Mizanpaj 1 - İmam Hatip

advertisement
2007
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
05 Ocak - Rüşvet ve Yolsuzluk - Osman Özkan-Vaiz
12 Ocak - Müslüman Başkalarının İyiliğini İster - Seyit Ali Topal
19 Ocak - Muharrem Ayı ve Aşura - Diyanet İşleri Başkanlığının 03.02.2006 tarihli hutbesidir.
26 Ocak - Umre Ziyareti - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
02 Şubat - Mutluluk Kaynağı İbadetlerimiz - Şaban Erdiç -İl Vaizi
09 Şubat - Ahiret Hayatına Hazırlık - Mücahit Demirel-Vaiz
16 Şubat - Allahın Kutlu Elçileri
23 Şubat - Allaha İmanın Fert ve Toplumdaki etkileri - DİB ‘nın 27.01.2006 tarihli hutbesidir.
02 Mart - Sarhoşluk veren Maddeler - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
09 Mart - Kadına karşı Şiddet - Dr Muammer Ayan-İl Müftü Yardımcısı
16 Mart - Nevruz - İsmail Fidangül-İl Cezaevi Vaizi
23 Mart - İffet İnsanın Süsüdür - Emrah YILMAZ-İmam-Hatip
30 Mart - İslamda Sağlık ve Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma - Haşim Keskin-Merkez Vaizi
06 Nisan 13 Nisan - Çocuklarımıza Sahip Çıkalım
20 Nisan - Kutlu Doğum Sevgisi - Ramazan Avcı-kemer İlçe Vaizi
27 Nisan - İslamda Temizlik - Şaban Erdiç-Korkuteli Vaizi
04 Mayıs - Engellilere Karsı Görev ve Sorumluluklarımız - 2006 Yılı Hutbe Arşivi
11 Mayıs - Anne ve Baba Hakları - Saliha Manca-Merkez Vaizesi
18 Mayıs - İslam ve Gençlik - Haşim Keskin-Merkez Vaizi
25 Mayıs - Fetih Ruhu - Bekir Ağlamaz -Merkez Vaizi
01 Haziran - Çevre Bilinci - Havva KAYA-Din Hiz.Uzmanı
08 Haziran - Hz Peygamberimizin Vefatı - Şerife G.BİLGİ-Merkez vaizesi
15 Haziran - Din Eğitiminin Önemi - Şaban ERDİÇ-Korkuteli İlçe Vaiz
22 Haziran - İslamda Yetim Hakkı - Haşim Keskin-Merkez Vaizi
29 Haziran - İnsanlara ve İnançlara Saygı - Bekir AĞLAMAZ-Merkez Vaizi
06 Temmuz - Küresel Isınma - DİB lığının 14.05.2007 tarihli ve 637 sayılı yazı eki Hutbe
13 Temmuz - Öfke ve Kontrol - Melek Erdem -Merkez Vaizesi
20 Temmuz - Dilencilik Haramdır - Bekir Ağlamaz-Merkez Vaizi
27 Temmuz - Orman Yangınları - Mustafa Altun-Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
1
03 Ağustos - Çalışmanın Önemi - Halil Taş-Manavgat Müftüsü
10 Ağustos - Miraç Kandili - Hüseyin Yaşar-Demre Müftüsü
17 Ağustos - İslamda Ailenin Önemi - Mehmet Kava-Kaş İlçe Vaizi
24 Ağustos - Berat Kandili - Ali Erhun-Finike Müftüsü
31 Ağustos - Zafer Haftası - DİB Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
07 Eylül - Ramazana Hazırlık - Rıdvan Keser-Gündoğmuş İlçesi Merkez Cempaşa C. İ.H.
14 Eylül 21 Eylül - Oruç ve Sıhhat
28 Eylül - Kuran ve Yaşam
05 Ekim - Kadir Gecesinin Fazileti
12 Ekim - Ramazan Bayramı - Şaban Erdiç-İl Vaizi
12 Ekim - Ramazanın Kazanımlarını Devam Ettirmek - Mustafa Güner-İshaklar Köyü İmam Hatibi Alanya
19 Ekim - Tövbe - DİB Hutbe Arşivi
26 Ekim - Cumhuriyet Yönetimi - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
02 Kasım - Komşularımız - DİB Hutbe Arşivi
09 Kasım - Haset - DİB Hutbe Arşivi
16 Kasım - Ölüm Gerçeği - DİB Hutbe Arşivi
23 Kasım - Öğretmene Saygı - DİB Hutbe Arşivi
30 Kasım - Cemaatle Namaz Kılmanın Önemi - DİB Hutbe Arşivi
07 Aralık - Milli ve Manevi Değerlerimiz - DİB Hutbe Arşivi
14 Aralık - Hayvanlara Merhamet - DİB Hutbe Arşivi
20 Aralık - Kurban - DİB Hutbe Arşivi
21 Aralık - Helal Haram - DİB Hutbe Arşivi
28 Aralık - Hesap Verme Şuuru - DİB Hutbe Arşivi
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
Firhist’e Geri Dön
2
2007 HUTBELERİ
1
05 - Ocak
RÜŞVET VE YOLSUZLUK
Muhterem Müslümanlar!
Bugünkü hutbemizde; toplumları içinden kemiren, insanlar arasındaki kardeşlik
ve muhabbet bağlarını koparan huzurun bozulmasına yol açan Rüşvet ve Yolsuzluk'tan
bahsedeceğiz.
Değerli Mü'minler,
Rüşvet ve haksız kazanç, dinimizde
haram kılınmış ve büyük günahlardan sayılmıştır. Bu kötülükleri işleyenlerin ahiret hayatları perişandır. Yaptıklarının cezalarını er
geç çekeceklerdir. Yüce Rabbimiz bizim gizli
ve aşikar bütün yaptıklarımızdan haberdardır. Nitekim, Kur'an-ı Kerim'in Bakara Suresinde, "O kullarının yaptıklarını ve
yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey saklı
kalmaz.)"[1] En'am Suresinde "...O, karada
ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin ka3
şadığımız çağda toplumların ne durumlara
düştüğünün dışa akseden belgelerdir.
Aziz Mü'minler!
Kamuoyu, her türlü seviyesizliğe,
yozlaşmaya, çürümeye tepkisiz ve seyirci
kalmamalıdır. Köşe dönmecilik mantığı egemen olmamalıdır. Bunlar şuuraltında hayranlık ve imrenme haline dönüşmemelidir. Bu
tür işlerden uzak duranlar küçümsenmeli, aldırmazlık, duyarsızlık menfaatçılıkla ittifak
yapmamalıdır. Kurnazlık saygı görmemeli,
ferdi çıkar adeta özenilir hale getirilmemeli
ve para saygınlığın ölçüşü olmamalıdır, aksi
takdirde bu toplumda kirlenme had safhaya
ulaşmış demektir. Gençlerin eğitimlerinde bu
konuların işlenmesine daha ziyade önem verilmelidir. Tarihen bilinen bir gerçektir ki, ahlaken bozulmuş toplumlar dünya
sahnesinden silinip gitmişlerdir. Tarih bunun
örnekleriyle doludur.
Açıklamaya çalıştığımız kirliliklerle ilgili önleyici tedbirlerin başında; yolsuzluk ve
rüşvet sorununa ortam hazırlayan sebeplerin
yok edilmesi gelmektedir.
Bu nedenle, hukuk, bütün kurum ve
kurallarıyla insanların zihinlerine yerleştiril-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ranlıkları içindeki tek bir daneyi dahi
bilir."[2] ve Kaf Suresinde de "And olsun,
insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine
fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız."[3] buyrularak, insanların tüm fiil ve davranışlarından Cenab-ı
ALLAH'ın haberdar olduğu beyan edilmektedir.
Peygamber Efendimiz de "Rüşveti
alan da veren de Cehennemdedir"[4] buyurmuştur. İslam dininde kesin olarak yasaklanan rüşvet ve yolsuzluğun günümüzde de
sürüp gittiği görülmektedir. Dünyanın bir çok
ülkesi bu konularla çalkalanmaktadır. Bazen
yönetenlerin bu çeşit ahlaksızlıklardan dolayı makam ve mevkileri ellerinden gitmekte,
bazen ölüm cezalarına dahi çarptırıldıklarına
şahit olunmaktadır. Çağımızda yaşanan bu
olaylara bazı düşünürler "çürüme" kelimesini
uygun görmektedirler. Rüşvet, zimmet ve
hortumlama gibi yolsuzlukların yanı sıra,
bazı insanların devletin imkanlarını sorumsuz ve hoyratça kullanmaları, kurumsal sırları içeren bilgileri sızdırmaları ve buna
dayalı olarak vurgunculuk yapmaları şeklinde, kurumlaşan bu çürümeler; içinde ya4
melidir. Toplumsal değerler yozlaştırılmamalı, sağlam eğitim ve öğretim esas alınmalıdır. Bunlardan ayrı olarak ahlaki ve
caydırıcı tedbirler de ihmal edilmemelidir.
Değerli Mü'minler!
Kısaca ifade etmek gerekirse; rüşvet
ve yolsuzluk toplumları felakete götüren, birlik ve kardeşlik duygularını kökünden sarsan, itimat ve güveni yok eden çirkin
davranışlardandır. Kendisinin ALLAH tarafından her yerde görüldüğüne ve bir gün hesaba çekileceğine inananlardan oluşan bir
toplumda bu tür davranışlara rastlanmaz. Bu
çeşit kötülüklerden uzak duralım ve Yüce
Rabbimizin beyan ettiği mutlu kullar arasında yer alalım.
Ne mutlu hakka riayet edip hukuka uyanlara,
Ne mutlu rüşvet ve yolsuzluk gibi çirkin davranışlardan uzak duranlara.
KAYNAK:
[1] Bakara: 255
[2] En'am: 59
[3] Kaf:16
[4] Tirmizi, Ebu Davud, ibn-i Mace ve Ahmed
Bin Hanbel
Hazırlayan: Osman Özkan - Vaiz
Firhist’e Geri Dön
3
2007 HUTBELERİ
1
12 - Ocak
MÜSLÜMAN BAŞKALARININ
İYİLİĞİNİ İSTER
Muhterem Müslümanlar,
Yüce Dinimiz, Allah’a ve insanlara
karşı vazifesinin bilincinde olan, ahlaklı fertler yetiştirmek suretiyle huzurlu bir toplumun
oluşmasını hedeflemektedir. Kur’an-ı Kerim
bizlere, birbirini seven ve gözeten, din kardeşinin hayır ve iyiliğini isteyen ve yeri geldiği zaman onların iyiliğini kendi iyiliğine
tercih eden insanları örnek göstermektedir.
Sevgili Peygamberimiz de; “Sizden her
hangi biriniz, kendisi için arzu ettiği hayır
ve iyiliği, mü’min kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz”[1] buyurarak, bu konuda en güzel
ölçüyü ortaya koymuştur
Değerli Mü’minler,
Allah rızasını uman ve ahirette bütün
3
“Allah sana nasıl iyilik ve ihsanda bulunduysa, sen de aynı şekilde insanlara iyilik
yap”[4] Kişinin bunu hayatına nasıl uygulayacağının en güzel örneklerini ise sevgili
peygamberimiz birçok hadis-i şeriflerinde
ifade etmişlerdir. Kendisine faydalı olacak bir
şey öğretmesini isteyen kişiye Rasülullah
(s.a.v) "Müslümanların yolundan rahatsızlık veren şeyleri kaldır"[5] buyurmuşlardır.
Başka bir hadiste sevgili Peygamberimiz:
"Her Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir" buyurmuşlar, buna gücü yetmeyen kişinin de darda kalmış birine yardımda
bulunmasını tavsiye etmişlerdir. Kendisine;
"Ya, buna da gücü yetmezse?" denilince
Rasülullah (s.a.v), kişinin insanları iyiliğe
ve hayra teşvik etmesini ve kendisini
başkalarına kötülük yapmaktan alı koymasını tavsiye etmişlerdir.[6]
Sahabeden Cerir b. Abdillah ise şöyle
naklediyor: “Ben, namazı kılmak, zekâtı
vermek ve bütün Müslümanların hayır ve
iyiliğini istemek üzere Hz. Peygambere
biat ettim”[7] Sevgili Peygamberimizin bu
konudaki diğer bir güzel tavsiyesi de şöyleNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yaptıklarından sorguya çekileceğinin farkında olan mü’minler, birbirlerinin kardeşi oldukları bilinciyle, kin, öfke, nefret, haset,
bencillik gibi kötü düşünce ve davranışlardan titizlikle sakınacaklardır. Bunların yerine
sevgi, saygı, merhamet, dürüstlük, yardımseverlik, fedakârlık, başkalarının iyiliğini ve
hayrını düşünmek gibi en güzel ahlakî özelliklere sahip olacaklardır. Bu ahlakî özelliklerle olgunlaşacak olan mü’minler, Yüce
Allah’a yapmakta oldukları dualarında bile
din kardeşlerini hatırlayacaklar, Yüce Kitabımızın bizlere örnek olarak sunduğu şu dualarda olduğu gibi, ben yerine biz diyerek,
mü’minlerin hayır ve iyiliğini isteyecekler ve:
“Ey Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette
iyilik ver ve bizi cehennem azabından
koru”[2] , “Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde, beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla.”[3] diye dua edeceklerdir.
Aziz Mü’minler
Dualarında ve düşüncelerinde din
kardeşinin hayır ve iyiliğini isteyen mü’minin,
bu güzel duygularını davranışlarına da yansıtmasını Yüce Allah şöyle emrediyor:
4
dir:"Yüzüne tebessümle bakmak bile olsa,
mü’min kardeşine yapacağın hiçbir hayır
ve iyiliği küçük görüp terk etme"[8]
Hutbemi, Medineli Müslümanların,
Mekkeden hicret ederek gelen Muhacirlere
nasıl kucak açtıklarını, onların hayır ve iyiliği
için neler düşündüklerini anlatan ayet mealiyle bitiriyorum:“Muhacirlerden önce Medine’ye yerleşmiş ve imanı da gönüllerine
yerleştirmiş olanlar, hicret eden mü’minleri severler. Onlara verilenlerden dolayı
içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar
bile onları kendilerine tercih ederler. Kim
nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.” [9]
KAYNAK:
Seyid Ali TOPAL
[1] Buhari, İman 7
[2] Bakara, 2/201
[3] İbrahim, 14/41
[4] Kasas, 28/77
[5] Müslim, Birr 131
[6] Buhari, Zekat 30, Müslim, Zekat 55
[7] Buhari, İman 42
[8] Müslim, Birr 144
[9] Haşr, 59/9
Firhist’e Geri Dön
4
2007 HUTBELERİ
1
19 - Ocak
MUHARREM AYI VE ÂŞÛRÂ
Muhterem Müslümanlar,
Hicri Takvimin ilk ayı olan muharrem
ayının İslam tarihinde önemli bir yeri vardır.
Bu ayın onuncu gününe "aşure günü" denilmektedir. Sevgili Peygamberimiz (a.s.)
bu aya değer vermiş ve ; “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Allah’ın
değer verdiği ay olan muharrem ayında
tutulan âşûrâ orucudur” buyurarak [1]
bu ayda oruç tutmuştur.
Aziz Mü’minler,
Hazreti Aişe validemizden rivayet
3
sayılabilecek bazı önemli olayların bu ayda
vuku bulduğu rivayet edilmektedir. İslam
tarihinde özel bir yeri olan Hz. Hüseyin’in
Kerbelâ'da şehit edilmesi olayı da yine bu
ayda vuku bulmuştur. Bilindiği gibi, sevgili
peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin, o
dönemde cereyan eden siyasi kargaşa ve
çatışmalar neticesinde, müessif bir şekilde
öldürülmek suretiyle şehid edilmiştir. Bu
üzücü olay, Hz.Peygamberi ve ailesini
seven mü’minlerin gönüllerinde silinmez
izler bırakmıştır.
Değerli Müslümanlar!
Tarihte yaşanmış ve geri dönüşü olmayan böyle acı olayları tasvip etmek
mümkün değildir. Ancak, bunları hatırlamak, ders almak içindir. Bu olay, bütün
Müslümanları derinden sarsan ve kederlendiren acı bir tecrübedir. Bu ve benzeri
olaylar karşısında, sağduyulu hareket ederek Allah ve Peygamber sevgisi etrafında
kenetlenmeliyiz. Hz. Peygamberi, O'nun
aile fertlerini ve ashabını sevmek hepimizin
müşterek heyecanı olmalıdır. İyi bilelim ki,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
edilen bir hadis-i şerifte, İslam öncesinde,
Mekke halkının oruç tutmakta olduğu
“âşûrâ” gününde Peygamberimizin de oruç
tuttuğu bildirilmektedir. Rasülullah (s.a.v)
Medîne'ye hicret ettikten sonra da bu orucu
tutmuş ve mü’minlere de tutmalarını tavsiye etmiştir.[2] Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimizin tavsiyesi
üzerine bu oruç sünnet olarak tutula gelmiştir.[3] “Âşûrâ orucu" olarak adlandırılan
bu oruç, Muharrem ayının onuncu günü tutulmakla birlikte, sünnet olan, bu günü bir
öncesi veya sonrası ile oruçlu geçirmektir.[4]
Muhterem Kardeşlerim,
Tarihte geçmiş birtakım hadiselerin,
Muharrem ayında gerçekleşmiş olduğuna
dair bazı rivayetler bu aya ayrı bir değer
verilmesine sebep olmuştur.
Hz. Adem'in cennetten yer yüzüne
indirilmesi, Hz. Nuh (a.s.)'ın tufandan kurtulması, Hz. Musa (a.s.) ve ona iman
edenlerin Firavun'un zulmünden kurtulmaları gibi insanlık tarihinde dönüm noktası
4
huzurlu bir toplum halinde yaşayabilmek,
Yüce Dinimizin bize öğrettiği karşılıklı sevgi
ve saygıya dayalı kardeşliği, birlik ve beraberliği korumakla mümkündür.Hutbemi
Yüce Rabbimizin bu konudaki emriyle bitiriyorum; "Hep birlikte Allah’ın ipine
(Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize
düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz,
bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz
de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah
size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki
doğru yola eresiniz."[5]
KAYNAK:
Diyanet İşleri Başkanlığının 03.02.2006 tarihli hutbesidir.
[1] Müslim, Sıyam, 38. No:202
[2] Buhârî, Savm, 69. II, 251. Müslim, Sıyâm, 19 no:128.
[3] Buhârî, Savm, 69, II, 251.
[4] Tirmizî, Savm, 50. III, 128
[5]Al-i İmran, 3/103.
Firhist’e Geri Dön
5
2007 HUTBELERİ
1
26 - Ocak
UMRE ZİYARETİ
Muhterem Müslümanlar
Sözlükte ziyaret etmek anlamına
gelen Umre; Dini bir kavram olarak özel bir
şekilde kabenin ziyaret edilmesini ifade etmektedir. Hanefi ve Malikilere göre şartlarını taşıyan her müslümana ömründe bir
defa umre yapmak sünnet-i müekkettir.
Şafi ve Hanbelilere göre ise farzdır. Yüce
mevlamız Kuranı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “Haccı da Umreyi de Allah için tam
yapın.”(1) Haccı ve umreyi benim yaptığım
gibi yapın diyen Allah Rasulüde bir Hadisi
Şeriflerinde Şöyle buyuruyor: “Umrenin
kendisi ile diğer umre arasında işlenen
küçük günahlara keffarettir. Kabul olan
bir haccın karşılığıda ancak cennettir.”
Başka bir Hadisi Şerifte de; “Hacla
umre arasını birleştirin zira bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri
temizlemesi gibi temizler.”
3
Sanki kişi yaratıldığı anda nasıl tertemiz bir
kıyafetle Rabbinin karşısına dünyada çıkıyorsa, aynı temiz ve manevi hallerle çıkabilme duygusunu ihram sayesinde yapar.
İhram kişinin kendisini geçiçi ve çeşitli bağımlılıklardan kurtarışın sembolüdür. Toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu,
bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan her
türlü menfaatleri uyarıcı eşya ve fiiller yasaklanmıştır.
Umrenin telbiye girişi ise; Allahın
mülk ve hükümranlığının muhakkak kutsal
sembolü olan, kutsal belde olan Mekkedeki
Allah evi Kabetullah etrafında defalarca
tavaf dönüşü yapmak, ziyaret etmek suretiyle itaat ve bağlılığı gösteren sözler sarfetmiştir.
Lebbeyk nidalarıyla hacceden insan
“Buyur Ya Rabbi! davetine sözüm ve
özümle geldim Allahım! Emrin başım
üstüne, Hamd senin, mülk senin, yoktur
senin ortağın.” Telbiye ile hutbemi bitirirken Diyanet İşleri Başkanlığımız bundan
böyle umre meselelerine daha fazla eğileNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müslümanlar
Umre yapmak için belirli bir zaman
yoktur. Senenin her ayında ve gününde
umre yapılabilir. Ancak Arefe günü sabahından bayramın dördüncü günü güneş
batıncaya kadar olan zaman diliminde
umre yapmak mekruhtur. Ramazan ayında
umre yapılmadı ise menduptur. Ramazan
gibi mübarek ayda umre sevabı ikiye katlanır.
Değerli Din Kardeşlerim
Umre için dışarıdan gelenlerin mikat
mahallerinde ihrama girmesi gerekir.
Çünkü ihram umrenin şartlarındandır.
Umre küçük hac demektir. Umre yapan bir
umrecide hacı adayı gibi ihram, ihram namazı, telbiye, kabeyi tavaf, tavaf namazı ve
daha sonra safa ile merve arasında say’i
yapmak, daha sonra da traş olmak gibi işlemleri yapar.
Muhterem Kardeşlerim
Umre ziyaretinde yapılan işlemleri
şöyle sıralayabiliriz. Beyaz ihram giymek
kefenin simgesi ve eşitliğin belirtileridir.
4
cektir. Türkiye seyahat acenteleri de bu konuda gereken ihtimamı göstereceklerdir.
Hali vakti iyi olan kardeşlerimize deriz ki;
Ey Müslümanlar! Haydin umreye...
KAYNAK:
1- Bakara 196
Hazırlayan: Bekir Ağlamaz - İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
6
2007 HUTBELERİ
1
02 - Şubat
HUZUR KAYNAĞI İBADETLERİMİZ
Muhterem Mü’minler!
İnsanın yaratılış gayesi ibadettir.
Yüce Allah (cc) “Ben cinleri ve insanları,
ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”(1) buyurarak bu hususa dikkatimizi
çekmiştir.
İbadet eşsiz nimetlerle donatılan insanın, yaratıcısına karşı kulluğunu, itaat ve
saygısını ifade eder. Diğer bir yaklaşımla
ibadet kulun ilahi emir ve yasaklara uygun
hareket etmesidir. İbadet bir aksiyondur,
imanın pratiğe yansıması ve kulun Rabbı
ile iletişimidir. İbadet aynı zamanda bütün
bir kainata insan için serpilmiş nimetlerin
gerçek bir şükrüdür. Hayatının her alanında mürebbiye muhtaç insan için güçlü
bir denetim mekanizmasıdır. Zira dinin direği olan namaz, insanı kötülük ve fuhşiyattan alıkoyarken; oruç insanî hasletlerin
3
dalar sağlar. İnsanın yaratılışındaki güzelliğe uygun hareket etmesi, hayatta Allah’ın
razı olacağı bir istikamet kazanması ibadetin eğitici rolüyle mümkün olabilir. İbadetler
ancak “ihlas” ve “samimiyet”le yapıldıkları zaman Allah katında bir değer taşırlar.
Yani Allah’ın rızasının dışında dünyevî,
hatta uhrevî bir beklenti ile yapılamazlar.
Halis bir niyetle yüce yaratıcıya sunduğumuz ibadetlerimizdir ki bizi Allah ile dostluğa yükseltir, huzur ve mutluluğa
kavuşturur, hayatımızı anlamlı hale getirir.
Kin ve nefretten sevgiye, cimrilikten cömertliğe, tefrikadan dayanışmaya, gururdan tevâzûya ulaştırır.
Değerli Kardeşlerim!
Gösterişten uzak, “ihsan” duygusu
içinde yaptığımız amellerin, bize sunulan
geçici dünya hayatının en değerli kazanımı
olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yüce
Allah Kuranı Kerim’de “Hanginizin daha
güzel amel yapacağını denemek için
ölümü de hayatı da yaratan O’dur” buyurmuştur. Bu sebeple ömrümüzü ibadet
neşvesi içinde geçirmeli, hesabını verebile-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve takvanın daha belirgin ortaya çıkmasına, nimetin gerçek sahibinin daha iyi takdir edilmesine sebep olmaktadır. Zekat
cimrilikten uzaklaşıp cömertlik duygularının
yerleşmesine ve paylaşma kültürünün gelişmesine destek olurken; hac bir mahşer
ortamında dünya ile ilişkilerin tekrar gözden geçirilmesine yardımcı olmaktadır.
Değerli Mü’minler!
İbadetler kulun Allah, insan ve tabii
çevresiyle ilişkilerindeki müspet düşünce
ve fiilleri içine alan geniş bir çerçeveye sahiptir. Nitekim Allah Rasûlü (sav) “Mü’min
kardeşine tebessüm etmen sadakadır.
İyiliği emredip kötülükten sakındırman
sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye
yol göstermen sadakadır. Yoldan taş,
diken kemik gibi şeyleri kaldırıp atman
da senin için sadakadır”(2) buyurmak suretiyle ibadetin “insan” ve “çevre” bağlamına dikkatimizi çekmiştir.
Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’de
“salih amel” olarak sıkça bize hatırlatılan
ibadetler, insan ve toplum için önemli fay4
ceğimiz tutum ve davranışlar içinde olmalıyız. Zira sevgili peygamberimiz (sav) de
“Muhakkak Allah sizin şekillerinize ve
mallarınıza değer vermez; ancak kalplerinize ve amellerinize değer verir” buyurmuşlardır. Yine O, “Allah senin geçmiş ve
gelecek günahlarını affettiği halde niçin
kendini bu kadar hırpalıyorsun” diyenlere “Allah’a şükreden bir kul olmayayım
mı” diye mukabelede bulunmuştur. O
halde “Sana ölüm gelene kadar Rabbına
ibadet et” ilahi emri her müslümanın hayat
prensibi olmalıdır.
KAYNAK: KAYNAK:
1- K.Kerim; 51/56
2- Tirmizi; Birr /36
3- K.Kerim; 67/2
4- Müslim; Birr /33
5-Buhari; Teheccüd /16
6-K.Kerim; 15/ 99
Hazırlayan : ŞABAN ERDİÇ- İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
7
2007 HUTBELERİ
1
09 - Şubat
“ÖLÜME HAZIR OLMAK”
Aziz Mü’minler!
Hepimiz biliyoruz ki, her başlangıcın
bir sonu, her canlının bir ömrü ve her
ömrün bir ölümü vardır. Kâinatı var eden
Allah, onu emrine râm etmiş, fıtrat kanunlarına uymaya, zamanı gelince de ölüme
mahkûm etmiştir.
Kâinatın özü insan da zamanı gelince elbet ölecektir. Hayat kadar gerçek
olan ölümü kabullenmemek mümkün mü?
