2007 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 05 Ocak - Rüşvet ve Yolsuzluk - Osman Özkan-Vaiz 12 Ocak - Müslüman Başkalarının İyiliğini İster - Seyit Ali Topal 19 Ocak - Muharrem Ayı ve Aşura - Diyanet İşleri Başkanlığının 03.02.2006 tarihli hutbesidir. 26 Ocak - Umre Ziyareti - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 02 Şubat - Mutluluk Kaynağı İbadetlerimiz - Şaban Erdiç -İl Vaizi 09 Şubat - Ahiret Hayatına Hazırlık - Mücahit Demirel-Vaiz 16 Şubat - Allahın Kutlu Elçileri 23 Şubat - Allaha İmanın Fert ve Toplumdaki etkileri - DİB ‘nın 27.01.2006 tarihli hutbesidir. 02 Mart - Sarhoşluk veren Maddeler - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 09 Mart - Kadına karşı Şiddet - Dr Muammer Ayan-İl Müftü Yardımcısı 16 Mart - Nevruz - İsmail Fidangül-İl Cezaevi Vaizi 23 Mart - İffet İnsanın Süsüdür - Emrah YILMAZ-İmam-Hatip 30 Mart - İslamda Sağlık ve Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma - Haşim Keskin-Merkez Vaizi 06 Nisan 13 Nisan - Çocuklarımıza Sahip Çıkalım 20 Nisan - Kutlu Doğum Sevgisi - Ramazan Avcı-kemer İlçe Vaizi 27 Nisan - İslamda Temizlik - Şaban Erdiç-Korkuteli Vaizi 04 Mayıs - Engellilere Karsı Görev ve Sorumluluklarımız - 2006 Yılı Hutbe Arşivi 11 Mayıs - Anne ve Baba Hakları - Saliha Manca-Merkez Vaizesi 18 Mayıs - İslam ve Gençlik - Haşim Keskin-Merkez Vaizi 25 Mayıs - Fetih Ruhu - Bekir Ağlamaz -Merkez Vaizi 01 Haziran - Çevre Bilinci - Havva KAYA-Din Hiz.Uzmanı 08 Haziran - Hz Peygamberimizin Vefatı - Şerife G.BİLGİ-Merkez vaizesi 15 Haziran - Din Eğitiminin Önemi - Şaban ERDİÇ-Korkuteli İlçe Vaiz 22 Haziran - İslamda Yetim Hakkı - Haşim Keskin-Merkez Vaizi 29 Haziran - İnsanlara ve İnançlara Saygı - Bekir AĞLAMAZ-Merkez Vaizi 06 Temmuz - Küresel Isınma - DİB lığının 14.05.2007 tarihli ve 637 sayılı yazı eki Hutbe 13 Temmuz - Öfke ve Kontrol - Melek Erdem -Merkez Vaizesi 20 Temmuz - Dilencilik Haramdır - Bekir Ağlamaz-Merkez Vaizi 27 Temmuz - Orman Yangınları - Mustafa Altun-Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 1 03 Ağustos - Çalışmanın Önemi - Halil Taş-Manavgat Müftüsü 10 Ağustos - Miraç Kandili - Hüseyin Yaşar-Demre Müftüsü 17 Ağustos - İslamda Ailenin Önemi - Mehmet Kava-Kaş İlçe Vaizi 24 Ağustos - Berat Kandili - Ali Erhun-Finike Müftüsü 31 Ağustos - Zafer Haftası - DİB Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 07 Eylül - Ramazana Hazırlık - Rıdvan Keser-Gündoğmuş İlçesi Merkez Cempaşa C. İ.H. 14 Eylül 21 Eylül - Oruç ve Sıhhat 28 Eylül - Kuran ve Yaşam 05 Ekim - Kadir Gecesinin Fazileti 12 Ekim - Ramazan Bayramı - Şaban Erdiç-İl Vaizi 12 Ekim - Ramazanın Kazanımlarını Devam Ettirmek - Mustafa Güner-İshaklar Köyü İmam Hatibi Alanya 19 Ekim - Tövbe - DİB Hutbe Arşivi 26 Ekim - Cumhuriyet Yönetimi - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 02 Kasım - Komşularımız - DİB Hutbe Arşivi 09 Kasım - Haset - DİB Hutbe Arşivi 16 Kasım - Ölüm Gerçeği - DİB Hutbe Arşivi 23 Kasım - Öğretmene Saygı - DİB Hutbe Arşivi 30 Kasım - Cemaatle Namaz Kılmanın Önemi - DİB Hutbe Arşivi 07 Aralık - Milli ve Manevi Değerlerimiz - DİB Hutbe Arşivi 14 Aralık - Hayvanlara Merhamet - DİB Hutbe Arşivi 20 Aralık - Kurban - DİB Hutbe Arşivi 21 Aralık - Helal Haram - DİB Hutbe Arşivi 28 Aralık - Hesap Verme Şuuru - DİB Hutbe Arşivi DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA Firhist’e Geri Dön 2 2007 HUTBELERİ 1 05 - Ocak RÜŞVET VE YOLSUZLUK Muhterem Müslümanlar! Bugünkü hutbemizde; toplumları içinden kemiren, insanlar arasındaki kardeşlik ve muhabbet bağlarını koparan huzurun bozulmasına yol açan Rüşvet ve Yolsuzluk'tan bahsedeceğiz. Değerli Mü'minler, Rüşvet ve haksız kazanç, dinimizde haram kılınmış ve büyük günahlardan sayılmıştır. Bu kötülükleri işleyenlerin ahiret hayatları perişandır. Yaptıklarının cezalarını er geç çekeceklerdir. Yüce Rabbimiz bizim gizli ve aşikar bütün yaptıklarımızdan haberdardır. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'in Bakara Suresinde, "O kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey saklı kalmaz.)"[1] En'am Suresinde "...O, karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin ka3 şadığımız çağda toplumların ne durumlara düştüğünün dışa akseden belgelerdir. Aziz Mü'minler! Kamuoyu, her türlü seviyesizliğe, yozlaşmaya, çürümeye tepkisiz ve seyirci kalmamalıdır. Köşe dönmecilik mantığı egemen olmamalıdır. Bunlar şuuraltında hayranlık ve imrenme haline dönüşmemelidir. Bu tür işlerden uzak duranlar küçümsenmeli, aldırmazlık, duyarsızlık menfaatçılıkla ittifak yapmamalıdır. Kurnazlık saygı görmemeli, ferdi çıkar adeta özenilir hale getirilmemeli ve para saygınlığın ölçüşü olmamalıdır, aksi takdirde bu toplumda kirlenme had safhaya ulaşmış demektir. Gençlerin eğitimlerinde bu konuların işlenmesine daha ziyade önem verilmelidir. Tarihen bilinen bir gerçektir ki, ahlaken bozulmuş toplumlar dünya sahnesinden silinip gitmişlerdir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Açıklamaya çalıştığımız kirliliklerle ilgili önleyici tedbirlerin başında; yolsuzluk ve rüşvet sorununa ortam hazırlayan sebeplerin yok edilmesi gelmektedir. Bu nedenle, hukuk, bütün kurum ve kurallarıyla insanların zihinlerine yerleştiril- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ranlıkları içindeki tek bir daneyi dahi bilir."[2] ve Kaf Suresinde de "And olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız."[3] buyrularak, insanların tüm fiil ve davranışlarından Cenab-ı ALLAH'ın haberdar olduğu beyan edilmektedir. Peygamber Efendimiz de "Rüşveti alan da veren de Cehennemdedir"[4] buyurmuştur. İslam dininde kesin olarak yasaklanan rüşvet ve yolsuzluğun günümüzde de sürüp gittiği görülmektedir. Dünyanın bir çok ülkesi bu konularla çalkalanmaktadır. Bazen yönetenlerin bu çeşit ahlaksızlıklardan dolayı makam ve mevkileri ellerinden gitmekte, bazen ölüm cezalarına dahi çarptırıldıklarına şahit olunmaktadır. Çağımızda yaşanan bu olaylara bazı düşünürler "çürüme" kelimesini uygun görmektedirler. Rüşvet, zimmet ve hortumlama gibi yolsuzlukların yanı sıra, bazı insanların devletin imkanlarını sorumsuz ve hoyratça kullanmaları, kurumsal sırları içeren bilgileri sızdırmaları ve buna dayalı olarak vurgunculuk yapmaları şeklinde, kurumlaşan bu çürümeler; içinde ya4 melidir. Toplumsal değerler yozlaştırılmamalı, sağlam eğitim ve öğretim esas alınmalıdır. Bunlardan ayrı olarak ahlaki ve caydırıcı tedbirler de ihmal edilmemelidir. Değerli Mü'minler! Kısaca ifade etmek gerekirse; rüşvet ve yolsuzluk toplumları felakete götüren, birlik ve kardeşlik duygularını kökünden sarsan, itimat ve güveni yok eden çirkin davranışlardandır. Kendisinin ALLAH tarafından her yerde görüldüğüne ve bir gün hesaba çekileceğine inananlardan oluşan bir toplumda bu tür davranışlara rastlanmaz. Bu çeşit kötülüklerden uzak duralım ve Yüce Rabbimizin beyan ettiği mutlu kullar arasında yer alalım. Ne mutlu hakka riayet edip hukuka uyanlara, Ne mutlu rüşvet ve yolsuzluk gibi çirkin davranışlardan uzak duranlara. KAYNAK: [1] Bakara: 255 [2] En'am: 59 [3] Kaf:16 [4] Tirmizi, Ebu Davud, ibn-i Mace ve Ahmed Bin Hanbel Hazırlayan: Osman Özkan - Vaiz Firhist’e Geri Dön 3 2007 HUTBELERİ 1 12 - Ocak MÜSLÜMAN BAŞKALARININ İYİLİĞİNİ İSTER Muhterem Müslümanlar, Yüce Dinimiz, Allah’a ve insanlara karşı vazifesinin bilincinde olan, ahlaklı fertler yetiştirmek suretiyle huzurlu bir toplumun oluşmasını hedeflemektedir. Kur’an-ı Kerim bizlere, birbirini seven ve gözeten, din kardeşinin hayır ve iyiliğini isteyen ve yeri geldiği zaman onların iyiliğini kendi iyiliğine tercih eden insanları örnek göstermektedir. Sevgili Peygamberimiz de; “Sizden her hangi biriniz, kendisi için arzu ettiği hayır ve iyiliği, mü’min kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz”[1] buyurarak, bu konuda en güzel ölçüyü ortaya koymuştur Değerli Mü’minler, Allah rızasını uman ve ahirette bütün 3 “Allah sana nasıl iyilik ve ihsanda bulunduysa, sen de aynı şekilde insanlara iyilik yap”[4] Kişinin bunu hayatına nasıl uygulayacağının en güzel örneklerini ise sevgili peygamberimiz birçok hadis-i şeriflerinde ifade etmişlerdir. Kendisine faydalı olacak bir şey öğretmesini isteyen kişiye Rasülullah (s.a.v) "Müslümanların yolundan rahatsızlık veren şeyleri kaldır"[5] buyurmuşlardır. Başka bir hadiste sevgili Peygamberimiz: "Her Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir" buyurmuşlar, buna gücü yetmeyen kişinin de darda kalmış birine yardımda bulunmasını tavsiye etmişlerdir. Kendisine; "Ya, buna da gücü yetmezse?" denilince Rasülullah (s.a.v), kişinin insanları iyiliğe ve hayra teşvik etmesini ve kendisini başkalarına kötülük yapmaktan alı koymasını tavsiye etmişlerdir.[6] Sahabeden Cerir b. Abdillah ise şöyle naklediyor: “Ben, namazı kılmak, zekâtı vermek ve bütün Müslümanların hayır ve iyiliğini istemek üzere Hz. Peygambere biat ettim”[7] Sevgili Peygamberimizin bu konudaki diğer bir güzel tavsiyesi de şöyleNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yaptıklarından sorguya çekileceğinin farkında olan mü’minler, birbirlerinin kardeşi oldukları bilinciyle, kin, öfke, nefret, haset, bencillik gibi kötü düşünce ve davranışlardan titizlikle sakınacaklardır. Bunların yerine sevgi, saygı, merhamet, dürüstlük, yardımseverlik, fedakârlık, başkalarının iyiliğini ve hayrını düşünmek gibi en güzel ahlakî özelliklere sahip olacaklardır. Bu ahlakî özelliklerle olgunlaşacak olan mü’minler, Yüce Allah’a yapmakta oldukları dualarında bile din kardeşlerini hatırlayacaklar, Yüce Kitabımızın bizlere örnek olarak sunduğu şu dualarda olduğu gibi, ben yerine biz diyerek, mü’minlerin hayır ve iyiliğini isteyecekler ve: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru”[2] , “Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde, beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla.”[3] diye dua edeceklerdir. Aziz Mü’minler Dualarında ve düşüncelerinde din kardeşinin hayır ve iyiliğini isteyen mü’minin, bu güzel duygularını davranışlarına da yansıtmasını Yüce Allah şöyle emrediyor: 4 dir:"Yüzüne tebessümle bakmak bile olsa, mü’min kardeşine yapacağın hiçbir hayır ve iyiliği küçük görüp terk etme"[8] Hutbemi, Medineli Müslümanların, Mekkeden hicret ederek gelen Muhacirlere nasıl kucak açtıklarını, onların hayır ve iyiliği için neler düşündüklerini anlatan ayet mealiyle bitiriyorum:“Muhacirlerden önce Medine’ye yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret eden mü’minleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” [9] KAYNAK: Seyid Ali TOPAL [1] Buhari, İman 7 [2] Bakara, 2/201 [3] İbrahim, 14/41 [4] Kasas, 28/77 [5] Müslim, Birr 131 [6] Buhari, Zekat 30, Müslim, Zekat 55 [7] Buhari, İman 42 [8] Müslim, Birr 144 [9] Haşr, 59/9 Firhist’e Geri Dön 4 2007 HUTBELERİ 1 19 - Ocak MUHARREM AYI VE ÂŞÛR Muhterem Müslümanlar, Hicri Takvimin ilk ayı olan muharrem ayının İslam tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu ayın onuncu gününe "aşure günü" denilmektedir. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) bu aya değer vermiş ve ; “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan muharrem ayında tutulan âşûrâ orucudur” buyurarak [1] bu ayda oruç tutmuştur. Aziz Mü’minler, Hazreti Aişe validemizden rivayet 3 sayılabilecek bazı önemli olayların bu ayda vuku bulduğu rivayet edilmektedir. İslam tarihinde özel bir yeri olan Hz. Hüseyin’in Kerbelâ'da şehit edilmesi olayı da yine bu ayda vuku bulmuştur. Bilindiği gibi, sevgili peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin, o dönemde cereyan eden siyasi kargaşa ve çatışmalar neticesinde, müessif bir şekilde öldürülmek suretiyle şehid edilmiştir. Bu üzücü olay, Hz.Peygamberi ve ailesini seven mü’minlerin gönüllerinde silinmez izler bırakmıştır. Değerli Müslümanlar! Tarihte yaşanmış ve geri dönüşü olmayan böyle acı olayları tasvip etmek mümkün değildir. Ancak, bunları hatırlamak, ders almak içindir. Bu olay, bütün Müslümanları derinden sarsan ve kederlendiren acı bir tecrübedir. Bu ve benzeri olaylar karşısında, sağduyulu hareket ederek Allah ve Peygamber sevgisi etrafında kenetlenmeliyiz. Hz. Peygamberi, O'nun aile fertlerini ve ashabını sevmek hepimizin müşterek heyecanı olmalıdır. İyi bilelim ki, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön edilen bir hadis-i şerifte, İslam öncesinde, Mekke halkının oruç tutmakta olduğu “âşûrâ” gününde Peygamberimizin de oruç tuttuğu bildirilmektedir. Rasülullah (s.a.v) Medîne'ye hicret ettikten sonra da bu orucu tutmuş ve mü’minlere de tutmalarını tavsiye etmiştir.[2] Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimizin tavsiyesi üzerine bu oruç sünnet olarak tutula gelmiştir.[3] “Âşûrâ orucu" olarak adlandırılan bu oruç, Muharrem ayının onuncu günü tutulmakla birlikte, sünnet olan, bu günü bir öncesi veya sonrası ile oruçlu geçirmektir.[4] Muhterem Kardeşlerim, Tarihte geçmiş birtakım hadiselerin, Muharrem ayında gerçekleşmiş olduğuna dair bazı rivayetler bu aya ayrı bir değer verilmesine sebep olmuştur. Hz. Adem'in cennetten yer yüzüne indirilmesi, Hz. Nuh (a.s.)'ın tufandan kurtulması, Hz. Musa (a.s.) ve ona iman edenlerin Firavun'un zulmünden kurtulmaları gibi insanlık tarihinde dönüm noktası 4 huzurlu bir toplum halinde yaşayabilmek, Yüce Dinimizin bize öğrettiği karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı kardeşliği, birlik ve beraberliği korumakla mümkündür.Hutbemi Yüce Rabbimizin bu konudaki emriyle bitiriyorum; "Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz."[5] KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığının 03.02.2006 tarihli hutbesidir. [1] Müslim, Sıyam, 38. No:202 [2] Buhârî, Savm, 69. II, 251. Müslim, Sıyâm, 19 no:128. [3] Buhârî, Savm, 69, II, 251. [4] Tirmizî, Savm, 50. III, 128 [5]Al-i İmran, 3/103. Firhist’e Geri Dön 5 2007 HUTBELERİ 1 26 - Ocak UMRE ZİYARETİ Muhterem Müslümanlar Sözlükte ziyaret etmek anlamına gelen Umre; Dini bir kavram olarak özel bir şekilde kabenin ziyaret edilmesini ifade etmektedir. Hanefi ve Malikilere göre şartlarını taşıyan her müslümana ömründe bir defa umre yapmak sünnet-i müekkettir. Şafi ve Hanbelilere göre ise farzdır. Yüce mevlamız Kuranı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “Haccı da Umreyi de Allah için tam yapın.”(1) Haccı ve umreyi benim yaptığım gibi yapın diyen Allah Rasulüde bir Hadisi Şeriflerinde Şöyle buyuruyor: “Umrenin kendisi ile diğer umre arasında işlenen küçük günahlara keffarettir. Kabul olan bir haccın karşılığıda ancak cennettir.” Başka bir Hadisi Şerifte de; “Hacla umre arasını birleştirin zira bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler.” 3 Sanki kişi yaratıldığı anda nasıl tertemiz bir kıyafetle Rabbinin karşısına dünyada çıkıyorsa, aynı temiz ve manevi hallerle çıkabilme duygusunu ihram sayesinde yapar. İhram kişinin kendisini geçiçi ve çeşitli bağımlılıklardan kurtarışın sembolüdür. Toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan her türlü menfaatleri uyarıcı eşya ve fiiller yasaklanmıştır. Umrenin telbiye girişi ise; Allahın mülk ve hükümranlığının muhakkak kutsal sembolü olan, kutsal belde olan Mekkedeki Allah evi Kabetullah etrafında defalarca tavaf dönüşü yapmak, ziyaret etmek suretiyle itaat ve bağlılığı gösteren sözler sarfetmiştir. Lebbeyk nidalarıyla hacceden insan “Buyur Ya Rabbi! davetine sözüm ve özümle geldim Allahım! Emrin başım üstüne, Hamd senin, mülk senin, yoktur senin ortağın.” Telbiye ile hutbemi bitirirken Diyanet İşleri Başkanlığımız bundan böyle umre meselelerine daha fazla eğileNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müslümanlar Umre yapmak için belirli bir zaman yoktur. Senenin her ayında ve gününde umre yapılabilir. Ancak Arefe günü sabahından bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar olan zaman diliminde umre yapmak mekruhtur. Ramazan ayında umre yapılmadı ise menduptur. Ramazan gibi mübarek ayda umre sevabı ikiye katlanır. Değerli Din Kardeşlerim Umre için dışarıdan gelenlerin mikat mahallerinde ihrama girmesi gerekir. Çünkü ihram umrenin şartlarındandır. Umre küçük hac demektir. Umre yapan bir umrecide hacı adayı gibi ihram, ihram namazı, telbiye, kabeyi tavaf, tavaf namazı ve daha sonra safa ile merve arasında say’i yapmak, daha sonra da traş olmak gibi işlemleri yapar. Muhterem Kardeşlerim Umre ziyaretinde yapılan işlemleri şöyle sıralayabiliriz. Beyaz ihram giymek kefenin simgesi ve eşitliğin belirtileridir. 4 cektir. Türkiye seyahat acenteleri de bu konuda gereken ihtimamı göstereceklerdir. Hali vakti iyi olan kardeşlerimize deriz ki; Ey Müslümanlar! Haydin umreye... KAYNAK: 1- Bakara 196 Hazırlayan: Bekir Ağlamaz - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 6 2007 HUTBELERİ 1 02 - Şubat HUZUR KAYNAĞI İBADETLERİMİZ Muhterem Mü’minler! İnsanın yaratılış gayesi ibadettir. Yüce Allah (cc) “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(1) buyurarak bu hususa dikkatimizi çekmiştir. İbadet eşsiz nimetlerle donatılan insanın, yaratıcısına karşı kulluğunu, itaat ve saygısını ifade eder. Diğer bir yaklaşımla ibadet kulun ilahi emir ve yasaklara uygun hareket etmesidir. İbadet bir aksiyondur, imanın pratiğe yansıması ve kulun Rabbı ile iletişimidir. İbadet aynı zamanda bütün bir kainata insan için serpilmiş nimetlerin gerçek bir şükrüdür. Hayatının her alanında mürebbiye muhtaç insan için güçlü bir denetim mekanizmasıdır. Zira dinin direği olan namaz, insanı kötülük ve fuhşiyattan alıkoyarken; oruç insanî hasletlerin 3 dalar sağlar. İnsanın yaratılışındaki güzelliğe uygun hareket etmesi, hayatta Allah’ın razı olacağı bir istikamet kazanması ibadetin eğitici rolüyle mümkün olabilir. İbadetler ancak “ihlas” ve “samimiyet”le yapıldıkları zaman Allah katında bir değer taşırlar. Yani Allah’ın rızasının dışında dünyevî, hatta uhrevî bir beklenti ile yapılamazlar. Halis bir niyetle yüce yaratıcıya sunduğumuz ibadetlerimizdir ki bizi Allah ile dostluğa yükseltir, huzur ve mutluluğa kavuşturur, hayatımızı anlamlı hale getirir. Kin ve nefretten sevgiye, cimrilikten cömertliğe, tefrikadan dayanışmaya, gururdan tevâzûya ulaştırır. Değerli Kardeşlerim! Gösterişten uzak, “ihsan” duygusu içinde yaptığımız amellerin, bize sunulan geçici dünya hayatının en değerli kazanımı olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yüce Allah Kuranı Kerim’de “Hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü de hayatı da yaratan O’dur” buyurmuştur. Bu sebeple ömrümüzü ibadet neşvesi içinde geçirmeli, hesabını verebile- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve takvanın daha belirgin ortaya çıkmasına, nimetin gerçek sahibinin daha iyi takdir edilmesine sebep olmaktadır. Zekat cimrilikten uzaklaşıp cömertlik duygularının yerleşmesine ve paylaşma kültürünün gelişmesine destek olurken; hac bir mahşer ortamında dünya ile ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesine yardımcı olmaktadır. Değerli Mü’minler! İbadetler kulun Allah, insan ve tabii çevresiyle ilişkilerindeki müspet düşünce ve fiilleri içine alan geniş bir çerçeveye sahiptir. Nitekim Allah Rasûlü (sav) “Mü’min kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır”(2) buyurmak suretiyle ibadetin “insan” ve “çevre” bağlamına dikkatimizi çekmiştir. Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’de “salih amel” olarak sıkça bize hatırlatılan ibadetler, insan ve toplum için önemli fay4 ceğimiz tutum ve davranışlar içinde olmalıyız. Zira sevgili peygamberimiz (sav) de “Muhakkak Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza değer vermez; ancak kalplerinize ve amellerinize değer verir” buyurmuşlardır. Yine O, “Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affettiği halde niçin kendini bu kadar hırpalıyorsun” diyenlere “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı” diye mukabelede bulunmuştur. O halde “Sana ölüm gelene kadar Rabbına ibadet et” ilahi emri her müslümanın hayat prensibi olmalıdır. KAYNAK: KAYNAK: 1- K.Kerim; 51/56 2- Tirmizi; Birr /36 3- K.Kerim; 67/2 4- Müslim; Birr /33 5-Buhari; Teheccüd /16 6-K.Kerim; 15/ 99 Hazırlayan : ŞABAN ERDİÇ- İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 7 2007 HUTBELERİ 1 09 - Şubat “ÖLÜME HAZIR OLMAK” Aziz Mü’minler! Hepimiz biliyoruz ki, her başlangıcın bir sonu, her canlının bir ömrü ve her ömrün bir ölümü vardır. Kâinatı var eden Allah, onu emrine râm etmiş, fıtrat kanunlarına uymaya, zamanı gelince de ölüme mahkûm etmiştir. Kâinatın özü insan da zamanı gelince elbet ölecektir. Hayat kadar gerçek olan ölümü kabullenmemek mümkün mü? Ölüm bu hayatın sonu olmakla birlikte insan için bir son değil, fani âlemden ebediyet yurduna geçiştir. Yunus:“Ölümden ne korkarsın, Korkma ebedî varsın,” derken, bunu anlatmış, merhum Necip Fazıl da : “Ebedî gençlik ölüm desem kimse inanmaz. Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.” dizeleriyle bunu ifade etmiştir. 3 yız, neden çantamız hazır, amellerimiz derli toplu değil? Neden içimizdeki kin ve nefreti silip sevgi ve merhametle doldurmuyor, amel defterlerimizi gözden geçirip, eksiklerimizi tamamlamıyoruz? Değerli Kardeşlerim! Bu gerçeğe hazır olmak, onu her an hatırlamakla olur. Bu da; Kurân’a sarılmak ve her an birimizi alıp götüren ölümü düşünmekle mümkündür. Geçici zevkler bizi aldatmasın. Ölümü hatırlamak ta bizi korkutmasın. Çünkü ömrünü ve rızkını tamamlamadan hiç kimse ölmez. Ölümü hatırlamak; yani ilahî huzurda hesap verme düşüncesi, geçici zevklere aldanmayı önler. Allah'a isyana engel olur, gönlümüzü yumuşatır. Şımarıklığı giderir, haksızlıkları, hasedi, kin ve nefreti silip dünya sıkıntılarını hafifletir ve ömrü değerlendirir. Unutmayalım ki, değerlendirilmeyen ömür boşa harcanmış bir servettir. Hutbenin başında okuduğum âyette Allah (cc), hayat ve ölüm gerçeğini şöyle ebedileştirir: “Mutlak hükümdarlık elinde Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Ölüm, yerin üstünde görüp geçirdiğimiz rüya gibi hayatın yerin altında gerçeğe dönüşerek devam etmesidir denilebilir. Kur’ân, ölüm ve sonrasındaki gerçeklerden şöyle bahseder: “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile.” “Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz ve siz ancak bize döndürüleceksiniz. ” Ve “Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size mutlaka tastamam verilecektir.”