2004 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. 02 Ocak - Örnek İnsan Olabilmek 09 Ocak - Allaha İbadet Etmek 16 Ocak - İsraf ve Cimrilik 23 Ocak - Kusur Araştırmak 30 Ocak - Kurban İbadeti FİRHİST 01 Şubat - Kurban Bayramı 06 Şubat - Helal Kazanç 13 Şubat - Temizlik 20 Şubat - Hicret 27 Şubat - Muharrem Ayı 05 Mart - Tabiat ve Çevreye Karşı Sorumluluklarımız 12 Mart - Zararlı Alışkanlıklar 19 Mart - Çanakkale Zaferi 26 Mart - Yaşlılara Saygı 02 Nisan - Cana Kıymak Büyük Günahtır 09 Nisan - Tembellik 16 Nisan - Kuranı Kerimde Hz İsa 23 Nisan - Peygamberimiz ve Çocuklar 30 Nisan - Kutlu Doğum 07 Mayıs - Tedbirli ve Ölçülü olmak 14 Mayıs - Aile Huzuru 21 Mayıs - Kul Hakkı ve Kamu Mallarını Korumak 28 Mayıs - İstanbul’un Fethi 04 Haziran - Dua İbadettir 11 Haziran - Maddi ve Manevi Temizlik 18 Haziran - Ülkemizi Kalkındırmak Toplumsal Bir Görevdir 25 Haziran - İslam Kolaylık Dinidir 02 Temmuz - Allah İçin Sevmek 09 Temmuz - İslamda Adalet 16 Temmuz - Müminin Bazı Özellikleri 23 Temmuz - Fatiha Suresinin öğrettiği Hakikatler 30 Temmuz - Haset 1 2 06 Ağustos - Dünya Hayatı 13 Ağustos - Regaib Kandili 20 Ağustos - Allahın Rızasını Talep 27 Ağustos - 30 Ağustos Zaferi 03 Eylül - Hayvanlara Merhamet 10 Eylül - Miraç Kandili 17 Eylül - Eğitim ve Öğretimin Önemi 24 Eylül - Berat Kandili 01 Ekim - Cami ve Caminin Önemi 08 Ekim - Kuranı Kerimi Okumak ve Anlamak 15 Ekim - Oruç 22 Ekim - Ramazan Ayının Fazileti 29 Ekim - Toplumsal İradenin Temsili: Cumhuriyet 05 Kasım - Kadir Gecesi 12 Kasım - Zekat 14 Kasım - Ramazan Bayramı 19 Kasım - Sihir ve Büyünün Karanlık Dünyasından Uzak Durmak 26 Kasım - Kesintisiz Hayır İşleme Bilinci 03 Aralık - Kulluk Bilinci 10 Aralık - İnsan Haklarına Saygı 17 Aralık - İsraf 24 Aralık - İman ve İnanmanın İbadet Açısından Değeri 31 Aralık - Milli ve Manevi Değerlerimize Sahip Çıkalım DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA Firhist’e Geri Dön 2004 HUTBELERİ 1 02 - Ocak ÖRNEK İNSAN OLABİLMEK Muhterem Müslümanlar! Yaratıkların en şereflisi olan insana yüce Allah akıl ve irade vermiş ve bunun gereği olarak ona bir takım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukları yerine getirebilmesi için de peygamber ve kitaplar göndermek suretiyle ona rehberlik etmiştir. “Hiçbir toplum yoktur ki aralarında uyarıcı bir peygamber gelip geçmiş olmasın” (Fâtır, 24) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir. 3 yön verip bu sayede onların sevgisini kazanmaya çalışan insandır. Mü’min; Allah katında kurtuluşa erenlerden olabilmek için ibadetlerini yerine getiren, faydasız ve boş şeylerden yüz çeviren, zekatını veren, namusunu koruyan, sözünde ve özünde doğru ve doğrulukta örnek olan insandır. Aziz Müminler! Mü’min; Kur’an’ın ilk emrinin ‘oku’ olduğunu bildiği için ilme değer veren, bilenlerle bilmeyenlerin Allah katında eşit olmayacağının bilincinde olan, bilgisiyle insanlığa hizmet vermeye gayret eden insandır. Mü’min; Allah’ın verdiği nimetlere şükreden, bir günah işlediğinde derhal tövbe eden, bile bile günah ve hatada ısrar etmeyen, insanlara iyiliği tavsiye edip onları kötülüklerden alıkoymaya çalışan insandır. Mü’min; insan haklarına saygılı olan, bütün insanları Allah’ın kulu olarak gören, geçimli ve uyumlu, insanlara yol Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Peygamberler, örnek ve önder insanlardır. Müminler peygamberleri örnek edinirler kendileri de insanlara örnek olurlar. Bu hususu yüce Allah Kur’ân’da şöyle ifade etmektedir: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21). Değerli Müslümanlar! Mü’min, imanı, ibadeti, ahlakı ve davranışlarıyla dürüst ve örnek insandır, örnek insan olmak durumundadır. Böyle olmasını isteyen Allah ve Peygamberdir. Mümin, her şeyden önce Allah’ın birliğine, Hz.Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, peygamber (s.a.v.)’in bildirdiklerinin hak olduğuna şeksiz ve şüphesiz iman eden, sonra îmanın gereği olarak Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına harfiyen uyan, haram ve günahlardan sakınan kimsedir. Mü’min; Allah’ı ve peygamberini seven, hayatına Kur’an ve Sünnete göre 4 gösterici, birleştirici, tefrika ve ayrılıklara pirim vermeyen uyanık insandır. Mü’min; alçak gönüllü, müslümanlara merhametli, insanlar için hayırlı, her işinde Allah rızasını gözeten insandır. Mü’min; haksız yere cana kıymayan, iftira etmeyen, her türlü günahtan kaçınmaya çalışan, din ve toplum için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan insandır. Değerli Müminler! Yüce Rabbimiz ve sevgili peygamberimiz, bu niteliklere sahip birer mümin olmamızı istiyor. Hayatımızı bu isteğe uygun olarak sürdürmeye çalışmalıyız. Bilmeliyiz ki, dünya ve ahirette bizi ancak Kur’an ve Sünnet’e göre yaşayışımız kurtaracaktır. Firhist’e Geri Dön 3 2004 HUTBELERİ 1 09 - Ocak ALLAH’A İBADET ETMEK Muhterem Müslümanlar ! Mükemmel bir plana göre yaratılan ve ahenkli bir düzen içinde işleyen kainatta, her şeyin bir gayeye yönelik olduğunu, yeryüzünde olan her şeyin insanın emrine ve hizmetine verildiğini görüyoruz. Yaratıklar arasında seçkin bir yeri olan; akıl, fikir ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında elbette ki bir hikmet, dünyaya gelişinde yüksek bir gaye vardır. Bu gaye, yalnız yiyip-içmek ve geçici zevkleri tatmin etmek değildir. İnsan olarak yaratılışımızın hikmetini, dünyaya gelişimizin gayesini Yüce Rabbimiz Kur’anı Kerim’de şöyle bildirmiştir. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât, 56) 3 Böylece ahirette cezadan kurtulmamıza ve ebedi mutluluk yurdu olan cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Muhterem Mü’minler! İnsan, hayatta çeşitli sıkıntılarla karşılaşır. Bazen ümitsizliğe ve bunalıma düşebilir. Böyle durumlarda, ibadetle bunalımlardan kurtulabilir. İbadet sayesinde Allah’a yönelir, bütün umutların söndüğü anda O’nun sonsuz rahmetine sığınır ve huzura kavuşur. İbadet, inananlara Allah katında değer kazandırır. İbadet görevini yerine getirmeyenler bu nimetten mahrum kalırlar. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurulmaktadır: “(Ey Peygamberim!) De ki: İbadetiniz olmasa Rabbim size ne diye değer versin...” (Fürkan, 77). İbadet, mü’minin kalbine Allah korkusunu yerleştirir. Mü’min nerede olursa olsun –iyi veya kötü- bütün yaptıklarından bir gün hesaba çekileceğini bilir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak o Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Demek ki, dünyaya gelişimizin asıl gayesi Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmektir. İnsan, beden ve ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimizin yemeye içmeye ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası, sağlam bir iman ve ihlasla yapılan ibadettir. Sözlükte saygı ve itaat etmek anlamına gelen ibadet, dinde geniş anlamıyla Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uymak demektir. İbadette bizim için maddi ve manevi pek çok faydalar vardır. Yüce Allah’ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur, fakat bizim ibadete ihtiyacımız vardır, faydasını da biz görürüz. İbadet, imanımızın olgunlaşmasını ve güçlenmesini, kalbimizde Allah sevgisi ve saygısının yerleşip gelişmesini sağlar, ruhumuzu yüceltir, bizi kötü düşüncelerden ve günah kirlerinden arındırır, davranışlarımızı düzelterek bizi ahlaken olgunlaştırır. 4 kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlara Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır” (Enfal, 2-4). İslam’ın bütün kurallarına uymak ibadettir. Sevgili peygamberimizin “İbadet yetmiş çeşittir. En faziletlilerinden biri de helal rızık kazanmaktır” (Keşfü’l-Hafa, no: 1699) sözü bu gerçeğe işaret etmektedir. Değerli Mü’minler! İbadet, dünya ve ahiret mutluluğumuzu sağlar, bu mutluluğa ulaşabilmek için, Allah ve peygamberin emir ve yasaklarına uyarak hayatımız boyunca ibadet görevimizi yerine getirmeye çalışalım. Firhist’e Geri Dön 4 2004 HUTBELERİ 1 16 - Ocak İSRAF VE CİMRİLİK Muhterem Müslümanlar! Müslüman; hayatının her yönüyle dengeli ve tutarlı olan insandır. Yüce Allah Bakara Suresinin 143. ayetinde: "Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık..." buyurarak bu gerçeği ortaya koymaktadır. Bu itibarla Müslüman, hayatının her alanında olduğu gibi sosyal ve ekonomik alanlarda da dengeli, ölçülü ve tutarlı olmak durumundadır. Dolayısıyla ekonomik değerlerin tüketilmesi ve kullanılmasında ölçüsüz ve dengesiz davranmak İslam ile bağdaşmayan bir tutumdur. İşte israf ve cimrilik, bu tür olumsuz davranışların önde gelen örneklerindendir. Aziz müslümanlar! 3 rularak israf ve cimriliğin maddi ve manevi zararlarına işaret edilmektedir. "RYiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez" (A'raf, 7/31) anlamındaki ayeti, cimrilikle israf arasındaki orta yola girmeye, yani dengeli olmaya çağırmaktadır. Aziz Mü'minler! Harcamalarda dengeli olmanın ölçüsü meşru ihtiyaçlardır. Zamana, mekana ve kişinin durumuna göre değişiklik arz eden ihtiyaç ölçüleri iyi belirlenmelidir. Ekonomik değerleri israf etmek, hem onları yerinde harcamamak, gerektiğinden çok harcamak hem de Allah’ın uygun görmediği yerlere harcamaktır. İhtiyacı gidermeyen, yararsız, boş yere ve gayri meşru harcamalar, nimetlerin ihtiyaç dışındaki alanlara aktarılması birer israftır. Mesela kişinin parasını, malını ve mülkünü kumar, içki, fuhuş gibi haram yerlere harcaması israf olduğu gibi, gıda maddelerinin çürütülmesi, ekmek, yemek, sebze ve meyvelerin çöpe atılması, giyilebilen eskimemiş giysilerin, kullanılabilen ev eşyasının atılıp ye- Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İsraf; gereksiz yere harcama yapmak; cimrilik ise imkan olduğu halde gerekli harcamayı yapmamak demektir. İsraf, ruh bilimcilerince kişiye hakim olan aşağılık duygusunun ve kişilik zaafının bir sonucu olarak gösterilmektedir. Bu durumda olan kişi kendini ve çevresindekileri güçlü olduğuna inandırmaya çalışır. Cimri insan ise kendine ve diğer insanlara güvenmez. Güven kaynağı olarak sadece parayı ve maddeyi görür. Ne kadar çok parası olursa o kadar güvenlikte olacağını zanneder. Bu ruh hali, Allah'a güven duygusunu zedeleyeceği için, iman açısından da tehlikelidir. Böyle insanlar, genelde rızık verenin yüce Allah olduğu gerçeğini göz ardı ederler. Zümer Suresinin 52. ayetinde; "Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz bunda iman eden bir toplum için elbette ibretler vardır" buyurularak, rızkın bir yönüyle ilahi takdir olduğu vurgulanmaktadır. Diğer yandan İsrâ Suresinin 29. ayetinde; "Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın" buyu4 rine yenilerinin alınması, gereksiz yere elektrik sarfiyatı, suyun boş yere akıtılması, hatta gerektiğinden fazla yiyip içilmesi dahi israftır. İsraf, ekonomik dengeleri bozar, fert ve toplumları hüsrana götürür. İsrafı şiddetle yasaklayan Dinimiz cimriliği de yasaklamaktadır. Yüce Allah, "Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktırR” (AI-i İmran, 3/180) Peygamberimiz (a.s.) ise; "Cimrilikten sakının, çünkü cimrilik sizden evvel gelip geçenleri helak etmiş, onları kan dökmeye, haramı helal görmeye yönlendirmiştir..." buyurmaktadır (Müslim, Birr, 56). Hutbemi, Furkân Suresinin 67. ayetinin meali ile tamamlamak istiyorum; "Rahmanın kulları, harcamalarında ne israf ne de cimrilik ederler. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. " Firhist’e Geri Dön 5 2004 HUTBELERİ 1 23 - Ocak Kusur Araştırmak Muhterem Müminler! Dinimiz, insanların kusurlarını ve gizli hallerini araştırmayı yasaklamıştır. Allah'a ve âhiret gününe îman eden bir kimse başkalarının kusurlarını ve özel hayatlarını araştırmaz. Mümine yakışan davranış; başkalarının kusur ve hatalarını araştırmak yerine kendi eksikliklerini gidermeye çalışmaktır. Peygamber efendimiz bizi uyararak buyuruyor ki; “Müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırmayın; her kim müslümanların eksiklerini ve ayıplarını araştırırsa yüce Allah da onun ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu rezil ve rüsvay eder” (Tirmizi. Birr, 83), 3 dığı konularda sırf zanna dayanarak hüküm vermemeli, eğer zannın konusu bir kusur ise üstüne giderek ardını araştırmamalıdır. Çünkü böyle bir davranış mümine yakışmaz. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler ! Zannın bir çoğundan sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve gizli hallerini araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın. Her hangi biriniz, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz değil mi? Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden ve çok merhametli olandır” (Hucurat, 12). Aziz müminler! Ümmetinin meşakkate düşmesini arzu etmeyen, kötü zan bataklıklarında perişan olmalarına gönlü razı olmayan ve merhamet ufkunun en yüce temsilcisi olan sevgili Peygamberimiz (a.s.) bu konuda bizleri uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Zandan sakının, zira zan, haberlerin en yalan olanıdır. Birbirinizin kusurunu öğ- Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Konu ile ilgili bir başka hadis de şöyledir: “Müslümanların ayıplarını ve gizli hallerini araştırırsan onları bozmuş yahut bozulmakla yüz yüze bırakmış olursun” (Ebu Davud, Edeb, 44). Gizli olarak işlenen kusurların araştırılıp ortaya dökülmesi bu günahların bilinmesine, açıkça işlenmesine ve yaygınlaşmasına sebep olur. Bu durumda hata ve kusurları araştıran kimse işlenen günahlara da ortak olur. Bu itibarla Müslüman, kendi kusur ve eksikliklerini görmeye çalışmalı, başkalarının kusur ve ayıplarını araştırmakla meşgul olmamalıdır. Çünkü kusursuz ve hatasız insan yoktur. Kusurları araştırıp ortaya döken kimse onların yayılmasını arzu eden kimse konumuna gelmiş olur. Halbuki yüce Allah, “Müminler arasında kötü söz ve davranışların yayılmasını seven kimseler için dünyada da âhirette de elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz” (Nur, 19). Değerli Müminler! Müslüman kesin bilgi sahibi olma4 renmeye çalışmayın, birbirinizin gizli hallerini araştırmayın, birbiriniz ile benlik yarışına kalkışmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğz etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! kardeş olun” (Müslim, VIII, 10). Ancak gizli işlenen kusurlar fert ve topluma zarar verecek nitelikte ise, bu tür gizli haller araştırılabilir. Muhterem müminler! İmanımızda sebat edelim, Allah ve Peygamberine itaat edelim, her türlü haram ve günahtan sakınalım, insan haklarına saygılı olalım. Toplumda iyiliklerin ve güzel davranışların çoğalmasına, kötülüklerin, günahların ve çirkin huyların azalmasına ve yok olmasına çalışalım. Bu dini ve milli bir görevimizdir. Ancak bu görevi yaparken çok dikkatli olalım, özellikle kişilerin mesken masuniyetine, özel hayatlarına müdahale sayılabilecek bir davranışta bulunmayalım, kimsenin gizli kusurlarını araştırıp ortaya dökmeyelim. Firhist’e Geri Dön 6 2004 HUTBELERİ 1 30 - Ocak KURBAN İBADETİ Muhterem Müslümanlar ! Hac sûresinin 34. ayetinde: “Biz her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İlahınız bir tek ilahtır. Şu halde yalnız O’na teslim olun. (Ey Peygamberim!) itaatkâr ve mütevazı olan müminleri müjdele” buyrulmaktadır. Kurban, ibadet maksadıyla muayyen bir zamanda, belirli şartları taşıyan bir hayvanı usûlüne göre Allah rızası için kesmek demektir. Akıllı, buluğa ermiş, yolcu olmayan ve belirli bir mali güce sahip olan her müslüman kurban kesmekle yükümlüdür. Koyun, keçi, sığır, manda ve deve, 3 da kestirilebilir. Kurban sahibi, kurbanın derisi, yünü ve sakatatını evde kullanabileceği gibi bir başkasına da verebilir, ancak kesim ücreti olarak veremez. Değerli Mü’minler! Kurban satış ve kesim yerlerinin uygun, yeterli ve modern kriterleri taşıması, asgari teknik ve temizlik şartlarına sahip olması gerekir. Bu maksatla il ve ilçelerde bulunan kurban komisyonları tarafından sağlık şartlarına uygun kurban satış ve kesim yerleri hazırlanmaktadır. Bu yerlerde kasap, sağlık personeli, veteriner ve din görevlisi bulundurulmaktadır. Kurban kesen herkesin bayramın birinci günü bu vazifesini yerine getirmek istemesi sebebiyle oluşan kalabalığı, kasap yetersizliğini ve trafik sıkışıklığını önlemek için kurbanın, bayramın ilk üç gününde kesilebildiği hususu bütün vatandaşlarımız tarafından dikkate alınmalıdır. Muhterem Mü’minler! Kurbanımızı kendi imkanlarımızla kesecek isek, izah edilen niteliklere uygun Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dinen kurban olarak kesilmesi kabul edilmiş hayvan türleridir. Bu hayvanların erkek veya dişi olması arasında fark yoktur. Ancak hayvancılığımızın geleceği açısından henüz yavru yapma çağındaki dişi hayvanlar değil; bunların erkeklerinin kurban olarak seçilmesi daha isabetli olur. Koyun ve keçi bir kişi için; deve, sığır ve manda yedi kişiyi aşmamak üzere ortaklaşa kurban olarak kesilebilir. Kurban olmaya engel bir kusurunun bulunmaması şartıyla, koyun ve keçi cinsinden hayvanlar bir yaşını doldurduktan sonra, sığır ve manda cinsinden hayvanlar iki yaşını, deve ise beş yaşını tamamladıktan sonra kurban olarak kesilebilir. Kurban, bayram namazının kılınmasından üçüncü günün akşamına kadar kesilebilir. Şafiî bilginlerin içtihatlarına göre kurban bayramın 4. günü akşamına kadar kesilebilir. Kurban sahibi, kurbanının etinden kendisi, ev halkı ve misafirleri yiyebileceği gibi etin bir kısmını veya tamamını fakirlere verebilir. Kurban, vekalet yoluyla 4 olan kurbanlık seçelim, onu incitmeden kesim yerine götürelim, eziyet vermeden güzelce sol yanı üzerine yatıralım, ayaklarını sağlam bir iple bağlayıp yönünü kıbleye çevirelim, bekletmeden, duamızı okuyup “bismillahi Allahüekber” diyerek keskin bir bıçakla keselim. Aziz Müminler Kesilen hayvanın derisinin yüzülmesine ve çevre temizliğine azami dikkati gösterelim. Kurbanın yenilmeyen ve kullanılmayan parçalarını sokağa atmayalım, mümkünse toprağa gömelim, kurban kesim esnasında çevrimizi rahatsız etmeyelim, temizlik ve sağlık kurallarına uymayı da ihmal etmeyelim. Firhist’e Geri Dön 7 2004 HUTBELERİ 1 01 - Şubat KURBAN BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Bugün, vatanımızda iman dolu gönüllerle, sağlık sükun ve huzur içinde Kurban Bayramını idrak etmiş bulunuyoruz. Yalnız bizler değil, İslam alemindeki milyonlarca Müslüman, îman etmenin, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in yolunda bulunmanın sevinci içinde, bu büyük günü kutluyor. Bugünlerde yüz binlerce Müslüman, büyük bir coşku ve heyecan içinde kıblegahımız olan Kâbe-i Muazzama etrafında tavaf edip Yüce Allah’a hamd ü senada bulunarak hac farizasını yerine getiriyor. Bayramlar sevinçlerin paylaşıldığı, gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı, akraba ve komşuların ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı ve ikramların yapıldığı mutlu günlerdir. 3 lim, büyüklerimizi mümkünse ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak onların dualarını alalım Annemizi, babamızı, büyüklerimizi, komşu, dost ve akrabamızı ziyaret ederek gönüllerini hoş edelim. Çocuklarımıza göstereceğimiz sevgi ile onlara bayram sevincini yaşatalım. Yüce Rabbimizin ve sevgili Peygamberimizin emir ve öğütlerine uyarak, bayramlarda mâli imkanlarımız nispetinde yoksul kardeşlerimize yardım edelim, yetimleri sevindirelim, kestiğimiz kurbanların etinden yoksullara da vererek onların da bayram sevincini yaşamalarına vesile olalım. Varsa aramızdaki dargınlıklara son verelim. Hastaları ziyaret edip onlara şifalar dileyelim. Ahirete göçmüş olan büyüklerimizi, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı hayırla yad edelim. Bu duygularla mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, milletimizin birlik ve beraberliğine, tüm insanlığın huzur ve sukununa vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Mü’minler! Kurban bayramında Allah’a yakın olmak niyetiyle mukim ve zengin olan her Müslüman kurban kesmelidir. Çünkü hem Kur’ân’da hem de sevgili Peygamberimizin Sünnetinde kurban kesmeye önemle vurgu yapılmıştır: Yüce Rabbimiz Kevser suresinin ikinci âyetinde “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise, “Ademoğlu, kurban bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olmaz” hadisi ile bu ibadetin ne derece faziletli olduğunu ifâde etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1). Her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de ihlaslı olmak ve yalnız Allah’ın rızasını gözetmek temel prensiptir. Nitekim Yüce Allah, “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat, O’na sizin takvanız ulaşır...”