2010 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 01 Ocak - Dinimizde Sağlığın Önemi - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 08 Ocak - Kaynaklarımız ve Kamu Malları - İmadettin Aydın-İmam Hatib-Gündoğmuş 15 Ocak - Hutbenin Toplum Eğitimindeki Rolü - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 22 Ocak - Meleklere İmam - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 29 Ocak - Cami Adabı - Mehmet Seven-Alanya Vaizi 05 Şubat - Şans Oyunları ve Kumar - N. Fethi Yalçınkaya-Alanya Mahmutlar Vaizi 12 Şubat - İslamda Komşuluk İlişkileri - Mustafa Atun-Serik Müftüsü 19 Şubat - Mevlit Kandili - Hüseyin Uysal-Konyaaltı Müftüsü 26 Şubat - Alkol ve Madde Bağımlılığı - Enes Müslümoğlu-Gündoğmuş Müftüsü 05 Mart - Dini Bir Teşkilat Olarak Diy. İşl. Başk. - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 12 Mart - İstiklal Marşı ve m. AKİF - Bekir Ağlamaz-Antalya Merkez Vaizi 19 Mart - Çanakkale Zaferi - Diyanet Hutbe Arşivi 26 Mart - Değişen Dünyada Yaşlılarımız - Ş. Hanım Altuner-Antalya Müftü Yardımcısı 02 Nisan - Tabiata ve Çevreye Sorumlulluklarımız - DİB Hutbe Arşivi 09 Nisan - İhsan - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 16 Nisan - Kutlu Doğum - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 24 Nisan - İslam ve Çocuklarımız - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 30 Nisan - İnsan ve Toplum Güvenliği - Yusuf Drmiryürek-Döşemealtı Müftüsü 07 Mayıs - İslamda Aile ve Önemi - Saliha Manca-İl Vaizesi 14 Mayıs - Gençlik Bir Milletin Geleceğidir - Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü 21 Mayıs - Abdest ve Temizlik - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 28 Mayıs - Fatih ve Fetih - Ahmet Bayer-Gazipaşa Müftüsü 04 Haziran - Kitaplara İman - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 11 Haziran - Üç Aylar ve Regaib - Şaban Erdiç-İl Vaizi 18 Haziran - Çocuklarımız ve Din Eğitimi - Ebubekir Tatlı-Gazipaşa Vaizi 25 Haziran - Kulluğun İmtihanı: SABIR - Şerife G. Bilgi-İl Vaizesi 02 Temmuz - Miraç Kandili - Havva AKGÜL-İl Vaizesi 09 Temmuz - Dünyevileşme - Ayşe Yarar-Stajyer Vaize 16 Temmuz - Allahın Varlığı - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 23 Temmuz - Berat ve Tevbe - DİB Hutbe Arşivi 30 Temmuz - Toplumsal Felaket: Fuhuş - Suat Altunkuş-Aksu Müftüsü 1 06 13 20 27 Ağustos - Ramazan Ayına Girerken - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü Ağustos - İbadet Hayatımızda Orucun Yeri - Saliha Manca-İl Vaizesi Ağustos - İslamın Köprüsü Zekat - Ş. Hanım Altuner-Antalya Müftü Yardımcısı Ağustos - İman Mücadelemiz ve Zaferler - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 03 Eylül - Kuranı Kerim ve Kadir Gecesi - Şaban Erdiç-İl Vaizi 09 Eylül - Ramazan Bayramı - Şaban Erdiç-İl Vaizi 10 Eylül - Amellerde Süreklilik - Galip Akın-Muratpaşa Müftüsü 17 Eylül - Kardeşlik ve Dayanışma - Saliha Keleş-İl Vaizesi 24 Eylül - İslamda Hoşgörü ve Kardeşlik - Mehmet Yaman-Kumluca Müftüsü 01 Ekim - Hayatımızda Cami ve Din Görevlisinin Yeri - Yasir Ateş-Kaş Müftüsü 08 Ekim - İslamda Adalet - DİB hutbe Arşivinden 15 Ekim - Gönül Aydınlığımız NAMAZ - N.Gül Bilişmek-İl Vaizesi 22 Ekim - Hac İbadeti - Adem Oyan-İbradı Müftüsü 29 Ekim - İstişarenin Önemi - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 05 Kasım - Vekalet Yoluyla Kurban - DİB Hutbe Arşivinden 12 Kasım - Şükür - Ş. Hanım Altuner-Antalya Müftü Yardımcısı 16 Kasım - Kurban Bayramı - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 19 Kasım - Rüşvet - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü 26 Kasım - Faiz Haramdır - Ebubekir Tatlı-Gazipaşa Vaizi 03 Aralık - Bir Kutlu Yolculuk: HİCRET - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi 10 Aralık - Boşanma - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi 17 Aralık - Mevlanada Kuran ve Hz Peygamber Sevgisi - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 24 Aralık - Ahiret Hayatı - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 31 Aralık - Alkol ve Uyuşturucunun Zararları - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA 2 2010 HUTBELERİ 1 01 - Ocak DİNİMİZDE SAĞLIĞIN ÖNEMİ Değerli müminler! Yeryüzü ölçeğinde en şerefli, diğer varlıklara göre farklı kabiliyet ve imkanlarla donatılan insan, aynı zamanda zayıf yaratılmıştır. O, yetersiz ve yanlış beslenme, stres vb. sebeplerle gücünü ve direncini kaybedebilir, gözle görülemeyen küçücük mikroplara yenilip hastalanabilir. İnsan, kendisine sayısız nimetler verilmesine rağmen çoğu kez onların farkına varamadan ve şükrünü yerine getiremeden hayatını sürdürür. Sevgili peygamberimiz (sav) “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunlardan gafildir; Onlar, sıhhat ve boş vakittir” (1) buyurarak sağlık nimetine dikkat çekmiştir. Diğer bir hadis-i şeriflerinde de “Allah’tan sağlık dileyin; Çünkü hiçbir kimseye imandan sonra sıhhatten daha hayırlı nimet verilmemiştir” (2) buyu3 Hastalıklardan korunmanın diğer yolu ise bulaşmayı önlemektir. Başka koruyucu tedbirler yanında, Hz peygamberin “Bir yerde tâun varsa oraya girmeyin, oradaysanız çıkmayın” (5) emrindeki karantina uygulaması bugün modern tıbbın da uyguladığı önemli bir koruyucu hekimliktir. Bu arada Hz Peygamberin güreş, yüzme, atıcılık gibi bizzat ilgilendiği sporların sağlık için önemi tekrar vurgulanmalıdır. Değerli müminler! Her türlü tedbire rağmen rahatsızlık halinde elbette tedavi olunmalıdır. ‘Tevekküle aykırıdır’ veya ‘günahlara kefarettir’ düşüncesiyle tedaviden uzak kalmak İslam’ın tevekkül anlayışına aykırıdır. Hz peygamber “Ey Allahın kulları tedavi olun. Zira Allah her derde deva yaratmıştır; ancak yaşlılık hariç” (6) buyurmuş, bizzat kendileri meşhur tabiplere gitmiş, sahabeyi de yönlendirmiştir. Sağlıklı olanların hastaları ziyareti, dertlerini paylaşarak moral vermeleri tedavide çok mühimdir. Böylelikle hem hastanın 2 Firhist’e Geri Dön rarak sağlığın ne derece önemli olduğunu bildirmişlerdir. Çoğunlukla rahatsızlanınca ya da hasta birini görünce sağlığın önemini anlarız. Kanuni’ni ne güzel söylemiş: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” Değerli müminler! Dinimizin sağlık konusundaki emirlerini iki kısımda ele alabiliriz: Bunlardan biri sağlığı koruma diğeri ise hastalanınca tedavi olmadır. Korunma ile alakalı hususları kısaca hatırlatmakta fayda vardır. Başta temizlik gelir ki, risaletin ilk günlerinde inen “elbiseni temizle” (3) ayeti temizliğin önemine işaret etmektedir. “Temizlik imanın yarısıdır” (4) hadis-i şerifi, İslam’ın bu konudaki özlü bir ifadesidir. Birçok hastalığın, özellikle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yayılan ve ölümlere sebebiyet veren H1N1 virüsünden korunmanın, bilim adamlarınca en etkili yolunun temizlik olduğunun ifade edilmesi, dinimizin bu evrensel emrinin önemini daha da anlaşılır kılmaktadır. 4 iyileşmesine katkıda bulunulur hem de “Bir mümin, hastayı akşam ziyaret ettiğinde sabaha kadar, sabah ziyaret edince akşama kadar 70 bin melek onun için istiğfar eder, cennette kendisine meyveler hazırlanır” (7) hadis-i şerifindeki müjdeye nail olur. Ancak hastanın durumuna göre doktorların alacağı tedbirlere mutlaka uyulması gereği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Hutbemi şu hadis-i şerif ile bitirmek istiyorum: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin: Ölüm gelmeden önce hayatın, yaşlanmadan önce gençliğin, hastalanmadan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin ve fakirlikten önce zenginliğin” (8) KAYNAK: 1) Buhari; Rikak, 1. 2) Mervezi; Müsned-i Ebi Bekr 3) Müddessir; 3. 4) Müslim; Teharet,1. 6) Buhari tıp 30 7) Hamidullah; İslam Peygamberi, C:1, s.104. 8) Mişkatü’l-Mesabih; nr:5174 HAZIRLAYAN: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 3 2010 HUTBELERİ 08 - Ocak 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife olarak yeryüzüne göndermiştir. Gökte ve yerde ne varsa hepsini onun emrine âmâde kılmıştır. Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder” (1) buyrulmaktadır. Dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur. Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan vazifelerimiz oluşturmaktadır. Bunun yanında kendimize ve diğer varlıklara, ailemize, komşularımıza ve toplumumuza karşı sorumluluklarımız vardır. Muhterem kardeşlerim! Allah-u Teâlâ’nın bizlere bahşetmiş olduğu bir nimet ve imkânı ihtiyaca göre en güzel şekilde kullanmalı, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere gerektiği kadar sarf etmeli, her hal ve şartta bu duruma özen gösterilmelidir. Zira israf ve lüks, toplumun ekonomisini zaafa uğratır. Kalkınmayı engeller ve kötü örnek teşkil ettiği için toplumda ve bireyler arasında huzursuzluklara neden olur. Değerli Müminler! Toplumsal görevlerimizin başında kamu mallarını korumak ve haksız yollardan gelir elde etmemek gelmektedir. Kamu hakları ve kişinin topluma karşı vazifeleri, öneminden dolayı ibadetler gibi Allah hakkı olarak kabul edilmiştir. Bu haklar af ve sulh gibi bir yolla 3 4 1 KAYNAKLARIMIZI VE KAMU MALLARINI DOĞRU KULLANALIM düşürülemez, kaldırılamaz veya değiştirilemez. Toplumdaki bütün fertlerin, bu hakların koruma ve kollanmasında sorumluluğu vardır. Kamuya ait her türlü eşyayı, gereksiz yere sarf edilen elektrik ve suları özel bir itina ile kullanmamak; akaryakıt, enerji ve işgücü israfına sebep olmak; üzerimize aldığımız vazifeyi zamanında ve olması gereken şekilde yapmamak da büyük bir sorumluluktur. Değerli Müminler! Enerji kaynaklarımızı ve özellikle yaşamın ana unsuru olan sularımızı itinalı kullanmazsak bir gün çok büyük sıkıntılarla karşılaşacağımızı unutmamalıyız. Fert, aile ve toplum olarak bizlere düşen görev ülkemizin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından en güzel şekilde faydalanmaktır. Örneğin ampuller tasarruflu olanlarıyla değiştirilebilir, bozuk musluklar tamir edilebilir, bu hususta tüm bireyler ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. toplum en iyi şekilde bilinçlendirilebilir. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum. “Gerçekten saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (2) KAYNAK: 1 Kıyame 36 2 İsra 27 HAZIRLAYAN: İmadettin AYDIN Gündoğmuş Merkez Yeni Camii İmam-Hatibi Firhist’e Geri Dön 4 2010 HUTBELERİ 1 15 - Ocak HUTBENİNTOPLUMEĞİTİMİNDEKİROLÜ Muhterem Mü’minler! Hutbe, en basit bir ifade ile “birilerine bir şeyler söylemek” demektir. Cuma namazının sıhhat şartlarından birisi olan hutbe ile haftada bir gün aynı mekanda toplanan mü’minlerin başta dini konular olmak üzere birçok konuda aydınlatılması söz konusudur. Mahlûkatın ve nihayetinde insanın birçok kabiliyetlere sahip olarak yaratılışı cuma günü tamamlanmıştır. Bu günde bütün mü’minler, kendilerine bahşedilen sayısız nimetlere şükrün bir gereği olarak bir araya gelip namaz ve hutbe ile Allah’ı anmaktadırlar. Cuma suresinde geçen “Allah’ın zikrine koşunuz”(1) ayetinden maksadın ‘cuma namazı ve hutbe’ olduğu bildirilmiştir. Peygamber (sav) bu nedenle hutbelere ‘zikir’ demiştir. Muhterem Müslümanlar! Kısa ve özlü bir hutbenin İslam’ı anlatmada ne kadar etkili ve önemli olduğu bilinen bir gerçektir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de; 3 Yüce dinimizin; kutsal vatan topraklarının müdafası, şehitlik ve gazilik ruhunun canlı tutulması, vatan ve millet sevgisi etrafında oluşmuş hayatî ilkeleri Müslümanlara hep hutbe ve vaazlar yoluyla bu minber ve kürsülerden aktarılmıştır. Gazi M.Kemal Atatürk’ün Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde halka yaptığı hitabe, hutbenin toplum dayanışmasında oynadığı rolü göstermesi bakımından önem arz eder. Kıymetli Kardeşlerim! Cuma namazının bir parçasını teşkil eden hutbenin varlığı, fıkhen geçerliliği veya en güzel şekilde iradı için bazı şartlar aranır. Bunlar hutbenin rükünleri, şartları ve sünnetleridir. Hutbenin sünnetlerini terk etmek mekruh olduğu gibi, hutbe okunurken konuşmak, konuşan birini uyarmak tahrimen mekruhtur. Cami disiplinini bozması sebebiyle hatip ile cemaatin soru cevap şeklinde konuşması hoş karşılanmamıştır. Hutbe dinleyenlerin sağa sola bakmaları, selam verip almaları mekruhtur. Hutbe, namazdaymış gibi susularak dikkatlice dinlenir. Hutbe okunurken, namaz kılmak mekruhtur. Bu nedenle, camiye geç girilmişse cumanın ilk sünnetini farzdan sonra eda edilmelidir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön “Hatırlat çünkü hatırlatmak mü’mine fayda verir”(2). “Rabbinin yoluna hikmetle, mev’ızai hasene (güzel öğüt) ile davet et. Onlarla en güzel olan mücadele yolunu tut”(3) buyurmuştur. Hz. peygamber, Medine’ye hicreti esnasında ‘Ranuna’ vadisinde ilk Cuma namazını ashabıyla birlikte kılmıştır. Bu cumadan başlamak üzere, hayatının sonuna kadar her cuma namazından önce ‘hutbe’ adı verilen konuşmalar yapmıştır. Hutbe şart olmasaydı kimi zaman onu terk ederek farz olmadığını gösterirdi. Hatta Hz. peygamber yeni gelen ayetleri hutbe tarzında ashabını toplayarak aktarmıştır. Değerli Mü’minler! Bir yıl boyunca bayram ve cuma günleri çeşitli konularda sunulan hutbeler yediden yetmişe Müslümanlar için bir yaygın eğitim özelliği taşımaktadır. Hutbe toplumun eğitim ve öğretiminde birçok sosyal, ekonomik, ahlaki, coğrafi, tarihi ve siyasi konularda bilinç sahibi olmasını sağlar. Hutbenin; doğruların kaynağından öğrenilmesinde, birlik ve beraberliğin sağlanmasında, kardeşliğin pekiştirilmesinde büyük katkılar sağladığını görmekteyiz. 4 Hutbede peygamberimizin ismi geçtiği zaman bile salâvat getirilmeyerek hutbenin dikkatlice dinlenmesi tavsiye edilmiştir. Hutbenin saygılı bir şekilde dinlenmesi hakkında Muaz bin Enes el- Cüheni (r.a) şöyle demiştir: “Allah’ın Rasulü, cuma günü imam hutbe okurken, dizlerini dikerek iki elini birleştirip oturmayı men etti”(4). Sevgili Kardeşlerim! Bilgi ve kültürel zenginliğe sahip olmak ve cumanın faziletinden istifade edebilmek için hutbeleri ibadet şuuru içerisinde dikkatlice dinlemeliyiz. Hutbemi şu hadis-i şerif ile bitiriyorum: “Bir kişi güzelce abdest alır, cuma namazına gider, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, abesle iştiğal etmiş olur”(5). KAYNAK: 1 Cuma;9. 2 Zariyat;55. 3 Nahl;125. 4 Riyazü’s- Salihin;C:3, s: 307, nr:1705 5 Müslim;Cuma 27. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 5 2010 HUTBELERİ 1 MELEKLERE İMAN 22 - Ocak Muhterem Mü’minler! Bugünkü hutbemizin konusu ‘Meleklere İman’dır. Sözlükte “haberci, elçi, güç ve kuvvet” anlamlarına gelen melek; Allah’ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nurani ve ruhani varlıktır. Kur’an-ı Kerim’de meleklere imanın farz olduğunu bildiren birçok ayet vardır. Bunlardan birisi de “Peygamber (sav), Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettilerQ”(1) ayetidir. Değerli kardeşlerim! Meleklerin gözle görülemez, duyu organlarıyla algılanamaz varlıklar oluşu, inkâr edilmeleri için bir gerekçe olamaz. Onların gö3 maktadır. Mikail (as); kâinattaki tabii olayları ve yaratıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir. İsrafil (as)’ın görevi ‘sur’a üflemektir. İsrafil (as); ‘sur’a iki kez üfleyecek; ilkinde kıyamet kopacak, ikincisinde ise tekrar diriliş meydana gelecektir. Azrail (as) ise görevi ölüm sırasında canlıların ruhunu almak olduğu için ‘melekü'lmevt’ (ölüm meleği) adıyla anılmıştır. Nitekim Secde suresinin 11. ayetinde; "De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz" (3) buyrulmaktadır. Muhterem Müslümanlar! Kiramen Kâtibin; insanın sağında ve solunda bulunan iki meleğin adıdır. Sağdaki melek iyi iş ve davranışları, soldaki ise kötü iş ve davranışları tespit etmekle görevlidir. Bu melekler kıyamet günü hesap sırasında yapılan işlere şahitlik de edeceklerdir. Kur'an'da şöyle buyrulmaktadır: "İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarınızı yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın" (4). Münker ve Nekir; ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melek vardır. Bu iki Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rünmeyişleri, insan gözünün onları görebilecek kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Bu sebeple onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı ayetler ve sahih hadislerdir. Onun ötesinde bir şey söylemek mümkün değildir. Kıymetli Müslümanlar! Melekler nurdan yaratılmış, yemek, içmek, erkeklik, dişilik, evlenmek, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlık gibi fiillerden ve özelliklerden arınmış varlıklardır. Melekler Allah'a isyan etmezler, Allah'ın emrinden çıkmazlar, asla günah işlemezler, hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Melekler, son derece süratli, güçlü ve kuvvetli varlıklardır. Allah'ın emir ve izniyle çeşitli şekil ve kılıklara bürünebilirler. Cebrail (a.s) Hz. peygambere ashabtan ‘Dihye’ (ra) şeklinde görünmüş, bazen de kimsenin tanımadığı bir insan şeklinde gelmiştir. Değerli Mü’minler! Melekler görevleri açısından şu gruplarda incelenebilirler: Cebrail (a.s); dört büyük melekten biridir. Allah tarafından vahiy getirmekle görevlidir. Kur’an-ı Kerim’de; "...Kur'an'ı Rabbinden hak olarak ‘Ruhulkudüs’ indirmiştir"(2) buyrul4 melek kabirde ölüye, "Rabbin kim? Peygamberin kim? Kitabın ne?" diye sorular yönelteceklerdir. Cennet ve cehennemdeki işleri yürütmekle görevli meleklerden başka, insanın kalbine doğruyu ve gerçeği ilham etmekle, namaz kılanlarla birlikte Fatiha suresinin bitiminde "âmin" demek, her gün sabah ve ikindi namazlarında müminlerle olmak, Kur'an okurken yeryüzüne inmek, sokakları ve yolları dolaşıp zikir, Kur'an ve ilim meclislerini arayıp bulmakla görevli melekler de vardır. Ayrıca müminlere, özellikle de bilgin olanlara rahmet okumak, sadece Allah'a hamd ve secde etmekle görevli olanlar da bulunmaktadır. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği artırmayı yapar. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir" (5) KAYNAK: 1. Bakara;177. 