruz. Yok, eğer hâlâ nefsin sözü geçiyor, hâlâ bize her istediğini yaptırabiliyorsa, o zaman yeniden bir nefis muhasebesi yapmalıyız. Fakat umutsuzluğa katiyen düşmemeliyiz. Çünkü, fırsatlar tamamen elden çıkmış sayılmaz. Ömrümüz var oldukça, her zaman kötü arzuları yenme fırsatını yakalayabilmemiz mümkündür. Ancak, ölümün ne zaman geleceği bilinmediğinden, Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yine harekete geçiyor. Düşkünler, yetimler, biçareler yardım bekliyor. Öyle ise, nefsânî arzuların sınırlandırılmasını, ibadetlerin zamanında ifâsını ihmal etmemeliyiz. Bir yandan da devamlı olarak nefislerimizi murakabe etmeli, davranışlarımızı sürekli olarak gözden geçirmeli ve kendimizi her zaman yenilemeliyiz. Hesap gününü hiç unutmamalıyız. Yüce Allah’ın bu konudaki uyarısı, meâlen şöyledir: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.”1 İşte bu emri yerine getirenler, kendilerini hesaba çekebilenlerdir. O halde, biz de zaman zaman yaşantımızın muhasebesini yapmalıyız. Değerli Mü’minler! Geride bıraktığımız, mübarek Ra4 işi uzatmamalı ve fırsatları ganimet bilmeliyiz. Azimli ve kararlı yürümeli, Allah’ın lütuf ve rahmetinden yararlanmayı ihmal etmemeliyiz. KAYNAK: 1 Haşr,59/18-19. Firhist’e Geri Dön 58 2001 HUTBELERİ 1 28 - Aralık İBADETİN ANLAM VE ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! İbadet; bir Müslüman’ın Yüce Allah’ın varlığını, birliğini ve büyüklüğünü tasdik etmesi, O’na teslimiyetle boyun eğmesi, O’nun kulu olduğunu bilmesi ve saygı ile O’na itaatte bulunması demektir. Öyle ise ibadet, insanın asli görevidir. İnsana yakışan da, bu görevini yerine getirmesidir. Zaten insanın yaratılış gayesi, Allah’a kulluk etmektir. Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”1 buyurmaktadır. Diğer bir ayeti kerimede de “Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için, ölümü ve hayatı yaratan odur. O, Azizdir, Gafurdur, her şeye galiptir, çok affedendir”2 buyurulmuş ve kulun, işlediği amelleriyle imtihana tabi tutulduğu belirtilmiştir. 3 imanın gıdası, kalbin cilası; ahlak ve faziletin menbaıdır. İbadetler, kalplere Allah sevgisini yerleştirmek, bütün kötü düşünce ve davranışlardan arındırmak yönünden çok önemlidir. Zira Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “Sana vahyedilen kitabı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, hayasızlık ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı anmak, elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah, yaptıklarınızı bilir”3 buyurarak, ibadetin insanı kötülüklerden uzaklaştırdığını belirtmiştir. Meselâ; günde beş vakit namaz kılmak suretiyle Allah’ın huzuruna duran bir insan, Rabbini hatırlamış ve hesap gününü unutmadığını ortaya koymuş olur. Allah için malının bir kısmını fakire zekat olarak veren bir insan, muhtacın sıkıntısını gidermiş, onu gözetmiş, sosyal dayanışmayı sağlamış bulunur. Oruç tutan da, nefsini islah etmiş, yoksulların durumundan haberdar olmuş olur. Öyle ise, yaratılışımızın gayesine uygun olarak hareket edelim; verilen nimetNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İbadetler, sırf Allah rızası gözetilerek yapılmalıdır. Çünkü Allah’ın emri olan ibadetler, ancak samimiyetle ve ihlasla yapıldığında makbul olur ve sahibini kötülüklerden uzaklaştırır. İnsan, yaşayabilmek için, Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetlerden faydalanmaktadır. Allah’ın nimetlerinden faydalanmadan, hayatını sürdüren hiçbir canlı varlık yoktur. Bu nimetlere şükretmek gerekir. Allah’ın vermiş olduğu nimetlerin en büyük şükrü de, ibadetlerimizdir. Aziz Mü’minler! İbadetin sahası çok geniştir. Allah rızası gözetilerek yapılan her iş, bir ibadettir. İslam, gösteriş ve riya olmadığı müddetçe, insanlığa faydalı olan her türlü sosyal çalışmayı ibadetten saymıştır. Ancak bu güzel fiil ve davranışlar; namaz, oruç, zekat ve hac gibi temel ibadetlerin yerine asla geçemez ve onların sorumluluğunu düşüremez. Muhterem Müslümanlar! İbadet, kalpteki imanın bir alameti ve dışa yansıyan bir görüntüsüdür. İbadet 4 lere karşı en büyük şükür olan ibadetlerimizi ihlas ile yerine getirelim. Yaptığımız her işte Allah rızasını gözetelim, haktan, adaletten, doğruluk ve samimiyetten ayrılmayalım ki, her iki dünyada mutluluğu tadalım. İbadetlerimizin, günahlarımızın bağışlanmasına vesile olduğunu da unutmayalım. KAYNAK: 1 Zariyat,51/56. 2 Mülk,67/2. 3 Ankebut,29/45. Firhist’e Geri Dön 59