Ölüm bu hayatın sonu olmakla birlikte
insan için bir son değil, fani âlemden ebediyet yurduna geçiştir. Yunus:“Ölümden ne
korkarsın, Korkma ebedî varsın,” derken,
bunu anlatmış, merhum Necip Fazıl da :
“Ebedî gençlik ölüm desem kimse inanmaz. Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.” dizeleriyle bunu ifade etmiştir.
3
yız, neden çantamız hazır, amellerimiz
derli toplu değil? Neden içimizdeki kin ve
nefreti silip sevgi ve merhametle doldurmuyor, amel defterlerimizi gözden geçirip, eksiklerimizi tamamlamıyoruz?
Değerli Kardeşlerim!
Bu gerçeğe hazır olmak, onu her an
hatırlamakla olur. Bu da; Kurân’a sarılmak
ve her an birimizi alıp götüren ölümü düşünmekle mümkündür. Geçici zevkler bizi
aldatmasın. Ölümü hatırlamak ta bizi korkutmasın. Çünkü ömrünü ve rızkını tamamlamadan hiç kimse ölmez.
Ölümü hatırlamak; yani ilahî huzurda hesap verme düşüncesi, geçici zevklere aldanmayı önler. Allah'a isyana engel
olur, gönlümüzü yumuşatır. Şımarıklığı giderir, haksızlıkları, hasedi, kin ve nefreti
silip dünya sıkıntılarını hafifletir ve ömrü
değerlendirir. Unutmayalım ki, değerlendirilmeyen ömür boşa harcanmış bir servettir.
Hutbenin başında okuduğum âyette
Allah (cc), hayat ve ölüm gerçeğini şöyle
ebedileştirir: “Mutlak hükümdarlık elinde
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Ölüm, yerin üstünde görüp geçirdiğimiz rüya gibi hayatın yerin altında gerçeğe
dönüşerek devam etmesidir denilebilir.
Kur’ân, ölüm ve sonrasındaki gerçeklerden şöyle bahseder: “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve
sağlam kalelerde olsanız bile.” “Her
canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.
” Ve “Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size mutlaka tastamam verilecektir.”[1]
Değerli Mü’minler!
Ömür; doğumla başlayıp mezara
kadar devam eden bir yolculuktur. Önemli
olan; nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde karşılaşacağımızı bilmediğimiz ölüme
hazır olmaktır. Her an beklediğimiz misafire
evimizi nasıl hazırlarsak, ölüme de kendimizi hazırlamalıyız. Görüyoruz ki, bunun bir
sırası yoktur. Bin bir hayalle yatıp gözünü
öteki dünyada açanları düşünelim. Madem
ki yolcuyuz ve her an çağrılacak durumda4
olan Allah yüceler yücesidir ve O’nun
her şeye gücü yeter. O, hanginizin daha
güzel davranacağını sınamak için ölüm
ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir,
çok bağışlayıcıdır.” [2]
Muhterem Müslümanlar!
Bir imtihanda olduğumuzu, iki melek
tarafından, kameraya alınır gibi tüm davranışlarımızın tespit edildiğini, bunların bir
gün önümüze konulacağını biliyoruz. O
halde, doğru ve yanlışın ortaya çıktığı gün,
utanıp pişman olacağımız işlerden kaçınalım. Sevgili Peygamberimiz (sav)’in: “Her
kul öldüğü hal üzere diriltilir”[3] sözünü
unutmayalım. Allah’ın rızası üzere yaşayıp
O’na iyi kul olarak kavuşmaya gayret edelim.
KAYNAK:
[1] Nisâ, 4/78; Enbiyâ, 21/35; Âl-i İmrân, 3/185.
[2] Mülk, 67/1-2.
[3] Müslim, Sahîh, “Cennet”, 83.
Hazırlayan :Mücahid DEMİREL Vaiz
Firhist’e Geri Dön
8
2007 HUTBELERİ
1
16 - Şubat
ALLAH’IN KUTLU ELÇİLERİNE SAYGI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimizin biz insanlara en
büyük lütfu ve inayeti, yol gösterici ve hidayet
rehberi olarak gönderdiği peygamberlerdir.
Peygamberlere iman, İslâm inanç sisteminin
ayrılmaz bir parçasıdır. Allah’ın kutlu elçilerini
saygı ve sevgi ile yad etmek, hepsine salât ve
selâm getirmek, yüce dinimizin bize en önemli
buyruğudur. Bakara sûresinin 285.âyetinde yer
alan “Biz peygamberler arasında ayrım yapmayız.” ifadesi sevgili Peygamberimizin Miraç
hediyesi olarak insanlığa getirdiği evrensel bir
mesajdır. Biz Müslümanlar, bu mesajla, insanlığın yolunu aydınlatan, onlara huzur ve barış
önderliği yapan bütün peygamberlere iman
ederiz. Peygamberlere saygıyı, imanımızın bir
gereği kabul ederiz. Peygamberler olmasaydı
3
Âdem insanlığın atası, Nuh zanaatın /
tekniğin simgesi, İbrahim, İsmail ve Yakup sabrın sembolü, Yusuf vefanın ve asaletin adı,
Musa hukukun, özgürlük savaşının ve ahdin
timsali, İsa sevginin, rahmetin ve bağışlamanın
adresi, Muhammed Mustafa (s.a.s.)ise; aklın
ve ilmin, ahlâkın ve vefanın, sabrın ve metanetin, şefkat ve merhametin, haklıyken özveride
bulunmanın, haksızlığa karşı en gür sesin, batıl
inanç, bilgisizlik ve kör inada karşı yüreğini ortaya koymanın adıdır...
Allah’ın sevgili kulları!
Biz peygamberler ana-baba bir kardeşler gibiyiz, diyen Allah Rasulü de bütün âlemlere rahmet olarak gönderildiği hâlde veciz bir
benzetmeyle kendisini Âdem ile başlayan peygamberler binasının eksik kalan bir tuğlası olarak nitelendirmiştir. Yüce Rabbimiz hutbemin
başında okuduğum ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:
“Biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.
İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüp’e, Yunus’a, Harun’a ve
Süleyman’a da vahyetmiştik. Davut’a da
Zebur vermiştik.”
Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muham-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
insanlık hidayet yolunu nasıl bulurdu? Nefsin
ve şeytanın aldatmasına karşı insanlığı kim
uyarırdı? Huzur ve barış için kim sabır, metanet ve itidal öncüsü olurdu?
Peygamberler, Yüce Rahmanın rahmet
mektebinin birer öğretmenidir. Kalp gözümüzü
onlar açtı, doğru yolu onlar gösterdi. Medeniyet
adına insanlık onlara çok şey borçludur. Peygamberler, insanları küfrün bataklığından, bir
olan Allah’ın tevhit yoluna, bilgi ve inancın aydınlığına çağıran kutlu elçilerdir. Bugün gaflet,
dalâlet, cehalet, fitne, kin ve intikam çıkmazında boğulan insanlığın, onlara her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
Değerli kardeşlerim!
Bütün peygamberler aynı ilâhî sözün elçileridir. Aynı kaynaktan fışkıran hayat pınarı,
hikmet ışığı ve hidayet rehberidir.
Onlar ilimle ameli, hayatla ahlâkı, hikmetle irfanı, bugünle yarını, dünya ile ahireti
buluşturan ve barıştıran insanlık önderleridir.
Onlar güzelle çirkini, faydalı ile zararlıyı,
adaletle zulmü, ilimle cehaleti, samimiyetle
gösterişi ayırt eden insanlık rehberleridir.
Onlar, Yüce Yaratanla ve çevreyle olan
ilişkilerin, ahlâkın ve toplumsal hayatın temel ilkelerini ortaya koyan insanlık öncüleridir.
4
med (s.a.s.), peygamberler zincirinin son halkasıdır. Onun için Kur’an-ı Kerim kendisini “hatemü’n-nebiyyîn”; “Peygamberlerin
sonuncusu” olarak nitelemiştir. Hazreti Peygamberle ve Kur’an-ı Kerim’le İslâm tamamlanmış ve en mükemmel hâlini almıştır. Allah’ın
hoşnut ve razı olduğu din İslâm’dır. Sevgili
Peygamberimiz, en yüksek ahlâkı tamamlamak
üzere son peygamber olarak gönderilmiştir.
Bundan sonra insanlık, onun gösterdiği yoldan
yürüyerek kurtuluşa erecektir. Millî şairimiz
merhum Mehmet Âkif duygularımıza şöyle tercüman oluyor:
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.
Müjdeler olsun Allah’ın kutlu elçilerini
kendisine örnek alanlara ve onların yolundan
gidenlere!
KAYNAK:
DİB 10.02.2006 tarihli Hutbesidir
Firhist’e Geri Dön
9
2007 HUTBELERİ
1
23 - Şubat
ALLAH'A İMANIN FERT VE
TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Değerli Müminler!
İman, Yüce Allah’ın varlık ve birliğini, O’nun sevgili elçisi Hz. Muhammed’in
peygamberliğini ve o Seçkin Elçinin Allah
Taâlâ’dan getirdiği her şeyi kalp ile tasdik
ve dil ile ikrar etmektir. İman, insanın iç
dünyasında doğuştan getirdiği temizlik ve
berraklığın, ergenlik sonrasında da bütün
hayatı kuşatması ve bu sayede mümin kişinin gönül dünyasında Yaratıcısına tarifi imkânsız bir sevgiyle bağlanmasıdır. Allah’a
olan bu sevgi ve bağlılık, kişiyi dar kalıplara sıkışmış fikir buhranlarından, niyet bozukluklarından, ruhi dengesizliklerden
3
vinçlerin ortaklaşa yaşandığı ve simalarda
secde izlerinin taşındığı, Allah için birbirini
seven, birbirine gönül açan, bağışlayan ve
bazen mümin kardeşini kendisine tercih ettiren bir hayattır iman...
“Nerede benim için birbirini sevenler?.. Gelsinler; Arşımın gölgesinden
başka hiçbir gölgenin bulunmadığı
bugün onları gölgelendireyim”[2] çağrısı, Yüce Allah tarafından işte bu iman
sevdalılarına yapılmaktadır. “Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü” mısralarını
Yunus’un dilinden döktüren de işte bu
imandır.
“Benim bu gecem şeb-i arustur
(düğün gecesidir)” diyen Mevlana’nın, ölüm
gecesini düğün gecesi gibi karşılamış olması da imanın sağlamış olduğu sadakat,
teslimiyet ve muhabbettendir. Yine Mevlana’nın, insanlığın tümüne kucak açarak
“Ne olursan ol yine gel” çağrısı ile O En
Sevgili’ye doğru yola çıkma, inanma, teslim
olma, vefakâr olma çağrısı ve yaşayışıdır
iman...
Aziz Müminler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kurtarıp, basit dünya hesaplarının dışına
çekerek onu dünya ve ebedi âlem için
büyük hesapların, ulvi davaların, engin düşüncelerin insanı haline getirir.
Muhterem Kardeşlerim!
İmanın temelinde büyük bir sevda
yatar. Sevgiliye ulaştıran bu sevda yolunda
insan birçok çile ve sıkıntılarla karşılaşabilir. Kişi bunların Yüce Sevgili tarafından
kendisine lutfedilmiş birer imtihan olduğunu
kabul edip, hiçbir şüpheye düşmeden ve
ümitsizliğe kapılmadan, Eşref oğlu Rûmi’nin dediği gibi; “Hoştur bana senden
gelen? Ya hil’at-ü yahut kefen? Ya gonca
gül yahut diken/Lütfun da hoş kahrın da
hoş” diyebilme ve Yüce Allah’ın “Secde et,
yaklaş”[1] emri gereği, daha bir gönülden
secde etmeye ve dua etmeye sevk eden
bir teslimiyettir iman..
Konuşmanın hikmet; sükûtun tefekkür, çalışmanın ibadet, bakışın feraset, hayatın nezaket ve nezafetle yaşandığı;
dostlukların vefalı, arkadaşlıkların çıkarsız
ve içten olduğu; yüzlerde tatlı tebessümlerin hâkim olduğu, dertlerin paylaşıldığı, se4
İman bizim kalbimizde bu anlayış ve
teslimiyetle okyanuslar gibi dalgalandığı
gün; iç dünyamızda, ailemizde, çevremizde, mahallemizde, hatta bütün bir cemiyette huzur ve sevgi içerisinde yaşarız.
Sevgili peygamberimiz bir duasında, “Alahım! Bana senin sevgini, seni sevenin
sevgisini, beni sana yaklaştıracak amellerin sevgisini nasip et”[3] derken imanın
Yaratıcı ile kulları arasında bir sevgi kaynaşması olduğunu açık bir dille haber vermiştir. Bunu başaranlar, imanlarında
samimi, ibadetlerinde devamlılık olan müminler, Allah’ın dostluğunu da kazanmış
olurlar.
Hutbeme bir ayet-i kerime mealiyle
bitiriyorum: “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da ona ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler.
Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi ise
daha güçlüdürS” [4]
KAYNAK:
Diyanet İşleri Başkanlığının 27.01.2006 tarihli hutbesidir.
1] Alak, 96/19.
[2] Müslim, Birr 37.
[3] Hutbe, Ocak 1992, s.3.
[4] Bakara, 2/165
Firhist’e Geri Dön
10
2007 HUTBELERİ
1
02 - Mart
SARHOŞLUK VEREN MADDELER
Aziz Müslümanlar!
İslâmiyet, aklı, canı, nesli, malı ve
dini korumayı esas almış, bunları güzelce
değerlendirmeyi farz kılmış, bu değerlere
herhangi bir şekilde zarar verilmesini de
şiddetle yasaklamıştır. Bunun için dinimiz,
insanlara yararlı ve temiz olan şeyleri helâl,
zararlı ve temiz olmayanları da haram kılmıştır. Bu itibarla dinimizde sarhoşluk
veren maddeler ve her türlü uyuşturucular,
dinimizce yasaklanmıştır. Nitekim Cenab-ı
Hak;
“Ey iman edenler! (Sarhoşluk
veren) şeyler, kumar, dikili taşlar ve fal
3
başkalarını üzen sıkıntılara sokar.
Nitekim bu husus, Kur’an-ı Kerim’de şöyle
açıklanmaktadır:
“Şeytan, içki ve kumarla aranıza
düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı
anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık vazgeçtiniz değil mi?”[3]
Değerli Müslümanlar!
Allah’ın yasakladığı içki, uyuşturucu
ve benzeri maddelerin kullanımı, fert ve
toplum hayatında, çeşitli sıkıntı ve huzursuzlukları meydana getireceği muhakkaktır. Sağlık ve toplum açısından bunların
zararları ilim adamları tarafından da ortaya
konulmuştur. Bu itibarla Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak, içki ve uyuşturucu gibi
her türlü kötü alışkanlıktan uzak durmalı,
bunlara müptela olan kardeşlerimizin de,
bir an önce kurtulup tevbe etmelerine yardımcı olmanın insânî ve İslâmî bir görev olduğunu unutmamalıyız.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz”[1]
buyurmuştur.
Sarhoşluk veren şeylerin, her türlü
kötülüğün kaynağı olduğunu Peygamber
Efendimiz (s.a.v.), şöyle ifade etmiştir:
“Sarhoş edici şeylerden sakının. Çünkü
bunlar kötülüklerin anasıdır.”[2]
Muhterem Müslümanlar!
İçki ve uyuşturucu, insanın akıl, ruh
ve beden sağlığını bozar ve dolayısıyla
onun ailevî, sosyal ve meslekî hayatını,
olumsuz yönde etkiler. İçkinin verdiği zarar,
yalnız onu içenle sınırlı kalmaz, toplumun
diğer fertlerini de etkiler. Çünkü sarhoşluk
sebebiyle aklî dengesi bozulan bir kişi, tavırlarını kontrol edemez. Kendisine ve başkalarına olan saygısını yitirir. Taşkın
hareketleriyle kırgınlık, dargınlık, kavga, cinayet ve trafik kazaları gibi çeşitli zararlara
sebep olur. Böylece hem kendisini, hem de
4
Hutbemi Allah Resûlü’nün içkiyle ilgili bir hadisiyle bitiriyorum: “İçki devâ
değil, bilakis derttir.”[4]
KAYNAK:
Bekir AĞLAMAZ-Merkez vaizi
[1] Mâide, 5/90.
[2] Neseî, Eşribe, 44.
[3] Mâide, 5/91.
[4] Müslim, Eşribe,12.
Firhist’e Geri Dön
11
2007 HUTBELERİ
1
09 - Mart
KADINA KARŞI ŞİDDET
Değerli Müminler,
Toplumumuzun yarısı kadınlardan
yarısı da erkeklerden oluşmaktadır. Kadınlar da erkekler de insan olarak eşit yaratılmışlardır. Yani birbirlerine üstünlükleri
yoktur. Yalnız üstünlük Allah nazarında
takva ölçüsüne göre olur. Takva da Allah’ın
yasaklarına karşı en riayetkar olanların
vasfıdır. Bunu da ancak Allah bilir ve değerlendirir.
Hal böyle olunca, beyler hangi hakla
hanımlara karşı şiddet içeren davranışlarda bulunabiliyorlar!...
Bazı beyler, hanımlarını, tekme
tokat ve sopayla hatta hortumla dövüyor,
yüzünü gözünü mosmor ediyor, yara bere
içinde bırakanlar bulunduğu gibi, kesici
aletlerle yaralayanlar da oluyor.
Bazı kocalar, hanımlarını dil ile de
3
İnsanlar içinde karı-kocadan daha
çok birbirine yakın olan kimse yoktur. Aynı
evi, aynı yatağı paylaşırlar. Aralarında
başkalarının muttali olamayacağı tam bir
mahremiyet vardır. Zira “Ssiz onları için
bir koruyucu örtü elbise, onlar da sizin
için bir koruyucu örtü elbisedir.S”(1)
ayeti karı ve koca arasındaki en derin mahremiyeti, yakınlık ve samimiyeti ve karşılıklı
görevleri ne güzel anlatmaktadır.
Peygamberimiz de; kadınların dövülmesini menetmekte, karılarını dövenlere
"hayırsız" demekte, "Gündüz karısını köle
gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla
aynı yatağa nasıl girecek?"(2) diye sormakta ve Allah’ın size emanet olarak verdiği kızlarını yani eşlerinizi dövmeyin”
buyurmaktadır. Yine Peygamber Efendimiz, veda hutbesinde kadınların haklarına
riayet edilmesini emrettiği gibi “Sizin en
hayırlınız, eşlerine karşı en iyi davrananınızdır”, buyurmakla da karısına karşı iyi
davrananları müjdelemiştir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yaralıyor, kendisine ve yedi sülalesine
küfür ediyor, kendisini ve ailesini aşağılıyor,
dışlıyor, hakaret ediyor, hiçbir şeye yaramadığını söylüyor, ilgilenmiyor, kıymet vermiyor psikolojik baskı altında hanımına
zindan hayatı yaşatıyor.
Yapılan araştırmalardan eşlerine
yüzde otuz civarında kötü davranan beylerin bulunduğu anlaşılıyor. Bu durumda olan
beylerin çocuklarına da iyi davranmadıkları
bir gerçektir.
Bir evde kocalarının eve geleceği
saat yaklaşırken, hangi bahane ile dayak
yiyeceğinden korkan hanımlarla, babalarının eve geleceği saat yaklaşırken dayak
korkusundan kaçacak delik arayan çocuklar bulunursa, gök yarılıp rahmet boşaltsa
yer yüzüne o kocanın o babanın başına bir
damla nasip olmaz. Çünkü, Allah’tan başka
koruyacak kimsesi bulunmayan bu mazlumlara zulmedenin hasmı Allah’tır. O mazlumlara zulmeden zalimlerin cezasını
dilediği zaman ve yerde, gerek dünyada
gerekse ahirette o verir.
4
Aziz Müminler,
Allah’a ve ahiret gününe inanan eşlerine iyi davransın. Çocuklarına iyi davransın. Onlara asla zulmetmesin. Kıyamet
günü zalimler için dikilecek utanç bayrağının altında bulunup, herkese rüsvay olmaktan şimdiden sakınsınlar.
Dünya mutluluklarının da, ahiret
mutluluklarının da asıl kaynağı Allah’ın
emanetleri olan eş ve çocuklarına iyi davranmalarına bağlı olduğunu unutmasınlarQ.
KAYNAK:
Dr. Muammer AYAN - İl Müftü Yardımcısı
1-Bakara Suresi, Ayet.187
2-Buhârî, "Nikâh", 93; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 60
Firhist’e Geri Dön
12
2007 HUTBELERİ
1
16 - Mart
NEVRUZ
MuhteremMüslümanlar!
Dünya milletlerine insanlık anlayışıyla
örnek olmuş olan milletimiz, dünya üzerinde insanlık için verilmesi gereken en güzel yaşayış ve davranış biçimini İslam dini ile bütünleşerek sergilemiş
bir millettir. Temizliğin, doğruluğun, karşılıklı saygı
ve sevginin, Allah için sevmenin, Allah için yardımlaşmanın en güzel örneğini vermiş olan bu yüce
millet, bu hasletlerini, hiç şüphesiz İslam'ın güzellikleriyle kazanmıştır. İslamlığı kabul ile başlayan
bu örnek yaşayış, asırlarca birlik ve beraberliğin tesisi ve toplum içinde kardeşlik ruhunun canlı tutulmasıyla bu güne kadar gelebilmiştir. Bundan sonra
da bu birlik ve beraberliğin sürdürülmesi Devlet-Millet kaynaşması, Bayrak, Sancak ve Vatan sevgisinin toplu bir şekilde yüreklerde hissedilmesiyle
3
tirler" emrine gönülden bağlanmış olan atalarımız,
bütün müminleri kardeş bilmiş ve aralarında hiçbir
ayırım yapmamışlardır.
AzizCemaat!..
Şu hakikati hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız. Vatan, Bayrak ve minarelerden yükselen
ezan sesleri devamlı kalsın istiyorsak ki -hiç şüphesiz istiyoruz- bu ancak birbirimizi sevmemiz, birlik
ve beraberlik içerisinde içteki ve dıştaki düşmanlarımıza karşı yek-vücut olmamızla, vatan ve millet
sevgisine önem vermemizle mümkün olabilecektir.
Bu gerçek, İstiklal Marşımızda bakınız ne kadar
güzel ifade ediliyor;
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda..
Canı, cananı bütün varımı alsın da hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
Vatan olmadan hür yaşamak mümkün müdür?
Vatan olmadan ibadetlerimizi serbestçe yapabilmemiz, gönül huzuruna ermemiz mümkün müdür?
İşte bunun içindir ki binlerce şehit kanları akıtılmıştır bu cennet vatan için.
AzizMüslümanlar!1071 tarihinden başlayarak Anadolu'da yaşamaya başlayan milletimiz,
26 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesinden sonra Türkiye Cumhuriyeti olarak tarihteki
şerefli yerini almıştır. Bu cennet vatan toprakları
üzerinde huzurla yaşamamızı çekemeyen çeşitli
grupların, bölücü mihrakların olduğu artık bilinen bir
gerçektir. Düşmanın taktiği önce parçalamak sonra
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
sürdürülecektir.
MuhteremMüslümanlar!
Milletimizin yükselmesi, güçlenip kuvvetlenmesi ve dünya milletleri arasında istenilen yeri
alabilmesi ancak birlik ve beraberlik içinde bulunmamıza bağlıdır. Birliğin olmadığı yerde dağılma,
parçalanıp bölünme, kin, nefret ve düşmanlık vardır. Nitekim Cenab-ı Hak(c.c.) AI-i İmran Suresinin
103. ayetinde mealen;"Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın, Allah'ın size olan nimetini anın.
Bir zamanlar birbirinize düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, onun nimeti sayesinde
kardeş oldunuz." buyurmaktadır.
Yine Enfal Suresinin 46. ayetinde de mealen; "Allah'a ve Peygamberine itaat edin, çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve
kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir." buyurarak, birliğin önemini, düşmanlığın, çekişmenin ve dağılıp
parçalanmanın tehlikelerini bizlere beyan etmiştir.
AzizMü'minler!
Büyük milletimizin tarih boyunca elde ettiği
şanlı zaferlerin, ortaya koyduğu kahramanlık destanlarının, kurduğu medeniyetlerin, temelinde hiç
şüphesiz, fertleri arasında gerçekleştirdiği birlik ve
kardeşlik ruhu yatmaktadır. Savaşta ve barışta hep
aynı ruh ayakta tutulmuş, beraberliğimizi bozan fitneden, fesattan ve çeşitli cereyanlardan, parçalanıp bölünmekten titizlikle sakınılması telkin
edilmiştir. Yüce Allah'ın "Müminler ancak kardeş4
yutmak şeklindedir. Bu asırlar boyunca da böyle olmuştur; Bir milleti yıkmak için dışarıdan güç yetiremeyen mihraklar onu içten bölmek, fertlerini
birbirine düşürmek, şucu veya bucu seklinde bölücü sloganlarla ayırarak parçalamak ve yutmak
gayreti içerisindedirler. Aklı başında olan insanlar
bu oyunları çok iyi tanırlar ve aldanmazlar.
MuhteremMüslümanlar!
Bir milletin teşekkülünde ve birliğin sağlanmasında dil, din ve tarih kadar geleneklerin de
önemi vardır. İşte bu önemli geleneklerden birisi de
Nevruz Bayramıdır. Her yıl 21 Mart tarihinde tüm
Türk dünyasında ve bazı doğu ülkelerinde kutlanan
Nevruz, Orta Asya'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan
Balkan Türklerine kadar uzanan Ergenekon ve
Çağan gibi adlarla kutlanan gelenekler gibi dini hüviyeti olmayan bir gelenektir.
Ancak, bu günü kendî emelleri için istismar
etmek isteyen iç ve dış düşmanlarımıza fırsat vermemenin dini ve milli sorumluluğumuz olduğunu
asla hatırımızdan çakartmamamız gerekmektedir.
Bugünü birlik ve beraberliğimizin kutlanması olarak
görmeli ve değerlendirmeliyiz.
Hutbemizi Peygamberimizin şu mübarek
hadis-i şeriflerinin mealiyle bitirelim "İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de hakkıyla iman etmiş olamazsınız.”
KAYNAK:
İSMAİL FİDANGÜL-Cezaevi Vaizi
Firhist’e Geri Dön
13
2007 HUTBELERİ
1
23 - Mart
İFFET İNSANIN SÜSÜDÜR
Değerli Müminler!
İnsan, Yüce Allah’ın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. “ Şüphesiz biz
insanı en güzel biçimde yarattık.”[1]
âyeti, insanın yaratılışındaki bu mükemmelliğe dikkat çekmektedir. Gerçekten
insan, sahip olduğu cevher, yetenek ve potansiyel ile diğer yaratılanlarda bulunmayan nice üstün değerlere sahiptir.
İnsandaki bu üstün değerlerden birisi de
şüphesiz iffettir. İffet; insanın dine ve edebe
aykırı söz ve fiillerden uzak durması, tabii
bir duygu olan cinsel arzu ve isteklerinin
meşru ölçüler çerçevesinde karşılanmasıdır. Başka bir ifadeyle iffet; insanı kemale
ulaştıran bir ziynet ve erdemdir.