[Hac, 22/37] buyurarak bu prensibe işaret etmektedir. Aziz Müminler! Bayram günlerini, günahların bağışlanması için bir fırsat olarak değerlendire4 Firhist’e Geri Dön 8 2004 HUTBELERİ 1 06 - Şubat HELAL KAZANÇ Muhterem Müslümanlar! Yüce Dinimiz İslam, insanoğluna dünya ve ahiret saadetini kazandıracak prensiplerle dolu bir hayat nizamıdır. İslam’da çalışma ve helal kazanç, tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir. İslam, kazanç elde etme konusunda önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas alarak; hırsızlık, gasp, faiz, kumar, rüşvet ve şans oyunları; kamu mallarını zimmete geçirmek, her türlü yolsuzluk, hileli alışveriş, müşteriye birinci kalite diye ikinci kalite mal vermek, eksik tartıp ölçmek, malı 3 nın sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden nasıl geldiğine dikkat etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplum huzurunun temelini teşkil eden başkalarının hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda buluma gibi asil duygular yok olur. Aziz Müminler! Yüce Allah, "Ey insanlar! Yer yüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin" (Bakara, 168); “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine îman ettiğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının” (Maide, 88) anlamındaki âyetlerde helal ve temiz rızık yenilmesini emretmektedir. Müminlerin Allah'ın bu emrine uyarak meşru işlerde çalışmaları, helalinden kazanmaları, haram gıdalarla beslenmemeleri ve çoluk çocuğuna da harama yedirmemeleri gerekir. Bu husus, hem ibadetlerimizin kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve huzuru için önemlidir. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön fâhiş fiyatla satmak, işçi ve memurun görevini ihmal ve terk etmesi, iş verenin çalışanlara hak ettiği ücretlerini, devlete vergisini, fakire zekatını vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak elde ettiği servet gibi gayrı meşru kazancı yasaklamıştır. Yüce Allah Nisa suresinin 29 âyetinde: “Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin” buyurmak suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu bildirmiştir. Huzurlu bir toplum oluşturmayı hedef alan İslam’ın yüce Peygamberi, “Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır” şeklindeki sorulan bir soruya, “Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır” cevabını vermiştir.(1) Bir başka hadislerinde ise “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir”(2) buyurmuştur. Değerli Mü’minler! İslam’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Müslüman, çalışmadan başkaları4 Aziz müminler! Kazancımızın helal ve meşru olması kadar servetimi, ekonomik değerlerimiz içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş ve benzeri gayr-i meşrû ve haram yerlere harcamamak ve malı-mülkü israf etmemek de önemlidir. Çünkü batıl yollarla servet edinmek ve onu gayri meşru yerlerde harcamak günahtır. Bu husus Bakara suresinin 188. âyetinde şöyle ifade edilmektedir: “Aranızda mallarınızı bâtıl yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile g ü n a h a girerek yemek için onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin” Değerli müminler! Çok çalışmak, bol üretmek, meşru yollardan kazanmak, israf etmemek, helal harama riayet etmek ve insan haklarına saygı göstermek Müslümanların temel görevleri arasında yer alır. Milletimiz ancak bu sayede güven ve huzura erecek, mutlu ve müreffeh olabilecektir. KAYNAK: 1)Hakim, Müstedrek, II, 10. Ahmed, IV; 141. 2) Buhari, Büyû 15 Firhist’e Geri Dön 9 2004 HUTBELERİ 1 13 - Şubat TEMİZLİK Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimiz ve sevgili peygamberimiz, maddî ve manevî her türlü temizliğe çok önem vermiştir. Kur’ân’ın “oku” emrinden sonra ikinci sırada inen âyeti temizlikle ilgilidir. Yüce Allah Peygamberimize şöyle buyurmaktadır: “Ey örtünüp bürünen (Peygamberim!) Kalk ve insanları uyar, Rabbini yücelt, elbiseni temizle (nefsini arındır), şirkten (pisliklerden ve günahtan) uzak dur" (Müddessir, 15). Sevgili Peygamberimiz temizliğin îmanın gereği olduğunu bildirmiş ve "Temizlik imanın yarısıdır" buyurmuştur.1 Maddî pisliklerden, Allah'a ortak koşmak, inkâr etmek, iki yüzlülük yapmak ve günah gibi manevî kirlerden temizlenmek hem insânî, hem de İslâmî ve ahlâkî bir görevdir. Yüce Rabbimiz; "Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri sever" (Ba3 man-lara günde beş defa elimizi, yüzümüzü, ağzımızı, burnumuzu, kulaklarımızı, boyumuzu ve ayaklarımızı temizlememizi hedeflemektedir. Sevgili Peygamberimiz; "Benim ümmetim kıyamet gününde yüzleri parlak, elleri ve ayakları nurlu olarak haşrolunacaktır. Herkes gücünün yettiği kadar bu parlaklığı arttırsın"3 buyurarak, beden ve ruh temizliğine gereken titizliği gösteren Müslümanların, dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olacaklarını müjdelemektedir. Müslüman’ın bedeni gibi, giyeceği elbisenin, ibadet yapacağı yerin ve yaşadığı çevrenin de temiz olması gerekmektedir. Yüce Allah; "Ey Adem oğulları! Her mescitte zînetinizi takının (güzel ve temiz giyinin)" (A'raf, 31) buyurmuştur. Aziz Mü'minler! Kur'ân ahlâkına sahip olan Peygamberimiz (a.s.), her konuda olduğu gibi temizlik konusunda da bizlere en güzel örnektir. O, hayatı boyunca temizliğe âzami dikkat göstermiş, camiye ve misafirliğe giderken, toplum huzuruna çıkarken temiz ve güzel elbise giyinmeye, güzel koku sürünmeye, gayret etmiş; soğan ve sarımsak gibi başkalarını rahatsız edebilecek şeyleri yemekten kaçınmıştır. "Avlularınızı ve çevrenizi temiz tutunuz"4 buyurarak bizlere Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kara, 222) buyurmuş, Peygamberimiz (a.s.) da bu gerçeği, "Allah temizdir, temizliği sever"2 sözü ile dile getirmiştir. Günahlar, insanı manen kirlettiği gibi sevap olan söz, fiil ve davranışlar da insanı manen temizler. Yüce Rabbimiz; “Nefsini (şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizleyen kurtuluşa ermiş, onu (bunlarla) kirleten ise ziyana uğramıştır” (Şems,9-10), “(Ey Peygamberim!) Müminlerin mallarından bir miktar sadaka al ki bununla onları temizleyesin” (Tevbe, 103) buyurmuştur. Allah'a kul olmanın, O'nun huzurunda durmanın ve O'nun sevgisini kazanmanın ilk şartı temizliktir. İslâm’ın temeli, dinin direği ve mü'minin miracı olan namazın temel şartlarından biri temizliktir. Boy abdesti almak ise mahza temizliktir. Yüce Rabbimiz Mâide Suresinin 6. âyetinde; "Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın, başınızı meshedin. Cünüp olduğunuz zaman boy abdesti alın" buyurmuştur. Değerli mü'minler Yüce Dinimiz, günlük beş vakit namaz öncesi abdest almayı emretmekle biz Müslü4 çevremizi temiz tutmamızı öğütlemiş, halkın kullandığı umumi yerlerin temiz tutulmasını istemektedir: "Kim Müslümanların gelip geçtiği yerden onları rahatsız eden bir şeyi kaldırıp atarsa; Allah ona sevap yazar. Allah kime sevap yazarsa; onu cennetine koyar"5 buyurarak din kardeşlerine iyi davrananları ve onlara zarar verecek davranışlardan kaçınanları cennetle müjdelemiştir. Peygamberimiz ashabına "Laneti gerektiren iki şeyden sakının" buyurmuş; " Nedir o iki şey? Ey Allah'ın Rasûlü!" sorusuna "İnsanların gelip geçtiği yolları ve gölgelendikleri yerleri kirletmektir"6 şeklinde cevap vermiştir. Aziz müslümanlar! Maddî ve manevî her türlü temizliğe gereken önemi verelim. Ülkemizi, şehrimizi, kasabamızı, köyümüzü, mahallemizi, cadde, park ve sokaklarımızı, evlerimizin önlerini ve piknik yerlerini temiz tutalım. Çevremizi sigara izmariti, çekirdek kabuğu ve atıklarla kirletmeyelim. Bedenimizin, giysilerimizin ve ahlakımızın tertemiz olması, müslüman oluşumuzun göstergesidir. KAYNAK: 1- Müslim; Teharet, 1; Tirmizî, Deavât, V, 536; Ahmed, V, 342, 2- Tirmizî, 41. IV, 112. 3- Buhari Müslim 4- Aclüni, Kesfü'l Hafa 1/224 5- Buhari Tecrid-i Sarih H.No:223 6- Taç; 1/93 Firhist’e Geri Dön 10 2004 HUTBELERİ 1 20 - Şubat HİCRET Muhterem Müslümanlar! Allah kelamı Kur'an, geçmiş peygamberlerin ve onlara iman eden insanların, kâfirler tarafından hicret etmeye zorlandıklarından ve bunların imanları uğrunda yurtlarını bırakıp başka yerlere göç ettiklerinden söz eder. Peygamberimiz ve ilk müslümanlar da daha önceki Peygamberler ve ümmetlerin akıbetine maruz kaldılar. Mekke müşrikleri Peygamberimize karşı İslam’ı tebliğ etmeğe başladığı andan itibaren karşı bir tavır takındılar. Bu tavır, sadece İslam’ı reddetmekten ibaret kalmadı, Peygamberimiz alaya alındı, müminlere baskı uygulandı ve bu baskılar İslam’ın Mekke'de yayılmaya 3 Medine’ye hicret etmeyi karalaştırdı ve sadık dostu Hz. Ebu Bekir ile beraber dünya tarihinin en kutlu yolculuğunu gerçekleştirdi. Değerli Mü'minler! Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye hicretiyle İslam tarihinde yepyeni bir dönem başladı. Mekke'li müşriklerin baskı, eziyet ve işkencelerine maruz kalan Müslümanlar, hicret sayesinde güvenli bir ortama ulaşmışlar, güçlenmişler ve Hz. Peygamberin önderliğinde kendi varlıklarını kabul ettirmişlerdir. Hz. Peygamber Medine ve çevresinde bulunan kabilelerle hemen temasa geçmiş ve onlarla antlaşmalar yapmıştır Daha önce Müslümanların varlığını reddeden Mekkeli müşrikler, Hudeybiye antlaşmasıyla bunu ilk defa kabullenmek mecburiyetinde kalmışlardır. Yüce Allah Kur’an’da; îmanları uğruna yurtlarını terk eden müminleri şu ayette övmektedir: “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler ve (hicret edenleri) barındırıp (onlara) yardım eden- Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön başlaması üzerine eziyet ve işkenceye dönüştü. Müslümanların başına gelenlere çok üzülen Peygamberimiz (a.s.), bir grup Müslüman'ın Habeşistan'a hicret etmesine izin verdi. Müslümanlara uygulanan üç yıllık boykotun ardından Hz. Peygamberin en büyük destekçisi olan amcası Ebu Talib'in ölümü, müşriklere fırsat verdi, onların işkence ve baskıları dayanılmaz hale geldi. Böyle bir ortamda İslam’ı tebliğ edemeyeceğini anlayan Peygamberimiz (a.s.), Taif'e giderek yeni bir çevrede İslam’ı anlatmaya çalıştı, ancak sert bir tepkiyle karşılaştı, Mekke'ye dönmek mecburiyetinde kaldı. Bu sırada Akabe'de tanıştığı Medineli Müslümanlar, Hz. Peygamberi ve dolayısıyla Mekkeli Müslümanları şehirlerine davet ettiler ve Medine’ye geldikleri takdirde canlarını ve mallarını kendi çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına söz verdiler. Mekkeli müşriklerin, Darunnedve denilen meclislerinde toplanıp Hz. Peygamberi öldürme planları yaptıklarından Peygamber efendimiz Cebrail vasıtasıyla haberdar oldu. Hz. Ebu Bekir'in evine gitti ve onunla birlikte 4 ler var ya; işte onlar hakîkî müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır” (Enfal, 74). Aziz Müslümanlar! Hicret, İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır. İslam’ın sabırdan aksiyona geçişi demektir. Hicret, İslam tarihinin en büyük hadisesidir. Bunun için Müslümanlar takvimlerinin başlangıcı olarak hicreti kabul etmişlerdir. Hicret, kötü şartlardan kaçış değil; İslam’ın hükümlerini yaşatacak ve yaşayacak yeni şartların ve mekanların aranışıdır. Peygamberimiz; “Hakiki hicret kötülükleri terk etmektir”1 ve “Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir”2 buyurmuştur. O halde, bizler de Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınıp nefsimizin kötü isteklerini frenleyerek her an hicret halinde olabilir ve hicret sevabına nail olabiliriz. KAYNAK: 1- İbni Mace, Fitne :2 2- Buhari, İman 4 Firhist’e Geri Dön 11 2004 HUTBELERİ 1 27 - Şubat MUHARREM AYI Muhterem Müslümanlar! Hicri Takvimin ilk ayı olan muharrem ayının birinci gününü, geride bırakmış bulunuyoruz. İslam tarihinde önemli bir yeri olan Muharrem ayının onuncu gününe "aşure günü" denilmektedir. Bu günü bir öncesi ve sonrası ile oruçlu geçirmek sünnettir.1 Hazreti Aişe validemizin bildirdiğine göre İslam öncesinde Peygamberimiz (a.s.) ve Mekke halkı “âşûrâ” günü oruç tutuyordu. Peygamberimiz (a.s.), Medîne'ye geldiklerinde de bu orucu tutmaya devam etti ve ashabının da tutmasını istedi2. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimiz (a.s.) "âşûrâ orucunu" tutmuş 3 Müslümanlara düşen görev, bu tür olayların tekrarlanmasını önleyecek bir bilinç ve anlayışa sahip olmak, kardeşlik, birlik ve beraberliği koruyabilmek ve yüce Allah'ın; "Hep birlikte Allah'ın ipine / Kur'ân'a sımsıkı sarılın ve parçalanıp bölünmeyin" (Al-i İmran, 103) emrine uyabilmektir. Aziz müminler! Hepimizin Allah'ı, Peygamberi, kitabı, kıblesi, vatanı ve bayrağı birdir. Bu birlik, birbirimize sevgi ve saygı bağları ile bağlanmamızı gerektirir. Kardeş olarak yaşamamız Rabbimizin ve Peygamberimi-zin bir emridir. Yüce Allah, "Müminler ancak kardeştirler"5 Peygamberimiz (a.s.) ise "Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez",6 "Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi mümin kardeşi için de sevip arzu etmedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş oylamaz"7 buyurmuştur. Allah ve Peygamberin bu emir ve tavsiyelerine uyarak birbirimizi sevelim, Rabbimizi, Peygamberimizi ve O'nun aile fertlerini ve ashabını da sevelim. Bu sevgi, Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç Allah’ın ayı olan muharrem ayında tutulan âşûrâ orucudur” buyurmuştur.3 Peygamberimi-zin bu tavsiyesi üzerine sahabenin bir kısmı bu orucu tutmuş, bazı sahabîler de tutmamıştır.4 Aziz Müslümanlar! Bu ayda Hz. Adem'in cennetten yer yüzüne indirilmesi, Hz. Nuh (a.s.)'ın tufandan kurtulması, Hz. Musa (a.s.) ve ona iman edenlerin Firavun'un zulmünden kurtulmaları gibi insanlık tarihinde dönüm noktası sayılabilecek önemli bazı olayların vuku bulduğu rivayet edilmektedir. Diğer taraftan bütün Müslümanları üzen Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela'da şehit edilmesi olayı da bu ayda vuku bulmuştur. Değerli Müslümanlar! Bu acı olayın tasvibi mümkün değildir. Ancak tarihin belli bir kesitinde Hz, Hüseyin ile Peygamberimizin soyundan gelen bir kısım seçkin insanın etrafında oluşan üzücü olaylar, artık tarihe mal olmuştur. 4 müslümanların müşterek heyecanıdır. Peygamberi, aile fertlerini ve ashabını sevmenin en büyük göstergesi, onların yolundan gitmek ve onlar gibi Kur’ân ve Sünnete uygun bir hayat yaşayabilmektir. KAYNAK: 1- Tirmizî, Savm, 50. III, 128. 2- Buhârî, Savm, 69. II, 251. Müslim, Sıyâm, 128. Tirmizî, Savm, 49. III, 117 3- Tirmizî, Savm, 46. III, 117. Müslim, Savm, 38. No:202. Ebû Dâvûd, Savm, 56. No: 2429. 4- Buhârî, Savm, 69, II, 251. Müslim, Sıyâm, 113-126. I, 792-795. 5- Hucurat, 10. 6- Buhârî, Mezalim, 3b III, 98. 7- Buhârî, Îmân, 7. I, 9. Firhist’e Geri Dön 12 2004 HUTBELERİ 1 05 - Mart TABİATA VE ÇEVREYE KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ Değerli Müminler! Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği sayısız nimetlerinden biri de dünyamızı âdeta bir cennet gibi süsleyen yeşil alanlar, ağaçlar ve ormanlardır. Havaya, suya ve gıdaya ihtiyacımız olduğu gibi ağaçlara, ormanlara ve yeşil alanlara da ihtiyacımız vardır. Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerime'de “O (Allah), gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. Allah, o su ile 3 Kuruyan otları, sararan ve dökülen yapraklarıyla sonbahar da âdeta bize ölümü hatırlatmaktadır. Dinimiz İslâm bizden yeryüzünün imarını dolayısıyla tabiatın korunmasını istemiş, ağaç dikmeyi ve ekin ekmeyi sadaka-i cariye olarak kabul etmiştir. Peygamberimiz (a.s.), “Müslüman, bir ağaç diker, o ağaçtan insan, hayvan veya kuş istifade ederse bu, kıyamet gününe kadar o kimse için sadaka olur” (1) buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir. Değerli Müminler! Dinimizin, ağaç dikmeyi, yeşil alanları artırıp korumayı bu kadar teşvik etmesine rağmen, Müslümanların köy, kasaba ve şehirlerini ağaçtan, ormandan ve yeşil alanlardan yoksun bırakmalarını, hatta mevcutlarını kesip yok etmelerini anlamak mümkün değildir. Müslüman, hayatının tamamını ilâhî iradeye uygun olarak geçirmeye çalışmalı, Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için ibret vardır” (Hûd, 11) buyurarak, dikkatimizi suya, meyvelere, bitkilere, ağaçlara ve ormanlara çekmekte, bu nimetler üzerinde düşünmemizi istemektedir. Ağaçlar ve ormanlar bir ülkenin zenginlik kaynağıdır. Teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya, okuduğumuz kitaptan yazdığımız kaleme kadar bir çok alanda ağacın varlığını görüyoruz. Toprağın erozyon yoluyla denizlere sürüklenmesini ormanlar önler. Ormansız ve ağaçsız yerlerde şiddetli yağmur sebebiyle mal ve can kayıpları olur. Aziz Kardeşlerim! Ormanlar ilâhi kudretin her an dile geldiği yerlerdir. İlkbahar, yeniden dirilişi ve yepyeni bir hayatın başlangıcını dile getirmektedir. Rengârenk çiçekleri, yeşillikleri, tertemiz havası, suyu ve cıvıl cıvıl öten kuşlarıyla tabiat ruhumuzu dinlendirmektedir. 4 Allah’a, insanlara, canlılara, tabiat ve çevreye karşı dinimizin emrettiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir ibadet olduğunu unutmamalıdır. Aziz müminler! Bu itibarla, yeşil alanların çoğaltılmasına, ağaç ve ormanların korunmasına özen gösterelim. Cennet vatanımızın çölleşmesine seyirci kalmayalım. Sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerin Rabbimiz tarafından bize bir emanet olarak verildiğini ve bütün nimetlerden hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Hutbemi sevgili peygamberimizin konuyla ilgi şu sözüyle bitirmek istiyorum: “Biriniz, elinde bir hurma fidanı varken kıyametin kopacağını anlasa bile yine onu diksin”(2) KAYNAK: (1) Müslim, Müsâkât, 10. (2) Heysemî, Mecmeu Zevâid, IV, 63. Firhist’e Geri Dön 13 2004 HUTBELERİ 1 19 - Mart ZARARLI ALIŞKANLIKLAR Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam; aklı, canı, nesli, malı ve dini korumayı esas almış, bunları güzelce değerlendirmeyi farz kılmış, bu değerlere herhangi bir şekilde zarar verilmesini de şiddetle yasaklamıştır. Dünya ve âhiret mutluluğunu engelleyen kişisel, ailevî ve toplumsal huzursuzluklara yol açan başta alkol, uyuşturucu ve kumar olmak üzere bütün zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır. Zararlı alışkanlıklar; bazen taklit, özenti ve kötü çevre, bazen de merak ve kişilik zafiyeti sebebiyle oluşmaktadır. Bun3 nın ötesinde, ruhen ve bedenen sağlıklarını yitirmiş olurlar. Değerli Kardeşlerim! Dinimize göre menfaate dayalı her türlü şans oyunu kumardır. Kumar ise insanın zamanını, sağlığını, aile huzurunu, toplumdaki itibarını ve malını mülkünü heder eder. Yüce Allah, Mâide suresinin 90 ve 91. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır. “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?” Peygamberimiz (a.s.) ise "Sarhoşluk veren şeylerden sakının. Çünkü sarhoşluk veren şeyler bütün kötülüklerin anasıdır”[1], "Sarhoşluk veren şeyler, devâ değil bilakis derttir” [2] buyurmuştur. Aziz Müslümanlar! Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dan dolayı gençlerin eğitim, yetişme ve çevreden etkilenme dönemlerinde anne babaların çok dikkatli olmaları gerekir. Önemle belirtelim ki uyuşturucu ve sigara gibi maddelerin en belirgin özelliklerinden birisi, az miktarda kullanılsalar bile zamanla bağımlılık yapmalarıdır. Alkol ve uyuşturucu batağına saplanmış kişilerin hemen hemen hepsinin zararlı alışkanlıklara bu şeklide başladıkları bilinmektedir. Aziz Müminler! Ne yazık ki, günümüzde alkol ve uyuşturucu kullanımı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Kumar hastalığının ilk basamağı niteliğinde olan şans oyunları gittikçe yaygınlaşmaktadır. Hepimiz biliyoruz ki, içki ve uyuşturucu kullanmak insanın aklî dengesini, beden sağlığını bozar, sinir sistemini alt-üst eder. İçki ve uyuşturucu bağımlıları, Allah’ın en büyük lütfu olan akıl ve iradelerini kullanamazlar, kendilerine sahip olamazlar, kâr ve zararlarını ayırt edemezler. Bu duruma düşen kimseler artık günahkâr olma4 Gençlerimizi içki, kumar ve uyuşturucu illetinden korumada en önemli görev aile ve eğitim kurumlarına düşmektedir. Ana babalar, çocuklarının nerelere girip çıktıklarına, kimlerle arkadaşlık yaptıklarına dikkat etmeli, onlarla sağlıklı iletişim kurmalıdırlar. Genç nesil iman, ahlâk ve güzel ameller noktasından takviye edilmeli, onlara büyük ideal ve hedefler gösterilmelidir. Şu gerçek iyi bilinmeli ki, toplum, ancak ruhen ve bedenen sağlam ve dinamik gençlerle ayakta durabilir. Gençlerimizi kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için, onlara güzel örnek olmalıyız Şuurlu, inançlı ve ahlaklı kişiler olarak yetiştirmenin en önemli görevlerimizden birisi olduğunu unutmamalıyız. KAYNAK: (1) Neseî, Eşribe, 44. (2) Müslim, Eşribe,12. Firhist’e Geri Dön 14 2004 HUTBELERİ 1 19 - Mart ÇANAKKALE ZAFERİ Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu büyük olay, âdetâ bu gün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır. Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir îman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer, milletimizin, iman ve azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir. Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan; haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldıran bir iman-küfür 3 göstermiyor, sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şâyân-ı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, vatanı , bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve muhabbetle bağrına basıp; Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana diyerek cepheye uğurladığı; oğulun da anasının elini öperek; Hakkını helal et şefkatli ana Canım feda olsun kutsal vatana Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. mücadelesidir. 2 Firhist’e Geri Dön Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa, Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz, Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz. diyerek bütün gücüyle düşmana karşı koyan milletimizin destanıdır. Çanakkale savaşı, Yüce Rabbimizin "Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın" (Bakara, 190) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerimizin destanıdır. Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor: “Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile 4 diyerek karşılık verdiği, cefâkâr analar ile yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır Aziz Müminler! Milli şairimiz Mehmet Akif in, Çanakkale şehitleri için yazdığı destansı şiirden bazı bölümler okuyarak hutbemi tamamlamak istiyorum. Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor! Bir hilal uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı, değer, Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi, Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi, Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber, Sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber. Bu duygu ve düşüncelerle bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize de sağlık ve sıhhat diliyorum. Firhist’e Geri Dön 15 2004 HUTBELERİ 1 26 - Mart YAŞLILARA SAYGI Değerli Müminler! Yüce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dünya ve âhiret mutluluklarını temin etmektir. İnsan, yüce Allah'ın yarattığı en değerli varlıktır; bütün varlıkları onun istifadesine sunmuştur. İnsana saygı dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de temel taşıdır. Sevgi, saygı ve merhamet Yüce Rabbimizin insana bahşettiği temel insanî duygulardandır. İnsan, ancak bu tür yüce duygular sayesinde mutlu olabilir. Bunların yaşanmadığı yerde insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olması zordur, hatta mümkün değildir. 3 söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. Aziz müminler! Dünya hayatı geçicidir. Bugünün gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün gücü kuvveti yerinde olan insanlardan bir kısmı, belki yaşlanmadan dünya hayatına veda edecek; bir kısmı da ileri yaşlara ulaşıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu, hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bu itibarla belirli bir yaşa ulaşmış insanlara maddî ve manevî destek vermemiz gerekir. Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim Müslüman'ın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir."(4) Aziz Müminler! Bize düşen görev, Yüce Allah’ın emrettiği, Peygamber efendimizin tavsiye buyurduğu şekilde yaşlılara ilgi ve saygı göstermek, onlara her konuda yardımcı olmaktır. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Bizler, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de olgun Mümin olamazsınız.”(1), “Birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede müminler bir vücut gibidirler. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca; diğer uzuvları da ona ortak olur”(2) buyuran yüce bir Peygambere iman îman eden insanlarız. Muhterem Müslümanlar! Yaşlanmak, her insan için kaçınılamaz bir olgudur. Yaşlılık döneminde insan, hayatın kazandırdığı tecrübelerle yüklüdür, ancak bedenen ve ruhen yorulmuş olabilir, bu itibarla özel bir ilgi ve saygıya layıktır. İnsanlara ve özellikle büyüklere saygı duymak ve bunu söz ve davranışlarımızla göstermek insanî ve İslâmî bir görevdir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.), “İnsanlara merhamet etmeyen Allah da merhamet etmez” buyurmuştur.(3) Başta anne babamız olmak üzere tanıdığımız ve tanımadığımız bütün büyüklerimize saygı göstermeli ve onları üzecek 4 Gündelik hayatımızın her alanında sözgelimi toplu taşım araçları, alış veriş merkezleri ve bunun gibi sosyal mekanlarda yaşlılara öncelik tanımalıyız. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları dünün gençleri olduğu gibi; bugünün gençleri de yarının yaşlıları olacaklardır. Peygamber Efendimizin şu ikazını her zaman hatırlayalım: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”(5) KAYNAK: 1- Müslim İman 93 2- Müslim, Birr, 66. 3- Tirmizi, Birr, 16..No:5847 4- Müslim, Birr, 58. 5- Tirmizi Birr, 15 Ebu Dâvud, Edeb, 66 Firhist’e Geri Dön 16 2004 HUTBELERİ 1 02 - Nisan CANA KIYMAK BÜYÜK GÜNAHTIR Muhterem Müslümanlar! İnsan en değerli varlıktır. Sözlerin en güzeli ve en doğrusu olan Kur’an-ı Kerîm’de “Andolsun, biz insanı şerefli kıldık”1 ayeti ile bu gerçeğe vurgu yapılmıştır. Öte yandan kâinattaki hemen her şey, insan için yaratılmış ve onun emrine verilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de : “Allâh’ın göklerde ve yerde olanları hizmetinize vermiş olduğunu; gizli veya aşikar üzerinizde olan nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?”2 buyurularak bu husus açıkça ifade edilmiştir. İnsanın kâinâttaki yeri ve değerini ortaya koyan bu ve benzeri ilâhî mesajlar, aynı zamanda onun hayat hakkına saygı gösterilmesi gerektiğini de ifade eder. Nitekim 3 Kerîm’de, "Allah zalimleri sevmez."3 "Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür" 4 buyurularak zalimlerin Yüce Allâh’ın sevgisine mahzar olamayacakları, sonlarının kötü olacağı haber verilmiştir. Değerli Müminler! Cana kıymak, büyük günahlardan biridir. Cana kıyan kimse kul hakkını ihlal etmiş olur. O kul hakkını helal etmediği sürece Allah o kimseyi bağışlamaz. Mümin asla cana kıyamaz. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm’de "Müminler, Allah ile birlikte başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar"5 buyurulmuştur. Peygamberimiz (a.s.) "Helak edici yedi büyük günahtan sakının" buyurmuş, "nedir onlar ey Allah'ın Elçisi!" diye soranlara, bu yedi günahı saymış, "Allah'a ortak koşmak ve büyü yapmaktan sonra" üçüncü sırada "haksız yere cana kıymayı" zikretmiş6 ve "Büyük günahların en büyüğü Allah'a ortak koşNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön haksız yere bir insanı öldürmenin günahı, bütün insanları öldürmenin günahına; bir insanın yaşamasına vesile olmanın sevabı, bütün insanların yaşamasına vesile olmanın sevabına denk olduğu bildirilmiştir. İnsan hayatının saygınlığı hiç bundan daha güzel ifade edilebilir mi? Değerli Mü’minler! İslâm Dininin temel amaçlarından biri, canı korumaktır. Bu hususta birçok emir ve yasaklar vardır. Müslüman olmak, bir anlamda insan hayatını güvence altına almak demektir. Bunu bilen ve buna inanan kişilerin, insan hayatına saygı göstermemeleri mümkün müdür?. Böyle insanlardan oluşan toplumlar, huzur ve güven içerisinde olmazlar mı? Hayatın haz ve lezzeti vicdanlarda hissedilmez mi?. Aziz Cemaat! Kur’ân-ı Kerîm hayattan “can” diye söz etmiş, canlar arasında saygınlık bakımından ayırım yapmamıştır. Dinimiz genel anlamda eza, cefa, işkence ve zulmü de canı korumak için yasaklamıştır. Kur’an-ı 4 mak, insan öldürmek ve anne-babaya itaatsizlik ve saygısızlık etmektir" buyurmuştur.7 Aziz Mü’minler! İnanan insanların oluşturduğu toplumlarda insanların can ve mal güvenliği vardır. Onların inançları bunu gerektirir. Her Müslüman inancının gereğini yapmakla yükümlüdür. Yüce Allâh’a karşı herkes yaptıklarının hesabını verecektir, vermek zorundadır. Bilinmelidir ki her iyiliğin bir ödülü olduğu gibi, her kötülüğün de bir cezası vardır. KAYNAK: 1- İsrâ, 17/70 2- Lokmân, 31/20 3- Şûrâ, 42/40 4- Âli Imrân, 3/151 5- Furkan, 25/68 6- Buhârî, Vesâyâ, 23 7- Ahmed, II, 201 Firhist’e Geri Dön 17 2004 HUTBELERİ 1 09 - Nisan TEMBELLİK Muhterem Mü’minler! Cenâb-ı Hak insanı, yaratılmışların en şereflisi olarak var etmiş ve ona, bu dünyada sınırlı bir ömür vermiştir. O, bu sınırlı ömrün her anından, hesaba çekilecektir. Bunun için insanın, ömrünü ve zamanını çok iyi değerlendirmesi gerekir. Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek, ancak çok iyi çalışmakla olur. Çünkü dünya ve ahiret saadeti, ancak hayırlı ve verimli bir çalışma ile elde edilir. Nitekim Cenâb-ı Hâk, bir ayetinde, "İnsan, yalnız çalıştığının karşılığını alır"1 buyurmuştur.. Sevgili Peygamberimiz, bizzat çalışmış ve bunu herkese tavsiye etmiştir. Her konuda olduğu gibi, çalışma hususunda da bizler için en güzel örnek olmuştur. Bunu, Hz. Peygamber, gerek cemiyet hayatında ve gerek şahsî ve ailevi hayatında örnekleriyle ortaya koymuştur. Mescid-i Nebevi’nin 3 etmeyen kişinin, dünya ve âhirette Allah’tan ve Resulü’nden bir şey beklemeye hakkı yoktur. Müslüman’ın değil günü ve saati, dakika ve saniyesi bile çok kıymetlidir. Çünkü Müslüman, bu dünyada alıp verdiği nefeslerden ve bu nefesleri nerede tükettiğinden dahi sorumlu olacağını bilen ve başarılı veya başarısız bütün işlerinin, sonuçta kendisine fatura edileceğini düşünen insandır. Milli şairimiz Mehmet Akif’in şu sözleri, adeta konumuzu özetlemektedir: "Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, Dostunun yüz karası; düşmanın maskarası!”3 Aziz Mü’minler! Çalışmayan insan ihtiyaçlarını temin edebilmek için, ya başkalarının eline bakacak veya el avuç açıp dilenecektir. Sevgili Peygamberimiz, en basit işlerde çalışmanın bile dilenmekten çok daha iyi olduğunu belirtmiştir.4 Gücü yettiği halde sadece tembellikten dolayı hayatını dilenerek sürdürenlerden, Allah ve Resulü hoşnut olmaz. Bunlar, kıyamet günü yüzlerinde dilencilik lekesiyle haşir olunacaklardır.5 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön inşaatında taş taşıdığı gibi, kendi evinde de hiçbir hizmetten kaçınmamıştır. Özellikle çalışma ve emek harcama konusunda daima diğer insanlarla eşit bir muameleye tabi olmak istemiştir. Başkasına yük olmayı değil, onlara yardımcı olmayı prensip edinmiştir. El emeğine son derece önem vermiş ve herkesin de buna çok dikkat etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Konuyla ilgili çarpıcı sözlerinden birisi şöyledir: "Hiç kimse elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”2 Aziz Mü’minler! Bir Müslüman her konuda olduğu gibi, çalışma konusunda da dünyasını ve ahiretini birlikte düşünmelidir. Âhiret hayatında amelsiz ve sevapsız kalmak hiç hoş olmayacağı gibi, bu dünyada ise başkalarına muhtaç bir duruma düşüp perişan olmak da akıl işi değildir. İnsan, dünyasını ve ahiretini, buradaki maddi ve manevi çabasıyla kazanabilir. Çünkü dünya, hepimiz için çalışıp kazanma yeri ve âhiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek, öte dünyada onu biçeriz. Çalışmayan, emek ve gayret sarf 4 Sistemli bir şekilde çalışan ve iş yapan kişinin bu dünyada refah içerisinde hayat süreceği açıktır. Onun bu çaba ve gayretlerinin karşılığı, ayrıca ahirette en güzel bir şekilde verileceği, Nahl Suresinin 97. ayetinde şöyle açıklanmaktadır: "Erkek veya kadın, mü’min olarak kim iyi işler yaparsa, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” Değerli müslümanlar! Hutbemi, bir ayet-i kerime meali ile bitirmek istiyorum: “De ki, çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, Müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen alemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size yapmakta olduğunuz bütün işleri haber verecektir”.6 KAYNAK: 1- Necm Sûresi, 53/39 2- Buhârî, Buyû, 15 3- Ersoy, M. Âkif, Safahât, S. 71 4- Buhârî, Buyû, 15 5- Ebu Davud.Zekat, 26.İbn Mace, Ticarat, 25 6- Tevbe, 9/105 Firhist’e Geri Dön 18 2004 HUTBELERİ 1 16 - Nisan KUR'AN-I KERİM'DE HZ. İSA Muhterem Müslümanlar! Cenâb-ı Allâh tarafından insanlara rehberlik yapmak üzere pek çok peygamber gönderilmiştir. İlk Peygamber Hz. Âdem, son peygamber de Hz. Muhammet’tir. Hz. Muhammet’ten sonra artık peygamber gelmeyecek ve O’nun getirdiği din kıyamete kadar bakî olacaktır. Allah tarafından gönderilen peygamberlerden biri de Hz. İsa’dır. Hz. İsa Kudüs'e yakın bir beldede Hz. Meryem'den babasız olarak doğdu. Bu doğum, Cenâb-ı Allâh’ın bir mücizesidir. Nitekim Yüce Mevlâ şöyle buyurur: (Meryem), “onlarla kendi arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem, “Senden, Rahman’a sığınırım. Eğer Allah'tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)”dedi. Cebrail, Melek, ” Ben ancak Rabbimin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir? dedi. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle 3 Aziz Mü’minler! Hz. İsa’nın bu şekilde toplum huzurunda konuşması, Allâh’ın kulu olduğunu söylemesi büyüdükten sonra kendisine “Allah'ın oğlu” olduğu şeklindeki bir isnadın reddedilmesi hikmetine dayanmaktadır. Hz. İsa (a.s), hak dine davet görevini İsrailoğulları içerisinde yürüttü. İsrailoğullarının içine düştüğü dînî ve ahlâkî çöküntüden kurtarmak, Tevrat'ın terkedilmiş hükümlerini hatırlatmak ve görülen aksaklıkları düzeltmek için İncil ile bu görevini sürdürüyordu. Hz. İsa (a.s) İsrailoğullarını sürekli olarak Tevrat'a uymaya çağırıyor ve: “Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmam için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” (5) diyordu. Öncelikle, Hz. İsa(a) tevhide (tek Allah’a inanmaya) cağırıyor ve Kur’an-ı Kerîm’in ifadesiyle şöyle diyordu: Ey kitap ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah katında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda varettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah ancak bir tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki herşey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. (6) İkinci olarak da Hz. İsa(a), Yüce Allah'a ibadet etmeye da’vet ediyordu. Nitekim Kur’an-ı Kerîm, bunu şöyle naklediyor: “Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.(7) Ben onlara, sadece Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir”dedi. Böylece Meryem çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.”(1) (Meryem), “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?” dedi. Allah, “Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” dedi.(2) Kur'an-ı Kerim’de: Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol" dedi. O da hemen oluverdi.(3) buyurularak Hz. İsâ’nın babasız yaratılması, Hz. Âdem’in babasız yaratılmasına benzetilerek Allâh’a göre bunun kolay bir iş olduğu açıklanmıştır. Hz. İsa, beşikte mucizevî olarak konuşmuştur. Kurân-ı Kerîm’de bu olay şöyle anlatılır: Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! ”Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” Bunun üzerine “Meryem, çocukla konuşun diye” ona işaret etti. "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler. Bebek şöyle konuştu: " Şüphesiz Ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitab'ı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı." "Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekatı emretti." "Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı." "Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selam (esenlik verilmiştir).” Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur. (4) 4 bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahid (ve örnek) idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şahitsin.)(8) Değerli Müslümanlar! Hutbemi, Hz. İsâ’nın ömrünün son günlerini anlatan şu ayetlerle bitirmek istiyorum: Hani Allah şöyle buyurmuştu: "Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkar edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim."(9) "Biz Allah'ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih'i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiç bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(10) KAYNAK: 1- Meryem 17-22 2- Ali İmran 47 3- Ali İmran 59 4- Meryem 27-34 5- Ali İmran 50 6- Nisa 171 7- Ali İmran 51 8- Maide 117 9- Ali İmran 55 10-Nisa 157-158 Firhist’e Geri Dön 19 2004 HUTBELERİ 1 23 - Nisan PEYGAMBERİMİZ ve ÇOCUKLAR Aziz Müminler! Bugünün küçükleri, yarının büyükleri olacaktır. Kur’an-ı Kerîm’in ifadesi ile “Dünya hayatının süsü” (Kehf, 46) olan çocuklarımız, yarınlarımıza yön verecek ciğerparelerimiz, değerli varlıklarımızdır. Çocukların ellerinden tutarak, onları geleceğe hazırlamak en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır. Çocuklarına sahip çıkmayan toplumlar, bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödemeyi göze almalıdırlar. Onun için, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı, bu beklentimizi gerçekleştirebilecekleri niteliklere sahip insanlar olarak yetiştirmemiz gerekiyor. Küçükler korunmaya, şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Sevgili Peygamberimiz, bir hadisi şeriflerinde, "Küçüklere 3 şöyle anlatıyor: "Allah'ın elçisi beni bir dizine, Hasan'ı diğer dizine oturtur ve bizi bağrına basarak şöyle derdi: Allah'ım! Bunlara rahmet ve mutluluk ihsan eyle. Ben bunların hayır ve mutluluklarını diliyorum." 4 Peygamberimiz zaman zaman çocuklarla oynar,5 özelikle kız çocuklarına özel bir ilgi, sevgi ve şefkat gösterirdi. Yolda karşılaştığı çocuklara selam verir, onların hal ve hatırını sorardı 6 Peygamberimizin çocukları okşayıp sırtına alması, bağrına basması, onlarla şakalaşması 7 onun çocuklara karşı nasıl bir tutum ve davranış sergilediği hakkında bir fikir vermektedir. O, çocukların dili ile konuşmakta, onların dünyalarına girerek sevgi dolu bir yaklaşım sergilemekteydi. Çocuğu hayata hazırlamak, ona güzel ahlâk kazandırmak, temel dinî bilgileri öğrenmesini sağlamak ana babanın çocuğuna vereceği en güzel şeylerdir. Bu, anne babanın çocuğuna karşı görevi, çocuğun da ana-babası üzerindeki bir hakkıdır. Sevgili Peygamberimiz, "Bir baba Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön merhamet etmeyenR bizden değildirR" 1 buyurarak çocuklara karşı davranışlarımızın temeline merhamet unsurunu yerleştirmiştir. Bu hadisi şerifte ön plana çıkarılan yaklaşımı daha çarpıcı bir üslupla gündeme getiren şu olay da oldukça dikkat çekicidir: "Bir gün Allah'ın elçisi, torunu Hz. Hasan'ı öpmüştü. Yanında sahabeden biri vardı. Dedi ki; ‘Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim.”2 Bunun üzerine. Peygamberimiz (a.s.), "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez" 3 buyurdu. Muhterem Müminler! İnsanlar arasındaki en güçlü bağlar sevgi yoluyla gerçekleşir. Bu sebeple Peygamberimiz, sevdiğimiz kimseye bu duygumuzu ifade etmemizi tavsiye etmektedir. Tıpkı bunun gibi, çocuklara karşı duyulan sevgi ve merhamet duygusunun da onlara bir şekilde hissettirilmesi gerekmektedir. Bunun en güzel uygulamasını bizzat Hz. Peygamber'in hayatında görüyoruz: Peygamberimizin yanında büyümüş olan Zeyd 4 evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakamaz" 8 buyurmuştur. Değerli Müminler! Çocuklar arasında ayırım yapmamak, onlara her bakımdan âdil davranmak, çocuk terbiyesinin temel esaslarındandır. İslam, bu konu üzerinde önemle durur. Sevgili Peygamberimiz, "Çocuklarınızın arasında âdil olunuz."9 buyurmaktadır. Aksi yöndeki davranışlar, onların ruhlarında olumsuz ve tahripkâr etkiler bırakır. Bu tür olumsuz tutumlar kardeşlerin birbirlerini kıskanmalarına, çocukların saldırgan olmalarına sebep olabilir. Öyleyse aziz müminler! Çocuklarımıza karşı takınacağımız tavırların temelinde Peygamberimizin bize tavsiyeleri ve uygulamaları yer almalıdır. Zira her konuda olduğu gibi çocuklarımız konusunda da en güzel örneğimiz sevgili Peygamberimizdir. KAYNAK: 1-Tirmizi. Birr, 15 2-İbn Hanbel,, Müsned, 25 3-Buhari, Edeb, 18 4-Tirmizi, Birr,15 5-Zebidi, Tecrid Terc. Xll,12 6-Zebidi, Tecrid Terc. X,309 7-Buhari, Edeb, 81,İstizan, 15 8-Buhari. 