[1] Değerli Mü’minler! Ömür; doğumla başlayıp mezara kadar devam eden bir yolculuktur. Önemli olan; nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde karşılaşacağımızı bilmediğimiz ölüme hazır olmaktır. Her an beklediğimiz misafire evimizi nasıl hazırlarsak, ölüme de kendimizi hazırlamalıyız. Görüyoruz ki, bunun bir sırası yoktur. Bin bir hayalle yatıp gözünü öteki dünyada açanları düşünelim. Madem ki yolcuyuz ve her an çağrılacak durumda4 olan Allah yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter. O, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölüm ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” [2] Muhterem Müslümanlar! Bir imtihanda olduğumuzu, iki melek tarafından, kameraya alınır gibi tüm davranışlarımızın tespit edildiğini, bunların bir gün önümüze konulacağını biliyoruz. O halde, doğru ve yanlışın ortaya çıktığı gün, utanıp pişman olacağımız işlerden kaçınalım. Sevgili Peygamberimiz (sav)’in: “Her kul öldüğü hal üzere diriltilir”[3] sözünü unutmayalım. Allah’ın rızası üzere yaşayıp O’na iyi kul olarak kavuşmaya gayret edelim. KAYNAK: [1] Nisâ, 4/78; Enbiyâ, 21/35; Âl-i İmrân, 3/185. [2] Mülk, 67/1-2. [3] Müslim, Sahîh, “Cennet”, 83. Hazırlayan :Mücahid DEMİREL Vaiz Firhist’e Geri Dön 8 2007 HUTBELERİ 1 16 - Şubat ALLAH’IN KUTLU ELÇİLERİNE SAYGI Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimizin biz insanlara en büyük lütfu ve inayeti, yol gösterici ve hidayet rehberi olarak gönderdiği peygamberlerdir. Peygamberlere iman, İslâm inanç sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Allah’ın kutlu elçilerini saygı ve sevgi ile yad etmek, hepsine salât ve selâm getirmek, yüce dinimizin bize en önemli buyruğudur. Bakara sûresinin 285.âyetinde yer alan “Biz peygamberler arasında ayrım yapmayız.” ifadesi sevgili Peygamberimizin Miraç hediyesi olarak insanlığa getirdiği evrensel bir mesajdır. Biz Müslümanlar, bu mesajla, insanlığın yolunu aydınlatan, onlara huzur ve barış önderliği yapan bütün peygamberlere iman ederiz. Peygamberlere saygıyı, imanımızın bir gereği kabul ederiz. Peygamberler olmasaydı 3 Âdem insanlığın atası, Nuh zanaatın / tekniğin simgesi, İbrahim, İsmail ve Yakup sabrın sembolü, Yusuf vefanın ve asaletin adı, Musa hukukun, özgürlük savaşının ve ahdin timsali, İsa sevginin, rahmetin ve bağışlamanın adresi, Muhammed Mustafa (s.a.s.)ise; aklın ve ilmin, ahlâkın ve vefanın, sabrın ve metanetin, şefkat ve merhametin, haklıyken özveride bulunmanın, haksızlığa karşı en gür sesin, batıl inanç, bilgisizlik ve kör inada karşı yüreğini ortaya koymanın adıdır... Allah’ın sevgili kulları! Biz peygamberler ana-baba bir kardeşler gibiyiz, diyen Allah Rasulü de bütün âlemlere rahmet olarak gönderildiği hâlde veciz bir benzetmeyle kendisini Âdem ile başlayan peygamberler binasının eksik kalan bir tuğlası olarak nitelendirmiştir. Yüce Rabbimiz hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüp’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davut’a da Zebur vermiştik.” Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muham- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön insanlık hidayet yolunu nasıl bulurdu? Nefsin ve şeytanın aldatmasına karşı insanlığı kim uyarırdı? Huzur ve barış için kim sabır, metanet ve itidal öncüsü olurdu? Peygamberler, Yüce Rahmanın rahmet mektebinin birer öğretmenidir. Kalp gözümüzü onlar açtı, doğru yolu onlar gösterdi. Medeniyet adına insanlık onlara çok şey borçludur. Peygamberler, insanları küfrün bataklığından, bir olan Allah’ın tevhit yoluna, bilgi ve inancın aydınlığına çağıran kutlu elçilerdir. Bugün gaflet, dalâlet, cehalet, fitne, kin ve intikam çıkmazında boğulan insanlığın, onlara her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Değerli kardeşlerim! Bütün peygamberler aynı ilâhî sözün elçileridir. Aynı kaynaktan fışkıran hayat pınarı, hikmet ışığı ve hidayet rehberidir. Onlar ilimle ameli, hayatla ahlâkı, hikmetle irfanı, bugünle yarını, dünya ile ahireti buluşturan ve barıştıran insanlık önderleridir. Onlar güzelle çirkini, faydalı ile zararlıyı, adaletle zulmü, ilimle cehaleti, samimiyetle gösterişi ayırt eden insanlık rehberleridir. Onlar, Yüce Yaratanla ve çevreyle olan ilişkilerin, ahlâkın ve toplumsal hayatın temel ilkelerini ortaya koyan insanlık öncüleridir. 4 med (s.a.s.), peygamberler zincirinin son halkasıdır. Onun için Kur’an-ı Kerim kendisini “hatemü’n-nebiyyîn”; “Peygamberlerin sonuncusu” olarak nitelemiştir. Hazreti Peygamberle ve Kur’an-ı Kerim’le İslâm tamamlanmış ve en mükemmel hâlini almıştır. Allah’ın hoşnut ve razı olduğu din İslâm’dır. Sevgili Peygamberimiz, en yüksek ahlâkı tamamlamak üzere son peygamber olarak gönderilmiştir. Bundan sonra insanlık, onun gösterdiği yoldan yürüyerek kurtuluşa erecektir. Millî şairimiz merhum Mehmet Âkif duygularımıza şöyle tercüman oluyor: Dünya neye sahipse onun vergisidir hep; Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi. Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret. Müjdeler olsun Allah’ın kutlu elçilerini kendisine örnek alanlara ve onların yolundan gidenlere! KAYNAK: DİB 10.02.2006 tarihli Hutbesidir Firhist’e Geri Dön 9 2007 HUTBELERİ 1 23 - Şubat ALLAH'A İMANIN FERT VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Değerli Müminler! İman, Yüce Allah’ın varlık ve birliğini, O’nun sevgili elçisi Hz. Muhammed’in peygamberliğini ve o Seçkin Elçinin Allah Taâlâ’dan getirdiği her şeyi kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmektir. İman, insanın iç dünyasında doğuştan getirdiği temizlik ve berraklığın, ergenlik sonrasında da bütün hayatı kuşatması ve bu sayede mümin kişinin gönül dünyasında Yaratıcısına tarifi imkânsız bir sevgiyle bağlanmasıdır. Allah’a olan bu sevgi ve bağlılık, kişiyi dar kalıplara sıkışmış fikir buhranlarından, niyet bozukluklarından, ruhi dengesizliklerden 3 vinçlerin ortaklaşa yaşandığı ve simalarda secde izlerinin taşındığı, Allah için birbirini seven, birbirine gönül açan, bağışlayan ve bazen mümin kardeşini kendisine tercih ettiren bir hayattır iman... “Nerede benim için birbirini sevenler?.. Gelsinler; Arşımın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün onları gölgelendireyim”[2] çağrısı, Yüce Allah tarafından işte bu iman sevdalılarına yapılmaktadır. “Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü” mısralarını Yunus’un dilinden döktüren de işte bu imandır. “Benim bu gecem şeb-i arustur (düğün gecesidir)” diyen Mevlana’nın, ölüm gecesini düğün gecesi gibi karşılamış olması da imanın sağlamış olduğu sadakat, teslimiyet ve muhabbettendir. Yine Mevlana’nın, insanlığın tümüne kucak açarak “Ne olursan ol yine gel” çağrısı ile O En Sevgili’ye doğru yola çıkma, inanma, teslim olma, vefakâr olma çağrısı ve yaşayışıdır iman... Aziz Müminler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kurtarıp, basit dünya hesaplarının dışına çekerek onu dünya ve ebedi âlem için büyük hesapların, ulvi davaların, engin düşüncelerin insanı haline getirir. Muhterem Kardeşlerim! İmanın temelinde büyük bir sevda yatar. Sevgiliye ulaştıran bu sevda yolunda insan birçok çile ve sıkıntılarla karşılaşabilir. Kişi bunların Yüce Sevgili tarafından kendisine lutfedilmiş birer imtihan olduğunu kabul edip, hiçbir şüpheye düşmeden ve ümitsizliğe kapılmadan, Eşref oğlu Rûmi’nin dediği gibi; “Hoştur bana senden gelen? Ya hil’at-ü yahut kefen? Ya gonca gül yahut diken/Lütfun da hoş kahrın da hoş” diyebilme ve Yüce Allah’ın “Secde et, yaklaş”[1] emri gereği, daha bir gönülden secde etmeye ve dua etmeye sevk eden bir teslimiyettir iman.. Konuşmanın hikmet; sükûtun tefekkür, çalışmanın ibadet, bakışın feraset, hayatın nezaket ve nezafetle yaşandığı; dostlukların vefalı, arkadaşlıkların çıkarsız ve içten olduğu; yüzlerde tatlı tebessümlerin hâkim olduğu, dertlerin paylaşıldığı, se4 İman bizim kalbimizde bu anlayış ve teslimiyetle okyanuslar gibi dalgalandığı gün; iç dünyamızda, ailemizde, çevremizde, mahallemizde, hatta bütün bir cemiyette huzur ve sevgi içerisinde yaşarız. Sevgili peygamberimiz bir duasında, “Alahım! Bana senin sevgini, seni sevenin sevgisini, beni sana yaklaştıracak amellerin sevgisini nasip et”[3] derken imanın Yaratıcı ile kulları arasında bir sevgi kaynaşması olduğunu açık bir dille haber vermiştir. Bunu başaranlar, imanlarında samimi, ibadetlerinde devamlılık olan müminler, Allah’ın dostluğunu da kazanmış olurlar. Hutbeme bir ayet-i kerime mealiyle bitiriyorum: “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da ona ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi ise daha güçlüdürS” [4] KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığının 27.01.2006 tarihli hutbesidir. 1] Alak, 96/19. [2] Müslim, Birr 37. [3] Hutbe, Ocak 1992, s.3. [4] Bakara, 2/165 Firhist’e Geri Dön 10 2007 HUTBELERİ 1 02 - Mart SARHOŞLUK VEREN MADDELER Aziz Müslümanlar! İslâmiyet, aklı, canı, nesli, malı ve dini korumayı esas almış, bunları güzelce değerlendirmeyi farz kılmış, bu değerlere herhangi bir şekilde zarar verilmesini de şiddetle yasaklamıştır. Bunun için dinimiz, insanlara yararlı ve temiz olan şeyleri helâl, zararlı ve temiz olmayanları da haram kılmıştır. Bu itibarla dinimizde sarhoşluk veren maddeler ve her türlü uyuşturucular, dinimizce yasaklanmıştır. Nitekim Cenab-ı Hak; “Ey iman edenler! (Sarhoşluk veren) şeyler, kumar, dikili taşlar ve fal 3 başkalarını üzen sıkıntılara sokar. Nitekim bu husus, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”[3] Değerli Müslümanlar! Allah’ın yasakladığı içki, uyuşturucu ve benzeri maddelerin kullanımı, fert ve toplum hayatında, çeşitli sıkıntı ve huzursuzlukları meydana getireceği muhakkaktır. Sağlık ve toplum açısından bunların zararları ilim adamları tarafından da ortaya konulmuştur. Bu itibarla Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak, içki ve uyuşturucu gibi her türlü kötü alışkanlıktan uzak durmalı, bunlara müptela olan kardeşlerimizin de, bir an önce kurtulup tevbe etmelerine yardımcı olmanın insânî ve İslâmî bir görev olduğunu unutmamalıyız. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz”[1] buyurmuştur. Sarhoşluk veren şeylerin, her türlü kötülüğün kaynağı olduğunu Peygamber Efendimiz (s.a.v.), şöyle ifade etmiştir: “Sarhoş edici şeylerden sakının. Çünkü bunlar kötülüklerin anasıdır.”[2] Muhterem Müslümanlar! İçki ve uyuşturucu, insanın akıl, ruh ve beden sağlığını bozar ve dolayısıyla onun ailevî, sosyal ve meslekî hayatını, olumsuz yönde etkiler. İçkinin verdiği zarar, yalnız onu içenle sınırlı kalmaz, toplumun diğer fertlerini de etkiler. Çünkü sarhoşluk sebebiyle aklî dengesi bozulan bir kişi, tavırlarını kontrol edemez. Kendisine ve başkalarına olan saygısını yitirir. Taşkın hareketleriyle kırgınlık, dargınlık, kavga, cinayet ve trafik kazaları gibi çeşitli zararlara sebep olur. Böylece hem kendisini, hem de 4 Hutbemi Allah Resûlü’nün içkiyle ilgili bir hadisiyle bitiriyorum: “İçki devâ değil, bilakis derttir.”[4] KAYNAK: Bekir AĞLAMAZ-Merkez vaizi [1] Mâide, 5/90. [2] Neseî, Eşribe, 44. [3] Mâide, 5/91. [4] Müslim, Eşribe,12. Firhist’e Geri Dön 11 2007 HUTBELERİ 1 09 - Mart KADINA KARŞI ŞİDDET Değerli Müminler, Toplumumuzun yarısı kadınlardan yarısı da erkeklerden oluşmaktadır. Kadınlar da erkekler de insan olarak eşit yaratılmışlardır. Yani birbirlerine üstünlükleri yoktur. Yalnız üstünlük Allah nazarında takva ölçüsüne göre olur. Takva da Allah’ın yasaklarına karşı en riayetkar olanların vasfıdır. Bunu da ancak Allah bilir ve değerlendirir. Hal böyle olunca, beyler hangi hakla hanımlara karşı şiddet içeren davranışlarda bulunabiliyorlar!... Bazı beyler, hanımlarını, tekme tokat ve sopayla hatta hortumla dövüyor, yüzünü gözünü mosmor ediyor, yara bere içinde bırakanlar bulunduğu gibi, kesici aletlerle yaralayanlar da oluyor. Bazı kocalar, hanımlarını dil ile de 3 İnsanlar içinde karı-kocadan daha çok birbirine yakın olan kimse yoktur. Aynı evi, aynı yatağı paylaşırlar. Aralarında başkalarının muttali olamayacağı tam bir mahremiyet vardır. Zira “Ssiz onları için bir koruyucu örtü elbise, onlar da sizin için bir koruyucu örtü elbisedir.S”(1) ayeti karı ve koca arasındaki en derin mahremiyeti, yakınlık ve samimiyeti ve karşılıklı görevleri ne güzel anlatmaktadır. Peygamberimiz de; kadınların dövülmesini menetmekte, karılarını dövenlere "hayırsız" demekte, "Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl girecek?"(2) diye sormakta ve Allah’ın size emanet olarak verdiği kızlarını yani eşlerinizi dövmeyin” buyurmaktadır. Yine Peygamber Efendimiz, veda hutbesinde kadınların haklarına riayet edilmesini emrettiği gibi “Sizin en hayırlınız, eşlerine karşı en iyi davrananınızdır”, buyurmakla da karısına karşı iyi davrananları müjdelemiştir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yaralıyor, kendisine ve yedi sülalesine küfür ediyor, kendisini ve ailesini aşağılıyor, dışlıyor, hakaret ediyor, hiçbir şeye yaramadığını söylüyor, ilgilenmiyor, kıymet vermiyor psikolojik baskı altında hanımına zindan hayatı yaşatıyor. Yapılan araştırmalardan eşlerine yüzde otuz civarında kötü davranan beylerin bulunduğu anlaşılıyor. Bu durumda olan beylerin çocuklarına da iyi davranmadıkları bir gerçektir. Bir evde kocalarının eve geleceği saat yaklaşırken, hangi bahane ile dayak yiyeceğinden korkan hanımlarla, babalarının eve geleceği saat yaklaşırken dayak korkusundan kaçacak delik arayan çocuklar bulunursa, gök yarılıp rahmet boşaltsa yer yüzüne o kocanın o babanın başına bir damla nasip olmaz. Çünkü, Allah’tan başka koruyacak kimsesi bulunmayan bu mazlumlara zulmedenin hasmı Allah’tır. O mazlumlara zulmeden zalimlerin cezasını dilediği zaman ve yerde, gerek dünyada gerekse ahirette o verir. 4 Aziz Müminler, Allah’a ve ahiret gününe inanan eşlerine iyi davransın. Çocuklarına iyi davransın. Onlara asla zulmetmesin. Kıyamet günü zalimler için dikilecek utanç bayrağının altında bulunup, herkese rüsvay olmaktan şimdiden sakınsınlar. Dünya mutluluklarının da, ahiret mutluluklarının da asıl kaynağı Allah’ın emanetleri olan eş ve çocuklarına iyi davranmalarına bağlı olduğunu unutmasınlarQ. KAYNAK: Dr. Muammer AYAN - İl Müftü Yardımcısı 1-Bakara Suresi, Ayet.187 2-Buhârî, "Nikâh", 93; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 60 Firhist’e Geri Dön 12 2007 HUTBELERİ 1 16 - Mart NEVRUZ MuhteremMüslümanlar! Dünya milletlerine insanlık anlayışıyla örnek olmuş olan milletimiz, dünya üzerinde insanlık için verilmesi gereken en güzel yaşayış ve davranış biçimini İslam dini ile bütünleşerek sergilemiş bir millettir. Temizliğin, doğruluğun, karşılıklı saygı ve sevginin, Allah için sevmenin, Allah için yardımlaşmanın en güzel örneğini vermiş olan bu yüce millet, bu hasletlerini, hiç şüphesiz İslam'ın güzellikleriyle kazanmıştır. İslamlığı kabul ile başlayan bu örnek yaşayış, asırlarca birlik ve beraberliğin tesisi ve toplum içinde kardeşlik ruhunun canlı tutulmasıyla bu güne kadar gelebilmiştir. Bundan sonra da bu birlik ve beraberliğin sürdürülmesi Devlet-Millet kaynaşması, Bayrak, Sancak ve Vatan sevgisinin toplu bir şekilde yüreklerde hissedilmesiyle 3 tirler" emrine gönülden bağlanmış olan atalarımız, bütün müminleri kardeş bilmiş ve aralarında hiçbir ayırım yapmamışlardır. AzizCemaat!.. Şu hakikati hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız. Vatan, Bayrak ve minarelerden yükselen ezan sesleri devamlı kalsın istiyorsak ki -hiç şüphesiz istiyoruz- bu ancak birbirimizi sevmemiz, birlik ve beraberlik içerisinde içteki ve dıştaki düşmanlarımıza karşı yek-vücut olmamızla, vatan ve millet sevgisine önem vermemizle mümkün olabilecektir. Bu gerçek, İstiklal Marşımızda bakınız ne kadar güzel ifade ediliyor; "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda.. Canı, cananı bütün varımı alsın da hüda Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda" Vatan olmadan hür yaşamak mümkün müdür? Vatan olmadan ibadetlerimizi serbestçe yapabilmemiz, gönül huzuruna ermemiz mümkün müdür? İşte bunun içindir ki binlerce şehit kanları akıtılmıştır bu cennet vatan için. AzizMüslümanlar!1071 tarihinden başlayarak Anadolu'da yaşamaya başlayan milletimiz, 26 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesinden sonra Türkiye Cumhuriyeti olarak tarihteki şerefli yerini almıştır. Bu cennet vatan toprakları üzerinde huzurla yaşamamızı çekemeyen çeşitli grupların, bölücü mihrakların olduğu artık bilinen bir gerçektir. Düşmanın taktiği önce parçalamak sonra Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 sürdürülecektir. MuhteremMüslümanlar! Milletimizin yükselmesi, güçlenip kuvvetlenmesi ve dünya milletleri arasında istenilen yeri alabilmesi ancak birlik ve beraberlik içinde bulunmamıza bağlıdır. Birliğin olmadığı yerde dağılma, parçalanıp bölünme, kin, nefret ve düşmanlık vardır. Nitekim Cenab-ı Hak(c.c.) AI-i İmran Suresinin 103. ayetinde mealen;"Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın, Allah'ın size olan nimetini anın. Bir zamanlar birbirinize düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz." buyurmaktadır. Yine Enfal Suresinin 46. ayetinde de mealen; "Allah'a ve Peygamberine itaat edin, çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir." buyurarak, birliğin önemini, düşmanlığın, çekişmenin ve dağılıp parçalanmanın tehlikelerini bizlere beyan etmiştir. AzizMü'minler! Büyük milletimizin tarih boyunca elde ettiği şanlı zaferlerin, ortaya koyduğu kahramanlık destanlarının, kurduğu medeniyetlerin, temelinde hiç şüphesiz, fertleri arasında gerçekleştirdiği birlik ve kardeşlik ruhu yatmaktadır. Savaşta ve barışta hep aynı ruh ayakta tutulmuş, beraberliğimizi bozan fitneden, fesattan ve çeşitli cereyanlardan, parçalanıp bölünmekten titizlikle sakınılması telkin edilmiştir. Yüce Allah'ın "Müminler ancak kardeş4 yutmak şeklindedir. Bu asırlar boyunca da böyle olmuştur; Bir milleti yıkmak için dışarıdan güç yetiremeyen mihraklar onu içten bölmek, fertlerini birbirine düşürmek, şucu veya bucu seklinde bölücü sloganlarla ayırarak parçalamak ve yutmak gayreti içerisindedirler. Aklı başında olan insanlar bu oyunları çok iyi tanırlar ve aldanmazlar. MuhteremMüslümanlar! Bir milletin teşekkülünde ve birliğin sağlanmasında dil, din ve tarih kadar geleneklerin de önemi vardır. İşte bu önemli geleneklerden birisi de Nevruz Bayramıdır. Her yıl 21 Mart tarihinde tüm Türk dünyasında ve bazı doğu ülkelerinde kutlanan Nevruz, Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan Balkan Türklerine kadar uzanan Ergenekon ve Çağan gibi adlarla kutlanan gelenekler gibi dini hüviyeti olmayan bir gelenektir. Ancak, bu günü kendî emelleri için istismar etmek isteyen iç ve dış düşmanlarımıza fırsat vermemenin dini ve milli sorumluluğumuz olduğunu asla hatırımızdan çakartmamamız gerekmektedir. Bugünü birlik ve beraberliğimizin kutlanması olarak görmeli ve değerlendirmeliyiz. Hutbemizi Peygamberimizin şu mübarek hadis-i şeriflerinin mealiyle bitirelim "İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de hakkıyla iman etmiş olamazsınız.” KAYNAK: İSMAİL FİDANGÜL-Cezaevi Vaizi Firhist’e Geri Dön 13 2007 HUTBELERİ 1 23 - Mart İFFET İNSANIN SÜSÜDÜR Değerli Müminler! İnsan, Yüce Allah’ın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. “ Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık.”[1] âyeti, insanın yaratılışındaki bu mükemmelliğe dikkat çekmektedir. Gerçekten insan, sahip olduğu cevher, yetenek ve potansiyel ile diğer yaratılanlarda bulunmayan nice üstün değerlere sahiptir. İnsandaki bu üstün değerlerden birisi de şüphesiz iffettir. İffet; insanın dine ve edebe aykırı söz ve fiillerden uzak durması, tabii bir duygu olan cinsel arzu ve isteklerinin meşru ölçüler çerçevesinde karşılanmasıdır. Başka bir ifadeyle iffet; insanı kemale ulaştıran bir ziynet ve erdemdir. Aziz Kardeşlerim! Yüce Dinimiz İslâm, insana, hayatını 3 kınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphesiz Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlarS”[2] Bu âyetler aynı zamanda, namus ve iffetin sadece kadınlara özgü değil onun kadın-erkek bütün insanlarda bulunması gereken ortak özelliklerden olduğunu göstermektedir. Üzülerek ifade edelim ki çağımızda bazı kimseler tarafından iffet, sadece kadınlarda bulunması gerekli bir değer olarak telakki edilmektedir. Oysa iffetli olmak, erkek için de dini ve ahlaki bir yükümlülük ve bir erdemdir. Değerli Kardeşlerim! Dinimizde iffetini koruyanlar övüldüğü gibi başkalarının iffetine zarar verecek söz ve davranışlar da yasaklanmıştır. [3] Kur’an-ı Kerim’de hiçbir delile dayanmadan başkalarının namusu hakkında olumsuz ifadeler kullananlar için, “İffetli, hiç bir şeyden habersiz, mümin kadınNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vazgeçilmez haklar tanımıştır. Din, can ve mal güvenliği, aklın ve namûsun korunması bu hakların en önemlilerindendir. Şüphesiz namus ve şerefin korunmasının en güzel yolu, iffetli olmaktan geçmektedir. Zira iffet, insanın süsü, ziyneti ve namus anlayışının göstergesidir. İffet ve namus duygusu, insanlarda doğuştan var olan ve onu diğer canlılardan ayıran en belirgin bir niteliktir. İffet duygusu, bir müminin kötülüklere, çirkinliklere, haramlara bulaşmasını önleyen bir kalkandır. İffetli müminin kapısı, Allah ve Resulüne dolayısıyla kendisine ve başkalarına karşı saygısızlık içeren her türlü çirkinliğe kapalıdır. İffetsiz insan ise, her türlü kötülüğü işlemeye elverişlidir. Değerli Müslümanlar! Dinimizde hemen her vesileyle kişilerin dürüst ve iffet sahibi olmaları istenmiş ve bu konuda kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın Nûr sûresinin 30 ve 31. âyetlerinde şöyle buyurulmuştur: “Mümin erkeklere söyle; gözlerini haramdan sa4 lara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve âhirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.”