Aziz Kardeşlerim!
Yüce Dinimiz İslâm, insana, hayatını
3
kınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlar.
Bu davranış onlar için daha nezihtir.
Şüphesiz Allah onların yaptıklarından
hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara
da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlarS”[2]
Bu âyetler aynı zamanda, namus ve
iffetin sadece kadınlara özgü değil onun
kadın-erkek bütün insanlarda bulunması
gereken ortak özelliklerden olduğunu göstermektedir. Üzülerek ifade edelim ki çağımızda bazı kimseler tarafından iffet,
sadece kadınlarda bulunması gerekli bir
değer olarak telakki edilmektedir. Oysa iffetli olmak, erkek için de dini ve ahlaki bir
yükümlülük ve bir erdemdir.
Değerli Kardeşlerim!
Dinimizde iffetini koruyanlar övüldüğü gibi başkalarının iffetine zarar verecek söz ve davranışlar da yasaklanmıştır.
[3] Kur’an-ı Kerim’de hiçbir delile dayanmadan başkalarının namusu hakkında
olumsuz ifadeler kullananlar için, “İffetli,
hiç bir şeyden habersiz, mümin kadınNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vazgeçilmez haklar tanımıştır. Din, can ve mal
güvenliği, aklın ve namûsun korunması bu
hakların en önemlilerindendir. Şüphesiz
namus ve şerefin korunmasının en güzel
yolu, iffetli olmaktan geçmektedir. Zira iffet,
insanın süsü, ziyneti ve namus anlayışının
göstergesidir. İffet ve namus duygusu, insanlarda doğuştan var olan ve onu diğer
canlılardan ayıran en belirgin bir niteliktir.
İffet duygusu, bir müminin kötülüklere, çirkinliklere, haramlara bulaşmasını önleyen
bir kalkandır. İffetli müminin kapısı, Allah ve
Resulüne dolayısıyla kendisine ve başkalarına karşı saygısızlık içeren her türlü çirkinliğe kapalıdır. İffetsiz insan ise, her türlü
kötülüğü işlemeye elverişlidir.
Değerli Müslümanlar!
Dinimizde hemen her vesileyle kişilerin dürüst ve iffet sahibi olmaları istenmiş
ve bu konuda kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın Nûr sûresinin 30 ve 31. âyetlerinde şöyle buyurulmuştur: “Mümin
erkeklere söyle; gözlerini haramdan sa4
lara zina isnat edenler, gerçekten dünya
ve âhirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine
şahitlik edecekleri günde onlara çok
büyük bir azap vardır.”[4] buyurulmuştur.
Hutbemi iffet ve haya timsali Sevgili
Peygamberimizin Yüce Allah’a şu yakarışıyla bitiriyorum: “Yâ Rabbi! Senden hidâyet, takvâ ve iffet istiyorum.”[5]
KAYNAK:
[1] Tin.95/4 [2] Nur, 24/30-31
[3]Enbiya, 21/91; Müminûn, 23/5-7;
Tahrim, 66/12; Meâric, 70/29-30 [4] Nûr, 24/23-24
[5] Müsned, I/389, 439
Emrah YILMAZ-İmam-Hatip
Firhist’e Geri Dön
14
2007 HUTBELERİ
1
30 - Mart
İSLAM’DA SAĞLIĞIN ÖNEMİ VE
BULAŞICI HASTALIKLARDAN KORUNMA
Muhterem Müslümünlar!
Yüce Allah’ın imandan sonra insanlara verdiği en büyük ve en değerli nimetlerden birisi de sağlıktır. Sağlık olmadan
hayatta hiçbir şey olmaz. Çünkü sağlıksız
hayatın ne tadı ve ne de bir anlamı vardır.
İnsan; hayatını sağlık, afiyet ve mutluluk
içerisinde sürdürdüğü müddetçe neşeli,
mutlu, huzurlu ve verimlidir. Bu sayede
insan hayatın tadı ve güzelliğine; ahiret
alemindeki tüm saadetlerin kazanılmasına
ulaşır. Sağlığı, huzuru ve mutluluğu yerinde olmayan bir Müslüman’ın, ne kendisine, ne ailesine ve ne de içinde yaşadığı
topluma bir faydası olamaz.
3
kirliliği, hastalıklı ve zararlı besin maddeleri
ve buna benzer diğer zararlı maddeler
gibi... Sağlığımızı korumanın iki yönü vardır. Birincisi tedbir ikincisi tedavidir.
Bulaşıcı hastalıklardan kaçınmak, her türlü
temizlik kurallarına azami şekilde dikkat
etmek; her vesileyle ellerimizi sabunla yıkamak, dengeli beslenmek, gıdasız kalmamak, her türlü mikroplu içecek ve
yiyeceklerden uzak durmak ve mutlaka bu
hususta hekimin tavsiyelerine uymak tedbirdir. Her türlü tedbire ve korunmalara rağmen hastalık gelirse, şifa aramak ve
bulmak için gereğini yapmak da tedavidir.
Bu hususta Sevgili Peygamberimiz;
“Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz.! Zira
Allah, ihtiyarlıktan başka dermansız bir
hastalık vermemiştir.” (3) Yüce Allah ise
Kur’anda “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız”(4) diye buyurmaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Hayat mücadelesinde başarılı olmak
istiyorsak sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak mecburiyetindeyiz. Çünkü insanoğlu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Mü’minler!
Her zorluğun bir kolaylığı, her yokuşun bir inişi olduğu gibi, yaşlılıktan başka
her derdin de bir devası vardır.Yüce Allah,
şifası olmayan bir hastalık yaratmamıştır.
Peygamberimiz (s.a.s.) “Allah, şifası olmayan hiçbir hastalık yaratmamıştır.”
(1) “İhtiyarlık hariç her hastalığın bir çaresi ve ilacı vardır.” (2), diye buyurmaktadır. Bu nedenledir ki, İslâm dinî, insan
sağlığına çok önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim'de ve Peygamberimizin sahih sünnetinde hayatın ve sağlığın Cenab-ı Hakk’ın
en büyük emanet ve nimeti olduğu belirtilerek bunların korunması emredilmiştir.
Muhterem Mü’minler!
Bilgi çağının tüm nimetlerini paylaştığımız şu zamanda modern dünyanın teknik buluşları, sanayileşme, büyük
kalabalıkların bir arada yaşama zorunluluğu, iletişimin zirveye ulaştığı çağımızda
insanlara bir takım kolaylıklar sağladığı gibi
rahatsız eden bir takım hastalıkları da beraberinde getirmiştir. Stres-gürültü, çevre
4
kıyamet gününde ilk olarak sağlık nimetine
değer verip vermediğinden sorulacaktır.
Dünyada huzurlu ve mutlu olabilmek , başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmek,
ahirette de hesabı kolay verebilmek için
sağlığımıza son derece dikkat etmeliyiz.
Hutbemi Kanuni Sultan Süleyman’ın şu
veciz sözüyle bitiriyorum.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
KAYNAK:
1)Ahmet b.Hanbel: 4278, İbn.Mace 3436,
Ebu Davut 3855,Tirmizi 2039
2)Buhari: 10/113, İbn.Mace: 3939
3)Ebu Davud: 4/3,7
4)Bakara Suresi: 195
Haşim KESKİN-Merkez Vaizi
Firhist’e Geri Dön
15
2007 HUTBELERİ
1
13 - Nisan
Çocuklarımıza Sahip Çıkalım
Değerli Müminler!
Çocuklarımızın, muhtaç olduğu ahlaki faziletleri, sosyal kural ve davranışları,
dini inanç ve değerleri öğrenmeleri ve yaşamaları; ruh ve beden bakımından sağlıklı, bilgili, sanat ve hüner sahibi
olabilmeleri için bütün imkanların kullanılarak gayret sarf edilmesi başta ana-baba
olmak üzere tüm toplumun görevidir.
Ancak günümüzde, ya ailesi olmadığı, ya da ailesi yanlış tutum ve davranışlarda bulunduğu için, çocukların önemli bir
kısmının, bu temel vasıflara sahip olamadığı görülmektedir. Bunun neticesinde de,
zamanında gerekli değeri verip ilgilenmediğimiz çocuklarımız; bazen tinerci ve
gaspçı, bezen hırsız bazen de içki ve uyuşturucu müptelası olarak karşımıza çık3
sak; seven, benimseyen ve ilgilenen bir
tutum sergilemeliyiz.
Sorunlara buyruklarla değil, konuşarak çözüm bulmalı, çocuklara söz hakkı tanımalıyız. Ailemizde; herkesin uyacağı
kurallar koymalı; ancak çocuklarımızın bu
kurallara dayakla, baskıyla, korkutmayla
değil, gönüllü olarak, benimseyerek uymalarını sağlamalıyız Çocuklarımızla ilgili
tutum ve davranışlarımız, ılımlı ve eğitici,
sindirmeye değil, sorumluluk duygusu kazandırmaya, kişiliğini geliştirmeye yönelik
olmalıdır. Böylelikle, ilk sosyal uyumlarını
gerçekleştirirken kendilerine deneyim fırsatı tanınan, özgür ve ilgili bir aile ortamında, yeterince sevgi ve güven içinde
büyüyen çocuklarımıza ileriki dönemlerde
başarılı olmaları için gerekli ortamı hazırlamış oluruz.
Kardeşlerim!
Bağımsızlığı ve milli iradenin tecellisini ifade eden Milli Egemenlik Bayramı’nı
coşku ile kutluyoruz. Milli Egemenlik Bayramı’nın, aynı zamanda çocuk bayramı olarak isimlendirilip onlara hediye edilmiş
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
makta ve ileriki yaşlarda toplumla çatışan,
tutarsız ve çelişkili davranışlar sergileyen
bireyler olmaktadırlar. Bizler belki de çoğu
zaman, bu tür davranışlarla haberlere konu
olan gençleri acımasızca eleştirmekte onlara kin duygusu ile bakmakta; bu davranışlarının sebeblerini düşünmemekteyiz.
Halbuki bu tür insanların, hangi şartlarda
yetiştiklerine baktığımızda ilgi ve sevgiden
mahrum bir çocukluk dönemi yaşadıklarını;
büyük bir kısmının da halk arasında, “kimsesiz çocuklar”, “sokak çocukları” şeklinde
isimlendirilen kişilerden oluştuğunu görürüz.
Değerli kardeşlerim!
Çeşitli sebeplerle sokakları mesken
tutan ve ilerleyen yaşlarında olumsuz davranışlar sergileyen çocukların bu davranışlarının bir çok sebebi vardır. Bunların
başında aile içi huzursuzluk, anne babanın
çocuklarla yeterince ve gerektiği gibi ilgilenmemesi, baskıcı tutumlar, kuralsızlık ya
da yanlış kurallar sayılabilir.
Çocuklarımızın başarılı, güvenilir ve
yararlı birer insan olarak yetişmesini istiyor4
olması, son derece anlamlıdır. Milli egemenlik gibi, toplum hayatımız açısından
fevkalade öneme sahip olan bir meselenin
çocuklarla ilişkilendirilmesi, onlara vermemiz gereken değere ve bu konudaki sorumluluğumuza işaret etmektedir. Bu
sebeple, hem kendi çocuklarımızın hem de
kimsesiz çocukların maddi ve manevi açıdan iyi bir şekilde yetişmesini sağlamak
için gerekli tedbirleri almak, toplumumuzun
geleceği için önemlidir. Bu konuda son derece hassasiyet ve ilgi göstermek, hem dini
hem de milli görevimizdir.
Hutbemi bir ayet ve bir hadis meali
ile bitiriyorum. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız
birer imtihan aracıdır. Allah katında ise
büyük bir mükafat vardır”[1]. Sevgili Peygamberimiz de buyuruyor ki : “Hiç bir
baba, çocuğuna güzel terbiye ve edepten daha üstün bir hediye vermiş olamaz "[2]
KAYNAK:
1- Enfal;8/28
2- Tirmizi, Birr;33
Firhist’e Geri Dön
16
2007 HUTBELERİ
1
20 - Nisan
KUTLU DOĞUM VE SEVGİ
Kardeşlerim!
İnsanlığa huzur ve mutluluğu getiren
sevgi Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.);
Hz. İbrahim (a.s.) duası, Hz. İsa’nın müjdesi ve annesi Âmine’nin rüyası olarak 20
Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu’l-evvel
ayının 12. pazartesi gecesi dünyayı şereflendirmiştir. O’nun doğumu beşeriyet saadeti açısından insanlık tarihinin en önemli
olayıdır. Hz. Âdem’le başlayan tevhid
inancı yeniden canlanmış, kız çocuklarını
diri diri gömen, kadınları bir eşya gibi gören
cehaletle dolu anlayış ve sapık inançlarla
kararan ruhlar bu doğuşla aydınlığa kavuşmuştur.
Hz. Muhammed (s.a.v.) sevgi Peygamberidir. İnsanlığa da sevgi ve barış ge3
gamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır;
“Sünnetimi ihya eden beni sevmiş demektir. Beni seven ise cennet’te benimle beraberdir.”(2)
‘Muhammedü’l-Emin’ yani güvenilir
Muhammed olan sevgili Peygamberimiz’in
ahlakı Kur’an dı. O âlemlere rahmet olarak
gönderilmiş, müjdeci ve uyarıcı bir Peygamberdir. O, Allah’a ve ahiret gününe inanan ve onlara kavuşmayı uman herkese en
güzel örnektir. O’nun hayatında her insan
için mutlaka örnek alınacak taraflar vardır.
Önemli olan O’nun hayatını iyi öğrenip iyi
tanımak için çalışmalıyız. O’nun hayatını,
örnek yaşayışını, üstün ahlakını ve güzel
öğütlerini anlatan kitapları alıp okuyalım.
Çocuklarımıza Peygamberimizi ve O’nun
çocukları ne kadar çok sevdiğini öğretelim.
Çocuklarımıza Peygamberimizi tanıtan, seviyelerine uygun kitaplar hediye edelim.
Saygıdeğer Kardeşlerim!
Bu sene “Kutlu Doğum Haftası” olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in 1428. doğum
yılı 16–22 Nisan tarihleri arasında kutlanaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tirmiştir. O, güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince
ve hassas ruhlu idi. Özellikle çocukları
seven, onlarla yakından alakadar olan, kadınlara gerekli değerin verilmesini sağlayan, hatta bütün insanları yaratandan ötürü
seven yüce bir peygamberdir. Sevgi, kalpte
bulunan, kökü son derece sağlam, dalları
göklere yükselmiş, meyveleri gönülde,
dilde ve uzuvlarda görülen hoş bir ağaçtır.
Yüce Allah sevgiyle ilgili şöyle buyurmaktadır; “(Ey Muhammed) de ki: Eğer Allah’ı
seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da
sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”(1)
Muhterem Kardeşlerim!
İnancımızın, ahlakımızın ve ibadetlerimizin temelinde sevgi her zaman ön
plandadır. İmanımız, Yüce Allah’a ve Peygamberimize olan sevginin göstergesidir.
Allah’ı her zaman sevmeliyiz. Peygamberimizi her zaman sevmeliyiz. Onlara olan
sevgimizi, emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak gösterebiliriz. Nitekim Pey4
caktır. Bu münasebetle onun örnek hayatıyla ilgili düzenlenen vaaz ve konferanslara elimizden geldiğince ailelerimizle
beraber katılmaya gayret edelim. Hayatımızın her safhasında Peygamber Efendimizi
örnek ve rehber edinerek O’nun gösterdiği
nurlu yoldan ayrılmayalım.
KAYNAK:
1-Âl-i İmran, 3/31.
2-Tirmizi, ilm, 16.
Ramazan AVCI-Kemer ilçei Vaizi
Firhist’e Geri Dön
17
2007 HUTBELERİ
1
27 - Nisan
İSLAM’DA TEMİZLİK
Muhterem Mü’minler!
Temizlik Yüce Allah’ (cc) ın “oku”
emrinden sonra ikinci olarak üzerinde durduğu önemli bir hayat ilkesidir. Gerek K.
Kerim’de gerekse Hadis-i Şeriflerde temizliğe hem maddi hem de manevi alanı kapsayacak şekilde yaklaşılmış ve bu konuda,
her çağda insanın muhtaç olduğu evrensel
ölçüler konulmuştur. Hatta temizlik, bazı
ibadetlerin yapılabilmesi için bir ön şart
kabul edilmiştir.
En güzel şekilde yaratılmış olan insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi, manevi temizliğinin yanısıra maddi
temizliğine de riayet etmesiyle mümkündür.
Nitekim K.Kerim’in “şüphesiz Allah tevbe
edenleri (iç temizliğini yapanları) ve dış
temizliğini yapanları sever” 1 mealindeki
3
memnuniyetsizliğini izhar etmiş ve böylelikle kişisel bakımın önemini vurgulamıştır.
Ayrıca dinimiz insanlara gerek fiziksel gerekse görsel açıdan zarar veren maddelerin ortadan kaldırılmasını ibadet sayarak
maddi temizlik konusunda evrensel bir ilke
ortaya koymuştur.
İslam dininin özenle üzerinde durduğu manevi temizlik ise emredilen ibadetleri yapıp haram kabul edilenlerden uzak
kalmakla, kalbi kötülük ve kötülüğe sebep
olan şeylerden temizleyerek faziletlere
yönlendirmekle kazanılan bir arınma halidir.
Değerli Kardeşlerim!
Ruh ve beden dünyamızı kapsayan
genel bir temizlik olmadan dindarlık olamaz. Bu sebeple Müslüman, Allah’ı tanıma, ona ibadet etme, kin, haset, gurur,
kibir, yalan vb olumsuz tutum ve davranışlardan uzak kalmanın yanısıra ibadet mahallerini, gezip dolaştığı park ve
bahçelerini, mesire yerlerini, sokak ve caddelerini temiz tutmakla da sorumludur. Her
yönden huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir top-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ayeti, her iki alanda Müslümanın sorumlu
olduğuna işaret etmekte ve aynı zamanda
İslamın temizlikle ilgili nihai hedefini de
tayin etmiş olmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Maddi temizlik kişinin bedenini,
giyim-kuşamını, yeme-içmesini her türlü
mikroplardan uzak tutmasını, tabii çevresi
ve sahip olduğu doğal kaynaklara karşı temizlik bakımından sorumlu olmasını ifade
eder. Bu konuda “elbiseni de (daima)
temiz tut”2 buyruğu, İslamda kılık-kıyafet
temizliğine verilen önemi göstermektedir.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden
helal ve temiz olmak şartı ile yiyiniz”3
emriyle de gıda maddelerinin hem tabiat itibariyle hem de dini yönden temiz olması
gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan
her konuda bize rehberlik eden peygamberimiz (sav) saçı- başı dağınık gördüğü bir
kişi için “bu adam saçlarını düzeltip tertibe sokacak bir şey bulamadı mı” demiştir. Kılık- kıyafetini kirli gördüğü biri
hakkında da: “şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu”4 diyerek
4
lumun oluşmasında bu temizlik alanlarının
birbirini tamamlamasının büyük bir önemi
vardır. Zira Allah (cc) namaz için gerekli
olan maddi temizliği emrettikten sonra
“Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez;
fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki
nimeti tamamlamak ister...” 5 buyurarak
temizlik hususunda bizi kararlı olmaya
davet etmektedir.
O halde insan fıtratının gereği ve
medeni kalkınmanın özü olan maddi temizliğe gereken hassasiyet gösterilmeli; kalbin
istikamet kazanması için Allah, insan ve
diğer varlıklarla münasebetlerde sorumlu
davranarak manevi temizlik ilkesine riayet
edilmelidir. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Orada temizlenmeyi seven kişiler vardır. Allah da çokça temizlenenleri
sever.”6
KAYNAK:
Şaban ERDİÇ-Korkuteli Vaizi
1 K.Kerim; 2/222
2 K.Kerim; 74/4
3 K.Kerim; 2/168
4 Ebu Davud; Libas, 17
5 K.Kerim; 5/6
6 K.Kerim; 9/108
Firhist’e Geri Dön
18
2007 HUTBELERİ
1
04 - Mayıs
ENGELLİLERE KARŞI GÖREV
VE SORUMLULUKLARIMIZ
Aziz Mü'minler!
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de, zihnî, rûhî ve bedenî yönden engelli
ve özürlü insanlar bulunmaktadır. Bu kardeşlerimize karşı duyarlı olmak, gereken ilgi ve desteği
göstermek insanî ve islâmî görevimizdir. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v.), “Bakıma muhtaç kimselerin sorumluluğu bize aittir”[1] buyurarak
ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere toplum olarak
sahip çıkılmasını istemiştir. Diğer bir hadislerinde ise, "Kim mü’min kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını
karşılar. Kim müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir”[2] buyurmuşlardır. Ayrıca
kendileri de bizzat, hasta, engelli, özürlü ve
3
hizmetlerini sunmalıyız. Engelli ve özürlü çocukları olan ailelere yardım yapmalı, eğitim ve öğretim desteğinde bulunmalıyız. İmkânlarımızı
zorlayarak, özürlü ve engelli kardeşlerimize iş
imkânı sağlamalı; böylece onlara, çalışıp üretmenin ve helâlinden kazanmanın mutluluğunu
tattırmalıyız.
Diğer yandan, hiçbir engelli ve özürlü
kimseyi, “kör, sağır, dilsiz ve topal ” gibi sıfatlarla
nitelememeli, her türlü aşağılayıcı söz, fiil ve
davranışlardan sakınmalı, şakayla da olsa onlarla alay etmemeliyiz. Sevgili Peygamberimiz
bu konuda şu uyarıyı yapmaktadır: “Kardeşinin
derdine sevinip gülme, sonra Allah ona merhamet eder de, seni onun sahip olduğu
dertle müptela kılar”.[4]
Saygıdeğer Müminler!
Engelli ve özürlü kardeşlerimiz de bilmelidirler ki, misafirhane olan bu dünya, imtihan yeridir. İnsanlar, imtihan dünyasında iyi-kötü,
acı-tatlı olaylarla karşılaşabilirler; sevindikleri
anlar olduğu gibi üzüldükleri anlar da olur;
bazen nimetlerle bazen de çeşitli sıkıntılarla denenirler. Bu sıkıntılar, kimi zaman insanların
kendi ihmal veya kusurlarından, kimi zaman da
hiçbir kusur ve ihmalleri olmadığı halde, sorumsuz ve kural tanımaz insanlardan kaynaklanabi-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
muhtaç kimselere sahip çıkmış, onlara şefkat ve
merhamet göstermiştir. Engelli kimselere yol
göstermenin, görme engellilere rehberlik etmenin, işitme ve konuşma engellilerle anlayacakları
şekilde iletişim kurmanın, ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını karşılamanın Allah katında sadaka olduğunu bildirmiş, engelli ve özürlüleri toplumun
doğal birer üyesi olarak kabul etmiştir [3]
Muhterem Kardeşlerim!
Nice insan, doğuştan yahut sonradan
elîm bir kaza veya hastalık sonucu felçli, ortopedik engelli, işitme ya da görme özürlü olabilmektedir. Kimbilir belki de hiç beklenmedik bir anda
bizler de engelli ya da özürlü olabiliriz; -Allah korusun- gören gözümüz görmez, işiten kulağımız
işitmez, tutan elimiz tutmaz, yürüyen ayağımız
yürüyemez olabilir. Bu nedenle, bir yandan sağlığımızı korumak için gerekli tedbirleri alırken;
diğer yandan da fert, aile, sivil toplum örgütleri
ve kamu kuruluşları olarak engelli ve özürlü kardeşlerimize karşı maddî ve manevî sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız.
Özürlü ve engelli kimselere değer vermeli, söz ve davranışlarımızla onların gönüllerini
almalı, huzur ve mutluluklarına vesile olmalıyız.
Hayatlarını kolaylaştırıcı mahiyette her türlü
maddî ve manevî tedbiri almalı, gerekli altyapı
4
lir. Bu bakımdan,-hangi sebeple olursa olsunengelli ve özürlü durumda olan kardeşlerimiz,
maruz kaldıkları hastalık ve kayıplara sabretmeli; hiçbir zaman engelliliğin, kendileri için bir
noksanlık veya kusur olduğu psikolojisine kapılmamalıdırlar. Çünkü Allah katında hiçbir insanın
diğerinden iman, salih amel ve takva dışında bir
üstünlüğü yoktur. Yüce Allah insanları dış görünüşlerine, mal, mülk, makam ve servetlerine
göre değil; kalplerine, gönüllerine ve amellerine
göre değerlendirir.[5]
Hutbemi bu hususu en güzel şekilde ifade eden
Hucûrât, Sûresinin13. âyetinin meâliyle bitiriyorum: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir
erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na
karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilen ve
onlardan hakkıyla haberdâr olandır.”
KAYNAK:
2006 YILI HUTBE ARŞİVİNDEN ALINDI
[1] Buhârî, Ferâiz, 25
[2] Buhârî, Mezalim, 3
[3] Bk, Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 350; V, 154, 168-169
[4] Tirmizî, Kıyame, 54, IV/6620
[5] Müslim, Birr, 32
Firhist’e Geri Dön
19
2007 HUTBELERİ
1
11 - Mayıs
ANA-BABA HAKLARI
Muhterem Müslümanlar!
Bizi çok sever Rabbimiz, bizi hem
dünya hayatında, hem de ahiret hayatında
mutlu olabilmenin yollarını bize göstermiştir. Başta anne ve babalarımız olmak
üzere, kızlarımız, oğullarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız, dostlarımız bu nimetlerin
başlıcalarıdır. Onların varlıklarıyla sevinir,
yokluklarıyla hüzünleniriz. Bunun yanı sıra
yüce Mevla kalbimize anne-baba sevgisini
de yerleştirmiştir. Ancak evlatlar zaman
zaman ana-baba sevgisini unutup, onların
haklarına dikkat etmemektedirler.
3
2- Yaşlandıklarında öf bile dememek
ve katiyen onları azarlamamak.
3- Ana-Babaya daima güzel sözler
söylemek.
4-Ana-Babaya gerektiğinde ekonomik yardımda bulunmak.
5- Ana-Babaya daima dua etmek
gerekir. Unutmayalım ki bu sınırları belirleyen Cenab-ı Allah’ tır.
Değerli Müslümanlar!
Şüphesiz her mümin, Allah’ın rızasını kazanmayı, onun ahirette sunacağı nimetlere nail olmayı hedefler. Bu hedefe
ulaşılmasında, salih amellerin ayrı bir yeri
vardır. Unutmayalım ki, anne-babanın
hayır dua ve rızası, bu güzelliklere ulaşmanın yollarından biridir. Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ın rızası, anne-babanın
rızasında, Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.” [2] buyurmak suretiyle
bu hususu dile getirmiştir. Ayrıca anne-babaya isyan, büyük günahlar arasında sayılmıştır. Peygamberimiz, “Büyük
günahların en ağırını size haber vereyim
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Müminler!
