2009 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 02 Ocak - Ehli Beyt Sevgisi - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 09 Ocak - Kaynaklarımız ve Kamu Malları - İmadettin Aydın-Gündoğmuş M. Yeni C. İ.Hatibi 16 Ocak - Allaha İman - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 23 Ocak - İslamda Temizlik - Şaban Erdiç -İl Vaizi 30 Ocak - İman Amel İlişkisi - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizesi 06 Şubat - Ahde Vefa - Kemal Uçkun-Kepez Müftüsü 13 Şubat - Aile Toplumun Temelidir -Şaban Erdiç-İl Vaizi 20 Şubat - Namazda Huşu -Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü 27 Şubat - Alkol ve Uyuşturucu - Yusuf Demiryürek-Kumluca Müftüsü 06 Mart - Mevlit Kandili - Bekir Ağlamaz -İl Vaizi 13 Mart - Çanakkale Zaferi - Mutafa Karadağ-İl Vaizi 20 Mart - Çevreye Karşı Sorumluluklarımız - DİB Hutbe Arşivinden alınmıştır. 27 Mart - Kitapla Dost Olmak - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 03 Nisan - İnsan ve Toplum Güvenliği - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 10 Nisan - Kutlu Doğum Haftası - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 17 Nisan - Sünnetin Günümüze Yansıması - Mehmet Seven-Alanya İlçe Vaizi 24 Nisan - Çocuk Sevgisi - Mehmet Yaman-Kumluca Müftüsü 01 Mayıs - Emeğin Değeri - Abdulmuttalip Peşe-Korkuteli Müftüsü 08 Mayıs - Engellilerimize Sahip Çıkalım - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 15 Mayıs - Aile ve Gençlik Problemleri - Selami Kurt-Akseki Vaizi 22 Mayıs - Vakıf ve Önemi - Ahmet Bayer-Gazipaşa Müftüsü 29 Mayıs - İstanbulun Fethi - Nazif Fethi Yalçınkaya-Alanya / Mahmutlar Vaizi 05 Haziran - Dünya Bir İmtihandır - İmadettin Aydın-Gündoğmuş Mrk. Yeni Camii İmam-Hatibi 12 Haziran - Din Eğitimi ve Çocuk - Şaban Erdiç-İl Vaizi 19 Haziran - Üç Aylar ve Regaib - Abdurrahman Yalçınkaya-Gündoğmuş Çamlıalan K. C.İ. H. 26 Haziran - Vakti Değerlendirmek - Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır 03 Temmuz - İslamda Seyahat - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 10 Temmuz - Sıla-i Rahim - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 17 Temmuz - Miraç Kandili - Veli Tepe-Gündoğmuş Müf. Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni 24 Temmuz - Kullukta Samimiyet - Mesut Şen-Elmalı Vaizi 31 Temmuz - İslamda Hayvan Hakları - Ahmet Cebeci-Korkuteli Vaizi 1 07 Ağustos - Tevbe - DİB Hutbe Arşivi 14 Ağustos - Sabır - Şerife G Bilgi-İl Vaizesi 21 Ağustos - Orucun Hayatımızdaki Yeri - Saliha Manca-İl Vaizesi 28 Ağustos - Ağustos Ayı ve Zaferlerimiz - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 04 Eylül - Zekat ve Yardımlaşma - Melek Erdem-İl Vaizesi 11 Eylül - Kadir Gecesi - Nazif Fethi Yalçınkaya-Alanya/Mahmutlar Vaizi 18 Eylül - Amellerde Süreklilik - Mehmet Seven-Alanya Vaizi 20 Eylül - Ramazan Bayramı - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 25 Eylül - Eğitimin Hayatımızdaki Yeri - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 02 Ekim - Camiler ve Görevlilerimiz - Yusuf Ay-İl Vaizi 09 Ekim - Yaratan ve Yaşatan ALLAH (cc) - Adem Oyan-İbradı İlçe Müftüsü 16 Ekim - Helal ve Haram - M.Fatih Tunç-Kepez ilçe vaizi 23 Ekim - Yalan Büyük Günahtır - Ali Erhun-Finike Müftüsü 30 Ekim - İslamda İstişare - Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü 06 Kasım - Kader ve Kazaya İman - Abdulmuttalip Peşe-Korkuteli Müftüsü 13 Kasım - Vekalet Yoluyla Kurban 20 Kasım - Hac İbadeti - Adem Oyan-İbradı Müftüsü 27 Kasım - Kurban Bayramı - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 27 Kasım - Bayramlar Kaynaşma Günleridir - Ahmet Bayer-Gazipaşa Müftüsü 04 Aralık - Namaz Aydınlıktır - Nurdan Gül Bilişmek-Stajyer Vaize 11 Aralık - Mevlanada Kuran ve Hz Peygamber Sevgisi - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 18 Aralık - Hicret - Havva Akgül-Stajyer Vaize 25 Aralık - Müslüman Kimliğiyle Sorumluluklarımız - Şerife G Bilgi-Vaize DÜZENLEYEN: Hüseyin KARATAŞ Hacıveli Cami İmam-Hatibi Serik - Antalya 2 2009 HUTBELERİ 1 EHL-İ BEYT SEVGİSİ 02 - Ocak Muhterem Mü’minler! Ev halkı anlamına gelen “ehl-i beyt” tâbiri, islam tarihinin başlangıcından günümüze kadar sadece Hz Peygamberin ailesi ve soyu manasına gelen bir terim olmuştur. Ehl-i beytin fazilet ve üstünlüğüne dair bir çok âyet ve hadis vardır. Bir âyet-i kerimede Allah şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed! De ki; ben risâletime karşılık akrabalık sevgisinden başka sizden bir ücret istemiyorum.” (1) Hz Peygamber de hadislerinde onlara sevgi beslenmesini 3 Bu sebeple Hz Peygamberin aile ve yakın akrabaları müslümanların nazarında müstesna bir mevkiye sahip olmuş, onları sayıp sevmenin dini bir vecibe olduğu kabul edilmiştir. Ehl-i Beyte zekat ve sadakanın verilmesi haram kılınmıştır. Haram kılınma hususu, bu güzide neslin cemiyet içinde rencide olmaması ve kendilerine olan saygının sarsılmaması gibi temel bir prensibe dayanmaktadır. Buna karşılık ehl-i beyt için beytülmalın belli fonlarından pay ayrılmıştır. Aziz Cemaat! Hz Peygamberin soyundan gelen “seyit” ve “şerif”lerin halk arasında tanınması için muhtelif devirlerde özel kıyafetler düzenlenmiş, sadece onların işleriyle uğraşan, isimlerini, şecerelerini, çocuklarını, ahlak ve davranışlarını özel bir deftere kaydedenler olmuştur. Ayrıca menfaat sağlamak için Peygambere intisap iddiasında bulunan sahte seyitler hakkında takibatta bulunarak onları cezalandıran teşkilatlar kurulmuştur. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön istemiş ve bu sevgi de Hz Peygamberi sevmenin bir gereği sayılmıştır. Bu hadis-i şeriflerin birinde şöyle buyuruyor: “Nimetleriyle sizi beslediği için Allah’ı sevin, beni de Allah sevgisi için sevin, Ehl-i beytimi de benim sevgim için sevin.”(2) Yani bizleri var eden, varlığından haberdar eden, bizi besleyip büyüten rabbimizi sevmemiz gâyet tabiidir. Allah’ı seviyorsak Allah’ın Resulünü de sevmemiz gerekir. Çünkü o da Allah’ın sevgilisidir. Allah’ın sevdiğini sevmek, onun yolunda olmak demektir. Değerli Mü’minler! Bu sevilenlerin başında da Ehl-i beyt gelmektedir. Resulullah bunları hem sevmiş, hem de sevmemizi emretmiştir. O’nun Ehl-i beyti sevmesinin ve alaka duymasının sebebi akrabalık gayretinin bir sonucu değildir. Ehl-i beytin ilim, ahlak ve maneviyatta müslümanlara rehberlik edeceklerine ve onların birlik ve beraberliklerini sağlayacaklarına olan inanç bu sevgiyi besleyen faktörler olmuştur. 4 Hz Peygamber Ümmü Seleme’nin evinde iken “Ey ehl-i beyt! Allah kusurlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak ister” (3) mealindeki ayet nazil olmuştur. bunun üzerine Hz Peygamber Hz Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i abasının altına alarak “Allah’ım benim Ehl-i beytim bunlardır. Bunların kusurlarını gider, kendilerini tertemiz yap” diye dua etmiştir. Bundan dolayıdır ki yeryüzündeki bütün Müslümanlar ehl-i beyti sevmede ortaktırlar. Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur. Ehl-i beyti sevmek imanın gereğidir. Namazlarda tahiyyattan sonra ehl-i beyte selam yollamak kuvvetli bir sünnettir. Ona ve onun tertemiz Ehl-i beytine sayısız selât-ü selam olsun. KAYNAK: 1-Şûrâ / 23 2-Kütüb-ü Sitte cl 12/ sh 414 3-Ahzab / 33 HAZIRLAYAN: Bekir AĞLAMAZ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 3 2009 HUTBELERİ 1 09 - Ocak KAYNAKLARIMIZI VE KAMU MALLARINI DOĞRU KULLANALIM Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife olarak yeryüzüne göndermiştir. Gökte ve yerde ne varsa hepsini onun emrine âmâde kılmıştır. Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder” (1) buyrulmaktadır. Dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur. Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan vazifelerimiz oluşturmaktadır. Bunun yanında kendimize ve diğer varlıklara, ailemize, komşularımıza ve toplumumuza karşı sorumluluklarımız vardır. Muhterem kardeşlerim! 3 sebep olmak; üzerimize aldığımız vazifeyi zamanında ve olması gereken şekilde yapmamak da büyük bir sorumluluktur. Değerli Müminler! Enerji kaynaklarımızı ve özellikle yaşamın ana unsuru olan sularımızı itinalı kullanmazsak bir gün çok büyük sıkıntılarla karşılaşacağımızı unutmamalıyız. Fert, aile ve toplum olarak bizlere düşen görev ülkemizin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından en güzel şekilde faydalanmaktır. Örneğin ampuller tasarruflu olanlarıyla değiştirilebilir, bozuk musluklar tamir edilebilir, bu hususta tüm bireyler ve toplum en iyi şekilde bilinçlendirilebilir. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum. “Gerçekten saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (2) 2 Firhist’e Geri Dön Allah-u Teâlâ’nın bizlere bahşetmiş olduğu bir nimet ve imkânı ihtiyaca göre en güzel şekilde kullanmalı, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere gerektiği kadar sarf etmeli, her hal ve şartta bu duruma özen gösterilmelidir. Zira israf ve lüks, toplumun ekonomisini zaafa uğratır. Kalkınmayı engeller ve kötü örnek teşkil ettiği için toplumda ve bireyler arasında huzursuzluklara neden olur. Değerli Müminler! Toplumsal görevlerimizin başında kamu mallarını korumak ve haksız yollardan gelir elde etmemeye çalışmak gelmektedir. Kamu hakları ve kişinin topluma karşı vazifeleri, öneminden dolayı ibadetler gibi Allah hakkı olarak kabul edilmiştir. Bu haklar af ve sulh gibi bir yolla düşürülemez, kaldırılamaz veya değiştirilemez. Toplumdaki bütün fertlerin, bu hakların koruma ve kollanmasında sorumluluğu vardır. Kamuya ait her türlü eşyayı, gereksiz yere sarf edilen elektrik ve suları özel bir itina ile kullanmamak; akaryakıt, enerji ve işgücü israfına 4 KAYNAK: 1) Kıyame 36 2) İsra 27 HAZIRLAYAN: İmadettin AYDIN Gündoğmuş Merkez Yeni Camii İmam-Hatibi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 4 2009 HUTBELERİ 1 ALLAHA İMAN 16 - Ocak Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimizin iman esasları âmentü dediğimiz dua metninde özet olarak zikredilmiştir. Bu iman esaslarının en başta geleni “Allah’a iman”dır. Allah’a iman ise iman kalesinin ilk basamağıdır. Allah inancını tam olarak kalbine ve gönlüne yerleştirememiş bir kimsenin, diğer iman esaslarına gerçek anlamda inanması mümkün değildir. Aynı zamanda böyle şüpheli ve zayıf bir iman dünyada da ahirette de fayda temin edemez. Aziz Mü’minler! Allah’ı gerçek mânâda kendisinin Kur’an’da tarif ettiği şekilde isim ve sıfatlarıyla tanımalı ve O’na bu şekilde inanmalıyız. Böyle bir inanç ve tanıma için dikkatli bir şekilde kendimize, etrafımıza ve kainata bakmamız yeterli olacaktır. 3 “marifetullah” tabir ettiği Allah’ı zikir ve tefekkürle daha yakından tanıma boyutuna oradan da “muhabbetullah” tabir edilen O’nu sevme, O’nun sevgisine mazhar olma boyutuna yükselir. Değerli Müminler! Allah’a gerçek anlamda inanan; bu dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu ve kendisinin de burada bir misafir olduğunu bilir ve ona göre yaşar. Misafirhane sahibi olan Allah'ın rızâsı ve izni dairesinde yer, içer ve bu bilinçle hareket eder. Misafirlik müddeti bitince bu misafirhaneden huzurla ayrılıp ebedî mekânına gider ve orada Allah Teâla’nın kendisi için hazırladığı mükafata kavuşur. Hutbemin başında okumuş olduğum âyet-i celilede mealen şöyle buyurulmaktadır: “Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.”(1) Allah'a inanan bir kimse kendisine de başkalarına da zarar veremez. Kanunun olmadığı yerlerde bile Allah'ın onu her an gördüğü inancı, işlediği kötülüklerin cezasız kalmayacağı korkusu, onu kötülüklerden alıkoyar. Aziz Cemaat! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Cemaat! Dünyada da ahirette de imanımızın güzel sonuçlarını görmek istiyorsak inancımızı gözden geçirmeliyiz. Nasıl bir Allah inancına sahibiz? Bizi ve her şeyi yaratan sonra kendi haline bırakan, nasıl yaşadığımızla ilgilenmeyen bir Allah inancı mı? Yoksa her şeyi kudret elinde tutan, ilminin ve iradesinin dışına hiçbir şeyin çıkamadığı, her şeyi gören ve bilen bir Allah inancı mı? Nasıl bir Allah’a inanıyoruz? Dünyada olup biten bütün zulümlere, haksızlıklara göz yuman, hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir Allah’a mı? Yoksa bu dünyayı bir imtihan ve hikmet yeri olarak yaratan, ahiret hayatında da gerçek adaletinin ve kudretinin açıkça görüneceği, mazlumun hakkını zalimden alacak, hesap gününün sahibi olan bir Allah’a mı? Muhterem Mü’minler! Kamil imana sahip bir insan kuşkulardan, kararsızlıklardan kurtulur. Tam teslimiyetle Allaha bağlanır ve huzur bulur. Allah’a gerçek anlamda inanan insan, Allah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden O'nun iradesine uygun şekilde faydalanır ve O’na şükreder. Kamil anlamda bir Allah inancı sadece inanç boyutunda kalmayıp ehli tasavvufun 4 Allah’a îman eden kimse, yalnızlıktan kurtulur; her an O’nun sonsuz rahmeti, ilmi, hikmeti, koruması ve gözetimi altında olduğunu bilir. Her an O’na sığınır, O’ndan yardım bekler. Allah’a îman istikbâl endişesini, ölüm korkusunu yok eder. Çünkü geçmişe, hâle, geleceğe hükmedenin yalnız Allah olduğunu bilir. Bu sebeple korku ve endişeye kapılmaz. O halde diyebiliriz ki “Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda bile olsa bahtiyardır, huzurludur. O’nu tanıyamayan ve itaat etmeyen saraylarda da yaşasa bedbahttır, huzursuzdur.” Hutbeme Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in imanla ilgili bir hadisi şerifinin mealiyle son veriyorum: “Üç haslet kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur: Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili olmak, sevdiklerini yalnız Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten ateşe atılmasından hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak.”(2) KAYNAK: (1) Talak: 65/11 (2) Müslim: Kitabül-İyman / 67 Hazırlayan: Bahattin Ataklı Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 5 2009 HUTBELERİ 1 İSLAM’DA TEMİZLİK 23 - Ocak Muhterem Mü’minler! Temizlik Yüce Allah (cc) ın “oku” emrinden sonra ikinci olarak üzerinde durduğu önemli bir hayat ilkesidir. Gerek K. Kerim’de gerekse Hadis-i şeriflerde temizliğe hem maddi hem de manevi alanı kapsayacak şekilde yaklaşılmış ve bu konuda, her çağda insanın muhtaç olduğu evrensel ölçüler konulmuştur. Hatta temizlik, bazı ibadetlerin yapılabilmesi için bir ön şart kabul edilerek ibadetle bütünleştirilmiştir. En güzel şekilde yaratılmış olan insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi, manevi temizlik yanında maddi temizliğe de riayet etmesiyle mümkündür. Temizlik bir bütündür. Ruh güzelliği beden ve davranış güzelliğini beraberinde getirir. Buna karşılık ruhsal kirlilik, davranışlarda estetiğin kaybolmasına neden olabilir. 3 rını düzeltip tertibe sokacak bir şey bulamadı mı” demiştir. Kılık- kıyafetini kirli gördüğü biri hakkında da “Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu”(4) diyerek memnuniyetsizliğini ızhar etmiş ve böylelikle kişisel bakımın önemini vurgulamıştır. Ayrıca dinimiz insanlara gerek fiziksel, gerekse görsel açıdan zarar veren maddelerin ortadan kaldırılmasını ibadet sayarak maddi temizlik konusunda evrensel bir ilke ortaya koymuştur. İslam dininin özenle üzerinde durduğu manevi temizlik ise emredilen ibadetleri yapıp haram kabul edilenlerden uzak kalmakla, kalbi kötülük ve kötülüğe sebep olan şeylerden temizleyerek faziletlere yönlendirmekle kazanılan bir arınma halidir. Değerli Kardeşlerim! Ruh ve beden dünyamızı kapsayan genel bir temizlik olmadan dindarlık olamaz. Bu sebeple müslüman, Allah’ı tanıma, ona ibadet etme, kin, haset, gurur, kibir, yalan vb olumsuz tutum ve davranışlardan uzak kalmanın yanısıra ibadet mahallerini, gezip dolaştığı park ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön K.Kerim’in “şüphesiz Allah tevbe edenleri (iç temizliğini yapanları) ve dış temizliğini yapanları sever”(1) mealindeki ayeti, hem manevî hem de maddî temizlik alanında islam duyarlılığını ortaya koymaktadır. Bu ilahî mesaj aynı zamanda İslamın temizlikle ilgili nihai hedefini de belirlemiş olmaktadır. Değerli Mü’minler! Maddi temizlik kişinin bedenini, giyim-kuşamını, yeme-içmesini her türlü mikroplardan uzak tutmasını; tabii çevresi ve sahip olduğu doğal kaynaklara karşı temizlik bakımından sorumlu olmasını ifade eder. Bu konuda “Elbiseni de (daima) temiz tut”(2) buyruğu, İslam’da kılık-kıyafet temizliğine verilen önemi göstermektedir. “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olmak şartı ile yiyiniz”(3) emriyle de gıda maddelerinin hem tabiat itibariyle hem de dini yönden temiz olması gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan her konuda bize rehberlik eden Peygamberimiz (sav) saçı- başı dağınık gördüğü bir kişi için “Bu adam saçla4 bahçelerini, mesire yerlerini, sokak ve caddelerini temiz tutmakla da sorumludur. Her yönden huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir toplumun oluşmasında bu temizlik alanlarının birbirini tamamlamasının büyük bir önemi vardır. Zira Allah (cc) namaz için gerekli olan maddi temizliği emrettikten sonra “Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez; fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister...”(5) buyurarak temizliğin fayda, amaç ve önemini ortaya koymuştur. O halde insan fıtratının gereği ve medenî kalkınmanın özü olan maddi temizliğe gereken hassasiyet gösterilmeli; kalbin istikamet kazanması için; Allah, insan ve diğer varlıklarla münasebetlerde manevi temizlik ilkesine riayet edilmelidir. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Orada temizlenmeyi seven kişiler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.”(6) KAYNAK: 1-K.Kerim; 2/222 2-K.Kerim; 74/4 3-K.Kerim; 2/168 4-Ebû Davud; Libas/17 5-K.Kerim; 5/6 6- K.Kerim; 9/108 HAZIRLAYAN: DR. ŞABAN ERDİÇ - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 6 2009 HUTBELERİ 1 İMAN- AMEL İLİŞKİSİ 30 - Ocak Aziz Mü’minler! İman insanın en değerli kazancıdır. İslam dininin insanlara vaat ettiği mutluluğa iman ile ulaşılır. İnanan insan hem Allah katında hem insanlar nezdinde şerefli ve değerlidir. Söz ve davranışlarında ölçülüdür. Herkese hakkını verir. Çünkü inanan insan bir gün Allah’ın huzurunda yaptıklarının hesabını vereceğini bilir. Dinimizde “iman”; Allah’a inanmak ve Hz. Peygamberi Allah-ü Teâlâ’ dan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerde tasdik etmektir. Demek ki imanın hakikati ve özü kalbin tasdikidir. Bir kimse diliyle Allah’a inandığını söyleyip bunu kalbiyle tasdik etmezse mü’min olamaz. Kalplerde neyin gizli olduğunu insanlar bilmediği için kalp3 Yapmış olduğumuz ibadetler ve güzel davranışlarımız hem imanımızı korur, hem de bizlere Allah’ın rızasını kazandırır. Allah (c.c.) “İnanan ve Salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdeler”(2) buyurarak bu müjdeyi yalnızca imana değil, salih amele de bağlamıştır. Değerli Mü’minler! İnsan iman etmiş olmakla beraber farz olan ibadetleri yapmıyor veya haramları ve büyük günahları işliyorsa, böyle kimseler yaptıklarını helal saymadıkça mü’mindirler. İslam alimleri bunların günahkar olduklarını söylemişlerdir. Böyle kimselerin tövbe edip Allah’tan af dilemeleri tavsiye edilir. Günahlar imanın aslını olumsuz olarak etkilemese de imanın kemale ermesine engel olurlar. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) “Zina eden kişi, zina ederken mümin olarak zina etmez, hırsız çalarken mümin olarak çalmaz. Sarhoş şarabı içerken mümin olarak içmez.”(3) buyurmuştur. Hadis-i şerifte; zina eden, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön teki inancın dil ile söylenmesi, bir kimsenin mü’min olarak tanınmasını ve mü’min muamelesi görmesini sağlar. Bir kimsenin iman ettiği ya kendisinin söylemesi ile veya mümin olduğunu gösteren bazı ibadetleri yapması ile anlaşılır. Değerli Cemaat! Mü’min olmak güzeldir; ama kamil mü’min olmak daha güzeldir. Kamil mü’min olmak için de sadece inanç yeterli değildir. Her ne kadar “Ahirette zerre kadar imanın bile insana fayda vereceği ve sonunda onu cehennemden çıkararak cennete sokacağı”(1) sahih hadislerde bildirilmişse de dinimizin vaat ettiği dünya ve ahiret mutluluğu ancak “kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve tutarlı amel” unsurlarıyla gerçekleşir. Amelsiz iman, korumasız mum ışığına benzetilmiştir, her an sönebilir. Bu durum insan için en büyük kayıptır. İman nurunun söndüğü bir gönül insan için yüktür. Milli şairimiz M.Akif şöyle ifade etmiştir: “İmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür, İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür” 4 hırsızlık yapan ve içki içen kimsenin mü’min olarak bunları yapmayacağı ifadesini ehl-i sünnet “kamil mümin olarak bu günahları işlemez” şeklinde anlamıştır. Kur’an-ı Kerim’ in bir çok ayetinde iman ile salih amel birlikte zikredilmiş, müminlerin salih amelleri işlemeleri teşvik edilmiştir. Düşünce ve kalp alanından amel ve davranış alanına çıkmamış olan iman meyvesiz bir ağaca benzer. İmanı üstün bir dereceye getirmek ve Allah’ın vaat ettiği sonsuz nimetlere kavuşmak için amel gereklidir. İnsan sadece inanılması gerekli şeyleri tasdik eder, sorumluluklarını yerine getirmezse Allah’a ve peygamberine olan bağlılığı yavaş yavaş azalabilir, günün birinde kalbindeki iman ışığı da sönüp gidebilir. KAYNAK: 1. Buhari; iman, 15; Müslim; iman, 320,325 2. Bakara; 2/25 3. Buhari; eşribe, 1; Müslim; iman, 24 HAZIRLAYAN: ŞERİFE GÖNÜL BİLGİ İL VAİZESİ Firhist’e Geri Dön 7 2009 HUTBELERİ 1 Ahde Vefa 06 - Şubat Muhterem Mü’minler! Kur’an-ı Kerim ve peygamber efendimiz (sav) in hadis-i şeriflerinde “ahde vefa” çokça zikredilmiştir. “Ahde vefa”, söz vermek verdiği sözde durmak, yaptığı her işe sadık kalmaktır. İnsanı insan yapan en önemli değerlerden biri de ahde vefadır. Yüce Allah (cc) Kur’an-ı Kerimde mealen şöyle buyuruyor; “Yine onlar (mü’minler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”(1) Öyleyse vefalı olmak nedir? Arkadaşımıza verdiğimiz sözde durmak ya da onu tutmak mı? Yoksa kendimize, ailemize veya içinde yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek mi? Elbette bu saydıklarımızın hepsi ahde vefadır. Ancak bu güzel özelliğin temeli Allah’a vermiş olduğumuz “Evet sen 3 cek olursak itibar ve güvenimizin tehlikeye düşebileceğini hatırımızdan çıkarmayalım. Hutbemi Hz. Peygamber (sav)’in bir hadisiyle bitiriyorum: “Münafıklığın alameti üçtür: konuştuğunda yalan söyler, vaat ettiğinde sözünde durmaz, kendine emanet edilen şeye hıyanetlik yapar.”