2. Nahl; 16/102 3. Secde:11 4. Kâf 50/17-18 5. Fâtır 35/l Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 6 2010 HUTBELERİ 1 CAMİ ADABI 29 - Ocak Muhterem Müslümanlar! Kâinatın efendisi Hz. peygamber (sav), Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde onun ilk faaliyeti Medine’ye bir mescit yapmak olmuştur. O zamandan itibaren birlik ve beraberliğin sembolü cemaatle namaz ve onun mekanı olan cami önem kazanmıştır. Camiler, Müslümanların tarihteki ayak izleridir. Medeniyet, zihniyet dünyamızın toplum üzerinde yansımasıdır. Biz Müslümanların zihniyetini, hayata bakış tarzını cami temsil eder. Cami, şehrin merkezidir. Hayat, hakikat ve medeniyet onun kubbesi altında birleşmiştir. Müslüman cami merkezli bir zihin dünyasına sahiptir. Böylelikle cami kubbesi altında idrak edilen hakikat, gök kubbe altında medeniyete dönüşmektedir. Müslümanlar her camiyi Kabe’nin bir şubesi olarak telakki etmişler ve benzer saygıyı bütün camilere göstermişlerdir. Bu ko3 sini dışarıda bırakarak girmelidir. Yüce Allah (c.c.)’ın; “Ey Ademoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin)Q” emrinden hareketle maddi ve manevi temizliğe dikkat ederek, düzgün ve temiz bir kıyafetle camiye girmelidir. Camiyi iki rekat namazla selamlamalı, faydasız şeyler konuşulmamalıdır. İlahi huzurda olduğunu -bir an olsun- aklından çıkarmamalıdır. Cami içerisinde yaptığı her davranışı ibadet bilinciyle yapmaya özen göstermelidir. Değerli Kardeşlerim! Camiler insanların bir arada bulunduğu mekânlardır. Bu açıdan ortak sorumluluklarımız vardır. Camilerimizi, şadırvan, tuvalet, bahçe gibi müştemilatını temiz kullanmak konusunda sadece görevliler değil; hepimiz hassas olmak zorundayız. Çıplak ayakla ve kirli çorapla camiye girmemeliyiz. Sevgili peygamberimiz (sav) insanları rahatsız edecek kokularla camiye gelmeyi yasaklamıştır. ‘İnsanları rahatsız etmek’ yasaklandığına göre bu cümleden hareketle namaz için saf çizgilerini kullanmalı, cemaatin geçeceği yerde namaza durmamalı, zaruret bulunmadıkça ön saflardan başlamak suretiyle camideki yerimizi al- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nuda Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz mescitler Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” Sevgili Peygamberimiz (sav) de; “mescitler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Oraları ziyaret edenlere ikramda bulunmak Allah (c.c.)’a kalmıştır” buyurarak caminin ve orada ibadet etmenin önemine işaret etmiştir. Aziz cemaat! Camilerin bu kadar önem arz etmesi, onlara karşı bir takım ortak sorumluluk taşımamızı zorunlu kılmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sav) mescide girerken ‘Allah’ın adıyla giriyorum’ anlamında besmele çektikten sonra Allah’ın rasulüne ‘selamet’ dilenmesi konusunda bize örnek olmuş ve “Ey Allah’ım benim günahlarımı affet, bana merhamet kapılarını aç” şeklinde dua ederek mescide girmiştir. Onun bu davranışı ve camileri ‘Allah’ın evleri’ olarak nitelendirmesi, her şeyden önce camiye edeple, dua ile ve kulluk şuuru içinde girilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir. Müslüman camiye, dünyadaki makam ve mevkiini, dünyevî hırslarını, kendisinin yaratanla bağlantısına engel her türlü düşünce4 malıyız. Namaz esnasında gerek kendimizin gerekse cemaatin huzurunu bozmaması için kesinlikle cep telefonunu kapalı tutmalıyız. Değerli Müslümanlar! Camiye ve Allah-ü Teâlâ’nın diğer sembollerine saygı, Allah’a olan saygının göstergesidir. Camiye saygı; onu temiz kullanmakla, ibadet edenlere saygı göstermekle, onu imar etmekle olur. Cami imar etmenin bir anlamı da ona cemaat olmaktır. Zira cemaatsiz cami saygıdan mahrumdur. Cami insanla değer kazanır. İçinde insan olmadıktan sonra binanın ne kıymeti olabilir? Hutbeme bir Hadis-i şerif mealiyle son vermek istiyorum: “Kim sabah-akşam (beş vakit) camiye gider gelirse, Allah Teâlâ o kimseye her gidip gelişinde cennette yeni bir ikram hazırlar.” KAYNAK: 1. 72 Cin, 18 2. Beyhaki, Şuabu’l-İman, VI/456 3. Tirmizi, Salat,121 4. 7 A’raf, 31 5. Müslim, Mesacid, 18 6. Bu konuda bkz: 22 Hac 32 7. Beyzavî, Envâru’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vîl, II/427 8. Buhari, Ezan, 37; HAZIRLAYAN: Mehmet SEVEN Alanya İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 7 2010 HUTBELERİ 1 05 - Şubat ŞANS OYUNLARI VE KUMAR Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam dünya ve âhiret mutluluğunu engelleyen; kişisel, ailevî ve toplumsal huzursuzluklara sebep olan, insan’ın Allah’a olan tevekkül inancını zayıflatan kumarı ve onun türevleri olan şans oyunlarını yasaklamıştır. Yüce Allah, Mâide Suresi’nin 90 ve 91. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?" buyurmuştur. Değerli Müslümanlar! Adı ne olursa olsun bir tarafın ka3 bir gelire sahip olması dikkat çekicidir. Değerli Mü’minler! Gıda, giyim, hatta sağlık gibi temel harcamaların düştüğü bir toplum içinde talih oyunlarına harcanan paranın rekor kırması, düşündürücü ve ürkütücü değil midir? Maddi sıkıntı içinde olan kişilerin umutlarını şans oyunlarına bağlaması muhtemeldir. Oysa Müslüman’ın sadece maddi zorluklar karşısında değil, her dönemde umudunu Allah’a bağlaması daha doğru olmaz mı? Bu çerçevede Rabbimiz Kuran’ı Kerim de; “(mü’minler) yalnız Allah'a dayanıp güvensinler” buyurmaktadır. Şans oyunlarına umut bağlamak yerine Allah’a güvenilip dayanılması tevekküle çok daha uygundur. Değerli kardeşlerim! Dinimizin haram saydığı kumar ve şans oyunlarına umut bağlamayalım. Kazancımızı çalışarak, emek vererek, sebeplere sarılarak helal yollardan elde edelim. Peygamberimiz (s.a.v) in şu sözünü unutmayalım: “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir.” Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön zandığı ve diğer tarafın kaybettiği her türlü oyun kumardır. Bu çerçevede toto, loto, at yarışı, hemen kazan, piyango vb. şans oyunları birer kumar çeşididir. Ne yazık ki günümüzde kumar hastalığının ilk basamağı niteliğinde olan şans oyunları gittikçe yaygınlaşmaktadır. Devlet Denetleme Kurulu’nun, 2008 yılında yaptırdığı araştırma, yılda 6 milyar liranın üzerinde bir kaynağın şans oyunları sektörüne aktarıldığını göstermiştir. Hakikaten araştırmadan çıkan sonuçlar ürkütücüdür: * Türk halkı şans oyunlarına bir aylık dönemde ortalama 6 saat 6 dakika ayırmaktadır. * Ayda ortalama 8 kez internette paralı oyunlar oynamakta, 7 kez at yarışına, 7 kez “iddaa”ya para yatırmaktadır. Yasal 18 yaş sınırının altında kalan kişilerin yarısından fazlası şans oyunları oynamaktadır. * Türk halkının yüzde 9'u şans oyunlarına ayda 150 lira ve üzerinde harcama yapmaktadır. Öte yandan 150 lira ve üstü bir parayı şans oyunlarına yatıran grubun yüzde 35.6'sının açlık sınırı olan 730 liralık 4 KAYNAK: 1- Sabah Gazetesi; 21 Şubat 2009 2- Âl-i İmrân; 3/122, 3- Buhari; Büyû,15. Hazırlayan: Nazif Fethi YALÇINKAYA Alanya / Mahmutlar Vaizi Firhist’e Geri Dön 8 2010 HUTBELERİ 1 12 - Şubat İSLAMDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ Değerli Mü’minler! Allah (c.c) yarattığı eşsiz kâinatı, yeryüzündeki halifesi olan insanın emrine ve hizmetine sunmuştur. Bununla birlikte kendisine kulluk yapmamızı, başta insan olmak üzere diğer varlıkların da hukukunu gözetmemizi emretmiştir. Bunların başında ana-baba, akraba ve komşuluk hukuku gelmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık olarak bütün bu ilişkilere ihtiyaç duyar. Aziz Kardeşlerim! Bizler gerek iş gerek sosyal hayatımızı düzenlerken komşuluk ilişkilerimizin nasıl olacağına dair düşünceler taşırız. 3 darda kaldığında yardımına koşmak, bir nimete kavuştuğunda tebrik etmek, bir musibetle karşılaştığında teselli etmek, yaptığı işlerde onu rahatsız etmemek, ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli ederse de pişirdiğinden ona ikram etmek” hususlarında bize hayatî sorumluluklar yüklemiştir. İyi komşuluk ilişkileri, mutluluk ve sevincin paylaşılmasında büyük öneme sahiptir. Fert ve ailelere toplum içinde destek olur, sosyal bünyeyi güçlendirir. Kötü komşuluk ilişkileri ise sürekli rahatsızlık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır. “Ev alma, komşu al” özdeyişi, komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. Yine dilimizdeki “komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “komşuda pişer, bize de düşer” gibi özdeyişler komşuluk ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir. (3) Değerli Mü’minler! Hutbemi şu hadis-i şerif mealleriyle Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Çünkü her zaman, her yönden güvenebileceğimiz komşulara ihtiyacımız vardır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir ayette sorumluluklarımızı şöyle bildirmektedir: “Allah’ a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (1) Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde üç defa yemin etmek suretiyle “şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin gerçek anlamda mümin olamayacağını” (2) belirtmiştir. Muhterem Müslümanlar! Komşuluk ilişkilerine dair zirve örnekleri İslam Tarihi içinde çokça bulmak mümkündür. Peygamberimiz (sav) komşuluk hukuku ile ilgili “hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde cenazesinde bulunmak, borç istediğinde vermek, 4 bitirmek istiyorum: “Cibril bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sık tavsiyeden komşuyu komşuya varis kılacağını zannettim.” (4) “Allah’ a ve kıyamet gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesinQ” (5) KAYNAK: 1- Nisa :36 2- Riyazus Salihin Cilt 1. s.341 3- TDV İslam İlmihal-,C:2,s.470 4- Riyazus Salihin Cilt 1. s.340 5- Riyazus Salihin Cilt 1, s. 343 Hazırlayan: Mustafa ALTUN Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 9 2010 HUTBELERİ 1 MEVLİD KANDİLİ 19 - Şubat Muhterem Müslümanlar! Cenab-ı Hak insanoğlunu en güzel şekilde yaratmış, onu kendi haline bırakmamıştır. Aynı zamanda dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermek üzere ilk peygamber Hz. Adem (a.s.) den itibaren pek çok peygamber göndermiştir. Değerli Müminler! Rabbimizin biz insanlara lütfettiği nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. Ancak biz mü’minlere öyle bir iyilik yapmıştır ki o iyilik; ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)in peygamber olarak bize gönderilmesi olmuştur. Yüce Rabbimiz ayet-i kerimede 3 “ Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.” İşte insanları bu çirkinliklerden ve kötülüklerden kurtaracak, düştükleri vahim durumdan çekip çıkaracak, yollarını ve geleceklerini aydınlatacak, dünya ve ahiret mutluluğunun yolunu gösterecek son peygamberin gelmesine şiddetle ihtiyaç vardı. Dünyaya teşrifi dört gözle beklenen peygamber efendimiz (s.a.v.) nihayet 571 yılı nisan ayının yirmisine tekabül eden rebiulevvel ayının 12. pazartesi gecesi tan yeri ağarırken Mekke’de doğdu. Babasının adı Abdullah, annesinin adı Amine’dir. Hem anne hem de baba tarafından temiz ve şerefli bir aileye mensuptur. O dünyaya geldiğinde dünya nurla doldu. Dedesi Abdülmuttalip bu kutlu doğuma çok sevinmiş, büyük bir ziyafet vererek sevgili torununa “Muhammed” adını koymuştu. Atalarının arasında böyle bir isim yoktu. “Niçin adını Muhammed koydun” diye soranlara “umarım; onu gökte Hak, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön “Andolsun Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar daha önce apacık bir sapıklık içinde idiler.”(1) İnsanlar zamanla peygamberlerin gösterdiği yoldan ayrılmış, Allah’ın birliği inancını, tevhit akidesini unutmuş, hak ve adalet ortadan kalkmış, cehalet, zulüm ve ahlaksızlık almış yürümüş, yeryüzü karanlıklar içerisinde kalmıştı. Netice itibariyle de güçlü olanlar zayıfları eziyor, kadınlar kötü muamelelere maruz bırakılıyor, adeta bir eşya gibi alınıp satılıyordu. Vicdanlardan şefkat ve merhamet duyguları silinmişti. Yürekler acısı bu duruma dur diyecek kimse de yoktu. Dünyanın diğer yerlerinde de durum bundan farklı değildi. Bakınız, dünyanın o günkü halini Mehmet Akif bir beyitinde şöyle ifade etmektedir: 4 yerde de halk övecektir” diye cevap vermiştir. Sevgili Kardeşlerim! Peygamber efendimiz öyle bir hayat yaşamıştır ki; Cenabı Hak onu “sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (2) buyurarak methetmiştir. Yunus Emre de halkımızın ona olan muhabbetini şöyle dile getirmiştir: “Canım kurban olsun senin yoluna Adı güzel kendi güzel Muhammed”. Rabbimiz! Senin ve habibinin sevgisini, müminlerin sevgisini bizlere nasip eyle. Bizleri yolundan ayırma. KAYNAK: 1) Al-i İmran; 164. 2) Kalem; 4. Hazırlayan: Hüseyin UYSAL Konyaaltı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 10 2010 HUTBELERİ 1 26 - Şubat ALKOL VE MADDE BAĞIMLILIĞININ İNSAN VE TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİLERİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah insanı sorumluluk duygusuna sahip bir varlık olarak yaratmıştır. Dinimizde insanın itibarının zedelenmemesi ve yaratılışındaki güzelliğinin devamı için dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması esas alınmıştır. İnsanın ruh ve beden sağlığının korunması, bu temel ilkelerin korunmasına bağlıdır. Bu temel ilkelerin korunmaması halinde ise insanın itibarını sarsacak birtakım kötü sonuçlar ortaya çıkar. Bunların başında da her türlü fela3 etmezse dinden çıkar. Ancak haram olduğunu kabul eder de buna rağmen içki içerse büyük günah işlemiş, Allah’a isyan etmiş olur. Kıymetli Müminler! İslam dini uyuşturucu madde kullanımına yol açan bütün etkenlere şiddetle karşı çıkmış ve uyuşturucu kullanımını da kesin bir dille yasaklamıştır. Uyuşturucu maddelerin başında esrar, eroin, afyon ve kokain gibi maddeler gelmektedir. Bu maddeler insan vücudunda büyük tahribatlara sebep olduğu gibi toplumda da büyük huzursuzluklara yol açmaktadır. Uyuşturucu; kişiyi dış dünyadan koparmakta, her türlü suçu ve kötülüğü işlemeye hazırlamakta, böylece kişiyi öz benliğinden uzaklaştırmaktadır. Uyuşturucu asla tecrübe edilmemesi gereken bir tehlikedir. Onu bir defa tecrübe eden ondan bir daha kolay kolay kurtulamaz. Madde bağımlısı insanlar adeta bir suç makinesi haline gelir, sefil bir hayat yaşar ve neticede maalesef kişiyi adım adım ölüme götürür. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ketin sebebi olan içki, kumar, uyuşturucu ve bağımlılık yapan maddeler gelmektedir. Nitekim hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (1) Muhterem Kardeşlerim! Rabbimizin ayetinde “pislik” olarak tarif ettiği içkiye devam eden insanda birtakım problemler meydana gelir. Ailesinde huzursuzluk ve mutsuzluk verir, suçluluk duyguları artar ve ruhsal bunalım içine düşer. Nihayetinde sosyal hayat ve sosyal ilişkileri kötü bir şekilde etkilenip ailesine karşı davranışları değişir. Böylece aile yuvasının yıkılmasına sebep olabilir. Müminler için en güzel örnekleri şahsında toplayan Rasulullah (s.a.v) içkiyi şöyle tarif ediyor: “Her sarhoş eden şey içkidir. Ve her sarhoş eden şey haramdır. Kim dünyada içki içer ve tövbe etmeden ölürse ahiret içkilerinden içemez”(2). Bir mümin içkinin haramlığını kabul 4 Bu nedenle böyle bir bağımlılık içinde bulunanlar derhal tedavi sürecine girmelidirler. Değerli Müslümanlar! Uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların olumsuz sonuçlarından fertleri ve toplumu korumak için olağanüstü tedbirler alınmalıdır. Özellikle anne-babalar çocuklarına bu tür alışkanlıkların birey ve toplumun hayatında yol açtıkları zararları anlatmalı, çocuklarının arkadaş çevresini yakinen takip etmelidir. Unutmayalım ki aile toplumun temel çekirdeği olduğu gibi huzur ve refahın temininde temel ve en etkili unsurdur. KAYNAK 1- Maide;90. 2- Müslim,Eşribe 7.2-1587 Hazırlayan: Enes MÜSLÜMOĞLU Gündoğmuş Müftüsü Firhist’e Geri Dön 11 2010 HUTBELERİ 1 05 - Mart DİNİ BİR TEŞKİLAT OLARAK DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Muhterem Müslümanlar! İnsan beden ve ruhtan müteşekkil bir varlıktır. Bedenin sağlığı için hava, su, gıda gibi temel ihtiyaçlar ne kadar önemliyse ruh ve gönül dünyasının sağlığı için de hayata geliş gayesini doğru algılama, sağlam bir iman duygusu o kadar önemlidir. Allah-ü Teâlâ’nın gönderdiği peygamberler, insanlara hayatın gayesini bildirmek ve bu istikamette nasıl davranılması gerektiğini tebliğ etmek üzere gönderilmişlerdir. Günümüzde ise artık peygamber yoktur. Fakat peygamberimizin bizlere emanet bıraktığı, kıyamete kadar hükmü baki olan Kur’an-ı Kerim ve sahih sünneti vardır. Peygamberlerin tebliğ görevini günümüzde âlimler ifa et3 Başkanlığımızın kanunla belirtilen görevi ise İslam Dini’nin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Başkanlığımız bu görevi yürütürken dinin iki temel kaynağı Kur’an ve sünneti esas almaktadır. İslam; ilim ve irfan geleneğinin ortaya koyduğu birikimi dikkate alarak toplumun içinde bulunduğu şartları, günümüz dünyasının karşılaştığı yeni sorunları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurmaktadır. Bunun yanında akıl ve modern bilimin ulaştığı verileri de kullanarak sağlıklı bir din anlayışı ortaya koymaya çalışmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı halkımıza din hizmeti sunarken her şeyden önce toplumun birlik ve beraberliğini, huzur ve barışını gözetmektedir. Başkanlığımız, hizmetlerinde toplumun her kesimini kucaklayan bir anlayışı benimsemektedir. Ayrıca Başkanlığımız gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızı dini konularda aydınlatmak amacıyla yazılı, sesli ve görüntülü yayınlar hazırlamaktadır. Her ay yayınlanan Diyanet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mektedir. Esasen Kur’an hem fert olarak hem de topluluk olarak bizi, güzel ve hayırlı şeylere davete, kötülüklere de gücümüz nispetinde engel olmaya çağırmaktadır. Bireysel olarak böyle bir görev ve sorumluluğumuz olduğu gibi İslam toplumunda bu önemli görevi yerine getirecek topluluk ve kurumların bulunması konusunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” Değerli Müminler! Halkının neredeyse tamamı Müslüman olan ülkemizde İslam’ı anlatan topluluklar mutlaka vardır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu önemli görevi resmî olarak yerine getiren tek kuruluştur. 