Dünyaya gelmemize vesile olan
anne-babalarımız, bizler için hayat ve
huzur kaynağıdır. Her birimiz güçsüz ve
aciz bir konumda iken, Rabbimizin lütfuyla,
anne-babamızın, sevgi, şefkat, merhamet
dolu kucağında hayata başlarız. Öyle ki
onlar, yemez yedirirler; giymez giydirirler;
ağlatmaz, ağlarlar. Doğruyu, yanlışı, şefkati, merhameti, sevgiyi, fedakarlığı ve
daha nice insanî erdemleri öncelikle onlardan öğreniriz. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah
kendisine gönül veren müminlere şöyle
seslenir: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak
emretti. Eğer onlardan biri, ya da her
ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları
azarlama; onlara tatlı ve güzel söz
söyle.” [1] Bu âyette, bir müminin çıkaracağı sonuçlar şunlardır;
1-Ana-abaya iyilikle muamelede bulunmak.
4
mi? Allah’a şirk koşmak ve ana-babaya
âsi olmaktır.” [3] buyurmuştur. Bizler
anne-babamızın rızasını kazanarak onların
hayır duasını almanın gayreti içinde olalım.
Zira Peygamberimiz, “Üç dua vardır ki,
bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun
duası, misafirin duası ve anne- babanın
evladına duası.”[4] buyurmuştur.
Hutbemi, cefakâr ve fedakâr annelerimizin doğum öncesi ve doğum sonrası
yaşadıkları zorlu süreci dile getiren bir âyet
mealiyle bitirmek istiyorum: “İnsana, anne
ve babasına iyi davranmasını emrettik.
Annesi onu her gün biraz daha güçsüz
düşerek taşımıştırS” [5]
KAYNAK:
1] İsrâ, 17/23 [2] Tirmizi, Birr, 3
[3] Buhârî, Şehadet, 10
[4] İbn Mâce, Dua, 11.
[5] Lokman, 31/14.
Hazırlayan:SALİHA MANCA
Merkez Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
20
2007 HUTBELERİ
1
18 - Mayıs
İSLAM VE GENÇLİK
Muhterem Müslümanlar;
Kainatın en seçkin varlığı insandır.
İnsan hayatının en verimli olduğu dönem
ise gençlik çağıdır. Gençlik, Yüce Allah’ın
bizlere bahşettiği nimetlerden biri olup, bulunmaz bir fırsattır. Bu nedenle kıymeti iyi
bilinmelidir. Nitekim sevgili Peygamberimiz,
yaşlılık gelmeden önce gençliğimizin kıymetini bilmemizi tavsiye etmiştir. Geleceğini teminat altına almak isteyen milletler,
gençliğini kendi değerleri doğrultusunda
yetiştirmek zorundadır.
Gençlik, temiz bir toplumun ve sağlıklı bir millet hayatının en önemli unsurudur. Toplumların yaşadığı güzelliklerin
arkasında gençliğin olumlu davranışları bulunduğu gibi; yaşanan facia ve kötülüklerin
arkasında da ihmal edilmiş gençlerin ol3
kabiliyeti ile yetiştirmeleri konusunda ebebeyne, topluma ve bilhassa eğitimcilere
büyük sorumluluk yüklemektedir. Şurası
unutulmamaktadır ki; aileyi ve toplumu husursuz eden alkol, kumar, uyuşturucu bağımlılığı,ateizm, satanizm gibi yanlış
inançlara yönelme ve ahlaki çöküntünün
yayılması, gençliğin ihmal edilmesinden
kaynaklanmaktadır. Böylesine kötü durumlara düşmekten, gençleri korumak yetişkinlerin en önemli görevidir.
Aziz Kardeşlerim!
Gençleri önemsemek, onları anlamaya çalışmak ve kendilerinde var olan
enerjiyi, dinamizmi ilim, fikir, sanat gibi faydalı neticelere yönlendirmek gerekir.
Bunun için gençleri, milli ve manevi değerlerine bağlı, yaşadığı çağın farkında olan
insanlar olarak yetiştirmek, sorumluluk sahibi her fert, toplum ve müessesenin görevidir. İslam büyüklerinden birine ait olan
şu güzel söz, bu açıdan çok önemlidir:”Çocuklarınızı yaşadığınız zamana göre
değil, onların yaşayacakları çağın geNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
duğu bir gerçektir.
Aziz Mü’minler!
Gençler, toplumun geleceğidir. Şu
an sahip olunan maddi ve manevi kazançların tamamı, gelecekte gençlerimize emanet edilecektir. Bu yüzden ruh ve beden
yönünden sağlıklı, inanç ve sorumluluk
duygusuna sahip gençlerin yetiştirilmesi en
önemli görevlerimizdendir.
Tarih sayfalarına baktığımızda;
önemli başarıların arkasında sağlam karekterli, inançlı ve güven duygusuna sahip
gençlerin var olduğunu görürüz. İslam’ın
yayılması ve gönüllere yerleşmesinde, hidayet yıldızı olmuş pek çok gencin büyük
katkıları olmuştur.
Yüce milletimizin şanlı tarihinde de
iyi eğitimcilerin nezaretinde yetişmiş inançlı, bilgili ve sağlam karakterli gençlerin başarıları, yüzyıllardan beri göğsümüzü
kabartmaktadır.
Değerli Mü’minler !
Yüce Dinimiz İslam, gençlerin faydalı ilim hür düşünce ve bağımsız teşebbüs
4
reklerine göre eğitiniz.”
19 Mayıs 1919 da Samsuna basılmak suretiyle milli mücadelenin başladığı
bu tarihin gençlik haftası olması, Gençlik
ruhunun milli ve manevi mücadele ruhu ile
donatılması mesajını bizlere sunmaktadır.
Bu vesile ile milli mücadelede yer almış
başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
olmak üzere tüm silah arkadaşlarına minnettarlıklarımızı sunuyoruz. Ahirete intikal
edenlere Allah dan rahmet diliyoruz.
Hutbemi sevgili Peygamberimizin şu hadisi
ile tamamlıyorum:”Hiçbir baba çocuğuna
güzel ahlak ve edepten daha güzel bir
miras bırakmış olamaz.”(Tirmizi)
KAYNAK:
Furkan Suresi:74
Hazırlayan :Haşim KESKİN
Merkez Vaizi
Firhist’e Geri Dön
21
2007 HUTBELERİ
1
FETİH RUHU
25 - Mayıs
Muhterem Müslümanlar;
Şanlı tarihimizde İstanbul’un fethinin
çok önemli bir yeri vardır. Peygamber efendimiz İstanbul’un fethi konusunda ‘’İstanbul Muhakkak fethedilecektir, Onu
fetheden komutan ne güzel komutan,
onu fetheden ordu ne güzel ordudur.!’’(2) buyurmuştur. Rasülüllahın bu
müjdesine nail olmak isteyen Müslümanlar,İstanbul’u defalarca kuşatmalar,sonunda Fatih sultan Mehmet komutasındaki
Türk ordusu,29 mayıs 1453 Salı günü İstanbul’u fethetti. Böylece bu şeref milletimize nasip oldu.
Dinimizde fetih İslam mesajının
önündeki engelleri kaldırmak, insanın gönlüne ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak
ortamı hazırlamak anlamına gelir, fetih bir
3
fetihler, İstanbul fethinde olduğu gibi, haksızlıkların yok edilmesi ve zulmün sona erdilirmesi amacıyla yapılmıştır. Müslümanlar
fethettikleri yerleri en iyi şekilde yönetmişlerdir. İslama sonradan açılan topraklara
Müslümanların yerleştirilmesi, mevcut şehirlerin inancının yanında yenilerinin kurulması,çeşitli İslam müesseselerinin daha iyi
yaşanır hale getirmesi, ünlük hayatın ihtiyaçlarına cevap verecek ticari ve iktisadi
faaliyetlerin kesintisiz yürütülmesine imkan
tanınması gibi hususlar bu bölgelerin İslamlaştırılmasında rol oynamıştır. Fethedilen ülkelerin sakinleri, herhangi bir
zorlamağa maruz kalmadıkları,halde adeta
birleriyle yarışırcasına Müslüman olmuşlardır. Çünkü onlar İslamı, onun kitabı
Kur’anı, Hz Peygamberin yüce kişiliğini ve
sünnetini Müslümanların şahsında müşahede ederek sevmiş ve benimsemişlerdir.
Müslümanlar da fethettikleri yerlerin ahalisine sizin dininiz size bizimki bize, ayeti
uyarınca can, mal, ırz ve namusları ile,ibadet ve mabetlerine hürmet etmek suretiyle
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
istila ve sömürü savaşı değildir.
Fetih günü Fatih Sultan Mehmet,
topkapı dan şehre girerek Bizans halkının
sığındığı Ayasofya ya gitti orada bulunan
dini liderler ve halktan bazı kişileri perişan
durumda görünce onlara ‘Kalkın ‘’! Ben
Sultan Murat Han oğlu Sultan Mehmet
derim ki bu gün den itibaren ,canımız ve
hürriyetiniz teminatının altındadır,,dedi.
Muhterem Mü’minler;
İstanbul’un her yerinde tarihin taşlanması okundu. Şehirde saklanan halkın,
çekinmeksizin ve cesaretle ortaya çıkmaları istendi. Canlarının, mallarının, ırzlarının
korunacağı din hürriyetleri ile milli örf ve
adetlerinin, Türk kanunlarının teminatı
alemde bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerini seçmelerine izin verildi.
Bunlar, tarih boyunca Müslümanların fethettikleri bir evin ülke halklarına gösterdikleri tarihi gerçeklerdir. Müslümanlar
tarih boyunca zulme tevessül etmemiş Milliyetçi ve inancı ne olursa,olsun insanlara
karşı kötü muamele etmemiş.Tarihimizdeki
4
Allah’ın yaşattığı birer varlık olarak karşılamakla, sevgi, adalet, merhamet ve inanı
aziz tutup İslam ve sulh ve selametini
bütün dünyaya yaymağa ve uygulamaya
çalışarak sonuçta bu dini evrensel bir hale
getirmişlerdir.
Hutbemi bir ayeti kerime ile noktalıyorum. “Gevşemeyin ,üzülmeyin eğer
inanıyorsanız, mutlak üstün geleceksiniz” (1)
KAYNAK:
Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ
Merkez Vaizi
Al-i İmran Suresi:139
Firhist’e Geri Dön
22
2007 HUTBELERİ
1
ÇEVRE BİLİNCİ
01-Haziran
Muhterem Müslümanlar!
Çevre deyince,akla hem insanın
içinde yaşadığı ortam hem de canlı cansız tüm varlığıyla insanı kuşatan doğal
ortam akla gelir. Fakat bugün çevrecilik
açısından bu, çevrenin bir kısmıdır. Çevre
deyince aynı zamanda , insanın içinde yaşadığı mesken ve şehirden tutunuz da ,
orada bulunan fabrikalar ve işyerleri, yollar
ve sokaklar, ulaşım araçları gibi nesnelere;hatta diğer insanların hayat tarzlarına
varıncaya kadar bütün bu ortamları da hatırlamak gerekir.
Muhterem müminler!
Yüce Rabbimiz “Sakın dengeyi
bozmayın”(1) buyurmaktadır.Güzel ve iyi
olan birçok şey ruhu kirlenmiş insanların
elin-de bu güzel ve asli halini yitirmekte,
bozulmaktadır.Bu nedenle kendini arındır3
Hutbemi Rum Suresi 41. ayetin
meali ve bir hadis-i şerifle bitirmek istiyorum:“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde
bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için
Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”(2)
“(Mümin) kardeşine tebessüm etmen
sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden
kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş,diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp
atman da sadakadır.” (3)
2
Firhist’e Geri Dön
madan insanın çevresini arındırabilmesi ve
koruyabilmesi mümkün değildir. Tabiatın
kirlenmesinin ardındaki insan tabiatının kirlenmesini de görmek gerek.Öyleyse işe insandan başlamalı, temiz toplum ideali bu
anlayışla güç kazanmalıdır.Nefsin edep,
hoşgörü, sabır, şükür gibi güzel hasletlerle
donatılması gerekir.
Çevremiz de bize Cenab-ı hakkın bir
emanetidir. Bu emaneti korumak müminin
başta gelen görevlerindendir.Bu hususta
gösterilecek ihmalin bedeli, sadece onu yapana zarar vermekle kalmayacak, arka-dan
gelecek yeni nesilleri ve hatta tüm insanlığı
etkileyecek boyutlara ulaşacaktır.
Yüce Allah’ın birer emaneti olan bu
cennet dünyanın eşsiz güzelliklerini korumanın ne kadar sevap olduğu, tahrip etmenin ne büyük bir manevi vebal ve günah
olduğu duygusunu ancak din verebilir.
Ne mutlu! Vicdanlarını dünya kirleriyle
kirletmeden, yaşadığı cennet dünyayı severek , koruyarak çevresiyle uyum içinde
yaşayanlara.
4
KAYNAK:
Hazırlayan :Havva KAYA
Din Hiz.Uzmanı
(1) Rahman, 8
(2) Rum, 41
(3) Tirmizi, Birr, 36
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
23
2007 HUTBELERİ
1
08-Haziran
HZ. PEYGAMBERİN (S.A.V) VEFATI
Muhterem Mü’minler!
Her canlı varlık için ölüm kaçınılmaz
bir gerçektir. Canlılar doğar, büyür ve ölürler, ölüm, insan varlığı için bir alemden diğerine intikal etmektir. Bu anlamda yok olmak
değildir. Ruh bakidir yok olmaz. Cenabı Allah
herkese belli bir yaşama süresi vermiştir. Bu
kuraldan hiç kimse ayrı tutulmamıştır. Şu
ayeti kerime bu gerçeği ifade etmektedir.
“Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize
döndürüleceksiniz”(1) Şayet dünyada bir
kimse için ölümsüzlük olsaydı herhalde bu
kimse peygamberimiz olurdu. Oysa ki o da
ölmüştür.
Aziz Cemaat!
O güzel Rasulün doğumu nasıl alemlere rahmet olmuş, nur olmuş, müjde olmuşsa, vefatı da o kadar keder olmuş,
üzüntü olmuş, matem olmuştur. Rahatsızlığı3
öğütlerde bulunmuştur. Sadece hayatta
olanlarla değil, ölmüş olanlarında mezarlarını ziyaretle onlara dua ediyor ve vedalaşıyordu.
Burada ki hutbesinde şu önemli hususa vurgu yapıyordu. “Vallahi ben vefatımdan sonra sizin Allah’a ortak
koşmanızdan endişe ediyorum. Yalnız
sizin (dünyaya olan ihtirasınız sebebiyle)
dünya hakkında yarışacağınızdan korkuyorum.”
Muhterem Cemaat!
Dünya ve ahiret Mutluluğunun bel kemiğini oluşturan İslam kardeşliği, insanların
birbirine olan hak ve hukuku konusundaki
hassasiyetini her fırsatta olduğu gibi Rasulüllah efendimizin rahatsızlığının arttığı son
günlerdeki yaptığı konuşmalarda da müşahede ediyoruz. O veciz ifadeleriyle şöyle diyordu : “Nihayet bende bir insanım
aranızdan bana kimselerin hakları bana
geçmiş olabilir. Ben kimin sırtına kamçı
vurmuşsam, İşte sırtım! O da benim sırtıma vursun, benden öcünü alsın. Ben
kimin namus ve şerefine dil uzatmışsam,
işte namus ve şerefim! Oda gelsin, ben-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nın artması üzerine vefatına yönelik insanların üzüntü ve endişeleri de artmıştır. Bu durumu hisseden efendimiz: “Ey insanlar!
Sizler peygamberimizin vefat edeceğinden korkuyor musunuz. Bundan önce
gönderilip ümmeti içinde temelli kalmış
bir peygamber var mıdır ki ben de içinizde temelli kalayım. İyi biliniz ki: Ben
Rabbime kavuşayım! Ona sizde kavuşacaksınız.” (2) buyurarak ashabını hem uyarmış hem de teskin etmiştir.
Değerli Mü’minler
O gün insanların içinde bir de Hz.
Muhammed, yakında ölecek! ve böylece davası bitecektir diye arzulayıp duran müşrikler
vardı. Onların bu sözleri üzerine şu ayeti kerime sadece peygamber değil sizde öleceksiniz diyordu. “(Ey Muhammed!) Senden
önce hiç bir insana ebedi hayat vermedik.
Sen ölürsen,onlar baki mi kalacaklar?
(Onlarda öleceklerdir!)” (3)
Peygamberimiz ilk ve son haccı olan
veda haccında peygamberlik görevini tamamladığı ve ahirete intikalinin yaklaştığı
işaretini vermiştir. Bütün Müslümanlarla görüşmek istemiş ve Müslümanlara önemli
4
den öcünü alsın! Ben hangi kişinin malından ne almışsam İşte malım! o da gelsin
alsın! Sonrada “Ey İnsanlar! kimin üzerine geçmiş bir hak varsa o onu hemen
ödesin. Dünyada rüsva olurum demeyin
iyi biliniz ki: Dünya rüsvaylığı, Ahiret rüsvaylığından hafiftir” buyurdu.
Nihayet insanlık şerefine yaratılmış
olan Yüce peygamber 8 Haziran 632 pazartesi sabah elini kaldırdı, üç kere parmağı ile
işaret etti ”Refi_ki Alaya en yüce dosta ,,
dedi ve bu son kelimelerle eli düştü. Aziz
ruhu Rabbine kavuştu. Yüce Rabbimiz Onu
dünyaya ilk teşriflerinde nasıl ki Mekkenin en
seçkin hanımefendisi Amine hanımın kucağına vermişti. İşte onu kendi katına alırken
de yine güzide bir hanımefendi olan Aişe annemizin kucağından almıştır. Allah’ım O’na
ve onun al ve ashabına rahmet eyle.
Amin.
KAYNAK:
Hazırlayan :Şerife G.BİLGİ
Merkez vaizesi
1-Ankebut Süresi:57
2-İslam Tarih,M.Asım Köksal,Cilt 11Shf.33-38
3-Enbiya Süresi:35
4-Buhari Cenaiz:73Müslim Fedail:9
Firhist’e Geri Dön
24
2007 HUTBELERİ
1
15-Haziran
DİN EĞİTİMİNİN ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
Din, tarihin gördüğü bütün toplumların sosyal bir gerçeğidir. Kuran-ı Kerim’in
ifadesiyle dünya ve ahiret saadetini esas
alan fıtrattır.
19. yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk yarısında pek çok sosyal bilimci, modernleşmenin gerçekleşmesine bağlı olarak, dinin
bireysel ve toplumsal hayattan tecrit edileceğini hararetle savunmuştu. Oysa modern
dönemlerdeki sosyal çalkantılar, göç ve şehirleşmenin ortaya çıkardığı yabancılaşma
ve yalnızlık duyguları, aile ve akrabalık ilişkilerinin zayıflaması, aşırı dünyevileşme,
menfaatlere düşkünlük, güvensizlik gibi
sosyal ve psikolojik faktörler, insanları
manevi bir arayışa sevk etmiştir. Adeta insanlık, küresel problemler çerçevesinde,
3
timi; insanın manevi gelişiminde, modern
hayatın gerginliklerinin azaltılmasında, hayatın gaye ve anlamının idrak edilmesinde,
fertlerin birlik ve beraberlik, kardeşlik duyguları içinde kenetlenip toplumsal değerler
etrafında bütünleşmesinde çok önemli
fonksiyonlar yerine getirmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Hal böyle olunca yüce dinimiz İslam
genel eğitimin yanında din eğitiminin de
gerekli olduğunu haber vermiş ve bu konuda, en azından anne- babayı sorumlu
tutmuştur. Zira Kuranı Kerim’de; “Sizler
hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah
sizi annelerinizin karnından dünyaya getirdi...”2 buyrulurken insanın eğitime olan
ihtiyacına dikkat çekilmiştir. Sevgili peygamberimiz (s.a.v) de “her doğan çocuk
İslam fıtratı üzere doğar. Ancak annebabası onu Yahudi yahut Hristiyan ya da
Mecusi yapar”3 buyururken dini eğitimde
aile ve çevre faktörlerine işaret etmiştir.
Yine çocukları “cennet çiçeği” ve “gönül
meyvesi” olarak niteleyen Rehber İnsan
(sav), “bir babanın evladına bırakabile-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
asla kaçamayacakları fıtratlarıyla tekrar
yüz yüze gelmişlerdir. Bu gerçek Kuranı
Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Sen
yüzünü, Allah’ı birleyici olarak doğruca
dine çevir; Allah’ın yaratma kanununa
(uygun olan dine dön) ki; Allah insanları
ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması
değiştirilemez. İşte doğru din odur.
Fakat insanların çoğu bilmez.”1
Değerli Mü’minler!
En son ve mükemmel bir din olarak
yüce dinimiz İslam, insanın ruh ve beden
sağlığına büyük önem vermiştir. Bu sebeple İslam, insanın Allah’a, kendine ve
toplumuna karşı sorumlu bir kişi olarak yetişmesini hedeflemiştir. Bu durum aynı zamanda din eğitiminin gerek fert gerekse
toplum açısından önemini de ortaya koymaktadır.
Her şeyden önce insan fıtratında bulunan Allah tasavvuru ve yaratıcı bir güce
bağlanma eğilimi doğru bir şekilde eğitilmezse inanç konusunda yanlış fikirler ortaya çıkar.
Bunun yanında sağlıklı bir din eği4
ceği en değerli hediyenin güzel bir terbiye”4 olduğuna vurgu yapmıştır.
O halde dini ve milli bütünlüğümüzü
tehdit eden terör ve şiddetin; satanizm, ateizm gibi sapkın akımların, yukarıda saydığımız sosyal-psikolojik problemler ve din
eğitiminde bıraktığımız boşluklar üzerinde
hayat bulduklarını unutmayalım. Dünyevi
olan hiç bir şeyin nihai anlamda insana bir
tatmin sağlamadığı; dinin ise gerek maddi
gerekse manevi dünyamızı anlamlı hale
getirmede önemli bir rol üstlendiği dikkate
alınmalıdır. Bu bağlamda yüce dinimizin
inanç, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili
ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere
sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi temel bir vazifemizdir. Hutbemi bir
ayet mealiyle bitiriyorum: “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihandır...”5
KAYNAK:
Hazırlayan :Şaban ERDİÇ
Korkuteli İlçe Vaizi
1 Rum 30
2 Nahl, 78
3 Buhari, kader,3
4 Tirmizi,birr,33
5 Enfal, 28
Firhist’e Geri Dön
25
2007 HUTBELERİ
1
22-Haziran
İSLAMDA YETİM HAKKI
Aziz Mü’minler
Cenab-ı Hakk biz kullarını sosyal hayatın insanca güven ve huzur ortamı içinde
sürdürülebilmesi hususunda imtihan eder.
Bu imtihanı başaran, ilahi mükafata nail olur,
nefsinin esiri olup kaybeden de yerinde
sayar ve sorumlu olur. Sosyal güvenceye ve
yakın ilgiye en çok muhtaç olan yetimlerdir
ve biz bununla imtihan ediliyoruz. Yetimleri
ve mallarını korumak, haklarını gözetmek,
tahsil ve terbiyesi ile ilgilenmek, büyüyüp
gelişmesine çalışmak toplum olarak vazifelerimizdendir. Yetimler bizim himayemize
emanet edilmişlerdir.
Kim yetimin hakkına dokunursa Allah’ın intikam okuna hedef olur. Mevlamız
Kur’anı Kerimde:“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınları dolusu
ateş yerler. Onlar yarın harıl harıl yanan
alevli bir ateşe gireceklerdir.”buyurmaktadır. Başka bir ayeti kerime de de ;“Yetimleri
3
yim. Bayram benim neyime. Üvey babam
öz babamdan miras kalan mallarımı yedikten sonra bu halimle beni bıraktı.
Günlerdir aç ve susuzum. Kalacak yerim
bile yok’’ diye içini döktü. Rasülüllah’ın
yüreğini parçalıyordu. Çocuğu şefkatle
tuttu, okşadı ve: ’Benim sana Baba, Ayşe’nin Anne, Hz.Ali’nin amca, Fatıma’nın
abla Hasan ve Hüseyin’in kardeşin olmasını ister misin?; buyurdular. Çocuk: ’’
Nasıl istemem ey Allahın Rasülü’’ diye
sevindi. Çocuk eve götürüldü, yıkandı,
doyuruldu, giydirildi, kelebekler gibi bayram sevincine katıldı. İşte bu hadise üzerine Rasülüllah Efendimiz bir Hadisi Şerif
daha ferman buyurdular: ’’Yeryüzünde
bir yetim ağladığı zaman bütün arş-ı ala
titrer.”
Evet Aziz Kardeşlerim:
Yetim ağladığı zaman arşı taşıyan
melekler titrer, geldiği vakit de cennette güller açmasına vesile olur. Yeryüzündekilere
acıyınız ki, gökyüzündekiler size acısınlar.
Sev ki sevilesin. Yetimi koru ki mele-i alada
övülesin. Peygamberimiz (s.a.v.) Şehadet
parmağı ile orta parmağını ayırıp göstere-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
evlenme çağına kadar gözetip deneyin.
Akılca olgunlaştıklarında mallarını kendilerine teslim edinS Onların mallarını teslim ettiğinizde bunu şahitlerle tespit
ettirin. Tam bir hesap sorucu olarak Allah
(c.c) yeter.” buyurmaktadır.
Muhterem Müslümanlar
Yüce dinimiz İslam, yetimlerin ruhen,
bedenen ve ekonomik olarak sağlıklı bir ortamda gelişmeleri için tüm önlemleri ciddi ve
sistemli bir şekilde almıştır. Kur’anı Kerim
Yetimlerin korunup gözetilmesini Hz. Peygamber’in şahsında bir görev olarak vermiştir. Rasülüllah (sav), inde bir yetim olarak
ilahi koruma altında olduğunu hatırlatan
Rabbimiz: “Öyleyse sen de yetimi sakın
ezme, kahretme.” buyurmaktadır.
Rasülüllah Efendimiz bir bayram sabahı bir kenarda sırtını bir kütüğe dayamış
eski elbiseli, bir çocuğun ağladığını görür, ilgilenir ve sorar: ’’Diğer çocuklar tertemiz
giyinmiş, cıvıl cıvıl bayram ediyorlar,
senin bu göz yaşların niye? diye sorunca; çocuk: ’’Babam Bedir de şehit
oldu, Annem başkasıyla evlendi, bir şeyimde yok, kimsemde yok nasıl sevine4
rek: “Benimle, yetimin işlerini üstlenen,
onların haklarına riayet eden kimse, Cennette böylece beraber olacağız. Müjdesini vermiş ve yine: Başı hiç
okşanmamış bir yetimin başını okşayan
kimseye elinin değdiği saçlar sayısınca
sevap yazılır.’’ buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler
Bir adam peygamberimize gelerek
kalbinin kasvetinden katılığından dert yandı.
Rasülüllah Efendimiz adama: “Yetimi
esirge , başını sıvazla ve kendi yemeğinden ona da yedir. Kalbin yumuşar ve arzuna nail olursun.” buyurdular.