(2) 2 Firhist’e Geri Dön bizim rabbimizsin” sözüne dayanır. Muhterem Mü’minler! İnanan insanların sözünde durması, dürüst davranması, güvenilir bir tavır sergilemesi herkesin takdirini kazandırır. Onun dürüstlüğünü itiraf ederler. Nitekim inkârcılar arasında bile “el-emin”, güvenilir, sözünde duran sıfatıyla anılan Hz Peygamber (s.av.)’in vefa ve sadakatle dolu hayatı bizim için en büyük örnektir. O; eşlerine, çocuklarına, ashabına vefalı davranıyordu. Hz Hatice validemiz öldükten sonra ona vefası, Mekke’nin Fethinden sonra Medine’ye dönmek suretiyle Medineliler’e vefası hepimize yol göstericidir. Biz de müminler olarak peygamber efendimiz gibi eşimize, çocuklarımıza, dost ve akrabalarımıza vefalı davranmaya devam etmeliyiz. Muhterem Müminler! Konuştuğumuzda, söz verdiğimizde, emanet aldığımızda çok dikkatli davranmalıyız. Bu saydığımız hususlarda kusur ede4 KAYNAK: 1- Mü’minun 23/8 2- Buhari Edep 69 Hazırlayan : Kemal UÇKUN Kepez Müftüsü Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 8 2009 HUTBELERİ 1 13 - Şubat AİLE TOPLUMUN TEMELİDİR Muhterem Mü’minler! Huzurlu bir toplum için birbirlerine sorumluluk şuuruyla bağlanmış üyelerden örülü aile hayatı zorunludur. Aile toplumun hem çekirdeği hem de aynasıdır. Hayata dair bütün görüşlerimizin şekillendiği ilk eğitim yuvasıdır. Yaratana saygıyı, insana hoşgörüyü, topluma karşı ölçülü ve sorumlu olmayı öğrendiğimiz barkımız, mabedimizdir. Diğer taraftan önemi anlaşılamayıp rasgele sevk edildiğinde aile iç huzursuzlukların, olumsuz tutum ve davranışların, sapkın fikirlerin uygun bir ortamıdır. Aile sadece neslin devamının sağlandığı bir ünite olmayıp toplum halinde yaşamanın gereğidir. Bunun yanında aile gündelik işlerimiz, yorgunluklarımız arasında sığındığımız sevgi, huzur ve rahmet kaynağımızdır. Nitekim bu hususta Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir 3 Değerli Mü’minler! Nikah akdi; aralarında evlenme engeli bulunmayan erkek ve kadının herhangi bir zorlama ve baskı altında kalmaksızın, şahitler huzurunda veya ilanla karşılıklı rızalarını beyan ederek kurulmuş olur. Arada bir nikah bağı olmaksızın kurulan evlilik dışı ilişkiler; arkadaşlık, flört, süreli ve şartlı geçici birliktelikler dinimizce haramdır. Bu yönde hukukî sorumluluk doğurmayan bütün uygulamalar, İslam’ın hedeflediği sağlam aile yapısını yansıtmaktan çok uzaktır. Bu uygulamaların özellikle kadını mağdur hale getirdiği, erkeğin de şeref ve haysiyetine zarar verdiği hepimizin mâlumudur. Bu sebeple nikahın, nesep ve nesil güvenliği yanında toplumsal güveni de temin eden bir sözleşme olduğu asla unutulmamalıdır. Muhterem Kardeşlerim! Aile bütün toplumlarda görülen sosyal bir kurum ve bir duygu mektebidir. Ailenin yerine getirdiği sosyal, eğitsel, psikolojik, estetik fonksiyonları başka bir kurumun aynı nitelikte yerine getirmesi mümkün değildir. İnsanın hayata açılan bir penceresi olarak bu kutsal müessesenin geleceği asla tesadüflere Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sevgi ve merhamet var etmesi O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”(1) Değerli Müslümanlar! Bu denli öneme sahip bir müessese kurulurken elbette aşk ve heyecan olmalı; ancak gerçekler asla gözardı edilmemelidir. İslam dini gerek aile kurulurken gerek kurulduktan sonra taraflara, onların yakınlarına ve topluma önemli sorumluluklar yüklemiş, tavsiyelerde bulunmuştur. Bu çerçevede İslam sosyal imkanlar, dinî anlayış, ekonomik durum ve yaş bakımından kadının erkeğe denk olmasını sürdürülebilir bir evlilik için önemli görmüştür. Nur sûresi 32. ayet-i kerimesinde “İçinizden evli olmayanları evlendirinQ”(2) buyrulmuştur. Rehber bir aile reisi olarak sevgili peygamberimiz (sav) de “Nikahların en hayırlısı en kolayıdır” (3) buyurarak evliliğin gereksiz masraf ve taleplerle zorlaştırılmamasını istemiştir. Yine başka bir hadis-i şeriflerinde “Kadın dört hasleti için nikahlanır; malı için, nesebi için, güzelliği için, dini (ve ahlakı) için. Sen dindar olanını seç te huzur bul”(4) tavsiyesinde bulunmuşlardır. 4 bırakılmamalıdır. Zira aile huzurlu ise toplum da huzurlu, aile sıkıntılı ise toplum da sıkıntılıdır. İslam kişinin irade ve tercihini büyüklerin tekeline bırakan geniş aile yapısını tasvip etmediği gibi ilişkilerinde fedakarlığı ihmal eden bireyci aile yapısını da hoşgörmez. Dinimizin öngördüğü model aile; üyelerinin dayanışması, birbirlerine saygısı, ve fedakarlıklarıyla öne çıkar. Çünkü her insan ayrı bir dünyadır. Yaratılış itibariyle eşit olan kadın ve erkek, kabiliyet ve yetenekler bakımından büyük bir zenginlik ortaya koyar. Bu sebeple aile üyeleri arasındaki farklılıklar ayrışmaya değil; yardımlaşmaya neden olmalıdır. Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum: “Ey Rabbimiz; Bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lutfeyle ve bizi sana karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”(5) KAYNAK: 1-Rum/ 21 2-Nur/32 3-Ebû Davud; Nikah/32 4-Buharî; Nikah/15 5-Furkan/74 HAZIRLAYAN: ŞABAN ERDİÇ İL VAİZİ Firhist’e Geri Dön 9 2009 HUTBELERİ 1 Namazda Huşu 20 - Şubat Muhterem Mü’minler! Rabbine kul olmak üzere yaratılan insanın en önde gelen sorumluluğu kendisi ve âlemleri yaratan Allah’a iman etmek, ikinci olarak ta bu iman okulunun gereği olan tüm vazifeleri, yani kulluk görevini yerine getirmektir. Değerli Müminler! Bu kulluk görevlerimizin en başta geleni; dinin direği, mü’minin miracı ve gözümüzün nuru olan namazdır. Namaz, Rabbi ile kulunun yani gördüğümüz ve görmediğimiz bunca alemleri yaratan, yaşatan, evveli ve sonu olmayan yüceler yücesi Allah(c.c) ile baş başa kalması, ona tekmil vermesi, kulluğunu arz etmesi, vâdini tazelemesi demektir. Böyle bir duygu ile namaz kılanın riya, vesvese, dünyevi düşünce ve 3 Şu da bir gerçektir ki, bir çok müslüman sürekli olarak samimi bir şekilde namazlarını kılmak istedikleri halde insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamayabiliyor. O halde bu dermansız derdin çaresi nedir? Değerli Kardeşlerim! Dünyevi hırs ve tamahlarımızdan kurtulamadıkça, temizlenmedikçe gerçek anlamda Allah’ın manevi huzuruna çıkmak ve “huşu” mertebesine ulaşmak mümkün değildir. Çünkü insan duyguları bir sarmaşık otu gibi meşgul olduğu şeylere yapışıp kalır. Ayran dolu bir kabı sütle doldurmak için ayranı boşaltmaktan başka çare var mıdır? Kalbimiz de bir kaptır. İçindeki dünya hırsını boşaltmadan ibadet huşuunu yakalayamayız. Öyle ise dünya işleri bütün sıcaklığı ile kalbimizde yer etmeye devam ederken, namaza durmaya ve sonra da “neden huşu ve huzura eremiyoruz” diye şikayette bulunmaya hakkımız yoktur. Aslında temizlik ve abdest gibi ön hazırlıkların Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gaileler içerisinde olması nasıl mümkün olur. Aziz Kardeşlerim! Namazı namaz gibi kılmaya, yani huzuru kalp ile Allah’ın huzurunda durmaya; “namazda huşu” diyoruz. Bu günkü hutbemizin mevzuu da budur. Huşu; korkmak, itaat etmek , boyun eğmek anlamlarına gelir. Allah’ü Zülcelal “O gün (hesap günü) insanlar, hiçbir tarafa sapmadan hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahmanın heybetinden huşu içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitmezsin”(1) buyurmaktadır. Kıyamet günü insanların Allah’ın azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, sessiz sedasız duruşları “huşu” kavramı ile ifade edilmiştir. İçinde huşuyu barındıran namaz, Kur’an’da kurtuluşun anahtarı olarak gösterilmiştir. Rabbimiz Mü’minun Suresinin 2. ayet-i kerimesinde “Muhakkak ki iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” buyurur. (2) 4 namazdan önce öngörülmesinin bir hikmeti de budur. Hz Ali’den rivayet edilmektedir ki Peygamber efendimiz rükuya varınca şu duayı okurdu: “Allah’ım! senin için rükuya vardım, sana iman ettim, sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim ve damarım sana karşı huşu içersine girmiştir.” Muhterem Kardeşlerim! Kıldığımız namazlarımız Rabbimize kul olmamızın nişanesidir. Namazlarımızda vesvese ve gafletin olması insanlık hallerindendir. Ancak bundan kurtuluş yolları vardır. Mâsivayı yani dünya hırs ve tamahını ne kadar azaltabilir, Allah sevgisini yerleştirebilirsek o kadar gaflet ve vesveseden kurtuluruz. KAYNAK: (1) Taha 108 (2) Mü’minun 2 Hazırlayan: Mehmet DEMİRHAN Elmalı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 10 2009 HUTBELERİ 1 27 - Şubat Alkol ve Uyuşturucunun Zararları Değerli Müminler! Yüce dinimiz İslam akıl, can, mal, din ve neslin korunmasını emreder.(1) İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl; öğrenme, anlama yanlışı ve doğruyu ayırma melekesidir ve dini bakımdan sorumlu olmanın şartlarındandır. Aklı olmayanlar yükümlü sayılmadıkları gibi aklını kullanmayanlar da pis-murdar kabul edilmiştir.(2) Bu durum küfredenlerin imana gelmesini engellemiş, kıyamet günü azaba atıldıklarında, onları “aklımızı kullansaydık şu yakıcı alevde olmazdık”(3) dedirten, dönüşü olmayan pişmanlık ve sürekli azaba sevketmiştir. Aklı işlevsiz kılan alkol ve uyuşturucular dinimizce haram sayılmış 3 Değerli Müminler! Bu nebevi teşbih çok önemlidir. Çünkü insanın insanla ve yaratıcısı ile ilişkilerini bozarak fiziki ve manevi çevresini kirleten alkol ve uyuşturucular; ülser, akut, pankreas, damar tıkanıklığı, siroz gibi tıbbın müdahaleden aciz kıldığı ciddi rahatsızlılara sebebiyet vererek, bağımlılarını ölüme götürmektedir. Tedavi için harcanan ya da sebebiyet verdiği hastalıklar nedeniyle meydana gelen iş kayıpları da aileleri perişan etmektedir. Değerli Müminler! Başlangıçta “şu kadarla bir şey olmaz, haydi neşemize ortak ol” şeklindeki masumane telkinlere muhatap olanlar Hz.Peygamber (sav)in “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır”(8) sözünü; alkollün kimi hastalıkları tedavi ettiği görüşünde olanlar da Hz. Peygamber’in “O çare değildir, haramla tedavi olmayın”(9) hadisini unutmamalıdır. Üzülerek söyleyelim, şeytan işi pislik diye Kuran’ın yerdiği bu maddeleri sosyal aktivitelerin parçası saymak, tam bir zihni savruluştur. Dinin yasak Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve Maide suresi 90 ve 91. ayetlerde şöyle buyrulmuştur. “Ey İman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık( bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?”(4) Bu ayetlerde içki diye meal verdiğimiz “hamr” esasen aklı örten her şeyin ismidir.(5) Bu bakımdan alkollü içecekler ve her türlü uyuşturucu yasak kapsamındadır. Kur’an-ı Kerim “hamr”ın; insanı Allah’ı zikirden, namazdan uzaklaştırdığını, insanlar arasına kin ve düşmanlık soktuğunu hatırlatarak onlardan uzak durmamızı istemektedir. Hakikaten alkol ve uyuşturucular, bilinci ve iradeyi iptal ederek kullanıcılarını esir etmektedir. Hz.Peygamber “Devamlı hamr kullanan puta tapan gibidir.”(6) hadisiyle neşesini alkole bağlayarak vakar ve ciddiyetini kaybedenleri, beyinleri basitlikten kurtulamayıp yontulmuş taşlara köle olan putperestlere (7) benzetmektedir. 4 ettiği tıbbın hiçbir faydasını tespit edemediği; aksine öldürücü zehir diye vasfettiği bir şey, nasıl sosyal aktivite kapsamına dahil olur?. Sevincini artırma ya da kederini unutma sebebiyle alkol ve uyuşturucu kullanmak, daha kullanmadan sarhoş olmak demektir. Allah’ın yasakladığı bir şeyle ne sevinç olur, ne hüzün iptal edilir. Kişi bu maddeleri alınca başlangıçta çevresinden gizlenir. Zira kullanma gerekçeleri gerçekleşmemiştir. sonra vicdan azabı duyar, unutmak için yine başa döner. Suçluluğunu unutmak gayesiyle daha fazla içer, depresyona girer ve sürekli huzursuz olur. İleri safhada ölümcül rahatsızlıklara yakalanır. “Her kötülüğün anası”(10) diye Hz Peygamberin uyardığı alkol ve uyuşturucudan akıllı kişiler uzak kalır. Bağımlısı ise doktor kontrolüyle kurtulmaya çalışır. KAYNAK: 1. Ebu Zehra Usul 239 Ruhi Özcan-310 2. Yunus 100. 3. Mülk 10. 4. Maide 90-91. 5. Buhari Eşribe 2,5 Müslim eşribe 32 Ebu Davud Eşribe 1 Nesai Eşribe 20 Tirmizi Eşribe 8. 6. İbni Mace Eşribe 3. 7. Ahkam Hadisleri 6/418. 8. İbni Mace Eşribe 10 Nesai Eşribe 26 Darimi Eşribe 8. 9. Müslim Eşribe 3 Ebu davud Tıb11. 10. Nesai Eşribe 45. Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Dön 11 2009 HUTBELERİ 1 MEVLİT KANDİLİ 06 - Mart Muhterem Mü’minler! 8 Mart Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece Mevlid Kandilini idrak etmiş olacağız. Bütün İslam âlemi her yıl yeni bir heyecanla, insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olarak Hz Muhammed (sav)’in dünyaya gelişini Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır. Bu kandil, Allah’ın bütün insanlığa rahmet elçisi olarak gönderdiği peygamberimizi ve getirmiş olduğu ilahi mesajı anlamak için önemli fırsatlar sunmaktadır. Değerli Mü’minler! Allah (cc) bizzat onun hakkında şöyle buyurmaktadır: “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”(1) Hz Muhammed (sav) bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber ve bir rahmet elçisidir. Onun getirdiği Kur’an çağlar üstü, 3 bir hadisinde “Ben bir rahmet ve hidayet rehberiyim”(2) buyurmuştur. Müşriklere beddua etmesini teklif edenlere “Ben lanetçi olarak değil, alemlere rahmet olarak gönderildim”(3) diye cevap vermiştir. Hz. Peygamberin Müminlere karşı olan şefkat ve merhameti daha da bir başkadır. Allah (cc) bu konuda şöyle buyurmaktadır; “And olsun! Size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür. Müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.”(4) Aziz Kardeşlerim! Rabbimizin insanlık tarihi boyunca insanlar içinden peygamberler seçip göndermesi, onlar için lütfettiği en büyük nimetlerdendir. Nitekim Allah (cc) Kur’an da şöyle buyuruyor; “And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah (cc) mü’minlere büyük lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön evrensel bir kitaptır. Soy-sop, ırk veya kültürel fark gözetmeksizin bütün insanlığa hitap etmekte, herkese doğru yolu göstermektedir. İnsanları birlik, beraberlik, kardeşlik, adalet, eşitlik ve yardımlaşmaya çağırmaktadır. Rahmet nebi’si olmasının bir sonucu olarak insanlara birbirlerini sevmelerini, hayvanları, bitkileri ve ekolojik çevreyi korumalarını tavsiye etmiştir. İnsanlara kurtuluş ve mutluluğa erme yollarını öğreten yine odur. Onun vasıtasıyla insanlar dünya ve ahiret hayatları bakımından birçok iyilik elde etme imkanını bulmuşlardır. O geldiği dönemde insanlık onuru çiğneniyor, insanlar, tanrı diye elleriyle yaptıkları putlara tapıyor, kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Kadınlara hiçbir değer verilmiyordu. Yüce Allah, insanları bu batıl inançların kıskacından kurtarmak; düşüncede, inançta ve toplumsal hayatta özgürlüğe kavuşturmak amacıyla Hz Peygamberi göndermiştir. O getirdiği dini ve ahlaki prensipler sebebiyle insanlık için bir rahmet olmuştur. Nitekim kendisi de 4 onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı.”(5) Her peygamber insanlığa yeni ufuklar açmış, yenilikler getirmiş ve kendisine inananların insanca yaşamaları için onlara doğru yolu göstermiştir. Peygamberlerin sonuncusu bütün insanlık için bir müjdeci, bir uyarıcı ve alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz Muhammed (sav) dir. Unutmayalım ki Mevlid Kandili Rahmet Nebisinden alacağımız insanlık, merhamet, insaf, adalet, cömertlik gibi nice değerleri kendi hayatımızla buluşturma zamanıdır. Bir beyitle hutbeme son veriyorum: Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl. KAYNAK: 1-Enbiya; 107 Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 12 2009 HUTBELERİ 1 13 - Mart ÇANAKKALE ZAFERİNİ KAZANDIRAN RUH Muhterem Müslümanlar ! Önümüzdeki Çarşamba günü, 18 mart 1915’de kazanılan Çanakkale Zaferinin 94. yıl dönümünü kutlayacağız. Çanakkale Zaferi şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarımızdan birisidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu büyük zafer, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır. Aziz milletimiz, tarihin hiçbir döneminde bağımsızlık ve özgürlüğünden taviz vermemiştir. 18 Mart 1915’de tek vücut haline gelmiş bir milletin bağımsızlığını, şerefini, vatanını ve bayrağını korumak için neler yapabileceğini bütün dünyaya göstermiş ve tarihine asla unutulmayacak bir destan yazmıştır. 3 olmuştur. Bu gün de milletçe aynı ruh ve inanca, aynı birlik, beraberlik ve dayanışma duygularına ihtiyacımız vardır. Çanakkale’de şahlanan ruh, milletimizin mayasını oluşturan ruhtur. Bu ruh dinin, vatanın, namusun, bayrağın, kısaca bizi biz yapan değerlerin en zor şartlarda bile feda edilemeyeceğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu ruhu yaşattığımız müddetçe ulaşamayacağımız hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele, çözemeyeceğimiz hiçbir problem kalmayacaktır. Muhterem Müslümanlar ! Milletimizin bitmez tükenmez gücüne, en güzel örnek olarak tarihimizde parlayan Çanakkale Zaferinin özellikle genç nesillere iyi anlatılması, ecdadımıza borcumuz olduğu gibi geleceğimiz açısından da son derece önemlidir. Milletçe bu şerefli mirası aynı inanç ve duyarlılıkla yarınlara taşımak en büyük görevimizdir. Değerli Müslümanlar! Bu kutlu Zaferin yıl dönümünde “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır! Onlar diridirler. Ancak siz Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan biri de Çanakkale savaşıdır. Yüzleri, renkleri, dilleri ve ırkları değişik çeşitli milletlerden oluşan insan selini andıran ordular, milletimizin üstüne yürümüş, Mehmetçiğin göğsüne bomba ve mermi yağdırmıştır. Kahraman ecdadımız, bu öldürücü silahların tehdidine karşı iman dolu göğsünü siper etmiş, bir gül bahçesine girercesine vatan uğruna şehit olmayı şeref bilmiştir. Düşmanın gülleleri, mermileri kahraman Mehmetçiğin göğsünde sönmüş, Çanakkale Boğazı düşmanlarımıza mezar olmuştur. Muhterem Müslümanlar ! Çanakkale’de kazanılan zafer, savaşın ve tarihin akışını değiştirmiştir. Çanakkale’de Ordumuz donanım ve maddi imkan bakımından kendisinden güçlü ordulara karşı inanılmaz bir direniş göstermiş, üstün cesaret ve özveriyle “Çanakkale geçilmez” dedirten, eşine az rastlanır, anlamlı bir kahramanlık destanı yazmıştır. İman, vatan sevgisi, dayanışma, birlik ve beraberlik duyguları, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı koymada en önemli faktörler 4 bunu bilemezsiniz”(1) ayetiyle Yüce Allah’ın övgüsüne mazhar olan aziz şehitlerimize fatihalar gönderelim. Şanlı tarihimizi ve Çanakkale’yi asla unutmayalım. Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, Çanakkale savaşına katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son veriyorum. “Ey bu topraklar için toprağa gömülmüş asker, Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.” KAYNAK: 1- Bakara; 154 Hazırlayan: Mustafa KARADAĞ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 13 2009 HUTBELERİ 1 20 - Mart TABİATA VE ÇEVREYE KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ Değerli Müminler! Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği sayısız nimetlerinden biri de dünyamızı âdeta bir cennet gibi süsleyen yeşil alanlar, ağaçlar ve ormanlardır. Havaya, suya ve gıdaya ihtiyacımız olduğu gibi ağaçlara, ormanlara ve yeşil alanlara da ihtiyacımız vardır. Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerimede "O (Allah), gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. Allah, o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için ibret vardır"(1) buyurarak, dikkatimizi 3 imarını dolayısıyla tabiatın korunmasını istemiş, ağaç dikmeyi sadaka-i cariye olarak kabul etmiştir. Peygamberimiz (a.s.), "Müslüman, bir ağaç diker, o ağaçtan insan, hayvan veya kuş istifade ederse bu, kıyamet gününe kadar o kimse için sadaka olur" (2) buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir. Değerli Müminler! Dinimizin, ağaç dikmeyi, yeşil alanları artırıp korumayı bu kadar teşvik etmesine rağmen, Müslümanların köy, kasaba ve şehirlerini ağaçtan, ormandan ve yeşil alanlardan yoksun bırakmalarını, hatta mevcutlarını kesip yok etmelerini anlamak mümkün değildir. Müslüman, hayatının tamamını ilâhî iradeye uygun olarak geçirmeye çalışmalı, Allah'a, insanlara, canlılara, tabiat ve çevreye karşı dinimizin emrettiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir ibadet olduğunu unutmamalıdır. Aziz müminler! Bu itibarla, yeşil alanların çoğaltılNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön suya, meyvelere, bitkilere, ağaçlara ve ormanlara çekmekte, bu nimetler üzerinde düşünmemizi istemektedir. Ağaçlar ve ormanlar bir ülkenin zenginlik kaynağıdır. Teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya, okuduğumuz kitaptan yazdığımız kaleme kadar bir çok alanda ağacın varlığını görüyoruz. Toprağın erozyon yoluyla denizlere sürüklenmesini ormanlar önler. Ormansız ve ağaçsız yerlerde şiddetli yağmur sebebiyle mal ve can kayıpları olur. Aziz Kardeşlerim! Ormanlar ilâhi kudretin her an dile geldiği yerlerdir. İlkbahar, yeniden dirilişi ve yepyeni bir hayatın başlangıcını dile getirmektedir. Rengârenk çiçekleri, yeşillikleri, tertemiz havası, suyu ve cıvıl cıvıl öten kuşlarıyla tabiat ruhumuzu dinlendirmektedir. Kuruyan otları, sararan ve dökülen yapraklarıyla sonbahar da âdeta bize ölümü hatırlatmaktadır. Dinimiz İslâm bizden yeryüzünün 4 masına, ağaç ve ormanların korunmasına özen gösterelim. Cennet vatanımızın çölleşmesine seyirci kalmayalım. Sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerin Rabbimiz tarafından bize bir emanet olarak verildiğini ve bütün nimetlerden hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Hutbemi sevgili peygamberimizin konuyla ilgi şu sözüyle bitirmek istiyorum: "Biriniz, elinde bir hurma fidanı varken kıyametin kopacağını anlasa bile yine onu diksin."(3) KAYNAK: 1) Nahl;10-11 2) Müslim,Müsâkât,10. 3) Heysemî, Mecmeu Zevâid, IV, 63. DİB hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 14 2009 HUTBELERİ 1 27 - Mart KİTAPLA DOST OLMAK Değerli Mü’minler! Yüce Rabbimiz insanı birçok yönü ile gelişmeye açık bir şekilde yaratmıştır. İnsanın bedenen gelişmesi ne kadar önemli ise zihnen gelişmesi de o kadar önemlidir. İnsana verilen akıl nimetinin en güzel şekilde kullanılması için bilgiye ihtiyaç vardır. Bilgi okumakla elde edilir. Bilgiyle beslenmeyen beyinlerin ise yeni fikirler geliştirmesi mümkün değildir. Kıymetli Mü’minler! İnsanın öncelikle okuması gereken kitap, kendisi için gönderilen İlahi Kitaptır. Bu nedenle okumaya Kur’an-ı Kerim’le 3 bize doğruyu ve güzeli bulduracak bir içeriğe sahip olmalıdır. Kitap okumadan önce ihtiyacımızın ne olduğunu iyi tespit etmemiz gerekir. Kendini geliştirmek isteyen kişi hangi iş ve meslekte olursa olsun günün belli bir kısmını okumaya ayırmalıdır. İmam-ı Gazalî, ömrünün on yılını daha önce okumuş olduğu kitapları yeniden okumaya vermiş ve sonra eserlerini kaleme almıştır. Unutulmamalıdır ki okuduğumuz her kitap yıllar süren birikim ve tecrübenin ürünüdür. Kitap okumada çocuklarımıza örnek olmalı, ailece okuyabileceğimiz kitap ve dergilerimiz bulunmalıdır. Faydalı kitapları seçme konusunda ise gençlere yardımcı olmalıyız. Diyanet İşleri Başkanlığımızın yayınladığı kitapları gönül rahatlığıyla okuyup, tavsiye edebiliriz. Ailece severek takip edebileceğiniz, okuyunca bilgi ve birikim sahibi olabileceğiniz Diyanet Aylık Dergisi, Diyanet Çocuk Dergisi ve Diyanet İlmi Dergiye Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön başlamalıyız ki Rabbimizi ve kendimizi tanıyabilelim. Kur’an-ı Kerim’in ilk emri okumaktır. Alak Suresi’nde “Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti.”(1) buyrulmaktadır. Birçok Ayet-i Kerimede “Akletmez misiniz, Düşünmez misiniz,”(2) buyrulmaktadır. İnsan okuyarak tefekkür etmeyi ve doğru düşünmeyi gerçekleştirebilir. “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(3) buyrularak, bilgili olmanın önemine; “Sakın ha, cahillerden olma!”(4) “Cahillerden yüz çevir.”(5) buyrularak, cahil ve cahillerle olmaktan sakınmaya işaret edilmektedir. Peygamber (sav) efendimiz ise; “Ya öğreten ol, ya öğrenen veya dinleyen yahut da öğrenenleri sevenlerden ol, sakın beşincisi olma, helak olursun”(6) buyurmuştur. Değerli Kardeşlerim! İnsanın mutlu bir yaşam sürmesi için doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Doğru bilgi ise seçilen doğru kitaplarla sağlanır. Kitaplar 4 abone olmak için Müftülüklerimize müracaat edebilirsiniz. Sevgili Kardeşlerim! Hayatta başarılı olmanın tek şartı kitaplarla dost olmaktır. Kitaplar sayesinde elde edilen bilginin ve onun getirmiş olduğu itibarın ölünceye kadar devam edeceğini unutmayalım. Bu vesileyle bu hafta bir kitap okuyalım ve okuduğumuz bu kitabı bir başka dostumuza da hediye edelim. Hep birlikte okuma alışkanlığı kazanarak her kötülüğün başı olan cehalete karşı savaş açmış olalım. Dünyadaki kötülüklerin temel sebebi olan cehaletten uzak duralım. Hutbemi peygamberimiz (sav)’in şu hadis-i şerifleriyle bitiriyorum. "ilim, Çin’de dahi olsa alınız; ilim tahsil etmek her Müslümana farzdır.”