3 Mart 1924 yılında kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, kuruluşundan bu yana İslam Dini’nin aydınlık mesajını vaaz, hutbe, konferans ve diğer irşat faaliyetleriyle toplumun her kesimine ulaştırmayı, insanlara doğru ve güvenilir bir din hizmeti sunmayı amaç edinmiştir. 4 Aylık Dergi, Diyanet Çocuk Dergisi ve üç ayda bir yayınlanan İlmi Dergi, Diyanet Takvimi halkımız ve ilim çevreleri tarafından takdir edilmektedir. Muhterem Müminler! Diyanet İşleri Başkanlığımız bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da insanımızın din konusundaki ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak, sorunlarına en etkili çözümler üretmek için çalışmalarını sürdürecektir. Aynı zamanda İslam Dini’nin barış, hoşgörü ve kardeşlik mesajlarını bütün insanlığa duyurmaya, dünya barışına ve toplumsal huzura katkı sağlamaya devam edecektir. Sonuç itibariyle Kur’an Kursu hizmetlerinden aile irşat ve rehberlik bürolarına, dini danışmanlık merkezlerinden dış ilişkiler birimlerine kadar pek çok alanda İslam’ın evrensel mesajına uygun bir şekilde hizmet vermeye çalışmaktadır. KAYNAK: 1-Al-i İmran, 3/104 Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 12 2010 HUTBELERİ 1 12 - Mart İSTİKLAL MARŞI VE M.AKİF ERSOY Muhterem Müslümanlar! Bağımsızlık, hürriyet ve istiklal Müslümanların en belirgin vasıflarındandır. Hiçbir kimse Allah’a dayanan ve güvenen mü’min kadar güçlü ve şerefli olamaz. Mü’minler Allah’a güvendikleri, şerefi ve saygınlığı O’na kul olmakta buldukları için güçlü ve şereflidir. Yabancı güçlerin dün olduğu gibi bugün de İslam toplumunu ve Müslümanları hükümleri altına alma taleplerinin hukuk yönünden meşru bir dayanağı olmamıştır. Allah onlara böyle bir hak da vermiş değildir. Bazen Mü’minler yenilgiye uğrasalar, istila altında kalsalar bile kâfir topluma Allah, Mü’minlerin devletini sona erdirme 3 düşkün olduğunu ise şu mısralarla dile getirmiştir: Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. İşgalcilerin gücü ne olursa olsun milletimizin dimdik ayakta durması, hiç şüphe yok ki iman ve azmin bir neticesidir. Vatan şairimiz Akif yine Türk İslam Medeniyetinin muhkem yapısıyla Batı medeniyetine karşı galip geleceğini şu mısrada ifade etmiştir. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Değerli Kardeşlerim! Hz Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Rabbim şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Ben bir hüküm verdiğimde bu geri çevrilemez. Ben sana ümmetinle ilgili olarak onları bir genel kıtlıkla yok etmeyeceğimi, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ve izlerini silme fırsatını vermeyecektir. Çünkü o, yüce kitabında “Allah, müminlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir” (1) buyurmuştur. Muhterem Müminler! İşte bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim’i ve dini ilimleri çok iyi bilen Mehmet Akif ERSOY daha marşın ilk kıtasında şöyle haykırmaktadır: Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak O benim milletimin yıldızıdır parlayacak O benimdir, o benim milletimindir ancak Vatan ve millet şairimiz merhum Mehmet Akif ERSOY Milli Mücadele yıllarında hiçbir zaman ümidini yitirmemiş; bilakis şehir şehir gezerek camilerde vaaz etmiş, milletin moralini ve maneviyatını yüksek tutmaya çalışmıştır. İstiklal ve bağımsızlığın Allah’a, hakka, hukuka inanan Türk milletinin hakkı olduğunu haykırmıştır. Necip Türk Milletinin hürriyetine ne kadar 4 kendileri bölünüp bir grup diğerini öldürmedikçe ve esir almadıkça dünya üzerlerine gelse onların varlıklarına ve istiklallerine son verecek bir düşman, onlara musallat kılmayacağımı vaat ediyorum” (2). O halde -Merhum Akif’in dediği gibiAllah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. Cenab-ı Hak her zaman ve her yerde bayrağımızı dalgalandırsın ve ezanımızı susturmasın. İstiklal marşımızın yazarı merhum Akif’in ruhu şad olsun. Hutbemi bir ayet-i kerime ile bitiriyorum. “Gerçek üstünlük, şeref ve izzet Allah’a, Rasûlüne ve mü’minlere aittir. Fakat münafıklar bunu bilmezler” (3). KAYNAK: 1- Nisa; 141. 2- Müslim; fiten 19–20. 3- Münafikun; 8. Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ Antalya İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 13 2010 HUTBELERİ 1 ÇANAKKALE ZAFERİ 19 - Mart Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır. Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer milletimizin iman ve azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir. Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve ha3 Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayan-ı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve merhametle bağrına basıp; “Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana” diyerek cepheye uğurladığı cefakar anaların destanıdır. Oğlunun da anasının elini öperek; “Hakkını helal et şefkatli ana Canım feda olsun kutsal vatana” diyerek karşılık verdiği yiğit ve kahraman mehmetçiklerin destanıdır. Aziz Mü’minler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön vadan üzerimize saldırdığı bir iman- küfür mücadelesidir. “Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz” diyerek bütün gücüyle düşmana karşı koyan milletimizin destanıdır. Çanakkale Savaşı, yüce Rabbimizin “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın.” (1) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerlerimizin destanıdır. Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor : “Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor, sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı 4 Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, Çanakkale Savaşına katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son veriyorum. “Ey bu topraklar için toprağa gömülmüş asker, Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.” KAYNAK: 1) Bakara,190. Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 14 2010 HUTBELERİ 1 26 - Mart DEĞİŞEN DÜNYADA YAŞLILARIMIZ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah(c.c)’ın koyduğu kanun gereği insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ömrümüz olduğu müddetçe yaşlanmak, yaşlanıp güçsüzleşmek her insanın başına gelecek bir hakikattir. İnsanoğlu uzun geçen ömrüne bakıp aldanmamalı, günlerini hiç bitmeyecek sanıp gaflete düşmemelidir. Allahü Teala ayet-i kerimede “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir” (1) buyurmuştur. 3 gıyı işaret etmiştir. Yaşlılara bakmak, hizmetlerini üstlenmek konusunda ise “Herhangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu için ikramda bulunursa Allah o gence, yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder” (3) buyurarak gençleri bu hizmete teşvik etmiştir. Aziz Kardeşlerim! Günümüz şartlarında, iş-güç telaşından birçok değerlerimize ne yazık ki gerekli önemi vermemekteyiz. Sık sık ekranlarda evlatları tarafından sokağa terk edilen yaşlılarımızı görmek hepimizi üzmektedir. İnsanın ne ekerse onu biçeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Oysa yaşlılara hürmet ve ihtimam göstererek onların gönüllerini ve dualarını almak önemli bir insanlık borcumuzdur. Onlara güzel ve tatlı söz söylemek, merhamet ve tevazu göstermek ihmal edilmemesi gereken dini bir vecibedir. Modern dünyayı gençlerimize olduğu kadar yaşlılarımıza da hitap eden bir huzur ortamı olarak dizayn etmeliyiz. OnNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İnsan Kur’an-ı Kerim’de işaret edilen bu hususu devamlı göz önünde bulundurmalı, daha bebek iken sahip olduğu güçsüzlüğün, ömrü olduğu sürece yaşlılığında da başına gelebileceğini bilmelidir. Bize düşen, içerisinde bulunduğumuz zamanı en güzel ve hayırlı bir şekilde değerlendirmek ve salih amel işleyerek kötülüklerden uzak kalmaya çalışmaktır. Değerli Mü’minler ! Hiç şüphemiz yok ki, bugünün gençleri, yarının yaşlılarıdır. Diğer bir deyişle bugünün güçlüleri yarının güçsüzleridir. Öyle ise bizim de bir gün yaşlanacağımızı göz önüne alarak yaşlılara özellikle de ana babamıza, dedelerimize ve ninelerimize saygılı davranmalı, aile büyüklerimizi el üzerinde tutup bu konuda çocuklarımıza ve gençlerimize örnek olmalıyız. Kıymetli Müslümanlar! Peygamber efendimiz (s.a.v); “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir”(2) buyurarak büyüklerimize say4 ları her daim evlerimizin bereketi, sosyal hayatımızın rehberi, dünyamızın imtihanı, cennetimizin sebebi bilmeliyiz. KAYNAK: 1- Rûm, 30/54 2- Tirmizi, Birr, 25/15 (IV, 322) 3- Tirmizi Birr, 25/75 (IV, 372) Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 15 2010 HUTBELERİ 1 02 - Nisan TABİATA VE ÇEVREYE KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ Değerli Müminler! Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği sayısız nimetlerinden biri de dünyamızı âdeta bir cennet gibi süsleyen yeşil alanlar, ağaçlar ve ormanlardır. Havaya, suya ve gıdaya ihtiyacımız olduğu gibi ağaçlara, ormanlara ve yeşil alanlara da ihtiyacımız vardır. Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerimede "O (Allah), gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. Allah, o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzüm3 larıyla sonbahar da âdeta bize ölümü hatırlatmaktadır. Dinimiz İslâm bizden yeryüzünün imarını dolayısıyla tabiatın korunmasını istemiş, ağaç dikmeyi sadaka-i cariye olarak kabul etmiştir. Peygamberimiz (a.s.) "Müslüman, bir ağaç diker, o ağaçtan insan, hayvan veya kuş istifade ederse bu, kıyamet gününe kadar o kimse için sadaka olur" (2) buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir. Değerli Müminler! Dinimizin, ağaç dikmeyi, yeşil alanları artırıp korumayı bu kadar teşvik etmesine rağmen, Müslümanların köy, kasaba ve şehirlerini ağaçtan, ormandan ve yeşil alanlardan yoksun bırakmalarını, hatta mevcutlarını kesip yok etmelerini anlamak mümkün değildir. Müslüman, hayatının tamamını ilâhî iradeye uygun olarak geçirmeye çalışmalı, Allah'a, insanlara, canlılara, tabiat ve çevreye karşı dinimizin emrettiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir ibadet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için ibret vardır" (1) buyurarak, dikkatimizi suya, meyvelere, bitkilere, ağaçlara ve ormanlara çekmekte, bu nimetler üzerinde düşünmemizi istemektedir. Ağaçlar ve ormanlar bir ülkenin zenginlik kaynağıdır. Teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya, okuduğumuz kitaptan yazdığımız kaleme kadar bir çok alanda ağacın varlığını görüyoruz. Toprağın erozyon yoluyla denizlere sürüklenmesini ormanlar önler. Ormansız ve ağaçsız yerlerde şiddetli yağmur sebebiyle mal ve can kayıpları olur. Aziz Kardeşlerim! Ormanlar ilâhi kudretin her an dile geldiği yerlerdir. İlkbahar, yeniden dirilişi ve yepyeni bir hayatın başlangıcını dile getirmektedir. Rengârenk çiçekleri, yeşillikleri, tertemiz havası, suyu ve cıvıl cıvıl öten kuşlarıyla tabiat ruhumuzu dinlendirmektedir. Kuruyan otları, sararan ve dökülen yaprak4 olduğunu unutmamalıdır. Aziz müminler! Bu itibarla, yeşil alanların çoğaltılmasına, ağaç ve ormanların korunmasına özen gösterelim. Cennet vatanımızın çölleşmesine seyirci kalmayalım. Sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerin Rabbimiz tarafından bize bir emanet olarak verildiğini ve bütün nimetlerden hesaba çekileceğimizi unutmayalım. Hutbemi sevgili peygamberimizin konuyla ilgi şu sözüyle bitirmek istiyorum: "Biriniz, elinde bir hurma fidanı varken kıyametin kopacağını anlasa bile yine onu diksin"(3) KAYNAK: 1- Nahl; 10-11 2- Müslim, Müsâkât, 10. 3- Heysemî, Mecmeu Zevâid, IV, 63. DİB hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 16 2010 HUTBELERİ 1 İHSAN 09 - Nisan Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, varlık alemini en güzel şekilde yaratmıştır. "Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever"(1) ayetiyle de insana, işini düzgün yapmasını emretmiştir. "İhsân" her alanda işi güzel yapmaktır. Alah’ı görüyormuş gibi kulluk etmektir. Nitekim Cebrâil (a.s)’ın "ihsan nedir, ey Allah'ın Rasulü" sorusuna sevgili peygamberimiz; "...Allah'ı görüyormuş gibi kulluk etmendir; her ne kadar sen O'nu görmesen de O seni görüyor..."(2) şeklinde cevap vermiştir. Bu nedenle üzerinde olduğumuz her işi yüce Allah'ın görüp gözettiği bilinciyle yapmamız 3 kalite ve dürüstlük dinimizin emrettiği güzelliklerdendir. Dinimizce, yapılan işin güzel olabilmesi için öncelikle niyetin halis olması gerekir. Aynı zamanda bu kimsenin, o ameli güzel yapma arzu ve gayretini taşıması da önemlidir. Netice itibariyle Allah’ı görüyormuş gibi hareket etmek olan ihsan, bütün sorumluluklarımızın özünü oluşturmalıdır. Bu yüzden toplumsal anlamdaki iş ve hizmetlerin sağlıklı yürüyebilmesi için kendilerine emanet tevdi edilecek kişilerin de ihsan duygusuna sahip olmalarının değeri pek büyüktür. Nitekim bu çerçevede sevgili Peygamberimizin "İş, ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekleyiniz"(4) hadis-i şerifi çok anlamlıdır. Şüphesiz İslami anlayışta özel bir yeri olan ihsan ve güzellik duygusu insan ve toplumu aşarak bütün kâinatı çepeçevre kuşatan bir enginliğe sahiptir. Aziz Mü'minler! İslam kültür ve medeniyeti, kendi taNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ihsan duygusunun temelidir. Dinimiz, tüm yararlı işleri Allah'a kulluk kapsamında bir ibadet olarak nitelendirmekte, yapılan işi önemseyip güzel ve sağlam yapmayı emretmektedir. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde "yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur"(3) buyurmaktadır. Bir insanın yaptığı işin ihsan seviyesine ulaşabilmesi, o işi niçin yaptığını iyi bilmesine ve en güzel şekilde eyleme dönüştürmesine bağlıdır. Hz. Ali (r.a) "İnsanlar işlerini ihsanla yapmalarına göre değer kazanır" derken bunu kastetmiştir. Değerli Mü'minler! İş yapmak, bir eser ortaya çıkarmak insana özgü bir yetenektir. İşi güzel ve sağlam yapmak ise işini benimsemiş sorumluluk sahibi kişilerin bir özelliğidir. Mensubu olduğumuz yüce dinimiz bizlere, her alanda daha iyiyi ve güzeli ortaya koymayı öğütlemektedir. İnançta sağlamlık, davranışlarda samimiyet, alışverişte doğruluk, sanatta incelik, yapılan her işte 4 rihimizin de verdiği renkle teşekkül etmiş, ihsan merkezli bir dünyadır. Bu nedenle Kur' an ve sünnete muhatap olan her müminde bu duygunun oluşmasından daha doğal ne olabilir? Ne mutlu işini düzgün, samimi ve özveriyle yapan muhsin insanlara! Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum: "Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz, işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz."(5) KAYNAK: [1]Bakara, 2/195. [2]Buhârî, İmân, 37. I, 18 [3]Beyhaki, Şu'abu'l-İman, 4/334 [4]Buhari, İlim, 2 [5] Kehf,18/30 HAZIRLAYAN: Ahmet Hamdi BAŞPINAR ALANYA MÜFTÜSÜ Firhist’e Geri Dön 17 2010 HUTBELERİ 1 KUTLU DOĞUM 16 - Nisan Muhterem Cemaat! Biz Müslümanlar için çok önemli, bereketli ve feyizli günler, bayramlar vardır. Her hafta cuma günü yaşadığımız bu bayram sevincini daha büyük çapta ramazan ve kurban bayramlarında da yaşarız. Fakat bir bayram daha vardır ki o, bütün insanlık hatta bütün bir varlık aleminin bayramı sayılır. O da Allah Rasulü (s.a.v) nün dünyaya geldikleri ve bizi şereflendirdikleri gündür. Değerli Mü’minler! Peygamberimizin doğumunun insanlık ve kainat için ne kadar büyük bir önem arz ettiğini, onun doğumundan önceki dünyanın ve insanlığın durumuna kısa bir göz atarsak daha iyi anlayabiliriz. 3 sanlığa en büyük lütfudur. Hutbemin başında okumuş olduğum ayet-i kerimede mealen şöyle ifade buyrulmaktadır: “Andolsun! Allah, mü’minlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (1) Aziz Cemaat! Hak ve adalet duygularının iyice zayıfladığı günümüzde menfaat ve çıkarların öne geçtiği, aile ve toplumda huzursuzlukların hızla yaygınlaştığı görülmektedir. Bugün en çok muhtaç olduğumuz sevgi, saygı, hoşgörü ve uzlaşma ortamının sağlanması, O’nun insanlığa ulaştırdığı ilahi ve evrensel mesajların doğru öğrenilmesi ve öğretilmesi ile mümkündür. Yeni bin yıl, bilim ve teknik açıdan ne getirirse getirsin insanlığın mutluluğu, toplumun barış ve huzuru için Hz. Peygamberin ortaya koyduğu eşsiz ahlak ölçülerine her zaman muhtacız. Bu sebeple huzur ve saadetin, barış ve kardeşliğin, iyilik ve yardımlaşmanın yollarını Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Tarih, miladi altıncı asrın ikinci yarısı. İsa (a.s.) dan itibaren beş asırdan daha fazla peygambersiz geçen uzun bir fetret devri. Değer ölçüleri yitirilmiş, adalet ve merhamet duyguları kaybolmuş. İnsanlar şirke batmış. Ağaca, taşa, toprağa, güneşe, aya, kullukta bulunuyor; hatta helva ve peynir gibi yiyeceklerden kendi elleriyle yaptıkları putlara bir süre tapıyor, sonra da karınları acıkınca bunları yiyorlardı. Kadın esir muamelesi görüyor, bir eşya gibi alınıp satılıyor, kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülüyorduN Beşer vahşette sırtlanları çoktan geride bırakmıştı. İstiklal Marşı şairimizin ifadesiyle: “Bir kere de ma'mure-i dünya o zamanlar Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi Cahiliye adı verilen bu devir, alemlere rahmet olarak gönderilen âhir zaman nebisiyle saadet asrına dönüşecekti. Bir fazilet güneşi ve hidayet meşâlesi olan peygamberimizin doğumu, Allah (c.c.) ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Onun doğumu ve peygamber olarak gönderilmesi Cenabı Hakk’ın in4 gösteren Hz. Peygamber’in eşsiz ahlakî prensiplerini yaşamak, arayışlar içinde olan insanlığa tanıtmak gerekir. Müslümanlar olarak hem kendimize hem de insanlık âlemine yapabileceğimiz belki de en büyük iyilik bu olacaktır. Başka bir ifadeyle O’nun hayatının bilinmesi, getirdiği mesajın anlaşılması sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için yeni ufuklar açacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle Kutlu Doğum Haftası’nın hepimize, aziz milletimize ve bütün İslam âlemine mübarek olmasını, ve O Kutlu Nebi’nin şefaatine vesile kılmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. Hutbeme Mehmet Akif merhumun şu dizeleriyle son veriyorum: Dünya neye sahipse onun vergisidir hep Medyûn ona cemiyeti, medyûn ona ferdi Medyundur o mâsûma bütün bir beşeriyet Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret . KAYNAK: 1- Âl-i İmran, 3/164. Hazırlayan: Bahattin ATAKLI AKSEKİ MÜFTÜSÜ Firhist’e Geri Dön 18 2010 HUTBELERİ 1 24 - Nisan İSLAM VE ÇOCUKLARIMIZ Muhterem Mü’minler! Dünya hayatının süsü, neşe ve sevinç kaynağı, geleceğimizin teminatı çocuklarımız bizler için çok değerlidir. Bu değer Kur’an-ı Kerim’de ve peygamberimiz (sav) in sünnetinde özel bir yere sahiptir. Muhterem Müslümanlar! Kur'ân-ı Kerim'de anne-baba haklarıyla birlikte çocukla ilgili bazı hak ve görevler de belirlenmiştir. Yüce Allah, anne ve babalara evlatlarına karşı bir sevgi ve şefkat duygusu lütfetmiştir. “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir”(1) buyuran peygamberimiz (s.a.v) de kız veya erkek bütün çocuklara sevgi ve şefkat göstermeyi, eşit muamelede bulunmayı, asla beddua etmemeyi tavsiye etmiştir. Başka 3 likle aile yaşantımızda İslami prensiplere uymamız gerekmektedir. Kur’an-ı Kerimde; “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”(5) buyuran yüce Rabbimiz, böylelikle yine çocuklarımıza olan ağır sorumluluğumuzu hatırlatmıştır. Bu sebeple çocuklarımızın dini terbiye ve eğitimlerine önem vermeli onları kötü alışkanlık ve zararlı akımlardan korumalıyız. Çocuklarımızı hayata hazırlamak için Allah ve onun yüce mesajı ile onları tanıştırmak her anne babanın en başta gelen sorumluluğudur. Muhterem Kardeşlerim! Çocuklarımız bugünün küçükleri; ama yarının büyükleridir. Cennet vatanımızı emanet edeceğimiz çocuklarımızı; dini, milli ve ahlâkî duygular temelinde geleceğe hazırlamalıyız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan gününü çocuklara bayram olarak armağan etmiştir. Peygamberimizin ifadeNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bir hadis-i şerifte ise "Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar, ailesi onu Yahudi yapar, Hıristiyan yapar veya Mecusi yapar"(2) buyurarak çocuklarımızın İslam fıtratı üzerine yaratıldığını işaret etmiştir. "Hepiniz çobansınız ve her biriniz emriniz altında bulunanlardan sorumlusunuz." (3) buyurmak suretiyle de çocuklarımıza sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Kıymetli Müminler! Yüce Allah, Lokman (as) ın evladına karşı “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir” tavsiyesini bize hatırlatmıştır. Muhterem Mü’minler! Peygamberimiz (s.a.v); “Hiçbir anne baba evladına güzel terbiyeden daha iyi bir miras bırakmamıştır”(4) buyurarak çocuklara güzel terbiye vermenin önemine dikkat çekmektedir. Çocuklarımıza iyi bir model olmak açısından önce4 siyle ‘cennette saçılmış inciler’ olan tüm çocuklarımızın 23 Nisan Çocuk Bayramlarını tebrik eder, onlara sağlıklı, başarılı ve mutlu yarınlar dileriz. KAYNAK: 1.Tirmizi;Birr,15. 2.Tecrid-i Sarih Terc. c:4, s:529, Hadis no:664. 3.Riyazü's-Salihin, c:2, s:74, Hadis No:656. 4.Tirmizî;Sünen,c.3, h.n:2018. 5.Tahrîm Suresi;6. Hazırlayan: Mehmet MUSLU KEMER MÜFTÜSÜ Firhist’e Geri Dön 19 2010 HUTBELERİ 1 30 - Nisan İNSAN VE TOPLUMUN GÜVENLİĞİ Değerli Müminler! Yeryüzündeki her şeyin, hizmetine sunulduğu insan, Allah katında değerli ve saygın bir varlıktır. İnananlar birbirlerinin kardeşleri sayıldığından, aralarında can, ırz ve mal dokunulmazlığı esastır. İnanmayan biri Müslümana fiili tecavüzde bulunmuyor ise aynı şekilde saygıya layıktır. Kimse inancı, rengi, sosyal statüsü öne çıkarılarak horlanamaz, evrensel insanî haklardan mahrum bırakılamaz. İslam’ın geldiği çağda, dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Arap coğrafyasında da insanlar zulüm görüyordu. Ancak İbrahim (as)’ın duası ile Mekke, yıllarca gü3 lığı konusunda emirleri çok açıktır. Kur’an’da, “bir mümini kasten öldürenin cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir (1). Mallarınızı haram yollarla yemeyin (2). Zinaya yaklaşmayın; çünkü o çirkin bir iştir (3)” ayetleri, Hz Peygamberin “zina eden biri zina ettiği anda, hırsız, hırsızlık ettiği anda mümin değildir” (4) hadisleri, hemen herkesin bildiği gerçeklerdendir. Muhterem Müminler! İnsanın saygınlığını çiğneyen, evrensel haklarını görmezden gelen her davranış yasaktır. Bırakınız birini öldürmeyi, korkutma amacıyla birine silah doğrultmak hatta şakadan korkutmak bile caiz değildir. Gerek şahsı gerek toplumu etkileyen suçlara karşı emr’i bi’l- mâruf nehy’i ani’l-münker kaidesince müminlerin önleyici davranışlarda bulunması dini bir sorumluluktur. Günümüzde suçlar çeşitlenmiş, suçlular daha organize ve daha tehlikeli silahlarla faaliyet yapar hale gelmişlerdir. Suç ve suçluları iyi tanıyan, çalışma metotlarını bilen, onları kanunların verdiği yetNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön venli şehir olmuştur. Hatta Hz Peygamberin davetine “sana uyarsak yurdumuzdan sürülürüz” tarzı itirazlar yapılmış, bunlara karşı inen cevabî ayetlerde, sahip oldukları huzurlu ortamın ilahi lütuf olduğu bildirilmiş, güven ortamının ne büyük bir nimet olduğu hatırlatılmıştır. Değerli Müminler! İnsan doğuştan medenidir, toplu yaşar. Toplum hayatının düzenli ve sağlıklı yürümesi için fertlerin uyacağı kurallar vardır. Bu kuralları Maverdi “din, adalet, bolluk, güçlü iktidar ve genel emniyet” olarak sıralamıştır. Hz Peygamber (sav) Medine’ye gelince ilk önce iç güvenliği sağlamış ve dış tehditlere karşı ortak hareket etmek için yerel halkla anlaşma yapmıştır. Böylece toplum güvenliğinin ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Zaten Mekke’de iken aynı amaçla kurulan Hılfül-Fudûl teşkilatına katılmış ve sonraları bundan övgüyle söz etmiştir. Dinimizin can, mal, ırz dokunulmaz4 kiyle zulmetmekten engelleme güç ve donanımına sahip emniyet kuvvetlerimize yardımcı olmak hem az önce bahsettiğimiz dini sorumluluğumuzun bir gereği hem de huzurumuz için şarttır. Mekke İbrahim (as), Medine Hz Peygamber tarafından “harem –saygın”, “hürmetli bölge” ilan edilmiştir. İlginçtir ki her iki peygamber Kur’an tarafından üsve-i hasene (güzel bir örnek) olarak tavsif edilmiştir. O halde yaşadığımız şehir, belde veya köyümüzün “harem” olması, güven ve emniyet içinde kalması için elimizden gelen gayreti gösterelim. KAYNAK: 1) Nisa; 93 2) Bakara; 188 3) İsra; 32 Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 20 2010 HUTBELERİ 1 07 - Mayıs İSLAM’DA AİLE VE ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! Aile insanlığın en eski kurumudur. Tarihte olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır. Kuran-ı Kerim aile hayatını karşılıklı anlayış, sevgi, saygı ve olgunlukla yürütülebilecek insani bir müessese saymıştır. Ailenin sağlıklı bir şekilde kurulup devam etmesi, aile fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirmesi için üyelerde temel insanî ve ahlâkî erdemlerin oluşması ön şarttır. Zira insanın, üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin sevincini ve üzüntüsünü ilk önce ailesi paylaşır. Değerli Mü’minler! Sevgili peygamberimiz (sav) örnek 3 dana getirir. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk ahlâkî terbiyeyi aileden alır. Bir toplulukta aile ne kadar sağlam temellere oturur ise, o aileden meydana gelen toplum o nispette sağlam olur. Evlenip yuva kurmak isteyen kişi, nikahın önemini, evliliğin sorumluluk ve mahremiyetini, hayat arkadaşını nasıl seçeceğini, eşine ve çocuklarına karşı nasıl davranacağını önceden öğrenmelidir. Aile fertleri her şeyden önce insan, din kardeşi, dost, sırdaş ve akraba olduklarını, kader birliği içinde bulunduklarını asla unutmamalıdır. Değerli Kardeşlerim! Her konuda bizler için en güzel örnek olan Peygamber efendimiz (sav), evlilik ve aile hayatı konusunda da biz Müslümanlar için en güzel numûnedir. O halde onu kendimize rehber edinmeli ve gösterdiği aydınlık yolda yürümeliyiz ki aile ve toplum hayatımız huzur ve saadetle dolsun, ahiretimiz mâmûr olsun. Hutbemi, okuduğum ayet-i kerimeNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bir aile reisiydi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. Onun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman mutluluk kokardı. 25 yaşında iken kendisinden yaşça büyük ve iki defa evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş, onunla uzun yıllar mutlu bir hayat geçirmiştir. Bu evlilikte göze çarpan en önemli husus sıcak bir dostluk ve arkadaşlık olmuştur. Nitekim o, “mü’minlerin iman bakımından en mükemmel olanı, onların ahlak bakımından en güzel olanlarıdır. Onların en hayırlıları da aile fertlerine karşı hayırla muamelede bulunanlarıdır” (1) buyurmuşlardır. Aziz Mü’minler! Aile hayatı evlenme ile başlar. Evlilik hem eşlerin biyolojik ihtiyaçlarını karşılamasına ve neslin devam etmesine hem de eşlerin birbirleriyle hayatın maddi ve manevi bütün yönlerini paylaşmasına sebep olduğundan dolayı çok yönlü yarar ve hikmetler taşır. Aileler birleşerek toplumları mey4 nin mealiyle bitiriyorum: “Kendileriyle huzur bulasınız diye kendi cinsinizden sizin için eşler yaratması ve aranıza bir sevgi, merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir.”(2) KAYNAK 1- K.Kerim; Rum/ 21. 2- Müsned; 2/250. HAZIRLAYAN: Saliha MANCA İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 21 2010 HUTBELERİ 1 14 - Mayıs GENÇLİK BİR MİLLETİN GELECEĞİDİR Muhterem Mü’minler! Bütün canlılar doğar, büyür, gençlik çağını yaşar. Olgunluk ve yaşlılık dönemine ulaşır ve kendilerine takdir edilen zaman gelince bu âlemden göçüp gider. Yüce yaratanımız mükevvenatta ilahi kanununu böyle koymuştur. İnsan hayatının en önemli ve en değerli vakitleri, gençlik çağında geçirilen vakitlerdir. Hem dünya hem de ahiret hayatı için en verimli çalışmalar gençlik çağında olmaktadır. Terbiyeyi kuşanma, bunu başta aile fertleri olmak üzere bütün toplumla paylaşma, gücünü toplum için hizmete yönlendirme ve istidadı olduğu halde kötülükleri terk ederek samimi ameller içinde bulunma bu yaşlardadır. Peygamberimiz 3 Örnekleri dilediğimiz kadar çoğaltmak mümkündür. Rasülullah (s.a.v) zamanında ve daha sonraki asırlarda İslamî mücadele genç Mus’aplar, Halid bin Velidler, Alparslanlar, Fatihler, Yavuzlar, Seyit Onbaşılar, nice isimsiz genç Mehmetler sayesinde yeryüzünün her bölgesinde devam etmiştir. Merhum şâirimiz Arif Nihat Asya bu günün gençliğine hitaben şöyle diyor: “Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın. Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.” Böylece günümüz gençliğinin ulvi gayeler peşinde olmaları arzusunu dile getirmektedir. Ne yazık ki bir kısım gençlerimiz sadece dünyevi ihtiraslar peşinde canhıraş olmuşken, bir kısmı Allah’a ve peygambere yabancı, bir kısmı şans oyunları, uyuşturucular ve boş hayallerle zihinlerini kirletmiş gözükmektedir. Aziz Kardeşlerim! Elbette bu tablo bizi korkutmamalı, ümitsizliğe sevk etmemeli. Öte yandan kalbi iman yüklü, Allah yoluna râm olmuş; Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön (s.a.v) in ashabının büyük çoğunluğu gençlerden meydana gelmişti. Mekke’de onu ilk destekleyenler gençler olmuş ve Mekkeli gençlerin bu desteği Efendimizi memnun etmişti. Her fırsatta gençlerin yetenek ve kabiliyetlerinden faydalanan peygamberimiz, Muaz bin Cebel’i 20 yaşında irşat faaliyeti için Yemen’e göndermiş, Attab bin Esid’i 20 yaşında Mekke’ye vali olarak tayin etmiştir. Değerli Mü’minler! İlk Müslümanlardan cennetle müjdelenen on kişinin tamamı gençlerden meydana gelmişti. Bedir ve Uhut Savaşlarının mücahitleri çoğunlukla gençlerdendi. İslam’a girişiyle tevhit mücadelesinin çok önemli siması haline gelen Hz. Ömer (r.a) 27 yaşında bir gençti. Efendimiz Taif’e gidip halkı İslam’a davet ettiğinde, gaddar inançsızların taşlarıyla ayakları kanarken o yağmur gibi yağan taşlardan kendi canını siper edip onu koruyan genç sahabi Zeyd b. Harise idi. Değerli Kardeşlerim! 4 inancı, vatanı, mukaddesatı uğruna her türlü fedakârlık duygusuna sahip; “ateşler içinde fakat yanmayan bir gençlik” de yok değildir. Onlar bu milletin geleceğidir. Hatta efendisi olmaya layıktır. Bunun için anneler, babalar, yetkililer mümkün olduğunca her türlü imkânı onların maddi ve manevi gelişimine seferber etmelidir. Herkes istikbalimizi güvenerek teslim edeceğimiz gençlerimizin sorunlarına eğilmeli, onlara gereken önemi göstermelidir. Hutbemin başında okumuş olduğum ayet-i kerimede Yüce Allah Mealen: “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır.” (1) buyurarak hayatın bütününün bir sorumluluk olduğunu hatırlatmıştır. Ne mutlu ömrünün altın çağı olan gençliğini dünya ve ahiret saadetine adayanlara. KAYNAK: 1-Kıyamet-36 Hazırlayan: Mehmet DEMİRHAN Elmalı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 22 2010 HUTBELERİ 1 21 - Mayıs ABDEST VE TEMİZLİK Kıymetli Mü’minler! İslam’da bütün ibadetler ve her çeşit dini hayat temizlik üzerine kurulmuştur. Temizlik gerek maddi gerek manevi olsun her Müslüman’ın mutlaka riayet etmesi gereken bir husustur. Yüce Rabbimiz Maide Suresinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Cünüp iseniz boy abdesti alınQ Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz."(1) 3 Abdestin nasıl alınacağını sevgili peygamberimiz (sav) den öğrenmekteyiz. Abdest alırken sünnetlerine ve adabına riayet etmeliyiz. Çünkü abdest, namaz ibadeti için önemli bir hazırlıktır. Mü’min en yüce makam olan Allah’ın huzuruna çıkarak O’na kulluğunu, duâsını, yakarışını ve aczini sunacaktır. Namaz kılmak bu yüce huzura çıkıştır. Namaz kılınan yer ise bu yüce makâmın dünyadaki sembolik yeridir. Bu nedenle kulun mîrâcı olan ve Allah’la buluşmasını sağlayan namaz görevi hazırlıksız ve rastgele olamaz. Sevgili Kardeşlerim! Abdest bir arınma ve manevi temizlik sağlaması yanında, başlı başına bir maddi temizlik ve pek çok tıbbi faydaları içinde barındıran bir ibadettir. Abdest almakla insan, dışarı ile temas eden organlarını yıkar, böylece birçok mikrobun vücuda yerleşmesini önlemiş olur. Yine ağız ve burnun bir kaç defa yıkanması, boynun ıslak elle meshedilmesi, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Hz. Peygamber (s.a.s.) efendimiz, “temizliğin imanın yarısı” (2) olduğunu; “hiçbir namazın taharetsiz kabul olunmayacağını” (3); “abdest alırken yıkanan uzuvlardan günahların döküleceğini, (4) kıyamet gününde Müslümanların, abdestin eseriyle yüzleri, el ve ayakları parlak olduğu halde çağrılacaklarını”(5) ifade buyurmaktadır. Peygamberimizin sünnetinde, insan bedeninin temizliği yanında elbisenin, namaz kılacağı yerin, evinin hatta yaşanan muhit ve çevrenin de temizliğine önem verilmiştir. Değerli Mü’minler! Abdest ve gusülde hem maddî hem de manevî temizlik vardır. Abdest, Allah'ın huzurunda bulunmak demek olan namazın ön şartlarındandır. Namaz ise, insanı kötülüklerden alıkoymasıyla temizliğin ta kendisidir. Zira namaz hem bedenî hem de ruhî temizliği gerektirir. İbadet görevini bu şekilde yerine getiren bir kimse ise ruhen dinlenmiş ve temizlenmiş olur. 4 el ve ayakların yıkanması, vücuttaki kan dolaşımının en uzak noktalardan uyarılması gibi bir pratik yarar sağlamaktadır. İşte on dört asır önce İslâmiyet, suyun “altın” olduğu bir noktadan yeryüzüne yayılırken abdesti, bu yüksek hikmeti içinde insanlığa sunmuştur. Hutbemizi sevgili peygamberimizin, abdestin hem fizyolojik hem de manevî faydasını içeren şu hadis-i şerifiyle bitiriyorum: "Öfke şeytandandır, şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür, o halde öfkelendiğiniz zaman onu yenmek için abdest alınız." (6) KAYNAK: 1- Maide; 5/6. 2- Ahmed Davudoğlu, S. Müslim Terc. Ve Şerhi, 2/269, Kitabü't-Tahare, 223. 3- Ahmed Davudoğlu, 2/275, Kitabü't-Tahare, 224, Bab: 2; 4-Tirmizi, c.1, bab. 2 s. 31; İmam-ı Mâlik, Kitabüt-Tahare.Bab, 6,30. 5- Müslim,Kitabüt-Tahâre, 39 hadis no:249. 6- Ebu Davud, Edeb, 3. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 23 2010 HUTBELERİ 1 FETİH VE FATİH 28 - Mayıs Muhterem Müslümanlar! Bu yıl, tarihimizin altın sayfalarından birini teşkil eden İstanbul’un Fethi’nin 557. yılını milletçe kutlamaktayız. İstanbul’un Fethi, şanlı tarihimizde sebep ve neticeleri itibariyle insan hafızasından silinmeyen ve dünya tarihinin seyrini değiştiren önemli olaylardan biridir. Aziz Müminler! İstanbul’un Fethi, tarih boyunca Müslüman milletlerin başlıca hedeflerinden birisi olmuştur. Çünkü sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve o ordu ne güzel ordudur.” (2) İstanbul’un Fethine dâir 3 tekniğin gücünün kendinde toplandığı büyük bir hâdisedir. Bir çağı kapatıp yeni bir çağı açan bu tarihi olay şüphesiz; devrin ünlü alimlerinden Molla Gürânî, Molla Hüsrev, Hocazâde, Hızır Bey Çelebi, Ali Tûsî, Molla Zeyrek, Sinan Paşa Molla Lütfi, Fahrettin Acemî, Hoca Hayreddin ve özellikle Akşemseddin gibi ilim adamlarından alınan müspet ve manevi ilimlerin feyziyle gerçekleştirilmiştir. Bu fetih, Bizans İmparatorluğu’nun bazı idarecilerine; “İstanbul sokaklarında kardinal külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederiz.” ifadesini söyletecek kadar insanî bir boyut taşımaktadır. Fatih’in yayınladığı ferman doğrultusunda gayr-i Müslim halk koruma altına alınmıştır. Böylece Hıristiyan âlemi tarih boyunca hiç elde edemedikleri imtiyaz ve hakları elde etmişlerdir. Bu nedenle fetih aynı zamanda İslam adaletinin bir göstergesi olmuştur. Değerli Müminler! Salât ve selâm olsun, asırlar öncesinden fetih müjdesi veren o yüce Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sevgili peygamberimiz tarafından verilmiş olan bu müjde, İstanbul’a yönelik olarak ümmetin gönlünde, önüne geçilemez bir cihât ve fetih sevdası oluşturmuştur. O müjde ve övgü aşkınadır ki Müslümanlar onbir kez Konstantiniyye’nin surları önüne gelmişler, peygamber efendimizin hadis-i şerifindeki övgüye layık olmayı arzulamışlardır. Ancak müjde, daha genç yaşta tahta çıkan ve 21 yaşında şanlı fetih olayını gerçekleştiren genç hükümdar Fatih Sultan Mehmet Han ve onun şanlı ordusuna nasip olmuştur. Muhterem Müslümanlar! Bu fetih, İslam’ın önündeki engellerin aşılması kadar gönüllerin İslam’a açılması olayıdır. Bu fetih, Fatih’in kendi ifadesiyle kuru bir toprak mücadelesi ve iddiası değil; bilakis İslam’ın farklı coğrafyalara açılmasıdır. Bu fetih; imânın, ilmin, azmin, cesaretin ve yaratana inancın kendinde birleştiği bir mücâdeledir. İstanbul’un fethi; imanın dâlalete, bilginin cehâlete, birliğin ayrılığa üstünlüğüdür. İman kuvveti ile 4 peygamber Hz. Muhammed’e! Selam olsun, şanlı Fatih ve kahraman ordusuna! Selam olsun, Ulubatlı Hasan ve bütün şehitlerimize, nice isimsiz kahramanlara! Ne mutlu, fethe ve Fatih’e layık olmaya çalışanlara ve Ayasofya’da dâhil, fetih emanetine sahip çıkanlara! KAYNAK: 1-Fetih 48/1 2- Ahmet b.Hanbel, Müsned, C.IV,s.33 Hazırlayan: Ahmet BAYER Gâzipaşa Müftüsü Firhist’e Geri Dön 24 2010 HUTBELERİ 1 KİTAPLARA İMAN 04-Haziran Muhterem Müslümanlar! İlahi kitaplara iman, imanın temel esaslarından biridir. “Kitap”, Allah-u Teâlâ’nın kullarına yol göstermek üzere peygamberlerine vahyettiği sözlere ve bunun yazıya geçirilmiş şekline denir. Hıristiyan ve Yahudilere “ehli kitap” denilmiştir. İlahî kitaplara aynı zamanda Allah katından indirilmiş olması sebebiyle “semavi kitaplar” ismi de verilmiştir. İman bölünmez bir bütündür. Mü’minin Allah’ın vahiy olarak bildirdiği her şeye iman etmesi gerekir. Mü’minler Allah’ın bir ve samed olduğuna O’ndan başka İlah ve Rab olmadığına iman ederler. Bütün peygamberlere, indirilen semavi kitaplara iman edip onları tasdik ederler. Peygamberlerden birini diğerinden ayırarak kimine iman edip, kimini inkâr etmez3 Ahiret gününü inkar ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”(3) Muhterem Mü’minler! Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki kitapları tasdik etmiş; fakat onların koymuş olduğu bazı hükümleri ortadan kaldırarak yeni hükümler getirmiştir. Mü’min olabilmek için Hz. Peygambere ve ona indirilen Kur’an’a uymayı ısrarla vurgulamıştır. Çünkü önceki kitapların bir kısmı tamamen kaybolmuştur. Eldeki kitaplar da zamanla insanların iyi ve kötü niyetli müdahaleleri sonucu tahrife uğramıştır. Bu konuda Allah ehl-i kitaba bir çağrıda bulunarak şöyle buyurmaktadır: “Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, Kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir. Allah, Kur’an’la kendi rızasını kazanmak isteyenleri selamet yollarına iletir. Ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.” (4) Allah bir dini veyahut bir kitabı yürürlükten kaldırırsa muhakkak onun yerine daha iyi- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ler; bilakis onlara göre bütün “hak peygamberler” doğru söylemiş ve hakikati getirmişlerdir. Mü’minler peygamberlerin kimine iman edip kimisini inkar eden Yahudi ve Hristiyanlar gibi değillerdir. Aziz Mü’minler! Kitaplara inanmakla ilgili birçok ayet mevcuttur. Ancak burada hutbe hacmine sığacak kadar birkaç ayeti zikretmekle yetinelim: “Deyin ki biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuş kimseleriz.”(1) “(Ey Muhammed) Bundan dolayı sen Tevhîde (davete) devam et. Ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum.”(2) “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Peygamberlerini ve 4 sini getirmeye kadirdir. Nitekim O şöyle buyuruyor: “Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?”(5) Biz Mü’minler, kutsal kitapların asıllarına inanırız. Bu çerçevede Hz. Peygamberin Hz Ömer’e dediği şu söz çok anlamlıdır: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Eğer Musa hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir şey yapmazdı.”(6) Hutbemi şu ayetlerle noktalıyorum: “Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rabb, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.” “Peygamberlere selam olsun.” “Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”(7) KAYNAK: 1. Bakara;136. 2. Şura;15. 3. Nisa;136. 4. Maide;15-16. 5. Bakara;106. 6. Ahmet b. Hanbel; Müsned, 3/387. 7.Saffat;180-181-182. Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 25 2010 HUTBELERİ 1 11-Haziran ÜÇ AYLAR VE REGAİB Muhterem Mü’minler! Önümüzdeki pazar günü üç ayların başlangıcı “receb” ayına kavuşup bu ayın ilk perşembesini cumaya bağlayan geceyi de “regaib kandili” olarak ihya edeceğiz. Yüce Allah’a binlerce hamd ve senâ olsun ki rahmet, mağfiret, arınma ve kullukta yükseliş mevsimi üç aylara ulaşmakla büyük bir lütuf, bereket ve ihsanla karşı karşıyayız. Rahmet Peygamberi Hz Muhammed (sav)’e salât ve selam olsun ki bu manevi iklim onun verdiği müjdeler ışığında; günahla kirlenmiş kalplere, yaralanmış dillere, umudunu yitirmiş gönüllere yeni imkanlar ve hayat sunmaktadır. Değerli Mü’minler! Üç aylar olarak bildiğimiz receb, şaban ve ramazan ayları eşsiz feyiz ve bereketiyle kulluk hayatımızda her zaman ayrı bir öneme sahip olmuştur. Zira önümüzdeki perşembe akşamı idrak edeceğimiz regaib kandili, yine recep ayının 27. 3 Arapça bir kelime olarak regaib, “içten gelerek arzu edilen, çok değerli hediye, bağış” anlamlarına gelmektedir. Eşsiz ve sayısız nimetlerin sahibi Allah (cc)’ın ilahi lütuf ve ihsanlarının her zamankinden daha fazla tecelli etmesi, gönülden ve tam bir teslimiyet şuuru içinde Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri ve Müslümanların heyecanla bekleyip rağbet ettikleri bir gece olması sebebiyle recep ayının ilk cuma gecesine “regaib” denmiştir. Dinimizde regaib ve üç aylardaki diğer mübarek gün ve gecelere has bir ibadet yoktur. Bununla birlikte kulluk sorumluluğunu sair zamanlarda ihmal ederek -âdeta fırsatı ganimet bilircesine- bu özel zamanlara hasretmenin sorunlu bir din anlayışı olduğu unutulmamalıdır. Üç aylar büyük bir sabır, teslimiyet, tevekkül ve şükür duygularıyla sarıldığımız iman ve ibadet hayatımızın gözden geçirilip onarıldığı muhasebe ve murakabe mevsimi olmalıdır. Bu çerçevede Allah ile ilişkilerimiz gözden geçirilmeli, nâmütenahi nimetler karşısında hangi şükür duygusu, ibadet ve taat üzerinde bulunduğumuz düşünülmelidir. Bunun yanında nefsimizle yüzleşmeliyiz. Cenneti kazanıp cehennemden uzak olmayı arzuladığımıza göre, bizi cennet ve cemalullaha ulaştıracak, cehennemden kurtara- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gecesindeki mirac, şaban ayının 15. gecesindeki berat kandilleri ve ramazan ayındaki kadir gecesi samimi duygularla Allah’a sığınanlarda tarifsiz bir huzur ve sükun meydana getirmektedir. Bir taraftan ilahi rahmet bütün varlığımızı kuşatırken öte yandan kalpler hassaslaşmakta, beşerî ilişkiler yumuşamakta, muhasebe ve murakabemiz artmaktadır. Modern dünyanın gerginlikleri, doyuma ulaşmaktan uzak ihtirasları arasında kaybolmuş, kendine ve yaratılışındaki kanuna hızla yabancılaşmış insan için bu kıymetli zamanlar âdeta birer canlanış iksiri olmaktadır. Elest bezminde yüce Mevla’ya verilen kulluk sözüne sadakat artmakta, Kur’an-ı Kerim’in hayat sunan ilkeleri gündelik hayatta yerini daha fazla almakta, acziyet duygusu içinde eller ve gönüller semaya bir başka açılmaktadır. Nitekim “ufuk insan” Hz Muhammed (sav) bu aylarda ibadete daha çok zaman ayırır ve “Allah’ım; receb ve şaban ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi ramazan ayına ulaştır” (1) diye dua ederdi. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise o, “beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar kabul olur: Receb ayının ilk gecesi, şaban ayının yarısı gecesi, cuma ve bayram geceleri” (2) buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! 4 cak nasıl bir hayat yaşantıladığımızı düşünmeliyiz. Yüce dinimiz İslam’ın ana-baba, akrabalar, komşular, dul, yetim, yoksullarla ilgili bize yüklediği sosyal sorumlulukların neresinde bulunduğumuzu sormalıyız kendimize. Değerli Kardeşlerim! Yüreklerimizi aydınlatan kandiller, kulluğumuzu artırmanın ve Allah’tan bağış dilemenin özel anları olduğu kadar ahiret yolculuğunda durumumuzu değerlendirip tefekkür ettiğimiz müstesna zaman dilimleridir. Bu vesileyle üç ayların böyle bir şuurlanmaya vesile olmasını; regaib kandilinin memleketimiz, İslam alemi ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı Zü’l-celal’den temenni ederek, hutbemi şu ayet mealleriyle bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksınQ Allah’ı unutan ve Allah’ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsık kimselerin ta kendileridir.” (3) KAYNAK: 1- Ahmed bin Hanbel; Müsned, 1/259. 2- Beyhakî; Sünen, şuabü’l- iman, 3/342. 3- Haşr; 18,19. Hazırlayan: Şaban ERDİÇ / İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 26 2010 HUTBELERİ 1 18-Haziran ÇOCUKLARIMIZ VE DİN EĞİTİMİ Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’da, evliliğin ve aile hayatının teşvik edilmesinin birçok sebep ve hikmeti vardır. Bu sebep ve hikmetlerden bir tanesi de aile hayatının meyvesi olan çocuklarımızı dünyaya getirmek ve yetiştirmektir. Çocuk, ebeveyni için bir lütuftur. Fakat aynı zamanda dünya hayatının süsü, evlerimizin neşe ve huzur kaynağı çocuklarımız önemli bir imtihan sebebimizdir. Aziz Müminler! Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda birçok Peygamberin, Allah (c.c.)’tan çocuk nimetine sahip olmayı istediğini görmekteyiz. Hz. İbrahim; “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla” diye niyazda bulundu. “Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.” (1) Hz. Zekeriyyâ’nın duâsı ise şöyledir: “Orada Zekeriyyâ, 3 sağlayacaktır. Erken yaşlarda çocuğun camiye götürülüp bu yönde dini bir tecrübe kazanması da oldukça önemlidir. Değerli Kardeşlerim! Gündelik telaşlarımız arasında, hiç farkında olmadan çocuklarımızı, geleceğimizi kaybediyoruz. Fidanlarımızı hiç de memnun olmadığımız bir gidişata doğru, kendi ellerimizle sürüklüyoruz. Bugün rahatsızlığını duyduğumuz bütün sorunların din eğitiminde bırakılan boşluklar, ihmaller üzerinde hayat bulduğunu unutmayalım. Yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat ve ahlakla ilgili ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere, sorumluluk alanımızdaki diğer kişilere öğretilmesi bir hak ve bir vazife olarak kabul edilmelidir. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Yaz Kur’an Kursları programıyla her yıl bir milyonun üzerinde çocuğumuza ulaşması çok anlamlıdır. Değerli Mü’minler! Önümüzdeki pazartesi günü bütün cami ve Kur’an kurslarımızda Yaz Kur’an Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Rabbine duâ etti: Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duâyı hakkıyla işitensin, dedi.” (2) Kıymetli Müminler! Hiç şüphe yok ki inançlar, değerler, gelenekler ve iyi alışkanlıklar çoğunlukla aile içinde kazanılır. Evlatlarımızı ruh ve beden yapısı bakımından sağlam, Allah’ı ve Peygamberi tanıyan, ahlaklı, bilgili ve kültürlü insanlar olarak yetiştirmek büyük önem arz etmektedir. Sevgili Peygamberimiz; “bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz”(3) buyurarak bu hususa dikkatlerimizi çekmiştir. Aziz Müminler! Çocuklarımızın terbiyesinde en belirleyici faktör, davranışlarımızdır. Onların dinî eğitiminde dil dökerek bir şeyleri anlatmaktan ziyade, güzeli tecrübe etmelerine imkân tanınmalıdır. Evlerimizin duvarlarındaki bir âyet, hadis, vecize ya da dini içerikli bir tablo, okunan Kur’an-ı Kerim veya ezan-ı muhammedî çocuklarımızda dini duygunun gelişmesine çok önemli katkılar 4 Kursları başlayacaktır. Çocuklarımızı bu Yaz Kur’an Kurslarına göndererek önemli bir sorumluluğumuzu yerine getirelim. Hutbemi Kur’an-ı Kerim’in baba-oğul ilişkilerinde ve çocuk eğitiminde bir model olarak gösterdiği Lokman (as)’ın oğluna verdiği şu öğütle bitirmek istiyorum: “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir.” (4) KAYNAK: 1- Saffât Suresi; 100-101. 2- Al-i İmrân Suresi; 38. 3- Tirmizi; Birr, 33. 4- Lokman, 17 Hazırlayan: Ebubekir TATLI Gâzipaşa İlçe Vâizi Firhist’e Geri Dön 27 2010 HUTBELERİ 1 25-Haziran KULLUĞUN İMTİHANI: SABIR Muhterem Mü’minler! İniş ve çıkışlarla dolu dünya hayatında insan, hayır ve şer pek çok olayla karşı karşıyadır. Yüce dinimiz İslam, her alanda olduğu gibi başımıza gelen musibetler konusunda da hayati prensipler ortaya koymuştur. Önemli bir tutum olarak sabır; acı ve kedere, sıkıntı ve zorluğa, başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Mü’minin dünyada başına gelen acı olaylar, gönlünü daraltan sıkıntılar ve beklemediği ölümler karşısında yegane sığınağı sabırdır. Rabbimizin güzel isimlerinden birisi de ‘es-sabur’dur. Çok sabredici olmasıdır. Kul, karşılaştığı sıkıntı ve meşakkatlere feryat etmeden, her şeyin Allah’ tan geldiğinin bilinci ile tahammül gösterip bunu uhrevî bir mükafata dönüştürmelidir. Nitekim yüce Allah Şûrâ Suresi 43. ayette “Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.”(1) buyurmaktadır. 3 “Allah sabredenlerle beraberdir” (5) buyurarak sabırlı olan kullarına karşı sevgisini ortaya koymuştur. Muhterem Mü’minler! Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bütün peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül ederek sabretmişlerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim onlardan şöyle bahseder: “İsmail’i, İdris’i, Zülkif’i de hatırla. Bunların her biri de sabredenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.” (6) Sabır, insanın öfke anında öfkesini yutması, kendisine yapılan kötülüklere karşı iyilikle mukabelede bulunması, şeytanın ve nefsinin kışkırtmaları karşısında günah işlemekten sakınması, musibet ve sıkıntılar karşısında metanetli ve son nefesine kadar Allah’a ibadette daim olması demektir. Mü’min daima bir sabır insanıdır. Sabırsızlık, insanı isyana ve haddi aşmaya sürükler. Hz. Peygamber (s.a.v) ayağımıza batan dikene varıncaya kadar başımıza gelen tüm sıkıntı, hastalık, keder ve yorgunlukların günahlarımızın bağışlanmasına vesile olacağını bizlere müjdelemiştir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Cemaat! İnsanların hayat boyunca birçok sıkıntı ve zorlukla karşılaşması bir yaratılış gereğidir. Kur’an-ı Kerim bütün bu musibetlere sabır ile karşı koymamızı, ilahî imtihanı ancak böylelikle kazanabileceğimizi vurgulamaktadır. Zira Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Biz sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve mahsullerden eksiltme ile deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir musibet gelince ‘biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz’ derler.” (2) Hz. Peygamber (s.a.v) “Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” (3) sözüyle bir felaketle ilk karşılaşıldığı zamanki sabrın önemini vurgulamıştır. Değerli kardeşlerim! Müslüman, sabrı sadece bela ve musibetlere karşı değil, aynı zamanda günaha girmeme ve ibadetlerin devamlılığında da göstermelidir. En zor anında dahi Allah’ın emir ve yasaklarına sabır ve sadakatle bağlanmalıdır. Zorluklarda olduğu kadar güzel olan her şeyde kararlılık ve istikrar gösterip bir ömür boyu böyle devam etmek gerçek sabırdır. Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah (c.c) “Allah sabredenleri sever.” (4) 4 Sevgili Kardeşlerim! Sabretmek; haksızlıklara, insan şahsiyetini rencide edici tavırlara katlanmak, zillete razı olmak anlamına gelmez. Bunlara karşı tavır almak mücadele etmek gerekir. İnsanın kendi iradesi ve gücüyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması sabır değil; acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.v) “ya rabbi, acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” (7) diye dua etmiştir. Sabır, aydınlıktır. Sabır, genişliğin anahtarıdır. Sabrın sonu selamettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Rabbimiz bizi, sabrı zor imtihanlara tabi tutmasın. Başımıza gelene de isyansız, günahsız sabretmeyi kolaylaştırsın. Yüce Rabbimizin sabredenleri müjdelediği ayeti kerime ile sözlerimi bitiriyorum: “İşte onlar sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleri ile mükâfatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleri ile karşılanırlar.” (8) KAYNAK: 1-Şura Suresi; 42/43. 3-Buhari; Cenaiz, 32. 5-Bakara Suresi; 2/153. 7-Buhari; Cihad,25. Hazırlayan : Şerife G. Bilgi İl Vaizesi 2-Bakara Suresi; 2/ 155- 156. 4-Al-i İmran Suresi; 3/146. 6-Enbiya Suresi; 21/85-86. 8-Furkan Suresi; 25/75. Firhist’e Geri Dön 28 2010 HUTBELERİ 1 MİRAC KANDİLİ 02-Temmuz Muhterem Müslümanlar! Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Mekke’den Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl önce Receb ayının 27. gecesi meydana gelen mirac olayı pek çok hikmetlerle dolu, eşsiz bir yolculuktur. Peygamberimizin, gecenin bir anında Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ ya götürülüşüne isra; oradan da Allah’ın huzuruna yükseltilmesine mirac denir. Allah-ü Teala İsra Suresi’nde şöyle buyurmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiği3 (sav) ümmetine hediyelerle dönmüştür. Cenab-ı Hak Bakara Suresi’nin son iki ayetini vahyetmiş; bu ayetlerde mü’minlerin güç yetiremeyecekleri işlerden, unuttuklarından ve hata ile yaptıklarından sorumlu olmayacaklarını belirtmiştir. Ayrıca Allah’a şirk dışında bütün günahların affedileceği müjdelenmiştir. Miracın en önemli sonuçlarından biri de beş vakit namazdır. Namaz Peygamberimiz’in buyurduğu gibi “mü’minin miracı”dır. (2) Bu yüzden mü’minlerin, namazla kulluğun zirvesine ulaşmalarının mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Muhterem Müslümanlar! Mirac Kandilinin özel bir ibadeti olmamakla birlikte bu gecenin bir tefekkür zamanı, kullukta yenilenme ânı olduğu bilinmelidir. Bu gece ancak İsra Suresindeki şu gerçekler hayata geçirilebilirse maksadına ulaşmış sayılabilir. - Yalnızca Allah’a ibadet etmek. - Anaya babaya iyi davranmak. - Hısım ve akrabaya, fakirlere, yolda kalNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön miz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir”.