22; İbn-i Mace. Edeb, 3 9-Tirmizi. Birr, 33 Firhist’e Geri Dön 20 2004 HUTBELERİ 1 30 - Nisan KUTLU DOĞUM Muhterem Müslümanlar! Allah Tealâ insanları imtihan etmek için yaratmıştır. Bu Kur’an’da bazı ayetlerde şu şekilde dile getirilmiştir. “İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık” 1 ; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” 2. İnsanların, imtihanda başarılı olmaları için, bir eğitici ve öğreticiye, sorumluluklarını bildiren ve açıklayan rehbere ihtiyaçları vardır. Allah Teala, bu ihtiyacı ise; peygamberler vasıtasıyla gidermiştir. Tarihin akışı içerisinde, insanlığın takındığı 3 gamberlerin yaptığı gibi Allah’ın emriyle insanlara, Allah’a, içinde yaşadıkları canlı ve cansız çevreye ve kendi nefislerine karşı yerine getirmeleri gereken sorumlulukları tebliğ etmiş, anlatmış, öğretmiş ve uygulamalı olarak göstermiştir. Bu sayede, bunalım ve karanlık içerisinde olan insanlık derin bir nefes almış, aydınlığa kavuşmuştur. Peygamberimizin doğumunu her yıl mevlit kandili olarak kutlamaktayız. Peygamberimizin doğumunu anmak, kasideler okumak, ilahiler söylemek, kandil simidi ve tatlılar dağıtmaktan ibaret olmamalıdır. O’nun doğumunu anmaktan asıl gaye; evrensel olan nübüvvetini, Allah’a olan tevekkül ve itimadını, Kur’ân’a dayanan yüce ahlakını, insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve sebatını, kerem ve cömertliğini, fazilet ve cesaretini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri ve hayat biçimini anlamak, biz bunun neresindeyiz diye düşünmek, hatalarımızı gözden geçirme fırsatını yakalamaktır. Zira Peygamberimizin getirdiği değerlere uymadan Allah’ın sevdiği bir kul olmamız mümkün değildir. Nitekim Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tutum ve davranışlara göre, sayısız peygamberler gönderilmiş; toplumları, doğru ve hak olana yöneltmek için tebliğ ve davette bulunmuşlardır. Kimi zaman peygamberlere karşı tavır alınmış ve buna bağlı olarak toplu helâkler yaşanmıştır. Nuh, Salih ve Lut gibi peygamberlerin kavimlerini, toplu olarak helâk olan kavimler arasında sayabiliriz. Değerli Müminler! Bundan 14 asır önce peygamberlerin getirdiği öğretilerin bir değer olarak algılanmaktan vazgeçilmesi sonucu insanlık îtikadî ve ahlaki bir çöküş içerisine girmiş, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmaya başlamış, zina ve kumar yaygınlaşmış, güçsüzlerin ve yetimlerin ezilmesi adeta normal bir davranış haline gelmişti. İşte tam bu sırada Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke'de Hz. Muhammed dünyaya gelmiştir. Hz. Muhammed’in dünyaya gelişi insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. Zira, Hz. Muhammed, kendinden önceki Pey4 “Habibim, de ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” 3 âyeti, Allah’ı sevmenin peygambere uymaya bağlı olduğunu ifade etmektedir. Değerli Mü’minler! Günümüzde insana verilen değerin maddeye verilenden daha az olması, kişisel ve toplumsal menfaatler için, haksızca savaşların yapılması, üretilen teknolojik değerlerin insanlığın menfaatine sunulmaktan ziyade, çoğu zaman aleyhine kullanılmaya çalışılması, Peygamberimizin getirdiği ortak insanlık değerlerinden saptığımızın önemli bir göstergesidir. Günümüzde, Peygamberimizin öğretileri insanlığın bilgisine sunulduğu ilk günkü gibi durmaktadır. Bu değerleri kendimize düstur edindiğimiz sürece huzurlu bir toplum olabiliriz. Hepinizin mevlit kandilini tebrik eder, milletimize ve İslam alemine, tüm insanlığa hayırlar getirmesini yüce Allah!’tan niyaz ederim. KAYNAK: 1-Kehf, 18/7 2-Mülk, 67/2 3-Al-i İmran, 3/31. Firhist’e Geri Dön 21 2004 HUTBELERİ 1 07 - Mayıs TEDBİRLİ VE ÖLÇÜLÜ OLMAK Muhterem Müslümanlar! Dinimiz, ölçülü, tutarlı ve disiplinli olmamızı istemektedir. Zira mutlu bir hayat sürdürebilmesi için insandan bir takım kurullara uyması istenmiştir. Bu kurallara uymak, İslâm’ın insanlara karşı yerine getirilmesini öngördüğü bir görev ve Cenâb-ı Allâh’a karşı da bir kulluk vazifesidir. Trafik kurallarına uymak da bu görevlerden birisini oluşturmaktadır. Trafik kurallarına uyulmadığı takdirde meydana gelebilecek kazalar sonucunda Yüce Dinimizin olmasını istemediği maddi ve manevi zararlar meydana gelecektir Nitekim Yüce Allâh, Kur’ân-ı Kerim’de: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allâh yaptıklarının bazı (kötü) 3 larının zarar görmediği insandır. Değerli Mü’minler! Günlük hayatta fert ve toplum olarak yapılan ölçüsüz ve tutarsız hareketlerin nelere mal olduğuna, ne büyük acı ve sıkıntılara sebep olduğuna şahit olmaktayız. Hemen her gün meydana gelen trafik kazalarında canını ve malını kaybeden, birçok acı ve sıkıntılara maruz kalan insanlar karşısında hiçbir Müslüman duyarsız kalamaz. Toplum olarak, medya olarak, sivil kuruluşlar olarak herkes üzerine düşeni yapmak durumundadır. Bu, hem dînî, hem millî hem de insâni bir görevdir. Bu görevin ihmali uhrevi bir sorumluluğu gerektirir. Muhterem Müslümanlar! Allah katında sevimli, insanlar nazarında da itibarlı bir mevkiye yükselmek ve takdir edilmek isteyen herkes, dinin ve toplumun koyduğu kurallara saygılı, davranışlarında ölçülü ve tutarlı olmak zorundadır. KAYNAK: 1- Rûm, 30/41 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır”(1) buyurur. Değerli Mü’minler! Ülkemizde en çok can ve mal kaybı trafik kazalarında meydana gelmektedir. Trafik kazalarına sebep olanlar sadece kendi can ve mallarını tehlikeye atmakla kalmamakta, başkalarının da canına ve malına zarar vermekte, bir çok ailenin yok olmasına, çocukların yetim ve yoksul kalmalarına sebep olmaktadır. İlgililerin açıklamalarına göre; ülkemizde her yıl yaklaşık 500.000.trafik kazası olmakta, bu kazalarda 4.000 kişi ölmekte, 115.000 kişi yaralanmaktadır. Yaralananların büyük bir kısmı sakat olarak hayatlarını sürdürmektedirler. Ayrıca trilyonlarca lira maddi hasar meydana gelmekte, millî servet heba olmaktadır. Trafik kazalarına yol açan sebeplerin başında ise; dikkatsizlik, aşırı hız ve alkollü araç kullanmak gelmektedir. Hiç kimse başkasının dikkatsizliği ve hatası yüzünden canını ve malını kaybetmemelidir. Zira Müslüman, elinden ve dilinden başka4 Firhist’e Geri Dön 22 2004 HUTBELERİ 1 14 - Mayıs AİLE HUZURU Muhterem Müslümanlar. Aile toplumun temelidir. Toplumun çekirdeğini teşkil eden ve birbirine akrabalık bağı ile bağlı bireylerin karşılıklı hak ve vazifelerine riayet ederek sağladıkları huzur, aynı zamanda toplumsal huzurun kaynağını oluşturmaktadır. Bu nedenle Dinimiz, aile yapısının sağlam olmasına büyük önem vermiş ve Peygamberimiz de bu hususta Müslümanlara örnek olmuştur. Kur’an-ı Kerîm’de insanların birbirlerini sevmeleri ve huzur içerisinde olmaları konusunda ailenin önemi şöyle ifade edilmiştir; “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda 3 ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.”(3) Bu ayetlerden anlaşıldığına göre eşler, birbirini tamamlayan bir bütündür. Bu bütünlüğün devamını sağlamak için elden gelen gayret sarf edilmelidir. Toplum olarak hepimiz ailelerin devamlılığını sağlamakla yükümlüyüz. Peygamberimiz(s.a.v), bir eşin hoş olmayan davranışları yanında, güzel davranışlarını da dikkate alarak eşlerin birbirlerine kin beslememelerini istemiş ve: “Müminlerin imanca en mükemmeli, ahlakı en güzel olanı ve ailesine yumuşak davrananıdır”(4) buyurmuştur. Aziz Mü’minler! Dinimiz, insanların aile kurmalarını teşvik etmiştir. Çünkü aile hayatında, bireylere yönelik sayısız yararlar vardır. İnsan aradığı ve fakat hiçbir yerde bulamadığı huzuru ailede bulabilir. Çocuk sahibi olmak Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır”(1) Değerli Müminler! Aile bireyleri hep birlikte üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirirlerse ailede huzur ve mutluluk olur. Ailede en ağır yük, anne-babanın omuzlarındadır. Onlar, aile içerisinde örnek alınan bireylerdir. Anne-babanın birbirleriyle iyi geçinmeleri, edep, terbiye, disiplin ve güzel ahlak kurallarına uymaları gerekir. Bu, dinimizin bir emridir. Aile içerisinde doğabilecek sorunlar karşılıklı anlayış, hoşgörü ve aile olma bilinci içerisinde büyütülmeden çözülmelidir. Cenâb-ı Hakk, aile bireylerinin birbirlerine karşı fonksiyonları ve ailede çıkan problemin çözümü hakkında şöyle buyurmuştur: “Hanımlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbise durumundasınız”,(2) “Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin 4 ve tarifi imkansız sevgiyi tatmak bile başlı başına huzuru temin eden en güçlü amillerden birisidir Hiç kimse başka insanlara bağımlı olmaksızın yaşama imkanına sahip değildir. Herkesin bir eşe, bir yoldaşa mutlaka ihtiyacı vardır. Hayatın her safhasında bu ihtiyacı herkes mutlaka hissedecektir. Huzuru ailede değil de başka yerde arayan insanlar er geç yanıldığını anlayacaklardır. Hayat bunun örnekleriyle doludur. KAYNAK: 1- Rûm, 30/21 2- Bakara, 2/187 3- Nisâ, 4/35 4- Et-Tâc, 2/37 Firhist’e Geri Dön 23 2004 HUTBELERİ 1 21 - Mayıs KUL HAKKI VE KAMU MALLARINI KORUMAK İnsan, yaratılışı gereği toplu yaşamak durumundadır. Toplum halinde yaşamanın insana sağladığı bir takım haklar ve sorumluluklar vardır. Bu haklar ve sorumluluklar yerine getirildiği oranda toplumda huzur ve mutluluk sağlanır. Bunun için Yüce dinimiz İslâm, ırk, cins ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün insanların haklarını kutsal ve dokunulmaz kabul etmiş, bu hakların ihlaline karşı maddî ve manevî birçok müeyyide getirmiştir. Hak denilince, korunması, gözetilmesi gereken değerler, kul ve kamu hakları akla gelmektedir. Nitekim Yüce kitabımız Kur’an-ı Ke3 mekten, devlet malına el uzatmaktan kaçınır. Çünkü o, gizli ve aşikâr her şeyi bilen Yüce Allah’ın huzurunda bir gün hesaba çekileceğini unutmaz. Değerli Müminler! Sevgili Peygamberimiz kul hakkı yiyenlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kişi namaz, oruç, zekat gibi ibadetlerini yerine getirmiş olarak Allah’ın huzuruna gelir. Bununla beraber öyle günahlarla gelir ki kimine sövmüş, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine de iftira etmiştir. Bu durum karşısında onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplar kendisinden alınarak hak sahiplerine dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri, ihlal ettiği kul haklarını ödemeye yetmezse, hak sahiplerinin günahlarından alınıp kendisinin günahlarına eklenir. Böylece sevapları gitmiş, günahları artmış, neticede iflas etmiş olarak cehenneme gönderilir.”[4] Öyleyse hiçbir ayrıcalığın söz konusu olmadığı, haklı-haksızın ortaya çıkarıNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rim’de “Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyinR”[1] buyrularak, hırsızlık, gasp, ölçü ve tartıda hile, emanete hıyanet gibi gayr-i meşru yollarla birilerinin mallarını yemek; iftira, alay, arkadan çekiştirme, gıybet gibi çirkin tutum ve davranışlarla başkalarının manevî şahsiyetlerine zarar vermek yasaklanmıştır. Değerli Müminler! İhlal edilen her kamu hakkında yetimin, yoksulun genç-yaşlı, hemen her kesin hakkı vardır. Allah’a inanan, Sevgili Peygamberimizi örnek alan bir mü’min, kamu veya başkalarına ait mallara zarar veremez. Onu gasp edemez. Hakkı olmayan bir şeye el uzatamaz. Çünkü onun imanı, haksız bir kazanca asla müsaade etmez. Zira mü’min, elinden ve dilinden, herkesin güvende olduğu kimsedir.[2] O, kendisine yapıldığında hoş görmeyeceği bir davranışı diğer insanlara da reva görmez.[3] Geçimini haram yoldan değil helalinden kazanma yolunu seçer. Aç, susuz ve açıkta kalsa da tüyü bitmemiş yetim hakkını ye4 lacağı o hesap gününde, Yüce Allah’ın huzurunda mahcup olmamak için, kul ve kamu hakları konusunda hassas olalım. Rızkımızı, helal yollardan kazanmaya devam edelim. Kul haklarının affının ancak hak sahibinden helallik almaya bağlı olduğunu da unutmayalım. KAYNAK: [1] Bakara, 2/188. [2] Buharî, İman, 4-5. [3] Buharî, İman, 7. [4] Müslim, Birr, 59. Firhist’e Geri Dön 24 2004 HUTBELERİ 1 28 - Mayıs İSTANBUL’UN FETHİ Muhterem Müslümanlar! Tarihte cereyan eden olaylar, amaçlarına ve elde edilen sonuçlarına göre önem taşırlar. İstanbul’un fethi, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep olması itibariyle, insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. Bazı kaynaklarımızda yer alan; “İstanbul mutlaka feth olunacaktır. O’nu feth eden komutan ne güzel komutan ve O’nu feth eden asker ne güzel askerdir”(1) şeklindeki haber, bu fethe, ayrı bir anlam ve önem kazandırmaktadır. Peygamberimizin bu müjdesine kavuşmak şerefi, Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ve Onun şanlı ordusuna nasip olmuştur. İstanbul’un fethi esnasında her nefer bir arslan kesilmiş, canını, mübarek 3 bu sizin için daha hayırlıdır.”(3) buyurarak mukaddes değerler uğruna canını ve malını verenlere yardım edeceğini bildirmiştir. İstanbul’un fethinde de mukaddes değerler uğruna canı ve malı ile savaşanlara Cenâb-ı Hakkın vaat ettiği yardım gerçekleşmiştir. Aziz Mü’minler! Unutmayalım ki, Fatih Sultan Mehmet’in başarılı olmasının sırrı, sağlam bir maneviyat, ilim ve teknoloji eseridir. Zira imanın yerini küfrün, ilmin yerini cehaletin, adaletin yerini zulmün, birliğin yerini ayrılığın, güzel ahlakın yerini ahlaksızlığın aldığı toplumların başarılı olmaları mümkün değildir. Görüldüğü gibi İstanbul’un fethinin tarihte çok önemli bir yeri vardır. Bu olayı bütün yönleriyle anlamaya çalışmamız gerekir. Bunun yanında geleceğe hazırlanmak için de İstanbul’un fethini gerçekleştiren kahramanların sahip olduğu değerleri gençlerimize anlatmalıyız. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dini ve vatanının emrine vermiş; malını İslam’ın zaferi için feda etmiş, kanının son damlasına kadar düşmanla çarpışmış; sonunda gürleyen topların sesleri, fethi müjdeleyen tekbir sedaları arasında Bizans düşmüş ve feth gerçekleşmiştir. İstanbul’u fethetmeyi kendisine nasip ettiği için Rabbine hamd ederek şükür secdesine kapanan genç hükümdar, çıkardığı bir fermanla; can, mal, ırz, namus emniyetini, inanç hürriyetini garanti altına almıştır. Fatih Sultan Mehmet, gayr-i müslimlere bile yardım elini uzatmış, yoksulları doyurmuş, adaleti yerleştirmiş ve zulme son vermiştir. O, sadece İstanbul’u değil, gönülleri de fethetmiştir. Böylece İstanbul kısa zamanda dünyanın, ilim, sanat, teknik ve kültür merkezlerinden biri haline gelmiştir. Değerli Müslümanlar! Cenâb-ı Hakk: “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz. O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.”(2) “Mallarınızla canlarınızla Allah yolunda savaşın. Eğer bilirseniz 4 Hutbemi, Arif Nihat Asya’nın bir şiiriyle ile bitirmek istiyorum: Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden1 Senin de destanını okuyalım ezberden1 Haberin yok gibidir taşıdığın değerden1 Elde sensin dilde sen1 gönüldesin baştasın; Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!.. KAYNAK: 1- Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 225. 2- Muhammed, 47/7 3- Tevbe, 9/41 Firhist’e Geri Dön 25 2004 HUTBELERİ 1 04-Haziran DUA İBADETTİR Değerli Mü’minler! Dua, ibadetin özüdür. İnsanın, bedenen yeme ve içmeye muhtaç olduğu gibi ruhen de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya ihtiyacı vardır. İnsan aciz bir varlıktır. İstediği her şeyi elde edemez; her ihtiyacını kendisi karşılayamaz; başına gelecek her bela ve musibete de karşı koyamaz. Kendi durumunu düşünen her insan Yüce Yaratana mutlaka ihtiyaç duyar, O’na dua ve niyazda bulunur. Bu ihtiyaç insanda fıtrîdir. Bu ihtiyaç, her vesile ile değişik şekillerde kendini gösterir. Dua; inanma, dayanma ve isteme ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a bağlayan, manevi bir bağdır. 3 etmeliyiz. Dualarımızı eylemle destekleyerek fiili duaya çevirelim. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Kul, elini açarak Allah’tan hayır bir şey dilerse; Yüce Allah, kulunun elini boş olarak geri çevirmekten haya eder” (4) Bu hadîs-i şerîften; içtenlikle yapılan duaların kabul göreceği anlaşılmaktadır. Bir başka hadîs-i şerifte de: “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a, (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere çok yakındır.” (5) buyurulur. Yüce Allah: “Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin, O’na korku ve ümitle dua edin” (6) buyurarak duanın nasıl yapılacağını bildirmiştir. Muhterem Müslümanlar! İnsan, sadece sıkıntılı olduğu zaman değil; rahatlık anında da çokça dua etmeli ki sıkıntılı anında yapmış olduğu Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Dua; ıstırapların, maddi ve manevi dertlerin şifa menbaıdır. Dua, ümit ve huzur kaynağıdır; yaşama aşkını dirilten bir rahmettir. Peygamberimiz (s.a.v) duayı; rahmet kapılarının anahtarı, müminin silahı, dinin direği, ibadetin özü olarak nitelendirmiştir.(1) Çünkü dua etmenin özünde Allâh’a teslim olmak, O’na kulluk etmek bilinci vardır. Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”(2) “Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (3) buyurarak, kendisine dua edilmesini istemekte, yapılan duaları da kabul edeceğini müjdelemektedir. Aziz Müminler! Kabul edileceğini ümit ederek dua 4 duaları kabul görsün. İnsan, elde etmek istediği şeyin maddi sebeplerine de baş vurmanın şart olduğunu bilmeli, bununla birlikte Cenâb-ı Allâh’a da dua etmelidir. Dua etmek hiçbir zaman bir Müslüman’ı tembelliğe sevk etmemelidir. Bir hastanın ilaç kullanmaksızın: “Allah’ım şifa ver” diye dua etmesi yanlış olduğu gibi; ilaç kullandığını düşünerek Allah’tan şifa dilememesi de doğru değildir. Özetle, isteklerimizin gerçekleşmesi, sıkıntı ve dertlerimizin bitmesi için önce üzerimize düşeni yapmalıyız, sonra da Allah’a dua etmeliyiz. Duayı hayatımızın bir parçası haline getirmeli, her zaman Allah’a içtenlikle yalvarmalıyız. KAYNAK: 1- Tirmizi, No: 3368-69. 2- Mü’min, 40/60. 3- Bakara: 2/186. 4- Tirmizi No: 3556. 5- İbn’i Hanbel, III, 18. 6- Ârâf, 7/55,56 Firhist’e Geri Dön 26 2004 HUTBELERİ 1 11-Haziran MADDÎ VE MANEVÎ TEMİZLİK Muhterem Müslümanlar! İnsanların yaşadığı sıkıntılardan pek çoğunun sebebi, insanların ruh dünyasında meydana gelen bozulmadır. Zulümlerin, yıkımların, katliamların, haksızlıkların; hasılı insanlara, diğer yaratıklara ve çevreye karşı işlenen bütün cinayetlerin ve kötülüklerin temel sebebi, insanın iç dünyasında meydana gelen bozulmadır. Bir bakıma düşünce ve duygu kirliliği diyebileceğimiz bu kirlenme ile kalbi kirlenmiş insanlar, zulüm ve kötülük işlemekten asla çekinmezler. Duygu ve düşünce kirlenmesi, insanı insan yapan ve kişinin iç dünyasını süsleyen ahlâkî faziletleri bırakıp kötülüklere yönelmekle kendini gösterir. Kalbi temiz olmayan insanlar, sevgi, saygı, adalet, ihlas, fedakarlık, doğruluk, 3 sine girmektedir. Halbuki Allah fesadı ve bozgunculuğu sevmez. Nitekim bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyurur: "İnsanlardan öyleleri vardır ki, iş başına gelince yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip, nesilleri bozmak için çalışır, Allah bozgunculuğu sevmez." (1) Bu ayet, ormanların yakılmasına sebebiyet vermenin ve çevreyi tahrip etmenin, bozgunculuk kapsamına girdiğini göstermektedir. Bozgunculuk ise, manevî kirliliğinin en belirgin özelliklerindendir. Çünkü Müslüman’ın, bozguncu(müfsit) değil, düzeltici, yapıcı ve ıslah edici olması gerekir. Allah bozguncuları sevmez, fakat düzeltici ve yapıcı olanları sever. Sözlerimi bir hadis-i şerifle bitiriyorum: "Kıyamet koparken birinizin elinde bir fidan olur da, dikmeye fırsat bulursa mutlaka onu diksin.” (2) 2 Firhist’e Geri Dön dürüstlük ve cömertlik gibi ahlâkî faziletlerden yoksun kalırlar. Böyle insanlardan her türlü kötülük beklenebilir. Değerli Müminler! İnsanların iç dünyasında meydana gelen kirlenmenin olumsuz etkileri, hayatın pek çok alanında yoğun bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu olumsuz etkilerden biri de, içinde yaşadığımız çağda insanlığın karşılaştığı en ciddi problemlerden biri olan çevre sorunları ve çevre kirliliğidir. Bu büyük sorunun nedeni de temelde manevî kirlenmedir. Bu yüzden her şeyden önce insanları, bencilce davranışlara, haksızlığa, zulme ve bozgunculuğa iten manevî kirlilikten arındırmak gerekmektedir. Muhterem kardeşlerim! Kur'an-ı Kerim'de tabiatın korunmasına dair doğrudan emirler vardır. Hz. Peygamberin de ormanları korumaya ve ağaç dikmeye yönelik pek çok söz, fiil ve uygulaması bulunmaktadır. Bunun yanında çevreyi kirletmek, çevreye zarar vermek, bitki örtüsünü tahrip etmek ve ormanların yanmasına sebep olmak, ‘fesat’ kavramı içeri4 KAYNAK: 1- Bakara, 2/205 2- Ahmet b. Hanbel, III/184,191 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 27 2004 HUTBELERİ 1 18-Haziran ÜLKEMİZİ KALKINDIRMAK TOPLUMSAL BİR GÖREVDİR Değerli Müminler! İnsanın yaratılış gayesi Allah’a ibadet etmektir.