(7) KAYNAK: 1. Alak, 1-5 2. Saffat, 137-138 3. Zümer, 9 4. Enam, 35 5. Araf, 199 6. Fethul Kebir, 1/204 7. Fehul Kebir, 2/45 Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 15 2009 HUTBELERİ 1 03 - Nisan İNSAN VE TOPLUMUN GÜVENLİĞİ Değerli Müminler! Yeryüzündeki her şeyin, hizmetine sunulduğu insan(1), Allah katında değerli ve saygın bir varlıktır.(2) İnananlar birbirlerinin kardeşleri sayıldığından(3), aralarında can, ırz ve mal dokunulmazlığı esastır(4). İnanmayan biri müslümana fiili tecavüzde bulunmuyor ise aynı şekilde saygıya layıktır(5). Kimse inancı, rengi, sosyal statüsü öne çıkarılarak horlanamaz, evrensel insani haklardan mahrum bırakılamaz. İslamın geldiği çağda, dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi, Arap coğrafyasında da insanlar zulüm görüyordu. Ancak İbrahim (as)’ın duası(6) ile Mekke, yıllarca güvenli şehir olmuştur. Hatta Hz Peygam3 cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir”(10). “Mallarınızı haram yollarla yemeyin”(11). “Zinaya yaklaşmayın; çünkü o çirkin bir iştir”(12) ayetleri, Hz Peygamberin “Zina eden biri zina ettiği anda; hırsız, hırsızlık ettiği anda, mümin değildir”(13) hadisleri, hemen herkesin bildiği gerçeklerdendir. Muhterem Müminler! İnsanın saygınlığını çiğneyen, evrensel haklarını görmezden gelen her davranış yasaktır. Bırakınız birini öldürmeyi, korkutma amacıyla birine silah doğrultmak (14) hatta şakadan korkutmak bile(15) caiz değildir. Gerek şahsı gerek toplumu etkileyen suçlara karşı “emr’i bi’l- mâruf nehy’i ani’l-münker” kaidesince müminlerin önleyici davranışlarda bulunması dini bir sorumluluktur. Günümüzde suçlar çeşitlenmiş, suçlular daha organize ve daha tehlikeli silahlarla faaliyet yapar hale gelmişlerdir. Suç ve suçluları iyi tanıyan, çalışma metotlarını bilen, onları kanunların verdiği yetkiyle zulmetmeden, hukuk çerçevesinde engelleme güç ve donanımına Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön berin davetine “sana uyarsak yurdumuzdan sürülürüz” tarzı itirazlar yapılmış, bunlara karşı inen cevabî ayetlerde, sahip oldukları huzurlu ortamın ilahi lütuf olduğu bildirilmiş(7), güven ortamının ne büyük bir nimet olduğu hatırlatılmıştır. Değerli Müminler! İnsan doğuştan medenidir, toplu yaşar. Toplum hayatının düzenli ve sağlıklı yürümesi için fertlerin uyacağı kurallar vardır. Bu kuralları Maverdi “Din, Adalet, Bolluk, Geniş emel, Güçlü iktidar ve Genel emniyet”(8) olarak sıralamıştır. Hz Peygamber (sav) Medine’ye gelince ilk önce, iç güvenliği sağlamış ve dış tehditlere karşı beraberce ve daha güçlü karşı koymak için yerleşik halkla anlaşma yapmıştır. Böylece toplum güvenliğinin ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Zaten Mekke’de iken aynı amaçla kurulan HılfülFudûl teşkilatında yer almış ve sonraları bundan övgüyle söz etmiştir(9). Dinimizin can, mal, ırz dokunulmazlığı konusunda emirleri çok açıktır. Kur’an’da, “Bir mümini kasten öldürenin 4 sahip olan emniyet kuvvetlerimize yardımcı olmak, hem az önce bahsettiğimiz dini sorumluluğumuzun bir gereği hem de huzurumuz için şarttır. Mekke İbrahim (as), Medine ise Hz Peygamber tarafından “harem – saygın”, “hürmetli bölge” ilan edilmiştir. İlginçtir ki her iki peygamber de Kur’an tarafından “üsve-i hasene” (güzel bir örnek) olarak tavsif edilmiştir. Gelin yaşadığımız şehir, belde veya köyümüzün “harem” olması için çalışalım. Bunun için faaliyet gösteren yetkililere elimizden gelen her türlü yardımı yapalım. Allah gece-gündüz, sıcak- soğuk demeden canlarını tehlikeye atarak güvenliğimizi sağlamaya çalışan emniyet teşkilatımız ve güvenlik güçlerimizin yardımcısı olsun. KAYNAK: 1)Casiye 13, 2)İsra 70, 3)Hucurat 10 4)Buhari Fiten 8 5)Mümtehine 8 6)Bakara 126 7)Kasas 57 8)Edebüddin 199 9)Müsned 1/190,193 10)Nisa 93 11)Bakara 188 12)İsra 32 13) 13 )Buhari Eşribe 1 14, 15) Müslim Birr 35 Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 16 2009 HUTBELERİ 1 10 - Nisan KUTLU DOĞUM HAFTASI Muhterem Müslümanlar! İnsanı yaratılmışların en şereflisi yapan, yolunu ve yönünü gösteren sonsuz rahmet sahibi Allah’a hamdü senâlar olsun. Ezelden ebede bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen insanlığın kurtarıcısı, şifâsı, müjdecisi Hz Muhammed Mustafa (s.a.v) e sonsuz salâtü selâm olsun. Bizim içimizden; “Şerefli, sıkıntıya düşmemiz kendisine ağır gelen, mü’minlere çok düşkün, çok şefkatli ve merhametli”(1) efendimize ümmet olmak, onu tanımak ve yolu üzere yaşamak nimetlerin en büyüğüdür. Zira onu seveni Allah sever. Onun yolunda olan, Allah’ın yolundadır. Asırlardır onun risâletine inanan, onu seven, ona muhabbet duyan mü’minler Hz Peygamberi araştırmaya ve öğrenmeye büyük önem vermişler, bu amaçla onun do3 maya başlaması, ailede huzursuzluk ve mutsuzluklar yaşanması, boşanmaların artması, çocukların ailede olup bitenlerden etkilenerek büyük acılar yaşaması gibi toplumumuzda görülen olumsuzluklar göz önünde bulundurularak bu sene Kutlu Doğum Haftasında aile konusu işlenecektir. İslam’da aile, Peygamberimiz (s.a.v)’in örnek aile hayatı çeşitli faaliyetlerle ele alınacaktır. Değerli Kardeşlerim! Allah’ü Teala Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizi “Alemlere Rahmet”(2) olarak vasfetmiştir. Atalarımız da yağmura “rahmet” demişlerdir. Yağmur bereket ve canlılık kaynağı olmuştur. Yağmursuzluk, rahmetin yağmaması ise çöl oluştur. Bu manada Peygamberimiz (s.a.v) kupkuru çölleri cennete çeviren rahmettir. Yine Kur’anda Rabbimiz onun hakkında “Nur saçan kandil”(3) ifadesini kullanmıştır. O, insanlığı cehaletten aydınlığa kavuşturmuştur. Bu vesileyle müslüman da aydın insandır. İnsan, Müslümanlıktan Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ğumunu, miracını ve irtihalini anlatan şiirler, naatlar, mersiyeler kaleme almışlar, ciltler dolusu kitaplar yazmışlardır. Değerli Müminler! Diyanet İşleri Başkanlığı’mız yüce dinimiz İslam’ın inanç, ibadet, ahlak prensipleri konusunda halkımızı bilgilendirmeyi gaye edinmiştir. Bu çerçevede Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Başkanlığımız Hz Peygamber (s.a.v)’i bütün yönleriyle daha iyi tanımak, tanıtmak, anlamak, insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı çağrıyı hayatımıza yansıtmak, güzel ahlakını davranışlarımıza rehber etmek ve insanlar arasında peygamber sevgisini yaymak için yurt içi ve yurt dışında önemli faaliyetler düzenleyecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı’mız 1989 yılından beri Peygamberimiz (s.a.v)’in mîlâdi doğum günü olan 20 Nisan tarihini esas alarak Kutlu Doğum Haftası faaliyetleri yapmaktadır. Bu yıl da 14-20 Nisan tarihleri arası Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanacaktır. Güçlü aile yuvalarının sarsıl4 uzaklaştıkça karanlıklar insanı olur. Ailemizin de onun getirdiği rahmete, onun getirdiği aydınlığa ihtiyacı vardır. Değerli Cemaat! 14-20 Nisan tarihleri arası idrak edeceğimiz Kutlu Doğum Haftasının bütün faaliyetlerine katılmaya çalışalım. Efendimiz (s.a.v)’i tanımaya, anlamaya gayret edelim. Yolunda ve izinde olalım. Rahmette kalalım, gerçek aydınlardan olalım. KAYNAK: 1- Tevbe : 9/128 2- Enbiya : 17/107 3- Ahzab : 33/46 Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 17 2009 HUTBELERİ 1 17 - Nisan SÜNNETİN GÜNÜMÜZE YANSIMASI Muhterem Müslümanlar! İslam Dininin temel kaynakları Kur'an ve Sünnettir. Kur'an-ı Kerim Yüce Rabbimizin biz kullarına olan mesajlarını, Sünnet ise bu mesajların açılımı olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in yaşantısını ifade eder. Sünnet denilince inanç, ibadet, ahlak, eğitim, hukuk gibi alanlarda ferdî ve sosyal hayatı düzenleyen Hz. Peygamber (s.a.s.)'in sözleri, faaliyetleri ve düşünceleri anlaşılmalıdır. Müslümanlar için ortaya konulan bir model olan Sünnet, her zaman ve mekanda geçerli olacak temel ilkelerden ve bu doğrultuda sunulmuş örnek tavır ve davra3 sel, siyasal tutkularını dizginleyip düzene sokan dinî ve ahlâkî sınırların zayıflaması aşırı tüketim, israf, cinsel sapkınlık, cinsel istismar, savaş ve şiddet gibi çok ağır problemler doğurmuştur. Takdir edersiniz ki bunların her biri artık doğal dengeleri bozacak, binlerce yıllık insanlığın birikimleri olan kültürel zenginlikleri yok edecek düzeyde büyük tehlikeler içeren sorunlardır. Bu aşamada insanlığın elinden tutup, ona hayat veren küresel sorunlara o boyutta çareler gösteren tek kaynak ancak “evrensel rahmet” olabilir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "alemlere rahmet"1 olarak gönderilmesi de olsa olsa bu anlama gelmektedir. Bu rahmetin gerçekleşmesi için yaşadığımız hayat ile Peygamberimizin yaşadığı hayat olan Sünnet arasında ilişki kurmalı, onun Sünnetini günümüze tam ve doğru bir şekilde yansıtmalıyız. Nitekim Yüce Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim'de:"Ey İman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah'ın ve Rasûlü'nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah kişi ile kalbi araNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nışlardan oluşur. Geçmişten günümüze Arabıyla-Acemiyle, beyazıyla-siyahıyla, kadınıyla-erkeğiyle, inançtan bilince, ibadetten ahlaka, ticaretten sosyal ilişkilere, kültürden medeniyete, Müslümanların ortak yaşam tarzlarını belirleyen, onları aynı duygu ve düşüncelerde birleştirerek tek bir vücut yapan, tek bir ümmet kılan şey Sünnettir. Mevcut haliyle Kur'an-ı Kerim'in açılımı olan Sünnet, tam anlamıyla bir medeniyet projesidir. Ancak bu proje, geçmişte yaşanmış bitmiş bir proje değildir. Sünnetin, geçmiş asırlarda olduğu gibi günümüzde de bizler için ideal bir medeniyet projesi olduğunda şüphe yoktur. Yeter ki Efendimizin hayatı doğru bir şekilde ve doğru kaynaklardan kavranılabilsin ve hayatımıza tatbik edilebilsin. Hal böyle olunca Kur'an'ı yaşamak isteyen Sünnete sarılmalıdır. Aziz Mü'minler! Açıkça ve büyük bir üzüntüyle görüyoruz ki insanoğlunun maddî, biyolojik, cin4 sına girer. Yine bilin ki O'nun huzurunda toplanacaksınız"2 buyurmuştur. Değerli Mü'minler! O halde Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından en güzel şekilde hayata geçirilen inanç, ibadet, ahlak, sabır, aile, sevgi, doğruluk, adalet, dayanışma, çalışma, cömertlik, dostluk, merhamet, iyilik, tevekkül, hoşgörü, barış gibi pek çok değerler konusunda onun Sünnetini hayatımıza yansıtmalıyız. Ki Dünya ve ahirette huzur bulalım, Allah’ın rızasını kazanalım. Hutbeme bir Hadis-i Şerif mealiyle son veriyorum: "Kim benim sünnetimi hayata yansıtırsa beni seviyor demektir. Beni seven Cennette benim yanımda olur."3 KAYNAK: 1- Enbiya 107 2- Enfal 24 3- Tirmizi, İlim 16 Hazırlayan: Mehmet SEVEN Alanya İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 18 2009 HUTBELERİ 1 ÇOCUK SEVGİSİ 24 - Nisan Muhterem Müslümanlar! Ciğer parelerimiz çocuklarımız; Rabbimizin bize lütfettiği gönül meyvelerimizdir. Güzel yetiştirilip hayırlı evlat olduklarında dünyada sürurumuz, ahiretimiz için de sadaka-i cariyelerimizdir. Muhterem Cemaat! İnsanın kişiliğinin çocuk yaşta şekillendiği hususu, bilim adamları ve din büyüklerinin ifade ettiği bir gerçektir. Diğer bir ifadeyle kişinin hayatının temel taşları çocukluk döneminde atılıyor. Eğitimcilerimize göre çocuk eğitiminde düzeyli, yeterli, dengeli sevgi esastır. Yavrularımıza sevgiyle yaklaşılmalıdır. Çocuk eğer aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, bu dünyada mutlu olmayı öğrenir kin ortamında büyümüşse kavga etmeyi öğrenir. Sevgi 3 için çocuklaşsın.”(4) buyururlardı. Yine bir Hadis-i Şeriflerinde: “Cennette ferahlık ve sevinç evi denilen öyle gösterişli bir yer vardır ki, oraya yalnız çocukları sevindirenler girebilir”(5) buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Peygamber Efendimiz (sav), hayatında hiç bir çocuğu üzmemiş ve kalbini kırmamıştır. Küçük yaşta Rasululah'a hizmet etmeye başlayan Enes (r.a) şöyle demiştir: “On sene Hz Peygamber’e hizmet ettim. Bana bir defa olsun “üf” demedi. O insanların en güzel huylusuydu”(6). Değerli Kardeşlerim! Örneğimiz ve önderimiz Peygamber Efendimiz (sav) çocukların eğitimiyle yakından ilgilenmiş; onların hayırlı bir nesil olarak yetişmelerine çok büyük ehemmiyet göstermiştir. Bakınız bu konuda neler buyurmuşlardır: “Çocuklarınıza iyi bakınız! Onları güzel terbiye ediniz.”(7) “Hiç bir baba, evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakamaz”(8) Unutmayalım ki çocuklarımıza bırakabileNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ortamında büyüyen çocukların daha sağlıklı oldukları belirtilerek kucaklama, öpme ve dokunmanın çocuğun gelişimi ve sevgi deposu için önemli olduğu bildirilmiştir. Efendimiz (sav)’in “Yetimin başını okşamayı, onları sevmeyi”(1) öğütlemesi bundandır. Bir gün Rasûlullah (s.a.s), Hz. Ali'nin oğlu Hasan (r.a.)'ı öpmüştü. Yanında bulunan Akra: “Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim.” dedi. Rasulullah (s.a.s) hayretle Akra’nın yüzüne baktı ve buyurdu ki: “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz”;(2) bize de: “çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir”(3) buyurmuştur. Değerli Müslümanlar! Peygamber efendimiz her zaman çocuklara şefkatle davranır ve sevgisini onlardan esirgemezdi. Öyle ki çocukların oyununa katılır onlarla birlikte oynardı. Sokak ve çarsılarda karşılaştığı çocuklara selâm verir, saçlarını okşar ve onlara ikramda bulunurdu. Çocuklara karşı çocuk gibi davranır ve “Küçük çocuğu olan, onun hatırı 4 ceğimiz en kıymetli miras “iyi bir terbiye” ve “güzel ahlak”tır. Topluma bırakabileceğimiz en değerli miras ta Allah’ını bilen, Peygamberini tanıyan, vatanını, milletini, bayrağını seven iyi insan, iyi Müslüman ve iyi vatandaş olan “hayırlı bir evlat”tır. Bunu sağlamanın en kolay yolu da insanlığa sunulan en güzel örnek olan Hz Peygamber’in öğütlerine uymak ve onu çocuklarımıza güzelce tanıtmaktır. Hutbemizi bir Ayet mealiyle bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara Önder eyle”9 KAYNAK: 1 – Buhari,Talak25, Edeb 24. 2 - Buhârî.Tevhid 2,Edeb 27,fedail 66, Tirmizi Bir 16 3- Musned’u Zeyd İbn-i Ali 505. Kütüb-ü sitte,2.clt.syf.507. İ. Canan 4 - Deylemi 2, 136/b. 5 - Camiu's Sağir, I. 92 6 - Tirmizi Birr 69(6, 221) 7 - İbnu Mace, Edeb 3 (2, 1211) 8 - Tirmizi, Birr, 33 9- Furkân, 26/74 Hazırlayan: Mehmet YAMAN Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Dön 19 2009 HUTBELERİ 1 EMEĞİN DEĞERİ 01 - Mayıs Değerli Mü'minler! Allah Celle Celalühü insan neslini en güzel biçimde yaratmıştır. Bu yaratılışta bir ahenk, bir sistem ve düzen olduğunu görürüz. (1) Uzuvlarımızın esnek ve birbirini tamamlamaları, et ve kemiklerin uyumluluğu düşünüldüğünde bu yaratılıştaki güzellik bizim imanımızı güçlendirir. Allahü Teala'nın insanları başı boş yaratmadığını idrak ederek dünyanın da bu ahenk içerisinde insanların hizmetine verildiğine inanırız. Çünkü İhtiyacımız olan gıdalarımızı, eşyalarımızı, barınaklarımızı imkanlar dahilinde bu dünyada birbirimize danışarak, dayanarak, paylaşarak ve güvenerek yerine getirmeye çalışırız. İhtiyaçlarımız arttıkça birbirimize olan ihtiyacımız da o derecede artmaktadır. Dolayısıyla yardımlaşma ve paylaşmanın değerleri ücret olarak belirlenmekte, insan ilişkilerinde hak ve ödevler konusunda sorumluluklar artmaktadır. Değerli Kardeşlerim! 3 ödevlerimizde saygılı olmamızı, toplumsal huzur ve barışın temini için adaletin görkemli gücünü tesis etmemizi(8), kendimize istediğimizi başkaları içinde istememizi(9), rızık olarak sahiplendiğimiz değerlerin taksimine rıza göstermemizi(10), görevlerimizi, ödevlerimizi, işlerimizi sağlam ve en iyi bir şekilde yapmamızı (11) istemiştir. Değerli mü'minler! Çalışma hayatında karşılıklı sevgi, saygı, hak, hukuk ve adalet prensiplerine göre hareket edilmelidir. Çalışanın ücretini zamanında ödeyen, işçisine sevgiyle yaklaşan bir işveren; aldığı ücreti hak etmeye çalışan ve işini en güzel şekilde ve kaliteli yapmaya çalışan işçi olmaya çalışılmalıdır. İş hayatını “sevap ve ceza görülecek imtihan” şeklinde tasavvur ederek ibadet şekline dönüştürmelidir. İnsanın makam ve mevkisi ne olursa olsun, çalışan işçi veya çalıştıran patron da olsa, sorumluluklarını iyi düşünmeli ebedi hayattaki kazancının lehine olup olmadığının hesabını nasıl vereceğini daima hatırlamalıdır. Değerli Kardeşlerim! Kul hakları içerisinde zikredilen ücret dağılımının iyi hesaplanması, çıkarcılıktan, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Dinimiz İslam çalışmayı, gayretli ve başarılı olmayı övmüş; tembelliği, gevşekliği, emeksiz hayata tutunmayı yermiştir. İşçinin işgücü karşılığı aldığı ücretin işçiye teri soğumadan ödenmesini emretmiş(2), gevşekliği, vurdumduymazlığı, umursamazlığı hem işçi hem de işveren açısından zem etmiştir. Çünkü işçi işinin ehli ve bilincinde olmalı, İşveren de işçiyi kölesi zannetmemelidir. İşçi hakkı konusunda dayanışma, paylaşma önemsenmelidir. Hatta işçiyi kendi kardeşi mesabesinde görüp (3) içinde bulunduğu nimetler karşısında yaratanına karşı sorumluluklarını hatırlayıp, verilen ücretin iş gücü bedeli mi, yoksa emek değeri mi olduğunu düşünmelidir. Zira emeğin değerini, gerçek karşılığını Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle beyan buyurmuştur: "Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir."(4) Değerli Mü'minler! Rabbimiz sayısız nimetler bahşetmiş (5), bu nimetler karşılığında bizlerden yalnız kulluk yapmamızı(6), yarattığı diğer varlıklara sevgi, şefkat ve saygı göstermemizi(7), hak ve 4 bencillikten kaçınılması zaruri görevlerimiz arasındadır. Bundan dolayı "Veren el, alan elden üstündür"(12) hadisi şerifini unutmayarak işçilerin emeklerinin gerçek değerlerini tartışma yapmamalıdır. Unutulmamalıdır ki; ücretini kestim, vermedim, hakkını alamadı, çok çalıştırdım diyen kimselerin dünyaları çok parlak değildir. Bunlar toplumda sevilmeyen, çıkarcı kişiler olarak tanınırlar. Kısa zaman içerisinde de hırslarının bedellerini çok kötü cezalar çekerek öderler. Önemli olan geçici, fani dünya hayatını ihtiraslarla, çatışmalarla, huzursuz ve mutsuz geçirmek değildir. Asıl ve kalıcı olan, hayatın içinde güzelliklerle hatırlanan, haklının hakkını tastamam veren, çalmayan, kırpmayan erdemli insan olmaya çalışmaktır. KAYNAK: 1) Tin 62/4 2) İbni Mace,Ruhûn 4 3) Buhari Edep 44 4) Necm 53/39-40-41 5) İbrahim 14/34 6) Zariyat 51/56 7) Müslim Fedâil 66 8) Nahl 16/90 9) Buhari İman 7;Müslim İman71 10) Zuhruf 43/32 11) Taberani 1/275 12) buhari vesâya 9 Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE Korkuteli Müftüsü Firhist’e Geri Dön 20 2009 HUTBELERİ 1 08- Mayıs ENGELLİLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM Muhterem Müminler! Yaratılmışların en mükemmeli ve en üstünü olan insan; imanı, sâlih amelleri ve sergilediği güzel ahlakı nispetinde Allah katında değer kazanır. Çünkü Allah, insanları bu açılardan değerlendirmekte, onların fiziki yapılarına, renklerine ırklarına, cinsiyetlerine, sağlam ve engelli oluşlarına bakmamaktadır. Bu hususta Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurur: “Allah, sizin sûretlerinize (dış görünüşünüze) ve servetlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar"(1) En güzel biçimde yaratılan insanın fiziki ve ruhi varlığını sağlıklı olarak sürdür3 “bu musibet ancak Allah’ın izni ve takdiri ile olmuştur. O dilemeseydi olmazdı, bunda da bir hayır vardır” diyerek kadere imanın gereğini yerine getirmiş ve sabretmenin mükafatını da elde etmiş olacaktır. Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükafatlar kazandıracaktır. Muhterem Müslümanlar! Gören gözümüzün hep göreceğinden, işiten kulağımızın hep işiteceğinden emin miyiz? Yürüyen ayaklarımız bir gün yürüyemez hale gelebilir, tutan ellerimiz tutmaz olabilir. Hiç beklemediğimiz anda -Allah korusun- bir organımızı kaybedebiliriz. Nice sağlam insanlar, bir trafik, bir iş kazası, bir kalp krizi, bir damar tıkanması veya bulaşıcı bir hastalık sonucu sağlıksız, felçli, kötürüm, ortopedik ve görme özürlü olabilmektedir. Aziz Müminler! Fert ve toplum olarak engelli kardeşlerimize sahip çıkalım. Yapabilecekleri işleri onlara vermek suretiyle başkasının eline bakan değil, bizzat üretime katkıda buluna- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mesi temel görevidir. Bu görevin ihmali, insanda bir takım özürlerin meydana gelmesine sebep olabilmektedir. Bir diğer açıdan insan, hayatı boyunca daima imtihan halindedir. Bazen nimetlerle bazen de musibetlerle imtihan olur. Başına gelen sıkıntılar bazen kendi ihmali veya kusurundan bazen de bir başkasının sorumsuz, saygısız ve kural tanımazlığı yüzünden olabilir. Veya kimsenin hatası olmaksızın ilahi imtihan sonucu da olabilir. Nitekim Cenâbu Hak hutbemin başında okuduğum ayet-i celilede mealen şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele!”(2) Aziz Müminler! Hangi sebeple olursa olsun bir musibetle karşılaşan insanın her şeyden önce sabırlı ve metanetli olması gerekir. Böyle olması demek; bu sıkıntılarından kurtulabilmesi için maddi ve manevi çarelere başvurmaması demek değildir. Çare araştırır, kurtulursa ne âlâ. Kurtulamadığı takdirde 4 rak onurlu bir hayat sürmeleri için elimizden gelen gayreti gösterelim. Onlara destek olur, yardım eder ve sıkıntılarını giderirsek şüphesiz Allah da bize yardım edecek ve sıkıntılarımızı giderecektir. Değerli Müminler! Sağlıklı bir bedene sahip olduğumuz için Rabbimize şükredelim. Ne büyük bir nimet içinde olduğumuzu unutmayalım. Sağlığımızın kıymetini bilelim. Sıhhatimizi kaybetmemize sebep olacak olumsuz davranışlardan; özellikle içki, sigara ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan uzak duralım. Böylece hem kendi hayatımızı hem de yakınlarımızın sağlığını riske atmayalım. Hutbemi Peygamber Efendimiz (a.s.)’in bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: "Kim mü'min kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamette bir sıkıntısını giderir"(3) KAYNAK: (1) Müslim; Birr,34. (2) Bakara; 2/155. (3) Buhari; Mezalim,3 . Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 21 2009 HUTBELERİ 1 AİLE VE GENÇLİK PROBLEMLERİ 15 - Mayıs Muhterem Mü’minler! Yüce yaratıcımız bütün canlıları bir erkek, bir dişiden yaratmıştır. Varlıklar arasında üstün kılınan(1) insan da, neslinin devamı için bir aileye muhtaçtır. Aile, kurum olarak toplumun en küçük birimidir. İnsan vücudunda bulunan milyonlarca hücreden bir tanesinin önemi ne ise, toplumda da, ailenin önemi o kadar büyüktür. Sağlıklı vücut, sağlıklı hücrelerden oluştuğu gibi, hedeflenen toplum da sağlıklı, bilinçli ailelerden oluşur. Kıymetli Mü’minler! Toplumun refahı, huzuru, devamlılığı için dinimizin koyduğu, olmazsa olmaz prensipleri vardır. Bu prensiplerden birisi de, neslin korunması ilkesidir. Bu ilkenin devamlılığı konusunda en büyük görev, 3 eğitmezsek, yarın önü alınması güç, çözülmesi zor problemlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Gençler olarak da bugün, dünyalık arzu ve heveslerimize kapılarak gençlik duygu ve heyecanlarımızın esiri olup; “ben istediğimi yaparım” psikolojisine girersek, daha sonra fayda etmeyen pişmanlıklarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur. Değerli Mü’minler! Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz, ailevî ve toplumsal problemleri en aza indirebilmemiz için emir ve yasaklarını, kendisini örnek alacağımız bir Peygamberle bize bildirmiştir. Bunların arasında; ana-babaya itaat, eşlerin karşılıklı vazifeleri, çocuklara karşı vazifeler, Allah’a ve içerisinde bulunulan topluma karşı görevler sayılabilir. Şu dünyada sahip olduğumuz güzel bir yuva, evlatlar, mallar bizim için bir nimettir, bir imtihandır.(2) Bu güzellikleri, yaratılış amacında kullanırsak başarılı sayılırız. Çünkü bu nimetlerin hesabını vereceğimizi Rabbimiz Tekasür suresinde bize şöyle buyurur: “Sonra o gün nimetlerden mutlaka sorulacaksınız.”(3) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön neslin çoğalmasına sebep olan anne-babalara düşmektedir. Aileyi oluşturan anne-babalar, nasıl bir konumda olduklarının bilincinde olmalı; dini inançlarımıza, ahlakımıza, milletçe sahip olduğumuz değerlerimize aykırı davranışlardan uzak durmalıdırlar. İmanı kalplerinin süsü yapmış ebeveynler, aile konusunda yüce yaratıcının emirlerini, Peygamberinin tavsiyelerini çok iyi bilmelidirler. Çünkü bugünün aileleri, geleceğin ailelerini oluşturacak gençleri yetiştirme, eğitme, büyütme konusunda rehberdir. Dolayısıyla gençler içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık, isyankarlık gibi her türlü kötülüklerden, uzak tutulmalıdır. İnancımıza tamamen zıt olan ateizm, satanizm, vb. zararlı akımlardan korunmalıdırlar. Gençlerimizin tertemiz zihinleri, duygu, düşünce ve heyecanları iyiye, güzele, doğruya yönlendirilmeli, genç beyinlerini kötü emeller taşıyan kişilerin işgal etmesine fırsat verilmemelidirler. Bizler, büyükler olarak gençlerimizi inancımız ve değerlerimiz doğrultusunda 4 Aziz Mü’minler! Çocuk yetiştirme, aile yönetimi konusunda muhtemel problemlerin sorumluluğunu hatırlatan bir ayeti kerime ve Peygamberimiz (s.a.v)’in bir hadis-i şerifiyle hutbemi bitiriyorum: "Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunQ”(4) "Hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiğiniz kimselerden sorumlusunuz. İdareci çobandır, idare ettiklerinden mesuldür. Erkek, ailesinden mesuldür. Kadın, kocasının evinden mesuldürQ"(5) KAYNAK: 1) İsra, 70 2) Enfal, 28 3) Tekasür,8 4) Tahrîm, (5) Buhari, Cum'a 11; Müslim, İmâre 20 Hazırlayan: Selami KURT Akseki Vaizi Firhist’e Geri Dön 22 2009 HUTBELERİ 1 VAKIF VE ÖNEMİ 22 - Mayıs Muhterem Müslümanlar ! Her medeniyetin belirgin özellikleri olduğu gibi kendine özgü kurumları da vardır. İslam medeniyetinin kendine özgü ve en önemli kurumlarından biri vakıftır. “Vakıf, mülk olan bir malı, mülkiyeti vakfedende kalmak üzere menfaati (geliri ve yararları) fakirlere veya diğer hayır yollarına bağışlamaktan ibarettir.” 1 Vakıf ölümlü ve geçici olan dünyalıkları ”ebedileştirme”, “ahirete taşıma” yöntemidir. Dünya hayatının ve dünyalıkların geçici, ahiret hayatının ebedi; dünya malının bir imtihan vesilesi; en hayırlı malın insanlara yararlı olmak için harcanan mal olduğu düşüncesinden mütevellit İslami bir uygulamadır. Aziz Müslümanlar! 3 örneğidir. Bunları yapanların, yapımına katkı sağlayanların amel defteri kapanmaz ve sevabı sürekli olur. Muhterem Müslümanlar! Başta Hz Peygamber (sav) olmak üzere tüm sahabe en çok sevdiği mallarını Allah yolunda harcamaktan geri durmamışlardır. “Hz. Peygamber (sav) vefatından sonraya miras olarak beyaz bir binek, bir silah ve vakıf olan bir araziden başka bir mal bırakmamıştır.”5 Hz. Peygamber hayatta iken sahip olduğu her şeyi Yüce Allah’ ın rızası için harcamıştır. Hz. Ömer’ de en iyi malının Hayber’ deki hissesi olduğunu söyleyerek onu Allah yolunda harcamak için ne yapması gerektiğini Hz Peygamber’ e sormuş, Allah Resulü de; “Aslını tut, meyvesini sadaka ver”6 buyurmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, geliri gereken yerlere harcanmak üzere o bağı vakfetmiştir. Kıymetli Kardeşlerim! Tarihe baktığımız zaman atalarımızın tamamen Allah ve ahiret inancı gereği sayısız hayır müesseseleri kurduklarını görürüz. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Konuyla ilgili olarak Yüce Allah (cc) mealen şöyle buyurmaktadır: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça tam hayra nail olamazsınız.”2 Bu ayet-i kerime Allah (cc) tarafından Hz Peygamber (sav)’e vahyedilince sahabe manasını tam anlayamamış, Hz. Peygamber (sav)’e söz konusu ayeti sorduklarında da Allah Resulü bu ayeti “vakıf” olarak açıklamıştır.3 Hz . Peygamber (sav) bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmaktadır: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.”4 Bu hadis-i şerifte sevabı ölümden sonra da devam eden üç amelden bahsedilmektedir. Bunlardan biri “sadaka-i cariye” yani hayrı devam eden iyiliktir. Herkesin faydalandığı ve varlığı devam ettiği müddetçe sevabı da devam eden hayırdır. Zira sadaka-i cariye vakıftan başka bir şey değildir. Cami ve mescitler, mektep-medreseler, yollar-köprüler, çeşmeler-sebiller, hanlar ve hamamlar, her çeşit hayır vakıfları bunun 4 Ayrıca bu hayırlı işleri yapmakla kalmamış, onları ayakta tutacak, devamlarını sağlayacak, yıkılıp harap olmalarını önleyecek tedbirleri de almışlardır. Bize düşen görev; tüm canlılara hizmet gayesiyle kurulmuş olan bu vakıflara, gereken ilgi ve alakayı göstermek, onları korumak, maddi ve manevi yardımlarda bulunmak ve onlara yenilerini eklemektir. Hutbemi Kanuni Sultan Süleyman’ın “Su Vakfiyesi”ndeki şu dua ile bitiriyorum: “Her kim ki, vakıflarımızın kalıcı olmasına ve gelirlerinin arttırılmasına özen ve itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allah’ın huzurunda ameli güzel ve makbul, mükafaatı sayılamayacak kadar çok olsun; dünya üzüntülerinden korunsun.” KAYNAK: 1- Ahmet AKGÜNDÜZ, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara, T.T.K. Basımevi, 1988, s. 40-41 2- Ali İmran, 92 3- Bknz; Doç.Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ, a.g.e., 15-16 4- İmam-Nebevi, Riyazüs Salihin, Tercüme ve Şerh, Prof. Dr. M. Yaşar KANDEMİR, İsmail Lütfi ÇAKAN, Doç. Dr. Raşit KÜÇÜK Erkam Yayınları, C.6, s. 170 5- Buhari, Sahihul Buhari, Kahire,1313, c. 4, sh. 15 6- Buhari,“Şurut”,19 Hazırlayan: Ahmet BAYER Gazipaşa Müftüsü Firhist’e Geri Dön 23 2009 HUTBELERİ 1 İSTANBUL’UN FETHİ 29 - Mayıs Muhterem Mü’minler! Peygamberimiz (s.a.v)’ in müjdesinin gerçekleştiği, bir çağın kapanıp yeni bir çağın başlangıcı olacak şekilde dünyayı etkileyen İstanbul’un fethinin bugün 556. yıldönümünü idrak ediyoruz. Sözlükte açma, yol gösterme, zafer ve galibiyet gibi anlamlara gelen fetih, İslam’ı insanlara ulaştırmak için kalbi ve aklı İslam gerçeğine açmak, İslam mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın aklına ve kalbine ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak demektir.2 Değerli Mü’minler! Müslümanlar İstanbul’u fethedebilmek amacıyla birçok seferler düzenlemişlerdir. Rasülüllah (s.a.v)’ı evinde misafir etme şerefine nail olan Ebû Eyyûp El-En3 Efendimizin asırlarca evvel müjdelediği “İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir.”3 hadisindeki övgüye lâyık olma ve tevhid dinine ulaşmada insanlara ortam hazırlama arzusuydu. Kıymetli Mü’minler! İstanbul’un fethinin ve tüm İslam fetihlerinin öncelikli amacı İ'la-yı Kelimetullah, yani Allah’ın kelamını güneşin doğup battığı her yere ulaştırmaktır. İnsanları yaratılmışlara kulluktan Allah'a kulluğa döndürmek, yeryüzünden zulüm ve fitneyi kaldırmak, insan ile İslâm'ın arasındaki engelleri bertaraf etmektir. Hem Fatih hem de onun kahraman ordusu bu amaçla yola çıkmış, Allah Azze ve Celle de onlara peygamberinin hedef gösterdiği bu fethi nasip etmiştir. İstanbul’un fethinin yıldönümü vesilesiyle üzerinde yaşadığımız bu toprakların Müslüman Türk yurdu olmasını sağlayan fetih erlerini, şehit ve gazilerimizi minnet ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sarî Peygamber müjdesine nail olabilmek için ihtiyar yaşında İstanbul önlerine gelmiştir. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular İstanbul’u kuşatmışlar; fakat fetih nasip olmamıştır. Bu şeref, Fatih Sultan Mehmet Han’a ve onun ordusuna nasip olmuştur. İstanbul’un Fethi’nde Fatih’in şahsiyetinin ve toplumun İslamî ve ahlakî seviyesinin çok büyük etkisi vardır. Sultan Fatih’in yanında Molla Gürani ve Akşemseddin gibi manevi önderler, Ulubatlı Hasan gibi kahraman ve cesur askerler, alışverişte kardeşini kendisine tercih edebilecek olgunluğa sahip olan bir halk vardı. Fatih Sultan Mehmet, Bizans'ın surlarını taş taş sökecek teknik bilgilere, tarihte çağ açıp çağ kapayacak siyasî dehâya sahipti. Anadili Türkçenin dışında Arapça, Yunanca, Latince, Farsça ve İbraniceyi kusursuz şekilde konuşuyordu. Döktürdüğü topların menzil hesaplarını bizzat yapacak kadar matematik ilmine vâkıftı. Fatih’in İstanbul'u fethetme ülküsü kuru bir cihangirlik sevdası değil; bizzat Peygamber 4 şükranla anıyor, Yüce Rabbimden rahmet diliyorum. Hutbemi bayrak şairinin gençliğe fetih ideali veren şu mısraları ile bitiriyorum: Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden Senin de destanını okuyalım ezberden Haberin yok gibidir taşıdığın değerden Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.! KAYNAK: 1- Fetih:48/1 2- Diy.İsl.Ans.,c.12,s.467 3- Ahmed bin Hanbel, müsned IV. 325 Hazırlayan : Nazif Fethi YALÇINKAYA Alanya / Mahmutlar Vaizi Firhist’e Geri Dön 24 2009 HUTBELERİ 1 05-Haziran DÜNYA BİR İMTİHANDIR Muhterem Müslümanlar! İnsan, Yüce Allah’ın her şeyi emrine verdiği en değerli ve en mükemmel varlığıdır. En değerli varlık olması, bütün nimetlerin emrine amade kılınması nedeniyle insana bir takım sorumluluklar ve yükümlülükler verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?”(1) buyrulması insanın bir amaç için yaratıldığının en bariz delilidir. Değerli Mü’minler! “Hakikaten iman edip de iyi amellerde bulunanlara gelince; onların konakları Firdevs Cennetleridir.”(2) İnsan bu ve benzeri ayetlerin manalarını tefekkür ederek konuk olacağı yer için hazırlık yapmalıdır. Çünkü o, amelleriyle yükselmeye kabiliyetli olduğu kadar kötülüklere de eğilimlidir. İnsan bu dünyaya ömür denen sü3 yor ki Ahiret imtihanını kazanma dünyada kazançlı işler yapmaya bağlıdır. Bu manada dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada ekilenler, orada biçilecektir. Nitekim her şey dünyada kazanılır veya kaybedilir. Allah’ın rızasına ve cennete kavuşmak dünyada yapılan iyiliklerin, güzel işlerin karşılığıdır. Cehennem yani Allah’ın gazabı ise yine dünyada yapılan kötülüklerin, çirkin davranışların bir neticesidir. Muhterem Mü’minler! Hayat bir gerçek olduğu kadar ölümde bir gerçektir ve hayat yolculuğunda insanın uğradığı ikinci yerdir. Mezarlıklar gerçek hayata kavuşmuş ana, baba, eş, çoluk çocuk, sevgili, hısım akraba ve arkadaşlarla doludur. Zorunlu olarak gidilecek bu yerden kaçınamayız. Ruhi ve manevi değerlerimizin yücelmesi için fırsatlarla dopdolu olan güzel günlerimizi ve gecelerimizi hem bu dünya hayatı ve hem de öbür âleme hazırlık için ganimet bilmeliyiz. Yüce Mevla’mız cümlemizi bu bilinçle asıl imtihanı kazanan kullarından eylesin. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön reyle sınırlı olarak geldiğini bilmeli, yaratanını tanımalı ve ona karşı kulluk görevlerini yerine getirmelidir. Allah’ın verdiği akıl gücünü kullanarak kâinatta mevcut olan her şeyin kendi emrine sunulmuş olduğunu kavramalı ve onlardan faydalanmalıdır. Ailesine, vatanına, milletine ve bütün insanlara karşı sorumluluklarını bilmeli, çalışmalarını ve davranışlarını bu sorumlulukların bilinciyle düzenlemeli, ailesinin geçimi, çocukların eğitim ve terbiyesini, peygamberimizin şu hadis- i şerifi doğrultusunda vermelidir. “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz”(3) Muhterem Müslümanlar! Dinimiz, insanın hayatını düzenlerken bir taraftan dünyaya, diğer taraftan ahirete yönelik tavsiyelerde bulunur. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyuruyor. “Allah’ın sana verdiği nimetlerle bu dünyayı iste, ahiretten de nasibini unutma. Allah’ın sana ihsanda bulunduğu gibi sende başkalarına ihsan et”(4). Görülü4 KAYNAK: 1-Kıyame/36 2-Kehf /107 3-Tirmizi, Birr-33 4-Kasas/77 Hazırlayan : İmadettin AYDIN Gündoğmuş Mrk. Yeni Camii İmam-Hatibi Firhist’e Geri Dön 25 2009 HUTBELERİ 1 12-Haziran DİN EĞİTİMİ VE ÇOCUK Muhterem Mü’minler! Din, insanın doğuştan getirdiği bir duygu, tarihin gördüğü bütün toplumların sosyal bir gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’in yaklaşımıyla dünya ve ahiret saadetini temin eden fıtrattır. İslami eğitim ise insanın bu fıtrî özelliklerine uygun yetiştirilme sürecidir. 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısında pek çok sosyal bilimci, sanayileşme ve modernleşmeye bağlı olarak, dinin fert ve toplum hayatından uzaklaşacağını hararetle savunmuştu. Oysa modern dönemlerdeki sosyal çalkantılar, ekonomik problemler, dünyevîleşme; dinin hayat sunan evrensel ilkelerine, ne kadar muhtaç olduğumuzu açıkça bir kez daha ortaya koymuştur. Bunca teknik donanım ve konfora rağmen aradığı huzuru bulamayan günümüz insanı, ruhundaki manevi açlığı doyurmak için türlü arayışlar içine girmiştir. Temel amacı; insanlığı 3 ladına bırakabileceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye”(4) olduğuna vurgu yapmıştır. İslam ahlakçıları da eğitimin, anne-baba üzerinde çocuğun bir hakkı olduğunu ifade etmişlerdir. Muhterem Mü’minler! Çocuklarımızın, din duygusunu ilk tecrübe ettikleri yer evlerimizdir. Bu sebeple evde bulunan bir seccade, okunan Kuranı Kerim, sofrada yapılan dua, dinî şuur bakımından çocukta önemli etkiler meydana getirir. Muhtaç insanlarla paylaşmayı, büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı merhametli olmayı, akraba ve komşularla iyi geçinmeyi hep aile yuvasında öğrenir çocuk. İşine gelmezse yalan söyleme, helalharam endişesi taşımadan kazanma, bencillik eğilimleri de ilk defa ailede öğrenilir. Bu sebeple hayra da şerre de açık olan çocuklarımıza -ruhsal, zihinsel gelişimleri de dikkate alınmak suretiyle- sevgi, kolaylık ve yumuşaklık ilkeleri içinde verilecek bir din eğitimi hayati öneme sahiptir. Sağlıklı bir din eğitimi; insanın manevi gelişiminde, modern hayatın gerginliklerinin azaltılmasında, hayatın gaye ve anlamının idrak edilmesinde, fertlerin toplumsal değerler etrafında bütünleşmesinde çok önemli fonksiyonlar yerine getirir. Buna mukabil insan fıtratında bulunan inanç ve kulluk arzusu doğru bir şekilde yö- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olan Kuranı Kerim’de şöyle yol gösterilmektedir: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir; Allah’ın yaratma kanununa (uygun olan dine dön) ki; Allah insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez.”(1) Değerli Mü’minler! İslam insanın Allah’a, kendine ve toplumuna karşı sorumlu; yüksek ahlakın gerektirdiği davranış bilincine sahip bir kişi olarak yetişmesini hedeflemiştir. Diğer taraftan insan maddi ve manevi yönleri olan, eğitim ve terbiyeye muhtaç bir varlıktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Sizler hiçbir şey bilmez bir haldeyken Allah sizi annelerinizin karnından dünyaya getirdi...” (2) buyrulurken insanın eğitime olan ihtiyacına dikkat çekilmiştir. Bu sebeple yüce dinimiz genel eğitimle birlikte din eğitimi ve öğretimi konusunda bizlere önemli sorumluluklar yüklemiştir. Sevgili peygamberimiz (s.a.v), “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Ancak anne- babası onu Yahudi yahut Hristiyan ya da Mecusi yapar”(3) buyururken din eğitiminde aile ve çevre faktörlerine işaret etmiştir. Yine çocukları “cennet çiçeği” ve “gönül meyvesi” olarak niteleyen Rehber İnsan (sav), “Bir babanın ev4 netilmezse bu konuda yanlış fikirlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Değerli Kardeşlerim! Gündelik telaşlarımız arasında, hiç farkında olmadan çocuklarımızı, geleceğimizi kaybediyoruz. Fidanlarımızı hiç te memnun olmadığımız bir gidişata doğru, kendi ellerimizle sürüklüyoruz. Bugün rahatsızlığını duyduğumuz bütün sorunların din eğitiminde bırakılan boşluklar, ihmaller üzerinde hayat bulduğunu unutmayalım. Yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere, sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi bir hak ve bir vazife olarak kabul edilmelidir. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Yaz Kur’an Kursları programıyla her yıl bir milyonun üzerinde çocuğumuza ulaşması çok anlamlıdır. Hutbemi Kur’an’ın, baba-oğul ilişkilerinde ve çocuk eğitiminde bir model olarak gösterdiği Lokman (as)’ın, oğluna verdiği şu öğütle bitirmek istiyorum. “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir.”(5) KAYNAK: 1- Rum,30 2- Nahl,78 3-Buhari, Kader,3 4-Tirmizi,Birr,33 5-Lokman,17 HAZIRLAYAN: Şaban Erdiç İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 26 2009 HUTBELERİ 1 19-Haziran ÜÇ AYLAR VE REGAİP Muhterem Müslümanlar! Üç Aylar, sonu ramazan ayı ile biten feyizli ve bereketli bir maneviyat mevsimidir. Bu aylar, kameri takvime göre recep, şaban ve ramazan aylarıdır. Bu aylar rahmet dalgalarının başladığı, manevi huzur ve sükûnun kalplere doğduğu, ilahi rahmetin coştuğu mübarek aylardır. Bu aylar girince, mü’minlerin ruhlarını manevi bir hava kaplar. Bu itibarla önümüzdeki çarşamba günü üç ayların başlangıcı olan Recebin ilk günü, Perşembe günü ise Recep ayının ilk Cuma gecesi olan mübarek Regaib Kandilidir. Mübarek; kelime olarak, hayır ve bereket verilmiş demek olduğundan, “mübarek geceler” sözünden, kendisinde hayır ve bereketin bolca verildiği, Cenab-ı Hakkın 3 diği, umudun, huzurun ve müjdenin gecesidir. Allah Teâla'nın kullarına lütfunun çokluğu, kereminin bolluğu ve pek çok günahkârı bağışlaması sebebiyle bu geceye “Regaib Gecesi" adı verilmiştir. Muhterem Kardeşlerim! Allah'ın rahmetinin her zamankinden daha bol indiği Regaip Gecesi ile benzeri gecelerden gereği gibi faydalanabilmek için Hz Peygamber Efendimizin de buyurduğu üzere, böyle zamanlarda Allah'a daha çok yalvarmalı, daha çok kullukta bulunmalıyız. Zira böyle mübarek zamanlar ancak onları değerlendirebilenler için var demektir. Eğilip içmedikçe, susuzluktan yanan bir insan için önünden akan ırmak çok mana ifade etmez. Bundan dolayı Regaib gecesi ile diğer mübarek gecelerde doruk noktasına ulaşan ilahi rahmet deryasından nasibimizi alabilmemiz için, eğilip ondan içme gayretini göstermeliyiz. Bu geceye yeniden, bir kere daha kavuşurken maddi ve manevi hayatımızın muhasebesini yaparak durumumuzu bir kere daha gözden geçirelim. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön diğer gecelerden üstün kıldığı zaman dilimleri akla gelir. Hayır ve bereketin bol olduğu, yapılan ibadetlerin misli misli ödüllendirildiği bu gecelerde Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak, bolca dua etmek, salâtü-selam getirmek, geçmişin muhasebesini yapmak, aile bireyleriyle beraber bu gecelerin mana ve ehemmiyeti üzerine sohbetler etmek, bu geceleri değerlendirmek adına bizler için faydalı olacaktır. Aziz kardeşlerim! Yeryüzündeki bütün mescitler Allah'ın evleri olmaları bakımından mukaddes ve mübarek yerlerdir. Ama Mescid-i Haram'ın bunlar arasındaki manevi kıymeti hepimizce bilinmektedir Allah (c.c) katında zamanların değerleri birbirine eşittir. Ancak öyle zamanlar vardır ki o vakte, diğer zaman dilimlerinden daha üstün bir değer verilmiştir. Receb ayının ilk Cuma gecesine isabet eden Regâib Gecesi de bu müstesna zamanlardan biridir. Bu gece, yalvarış ve yakarışların Yüce Mevla'ya sunulduğu ve O'nun rahmetinden af istenil4 Allah Teala nice Regaiplere kavuşmayı, kavuşup hakkıyla eda etmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin. KAYNAK: 1- Bakara 152-153 Hazırlayan:Abdurrahman YALÇINKAYA Gündoğmuş Çamlıalan Köyü Camii İmam –Hatibi Firhist’e Geri Dön 27 2009 HUTBELERİ 1 26-Haziran VAKTİ DEĞERLENDİRMEK Muhterem Mü’minler! Allah'ın davetine uyarak bu mübarek vakitte camileri dolduran bahtiyar mü'minler! Yüce Allah, Mü'minun Suresinin üçüncü âyetinde, mü'min kullarının önemli bir özelliğini şöyle açıklıyor:"Onlar, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler."(1) Değerli Kardeşlerim! Günümüzde pek çok kimse vakit yokluğundan şikayet eder. Kime sorsanız, zamanı pek dardır; oradan oraya koşuşturmaktan, en gerekli işlere dahi fırsat bulamamaktadır. Bir akraba ziyareti, birkaç sayfa kitap okuma, hattâ ailesiyle üç beş dakika sohbet etme veya çocuklarıyla meşgul olma gibi en önemli işler bile, "vaktim yok" bahanesiyle ihmale uğrayıp gitmektedir. Doğru mu bu? Gerçekten vaktimiz mi yok? Eğer en lüzumlu işler için vakit bula3 Ayrılanlar birbirine tekrar kavuşabilir. Fakat giden zaman asla geri dönmez. Üstelik zaman, bizim yegane sermayemizdir. Dünya ve âhiret için ne kazanacaksak, hepsini, bize verilmiş olan sayılı ömür dakikalarını harcayarak kazanırız. Onun için, her şeyden değerli olan bu sermayemizi nereye harcadığımıza lütfen dikkat edelim. Niçin yaşadığımızı bilip, hayatımızda kendimiz için kısa ve uzun vadeli hedefler belirlersek; vaktimizi iyi değerlendirmek suretiyle çok büyük işler başarabiliriz. Günde on dakikamızı vererek her gün bir âyet ve bir hadis öğrenebiliriz. Bunun kazancını aylara ve yıllara vurduğumuz zaman, ortaya hiç de küçümsenmeyecek rakamlar çıkar. Meselâ her akşam ailemizle birlikte Allah'ın kitabından, Peygamberimizin hadislerinden beş on dakikalığına bile olsa bir şeyler okuyacak olsak; dünya ve ahiretimiz için çok büyük kazançlar elde ederiz. Yine bir yararlı bilgi öğrenme, bir sanat dalı ile uğraşma, bir gönül alma gayreti, bir yardıma koşma gibi daha nice işler ve güzellikler, işte bu kısacık vakitler vası- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mıyorsak, zamanımızın geri kalan kısmını bunlardan daha önemli işler için mi harcıyoruz? Bunun cevabını hep birlikte düşünüp, bir günlük hayatımızı ayrıntılı bir şekilde baştan sona gözden geçirelim. Dünyamıza da âhiretimize de faydası olmayan şeylerin, günlük hayatımızda ne kadar yer işgal ettiğini göz önünde bulunduralım. Böylece her gün boşa akıp gittiğine şahit olduğumuz zamanımızı daha yararlı işlere ayırarak, neler kazanacağımızı ve hayatımızda nelerin değişeceğini hesaplayalım. Unutmayalım ki, günde iki saatimiz faydasız şeylerle hebâ olup gidiyorsa, bir senede yaklaşık 730 saatimiz gidiyor demektir. Bu da, neredeyse bir öğrencinin bütün bir sene boyunca okulda geçirdiği ders saatlerine denk bir süredir. Peki zamanımız gerçekten her sene bir eğitim yılını göz kırpmadan hebâ edecek kadar çok mu? Hayatımızın dakikaları bu kadar ucuz mu? Muhterem Mü'minler! Kaybedilen birçok şey zamanla telafi edilebilir. Servetler yeniden kazanılabilir. 