(1) Değerli mü’minler! Peygamberimiz (sav)’in İslam’ı tebliğ ederken yaşadığı sıkıntılar hepimizce malumdur. Nitekim Müslümanlar üç yıl devam eden bir ablukaya maruz bırakılmışlar, Mekke’de akla hayale gelmez eziyetler görmüşlerdir. Hz. Peygamber (sav) de Taif’te taşlanmıştır. Bunların yanı sıra peygamberimizin hayatında çok önemli yerleri olan Hz. Hatice ve Ebu Talip aynı yıl vefat etmişlerdir. Bütün bu olayların üzerine Allah’ü Teala’nın, Rasülü’nü Mirac ile mükafatlandırması ve mü’minlere hediyeler göndermesi çok anlamlı olmuştur. Aziz Müslümanlar! Mirac; zaman ve mekan ölçülerinin dışında akıl ve duyuların kavrayamacağı bir keyfiyette meydana gelmiştir. Fakat mü’minleri ilgilendiren miracın nasıl olduğu değil; miracın neticesidir. Rasulullah “kullukta yükseliş” anlamı taşıyan Mirac’tan 4 mışlara haklarını vermek. - Cimrilik ve israftan sakınmak. - Yoksulluk korkusu ile çocukları öldürmemek. - Zinaya yaklaşmamak. - Cana kıymamak. - Yetimin malı konusunda dikkatli olmak. - Verilen sözü tutmak. - Ölçü ve tartıyı tam yapmak. - Hakkında bilgi sahibi olunmayan şeyin ardına düşmemek. - Yeryüzünde kibir ve gururla yürümemek. Değerli Kardeşlerim! Bu gece hatalardan doğrulara, küslükten barışa, maddeden manaya, günahlardan sevaplara, dünya hırsından manevi güzelliklere, kalp kırmaktan sevgiye ve merhamete geçmek suretiyle bizler de kendi miracımızı gerçekleştirelim. KAYNAK: 1-İsra, 1 2-Suyuti, Şerhu İbn-i Mace,1,313 Hazırlayan: Havva AKGÜL İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 29 2010 HUTBELERİ 1 09-Temmuz MODERN DÖNEMDE İNSANIN DÜŞÜŞÜ: “DÜNYEVİLEŞME” Muhterem Mü’minler! Hiç kuşkusuz her insanda ebedilik düşüncesi vardır. Dünyevileşme; ebediliği dünyada arama, dünyayı kendisi için “her şey” olarak görmedir. Dünyevileşme bütün insanların karşı karşıya kaldığı bir hastalıktır. Bu hastalık, insanı Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “geçici bir faydalanma yeri” (1) olan dünya hayatına meylettirir ve ona ahiret hayatını unutturur. Dünyevileşme aynı zamanda ibadetlerdeki huşuyu kaldırır, kalp huzurunu giderir ve insanı dünyaya karşı özel bir tavır geliştirmeye sevk eder. Değerli Mü’minler! Müslümanların dünyaya bakışı ve onu değerlendirmedeki yegane ölçüsü 3 leştirmek için sadece bir araç olarak düşünülen dünya malı, sonunda amaç haline dönüşebilmektedir. Bu durum da kulluk görevlerinin ihmal edilmesine sebep olmakta, helal-haram anlayışını zedelemektedir. Zevki, cazibesi ve süsleri yönüyle bir anlamda insanları etkileyen dünya; insanı kendine bağlayarak sonunda Allah’ı da unutan bir esir haline getirebilmektedir. Dünya ve ahiret dengesini ön plana çıkaran sevgili Peygamberimiz, dünya hayatının geçiciliğini bir hadis-i şerifte şöyle ifade etmektedir: “Benim dünya ile ne alakam var. Ben dünyada ancak bir ağaç altında gölgelenmiş, sonra ağacı bırakarak kalkıp gitmiş olan bir yolcu gibiyim.” (2) Değerli Kardeşlerim! Günümüzde yaygınlaşan tüketim çılgınlığı ve göz alıcı reklamlar dünya hırsını körüklemekte; insanı maddeye bağımlı hale getirebilmektedir. Dünyevi hedeflerin çıtası da sürekli yükselmekte, dolayısıyla ihtiyaçlar devamlı artmaktadır. Bu durum yüz kızartıcı suçlara, aile içi huzursuzlukNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İslam Dinidir. Dünya sevgisi kalbe yerleşince bu ölçü değişir ve insan her hadiseye dünya gözüyle bakmaya başlar. Yalnız Allah’a ibadet etmek için yaşayan ve yaşamak için yiyip-içen insanlar, adeta yemek için yaşar hale gelirler. Yeme-içmede aşırılığın yanında, mal ve servete karşı düşkünlük, içki ve kumar zaafiyeti, büyüklenme, hırs gibi duygular dünyevileşmenin neden olduğu olumsuzlukların başında gelmektedir. Muhterem Müslümanlar! Dünyanın parlak cazibesine kapılan kişi, önce hayat standardını yükseltmek için bütün çarelere başvurmakta; ardından bu yüksek hayat standardını düşürmemek için daha çok kazanmaya, kendini daha fazla dünyaya vermeye mecbur hissetmektedir. Mal, makam, mevki, şöhret, itibar tutkusu çoğu kere kişinin yaratılışındaki üstün özelliklere yabancılaşmasına ve sahip olduğu mukaddes değerlerden uzaklaşmasına neden olabilmektedir. Başlangıçta meşru amaçları gerçek4 lara, ruhi bunalımlara, intihar ve saldırganlığa kadar pek çok toplumsal soruna sebep olabilmektedir. Hutbemi Kur’an-ı Kerim’in dünya ve ahiret dengesini korumayı tavsiye eden şu öğütleriyle bitiriyorum: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir (nihayet hepsi yok olur gider).” (3) “İnsanlardan, ‘Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver’ diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.” “Onlardan ‘Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru’ diyenler de vardır.” “İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (4) KAYNAK: 1- Mü’min Suresi/39. 2- Tac: 5/177. 3- Hadid Suresi/20. 4- Bakara/200-201-202. Hazırlayan: Ayşe YARAŞ Stajyer Vaize Firhist’e Geri Dön 30 2010 HUTBELERİ 1 ALLAH’IN VARLIĞI 16-Temmuz Muhterem Müslümanlar! İmanın birinci şartı Allah’a imandır. Allah, kâinatı yaratan ve idare eden en yüce varlıktır. O, kendisinden başka İlah olmayan Allah’tır. Duyular ve akılla idrak edilemeyeni de, edileni de bilir. O Rahmandır, Rahimdir. Egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir. Güven sağlayan ve kendisine güvenilendir. Görüp gözeten ve yönetendir, üstündür. İradesine sınır yoktur. Büyüklükte eşi olmayandır. O müşriklerin yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir. O, takdir ettiği gibi yaratan, örneği olmadan canlıları var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göktekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler. O azizdir, hakimdir. 3 varlıkların yaratıcısı, sebeplerin sebebi ve payelerin payesidir. (1) Kainat içerisindeki milyarlarca oluş herhangi bir tesadüfün eseri değildir. Dağlar, taşlar, ağaçlar ve nice varlıklar hep O’nun varlığını, güç ve kudretini, mutlak yaratıcılığını haykırmaktadır. Bir bina, bize onu yapan ustayı nasıl hatırlatıyorsa eşsiz bir sistemle yaratılmış kainat da öylece Allah’ı hatırlatmaktadır. Akıl bunu gerektirir. Muhterem Mü’minler! Varlığımızın ve hürriyetimizin kaynağı O’dur. Allah’ın varlığının delilleri sonsuzdur. Her şeyde ve her yerde O’nu gösteren deliller mevcuttur. Fizik ve metafizik deliller sonsuzdur. O’nu inkâr edenlerin ellerinde hiçbir mantıki delil yoktur. Hutbemi şu ayet-i kerimelerin mealleriyle bitiriyorum: “Allah’ın ayetleri hakkında kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Mü’minler! Varlığına, ilk insanla birlikte inanılan ve bağlanılan en yüce varlıktır. Varlığının alametlerine her yerde rastlamak mümkündür. Her şeyde O’nu gösteren bir kanıt vardır. Somut bir varlık olmadığı için, maddeye bulanmış varlıklar O’nu doğrudan göremezler, görmeye tahammül edemezler. Güneşin ışığına bile tahammül edemeyen bir göz nasıl olur da kâinatın yaratıcısını ve ilk sebebini görebilir? O’nun varlığı kalplerde daha iyi hissedilir. Çünkü insanın yaratılışında O’na karşı bir inanç vardır. İlkel veya medeni her topluluğun, her kavmin dilinde O’na tekabül eden bir kelime mutlaka vardır. Onlar O’nu o isimle çağırırlar. Bütün milletlerin tarihlerinde, birçok milletlerin kanunlarının başında, kitapların başlangıcında, paraların üzerinde, sanatkârların eserlerinde, şairlerin mısralarında, dindarların dudaklarında veya kalplerinde, filozofların düşüncelerinde, kâfirlerin dahi inkarlarında, âlimin araştırmalarında hep o kelime vardır: ALLAH. Neden? Çünkü O 4 mazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir olaydır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (2) KAYNAK: 1) Felsefi doktrinler. Allah maddesi 2) Mü’min suresi 56–57 Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 31 2010 HUTBELERİ 1 BERAT VE TEVBE 23-Temmuz Muhterem Müslümanlar! Önümüzdeki pazartesiyi salıya bağlayan gece, mübarek berat kandilidir. Arınmanın, günahlardan temizlenmenin önemli vesilesi olan bu gün ve gecelerde tevbe şuurunu kuşanmak, kulluk serüvenimiz için oldukça önemlidir. Bu vesile ile bugünkü hutbemizin mevzuu “tevbe” hakkında olacaktır. Yüce Allah, iyilik ve kötülük konusunda bizleri aydınlatmış, iyiliği emredip kötülükten nehyetmiş, tercihlerimizde ise bizi serbest bırakmıştır. Buna karşılık yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı bildirmiş; iyilikleri ödülle, kötülükleri ceza ile karşılayacağını bildirmiştir. Bunun yanında günah işleyen kullarına, tevbe ve bağışlanma imkanı da vermiştir. Tevbe, kulun işlediği bir günahtan pişmanlık duyup, bir daha işle3 den dolayı Allah Teâlâ’nın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde devesini kaybedip de bulduğu andaki sevincinden daha fazladır”[3]. Muhterem Cemaat! Tevbenin Allah katında makbul olması; içten gelerek, tam bir ihlasla yapılmasına bağlıdır. Bu da kalp ile pişman olup bu pişmanlıktan dönmemek, dil ile istiğfar etmek, fiilen de günahı terk etmekle mümkün olur. Bunun yanında, kul ve kamu hakkı içeren konularda tevbenin kabul edilebilmesi için öncelikle hak sahiplerinin hakkını vermek ya da onlarla helâlleşmek gerekir. İşte böyle bir tevbe Kur’an’ da içtenlikle yapılan tevbe olarak ifade edilmiş ve şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler Allah'a içtenlikle tevbe edin...”[4]. Kıymetli Müminler! İnsanları hayata bağlayan unsurların başında inanç ve ondan kaynaklanan ümit gelmektedir. İşte tevbe ve beraberinde gelen bağışlanma duygusu, günaha dalarak ümidini yitirmiş kişilerin yeniden hayata Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön meyeceğine dair yüce yaratıcıya söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Af dileme isteği, kulun hatalarından dolayı vicdanında duyduğu rahatsızlıktan ortaya çıkar. Günahlar, Allah’ın rızası ile kul arasında bir perdedir. Bu perdenin ortadan kalkması, kişinin yapacağı tevbeye bağlıdır. Sevgili peygamberimiz (sav), kulların günah işleme ve tevbe etmeleriyle ilgili şöyle buyurmuştur: “Her insan günah işleyebilir. Günah işleyenlerin en hayırlıları ise tevbe edenlerdir”[1]. Değerli Müminler! Tevbe bütün mü’minlere emir ve tavsiye edilen bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ın kendilerini mükellef kıldığı her hususu, ne kadar gayret etseler de gereği gibi yerine getiremeyip hata yapabilirler. Bunun için yüce Rabbimiz: “Ey müminler! Hepiniz Allah'a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz”[2] buyurmuştur. Sevgili peygamberimiz de kulların tevbe etmesinden Allah’u Teâlâ’nın hoşnut olacağını şu şekilde ifade etmiştir: “Kulunun tevbesin4 bağlanmasını ve yaşayışında ortaya çıkan çileli durumlara katlanmasını sağlar. Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler, bilerek veya bilmeyerek günah işlediklerinde hemen Allah'a yönelip tevbe etmelidirler. Çünkü Yüce Allah samimiyetle ve şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri kabul edeceğini, günahları bırakıp kendine yönelenlerden razı olacağını bizlere açık bir şekilde bildirmiştir. Zira günahkârlar için yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Hutbemi, Şûrâ Süresi 25. ayetin meâli ile bitiriyorum: “Allah, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir”[5]. KAYNAK: [1]İbn Mâce, Zühd, 30 [2]Nûr, 31 [3]BuhârÎ, Deâvât, 4. [4]Tahrîm, 8. [5]Şûrâ, 25. Diyanet Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 32 2010 HUTBELERİ 1 30-Temmuz TOPLUMSAL FELAKET: FUHUŞ Muhterem Müslümanlar! İslam Dini’nin ana hedeflerinden birisi de neslin korunarak sağlıklı bir toplum yapısının oluşturulmasıdır. Sağlıklı toplum, ancak sağlıklı ailelerle mümkündür. Sağlıklı ailelerin yapısını bozan en büyük tehlikelerden birisi ise zina ve fuhuştur. Bu hem aile kurumunun oluşumunu engellemekte hem de kurulu olan aileyi dağıtıp yok etmektedir. Dinimiz insanların cinsel hayatlarını Allah’ın emir ve tavsiyeleri çerçevesinde düzenlemelerini istemekte, buna uymayanların da cezalandırılacaklarını bildirmektedir. Bunun sonucu olarak evlilik teşvik ve tavsiye edilmiş, boşanma hoş karşılanmamış, zina ve fuhuş yasaklanmıştır. 3 Öte yandan evliler arasındaki boşanmaların en büyük sebeplerinden birisi de gayri meşru ilişkilerdir. Fuhuş insana ve topluma karşı işlenen bir suç olup insanoğlunun basit arzularının kontrol edilemeyişinin bir sonucudur. Maalesef günümüzde para karşılığı fuhuş yapan veya yaptıran insanlar mevcuttur. Teknolojinin sağlamış olduğu birtakım imkanları da kullanmak suretiyle fuhuş hızla yaygınlaştırılmış, çeşitlendirilmiş, bir sektör haline getirilmiştir. Değerli Mü’minler! Yüce dinimizin, fuhşu önlemek için getirdiği tedbirlerin insan ve toplumun sağlığı, huzuru açısından ne kadar önem arzettiği inkâr edilemez bir gerçektir. Dinimiz insanın can, mal, ırz ve namusunu, maddimanevi bütün değerlerini korumak için fuhşu haram kılmıştır. Peygamberimiz (sav), gücü yeten gençlere evlenmeyi tavsiye ederek fuhuştan uzak durmanın yolunu göstermiştir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Fuhuş, dinen yasaklanan her türlü kötülük ve çirkinlik anlamında kullanılırken, Kur’an-ı Kerim bu kavrama zinayı da kapsayacak şekilde anlam yüklemiştir. Bu çerçevede fuhuş ve zinaya götüren her türlü davranış ve evlilik dışı ilişkiler dinimiz tarafından kesin olarak yasaklanmıştır. Hatta zinaya yaklaştıran hususlar bile haram kılınarak “zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”(1) buyrulmuştur. Aziz Mü’minler! Fuhuş, toplumdaki ahlaki ve manevi değerlerin kökünden sarsılmasına neden olmaktadır. Fuhşun kötülüğü, sebep olduğu birtakım zührevi hastalıklardan ibaret değildir. Aynı zamanda fuhuş, kadın ve erkeğe toplum içindeki şeref ve haysiyetini kaybettirmekte, toplumdaki cinsel sapkınlıkları artırarak ahlaki çöküntüyü de körüklemektedir. 4 Hutbemi sevgili Peygamberimizin bir Hadis-i Şerifiyle bitiriyorum: “Zinadan sakının, zira onda dört büyük zarar vardır. Fuhuş, güzelliği giderir, rızkın daralmasına sebep olur, Allah’u Teâlâ’nın gazabını çeker, kişinin cehenneme girmesine sebep olur.”(2) KAYNAK: 1- İsra,17/32 2- El-Feth’ul-Kebir:1/489 Hazırlayan: Suat ALTUNKUŞ Aksu Müftüsü Firhist’e Geri Dön 33 2010 HUTBELERİ 1 06-Ağustos RAMAZAN AYINA GİRERKEN Muhterem Müslümanlar! On bir ayın sultanı, kararan kalplerin cilası, sabrı öğreten, nime¬tlerin kadrini bildiren, paylaşmanın mutluluğunu bizlere tattıran, ilahi rahmetin müminlerin gönüllerini doldurduğu, mübarek zaman dilimi olan Ramazan-ı Şerif ayına kavuşmak üzereyiz. İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran, en doğru yola ileten, hidayet kaynağı, ilâhî kelâm olan Kur'an-ı Kerim bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Bunun içindir ki Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de, Ramazan ayının faziletine işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indiril3 dudakların kapanmasını ve kutlu bir izinle açılmasını... O’nun adının anıldığı iftar sofralarını... Yoksula uzanan yardım elini, kalplere dolan merhameti, sevgiyi... Çocukların tuttuğu ilk orucu, çocukların ‘beni de sahura kaldırın’ demesini... Sonra oruçlu olduğunu unutup, ‘anne su içtim orucum bozulur mu?’ diye sormasını... Camilerimizdeki Ramazan aydınlığını, insanı yücelten secdeyi... Seni haber veren hilali... Dillerin O’nun kitabını okumasını, kalplerin O’nu anmasını seviyoruz. Diliyoruz: Daha çok sevgi olsun, daha çok esenlik, daha çok barış, daha çok tebessüm, daha çok merhamet... Bereket gelsin evlerimize, sokaklarımıza... Dudaklarda dua olsun, şükredelim nimetlerin sahibine. Yerin ve göklerin sahibine. Hoş Geldin ey on bir ayın sultanı Şehr-i Ramazan...” Muhterem Mü’minler! Fazileti büyük olan Ramazan ayının, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön diği Ramazan ayıdır.”(1) Değerli Müslümanlar! Tutulan oruçla insanî duygularımız gelişir, nefsanî istek ve arzularımız kırılır, gönlümüz manevi iklime bir başka açılır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Ramazan öyle bir aydır ki, Allah gündüzleri oruç tutmayı farz ve gece ibadetini de nafile kılmıştır. Ramazan, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Ramazan ihsan ve yardımlaşma ayıdır. Mü'minin rızkı bu ayda artar, bereketlenir... Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluştur." (2) Sevgili Kardeşlerim! “Ramazanla gelen kalp huzurunu seviyoruz, uykulu gözlerle sahurlara kalkmayı, gün boyunca üzerimizde duran Ramazan mahmurluğunu, evlerimizdeki, sokaklarımızdaki Ramazan telaşını seviyoruz. Kutlu bir emirle, 4 milletimize ve bütün Müslümanlara huzur ve barış getirmesini, hayırlara vesile olmasını yüce Allahtan niyaz ediyor, hutbemi Peygamberimizin duasıyla bitiriyorum: “Allahım! Receb'i ve Şâban'ı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan'a ulaştır.”(4) KAYNAK: 1-Bakara;185. 2- Terğib; II, 94-95. 3- Tac Terc.;11,74. 4-Camiü’s-sağir; 2/90. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 34 2010 HUTBELERİ 1 13-Ağustos İBADET HAYATIMIZDA ORUCUN YERİ Muhterem Müslümanlar! “Sizden Ramazan ayına kavuşanlar oruç tutsun.” (1) İşte bu emir yeryüzünde milyonlarca Müslümanı harekete geçirmiştir. Canları sıkılmış, ruhları daralmış, hak ve hukuk düzenlerine gölge düşmüş Müslüman toplumun Ramazan ayına olan muhabbeti takdire şayandır. Değerli Mü’minler! Oruç belli bir süre yememek, içmemek gibi basit bir olay değildir. Oruç; daima bize Allah’ı hatırlatarak sorumluluk duygu3 taçlarımız arasındaki sıcak temas insanların birbirini sevmesine sebep olur. Sofralarımız misafirlerimizle neşelenir, bereketlenir. Değerli Müslümanlar! İftar sofraları vasıtasıyla akrabalar ile iletişimimizi kuvvetlendiririz. Bu sebeple bağların kuvvetlenmesinin farz, zayıflatılmasının haram olduğu hususunun ne kadar hikmetli olduğunu bir kez daha idrak ederiz. Teravih namazlarıyla camilerimiz manevi bakımdan imar edilir; böylelikle misyonlarına daha fazla yaklaşırlar. Gönüllerimiz incelir, kalplerimiz yumuşar, bütün bu güzellikleri bizlere bahşeden Rabbimize yönelişimiz artar. Ramazan ve oruçla sosyal adalet gelişir. Bu anlayışla sosyal barış tesis edilir ve hasretini çektiğimiz yardımlaşma ve dayanışma tekrar insanları bir araya getirir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sunu geliştiren köklü bir irade terbiyesi, insanı kötülüklerden temizleyip çirkin davranışlardan uzaklaştıran, iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir. “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.”(2) Bu emrin muhatabı olan bizlerle Allah (c.c) arasında sevgi oluşur. Oruç kötülüklere kalkan olur. Oruç ibadeti iç dünyamızı tedavi eder. Anlayış ve kavrayış melekelerimizi geliştirerek zihin ve ümit dünyamızı zenginleştirir. Aziz Mü’minler! Sahur yemeklerine olan rağbetimiz bizleri seher vaktiyle tanıştırır. Kılacağımız iki rekât teheccüd namazı, kulluktan daha farklı bir tat almamıza vesile olur. Bu güzelliklere ilaveten bedenimizin, malımızın şükrünü ifa eder; bedenen, ruhen ve ahlaken temizleniriz. Ramazanda zenginlerimiz ile muh4 Hutbemi şu hadis-i kutsî ile bitiriyorum: “Aziz ve Celil olan Allah’ü Teala buyurdu ki ademoğlunun her ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesna. O, benim içindir. Onun mükafatını ben vereceğim. Oruç, ateşe karşı siperdir. Sizden biriniz oruçlu bulunduğu günde fena söz söylemesin, kavga etmesin.”