[4] buyurulmuştur. Hutbemi iffet ve haya timsali Sevgili Peygamberimizin Yüce Allah’a şu yakarışıyla bitiriyorum: “Yâ Rabbi! Senden hidâyet, takvâ ve iffet istiyorum.”[5] KAYNAK: [1] Tin.95/4 [2] Nur, 24/30-31 [3]Enbiya, 21/91; Müminûn, 23/5-7; Tahrim, 66/12; Meâric, 70/29-30 [4] Nûr, 24/23-24 [5] Müsned, I/389, 439 Emrah YILMAZ-İmam-Hatip Firhist’e Geri Dön 14 2007 HUTBELERİ 1 30 - Mart İSLAM’DA SAĞLIĞIN ÖNEMİ VE BULAŞICI HASTALIKLARDAN KORUNMA Muhterem Müslümünlar! Yüce Allah’ın imandan sonra insanlara verdiği en büyük ve en değerli nimetlerden birisi de sağlıktır. Sağlık olmadan hayatta hiçbir şey olmaz. Çünkü sağlıksız hayatın ne tadı ve ne de bir anlamı vardır. İnsan; hayatını sağlık, afiyet ve mutluluk içerisinde sürdürdüğü müddetçe neşeli, mutlu, huzurlu ve verimlidir. Bu sayede insan hayatın tadı ve güzelliğine; ahiret alemindeki tüm saadetlerin kazanılmasına ulaşır. Sağlığı, huzuru ve mutluluğu yerinde olmayan bir Müslüman’ın, ne kendisine, ne ailesine ve ne de içinde yaşadığı topluma bir faydası olamaz. 3 kirliliği, hastalıklı ve zararlı besin maddeleri ve buna benzer diğer zararlı maddeler gibi... Sağlığımızı korumanın iki yönü vardır. Birincisi tedbir ikincisi tedavidir. Bulaşıcı hastalıklardan kaçınmak, her türlü temizlik kurallarına azami şekilde dikkat etmek; her vesileyle ellerimizi sabunla yıkamak, dengeli beslenmek, gıdasız kalmamak, her türlü mikroplu içecek ve yiyeceklerden uzak durmak ve mutlaka bu hususta hekimin tavsiyelerine uymak tedbirdir. Her türlü tedbire ve korunmalara rağmen hastalık gelirse, şifa aramak ve bulmak için gereğini yapmak da tedavidir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz; “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz.! Zira Allah, ihtiyarlıktan başka dermansız bir hastalık vermemiştir.” (3) Yüce Allah ise Kur’anda “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız”(4) diye buyurmaktadır. Aziz Müslümanlar! Hayat mücadelesinde başarılı olmak istiyorsak sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak mecburiyetindeyiz. Çünkü insanoğlu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Mü’minler! Her zorluğun bir kolaylığı, her yokuşun bir inişi olduğu gibi, yaşlılıktan başka her derdin de bir devası vardır.Yüce Allah, şifası olmayan bir hastalık yaratmamıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) “Allah, şifası olmayan hiçbir hastalık yaratmamıştır.” (1) “İhtiyarlık hariç her hastalığın bir çaresi ve ilacı vardır.” (2), diye buyurmaktadır. Bu nedenledir ki, İslâm dinî, insan sağlığına çok önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim'de ve Peygamberimizin sahih sünnetinde hayatın ve sağlığın Cenab-ı Hakk’ın en büyük emanet ve nimeti olduğu belirtilerek bunların korunması emredilmiştir. Muhterem Mü’minler! Bilgi çağının tüm nimetlerini paylaştığımız şu zamanda modern dünyanın teknik buluşları, sanayileşme, büyük kalabalıkların bir arada yaşama zorunluluğu, iletişimin zirveye ulaştığı çağımızda insanlara bir takım kolaylıklar sağladığı gibi rahatsız eden bir takım hastalıkları da beraberinde getirmiştir. Stres-gürültü, çevre 4 kıyamet gününde ilk olarak sağlık nimetine değer verip vermediğinden sorulacaktır. Dünyada huzurlu ve mutlu olabilmek , başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmek, ahirette de hesabı kolay verebilmek için sağlığımıza son derece dikkat etmeliyiz. Hutbemi Kanuni Sultan Süleyman’ın şu veciz sözüyle bitiriyorum. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” KAYNAK: 1)Ahmet b.Hanbel: 4278, İbn.Mace 3436, Ebu Davut 3855,Tirmizi 2039 2)Buhari: 10/113, İbn.Mace: 3939 3)Ebu Davud: 4/3,7 4)Bakara Suresi: 195 Haşim KESKİN-Merkez Vaizi Firhist’e Geri Dön 15 2007 HUTBELERİ 1 13 - Nisan Çocuklarımıza Sahip Çıkalım Değerli Müminler! Çocuklarımızın, muhtaç olduğu ahlaki faziletleri, sosyal kural ve davranışları, dini inanç ve değerleri öğrenmeleri ve yaşamaları; ruh ve beden bakımından sağlıklı, bilgili, sanat ve hüner sahibi olabilmeleri için bütün imkanların kullanılarak gayret sarf edilmesi başta ana-baba olmak üzere tüm toplumun görevidir. Ancak günümüzde, ya ailesi olmadığı, ya da ailesi yanlış tutum ve davranışlarda bulunduğu için, çocukların önemli bir kısmının, bu temel vasıflara sahip olamadığı görülmektedir. Bunun neticesinde de, zamanında gerekli değeri verip ilgilenmediğimiz çocuklarımız; bazen tinerci ve gaspçı, bezen hırsız bazen de içki ve uyuşturucu müptelası olarak karşımıza çık3 sak; seven, benimseyen ve ilgilenen bir tutum sergilemeliyiz. Sorunlara buyruklarla değil, konuşarak çözüm bulmalı, çocuklara söz hakkı tanımalıyız. Ailemizde; herkesin uyacağı kurallar koymalı; ancak çocuklarımızın bu kurallara dayakla, baskıyla, korkutmayla değil, gönüllü olarak, benimseyerek uymalarını sağlamalıyız Çocuklarımızla ilgili tutum ve davranışlarımız, ılımlı ve eğitici, sindirmeye değil, sorumluluk duygusu kazandırmaya, kişiliğini geliştirmeye yönelik olmalıdır. Böylelikle, ilk sosyal uyumlarını gerçekleştirirken kendilerine deneyim fırsatı tanınan, özgür ve ilgili bir aile ortamında, yeterince sevgi ve güven içinde büyüyen çocuklarımıza ileriki dönemlerde başarılı olmaları için gerekli ortamı hazırlamış oluruz. Kardeşlerim! Bağımsızlığı ve milli iradenin tecellisini ifade eden Milli Egemenlik Bayramı’nı coşku ile kutluyoruz. Milli Egemenlik Bayramı’nın, aynı zamanda çocuk bayramı olarak isimlendirilip onlara hediye edilmiş Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön makta ve ileriki yaşlarda toplumla çatışan, tutarsız ve çelişkili davranışlar sergileyen bireyler olmaktadırlar. Bizler belki de çoğu zaman, bu tür davranışlarla haberlere konu olan gençleri acımasızca eleştirmekte onlara kin duygusu ile bakmakta; bu davranışlarının sebeblerini düşünmemekteyiz. Halbuki bu tür insanların, hangi şartlarda yetiştiklerine baktığımızda ilgi ve sevgiden mahrum bir çocukluk dönemi yaşadıklarını; büyük bir kısmının da halk arasında, “kimsesiz çocuklar”, “sokak çocukları” şeklinde isimlendirilen kişilerden oluştuğunu görürüz. Değerli kardeşlerim! Çeşitli sebeplerle sokakları mesken tutan ve ilerleyen yaşlarında olumsuz davranışlar sergileyen çocukların bu davranışlarının bir çok sebebi vardır. Bunların başında aile içi huzursuzluk, anne babanın çocuklarla yeterince ve gerektiği gibi ilgilenmemesi, baskıcı tutumlar, kuralsızlık ya da yanlış kurallar sayılabilir. Çocuklarımızın başarılı, güvenilir ve yararlı birer insan olarak yetişmesini istiyor4 olması, son derece anlamlıdır. Milli egemenlik gibi, toplum hayatımız açısından fevkalade öneme sahip olan bir meselenin çocuklarla ilişkilendirilmesi, onlara vermemiz gereken değere ve bu konudaki sorumluluğumuza işaret etmektedir. Bu sebeple, hem kendi çocuklarımızın hem de kimsesiz çocukların maddi ve manevi açıdan iyi bir şekilde yetişmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almak, toplumumuzun geleceği için önemlidir. Bu konuda son derece hassasiyet ve ilgi göstermek, hem dini hem de milli görevimizdir. Hutbemi bir ayet ve bir hadis meali ile bitiriyorum. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükafat vardır”[1]. Sevgili Peygamberimiz de buyuruyor ki : “Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiye ve edepten daha üstün bir hediye vermiş olamaz "[2] KAYNAK: 1- Enfal;8/28 2- Tirmizi, Birr;33 Firhist’e Geri Dön 16 2007 HUTBELERİ 1 20 - Nisan KUTLU DOĞUM VE SEVGİ Kardeşlerim! İnsanlığa huzur ve mutluluğu getiren sevgi Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.); Hz. İbrahim (a.s.) duası, Hz. İsa’nın müjdesi ve annesi Âmine’nin rüyası olarak 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu’l-evvel ayının 12. pazartesi gecesi dünyayı şereflendirmiştir. O’nun doğumu beşeriyet saadeti açısından insanlık tarihinin en önemli olayıdır. Hz. Âdem’le başlayan tevhid inancı yeniden canlanmış, kız çocuklarını diri diri gömen, kadınları bir eşya gibi gören cehaletle dolu anlayış ve sapık inançlarla kararan ruhlar bu doğuşla aydınlığa kavuşmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.) sevgi Peygamberidir. İnsanlığa da sevgi ve barış ge3 gamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır; “Sünnetimi ihya eden beni sevmiş demektir. Beni seven ise cennet’te benimle beraberdir.”(2) ‘Muhammedü’l-Emin’ yani güvenilir Muhammed olan sevgili Peygamberimiz’in ahlakı Kur’an dı. O âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, müjdeci ve uyarıcı bir Peygamberdir. O, Allah’a ve ahiret gününe inanan ve onlara kavuşmayı uman herkese en güzel örnektir. O’nun hayatında her insan için mutlaka örnek alınacak taraflar vardır. Önemli olan O’nun hayatını iyi öğrenip iyi tanımak için çalışmalıyız. O’nun hayatını, örnek yaşayışını, üstün ahlakını ve güzel öğütlerini anlatan kitapları alıp okuyalım. Çocuklarımıza Peygamberimizi ve O’nun çocukları ne kadar çok sevdiğini öğretelim. Çocuklarımıza Peygamberimizi tanıtan, seviyelerine uygun kitaplar hediye edelim. Saygıdeğer Kardeşlerim! Bu sene “Kutlu Doğum Haftası” olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in 1428. doğum yılı 16–22 Nisan tarihleri arasında kutlanaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tirmiştir. O, güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi. Özellikle çocukları seven, onlarla yakından alakadar olan, kadınlara gerekli değerin verilmesini sağlayan, hatta bütün insanları yaratandan ötürü seven yüce bir peygamberdir. Sevgi, kalpte bulunan, kökü son derece sağlam, dalları göklere yükselmiş, meyveleri gönülde, dilde ve uzuvlarda görülen hoş bir ağaçtır. Yüce Allah sevgiyle ilgili şöyle buyurmaktadır; “(Ey Muhammed) de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”(1) Muhterem Kardeşlerim! İnancımızın, ahlakımızın ve ibadetlerimizin temelinde sevgi her zaman ön plandadır. İmanımız, Yüce Allah’a ve Peygamberimize olan sevginin göstergesidir. Allah’ı her zaman sevmeliyiz. Peygamberimizi her zaman sevmeliyiz. Onlara olan sevgimizi, emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak gösterebiliriz. Nitekim Pey4 caktır. Bu münasebetle onun örnek hayatıyla ilgili düzenlenen vaaz ve konferanslara elimizden geldiğince ailelerimizle beraber katılmaya gayret edelim. Hayatımızın her safhasında Peygamber Efendimizi örnek ve rehber edinerek O’nun gösterdiği nurlu yoldan ayrılmayalım. KAYNAK: 1-Âl-i İmran, 3/31. 2-Tirmizi, ilm, 16. Ramazan AVCI-Kemer ilçei Vaizi Firhist’e Geri Dön 17 2007 HUTBELERİ 1 27 - Nisan İSLAM’DA TEMİZLİK Muhterem Mü’minler! Temizlik Yüce Allah’ (cc) ın “oku” emrinden sonra ikinci olarak üzerinde durduğu önemli bir hayat ilkesidir. Gerek K. Kerim’de gerekse Hadis-i Şeriflerde temizliğe hem maddi hem de manevi alanı kapsayacak şekilde yaklaşılmış ve bu konuda, her çağda insanın muhtaç olduğu evrensel ölçüler konulmuştur. Hatta temizlik, bazı ibadetlerin yapılabilmesi için bir ön şart kabul edilmiştir. En güzel şekilde yaratılmış olan insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi, manevi temizliğinin yanısıra maddi temizliğine de riayet etmesiyle mümkündür. Nitekim K.Kerim’in “şüphesiz Allah tevbe edenleri (iç temizliğini yapanları) ve dış temizliğini yapanları sever” 1 mealindeki 3 memnuniyetsizliğini izhar etmiş ve böylelikle kişisel bakımın önemini vurgulamıştır. Ayrıca dinimiz insanlara gerek fiziksel gerekse görsel açıdan zarar veren maddelerin ortadan kaldırılmasını ibadet sayarak maddi temizlik konusunda evrensel bir ilke ortaya koymuştur. İslam dininin özenle üzerinde durduğu manevi temizlik ise emredilen ibadetleri yapıp haram kabul edilenlerden uzak kalmakla, kalbi kötülük ve kötülüğe sebep olan şeylerden temizleyerek faziletlere yönlendirmekle kazanılan bir arınma halidir. Değerli Kardeşlerim! Ruh ve beden dünyamızı kapsayan genel bir temizlik olmadan dindarlık olamaz. Bu sebeple Müslüman, Allah’ı tanıma, ona ibadet etme, kin, haset, gurur, kibir, yalan vb olumsuz tutum ve davranışlardan uzak kalmanın yanısıra ibadet mahallerini, gezip dolaştığı park ve bahçelerini, mesire yerlerini, sokak ve caddelerini temiz tutmakla da sorumludur. Her yönden huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir top- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ayeti, her iki alanda Müslümanın sorumlu olduğuna işaret etmekte ve aynı zamanda İslamın temizlikle ilgili nihai hedefini de tayin etmiş olmaktadır. Değerli Mü’minler! Maddi temizlik kişinin bedenini, giyim-kuşamını, yeme-içmesini her türlü mikroplardan uzak tutmasını, tabii çevresi ve sahip olduğu doğal kaynaklara karşı temizlik bakımından sorumlu olmasını ifade eder. Bu konuda “elbiseni de (daima) temiz tut”2 buyruğu, İslamda kılık-kıyafet temizliğine verilen önemi göstermektedir. “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olmak şartı ile yiyiniz”3 emriyle de gıda maddelerinin hem tabiat itibariyle hem de dini yönden temiz olması gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan her konuda bize rehberlik eden peygamberimiz (sav) saçı- başı dağınık gördüğü bir kişi için “bu adam saçlarını düzeltip tertibe sokacak bir şey bulamadı mı” demiştir. Kılık- kıyafetini kirli gördüğü biri hakkında da: “şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu”4 diyerek 4 lumun oluşmasında bu temizlik alanlarının birbirini tamamlamasının büyük bir önemi vardır. Zira Allah (cc) namaz için gerekli olan maddi temizliği emrettikten sonra “Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez; fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister...” 5 buyurarak temizlik hususunda bizi kararlı olmaya davet etmektedir. O halde insan fıtratının gereği ve medeni kalkınmanın özü olan maddi temizliğe gereken hassasiyet gösterilmeli; kalbin istikamet kazanması için Allah, insan ve diğer varlıklarla münasebetlerde sorumlu davranarak manevi temizlik ilkesine riayet edilmelidir. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Orada temizlenmeyi seven kişiler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.”6 KAYNAK: Şaban ERDİÇ-Korkuteli Vaizi 1 K.Kerim; 2/222 2 K.Kerim; 74/4 3 K.Kerim; 2/168 4 Ebu Davud; Libas, 17 5 K.Kerim; 5/6 6 K.Kerim; 9/108 Firhist’e Geri Dön 18 2007 HUTBELERİ 1 04 - Mayıs ENGELLİLERE KARŞI GÖREV VE SORUMLULUKLARIMIZ Aziz Mü'minler! Dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de, zihnî, rûhî ve bedenî yönden engelli ve özürlü insanlar bulunmaktadır. Bu kardeşlerimize karşı duyarlı olmak, gereken ilgi ve desteği göstermek insanî ve islâmî görevimizdir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Bakıma muhtaç kimselerin sorumluluğu bize aittir”[1] buyurarak ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere toplum olarak sahip çıkılmasını istemiştir. Diğer bir hadislerinde ise, "Kim mü’min kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir”[2] buyurmuşlardır. Ayrıca kendileri de bizzat, hasta, engelli, özürlü ve 3 hizmetlerini sunmalıyız. Engelli ve özürlü çocukları olan ailelere yardım yapmalı, eğitim ve öğretim desteğinde bulunmalıyız. İmkânlarımızı zorlayarak, özürlü ve engelli kardeşlerimize iş imkânı sağlamalı; böylece onlara, çalışıp üretmenin ve helâlinden kazanmanın mutluluğunu tattırmalıyız. Diğer yandan, hiçbir engelli ve özürlü kimseyi, “kör, sağır, dilsiz ve topal ” gibi sıfatlarla nitelememeli, her türlü aşağılayıcı söz, fiil ve davranışlardan sakınmalı, şakayla da olsa onlarla alay etmemeliyiz. Sevgili Peygamberimiz bu konuda şu uyarıyı yapmaktadır: “Kardeşinin derdine sevinip gülme, sonra Allah ona merhamet eder de, seni onun sahip olduğu dertle müptela kılar”.[4] Saygıdeğer Müminler! Engelli ve özürlü kardeşlerimiz de bilmelidirler ki, misafirhane olan bu dünya, imtihan yeridir. İnsanlar, imtihan dünyasında iyi-kötü, acı-tatlı olaylarla karşılaşabilirler; sevindikleri anlar olduğu gibi üzüldükleri anlar da olur; bazen nimetlerle bazen de çeşitli sıkıntılarla denenirler. Bu sıkıntılar, kimi zaman insanların kendi ihmal veya kusurlarından, kimi zaman da hiçbir kusur ve ihmalleri olmadığı halde, sorumsuz ve kural tanımaz insanlardan kaynaklanabi- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön muhtaç kimselere sahip çıkmış, onlara şefkat ve merhamet göstermiştir. Engelli kimselere yol göstermenin, görme engellilere rehberlik etmenin, işitme ve konuşma engellilerle anlayacakları şekilde iletişim kurmanın, ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını karşılamanın Allah katında sadaka olduğunu bildirmiş, engelli ve özürlüleri toplumun doğal birer üyesi olarak kabul etmiştir [3] Muhterem Kardeşlerim! Nice insan, doğuştan yahut sonradan elîm bir kaza veya hastalık sonucu felçli, ortopedik engelli, işitme ya da görme özürlü olabilmektedir. Kimbilir belki de hiç beklenmedik bir anda bizler de engelli ya da özürlü olabiliriz; -Allah korusun- gören gözümüz görmez, işiten kulağımız işitmez, tutan elimiz tutmaz, yürüyen ayağımız yürüyemez olabilir. Bu nedenle, bir yandan sağlığımızı korumak için gerekli tedbirleri alırken; diğer yandan da fert, aile, sivil toplum örgütleri ve kamu kuruluşları olarak engelli ve özürlü kardeşlerimize karşı maddî ve manevî sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız. Özürlü ve engelli kimselere değer vermeli, söz ve davranışlarımızla onların gönüllerini almalı, huzur ve mutluluklarına vesile olmalıyız. Hayatlarını kolaylaştırıcı mahiyette her türlü maddî ve manevî tedbiri almalı, gerekli altyapı 4 lir. Bu bakımdan,-hangi sebeple olursa olsunengelli ve özürlü durumda olan kardeşlerimiz, maruz kaldıkları hastalık ve kayıplara sabretmeli; hiçbir zaman engelliliğin, kendileri için bir noksanlık veya kusur olduğu psikolojisine kapılmamalıdırlar. Çünkü Allah katında hiçbir insanın diğerinden iman, salih amel ve takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Yüce Allah insanları dış görünüşlerine, mal, mülk, makam ve servetlerine göre değil; kalplerine, gönüllerine ve amellerine göre değerlendirir.[5] Hutbemi bu hususu en güzel şekilde ifade eden Hucûrât, Sûresinin13. âyetinin meâliyle bitiriyorum: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilen ve onlardan hakkıyla haberdâr olandır.” KAYNAK: 2006 YILI HUTBE ARŞİVİNDEN ALINDI [1] Buhârî, Ferâiz, 25 [2] Buhârî, Mezalim, 3 [3] Bk, Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 350; V, 154, 168-169 [4] Tirmizî, Kıyame, 54, IV/6620 [5] Müslim, Birr, 32 Firhist’e Geri Dön 19 2007 HUTBELERİ 1 11 - Mayıs ANA-BABA HAKLARI Muhterem Müslümanlar! Bizi çok sever Rabbimiz, bizi hem dünya hayatında, hem de ahiret hayatında mutlu olabilmenin yollarını bize göstermiştir. Başta anne ve babalarımız olmak üzere, kızlarımız, oğullarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız, dostlarımız bu nimetlerin başlıcalarıdır. Onların varlıklarıyla sevinir, yokluklarıyla hüzünleniriz. Bunun yanı sıra yüce Mevla kalbimize anne-baba sevgisini de yerleştirmiştir. Ancak evlatlar zaman zaman ana-baba sevgisini unutup, onların haklarına dikkat etmemektedirler. 3 2- Yaşlandıklarında öf bile dememek ve katiyen onları azarlamamak. 3- Ana-Babaya daima güzel sözler söylemek. 4-Ana-Babaya gerektiğinde ekonomik yardımda bulunmak. 5- Ana-Babaya daima dua etmek gerekir. Unutmayalım ki bu sınırları belirleyen Cenab-ı Allah’ tır. Değerli Müslümanlar! Şüphesiz her mümin, Allah’ın rızasını kazanmayı, onun ahirette sunacağı nimetlere nail olmayı hedefler. Bu hedefe ulaşılmasında, salih amellerin ayrı bir yeri vardır. Unutmayalım ki, anne-babanın hayır dua ve rızası, bu güzelliklere ulaşmanın yollarından biridir. Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ın rızası, anne-babanın rızasında, Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.” [2] buyurmak suretiyle bu hususu dile getirmiştir. Ayrıca anne-babaya isyan, büyük günahlar arasında sayılmıştır. Peygamberimiz, “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Müminler! Dünyaya gelmemize vesile olan anne-babalarımız, bizler için hayat ve huzur kaynağıdır. Her birimiz güçsüz ve aciz bir konumda iken, Rabbimizin lütfuyla, anne-babamızın, sevgi, şefkat, merhamet dolu kucağında hayata başlarız. Öyle ki onlar, yemez yedirirler; giymez giydirirler; ağlatmaz, ağlarlar. Doğruyu, yanlışı, şefkati, merhameti, sevgiyi, fedakarlığı ve daha nice insanî erdemleri öncelikle onlardan öğreniriz. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah kendisine gönül veren müminlere şöyle seslenir: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” [1] Bu âyette, bir müminin çıkaracağı sonuçlar şunlardır; 1-Ana-abaya iyilikle muamelede bulunmak. 4 mi? Allah’a şirk koşmak ve ana-babaya âsi olmaktır.” [3] buyurmuştur. Bizler anne-babamızın rızasını kazanarak onların hayır duasını almanın gayreti içinde olalım. Zira Peygamberimiz, “Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve anne- babanın evladına duası.”