4 tasıyla hayatımıza girer ve onu zenginleştirirler. Değerli Mü'minler! Yüce Allah bize çok değerli bir ömür bahşetmiştir. Bu bakımdan hayatımızın kıymetini bilip, zamanımızı ona göre değerlendirelim. Ömür sermayemizi Allah'a kulluk bilinciyle insanlığa hizmet uğrunda harcayalım. Çocuklarımıza ve gençlerimize de bu bilinci aşılayalım.Yaz tatillerini en iyi şekilde değerlendirmeleri için sorumluluklarımızı yerine getirelim. Hutbemi sevgili Peygamberimizin konuyla ilgili olan bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki; "Âhirette insan şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Allah'ın huzurundan ayrılamaz; ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını (servetini) nereden kazanıp nerelere harcadığından ve bildikleriyle amel edip etmediğinden"(2) KAYNAK: 1- K.Kerim; 23/3 2-Tirmizi, Kıyâmet, 1(3531) Diyanet hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 28 2009 HUTBELERİ 1 03-Temmuz İSLAM’DA SEYAHAT ETMEK Muhterem Müslümanlar! İnsan hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri de seyahattir. Günümüzde buna gezi de denilmektedir. Seyahat edene seyyah, gezgin veya misafir denir. Dinimiz insanları gezmeye teşvik etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz Peygamber’in uygulamalarında seyahat etmenin, değişik toplumların kültür ve medeniyetlerine muttali olmanın, bilgi ve fikir alışverişinde bulunmanın önemini gösteren birçok delil vardır. Bu arada güvenlik içinde seyahat edebilmenin ne büyük nimet olduğuna göndermeler yapılmıştır. Ayrıca, kişiye her halinde, her durumda, dünya ve ahiretin her meselesinde 3 ması, yaratılışın nasıl olduğunun görülmesi veya tenezzüh ve dinlenmek için gezilmesi gibiP Rahman, Rahim, Rezzak ve bağışlayıcı olan bir Rabbin güzel memleketinde, emniyet içinde gezin denilmektedir. Hutbenin başında okuduğum ayet-i kerime’de Allah şöyle buyurmaktadır: “Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezin ve dolaşın dedik.”(1) Ayrıca İslam kültür ve medeniyeti tarihi içinde gezginler için harcama kalemlerinden bir pay ayrıldığına şahit olunmaktadır. Kur’an’da ibn’ü-sebil (yol oğlu) ibaresinin geçtiği ayet-i celilede, seyahatlerin rahatlıkla yapılabilmesine yönelik olarak bunun emredildiği görülmektedir. Hz. Peygamber (sav) de hem çokça seyahatler yapmış hem de seyahate teşvik etmiştir. Bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır: “seyahate çıkın ki sıhhat bulasınız ve rızkınız artsın.”(2) Yine Hz peygamber ilim için seyahat yapmamızı emrediyor. Ayrıca üç büyük mescidi, yani mescid-i haramı, mescid-i Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rehberlik eden dinimiz misafire de rehberlik eder. Seyahatinin en verimli, en faydalı ve emniyet içinde geçmesi için “hazırlıktan dönüş anına kadar” maruz kalacağı belli başlı durumlarla ilgili âdaplar tavsiye eder, emir ve yasaklarda bulunur. Bunlar yakından tahlil edilince hepsinin yolcunun lehine olan şeyler olduğu görülür. Değerli Mü’minler! Güzel bir gezi yapabilmek için şu hususları özetleyebiliriz: Gezi bir gayeye matuf olmalıdır. Bu da ticarî, ilmî, askerî, akraba ziyareti, dinlenmek, ibret almak v.s. gibi aklıselimin faydalılığına hükmedeceği her gaye, seyahat için meşru bir sebep sayılabilir. İnsanlara günah kazandıran, dinine, canına ve malına zarar getiren geziler de hoş karşılanmamıştır. Bu konuda kişinin vicdani kanaati ve sağduyusu hüküm vermede yeterlidir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de seyahati emir derecesinde teşvik etmektedir. Yeryüzünün dolaşılıp, geçmiş insanların bıraktıkları eserlere bakılarak ibret alın4 nebiyi ve mescidi aksayı da özellikle ziyaret etmemizi tavsiyede bulunuyor. Değerli ilim adamlarını, salih kişileri ziyaret etmek de tavsiyeleri arasında yer alıyor. Yeryüzünün bütünü Allah’a aittir. Öyle ise, gezip görmek ve bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Şunu unutmayalım ki, “çok gezen çok bilir” sözü çok şey ifade etmektedir. Sözün özü seyahat; o vakte kadar insanın görmediği ve bilmediği şeyleri görmesi ve bilmesi demektir. Seyahat bir bedenî eğitimdir. Seyahat insanın ibret gözünü açar. Öyle ise imkânlarımız nispetinde seyahat etmeğe çalışalım. Hutbemi bir ayetle noktalıyorum. “De ki yeryüzünde gezip dolaşın ve olup bitenlere ibretle bakın.”(3) KAYNAK: 1- Sebe/18 2-Keşfül hafa 1/144 3- Ankebut / 20 Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 29 2009 HUTBELERİ 1 SILA-İ RAHİM 10-Temmuz Muhterem Müminler! Bugünkü hutbemizde hem İslamî hem de insanî açıdan büyük önem arz eden bir konu üzerinde durmak istiyorum. Kur’an ve hadislerde önemi sıkça vurgulanan; akraba ve yakınları ziyaret etme, hal ve hatırlarını sorma, gönüllerini alma, onlarla irtibatı devam ettirme anlamına gelen sıla-i rahim, İslam dininde üzerinde ehemmiyetle durulan bir husustur. Yüce dinimiz İslam'da, insanlar arası iyi ilişkilere önem verildiği gibi özellikle yakın akrabalardan başlayarak anne baba ve diğer akrabaların ziyaret edilip gözetilmesi son derece önemlidir. 3 rıyla irtibâtını kesmeyenlere ve Ben’im için ziyâretleşenlere benim de muhabbetim hak olmuştur.”(2) Bunun aksine akrabalarıyla bağını keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler için de pek çok ilâhî îkaz ve tehditler vardır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Allâh’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.”(3) Peygamber Efendimiz ise hadis-i şeriflerinde: “Hısım ve akraba ile alakayı kesenler cennete girmez” buyurmuştur.(4) Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî) hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e gelerek: "-Yâ Rasûlallah! Cennete girmeme sebep olacak bana bir amel söyle” dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) şu cevabı verdi: "Allah'a ibadet eder ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve akrabalarınla irtibatını devam ettirirsin."(5) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Sıla-i rahimin birçok ayet ve hadislerde namaz, zekat gibi farz ibadetlerin hemen arkasından anılması bu ibadetin önemini göstermektedir. O kadar ki terk edilmesi büyük günahlardan sayılmıştır. Aziz Cemaat! Sıla-i rahim öyle bir ibadettir ki, ziyaret edene de edilene de manevî faydalar sağlar. Çünkü akrabalarla iyi ilişkiler insan hayatına mânâ ve güzellik katar. Devam ettikçe manevî bağlar güçlenir, sevgiler artar, fertler arasında bencillik ve yalnızlık gibi hisler de ortadan kalkmış olur. Peygamber Efendimiz (sav) de hadislerinde hem akrabaların tanınması hem de sıla-i rahimin değeri hakkında şöyle buyururlar: “Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin (Yani yakın akrabalarınızı tanıyın). Zira sıla-i rahim, akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.”(1) Akrabalık bağlarına riayet etmenin bir diğer güzelliği de insanı, Allah Teâlâ’nın muhabbetine eriştirmesidir. Bir kudsî hadîste şöyle buyrulur:“QAkrabâ ve dostla4 Değerli Mü’minler! İşte bu ayet-i celile ve hadis-i şeriflerden anlaşılan hakikat şudur: Başta, hayata gelmemize vesile olan ve bizim için ömürlerini feda eden anne babamız olmak üzere; hala, teyze, amca, dayı gibi yakın akrabalarla alakayı kesmek çok acı sonuçlar doğurmaktadır. Yakınlarımızla irtibatı devam ettirmek, onları görüp gözetmekten ise şu hayırlı sonuçlar ortaya çıkar. Ömür bereketlenir. Öyle ki, kişi aynı zamanı yaşayana göre daha başarılı ve hayırlı işleri yapmaya muvaffak olur. Allah’ın rızası kazanılır ve rızkı bollaşır. Hutbemi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in bir hadisi şerifiyle bitiriyorum: “Bir kimse, rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini isterse, akrabasını görüp gözetsin.(6) KAYNAK (1) Buhari, Edep, 12 (2) Ahmed, V,229. (3) Ra’d, 13/25 (4) Riyazü’s-Salihin, C.I s.370 (5) R,-Salihin, C.I s.363 (6) Riyazü’s-Salihin, C.I s.351 Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 30 2009 HUTBELERİ 1 MİRAÇ KANDİLİ 17-Temmuz Değerli Mü’minler! Önümüzdeki pazarı pazartesiye bağlayan gece, Peygamberimiz (s.a.v) in bütün insanlığı temsilen Cenab-ı Hakkın yüksek huzuruna kabulü anlamına gelen mübarek miraç kandilidir. Miraç kandili; sevgili peygamberimiz (s.a.v) in gecenin bir bölümünde Mekke’deki Mescid-i Haramdan, Kudüs’teki Mescidi Aksâ’ya, oradan da göklere seyahat ettirildiği mübarek gecenin adıdır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde “Kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini 3 baki olanla elde edileceğini ifade buyurmuştur. Aziz Müslümanlar! Yüce Peygamberimiz için pek büyük şan ve şerefle dolu olan miraç mucizesi, biz müslümanlar için de ilahi rahmet ve lütuflarla doludur. Miraç olayının biz müslümanlar için en önemli sonuçlarından birisi hiç şüphe yok ki dinin direği olan namazdır. Namaz bize bir miraç hediyesidir. Onun içindir ki “namaz mü’minin miracıdır.”(2) Nasıl ki yüce peygamberimiz Miraçta vasıtalardan arınmış olarak mevlâsı ile karşı karşıya geldi ise mü’min de namazda vasıtasız olarak doğrudan doğruya Rabbinin huzuruna çıkar. Sadece O’na kulluk etme ve sadece ondan yardım isteme fırsatı bulur. Eğer mü’min günde beş vakit namazını dikkatle ve huşu içerisinde kılacak olursa o namaz onun için bir miraç olur. Kul, onunla hakka yol bulur. Muhterem Mü’minler! Peygamberimizin miraçla ulaştığı yükseliş mertebesinden nasipdar olmak Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ’ya götüren Allah’ın şânı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.”(1) buyurmuştur. Muhterem Müslümanlar! Miraç mucizesi gerçekleştiği zaman müslümanlar korkunç bir baskı ortamında yaşıyorlardı. Mekke müşrikleri zulüm ve işkencelerini zirveye çıkarmışlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) iki büyük hamisini, amcası Ebu Talip ile sevgili eşi Hz. Hatice validemizi kaybetmiş ve iki büyük hüznü birden yaşamıştı. Taif’ten de beklediği desteği bulamadığı gibi üstüne üstlük büyük bir protesto ile karşılaşmış ve eli boş dönmüştü. Müşriklerin baskı ve zulümleri O’na hayat hakkı tanımayacak seviyeye ulaşmıştı. İşte Cenab-ı Hak böyle tehlikeli ve müşkil konuma gelmiş peygamberini hem teselli etmek, hem de azim ve kararlılığını yenilemek için katına davet etmiş, ona mucizelerini göstermiş, dinin sahibinin Allah olduğunda şek ve şüphe etmemesini ve O’na itimat ederek davasını sürdürmesini işaret etmiştir. Başarının fani güçlerle değil; 4 için iç dünyamızın kâmil bir şekilde düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Nefsimizin haddi aşan arzularından ve ihtiraslarından kendimizi alıkoymak çok önemlidir. Miraç gecesini ve miraç hediyesini bu manada fırsat olarak değerlendirelim ve henüz dünya hayatı son bulmadan manevi yükselişimize vesile kılalım. Miracın gökte olduğu kadar kendi semamıza yani kalbimize yapılması gereken bir yolculuk olduğunu unutmayalım. İbadet ve taatlerimizde Allah’a ulaşmanın gayreti içerisinde daha güzel bir dünya ve daha erdemli bir hayat için dua edelim. Bu manevi yükseliş gecemizin tüm Müslümanlara hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan niyaz ederek, miraç kandilinizi tebrik ederim. KAYNAK: 1-İsra/1 2-Nesai (Namaz/112) Hazırlayan: Veli TEPE Gündoğmuş İlçe Müftülüğü Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni Firhist’e Geri Dön 31 2009 HUTBELERİ 1 24-Temmuz KULLUKTA SAMİMİYET Aziz ve Muhterem Mü’minler! Allah’a inanan, onun gönderdiği dini benimseyen bir kimse bütün davranışlarını, hatta gönlünden geçen duyguları bile kontrol etmelidir. Çünkü gizlilik veya açıklık insanlar için söz konusudur. Allah-ü Teâlâ ise insanların gözlerden uzakta, gizlice yaptığı şeyleri bildiği gibi kalplerinden geçen duygu ve düşünceleri de bilir. İşte bu sebeple müslümanların ihlâs, samimiyet ve dürüst bir niyetle Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmeye çalışmaları şarttır. Niyet, o kadar önemlidir ki normal olan bir hareketi ibadete dönüştürebilir veya ibadet gözüken bir hareketi riyaya sokabilir. Niyetin önemini bildiren bir hadis-i şerifte 3 Allah’a karşı samimi olan bir mü’min, O’nun kullarına karşı da samimi olur. Samimiyet; insanın içiyle dışının bir olması, kalbinde hissettiklerini karşısındaki insana olduğu gibi yansıtması, alabildiğine dürüst ve açık olmasıdır. Kişinin gerçek düşüncelerini ve gerçek kimliğini hiç saklamadan, Allah’a vereceği hesabın dışında başka hiçbir hesap yapmadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samimi insanın tüm tavırları doğal ve içinden geldiği şekildedir. Bu doğallık ta insanlar üzerinde çok derin ve olumlu bir etki oluşturur. Samimi insanın bakışları, konuşması, üslubu, hali ve tavrı çok doğal ve etkileyicidir. Kalbinde Allah korkusu olan bir Müslüman hiçbir zaman küçük menfaatlere tenezzül etmez, dünyaya yönelik küçük hesaplar yapmaz. Onun gayesi hayatının her anında Allah’ın rızasını kazanabileceği davranışlarda bulunmaktır. Bu gaye ise ancak ihlas ve samimiyet ile elde edilebilir. Hutbemi, okumuş olduğum ayet-i kerimenin mealiyle Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sevgili peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır ”(1). Bu hadis-i şerif, insanın kazanacağı sevap ve günahlar ile yakından ilgili ve son derece önemlidir. Niyet bir işi Allah rızâsı için yapmayı kalpten geçirmektir. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malını meşrû olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken, Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek te aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur. Kalpten geçen düşünceler iyi niyete dayandığı zaman Allah katında değer kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu olması gerekir. Zira dil bir şeye niyet ederken kalp bu düşünceye katılmazsa niyet makbul olmaz. Başka bir hadis-i şerifte de Rabbimizin bizim şeklimize, kalıbımıza değil; kalplerimize baktığı, niyetlerimize değer verdiği ifade edilmiştir. Değerli Müslümanlar! 4 bitirmek istiyorum. “Ey habibim de ki: İçinizdekini gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi de bilir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.”(2) KAYNAK: 1) Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1 2) Âli Imrân, 3/29 Hazırlayan: Mesut ŞEN Elmalı Vaizi Firhist’e Geri Dön 32 2009 HUTBELERİ 1 31-Temmuz İSLAMDA HAYVAN HAKLARI Değerli Mü’minler! Görenler ve düşünenler için yeryüzünde yürüyüp dolaşan bütün canlılar, gökyüzünde kanat çırpıp uçan bütün kuşlar da insanlar gibi birer “ümmet”, düzenli birer topluluktur. İnsanlar gibi onlarda birer canlı sınıfıdır. Hepsi de Allah’ın kudretinin eseri olup O’nun verdiği rızıkla beslenmekte, O’nun verdiği canla yaşamakta ve üremekte, ilahi kudretin birer nişanesi olarak cinsler, türler oluşturmaktadır. Bütün bunları düzenleyen kanunlar Allah tarafından konulmuş olup O’nun varlığına, ilmine ve kudretine delalet etmektedir. O halde bütün canlıların bir hayat hakkı vardır. Onların hakkına riayet etmek lazımdır. Yüce rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Eğer Allah’ın (size verdiği ) nimetleri saymaya kalksanız sayamazsınız” bu3 dır. Hem de onlardan kimilerini yersiniz. Onları akşamleyin meradan getirirken sabahleyin meraya salıverirken de sizin için bir güzellik (ve zevk ) vardır. Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. (Onlar olmasa) canlar(ınız), büyük zahmetler çekmeden oraya varamazdınız. Şüphesiz ki rabbiniz çok şefkatli çok merhametlidir. Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır” buyurmaktadır. Muhterem Mü’minler! Allah (cc) Kainattaki hiçbir şeyi boş yere yaratmamış, Her şeyi ölçülü ve dengeli yaratmıştır. Hayvanların da bu dengede büyük bir rolü vardır. Eğer bu ölçüyü aşıp bilinçsizce, acımasızca onları yok edersek onların haklarına riayet etmezsek kötü sonuçları hem dünyada hem de ahirette bize dokunur. Şunu hiç hatırdan çıkarmamak lazımdır ki Hz peygamber (sav) hayvan haklarına çok riayet etmiştir. O, hayvanlara Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yurmaktadır. Evet, Rabbimiz bize sayamayacağımız kadar çok nimet vermiştir. Bunlardan bir tanesi de emrimize âmâde kıldığı hayvanlardır. Muhterem Mü’minler! Yüce dinimiz İslam bütün canlılara iyi davranılmasını emretmiş Peygamber efendimiz (sav) ise Merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceğini buyurarak can taşıyan her varlığa merhametli davranılmasını istemiştir. Hz. Enes’ten rivayet edilen diğer bir hadis-i şeriflerinde ise hayvanların öldürme maksadıyla bir yere bağlanıp hedef tahtası haline getirilmesini de yasaklamıştır. Değerli Mü’minler! Vicdan sahibi hiçbir insan evinde beslediği veya doğal hayatta karşılaştığı sahipsiz, dilsiz, derdini anlatma kabiliyeti olmayan canlılara eziyet etmez. O hayvanlar ki Onlarda bizim için birçok faydalar vardır. Nahl süresinde; Rabbimiz bu faydaları şöyle sıralıyor: Allah (cc) “Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma(nızı sağlayan şeyler) ve birçok faydalar var4 karşı şefkatli davranmak, onları aç ve susuz bırakmamak, onları dövmemek, yavrularını almamak, yuvalarını bozmamak, yarışmalar düzenleyerek dövüştürmemek, güçlerini aşan yük taşıtmamak gibi tavsiyelerde bulunmuştur. Zaman zaman geçmiş ümmetlerin iyi ve kötü haberlerinden örnekler anlatan Hz peygamber şöyle buyuruyor: “Günahkâr bir kişi çok susamış bir köpeğe zor şartlar altında su temin ettiği için Allah tarafından bağışlandı, bir kediyi hapsederek açlıktan ve susuzluktan ölmesine yol açan bir kadın da cehennemlik oldu.”7 Hutbeme Rum süresinin 41. ayetinin mealiyle son vermek istiyorum: “İnsanların kendi işledikleri kötülükler sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”8 KAYNAK: 1- İbrahim,34. 2- Buhari, Enbiya 54; Müslim. Birr,133. 3- Buhari, Enbiya 54; Müslim. Birr,133. 4- Nahl,5,6,7,8. 5- Ali İmran, 191. 6- Rahman, 7.8.9. 7- Buhari, şirb 91 8- Rum, 41. Hazırlayan: Ahmet CEBECİ Korkuteli Vaizi Firhist’e Geri Dön 33 2009 HUTBELERİ 1 TEVBE 07-Ağustos Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, iyilik ve kötülük konusunda bizleri aydınlatmış, iyiliği emredip kötülükten nehyetmiş, tercihlerimizde ise bizi serbest bırakmıştır. Buna karşılık yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı bildirmiş; iyilikleri ödülle, kötülükleri ceza ile karşılayacağını bildirmiştir. Bunun yanında günah işleyen kullarına, tövbe ve bağışlanma imkanı da vermiştir. Tevbe, kulun işlediği bir günahtan pişmanlık duyup, bir daha işlemeyeceğine dair yüce yaratıcıya söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Af dileme isteği, kulun hatalarından dolayı vicdanında duyduğu rahatsızlıktan ortaya çıkar. Günahlar, Allah’ın rızası ile kul arasında bir perdedir. Bu perdenin ortadan kalkması, kişinin yapacağı tevbeye bağlıdır. Sevgili peygamberimiz (sav), kulların günah iş3 bu pişmanlıktan dönmemek, dil ile istiğfar etmek, fiilen de günahı terk etmekle mümkün olur. Bunun yanında, kul ve kamu hakkı içeren konularda tevbenin kabul edilebilmesi için öncelikle hak sahiplerinin hakkını vermek ya da onlarla helâlleşmek gerekir. İşte böyle bir tevbe Kur’an’ da içtenlikle yapılan tevbe olarak ifade edilmiş ve şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler Allah'a içtenlikle tövbe edin...”[4]. Kıymetli Müminler! İnsanları hayata bağlayan unsurların başında inanç ve ondan kaynaklanan ümit gelmektedir. İşte tevbe ve beraberinde gelen bağışlanma duygusu, günaha dalarak ümidini yitirmiş kişilerin yeniden hayata bağlanması ve yaşayışında ortaya çıkan çileli durumlara katlanmasını sağlar. Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler, bilerek veya bilmeyerek günah işlediklerinde hemen Allah'a yönelip tevbe etmelidirler. Çünkü Yüce Allah samimiyetle ve şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri kabul edeceğini, günahları bırakıp kendine Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön leme ve tövbe etmeleriyle ilgili şöyle buyurmuştur. “Her insan günah işleyebilir. Günah işleyenlerin en hayırlıları ise tövbe edenlerdir”[1]. Değerli Müminler! Tevbe bütün mü’minlere emir ve tavsiye edilen bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ın kendilerini mükellef kıldığı her hususu, ne kadar gayret etseler de gereği gibi yerine getiremeyip hata yapabilirler. Bunun için yüce Rabbimiz: “Ey müminler hepiniz Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz”[2] buyurmuştur. Sevgili peygamberimiz de, kulların tövbe etmesinden Allah Teâlâ’nın hoşnut olacağını şu şekilde dile getirmiştir: “Kulunun tövbesinden dolayı Allah Teâlâ’nın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde devesini kaybedip de bulduğu andaki sevincinden daha fazladır”[3]. Muhterem Cemaat! Tevbenin Allah katında makbul olması için; içten gelerek, tam bir ihlasla yapılması gerekir. Bu da kalp ile pişman olup 4 yönelenlerden razı olacağını bizlere açık bir şekilde bildirmiştir. Zira günahkârlar için yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Hutbemi, Şûrâ Süresi 25. ayetin meâli ile bitiriyorum: “Allah, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir”[5]. KAYNAK: [1]İbn Mâce, Zühd, 30 [2]Nûr, 31 [3]BuhârÎ, Deâvât, 4. [4]Tahrîm, 8. [5]Şûrâ, 25. Diyanet Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 34 2009 HUTBELERİ 1 14-Ağustos Kulluğun İmtihanı: Sabır Muhterem Mü’minler! Yüce Allah Şura Suresi 43. ayette “Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.” (1) buyurmaktadır. Sabır; acı ve kedere, sıkıntı ve zorluğa, başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Mü’minin dünyada başına gelen acı olaylar, gönlünü daraltan sıkıntılar ve beklemediği ölümler karşısında yegane sığınağı sabırdır. Rabbimizin güzel isimlerinden birisi de ‘es-sabur’dur. Çok sabredici olmasıdır. Kul, karşılaştığı sıkıntı ve meşakkatlere; feryat etmeden, her şeyin Allah’ tan geldiğinin bilinci ile tahammül gösterip bunu uhrevi bir mükafata dönüştürmelidir. Aziz Cemaat! İnsanların hayat boyunca birçok sıkıntı ve zorlukla karşılaşması bir yaratılış gereğidir. Kur’an bütün bu acılara sabır ile karşı koymamızı, ilahi imtihanı ancak böylelikle kazanabi3 peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül ederek sabretmişlerdir. Nitekim Kur’an onlardan şöyle bahseder: “İsmail’i, İdris’i, Zülkif’i de hatırla. Bunların her biri de sabredenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.” (6) Sabır, insanın öfke anında öfkesini yutması, kendisine yapılan kötülüklere karşı iyilikle mukabelede bulunması, şeytanın ve nefsinin kışkırtmaları karşısında günah işlemekten sakınması, musibet ve sıkıntılar karşısında metanetli olması ve son nefesine kadar Allah’a ibadette daim olması demektir. Mü’min daima bir sabır insanıdır. Sabırsızlık, insanı isyana ve haddi aşmaya sürükler. Hz. Peygamber (sav) : “Ayağımıza batan dikene varıncaya kadar başımıza gelen, tüm sıkıntı, hastalık, keder ve yorgunlukların günahlarımızın bağışlanmasına vesile olacağını bizlere müjdelemiştir.”7 Sevgili Kardeşlerim! Sabretmek; haksızlıklara, insan şahsiyetini rencide edici tavırlara katlanmak, zillete razı olmak anlamına gelmez. Bunlara karşı Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön leceğimizi vurgulamaktadır. Zira Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Biz sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve mahsullerden eksiltme ile deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir musibet gelince ‘biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz’ derler.” (2) Hz. Peygamber (s.a.v) “Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” (3) sözüyle bir felaketle ilk karşılaşıldığı zamanki sabrın önemini vurgulamıştır. Değerli kardeşlerim! Müslüman sabrı sadece bela ve musibetlere karşı değil, aynı zamanda günaha girmeme ve ibadetlerin devamlılığında da göstermelidir. En zor anında dahi Allah’ın emir ve yasaklarına sabır ve sadakatle bağlanmalıdır. Zorluklarda olduğu kadar güzel olan her şeyde kararlılık ve istikrar gösterip bir ömür boyu böyle devam etmek gerçek sabırdır. Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah (c.c) :“Allah sabredenleri sever.” (4) ve“Allah sabredenlerle beraberdir” (5) buyurarak sabırlı olan kullarına karşı sevgisini ortaya koymuştur. Muhterem Mü’minler! Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bütün 4 tavır almak mücadele etmek gerekir. İnsanın kendi iradesi ve gücüyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması sabır değil; acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (sav): “Ya Rabbi acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” (8) diye dua etmiştir. Sabır, aydınlıktır. Sabır, genişliğin anahtarıdır. Sabrın sonu selamettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Rabbimiz bizi, sabrı zor imtihanlara tabi tutmasın. Başımıza gelene de isyansız, günahsız sabretmeyi kolaylaştırsın.Yüce Rabbimizin sabredenleri müjdelediği ayeti kerime ile sözlerimi bitiriyorum. “İşte onlar sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleri ile mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleri ile karşılanırlar.” (9) KAYNAK: 1- Şura Suresi 42/43 3- Buhari, Cenaiz, 32 5- Bakara Suresi 2/153 7- Buhari, Sahih, Merda, 1 9- Furkan Suresi 25/75 2- Bakara Suresi 2/ 155- 156 4- Al-i İmran Suresi 3/146 6- Enbiya Suresi 21/85-86 8- Buhari Cahad, 25 Hazırlayan : Şerife G. Bilgi İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 35 2009 HUTBELERİ 1 21-Ağustos ORUCUN HAYATIMIZDAKİ YERİ Muhterem Müslümanlar! “Sizden Ramazan ayına kavuşanlar oruç tutsun.” (1) İşte bu emir yeryüzünde milyonlarca müslümanı harekete geçirmiştir. Canları sıkılmış, ruhları daralmış, hak ve hukuk düzenlerine gölge düşmüş Müslüman toplumun ramazan ayına olan muhabbeti takdire şayandır. Değerli Mü’minler! Oruç belli bir süre yememek, içmemek gibi basit bir olay değildir. Oruç daima bize Allah’ı hatırlatarak sorumluluk duygusunu geliştiren köklü bir irade terbiyesi, insanı kötülüklerden temizleyip çirkin davranışlardan uzaklaştıran, iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir. “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.”(2) Bu 3 kadar isabetli bir gerçek olduğunu bir daha anlarız. Teravih namazları sayesinde camilerle ayrılığımız sona erer, gönüllerimiz incelir, kalplerimiz yumuşar, bütün bu güzellikleri bizlere bahşeden Rabbimize yönelişimiz artar. Ramazan ve oruçla sosyal adalet gelişir. Bu anlayışla sosyal barış tesis edilir ve hasretini çektiğimiz yardımlaşma ve dayanışma tekrar insanları bir araya getirir. KAYNAK: 1-Bakara/ 185. 2-Bakara/ 183. Hazırlayan: Saliha MANCA İl Vaizesi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön emrin muhatabı olan bizlerle Allah (c.c) arasında sevgi oluşur. Oruç kötülüklere kalkan olur. Oruç ibadeti iç dünyamızı tedavi eder. Anlayış ve kavrayış melekelerimizi geliştirerek zihin ve ümit dünyamızı zenginleştirir. Aziz mü’minler! Sahur yemeklerine olan rağbetimiz bizleri seher vaktiyle tanıştırır. Bir de sahura kalkmışken iki rekât namaz kılıverirsek gece kulluğumuzun tadını almış oluruz. Bu güzelliklere ilaveten bedenimizin, malımızın şükrünü ifa eder bedenen ruhen ve ahlaken temizleniriz. Ramazanda zenginlerimiz ve muhtaçlarımız arasındaki sıcak temas insanların birbirini sevmesine sebep olur. Sofralarımız misafirlerimizle neşelenir, bereketlenir. Değerli Müslümanlar! İftar sofraları vasıtasıyla akrabalar ile iletişimimizi kuvvetlendiririz. Bu sebeple bağların kuvvetlenmesinin farz, zayıflatılmasının haram olduğu hususunun ne 4 Firhist’e Geri Dön 36 2009 HUTBELERİ 1 28-Ağustos AĞUSTOS AYI VE ZAFERLERİMİZ Değerli Kardeşlerim! Tarih; bir milletin, millet olmasının temel şartlarından biridir. Millet olmamızda dinimizin, dilimizin, tarihî değerlerimizin, örf, âdet ve geleneklerimiz ile diğer kültür ve medeniyet eserlerimizin yeri ve önemi çok büyüktür. Yüce Türk milletinin, vatanımızı işgal edenlere karşı kazanmış olduğu büyük zaferin 87. yıldönümünün mutluluk ve heyecanını yaşamaktayız. I. Dünya Savaşını takip eden süreçte adım adım kazanılan zaferlerin en son ve birleştirici halkası olan 30 Ağustos Zaferi Türk milleti için büyük bir bayram olmuştur. Muhterem Müslümanlar! Dini, vatanı ve milleti için savaşta 3 bilinçle vatanlarını korumak için savaşmış, canlarını feda edip zaferlere ulaşmış ve bu cennet vatanı bizlere emanet etmişlerdir. Değerli Mü’minler! Yeryüzünün en güzel coğrafyasında, uğruna en çok şehit verilmiş bir vatanda yaşadığımızı, millet olarak dünya tarihinde çok uzun bir geçmişe ve millî bir kimliğe sahip olduğumuzu aklımızdan asla çıkarmayalım. Teknolojinin hızla geliştiği çağımızda yeni yetişen neslimizi kendi öz toplumuna yabancı bir kişi durumuna düşmekten korumalıyız. Bunun için gençlerimize kendi tarihini, dilini, dinî ve ahlâkî değerlerini, vatan sevgisini, örf ve âdetlerini tam olarak öğretmeliyiz. Bu büyük zaferin yıldönümünde, başta zaferin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm gazi ve şehitlerimizi, minnet ve şükranla anıyoruz. KAYNAK: 1- Ali-İmran, 169/170 2- Riyazussalihin Cilt 2, H.No.1340 Hazırlayan: Mehmet Muslu Kemer Müftüsü Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ölenlere şehit, kalanlara ise gazi denir. Şehitlik peygamberlik rütbesinden sonra en büyük rütbedir. Şehitler tahayyül edilemeyecek derecede üstün bir değere mazhar olacaklardır. Bu konuda Yüce Rabbimiz: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (1) Sevgili Peygamberimiz (sav) de: “Cennete giren hiçbir kimse, bütün dünyaya sahip olacak olsa dahi tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez. Ancak şehitler müstesna. Şehitler kendilerine yapılan hürmet ve ikramı, şehitliğin faziletini gördüklerinden dolayı dünyaya dönüp de tekrar on defa şehit olmayı arzu ederler.” (2) buyurmuşlardır. İşte kahraman ecdadımız hep bu şuur ve 4 Firhist’e Geri Dön 37 2009 HUTBELERİ 1 04 - Eylül ZEKÂT VE YARDIMLAŞMA Değerli Mü’minler! Zekât İslamın beş ana esasından biridir. Hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. En güzel yardımlaşma sistemi olan zekât; dince zengin sayılan kişilerin, mallarından belli bir kısmını, Allah’ın sarfedilmesini emrettiği yerlere vermesidir. Zekâtın kelime anlamı “artma, çoğalma, arıtma, bereket”tir. Zekât, malı arttırır ve bereketlendirir. Aynı zamanda Allahın malda koyduğu fakirin hakkını yerine getirerek malı temizler. Mala karşı aşırı düşkün olan nefsimizi de cimrilikten temizler. Kıymetli Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’de zekât 30 ayette geçmektedir. Bunun 27 tanesi namazla birlikte ifade buyrulmaktadır. Ayetler bize en berrak inançla beslenen müminin namazla kişisel olgunluğa, zekatla toplumsal bütünleşme ve dayanışmaya ulaşma imkanını ifade eder. Namaz 3 izah edilmiş; halini ifade edip isteyemeyenlerin, akrabalık bağı olanların, ihtiyaç sahiplerinin aranıp bulunması tavsiye edilmiştir. Zengin zekâtını verirken titiz bir şekilde hesaplamalı, fakiri asla gücendirmemelidir. Gönüllü olarak zekât verilmesi, başa kakılmaması, fakire eziyet edilmemesi, mahcup edilmemesi özellikle vurgulanmıştır. Sağ elinin verdiğini, sol elinin görmemesi gerekir. Kur’an-ı Kerim gösteriş, başa kakma ve gönül kırmayla yapılan sadakayı iptal edeceğini; yapılmamış kabul edeceğini ifade buyurmaktadır. (4) Fakir de alırken asla mahcup olmamalıdır. Zira zengin borcunu ödemekte, fakir hakkını almaktadır. Değerli Mü’minler! Zekât zengin ile fakir arasında dostluk ve barış oluşturur. Tüm Müslümanların bir vücut ve birbirini düşünen kardeşler olduklarını hissettirir. Maddi durumu iyi olanların geçim sıkıntısı çeken kardeşlerini arayıp bulması, yardımına koşması toplumda birlik ve beraberliği meydana getirir. Merhamet ve sevgiyi çoğaltır. Toplumsal barışı güçlendirir. Malımızı Allah için verirken malın temizlendiğini, bereketlendiğini mutlaka düşünmeliyiz. Zekâtı verilmeyen malların ahirette azaba sebep olacağı ifade edilerek şöyle buyrulmak- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve Zekât kişinin Allaha yaklaşmasını, rızasını kazanarak dünya ve ahirette kurtuluşa ermesini sağlar. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de cenneti hak edenleri, takva sahiplerini, iyilik sahiplerini, sayarken namaz kılanlar ve zekat verenleri de anmıştır.“Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin” (1) Yine lokman suresinin ilk ayetlerinde “Onlar, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren kimselerdir. Onlar ahirete kesin olarak inanırlar. İşte onlar Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(2) buyurmaktadır. Değerli Kardeşlerim! Peygamber efendimiz (sav) “Zekat islamın köprüsüdür” buyururken bir başka hadisi şerifte de “Malınızın zekatını vermeniz İslamınızı tamamlar, fakirin malınızdaki hakkını yerine getirir” (3) mesajını vermektedir. Evet, zekat İslam’ın köprüsüdür. Kulu Allah ile, kişiyi içinde yaşadığı toplumla, zengini fakirle, dünyayı ahiretle, maddeyi mânâ ile birleştirir. Zekat insanın kalbini cimrilikten, malını kirden temizler. Fakirin kalbini kin ve hasetten arındırır; böylece toplumda huzur olur. Kur’an’da zekâtın kimlere verileceği 4 tadır. “Altını ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar (yok mu), bunlara pek acıklı bir azabı müjdele.”(5) Muhterem Müslümanlar! Peygamberimiz bizim en büyük örneğimizdir. Onun en önemli özelliği cömertliği idi. İnsan bencillik ve cimrilikten kurtulup darda kalmış kardeşlerine yardım ederse peygamberimizin ahlakıyla da ahlaklanmış olur. Zekat fakir, kimsesiz, yetim, borçlu gibi yardıma ihtiyaç duyanlar için bir sosyal güvenlik sistemidir. Müslüman bunu bir ibadet şuuru ile yapar. Toplumun barış, sevgi ve merhamet hisleriyle birbirine bağlanmasını sağlar. Zekat; düşmanlık, kamplaşma sınıflar arası huzursuzluğu ortadan kaldırır. Aynı zamanda ekonomik canlılığı da getirir. Sermayenin durgunluğunu önler, parayı ekonomiye kazandırır. Piyasada talebi arttırır, yatırımı teşvik eder. Bilinmelidir ki zekat hem dünya hem ahiret mutluluğunun vesilesi olabilir. KAYNAK: 1) Nur; 56. 2) Lokman; 4-5. 3) Hadis Ans., C:6,s.346. 4) Bakara; 264. 5) Tevbe; 34. Hazırlayan: Melek ERDEM İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 38 2009 HUTBELERİ 1 KADİR GECESİ 11 - Eylül Muhterem Müslümanlar! Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesine yaklaşmış bulunmaktayız. İnşallah önümüzdeki salı gününü çarşamba gününe bağlayan gece “kadir gecesi” olacaktır. Şimdiden Kadir gecenizi tebrik eder, Cenab-ı Hak’tan bütün insanlık için hayırlara vesile kılmasını niyaz ederim. Değerli Mü’minler! Zaman ve mekânlar kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir gecesini bin aydan daha hayırlı kılan da yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bu gece inmeye başlamasıdır. Yüce rabbimiz, kadir gecesinin kıymetini 3 için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler." "Biz Kur'an'dan, mü'minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz..." (2) ayetleriyle dile getirilmektedir. Muhterem Müslümanlar! Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi; ilahi rızayı kazanmak, günahlardan arınmak, hayatına yeni bir başlangıç yapmak isteyen Müslümanlar için bulunmaz imkânlar sunmaktadır. Bu nedenle manen bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen, dolayısıyla yaklaşık seksen küsur yıllık bir insan ömrüne bedel olan bu geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz. Öncelikle işlediğimiz günahlardan pişmanlık duyarak bunları bir daha işlememeye söz vermeliyiz. Bol bol namaz kılmalıyız. Özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulamalı, kendimizle hesaplaşmalı, iyi ve güzel davranışlarımızı artırmaya, kötü davranışlardan uzaklaşarak kalbimizdeki manevî kirleri temizlemeye çalışmalıyız. Kendimiz, ailemiz ve milletimiz için dua etmeliyiz. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön beyan eden surede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz biz onu (Kur’ân’ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(1) Aziz Mü'minler! Kadir gecesi, azamet ve şeref gecesi demektir. Kadir gecesini gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu, bu mübarek gecede inmeye başlayan Kur'an-ı Kerîm'i okumak ve onun mesajlarını anlamaktan geçer. Değeri Kur’an’a dayanan bir gecenin, en güzel ihyası yine Kur’an’a yönelmekle olacaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamayı hedefler. Aklımızı, gönül dünyamızı aydınlatır. Manevi varlığımızı karartan her türlü kötülük ve olumsuzluktan bizleri arındırır. Ahlaki değerlere yöneltir; huzurlu bir ruh yapısına ulaştırır. Kur'ân'ın bu özelliği, "Gerçekten bu Kur'an, en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü'minler 4 kardeşliği hâkim kılmalıyız. Değerli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu mübarek gece ile ilgili olarak, “Kim inanarak ve sevabını Yüce Allah’tan umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse onun geçmiş günahları bağışlanır” (3) buyurmuş ve bu gece, “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet” (4) diye dua etmemizi tavsiye etmiştir. Ramazan ayının son on gününde, itikâfa girmiş ve namaz ibadetine ağırlık vermiştir. Bin aydan daha hayırlı olan bu geceyi ihya etmek, insan için ne büyük bir kazanç ve ne büyük bir mutluluktur. O gece; müminler için baştan sona kadar selâmdır, hayırdır, berekettir. Ne mutlu bu geceye kavuşup ihya edebilenlere! KAYNAK: 1- Kadir;1-5. 2- İsra; 9,82. 3- Buhârî; “Fadl-u Leyleti’l-Kadr”, 1. 4-Tirmizî; “Deavât”, 84. Hazırlayan: Nazif Fethi YALÇINKAYA Alanya/Mahmutlar Vaizi Firhist’e Geri Dön 39 2009 HUTBELERİ 1 18 - Eylül AMELLERDE SÜREKLİLİĞİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Biz Müslümanlar; bizi yarattığı, bize sayısız nimet verdiği için Yüce Allah’ı rabbimiz biliriz. Allah (cc) ın bizim Rabbimiz olması ona karşı kulluk görevimizi yerine getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Allah’ın verdiği sayısız nimetlere karşı şükür konusunda kayıtsız kalmamamız gerekir. İnsanın Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak amacıyla yaptığı bütün faaliyetlere biz kısaca “ibadet” diyoruz. Buluğ çağından başlayıp hayat emanetinin teslim edilmesine kadar devam eden bu ibadet görevi insanın aynı zamanda yaratılış gayesidir. Aziz Cemaat! Yüce Rabbimiz, kendisine karşı kulluk borcunun tek bir şekille ifade edilmesini murad etmemiş; aksine bizlere birçok şe3 fıtrî özelliklerine, sağlık durumlarına ve hayat şartlarına göre özel kurallar ve ruhsatlar vardır. Bunun dışında ramazandan ramazana veya cumadan cumaya ibadet etmek, bizim dinimizin ibadet anlayışına uygun düşmemektedir. Aksine buluğ çağından ruhumuzu teslim edinceye kadar aralıksız bir şekilde Allah’a ibadet etmeliyiz. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” buyurmaktadır. Bir başka ayette “namazlara devamlılık” da müminlerin özellikleri arasında zikredilmektedir. Süreklilik, ibadetin özünde vardır. İbadet sürekli olursa hayatın tamamı ibadete dönüşebilir. Hayat ibadete dönüşünce kul Allah ile adeta istişare ile hareket eder. Neticede bu kulluk kişiliğe dönüşür. İşte kişiliğe dönüşen kulluğun adı takvadır. İbadette devamlı olmak insanın Allah’a kulluktaki samimiyetini gösterir. Sevgili Peygamberimiz (sav)’e “en güzel amel hangisidir?” diye sorulunca; “az da olsa devamlı olandır” cevabını vermiştir. Yine Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kilde rızasını kazanma yolunu göstermiştir. İbadet ömürde bir defa hacdır, zenginsek yılda bir defa zekâttır, kurbandır, her gün beş vakit namaz kılmaktır, ramazan ayında oruç tutmaktır, akrabalık bağlarını sıcak tutmaktır; hülasa bütün iyiliklerdir, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de emrettiği bütün güzelliklerdir. Muhterem Müminler! Cenab-ı Hak, engin rahmetinin bir sonucu olarak ramazan ayı, kadir gecesi, cuma günü, seher vakti gibi bazı özel zaman dilimlerinde yapılan ibadetlere ayrı bir değer vermiştir. Bu zamanlarda Müslümanlar olarak bizler ibadetlerimize yoğunluk kazandırırız. Ancak diğer günler de kulluğun yerine getirilmesi, ibadetlerin yapılması için önemli ve anlamlıdır. Çünkü ibadet ve amel Allah-ü Teala’ya karşı kulluğun özel ifadeleridir. Kulluk süreklilik ister. Kullukta kesintiye yer yoktur. Allah’a karşı kullukta tatil, izin, ara verme, istirahat gibi dünyaya ait işlerde görülen kavramlar yoktur. Allah’a karşı kullukta sadece insanın 4 Ashaptan Alkame (r.a.)’ nin mü’minlerin annesi Hz. Aişe annemize Rasulullah’ın ibadetini sorduğunda onun verdiği cevap ilginçtir: “O’nun ameli hafif ama sürekli yağan yağmur gibiydi.” Bizler de Rasulullah Efendimizin yolundan gidelim. Hayatımızı ibadetlerle süslemeye devam edelim. İbadetlerimizde devamlılığı esas alalım. Unutmayalım ki taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir. KAYNAK: 1- Hicr; 99. 2- Mü’minûn; 9. Mearic; 23. 3- Buhari; İman 32. 4- Buhari; Savm 63. Rikak 17. Hazırlayan: Mehmet SEVEN Alanya İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 40 2009 HUTBELERİ 1 RAMAZAN BAYRAMI 20 - Eylül Muhterem Müslümanlar! Mübarek ramazan ayına veda etmiş ve nihayet bayrama kavuşmuş bulunuyoruz. Kadrini kıymetini bilip değerlendirebildiysek ne mutlu bizlereP Bize emanet olarak verilen hayatı ve bereketli günleri iyi değerlendirerek ebedi mutluluğa ulaşmak hepimizin özlemi ve hedefi olmalıdır. Bunun da nasıl elde edileceği, hutbemin başında okuduğum Ayet-i celilede şöyle beyan edilmektedir: “Temizlenen, Rabbinin adını anıp ona kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (1) Değerli Mü’minler! Bayram günleri bir aylık nefisle mücadelenin sonunda, artık yiyip içeceğimiz, meşru ölçüler dahilinde dost ve akrabalarla sevinçlerimizi paylaşacağımız günlerdir. Bu günler Müslümanların oruç ve diğer ibadetlerle nefislerini terbiye ettikleri, Allah’ın 3 sevinsin. Mü’min kardeşlerimizle varsa aramızdaki dargınlık ve kırgınlıklar sona ersin. Sevgi, saygı, af ve müsamaha yolları açılsın. Değerli Müminler! Dini duyarlılığımızı ve ibadetlerimizi sadece bir ayla sınırlandırmayalım. Bilelim ki Rabbimiz bize verdiği nimetleri, sadece belirli vakitlerde vermiyor. Daimi nimetler, daimi şükür ister. Ramazan ayında kazandığımız güzellikleri bu aydan sonra da sürdürelim. Muhterem Mü’minler! Bayramlar, birlik ve beraberliğin pekiştiği, dargınlık ve kırgınlıkların giderildiği müstesna günlerdir. Bayramlar büyüklerin, yaşlıların, hastaların ziyaret edilerek gönüllerinin alındığı önemli günlerdir. Yine bayramlar, komşularla olan irtibatımızın daha da güçlendirilmesi, hal ve hatırlarının sorulması gereken günlerdir. Birbirlerini Allah rızası için ziyarette bulunanların yüce rabbimizin sevgisine ve affına nail olacaklarını, ömürlerinin bereketlenip rızıklarının artacağını iki cihan serveri Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön emirlerine riayet etmenin hazzını yaşadıkları sevinç ve şükür günleridir. Aziz Mü’minler! İmanımızın sesine kulak vererek bayramın manevi havasını beraberce teneffüs etmek üzere camilerimize koştuk ve bir araya geldik. Camiye gelişimiz ve bu manevi atmosferi birlikte yaşayışımız, bizde kalıcı güzel izler bırakmalıdır. Bu da ancak kendimizle baş başa kalarak, nefsimizi hesaba çekerek ve hayatı sorgulayarak ibret almakla mümkündür. Muhterem Mü’minler! Bayramı bir tatil anlayışıyla değil, manasına uygun şekilde değerlendirelim. Günlük koşuşturmaların telaşıyla arayamadığımız, geçim meşgalesiyle hal ve hatırlarını soramadığımız yakınlarımızı, dostlarımızı bu bayramda da unutmayalım. Mümkünse bizzat gidip ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak gönüllerini alalım. Özellikle anne-baba, dede-nine gibi yakın akrabalarımızın ve yaşlıların dualarını alalım. Verebileceğimiz küçük hediyelerle fakirler, yoksullar, yetimler ve çocuklar 4 efendimiz (sav) şöyle haber veriyorlar: “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse Yüce Allah’tan korksun ve yakınlarını ziyaret etsin ve onları görüp gözetsin.”(2) Aziz Cemaat! Bu mübarek bayram gününde dünyanın çeşitli yerlerinde zulüm ve işkence altında inleyen insanlar için dualar edelim. Bu güzel vatanımızda birlik ve beraberlik içinde yaşama nimetinin önemini hatırlayarak bu vatanı bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi de rahmetle yâd edelim. Ramazan bayramınızı tebrik ediyor; ülkemiz, milletimiz ve İslam âlemi için nice hayır ve güzelliklere vesile olmasını diliyor bizleri günahlarımızın affedildiği, cennet ve cemal-i ilahiyye ile müşerref olacağımız gerçek bayramlara ulaştırmasını yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. KAYNAK: (1) A’lâ: 87/14-15 (2) Buhari, Cilt 3, Kitabü’l-Büyu’ 13. bab Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 41 2009 HUTBELERİ 1 25 - Eylül EĞİTİMİN HAYATIMIZDAKİ YERİ Muhterem kardeşlerim! Bir adı da terbiye olan eğitim, insanın doğumundan ölümüne kadar devam eden bir faaliyettir. Peygamberler bunun için gönderilmiş, kitaplar bunun için indirilmiştir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz: “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi ne güzel yaptı” (1) buyurmuş; Cenab-ı Hak da Sevgili Peygamberimiz (sav)’ e hitapla: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (2) buyurmuştur. Değerli Müslümanlar! Eğitimin hedefi insana, hayatın her alanında kendine lazım olan bilgiyi vermek; ona hayatta lazım olacak beceriyi kazandırmak; onu yüksek manevî değerlere sahip kılmaktır. İnsanın kendisini ve varo3 yaşatmak için de vakıflar kurmuşlardır. Eğitim öğretime önem vermişler, keşifler, buluşlar yapmışlar ve uzun yıllar dünyada bilimin önderi olmuşlardır. İlme, eğitim ve öğretime gereken önemi vermedikleri dönemlerde de gerilemişler, çöküntüye uğramışlardır. Muhterem Müslümanlar! Geleceğimizin varisi çocuklarımızın ve gençlerimizin bilgili, becerili ve insanlığa faydalı nesiller haline getirilmesi ancak eğitimle mümkündür. Sevgili peygamberimiz (sav) “Bir babanın evladına bırakabileceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye” (5) olduğuna vurgu yapmıştır. Allah’a şükürler olsun, genç bir nüfusa sahibiz. Bu gerçekten hem büyük bir nimet hem de büyük bir sorumluluktur. İyi eğitim almaları çocuklarımızın ve gençlerimizin hakkı olduğu gibi, bu imkânı sağlamak da bizim önemli vazifelerimizdendir. İnsani ve ahlaki değerlerin her gün erozyona uğradığı bir dünyada yaşıyoruz. İslam’a ve insanlığa faydalı hizmetlerde bulunacak insanlara Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön luş gayesini bilmesi, bu gayeye uygun yaşaması ancak iyi bir eğitim ve öğretimle olur. Yüce dinimiz İslam, insanı bilgiye ulaştıracak bütün yolları açık tutmuş; ilim öğrenmek için zaman, mekan ve yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiştir. Muhterem Müminler! Bir kurumun, bir toplumun, bir devletin gelişmesi ve refahı eğitimli, yetişmiş insanların varlığına bağlıdır. Bu yüzdendir ki Peygamberimiz (s.a.v)’in getirdiği dinin ilk mesajları “Oku”, “Allah kalemle yazı yazmayı öğretti” (3) ve “Yazan kaleme yemin olsun” (4) gibi eğitim ve öğretimin önemini vurgulayan ayetler olmuştur. Bu ayetlerden ilham alan Müslümanlar, ilmin kendilerine farz olduğu şuuru ve alimlerin peygamberlerin varisleri olduğu düşüncesi ile eğitim-öğretim müesseseleri kurmuşlardır. Camileri inşa ederken hemen yanı başında medrese, kütüphane ve öğrencilerin barınacağı yurtlar inşa etmişlerdir. Bunları 4 bugün, dünden daha ziyade ihtiyacımız vardır. Bunun yolu da eğitimden geçmektedir. Çünkü insanın en büyük düşmanının cehalet, en büyük huzursuzluk kaynağının da ahlaki yozlaşma ve bozulma olduğu aşikardır. Bunun çözümü ise ancak çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitilerek geleceğe hazırlanmasıyla mümkündür. Değerli Kardeşlerim! Bilgi sahibi olanlarımız öğretmekle, maddi imkanı olanlarımız da okul yaptırarak, eğitim araç ve gereçlerini alarak veya yoksul öğrencileri okutarak eğitim faaliyetlerine katkıda bulunabilir. Unutmayalım ki eğitimli gençliği olmayan bir milletin geleceği de yoktur. KAYNAK: 1- Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 12. 2- Kalem; 4. 