Üç yetimi barındırıp büyütecek kadar
merhameti yüksek olan kişi, bu şefkati sayesinde Allah’ın Rasülüne komşu olur ki, ne
mutlu o kişiyeQ Allah’ü teala yetimi koruması, hakkını gözetmesi sebebiyle o kimseyi son nefesinde şeytan’ı aleyhillanenin
tasallutundan da koruyacaktır.
KAYNAK:
Hazırlayan:Haşim KESKİN
Merkez Vaizi
1-Sürei Nisa:6-10
2-Sürei Duha:9
Firhist’e Geri Dön
26
2007 HUTBELERİ
1
29-Haziran
İNSANLARA VE İNANÇLARA SAYGI
Muhterem Müslümanlar!
Allahü Teala, İnsanı en güzel bir şekilde yaşatmış, ruhundan ona üfleyerek insanı yüceltmiş, evrendeki her şeyi onun
emrine amade kılmıştır. Yüce Allah, yaratılmışların en şereflisi olan insanın canını,
malını, aklını, neslini ve dinini her türlü tecavüzden korumuştur. Bölgemiz bir turizm
muhiti olması hasebiyle bir çok ecnebi gezgin gelip gitmektedirler. Biz islam’ın güzelliğini ve misafir perverliğimizin en iyisini
onlara göstermek zorundayız. Onlar bizden
iyilik görürlerse, bir daha gelirler ve bizim
bu iyiliklerimizi her gittikleri yerlere de götürürler. Eğer biz dinimizin güzelliğini fiillerimizle onlara gösterirsek belki de onlar
gruplar halinde İslam-ı kabul edeceklerdir
3
ve gerçeklerden daha çok uzaklaşmamaları için kutsal nesne ve kişilerini kötülemememiz tavsiye olunmaktadır. Çünkü her
halükarda inandığı şey kendilerine güzel
gösterilmiştir.
Başka bir ayeti kerimede de şöyle
buyurulmaktadır. ’’Peygamberimizin görevi, tebliğ etmekten ibarettir. Allah ise
açıkladığımızı da gizlediğimizi de bilir”
(Maide/99). Bu tebliğden sonra insanların
sorumluluk konusunda diyecek bir şeylerinin kalmayacağına vurgu içindir. Nitekim
başka bir ayette de: “peygamberin niçin
gönderildiğine değinilişlerden insanların Allah’a karşı bir mazeret ileri sürmelerine imkan bırakmama hususu açıkça
ifade etmiştir.” (Nisa/165)
Gaşiye suresinde de Hz. Peygamberin sadece bir uyarıcı olduğu ve insanlar
üzerinde baskı kurarak onları dinin icaplarına zorla uydurma gibi bir görevinin bulunmadığı hatırlanılmıştır. (Gaşiye 22)
Tebliğden sonra sorumluluğun insanların
omuzlarında olduğu anlatılmaktadır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
veya en arzu olan dinimizin aleyhindeki pürüzler değişecektir. Bir yandan dinimizin
güzelliklerini gösterirken Onların da ne
olursa olsun inançlarını da rencide etmememiz gerekmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemin başında okuduğum ayeti
kerimede cenabı Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah’tan başka yalvarıp yakardıklarıma (taptıklarıma) sövmeyin. Sonra
onlarda haddi aşarak bilmeksizin
Allah’a söverler. İşte böyle biz her topluma yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik. sonra onların son varışları
Rablerinedir. O yapmakta olduklarını
haber verecektir.” (Enam (108)
Ayeti kerimeden şu hüküm çıkmaktadır.
Gayri Müslimlerin tapındıkları şeylere, liderlerine, azizlerine ve inançlarına karşı
kötü dil kullanılmaktan sakındırılmış ve
aynı zamanda uyarılmış bulunuyoruz. Onlarla tartışmağa girişeceğimizde uygun sınırlar içinde kalmamız gerekmektedir.
Müslüman olmayanların İslamdan
4
Sözün özü; Tebliğde bulunalım. Akla
kapı açalım. Bize düşeni yapalım. Allah’ın
hidayet verip vermediğine karışmayalım İnsanlara iyi bir gözle bakalım ve biraz olsun
empati yapalım.
KAYNAK:
Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ
Merkez Vaizi
1-Maide süresi:99
2-Gaşiye :22
3-Nisa:165
Firhist’e Geri Dön
27
2007 HUTBELERİ
1
KÜRESEL ISINMA
06 -Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah’ın bize bahşettiği çevre genel
anlamıyla, insanın içinde yaşadığı, istifade ettiği
tüm yer ve uzay sistemleri bütünüdür. Yine kısaca, depremin oluştuğu yerin derinliklerinden
yeryüzüne, oradan atmosfer ve uzaya ulaşan sistem içindeki canlı/cansız her şeydir.
İnsanoğlu, birbirinden farklı özellikler taşıyan ve ucu bucağı hayal dünyamızı aşan bu
geniş çevrede yaşarken onun bamteli diye adlandıracağımız sınırlarını zorlayacak ve değiştirecek
davranışlara yönelmemelidir.
Kur’an-ı Kerim ‘de zikredilen Ad, Semud,
Nuh; Meyden ve Lut kavimleri azgınlık, zorbalık
ve sapıklık gibi nedenlerle kasırga ve deprem
türü çeşitli doğa olayları ile helak olmuşlardır, Bu
felaketlerin hemen hepsinde insan unsuru ön
plandadır. Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği bu
olaylardan ders almayan insanoğlu maalesef
3
noğlu bu düzeni bozmak için adeta yarış yapmaktadır. Yukarıda saydıklarımızın hepsi maalesef insan ürünüdür. Gelecek elli yılların su
savaşlarına sahne olacak tehlikeli yıllar olduğunu
düşünen insan buna ait önlemlerini almak durumundadır.
Ağaç dikiniz, onları odun olarak görmeyiniz Peygamberimiz (S.A.V.) “Kıyamet kopmaya
yakınken elinizden bir ağaç fidanı varsa ve
dikmeye vakit bulabilirseniz onu dikiniz”.(3)
buyurmakta ve adeta bu günü görmektedir.
Çünkü onlar oksijendir, onlar yağmurdur, sudur,
hayattır. Onlarla toprağı korursunuz ve nebatatın
yetişmesini sağlarsınız. Bir insanın oksijen ihtiyacını yaklaşık 15- 20 ağacın temin ettiğini düşünürsek neyi ihmal ettiğimizi ve neyi katlettiğimizi
daha iyi anlarız. Yeryüzündeki ağaç / insan oranı
bu hesaba göre imdat çığlığı atmaktadır. Kimyasallar yüzünden kirlenen toprak “Benim sadık
ya’rim olmak’ tan çok gerilerde kalmış durumda.
Muhterem Kardeşlerim!
Bugün insanoğlu bindiği dalı kesmektedir.
Bencillik ve hırsa toprak, su, çevre ve hava kurban edilmektedir. Belki de önlemler alınmazsa insanoğlu kendi sonunu kirlettiği çevre ile davet
etmektedir. Bu tehlikeyi görüp çaba harcamak
her Müslüman ın asli görevi olmalıdır. “Ormanlarımdan yaş bir dal kesenin başını keserim” diyen
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
20nci yüzyılın son çeyreğinden beri böyle felaket
senaryolarını çok yakınında hissetmeye başlamıştır.
Muhterem Kardeşlerim
Son zamanlarda gün geçmiyor ki gazete
ve televizyonlarda çevre kirliliğinin sebep olduğu
uzak/yakın tehlikelere ışık tutan haberler olmasın. Belki bu haberlerin birçoğu haddini aşmış felaket senaryosu, korku filmi olarak görülse de
yakın bir gelecek için tehlike sinyalleri olarak dikkate alınmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de “şüphe yok
ki biz her şeyi dengeli bir ölçüye göre yaratmışızdır”(ı) “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat
çıkar.”(2) buyrulmaktadır.
Şu anda yaşadığımız çevre sorunlarının tek nedeni insanın kendisidir. Azalan ormanlar, kirlenen
toprak ve atmosfer hava kalitesini, suyu ve mevsimleri tehdit etmektedir. Kimyasal atıklar; dere,
ırmak, göl ve denizdeki hayatı olumsuz yönde etkilemektedir. Katı sıvı ve gaz halindeki sanayi
atıklarının arıtılmadın doğaya bırakılması iklim
değişikliği senaryolarını varsayım olmaktan çıkarmakta ve daha tehlikeli bir yaklaşım içinde olduğunu haber vermektedir.
Aziz Mü’minler
Yüce Allah kainat’ı son derece güzel ve
intizamlı yattığını ifade etmektedir. Fakat insa4
Fatih Sultan Mehmet’in at koşturduğu topraklar
bu çorak topraklar değildi.
Aziz Kardeşlerim,
Bu alanda herkesin yapabileceği bir şeylerin olduğu muhakkaaktır: Yaşadığımız çevreyi
temiz tutmak, suyu ve havayı kirletmemek, suyu
boşa harcamamak, ağaç dikmek, ağacı korumak,
sanayi atıklarını öldürücü olmaktan çıkarmak, israfı önlemek, ormanlarımızı yakmamak ve korumak, atıkların geri dönüşümünü sağlamak
alınması çok zor önlemler değildir. Sırf kendimizi,
dolaylı olarak da insanlığı düşündüğümüz için sigara illetinden kurtulmak ne kadar güzeldir. Ne
dersiniz yok mu acaba bizim yapabileceklerimiz!
Herhalde uyuyamayan kutup ayıları ve ölü balıkların dramı bizim vicdanımızı sızlatmak tadır. Su
bulamayan, kirli hava soluyan, ormansız topraklar, ölü balıklar gören, kuş cıvıltılarına, bülbül şakımalarına hasret kalınan bir dünyada yaşamanın
zevki mi olur? Bu kirli dünya da arılar nasıl bal
yapsın, çiçekler nasıl koksun, denizin dalgasını
kim seyretsin ? “Rahman Suresinde;”Bitki ve
ağaç o’na secde etmektedir”
(4)buyurmaktadır. el ele verelim. Bunu insanın
kendine, çevresine ve Rabbine karşı bir görevi olduğunu bilelim..
KAYNAK:
1) Kamer.49
2) Rum.4l
3) (Ahmet b. Hanbel, Müsned, 111 184,191)
DİB lığının 14.05.2007 tarihli ve 637 sayılı yazı eki Hutbe
Firhist’e Geri Dön
28
2007 HUTBELERİ
1
ÖFKE KONTROLU
13-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
İnsan oğlunun en çok ihtiyaç hissettiği
şey huzur ve güvendir. “İslam” kelimesinde de
bu vardır.oysa son günlerde şiddetin yaygınlaştığı duyuyor görüyor veya izliyoruz. Bizi tedirgin
eden öfke olduğunu görüyoruz.
Öfke doğal bir duygudur. Yaratılışımızda
varolan bu duygunun tamamen yok edilmesi
mümkün değildir. Ama mutlaka kontrol edilmesi
gerekir. İslam terbiyesini taşıyan bir insan öfkesine sabretmeyi öğrenmesi gerekir.Peygamber
efendimiz “En kuvvetli pehlivan öfkesini yenendir” buyuruyor. Yumuşak huylu hoşgörülü,
affedici özür dilemeyi bilen insanların dünyada
ve ahirette kurtulanlardan olacağını ifade ediyor. Bir rahmet peygamberi olan kişiliği ile yumuşak ahlakın en güzel örneğini vermiştir.
Aile çatışmalarının çoğu öfkenin sonucudur. Öfke öyle bir ateştir ki ne karı-koca huzuru ne evlad, ne anne-baba ne akrabalık,ne
3
Ama ben Müslüman oldum eskisi gibi her
aklıma geleni söyleyemem her aklıma gelenide yapamam. Ben Allah a ve ahiret gününe inandım. Hesap vereceğimi biliyorum
böyle olmasa işler farklı olurdu” diyerek
haklı bile olsa kavgadan vazgeçene cennetten
köşk verileceğini söyleyen peygamberine uymuştur.
İslam dan önce öfkeli ve hırçın bir ahlakı olan Hz. Ömer’i İslamiyet son derece sabırlı, affedici,merhemetli ve adaletli bir hale
getirmiştir. O halde hepimiz inancımızın ahlakımıza ne derece etki ettiğini düşünmeliyiz. “Ele
geleni yersin, Dile geleni dersin, Böyle dervişlik
dursun, Sen derviş olamazsın, Sen hakkı bulamazsın” şiirinde Allah’ın terbiyesinde olmadan,
Allah’ın dostluğunun kazanılmayacağını söylüyor.
Öfkenin kendisi bir kötülük ateşi olması
yanında bir çok kötülüğünde sebebidir. Kavga
küslük, kin, intikam, gıybet, ayıplama, kötü söz
ve hareketlere sebep olduğı gibi bütün insani
ilişkileri de bitirir, dostluğu ve güveni yok eder.
O halde bu öfke ateşini sabırla kontrol etmeli
ilimle söndürmeliyiz. Dua ile devamlı kılmalıyız.
Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şeriflerdeki övülen ve
cennetle müjdelenenlerin öfkesini yenen ve af-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
komşuluk huzuru bırakır. Yayılan bir yangın gibi
ilişkileri koparır toplumda gerginlik oluşturur.
Atalarımız “Öfkeyle kalkan zararla oturur”
demişlerdir.
Muhterem Cemaat!
Şiddeti ve öfkeyi bir kahramanlık olarak
göstermek kesinlikle yanlıştır.çünkü güçlü ve
kendine güvenen insanlar sakin,acizlik içerisinde olanlar ise öfkeye meyillidir. Hasta, yorgun ve sıkıntılı zamanlarda daha çabuk
öfkelenmemiz bunun kanıtıdır. O halde ilişkilerimizi koparan, bize iki cihanda da pişman olabileceğimiz şeyleri yaptıran, huzur bırakmayan
bu ahlaka karşı ne yapmalıyız?
Her şeyden evvel bir imtihanda olduğumuzu unutmadan sabrın en önemli bölümü
olan öfkeye sabrı öğretmeliyiz. Sabırlı ve olgun
insanların Kur’an-ı Kerimde övülüp, cenneti kazandıklarını düşünmeliyiz. “Her kim sabreder
ve affederse işte bu hareket büyüklerin kârıdır” ayeti ve bu manada ki bir çok ayet öfkesini
yenmenin büyüklük ve takva olduğunu ifade
eder ve cennetin bitmeyecek nimetlerini müjdeler.
Hz. Ömer (r.a) kendisine haksız yere
hakaret eden birine “Vallahi elimle de dilimle
de sana karşılık verebilecek durumdayım.
4
fedenler olduğunu sık sık okumalıyız. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmeliyiz. Gerçek
pehlivanlığın öfkeyi yenebilmekte olduğunu hissedip, peygamberimizin tek kelimelik “öfkelenme” öğüdünün kurtuluş reçetesi olduğunu
düşünmeliyiz. Büyük insanların ağır başlı, yumuşak huylu ve affedici olmakla ve sabırlarıyla
yüceldiklerini unutmamalıyız. Efendimizin öğüdüne uyarak ayaktaysak oturmalı, oturuyorsak
yatmalıyız. Yani şeytanın vesvesesi ile kalkıp
kötü şeyler yapmamalıyız. Abdest almak ve
şeytan şerrinden Allah a sığınmakta tavsiye
edilmiştir.
Meşru zeminde hakkımızı arayabiliriz.
Fakat kavga şiddet müslümana yakışmaz. Huzura her an ihtiyacımız vardır. O halde öfke ateşine tevhid inancımızı bir su gibi dökerek
söndürelim.
Rabbım Kur’an da müjdelenen ahlakı
yaşamayı ve cennetle müjdelenmeyi hepimize
nasip etsin.
KAYNAK:
Hazırlayan :Melek ERDEM
Merkez Vaizesi
1-Şura Süresi:37-43
2-Buhari Edep:76
3-Al-i İmran S.:134
Firhist’e Geri Dön
29
2007 HUTBELERİ
1
20-Temmuz
DİLENCİLİK HARAMDIR
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam kazanç yollarını
helal ve haram olmak üzere ikiye ayırmıştır. Dinimiz helal kazanç elde etmeyi emretmiş, haram yoldan kazanç sağlamayı ise
yasaklamıştır. Zira dinimizde, insan için
temiz faydalı olan şeyler helal, zararlı ve
çirkin olan şeyler de haram kılınmıştır. Kazanç elde etmek bu çerçeve içinde değerlendirilmiştir.
Bu bakımdan Müslüman kendisinin
ve aile fertlerinin geçimlerini temin etmek
ve gerekse zekat ve sadaka vermek hayırlara koşmak, muhtaçlara yardım etmek ve
mukaddes değerlerini korumak için helal
yoldan servet sahibi olmaya mecburdur.
3
Hz.Peygamber bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlardan
hiçbir şey istememeyi garanti edene
bende cenneti garanti ederim.” buyurmuşlardır.
Muhterem Mü’minler!
Sahabe-i kiramın çoğu buna riayet
ederek hiç kimseden bir şey istememeye
gayret etmişlerdir. Hatta onlardan bazıları
bineklerine bindiklerinde kamçıları düşerdi
başkasına şunu bana ver demezlerdi, kendileri bineklerinden inip kamçılarını alırlardı.
Yine Hz. Peygamber ; “Kim malını
artırmak için insanlardan dilenirse, o
mutlak surette ateş talep etmiş olur.”
Öyle ise hakiki Müslüman veren el olur
alan el değil çalışır başkasına yarar sağlar
mali ibadetini yapar zekatını, sadakasını ve
vergisini verir. Dine Vatana, Millete faydalı
bir kişi olu.
Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum;”Namaz biter bitmez yeryüzüne daNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aksi halde ezilmeye mahkum olur.
Helal kazanç temini için çalışmak en büyük
şeref ve aynı zamanda ibadettir. Yemeğin
en hayırlısı insanın kendi emeğinin karşılığıdır. Sevgili peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: “Hiçbir kimse elinin emeği ile
kazandığından daha hayırlı bir yemeği
asla yememiştir.”(Tecrid-i sarihC.2Sh.194)
Muhterem Müslimanlar!
Sizden birinizin sırtına odun yüklenip onu satmak suretiyle geçimini temin etmesi birine el açıp dilenmesinden daha
hayırlıdır.
Başka bir hadisi şeriflerinde de dilenciliği
şiddetle yererek şöyle buyurmuştur: “Sizden biri dilenmeğe devam ettiği takdirde
yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah’a kavuşur.”
Başta peygamberler hiçbir kimseden
bir şey istemeyerek kanaat sahibi olmuşlardır. Biz ancak mükafatımızı Allah dan isteriz demişlerdir.
4
ğılın ve Allah’ın rızkından arayın Allah’ı
çok zikredin, umulur ki kurtuluşa eresiniz.”
KAYNAK:
Hazırlayan :Bekir AĞLAMAZ
Merkez Vaizi
1- Cuma Sür.10
2- Buhari Edep:76
3- Ali İmran:134
Firhist’e Geri Dön
30
2007 HUTBELERİ
1
ORMAN YANGINLARI
27-Temmuz
Değerli Müminler !
İnsanlar; vücudunda bulunan bütün
organlarının tam ve sağlıklı olarak çalışması durumunda sağlıklı insan olarak değerlendirilirler. Bazı organların sağlıklı,
bazılarının hasta olması ise sağlıklı organları da rahatsız edebileceği gibi hayatın
sona ermesine de vesile olabilir.
Akciğerleri hasta olan insan
astım,tüberküloz,kanser vb. gibi hastalığını
zamanında teşhis ve tedavi
ettirmezse;insan o organıyla birlikte yaşamını da kaybedebilir.
Muhterem Müminler!
Ciğerlerimiz, bedensel hayatımızı
devam ettirme konusunda ne kadar önemli
3
mız kül olmaktadır.Yanan sadece yüz binlerce veya milyonlarca ağaç değildir.Bununla birlikte sayısını ,ismini ve bize ne
kadar faydalı olduğunu tahmin edemeyeceğimiz nice canlılar vardır. Hatta yanan
hayatımızdır,vatanımızdır,geleceğimizdir,ço
cuklarımızın istikbalidir. Bütün bu felaketler,
ya atılan bir sigara veya bir piknik ateşinden kaynaklanmakta,veyahut ta tarla
açmak maksadıyla ormanlarımızın yok
edilmesi şeklinde olmaktadır.
Bir orman ağacının en azından bir asırda
yetiştiğini,bir canlı türünü ortadan kaldırdığımızda bir daha asla olamayacağını düşündüğümüzde ,yapılanlar ne kadar doğru
olabilir.
Aziz Müminler!
Çocuklarımıza ,yetişen neslimize
orman ve vatan sevgisini aşılayalım.Bugüne kadar kesilenlerin,yakılanların,heder
edilenlerin yerine yenilerini dikelim ve diktirelim.
Çocuğu olan bir anne-baba ,ağlayan
bir çocuk gördüğünde kendi çocuğunu haNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ise ormanlarımız da o kadar önemlidir.
Orman dediğimizde konuyu sadece bir
ağaçlar topluluğu şeklinde algılamamız çok
eksik ve yanlış olur.Çünkü
ormanlarımız,ekolojik dengenin muhafazasında çok önemli bir yer tutmaktadır.
İçerisinde yaşayan binlerce canlı ile
birlikte tamamı Allah (c.c) tarafından biz insanların hizmetine sunulmuştur.Bu gerçek
yüce kitabımız Ku’ran-ı Kerimde "O ki,
yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için
yarattı" (1) şeklin dile getirilmektedir.
Değerli Müminler !
Allah (c.c)’ın karşılıksız ve sayısız
ihsan ve ikram ettiği bu nimetleri hunharca
kullanmamalıyız.Orman meteorolojik olarak
iklimlerin dengesini muhafaza ederken,kök
ve zemin açısından erozyonu önleyen tek
etkendir.Çünkü ormanlar ortadan kaldırıldığında geriye kupkuru bir çöl kalır ,çöl ise
ölüm demektir.
Fakat bütün bu gerçeklere rağmen
her yıl şu cennet vatanımızın değişik köşelerinde yüzlerce , binlerce hektarlık ormanı4
tırlayacağı gibi,yanan bir ağaç gördüğünde
de kendi diktiği fidanı hatırlayacak ve yakmayacak ,kesmeyecektir.
Hutbemi bir ayet ve bir hadis mealiyle bitirmek istiyorum: ‘’İnsanların bizzat
kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozulduS ‘’ (2)
"Kim yolcuların ve hayvanların gölgelendiği bir ağacı boşuna ve lüzumsuz
olarak keserse, Allah onu baş aşağı Cehenneme atar." (3)
KAYNAK:
1 (Bakara, 2/29).
2. (Rum, 30/41)
3. (Ebû Dâvud, Edeb, 158-159)
Hazırlayan : Mustafa ALTUN
Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
31
2007 HUTBELERİ
1
ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
03-Ağustos
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka
bir şey yoktur.” Necm / 39
Kur’an-ı Kerim;bizleri ve kainatı yaratan Rabbimiz’in, “O, her an yaratma halindedir.”(1) âyetinin ifadesiyle, her an bir
çalışma içinde olduğuna dikkatleri çekmektedir.Bu dünyada, Allah’ın halifesi olmak
gibi yüce bir görevi olan insana yürüyeceği
yolu göstermektedir. Bu sorumluluğun bilincinde olarak insan da aynen yaratanı gibi
daima bir çalışma ve çabanın içinde olmalıdır.
Peygamberlerin efendisi olan
Hz.Muhammed(s.a.v.) de küçük denebilecek yaşta çalışmaya çobanlık yaparak
başladı.Gençlik yıllarında ticaretle devam
etti.Peygamberlik görevi verilince de dinlenmeyi, hatta uykuyu terk etti.Zamanı
geldi hendek kazdı,zamanı geldi bir amele
gibi çalıştı. Günlerce kızgın kumların üs3
dinin mensupları olan bizlerin de Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak için çalışmalıyız. Çünkü insan, dünya ve ahirette kendi
amelinin karşılığını görecektir.
Necm sûresinde yer alan ayetlerde
insanın, nasıl olursa olsun, sadece çalışmasına göre karşılık göreceği bildirilmektedir: “Bilsin ki insan için kendi
çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve
çalışması da ileride görülecektir. Sonra
ona karşılığı tastamam verilecektir.”(4)
Hutbemi belki de hayatıyla, eşine
rastlanmayacak derecede çalışma, azim
ve direnç örneği sergileyen Peygamberimiz(s.a.v.)’in hadisleriyle bitirmek istiyorum;
“Allah kulunu, helal kazanç talebinden
yorgun düşmüş görmeyi sever.”(5)
“İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve
bereketli olanı, çalışıp, kazanarak
aldıklarıdır.”(6)
“Allah Teâlâ'ya yemin ederim ki, sizden
biriniz urganını alıp, arkasında dağdan
odun yüklenerek getirmesi ve onu satıp
geçinmesi, bir zengine gelerek sadaka
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
tünde ve kavurucu sıcağın altında peşlerinden gelen düşmana izlerini kaybettirmenin
gayretiyle uzadıkça uzayan hicret yolculuğunun hemen ertesinde Mescid-i Nebî’nin
inşaat çalışmasını başlatan ve kendisi de
bizzat çalışan Rasûlüllah’a;ashabın;”Siz
istirahat buyurunuz,biz sizin yerinize de
çalışırız” sözüne “benim de sevap kazanmaya ihtiyacım var” buyurarak,miskinliğin dinimizde yerinin olmadığını
anlatıyordu.Huzurunda çalışmaktan elleri
çatlamış bir insa¬nın elini tutup, "Allah'ın
sevdiği eller bu ellerdir" buyurduğu ve
“Hiç kimse, elinin emeğinden daha hayırlı lokma yiyemez.”(2) ve “Kişinin çalışıp, ailesinin geçimini temin etmesini,
Allah yolunda cihad etmek ve gündüzleri oruç tutup, geceleri namazla geçirmekle bir tutarak”(3) insanın kendi rızkını
kazanmasının önemini ifade ediyordu.
Yaratan rabbimiz çalışıyor,İnsanların
en şereflisi Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) çalışıyor,dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğu
için çalışmayı farz kılmış.Şu halde,bu yüce
4
istemesinden çok daha hayırlıdır.”(7)
''Kazancın en temizi ve güzeli, kişinin
kendi eliyle elde ettiği kazanç, hileden,
hainlikten uzak meşru alış-veriştir...”(8)
“Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti
için, ne de ahiretini dünyası için terk
edendir. Her ikisi için de çalışandır.”(9)
“Amellerin en üstünü, helal kazanç sağlamak için çalışmaktır.”(10)
“Başkalarına muhtaç olmamak, çolukçocuğunun mutluğu ve komşularına
yardım niyeti ile çalışan ve helalinden
para kazananlar, yüzleri ak olarak
Allah’a ulaşacaklardır.”(11)
“Allahım! Sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve
tembellikten, korkaklık ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım.”(12)
KAYNAK:
Hazırlayan:Halil TAŞ
Manavgat Müftüsü
1- Rahman, 29.
2- Buhari, Büğû, 15
3- Buhârî, Nafakât, 1.
4- Necm, 39-41.
5- Tac, II, 35.
6- İbn Mâce, Hn. 21237.
7- Tecrid Terc. VI, 95
8- Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 31, 42.