[4] buyurmuştur. Hutbemi, cefakâr ve fedakâr annelerimizin doğum öncesi ve doğum sonrası yaşadıkları zorlu süreci dile getiren bir âyet mealiyle bitirmek istiyorum: “İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek taşımıştırS” [5] KAYNAK: 1] İsrâ, 17/23 [2] Tirmizi, Birr, 3 [3] Buhârî, Şehadet, 10 [4] İbn Mâce, Dua, 11. [5] Lokman, 31/14. Hazırlayan:SALİHA MANCA Merkez Vaizesi Firhist’e Geri Dön 20 2007 HUTBELERİ 1 18 - Mayıs İSLAM VE GENÇLİK Muhterem Müslümanlar; Kainatın en seçkin varlığı insandır. İnsan hayatının en verimli olduğu dönem ise gençlik çağıdır. Gençlik, Yüce Allah’ın bizlere bahşettiği nimetlerden biri olup, bulunmaz bir fırsattır. Bu nedenle kıymeti iyi bilinmelidir. Nitekim sevgili Peygamberimiz, yaşlılık gelmeden önce gençliğimizin kıymetini bilmemizi tavsiye etmiştir. Geleceğini teminat altına almak isteyen milletler, gençliğini kendi değerleri doğrultusunda yetiştirmek zorundadır. Gençlik, temiz bir toplumun ve sağlıklı bir millet hayatının en önemli unsurudur. Toplumların yaşadığı güzelliklerin arkasında gençliğin olumlu davranışları bulunduğu gibi; yaşanan facia ve kötülüklerin arkasında da ihmal edilmiş gençlerin ol3 kabiliyeti ile yetiştirmeleri konusunda ebebeyne, topluma ve bilhassa eğitimcilere büyük sorumluluk yüklemektedir. Şurası unutulmamaktadır ki; aileyi ve toplumu husursuz eden alkol, kumar, uyuşturucu bağımlılığı,ateizm, satanizm gibi yanlış inançlara yönelme ve ahlaki çöküntünün yayılması, gençliğin ihmal edilmesinden kaynaklanmaktadır. Böylesine kötü durumlara düşmekten, gençleri korumak yetişkinlerin en önemli görevidir. Aziz Kardeşlerim! Gençleri önemsemek, onları anlamaya çalışmak ve kendilerinde var olan enerjiyi, dinamizmi ilim, fikir, sanat gibi faydalı neticelere yönlendirmek gerekir. Bunun için gençleri, milli ve manevi değerlerine bağlı, yaşadığı çağın farkında olan insanlar olarak yetiştirmek, sorumluluk sahibi her fert, toplum ve müessesenin görevidir. İslam büyüklerinden birine ait olan şu güzel söz, bu açıdan çok önemlidir:”Çocuklarınızı yaşadığınız zamana göre değil, onların yaşayacakları çağın geNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön duğu bir gerçektir. Aziz Mü’minler! Gençler, toplumun geleceğidir. Şu an sahip olunan maddi ve manevi kazançların tamamı, gelecekte gençlerimize emanet edilecektir. Bu yüzden ruh ve beden yönünden sağlıklı, inanç ve sorumluluk duygusuna sahip gençlerin yetiştirilmesi en önemli görevlerimizdendir. Tarih sayfalarına baktığımızda; önemli başarıların arkasında sağlam karekterli, inançlı ve güven duygusuna sahip gençlerin var olduğunu görürüz. İslam’ın yayılması ve gönüllere yerleşmesinde, hidayet yıldızı olmuş pek çok gencin büyük katkıları olmuştur. Yüce milletimizin şanlı tarihinde de iyi eğitimcilerin nezaretinde yetişmiş inançlı, bilgili ve sağlam karakterli gençlerin başarıları, yüzyıllardan beri göğsümüzü kabartmaktadır. Değerli Mü’minler ! Yüce Dinimiz İslam, gençlerin faydalı ilim hür düşünce ve bağımsız teşebbüs 4 reklerine göre eğitiniz.” 19 Mayıs 1919 da Samsuna basılmak suretiyle milli mücadelenin başladığı bu tarihin gençlik haftası olması, Gençlik ruhunun milli ve manevi mücadele ruhu ile donatılması mesajını bizlere sunmaktadır. Bu vesile ile milli mücadelede yer almış başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm silah arkadaşlarına minnettarlıklarımızı sunuyoruz. Ahirete intikal edenlere Allah dan rahmet diliyoruz. Hutbemi sevgili Peygamberimizin şu hadisi ile tamamlıyorum:”Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlak ve edepten daha güzel bir miras bırakmış olamaz.”(Tirmizi) KAYNAK: Furkan Suresi:74 Hazırlayan :Haşim KESKİN Merkez Vaizi Firhist’e Geri Dön 21 2007 HUTBELERİ 1 FETİH RUHU 25 - Mayıs Muhterem Müslümanlar; Şanlı tarihimizde İstanbul’un fethinin çok önemli bir yeri vardır. Peygamber efendimiz İstanbul’un fethi konusunda ‘’İstanbul Muhakkak fethedilecektir, Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.!’’(2) buyurmuştur. Rasülüllahın bu müjdesine nail olmak isteyen Müslümanlar,İstanbul’u defalarca kuşatmalar,sonunda Fatih sultan Mehmet komutasındaki Türk ordusu,29 mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethetti. Böylece bu şeref milletimize nasip oldu. Dinimizde fetih İslam mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın gönlüne ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelir, fetih bir 3 fetihler, İstanbul fethinde olduğu gibi, haksızlıkların yok edilmesi ve zulmün sona erdilirmesi amacıyla yapılmıştır. Müslümanlar fethettikleri yerleri en iyi şekilde yönetmişlerdir. İslama sonradan açılan topraklara Müslümanların yerleştirilmesi, mevcut şehirlerin inancının yanında yenilerinin kurulması,çeşitli İslam müesseselerinin daha iyi yaşanır hale getirmesi, ünlük hayatın ihtiyaçlarına cevap verecek ticari ve iktisadi faaliyetlerin kesintisiz yürütülmesine imkan tanınması gibi hususlar bu bölgelerin İslamlaştırılmasında rol oynamıştır. Fethedilen ülkelerin sakinleri, herhangi bir zorlamağa maruz kalmadıkları,halde adeta birleriyle yarışırcasına Müslüman olmuşlardır. Çünkü onlar İslamı, onun kitabı Kur’anı, Hz Peygamberin yüce kişiliğini ve sünnetini Müslümanların şahsında müşahede ederek sevmiş ve benimsemişlerdir. Müslümanlar da fethettikleri yerlerin ahalisine sizin dininiz size bizimki bize, ayeti uyarınca can, mal, ırz ve namusları ile,ibadet ve mabetlerine hürmet etmek suretiyle Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön istila ve sömürü savaşı değildir. Fetih günü Fatih Sultan Mehmet, topkapı dan şehre girerek Bizans halkının sığındığı Ayasofya ya gitti orada bulunan dini liderler ve halktan bazı kişileri perişan durumda görünce onlara ‘Kalkın ‘’! Ben Sultan Murat Han oğlu Sultan Mehmet derim ki bu gün den itibaren ,canımız ve hürriyetiniz teminatının altındadır,,dedi. Muhterem Mü’minler; İstanbul’un her yerinde tarihin taşlanması okundu. Şehirde saklanan halkın, çekinmeksizin ve cesaretle ortaya çıkmaları istendi. Canlarının, mallarının, ırzlarının korunacağı din hürriyetleri ile milli örf ve adetlerinin, Türk kanunlarının teminatı alemde bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerini seçmelerine izin verildi. Bunlar, tarih boyunca Müslümanların fethettikleri bir evin ülke halklarına gösterdikleri tarihi gerçeklerdir. Müslümanlar tarih boyunca zulme tevessül etmemiş Milliyetçi ve inancı ne olursa,olsun insanlara karşı kötü muamele etmemiş.Tarihimizdeki 4 Allah’ın yaşattığı birer varlık olarak karşılamakla, sevgi, adalet, merhamet ve inanı aziz tutup İslam ve sulh ve selametini bütün dünyaya yaymağa ve uygulamaya çalışarak sonuçta bu dini evrensel bir hale getirmişlerdir. Hutbemi bir ayeti kerime ile noktalıyorum. “Gevşemeyin ,üzülmeyin eğer inanıyorsanız, mutlak üstün geleceksiniz” (1) KAYNAK: Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ Merkez Vaizi Al-i İmran Suresi:139 Firhist’e Geri Dön 22 2007 HUTBELERİ 1 ÇEVRE BİLİNCİ 01-Haziran Muhterem Müslümanlar! Çevre deyince,akla hem insanın içinde yaşadığı ortam hem de canlı cansız tüm varlığıyla insanı kuşatan doğal ortam akla gelir. Fakat bugün çevrecilik açısından bu, çevrenin bir kısmıdır. Çevre deyince aynı zamanda , insanın içinde yaşadığı mesken ve şehirden tutunuz da , orada bulunan fabrikalar ve işyerleri, yollar ve sokaklar, ulaşım araçları gibi nesnelere;hatta diğer insanların hayat tarzlarına varıncaya kadar bütün bu ortamları da hatırlamak gerekir. Muhterem müminler! Yüce Rabbimiz “Sakın dengeyi bozmayın”(1) buyurmaktadır.Güzel ve iyi olan birçok şey ruhu kirlenmiş insanların elin-de bu güzel ve asli halini yitirmekte, bozulmaktadır.Bu nedenle kendini arındır3 Hutbemi Rum Suresi 41. ayetin meali ve bir hadis-i şerifle bitirmek istiyorum:“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”(2) “(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş,diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da sadakadır.” (3) 2 Firhist’e Geri Dön madan insanın çevresini arındırabilmesi ve koruyabilmesi mümkün değildir. Tabiatın kirlenmesinin ardındaki insan tabiatının kirlenmesini de görmek gerek.Öyleyse işe insandan başlamalı, temiz toplum ideali bu anlayışla güç kazanmalıdır.Nefsin edep, hoşgörü, sabır, şükür gibi güzel hasletlerle donatılması gerekir. Çevremiz de bize Cenab-ı hakkın bir emanetidir. Bu emaneti korumak müminin başta gelen görevlerindendir.Bu hususta gösterilecek ihmalin bedeli, sadece onu yapana zarar vermekle kalmayacak, arka-dan gelecek yeni nesilleri ve hatta tüm insanlığı etkileyecek boyutlara ulaşacaktır. Yüce Allah’ın birer emaneti olan bu cennet dünyanın eşsiz güzelliklerini korumanın ne kadar sevap olduğu, tahrip etmenin ne büyük bir manevi vebal ve günah olduğu duygusunu ancak din verebilir. Ne mutlu! Vicdanlarını dünya kirleriyle kirletmeden, yaşadığı cennet dünyayı severek , koruyarak çevresiyle uyum içinde yaşayanlara. 4 KAYNAK: Hazırlayan :Havva KAYA Din Hiz.Uzmanı (1) Rahman, 8 (2) Rum, 41 (3) Tirmizi, Birr, 36 Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 23 2007 HUTBELERİ 1 08-Haziran HZ. PEYGAMBERİN (S.A.V) VEFATI Muhterem Mü’minler! Her canlı varlık için ölüm kaçınılmaz bir gerçektir. Canlılar doğar, büyür ve ölürler, ölüm, insan varlığı için bir alemden diğerine intikal etmektir. Bu anlamda yok olmak değildir. Ruh bakidir yok olmaz. Cenabı Allah herkese belli bir yaşama süresi vermiştir. Bu kuraldan hiç kimse ayrı tutulmamıştır. Şu ayeti kerime bu gerçeği ifade etmektedir. “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz”(1) Şayet dünyada bir kimse için ölümsüzlük olsaydı herhalde bu kimse peygamberimiz olurdu. Oysa ki o da ölmüştür. Aziz Cemaat! O güzel Rasulün doğumu nasıl alemlere rahmet olmuş, nur olmuş, müjde olmuşsa, vefatı da o kadar keder olmuş, üzüntü olmuş, matem olmuştur. Rahatsızlığı3 öğütlerde bulunmuştur. Sadece hayatta olanlarla değil, ölmüş olanlarında mezarlarını ziyaretle onlara dua ediyor ve vedalaşıyordu. Burada ki hutbesinde şu önemli hususa vurgu yapıyordu. “Vallahi ben vefatımdan sonra sizin Allah’a ortak koşmanızdan endişe ediyorum. Yalnız sizin (dünyaya olan ihtirasınız sebebiyle) dünya hakkında yarışacağınızdan korkuyorum.” Muhterem Cemaat! Dünya ve ahiret Mutluluğunun bel kemiğini oluşturan İslam kardeşliği, insanların birbirine olan hak ve hukuku konusundaki hassasiyetini her fırsatta olduğu gibi Rasulüllah efendimizin rahatsızlığının arttığı son günlerdeki yaptığı konuşmalarda da müşahede ediyoruz. O veciz ifadeleriyle şöyle diyordu : “Nihayet bende bir insanım aranızdan bana kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Ben kimin sırtına kamçı vurmuşsam, İşte sırtım! O da benim sırtıma vursun, benden öcünü alsın. Ben kimin namus ve şerefine dil uzatmışsam, işte namus ve şerefim! Oda gelsin, ben- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nın artması üzerine vefatına yönelik insanların üzüntü ve endişeleri de artmıştır. Bu durumu hisseden efendimiz: “Ey insanlar! Sizler peygamberimizin vefat edeceğinden korkuyor musunuz. Bundan önce gönderilip ümmeti içinde temelli kalmış bir peygamber var mıdır ki ben de içinizde temelli kalayım. İyi biliniz ki: Ben Rabbime kavuşayım! Ona sizde kavuşacaksınız.” (2) buyurarak ashabını hem uyarmış hem de teskin etmiştir. Değerli Mü’minler O gün insanların içinde bir de Hz. Muhammed, yakında ölecek! ve böylece davası bitecektir diye arzulayıp duran müşrikler vardı. Onların bu sözleri üzerine şu ayeti kerime sadece peygamber değil sizde öleceksiniz diyordu. “(Ey Muhammed!) Senden önce hiç bir insana ebedi hayat vermedik. Sen ölürsen,onlar baki mi kalacaklar? (Onlarda öleceklerdir!)” (3) Peygamberimiz ilk ve son haccı olan veda haccında peygamberlik görevini tamamladığı ve ahirete intikalinin yaklaştığı işaretini vermiştir. Bütün Müslümanlarla görüşmek istemiş ve Müslümanlara önemli 4 den öcünü alsın! Ben hangi kişinin malından ne almışsam İşte malım! o da gelsin alsın! Sonrada “Ey İnsanlar! kimin üzerine geçmiş bir hak varsa o onu hemen ödesin. Dünyada rüsva olurum demeyin iyi biliniz ki: Dünya rüsvaylığı, Ahiret rüsvaylığından hafiftir” buyurdu. Nihayet insanlık şerefine yaratılmış olan Yüce peygamber 8 Haziran 632 pazartesi sabah elini kaldırdı, üç kere parmağı ile işaret etti ”Refi_ki Alaya en yüce dosta ,, dedi ve bu son kelimelerle eli düştü. Aziz ruhu Rabbine kavuştu. Yüce Rabbimiz Onu dünyaya ilk teşriflerinde nasıl ki Mekkenin en seçkin hanımefendisi Amine hanımın kucağına vermişti. İşte onu kendi katına alırken de yine güzide bir hanımefendi olan Aişe annemizin kucağından almıştır. Allah’ım O’na ve onun al ve ashabına rahmet eyle. Amin. KAYNAK: Hazırlayan :Şerife G.BİLGİ Merkez vaizesi 1-Ankebut Süresi:57 2-İslam Tarih,M.Asım Köksal,Cilt 11Shf.33-38 3-Enbiya Süresi:35 4-Buhari Cenaiz:73Müslim Fedail:9 Firhist’e Geri Dön 24 2007 HUTBELERİ 1 15-Haziran DİN EĞİTİMİNİN ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! Din, tarihin gördüğü bütün toplumların sosyal bir gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle dünya ve ahiret saadetini esas alan fıtrattır. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk yarısında pek çok sosyal bilimci, modernleşmenin gerçekleşmesine bağlı olarak, dinin bireysel ve toplumsal hayattan tecrit edileceğini hararetle savunmuştu. Oysa modern dönemlerdeki sosyal çalkantılar, göç ve şehirleşmenin ortaya çıkardığı yabancılaşma ve yalnızlık duyguları, aile ve akrabalık ilişkilerinin zayıflaması, aşırı dünyevileşme, menfaatlere düşkünlük, güvensizlik gibi sosyal ve psikolojik faktörler, insanları manevi bir arayışa sevk etmiştir. Adeta insanlık, küresel problemler çerçevesinde, 3 timi; insanın manevi gelişiminde, modern hayatın gerginliklerinin azaltılmasında, hayatın gaye ve anlamının idrak edilmesinde, fertlerin birlik ve beraberlik, kardeşlik duyguları içinde kenetlenip toplumsal değerler etrafında bütünleşmesinde çok önemli fonksiyonlar yerine getirmektedir. Değerli Kardeşlerim! Hal böyle olunca yüce dinimiz İslam genel eğitimin yanında din eğitiminin de gerekli olduğunu haber vermiş ve bu konuda, en azından anne- babayı sorumlu tutmuştur. Zira Kuranı Kerim’de; “Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi annelerinizin karnından dünyaya getirdi...”2 buyrulurken insanın eğitime olan ihtiyacına dikkat çekilmiştir. Sevgili peygamberimiz (s.a.v) de “her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Ancak annebabası onu Yahudi yahut Hristiyan ya da Mecusi yapar”3 buyururken dini eğitimde aile ve çevre faktörlerine işaret etmiştir. Yine çocukları “cennet çiçeği” ve “gönül meyvesi” olarak niteleyen Rehber İnsan (sav), “bir babanın evladına bırakabile- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön asla kaçamayacakları fıtratlarıyla tekrar yüz yüze gelmişlerdir. Bu gerçek Kuranı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir; Allah’ın yaratma kanununa (uygun olan dine dön) ki; Allah insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmez.”1 Değerli Mü’minler! En son ve mükemmel bir din olarak yüce dinimiz İslam, insanın ruh ve beden sağlığına büyük önem vermiştir. Bu sebeple İslam, insanın Allah’a, kendine ve toplumuna karşı sorumlu bir kişi olarak yetişmesini hedeflemiştir. Bu durum aynı zamanda din eğitiminin gerek fert gerekse toplum açısından önemini de ortaya koymaktadır. Her şeyden önce insan fıtratında bulunan Allah tasavvuru ve yaratıcı bir güce bağlanma eğilimi doğru bir şekilde eğitilmezse inanç konusunda yanlış fikirler ortaya çıkar. Bunun yanında sağlıklı bir din eği4 ceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye”4 olduğuna vurgu yapmıştır. O halde dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden terör ve şiddetin; satanizm, ateizm gibi sapkın akımların, yukarıda saydığımız sosyal-psikolojik problemler ve din eğitiminde bıraktığımız boşluklar üzerinde hayat bulduklarını unutmayalım. Dünyevi olan hiç bir şeyin nihai anlamda insana bir tatmin sağlamadığı; dinin ise gerek maddi gerekse manevi dünyamızı anlamlı hale getirmede önemli bir rol üstlendiği dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi temel bir vazifemizdir. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihandır...”5 KAYNAK: Hazırlayan :Şaban ERDİÇ Korkuteli İlçe Vaizi 1 Rum 30 2 Nahl, 78 3 Buhari, kader,3 4 Tirmizi,birr,33 5 Enfal, 28 Firhist’e Geri Dön 25 2007 HUTBELERİ 1 22-Haziran İSLAMDA YETİM HAKKI Aziz Mü’minler Cenab-ı Hakk biz kullarını sosyal hayatın insanca güven ve huzur ortamı içinde sürdürülebilmesi hususunda imtihan eder. Bu imtihanı başaran, ilahi mükafata nail olur, nefsinin esiri olup kaybeden de yerinde sayar ve sorumlu olur. Sosyal güvenceye ve yakın ilgiye en çok muhtaç olan yetimlerdir ve biz bununla imtihan ediliyoruz. Yetimleri ve mallarını korumak, haklarını gözetmek, tahsil ve terbiyesi ile ilgilenmek, büyüyüp gelişmesine çalışmak toplum olarak vazifelerimizdendir. Yetimler bizim himayemize emanet edilmişlerdir. Kim yetimin hakkına dokunursa Allah’ın intikam okuna hedef olur. Mevlamız Kur’anı Kerimde:“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınları dolusu ateş yerler. Onlar yarın harıl harıl yanan alevli bir ateşe gireceklerdir.”buyurmaktadır. Başka bir ayeti kerime de de ;“Yetimleri 3 yim. Bayram benim neyime. Üvey babam öz babamdan miras kalan mallarımı yedikten sonra bu halimle beni bıraktı. Günlerdir aç ve susuzum. Kalacak yerim bile yok’’ diye içini döktü. Rasülüllah’ın yüreğini parçalıyordu. Çocuğu şefkatle tuttu, okşadı ve: ’Benim sana Baba, Ayşe’nin Anne, Hz.Ali’nin amca, Fatıma’nın abla Hasan ve Hüseyin’in kardeşin olmasını ister misin?; buyurdular. Çocuk: ’’ Nasıl istemem ey Allahın Rasülü’’ diye sevindi. Çocuk eve götürüldü, yıkandı, doyuruldu, giydirildi, kelebekler gibi bayram sevincine katıldı. İşte bu hadise üzerine Rasülüllah Efendimiz bir Hadisi Şerif daha ferman buyurdular: ’’Yeryüzünde bir yetim ağladığı zaman bütün arş-ı ala titrer.” Evet Aziz Kardeşlerim: Yetim ağladığı zaman arşı taşıyan melekler titrer, geldiği vakit de cennette güller açmasına vesile olur. Yeryüzündekilere acıyınız ki, gökyüzündekiler size acısınlar. Sev ki sevilesin. Yetimi koru ki mele-i alada övülesin. Peygamberimiz (s.a.v.) Şehadet parmağı ile orta parmağını ayırıp göstere- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön evlenme çağına kadar gözetip deneyin. Akılca olgunlaştıklarında mallarını kendilerine teslim edinS Onların mallarını teslim ettiğinizde bunu şahitlerle tespit ettirin. Tam bir hesap sorucu olarak Allah (c.c) yeter.” buyurmaktadır. Muhterem Müslümanlar Yüce dinimiz İslam, yetimlerin ruhen, bedenen ve ekonomik olarak sağlıklı bir ortamda gelişmeleri için tüm önlemleri ciddi ve sistemli bir şekilde almıştır. Kur’anı Kerim Yetimlerin korunup gözetilmesini Hz. Peygamber’in şahsında bir görev olarak vermiştir. Rasülüllah (sav), inde bir yetim olarak ilahi koruma altında olduğunu hatırlatan Rabbimiz: “Öyleyse sen de yetimi sakın ezme, kahretme.” buyurmaktadır. Rasülüllah Efendimiz bir bayram sabahı bir kenarda sırtını bir kütüğe dayamış eski elbiseli, bir çocuğun ağladığını görür, ilgilenir ve sorar: ’’Diğer çocuklar tertemiz giyinmiş, cıvıl cıvıl bayram ediyorlar, senin bu göz yaşların niye? diye sorunca; çocuk: ’’Babam Bedir de şehit oldu, Annem başkasıyla evlendi, bir şeyimde yok, kimsemde yok nasıl sevine4 rek: “Benimle, yetimin işlerini üstlenen, onların haklarına riayet eden kimse, Cennette böylece beraber olacağız. Müjdesini vermiş ve yine: Başı hiç okşanmamış bir yetimin başını okşayan kimseye elinin değdiği saçlar sayısınca sevap yazılır.’’ buyurmuşlardır. Değerli Mü’minler Bir adam peygamberimize gelerek kalbinin kasvetinden katılığından dert yandı. Rasülüllah Efendimiz adama: “Yetimi esirge , başını sıvazla ve kendi yemeğinden ona da yedir. Kalbin yumuşar ve arzuna nail olursun.” buyurdular. Üç yetimi barındırıp büyütecek kadar merhameti yüksek olan kişi, bu şefkati sayesinde Allah’ın Rasülüne komşu olur ki, ne mutlu o kişiyeQ Allah’ü teala yetimi koruması, hakkını gözetmesi sebebiyle o kimseyi son nefesinde şeytan’ı aleyhillanenin tasallutundan da koruyacaktır. KAYNAK: Hazırlayan:Haşim KESKİN Merkez Vaizi 1-Sürei Nisa:6-10 2-Sürei Duha:9 Firhist’e Geri Dön 26 2007 HUTBELERİ 1 29-Haziran İNSANLARA VE İNANÇLARA SAYGI Muhterem Müslümanlar! Allahü Teala, İnsanı en güzel bir şekilde yaşatmış, ruhundan ona üfleyerek insanı yüceltmiş, evrendeki her şeyi onun emrine amade kılmıştır. Yüce Allah, yaratılmışların en şereflisi olan insanın canını, malını, aklını, neslini ve dinini her türlü tecavüzden korumuştur. Bölgemiz bir turizm muhiti olması hasebiyle bir çok ecnebi gezgin gelip gitmektedirler. Biz islam’ın güzelliğini ve misafir perverliğimizin en iyisini onlara göstermek zorundayız. Onlar bizden iyilik görürlerse, bir daha gelirler ve bizim bu iyiliklerimizi her gittikleri yerlere de götürürler. Eğer biz dinimizin güzelliğini fiillerimizle onlara gösterirsek belki de onlar gruplar halinde İslam-ı kabul edeceklerdir 3 ve gerçeklerden daha çok uzaklaşmamaları için kutsal nesne ve kişilerini kötülemememiz tavsiye olunmaktadır. Çünkü her halükarda inandığı şey kendilerine güzel gösterilmiştir. Başka bir ayeti kerimede de şöyle buyurulmaktadır. ’’Peygamberimizin görevi, tebliğ etmekten ibarettir. Allah ise açıkladığımızı da gizlediğimizi de bilir” (Maide/99). Bu tebliğden sonra insanların sorumluluk konusunda diyecek bir şeylerinin kalmayacağına vurgu içindir. Nitekim başka bir ayette de: “peygamberin niçin gönderildiğine değinilişlerden insanların Allah’a karşı bir mazeret ileri sürmelerine imkan bırakmama hususu açıkça ifade etmiştir.” (Nisa/165) Gaşiye suresinde de Hz. Peygamberin sadece bir uyarıcı olduğu ve insanlar üzerinde baskı kurarak onları dinin icaplarına zorla uydurma gibi bir görevinin bulunmadığı hatırlanılmıştır. (Gaşiye 22) Tebliğden sonra sorumluluğun insanların omuzlarında olduğu anlatılmaktadır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön veya en arzu olan dinimizin aleyhindeki pürüzler değişecektir. Bir yandan dinimizin güzelliklerini gösterirken Onların da ne olursa olsun inançlarını da rencide etmememiz gerekmektedir. Muhterem Müslümanlar! Hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede cenabı Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah’tan başka yalvarıp yakardıklarıma (taptıklarıma) sövmeyin. Sonra onlarda haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler. İşte böyle biz her topluma yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik. sonra onların son varışları Rablerinedir. O yapmakta olduklarını haber verecektir.” (Enam (108) Ayeti kerimeden şu hüküm çıkmaktadır. Gayri Müslimlerin tapındıkları şeylere, liderlerine, azizlerine ve inançlarına karşı kötü dil kullanılmaktan sakındırılmış ve aynı zamanda uyarılmış bulunuyoruz. Onlarla tartışmağa girişeceğimizde uygun sınırlar içinde kalmamız gerekmektedir. Müslüman olmayanların İslamdan 4 Sözün özü; Tebliğde bulunalım. Akla kapı açalım. Bize düşeni yapalım. Allah’ın hidayet verip vermediğine karışmayalım İnsanlara iyi bir gözle bakalım ve biraz olsun empati yapalım. KAYNAK: Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ Merkez Vaizi 1-Maide süresi:99 2-Gaşiye :22 3-Nisa:165 Firhist’e Geri Dön 27 2007 HUTBELERİ 1 KÜRESEL ISINMA 06 -Temmuz Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah’ın bize bahşettiği çevre genel anlamıyla, insanın içinde yaşadığı, istifade ettiği tüm yer ve uzay sistemleri bütünüdür. Yine kısaca, depremin oluştuğu yerin derinliklerinden yeryüzüne, oradan atmosfer ve uzaya ulaşan sistem içindeki canlı/cansız her şeydir. İnsanoğlu, birbirinden farklı özellikler taşıyan ve ucu bucağı hayal dünyamızı aşan bu geniş çevrede yaşarken onun bamteli diye adlandıracağımız sınırlarını zorlayacak ve değiştirecek davranışlara yönelmemelidir. Kur’an-ı Kerim ‘de zikredilen Ad, Semud, Nuh; Meyden ve Lut kavimleri azgınlık, zorbalık ve sapıklık gibi nedenlerle kasırga ve deprem türü çeşitli doğa olayları ile helak olmuşlardır, Bu felaketlerin hemen hepsinde insan unsuru ön plandadır. Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği bu olaylardan ders almayan insanoğlu maalesef 3 noğlu bu düzeni bozmak için adeta yarış yapmaktadır. Yukarıda saydıklarımızın hepsi maalesef insan ürünüdür. Gelecek elli yılların su savaşlarına sahne olacak tehlikeli yıllar olduğunu düşünen insan buna ait önlemlerini almak durumundadır. Ağaç dikiniz, onları odun olarak görmeyiniz Peygamberimiz (S.A.V.) “Kıyamet kopmaya yakınken elinizden bir ağaç fidanı varsa ve dikmeye vakit bulabilirseniz onu dikiniz”.(3) buyurmakta ve adeta bu günü görmektedir. Çünkü onlar oksijendir, onlar yağmurdur, sudur, hayattır. Onlarla toprağı korursunuz ve nebatatın yetişmesini sağlarsınız. Bir insanın oksijen ihtiyacını yaklaşık 15- 20 ağacın temin ettiğini düşünürsek neyi ihmal ettiğimizi ve neyi katlettiğimizi daha iyi anlarız. Yeryüzündeki ağaç / insan oranı bu hesaba göre imdat çığlığı atmaktadır. Kimyasallar yüzünden kirlenen toprak “Benim sadık ya’rim olmak’ tan çok gerilerde kalmış durumda. Muhterem Kardeşlerim! Bugün insanoğlu bindiği dalı kesmektedir. Bencillik ve hırsa toprak, su, çevre ve hava kurban edilmektedir. Belki de önlemler alınmazsa insanoğlu kendi sonunu kirlettiği çevre ile davet etmektedir. Bu tehlikeyi görüp çaba harcamak her Müslüman ın asli görevi olmalıdır. “Ormanlarımdan yaş bir dal kesenin başını keserim” diyen Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 20nci yüzyılın son çeyreğinden beri böyle felaket senaryolarını çok yakınında hissetmeye başlamıştır. Muhterem Kardeşlerim Son zamanlarda gün geçmiyor ki gazete ve televizyonlarda çevre kirliliğinin sebep olduğu uzak/yakın tehlikelere ışık tutan haberler olmasın. Belki bu haberlerin birçoğu haddini aşmış felaket senaryosu, korku filmi olarak görülse de yakın bir gelecek için tehlike sinyalleri olarak dikkate alınmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de “şüphe yok ki biz her şeyi dengeli bir ölçüye göre yaratmışızdır”(ı) “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar.”(2) buyrulmaktadır. Şu anda yaşadığımız çevre sorunlarının tek nedeni insanın kendisidir. Azalan ormanlar, kirlenen toprak ve atmosfer hava kalitesini, suyu ve mevsimleri tehdit etmektedir. Kimyasal atıklar; dere, ırmak, göl ve denizdeki hayatı olumsuz yönde etkilemektedir. Katı sıvı ve gaz halindeki sanayi atıklarının arıtılmadın doğaya bırakılması iklim değişikliği senaryolarını varsayım olmaktan çıkarmakta ve daha tehlikeli bir yaklaşım içinde olduğunu haber vermektedir. Aziz Mü’minler Yüce Allah kainat’ı son derece güzel ve intizamlı yattığını ifade etmektedir. Fakat insa4 Fatih Sultan Mehmet’in at koşturduğu topraklar bu çorak topraklar değildi. Aziz Kardeşlerim, Bu alanda herkesin yapabileceği bir şeylerin olduğu muhakkaaktır: Yaşadığımız çevreyi temiz tutmak, suyu ve havayı kirletmemek, suyu boşa harcamamak, ağaç dikmek, ağacı korumak, sanayi atıklarını öldürücü olmaktan çıkarmak, israfı önlemek, ormanlarımızı yakmamak ve korumak, atıkların geri dönüşümünü sağlamak alınması çok zor önlemler değildir. Sırf kendimizi, dolaylı olarak da insanlığı düşündüğümüz için sigara illetinden kurtulmak ne kadar güzeldir. Ne dersiniz yok mu acaba bizim yapabileceklerimiz! Herhalde uyuyamayan kutup ayıları ve ölü balıkların dramı bizim vicdanımızı sızlatmak tadır. Su bulamayan, kirli hava soluyan, ormansız topraklar, ölü balıklar gören, kuş cıvıltılarına, bülbül şakımalarına hasret kalınan bir dünyada yaşamanın zevki mi olur? Bu kirli dünya da arılar nasıl bal yapsın, çiçekler nasıl koksun, denizin dalgasını kim seyretsin ? “Rahman Suresinde;”Bitki ve ağaç o’na secde etmektedir” (4)buyurmaktadır. el ele verelim. Bunu insanın kendine, çevresine ve Rabbine karşı bir görevi olduğunu bilelim.. KAYNAK: 1) Kamer.49 2) Rum.4l 3) (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 111 184,191) DİB lığının 14.05.2007 tarihli ve 637 sayılı yazı eki Hutbe Firhist’e Geri Dön 28 2007 HUTBELERİ 1 ÖFKE KONTROLU 13-Temmuz Muhterem Müslümanlar! İnsan oğlunun en çok ihtiyaç hissettiği şey huzur ve güvendir. “İslam” kelimesinde de bu vardır.oysa son günlerde şiddetin yaygınlaştığı duyuyor görüyor veya izliyoruz. Bizi tedirgin eden öfke olduğunu görüyoruz. Öfke doğal bir duygudur. Yaratılışımızda varolan bu duygunun tamamen yok edilmesi mümkün değildir. Ama mutlaka kontrol edilmesi gerekir. İslam terbiyesini taşıyan bir insan öfkesine sabretmeyi öğrenmesi gerekir.Peygamber efendimiz “En kuvvetli pehlivan öfkesini yenendir” buyuruyor. Yumuşak huylu hoşgörülü, affedici özür dilemeyi bilen insanların dünyada ve ahirette kurtulanlardan olacağını ifade ediyor. Bir rahmet peygamberi olan kişiliği ile yumuşak ahlakın en güzel örneğini vermiştir. Aile çatışmalarının çoğu öfkenin sonucudur. Öfke öyle bir ateştir ki ne karı-koca huzuru ne evlad, ne anne-baba ne akrabalık,ne 3 Ama ben Müslüman oldum eskisi gibi her aklıma geleni söyleyemem her aklıma gelenide yapamam. Ben Allah a ve ahiret gününe inandım. Hesap vereceğimi biliyorum böyle olmasa işler farklı olurdu” diyerek haklı bile olsa kavgadan vazgeçene cennetten köşk verileceğini söyleyen peygamberine uymuştur. İslam dan önce öfkeli ve hırçın bir ahlakı olan Hz. Ömer’i İslamiyet son derece sabırlı, affedici,merhemetli ve adaletli bir hale getirmiştir. O halde hepimiz inancımızın ahlakımıza ne derece etki ettiğini düşünmeliyiz. “Ele geleni yersin, Dile geleni dersin, Böyle dervişlik dursun, Sen derviş olamazsın, Sen hakkı bulamazsın” şiirinde Allah’ın terbiyesinde olmadan, Allah’ın dostluğunun kazanılmayacağını söylüyor. Öfkenin kendisi bir kötülük ateşi olması yanında bir çok kötülüğünde sebebidir. Kavga küslük, kin, intikam, gıybet, ayıplama, kötü söz ve hareketlere sebep olduğı gibi bütün insani ilişkileri de bitirir, dostluğu ve güveni yok eder. O halde bu öfke ateşini sabırla kontrol etmeli ilimle söndürmeliyiz. Dua ile devamlı kılmalıyız. Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şeriflerdeki övülen ve cennetle müjdelenenlerin öfkesini yenen ve af- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön komşuluk huzuru bırakır. Yayılan bir yangın gibi ilişkileri koparır toplumda gerginlik oluşturur. Atalarımız “Öfkeyle kalkan zararla oturur” demişlerdir. Muhterem Cemaat! Şiddeti ve öfkeyi bir kahramanlık olarak göstermek kesinlikle yanlıştır.çünkü güçlü ve kendine güvenen insanlar sakin,acizlik içerisinde olanlar ise öfkeye meyillidir. Hasta, yorgun ve sıkıntılı zamanlarda daha çabuk öfkelenmemiz bunun kanıtıdır. O halde ilişkilerimizi koparan, bize iki cihanda da pişman olabileceğimiz şeyleri yaptıran, huzur bırakmayan bu ahlaka karşı ne yapmalıyız? Her şeyden evvel bir imtihanda olduğumuzu unutmadan sabrın en önemli bölümü olan öfkeye sabrı öğretmeliyiz. Sabırlı ve olgun insanların Kur’an-ı Kerimde övülüp, cenneti kazandıklarını düşünmeliyiz. “Her kim sabreder ve affederse işte bu hareket büyüklerin kârıdır” ayeti ve bu manada ki bir çok ayet öfkesini yenmenin büyüklük ve takva olduğunu ifade eder ve cennetin bitmeyecek nimetlerini müjdeler. Hz. Ömer (r.a) kendisine haksız yere hakaret eden birine “Vallahi elimle de dilimle de sana karşılık verebilecek durumdayım. 4 fedenler olduğunu sık sık okumalıyız. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmeliyiz. Gerçek pehlivanlığın öfkeyi yenebilmekte olduğunu hissedip, peygamberimizin tek kelimelik “öfkelenme” öğüdünün kurtuluş reçetesi olduğunu düşünmeliyiz. Büyük insanların ağır başlı, yumuşak huylu ve affedici olmakla ve sabırlarıyla yüceldiklerini unutmamalıyız. Efendimizin öğüdüne uyarak ayaktaysak oturmalı, oturuyorsak yatmalıyız. Yani şeytanın vesvesesi ile kalkıp kötü şeyler yapmamalıyız. Abdest almak ve şeytan şerrinden Allah a sığınmakta tavsiye edilmiştir. Meşru zeminde hakkımızı arayabiliriz. Fakat kavga şiddet müslümana yakışmaz. Huzura her an ihtiyacımız vardır. O halde öfke ateşine tevhid inancımızı bir su gibi dökerek söndürelim. Rabbım Kur’an da müjdelenen ahlakı yaşamayı ve cennetle müjdelenmeyi hepimize nasip etsin. KAYNAK: Hazırlayan :Melek ERDEM Merkez Vaizesi 1-Şura Süresi:37-43 2-Buhari Edep:76 3-Al-i İmran S.:134 Firhist’e Geri Dön 29 2007 HUTBELERİ 1 20-Temmuz DİLENCİLİK HARAMDIR Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam kazanç yollarını helal ve haram olmak üzere ikiye ayırmıştır. Dinimiz helal kazanç elde etmeyi emretmiş, haram yoldan kazanç sağlamayı ise yasaklamıştır. Zira dinimizde, insan için temiz faydalı olan şeyler helal, zararlı ve çirkin olan şeyler de haram kılınmıştır. Kazanç elde etmek bu çerçeve içinde değerlendirilmiştir. Bu bakımdan Müslüman kendisinin ve aile fertlerinin geçimlerini temin etmek ve gerekse zekat ve sadaka vermek hayırlara koşmak, muhtaçlara yardım etmek ve mukaddes değerlerini korumak için helal yoldan servet sahibi olmaya mecburdur. 3 Hz.Peygamber bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlardan hiçbir şey istememeyi garanti edene bende cenneti garanti ederim.” buyurmuşlardır. Muhterem Mü’minler! Sahabe-i kiramın çoğu buna riayet ederek hiç kimseden bir şey istememeye gayret etmişlerdir. Hatta onlardan bazıları bineklerine bindiklerinde kamçıları düşerdi başkasına şunu bana ver demezlerdi, kendileri bineklerinden inip kamçılarını alırlardı. Yine Hz. Peygamber ; “Kim malını artırmak için insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateş talep etmiş olur.” Öyle ise hakiki Müslüman veren el olur alan el değil çalışır başkasına yarar sağlar mali ibadetini yapar zekatını, sadakasını ve vergisini verir. Dine Vatana, Millete faydalı bir kişi olu. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum;”Namaz biter bitmez yeryüzüne daNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aksi halde ezilmeye mahkum olur. Helal kazanç temini için çalışmak en büyük şeref ve aynı zamanda ibadettir. Yemeğin en hayırlısı insanın kendi emeğinin karşılığıdır. Sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Hiçbir kimse elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir yemeği asla yememiştir.”(Tecrid-i sarihC.2Sh.194) Muhterem Müslimanlar! Sizden birinizin sırtına odun yüklenip onu satmak suretiyle geçimini temin etmesi birine el açıp dilenmesinden daha hayırlıdır. Başka bir hadisi şeriflerinde de dilenciliği şiddetle yererek şöyle buyurmuştur: “Sizden biri dilenmeğe devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah’a kavuşur.” Başta peygamberler hiçbir kimseden bir şey istemeyerek kanaat sahibi olmuşlardır. Biz ancak mükafatımızı Allah dan isteriz demişlerdir. 4 ğılın ve Allah’ın rızkından arayın Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşa eresiniz.” KAYNAK: Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ Merkez Vaizi 1- Cuma Sür.10 2- Buhari Edep:76 3- Ali İmran:134 Firhist’e Geri Dön 30 2007 HUTBELERİ 1 ORMAN YANGINLARI 27-Temmuz Değerli Müminler ! İnsanlar; vücudunda bulunan bütün organlarının tam ve sağlıklı olarak çalışması durumunda sağlıklı insan olarak değerlendirilirler. Bazı organların sağlıklı, bazılarının hasta olması ise sağlıklı organları da rahatsız edebileceği gibi hayatın sona ermesine de vesile olabilir. Akciğerleri hasta olan insan astım,tüberküloz,kanser vb. gibi hastalığını zamanında teşhis ve tedavi ettirmezse;insan o organıyla birlikte yaşamını da kaybedebilir. Muhterem Müminler! Ciğerlerimiz, bedensel hayatımızı devam ettirme konusunda ne kadar önemli 3 mız kül olmaktadır.Yanan sadece yüz binlerce veya milyonlarca ağaç değildir.Bununla birlikte sayısını ,ismini ve bize ne kadar faydalı olduğunu tahmin edemeyeceğimiz nice canlılar vardır. Hatta yanan hayatımızdır,vatanımızdır,geleceğimizdir,ço cuklarımızın istikbalidir. Bütün bu felaketler, ya atılan bir sigara veya bir piknik ateşinden kaynaklanmakta,veyahut ta tarla açmak maksadıyla ormanlarımızın yok edilmesi şeklinde olmaktadır. Bir orman ağacının en azından bir asırda yetiştiğini,bir canlı türünü ortadan kaldırdığımızda bir daha asla olamayacağını düşündüğümüzde ,yapılanlar ne kadar doğru olabilir. Aziz Müminler! Çocuklarımıza ,yetişen neslimize orman ve vatan sevgisini aşılayalım.Bugüne kadar kesilenlerin,yakılanların,heder edilenlerin yerine yenilerini dikelim ve diktirelim. Çocuğu olan bir anne-baba ,ağlayan bir çocuk gördüğünde kendi çocuğunu haNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ise ormanlarımız da o kadar önemlidir. Orman dediğimizde konuyu sadece bir ağaçlar topluluğu şeklinde algılamamız çok eksik ve yanlış olur.Çünkü ormanlarımız,ekolojik dengenin muhafazasında çok önemli bir yer tutmaktadır. İçerisinde yaşayan binlerce canlı ile birlikte tamamı Allah (c.c) tarafından biz insanların hizmetine sunulmuştur.Bu gerçek yüce kitabımız Ku’ran-ı Kerimde "O ki, yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için yarattı" (1) şeklin dile getirilmektedir. Değerli Müminler ! Allah (c.c)’ın karşılıksız ve sayısız ihsan ve ikram ettiği bu nimetleri hunharca kullanmamalıyız.Orman meteorolojik olarak iklimlerin dengesini muhafaza ederken,kök ve zemin açısından erozyonu önleyen tek etkendir.Çünkü ormanlar ortadan kaldırıldığında geriye kupkuru bir çöl kalır ,çöl ise ölüm demektir. Fakat bütün bu gerçeklere rağmen her yıl şu cennet vatanımızın değişik köşelerinde yüzlerce , binlerce hektarlık ormanı4 tırlayacağı gibi,yanan bir ağaç gördüğünde de kendi diktiği fidanı hatırlayacak ve yakmayacak ,kesmeyecektir. Hutbemi bir ayet ve bir hadis mealiyle bitirmek istiyorum: ‘’İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozulduS ‘’ (2) "Kim yolcuların ve hayvanların gölgelendiği bir ağacı boşuna ve lüzumsuz olarak keserse, Allah onu baş aşağı Cehenneme atar." (3) KAYNAK: 1 (Bakara, 2/29). 2. (Rum, 30/41) 3. (Ebû Dâvud, Edeb, 158-159) Hazırlayan : Mustafa ALTUN Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 31 2007 HUTBELERİ 1 ÇALIŞMANIN ÖNEMİ 03-Ağustos “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” Necm / 39 Kur’an-ı Kerim;bizleri ve kainatı yaratan Rabbimiz’in, “O, her an yaratma halindedir.”(1) âyetinin ifadesiyle, her an bir çalışma içinde olduğuna dikkatleri çekmektedir.Bu dünyada, Allah’ın halifesi olmak gibi yüce bir görevi olan insana yürüyeceği yolu göstermektedir. Bu sorumluluğun bilincinde olarak insan da aynen yaratanı gibi daima bir çalışma ve çabanın içinde olmalıdır. Peygamberlerin efendisi olan Hz.Muhammed(s.a.v.) de küçük denebilecek yaşta çalışmaya çobanlık yaparak başladı.Gençlik yıllarında ticaretle devam etti.Peygamberlik görevi verilince de dinlenmeyi, hatta uykuyu terk etti.Zamanı geldi hendek kazdı,zamanı geldi bir amele gibi çalıştı. Günlerce kızgın kumların üs3 dinin mensupları olan bizlerin de Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak için çalışmalıyız. Çünkü insan, dünya ve ahirette kendi amelinin karşılığını görecektir. Necm sûresinde yer alan ayetlerde insanın, nasıl olursa olsun, sadece çalışmasına göre karşılık göreceği bildirilmektedir: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.”(4) Hutbemi belki de hayatıyla, eşine rastlanmayacak derecede çalışma, azim ve direnç örneği sergileyen Peygamberimiz(s.a.v.)’in hadisleriyle bitirmek istiyorum; “Allah kulunu, helal kazanç talebinden yorgun düşmüş görmeyi sever.”(5) “İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı, çalışıp, kazanarak aldıklarıdır.”(6) “Allah Teâlâ'ya yemin ederim ki, sizden biriniz urganını alıp, arkasında dağdan odun yüklenerek getirmesi ve onu satıp geçinmesi, bir zengine gelerek sadaka Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tünde ve kavurucu sıcağın altında peşlerinden gelen düşmana izlerini kaybettirmenin gayretiyle uzadıkça uzayan hicret yolculuğunun hemen ertesinde Mescid-i Nebî’nin inşaat çalışmasını başlatan ve kendisi de bizzat çalışan Rasûlüllah’a;ashabın;”Siz istirahat buyurunuz,biz sizin yerinize de çalışırız” sözüne “benim de sevap kazanmaya ihtiyacım var” buyurarak,miskinliğin dinimizde yerinin olmadığını anlatıyordu.Huzurunda çalışmaktan elleri çatlamış bir insa¬nın elini tutup, "Allah'ın sevdiği eller bu ellerdir" buyurduğu ve “Hiç kimse, elinin emeğinden daha hayırlı lokma yiyemez.”(2) ve “Kişinin çalışıp, ailesinin geçimini temin etmesini, Allah yolunda cihad etmek ve gündüzleri oruç tutup, geceleri namazla geçirmekle bir tutarak”(3) insanın kendi rızkını kazanmasının önemini ifade ediyordu. Yaratan rabbimiz çalışıyor,İnsanların en şereflisi Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) çalışıyor,dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmayı farz kılmış.Şu halde,bu yüce 4 istemesinden çok daha hayırlıdır.”(7) ''Kazancın en temizi ve güzeli, kişinin kendi eliyle elde ettiği kazanç, hileden, hainlikten uzak meşru alış-veriştir...”(8) “Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti için, ne de ahiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır.”(9) “Amellerin en üstünü, helal kazanç sağlamak için çalışmaktır.”(10) “Başkalarına muhtaç olmamak, çolukçocuğunun mutluğu ve komşularına yardım niyeti ile çalışan ve helalinden para kazananlar, yüzleri ak olarak Allah’a ulaşacaklardır.”(11) “Allahım! Sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve tembellikten, korkaklık ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım.”(12) KAYNAK: Hazırlayan:Halil TAŞ Manavgat Müftüsü 1- Rahman, 29. 2- Buhari, Büğû, 15 3- Buhârî, Nafakât, 1. 4- Necm, 39-41. 5- Tac, II, 35. 6- İbn Mâce, Hn. 21237. 7- Tecrid Terc. VI, 95 8- Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 31, 42. 9- Cami’üs-Sağir, c.2, S.116. 10- Feyzül Kadir, c.2, s.26, H.No:1238 11- H.B. Çantay, 40 Hadis, No:33 12- Tac, c.5, s.113. Firhist’e Geri Dön 32 2007 HUTBELERİ 1 Miraç Kandili 10-Ağustos Mirac, alemlere rahmet, insanlara mutluluk için gönderilen Peygamberimizin yüce makamlara yükselişi ve benzeri görülmemiş bir anlam içerisinde Allahın huzuruna kabul edilişi olup hiçbir faniye nasip olmayan makamlara Allah’ın izniyle ulaşmasıdır. Miraç Allah Resulünün (sav) en büyük mucizelerinden biridir. İsra ve Mirac hadisesi hicretten bir buçuk yıl evvel Recep ayının 27.gecesinde vuku bulmuştur. Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’in İsra suresinde Mirac’ı bize şöyle bildiriyor. ”Kutlu Muhammed’i bir gece Mescid’i Haramdan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için çevresini Mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren Allahın şanı büyüktür.” (1) Mirac olayı İsra ve Mirac olmak üzere iki kısımdan müteşekkildir. İsra;Rasul-i Ekrem (sav)in gecenin bir anında Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya götürülüşünü,Miraç ise yine gecenin bir anında Sevgili Peygamberimizin (sav) Mescid-i 3 lanması. 3-Beş vakit namaz (4) Ümmetine bu üç hediye ile dönen Peygamberimiz (sav) İsra ve Mirac mucizesini haber verdiği için Mekke müşrikleri O’nu yalanladılar.Büyük bir şaşkınlıkla çeşitli sorular sormaya başladılar. Kimisi ellerini çarpa çarpa gülüyor, kimisi de ellerini başına koyarak:”Vallahi, bu şaşılacak ve inanılmayacak şeydir.”diyorlardı. Bir kısmı ise Hz.Ebu Bekir (r.a) e koşarak şöyle dediler.”Ey Ebu Bekir, Senin arkadaşın,bu gece Küdüsdeki Beytül Maktise gittiğini ,orada namaz kılıp göklere yükseldiğini,arş’ı, kürs’ü gezdiğini,cenneti,cehennemi müşahade ettiğini ve sonra Mekke’ye döndüğünü söylüyor.Bu işe sen ne dersin?” Hz Ebu Bekir (r.a)in cevabı kıyamete kadar bütün imanlı gönüllere örnek teşkil edecek derecede muhteşemdi: “Vallahi,eğer bunu O söylüyorsa mutlaka doğrudur.