(1) Yüce Allah’ın razı olduğu bütün söz ve davranışlar geniş anlamda ibadet sayılır. Kişinin yoldaki bir taşı kaldırıp atması, bir engeli gidermesi, güçsüz, yaşlı, engelli ve özürlülere yardımcı olması ibadet olduğu gibi; helâl yoldan kazanması, İslâmî prensiplere uygun olarak ticaret yapması(2), topluma karşı sosyal yükümlülüklerini yerine getirmesi de ibadettir. Nitekim Kur’an-ı Kerim; Cuma namazı eda edildikten sonra Müslümanlara yeryüzüne dağıl3 rak elde edilecek tasarrufların verimli, üretken ve istihdamı artıracak alanlara kaydırılmasını ister; tasarrufların üretime katkıda bulunacak şekilde değerlendirilmesini teşvik eder. Değerli Müminler! Toplumsal hizmet ve yatırımların hem dünya, hem de ahiret hayatında karşılığı görülecektir. Nitekim Cenâb-ı Allâh: “Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir.” (6) “Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir” (7) “Kim salih bir amel işlerse kendi lehine işlemiş olur. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (8) buyurur. Muhterem Müslümanlar! Tasarruflarımızı yatırıma dönüştürerek üretim ve istihdamın artmasına katkıda bulunalım. faydalı ve öncelikli yerlere yatırım yapalım. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur “(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön malarını ve Allâh’ın nimetlerinden nasiplerini aramalarını tavsiye etmiştir. (3) Aziz Kardeşlerim! İslâm dini helal yoldan servet sahibi olmayı teşvik etmiş; elde edilen servetin bütün insanların faydasına olacak şekilde değerlendirilmesini istemiştir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın” (4) “Size ne oluyor da, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.” (5) buyurularak bütün nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğu bildirilmiştir. İnsan bu nimetleri Allah’ın rızasına uygun bir şekilde değerlendirdiği takdirde hakkını vermiş, şükrünü eda etmiş olur. Meşru ölçüler içerisinde yapılan her türlü sosyal yardım ve yatırım yaparak iş alanı oluşturmak da sadakadır. İktisadi kalkınma, yatırımların artış oranına bağlı olarak hızlanır. Bütün nimetlerin insanların menfaati için kullanılıp değerlendirilmesi gerekir. İslâm, gereksiz harcamaları, israfı, lüks tüketimi yasaklaya4 Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (9) “ Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve ‘İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecek”. (10) KAYNAK: 1- Zariyat,51/56) 2- Buhârî, Nefekât: 1; Büyû: 15; Döndüren Hamdi; Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, Erkam Yay. İstanbul 1993, sh. 8-9 3- Cuma: 62/10-11 4- Münafikûn, 63/10 5- Hadid, 57/10 6- Bakara,2/197 7- Zilzal, 99/7 8- Casiye, 45/15 9- Bakara,2/195 10-Tevbe, 9/34--35 Firhist’e Geri Dön 28 2004 HUTBELERİ 1 25-Haziran İSLAM KOLAYLIK DİNİDİR Değerli müminler! İslâm dininde aşırılığın ve zorluğun yeri yoktur. Dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslâm dini, insanlık için dünya ve ahiret saadetini temin etmek üzere gönderilmiştir. Bu yüce dinin, evrensel niteliklerinden birisi de kolaylık dini olmasıdır. İnsanı gücü nispetinde sorumlu tutan İslâm dini, insanları zora ve sıkıntıya sokmak için gelmemiştir. O’nun gayesi, insanların iç ve dış dünyalarının saflığını, sadeliğini, berraklığını korumaktır. Konuyla ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (1) Şu ayet-i Kerîmeler de İslâm’ın kolaylık prensibini vurgulamaktadır. Allah uğrunda hakkıyla cihat edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiç bir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah sizi hem daha 3 Hz. Aişe der ki: “Resûlullah iki şey arasında muhayyer bırakıldığında, günah olmadığı sürece mutlaka en kolayını seçerdi. Günah olursa, bundan en uzak insan O, olurdu” (6) Değerli Müminler! Hz. Peygamber daima işlerin kolay olanını tercih ederdi. Kolaylık konusunda Peygamberimizin şu veciz hadisine kulak verelim: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” (7) Bu âyet ve hadislerden anlaşılıyor ki, dinde esâs olan zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak ve sevdirmektir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber, bu istikametteki uygulamasını ümmetine bizzat kendisi örnek olarak göstermiştir. Hz. Peygamber’in, tavsiye ve öğütlerinde öngördüğü bu kolaylık prensibine uyulmalıdır. KAYNAK: 1- Bakara, 2/185 2- Hacc, 78 3- Maide, 6 4- Nesai, İman, 28 5- Buhari, İman, 29 6- Müslim, Sahih, Fedail, H. No: 20, 77 7- Buhari sahih, ilim b,11,cihad 164. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön önce hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır! (2) “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez” (3) Hz. Peygamber, her konuda olduğu gibi, dinin kolaylık prensibini hayata geçirmek konusunda da en iyi örnektir. Aziz Müminler! Hz. Peygamber (sav) de hadisi şeriflerinde: "Muhakkak ki din kolaylıktır." (4) buyurmaktadır. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da Peygamberimizin hayatı ve uygulamaları bize en güzel örnektir. Bir hadisinde Peygamberimiz Allah'ın sınırlarından ayrılmamayı ve sınırları aşmamayı Müminlere hatırlatmış ve dinin kolay olduğunu belirtmiştir: Peygamberimiz ; "Bu din, kolaylık dinidir. Kimse dini geçmeye çalışmasın, (başaramaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) üstünlük dinde kalır" buyurmuştur. (5) 4 Firhist’e Geri Dön 29 2004 HUTBELERİ 1 02-Temmuz ALLAH İÇİN SEVMEK Değerli Mü 'minIer! Sevgi, en güzel hasletlerden biridir. Allah için sevmenin önemi büyük olup, bu sevgi, çıkar endişesi olmayan bir sevgidir. Bunun için de değerlidir. Böyle bir sevginin kaynağı, Allah inancı ve Allah sevgisidir. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: "iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yaygınlaştırınız!”[1] Ebedi hayata inanan herkes, Cennete girmek ister. Cennete girmek için, Al3 lunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir”[2] Kıyamet günü Yüce Allah şöyle buyurur: “Benim için birbirini sevenler neredeler? gelsinler, Arşımın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün onları gölgelendireyim!"[3] Bu kutsi hadiste dikkati çeken nokta, Allah için birbirini sevmektir Kıyamet gününde, dünya hayatı boyunca yapılan iyikötü bütün işler olduğu gibi karşımıza çıkarılacaktır. Kötü işler yapan insanlar, bunun sıkıntısını kıyamet gününde çekeceklerdir. Kur'an da şöyle buyurulur: "Kişinin, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı günde, kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün, onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır."[4] Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lah'ın varlığına ve birliğine inanmak gerekir. İmanın hayata yansıması özellikle insanlar arasındaki ilişkilerde kendisini gösterir. İnsan sosyal bir varlık olup toplu olarak yaşamak zorundadır. Allah, toplumun sağlam temeller üzerine kurulmasını ister. Bu da, birbirine güvenmenin, dayanışma içinde olmanın, karşılıklı fedakarlıkta bulunmanın ve birbirini sevmenin topluma hâkim olmasına bağlıdır. Aziz Cemaat! Bütün güzelliklerin temelinde sevgi vardır. Birbirine sevgi ile bağlanmış insanlardan oluşan toplum, güçlü bir toplumdur. Güçlü bir toplumun oluşturulması herkesin yararına olur. Birbirini seven toplumları, Allâh da sever ve onlardan razı olur. Cenâb-ı Allâh şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yo4 Sıkıntıların had safhaya ulaştığı, çarelerin tükendiği bu anda insanlar bir ümit ışığı, bir sığınacak yer ararlar. O çetin günde Cenâb-ı Hakk birbirini seven insanlara merhamet eder, onları himayesine alır ve onların işlerini kolaylaştırır. KAYNAK: [1] Müslim, İman,93 [2] Mâide, 5/54 [3] Müslim, Birr, 37 [4] Abese,80/33-37 Firhist’e Geri Dön 30 2004 HUTBELERİ 1 09-Temmuz İSLAM’DA ADALET Aziz Müslümanlar! Adalet: Düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek, demektir. İslam Dini’nde adalet: Kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden insanlara, insan olmaları yönünden eşit davranmak ve haklarını vermek demektir. Kur’an-ı Kerim’de adaletle ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edennler! Adaleti titizlikle ayakta tutan ve Allah için şahitlik eden insanlar olun. Hükmünüz veya şahitliğiniz velev ki, kendiniz veya ananız, babanız, yakın hı3 Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber, adalet konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da olsa sert bir şekilde reddetmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en ufak bir tereddüt göstermemiştir. Konuyla ilgili olarak başka bir hadislerinde Peygamber Efendimiz (s.a.s.] şöyle buyururlar: “Adil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidir.” Aziz Müslümanlar! İlim ve fikir sahipleri, adalet için bakınız neler söylemişlerdir. 2 Firhist’e Geri Dön sımlarınızın aleyhine olsun. İsterse onlar, zengin veya fakir bulunsunlar.”1 “Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...”2 Sevgili Peygamberimizin, hak ve adaletle ilgili birçok hadisleri vardır. Bunlardan birkaç örnek verelim. Birgün Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. 0 kadını cezalandırmaması için Ashabdan Üsameyi Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”3 4 Kötülüğü adaletle, iyiliği de iyilikle karşıla. Adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir şey kalmaz. ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur. Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur. Geri kalan herşey onun çevresinde döner. Haksız olanlar, adaleti zulüm sanırlar. Kılıcın yapamadığını adalet yapar. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. KAYNAK: 1 Nisa, 135 2 Nisa, 58 3 Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9. Firhist’e Geri Dön 31 2004 HUTBELERİ 1 16-Temmuz MÜ’MİNİN BAZI ÖZELLİKLERİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah insanı boş yere yaratmamış, akıl ve şuur vererek kendisini iman ve ibadetle yükümlü kılmış, dünya hayatında onu imtihana tabi tutmuştur. Nitekim, Yüce Allah, "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?"[1] buyurmaktadır. Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde insandan beklenen davranışlar üzerinde durulmuş ve onun nasıl bir yaşam içerisinde olması gerektiği yolunda emirler ve yasaklar koyulmuş ve tavsiyelerde bulunulmuştur. Aziz Mü'minler! Kur’an-ı Kerîm’de başta Mü'minler olmak üzere tüm insanların sahip olması 3 lerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar " : "Onlar, kendilerine Rabblerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler." "Onlar, "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle diyenlerdir.", "İşte onlar, sabretmelerine karşılık Cennetin yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır.", "Orada ebedi kalırlar. Orası güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır." [5] buyrulmaktadır. Bu ayetlerde inançlı olanların ve yararlı işler yapanların kötülüklerinin iyiliklere çevrileceği anlatılmakta, tövbe eden ve yararlı iş yapanların arınmış kimseler olacakları vurgulanmaktadır. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gereken ideal özellikler üzerinde durulur ve şöyle buyurulur: "Rahman'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, onlar, "Selam!" der (geçer)ler ."[2] "Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir .”[3] Bu ayetler; toplumda huzuru ve barışı sağlamaya yönelik uyarıları içermekte, manevi olgunluk kazanmaları için kulların Rablerine karşı, görevlerini namazlarındaki secde ve kıyamlarıyla ortaya koyduklarını anlatmaktadır. Bir diğer ayette de; "Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.”[4] buyrularak, iktisatlı davranma, israftan uzak durma gibi temel ahlaki değerlere işaret edilmektedir. Değerli Kardeşlerim! Diğer ayetlerde ise: "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimse4 KAYNAK: [1] Kıyâme, 75/36 [2] Furkan, 25/63, [3] Furkan,25/64 [4] Furkan, 25/67 [5] Furkan, 25/68-76 Firhist’e Geri Dön 32 2004 HUTBELERİ 1 23-Temmuz FATİHA SURESİNİN ÖĞRETTİĞİ HAKİKATLER Muhterem Müslümanlar! Kur’an-ı Kerîm’in ilk suresi olan Fatiha, Kur’an’ın özünü ve İslâm'ın temel esaslarını içermektedir. Allah’ı sıfatlarıyla tanıtmakta, O’na nasıl iman ve ibadet edileceğini öğretmekte, dünya ve ahiret mutluluğuna giden yolu göstermektedir. Şimdi bu suredeki ayetleri teker teker ele alalım. “Hamd, alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur, O rahmandır, rahîmdir” buyruğu ile, Yüce Allâh’ın çok merhametli olduğunu, yaratıkları terbiye ettiğini, besleyip büyüttüğünü anlıyor ve O’nun birliğine inanıyoruz. “O, hesap ve ceza gününün sahibidir” diyerek gayb alemine, öldükten 3 Aziz Müslümanlar! Her gün kıldığımız namazların her rekatında fatihayı okuyoruz. Aslında her okuyuş, bize Fatiha'nın sunduğu temel ilkelere uymayan her söz ve davranıştan uzaklaşmamız için bir uyarıdır. Değerli Mü’minler! Bu surede Allah'tan nelerin ve nasıl isteneceğinin âdâbı da öğretilmektedir. Buna göre âdâp, önce ne istediğimizi bilmek, sonra ona gerçekten ihtiyacımız olduğunu belirtmek, daha sonra da onu elde etmek için yapılması gerekeni yapmaktır. Hutbemizi bir Hadis-i Kudsî ile bitirmek istiyorum: "Namazı kulumla aramda ikiye ayırdım. Yarısı benim, yarısı kulumundur. Kuluma istediği verilecektir. Kul; "Elhamdülillâhi rabbil âlemîn" dediği zaman Allah: "Kulum bana hamd etti, senada bulundu" der. Kul: "Errahmânirrahîm" deyince, Allah: "Kulum beni övdü" der. Kul: "Mâliki yevmi'ddîn" dediği zaman, Allah: "Kulum beni yüceltti" der. Kul: "İyyâkena'büdü ve iyNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sonra dirilmeye, cennet ve cehennemin hak olduğuna, dünyada yapılan her işin ahirette mutlaka karşılığının görüleceğine olan kesin inancımızı dile getiriyoruz. “Ey Allahım! Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” niyazıyla kulluk göstergesi olan dua ve ibadetin, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olduğunu itiraf ediyoruz. “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet” duasıyla Peygamberliği, onların Allah’ın insanlık için seçip gönderdiği müstesna insanlar olduklarını ikrar ediyor ve onların yolundan giderek hidayet üzere yaşayacağımıza söz veriyoruz. “Gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil” derken, tevhit inancı karşıtlarından ayrıldığımızı ve her türlü batıl inançtan uzak durarak, Allah'ın yardımını gönülden istediğimizi dile getiriyoruz. Böylece namazın her rekâtında Fâtiha Suresini okuyarak Kur'an'ı özetlemekle Kur'an'a tabi olacağımıza dair Yüce Allah'a söz vermekteyiz. 4 yâke nesteîn" dediği zaman, Allah: "Bu benimle kulum arasındadır, artık kulum ne isterse verilecektir" der. Kul: "İhdine's-sırada'l-müstekîme sırata'llezîne enamte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim ve leddâllin" dediği zaman Allah: "İşte bu, yalnızca kulum içindir; kulumun isteği yerine gelecektir" der."[1] KAYNAK: [1] Müslim, Salât, 11, c.1, s297-297, H.No:395, Çağrı Yayınları, İstanbul 19881 Firhist’e Geri Dön 33 2004 HUTBELERİ 1 30-Temmuz HASET Değerli Müminler! Kardeşlik temeline oturtulmuş İslâm toplumunda sevgi, şükür ve kanaat gibi güzel hasletler vardır. Kin, haset, dedi kodu, gıybet, sû-i zan gibi ahlakî zaafların olgun Müslüman’ın hayatında yeri yoktur. Dilimizdeki karşılığı, çekememezlik olan haset, insanları mutsuz ve huzursuz eden bu tür manevî hastalıklar arasında yer almaktadır. Haset duygusunun kişiyi ne denli tahrip ettiğini Peygamber efendimiz: “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.”[1], “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder”[2] mealindeki hadisleriyle açıkça ortaya koymuştur. Gerçekten de, kin ve haset, önemli sosyal problemlere yol açan ahlakî zaafların önde gelenlerindendir. Kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlamayı he3 Müminin elinden ve dilinden hiç kimse zarar görmez. O etrafına faydası dokunun bir kişiliğe sahip olup hiç kimsenin iyilikte geri kalmasını istemez. Aksine o, iyilikte yarışır, ileri gidenleri takdir eder ve onlara gıpta ile bakar. Bu tür güzel davranışları olan Mü’minler, haset duygusuna kapılmazlar. Çünkü onlar, hasedin, ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi kulun işlemiş olduğu güzel amelleri yok edeceğinin bilincindedir. Muhterem Müslümanlar! Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek, kanaatkar olmak, nimetleri çalışarak elde etmek, toplumda bireyler arasında sevgi, şefkat ve dostluğun pekişmesini sağlamak gibi islam ahlakının kazandırdığı güzel nitelikler sayesinde haset duygusu yok edilebilir. 2 Firhist’e Geri Dön defleyen İslâm, doğal olorok bu unsurları zedeleyecek olan her türlü davranışı da yasaklamıştır. Din kardeşliğinin ve toplumsal birlikteliğin teşkili için öngörülen temel davranışlar, bir hadiste şu şekilde sıralanmıştır: “Dedikodu yapmayın, başkalarının kusurlarını araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinizle insani ilişkilerinizi kesmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun!”[3] Aziz Müslümanlar! Haset, insanı rahatsız eden bir doygudur. Haset eden kişiler, ruhî enerjilerini boşa harcarlar, bu yüzden de çoğu kere hayatta başarılı ve mutlu olamazlar. Onların hayatlarına hasede dayalı eylemler hakim olur. Gönlü haset ateşiyle yananlar, hem kendi rahatlarını bozar, hem başkalarını rahatsız ederler. Bununla da kalmaz ilahî takdire boyun eğmedikleri için günahkâr olurlar. Yüce Allah, her zaman okuduğumuz “Felak” suresinde haset ettiği vakit hasetçinin şerrinden Allah’a sığınılmasını [4] tavsiye etmiştir. 4 KAYNAK: [1] Nesâî, Cihad, 8. [2] Ebû Davud, Edeb, 44;İbn Mâce, Zühd, 22. [3] Buhâri, Edeb, 57, 58;Müslim, Birr, 24, 28, 30, 32. [4] Felak, 113/5. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 34 2004 HUTBELERİ 1 06-Ağustos DÜNYA HAYATI Muhterem Müslümanlar! İnsan hayatı iki bölümden ibarettir.Birincisi; doğumla başlayan ve ölümle son bulan dünya hayatı, ikincisi ise; ölümle başlayan ve sonsuzluğa dek devam edecek olan âhiret hayatıdır. Dünya hayatı fani, ahiret hayatı ise, bakidir. Bu sebeple dünya hayatının nasıl bir hayat olduğunu, bizleri yaratan yüce Rabbimiz en iyi bilir. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulur: "Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden 3 olmak, dinine ve vatanına hizmet etmek için çalışmak zaten dinimizin bizlere emridir. Müslüman insan daima veren el olmalı, alan el olmamalıdır. Başkasına yük olmak yerine, başka insanlara faydalı olmalı, onların dert ve sıkıntılarını gidermek için çalışmalıdır. Bütün bunları yapabilmek için dünya hayatı için çalışması ve bu sayede âhiret kazancını elde etmesi ne güzel bir davranış tarzıdır. Bu hakikat Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir: "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez."(4) 2 Firhist’e Geri Dön ibarettir."(1) "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”(2) Görülüyor ki, dünya hayatı gelip geçici bir zevk ve imtihandan başka bir şey değildir. Dünyanın cazibesine ve çekiciliğine kapılan ve ölüm ötesi bir hayat için hazırlık yapmayan insanlar şiddetli bir şekilde ikaz edilerek onlar hakkında Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur. "inkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın. Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir."(3) Muhterem Mü'minler! Burada kaçınılması gereken dünya hayatı değil, dünya hayatına aldanıp, âhiret hayatını unutmak ve orası için hazırlık yapmamaktır. Müslüman elbette dünyasını kazanmak için çalışacaktır. Çoluk çocuğunun rızkını temin etmek,insanlara faydalı 4 KAYNAK: 1- Hadid, 20 2- Kehf, 46 3- Al-i îmran, 196-197 4- Kasas, 77 Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 35 2004 HUTBELERİ 1 13-Ağustos REGAIP KANDİLİ Muhterem Müslümanlar! Kameri hesapla Recep ayının ilk Perşembesini Cuma gününe bağlayan gece Regaip Kandili’dir. Bu yıl Regaip Kandili 19 Ağustos Perşembe gününü, 20 Ağustos Cuma gününe bağlayan gecedir. Regaip, elde edilmesi arzu edilen değerler demektir. Bu mübarek gecede, Yüce Mevla kullarına bol bol rahmet ve hibede bulunduğu için bu adı almıştır. Regaip gecesinin içinde bulunduğu Recep ayı, halk dilinde "üçaylar" olarak 3 Ey Allah'ı seviyorum diyen insan! Kulluk vazifeni yapabiliyor musun? Peygamberimi seviyorum diyen Müslüman! O’nun sünnetini, ahlakını yaşıyor musun? Kitabım Kur'an'dır dediğin halde emirlerine sarılıp yasaklarından sakınıyor musun? Allah'ın nimetlerini yediğin halde, şükrünü yerine getiriyor musun? Aç, biilaç, yoksul, kimsesiz, fakirleri koruyup, gözetiyor musun? Ölümün hak olduğuna şüphe yok. Şu anda ölüme hazır mısın? Kendi kusurlarını düzeltip tövbe ediyor musun?. Geçen yılın bu mübarek gününde seninle beraber oldukları halde şu anda göremediğin eşin, dostun, akraba ve arkadaşlarını düşünüp kendine çeki-düzen verebiliyor musun? Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön anılan rahmeti, bereketi ve mağfireti bol olan manevi bir ticaret mevsimine girişimizin habercisidir. Recep ayı Kur’an’da haram aylar diye anılan dört aydan bir tanesidir. Regaib gecesinin böyle bir ayın içinde yer alması, aynı zamanda bu gecenin önemini de ifade etmektedir. Konuya ilişkin ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah katında ayların sayısı onikidir Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.”(1) Hz. Peygamber’in yaptığı şu dua üç aylara verdiği önemi belirtmektedir: "Allah'ım! Recep ve Şaban aylarını bize mübarek eyle ve bizi Ramazan'a kavuştur."(2) Muhterem Mü'minler! Bu mübarek günler ve geceler, Kendimizi denetleme ve değerlendirme bakımından çok önemlidir. Bir kere daha geçmişimizin muhasebesini yapıp geleceğe hazırlıklı olmanın tedbirlerini almalı ve düşünmeliyiz. 4 Evet, bütün bunları kendimize sorup bir durum değerlendirmesi yapmak, bu mübarek günlerin ve gecelerin şuuruna varmak demektir. Aziz Mü’minler! Bu insanî ve İslamî ölçülerle düşünür, kötülüklerimizden, kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçer, tövbe eder, geleceğimizi daha iyi değerlendirmeye azmeder, karar verirsek; her günümüz kandil geceleri gibi başarılı, sonumuz da bayramlar kadar sevinçli olur. Bu geceye mahsus bir ibadet şekli olmamakla beraber gündüzünü oruçlu geçirmek, muhtaçlara yardımda bulunmak, varsa dargın olduğumuz kişilerle barışmak, anne ve babalarımızın, büyüklerimizin ellerini öpüp dualarını almak, geceyi Kur'an okumakla, ve salat-ü selam getirmekle, tövbe istiğfar etmekle ihya etmemiz uygun olur. Hepinizin kandilini tebrik ediyorum. KAYNAK: 1- Tevbe 9/36 2- Ahmet b. Hanbel, Müsned 1/259 Firhist’e Geri Dön 36 2004 HUTBELERİ 1 20-Ağustos ALLAH'IN RIZASINI TALEP Muhterem Müslümanlar! Bitmez tükenmez emel ve gayelerle sımsıkı sarıldığımız, şu dünya hayatı fanidir. Ve burası ancak ve ancak bir imtihan yeridir. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de, "O, Allah, ölümü ve hayatı hanginizin daha güzel amelli olduğunu İmtihan etmek için yaratmıştır."(1) buyuruyor. Bir İmtihan yeri olan dünyamızda Allah yolunda yapılan çalışma ve çabalamalar bir kıymet ifade eder. Buna karşılık sırf dünya menfaati, makam ve mevki hırsı İle para peşinde sarf edilen çabalar, didinme ve uğraşmalar boştur. İnsanı ancak 3 Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'de bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Cennet ehli, Cennete girdiğinde yüce Allah onlara: -Başka bir şey arzu ediyorsanız arttırayım diye soracak. Onlar da: -Ya Rab bu içinde bulunduğumuzdan daha üstün ne olabilir ki? derler. Allah Teala da: -Benim rızam. Bundan böyle ebediyyen size gazab etmeyeceğim (sizden hep razı olacağım) buyuracak. "(3) O halde Muhterem Müslümanlar! Ecel ile aramızda kıl payı bir farkın bulunduğu, canımızı ne zaman alacağını bilmediğimiz Azrail’in her an beraberimizde olduğu, şu kısa ömrümüzün kalan sayılı günlerinde yapacağımız en doğru İş; Allah'a yalvarmak, O'na yönelmek ve ibadetlerimizi İhmal etmemek olmalıdır. Şayet sürdüregeldiğimiz yaşantımızda, İslam’ın ruhuna uygun olmayan bir davranış varsa, artık "dur" demeli, içinde bulunduğumuz durumdan sıyrılıp kurtulmaNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön felaket ve hüsrana sevkeder. Bu dünyadan, nice zenginler gelip geçmiştir. Fakat bir düşünün, onların mallarından, mülklerinden, saray ve köşklerinden, hazineler dolusu altınlarından geriye ne kalmıştır. Onlar nereye gittiler ve gittiklerinde yanlarında ne götürebildiler? Allah için sarfedilmeyen dünya malı ahirette geçerli değildir. Orada geçerli olan imandır. Allah rızası için yapılan salih amellerdir. Aziz Müslümanlar! Dünya malından daha hayırlısını Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'inde şöyle beyan ediyor: “Rasülüm de ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? (Allah’a karşı gelmekten sakınıp, fenalıklara dalmaktan) korkanlar için Rableri katında altlarında ırmaklar akan Cennetler vardır. Onlar orada temelli kalacaklardır. Ve yine orada tertemiz eşlerle, en büyük nimet olan Allah Teala’nın rızası vardır. Allah kullarının hal ve işlerini hakkıyla görücüdür.”(2) 4 lıyız. Saadet ve kurtuluş Allah'a kulluk etmek, iyi amel ve hareketler yapmak, her şeyden önemlisi O'nun rızasını kazanmak için çalışmaktır. Şunu bilmeliyiz ki, Allah'ın rızasını kazananlar kurtulur. O'ndan yüz çevirenler ise helak olur, Ne mutlu Allah'ın rızasını kazanabilenlere, Müjdeler olsun gerçek müminlere. KAYNAK: 1- Mülk Sûresi: 3 2- Al-i İmran Sûresi: 15 3- Buhari, Rikak 51; Müslim, Cennet 9. Firhist’e Geri Dön 37 2004 HUTBELERİ 1 27-Ağustos 30 AĞUSTOS ZAFERİ Şanlı tarihini altın sayfalarla süsleyen Müslüman Türk Milleti'nin unutulmaz zaferlerinden 30 Ağustos Zafer Bayramının 82. yıldönümünü idrak ediyoruz. 1071'de kazanılan Malazgirt Zaferini müteakip Anadolu'ya ayak basışımızdan itibaren, düşmanlarımızın Türk Milleti’ne karşı her alandaki saldırıları devam edegelmistir. Bu saldırılar, Haçlı Seferleri ile başlayıp yüzyıllarca sürmüş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi ile sonuçlanan 1. Dünya Savaşından sonra yapılan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmaları ile topraklarımız düşmanlar tarafından istila edilmişti. Bu istilayı ve taksimi asla kabul etmeyen kahraman ecdadımız; topyekün bir mücadeleye atılmak zorunda kaldılar. Ta3 siperdekiler hiç biri kurtulamadan kamilen şehit düşüyor, ikinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz. Şehit olanı görüyor, üç dakikaya kadar şehit olacağını biliyor, en ufak bir fütur bile getirmiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. bu, Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve şayan-ı tebrik bir misaldir."(1) Muhterem Mü'minler! 30 Ağustos Zaferi Türk topraklarının işgal; Türk Milleti'nin de asla esir edilemeyeceğini, Türk Bayrağı’nın gönderden indirilemeyeceğini ve Ezan-ı Muhammedi'nin gök kubbemizde dindirilemeyeceğini bütün dünyaya ilan eden kutsal bir zaferdir. Bu zafer; namusumuzu ve mukaddes değerlerimizi düşman tasallutundan kurtarmakla kalmamış, esaret altında bulunan diğer Müslüman milletlere de ilham kaynağı olmuştur. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rihe Türk İstiklal Savaşı olarak gecen bu büyük mücadelenin tek hedefi, Türk istiklalinin ve Türk vatanının düşmandan kurtarılmasından ibaretti. Aziz Müslümanlar! Hürriyet; ancak savaş meydanlarında kazanılan zaferlerle elde edilebilir. Yüce Allah, vatan ve hürriyet yolunda mücadele ederken izlenmesi gereken yolu şu şekilde bildirmektedir: "Sizinle savaşan düşmanlarla Allah yolunda siz de savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez." (Bakara 190) "Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olan sizsiniz. " (Al-i İmran 119) Yokluklar içinde ve en zor şartlarda; üzerine saldıran yedi düvele karşı, tarihte benzeri görülmemiş bir destan yazan Müslüman Türk Milleti’nin savaş meydanındaki kahramanlığını ve azmini Başkumandan Gazi Mustafa Kemal söyle anlatıyor: "Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci 4 Bizi hür yaşatan, sayısız nimetleri yanında canımızdan aziz bildiğimiz güzel vatanımızı bize bahşeden yüce Rabbimize sayısız hamdü senalar olsun. Bu vesileyle canlarını feda ederek milletimize hür bir vatan bırakan aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi saygıyla anıyoruz. KAYNAK: 1- Ruşen Eşref, Mustafa Kemal Çanakkaleyi Anlatıyor 1981, s. 22 Firhist’e Geri Dön 38 2004 HUTBELERİ 1 03 - Eylül HAYVANLARA MERHAMET Muhterem Müslümanlar ! Yüce Allah, hiçbir varlığı, gereksiz yere yaratmamıştır. Bütün varlıklar, Allah’ın varlığının delili, yer yüzünün ziyneti ve süsüdür. Cenab-ı Allah, yeryüzünde yaratılan farklı türdeki hayvan ve bitkileri, insanlığın hizmetine sunmuştur. Nitekim Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır : “Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibret vardır.”(1) O halde insanın hizmetine sunularak kendisine emanet edilen bu varlıklara merhamet nazarıyla bakılmalıdır. Aziz Müminler! Merhamet duygusu, insanı insan 3 sahibi her canlıya yapılan iyilikten dolayı sevap vardır.” (4) buyurmuştur. Ayrıca Hz. Peygamber (a.s.), hayvanların dövülmesi, aç- susuz bırakılması, zevk için avlanması, yavrularının telef edilmesi, dövüştürülmesi, hedef haline getirilmesi ve güçlerini aşan ölçüde yük vurulması gibi kötü muameleleri hiçbir zaman tasvip etmemiştir. Bu tür davranışlarda bulunanları ise; “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkun”(5) diyerek uyarmıştır. Değerli Müminler! Bütün canlılara karşı merhamet edilmesi konusunda Sevgili Peygamberimiz (a.s.): “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler..." (6) buyurmuştur. Bu itibarla, hayvanların haklarına saygılı olalım, onlara eziyet etmeyelim, onlara merhametli olalım. Can taşıyan her mahlukata karşı yapılan iyiliklerde sevap olduğunu unutmayalım. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yapan erdemlerden biri ve İslam inancının gereğidir. Kur'an-ı Kerim'de, “Muhammed Allah’ın elçisidir. O’na tabi olanlar da birbirlerine karşı çok merhametlidirlerR”(2) buyurularak buna dikkat çekilmiştir. Merhamet, sadece insanlara yönelik olmayıp, çevremizdeki bütün canlıları kuşatmalıdır. Zira Yüce Allah, başta insan olmak üzere bütün canlılara karşı merhametli davranılmasını emretmiş; insana yapılan zulüm ve haksızlığa razı olmadığı gibi, hayvanlara da zulüm edilmesine razı olmamıştır. Hayvanlara yapılan eziyet ve kötü muamele, dinimizin öngördüğü rahmet prensibiyle bağdaşmaz. Sevgili Peygamberimiz (a.s.), kedisini hapsederek açlıktan öldüren kadının Allah’ın rahmetinden uzaklaştığını; buna karşılık susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su vererek onu ölmekten kurtaran kişinin günahlarının bağışlandığını haber vermektedir.(3) Hayvanlara iyilikle muamelede sevap olup olmadığı konusundaki bir soru üzerine Sevgili Peygamberimiz, “Rhayat 4 KAYNAK: 1- Nahl, 16/13. 2- Fetih, 109/29. 3- Buhârî, Şirb, 9,Edeb, 27;Müslim, Selam, 153. 4- Müslim, Selâm, 41. 5- Ebu Davud, Cihad, 44. 6- Tirmizi, Birr 16; Ebû Dâvud, Edeb 58. Firhist’e Geri Dön 39 2004 HUTBELERİ 1 10 - Eylül MİRAÇ KANDİLİ Muhterem Müslümanlar! Önümüzdeki Cumartesi gününü Pazar gününe bağlayan gece, Miraç Kandili’dir. İslam alemi olarak böyle mübarek bir geceyi idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşamaktayız. Miraç; insanlığın kurtuluşu için gönderilen Sevgili Peygamberimizin yaptığı, mukaddes ve manevi bir yolculuktur. Birçok ilahi sırrı, hikmet ve bereketi bünyesinde barındıran bu gece, İsra Suresi’nin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “Kendisine ayetlerinden bir kısmını göstermek üzere kulu Muhammed’i bir gece Mescidi Haram’dan çevresini bereketlendirdiği Mescidi Aksa’ya götü3 rumluluk, zamanın önemini kavrama ve ilahi emirlere teslimiyet göstererek yüce mertebelere erişmek vardır. Değerli Mü’minler! Miraç Gecesi, duygu ve düşüncelerimizi yenileyerek ilahi rahmeti kazanacak işler yapmamız, kulluk bilincine ulaşarak dua ve niyazda bulunmamız için bir nimettir, vesiledir. Bunun için manevi duygularımızı canlandıran, iç dünyamızı değerlendirme imkanı sağlayan, sorumluluğumuzu hatırlatan bu geceyi iyi değerlendirelim. Duyguların ve hislerin coştuğu, dua ve niyazların semaya yükseldiği, inananların huzur bulduğu bu gecede; gönüllerimizde ümit ve ilahi aşk kandillerini yakalım, miracın engin mesajını ruhlarımızda hissedelim. Yüce Dinimiz İslam’ın “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” prensibini hatırlayarak gönül kapılarımızı herkese açalım. Miracın, ilahî yükselişin, gönül,ve ruh temizliğinden geçtiğini unutmayalım. Bu duygu ve düşüncelerle, Miraç Kandili’nizi tebrik ediyor, Miracın bir bölüNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (1) Aziz Mü’minler! Miraç mucizesi, biz Müslümanlar için ilahî rahmet ve lütuflarla doludur. Miraç olayının en önemli sonuçlarından biri, İslâm'ın beş temel esasından biri olan beş vakit namazın farz kılınmasıdır. Namaz, dinin direği (2) , imanın alameti (3) , amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olanıdır. (4) Namaz, kalbin nuru, gönüllerin safası, takva ehlinin göz aydınlığı, mü’minlerin miracıdır. Bu sebeple, her mü'min namaza başladığında, namazın kendisinin miracı olduğunu dolayısıyla Yüce Allah'ın huzurunda bulunduğunu bilmeli, namazın dışında da miraç şerefine ermenin şuurunda olarak hareket etmelidir. Miraç, Peygamberimizin şahsında insanlığın önüne açılan sınırsız bir yükseliş ufkudur. Çünkü, miracın özünde her türlü kötülükten arınma, insanlığın yararına değerler üretme, fedakarlık, paylaşma, so4 münün gerçekleştiği Mescid-i Aksa ve çevresinde meydana gelen üzücü olayların son bulmasını, bu kandilin İslam aleminin birlik ve beraberliğine, insanlığın barış, huzur ve hidayetine vesile olmasını, savaş ve şiddetin yerini huzur ve barışın almasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. KAYNAK: 1- İsra, 17/1. 2- el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 39-40. 3- el-Aclûnî, II, 40. 4- Ebû Dâvud, Salât 9, (426); Tirmizî, Salât 127, (170); Müslim, Îman 137, (85), Buhârî, Mevâkît 5. Firhist’e Geri Dön 40 2004 HUTBELERİ 1 17 - Eylül EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! İslam Dini, ilme ve bilgiye gerektiği değeri vermiş ve bilgiye ulaştıracak bütün meşru yolları açık tutmuştur. İlim öğrenmek için, zaman, mekan, yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiş, hayatın her aşamasında ve her safhasında kişinin kendi durum ve konumuna göre ilimle iç içe olmasını istemiştir. Aziz Kardeşlerim! Dinimizde, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet kabul olarak etmiştir. Bilginin insanı yücelteceği Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir: "RAllah, içinizden 3 nin, iyi bir eğitimle mümkün olabileceğini hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıyız. Sevgili Peygamberimiz, çocuğu dünyaya getirenin ona bırakabileceği en güzel mirasın, güzel bir şekilde yetirşirilmesi olduğunu ifade etmiştir.(6) Muhterem Kardeşlerim! Gerek bireysel ve gerekse toplumsal düzeyde ilme giden yolları açma ve ilmin önündeki engelleri kaldırma gayreti içinde olalım. Kız olsun erkek olsun çocuklarımızın ve gençlerimizin ilim öğrenmeleri için bütün imkanlarımızı seferber edelim. Aydınlık yarınların, bugünden imanlı, bilgili, erdemli, donanımlı ve saygılı nesillerin yetiştirilmesine bağlı olduğunu unutmayalım. 2 Firhist’e Geri Dön inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltirR”(1); “RHiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...”(2); “Biz insanlara böyle misaller veriyoruz. Bunu ancak alimler anlayabilirler.”(3); “RAllah’a karşı ancak; kulları içinden alim olanlar derin saygı duyarlarR”(4) Peygamber Efendimiz de "Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır."(5) buyurmuştur. Değerli Müminler! Nesillerimiz bize emanettir. Nesillerin iyi bir eğitim almaları ve ahlâklı yetiştirilmeleri onların bir hakkı olduğu gibi bizim de önemli vazifelerimizdendir. Her alanda gerekli eğitim ve öğretimin sağlanması, toplumsal bir ödevdir. Yeni bir eğitim ve öğretim yılına girerken çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim ve öğretim haklarını bir kez daha hatırlamalıyız. Onların, kendilerine, ailelerine, çevrelerine, milletimize ve insanlığa yararlı birer birey olarak yetiştirilebilmeleri4 KAYNAK: 1- el-Mücadele 58/11 2- Zümer 39/9 3- Ankebut 29/43 4- el-Fatır 35/28 5- Müslim, Zikr 39. Ayrıca bk. Buhârî, İlim 10; Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, Kur'ân 10, İlim 19; İbni Mâce, Mukaddime 17 6- Tirmizi, Bir 33 (Hadis No:1952) Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 41 2004 HUTBELERİ 1 2 - Eylül BERAT KANDİLİ Muhterem Müslümanlar! 29 Eylül Çarşamba gününü 30 Eylül Perşembe gününe bağlayan gece, Ramazan Ayının habercisi mübarek Berat Kandili’dir. Yüce Allah’ın affına, merhametine, yardım ve bereketine vesile olan bu geceye erişmenin heyecan ve mutluluğunu yaşamaktayız. Günah, borç ve cezadan kurtulmak gibi anlamlara gelen berat özünde, günahlardan arınma ve Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretine ulaşmaktır. Bu gecede Allâh'ın affı ve bağışlamasının çok olacağı müjdelendiğinden, bu geceye “Berat Gecesi” denmiştir. Yüce Allah, bu gecede ilahi rahme3 çok bağışlayan, çok merhamet edendir”(3) müjdesinin farkına vararak kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir. Değerli Kardeşlerim! Bu ve benzeri geceler; iman, ibadet ve düşünce bakımından kendimizi yenilememiz, geçmişimizi muhasebe, geleceğimizi planlama ve ümitlerimizi tazelememiz için büyük bir fırsattır. Bu gece münasebetiyle, içimizdeki manevi duyguların sesine kulak vererek günahlarımıza tövbe edelim. Kendimiz, ailemiz, ülkemiz, bütün Müslümanlar ve insanlık için Allah’a dua ve niyazda bulunalım. Bu gecenin çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere bir şifa olması dileğiyle, hepinizin Berat Kandili’ni kutluyor, insanlığın barış, huzur ve saadetine, bütün müminlerin de affına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tini bol bol indirmekte, rızık ve şifâ kapılarını sonuna kadar açarak, bizleri sonsuz ikramlarına davet etmektedir. Nitekim Sevgili peygamberimiz, “Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve ‘Tövbe eden yok mu, tövbesini kabul edeyim! Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim! Şifa isteyen yok mu, şifa vereyim!.. Başka isteği olan yok mu, ona da istediğini vereyim”(1) buyurmuştur. Aziz Mü’minler! Berat Gecesi, af ve mağfiret gecesidir. Sevgili Peygamberimiz, bu gece vesilesiyle pek çok kişinin Yüce Allah’ın af ve mağfiretine nail olacağı müjdesini vermiştir.(2) Bu itibarla, Berat Gecesi’ni idrak eden herkes, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki; “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, 4 KAYNAK: 1- İbn Mace, İkâmetü’s-Salât, 191. 2- Tirmizî, savm, 39; İbn Mace, İkâmetü’s-Salât, 191. 3- ez-Zümer, 39/53 Firhist’e Geri Dön 42 2004 HUTBELERİ 1 03 - Şubat CAMİ ve CEMAATİN ÖNEMİ Aziz Müminler! Dinimiz, sevgi ve şefkati; toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak amacıyla birçok müessese vücuda getirmiştir. Bunların başında gönül dünyamıza huzur veren camilerimiz gelmektedir. Sevgili Peygamberimizin, Hicreti esnasında daha Medine’ye varmadan Kûba Mescidi’ni, Medine’ye ulaşınca da ilk iş olarak Mescidi Nebevîyi, bizzat çalışarak ve teşvik ederek inşa etmeleri, dinimizde cami ve cemaate verilen önemi ortaya koymaktadır.[1] Cami inşa etmekle ilgili olarak Kur’an’da, “Allah’ın mescidlerini sadece Allah’a ve ahire gününe inanan, namaz 3 Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin”[5] âyeti, camilerin, Allah’a ve O’na ibadete özgü olduğunu dile getirmektedir. Camilere cemaat olmak, Yüce Yaratan’a misafir olmaktır. Unutmayalım ki o mübarek mekanların maddî ve manevî bakımdan imar ve ihyası, cemaatle olur. Aziz Kardeşlerim! Camiler, bulundukları yörenin sosyal hizmet ve ilişkilerinde, devamlı ışıldayan ve çevresini aydınlatan birer kandil gibidirler. Camiye gelen insanlar, orada birbirleriyle tanışır, aralarında sevgi ve saygı bağları oluşturur, dostluklar kurarlar. Hastaları ziyaret eder, muhtaçların dertlerine çareler ararlar, kardeşlik, paylaşım ve eşitlik ruhunu oralarda tazelerler. Camiler, insanların birbirini sevmelerine de vesile olur. Camilerin ortak kalbimiz olduğunu, oralarda hayat varsa, bizlerde de hayat olacağını bilelim. Bunalan, sıkılan, umutsuzluğa kapılan gönüllerimizin, ruhlarımızın camilerin manevi havasıyla bir dinamizm ve canlıNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kılan, zekat veren ve ancak Allah’tan korkan kimseler imar eder”[2] buyurulmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) de : “Bir kimse, Yüce Allah’ın rızasını gözeterek bir mescid inşa ederse, Allah da ona cennette bir köşk hazırlar”[3] buyurmuştur. Muhterem Müslümanlar! Sevgili Peygamberimiz, mü’minleri daima cemaat olmaya teşvik etmiş, hatta mazeretsiz olarak cemaate gelmeyenleri kınamıştır. Cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan daha faziletli olduğunu ifade etmiş, evinde abdest alarak Allah’ın farz kıldığı namazlardan birini eda etmek için mescide giden kimsenin attığı her adımın günahlarının silinmesine ve derecesinin yükselmesine vesile olacağını belirtmiştir.