9- Cami’üs-Sağir, c.2, S.116.
10- Feyzül Kadir, c.2, s.26, H.No:1238
11- H.B. Çantay, 40 Hadis, No:33
12- Tac, c.5, s.113.
Firhist’e Geri Dön
32
2007 HUTBELERİ
1
Miraç Kandili
10-Ağustos
Mirac, alemlere rahmet, insanlara mutluluk için
gönderilen Peygamberimizin yüce makamlara yükselişi ve
benzeri görülmemiş bir anlam içerisinde Allahın huzuruna
kabul edilişi olup hiçbir faniye nasip olmayan makamlara
Allah’ın izniyle ulaşmasıdır. Miraç Allah Resulünün (sav) en
büyük mucizelerinden biridir.
İsra ve Mirac hadisesi hicretten bir buçuk yıl evvel Recep
ayının 27.gecesinde vuku bulmuştur.
Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’in İsra suresinde Mirac’ı bize şöyle bildiriyor. ”Kutlu Muhammed’i bir gece
Mescid’i Haramdan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için çevresini Mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya
götüren Allahın şanı büyüktür.” (1)
Mirac olayı İsra ve Mirac olmak üzere iki kısımdan müteşekkildir.
İsra;Rasul-i Ekrem (sav)in gecenin bir anında Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya götürülüşünü,Miraç ise yine gecenin bir anında Sevgili Peygamberimizin (sav) Mescid-i
3
lanması.
3-Beş vakit namaz (4)
Ümmetine bu üç hediye ile dönen Peygamberimiz (sav)
İsra ve Mirac mucizesini haber verdiği için Mekke müşrikleri O’nu yalanladılar.Büyük bir şaşkınlıkla çeşitli sorular
sormaya başladılar. Kimisi ellerini çarpa çarpa gülüyor, kimisi de ellerini başına koyarak:”Vallahi, bu şaşılacak ve
inanılmayacak şeydir.”diyorlardı. Bir kısmı ise Hz.Ebu Bekir
(r.a) e koşarak şöyle dediler.”Ey Ebu Bekir,
Senin arkadaşın,bu gece Küdüsdeki Beytül Maktise gittiğini ,orada namaz kılıp göklere yükseldiğini,arş’ı, kürs’ü
gezdiğini,cenneti,cehennemi müşahade ettiğini ve sonra
Mekke’ye döndüğünü söylüyor.Bu işe sen ne dersin?”
Hz Ebu Bekir (r.a)in cevabı kıyamete kadar bütün imanlı
gönüllere örnek teşkil edecek derecede muhteşemdi:
“Vallahi,eğer bunu O söylüyorsa mutlaka
doğrudur.İnanırım ve tasdik ederim.”(5)
Hz.Ebu Bekir (r.a) dan hoşlarına gitmeyen bu
kesin cevabı alan müşrikler tekrar Hz.Peygamber (s.a.v)
koştular ve içlerinden Küdüsü bilen birisi şu soruyu sordu:
Ya Muhammed:Bize Mescid-i Aksayı anlat,nasıldır?”
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) ile Mescid-i Aksa
arasındaki mesafe perdesi kaldırılmış ve Peygamberimiz
(sav) gözü önüne serilen Mescid-i Aksaya bakarak müşriklerin sorusuna cevap vermiştir.Bu hususta şanlı Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır. “İsra hususunda
Kureyş beni yalanladığı zaman Hicr’de ayakta durdum.Yüce Allah benimle Beytül Maktis arasındaki mesafeyi kaldırdı.Ben de Ona bakarak,Onun
alametlerinden kureyşe haber verdim,sorularını birer
birer cevaplandırdım.”(6)
Mirac hadisesi, Mü’minlerin Allaha olan imanları
ve Hz.Peygamber’e karşı bağlılıklarını pekiştiren bir sınav,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aksadan göklere çıkarılıp,ilahi ayet ve alemlerin kendisine
gösterilmesini ifade eder.
Aslında bir mucize olan bu ilahi seyahat yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde Allah tarafından bu şekilde anlatıldığı gibi,Rasulüllah (sav) tarafından da geniş bir şekilde
açıklanmıştır.Hadis-i Şeriflerde bildirildiğine göre İsra ve
Mirac mucizesi şöyle gerçekleşmiştir. Peygamberimiz
(sav),Kabe’nin “Hatim” denilen yerinde veya amcasının kızı
Ümmühan’ın evinde iken Cebrail a.s gelmiş ve Peygamberimiz (sav)’in göğsünü yarmış, kalbini zemzem suyu ile yıkayarak O’na iman ve hikmet doldurup yerine koymuştur.
Sonra Sevgili Peygamberimiz (sav),”Burak” adı verilen adımını gözün erişebildiği yerin ilerisine atan bir binekle, Mekke’deki Mescidi-i Haramdan Kudüs deki Mescid-i Aksaya
götürülmüştür. Orada,Peygamberler cemaatine namaz kıldırdıktan sonra yine Cebrail ( as) la birlikte semalara yükseltilmiştir.Yedi kat semayı geçtikten sonra”Sitretül
Münteha”denilen yere varmışlardır.Burada asli şekil ve suretiyle peygamberimiz (sav)’e gözüken Hz.Cibril şöyle demiştir. “Ya Muhammed, İşte bu, Sitretül Münteha’dır.
Ben buradan bir parmak ileri geçersem yanarım.” Sevgili Peygamberimiz (sav) bundan sonra “Refref” adı verilen
bir binekle mukad- des yolculuğuna devam etti.Mekandan
münezzeh olan Yüce Allahın huzuruna kabul edildi. İlahi kitaplara , iltifatlara mazhar oldu.Kur’an-ı Kerim’in beyanı ile
“Yemin olsun ki, O, Rabbimin en büyük ayetlerinden
bir kısmını gördü.”(2) ve kendisine vahyedilenleri aldıktan
sonra ulvi yolculuğundan döndü.(3)
Aziz Mü’minler;
Yüce Allah Miraçta müminlere üç ihsanda bulunmuştur. Bunlar:
1-Bakara Suresinin Son ayetleri
2-Allaha eş –ortak koşmayanların günahlarının bağış-
4
Peygamber Efendimiz için de Yüce Allah’ın yardım ve desteğine mazhar olarak risalet görevinde moral kazanma vesilesi olmuştur.Mirac bizlere insanın,ilahi rızaya ve desteğe
ulaştığında akıl ve idraki zorlayan derecede nice üstün makamlara ulaşabileceğini gösterdiği gibi,mana aleminde yükselip, ilahi rahmete ve huzura erişmenin,özellikle gönül ve
ruh temizliğinden, ahlaki erdemlere yükselişten,her şeyin
sahibi olan Yüce Allah’a bağlılık ve boyun eğişten geçtiğini
de hatırlatmaktadır.
Mirac gecesi farz kılınan beş vakit namazın
“Mü’minin miracı”olarak nitelendirilmesi de, namazın böyle
bir yükselişte ne derece etkin ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir. Gerçekten, sadece bedeniyle değil, özüyle,
gönlüyle, duygu ve düşüncesiyle Allah’a yönelen ve namazda Rabbi ile baş başa kalmanın mutluluğunu yakalayan bir mümin, daima O’nun gözetimi ve desteği altında
olduğunu hatırından hiç çıkarmayacak, bu bilinçle hayatının tümüne farklı bir anlam yükleyecektir.
Bu gece idrak edeceğimiz kandil vesilesiyle geçmişimizin muhasebesini yaparak, gelece- ğimizi daha aydınlık kılabilirsek, sadace çevremizdeki insanlara değil,
bütün kainata sevgi, dostluk,hikmet ve rahmet penceresinden bakmaya başlayabilirsek,bize sunulan bu altın fırsatı
iyi değerlendirmiş,gerek birey gerekse toplum olarak miracı gerçekten idrak etmiş oluruz.
Manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere,bunalan ruhlara bu gecenin huzur getirmesi dileğiyle aziz milletimizin Mirac kandilini tebrik ediyor,bu gecenin insanlığın
barış,huzur ve mutluluğuna,bütün müminlerin de arınmasına ve affına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Hazırlayan :Hüseyin YAŞAR
Demre Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
33
2007 HUTBELERİ
1
17-Ağustos
İSLAMDA AİLENİN ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın yaşadığı toplumun, en küçük
birimi hiç şüphesiz ailedir. Aileler birleşerek
toplumları meydana getirir. Bu çekirdek topluluk her çeşit faziletin kaynağıdır. Sağlıklı
nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk, yaratılışla
ilgili gelişmesini de ahlâk ve terbiyesini de
önce buradan alır.
İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Bir milletin sahip olduğu bütün özellikleri, bir ailede
görmek mümkündür. Bir toplulukta aile ne
kadar sağlam temellere oturur ise, o aileden
meydana gelen toplum, o nisbetle sağlam
yapıya sahip olmuş olur. Aile, bu niteliğiyle
toplumlarda kültürel kimliğin, insani değerlerin ve tarihi sürekliliğin koruyucusu ve aktarıcısı olan bir kurumdur. Bunun içindir ki
dinimiz aileye büyük önem vermiştir.
3
büyük bir ahlaki bozukluk olur.” (Tirmizi,
Nikah3,394) buyurmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Kurulan bu aile yuvasını en iyi bir şekilde devam ettirmek için de şu kurallara dikkat etmede fayda vardır:
- Kadınların erkeklere Allah’ın bir emaneti olduğu unutulmamalıdır.
- Sohbet bir ihtiyaçtır. Evimizde eşimizle canlı
ve aktif bir sohbet atmosferi meydana getirmeliyiz.
- Eşimizin evimizdeki fedakarca çırpınışlarını
daima takdirle anmalıyız ve ona mutlaka yardımcı olmalıyız.
- Kendi anne-babanıza, akrabalarımıza
götse rilmesini istediğiniz saygı kadar, onun
da anne, baba ve yakınlarına hürmetkâr olmalıyız.
- Ne kadar meşgul ve çalışmalarınız ne
kadar yoğun olursa olsun mutlaka yalnız eşimize ayıracağımız bir vakit bulmalıyız.
- İşyerinde yaşamış olduğunuz problemleri
kapının dışına atarak içeriye mütebessim bir
çehre ile girmeye çalışmalıyız.
- Arada sırada ufak da olsa hediyelerle eşimizin gönlünü almalıyız.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İslamın öngördüğü kutsal bir bağ olan
evlilik, aile kurumunu oluşturan, karı-koca
arasındaki hayat müşterekliğinin adıdır. Yüce
Allah, insanın soyunun korunması ve devamı, yeryüzünün imarı ve gelişimi için evliliği yasalaştırmıştır.
Evlilik olmadan, evlilik sözleşmesi yapılmadan aile kurulmaz. Bunun için Kur’an-ı
Kerimde Yüce Rabbimiz; "Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden
elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar
fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her
şeyi) bilendir. "(Nur, 24/32) buyurarak evlenmeyi teşvik etmiştir.
Evet, aile nikah ile kurulur. Evlenmemeyi fazilet saymak yanlıştır ve Peygamberimizin
sünnetine aykırıdır. Nikah, her ne kadar medenî bir sözleşme ise de bir yönü ile ibadettir.
Pek çok kötülüklere ve ahlaki bozulmalara
karşı en önleyici vasıta, iyi bir aile yuvası kurmaktır.
Bu konuda Peygamberimiz:
“Size, dini, ahlaki yaşantısı hoşunuza
giden kimseler geldiğinde, onları evlendirin. Aksi taktirde yer yüzünde kargaşa ve
4
- Hanemizi ilgilendiren hususlarda eşimizle
istişare etmeyi ihmal etmemeliyiz. Ondan
gizli işler yapmamalıyız.
- Eşimizin hatalarını ararken, bizim de mükemmel ve kusursuz olmadığınızı düşünmeliyiz
- Ailemizi lüks ve özentiden uzak tutmalıyız
ve kendi seviyemize göre arkadaş edinmeliyiz.
- Dini yaşantımızda hz. Peygamberin aile hayatını örnek aldığımızda hem dünyada ve
hem de ahirette mutlu olacağımızı unutmamalıyız.
Muhterem Müslümanlar!
Hutbemi yukarıda okuduğum ayet-i
kerimenin mealiyle bitirmek istiyorum.
“İçinizden kendileri ile huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının
belgelerindendir. Bunda düşünenler için
dersler vardır.” (Rum, 30/21)
KAYNAK:
Hazırlayan: Mehmet KAVA
Kaş İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
34
2007 HUTBELERİ
1
BERAT KANDİLİ
24-Ağustos
Değerli Müminler!
Önümüzdeki Pazartesi gününü Salıya
bağlayan gece, mübarek Ramazan ayının
müjdecisi olan Berat Kandili’dir.
Günah, borç ve cezadan kurtulmak gibi anlamlara gelen berat, günahlardan arınmayı
ve Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretine ulaşmayı ifade etmektedir.
Berat Kandili, Müslümanların, Yüce
Allah’a sığınarak günahlardan arınma, ilahi
lütuf ve bereketlere erişebilme fırsatını yakalayabilecekleri önemli gecelerden birisidir.
Bu tür gün ve geceler, dinî ve toplumsal hayatımızda ilahî af, mağfiret ve rahmet
temennilerinin zirveye ulaşması, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının da yoğun biçimde yaşanması gereken anlardır.
3
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”[2] müjdesinin farkına varmalıdır.
Bunun gereği olarak kendi özüne
dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, günah ve
kusurlarından dolayı tövbe etmeli, bundan
sonraki hayatını daha da güzelleştirme kararını vermelidir.
Değerli Kardeşlerim!
Kutsal geceler; iman, ibadet ve düşünce bakımından kendimizi yenilememiz,
geçmişimizi muhasebe etmemiz, geleceğimizi Allah’ın rızası doğrultusunda planlama
ve ümitlerimizi tazelememiz için şüphesiz
büyük bir fırsattır.
Bu tür gecelerde, günahlarla kirlenen
gönül dünyamızı temizleme gayretinde olalım. Unutmayalım ki tövbe, kendini bulma ve
bilmenin, gönlü arındırmanın en güzel yoludur.
Zira Yüce Mevla, ameli her ne olursa
olsun istisnasız herkesi tövbeye davet etmektedir.[3]
Bu sebepledir ki Sevgili Peygamberimiz sürekli tövbe-istiğfarda bulunurdu. Bizler
de bu tür geceleri, ibadetin özü olan dualarla
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Bu geceler, kulluk şuur ve bilinciyle
kendimizle hesaplaştığımız, hayatımıza Yüce
Rabbimizin rızası doğrultusunda yön vermeye karar verdiğimiz fırsat geceleridir.
Muhterem Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, bu gecede kendisine
samimiyetle yönelen kullarına rahmetini bol
bol indirmekte, rızık ve şifâ kapılarını sonuna
kadar açarak, bizleri sınırsız ikramlarına
davet etmektedir.
Bu konuda Peygamber Efendimiz
şöyle buyurmuşlardır: “Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de
oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece
dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve
‘Yok mu tövbe eden, tövbesini kabul edeyim! Yok mu rızık isteyen, rızık vereyim!
Yok mu şifa isteyen, şifa vereyim!.. Yok
mu başka isteği olan ona da istediğini vereyim”[1]
Bu itibarla, Berat Gecesi’ni idrak eden
herkes, Yüce Allah’ın; “SEy kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü
4
en güzel bir şekilde değerlendirmeli, günahlardan arınmak için Yüce Mevla’ya yalvarıp
yakarmalı, tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız.
Muhterem Cemaatim!
Bu kandil vesilesiyle çevremize karşı
olan görev ve sorumluluklarımızı hatırlayalım. Bu çerçevede ana-baba ve akrabalarımızın kandillerini tebrik ederek, hayır dualarını
alalım. Dargınlık ve kırgınlıklara son vererek,
kırık gönülleri tamir edelim. Fakir ve muhtaçlara imkânlarımız nispetinde yardım elimizi
uzatarak, paylaşımı hayatımıza yansıtalım.
Çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan
ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan
kalplere, bu gecenin bir şifa olması dileğiyle,
hepinizin Berat kandilini tebrik ediyor, insanlığın barış, huzur ve saadetine, bütün müminlerin de arınmasına, affına vesile olmasını
Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
KAYNAK:
[1] İbn Mâce, Sünen, “İkâmetü’s-salât”, 191.
[2] Zümer, 39/53.
[3] Nûr, 24/31.
Hazırlayan :Ali ERHUN- Finike Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
35
2007 HUTBELERİ
1
31-Ağustos
30 AĞUSTOS’TA DESTANLAŞANLAR
Muhterem Müslümanlar!
Yakın tarihimizdeki Kurtuluş Savaşı,
Türk milletinin dünyada eşine az rastlanan
büyük bir zaferidir. Bu asil mücadele, iman
dolu göğüslerin kahramanca direnişidir.
83. yılını kutlamakla şeref duyduğumuz Zafer Bayramı’nın anlam ve önemini,
bugünlerde daha iyi anlamaktayız. Bir çok
zafer kazandığımız Ağustos ayının son
haftasını “Zafer Haftası” olarak milletçe bir
kez daha kutluyoruz.
Muhterem Müslümanlar!
İnsanlığın barış ve esenliğini temin
etmek Yüce Dinimizin temel ilkelerindendir.
3
lunda savaşa çıkın denildiğinde yere çakılıp ağırlaştınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa
ahirete göre dünya hayatının yararı, pek
az bir şeydir.” (Tevbe 38) buyurmaktadır.
Aziz Mü’minler!
Milletlerin varoluş mücadelesi olarak
nitelendirdiğimiz savaşlarda, şehit ve gazi
olmak bir mü’min için en büyük rütbedir. Bu
ruh, milli metanet ve mukavemeti temsil
eder. Şehit veya gazi olmayı manevi rütbe
saymayan bir millet, düşmana karşı direncini kaybetmiş demektir. Uğrunda canların
seve seve feda edilebileceği değerleri olmayan ve milli onuru bulunmayan toplumlar millet olamazlar.
Şehit ve gazilerimiz, düşman dalgalarının çarparak parçalandığı yalçın kayalara benzerler. Vatanı düşman seline
kaptırmayan yıkılmaz engel, aşılmaz settir
onlar. Vatanın bütünlüğü, onların bükülmez
bilekleri ve yenilmez yürekleri ile korunmuştur.
Bu vesileyle Cennet vatanımızı bizNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Zira, İslam kelimesinin bir anlamı da barıştır. İftiharla belirtmek isteriz ki, barışı
adında bayraklaştırarak insanlığa kucak
açan bir dinin mensuplarıyız. Dinimiz, savaşı ancak vatanın ve milletin mukadderatına yönelmiş tehlikelere karşı mukaddes
bir vazife sayar. “Hazır ol cenge, ister isen
sulh-u salah” sözü bu gerçeğin ifadesidir.
Müslüman Türk Milletinde vatan sevgisi,
onun engin imanının bir yansımasıdır.
Değerli Mü’minler!
Şerefli bir hayat, gerektiğinde vatan,
millet ve mukaddesat uğrunda ölebilmeyi
de gerektirir. Dinimize göre vatan müdafaası ve kahramanlık ruhu, imandaki canlılık, sadakat ve samimiyetin bir sonucudur.
Çünkü kutsal davalardaki sebat ve samimiyetin en içten olanı, can pazarı olan savaş
meydanında belli olur. Cephede ateş hattında savaşarak mücadele edenlerle bundan uzak duranlar asla bir olamazlar.
Nitekim, Dinimiz savaştan kaçmayı,
büyük günah saymıştır. Yüce Allah Kur’an-ı
Kerim’de, “Ne oluyor size ki, Allah yo4
lere kanları ve canları pahasına miras bırakan bütün şehitlerimizi ve Cumhuriyetimizin
banisi, ordularımızın Başkomutanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz.
KAYNAK:
Tevbe 38
2005 Yılı Hutbe Arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
36
2007 HUTBELERİ
1
07 - Eylül
RAMAZANA HAZIRLIK
Muhterem Müslümanlar
Dini ve milli şuurun kuvvetlendiği, insanların birbirlerine daha da müsamahalı
yaklaştığı, kardeşlik, sevgi ve hoşgörü duygularının doruk noktaya ulaştığı Ramazan
ayına yaklaşmanın güzel bir telaşını yaşamaktayız.
Aziz Müminler!
Her anı değerli ve boşa geçmemesi
gereken Müslüman’ın hayatında, ahiret
adına daha kıymetli zaman dilimleri vardır.
Bu zaman dilimlerinin en önemlilerinden
biri de üç aylardır.
Üç aylar diye ifade edilen Recep,
Şaban ve Ramazan ayları, samimi kulların
af ve mağfiretle ödüllendirilecekleri kutsal
zamanlardır. Özellikle Recep ve Şaban ayları, on bir ayın sultanı olarak bilinen Ra3
aydır. Hâlbuki o, amellerin Rabbül Âlemine yükseltildiği bir aydır. Ben oruçlu
olduğum halde amelimin yükseltilmesini
istiyorum” (1) buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
Bu aylar Müslümanların manevi
hasat zamanlarıdır. Özellikle bu aylarda
yapılan samimi dualar ve ibadetler yüce
Allah tarafından kabul edilir. Zira yüce
Allah: “Siz bana dua edin ki ben sizin
dualarınızı kabul edeyim.”(2) buyurmuştur.
Bilindiği gibi Ramazan Ayı, gecesi
ve gündüzü ile bir ibadet ayıdır. Şüphesiz
böyle bereketli bir ay için hazırlık yapmak
gerekir. Mesela bir Müslüman namaz kılmak için abdest hazırlığı yapıyorsa aynı
şekilde Ramazandan önce gelen Recep ve
Şaban Aylarında da Ramazan Ayına hazırlanmalıdır. Geleceği bilinen bir misafir için
pek çok hazırlık yapılırken çok değerli misafir durumundaki Ramazan için hazırlık
yapmak gerekmez mi?
Aziz Müminler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mazan ayına hazırlık dönemidir. Ramazan
ayı ise; fazilet ayı, içinde Kadir Gecesi bulunan Kur’an ayı ve günahlardan silkinmeye vesile oruç ayıdır.
Değerli Müminler!
Üç ayların birincisi Recep Ayıdır. Bu
ayın ilk Cuma gecesine Regaip adı verilmiştir. Regaip gecesi, bağışlanmanın çok
yapıldığı, sevap ve mükâfatların bol bol verildiği gece demektir. Hz. Peygamberin
Yüce Allah’la (cc) görüştüğü ve müminler
için müjdeli haberlerle döndüğü Miraç Gecesi de Recep Ayını süsleyen eşsiz gecelerdendir.
Üç ayların ikincisi olan Şaban ayı
amellerin Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc)
yükseltildiği bir aydır. Bu öneminden dolayı
Hz. Peygamber Şaban ayını genelde
oruçlu geçirmiştir. Kendisine “Ey Allah’ın
Rasülü! Şaban ayında tuttuğun kadar
başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum” diye soran Hz. Üsame’ye şu cevabı
vermişlerdir: “Bu ay Recep ile Ramazan
arasında insanların gaflet ettikleri bir
4
Bu kutlu zaman dilimlerini vesile yaparak günahlarla kirlenmiş ruhumuzu temizleyip aslımıza dönme adına tövbe ve
istiğfarda bulunalım. Bahar temizliği yapar
gibi manevi baharımız için de gönül evimizi
temizleyelim.
Ramazan ayına adım adım yaklaştığımız şu günlerde haftanın belirli günlerini
oruçlu geçirelim. Bol bol Kur’an okuyarak
Kur’an ayı ramazana hazırlık yapalım.Gücümüz yettiğince kaza ve nafile namazları
kılalım. Bu aylar Allah’a, aileye ve millete
karşı sorumluluğumuzun bilincinde olalım.
Haram ve zararlı şeylerden uzaklaşmaya
gayret gösterelim. Hz. Peygamberin şu
duasını bu aylarda dilimizden düşürmeyelim: “Allah’ım Recep ve Şaban Aylarını
bize mübarek kıl. Bizi de hayırlısı ile Ramazan Ayına ulaştır.” (3)
KAYNAK:
Hazırlayan :
Rıdvan KESER Gündoğmuş İlçesi Merkez Cempaşa C. İ.-H.
* Nur 31
1-Nesai, Savm, 70
2-Mümin, 60
3-Ahmed b.Hanbel, 1/259
Firhist’e Geri Dön
37
2007 HUTBELERİ
1
12 - Ekim
RAMAZAN BAYRAMI
Muhterem Müslümanlar!
Mübarek ramazan ayına veda etmiş
ve nihayet bayrama kavuşmuş bulunuyoruz. Kadrini kıymetini bilip değerlendirebildiysek ne mutlu bizlereQ Bize emanet
olarak verilen hayatı ve bereketli günleri iyi
değerlendirerek ebedi mutluluğa ulaşmak
hepimizin özlemi ve hedefi olmalıdır.
Bunun da nasıl elde edileceği, hutbemin
başında okuduğum Ayet-i celilede şöyle
beyan edilmektedir: “Temizlenen, Rabbinin adını anıp ona kulluk eden kimse
kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (1)
Değerli Mü’minler!
Bayram günleri bir aylık nefisle mücadelenin sonunda, artık yiyip içeceğimiz,
meşru ölçüler dahilinde dost ve akrabalarla
sevinçlerimizi paylaşacağımız günlerdir. Bu
günler Müslümanların oruç ve diğer ibadetlerle nefislerini terbiye ettikleri, Allah’ın
3
sevinsin. Mü’min kardeşlerimizle varsa aramızdaki dargınlık ve kırgınlıklar sona ersin.
Sevgi, saygı, af ve müsamaha yolları açılsın.
Değerli Müminler!
Dini duyarlılığımızı ve ibadetlerimizi
sadece bir ayla sınırlandırmayalım. Bilelim
ki Rabbimiz bize verdiği nimetleri, sadece
belirli vakitlerde vermiyor. Daimi nimetler,
daimi şükür ister. Ramazan ayında kazandığımız güzellikleri bu aydan sonra da sürdürelim.
Muhterem Mü’minler!
Bayramlar, birlik ve beraberliğin pekiştiği, dargınlık ve kırgınlıkların giderildiği
müstesna günlerdir. Bayramlar büyüklerin,
yaşlıların, hastaların ziyaret edilerek gönüllerinin alındığı önemli günlerdir. Yine bayramlar, komşularla olan irtibatımızın daha
da güçlendirilmesi, hal ve hatırlarının sorulması gereken günlerdir.
Birbirlerini Allah rızası için ziyarette
bulunanların yüce rabbimizin sevgisine ve
affına nail olacaklarını, ömürlerinin bereketlenip rızıklarının artacağını iki cihan serveri
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
emirlerine riayet etmenin hazzını yaşadıkları sevinç ve şükür günleridir.
Aziz Mü’minler!
İmanımızın sesine kulak vererek
bayramın manevi havasını beraberce teneffüs etmek üzere camilerimize koştuk ve
bir araya geldik. Camiye gelişimiz ve bu
manevi atmosferi birlikte yaşayışımız,
bizde kalıcı güzel izler bırakmalıdır. Bu da
ancak kendimizle baş başa kalarak, nefsimizi hesaba çekerek ve hayatı sorgulayarak ibret almakla mümkündür.