İnanırım ve tasdik ederim.”(5) Hz.Ebu Bekir (r.a) dan hoşlarına gitmeyen bu kesin cevabı alan müşrikler tekrar Hz.Peygamber (s.a.v) koştular ve içlerinden Küdüsü bilen birisi şu soruyu sordu: Ya Muhammed:Bize Mescid-i Aksayı anlat,nasıldır?” Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) ile Mescid-i Aksa arasındaki mesafe perdesi kaldırılmış ve Peygamberimiz (sav) gözü önüne serilen Mescid-i Aksaya bakarak müşriklerin sorusuna cevap vermiştir.Bu hususta şanlı Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır. “İsra hususunda Kureyş beni yalanladığı zaman Hicr’de ayakta durdum.Yüce Allah benimle Beytül Maktis arasındaki mesafeyi kaldırdı.Ben de Ona bakarak,Onun alametlerinden kureyşe haber verdim,sorularını birer birer cevaplandırdım.”(6) Mirac hadisesi, Mü’minlerin Allaha olan imanları ve Hz.Peygamber’e karşı bağlılıklarını pekiştiren bir sınav, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aksadan göklere çıkarılıp,ilahi ayet ve alemlerin kendisine gösterilmesini ifade eder. Aslında bir mucize olan bu ilahi seyahat yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde Allah tarafından bu şekilde anlatıldığı gibi,Rasulüllah (sav) tarafından da geniş bir şekilde açıklanmıştır.Hadis-i Şeriflerde bildirildiğine göre İsra ve Mirac mucizesi şöyle gerçekleşmiştir. Peygamberimiz (sav),Kabe’nin “Hatim” denilen yerinde veya amcasının kızı Ümmühan’ın evinde iken Cebrail a.s gelmiş ve Peygamberimiz (sav)’in göğsünü yarmış, kalbini zemzem suyu ile yıkayarak O’na iman ve hikmet doldurup yerine koymuştur. Sonra Sevgili Peygamberimiz (sav),”Burak” adı verilen adımını gözün erişebildiği yerin ilerisine atan bir binekle, Mekke’deki Mescidi-i Haramdan Kudüs deki Mescid-i Aksaya götürülmüştür. Orada,Peygamberler cemaatine namaz kıldırdıktan sonra yine Cebrail ( as) la birlikte semalara yükseltilmiştir.Yedi kat semayı geçtikten sonra”Sitretül Münteha”denilen yere varmışlardır.Burada asli şekil ve suretiyle peygamberimiz (sav)’e gözüken Hz.Cibril şöyle demiştir. “Ya Muhammed, İşte bu, Sitretül Münteha’dır. Ben buradan bir parmak ileri geçersem yanarım.” Sevgili Peygamberimiz (sav) bundan sonra “Refref” adı verilen bir binekle mukad- des yolculuğuna devam etti.Mekandan münezzeh olan Yüce Allahın huzuruna kabul edildi. İlahi kitaplara , iltifatlara mazhar oldu.Kur’an-ı Kerim’in beyanı ile “Yemin olsun ki, O, Rabbimin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.”(2) ve kendisine vahyedilenleri aldıktan sonra ulvi yolculuğundan döndü.(3) Aziz Mü’minler; Yüce Allah Miraçta müminlere üç ihsanda bulunmuştur. Bunlar: 1-Bakara Suresinin Son ayetleri 2-Allaha eş –ortak koşmayanların günahlarının bağış- 4 Peygamber Efendimiz için de Yüce Allah’ın yardım ve desteğine mazhar olarak risalet görevinde moral kazanma vesilesi olmuştur.Mirac bizlere insanın,ilahi rızaya ve desteğe ulaştığında akıl ve idraki zorlayan derecede nice üstün makamlara ulaşabileceğini gösterdiği gibi,mana aleminde yükselip, ilahi rahmete ve huzura erişmenin,özellikle gönül ve ruh temizliğinden, ahlaki erdemlere yükselişten,her şeyin sahibi olan Yüce Allah’a bağlılık ve boyun eğişten geçtiğini de hatırlatmaktadır. Mirac gecesi farz kılınan beş vakit namazın “Mü’minin miracı”olarak nitelendirilmesi de, namazın böyle bir yükselişte ne derece etkin ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir. Gerçekten, sadece bedeniyle değil, özüyle, gönlüyle, duygu ve düşüncesiyle Allah’a yönelen ve namazda Rabbi ile baş başa kalmanın mutluluğunu yakalayan bir mümin, daima O’nun gözetimi ve desteği altında olduğunu hatırından hiç çıkarmayacak, bu bilinçle hayatının tümüne farklı bir anlam yükleyecektir. Bu gece idrak edeceğimiz kandil vesilesiyle geçmişimizin muhasebesini yaparak, gelece- ğimizi daha aydınlık kılabilirsek, sadace çevremizdeki insanlara değil, bütün kainata sevgi, dostluk,hikmet ve rahmet penceresinden bakmaya başlayabilirsek,bize sunulan bu altın fırsatı iyi değerlendirmiş,gerek birey gerekse toplum olarak miracı gerçekten idrak etmiş oluruz. Manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere,bunalan ruhlara bu gecenin huzur getirmesi dileğiyle aziz milletimizin Mirac kandilini tebrik ediyor,bu gecenin insanlığın barış,huzur ve mutluluğuna,bütün müminlerin de arınmasına ve affına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Hazırlayan :Hüseyin YAŞAR Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 33 2007 HUTBELERİ 1 17-Ağustos İSLAMDA AİLENİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! İnsanın yaşadığı toplumun, en küçük birimi hiç şüphesiz ailedir. Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Bu çekirdek topluluk her çeşit faziletin kaynağıdır. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk, yaratılışla ilgili gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de önce buradan alır. İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri, bir ailede görmek mümkündür. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise, o aileden meydana gelen toplum, o nisbetle sağlam yapıya sahip olmuş olur. Aile, bu niteliğiyle toplumlarda kültürel kimliğin, insani değerlerin ve tarihi sürekliliğin koruyucusu ve aktarıcısı olan bir kurumdur. Bunun içindir ki dinimiz aileye büyük önem vermiştir. 3 büyük bir ahlaki bozukluk olur.” (Tirmizi, Nikah3,394) buyurmuştur. Muhterem Müslümanlar! Kurulan bu aile yuvasını en iyi bir şekilde devam ettirmek için de şu kurallara dikkat etmede fayda vardır: - Kadınların erkeklere Allah’ın bir emaneti olduğu unutulmamalıdır. - Sohbet bir ihtiyaçtır. Evimizde eşimizle canlı ve aktif bir sohbet atmosferi meydana getirmeliyiz. - Eşimizin evimizdeki fedakarca çırpınışlarını daima takdirle anmalıyız ve ona mutlaka yardımcı olmalıyız. - Kendi anne-babanıza, akrabalarımıza götse rilmesini istediğiniz saygı kadar, onun da anne, baba ve yakınlarına hürmetkâr olmalıyız. - Ne kadar meşgul ve çalışmalarınız ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka yalnız eşimize ayıracağımız bir vakit bulmalıyız. - İşyerinde yaşamış olduğunuz problemleri kapının dışına atarak içeriye mütebessim bir çehre ile girmeye çalışmalıyız. - Arada sırada ufak da olsa hediyelerle eşimizin gönlünü almalıyız. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İslamın öngördüğü kutsal bir bağ olan evlilik, aile kurumunu oluşturan, karı-koca arasındaki hayat müşterekliğinin adıdır. Yüce Allah, insanın soyunun korunması ve devamı, yeryüzünün imarı ve gelişimi için evliliği yasalaştırmıştır. Evlilik olmadan, evlilik sözleşmesi yapılmadan aile kurulmaz. Bunun için Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz; "Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. "(Nur, 24/32) buyurarak evlenmeyi teşvik etmiştir. Evet, aile nikah ile kurulur. Evlenmemeyi fazilet saymak yanlıştır ve Peygamberimizin sünnetine aykırıdır. Nikah, her ne kadar medenî bir sözleşme ise de bir yönü ile ibadettir. Pek çok kötülüklere ve ahlaki bozulmalara karşı en önleyici vasıta, iyi bir aile yuvası kurmaktır. Bu konuda Peygamberimiz: “Size, dini, ahlaki yaşantısı hoşunuza giden kimseler geldiğinde, onları evlendirin. Aksi taktirde yer yüzünde kargaşa ve 4 - Hanemizi ilgilendiren hususlarda eşimizle istişare etmeyi ihmal etmemeliyiz. Ondan gizli işler yapmamalıyız. - Eşimizin hatalarını ararken, bizim de mükemmel ve kusursuz olmadığınızı düşünmeliyiz - Ailemizi lüks ve özentiden uzak tutmalıyız ve kendi seviyemize göre arkadaş edinmeliyiz. - Dini yaşantımızda hz. Peygamberin aile hayatını örnek aldığımızda hem dünyada ve hem de ahirette mutlu olacağımızı unutmamalıyız. Muhterem Müslümanlar! Hutbemi yukarıda okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitirmek istiyorum. “İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünenler için dersler vardır.” (Rum, 30/21) KAYNAK: Hazırlayan: Mehmet KAVA Kaş İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 34 2007 HUTBELERİ 1 BERAT KANDİLİ 24-Ağustos Değerli Müminler! Önümüzdeki Pazartesi gününü Salıya bağlayan gece, mübarek Ramazan ayının müjdecisi olan Berat Kandili’dir. Günah, borç ve cezadan kurtulmak gibi anlamlara gelen berat, günahlardan arınmayı ve Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretine ulaşmayı ifade etmektedir. Berat Kandili, Müslümanların, Yüce Allah’a sığınarak günahlardan arınma, ilahi lütuf ve bereketlere erişebilme fırsatını yakalayabilecekleri önemli gecelerden birisidir. Bu tür gün ve geceler, dinî ve toplumsal hayatımızda ilahî af, mağfiret ve rahmet temennilerinin zirveye ulaşması, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının da yoğun biçimde yaşanması gereken anlardır. 3 O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”[2] müjdesinin farkına varmalıdır. Bunun gereği olarak kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, günah ve kusurlarından dolayı tövbe etmeli, bundan sonraki hayatını daha da güzelleştirme kararını vermelidir. Değerli Kardeşlerim! Kutsal geceler; iman, ibadet ve düşünce bakımından kendimizi yenilememiz, geçmişimizi muhasebe etmemiz, geleceğimizi Allah’ın rızası doğrultusunda planlama ve ümitlerimizi tazelememiz için şüphesiz büyük bir fırsattır. Bu tür gecelerde, günahlarla kirlenen gönül dünyamızı temizleme gayretinde olalım. Unutmayalım ki tövbe, kendini bulma ve bilmenin, gönlü arındırmanın en güzel yoludur. Zira Yüce Mevla, ameli her ne olursa olsun istisnasız herkesi tövbeye davet etmektedir.[3] Bu sebepledir ki Sevgili Peygamberimiz sürekli tövbe-istiğfarda bulunurdu. Bizler de bu tür geceleri, ibadetin özü olan dualarla Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Bu geceler, kulluk şuur ve bilinciyle kendimizle hesaplaştığımız, hayatımıza Yüce Rabbimizin rızası doğrultusunda yön vermeye karar verdiğimiz fırsat geceleridir. Muhterem Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz, bu gecede kendisine samimiyetle yönelen kullarına rahmetini bol bol indirmekte, rızık ve şifâ kapılarını sonuna kadar açarak, bizleri sınırsız ikramlarına davet etmektedir. Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve ‘Yok mu tövbe eden, tövbesini kabul edeyim! Yok mu rızık isteyen, rızık vereyim! Yok mu şifa isteyen, şifa vereyim!.. Yok mu başka isteği olan ona da istediğini vereyim”[1] Bu itibarla, Berat Gecesi’ni idrak eden herkes, Yüce Allah’ın; “SEy kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü 4 en güzel bir şekilde değerlendirmeli, günahlardan arınmak için Yüce Mevla’ya yalvarıp yakarmalı, tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Muhterem Cemaatim! Bu kandil vesilesiyle çevremize karşı olan görev ve sorumluluklarımızı hatırlayalım. Bu çerçevede ana-baba ve akrabalarımızın kandillerini tebrik ederek, hayır dualarını alalım. Dargınlık ve kırgınlıklara son vererek, kırık gönülleri tamir edelim. Fakir ve muhtaçlara imkânlarımız nispetinde yardım elimizi uzatarak, paylaşımı hayatımıza yansıtalım. Çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere, bu gecenin bir şifa olması dileğiyle, hepinizin Berat kandilini tebrik ediyor, insanlığın barış, huzur ve saadetine, bütün müminlerin de arınmasına, affına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. KAYNAK: [1] İbn Mâce, Sünen, “İkâmetü’s-salât”, 191. [2] Zümer, 39/53. [3] Nûr, 24/31. Hazırlayan :Ali ERHUN- Finike Müftüsü Firhist’e Geri Dön 35 2007 HUTBELERİ 1 31-Ağustos 30 AĞUSTOS’TA DESTANLAŞANLAR Muhterem Müslümanlar! Yakın tarihimizdeki Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin dünyada eşine az rastlanan büyük bir zaferidir. Bu asil mücadele, iman dolu göğüslerin kahramanca direnişidir. 83. yılını kutlamakla şeref duyduğumuz Zafer Bayramı’nın anlam ve önemini, bugünlerde daha iyi anlamaktayız. Bir çok zafer kazandığımız Ağustos ayının son haftasını “Zafer Haftası” olarak milletçe bir kez daha kutluyoruz. Muhterem Müslümanlar! İnsanlığın barış ve esenliğini temin etmek Yüce Dinimizin temel ilkelerindendir. 3 lunda savaşa çıkın denildiğinde yere çakılıp ağırlaştınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.” (Tevbe 38) buyurmaktadır. Aziz Mü’minler! Milletlerin varoluş mücadelesi olarak nitelendirdiğimiz savaşlarda, şehit ve gazi olmak bir mü’min için en büyük rütbedir. Bu ruh, milli metanet ve mukavemeti temsil eder. Şehit veya gazi olmayı manevi rütbe saymayan bir millet, düşmana karşı direncini kaybetmiş demektir. Uğrunda canların seve seve feda edilebileceği değerleri olmayan ve milli onuru bulunmayan toplumlar millet olamazlar. Şehit ve gazilerimiz, düşman dalgalarının çarparak parçalandığı yalçın kayalara benzerler. Vatanı düşman seline kaptırmayan yıkılmaz engel, aşılmaz settir onlar. Vatanın bütünlüğü, onların bükülmez bilekleri ve yenilmez yürekleri ile korunmuştur. Bu vesileyle Cennet vatanımızı bizNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Zira, İslam kelimesinin bir anlamı da barıştır. İftiharla belirtmek isteriz ki, barışı adında bayraklaştırarak insanlığa kucak açan bir dinin mensuplarıyız. Dinimiz, savaşı ancak vatanın ve milletin mukadderatına yönelmiş tehlikelere karşı mukaddes bir vazife sayar. “Hazır ol cenge, ister isen sulh-u salah” sözü bu gerçeğin ifadesidir. Müslüman Türk Milletinde vatan sevgisi, onun engin imanının bir yansımasıdır. Değerli Mü’minler! Şerefli bir hayat, gerektiğinde vatan, millet ve mukaddesat uğrunda ölebilmeyi de gerektirir. Dinimize göre vatan müdafaası ve kahramanlık ruhu, imandaki canlılık, sadakat ve samimiyetin bir sonucudur. Çünkü kutsal davalardaki sebat ve samimiyetin en içten olanı, can pazarı olan savaş meydanında belli olur. Cephede ateş hattında savaşarak mücadele edenlerle bundan uzak duranlar asla bir olamazlar. Nitekim, Dinimiz savaştan kaçmayı, büyük günah saymıştır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, “Ne oluyor size ki, Allah yo4 lere kanları ve canları pahasına miras bırakan bütün şehitlerimizi ve Cumhuriyetimizin banisi, ordularımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz. KAYNAK: Tevbe 38 2005 Yılı Hutbe Arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 36 2007 HUTBELERİ 1 07 - Eylül RAMAZANA HAZIRLIK Muhterem Müslümanlar Dini ve milli şuurun kuvvetlendiği, insanların birbirlerine daha da müsamahalı yaklaştığı, kardeşlik, sevgi ve hoşgörü duygularının doruk noktaya ulaştığı Ramazan ayına yaklaşmanın güzel bir telaşını yaşamaktayız. Aziz Müminler! Her anı değerli ve boşa geçmemesi gereken Müslüman’ın hayatında, ahiret adına daha kıymetli zaman dilimleri vardır. Bu zaman dilimlerinin en önemlilerinden biri de üç aylardır. Üç aylar diye ifade edilen Recep, Şaban ve Ramazan ayları, samimi kulların af ve mağfiretle ödüllendirilecekleri kutsal zamanlardır. Özellikle Recep ve Şaban ayları, on bir ayın sultanı olarak bilinen Ra3 aydır. Hâlbuki o, amellerin Rabbül Âlemine yükseltildiği bir aydır. Ben oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum” (1) buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Bu aylar Müslümanların manevi hasat zamanlarıdır. Özellikle bu aylarda yapılan samimi dualar ve ibadetler yüce Allah tarafından kabul edilir. Zira yüce Allah: “Siz bana dua edin ki ben sizin dualarınızı kabul edeyim.”(2) buyurmuştur. Bilindiği gibi Ramazan Ayı, gecesi ve gündüzü ile bir ibadet ayıdır. Şüphesiz böyle bereketli bir ay için hazırlık yapmak gerekir. Mesela bir Müslüman namaz kılmak için abdest hazırlığı yapıyorsa aynı şekilde Ramazandan önce gelen Recep ve Şaban Aylarında da Ramazan Ayına hazırlanmalıdır. Geleceği bilinen bir misafir için pek çok hazırlık yapılırken çok değerli misafir durumundaki Ramazan için hazırlık yapmak gerekmez mi? Aziz Müminler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mazan ayına hazırlık dönemidir. Ramazan ayı ise; fazilet ayı, içinde Kadir Gecesi bulunan Kur’an ayı ve günahlardan silkinmeye vesile oruç ayıdır. Değerli Müminler! Üç ayların birincisi Recep Ayıdır. Bu ayın ilk Cuma gecesine Regaip adı verilmiştir. Regaip gecesi, bağışlanmanın çok yapıldığı, sevap ve mükâfatların bol bol verildiği gece demektir. Hz. Peygamberin Yüce Allah’la (cc) görüştüğü ve müminler için müjdeli haberlerle döndüğü Miraç Gecesi de Recep Ayını süsleyen eşsiz gecelerdendir. Üç ayların ikincisi olan Şaban ayı amellerin Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) yükseltildiği bir aydır. Bu öneminden dolayı Hz. Peygamber Şaban ayını genelde oruçlu geçirmiştir. Kendisine “Ey Allah’ın Rasülü! Şaban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum” diye soran Hz. Üsame’ye şu cevabı vermişlerdir: “Bu ay Recep ile Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir 4 Bu kutlu zaman dilimlerini vesile yaparak günahlarla kirlenmiş ruhumuzu temizleyip aslımıza dönme adına tövbe ve istiğfarda bulunalım. Bahar temizliği yapar gibi manevi baharımız için de gönül evimizi temizleyelim. Ramazan ayına adım adım yaklaştığımız şu günlerde haftanın belirli günlerini oruçlu geçirelim. Bol bol Kur’an okuyarak Kur’an ayı ramazana hazırlık yapalım.Gücümüz yettiğince kaza ve nafile namazları kılalım. Bu aylar Allah’a, aileye ve millete karşı sorumluluğumuzun bilincinde olalım. Haram ve zararlı şeylerden uzaklaşmaya gayret gösterelim. Hz. Peygamberin şu duasını bu aylarda dilimizden düşürmeyelim: “Allah’ım Recep ve Şaban Aylarını bize mübarek kıl. Bizi de hayırlısı ile Ramazan Ayına ulaştır.” (3) KAYNAK: Hazırlayan : Rıdvan KESER Gündoğmuş İlçesi Merkez Cempaşa C. İ.-H. * Nur 31 1-Nesai, Savm, 70 2-Mümin, 60 3-Ahmed b.Hanbel, 1/259 Firhist’e Geri Dön 37 2007 HUTBELERİ 1 12 - Ekim RAMAZAN BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Mübarek ramazan ayına veda etmiş ve nihayet bayrama kavuşmuş bulunuyoruz. Kadrini kıymetini bilip değerlendirebildiysek ne mutlu bizlereQ Bize emanet olarak verilen hayatı ve bereketli günleri iyi değerlendirerek ebedi mutluluğa ulaşmak hepimizin özlemi ve hedefi olmalıdır. Bunun da nasıl elde edileceği, hutbemin başında okuduğum Ayet-i celilede şöyle beyan edilmektedir: “Temizlenen, Rabbinin adını anıp ona kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (1) Değerli Mü’minler! Bayram günleri bir aylık nefisle mücadelenin sonunda, artık yiyip içeceğimiz, meşru ölçüler dahilinde dost ve akrabalarla sevinçlerimizi paylaşacağımız günlerdir. Bu günler Müslümanların oruç ve diğer ibadetlerle nefislerini terbiye ettikleri, Allah’ın 3 sevinsin. Mü’min kardeşlerimizle varsa aramızdaki dargınlık ve kırgınlıklar sona ersin. Sevgi, saygı, af ve müsamaha yolları açılsın. Değerli Müminler! Dini duyarlılığımızı ve ibadetlerimizi sadece bir ayla sınırlandırmayalım. Bilelim ki Rabbimiz bize verdiği nimetleri, sadece belirli vakitlerde vermiyor. Daimi nimetler, daimi şükür ister. Ramazan ayında kazandığımız güzellikleri bu aydan sonra da sürdürelim. Muhterem Mü’minler! Bayramlar, birlik ve beraberliğin pekiştiği, dargınlık ve kırgınlıkların giderildiği müstesna günlerdir. Bayramlar büyüklerin, yaşlıların, hastaların ziyaret edilerek gönüllerinin alındığı önemli günlerdir. Yine bayramlar, komşularla olan irtibatımızın daha da güçlendirilmesi, hal ve hatırlarının sorulması gereken günlerdir. Birbirlerini Allah rızası için ziyarette bulunanların yüce rabbimizin sevgisine ve affına nail olacaklarını, ömürlerinin bereketlenip rızıklarının artacağını iki cihan serveri Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön emirlerine riayet etmenin hazzını yaşadıkları sevinç ve şükür günleridir. Aziz Mü’minler! İmanımızın sesine kulak vererek bayramın manevi havasını beraberce teneffüs etmek üzere camilerimize koştuk ve bir araya geldik. Camiye gelişimiz ve bu manevi atmosferi birlikte yaşayışımız, bizde kalıcı güzel izler bırakmalıdır. Bu da ancak kendimizle baş başa kalarak, nefsimizi hesaba çekerek ve hayatı sorgulayarak ibret almakla mümkündür. Muhterem Mü’minler! Bayramı bir tatil anlayışıyla değil, manasına uygun şekilde değerlendirelim. Günlük koşuşturmaların telaşıyla arayamadığımız, geçim meşgalesiyle hal ve hatırlarını soramadığımız yakınlarımızı, dostlarımızı bu bayramda da unutmayalım. Mümkünse bizzat gidip ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak gönüllerini alalım. Özellikle anne-baba, dede-nine gibi yakın akrabalarımızın ve yaşlıların dualarını alalım. Verebileceğimiz küçük hediyelerle fakirler, yoksullar, yetimler ve çocuklar 4 efendimiz (sav) şöyle haber veriyorlar: “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse Yüce Allah’tan korksun ve yakınlarını ziyaret etsin ve onları görüp gözetsin.”(2) Aziz Cemaat! Bu mübarek bayram gününde dünyanın çeşitli yerlerinde zulüm ve işkence altında inleyen insanlar için dualar edelim. Bu güzel vatanımızda birlik ve beraberlik içinde yaşama nimetinin önemini hatırlayarak bu vatanı bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi de rahmetle yâd edelim. Ramazan bayramınızı tebrik ediyor; ülkemiz, milletimiz ve İslam âlemi için nice hayır ve güzelliklere vesile olmasını diliyor bizleri günahlarımızın affedildiği, cennet ve cemal-i ilahiyye ile müşerref olacağımız gerçek bayramlara ulaştırmasını yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. KAYNAK: (1) A’lâ: 87/14-15 (2) Buhari, Cilt 3, Kitabü’l-Büyu’ 13. bab Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 38 2007 HUTBELERİ 1 12 - Ekim RAMAZANIN KAZANIMLARINI DEVAM ETTİRMEK Muhterem Müslümanlar, Mübarek Ramazan ayını geride bırakıp bugün yeni bir aya girdik. Oruçla beden ve nefislerimizi terbiye ettik. Bir kere daha sabrı, yardımlaşmayı ve özveriyi öğrendik. Gönüllerimizi manevi huzur ikliminde bir ay boyunca yıkadık. Ramazan ayında namaz kılma, cemaate devam etme, muhtaçlara yardım etme ve tevbe etme gibi kazanımlar elde ettik. Bu duygularla Ramazanda kazandığımız bu güzel değerleri Ramazan sonrasında da koruyup yaşamak oldukça önemlidir. Zira Allaha karşı sorumluluğumuzsadece Ramazan ayına mahsus değildir. Aziz Müslümanlar İnsanın hem maddi hem manevi yönü vardır. Manevi yönümüzü beslemek için namaz, oruç, kuran okumak ve Allahı zikretmek gibi manevi gıdalara ihtiyacımız vardır. 