3- Alak;1,4. 4- Kalem;1. 5- Tirmizi, Birr 33. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 42 2009 HUTBELERİ 1 02 - Ekim CAMİLERİMİZ VE DİN GÖREVLİLERİMİZ Aziz Müslümanlar! İslamiyet toplumsal dayanışmayı sağlamayı hedef edinen birleştirici ve bütünleştirici bir dindir. Bu durum toplumların kardeşlik içinde bulunmaları, birlik ve beraberliklerini sağlayabilmeleri, güçlü olabilmeleri ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı kendilerini koruyabilmeleri açısından oldukça önemlidir. Parçaları bir araya toplayan, bir şeyin bir kısmını diğer kısmı ile bir araya getiren, uzlaştıran ve barıştıran anlamlarına gelen cami toplumda ortak bir şuurun oluşmasına önemli katkılar sağlayan bir müessesedir. Camiler, toplumun her kesiminden insanların herhangi bir ayrım gözetilmeksi3 met vermektedirler. Ülkemizdeki tüm camilere ibadet maksadıyla gelen milyonlarca insanımız dini konularda aydınlatılmaktadır. Camilerin fonksiyonlarından söz ederken, buralarda hizmet veren din görevlilerini de gözardı edemeyiz. İmam, yaşamış olduğu yerde en çok saygı duyulan, hal ve yaşayışı ile herkese örnek olan bir şahsiyettir. O, doldurduğu mihrabın Resûlullah (s.a.s.)'in makamı olduğu bilinciyle hareket etmekte, cemaate sadece namaz kıldırmakla kalmayıp, aynı zamanda dinî ve sosyal meselelerde de onlara yardımcı olmaktadır. Din görevlilerimiz, dinin aşırılıklardan uzak olarak özüne uygun bir şekilde anlatılmasında, küskünlüklerin ortadan kaldırılmasında, toplumsal barış ve uzlaşmanın sağlanmasında ve bireyler arasında karşılıklı anlayış birliğinin teşekkülünde önemli görevler üstlenmektedirler. Değerli Müslümanlar! İnsanların birbirinden adeta kaçmaya çalıştığı, hal ve hatır sormanın unutulduğu, küçücük menfaat uğruna insanların birbirine düştüğü, iki kişinin birbirine selam vermek- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön zin bir araya geldikleri, kaynaştıkları, aynı heyecanı yaşadıkları, kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularının doruk noktasına ulaştığı kutsal mekânlardır. Camilerde cemaatle kılınan günlük namazlar; cuma, teravih, bayram namazları gibi toplu ibadetler; imamın önderliğinde, tek Allah'a kulluk için her türlü mesleki, sosyal, kültürel statü farkları ve imtiyazları bir kenara bırakarak yekvücut tutulan saflar, toplumsal kaynaşma ve bütünleşmenin en canlı örnekleridir. Muhterem Mü’minler! Camiler, İslâm'ın ilk dönemlerinden itibaren müslümanların hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Bu amaçla Hz Peygamber, hicretten sonra Medine'ye varır varmaz Mescidi Nebevi’yi inşa ettirmiştir. Asrı saadette Müslümanlar bu anlayışın sonucu olarak camiyi ibadet edilen, ilim öğrenilen, siyasî ve sosyal işlerin görüşülüp karara bağlandığı, ordu karargâhı, elçilerin kabul edilip diplomatik görüşmelerin yapıldığı bir yer olarak kullanmışlardır. Günümüzde camiler ibadet yeri olmasının yanında eğitim öğretim yeri olarak da hiz4 ten bile imtina ettiği zamanlarda, camilerimiz ve din görevlilerimiz toplumumuzun bu zayıflayan değerlerini yeniden canlandırmada çok önemli araçlardır. Tarih boyunca camiler devamlı birlik ve beraberliklerin pekiştirildiği ibadet mekanları olmuşlardır. Camiler hiç bir zaman ayrılıkların, anlaşmazlıkların ve düşmanlıkların körüklendiği yerler olmamıştır. Camilerimizin bu birleştirici görevini yerine getirmesi için sadece onun maddi anlamda imarı yeterli değildir. Bu nedenle din görevlisi, camisi ve cemaatiyle hepimiz bu kutsal mekanların manevi ortamında sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Hutbemi bir ayeti kerime meali ile bitiriyorum. “Allah'ın mescidlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru yolda bulunanlardan olabilirler.” KAYNAK: 1- Ragıp el-İsfehanî, "el Müfredat fî Garibi'l-Kur'an" s.135-136. 2- Tevbe 18 Hazırlayan: Yusuf AY İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 43 2009 HUTBELERİ 1 09 - Ekim YARATAN ALLAH, YAŞATAN ALLAH Değerli Mü’minler! İmanın, dinin özünde ve insanlık yaşamında çok büyük bir önemi vardır. İman sayesinde insan; dünyada huzurlu bir hayata, ahirette ise ebedi bir saadete kavuşur. Yüce Rabbimiz: “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.” (1) buyurmaktadır. Allah inancı, her mutluluğun başıdır. İman, bizim için manevi bir inşadır. İmanın kemâli, kişinin inancının gereğini yerine getirmesine vesile olur. Mü’minin kalbinde inkâr, şirk, şek, şüphe ve riya olmamalıdır. O, İslam Dini’nin ilahi değerlerinden herhangi birini inkar etmemelidir. Bu iman yeis ve korkuyla değil; sevgi, saygı ve ümitle daima var olmalıdır. Allah’ın emirlerini yapmalı ve yasaklarından kaçınmalıdır. Bu konuda isyan ve inatlaşmaya düşmemelidir. 3 yüce yaratıcının rahmetindendir. Her çekirdekte ağacın, ormanın tertip ve düzeni, plan ve projesi gizlidir. Tohumları, çekirdekleri yaratan ve onlardan çınar ağaçları, bağlar, bahçeler, ormanlar meydana getiren; çiçekleri, tomurcukları meyveye dönüştürüp olgunlaştıran; rüzgarı, bulutu, suyu insanlığın hizmetine veren O’dur. Değerli Mü’minler! Her neye ibret, hikmet nazarıyla baksak görürüz ki; tabiatta her şey insanın gelişmesine, yetişmesine, büyümesine hizmet etmektedir. Her insanda gelecek nesiller gizlidir. İnsanoğlunun gelişimi ve hayatının idamesi için adeta bütün evren seferber olmuştur. O halde bütün evren yüce bir yaratıcıdan emir almakta, onun emri ile insanlığa hizmet etmektedir. Yeryüzünün hacmi, atmosferi, kendisi ve güneşin etrafında dönüşü, devamlı hareket halinde olması, enerjisi, mevsimlerin değişmesi, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, canlı ve cansızların yapısı, oluşumu, yüce bir yaratıcının varlığına, birliğine, işaret etmektedir. Her nakışın bir nakkaşı, her resimin bir ressamı, her yapının bir ustası vardır. Hiç bir şey kendi kendisinin yaratıcısı ve ustası değildir. Gördüğümüz her şeyin özünü ilk defa yoktan yaratan Allah’tır. O vermezse kimse Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Kardeşlerim! Kâinatı iyi inceleyen; atomdan galaksilere, yıldızlardan gezegenlere, hücreden insana, şu uçsuz bucaksız fezâya basiretle bakan, iyi düşünen, doğru kavrayan insan anlar ki hiçbir şey sebepsiz, gayesiz ve başıboş değildir. Bütün kâinatta mükemmel bir sanat, hikmet, ibret vardır. Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden dersler vardır. Her şey yerli yerindedir. Evrende ilâhi bir nizam, planlı, dengeli, harika, mükemmel bir düzen mevcuttur. Her şeyi ilk defa yoktan yaratan, yaşatan, planını, programını en güzel şekilde yapan; rahmeti, güç ve kudretiyle tüm evreni kuşatan, yöneten yine Yüce Allah’tır. İnsanoğluna akıl, düşünme kabiliyeti ve güç veren, el veren, dil veren, yediren, içiren, kime ne lazımsa önceden gören O’dur. Gökyüzünde galaksileri, gezegenleri döndüren, yeryüzünü yıkamak, süslemek ve verimli hale dönüştürmek için bulutlardan tane tane yağmur indiren O’dur. Yeryüzünde çeşitli ürünleri, türleri, cinsleri, madenleri, bitkileri, sebzeleri var eden de O’dur. Gökten tane tane suyun inmesi, buharlaşıp göğe geri dönmesi, bolluk ve bereketiyle canlıların ihtiyaçlarını karşılaması O 4 veremez. O yaratmazsa kimse yaratamaz. O yaşatmazsa kimse yaşatamaz. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah'tandır.” (2) Değerli Mü’minler! Allah’a iman etmenin insana kazandırdığı birçok güzel hasletler ve faydalar vardır. Bu sayede mü’min, Allah’ı görüyormuş gibi sevgi ve saygıyla ibadet eder. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: “İhsan; senin Allah’a onu görüyormuş gibi ibadet etmendir. Şüphesiz sen onu görmüyorsan da o seni görüyor.” (3) Hutbemi Mü’min suresinin 64. ayet-i kerimesinin mealiyle bitiriyorum:“Allah; yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandırandır. Allah, sizin Rabbinizdir. Alemlerin Rabbi Allah yücelerden yücedir.” (4) KAYNAK: 1-Kehf suresi 107. 2-Nahl suresi 53. 3-Sahihi Müslim, kitabü’l-iman 1 4-Mü'min süresi 64 Hazırlayan: Adem OYAN İbradı İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 44 2009 HUTBELERİ 1 01 - Ekim HAYATIMIZDA HELAL VE HARAMIN ÖNEMI Aziz Mü'minler! Allah İnsana, iradesini istediği gibi kullanabilme, dilediği gibi davranabilme özgürlüğü vermiştir. Ancak bu, davranışların sorumsuzca sevk edilmesi anlamına gelmemektedir. Bu sebeple insanlara dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamanın yollarını gösteren dinimiz İslam, bazı şeyleri ve davranışları yasaklamış, bazılarını ise serbest bırakmıştır. Allah'ın açıkça yasakladığı şeylere "haram", yasaklamayıp serbest bıraktığı şeylere de "helal" diyoruz. Mesela, başkasının malını gasp etmek, faiz alıp vermek haram, ticaret ve alış veriş yapmak, çalışıp kazanmak helal; zina etmek haram, evlenip yuva kurmak helaldir. Bir başka ifade ile, Allah'ın emir ve yasaklarına 3 için ‘şu helâldir bu haramdır’ demeyin. Çünkü (bu suretle) Allah'a karşı yalan düzmüş olursunuz. Allah'a yalan düzenler ise, şüphe yoktur ki, asla felâh bulamazlar." (3) buyrulmaktadır. Değerli Mü’minler! Haramlar Allah'ın koymuş olduğu sınırlardır. Bu sınırlar sadece ibadet hayatıyla sınırlı hükümler ihtiva etmemektedir. İslam dininde ibadet hayatıyla beraber günlük yaşantımızda dikkat etmemiz gereken ilkeler de mevcuttur. Yeme-içme, giyinme, eğlence, aile hayatı, cinsel yaşam, sosyal hayatla ilgili beşeri ilişkilerde takınılması gereken prensipler dinin genel çerçevesi içinde yer almıştır. Bile bile haram işlemek, haramlarda ısrar etmek büyük günahtır. İşlenen haramdan bir an önce vazgeçilmeli, pişmanlık duyulup tövbe edilmelidir. Allah'ın açıkça haram kıldığı bir şeyin helal; helal kıldığı bir şeyin de haram olduğunu söylemek, insanı dinden çıkarır. Bu konuda bilgili ve hassas olmamız gerekiyor. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön uymamak haram; yasaklamadığı konularda dilediğince davranmak helaldir. Muhterem Mü’minler! Dinin getirdiği yasaklar ve kısıtlamalar hayatı zorlaştırmaya değil; kolaylaştırmaya yöneliktir. "Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez"(1) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Hayatımızın verimini azaltan ve bize zararlı olan şeyleri Kur'an, "kötü ve çirkin" diye ifade ederken; sahip olduğumuz insanî değerleri korumamızı sağlayan, bizi yücelten şeyleri de "güzel ve temiz" diye nitelemektedir. Kur’an-ı Kerim bizlere helal ve haram kılma yetkisinin Allah’a ait olduğunu ifade buyururken; bilmediğimiz şeyler hakkında şu helaldir veya şu haramdır dememizi de yasaklamaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman edenler!.. Allah'ın size helâl ettiği temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın. (Sakın) haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez."(2) "Dillerinizin yalan yere vasıflandıra geldiği şeyler 4 Haram-helal konusunda göstereceğimiz hassasiyetin önemini ortaya koyan şu hadis-i şerifle hutbemi bitirmek istiyorum: "Helal bellidir, haram bellidir. Bu ikisinin arasında birçok kişinin bilmediği şüpheli şeyler vardır. Kişi bunlardan sakınırsa dinini, onur ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden kaçınmayanlar, koruluğun kenarında hayvanlarını otlatan kimse gibidir. Kolladığı hayvanların her an koruluğa dalması mümkündür. Dikkat edin her hükümdarın bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haram kıldığı şeylerdir..." (4) KAYNAK: 1- Bakara;185. 2- Maide; 87 3- Nahl;116 4- Buhârî; İman, 39. Hazırlayan: M.Fatih Tunç Kepez ilçe vaizi Firhist’e Geri Dön 45 2009 HUTBELERİ 1 23 - Ekim YALAN BÜYÜK GÜNAHTIR Muhterem Kardeşlerim! Her iyiliğin başı, her güzelliğin anahtarı doğruluktur. Her çirkinliğin ve her kötülüğün başı da yalancılıktır. Yalan ve yalancılık her toplumda çirkin görülmüştür. Doğruluk olmayan bir yerde huzur ve ilerleme olmaz. Aile fertlerinde doğruluk olmazsa, onların arasında sevgi, saygı ve itimat olmaz. Aynı şekilde bireyleri yalancı olan bir toplumda kin, nefret, iftira ve düşmanlıklar baş gösterir. Yalanla iş yapanların, insanlar yanında ne bir kıymeti, ne de bir itibarı olur. Muhterem Cemaat! Yalan konuşmak Yüce İslam Dini’nde kesin olarak haram kılınmıştır. Yani her Müslümanın şiddetle uzak durması gereken bir davranıştır yalan. Bütün Kutsal Kitaplarda da yalan aynı şekilde büyük gü3 mu?" dedik; “Evet (olabilir)” buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik; yine: "Evet! (olabilir)” buyurdular. Biz yine: "Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır! Asla, buyurdular." (4) İbnu Mes'ud (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı, edecek iyiliğe) götürür, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir." (5) İbnu Amr İbni'l-As (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nahlardan sayılmıştır. Yalan dilin afetlerindendir. Dili muhafaza etmek hepimizin en önemli görevlerindendir. Bakınız Yüce Kuran’da Rabbimiz biz mü’min kullarına nasıl ferman buyuruyor: “Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olunuz!” (1) “Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (2) Qyalan sözden kaçının. (3) Evet! Müslümana düşen görev, aleyhine de olsa yalan sözden kaçınmaktır. Doğruluğu kendisine şiar edinmektir. Ayetlerden de anlaşılacağı üzere fert ve toplum olarak işlerimizin düzelmesi ve günahlardan arınmak için doğruluk şarttır. Muhterem Cemaat! Sizlere arz edeceğim şu hadis-i şeriflere dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Safvan İbnu Süleym (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! mü'min korkak olur 4 verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar." Ebu Hüreyre r.a. den rivayete göre Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder” (6) Değerli Mü’minler! Sözümüzde, işimizde, özel veya resmi bütün işlerimizde doğruluktan ayrılmayalım. Bilelim ki ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de doğruluğa sarılan kimseler için ne dünyada ne de ahirette korku ve hüzün yoktur. İçimizle dışımızın, sözümüzle işimizin bir olması büyük bir fazilettir. KAYNAK: 1- Tevbe;119 2- Ahzab;70 3- Hac;30 4- Muvatta; Kelam19 5- Buharî; Edeb, 78/69 6- Buharî; İman, 2/24 Hazırlayan: Ali ERHUN Finike Müftüsü Firhist’e Geri Dön 46 2009 HUTBELERİ 1 İSLAMDA İSTİŞARE 30 - Ekim Muhterem Mü’minler! Bugünkü hutbemizde sizlere İslam da istişarenin yeri ve ehemmiyeti hususunu arz edeceğim. İnsanoğlu yaratılanların içerisinde en mükemmel varlık olarak yaratılmıştır. Allah’û Zülcelal insanı, üstelik yer yüzünün halifesi olarak; yani yeryüzünü imar edecek bir donanımla yaratmıştır. Fakat insanoğlu her ne kadar böyle mükemmel, akıllı, kabiliyetli yaratılmış olsa da dünyalık işlerde onun, ‘ben her şeyi biliyorum’ havasında olması doğru değildir. Kesin olarak bilemediği günlük işlerinde, mesleğinde, sanatında, siyasetinde ve devlet idaresinde, ehil olan birisine veya birilerine danışması onunla istişare etmesi şarttır. Aziz Kardeşlerim ! Bir işi yaparken ehline sormaya 3 Değerli Kardeşlerim ! Kendi görüşünde direnen kişi bir başka fikre muhtaç olmaktan kendisini kurtaramaz. Danışma yolunu benimseyen kişi ise helâktan yani işi, kötü bir şekilde sonuçlanmasından korumuş olur. İslam büyükleri buyurdular ki; “İstişare, doğru yolu bulmanın ta kendisidir. Her kim ki, kendi görüşünü beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve meşveret etmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir.” Tarihimizde de liderler ve sultanlar devlet işleri konusunda ehil olanlarla istişare etmişler; önce görüşleri tek tek dinleyip sonra topluca meşverete başvurmuşlardır. Kişi istişare ettikten sonra, istişare ettiği kimselerin görüşlerine uyma zorunluluğu yoktur. Hangi görüş aklına yatarsa ona uyar. Kendisiyle istişare edilen kimselerin de bizim görüşümüze uymadı deme hakkı olmaz. Değerli Kardeşlerim! Dinimizdeki bu güzel yola, bu güzel Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ‘meşveret’ veya ‘istişare’ denir. Dinimizde istişare sünnettir. Al-i İmran suresi 159. ayet-i Kerimede yüce rabbimiz “yapacağın işi önce meşveret et” (1) buyurmaktadır. İstişare bazı İslam alimlerince de vacip olarak değerlendirilmiştir. İstişare eden pişman olmaz. İnsanı pişman eden kendi görüşündeki ısrarıdır. Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur. Hz. Adem “İşlerinizi istişare ile yapın eğer ben, yasak meyve konusunda meleklerle istişare etseydim musibete maruz kalmazdım” buyurmuştur. Kendine danışılacak kimsenin; insanların halini, zamanın şartlarını bilmesi gerekir. Aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören hatta sıhhati yerinde birisi olmalıdır. Biricik rehberimiz efendimiz (sav) ashabı ile istişare eder, bazen bir iş için akıl, takva, hikmet ve tecrübe sahibi on kişiye danışırdı. Ecdadımız “danışan dağı aşar danışmayan zavallı, düz yolda şaşar” demişlerdir. 4 sünnete başta Raşit Halifeler olmak üzere bütün sahabe uymuş, bütün işlerini istişare ile yapmışlardır. Bir örnek verecek olursak; Hz. Ebu Bekir’in halifeliğinde bazı kavimler dinden çıkmış idi. Bunun üzerine Hz Ebu Bekir; Hz Ömer ve sahabeden ileri gelenleri meşverete çağırdı. Hz Ömer’in karşı olmasına rağmen şavaşa karar verdi. Dinden çıkmış olanlar bu kararlılığı görünce Hz Ebu Bekir’e bağlılıklarını bildirdiler. Muhterem Müminler! Şeytan benliği, gururu, nefis ve hevâya tabi olmayı emreder. Ona uyan yanlış kararlar verir. İhlaslı ve şuurlu mümin ise kibri, gururu, ‘ben bilirim’ düşüncesini bir tarafa bırakır. İslami prensipleri öne çıkarır, her içinden çıkamadığı iş konusunda bilen ehil kişilerle istişare eder ve hep mutlu sona ulaşır. Ne mutlu işlerini meşveretle yapanlara! KAYNAK: 1- Âl-i İmran; 159. Hazırlayan: Mehmet Demirhan Elmalı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 47 2009 HUTBELERİ 1 06 - Kasım KADER VE KAZA’YA İMAN Değerli Mü’minler! ‘Kader’ ve ‘kaza’ya iman; İslam itikadının önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Bilgi, zaman ve mekan olarak her şeyi sınırlı olan insanın zaman ve mekandan münezzeh, ezel ve ebedi kuşatan, ilim sahibi Allah (cc) ın irade ve kudretini kavrayacak güç ve yeteneği bulunmamaktadır. Bu açıdan kader konusunu kesin bir biçimde çözmeye çalışmak; insanın kendi kapasitesini zorlaması ve imkansızı başarmaya uğraşması demektir. Muhterem Müminler! ‘Kader’ kelimesi sözlükte gücü yetmek, planlamak, ölçü ile yapmak, bir şeyin şeklini ve niteliğini belirlemek, kıymetini bilmek, rızkını daraltmak-çoğaltmak gibi anlamlara gelirken, ‘kaza’ kelimesi ise 3 siyle yaptıklarından sorumlu tutmuştur. İnsanın emir ve yasaklara riayet ederek yaşamasını istemiş ve kulun iradesine, seçimine göre fiilini yaratacağı bir plan hazırlamıştır. Bu konuyla alakalı olarak insanın ‘kaderim böyleymiş’, ‘alın yazımmış’, kader bu’ gibi söylemleri bahane ederek kendi hür iradeleriyle yaptıkları kötülüklerden suçsuz, günahsız olduklarını ifade etmeleri tutarsız ve mesnetsizdir. Bugün biz de kaza ve kader konusunda daha dikkatli olmalıyız. Kader ve kaza hakkında bilmemiz gereken terim ve kavramları öğrenmeden, Allahın sıfatları ile bağlantı noktalarını iyice kavramadan, peygamberimizin bu konu ile alakalı beyanlarını araştırmadan, ehliyetli İslam alimlerinin bu konu ile ilgili söyledikleri bilgileri derlemeden kader ve kazayı aramızda konuşmaya başlarsak çözüm yerine içimizdeki kuşkuların artmasına sebep oluruz. Değerli Mü’minler! Hutbeme başta okuduğum ayetin Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön hükmetmek, muhkem ve sağlam yapmak, emretmek, yerine getirmek gibi manaları kuşatır. (1) Terim olarak kader ve kaza, Allah’ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle bilip belirlemesi ve o nesne ve olaylara ilişkin ezeli planını zamanı gelince yerine getirmesi dir. (2) ‘Kader’ ve ‘kaza’ya iman ederken yüceler yücesi Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına da iman gerekir. Çünkü Allah’u Teala ezeli ilmi ile nesne ve olayların ne zaman, nerede ve ne şekilde meydana geleceğini bilir. Mutlak ilmiyle bildiğinden dolayı Allah, kulun dilemesini ve tercihini zamanı gelince hüküm altına alarak tekvin sıfatıyla yaratır. Burada Allah’ın mutlak bilgisi o şeyin meydana gelmesinde zorlayıcı bir etki değildir. Aslında insanlar, kendileri hakkında yüce Yaratıcının sahip olduğu bilgiden haberleri olmadığı için yaratıldıkları dünya hayatında bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi hür irade ve seçimleriyle yaşamaktadırlar. Bunun için Allah’u Teala kulunu hür seçim ve irade4 meali ile son veriyorum. “Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey ölçü iledir” . (3) KAYNAK: (1) T.D.V-İslam Ansiklopedisi Kader md. (2) Diy İşl.Bşk.İslam İlmihali c.1, s.132-133 (3) Rad; 13/8 Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE Korkuteli Müftüsü Firhist’e Geri Dön 48 2009 HUTBELERİ 1 13 - Kasım VEKÂLET YOLUYLA KURBAN Değerli Mü’minler! Kurban Bayramı’na yaklaşmış bulunmaktayız. Yüce Rabbimizin bizleri bu bayrama ve daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içerisinde ulaştırmasını niyaz ediyoruz. Kurban Bayramı’na birkaç hafta kala genel olarak kurbanla, özellikle de vekâlet yoluyla kurbanla ilgili bazı dini bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kurbanlarımızın etlerinin ve kanlarının değil, sadece Allah’a olan bağlılığımızın ve takvamızın O’na ulaşacağını belirtmektedir. Nitekim Hac Suresi 37. ayetinde “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır” buyrulmaktadır. Bu itibarla Kurban ibadetinin hikmetini, sadece kurbanı kesmekle 3 ödev ve sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre kurallarına uyulmalı, bunun için hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır. Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın etinin veya ticari değer taşıyan herhangi bir organının kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın ücretle kestirilmesi durumunda kurbanın etinin veya herhangi bir parçasının kesim ücreti olarak verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır. Aziz Müslümanlar! Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun için çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle kurban kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki, vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir. Kurbanlarını vekâlet yoluyla Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön değil; etlerinin yakın ve uzak çevremizdeki, hatta gerektiğinde dünyanın öbür ucundaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak ve bu yolla Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirmekle gerçekleştirmiş oluruz. Bu sayede toplumsal ve dini kardeşlik duyguları pekişecek, tok açın halinden anlar hale gelecektir. Muhterem Müslümanlar! Çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, hastane ve okul yaptırmak gibi toplumun yararına olan bütün faaliyetler, kişinin amel defterinin kapanmamasına vesile olan hayırlardır. Ancak dinimizde her bir ibadet, hayır ve hasenat ayrı ayrı önem ve anlam taşımaktadır. Bu nedenle, hiçbir ibadet diğerinin yerine konamaz. İbadetlerin yerine getirilmesi için belirli şartların oluşması gerekmektedir. Kurban ibadetinin îfâsı için de maddi imkanın yeterli olması, bu görevin ibadet duygusu ve niyetiyle yapılması şartı bulunmaktadır. Kurban kesilmesi yerine hayır ve hasenat yapmakla bu ibadetin yerine getirilemeyeceği bilinmelidir. Kıymetli Mü’minler! Bu ibadetin ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için hepimize birtakım 4 kestirmek isteyen vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının usulüne uygun olarak kesilip kesilmediğini takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen hayvanlar kurban yerine geçmez. Kurban kesme ile herhangi bir kimseye veya kuruluşa maddi yardım yapma birbirinden farklı ibadetlerdir. Bunun için de kurban kesmeyip parasını ihtiyaç sahibine vermek dinen kurban kesme sayılmaz. ‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin bulunması bu konuda daha da hassas olmamızı gerektirmektedir. Onların hakkını vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara riayet etmeyen mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve bu hususlar hatırdan çıkarılmamalıdır. Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış ve esenlik içinde yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim. Firhist’e Geri Dön 49 2009 HUTBELERİ 1 HAC İBADETİ 20 - Kasım Değerli Mü’minler! Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek akıllı, hür, sıhhatli, dinen zengin, bulûğa ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında), belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri), usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Yüce Rabbimiz: “Orada apaçık nişâneler ve makamı İbrahim vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” [1] “İnsanlar arasında haccı ilân et ki gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” [2] buyurmaktadır. Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı ile 3 Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir. Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda ibadet ederek adeta tarihi yaşamaktadır. Hac; turistik bir gezi değildir. Hac, Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı ziyaret etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın yaşadığı mekanlarda, onlarla aynı potada erimektir. Arafatta vakfe yapmak; mü’minlerin aile ve ülkelerini temsil ederek Yüce Allah’ın huzuruna çıkışını ve mahşeri andırır. Hacda mü’minler, yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın, ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar. Hacılar; gittikleri her yerde, Ka’bede ibadet eder gibi sevgi ve saygı ile büyük bir teslimiyet içinde ihlâs ve huşu ile Allah’a ibadet ederek haccı düşünce âleminde hayatları boyu yaşarlar. Hacı adaylarımız temizliği, asaleti, ahlakı ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil ettiğinin bilinci içerisinde olurlar. Ayak bastığı yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her zaman ve her yerde, maddî ve mânevî yönden Allah’ın rızasına uygun söz ve davranışlar içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve şekilleri farklı insanları kefen gibi ihram bezlerine sarınmış vaziyette bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki sevgi, saygı perçinlenir, yeni dostluklar kurulur. Hac; mü’minlerin, gönül deposunun iman, ihlâs, ihsan, irfan, sevgi, saygı, ilim, ibadet, hizmet, sabır, dayanışma, yardımlaşma aşkıyla dolmasıdır. Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri için hamd ve şükürdür. Hac; karıncayı incitmeden nefs ile cihadı yaşamaktır. Hac; bir sevk ve idaredir. Tek kişiyi dahi zayi etmeden, sağlıklı olarak ülkesine geri getirme çaba ve gayretidir. Hac; bir çok ibadeti içinde toplaması bakımından mi’rac-ı özünde yaşamaktır. Hac; ibadet aşkıyla coşan, çeşitli hizmetlere koşan, mânen engeller aşan hacılar arasında damla olmaktır. Hac; mü’minin şarz olmasıdır. Ömür boyu ailesinin ve ülkesinin kalkınması için helâl rızık yolunda çalışan, güçsüz ve zayıfları kollayan kişilerin hac ibadetini de yapmaya gelmeleri büyük bir fazilettir. Hacı; Allah ve 4 Değerli Mü’minler! Hak yolunda harcanan hiçbir emek ve hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar büyük bir coşku ve heyecanla canı gönülden yüce Allah’a, tüm insanlık için dua ederler. Yapılan dualar ve gözlerden akan yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa olacağını umarlar. Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini daha muntazam, söz ve hareketlerini daha güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin, hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden peygamber (as) e selam getirdikleri gibi onların selam ve hayırlı dualarını da dostlarına getirdiklerini düşünürler. Hutbemi Efendimizin şu müjdeleriyle bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.” [3] “Her kim haccederse ve bu hac sürecince cinsel ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır” [4] buyurmuşlardır. KAYNAK: [1] Âl-i imran ; 3/97. [2] Hac; 27. [3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437. [4] Tirmizi; Hac 2. Hazırlayan: Adem OYAN İbradı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 50 2009 HUTBELERİ 1 KURBAN BAYRAMI 27- Kasım Muhterem Müslümanlar! Bugün Bayram. Bugün Kurban Bayramı. Bugün Müslümanın iki dini bayramından biri. Bugün kurbanla, Allah’a yakınlaşma arayanların bayramı. Kurban; yüce Mevlamızın “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (1) emrinin vacip kıldığı bir ödevimizdir. Rabbimizin lütfuyla teşrik günlerinde bir gönül yüceliği yakalayıp kurbet-i rahmana kavuşanlara ne mutlu! Kurbet-i rahmanP Rahmanın yakınlığıP Bir Müslümanın bütün ömrü boyunca koşusu O’nadır, her ibadet O’na götürür müslümanı. Kurban da öyle. 3 iyi biliniz ki) Kurbanlarınızın kanı yere düşmeden (kurban ibadetiniz) Allah’a yükselir.” (3) Muhterem Cemaat! Bugün bayramlaşılacak. Her şey bir müslümanın arı-duru kalbine yakışır olmalıdır. Kurban bir ibadettir. İbadet, Allah’a kulluk anlamına gelir. Bütün ibadetler derin bir “Hakka bağlılık” şuuru ile yapılmalıdır. Kurbanda Hz. İbrahim ve İsmail’in (a.s) baba oğul sevgisi ile Hakka bağlılık duygularının harman olduğu engin bir dünya vardır. Kurban bu engin duygular yaşanarak kesilmeli, bıçağı öfkeler değil sevgiler tutmalı, kurbanlıkla boğuşmak değil; onu kutlu bir armağan gibi uğurlamak başarılmalıdır. Sonra dua edilmeli: “Gerçekten benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi olan, eşi ve ortağı bulunmayan Allah içindir.” (4) Değerli Müminler! Kurban bir bayram; aynı zamanda Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an’daki kurban çerçevesi şu: “Allah’a kurbanlarınızın ne etleri ulaşır, ne de kanları; O’na ulaşan takvanızdır.” (2) Yani Allah’a yönelik derin saygınızdır. Demek ki etlerin ve kanın ötesinde bir şey var kurbanda. Etler ve kanlar gitmiyor yüceliklere; “Allah’a bağlılık” idraki gidiyor. Arefe günü sabah namazından itibaren teşrik tekbirlerine başlandı. “Allahüekber, Allahüekber, La ilahe illallahü vellahü ekber. Allahü ekber ve lillahilhamd.” Bu tekbir kurbanda her namazın farzı sonunda dillerin virdi oluyor, yürekler bütün bir mü’minler topluluğu olarak tekbirler ikliminde yıkanıyor. “En yüce, en yüce kudret sensin Rabbim” demek bu. Bugün kurbanlar kesilecek. Kurban ibadeti ile ilgili Peygamberimiz (a.s) şöyle buyurmaktadır: “İnsan kurban bayramı günlerinde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel ibadet yapamaz.” “Kurbanlarınız, Kıyamet gününde boynuzları, tırnakları ve kılları ile (Allah’ın huzuruna) gelecekler. (Çok 4 sevinçleri büyütme mevsimidir. Sevinçler dünya çapında büyütülmeli bayramlarda. Önce kendi gönüllerimiz bir sevinç yumağı haline gelmeli, sonra anne-babamızın, çocuklarımızın gözlerini gülümsetmeliyiz. Sonra selamlaşarak, tokalaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek kurban etlerini paylaşarak, tüm komşu ve akrabalarımızın, tüm yurdumuzun, İslam coğrafyasının ve tüm dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız. KAYNAK: 1. Kevser; 3. 2. Hac; 37. 3.İbn-i Ma’ce, Kitabul-Edah; 3126. 4.En’am; 162-163. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 51 2009 HUTBELERİ 1 27 - Kasım BAYRAMLAR KAYNAŞMA GÜNLERİDİR Muhterem Müslümanlar! Güneşin doğduğu en hayırlı gün olarak vasıflandırılan cuma günü ile Allah’a gönülden bağlılığın, toplumsal dayanışma ve kaynaşmanın en güzel örneklerinin verildiği, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in Allah’a gösterdikleri tam sadakat ve teslimiyetin sembolü Kurban Bayramı’nı birlikte idrak etmenin sevinci içindeyiz. Bizi bu günlere sağlıkla eriştiren Cenab-ı Hakk’a hamd ediyor, O’nun sevgili elçisi Muhammed Mustafa (s.a.v)’ e salat ve selam ediyoruz. Değerli Mü’minler! En önemli sevinç günlerimiz bayramlardır. Bayramlar kaynaşma günleridir. Şu bayram günlerinde ulaştığımız bu sevincimizi daimi hale getirmek, mutlu ve hu3 rışıncaya kadar tehir edin! buyurulur.” (2) ifadesi ile Allah’ın rahmet ve mağfiretinin ancak birlik-beraberlik üzerine zuhur edeceğini ortaya koymuştur. Aziz Mü’minler ! Bayramlar aramızda bulunan kardeşliğin, sevginin ve saygının devam etmesinin en büyük unsuru olduğu gibi bu güzel huy ve seciyeleri daha ileriye taşımaya vesile olmalıdır. O zaman; “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerimizin arasını düzeltin. Allah’ a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin” (3) emr-i ilahisine kulak vermeli, ayrıca Hz. Peygamber efendimizin “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (4) hadis-i şerifini de rehber edinmeliyiz. Hutbemi peygamber efendimizin bütün Müslümanlara bir kardeşlik çağrısı niteliğinde olan ‘veda hutbesi’nden bir bölüm ile tamamlamak istiyorum. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön zurlu bir bayram geçirmek, hayatımızı bu anlayış içerisinde tamamlamak hepimizin en büyük arzusu ve aynı zamanda görevi olmalıdır. Bayramlar kırgınlık ve küskünlüklerin giderildiği, kin ve düşmanlıkların unutulduğu, dargınların barıştığı, insanların birlik-beraberlik ve huzur içinde, kardeşçe hayatlarını sürdürdüğü günlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslümanlar arasındaki dargınlığı hiç hoş görmemiş ve şöyle buyurmuştur: “Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir Müslüman’ın din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helal değildir.”(1) Yine konuyla ilgili olarak Sevgili Peygamberimiz; “pazartesi ve perşembe günleri cennet kapıları açılır. Din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, evet siz bunları birbiriyle ba4 “ Mü’minler! Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman Müslümanın kardeşidirQ.” (5) KAYNAK: (1) Riyazus Salihin; C.6, H.No:1571. (2) Riyazus Salihin; C.6, H.No:1572. (3) Hucurat; 10 (4) Riyazus Salihin; C.6, H.No:1571. (5) Muhammed Hamidullah; İslam Peygamberi. Hazırlayan: Ahmet BAYER Gazipaşa Müftüsü Firhist’e Geri Dön 52 2009 HUTBELERİ 1 NAMAZ AYDINLIKTIR 04 - Aralık Muhterem Mü’minler! İslam’ın temel şartlarından biri olan namaz, ergenlik çağına girmiş akıllı her müslümana farz olan bir ibadettir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Namaz mü’minlere belli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır” (1) buyurmaktadır. Hikmetine ve önemine binaen Adem (a.s)’den itibaren bütün insanlar namaz kılmakla emrolunmuştur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) “Gözümün nuru” dediği namazı “dinin direği”, “amellerin en faziletlisi” olarak ifade buyurmuştur. Allah ile kul arasında manevi bir bağ olan namaz, kulluğun en samimi ifadesidir. Dini kaynaklarımıza göre namaz, maddi ve manevi kirlerden arındıran, ruhumuzu yücelten mi’racımızdır. Namaz, sahibinin alnında parlayan bir nurdur. Namaz; Allah’ın yardımına ve merhametine sığınmanın, rı3 hatırda tutmalıyız. Değerli Mü’minler! Namazın kemalinin şartı huşudur. Huşu içinde erkanına riayet ederek kılınan namaz, ibadetlerin en faziletlisidir. Allahü Teala bu hususta şöyle buyurur: “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (6) Kalp ve beden bütünlüğü içinde kılınan namazın insana kazandıracağı yüksek ahlaki meziyet Rabbimiz tarafından şöyle haber verilir: “Namazı dosdoğru kıl, çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz ) elbette en büyük bir ibadettir.” (7) Muhterem Cemaat! Namazda dikkat edeceğimiz bir husus da tâdil-i erkandır. Tâdil-i erkan, namazda bütün rukünlerin hakkını vermek manasına gelir. Tâdil-i erkan üzere kılınmayan bir namazı peygamber efendimiz (s.a.v) kusurlu saymıştır. Böyle namaz kılanları “Namaz hırsızı” olarak nitelendirNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön zasını ve cennetini kazanmanın yoludur. Hülasa namaz günde beş defa huzur-u ilahîye kabulle müşerref olmaktır. Aziz Cemaat! Namazı eda etmek itaat, terk etmek ise isyandır. Mü’minler her hal ve şartta namazlarını kılmakla mükelleftirler. Kur’an-ı Kerim’de namazı terk edenlerin ahiretteki durumları şu şekilde haber verilir: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından dolayı büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (2) Bir başka ayette ise cehennemdekilere ‘sizi buraya sokan nedir’ diye sorulduğunda onların; ‘biz namaz kılanlardan değildik’ (3) diyecekleri haber verilmiştir. Peygamber efendimiz (s.a.v) de “ Ahirette hesabı ilk sorulacak amel namazdır.” (4) “Namazı kasten terk etmeyin. Kim namazı kasten terk ederse Allah ve Rasulü’nün himayesinden uzak kalır”(5) buyurmuşlardır. Ancak tevbe edip halini düzelten kullarına karşı Rabbimiz’in daima lütufkar ve merhamet sahibi olduğunu da 4 miştir. Namazdan beklenen bereketin ve rahmetin tecelli etmesi için hiç şüphesiz kemal-i edeple ve tâdil-i erkana riayet edilerek kılınması şarttır. O halde ibadetlerimizi, Rabbimizin şanına yakışır şekilde elimizden geldiği kadar düzgün eda edelim. Gayret bizden, kabul yüce Mevla’dandır. Cenab-ı Hak, bizi ve neslimizi namazı dosdoğru ve devamlı kılanlardan eylesin. KAYNAK: 1- Nisa; 103. 2- Meryem;59. 3- Müddessir; 42-43. 4- Tirmizi; salat, 188. 5- Ahmed bin Hanbel; 6/421 6- Mü’minun; 1-2. 7- Ankebut; 45 Hazırlayan: Nurdan Gül BİLİŞMEK Stajyer Vaize Firhist’e Geri Dön 53 2009 HUTBELERİ 1 11 - Aralık MEVLANA’DA KUR’AN VE HZ.PEYGAMBER SEVGİSİ Muhterem Müslümanlar! İnsanın bu dünyaya gönderiliş gayesi yüce yaratıcıyı tanımak, ona ibadet etmek ve kulluk sınavını başarıyla tamamlayarak cennete layık bir kul haline gelmektir. Kuşkusuz bu sınavı başarabilmesi; hakkı batıldan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt edebilmesine bağlıdır. Bu önemli ve hayati meselede insana yol göstermek ve rehberlik yapmak üzere peygamberler gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak Hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur. (1) 3 Değerli Cemaat! Mevlana’ya göre Hz Muhammed (sav), bu dünyada yol göstericimiz ve rehberimiz olduğu gibi; ahirette de şefaatçimiz ve savunucumuzdur. O, en son, en kâmil ve en üstün peygamberdir. Vahiy yoluyla alıp tebliğ ettiği Kur'an, Allah'ın kitabıdır, değişmemiştir, değişmeyecektir. Ancak O’nun rehberliği ile insanlık doğruyu bulur ve yanlışlardan kurtulur. O, sadece insanlar ya da mü’minler için değil; tüm âlemler için rahmettir. Onun getirdiği davada herkesin ve her şeyin hukuku muhafaza altındadır. O, kainattaki tüm varlıklar için rahmettir. Hz Peygamber, öyle prensipler getirmiştir ki, onlara uyulduğu takdirde kurtuluşa ermemek mümkün değildir. Bu özelliklere sahip olan peygamberimiz (sav)’i sevmek ilahi emrin gereği olduğu gibi önemli bir insanlık borcudur. (2) Mevlana Hazretleri; "Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar, onu yaşayanlardır. Kur'an-ı okumaktan maksad, onun ahlakı ile ahlâklanmaktır." der ve beyitleNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müminler! Bu hutbemde Mevlana’nın bize rehber olarak gönderilen yüce peygamberimiz ve en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim’e olan sevgi ve bağlılığını ifade eden düşüncelerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mevlânâ’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. O, eserlerinde okuyucularına; kâmil, güzel ahlak sahibi, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna, Hz. Muhammed (s.a.v.)’den aldığı değerler çerçevesinde insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışır. Bu anlatımlarında Hz Muhammed (s.a.v.)’den sıkça örnekler verir. Kur'ân-ı Kerîm'deki meseleleri ve derin mânâları, kısa hikâyeler hâlinde gözler önüne serer, insanlara bu meseleleri örneklerle anlatır. Çünkü Mevlânâ Hazretlerinin, Kur'ân-ı Kerîm'den ve bu vahyin sunucusu Hz Muhammed (s.a.v.)'den başka örnek alacağı kimse yoktur. Birçok hikâyesinde bir ayeti hatırlatır ve bir hadis-i şerife gönderme yapar. 4 rinde, anlayarak Kur'an okumanın Hazreti Peygamberin ahlakı ile ahlâklanmayı temin edeceğini ifade eder. Muhterem Mü’minler! Hutbeme Hz Mevlana’nın Yüce Peygamberimize ve Kur’an’a olan bağlılığını dile getirdiği sözleriyle son vermek istiyorum: Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim. Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum. Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım (3) KAYNAK: (1) Fatır, 35/24. (2) Bk;Cüneyt GÖKÇE; Mevlana’da Hz. Peygamber Sevgisi. (3) Divan-ı Kebir, II/1331, Rubai, s. 134. Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 54 2009 HUTBELERİ 1 HİCRET 18 - Aralık Muhterem Müslümanlar! Bütün peygamberler insanları hak dine, tevhit esasına çağırmak ve kötülüklerden uzaklaştırmakla görevlendirilmişlerdir. Fakat her asırda bu ulvi davete gönül verenler olduğu gibi bunu kabul etmeyip dalalete sapan insanlar da olmuştur. Aziz Mü’minler! İnsanlığın; yaratılış gayesini unuttuğu, ahiret inancının sarsıldığı, insani değerlerini kaybettiği, şirke, zulme, haksızlığa, her türlü ahlaksızlığa saplan3 berimizin peygamberliğinin 12. yılında ashabı ile beraber hicret etmesini emretti. Allah Rasülü ve ashabı yurtlarını, mallarını sahabeden bir çoğu anne-babasını, eşini, çocuğunu bırakarak Medine’ye hicret etmek mecburiyetinde kaldılar. Aziz Mü’minler! Hicret; tevhit inancının kalplerde kökleşmesinin, gerektiğinde mallardan ve canlardan fedakârlık etmenin sembolüdür. Hakkın batıla galip gelmesi, İslam’ı bir hayat tarzı olarak yaşama ve yaşatma azmidir. Ensar ve muhacirlerin sergiledikleri dostluk ve kardeşlik; bugüne kadar uzanan sembol bir değerdir. Bir fetihtir hicret. İslamiyetin dünyaya açılması bu olayla başlamıştır. Hicret edenlerin mükafatını yüce Allah; “Onlar hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler. Andolsun ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım” (2) buyurarak beyan etmiştir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dığı bir dönemde yüce Rabbimiz Hz Muhammed (sav)’i son peygamber olarak göndermiştir. Hz Peygamber’in gönderilmesiyle ölmüş kalpler dirildi. Pörsümüş vicdanlar merhamete kavuştu. İnsanlık İslam sayesinde karanlıktan aydınlığa çıktı. İslam’a gönül verenlerin sayısı arttıkça, inanmayan Mekkeli müşrikler onlara işkence etmeye başladılar. Alışveriş, kız alıp verme gibi ticari ve sosyal ilişkilerde boykot uyguladılar. Onlar bu zulümle Rasülullah’ı Allah’ın dinini tebliğ etmekten alıkoyacaklarını ve İslam güneşini söndüreceklerini zannediyorlardı. Nitekim yüce Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Kerim’ de şöyle buyurmuştur: “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler; halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır’’(1). Değerli Müslümanlar! Mü’minler yapılan zulümlere sabırla metanet gösteriyorlardı. Onların tek düşüncesi İslam’ı kolayca yaşayıp anlatabilmekti. Nihayet Allah’ü Teala (cc) sevgili peygam4 Değerli Kardeşlerim ! Günahla kirlenen hayatımızı Allah’a kulluğa, ibadete, itaate, arınmışlığa yöneltmenin gerçek hicret olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Çünkü sevgili peygamberimiz; “hakikatte hicret eden; hata ve günahları terk edendir.’’(3) buyurarak bu hususa dikkatlerimizi çekmiştir. KAYNAK: 1-Saf Suresi; 8. 2-Al-i İmran; 195. 3-İbn-i Mace; Fiten 2. Hazırlayan: Havva AKGÜL Stajyer Vaize Firhist’e Geri Dön 55 2009 HUTBELERİ 1 25 - Aralık MÜSLÜMAN KİMLİĞİYLE SORUMLULUKLARIMIZ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, İnsanı en güzel bir şekilde yaratmış, halife olarak yeryüzüne göndermiş yerde ve gökte ne varsa onun emrine vermiştir. Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerimde; “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zannediyor.”(1) Buyurmaktadır dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur. Değerli Mü’minler! Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan sorumluluklarımız oluşturmaktadır. Çünkü yaratılış gayemiz Kur’an-ı Kerimde de belirtildiği gibi ona kulluk etmektir. Yüce Allah; “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(2) buyurmuştur. Allaha karşı sorumluluklarımızın yanında kendimize, top3 Zaman gelip geçiyor işte bir yılı daha geride bırakıp yeni bir yıla adım atıyoruz yeni yıl ya da yılbaşı diye tanımladığımız kavram, miladi takvimi esas alan uluslarca kullanan bir etkinliktir. Ancak bu kutlamaları dini ve kültürel değerlerimize aykırı bir takım adet ve geleneklerle birlikte düzenlemek, kutlamalar esnasında kamu oyunu rahatsız edici yada dinimizin emir ve yasaklarına, genel ahlaka, toplumsal kurallara aykırı davranışlarda bulunmak kesinlikle doğru değildir içkili kumarlı toplantıları ve israf boyutundaki harcamaları dini değerlerimizle bağdaştıramayız. Değerli Kardeşlerim! Ömür bize verilmiş bir emanettir. Gelecek bu günle o kadar bağlantılıdır ki yarına ait yapılması gerekenlerin temellerinin atıldığı bir başlangıçtır geleceğini görmek isteyenin bu güne bakması kafidir. Rasulullah efendimiz; İnsanoğlunun değerini idrak edemediği nimetleri şu sözleriyle bize haber veriyor ; “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunların değerinden habersizdirler. bunlar; Sağlık ve boş zamandır.” buyurmuşlardır.(3) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön luma ve diğer varlıklara karşı da sorumluluklarımız bulunmaktadır. Kelime-i Şehadet ile Müslüman olan kişi, son ilahi kitap Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle benimsemiş ve Allahın son Peygamberi Hz Muhammed’e vahiy yoluyla bildirdiği onun da insanlara tebliğ ettiği her şeyi tamamen kabul etmiş demektir. Böylece Müslüman dan beklenen islamın kesin ve açık bir şekilde ortaya koyduğu bütün prensipleri helalleri haramları gönülden benimseyip hayata geçirmeye çalışmaktır. Muhterem Cemaat! Samimi bir mü’min her hareketinin ve davranışının Allah rızasına uygun olup olmadığını göz önünde bulundurur, Böyle hareket ettiğinde yaptığı her güzel davranış bir ibadet hükmünü alır. Dünyada yaptığı her amelin ahrette mutlaka mükafat ve ceza olarak karşılığı olacağına inanan bir kimse kötü davranışlarına pişman olacak ve iyi davranışlara yönelerek dünyada huzurlu ve mutlu yaşayacaktır. Ömrümüz sınırlı ve sonlu olduğuna göre sonsuz mukafatları kazanabilmenin ve dünya hayatında başarılı olmanın yolu zamanı doğru ve verimli kullanmaktır. Değerli Mü’minler! 4 Ömrü iyi değerlendirmek zamanın iyi değerlendirilmesiyle mümkündür. Yaşadığımız zaman içinde insanlığın yaşadığı acılar acımız oldu, gözyaşları gözyaşımız, aramızdan ayrılıp ahrete irtihal edenler hüzünlendirdi bizi, neşenin yanında hüznüde yaşadık acıyı da, insan olmanın gereğiydi bu yaşadıklarımız. Aziz Mü’minler! Müslüman olmanın şartı inanmak inanmanın şartı sevmektir. Yüce Rabbim kalplerimizden sevgiyi toplumumuzdan huzuru eksik etmesin sevgi ve barışın slagonu ise selamdır. Dünyada olduğu gibi cennettekiler de cennette “Selam” kelimesini kullanarak selamlaşacaklardır. Aramızda selam ve sevgiyi yayalım. Burada sözü sevgili peygamberimize bırakıyorum; “Allah’ım,sen barış ve esenliksin, barış ve esenliği de yalnız sen verirsin. Ey celal ve ikram sahibi, senin rahmet ve bereketin boldur.” KAYNAK: 1- Kıyame süresi 75/36 2- Zariyet Süresi 51/56 3- Buhari Rikak 1,7,170 Hazırlayan: Şerife Gönül BİLGİ Vaize Firhist’e Geri Dön 56