Muhterem Mü’minler!
Bayramı bir tatil anlayışıyla değil,
manasına uygun şekilde değerlendirelim.
Günlük koşuşturmaların telaşıyla arayamadığımız, geçim meşgalesiyle hal ve hatırlarını soramadığımız yakınlarımızı,
dostlarımızı bu bayramda da unutmayalım.
Mümkünse bizzat gidip ziyaret ederek, değilse telefonla arayarak gönüllerini alalım.
Özellikle anne-baba, dede-nine gibi yakın
akrabalarımızın ve yaşlıların dualarını alalım. Verebileceğimiz küçük hediyelerle fakirler, yoksullar, yetimler ve çocuklar
4
efendimiz (sav) şöyle haber veriyorlar:
“Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse Yüce Allah’tan korksun
ve yakınlarını ziyaret etsin ve onları
görüp gözetsin.”(2)
Aziz Cemaat!
Bu mübarek bayram gününde dünyanın çeşitli yerlerinde zulüm ve işkence
altında inleyen insanlar için dualar edelim.
Bu güzel vatanımızda birlik ve beraberlik
içinde yaşama nimetinin önemini hatırlayarak bu vatanı bize emanet eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi de rahmetle yâd
edelim.
Ramazan bayramınızı tebrik ediyor;
ülkemiz, milletimiz ve İslam âlemi için nice
hayır ve güzelliklere vesile olmasını diliyor
bizleri günahlarımızın affedildiği, cennet ve
cemal-i ilahiyye ile müşerref olacağımız
gerçek bayramlara ulaştırmasını yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
KAYNAK:
(1) A’lâ: 87/14-15
(2) Buhari, Cilt 3, Kitabü’l-Büyu’ 13. bab
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
38
2007 HUTBELERİ
1
12 - Ekim
RAMAZANIN KAZANIMLARINI
DEVAM ETTİRMEK
Muhterem Müslümanlar,
Mübarek Ramazan ayını geride bırakıp bugün yeni bir aya girdik. Oruçla beden
ve nefislerimizi terbiye ettik. Bir kere daha
sabrı, yardımlaşmayı ve özveriyi öğrendik.
Gönüllerimizi manevi huzur ikliminde bir ay
boyunca yıkadık. Ramazan ayında namaz
kılma, cemaate devam etme, muhtaçlara
yardım etme ve tevbe etme gibi kazanımlar
elde ettik. Bu duygularla Ramazanda kazandığımız bu güzel değerleri Ramazan sonrasında da koruyup yaşamak oldukça
önemlidir. Zira Allaha karşı sorumluluğumuzsadece Ramazan ayına mahsus değildir.
Aziz Müslümanlar
İnsanın hem maddi hem manevi yönü
vardır. Manevi yönümüzü beslemek için
namaz, oruç, kuran okumak ve Allahı zikretmek gibi manevi gıdalara ihtiyacımız vardır.
3
boyun eğmesini sağlar. Bu nedenle Ramazan dışında da imkan nispetinde oruç tutmalı
ve böylece nefsimizi dizginlemeliyiz.
Mesela, bu gün şevval ayına girdik. Bu ayda
altı gün oruç vardır. Efendimiz (sav) bu altı
gün orucu tutmuş ve bu konuda şöyle buyurmuştur; “Her kim ki Ramazan Orucunu
tutup, altı günde şevval ayından ilave
ederse; yılın tamamını oruçlu geçirmiş
gibi olur.”(3)
Bu ayda kazandığımız güzelliklerden
birisi de; Tevbe etmektir. Tevbe, Allaha yönelmek af dilemektir. Kuranı Kerimde, “...Ey
Mü’minler, hep birlikte Allaha tevbe ediniz
ki, kurtuluşa eresiniz!”(4) buyrulmaktadır.
Müslüman bir hata işlediğinde hemen tevbe
etmeli, tevbeyi yarına bırakmamalıdır. Zira
ölüm ansızın gelebilir. İnsanların tevbeyi ertelemelerinin sebebi; Allahın “Rahmet” ve
“Gafur” sıfatlarına aşırı güvenmeleridir. Halbuki O, aynı zamanda azabı şiddetli olandır.
Bu itibarla Allahın “Rahmet ve azabını” birlikte düşünmeli korku ve ümit arasında yaşanmalıdır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Nasıl haftada bir defa veya yılda sadece bir
ay yiyip içmek suretiyle bedenin maddi ihtiyaçları karşılanmıyorsa, haftada bir cuma namazı kılmak veya yılda sadece Ramazan
ayında ibadet etmekle de manevi ihtiyaçlarkarşılanmış olmaz. Nitekim Cenab-ı Hakkın:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”(1) emri ömür boyu ibadetin devam etmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
İbadetlere devam etmek gibi; iyilik, güzellik, hayır ve yararlı işlerde yardımlaşmakta
dinimizin bir emri ve kamil insan olmanın gereğidir. Dünya tarihinde benzeri görülmemişyardımlaşmanın en güzel örneklerinden biri
de Fıtır Sadakasıdır. Bu, emsali görülmeyen
bir dayanışma örneğidir ve her türlü övgüye
layıktır. Zira hiç bir karşılık beklemeden bir
başkasına yardım ederek müslümanları sevindirmek, Allah katında en güzel işlerdendir
ve günahlarımızın bağışlanmasına vesile olmaktadır. Nitekim Peygamberimiz (sav): “Allaha farzlardan sonra en sevimli olan
amel; Müslümanın kalbine sevinç sokmaktır.”(2) buyurmuşlardır.
Oruç, şehevi gücün meleki güce
4
Muhterem Cemaat
İnsan hata ile günah işleyebilir.
Önemli olan hemen tevbe etmesidir. Tevbeyi
asla Ramazan ayına bırakmamalıdır. Zira
Yüce Allah Kuranı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “Allahın kabul edeceği tevbe, ancak
bilmeden kötülük edip de sonra tez elden
tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder...”(5)
O halde Aziz Mü’minler
Ramazan ayında kazandıklarımızı
daha sonrada devam ettirmeliyiz. Zira ömrün
en hayırlısı; ibadetlere sabır göstererek Yüce
Allahın rızası doğrultusunda sürdürülenidir.
Bu yüzden ibadetlere devam etmeli ve
“Allah katında amellerin en güzelinin az
da olsa devamlı olanı”(6) olduğunu unutmamalıyız.
KAYNAK:
1- Hicr,99
2- Dimyati, El-Metcet er-Rabih,108
3- Müslim,Sıyam
4- Nur,31
5- Nisa,17
6- Müslim,Fezail,75
Hazırlayan: Mustafa Güner
İshaklı Köyü Cami İmam Hatibi Alanya
Firhist’e Geri Dön
39
2007 HUTBELERİ
1
19 - Ekim
TEVBE
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, iyilik ve kötülük konusunda bizleri aydınlatmış, iyiliği emredip
kötülükten nehyetmiş, tercihlerimizde ise
bizi serbest bırakmıştır. Buna karşılık yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı bildirmiş;
iyilikleri ödülle, kötülükleri ceza ile karşılayacağını bildirmiştir. Bunun yanında günah
işleyen kullarına, tövbe ve bağışlanma imkanı da vermiştir. Tevbe, kulun işlediği bir
günahtan pişmanlık duyup, bir daha işlemeyeceğine dair yüce yaratıcıya söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Af dileme
isteği, kulun hatalarından dolayı vicdanında duyduğu rahatsızlıktan ortaya çıkar.
Günahlar, Allah’ın rızası ile kul arasında bir
perdedir. Bu perdenin ortadan kalkması, kişinin yapacağı tevbeye bağlıdır. Sevgili
peygamberimiz (sav), kulların günah iş3
bu pişmanlıktan dönmemek, dil ile istiğfar
etmek, fiilen de günahı terk etmekle mümkün olur. Bunun yanında, kul ve kamu
hakkı içeren konularda tevbenin kabul edilebilmesi için öncelikle hak sahiplerinin
hakkını vermek ya da onlarla helâlleşmek
gerekir. İşte böyle bir tevbe Kur’an’ da içtenlikle yapılan tevbe olarak ifade edilmiş
ve şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler
Allah'a içtenlikle tövbe edin...”[4].
Kıymetli Müminler!
İnsanları hayata bağlayan unsurların başında inanç ve ondan kaynaklanan
ümit gelmektedir. İşte tevbe ve beraberinde
gelen bağışlanma duygusu, günaha dalarak ümidini yitirmiş kişilerin yeniden hayata
bağlanması ve yaşayışında ortaya çıkan
çileli durumlara katlanmasını sağlar.
Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler,
bilerek veya bilmeyerek günah işlediklerinde hemen Allah'a yönelip tevbe etmelidirler. Çünkü Yüce Allah samimiyetle ve
şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri
kabul edeceğini, günahları bırakıp kendine
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
leme ve tövbe etmeleriyle ilgili şöyle buyurmuştur. “Her insan günah işleyebilir.
Günah işleyenlerin en hayırlıları ise
tövbe edenlerdir”[1].
Değerli Müminler!
Tevbe bütün mü’minlere emir ve tavsiye edilen bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ın kendilerini mükellef kıldığı her
hususu, ne kadar gayret etseler de gereği
gibi yerine getiremeyip hata yapabilirler.
Bunun için yüce Rabbimiz: “Ey müminler
hepiniz Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa
eresiniz”[2] buyurmuştur. Sevgili peygamberimiz de, kulların tövbe etmesinden Allah
Teâlâ’nın hoşnut olacağını şu şekilde dile
getirmiştir: “Kulunun tövbesinden dolayı
Allah Teâlâ’nın sevinci, sizden birinizin
ıssız çölde devesini kaybedip de bulduğu andaki sevincinden daha fazladır”[3].
Muhterem Cemaat!
Tevbenin Allah katında makbul olması için; içten gelerek, tam bir ihlasla yapılması gerekir. Bu da kalp ile pişman olup
4
yönelenlerden razı olacağını bizlere açık
bir şekilde bildirmiştir. Zira günahkârlar için
yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Hutbemi,
Şûrâ Süresi 25. ayetin meâli ile bitiriyorum:
“Allah, kullarından tövbeyi kabul eden,
kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı
bilendir”[5].
KAYNAK:
[1]İbn Mâce, Zühd, 30
[2]Nûr, 31
[3]BuhârÎ, Deâvât, 4.
[4]Tahrîm, 8.
[5]Şûrâ, 25.
Diyanet Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
40
2007 HUTBELERİ
1
26 - Ekim
CUMHURİYET YÖNETİMİ
Değerli Müminler!
İslâm dini, Müslümanların sağlam ve
güçlü bir toplum halinde yaşaması için
temel hak ve hürriyetlerde eşitlik, karşılıklı
sevgi, saygı, samimiyet ve din kardeşliği
gibi bazı prensipler koymuştur.
Değerli Kardeşlerim!
Cumhuriyet yönetimi; halkın kendi
kendisini idare ederek, sorumluluğu paylaşma bilinci ve millet şuuruyla yaşamaya
dayanan bir idare biçimidir.
Cumhuriyet, çoğunluk sistemine ve milli
iradeyi temsil etme esasına dayanan, çeşitli kabiliyetlerin ortaya koyulabildiği, düşünce ve inançların serbestçe ifade edilip
yaşanabildiği, istişareye dayalı bir idare
şeklidir.
Dinimizin istişareye büyük önem
3
büyük bir istiklal mücadelesi vererek, namusu saydığı vatanını, düşman işgalinden
kurtarmış, 29 Ekim 1923 tarihinde de Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet kurmuş ve bunu bütün dünyaya ilân etmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Cumhuriyetin temelinde, insanların
dînî inanç ve yaşayışlarında serbest bırakılmaları, dünyevi işlerde ise, vatan ve milletin yararına olacak şekilde düzenlemeler
vardır.
Cumhuriyetin özgürlüğü, kalkınmayı,
fırsat eşitliğini ve hukuk devleti olmayı sağladığını unutmayalım. Bu nedenle, cumhuriyet ruhunu gayesinden saptırmadan,
devletimizi liyakatli ellerde yükseltmek, yüceltmek ve bu mukaddes emaneti bizden
sonraki nesillere, en iyi şekilde devredelim.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bizleri millet olarak ayakta tutan dini,
milli değerlerimizin ve vatanımızın, kıymetini bilelim. Birbirimizi sevelim, birlik ve beraberliğimizi daima koruyalım.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
verdiğini görmekteyiz. Yüce Rabbimiz Âl-i
İmran, suresinin 159. ayetinde Sevgili Peygamberimize hitaben, "Yapacağın işleri
halkla istişare et, karar verince de artık
Allah'a güven. Doğrusu Allah kendisine
güvenenleri sever,”(1) buyurarak bizlere
de istişareyi emretmektedir.
Peygamberin dahi, insanlarla istişareye çağırılması, halkın iradesine verilen
değeri gösterir. Sevgili Peygamberimizin
uygulamalarında, halkın idareye katıldığı,
onların görüşlerine yer verilerek, çoğunluk
görüşünün esas alındığı görülmektedir.
Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılması; Hendek Savaşı’nda Medine'nin etrafına hendek
kazılması gibi kararlar hep istişare sonucu
alınmıştır.
Cumhuriyet ise bu uygulamaları öngören
bir idare şeklidir.
Muhterem Mü'minler!
Asil milletimiz, istiklâl ve hürriyetini,
vatan ve mukaddesatını korumak için; Gazi
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde
4
Cumhuriyetimizin 84. yıl dönümü vesilesiyle, bizlere bu güzel vatanımızı emanet eden şehitlerimizi rahmetle analım. Bu
günlere ulaşmamızda emeği geçen kahraman ecdadımızı şükran ve rahmetle yad
eder, Cumhuriyet bayramınızı tebrik ederim.
KAYNAK:
1 Âl-i İmran, 3/159.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
41
2007 HUTBELERİ
1
KOMŞULARIMIZ
02 - Kasım
Değerli Müslümanlar!
İnsan, yaratılışı ve ihtiyaçları gereği,
toplum halinde yaşamaya mecburdur. Zira o,
imtihan alanı olarak nitelendirilen dünya hayatında, hemen her an sıkıntı ve problemlerle
karşı karşıya kalabilmektedir. Bu sorunlar, kişisel gayret, imkân ve yeteneklerle aşılamayabilir. İşte bu noktada, farklı imkân ve
yetenekleri bir arada barındıran topluma olan
ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Ailemiz ve akrabalarımızdan sonra problemlerimizin çözümünde yardımına başvuracağımız en yakın
dostlarımız komşularımızdır. Ahlakî erdemlere sahip, insanî değerlere saygılı, başkalarının haklarını, namus ve şerefini en az kendi
3
uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya,
idare ve himayeniz altında olanlara iyi
davranınS” [1] âyeti, yüce Yaradan’a kullukla beraber başta ana-baba olmak üzere
toplumun diğer kesimleriyle birlikte komşularımızla da iyi ilişkiler kurulmasını bir görev
olarak vurgulamaktadır. Bu bakımdan komşuya iyilik etmek, sevinç ve üzüntüsünü paylaşmak, ondan gelebilecek bazı sıkıntılara
sabredebilmek, onları olgunlukla karşılamak
dinimizin gereğidir. Sözleri ve örnek yaşantısıyla bizlere hayat veren, insanlık ve kulluk
bilincimizi güçlendiren Sevgili Peygamberimizin, “Cebrail komşuya (iyilik konusunda) o
kadar çok tavsiyede bulunuyordu ki, ben
komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”[2], “Kim Allah’a ve Resûlüne iman
ediyorsa, komşusuna iyilikte bulunsunS”.[3] hadisleri, gönüllerimizde yer etmelidir. Rahmet Peygamberi (s.a.v) bir
hadislerinde de üç kere; “Vallahi iman etmiş
olmazS” buyurdu. “Kim Ey Allah elçisi?
denildi. O da “Komşusu şerrinden emin
olmayan kimse (iman etmiş olmaz).”[4]
şeklinde cevap verdi.
Değerli Müslümanlar!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
hakları, namus ve şerefi kadar kutsal ve dokunulmaz kabul eden güvenilir, dürüst
komşu, dünya hayatının önde gelen nimetlerindendir. İnsanın, sevincini paylaşabileceği,
keder ve üzüntüsüne ortak görebileceği komşularının olması gerçekten büyük bir bahtiyarlıktır. Buna karşılık, geçimsiz, güven
vermeyen, ahlakî erdemlerden yoksun bir
komşu, hemen hiçbirimiz tarafından arzulanmaz. İlhamını Yüce Dinimizden alan ecdadımızın, “Ev alma, komşu al” sözü, sevgi ve
saygı, güven ve dürüstlük, yardımlaşma ve
dayanışma gibi faziletlerin unutulmaya yüz
tuttuğu günümüzde daha da bir anlam ifade
etmektedir.
Saygıdeğer Müminler!
Dinimiz İslâm, fert ve toplum olarak
hayatımızın hemen her kesiti ile ilgili hayat ve
fazilet yüklü ilke ve mesajlar içermektedir.
Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan
komşuluğun önemi üzerinde dinimiz, hassasiyetle durmuş ve komşuluk ilişkilerine dair hayatî prensipler getirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de,
“Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi
ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya,
4
Bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmamızın sonucu birbirimizle ilişkilerimizin zayıflayıp hatta kaybolma noktasına geldiği
çağımızda kalabalıklar içinde yalnızlaşıyoruz.
Babanın, evladından, evladın aile ocağından,
komşunun komşudan kaçmaya çalıştığını
üzüntüyle müşahede etmekteyiz. Halimizi soracak, bir nebze olsun dertlerimizi paylaşacak
babaları, evlatları, komşu ve dostları her
zaman ararız. Derya içinde susuzluk çekmek
misali, kalabalıklar içinde yalnız kalmak ne
kadar da acıdır. Birbirimizin derdini dert edinmediğimiz, huzur ve mutluluğumuzu umursamadığımız, günümüzde, mesajları ile
paylaşımı imanımızla temellendiren, “Ben”i
“Biz” yapan Dinimizin, rahmet kaynaklı şu
çağrılarına kulak verelim: “Komşusu açken
kendisi tok yatan gerçek mümin değildir”[5], “Kendi nefsiniz için arzuladığınızı
mümin kardeşiniz için de arzulamadıkça
olgun mümin olamazsınız”[6]
KAYNAK:
[1]Nisa,36.
[2]Buhârî, Edeb, 28;Müslim, Birr, 140-141.
[3]Müslim, İmân, 77.
[4]Buharî, Edeb, 29;Müslim, İmân, 73.
[5]Hakim. Müstedrek, II, 15, Beyrut 1990.
[6]Buharî, İman, 7; Müslim, İman, 71-72.
2005 Yılı Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
42
2007 HUTBELERİ
1
HASET
09 - Kasım
Değerli Müminler!
Kardeşlik temeline oturtulmuş İslâm
toplumunda sevgi, şükür ve kanaat gibi
güzel hasletler vardır. Kin, haset, dedi
kodu, gıybet, sû-i zan gibi ahlakî zaafların
olgun Müslüman’ın hayatında yeri yoktur.
Dilimizdeki karşılığı, çekememezlik olan
haset, insanları mutsuz ve huzursuz eden
bu tür manevî hastalıklar arasında yer almaktadır.
Muhterem Kardeşlerim!
Haset duygusunun kişiyi ne denli
tahrip ettiğini Peygamber efendimiz: “Bir
kulun kalbinde imanla haset bir arada
bulunmaz.”(1), “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder”(2) mealindeki hadisleriyle açıkça
ortaya koymuştur. Gerçekten de, kin ve
haset, önemli sosyal problemlere yol açan
3
hasetçinin şerrinden Allah’a sığınılmasını
(4) tavsiye etmiştir.
Müminin elinden ve dilinden hiç
kimse zarar görmez. O etrafına faydası dokunun bir kişiliğe sahip olup hiç kimsenin
iyilikte geri kalmasını istemez. Aksine o, iyilikte yarışır, ileri gidenleri takdir eder ve onlara gıpta ile bakar. Bu tür güzel
davranışları olan Mü’minler, haset duygusuna kapılmazlar. Çünkü onlar, hasedin,
ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi kulun işlemiş olduğu güzel amelleri yok edeceğinin
bilincindedir.
Muhterem Müslümanlar!
Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek,
kanaatkar olmak, nimetleri çalışarak elde
etmek, toplumda bireyler arasında sevgi,
şefkat ve dostluğun pekişmesini sağlamak
gibi islam ahlakının kazandırdığı güzel nitelikler sayesinde haset duygusu yok edilebilir.
KAYNAK:
1- Nesâî, Cihad, 8.
2- Ebû Davud, Edeb, 44;İbn Mâce, Zühd, 22.
3- Buhâri, Edeb, 57, 58;Müslim, Birr, 24, 28, 30, 32.
4- Felak, 113/5.
2004 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ahlakî zaafların önde gelenlerindendir. Kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlamayı hedefleyen İslâm, doğal olarak bu unsurları
zedeleyecek olan her türlü davranışı da yasaklamıştır. Din kardeşliğinin ve toplumsal
birlikteliğin teşkili için öngörülen temel davranışlar, bir hadiste şu şekilde sıralanmıştır: “Dedikodu yapmayın, başkalarının
kusurlarını araştırmayın, birbirinize
haset etmeyin, birbirinizle insani ilişkilerinizi kesmeyin, kin gütmeyin. Ey
Allah’ın kulları kardeş olun!”(3)
Aziz Müslümanlar!
Haset, insanı rahatsız eden bir doygudur. Haset eden kişiler, ruhî enerjilerini
boşa harcarlar, bu yüzden de çoğu kere
hayatta başarılı ve mutlu olamazlar. Onların hayatlarına hasede dayalı eylemler
hakim olur. Gönlü haset ateşiyle yananlar,
hem kendi rahatlarını bozar, hem başkalarını rahatsız ederler. Bununla da kalmaz
ilahî takdire boyun eğmedikleri için günahkâr olurlar. Yüce Allah, her zaman okuduğumuz “Felak” suresinde haset ettiği vakit
4
Firhist’e Geri Dön
43
2007 HUTBELERİ
1
ÖLÜM GERÇEĞİ
16 - Kasım
Muhterem Müslümanlar!
Her insanın dünyada yaşayacağı belirli
bir süresi vardır. İnsanoğlu da her canlı gibi sınırlı bir ömre sahiptir. İnsan beden ve ruhun
birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimize canlılık ve hareket veren ruhtur.
Allah’ın takdir ettiği zaman gelince, ruh bedenden ayrılır. Bu olaya ölüm denir. Ölüm, her
canlı için takdir edilen bir hakikattir. Allah’tan
başka her şey ölümlüdür. Eğer ölümden kurtulup sonsuza kadar yaşamak mukadder olsaydı,
hiç şüphesiz buna en layık olan peygamberler
olurdu. Oysa alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz (SAV) bile bu dünyadan göç etmiştir. Bu gerçeği cenabı Allah şöyle
açıklar. “Muhakkak sen de öleceksin, onlar
da ölecekler.”(1) Bu ayeti kerimede ölüm gerçeğinin herkese uğrayacağını ve herkesin
3
mayan bir zamanda aniden gelir.
Aziz Müminler!
Her canlı Cenab-ı Allah’ın izniyle yaşar
ve ölür. Yaşaması ve ölmesi insanların kendi
elinde olmayan bir olaydır. Yüce Allah’ın iradesine kimse karşı çıkamaz. O bir kimsenin ölümüne hükmetmiş ise, derhal yerine gelir. Ölüm
hayatın bir gerçeği olup, ondan kaçış mümkün
değildir. Allah’tan başka bütün yaratılmışlar fanidir. Hepsinin ömrünün bir sonu vardır. Şüphesiz ki ölüm geride kalanları üzüntü içinde
bırakan bir olaydır. Müslüman, inancın gereği
olarak kendisine ulaşan bu haber ve olaylara
karşı sabırlı olmalıdır. Nitekim Kur’anda insanın bazen acı üzüntülerle imtihan edildiği haber
verilmektedir. “And olsun ki sizi biraz korku
ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (5) Başka bir ayetinde; “Eğer Allah
insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı yer yüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar
erteler.” (6)
Aziz Cemaat!
Geçen gün sevabı ve hatasıyla gitmiştir. Geçen günleri geri getirmek mümkün olmamakla birlikte, yarını yaşacağımıza dair bir
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bunu tadacağını ifade etmektedir. Başka bir
ayeti kerimesinde “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın
karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa
o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya
hayatı ise aldatma metâından başka bir şey
değildir” (2) Buyrulmaktadır.
Aziz Müminler!
Ölüm, yok olmak demek değildir. Geçici
olan bu dünya hayatından sonsuz olan ahiret
hayatına bir geçiştir. Bu geçişte Allah’a karşı
görevini yapanlar için ölüm, daha yüksek hayata kavuşmak için açılan bir kapıdır. İnsan hayatının belli bir süresi vardır. Bu sürenin
sonundaki vakte ecel denilmektedir. Eceli
gelen herkes bu dünyadan irtihal edecektir. Nitekim sonradan yaratılan her şey fanidir. Bu
konu Cenab-ı Allah tarafından “Her Milletin
belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi
ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler” (3) şeklinde ifade edilmektedir. Başka
bir ayetinde; “Nerede olursanız olun, sağlam
kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir.”(4) buyrulmaktadır. Bu ayetlerden
anlaşılacağı gibi ecel kaçınılmaz bir son, acı da
olsa apaçık bir gerçektir. Hiç tahmin ve umul4
garantimiz de yoktur. İnsan ancak içinde bulunduğu anı değerlendirme imkanına sahiptir. Ve
bu anı fırsat bilerek ahiret için hazırlık yapmak
zorundayız. Cennetle müjdelenen Hz. Ömer’in
yüzüğünün kaşına; “Ölüm sana vaiz olarak
yeter, Ey Ömer.” (7) hadisi şerifine yazdırmış olması ibret verici ve ilgi çekicidir. Allah
Kur’an-ı Kerimde, “O, Allah ki hanginizin
daha güzel işler yapacağını sınamak için
ölümü ve hayatı yarattı.” (8) şeklindeki buyruğu ölüm ve hayatın yaratılış sırrını çok açık
bir şekilde gözlerimizin önüne sermektedir.
Hutbemi Peygamber efendimizin hadisleri ile bitirmek istiyorum. “Ölülerimize (ölmek
üzere olan hastalarınıza) kelime-i tevhidi telkin ediniz.” (9) “Akıllı kimse bu dünyada
kendini sorgulayan ve ölüm sonrası için çalışandır. (10) “SÖyleyse ey basiret sahipleri
ibret alın.”(11)
KAYNAK:
DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR
1- Zümer (30)
2- Ali İmran (185)
3- A’raf (34)
4- Nisa (78)
5- Bakara (155)
6- Nahl (61)
7- Miras 4.-288
8- Mülk (2)
9- Müslim Cenaiz 1,2 tirmizi cenaiz 7.3.306
10- Tirmizi Kıyame- 26,4,638
11- Haşr (2)
Firhist’e Geri Dön
44
2007 HUTBELERİ
1
23 - Kasım
ÖĞRETMENE SAYGI
Muhterem Müslümanlar!