(3) KAYNAK: 1-Bakara; 185. 2-Bakara; 183. 3-Riyazu’s-Salihin; H.No:1220. Hazırlayan: Saliha MANCA İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 35 2010 HUTBELERİ 1 20-Ağustos İSLAM’IN KÖPRÜSÜ ZEKAT Muhterem Müslümanlar! İnsan hayatında eşi ve benzeri bulunmayan zamanlar vardır. “Allah tekrarına kavuştursun” dualarıyla karşılayıp ağırladığımız günlerden birisi de içinde bulunduğumuz Ramazan ayıdır. Ramazan ayı, inanan kişi için hasat mevsimidir. Günahlardan arınıp sevapları artırma zamanıdır. Bu sebeptendir ki geçirmekte olduğumuz mübarek günler, biz kullar için gayret dönemidir. Bu dönemde gönülden gönüle öyle bir köprü kurulur ki bu sayede yoksullar sevinir, açlar doyar, yetimler donanır. Zenginle fakiri buluşturan, dul ve yetimi sevindiren gönül köprüsünün adı “zekât”tır. Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Rasûl’e itaat edin ki size merhamet edil3 edenleri sevmez”(2) buyurmuştur. Zekât en güzel yardımlaşma müessesesidir. İslam birlik ve beraberliğe, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya çok büyük önem vermiştir. Böylece zenginlere zekât yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her yıl malının bir bölümünü yoksullara vererek hem Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş hem de toplumda zengin-fakir kaynaşmasına, sevgi ve saygı ortamının oluşmasına katkıda bulunmuş olacaktır. Bu durumda günümüzde ihtiyaç sahiplerini hakkıyla belirlemeli; dul ve yetimlerden, ihtiyaçları sebebiyle kötü yollara düşebileceklere engel olmalıyız. Vereceğimiz her kuruş zekâtın kişisel anlamda arınmaya, maddi anlamda artmaya, sosyal anlamda ise dayanışmaya sebep olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O, kendileri için bir şerdir. Cim- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sin”(1) buyurmaktadır. Sevgili Kardeşlerim! Sözlükte artma, çoğalma, bereket, temizlik, övgü ve iyi hâl anlamlarına gelen zekât, dînî bir terim olarak belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için belirlenmiş kişilere verilmesi demektir. Zekât, İslam’ın beş temel esasından birisidir. Hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Mal ile yapılan bir ibadet olup iktisadî ve sosyal yönleri bulunan bir müessesedir. Bu denli önemine binaen birçok ayette zekat defalarca “namaz kılınızN.” ifadesinden hemen sonra anılıp emredilmiştir. Fıkıh kitaplarımızda ise ayrı bir yer teşkil etmiş, ayrıca müstakil eserler yazılmıştır. Aziz Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim’de “O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin. Fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf 4 rilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”(3) buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “İslam Dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûl’ü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucu tutmak.”(4) Muhterem Kardeşlerim! Allah’ü Teâlâ hepimizi sadece Ramazan ayı boyunca değil; ömrümüz boyunca hayırda yarışan, şerden uzaklaşan, öksüzleri donatıp, yetimleri güldürmeyi kendine bayram sayan olgun mü’minlerden eylesin. KAYNAK: 1-Nur Suresi; 56. 2-En’am Suresi; 141. 3-Âl-i İmran Suresi; 180. 4-Buhari; İman, 2, (1,8), Müslim; İman, 19-22 (1-45) Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 36 2010 HUTBELERİ 1 27-Ağustos İMAN MÜCADELEMİZ VE ZAFERLER Değerli Mü’minler! Yüce Rabbimiz bizleri yeryüzünün halifesi olarak yaratırken kendisine de iman etmemizi emretmiştir. İman eden bir kişi, imanının yanında bazı değerlerini de muhafaza etmelidir. Bu değerlerin en önemlilerinden birisi ise vatandır. Vatan, üzerinde Allah’a kulluk ettiğimiz ve sayısız nimetler içinde hayatımızı sürdürdüğümüz kutsal bir coğrafyadır. İman sahibi her insan vatanını sever ve onu korur. Kıymetli Mü’minler! Yüce Rabbimiz bizlere itaatin, barışın, dayanışmanın, birlik ve beraberlik içinde olmanın bizi güçlü kılacağını bildirmiş; aksi takdirde bir gevşeme neticesinde de güç ve devletin elden gideceğini bir ayet-i kerimede 3 dım ettiğini bilen kahraman ecdadımız hep bu şuur ve bilinçle vatanlarını korumak için savaşmış, canlarını feda edip zaferlere ulaşmışlardır. Tarihte Türk milleti 16’sı büyük olmak üzere 180 dolayında devlet kurmuştur. 1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla vatan topraklarımızın birçok yeri elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. 1. Dünya Savaşını takip eden süreçte adım adım kazanılan zaferlerin en son ve birleştirici halkası olan 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi sonucunda kazanılan zafer, Türk milleti için büyük bir bayram olmuştur. Muhterem Müslümanlar! Vatan; bir milletin, millet olmasının temel şartlarından biridir. Millet olmamızda vatanımızın, dinimizin, dilimizin, tarihî değerlerimizin, örf, âdet ve geleneklerimiz ile diğer kültür ve medeniyet eserlerimizin yeri ve önemi çok büyüktür. Yeryüzünün en güzel coğrafyasında, uğruna en çok şehit verilmiş bir vatanda yaşadığımızı, millet olarak dünya tarihinde çok Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve Rasûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”(1) Kur’an-ı Kerim’de başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter. Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (2) Değerli Kardeşlerim! Tarih boyu birçok millet çeşitli sebeplerle vatanımızı elde etmek için saldırılar düzenlemişlerdir. Vatan savunmasının dinî bir görev olduğunu ve Allah’ın inananlara yar4 uzun bir geçmişe ve millî bir kimliğe sahip olduğumuzu aklımızdan asla çıkarmayalım. İnsanî değerlerin günden güne kaybolmakta olduğu çağımızda, yeni yetişen neslimizi kendi öz değerlerine yabancı bir duruma düşmekten korumalıyız. Bu sebeple geleceğimizi inşa edecek olan gençlere kendi tarihini, dilini, dînî ve ahlâkî değerlerini, vatan, bayrak ve ezan sevgisini, örf ve âdetlerini tam olarak öğretmeliyiz. 1071’de Malazgirt Zaferiyle Müslüman Türklere açılan Anadolu toprakları 1922’de kazanılan Başkumandanlık Meydan Muharebesiyle kesin bir şekilde Türk ve İslam toprağı olarak tarihteki yerini almıştır. Malazgirt ve 30 Ağustos Zafer Bayramını kutladığımız bu günlerde başta Sultan Alparslan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm gazi ve şehitlerimizi, minnet ve şükranla anıyoruz. KAYNAK: 1- Enfal; 46. 2- Hac; 39-40. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 37 2010 HUTBELERİ 1 03 - Eylül HAYAT KİTABIMIZ KURANI KERİM VE KADİR GECESİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah (cc) en güzel şekilde yarattığı, sayısız nimetler verdiği insana kitaplar ve bunları açıklayacak, öğretecek peygamberler göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Hiç şüphe yok ki yeryüzünde bu şekilde cereyan eden “âdetullah” yani ilahî nizam, miladî 610 yılında son kez; fakat ebedî olmak üzere Hz. Muhammed (sav)’e indirilmeye başlanan “Kitab” la bir kez daha tecelli etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendi nitelendirmesine göre o; “Allah kelamı”, “hakkı batıldan ayırıcı”, “öğüt verici”, “yol gösterici”, “hikmetli”, “apaçık”Q yüce bir “Kitab”tır. Yine Allah’u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir ‘Kitab’tır.”(1) En son 3 Muhterem Mü’minler! Önümüzdeki “pazar”ı pazartesiye bağlayan gece Kadir Gecesi’ni idrak edeceğiz. Kadir suresinde beyan edildiği gibi bu geceyi bin aydan daha değerli kılan, meleklerin ve Cebrail (as)’in her bir iş için yeryüzüne inmesine vesile olan ve fecre kadar bu gezegeni selamette tutan tek hakikat, Kur’an’ın bu gece inmeye başlamasıdır. Kur’an-ı Kerim getirdiği yüce hakikatlerle 23 yıllık bir sürede, her bakımdan tefessüh etmiş, alçalmış bir toplumu bütün kurumlarıyla dönüştürmüş, onları İslam Medeniyeti’nin öncüsü haline getirmiştir. Böyle bir hayat kitabının okunması, öğrenilmesi, öğretilmesi ve daha da önemlisi hayata uygulanması şüphesiz apayrı bir değerdir. Nitekim Allah’u Teâlâ, Kur’an’ı okuma yanında onun muhtevasıyla amel edenlere mükafat vaat ederek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.” (3) Sevgili peygamberimiz (sav) de bu konuda “kim Kur’an’ı okur ve onunla gereği gibi amel ederse kıyamet günü onun anası ve babasına, ziyâsı dünya evlerindeki güneşin ziyâsından daha güzel bir taç giydirilir. Kur’an ile amel etmeyi ne zannediyorsunuz?” (4) buyurmuşlardır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gönderilen ilahî kitap olması, herhangi bir tahrife uğramadan günümüze gelmesi, evrensel bir özellik taşıması Kur’an-ı Kerim’i kendinden önceki ilahî kitaplardan ayıran başlıca özelliklerdir. Kur’an-ı Kerim insan ve toplum gerçeğiyle tamamen uyumlu; getirdiği meseller, geçmiş kavim ve topluluklarla ilgili aktardığı kıssalar bakımından ikna edici; ihtiva ettiği ilimler, sanatlar, dil ve üslup yönünden eşsizdir. Bununla birlikte bu yüce “Kitab”; geçen bunca zamana, değişen şartlara rağmen tam 1400 yıldan beri mü’minlere rahmet ve şifa olmaya, bütün bir varlığa hayat sunmaya devam etmektedir. Değerli Kardeşlerim! Bütün bu özellikleri bir tarafa, Kur’an-ı Kerim her şeyden önce bir hidayet rehberidir. Sapkın inanç ve düşüncelerden, olumsuz tutum ve davranışlardan, toplumsal kaosa neden olan ilişki ve eylem biçimlerinden tevhit dininin hayat verici yaşam tarzına giden yolda mutlak bir uyarıcıdır. Nitekim “Hâdî” sıfatıyla kullarını hidayete sevkeden Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’in indiriliş maksadını şu şekilde beyan buyurmuştur: “Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir ‘kitab’tır.”(2) 4 Aziz Cemaat! Anlaşılmaktadır ki Kur’an-ı Kerim’in gerçek bir okunuşu; onun inanç, ibadetler, sosyal ilişkiler bağlamında ortaya koyduğu hakikatlerin hayata tatbik edilmesi ile mümkündür. Bu yüzden bireysel ve toplumsal sorumlulukların unutulduğu, adalet ve güvenin zaafa uğradığı, dünyanın ahrete tercih edildiği, yardımlaşma ve dayanışmanın dumura uğradığı, içki ve kumarın eğlence aracı haline geldiği, fuhşun kol gezdiği bir ortam asla Kuran’ın okunduğu ortam değildir. Unutmayalım ki yüce Allah’ın hesap günü “kitabını oku” hitabı, bir anlamda Kur’an’ın hayatımızdaki yerini açığa çıkaracak bir mahiyet taşımaktadır. Hülâsâ elimizdeki bu hayat rehberinin insanlığın ufkunu aydınlatmaya başlamasının 1400. yılında en anlamlı amelin “Allah’ın ismiyle” diyerek Kur’an’la yeniden buluşmak olduğunu unutmayınız. Yine unutmayalım ki “sözlerin en güzeli, Allah’ın kitabıdır. Yolların en doğrusu Muhammed’in yoludur” (5). Kadir gecemiz, Kur’an’a açılan aydınlık yolumuz, affımız olsun. KAYNAK: 1- Sâd;29. 2- İbrahim; 1. 3- Fatır; 29. 4- Ebû Davud; 1/355. 5- Ahmed b. Hanbel; III/319. Hazırlayan: Şaban ERDİÇ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 38 2010 HUTBELERİ 1 RAMAZAN BAYRAMI 09 - Eylül Muhterem Kardeşlerim! Manevî hayatımızı rahmet iklimiyle canlandıran, af ve mağfiret ayı ramazanı on bir aylık yolculuğuna tekrar uğurladık. Ne mutlu bu ayı maksadına uygun değerlendirenlereN Ne mutlu bu aydan arınarak çıkanlaraN Yeni bir kulluk heyecanıyla bu ramazanı milat kabul eden mü’min gönüllereN Yaratılışındaki kulluk duygusuyla hayatını buluşturan bahtiyar insanlara ne mutluN Değerli Mü’minler! Şükürler olsun ki bütün ibadetleri bünyesinde barındıran Ramazanın manevi coşkunluğunu bir kez daha tecrübe ettikten sonra bayrama ulaşmış bulunuyoruz. Bugün milyonlarca Müslüman “bir” olan Allah’a inanmanın, Hz. Muhammed (sav) e ümmet olmanın ve aynı kıbleye yönelmenin heyecanı içinde bayram coşkusunu yaşamaktadırlar. Sevgili peygamberimizin Medine’ye hic3 nize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir müslümana üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz” (1) buyurarak bizleri İslam’ın kardeşlik iklimine davet etmiştir. “Affı seç, iyiliği emret, cahillere aldırış etme” (2) ilahi emri bu bayram günlerinde ne kadar da anlamlıdır! Değerli Kardeşlerim! İyilik ve ihsan duyguları içinde başta anne-babalarımız olmak üzere akrabalarımızın bayram sevinçlerine ortak olmalıyız. Dinimizin, korunmasını emrettiği sıla-i rahim yani akrabalık bağına gereken önemi vermeli, özellikle uzun süredir görüşmediğimiz yakınlarımızı aramalıyız. Zira peygamberimiz (sav) “akrabalarından gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam manasıyla sıla etmiş değildir. Gerçek sıla kendisiyle ilişkiyi kesenleri görüp gözetmektir” (3) buyurmuşlardır. Bayramlar çocukların dinî değerlerimizle tanışmasında önemli fırsatlar sunar. Bu sebeple onlara güzel örnek olunmalı ve tertemiz zihinlerinde hoş bir bayram hatırası bırakılmalıdır. Komşularımız mutlaka ziyaret edilmelidir. Fedakârlık ve ihsan duygularının doruğa ulaştığı bu mukaddes zamanlarda yoksul, dul, yetim, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ret etmelerinden sonra “sevinç günleri” olarak müjdeleyip ümmetine hediye ettiği bayramlar dini-sosyal hayatımızda çok önemli yere sahiptir. Bu günler sâir zamanlarda âdeta parçalara ayırdığımız sosyal ilişkilerimizi yeniden onarma anlarıdır. Bu günler kardeşlik ve dayanışma duygularının güçlendirildiği önemli zaman dilimleridir. Gündelik hayatta karşılaştığımız gerginliklerden uzaklaşarak kendimize geldiğimiz; ziyaretler, tebrikler ve mesajlarla dostluklarımızı ilerlettiğimiz; yeniden çalışma şevkine kavuştuğumuz müstesnâ zaman dilimleridir bayramlarımız. Bu sebeple bayramlar asla dost ve akrabalardan ayrı bir tatil fırsatı olarak görülmemelidir. Bayramlar aynı zamanda sevinç ve neşe günleridir. Bayram sabahı herkes tebrikleşirken sırf ibadet kastıyla bile olsa camide kalıp bayram sevincine iştirak etmemek dinimizce hoş görülmemiştir. Her türlü kırgınlık ve düşmanlıklar böylesine kutlu bayram havasında sevgi ve muhabbete dönüşmelidir. Birlikte yaşamanın en güzel örneklerini sunmuş olan rehber insan Hz. Muhammed (sav) “birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbiri4 hasta, yaşlı ve diğer muhtaç insanların ihtiyaçları karşılanarak bayrama neşe içinde iştirakleri sağlanmalıdır. Bayramlar sadece diriler için değil; ölülerimiz için de özel anlamlar taşır. Özellikle huzur ve güven içinde, ay yıldızlı bayrağımızın gölgesi ve ezanımızın lâhûtî sesinde mabedimize gelip bayram havasını teneffüs etmişsek, şehit ve gazilerimize olan rahmet ve minnet borcumuz asla unutulmamalıdır. Duaların kabule şâyân olduğu bayram gecelerinde şehitlerimizi ve ahirete intikal etmiş yakınlarımızı rahmetle analım. Dünyanın muhtelif yerlerinde pek çok problemler içinde bayrama buruk girmiş olan kardeşlerimize dualar edelim. Ramazanda kazandığımız kulluk şuurunu daha da ilerleterek bu konuda Rabbimizin inâyetini dileyelim. Bu duygularla mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder; ülkemiz, İslam alemi ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı Zü’l-celâlden niyaz ederim. KAYNAK: 1- Buhari; Edep, 57, 58. 2- K.Kerim; 7/199 3- Buhari; Edeb, 15 Hazırlayan: Şaban ERDİÇ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 39 2010 HUTBELERİ 1 10 - Eylül AMELLERDE SÜREKLİLİK Değerli Mü’minler! İnsan, Allah’ın en güzel şekilde yarattığı şerefli bir varlıktır. Aklıyla, konuşmasıyla, hissetmesiyle ve düşünmesiyle diğer varlıkların önünde bulunmaktadır. Kâinatta her şey insana hizmet için, insan da Allah’ı bilmek ve O’na ibadet etmek için yaratılmıştır. Davranışlarından, eylem ve hareketlerinden sorumlu tutulmuş, başıboş bırakılmamıştır. İradesi sebebiyle davranış ve amellerinden mesul olan insan, Allah’a kulluk bilinci ve Allah karşısında duruş biçimiyle bütün hareketlerini hayra ve ibadete çevirebilecektir. Hayatın her anında, her alanında ve her işinde yüce Rabbi ile birlikte olduğunun şuuruna erip O’nun rızasını kazanma arzu ve iradesiyle söylediği her söz, yaptığı her iş ve sergilediği her davranış 3 et”(1) buyurmaktadır. Yani “ey insanoğlu, her şeyi yaratan Rabbine karşı kulluk bilinci içinde ol, ölüm gelinceye dek hayatını bu şuur üzerine kurarak şekillendir” demektedir. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz imandan hemen sonra genellikle salih ameli zikrederek, iyi davranışlarımızın hayatımızda iman gibi ayrılmaz bir unsur olduğunu göstermiştir. Salih ameller mevsimlik değil, hayatımızın her anında sergilenecek kadar çeşitlidir. Sevgili peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde “Allah katında amellerin güzeli, az da olsa devamlı olanıdır.”(2) buyurarak salih amellerin, ara verilmeksizin az da olsa devamlı yapılmasını beyan etmişlerdir. Değerli Mü’minler! Bir mü’min için “artık yapacak bir şey kalmadı, vazifem bitti” diye olduğu yerde sayması söz konusu olamaz. Müslüman aksiyon ve hareket insanıdır. Mü’mine düşen görev, bir hayrı bitirince ikinci bir hayra başlamasıdır. Yüce Rabbimiz, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ibadet olacak, salih amelden sayılacaktır. Cihat, namaz, oruç, zekât, kurban ve sadakalar başta olmak üzere doğru, dürüst ve güven veren davranışlarıyla, kötülüklerden iyiliklere yönelmesiyle ibadetin içinde olacaktır. Allah’ın hoşnut olacağı her hareketi ve davranışı, niyetinin güzelliği ile ibadete dönüşecektir. Yemyeşil ve sulak bir toprakta tomurcuklanıp açan, etrafa güzellikler saçan çiçekler gibi hoş olacaktır. Her birisi, sadece Allah’a kul olma ve ibadet bilinciyle yapıldığında salih amel adını alacaktır. Kıymetli Mü’minler! Bedenin, sağlığını koruyabilmesi için maddi gıdalara nasıl ihtiyacı varsa, ruh ve imanın da kuvvetli ve sağlam olabilmesi için salih amellerle beslenmeye ihtiyacı vardır. Gıdasız ruhlar güneş görmeyen çiçekler gibi solar. Aç ruhlar her türlü psikolojik rahatsızlıklara davetiye çıkarır. Ruhun gıdası, ibadet ve Allah’ın emirlerine saygıyla boyun eğmektir. Rabbimiz hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede “sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet 4 İnşirah Suresinin 7. ayetinde “öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul”(3) buyurarak Müslüman’a önemli bir hareket felsefesi ve hayat düsturu sunmaktadır. Bu nedenle mü’min her zaman hareket halinde, hayırlı işler içinde, insanlara faydalı olan bir insandır. Mesaisini öyle tanzim etmelidir ki hayatında boşluğa yer kalmamalıdır. Vaktini iyi değerlendirip faydasız işlerden uzak kalmalı, hayırlı işlere ara vermeden hayatını en güzel bir şekilde geçirmelidir. Ömrünü Allah’ın emirlerine saygı ve mahlûkata şefkat göstererek, yapacağı güzel amellerle hoş bir seda bırakarak tamamlamalıdır. KAYNAK: 1-Hıcr Suresi; 99. 