3 boyun eğmesini sağlar. Bu nedenle Ramazan dışında da imkan nispetinde oruç tutmalı ve böylece nefsimizi dizginlemeliyiz. Mesela, bu gün şevval ayına girdik. Bu ayda altı gün oruç vardır. Efendimiz (sav) bu altı gün orucu tutmuş ve bu konuda şöyle buyurmuştur; “Her kim ki Ramazan Orucunu tutup, altı günde şevval ayından ilave ederse; yılın tamamını oruçlu geçirmiş gibi olur.”(3) Bu ayda kazandığımız güzelliklerden birisi de; Tevbe etmektir. Tevbe, Allaha yönelmek af dilemektir. Kuranı Kerimde, “...Ey Mü’minler, hep birlikte Allaha tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz!”(4) buyrulmaktadır. Müslüman bir hata işlediğinde hemen tevbe etmeli, tevbeyi yarına bırakmamalıdır. Zira ölüm ansızın gelebilir. İnsanların tevbeyi ertelemelerinin sebebi; Allahın “Rahmet” ve “Gafur” sıfatlarına aşırı güvenmeleridir. Halbuki O, aynı zamanda azabı şiddetli olandır. Bu itibarla Allahın “Rahmet ve azabını” birlikte düşünmeli korku ve ümit arasında yaşanmalıdır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Nasıl haftada bir defa veya yılda sadece bir ay yiyip içmek suretiyle bedenin maddi ihtiyaçları karşılanmıyorsa, haftada bir cuma namazı kılmak veya yılda sadece Ramazan ayında ibadet etmekle de manevi ihtiyaçlarkarşılanmış olmaz. Nitekim Cenab-ı Hakkın: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”(1) emri ömür boyu ibadetin devam etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. İbadetlere devam etmek gibi; iyilik, güzellik, hayır ve yararlı işlerde yardımlaşmakta dinimizin bir emri ve kamil insan olmanın gereğidir. Dünya tarihinde benzeri görülmemişyardımlaşmanın en güzel örneklerinden biri de Fıtır Sadakasıdır. Bu, emsali görülmeyen bir dayanışma örneğidir ve her türlü övgüye layıktır. Zira hiç bir karşılık beklemeden bir başkasına yardım ederek müslümanları sevindirmek, Allah katında en güzel işlerdendir ve günahlarımızın bağışlanmasına vesile olmaktadır. Nitekim Peygamberimiz (sav): “Allaha farzlardan sonra en sevimli olan amel; Müslümanın kalbine sevinç sokmaktır.”(2) buyurmuşlardır. Oruç, şehevi gücün meleki güce 4 Muhterem Cemaat İnsan hata ile günah işleyebilir. Önemli olan hemen tevbe etmesidir. Tevbeyi asla Ramazan ayına bırakmamalıdır. Zira Yüce Allah Kuranı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “Allahın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder...”(5) O halde Aziz Mü’minler Ramazan ayında kazandıklarımızı daha sonrada devam ettirmeliyiz. Zira ömrün en hayırlısı; ibadetlere sabır göstererek Yüce Allahın rızası doğrultusunda sürdürülenidir. Bu yüzden ibadetlere devam etmeli ve “Allah katında amellerin en güzelinin az da olsa devamlı olanı”(6) olduğunu unutmamalıyız. KAYNAK: 1- Hicr,99 2- Dimyati, El-Metcet er-Rabih,108 3- Müslim,Sıyam 4- Nur,31 5- Nisa,17 6- Müslim,Fezail,75 Hazırlayan: Mustafa Güner İshaklı Köyü Cami İmam Hatibi Alanya Firhist’e Geri Dön 39 2007 HUTBELERİ 1 19 - Ekim TEVBE Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, iyilik ve kötülük konusunda bizleri aydınlatmış, iyiliği emredip kötülükten nehyetmiş, tercihlerimizde ise bizi serbest bırakmıştır. Buna karşılık yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı bildirmiş; iyilikleri ödülle, kötülükleri ceza ile karşılayacağını bildirmiştir. Bunun yanında günah işleyen kullarına, tövbe ve bağışlanma imkanı da vermiştir. Tevbe, kulun işlediği bir günahtan pişmanlık duyup, bir daha işlemeyeceğine dair yüce yaratıcıya söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Af dileme isteği, kulun hatalarından dolayı vicdanında duyduğu rahatsızlıktan ortaya çıkar. Günahlar, Allah’ın rızası ile kul arasında bir perdedir. Bu perdenin ortadan kalkması, kişinin yapacağı tevbeye bağlıdır. Sevgili peygamberimiz (sav), kulların günah iş3 bu pişmanlıktan dönmemek, dil ile istiğfar etmek, fiilen de günahı terk etmekle mümkün olur. Bunun yanında, kul ve kamu hakkı içeren konularda tevbenin kabul edilebilmesi için öncelikle hak sahiplerinin hakkını vermek ya da onlarla helâlleşmek gerekir. İşte böyle bir tevbe Kur’an’ da içtenlikle yapılan tevbe olarak ifade edilmiş ve şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler Allah'a içtenlikle tövbe edin...”[4]. Kıymetli Müminler! İnsanları hayata bağlayan unsurların başında inanç ve ondan kaynaklanan ümit gelmektedir. İşte tevbe ve beraberinde gelen bağışlanma duygusu, günaha dalarak ümidini yitirmiş kişilerin yeniden hayata bağlanması ve yaşayışında ortaya çıkan çileli durumlara katlanmasını sağlar. Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler, bilerek veya bilmeyerek günah işlediklerinde hemen Allah'a yönelip tevbe etmelidirler. Çünkü Yüce Allah samimiyetle ve şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri kabul edeceğini, günahları bırakıp kendine Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön leme ve tövbe etmeleriyle ilgili şöyle buyurmuştur. “Her insan günah işleyebilir. Günah işleyenlerin en hayırlıları ise tövbe edenlerdir”[1]. Değerli Müminler! Tevbe bütün mü’minlere emir ve tavsiye edilen bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ın kendilerini mükellef kıldığı her hususu, ne kadar gayret etseler de gereği gibi yerine getiremeyip hata yapabilirler. Bunun için yüce Rabbimiz: “Ey müminler hepiniz Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa eresiniz”[2] buyurmuştur. Sevgili peygamberimiz de, kulların tövbe etmesinden Allah Teâlâ’nın hoşnut olacağını şu şekilde dile getirmiştir: “Kulunun tövbesinden dolayı Allah Teâlâ’nın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde devesini kaybedip de bulduğu andaki sevincinden daha fazladır”[3]. Muhterem Cemaat! Tevbenin Allah katında makbul olması için; içten gelerek, tam bir ihlasla yapılması gerekir. Bu da kalp ile pişman olup 4 yönelenlerden razı olacağını bizlere açık bir şekilde bildirmiştir. Zira günahkârlar için yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Hutbemi, Şûrâ Süresi 25. ayetin meâli ile bitiriyorum: “Allah, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir”[5]. KAYNAK: [1]İbn Mâce, Zühd, 30 [2]Nûr, 31 [3]BuhârÎ, Deâvât, 4. [4]Tahrîm, 8. [5]Şûrâ, 25. Diyanet Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 40 2007 HUTBELERİ 1 26 - Ekim CUMHURİYET YÖNETİMİ Değerli Müminler! İslâm dini, Müslümanların sağlam ve güçlü bir toplum halinde yaşaması için temel hak ve hürriyetlerde eşitlik, karşılıklı sevgi, saygı, samimiyet ve din kardeşliği gibi bazı prensipler koymuştur. Değerli Kardeşlerim! Cumhuriyet yönetimi; halkın kendi kendisini idare ederek, sorumluluğu paylaşma bilinci ve millet şuuruyla yaşamaya dayanan bir idare biçimidir. Cumhuriyet, çoğunluk sistemine ve milli iradeyi temsil etme esasına dayanan, çeşitli kabiliyetlerin ortaya koyulabildiği, düşünce ve inançların serbestçe ifade edilip yaşanabildiği, istişareye dayalı bir idare şeklidir. Dinimizin istişareye büyük önem 3 büyük bir istiklal mücadelesi vererek, namusu saydığı vatanını, düşman işgalinden kurtarmış, 29 Ekim 1923 tarihinde de Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet kurmuş ve bunu bütün dünyaya ilân etmiştir. Değerli Kardeşlerim! Cumhuriyetin temelinde, insanların dînî inanç ve yaşayışlarında serbest bırakılmaları, dünyevi işlerde ise, vatan ve milletin yararına olacak şekilde düzenlemeler vardır. Cumhuriyetin özgürlüğü, kalkınmayı, fırsat eşitliğini ve hukuk devleti olmayı sağladığını unutmayalım. Bu nedenle, cumhuriyet ruhunu gayesinden saptırmadan, devletimizi liyakatli ellerde yükseltmek, yüceltmek ve bu mukaddes emaneti bizden sonraki nesillere, en iyi şekilde devredelim. Kıymetli Kardeşlerim! Bizleri millet olarak ayakta tutan dini, milli değerlerimizin ve vatanımızın, kıymetini bilelim. Birbirimizi sevelim, birlik ve beraberliğimizi daima koruyalım. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön verdiğini görmekteyiz. Yüce Rabbimiz Âl-i İmran, suresinin 159. ayetinde Sevgili Peygamberimize hitaben, "Yapacağın işleri halkla istişare et, karar verince de artık Allah'a güven. Doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever,”(1) buyurarak bizlere de istişareyi emretmektedir. Peygamberin dahi, insanlarla istişareye çağırılması, halkın iradesine verilen değeri gösterir. Sevgili Peygamberimizin uygulamalarında, halkın idareye katıldığı, onların görüşlerine yer verilerek, çoğunluk görüşünün esas alındığı görülmektedir. Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılması; Hendek Savaşı’nda Medine'nin etrafına hendek kazılması gibi kararlar hep istişare sonucu alınmıştır. Cumhuriyet ise bu uygulamaları öngören bir idare şeklidir. Muhterem Mü'minler! Asil milletimiz, istiklâl ve hürriyetini, vatan ve mukaddesatını korumak için; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde 4 Cumhuriyetimizin 84. yıl dönümü vesilesiyle, bizlere bu güzel vatanımızı emanet eden şehitlerimizi rahmetle analım. Bu günlere ulaşmamızda emeği geçen kahraman ecdadımızı şükran ve rahmetle yad eder, Cumhuriyet bayramınızı tebrik ederim. KAYNAK: 1 Âl-i İmran, 3/159. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 41 2007 HUTBELERİ 1 KOMŞULARIMIZ 02 - Kasım Değerli Müslümanlar! İnsan, yaratılışı ve ihtiyaçları gereği, toplum halinde yaşamaya mecburdur. Zira o, imtihan alanı olarak nitelendirilen dünya hayatında, hemen her an sıkıntı ve problemlerle karşı karşıya kalabilmektedir. Bu sorunlar, kişisel gayret, imkân ve yeteneklerle aşılamayabilir. İşte bu noktada, farklı imkân ve yetenekleri bir arada barındıran topluma olan ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Ailemiz ve akrabalarımızdan sonra problemlerimizin çözümünde yardımına başvuracağımız en yakın dostlarımız komşularımızdır. Ahlakî erdemlere sahip, insanî değerlere saygılı, başkalarının haklarını, namus ve şerefini en az kendi 3 uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, idare ve himayeniz altında olanlara iyi davranınS” [1] âyeti, yüce Yaradan’a kullukla beraber başta ana-baba olmak üzere toplumun diğer kesimleriyle birlikte komşularımızla da iyi ilişkiler kurulmasını bir görev olarak vurgulamaktadır. Bu bakımdan komşuya iyilik etmek, sevinç ve üzüntüsünü paylaşmak, ondan gelebilecek bazı sıkıntılara sabredebilmek, onları olgunlukla karşılamak dinimizin gereğidir. Sözleri ve örnek yaşantısıyla bizlere hayat veren, insanlık ve kulluk bilincimizi güçlendiren Sevgili Peygamberimizin, “Cebrail komşuya (iyilik konusunda) o kadar çok tavsiyede bulunuyordu ki, ben komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”[2], “Kim Allah’a ve Resûlüne iman ediyorsa, komşusuna iyilikte bulunsunS”.[3] hadisleri, gönüllerimizde yer etmelidir. Rahmet Peygamberi (s.a.v) bir hadislerinde de üç kere; “Vallahi iman etmiş olmazS” buyurdu. “Kim Ey Allah elçisi? denildi. O da “Komşusu şerrinden emin olmayan kimse (iman etmiş olmaz).”[4] şeklinde cevap verdi. Değerli Müslümanlar! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön hakları, namus ve şerefi kadar kutsal ve dokunulmaz kabul eden güvenilir, dürüst komşu, dünya hayatının önde gelen nimetlerindendir. İnsanın, sevincini paylaşabileceği, keder ve üzüntüsüne ortak görebileceği komşularının olması gerçekten büyük bir bahtiyarlıktır. Buna karşılık, geçimsiz, güven vermeyen, ahlakî erdemlerden yoksun bir komşu, hemen hiçbirimiz tarafından arzulanmaz. İlhamını Yüce Dinimizden alan ecdadımızın, “Ev alma, komşu al” sözü, sevgi ve saygı, güven ve dürüstlük, yardımlaşma ve dayanışma gibi faziletlerin unutulmaya yüz tuttuğu günümüzde daha da bir anlam ifade etmektedir. Saygıdeğer Müminler! Dinimiz İslâm, fert ve toplum olarak hayatımızın hemen her kesiti ile ilgili hayat ve fazilet yüklü ilke ve mesajlar içermektedir. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan komşuluğun önemi üzerinde dinimiz, hassasiyetle durmuş ve komşuluk ilişkilerine dair hayatî prensipler getirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, 4 Bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmamızın sonucu birbirimizle ilişkilerimizin zayıflayıp hatta kaybolma noktasına geldiği çağımızda kalabalıklar içinde yalnızlaşıyoruz. Babanın, evladından, evladın aile ocağından, komşunun komşudan kaçmaya çalıştığını üzüntüyle müşahede etmekteyiz. Halimizi soracak, bir nebze olsun dertlerimizi paylaşacak babaları, evlatları, komşu ve dostları her zaman ararız. Derya içinde susuzluk çekmek misali, kalabalıklar içinde yalnız kalmak ne kadar da acıdır. Birbirimizin derdini dert edinmediğimiz, huzur ve mutluluğumuzu umursamadığımız, günümüzde, mesajları ile paylaşımı imanımızla temellendiren, “Ben”i “Biz” yapan Dinimizin, rahmet kaynaklı şu çağrılarına kulak verelim: “Komşusu açken kendisi tok yatan gerçek mümin değildir”[5], “Kendi nefsiniz için arzuladığınızı mümin kardeşiniz için de arzulamadıkça olgun mümin olamazsınız”[6] KAYNAK: [1]Nisa,36. [2]Buhârî, Edeb, 28;Müslim, Birr, 140-141. [3]Müslim, İmân, 77. [4]Buharî, Edeb, 29;Müslim, İmân, 73. [5]Hakim. Müstedrek, II, 15, Beyrut 1990. [6]Buharî, İman, 7; Müslim, İman, 71-72. 2005 Yılı Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 42 2007 HUTBELERİ 1 HASET 09 - Kasım Değerli Müminler! Kardeşlik temeline oturtulmuş İslâm toplumunda sevgi, şükür ve kanaat gibi güzel hasletler vardır. Kin, haset, dedi kodu, gıybet, sû-i zan gibi ahlakî zaafların olgun Müslüman’ın hayatında yeri yoktur. Dilimizdeki karşılığı, çekememezlik olan haset, insanları mutsuz ve huzursuz eden bu tür manevî hastalıklar arasında yer almaktadır. Muhterem Kardeşlerim! Haset duygusunun kişiyi ne denli tahrip ettiğini Peygamber efendimiz: “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.”(1), “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder”(2) mealindeki hadisleriyle açıkça ortaya koymuştur. Gerçekten de, kin ve haset, önemli sosyal problemlere yol açan 3 hasetçinin şerrinden Allah’a sığınılmasını (4) tavsiye etmiştir. Müminin elinden ve dilinden hiç kimse zarar görmez. O etrafına faydası dokunun bir kişiliğe sahip olup hiç kimsenin iyilikte geri kalmasını istemez. Aksine o, iyilikte yarışır, ileri gidenleri takdir eder ve onlara gıpta ile bakar. Bu tür güzel davranışları olan Mü’minler, haset duygusuna kapılmazlar. Çünkü onlar, hasedin, ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi kulun işlemiş olduğu güzel amelleri yok edeceğinin bilincindedir. Muhterem Müslümanlar! Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek, kanaatkar olmak, nimetleri çalışarak elde etmek, toplumda bireyler arasında sevgi, şefkat ve dostluğun pekişmesini sağlamak gibi islam ahlakının kazandırdığı güzel nitelikler sayesinde haset duygusu yok edilebilir. KAYNAK: 1- Nesâî, Cihad, 8. 2- Ebû Davud, Edeb, 44;İbn Mâce, Zühd, 22. 3- Buhâri, Edeb, 57, 58;Müslim, Birr, 24, 28, 30, 32. 4- Felak, 113/5. 2004 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ahlakî zaafların önde gelenlerindendir. Kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlamayı hedefleyen İslâm, doğal olarak bu unsurları zedeleyecek olan her türlü davranışı da yasaklamıştır. Din kardeşliğinin ve toplumsal birlikteliğin teşkili için öngörülen temel davranışlar, bir hadiste şu şekilde sıralanmıştır: “Dedikodu yapmayın, başkalarının kusurlarını araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinizle insani ilişkilerinizi kesmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun!”(3) Aziz Müslümanlar! Haset, insanı rahatsız eden bir doygudur. Haset eden kişiler, ruhî enerjilerini boşa harcarlar, bu yüzden de çoğu kere hayatta başarılı ve mutlu olamazlar. Onların hayatlarına hasede dayalı eylemler hakim olur. Gönlü haset ateşiyle yananlar, hem kendi rahatlarını bozar, hem başkalarını rahatsız ederler. Bununla da kalmaz ilahî takdire boyun eğmedikleri için günahkâr olurlar. Yüce Allah, her zaman okuduğumuz “Felak” suresinde haset ettiği vakit 4 Firhist’e Geri Dön 43 2007 HUTBELERİ 1 ÖLÜM GERÇEĞİ 16 - Kasım Muhterem Müslümanlar! Her insanın dünyada yaşayacağı belirli bir süresi vardır. İnsanoğlu da her canlı gibi sınırlı bir ömre sahiptir. İnsan beden ve ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimize canlılık ve hareket veren ruhtur. Allah’ın takdir ettiği zaman gelince, ruh bedenden ayrılır. Bu olaya ölüm denir. Ölüm, her canlı için takdir edilen bir hakikattir. Allah’tan başka her şey ölümlüdür. Eğer ölümden kurtulup sonsuza kadar yaşamak mukadder olsaydı, hiç şüphesiz buna en layık olan peygamberler olurdu. Oysa alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz (SAV) bile bu dünyadan göç etmiştir. Bu gerçeği cenabı Allah şöyle açıklar. “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.”(1) Bu ayeti kerimede ölüm gerçeğinin herkese uğrayacağını ve herkesin 3 mayan bir zamanda aniden gelir. Aziz Müminler! Her canlı Cenab-ı Allah’ın izniyle yaşar ve ölür. Yaşaması ve ölmesi insanların kendi elinde olmayan bir olaydır. Yüce Allah’ın iradesine kimse karşı çıkamaz. O bir kimsenin ölümüne hükmetmiş ise, derhal yerine gelir. Ölüm hayatın bir gerçeği olup, ondan kaçış mümkün değildir. Allah’tan başka bütün yaratılmışlar fanidir. Hepsinin ömrünün bir sonu vardır. Şüphesiz ki ölüm geride kalanları üzüntü içinde bırakan bir olaydır. Müslüman, inancın gereği olarak kendisine ulaşan bu haber ve olaylara karşı sabırlı olmalıdır. Nitekim Kur’anda insanın bazen acı üzüntülerle imtihan edildiği haber verilmektedir. “And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (5) Başka bir ayetinde; “Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı yer yüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteler.” (6) Aziz Cemaat! Geçen gün sevabı ve hatasıyla gitmiştir. Geçen günleri geri getirmek mümkün olmamakla birlikte, yarını yaşacağımıza dair bir Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bunu tadacağını ifade etmektedir. Başka bir ayeti kerimesinde “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir” (2) Buyrulmaktadır. Aziz Müminler! Ölüm, yok olmak demek değildir. Geçici olan bu dünya hayatından sonsuz olan ahiret hayatına bir geçiştir. Bu geçişte Allah’a karşı görevini yapanlar için ölüm, daha yüksek hayata kavuşmak için açılan bir kapıdır. İnsan hayatının belli bir süresi vardır. Bu sürenin sonundaki vakte ecel denilmektedir. Eceli gelen herkes bu dünyadan irtihal edecektir. Nitekim sonradan yaratılan her şey fanidir. Bu konu Cenab-ı Allah tarafından “Her Milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler” (3) şeklinde ifade edilmektedir. Başka bir ayetinde; “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir.”(4) buyrulmaktadır. Bu ayetlerden anlaşılacağı gibi ecel kaçınılmaz bir son, acı da olsa apaçık bir gerçektir. Hiç tahmin ve umul4 garantimiz de yoktur. İnsan ancak içinde bulunduğu anı değerlendirme imkanına sahiptir. Ve bu anı fırsat bilerek ahiret için hazırlık yapmak zorundayız. Cennetle müjdelenen Hz. Ömer’in yüzüğünün kaşına; “Ölüm sana vaiz olarak yeter, Ey Ömer.” (7) hadisi şerifine yazdırmış olması ibret verici ve ilgi çekicidir. Allah Kur’an-ı Kerimde, “O, Allah ki hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.” (8) şeklindeki buyruğu ölüm ve hayatın yaratılış sırrını çok açık bir şekilde gözlerimizin önüne sermektedir. Hutbemi Peygamber efendimizin hadisleri ile bitirmek istiyorum. “Ölülerimize (ölmek üzere olan hastalarınıza) kelime-i tevhidi telkin ediniz.” (9) “Akıllı kimse bu dünyada kendini sorgulayan ve ölüm sonrası için çalışandır. (10) “SÖyleyse ey basiret sahipleri ibret alın.”(11) KAYNAK: DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR 1- Zümer (30) 2- Ali İmran (185) 3- A’raf (34) 4- Nisa (78) 5- Bakara (155) 6- Nahl (61) 7- Miras 4.-288 8- Mülk (2) 9- Müslim Cenaiz 1,2 tirmizi cenaiz 7.3.306 10- Tirmizi Kıyame- 26,4,638 11- Haşr (2) Firhist’e Geri Dön 44 2007 HUTBELERİ 1 23 - Kasım ÖĞRETMENE SAYGI Muhterem Müslümanlar! Bilinçli bir toplum oluşturmayı önemli bir gaye edinen yüce dinimiz İslam, ilim, eğitim ve öğretime büyük bir ehemmiyet vermiştir. Tecrübe yoluyla fertlerde istenilen düşünce ve davranış değişikliklerini meydana getirme çabası olan eğitim bütün peygamberlerin üstlendiği en büyük görev olmuştur. “Allah beni bir Muallim olarak gönderdi” diye kendisini tanıtan İslam peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v)’e yüce Allah tarafından verilen ilk emir “oku” ol3 geri kalmış, her taraftan kuşatılmıştır. Tarihte Medeniyet hamlesini gerçekleştiren bütün toplumlar, bu sıçramayı ilim ve alimler tarafından gerçekleştirmiştir. Kur’an-ı Kerimin; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayetini temel düstur edinen ilk Müslümanlar medeniyet hamlesini bu sayede gerçekleştirmişlerdir. Eğer günümüz Müslüman toplumları böyle bir Medeniyet sıçraması gerçekleştirmek istiyorlarsa dini ve fenni ilimleri ayırmaksızın alimler, bilginler yetiştirmeli ve onları takip etmelidir. Değerli Kardeşlerim! Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de “Kitap ve Hikmet öğreten bir peygamber göndermekle Allah Müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur” buyurularak, peygamberin varisi olan alimlere desteğin ve saygının gösterilmesi istenmektedir. Allah’ın bu lütfuna Müslümanların şükrü; eğitim kurumlarını yaygınlaştırmak, ilme rağbeti artırmak, yeni nesillerin eğitimi için Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön muştur. Bu emirle kendisinden varlık alemini okumaya tabi tutması istenmiştir. Bunun gibi yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de bilimi teşvik eden, alimi öven onlarca ayeti kerime mevcuttur. Sevgili Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam; ilme, okumaya,öğrenmeye büyük önem vermiş; ilmi kadın-erkek her Müslümana farz kılmış, ilim rütbesini en büyük rütbe olarak kabul etmiştir. Terbiyesini yüce Allah’tan almış olan ve kendisini bir Muallim olarak tanıtan sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) kendisine varis olarak alimleri seçmiştir. Görevi; insanda iyiye ve güzele yönelebilecek bütün yetenekleri bularak ortaya çıkarmak, hayatı anlamlı kılmak ve topluma rehberlik etmek olan alimler maalesef günümüz Müslüman toplumları tarafından bir sporcu veya bir oyuncu kadar dahi tanınamamakta, sahiplenilememektedirler. Nitekim bunun bir sonucu olarak İslam alemi maddi ve manevi bakımdan 4 çalışmak ve alimlere sahip çıkmaktır. Unutmayalım ki her iki dünyanın kurtuluşu kişinin kendisi ve rabbini tanımasına bağlıdır. Bu da ancak ilim ile mümkündür. KAYNAK: 1- Halis Ayhan, Eğitime Giriş ve İslamiyet’in Eğitime getirdiği Değerler, Damla yy. İst. 1982, s, 12-13 2- İbn Hanbel, c.3, s. 328 3- Zümer, 9 4- Ali İmran, 164 DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR Firhist’e Geri Dön 45 2007 HUTBELERİ 1 30 - Kasım CEMAATLE NAMAZ KILMANIN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah; Kur’an-ı Kerim’de insanı kendisine iman ve ibadet etmesi için yarattığını bildirmektedir. İmandan sonraki en önemli ibadet ise namazdır. İman, insanın Rabbi’ni bilip O’nun karşısında boyun eğerek itaat etmesi, namaz ise bu boyun eğişin fiili bir ifadesidir. Namaz, günde beş vakit olarak Mü’minlerin üzerine farz kılınmıştır. Böylelikle insan, günde beş defa günlük hayatın akışını durdurarak Allah’ın huzuruna çıkmaktadır. Muhterem Müslümanlar! Namazın cemaatle kılınması her ne kadar farz kılınmamışsa da farza yakın bir müekked sünnet olarak takdir olunmuştur. Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “ Rükû edenlerle beraber rükû edin.”1 Bu ayette Müslümanların bir arada namaz kılmaları vurgusu yapılmış ve Müslümanların birlik beraberlik ve kardeşlik içinde Yüce Al3 “Rablerinin çağrısına icabet ederler; namazı kılarlar; işleri aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. Bir zûlüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirlerine yardım ederek kendilerini savunurlar.” Bu ayeti kerimeden Müslümanların, cemaat halinde namaz kılan, böylece birlikte olma ve beraber hareket etme şuurunu kazanan, istişare ederek yapacakları faaliyetleri kararlaştıran, Allah yolunda maddi fedakârlıklarda bulunan, zûlüm ve baskılara karşı direnen organize bir topluluk olduğunu anlıyoruz. Cemaat ile namaz arasındaki sıkı bağı daha iyi anlamak için Cuma, cenaze, bayram namazı gibi namazların ancak cemaatle kılınabileceğini hatırlamamız yerinde olacaktır. Yüce Allah Saff sûresi 4. ayeti kerimede de “Allah, kendi yolunda kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” Buyurarak Müslümanları birlikte hareket etmeye çağırmaktadır. Muhterem Müslümanlar! Camiler İslam’ın ilk yıllarından itibaren Müslümanların fikren ve fiilen eğitildikleri mekânlar olmuştur. Buralarda Müslümanların ihtiyaç duyduğu dini ve dünyevi konular işlenmiş ve camiler adeta birer eğitim yuvası haline getirilmiştir. Bu ise ancak Müslümanların cami ve cemaate Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lah’a ibadet etmeleri tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v) ise Müslümanları cemaatle namaz kılmaya teşvik etmiş ve cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletli olduğunu açıklamıştır.2 Resulullah (s.a.v.) cemaate gelmeyenlerle ilgili olarak: “Bir kişiye namazı kıldırmasını emretmeye, sonra da çıkıp cemaati terk edenleri tenkit ederek onların evlerini ateşe vermeye neredeyse niyetlenmiştim.”3 Gibi sert ifadeler kullanarak evlerinde vakti olduğu halde cemaatle namaza gelmeyen Müslümanları sert bir şekilde uyarmıştır. Kur’an’ın ilk nazil olan surelerinden Fatiha suresinde de –ki onsuz namaz olmaz- cemaatle namaz kılmaya işaret edilmektedir. Fatiha suresinde geçen “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz”(4) ayeti ile “bizi dosdoğru yola ilet” ayetinde tekil değil çoğul bir siga kullanılmış ve Allah u Teala, mü’minlerden fert olarak değil cemaat olarak dua etmelerini istemiştir. Bu ayet-i kerimelerle Allah u teala, daha İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlara artık ben değil, biz olma şuurunu telkin etmiştir. Yüce Allah, mü’minlerin bazı özelliklerini açıkladığı Şura sûresi 38 ve 39. ayet-i kerimelerde ise şöyle buyurmuştur: 4 devam etmeleriyle mümkün olmuştur. Bu eğitim yuvalarında herkes Kur’an ve sünnet çerçevesi içerisinde görüş beyan edebilmiş ve bu konuda tam bir fikir özgürlüğü oluşmuştur. Camilerde günde beş vakit bir araya gelen Müslümanlar birbirleriyle tanışır, konuşur, ısınır ve kaynaşırlar. Birbirlerinin problemlerinden haberdar olur, sevgi ve merhametle yardımlaşırlar. Camide sosyal dayanışmayı güçlendiren çok önemli bir husus da ekonomik ve sosyal statüleri ne olursa olsun insanların aynı safta omuz omuza namaz kılmalarıdır. Bu mekânlarda zengin-fakir, amir-memur, güçlü-zayıf ayırımı söz konusu değildir. İnsanların, giderek yalnızlaştığı günümüzde, Müslümanların cemaat namazları vesilesiyle günde birkaç kez bir araya gelmesi ne büyük bir rahmettir. Camiinin ve cemaatle namaz kılmanın, saf düzeninin, Müslümanların kalbi bağlarının güçlenmesinde çok önemli bir yeri vardır. Öyleyse cami ve cemaate devam ederek, bu rahmet deryasından istifade etmeye gayret edelim. KAYNAK: 1- Bakara -43 2- Müslim: Salat, Buhari: Ezan 3- Buhari: Ezan, Müslim: Mesacid 4- fatiha-5 DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR Firhist’e Geri Dön 46 2007 HUTBELERİ 1 07 - Aralık MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERE SAHİP ÇIKMAK Muhterem Müslümanlar! Milletleri ayakta tutan millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamasını ve milli kimliğiyle tarih sahnesinde yerini almasını sağlamaktadır. Milletler, söz konusu değerleri gelecek kuşaklara aktardığı oranda varlıklarını sürdürebilirler. Tarih, bize milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip milli şahsiyetlerini kaybedenlerin dünya coğrafyasından silinip yok olduklarını göstermektedir. Bu yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, inanç, ahlak ve milli değerleri yok et3 uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder"(1) Sevgili Peygamberimiz (a. s.) de bizleri ahlakî çöküntüye neden olabilecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak başka milletlerin örf ve adetlerini benimsemekten sakındırmıştır. Aziz Müslümanlar! Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı altında düzenlenen eğlence ve toplantıların kültür ve geleneğimizde yeri yoktur. Bu tür eğlencelerde içilen içkilerden, oynanan kumarlardan ve israf boyutundaki harcamalardan en çok insanlığın düşmanı şeytan ve gönüldaşları hoşnut olmaktadır. Ayrıca milli ve manevi değerlerimize ters düşen bu tür eğlence ve adetler, kültürel tahribata yol açmakta, bizleri biz olmaktan çıkartmakta ve millî kimliğimizden uzaklaştırmaktadır. Allah ve Resulünün razı olmayacağı davranışlar yerine geride bıraktığımız yılların muhasebesini yapalım. Yoksulluk ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön meyi ilk hedef olarak seçmektedirler. Değerli Müslümanlar! B ugün dünyanın karşı karşıya kaldığı vahşi kapitalizm, hiçbir manevi değere saygı göstermemekte ve etkisi altına aldığı toplumlarda milli ve ahlaki değerleri yok etmektedir. Asırlarca bu bölgede huzuru sağlamış olan ecdadımızın torunları da bu felaketten nasibini almış; başka milletleri körü körüne taklit eder hale gelmiştir. İçki, kumar, fuhuş yaygınlaşmış, zina normal bir davranış olarak algılanmaya başlanmıştır. Bizi maddeci toplumlardan ayıran sevgi, saygı ve fedakârlık duygularımız yok olmaya yüz tutmuştur. “Ya rabbi! Elden ayaktan düşmeden, muhannete muhtaç olmadan emanetini al” diye dua edenlerin sayısı az değildir. Yüce Allah’ın dosdoğru yolu bırakılmış başka yollara sapılmıştır. Oysaki Yüce Allah, bizlere dini ve ahlakî prensiplere sahip çıkarak kimlik ve şahsiyetimizi korumamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "İşte bu din, benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara 4 zulüm altında inleyen kardeşlerimizi düşünelim. Her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlak Yüce Rabbimizin azabından ve sevgisini kaybetmekten kaçınalım. Tarih sahnesinden silinmek istemiyorsak, milli ve manevi değerlerimizi yok olmaktan kurtaralım. KAYNAK: (1) En'am, 6/153 DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR Firhist’e Geri Dön 47 2007 HUTBELERİ 1 14 - Aralık HAYVANLARA MERHAMET Muhterem Müslümanlar ! Yüce Allah, hiçbir varlığı, gereksiz yere yaratmamıştır. Bütün varlıklar, Allah’ın varlığının delili, yer yüzünün ziyneti ve süsüdür. Cenab-ı Allah, yeryüzünde yaratılan farklı türdeki hayvan ve bitkileri, insanlığın hizmetine sunmuştur. Nitekim Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır : “Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibret vardır.”(1) O halde insanın hizmetine sunularak kendisine emanet edilen bu varlıklara merhamet nazarıyla bakılmalıdır. Aziz Müminler! 3 Hayvanlara iyilikle muamelede sevap olup olmadığı konusundaki bir soru üzerine Sevgili Peygamberimiz, “Shayat sahibi her canlıya yapılan iyilikten dolayı sevap vardır.” (4) buyurmuştur. Ayrıca Hz. Peygamber (a.s.), hayvanların dövülmesi, aç- susuz bırakılması, zevk için avlanması, yavrularının telef edilmesi, dövüştürülmesi, hedef haline getirilmesi ve güçlerini aşan ölçüde yük vurulması gibi kötü muameleleri hiçbir zaman tasvip etmemiştir. Bu tür davranışlarda bulunanları ise; “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkun”(5) diyerek uyarmıştır. Değerli Müminler! Bütün canlılara karşı merhamet edilmesi konusunda Sevgili Peygamberimiz (a.s.): “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler..." (6) buyurmuştur. Bu itibarla, hayvanların haklarına saygılı olalım, onlara Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Merhamet duygusu, insanı insan yapan erdemlerden biri ve İslam inancının gereğidir. Kur'an-ı Kerim'de, “Muhammed Allah’ın elçisidir. O’na tabi olanlar da birbirlerine karşı çok merhametlidirlerS”(2) buyurularak buna dikkat çekilmiştir. Merhamet, sadece insanlara yönelik olmayıp, çevremizdeki bütün canlıları kuşatmalıdır. Zira Yüce Allah, başta insan olmak üzere bütün canlılara karşı merhametli davranılmasını emretmiş; insana yapılan zulüm ve haksızlığa razı olmadığı gibi, hayvanlara da zulüm edilmesine razı olmamıştır. Hayvanlara yapılan eziyet ve kötü muamele, dinimizin öngördüğü rahmet prensibiyle bağdaşmaz. Sevgili Peygamberimiz (a.s.), kedisini hapsederek açlıktan öldüren kadının Allah’ın rahmetinden uzaklaştığını; buna karşılık susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su vererek onu ölmekten kurtaran kişinin günahlarının bağışlandığını haber vermektedir.(3) 4 eziyet etmeyelim, onlara merhametli olalım. Can taşıyan her mahlukata karşı yapılan iyiliklerde sevap olduğunu unutmayalım. KAYNAK: 1- Nahl, 16/13. 2- Fetih, 109/29. 3- Buhârî, Şirb, 9,Edeb, 27;Müslim, Selam, 153. 4- Müslim, Selâm, 41. 5- Ebu Davud, Cihad, 44. 6- Tirmizi, Birr 16; Ebû Dâvud, Edeb 58. DİYANET 2005 HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR Firhist’e Geri Dön 48 2007 HUTBELERİ 1 20 - Aralık KURBAN BAYRAMI Muhterem Müslümanlar! Bugün, vatanımızda iman dolu gönüllerle, sağlık sükun ve huzur içinde Kurban Bayramını idrak etmiş bulunuyoruz. Yalnız bizler değil, İslam alemindeki milyonlarca Müslüman, îman etmenin, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in yolunda bulunmanın sevinci içinde, bu büyük günü kutluyor. Bugünlerde yüz binlerce Müslüman, büyük bir coşku ve heyecan içinde kıblegahımız olan Kâbe-i Muazzama etrafında tavaf edip Yüce Allah’a hamd ü senada bulunarak hac farizasını yerine getiriyor. Bayramlar sevinçlerin paylaşıldığı, gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı, akraba ve komşuların ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı ve ikramların yapıldığı mutlu günlerdir. 3 Aziz Müminler! Bayram günlerini, günahların bağışlanması için bir fırsat olarak değerlendirelim, büyüklerimizi mümkünse ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak onların dualarını alalım Annemizi, babamızı, büyüklerimizi, komşu, dost ve akrabamızı ziyaret ederek gönüllerini hoş edelim. Çocuklarımıza göstereceğimiz sevgi ile onlara bayram sevincini yaşatalım. Yüce Rabbimizin ve sevgili Peygamberimizin emir ve öğütlerine uyarak, bayramlarda mâli imkanlarımız nispetinde yoksul kardeşlerimize yardım edelim, yetimleri sevindirelim, kestiğimiz kurbanların etinden yoksullara da vererek onların da bayram sevincini yaşamalarına vesile olalım. Varsa aramızdaki dargınlıklara son verelim. Hastaları ziyaret edip onlara şifalar dileyelim. Ahirete göçmüş olan büyüklerimizi, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı hayırla yad edelim. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Mü’minler! Kurban bayramında Allah’a yakın olmak niyetiyle mukim ve zengin olan her Müslüman kurban kesmelidir. Çünkü hem Kur’ân’da hem de sevgili Peygamberimizin Sünnetinde kurban kesmeye önemle vurgu yapılmıştır: Yüce Rabbimiz Kevser suresinin ikinci âyetinde “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise, “Ademoğlu, kurban bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olmaz” hadisi ile bu ibadetin ne derece faziletli olduğunu ifâde etmiştir (Tirmizî, Edâhî, 1). Her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de ihlaslı olmak ve yalnız Allah’ın rızasını gözetmek temel prensiptir. Nitekim Yüce Allah, “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat, O’na sizin takvanız ulaşır...”[Hac, 22/37] buyurarak bu prensibe işaret etmektedir. 4 Bu duygularla mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, milletimizin birlik ve beraberliğine, tüm insanlığın huzur ve sükuna vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim. KAYNAK: 2004 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır Firhist’e Geri Dön 49 2007 HUTBELERİ 1 21 - Aralık HELAL VE HARAM DUYARLILIĞI Aziz Mü’minler! İrade sahibi insan için esas olan, iradesini serbest olarak kullanabilmesi, dilediği gibi davranabilmesidir. Ancak davranışlara hiçbir sınırlama getirilmemesi halinde hayatın çekilmez bir hal alacağı da açıktır. Bu sebeple, insanlara dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamanın yollarını gösteren dinimiz İslam, bazı şeyleri ve davranışları yasaklamış, bazılarını ise serbest bırakmıştır. Allah’ın açıkça yasakladığı şeylere “haram”, yasaklamayıp serbest bıraktığı şeylere de “helal” diyoruz. Mesela, başkasının malını gasp etmek, faiz alıp vermek haram, ticaret ve alış veriş yapmak, çalışıp kazanmak helal; zina etmek 3 ısrar etmek büyük günahtır. İşlenen haramdan bir an önce vazgeçilmeli, pişmanlık duyup tövbe edilmelidir. Allah’ın açıkça haram kıldığı bir şeyin helal; helal kıldığı bir şeyin de haram olduğunu söylemek, Allah korusun, insanı dinden çıkarır. Bu konuda bilgili ve hassas olmamız gerekiyor. Aziz Mü’minler! Haram ve helal konularında duyarlı olmak, bizi yaratan, ilim ve kudreti ile takip ve kontrol altında bulunduran Allah'a olan imanımızı kuvvetlendirir ve zinde tutar. Buna karşılık helal-haram çizgisine dikkat etmeden yaşanan bir hayat, fıtratın sağladığı iyiye yönelme eğilimlerini köreltir. Kötü ve zararlı eğilimlerin önünü açar; İnsan çok kere sebebini anlayamadığı bir huzursuzluğa ve mutsuzluğa düşer. Haram-helal konusunda göstereceğimiz hassasiyetin önemini ortaya koyması açısından şu hadis-i şerif oldukça dikkat çekicidir: “Helal bellidir, haram bellidir. Bu ikisinin arasında bir çok kişinin bilmediği şüpNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön haram, evlenip yuva kurmak helaldir. Bir başka ifade ile, Allah’ın emir ve yasaklarına uymamak haram; yasaklamadığı konularda dilediğince davranmak helaldir. Muhterem Müslümanlar! Dinin getirdiği yasaklar ve kısıtlamalar hayatı zorlaştırmaya değil; kolaylaştırmaya yöneliktir. “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez”(1) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Hayatımızın verimini azaltan ve bize zararlı olan şeyleri Kur'an, “kötü ve çirkin” diye nitelerken; sahip olduğumuz insanî değerleri korumamızı sağlayan, bizi yücelten şeyleri de “güzel ve temiz” diye nitelemektedir. Haramlar Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır. Yüce Allâh, “..Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa şüphesiz kendine zulmetmiş olur.”(2) buyurmaktadır. Allah’ın haram kılmış olduğu şeylerden, kendi bakış açımızla “küçük” diyebileceklerimiz de, “ciddi” gördüklerimiz kadar önemsenmelidir. Bile bile haram işlemek, haramlarda 4 heli şeyler vardır. Kişi bunlardan sakınırsa dinini, onur ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden kaçınmayanlar, koruluğun kenarında hayvanlarını otlatan kimse gibidir. Kolladığı hayvanların her an koruluğa dalması mümkündür. Dikkat edin her hükümdarın bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haram kıldığı şeylerdir...”(3) Muhterem Müslümanlar! Dinimiz, helalinden kazanıp meşru ve mubah yerlere harcamamızı ve aşırılıktan kaçınmamızı emretmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım kimin üzerine inerse o muhakkak helak olur”(4) buyurulmaktadır. KAYNAK: 1-Bakara, 2/185. 2-Talak, 65/1. 3-Buhârî, İman, 39. 4-Tâhâ, 20/81 2005 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır Firhist’e Geri Dön 50 2007 HUTBELERİ 1 28 - Aralık HESAP VERME ŞUURU VE HAYATA YANSIMASI Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah içinde yaşadığımız bu dünyayı ve üzerinde bulunan bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün gelecek bu dünyadan ve üzerinde bulunanlardan hiçbir eser kalmayacak., yani kıyamet kopacaktır. Bundan sonra yine bütün insanlar yeniden diriltilecek ve mahşer denilen toplanma yerine çağrılacaklardır. Burada herkes Allahın huzuruna çıkarılacak ve dünyada yaptıklarından hesaba çekilecektir. Aziz Kardeşlerim! İnsan bu dünyadaki kısacık hayatını yaşarken sonsuz bir hayat olan ahiret hayatını düşünerek yaşamalıdır. Dünyayı ahiretin tarlası gibi kullanabilmelidir. Çünkü 3 olmadık şeyler isteyen kimsedir.’’ (3) Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Ebu Bekir ve Ömer’e şöyle dedi: ‘‘ Nefsim elinde olan Allaha yemin ederim ki, kıyamet günü nimetlerden mutlaka sorgulanacaksınız’’ (4). ‘‘Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.’’ (5). Hesap verme şuuruyla yaşayan ve bunu hayatına yansıtan şuurlu fertler bu düşünce ve davranışları neticesinde bir çok fayda elde ederler. Zaten Allah’ın yasakladığı fiiller, insana dünyada da zararlı olan fiillerdir. Mesela Allahın yasakları denince ilk akla gelen içki, kumar, fuhuş, hırsızlık gibi kötülükler insana en başta dünya hayatında zarar veren fiillerdir. Ahiret inancına sahip olan kişi bu fiilleri işlediği takdirde Allah katında hesaba çekileceğini ve ceza çekeceğini düşünür. Dolayısıyla kimsenin görüp görmemesine bakmaksızın bu fiilleri işlemekten kaçınır. Bu dikkat ve duyarlılık onun ve yaşadığı toplumun düzenli, huzurlu bir hayata kavuşmasını sağ- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kişi bu dünyada en küçük bir iyilik ya da kötülük yapsa onu muhakkak karşısında bulacaktır. Ahirette : ‘‘Oku kitabını! Bu gün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter’’(1) denilecek ve böylece hesaba çekilecektir. Hesaba çekilmeden önce adımlarımızı dikkatle atmamız ve hesabını veremeyeceğimiz işlerden uzak durmamız hususunda Yüce Allah bizleri şöyle uyarmaktadır: ‘‘Ey iman edenler! Allaha karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allaha karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.’’ (2) Aziz Cemaat! Hesap verme şuurunun yani ahiret inancının hayatımıza yansımasının dünya ve ahiret hayatımız için sayılamayacak faydaları vardır. Bunları açıklamadan önce Peygamber (s.a.v) Efendimizin şu sözlerine kulak verelim: ‘‘ Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlanan kimsedir. Aciz kimse ise, nefsanî arzularına tabi olan ve Allahtan lar. 4 Dünyada gizli ve açık işlenen bütün suçlar ahiret gününde ortaya çıkarılıp tartılacaktır. İyilik ve kötülükler çok hassas olan adalet terazisinde tartılacaktır. İnsan yaptıklarının karşılığını görecek ve dünyada ne ekmişse onu biçecektir. İlahi adalet yerini bulup, hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır. Hutbemi sevgili Peygamberimizin şu hadis-i şerif mealiyle ile bitiriyorum: ‘‘Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allahın huzurundan ayrılamaz: -Ömrünü nerede geçirdiğinden, -Vücudunu nerede yıprattığından, -Malını nereden kazanıp nereye harcadığından, -İlmi ile amel edip etmediğinden.’’ (6) KAYNAK: 1-İsra,17/14 2-Haşr,59/18 3-Tirmizi,Kıyame,25 (IV,638) 4-Müslim,Eşribe,140,(II,160) 5-Tirmizi,Zühd,43,(IV,558) 6-Tirmizi,Kıyamet,1,(IV,612) 2004 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır Firhist’e Geri Dön 51