[4] Ecdadımız, işte bu inançla camiler inşa etmiş, namazlarını da cemaatle kılmaya özen göstermişlerdir. Zira, camilerin ziyneti, cemaattir. Camiler, Allah katında en sevimli mekanlardır. “Şüphesiz mescitler, 4 lık kazanacağını unutmayalım. Dünyanın aldatıcı, bitmez tükenmez emellerine oralarda kazanılan ruhla dur denilebileceğini bilelim. Bu itibarla camilerimizin maddi ve manevi anlamda imarına gayret edelim. KAYNAK: [1] Buhari, Ezan,46. [2] Tevbe, 9/18. [3] Buhari, Salat, 65. [4] Müslim, Mesacid 51. [5] Cin, 72/18. Firhist’e Geri Dön 43 2004 HUTBELERİ 1 08 - Ekim KUR’ÂN-I KERÎM’İ OKUMAK VE ANLAMAK Muhterem Müslümanlar! Yüce Kitabımız Kur’ân, bir hayat rehberi, insanları huzur ve mutluluğa götüren evrensel bir mesajdır. O, hak ile batılı ayırt eden bir söz,[1] Allah’ın, sımsıkı bağlı kalınmasını istediği sağlam ip[2] ve Sevgili Peygamberimizin, peygamberliğinin en büyük mûcizesidir. Yüce Allah, onu maneviyat eksikliğiyle daralan kalplere şifa, ahlâki değerlerin zaafa uğramasıyla bunalan gönüllere deva; kirlerini silmek için cilâ, ders almak isteyenler için öğüt ve hidayet rehberi[3] olarak göndermiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup, onun muhtevasını öğrenmeye çalışmak her Müslüman için önemli bir görevdir. Kur’ân’ı okumak ve ayetlerini tefekkür etmek bir ibadet, getirdiği hükümleri uygulamak da 3 mızda her türlü haksızlıktan uzak durarak, adâleti korumaya varıncaya kadar, sosyal hayatın her alanına ışık tutan öğüt ve ilkeler ihtiva etmektedir. Değerli Kardeşlerim! Kur’ân-ı Kerîm, tükenmez bir hazinedir. O’na yönelen herkes; samimiyeti, gayreti ve bilgisi ölçüsünde ondan istifade eder. Bu itibarla, her gün bir kaç sayfa Kur’an okumak, meâliyle ve tefsiriyle onu anlamaya çalışmak, en sevaplı amellerden biridir. Ramazan ayı, Yüce Kitabımız Kur’ân’ın anlaşılması ve ilkelerinin hayatımızda yer etmesi açısından büyük bir fırsattır. 2 Firhist’e Geri Dön her Müslümanın öncelikli görevidir. Yüce Allah:“Bu Kur’ân, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır”[4] buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de Kur’ân okuyan ve hükümlerini öğrenenlerin faziletine dikkat çekerek, “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir”[5] buyurmuşlardır. Aziz Mü’minler! Kur’ân’ın gönderiliş gayesi, insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmektir. Bu da Kur’ân’ın, insanlık için getirdiği ilâhî mesajları ve insânî değerleri doğru algılayıp hayata geçirmekle mümkündür. Kur’an, kıyamete kadar gelecek bütün insanlar için gönderilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, yalnız inanç ve ibadetlere ilişkin hükümler içermemekte; insanî ilişkilerde erdemi ve güzel ahlakı ön plana çıkarmaktan, iş hayatında çalışkanlığa ve üretime katkıda bulunmaya; günlük hayatı4 KAYNAK: [1] Târık, 86/13. [2] Âl-i İmrân, 3/103. [3] Yûnus, 10/57. [4] Sâd, 38/29. [5] Buhari, Fedâilü’l-Kur’ân”, 21; Tirmizî, “Fedâilü’l-Kur’ân”, 15; İbn Mâce, “Mukaddime”, 16. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 44 2004 HUTBELERİ 1 15 - Ekim ORUÇ Aziz Mü'minler! Dinimizdeki temel ibadetlerden birisi de Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, Bakara sûresinin 183. ayetinde belirtildiği üzere, İslâmiyetten önceki ilâhî dinlerde de var olan ve tarihin derinliklerine kadar uzanan bir ibadettir. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsî ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir. Oruç, müslüman, akıllı ve erginlik çağına gelmiş olan herkese farzdır. Kendisine oruç farz olduğu halde, oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolcular, oruç tutmayabilirler. Yolcular memleketlerine dö3 açıklamıştır. Bunlar; kötülüklerden uzak durmak, nefsi terbiye etmek, ahlâkı güzelleştirmek, merhamet duygularını geliştirmek, sıkıntılara katlanmayı ve sabretmeyi belletmek, nimetlere şükretmeyi öğretmek, kısaca maddî ve manevî bakımlardan huzura kavuşturmaktır. Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde: “Kim Ramazan orucunun farz olduğuna inanarak ve karşılığını da yalnız Allah'tan umarak oruç tutarsa, onun bütün geçmiş günahları bağışlanır”(2) buyurarak orucun günahlardan bağışlanma vesilesi olan önemli bir ibadet olduğuna işaret etmişlerdir. Değerli Mü'minler ! İnsanın, orucundan beklediği manevî hazzı alabilmesi ve günahlarının bağışlanması için, sadece midesine değil, bütün organlarına oruç tutturması gerekir. Yani insan, nefsinin aşırı isteklerine karşı koyabilmeli, öfkesini yenebilmeli ve eline, ayağına, diline, gözüne, kulağına, kalbine, düşüncesine oruç tutturabilmelidir. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nünce, hastalar da iyileşince tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. İyileşmeleri mümkün olmayan hastalar ise, tutamadıkları ramazan oruçlarının her günü için bir fidye, yani, bir kişinin bir günlük yiyeceğini veya o yiyeceğin karşılığı olan parayı yoksula verir. Oruca kalb ile niyet etmek yeterli ise de, dil ile de “niyet ettim Allah rızası için oruç tutmaya” demek suretiyle, niyetin hem kalb ile hem de dil ile yapılması daha güzeldir. Oruç tutmak gayesi ile sahura kalkmak da niyet sayılır. Her günün orucuna ayrı ayrı niyet etmek şarttır. Oruç, insanları dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette de cehennem azabından koruyan ve günahların bağışlanmasına vesile olan bir ibadettir. Orucun farziyeti ile ilgili ayette Cenab-ı Hak: "Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı"(1) buyurmak suretiyle, orucun farz kılınmasındaki hikmetlerden bazılarını 4 Başkalarına zarar vermekten, etrafındaki insanları huzursuz etmekten kaçınmalı, herkesle iyi geçinmeli ve kendisi ile iyi geçinilmelidir. Böylece, bütün ibadetlerde olduğu gibi, özellikle oruç ibadetinin gayesi olan insanın olgunlaşması, ahlâkının güzelleşmesi gerçekleşecek, dolayısıyla ferdin ve toplumun hayatı huzurlu ve mutlu olacaktır. KAYNAK: 1- Bakara, 2/183. 2- Riyazü's-Salihin Terc. c. 2. sh. 489. Firhist’e Geri Dön 45 2004 HUTBELERİ 1 22 - Ekim RAMAZAN AYININ FAZİLETİ Muhterem Müslümanlar! Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da güçlendiği Ramazan ayını idrak etmek üzereyiz. Ramazan ayının diğer aylara oranla dini ve sosyal hayatımızda büyük önemi vardır. Zira insanları doğru yola ileten ilâhî kelâm Kur'an-ı Kerim’in indirildiği bir ay olması ve içinde “bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi”nin bulunması, bu ayın manevi değerini daha da artırmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır...”(1) 3 ve mağfiretin çokça ihsan edildiği bir aydır. Tutulan oruçları, kılınan teravih namazları, okunan hatim ve mukabeleleri, iftar ve sahurları, dua, tövbe, zikir ve niyazları ile baştan sona bir feyz, rahmet ve bereket ayıdır. Muhterem Müslümanlar! Ramazan, Allâh’a olan kulluk şuurunu derinden hissettiğimiz; milli birlik ve beraberliğimizin pekiştiği mübarek bir zaman dilimidir. Dolayısıyla Ramazan Ayının kıymetini bilelim. Ondan en iyi şekilde yararlanalım. Gönüllerimizi ferahlatan manevî havasını yaşayalım. Bu vesileyle, geçmişimizi muhasebe ederek, gafletten, kötülüklerden ve haramlardan kendimizi uzak tutalım. Yapacağımız iyilikler ve ibadetlerle Allah’ın rızasını kazanmaya çalışalım. Kur’an ayında Kur’an’a sarılalım, onu hayatımıza rehber edinelim. Yüce Mevlâ’dan Ramazan Ayı’nın, milletimize, tüm İslâm alemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve barışına vesile olmasını dilerim. Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de bu ayla ilgili olarak: "Bir kimse, inanarak ve sevabını sadece Allah’tan bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”(2) buyurmuştur. Değerli Mü’minler! Oruç ayı olan Ramazan ayı, bir çok hikmeti ihtiva eder. İdrak etmekle manevi açıdan huzur bulduğumuz ve sevinç duyduğumuz bu ayda sayısız nimetlerin kıymetini hatırlıyor, geçici lezzet ve duygulardan vazgeçip Yüce Allah’ın emir buyurduğu oruç ibadeti ile sonsuza dek sürecek manevî hazlara ulaşmanın sırrına eriyoruz. Oruç; insanın azim, sebât, kanâat, metânet ve sabır gibi ahlâkî güzelliklere sahip olmasına, aç kalarak nimetlerin kıymetini bilmesine ve bu vesîle ile yoksulların halini düşünüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yaklaşmasına sebep olur. İşte bu özelliği ile Ramazan, nefislerin terbiye edildiği, yoksulların doyurulup gözetildiği, sevap ve mükafatın arttığı; af 4 KAYNAK: 1- Bakara, 2/185. 2- Buharî, Savm,7 Firhist’e Geri Dön 46 2004 HUTBELERİ 1 29 -Ekim TOPLUMSAL İRADENİN TEMSİLİ: CUMHURİYET Değerli Müminler! İslâm dini, madde ve mânâda, beden ve ruhta, idare ve sorumlulukta; insanları sağlam ve güçlü bir toplum haline getirmeyi hedeflemektedir. Temel hak ve hürriyetlerde eşitlik, karşılıklı sevgi, saygı, samimiyet ve kardeşlik, vazgeçilmez değerlerdir. Değerli Kardeşlerim! Cumhuriyet; halkın egemenliği elinde tuttuğu ve bunu belli süreler için seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir. Cumhuriyet, toplumun, 3 önce, daima ashabını toplayıp istişare etmiş, sonra karar vermiştir. Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılması; Hendek Savaşı’nda Medine'nin etrafına hendek kazılması gibi kararlar hep istişare sonucu alınmıştır. Allah Resûlü’nün vefatından sonra da istişare prensibine uyulmuştur. İlk dört halife, istişare sonucu çoğunluğun görüşü ile iş başına gelmişlerdir. Halife Hz. Ebû Bekir'in, bu ağır göreve gelişinden sonra halka hitaben yaptığı şu konuşma çok anlamlıdır: "Ey halkım! Ben size yönetici oldum. Halbuki sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyi işler yaparsam, bana yardım ediniz. Eğer yanlış işler yaparsam bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk, emanettir. Yalancılık, hıyanettir. Sizin en zayıfınız benim yanımda güçlüdür ki, onun hakkını müdafaa ederim. En güçlünüz benim yanımda zayıftır ki, başkasının hakkını ondan alırım."(2) Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kendi kendisini idaresi, başka bir ifadeyle her bireyin iradesinin idareye yansımasıdır. Cumhuriyet, millet olma, millet olarak birlikte yaşama ve sorumluluğu birlikte paylaşma bilincine dayanan bir idare biçimidir. Cumhuriyet, birey olarak özgürleşme ve ileriye açılmanın aracıdır. Muhterem Mü'minler! Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Peygamberimizin uygulamalarında, halkın idareye katılması, onların görüşlerine yer verilmesi anlamında mesajlar vardır. Yüce Dinimizin, danışma ve ortak akla büyük önem vermesi, bu mesajların özünü teşkil etmektedir. Yüce Rabbimiz Sevgili Peygamberine hitaben, "Yapacağın işleri halkla istişare et, karar verince de artık Allah'a güven. Doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever,”(1) buyurmaktadır. Peygamberin dahi, insanlarla istişareye çağırılması, “ortak akla”, başka bir deyişle halkın iradesine verilen değeri gösterir. Gerçekten Sevgili Peygamberimiz vahiy gelmeyen konularda karar vermeden 4 Muhterem Müslümanlar! Ülkemizin bugünlere gelmesi hiç de kolay olmamıştır. Dolayısıyla çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmanın gayreti içerisinde olurken bugünlere ulaşmamıza vesile olan Cumhuriyetin kurucusu Gazi M. Kemal Paşa ve emeği geçenleri şükran ve rahmetle yad edelim. Bizlerin huzuru, özgürlüğü için nice hayatların henüz baharında solduğunu unutmayalım. Vatanımızın, bizi millet olarak ayakta tutan dini ve milli değerlerimizin kıymetini bilelim. KAYNAK: 1 Âl-i İmran, 3/159. 2 Hz. Muhammed ve Hayatı, Sh. 435, DİB Yay. Ankara, 1996. Firhist’e Geri Dön 47 2004 HUTBELERİ 1 05 - Kasım KADİR GECESİ Muhterem Müslümanlar! Pek çok hayır ve bereketi bünyesinde barındıran, manevî haz ve vecdin doruğa ulaştığı Ramazan ayının son günlerine yaklaşmanın hüznünü taşırken, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne kavuşuyor olmanın sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. 9 Kasım Salı gününü 10 Kasım Çarşamba gününe bağlayan gece Kadir Gecesi’dir. Zaman ve mekanlar; kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir Gecesini bu derece değerli kılan en önemli sebep de Kur’ân-ı Kerîm’in bu gece indirilmeye başlanmış olmasıdır. 3 arındırarak, bizi üstün ahlâkî değerlere yönelten Kur’ân’dır. O’nun getirdiği ilke ve prensiplerin özünde aydınlık, hoşgörü, dostluk ve kardeşlik vardır. O, insanlar arasında sevgi, uzlaşma, yardımlaşma, kardeşlik ve istikrarı sağlayacak; fert ve toplum planında pek çok ahlâkî ve sosyal problemin hak ve adalet çerçevesinde çözülmesine ışık tutacak ve insanlara gelişme yollarını göstererek onları geleceğe hazırlayacak ilâhî ölçüleri içeren bir kitaptır. Kur’ân’ın bu özelliği, “Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler”[2], “Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz....”[3] ayetleriyle dile getirilmektedir. Değerli Mü’minler! Sayısız manevî güzelliğin yaşandığı ve mükafatların sınırsız olarak verildiği bu gecede;özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulamalı, kendimizle hesaplaşmalı, iyi ve güzel davranışlarımızı artırmaya, kötü davranışlardan uzaklaşa- Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kur’ân-ı Kerîm’in nüzulü ve Peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu gece hakkında şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”[1] Aziz Mü’minler! Kadir Gecesini gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu, Kur’ân-ı Kerîm’in eşsiz mesajlarını anlamaktan geçer. Bu itibarla, Kadir Gecesi; Kur’ân-ı öğrenme ve Rasûlüllah’ı tanıma, onların öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaşama ve her türlü kötülüğü terketme vesilesi kabul edilmelidir. Zira, insanlara dünya ve âhiret mutluluğunu sağlamayı hedefleyen ve manevi varlığımızı karartan her türlü olumsuzluktan 4 rak kalbimizdeki manevî kirleri temizlemeye çalışmalıyız. Bu gece; Yüce Allah’ın bizlere bilgi, anlayış ve ihlâs vermesini, doğruyu bulduktan sonra kalplerimizi saptırmaması ve bizi affetmesi için dua edelim. Acı ve sıkıntı içindeki yüzlerin gülmesi ve göz yaşı dökerek yaşamak zorunda kalan insanların kurtuluşu için neler yapabileceğimizi düşünelim. Sevgili Peygamberimiz, faziletine inanarak ve sevabını da yalnız Allah’tan bekleyerek bu geceyi ihya edenlerin, geçmiş günahlarının bağışlanacağı müjdesini vermiştir.[4] Hutbemizi, Peygamber Efendimizin Hz. Aişe annemize bu gecede yapılmasını tavsiye ettiği duâ ile bitirelim. “Allah’ım sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet”[5] KAYNAK: Yüksel SALMAN Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı [1] Kadr, 97/1-5. [2] İsrâ, 17/9. [3] İsrâ, 17/82. [4] Buhârî, “Fadl-u Leyleti’l-Kadr”, 1. [5] Tirmizî, “Deavât”, 84. Firhist’e Geri Dön 48 2004 HUTBELERİ 1 12 - Kasım ZEKAT Aziz Mü’minler! Zekat, Yüce Dinimiz İslâm'ın beş esasından biridir. Mâli bir ibadettir. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış, hür, borcundan ve temel ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı mala sahip olan her Müslümana, bu malın üzerinden bir yıl geçince zekat farz olur. Zekat vermek, müminlerin, ihsan sahiplerinin ve müttaki kulların en önemli özelliklerindendir. Bu açıdan Yüce Allah’ın “zekat veriniz” emrini yerine getirmek, olgun mümin olmanın, Allah sevgisini mal sevgisinden üstün tutmanın bir ifadesidir. Nitekim Yüce Allah, zekat vermenin gereğine şöyle işaret etmektedir: “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine 3 mü’min, zekâtını hiç bir maddî karşılık beklemeden verir. Yapılan bu gönüllü ödeme ile de Yüce Allah’ın emanet olarak verdiği malın şükrünü îfa eder. Şükrü yerine getirilen malda da bereket olur. Yüce Allah, zekatı verilen malın karşılığının, dünya ve âhirette kat kat fazlasıyla karşılık bulacağını şu ayetlerle belirtmektedir: “..Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir.."[5] “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”[6] Muhterem Müminler! Zekat, "Onların mallarından sadaka(zekat) al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin” [7] mealindeki âyet-i kerîmede işaret edildiği üzere, insandaki hırs ve cimrilik gibi kötü huyları gidererek; yerlerine cömertlik, iyilik, yardım ve hayırseverlik gibi güzel huyları yerleştirir. İnsanı iyilik Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.”[1] "Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür."[2] "Onlar (müminler) ne ticaret ne de alış-verişin kendini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar."[3] Muhterem Müslümanlar ! Zekat, Yüce Allah'ın zenginlerin malından fakirlere ayırdığı bir haktır. Kur’an-ı Kerîm’de: “Zenginlerin mallarında, yardım isteyen ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak vardır”[4] buyurulmaktadır. Zekat veren, hak sahibine hakkını ödemekle hem Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanır hem de malın hesap ve azap endişesinden kurtulur. Zira zekatı verilmeyen mal, kıyamet günü Yüce Allah’ın huzurunda utanmayı ve büyük bir vebali gerektirir. Bu sebeple 4 yapmaya alıştırır ve merhamet duygusunu geliştirir. Zekat, sermayenin atıl olmasını önleyerek istihdam alanı oluşturulmasına ve işsizliğin önlenmesine katkıda bulunur. Zengin ile fakir arasındaki uçurumun ortadan kalkmasına, yoksulluğun azalmasına, nimetlerin âdil paylaşımına, sosyal adalet ve dayanışmaya katkı sağlar. Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, huzurlu olabilmek için malımızın zekatını, riya ve gösterişten uzak bir şekilde fakirin onurunu zedelemeden verelim. Yapılan ibadetler ancak,Yüce Allah'ın rızasına uygun olduğu ve halis bir niyetle yerine getirildiği takdirde hüsnü kabul görür. KAYNAK: Abdurrahman AKBAŞ Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı [1] Maide 5/55. [2] Bakara, 2/110. [3] Nûr, 24/37. [4] Zariyat, 51/19. [5] Sebe, 34/39. [6] Bakara, 2/261. [7] Tevbe, 9/103. Firhist’e Geri Dön 49 2004 HUTBELERİ 1 14 - Kasım RAMAZAN BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Rahmet ayı Ramazanı geride bırakarak en büyük mutluluk ve sevinç günlerimizden birine ulaşmış bulunuyoruz. Bizi, bu mübarek güne ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalarPMübarek ramazan bayramı, bütün Müslümanlara kutlu olsun. Yüce Rabbimiz bu mübarek günü, güven, esenlik, barış ve huzura vesile kılsın. Değerli Müminler! Ramazan ayının huzur, rahmet ve mağfiret ikliminden geçerek sabahın şu erken saatlerinde Rabbimizin huzurunda toplanmanın sevincini hep birlikte yaşıyoruz. Bayramlar neşe, sevinç, sevme, sevilme ve sevindirme günleridir. Toplumların millî birlik ve beraberlik duygularının zir3 ramı, güzel geleneklerimizden uzaklaştırarak sıradan bir tatil fırsatı gibi değerlendirmeye yönelik yanlış eğilimlere itibar edilmemelidir. Çağımızın yoğun ve karmaşık yaşantısında, kimi zaman bir film izlemeye ayırdığımız vakit kadar bile zaman ayıramadığımız akraba, eş, dost, hasta ve komşu ziyaretlerini hiç olmazsa bayram vesilesiyle gerçekleştirmeli, akrabalık dostluk ve komşuluk bağlarını koparmamalıyız. Küçük hediyelerle de olsa çocukların sevindirilmesi, bayramların gereklerindendir. Çocuklarımız, bayram vesilesiyle kendilerine değer verildiğini hissetmeli ve bayramın ayrıcalığını fark etmelidirler. Bu mübarek bayram gününde dünyanın çeşitli bölgelerinde zulüm, işgal, sömürü ve işkence altında inleyen insanlar için dua ederken, vatanımızda bağımsız ve özgür bir şekilde birlik beraberlik içinde yaşamanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bir kez daha hatırlamalı, bu vatanı bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bu vesileyle rahmetle anmalı ve Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön veye ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın daha yoğun yaşandığı müstesna zaman dilimleridir. Bu bakımdan bayram günlerimizi olabildiğince hayırlı olacak şekilde değerlendirerek en başta anne ve babalarımız olmak üzere büyüklerimizi, hastalarımızı, komşularımızı, akraba ve dostlarımızı ziyaret etmeliyiz. Bu vesile ile fakirleri, yetimleri, kimsesizleri ve çocukları sevindirmeliyiz. Dargın olanları barıştırmalıyız. Bu en coşkulu kaynaşma gününde, bu mutluluğun dışında kalmamaya ve bu kaynaşmanın dışında hiç kimseyi bırakmamaya büyük özen göstermeliyiz. Çünkü bayram, kederlerin ve sevinçlerin paylaşıldığı toplumsal bir kaynaşma günü olarak, toplumun bütün kesimleri tarafından paylaşıldığı oranda bayram olma özelliği kazanacaktır. Değerli Müminler! Bayramlarımız, millet olarak kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Kimliğimizin bu önemli parçasını gelecek kuşaklara aktarmak İslâmî bir görevdir. Bu bakımdan bay4 nesillerimizi onların yolundan ve bilincinden uzaklaştırabilecek yaklaşımlara karşı daha dikkatli olmalıyız. Manevi bir kimlik aşısı olan bayramda, ‘kendisi için arzu ettiğini başkaları için de arzu eden gerçek iman bilinci’ne[1] ermek dileğiyle hutbemizi bir ayet meâliyle bitiriyorum: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”[2] KAYNAK: Dr. Ekrem KELEŞ Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı [1] Buhari, İman 7 [2] Hucurat 49/10 Firhist’e Geri Dön 50 2004 HUTBELERİ 1 19 -Kasım SİHİR VE BÜYÜNÜN KARANLIK DÜNYASINDAN UZAK DURMAK Muhterem Müslümanlar! Peygamberlerin ortaya koyduğu aydınlık yolun ilkelerini özümseyemeyen ve bunu kendi çıkarları ve sahte konumları bakımından tehlikeli gören bir takım insanların öteden beri başvura geldikleri karanlık işlerden biri de sihir ve büyüdür. Toplumda İslâmî konulardaki temel bilgi ve kültür azalmasına paralel olarak büyücülük, falcılık, astroloji, kahinlik ve medyumluk gibi İslam’ın onaylamadığı bir takım hayali ve karanlık yöntemlere talep artmaktadır. Maalesef bu talep, önemli bir pazar oluşturmakta ve bu pazar, bu tür ka3 sebeple İslam bilginleri sihir, büyü, kehanet gibi uğraşları şiddetle reddetmişlerdir. Muhterem Müslümanlar! İslam’a göre her işin meşru fiziki ve maddi sebeplerine sarılmak gerekmektedir. Dolayısıyla sihir, kehanet, medyumluk ve benzeri uğraşlara itibar edilmez. Müslümanların bunlardan uzak durması ve bunlarla meşgul olanlara ilgi göstermemesi gerekir. Sihirde: yalan, aldatma, kandırma, göz boyama, saf zihinleri bozma, Allah’tan başkasına bağlanma ve Allah’tan başkasının gaybı bilebileceğini sanma gibi hepsi de İslam’ın temel ilkeleriyle bağdaşmayan birçok olumsuzluk vardır. Bu itibarla sağlam inançlı bir Müslüman, bunlardan uzak durur, inancına gölge düşürebilecek şeylere itibar etmez ve bu karanlık işlerle uğraşanlara prim vermez. Çünkü bunlara itibar etmek , bir cahiliye adetidir. Değerli Müminler! Dinimizi doğru ve güzel bir şekilde öğrenmeye çalışmalı ve her işte üzerimize Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ranlık işlerden çıkar sağlayanların işini kolaylaştırmaktadır. Halbuki İslam Dini; falcılık, kehanet, sihirbazlık, medyumluk ve benzeri faaliyetleri şiddetle yasaklamıştır. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Rfal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.”[1] “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”[2] “Rdüğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, Rsabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”[3] Değerli Müminler! Hz. Peygamber sihri en büyük günahlardan saymıştır.[4] Sihri ve sihirle meşgul olanları ve büyücülere başvuranları yeren pek çok Hadis-i şerif bulunmaktadır. Bu hadislerde büyücülere ve medyumlara başvuran kişilerin, Allah’ın yardımından mahrum kalarak başvurdukları yöntemlerle baş başa bırakılacakları anlatılmaktadır. Bu 4 düşenleri yaptıktan sonra yalnızca Allah’a güvenmeli, O’na tevekkül etmeli, İslam’ın aydınlık yoluna ters düşen bütün karanlık faaliyetlerden uzak durmalıdır. KAYNAK: Dr. Ömer MENEKŞE Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı [1] Maide (5): 3. [2] Maide (5): 90 [3] Felak (113): 1,4 [4] Ebu Dâvud, Vesâya 10; Nesâi, Tahrim 3, (VII/ 89). Firhist’e Geri Dön 51 2004 HUTBELERİ 1 26 - Kasım KESİNTİSİZ HAYIR İŞLEME BİLİNCİ Muhterem Müslümanlar! İyilik ve hayırda yarışmak, Allah yolunda harcamada bulunmak ve toplumdaki kimsesiz, fakir ve düşkünlere yardım elini uzatmak, Kur’ân-ı Kerim’in en çok üzerinde durup teşvik ettiği hususlardandır. Bir çok ayet ve hadis, kalıcı olanın, bu tür hayır ve yatırımlar olduğunu bildirmektedir. Kur'ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: "Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz" 1 Bir başka ayette de “RHayırda yarışınR”2 tavsiyesi yapılmaktadır. “ROnlardan bir kısmı da hayırda yarışırlar. Bu büyük bir lütuftur.”3 mealindeki ayeti kerime ise hayır yarışına katılan Müs3 kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Kesintisiz sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (talebe/eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk yetiştirenler".4 Hadiste geçen "sadaka-i câriye", vakfı da kapsar. Dolayısıyla, sadaka-i câriye; yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar için aş evi, hastahane ve okul gibi hayır kuruluşlarını da kapsar. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse vefatlarından sonra sevap kazanmaya devam ederler. İslam medeniyetinin adeta simgelerinden biri olan vakıflar, Hz. Peygamber döneminden itibaren tarih boyunca İslam toplumların sosyal yapılarını sağlamlaştırmada, sosyal dengeyi sağlamada ve yaraları sarmada etkin bir rol üstlenmişlerdir. Bunun bir sonucu olarak, fakir ve kimsesizlerin yiyecek, giyecek ve barınaklarının temin edilmesi, hastaların tedavisi, ilmin Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lümanların ne kadar büyük bir ilahi lütufa ereceklerini haber vermektedir. İşte bu anlamdaki bir çok ayet ve hadisle birlikte Hz. Peygamberin fiili örnekliği, Müslümanlarda kesintisiz hayır işleme bilincini geliştirmiş ve bunun bir sonucu olarak vakıflar ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber, Medine-i Münevvere’deki yedi parça mülkünü bizzat vakfettiği gibi sahabe-i kiram’ın ileri gelenleri de bir çok vakıf yapmışlardır. Öyle ki bu anlayış, Müslümanlar arasında "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan, Allah yolunda harcananın en hayırlısı da insanların en çok ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayandır" şeklinde bir ilkenin yerleşmesini sağlamıştır. Değerli Müminler! Dini kavramlarımızdan biri olan ‘Sadaka-i câriye’, sürekli sevap kazandıran sadaka anlamına gelir. Bir hadiste sürekli sevap kaynağı olan ameller şöyle belirlenir: "Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri 4 yaygınlaştırılması, fakir öğrencilerin desteklenmesi, hayvanların ve çevrenin korunması, ibadethanelerin ve toplumun ihtiyacı olan bir çok tesisin yapılması, bakım ve onarımı gibi toplum yararına olarak nitelendirilebilecek hemen her alanda vakıflar büyük hizmetler görmüşlerdir. Vakıf, kesintisiz hayır işleme bilincinin pratiğe yansımasıdır. Vakıf, ahirete iman etmiş olmanın somut bir göstergesi, bencilliği yenmenin fiili ispatı, paylaşımın en güzel örneği ve Allah sevgisinin belirtisidir. Değerli Müminler! Vakıf mallarının korunması ve bu güzel geleneğin etkin bir şekilde sürdürülmesi, vakıf medeniyetinin varisleri olarak bizlere düşen en önemli görevlerdendir. KAYNAK: Dr. Ekrem KELEŞ Din İşl. Yük. Krl. Uzmanı 1- Al-i İmran 3/92 2- Bakara 2/148; Maide 5/48; Müminin 23/61 3- Fatır 35/32 4- Müslim, Vasıyye, 14; Ebû Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36 Firhist’e Geri Dön 52 2004 HUTBELERİ 1 03 - Aralık KULLUK BİLİNCİ Muhterem Müslümanlar! Yaratılanlar arasında eşsiz bir yeri olan ve yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insan, gayesiz ve başıboş olarak yaratılmamıştır(1). Zira insan, kendisine bahşedilen hayatı gelişi güzel yaşayıp sonra da yok olacak bir varlık değildir. Dünyadaki her şey, insanın hizmetine sunulmuş,(2) buna mukabil, insanoğlundan Yüce Allah’ı tanıması, emrettiği yolda hayat sürmesi ve O’na kulluk etmesi emredilmiştir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”(3), “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır”(4) ilahî buyrukları bu gerçeğin ifadesidir. Bu itibarla İman ve ibadetler, manevî varlığın temel taşı, insanın dünya ve ahiret 3 Evet, hayat zorluklarla doludur. Ancak, hayatın iniş ve çıkışlarına rağmen, kulluk bilincini kaybetmeyen mü’minlerden Yüce Allah şöyle bahsetmektedir: “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.”(6) Değerli Mü’minler! Ümmetini her vesileyle imanın gereği olan salih amellere yönlendiren ve ahirete hazırlık yapmalarını tavsiye eden Peygamberimiz: “Meşgul edilmeden önce sâlih amellere koşun”(7) buyurmuşlardır. Unutmamak gerekir ki, kişi bu dünyada yapmış olduğu en küçük bir iyiliğin mükâfatını, en küçük bir kötülüğün de cezasını görecektir.(8) Buna göre, hayatın verimli olması için, ibadetler ve hayırlı hizmetlerle dolu hale getirilmesi gerekmektedir. Nitekim Yüce Allah insanlığı bu konuda Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön saadetini sağlayan en değerli iki manevî sermayesidir. Aziz Mü’minler! Dinimize göre, hayat anlamsız bir var oluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, hayırlı bir faâliyet alanı, ölüm ise bu faâliyetlerin karşılığını bulacağımız, ebedi âleme geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır. Buna göre, bir Müslüman içinde bulunduğu zamanının kıymetini iyi bilmek ve kendisine verilen ömrü en iyi şekilde değerlendirmek durumundadır. Yüce Allah kullarını şöyle uyarmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır”(5). 4 uyararak şöyle buyurmuştur: “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”(9) Gerçek şu ki, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”(10) ayetini kendisine rehber edinenler, dünya ve âhirette zararlı çıkmayacaklardır. KAYNAK: Yüksel SALMAN Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı 1 el-Kıyâme, 75/36. 2 el-Hac, 22/36,37, 65; el-Câsiye, 45/12; İbrahim, 14/ 3233; Lokmân, 31/20. 3 ez-Zâriyat, 51/56. 4 el-Mülk, 67/2. 5 el-Münâfıkûn, 63/9–11. 6 en-Nûr, 24/36–37. 7 İbn Mâce, “İkame”,78. 8 ez-Zilzâl, 99/7–8. 9 el-Asr, 103/1–3. 10 el-Haşr, 59/18. Firhist’e Geri Dön 53 2004 HUTBELERİ 1 10 -Aralık İNSAN HAKLARINA SAYGI Değerli Mü’minler! İslâm dinî yaratılmışların en şereflisi olan insana büyük değer vermiştir. İnsanlık, ortaçağ karanlıklarında cehalet, vahşet içerisinde yüzerken, İslâm’ın getirdiği ilkeler ve ahlaki değerler bu takdiri haklı çıkaracak güçtedir. Kur’an-ı Kerim ve onu tebliğ eden Hz. Muhammed (s.a.s.) hep insana saygıyı tavsiye etmişler, kime karşı olursa olsun zulmü yasaklamışlardır. Yüce Allah, her şeyden önce insanı yeryüzünde iradesini temsil etmek üzere yaratmıştır. “Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dedi...”(1) âyeti bu hususu ifade etmektedir. Böylesi ağır ve şerefli bir görev sadece insana verilmiştir. Evrende başka bir varlığın bu tür bir fonksiyonundan söz etmek mümkün değildir. 3 canlarını dahi göz kırpmadan feda etmişlerdir. Onurlu bir hayat için tarih boyunca insanlık hakikaten ağır bedeller ödemiştir, ödemeye de devam etmektedir. Bugün yüksek sesle telaffuz edilen insan haklarının her birine ulaşmak için hayat haklarını adeta diğer insanlara feda eden hak, adalet sembolü kahramanları unutmamak gerekir. Değerli Mü’minler! Kur’an’a ve Sevgili Peygamberimize (s.a.s.) gönül vermiş kimseler olarak insan haklarına saygı gösterelim. İhlal ettiğimiz her insan hakkından Allah katında hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Allah’ın Peygamberi; “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir haksızlık varsa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.”(3) buyurmaktadır. Hal ve Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Yine “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.”(2) âyetiyle, insanın yaratılışında bir güzelliğin hedeflendiği vurgulanmıştır. Aziz Mü’minler! İnsan’ın hayatını onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vazgeçilmez temel hakları vardır. Din, can, akıl, namus ve mal güvenliği bu hakların en önde gelenleridir. Bu haklar, inanç, cinsiyet ve ırk gibi ayırımlar dikkate alınmaksızın dokunulmazdır. Sevgili Peygamberimiz meşhur veda hutbesinde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; beyazın siyah üzerine, siyahın da beyaz üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” sözleriyle insanların eşitliğini ifade etmiştir. Temel haklar, insanı insan yapan değerler bütünüdür. Bu yüzden insanlık âlemi, tarih boyunca bu değerleri elde edip muhafaza etmek için 4 hareketlerimizi bu doğrultuda yeniden gözden geçirelim. İnsan haklarına saygı göstermenin dini bir görev olduğunu unutmayalım. KAYNAK: Yaşar YİĞİT Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı 1 Bakara, 2/30. 2 Tîn, 95/4. 3 Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48, Tirmizî, Kıyamet 2. Firhist’e Geri Dön 54 2004 HUTBELERİ 1 17 - Aralık İSRAF Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’ın, huzurlu bir hayat için benimsediği prensiplerden birisi de, iktisat ve îtidaldir. İktisad ve itidal, yeme-içme, harcama, konuşma ve benzeri bütün işlerde ölçülü olmaktır. Bunun zıddı ise israftır. İsraf, ihtiyaç sınırını aşmak, aşırı harcamalarda ve ölçüsüz davranışlarda bulunmak demektir. Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, olgun Mü’minlerin sıfatlarını sayarken, onların daima ölçülü olduklarını vurgulamakta ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır”[1]. Muhterem Müslümanlar! Allah tarafından bize bahşedilen hayat, sağlık, eş, evlat, makam-mevki, mal, mülk gibi nimetler, hep emanet olarak veril3 Muhterem Müslümanlar! Allah’ın bahşettiği maddi imkânların israf edilmesi büyük bir vebal olduğu gibi, sonuçta pek çok yuvanın dağılmasına ve ülkenin ekonomik açıdan zayıflamasına da sebep olmaktadır. Bunun için şahsi harcamalarımızda ölçülü olmak, ülke kaynaklarını dikkatli kullanmak, verimli alanlarda değerlendirmek, dini ve milli bir görevdir. Yarınlarımızın huzur ve rahatı için fert ve millet olarak iktisatlı davranmak ve israfa sapmamak zorundayız. Çünkü israf, Yüce Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük ve saygısızlıktır. Tutumlu olmak ise, o nimetlere gösterilen fiili bir saygı ve şükürdür. Muhterem Müslümanlar! Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabb’ine karşı çok nankörlük etmiştir.”[4] Not: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön miştir. Onun için biz, bu nimetleri kullanma tarzımızdan, israf edip etmediğimizden ve bunları nerelerde harcadığımızdan ahirette sorguya çekileceğiz. Konumuzla ilgili olarak Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Sonra o gün, nimetlerden hesaba çekileceksiniz”[2]. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de: “Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye harcadığından, vücudunu ve sıhhatini nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz”[3] buyurmuşlardır. Millet olarak israftan özenle kaçınmalıyız. Özellikle, çöpe atılan ekmeklerden tutun da kamu malları, tabi kaynaklar, elektrik, su ve zaman gibi sayısız nimetler israf ediyoruz. Hâlbuki yeryüzünde hiçbir kaynak ve imkân sonsuz değildir. Günümüzde bunların değeri, daha da artmıştır. Çünkü azalan kaynaklar daha çok değer kazanırlar. Değerli şeyler ise rasgele sarf edilmezler. 4 KAYNAK: Yaşar YİĞİT Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı [1] Furkan,25/ 67. [2] Tekasur; 102/8 [3] Tirmizî, Kıyame 1 [4] İsrâ; 26,27. Firhist’e Geri Dön 55 2004 HUTBELERİ 1 24 - Aralık İMANIN VE İNANMANIN İBADET AÇISINDAN DEĞERİ Aziz Mü’minler! İslamî hükümleri, iman, ibadet ve ahlâk olmak üzere üç ana bölümde toplamak mümkündür. Bu bölümlerden her birinin diğerleri ile de yakın ilgisi vardır. İnsanın ilk görevi; Allah’ın varlığını ve birliğini bilip tasdik etmek ve O’na ibadette bulunmaktır. İbadet, kalpteki imanın alâmeti, kalbin nuru, ruhun kuvveti, malın ve bedenin temizliğidir. Mü’min, bu sayede O’nun manevi huzuruna yükselir. Bu, mü’min için büyük bir şereftir. İbadet, insan fıtratı ve yaradılışın3 Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçekten Mü’münlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.”(2) Aziz Mü’minler! Amelden mahrum bir iman, sönme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Her türlü fitneden, pişmanlık veren olaylardan, ihtiraslardan ve kötülükden imanın korunması gerekir. Bunun için, dünya ve ahiret mutluluğuna sebep olan imanın, iyi amel ve ibadetlerle beslenmesi lazımdır. İbadetler aynı zamanda nimetlere şükürdür. Hz. Aişe validemizin naklettiği şu hadis-i şerifi dikkatlerinize arzederim. O şöyle buyurmuştur: “Nebiyyi muhterem (s.a.s.) efendimiz mübarek ayakları şişinceye kadar geceleyin ibadet ederdi. Bunun üzerine: Ya Rasulallah! Geçmişte ve gelecekteki günahların mağfiret olunNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön daki gayenin bir icabıdır. Nitekim bir âyet-i kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.”(1) Bu âyet-i celile; insanoğlunun en büyük görevinin Yüce Allah’a kulluk etmek olduğunu bildirmektedir. Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler yanında, mü’minin her meşru faaliyeti, Dinimize göre genel anlamda ibadet olarak değerlendirilmiştir. Sadaka ibadettir. Yerinde söylenmiş güzel söz ibadettir. Helalinden kazanmak için çalışmak ve dürüst alışverişte bulunmak ibadet değerinde olan işlerdir. İbadetler, âyet-i kerimede ifade edildiği gibi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılır. Değerli Mü’minler! İnanarak ibadet edenlerin derecelerini ve hak edecekleri mükâfatları Cenab-ı Hak Enfal Suresin’de şöyle bildiriyor: “Mü’minler ancak, o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır. 4 duğu halde niçin böyle yapıyorsun? Dedim. Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı? Buyurdu.”(3) İslam’ın aslı iman, hedefi güzel ahlaktır. İbadetler bir taraftan imanı koruyup kemale eriştirirken; öbür taraftan da ahlakın güzelleşmesini sağlar. Bu sebeple, ibadetsiz bir iman; dalları budakları kesilmiş, güzelliği kaybolmuş, kurumaya terkedilmiş bir ağaç gibidir. Hutbemizi Meryem Suresi’nin 65. âyet-i kerimesinin meâli ile bitirmek istiyorum: “Allah; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O’na ibadet etmede sabırlı ol.”(4) KAYNAK: 1 Zariyat:51/56 2 Enfal:8/2-4 3 Riyaz-üs-Salihin C.1,s.135 4 Meryem:19/65 Komisyon Firhist’e Geri Dön 56 2004 HUTBELERİ 1 31 - Aralık MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM Muhterem Müslümanlar! Milletleri ayakta tutan millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamasını ve milli kimliğiyle tarih sahnesinde yer almasını sağlamaktadır. Milletler, söz konusu değerleri gelecek kuşaklara aktardığı oranda varlıklarını sürdürürler. Tarih, bize milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip milli şahsiyetlerini kaybedenlerin dünya coğrafyasından silinip yok olduklarını göstermektedir. Bu yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, inanç, ahlak ve milli değerleri yok et3 din, benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder"(1) Sevgili Peygamberimiz (a. s.) de bizleri ahlakî çöküntüye neden olabilecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak başka milletlerin örf ve adetlerini benimsemekten sakındırmıştır. Aziz Müslümanlar! Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı allında düzenlenen eğlence ve toplantılar kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. Bu tür eğlencelerde aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmeyi, aile bütçesini sarsan kumarı ve israf boyutundaki harcamaları milli ve dini değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Ayrıca milli ve manevi değerlerimize ters bu tür eğlence ve adetler, kültürel tahribata yol açmakta, bizleri millî kimliğimizden uzaklaştırmaktadır. Bunun için kültürel mirasımızdan, dini anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerlerimizi yaşatmaya gayNot: Hutbeler Diyanet İşleri Başkanlığı Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön meyi ilk hedef olarak seçmektedirler. Değerli Müslümanlar! Yüce dinimizle milli kültürümüz adeta bütünleşmiş ve dinimizin güzel prensipleriyle yoğrulmuştur. Sevgi, saygı ve fedakârlığın geliştirilmesinde, toplum hayatımızın ahenkli ve sağlam bir şekilde devam ettirilmesinde, gençlerimizin ve çocuklarımızın yetiştirilmesinde, manevi değerlerimizin ve milli kültürümüzün katkısı büyüktür. Özellikle genç kuşakları bu değerler çerçevesinde eğitmek ve yetiştirmek oldukça önemlidir. Çünkü gençlerin dini ve ahlaki değerlerden uzaklaşmaları, örf ve adetlerimize uymayan davranışları benimsemelerine, zararlı akım ve alışkanlıkların tuzağına düşmelerine yol açmaktadır. Bu itibarla geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi, milli, manevî ve kültürel değerlere uygun yetiştirmek, anne-baba eğitimci ve toplum olarak hepimizin görevidir. Nitekim Yüce Allah, dini ve ahlakî prensiplere sahip çıkarak kimlik ve şahsiyetimizi korumamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "İşte bu 4 ret edelim ve bu değerlerimizi genç kuşaklara aktarmaya çalışalım. Dini ve milli değerlerimizle çelişen başka kültürlerin örf ve adetlerini körü körüne taklit ve özentiden kaçınalım. Yılbaşı kutlamalarını vesile edinerek Allah ve Resulünün razı olmayacağı tavırlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni yılda hayatımıza daha iyi nasıl yön verebileceğimizi düşünelim. KAYNAK: Abdurrahman Akbaş Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı (1) En'am, 6/153 Firhist’e Geri Dön 57