Bilinçli bir toplum oluşturmayı önemli
bir gaye edinen yüce dinimiz İslam, ilim,
eğitim ve öğretime büyük bir ehemmiyet
vermiştir. Tecrübe yoluyla fertlerde istenilen
düşünce ve davranış değişikliklerini meydana getirme çabası olan eğitim bütün
peygamberlerin üstlendiği en büyük görev
olmuştur. “Allah beni bir Muallim olarak
gönderdi” diye kendisini tanıtan İslam
peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v)’e yüce
Allah tarafından verilen ilk emir “oku” ol3
geri kalmış, her taraftan kuşatılmıştır.
Tarihte Medeniyet hamlesini gerçekleştiren bütün toplumlar, bu sıçramayı ilim
ve alimler tarafından gerçekleştirmiştir.
Kur’an-ı Kerimin; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayetini temel düstur
edinen ilk Müslümanlar medeniyet hamlesini bu sayede gerçekleştirmişlerdir. Eğer
günümüz Müslüman toplumları böyle bir
Medeniyet sıçraması gerçekleştirmek istiyorlarsa dini ve fenni ilimleri ayırmaksızın
alimler, bilginler yetiştirmeli ve onları takip
etmelidir.
Değerli Kardeşlerim!
Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de
“Kitap ve Hikmet öğreten bir peygamber
göndermekle Allah Müminlere büyük bir
lütufta bulunmuştur” buyurularak, peygamberin varisi olan alimlere desteğin ve
saygının gösterilmesi istenmektedir. Allah’ın bu lütfuna Müslümanların şükrü; eğitim kurumlarını yaygınlaştırmak, ilme
rağbeti artırmak, yeni nesillerin eğitimi için
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
muştur. Bu emirle kendisinden varlık alemini okumaya tabi tutması istenmiştir.
Bunun gibi yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de bilimi teşvik eden, alimi öven onlarca ayeti kerime mevcuttur.
Sevgili Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam; ilme, okumaya,öğrenmeye büyük önem vermiş; ilmi
kadın-erkek her Müslümana farz kılmış,
ilim rütbesini en büyük rütbe olarak kabul
etmiştir. Terbiyesini yüce Allah’tan almış
olan ve kendisini bir Muallim olarak tanıtan
sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v) kendisine varis olarak alimleri seçmiştir. Görevi; insanda iyiye ve güzele yönelebilecek bütün yetenekleri bularak
ortaya çıkarmak, hayatı anlamlı kılmak ve
topluma rehberlik etmek olan alimler maalesef günümüz Müslüman toplumları tarafından bir sporcu veya bir oyuncu kadar
dahi tanınamamakta, sahiplenilememektedirler. Nitekim bunun bir sonucu olarak
İslam alemi maddi ve manevi bakımdan
4
çalışmak ve alimlere sahip çıkmaktır. Unutmayalım ki her iki dünyanın kurtuluşu kişinin kendisi ve rabbini tanımasına bağlıdır.
Bu da ancak ilim ile mümkündür.
KAYNAK:
1- Halis Ayhan, Eğitime Giriş ve İslamiyet’in Eğitime getirdiği
Değerler, Damla yy. İst. 1982, s, 12-13
2- İbn Hanbel, c.3, s. 328
3- Zümer, 9
4- Ali İmran, 164
DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR
Firhist’e Geri Dön
45
2007 HUTBELERİ
1
30 - Kasım
CEMAATLE NAMAZ KILMANIN
ÖNEMİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah; Kur’an-ı Kerim’de insanı kendisine iman ve ibadet etmesi için yarattığını bildirmektedir. İmandan sonraki en önemli ibadet ise
namazdır.
İman, insanın Rabbi’ni bilip O’nun karşısında boyun eğerek itaat etmesi, namaz ise bu
boyun eğişin fiili bir ifadesidir.
Namaz, günde beş vakit olarak Mü’minlerin üzerine farz kılınmıştır. Böylelikle insan,
günde beş defa günlük hayatın akışını durdurarak Allah’ın huzuruna çıkmaktadır.
Muhterem Müslümanlar!
Namazın cemaatle kılınması her ne
kadar farz kılınmamışsa da farza yakın bir müekked sünnet olarak takdir olunmuştur. Kur’an’da
şöyle buyrulmuştur: “ Rükû edenlerle beraber
rükû edin.”1 Bu ayette Müslümanların bir arada
namaz kılmaları vurgusu yapılmış ve Müslümanların birlik beraberlik ve kardeşlik içinde Yüce Al3
“Rablerinin çağrısına icabet ederler; namazı
kılarlar; işleri aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. Bir
zûlüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirlerine yardım ederek kendilerini savunurlar.” Bu
ayeti kerimeden Müslümanların, cemaat halinde
namaz kılan, böylece birlikte olma ve beraber hareket etme şuurunu kazanan, istişare ederek yapacakları faaliyetleri kararlaştıran, Allah yolunda
maddi fedakârlıklarda bulunan, zûlüm ve baskılara karşı direnen organize bir topluluk olduğunu
anlıyoruz.
Cemaat ile namaz arasındaki sıkı bağı
daha iyi anlamak için Cuma, cenaze, bayram namazı gibi namazların ancak cemaatle kılınabileceğini hatırlamamız yerinde olacaktır.
Yüce Allah Saff sûresi 4. ayeti kerimede
de “Allah, kendi yolunda kurşunla kaynatılmış
binalar gibi saf bağlayarak çarpışanları
sever.” Buyurarak Müslümanları birlikte hareket
etmeye çağırmaktadır.
Muhterem Müslümanlar!
Camiler İslam’ın ilk yıllarından itibaren
Müslümanların fikren ve fiilen eğitildikleri mekânlar olmuştur. Buralarda Müslümanların ihtiyaç
duyduğu dini ve dünyevi konular işlenmiş ve camiler adeta birer eğitim yuvası haline getirilmiştir.
Bu ise ancak Müslümanların cami ve cemaate
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lah’a ibadet etmeleri tavsiye edilmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v) ise Müslümanları
cemaatle namaz kılmaya teşvik etmiş ve cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletli olduğunu
açıklamıştır.2
Resulullah (s.a.v.) cemaate gelmeyenlerle ilgili olarak: “Bir kişiye namazı kıldırmasını
emretmeye, sonra da çıkıp cemaati terk edenleri tenkit ederek onların evlerini ateşe vermeye neredeyse niyetlenmiştim.”3 Gibi sert
ifadeler kullanarak evlerinde vakti olduğu halde
cemaatle namaza gelmeyen Müslümanları sert
bir şekilde uyarmıştır.
Kur’an’ın ilk nazil olan surelerinden Fatiha suresinde de –ki onsuz namaz olmaz- cemaatle namaz kılmaya işaret edilmektedir. Fatiha
suresinde geçen “Ancak sana ibadet eder ve
ancak senden yardım dileriz”(4) ayeti ile “bizi
dosdoğru yola ilet” ayetinde tekil değil çoğul bir
siga kullanılmış ve Allah u Teala, mü’minlerden
fert olarak değil cemaat olarak dua etmelerini istemiştir. Bu ayet-i kerimelerle Allah u teala, daha
İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlara artık ben
değil, biz olma şuurunu telkin etmiştir.
Yüce Allah, mü’minlerin bazı özelliklerini
açıkladığı Şura sûresi 38 ve 39. ayet-i kerimelerde ise şöyle buyurmuştur:
4
devam etmeleriyle mümkün olmuştur. Bu eğitim
yuvalarında herkes Kur’an ve sünnet çerçevesi
içerisinde görüş beyan edebilmiş ve bu konuda
tam bir fikir özgürlüğü oluşmuştur.
Camilerde günde beş vakit bir araya
gelen Müslümanlar birbirleriyle tanışır, konuşur,
ısınır ve kaynaşırlar. Birbirlerinin problemlerinden
haberdar olur, sevgi ve merhametle yardımlaşırlar.
Camide sosyal dayanışmayı güçlendiren
çok önemli bir husus da ekonomik ve sosyal statüleri ne olursa olsun insanların aynı safta omuz
omuza namaz kılmalarıdır. Bu mekânlarda zengin-fakir, amir-memur, güçlü-zayıf ayırımı söz konusu değildir.
İnsanların, giderek yalnızlaştığı günümüzde, Müslümanların cemaat namazları vesilesiyle günde birkaç kez bir araya gelmesi ne
büyük bir rahmettir. Camiinin ve cemaatle namaz
kılmanın, saf düzeninin, Müslümanların kalbi
bağlarının güçlenmesinde çok önemli bir yeri vardır. Öyleyse cami ve cemaate devam ederek, bu
rahmet deryasından istifade etmeye gayret edelim.
KAYNAK:
1- Bakara -43
2- Müslim: Salat, Buhari: Ezan
3- Buhari: Ezan, Müslim: Mesacid
4- fatiha-5
DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR
Firhist’e Geri Dön
46
2007 HUTBELERİ
1
07 - Aralık
MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERE
SAHİP ÇIKMAK
Muhterem Müslümanlar!
Milletleri ayakta tutan millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik
beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamasını ve milli kimliğiyle tarih
sahnesinde yerini almasını sağlamaktadır.
Milletler, söz konusu değerleri gelecek kuşaklara aktardığı oranda varlıklarını sürdürebilirler. Tarih, bize milli ve manevi
değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip milli şahsiyetlerini kaybedenlerin dünya coğrafyasından
silinip yok olduklarını göstermektedir. Bu
yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, inanç, ahlak ve milli değerleri yok et3
uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça
parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte
bunları, sakınasınız diye Allah size emreder"(1) Sevgili Peygamberimiz (a. s.) de
bizleri ahlakî çöküntüye neden olabilecek,
birlik ve beraberliğimizi bozacak başka milletlerin örf ve adetlerini benimsemekten sakındırmıştır.
Aziz Müslümanlar!
Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı altında düzenlenen eğlence ve
toplantıların kültür ve geleneğimizde yeri
yoktur. Bu tür eğlencelerde içilen içkilerden, oynanan kumarlardan ve israf boyutundaki harcamalardan en çok insanlığın
düşmanı şeytan ve gönüldaşları hoşnut olmaktadır. Ayrıca milli ve manevi değerlerimize ters düşen bu tür eğlence ve adetler,
kültürel tahribata yol açmakta, bizleri biz olmaktan çıkartmakta ve millî kimliğimizden
uzaklaştırmaktadır.
Allah ve Resulünün razı olmayacağı
davranışlar yerine geride bıraktığımız yılların muhasebesini yapalım. Yoksulluk ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
meyi ilk hedef olarak seçmektedirler.
Değerli Müslümanlar!
B
ugün dünyanın karşı karşıya kaldığı
vahşi kapitalizm, hiçbir manevi değere
saygı göstermemekte ve etkisi altına aldığı
toplumlarda milli ve ahlaki değerleri yok etmektedir. Asırlarca bu bölgede huzuru sağlamış olan ecdadımızın torunları da bu
felaketten nasibini almış; başka milletleri
körü körüne taklit eder hale gelmiştir. İçki,
kumar, fuhuş yaygınlaşmış, zina normal bir
davranış olarak algılanmaya başlanmıştır.
Bizi maddeci toplumlardan ayıran sevgi,
saygı ve fedakârlık duygularımız yok olmaya yüz tutmuştur. “Ya rabbi! Elden
ayaktan düşmeden, muhannete muhtaç
olmadan emanetini al” diye dua edenlerin
sayısı az değildir. Yüce Allah’ın dosdoğru
yolu bırakılmış başka yollara sapılmıştır.
Oysaki Yüce Allah, bizlere dini ve ahlakî
prensiplere sahip çıkarak kimlik ve şahsiyetimizi korumamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "İşte bu din, benim dosdoğru
yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara
4
zulüm altında inleyen kardeşlerimizi düşünelim. Her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlak
Yüce Rabbimizin azabından ve sevgisini
kaybetmekten kaçınalım. Tarih sahnesinden silinmek istemiyorsak, milli ve manevi
değerlerimizi yok olmaktan kurtaralım.
KAYNAK:
(1) En'am, 6/153
DİYANET HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR
Firhist’e Geri Dön
47
2007 HUTBELERİ
1
14 - Aralık
HAYVANLARA MERHAMET
Muhterem Müslümanlar !
Yüce Allah, hiçbir varlığı, gereksiz
yere yaratmamıştır. Bütün varlıklar, Allah’ın
varlığının delili, yer yüzünün ziyneti ve süsüdür. Cenab-ı Allah, yeryüzünde yaratılan
farklı türdeki hayvan ve bitkileri, insanlığın
hizmetine sunmuştur. Nitekim Yüce Allah
bu hususta şöyle buyurmaktadır : “Sizin
için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için
bunda ibret vardır.”(1) O halde insanın
hizmetine sunularak kendisine emanet edilen bu varlıklara merhamet nazarıyla bakılmalıdır.
Aziz Müminler!
3
Hayvanlara iyilikle muamelede
sevap olup olmadığı konusundaki bir soru
üzerine Sevgili Peygamberimiz, “Shayat
sahibi her canlıya yapılan iyilikten dolayı sevap vardır.” (4) buyurmuştur. Ayrıca
Hz. Peygamber (a.s.), hayvanların dövülmesi, aç- susuz bırakılması, zevk için avlanması, yavrularının telef edilmesi,
dövüştürülmesi, hedef haline getirilmesi ve
güçlerini aşan ölçüde yük vurulması gibi
kötü muameleleri hiçbir zaman tasvip etmemiştir. Bu tür davranışlarda bulunanları
ise; “Bu dilsiz hayvanlar hakkında
Allah’tan korkun”(5) diyerek uyarmıştır.
Değerli Müminler!
Bütün canlılara karşı merhamet edilmesi konusunda Sevgili Peygamberimiz
(a.s.): “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler
yeryüzündekilere karşı merhametli olun
ki, semâda bulunanlar da size rahmet
etsinler..." (6) buyurmuştur. Bu itibarla,
hayvanların haklarına saygılı olalım, onlara
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Merhamet duygusu, insanı insan
yapan erdemlerden biri ve İslam inancının
gereğidir. Kur'an-ı Kerim'de, “Muhammed
Allah’ın elçisidir. O’na tabi olanlar da
birbirlerine karşı çok merhametlidirlerS”(2) buyurularak buna dikkat çekilmiştir. Merhamet, sadece insanlara yönelik
olmayıp, çevremizdeki bütün canlıları kuşatmalıdır. Zira Yüce Allah, başta insan
olmak üzere bütün canlılara karşı merhametli davranılmasını emretmiş; insana yapılan zulüm ve haksızlığa razı olmadığı
gibi, hayvanlara da zulüm edilmesine razı
olmamıştır. Hayvanlara yapılan eziyet ve
kötü muamele, dinimizin öngördüğü rahmet
prensibiyle bağdaşmaz.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.), kedisini hapsederek açlıktan öldüren kadının
Allah’ın rahmetinden uzaklaştığını; buna
karşılık susuzluktan ölmek üzere olan bir
köpeğe su vererek onu ölmekten kurtaran
kişinin günahlarının bağışlandığını haber
vermektedir.(3)
4
eziyet etmeyelim, onlara merhametli olalım. Can taşıyan her mahlukata karşı yapılan iyiliklerde sevap olduğunu
unutmayalım.
KAYNAK:
1- Nahl, 16/13.
2- Fetih, 109/29.
3- Buhârî, Şirb, 9,Edeb, 27;Müslim, Selam, 153.
4- Müslim, Selâm, 41.
5- Ebu Davud, Cihad, 44.
6- Tirmizi, Birr 16; Ebû Dâvud, Edeb 58.
DİYANET 2005 HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR
Firhist’e Geri Dön
48
2007 HUTBELERİ
1
20 - Aralık
KURBAN BAYRAMI
Muhterem Müslümanlar!
Bugün, vatanımızda iman dolu gönüllerle, sağlık sükun ve huzur içinde Kurban Bayramını idrak etmiş bulunuyoruz.
Yalnız bizler değil, İslam alemindeki milyonlarca Müslüman, îman etmenin, Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v.)’in yolunda bulunmanın sevinci içinde, bu büyük günü kutluyor. Bugünlerde yüz binlerce Müslüman,
büyük bir coşku ve heyecan içinde kıblegahımız olan Kâbe-i Muazzama etrafında
tavaf edip Yüce Allah’a hamd ü senada bulunarak hac farizasını yerine getiriyor.
Bayramlar sevinçlerin paylaşıldığı, gönüllerin coştuğu, kalplerin yumuşadığı, akraba
ve komşuların ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı ve ikramların yapıldığı
mutlu günlerdir.
3
Aziz Müminler!
Bayram günlerini, günahların bağışlanması için bir fırsat olarak değerlendirelim, büyüklerimizi mümkünse ziyaret
ederek, değilse telefonla arayarak onların
dualarını alalım Annemizi, babamızı, büyüklerimizi, komşu, dost ve akrabamızı ziyaret ederek gönüllerini hoş edelim.
Çocuklarımıza göstereceğimiz sevgi ile onlara bayram sevincini yaşatalım.
Yüce Rabbimizin ve sevgili Peygamberimizin emir ve öğütlerine uyarak, bayramlarda mâli imkanlarımız nispetinde
yoksul kardeşlerimize yardım edelim, yetimleri sevindirelim, kestiğimiz kurbanların
etinden yoksullara da vererek onların da
bayram sevincini yaşamalarına vesile olalım. Varsa aramızdaki dargınlıklara son verelim. Hastaları ziyaret edip onlara şifalar
dileyelim. Ahirete göçmüş olan büyüklerimizi, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı hayırla
yad edelim.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Mü’minler!
Kurban bayramında Allah’a yakın
olmak niyetiyle mukim ve zengin olan her
Müslüman kurban kesmelidir. Çünkü hem
Kur’ân’da hem de sevgili Peygamberimizin
Sünnetinde kurban kesmeye önemle vurgu
yapılmıştır: Yüce Rabbimiz Kevser suresinin ikinci âyetinde “Rabbin için namaz kıl
ve kurban kes” buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise, “Ademoğlu, kurban
bayramı gününde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış
olmaz” hadisi ile bu ibadetin ne derece faziletli olduğunu ifâde etmiştir (Tirmizî,
Edâhî, 1). Her ibadette olduğu gibi kurban
ibadetinde de ihlaslı olmak ve yalnız Allah’ın rızasını gözetmek temel prensiptir.
Nitekim Yüce Allah, “Onların etleri ve
kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat, O’na
sizin takvanız ulaşır...”[Hac, 22/37] buyurarak bu prensibe işaret etmektedir.
4
Bu duygularla mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, milletimizin birlik ve
beraberliğine, tüm insanlığın huzur ve sükuna vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz
ederim.
KAYNAK:
2004 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır
Firhist’e Geri Dön
49
2007 HUTBELERİ
1
21 - Aralık
HELAL VE HARAM DUYARLILIĞI
Aziz Mü’minler!
İrade sahibi insan için esas olan,
iradesini serbest olarak kullanabilmesi, dilediği gibi davranabilmesidir. Ancak davranışlara hiçbir sınırlama getirilmemesi
halinde hayatın çekilmez bir hal alacağı da
açıktır. Bu sebeple, insanlara dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamanın yollarını gösteren dinimiz İslam, bazı şeyleri ve
davranışları yasaklamış, bazılarını ise serbest bırakmıştır. Allah’ın açıkça yasakladığı
şeylere “haram”, yasaklamayıp serbest bıraktığı şeylere de “helal” diyoruz. Mesela,
başkasının malını gasp etmek, faiz alıp
vermek haram, ticaret ve alış veriş yapmak, çalışıp kazanmak helal; zina etmek
3
ısrar etmek büyük günahtır. İşlenen haramdan bir an önce vazgeçilmeli, pişmanlık
duyup tövbe edilmelidir. Allah’ın açıkça
haram kıldığı bir şeyin helal; helal kıldığı
bir şeyin de haram olduğunu söylemek,
Allah korusun, insanı dinden çıkarır. Bu konuda bilgili ve hassas olmamız gerekiyor.
Aziz Mü’minler!
Haram ve helal konularında duyarlı
olmak, bizi yaratan, ilim ve kudreti ile takip
ve kontrol altında bulunduran Allah'a olan
imanımızı kuvvetlendirir ve zinde tutar.
Buna karşılık helal-haram çizgisine dikkat
etmeden yaşanan bir hayat, fıtratın sağladığı iyiye yönelme eğilimlerini köreltir. Kötü
ve zararlı eğilimlerin önünü açar; İnsan çok
kere sebebini anlayamadığı bir huzursuzluğa ve mutsuzluğa düşer.
Haram-helal konusunda göstereceğimiz hassasiyetin önemini ortaya koyması
açısından şu hadis-i şerif oldukça dikkat
çekicidir:
“Helal bellidir, haram bellidir. Bu ikisinin
arasında bir çok kişinin bilmediği şüpNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
haram, evlenip yuva kurmak helaldir. Bir
başka ifade ile, Allah’ın emir ve yasaklarına
uymamak haram; yasaklamadığı konularda
dilediğince davranmak helaldir.
Muhterem Müslümanlar!
Dinin getirdiği yasaklar ve kısıtlamalar hayatı zorlaştırmaya değil; kolaylaştırmaya yöneliktir. “Allah size kolaylık diler,
zorluk dilemez”(1) ayeti bu gerçeği ifade
etmektedir. Hayatımızın verimini azaltan ve
bize zararlı olan şeyleri Kur'an, “kötü ve çirkin” diye nitelerken; sahip olduğumuz insanî değerleri korumamızı sağlayan, bizi
yücelten şeyleri de “güzel ve temiz” diye nitelemektedir.
Haramlar Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır. Yüce Allâh, “..Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa şüphesiz kendine
zulmetmiş olur.”(2) buyurmaktadır. Allah’ın haram kılmış olduğu şeylerden,
kendi bakış açımızla “küçük” diyebileceklerimiz de, “ciddi” gördüklerimiz kadar önemsenmelidir.
Bile bile haram işlemek, haramlarda
4
heli şeyler vardır. Kişi bunlardan sakınırsa dinini, onur ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden
kaçınmayanlar, koruluğun kenarında
hayvanlarını otlatan kimse gibidir. Kolladığı hayvanların her an koruluğa dalması mümkündür. Dikkat edin her
hükümdarın bir koruluğu vardır, Allah’ın
koruluğu da haram kıldığı şeylerdir...”(3)
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz, helalinden kazanıp meşru
ve mubah yerlere harcamamızı ve aşırılıktan kaçınmamızı emretmektedir. Nitekim
Kur’an-ı Kerîm’de: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin,
yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım
kimin üzerine inerse o muhakkak helak
olur”(4) buyurulmaktadır.
KAYNAK:
1-Bakara, 2/185.
2-Talak, 65/1.
3-Buhârî, İman, 39.
4-Tâhâ, 20/81
2005 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır
Firhist’e Geri Dön
50
2007 HUTBELERİ
1
28 - Aralık
HESAP VERME ŞUURU
VE HAYATA YANSIMASI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah içinde yaşadığımız bu
dünyayı ve üzerinde bulunan bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir
gün gelecek bu dünyadan ve üzerinde bulunanlardan hiçbir eser kalmayacak., yani
kıyamet kopacaktır. Bundan sonra yine
bütün insanlar yeniden diriltilecek ve mahşer denilen toplanma yerine çağrılacaklardır. Burada herkes Allahın huzuruna
çıkarılacak ve dünyada yaptıklarından hesaba çekilecektir.
Aziz Kardeşlerim!
İnsan bu dünyadaki kısacık hayatını
yaşarken sonsuz bir hayat olan ahiret hayatını düşünerek yaşamalıdır. Dünyayı ahiretin tarlası gibi kullanabilmelidir. Çünkü
3
olmadık şeyler isteyen kimsedir.’’ (3)
Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Ebu Bekir ve
Ömer’e şöyle dedi: ‘‘ Nefsim elinde olan
Allaha yemin ederim ki, kıyamet günü
nimetlerden mutlaka sorgulanacaksınız’’
(4). ‘‘Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği
zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük
değildir.’’ (5). Hesap verme şuuruyla yaşayan ve bunu hayatına yansıtan şuurlu fertler bu düşünce ve davranışları neticesinde
bir çok fayda elde ederler. Zaten Allah’ın
yasakladığı fiiller, insana dünyada da zararlı olan fiillerdir. Mesela Allahın yasakları
denince ilk akla gelen içki, kumar, fuhuş,
hırsızlık gibi kötülükler insana en başta
dünya hayatında zarar veren fiillerdir. Ahiret inancına sahip olan kişi bu fiilleri işlediği
takdirde Allah katında hesaba çekileceğini
ve ceza çekeceğini düşünür. Dolayısıyla
kimsenin görüp görmemesine bakmaksızın
bu fiilleri işlemekten kaçınır. Bu dikkat ve
duyarlılık onun ve yaşadığı toplumun düzenli, huzurlu bir hayata kavuşmasını sağ-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kişi bu dünyada en küçük bir iyilik ya da kötülük yapsa onu muhakkak karşısında bulacaktır. Ahirette : ‘‘Oku kitabını! Bu gün
hesap sorucu olarak sana nefsin
yeter’’(1) denilecek ve böylece hesaba çekilecektir. Hesaba çekilmeden önce adımlarımızı dikkatle atmamız ve hesabını
veremeyeceğimiz işlerden uzak durmamız
hususunda Yüce Allah bizleri şöyle uyarmaktadır: ‘‘Ey iman edenler! Allaha karşı
gelmekten sakının ve herkes, yarın için
önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allaha karşı gelmekten sakının.
Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla
haberdardır.’’ (2)
Aziz Cemaat!
Hesap verme şuurunun yani ahiret
inancının hayatımıza yansımasının dünya
ve ahiret hayatımız için sayılamayacak faydaları vardır. Bunları açıklamadan önce
Peygamber (s.a.v) Efendimizin şu sözlerine kulak verelim: ‘‘ Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası
için hazırlanan kimsedir. Aciz kimse ise,
nefsanî arzularına tabi olan ve Allahtan
lar.
4
Dünyada gizli ve açık işlenen bütün
suçlar ahiret gününde ortaya çıkarılıp tartılacaktır. İyilik ve kötülükler çok hassas olan
adalet terazisinde tartılacaktır. İnsan yaptıklarının karşılığını görecek ve dünyada ne
ekmişse onu biçecektir. İlahi adalet yerini
bulup, hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.
Hutbemi sevgili Peygamberimizin şu
hadis-i şerif mealiyle ile bitiriyorum: ‘‘Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allahın huzurundan
ayrılamaz:
-Ömrünü nerede geçirdiğinden,
-Vücudunu nerede yıprattığından,
-Malını nereden kazanıp nereye
harcadığından,
-İlmi ile amel edip etmediğinden.’’
(6)
KAYNAK:
1-İsra,17/14
2-Haşr,59/18
3-Tirmizi,Kıyame,25 (IV,638)
4-Müslim,Eşribe,140,(II,160)
5-Tirmizi,Zühd,43,(IV,558)
6-Tirmizi,Kıyamet,1,(IV,612)
2004 Yılı Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır
Firhist’e Geri Dön
51
Download
Study collections