2-Müslim; Fezail,75. 3-İnşirah Suresi; 7. Hazırlayan: Galip AKIN Muratpaşa Müftüsü Firhist’e Geri Dön 40 2010 HUTBELERİ 1 17 - Eylül KARDEŞLİK ve DAYANIŞMA Muhterem Müslümanlar! Şüphesiz ki mü’minleri birbirine bağlayan en güçlü bağ kardeşlik bağıdır. Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerimede, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki, size merhamet edilsin”(1) buyurarak iman edenler arasındaki kardeşlik bağını inanç temeline oturtmuştur. Yine bu mesajda mü’minlerin arasında oluşabilecek her türlü husumetin giderilmesi gerektiğini, ancak bu şekilde Allah’ın rahmetine ulaşılabileceğini bizlere haber vermiştir. Değerli Kardeşlerim! İslam’ın ortaya koyduğu kardeşlik anlayışı, toplumsal dayanışma ve huzuru tesis ederek toplum fertlerinin birlikte yaşamalarını hedeflemektedir. Dinde kardeşli3 O gün gerçekleştirilmiş olan İslam kardeşliğine bugün bizler daha çok ihtiyaç duymaktayız. Farklı kökenlerden gelen insanların bir arada yaşadığı günümüz toplumunda arzu edilen birlik ve beraberliğin sağlanması, birbirimize göstereceğimiz hoşgörü ve sevgiyle mümkündür. Yaratıcımız “bir” olduğuna göre, yaratılan her insan da yaratandan ötürü sevgi ve merhamete layıktır. Yaratıcımızın bizlere verdiği değerin farkında olmalı ve ilahi rızayı kazanabilmek için birbirimizi sevmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız”(3) buyurarak, iman ile insan sevgisi arasındaki bağa dikkat çekmiştir. Dinimizin başlıca hedeflerinden birisi de barış ve uzlaşmaya dayalı, sevgisaygı ve kardeşliğin hakim olduğu, huzurlu bir toplum oluşturmaktır. Değerli Mü’minler! İslam Dini’nin birer temsilcisi olarak öncelikle bizler bu prensipleri hayatımızda Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ğin en güzel örneğini bize Hz. Peygamber (sav) döneminde onunla birlikte yaşamış ashab-ı kiram vermiştir. Ayet ve hadislerle bize haber verilen Muhacir-Ensar ilişkisi, kardeşliğin ve hoşgörünün yaşanmış en güzel örneğidir. Sevgili Peygamberimiz, bir kısmını hutbemin başında okuduğum hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz. Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da ona yardım eder. Bir kimse bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.”(2) Aziz Cemaat! Sevgi ve kardeşlik, Hz. Peygamber’in hayatında önemli bir ilke olmuştur. Hz. Peygamber (sav), İslam Dini’ni tebliğ ederken renk, ırk, dil, cinsiyet farkı gözetmemiş; tüm inananları kardeş ilan etmiştir. 4 yaşamaya gayret edelim. Birbirimizi Allah için sevelim, hoşgörülü olalım, affedelim. Rabbimizin bizlerden istediği gibi kardeşler olarak yaşayalım. Hutbemi Hz. Peygamberin şu sözleriyle bitiriyorum: “Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayın; birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın; menfaatte benlik yarışına girmeyin; birbirinizi çekememezlik etmeyin; birbirinize buğz etmeyin; birbirinize sırt çevirmeyin; ey Allah’ın kulları kardeş olun!”(4) KAYNAK: 1. Hucurat; 49/10. 2. Riyazü’s-Salihin; 1/284. 3. Müslim; İman, 22. 4. Müslim; Birr, 9, IV, 1975. Hazırlayan: Saliha KELEŞ il Vaizesi Firhist’e Geri Dön 41 2010 HUTBELERİ 1 24 - Eylül İSLAM’DA HOŞGÖRÜ ve KARDEŞLİK Değerli Mü’minler! En güzel surette yaratılan ve akıl nimetiyle donatılan insan, üstün yönleriyle beraber kusurları da çok olan bir varlıktır. Af ve hoşgörü, insanın üstün yönlerinin başında gelen insanî ve ahlakî bir fazilettir. Kur’an-ı Kerim’de yüce Rabbimiz bir ayet-i kerimede, insanın en yakınlarından veya sevdiklerinden bile zarar görebileceğine işaret ederek şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. ”(1) Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerime de ise “Rahman’ın kulları, yeryüzünde 3 kadar derin ve mükemmeldir. Hz. Ebu Bekir (r.a), fakirlik içindeki Mistah’ın geçimini üzerine almış ve bu aileye her türlü yardımı yapıyordu. İfk hâdisesine onun da ismi karışınca Hz. Ebu Bekir, bir daha asla Mistah’a yardım etmeyeceğine yemin ettiğinde şu ayet-i kerime nazil olmuştur: “İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(5) O yeminle Mistah’a bir daha yardım etmeyeceğini söyleyen Hz. Ebubekir (r.a.), bu uyarı karşısında derhal dediğinden vazgeçip yemin kefaretini ödemiş ve Mistah’ı himayeye devam etmiştir. Kıymetli Mü’minler! Affedenler, merhamet edenler, affa ve merhamete nail olurlar. Affetmek, yüce ruhlu olmak, Kur’an’ın ahlakı ile ahlaklanmak demektir. Onun için “Küçükten kusur, büyükten af” kültürümüzde darb-ı mesel olmuştur. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.”(2) buyrulmuştur. Cenab-ı Hakk, hidayete gelmeyeceğini ezelî ilminde bildiği halde Hz. Musa ve Harun (a.s.)’u Firavun’a gönderirken “ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar”(3) buyurarak onlara, Allah’a karşı haddi aşmış birine bile yumuşak bir dil kullanmalarını emretmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) ise bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Kim Müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa Allah onu yükseltir. Kim kibirlenir, üstünlük taslarsa, Allah onu alçaltır.” (4) Hoş görmek ve affetmekle kul, Rabbinin af ve rahmetini, sevgili peygamberimizin de hoşnutluğunu kazanır. Bu nedenle affetmeliyiz, bağışlamalıyız, asla gönül yıkmamalıyız. Sevgili Kardeşlerim! İslam tarihi kardeşlik ve hoşgörü örnekleriyle doludur. Rasülüllah (s.a.v)’in Mekke Fethi’nde ilan ettiği umumî af, bu günün insanının henüz hayal edemeyeceği 4 Af ve hoşgörü, Müslümana yakışan sıfatlardır. Her Müslüman bu sıfatlarla vasıflanmalıdır. Hoşgörü, gönülleri yumuşatıcı bir unsurdur; hakikatleri kabul ettirme de ancak onunla olur. Değerli Mü’minler! Hutbemi Cenab-ı Hakk’ın Müminlere kardeş olduklarını ve bu kardeşliği koruma sorumluluğunu hatırlatan hitabı ve Rasûlü’nün konumuzla ilgili hadisi şerifi ile bitiriyorum. “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”(6) "Şüphesiz Allah’u Teâlâ bana sizin alçak gönüllü olmanızı vahyetti. Hiç bir kimse diğerine karşı övünmesin ve hiç kimse diğerine zulüm ve tecavüz etmesin."(7) KAYNAK: 1- Teğâbûn; 64/14. 2- Furkan; 25/63. 3- Tâhâ; 20/44. 4- Et-Terğib ve’t-Terhib; 5/561. 5- Nur; 24/22. 6- Hucurat; 49/10. 7- Ibn Mace; Zühd, 23. Hazırlayan: Mehmet YAMAN Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Dön 42 2010 HUTBELERİ 1 01 - Ekim HAYATIMIZDA CAMİ VE DİN GÖREVLİSİNİN YERİ Değerli Müminler! Gönül dünyamızı etkileyen önemli mekânlardan birisi de hiç şüphesiz camilerdir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1986 yılında ilk defa ekim ayının ilk haftasını “Camiler haftası olarak” belirlemiş, daha sonraki yıllarda ise bu haftayı “camiler ve din görevlileri haftası” olarak kutlamaya devam etmiştir. Aziz Müminler! Yeryüzünde Allah’a ibadet maksadıyla ve Allah’ın emri ile yapılan ilk mabet Kâbe’dir. Bu itibarla Kâbe bütün camilerin merkezidir. Ondan sonra yapılanlar ise Kâbe’nin birer şubesidir. Camiler Allah’ın evi olduğu için oraya hem maddi hem de manevi kirlerden arınmış olarak gireriz. Bu, bizi toplum içinde her bakımdan temizliğe alıştıran önemli bir terbiyedir. Camiler; birlik beraberlik, kardeşlik, 3 Konumuzla ilgili bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz mescitler, Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin”.(2) Öte yandan camilerin millî ve toplumsal hayatımızdaki tesiri de çok önemlidir. Aziz milletimizi Anadolu’dan koparmak isteyenlere karşı varlığımızı koruyup ispatladığımız istiklal harbimiz camiden başlamıştır. Muhterem Müminler! Camilerimizde görev yapan din görevlilerimiz, insanlığın hem dünya hem de ahiret mutluluklarını temin etmeyi hedefleyen dinimizi tebliğ ederken şüphesiz önemli ve hassas bir görev yerine getirmektedirler. Din görevlileri, doldurduğu mihrabın Resûlullah (sav)'in makamı olduğu bilinciyle hareket ederler. Onlar; birlik ve beraberlik, kardeşlik, adalet, vefa, yardımlaşma ve dayanışma duygularının zayıfladığı her dönemde bu değerleri yeniden canlandırmak için önemli görevler üstlenmişlerdir. Din görevlileri bulundukları yerlerde çocuk, yaşlı, yardıma muhtaç, kimsesiz ve sıkıntılı olanlarla ilgilenip ihtiyaçlarını gidermekle de Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dostluk, vefa gibi duygularımızı geliştirir, bizi merhamet sahibi yapar. Başkalarını düşünme anlayışını ve empati duygumuzu geliştirir. Cami her şeyden önce bir ibadethanedir. Camiler Allah katında en sevimli mekânlardır, Allah’ın yeryüzündeki misafirhaneleridir. Camilere cemaat olmak o mübarek mekânları imar ve ihya etmek demektir. Nitekim Yüce Allah (cc) Tevbe Suresi’nin 18. ayet-i kerimesinde bu hususa şöyle işaret buyurmaktadır: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (1) Aziz Kardeşlerim! Cami; minberi, kürsüsü ve mihrabı ile bir eğitim ve öğretim yeridir. Cami aynı zamanda bir kütüphane, bir toplanma ve hasbihal yeridir. Hz. Peygamber’in, Hicret yolunda Kuba Mescidi’ni, Medine’ye ulaştığında da Mescid-i Nebevî'yi bizzat çalışarak ve teşvik ederek inşa etmeleri, cami ve cemaate verilen önemi göstermektedir. 4 topluma önderlik etmektedirler. Onlar sevinçli zamanlarımızda yanımızda olduğu gibi hüzünlü ve kederli anlarımızda da daima yanıbaşımızdadırlar. Aziz Müslümanlar! Bugün içinde yaşadığımız huzuru ve rahatlığı yaşamamızda; “Kardeşlerim... Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarınızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur’an’ı Kerim'e el basarak benimle birlikte yemin edin..."(3) diyerek milli mücadeleyi başlatan çile yüklü; ak saçlı, sarıklı mücahitlerimiz ve kıymetli hocalarımızın etkisi pek büyüktür. Bu nedenle hayatlarını hizmet aşkı ve heyecanıyla geçiren bu hocalarımızı rahmetle anıyoruz. Her alanda onlara minnettar olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. KAYNAK: 1- Tevbe Suresi, 18 2- Cin Suresi,18 3- A.Sarıkoyuncu,"Milli Mücadele'de Afyon Müftüsü Hüseyin (Bayık) Efendi" Hazırlayan: Yasir ATAŞ Kaş Müftüsü Firhist’e Geri Dön 43 2010 HUTBELERİ 1 İSLAM’DA ADALET 08 - Ekim Aziz Müslümanlar! Adalet; düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek demektir. İslam Dini’nde adalet; kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözet¬meden insanlara, insan olmaları yönünden eşit davranmak ve haklarını vermek demektir. Kur’an-ı Kerim’de adaletle ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılma3 lerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”(3) Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber, adalet konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da olsa sert bir şekilde reddetmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en ufak bir tereddüt göstermemiştir. Konuyla ilgili olarak başka bir hadislerinde peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar: “Adil, bilgili ve başarılı hükümdarlar; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile efradı kalabalık olduğu halde harama el uzatmayıp haramdan uzak kalmaya çalı Aziz Müslümanlar! İlim ve fikir sahipleri, adalet için bakınız neler söylemişlerdir. Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur. Geri kalan her şey onun çevresinde döner. Haksız olanlar, adaleti zulüm sanırlar. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (çünkü onları sizden çok kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (1) “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (2) Sevgili peygamberimizin, hak ve adaletle ilgili birçok hadisleri vardır. Bunlardan birkaç örnek verelim. Bir gün Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadını cezalandırmaması için ashaptan Üsame’yi peygamberimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Hz. peygamber (s.a.v) şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İç4 Kılıcın yapamadığını adalet yapar. Kötülüğü adaletle, iyiliği de iyilikle karşıla. Adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına değer verecek bir şey kalmaz. Ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur. KAYNAK: 1-Nisa, 135 2-Nisa, 58 3-Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9. Diyanet İşleri Başkanlığı Hutbe Arşiv Firhist’e Geri Dön 44 2010 HUTBELERİ 1 15 - Ekim GÖNÜL AYDINLIĞIMIZ NAMAZ Muhterem Mü’minler! İslam’ın temel şartlarından biri olan namaz, ergenlik çağına girmiş akıllı her müslümana farz olan bir ibadettir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Namaz mü’minlere belli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır”(1) buyurmaktadır. Hikmetine ve önemine binaen Adem (a.s)’den itibaren bütün insanlar namaz kılmakla emrolunmuştur. Sevgili peygamberimiz (s.a.v) “gözümün nuru” dediği namazı “dinin direği”, “amellerin en faziletlisi” olarak ifade buyurmuştur. Allah ile kul arasında manevi bir bağ olan namaz, kulluğun en samimi ifadesidir. Dini kaynaklarımıza göre namaz, maddi ve manevi kirlerden arındıran, ruhumuzu yücelten mi’racımızdır. Namaz, sahibinin alnında parlayan bir nurdur. Namaz; 3 zelten kullarına karşı Rabbimiz’in daima lütufkar ve merhamet sahibi olduğunu da hatırda tutmalıyız. Değerli Mü’minler! Namazın kemalinin şartı huşudur. Huşu içinde erkanına riayet ederek kılınan namaz, ibadetlerin en faziletlisidir. Allahü Teala bu hususta şöyle buyurur: “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (6) Kalp ve beden bütünlüğü içinde kılınan namazın insana kazandıracağı yüksek ahlaki meziyet Rabbimiz tarafından şöyle haber verilir: “Namazı dosdoğru kıl, çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük bir ibadettir.” (7) Muhterem Cemaat! Namazda dikkat edeceğimiz bir husus da tâdil-i erkandır. Tâdil-i erkan, namazda bütün rukünlerin hakkını vermek manasına gelir. Tâdil-i erkan üzere kılınmayan bir namazı peygamber efendimiz (s.a.v) kusurlu saymıştır. Böyle namaz kıNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Allah’ın yardımına ve merhametine sığınmanın, rızasını ve cennetini kazanmanın yoludur. Hülasa namaz günde beş defa huzur-u ilahîye kabulle müşerref olmaktır. Aziz Cemaat! Namazı eda etmek itaat, terk etmek ise isyandır. Mü’minler her hal ve şartta namazlarını kılmakla mükelleftirler. Kur’an-ı Kerim’de namazı terk edenlerin ahiretteki durumları şu şekilde haber verilir: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından dolayı büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (2) Bir başka ayette ise cehennemdekilere ‘sizi buraya sokan nedir’ diye sorulduğunda onların; ‘biz namaz kılanlardan değildik’ (3) diyecekleri haber verilmiştir. Peygamber efendimiz (sav) de “ahirette hesabı ilk sorulacak amel namazdır.” (4) “Namazı kasten terk etmeyin. Kim namazı kasten terk ederse Allah ve Rasulü’nün himayesinden uzak kalır”(5) buyurmuşlardır. Ancak tevbe edip halini dü4 lanları “Namaz hırsızı”” olarak nitelendirmiştir. Namazdan beklenen bereketin ve rahmetin tecelli etmesi için hiç şüphesiz namazın kemal-i edeple ve tâdil-i erkana riayet edilerek kılınması şarttır. O halde ibadetlerimizi, Rabbimizin şanına yakışır şekilde elimizden geldiği kadar düzgün eda edelim. Gayret bizden, kabul yüce Mevla’dandır. Cenab-ı Hak, bizi ve neslimizi namazı dosdoğru ve devamlı kılanlardan eylesin. KAYNAK: 1- Nisa; 103. 2- Meryem;59. 3- Müddessir; 42-43. 4- Tirmizi; salat, 188. 5- Ahmed bin Hanbel; 6/421 6- Mü’minun; 1-2. 7- Ankebut; 45 Hazırlayan: Nurdan Gül BİLİŞMEK İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 45 2010 HUTBELERİ 1 HAC İBADETİ 22 - Ekim Değerli Mü’minler! Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek akıllı, hür, sıhhatli, dinen zengin, bulûğa ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında), belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri), usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Yüce Rabbimiz “onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. 3 Hac; turistik bir gezi değildir. Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı ziyaret etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın yaşadığı mekanlarda onlarla aynı potada erimektir. Arafatta vakfe yapmak; yüce Allah’ın huzuruna çıkışı ve mahşeri andırır. Mü’minler, yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın, ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar. Hacı adaylarımız temizliği, asaleti, ahlakı ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil ettiğinin bilinci içinde olurlar. Ayak bastığı yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her zaman ve her yerde, maddî ve mânevî yönden Allah’ın rızasına uygun söz ve davranışlar içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler. Değerli Mü’minler! Hak yolunda harcanan hiçbir emek ve hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar büyük bir coşku ve heyecanla cân-ı gönülden yüce Allah’a, tüm insanlık için dua ederler. Yapılan Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.)”[1] “İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” [2] buyurmaktadır. Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı ile Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve şekilleri farklı insanları kefen gibi ihram bezlerine sarınmış vaziyette bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki sevgi, saygı perçinlenir, yeni dostluklar kurulur. Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri için hamd ve şükürdür. Hacı; Allah ve Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir. Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda ibadet ederek adeta tarihi yeniden yaşamaktadır. 4 dualar ve gözlerden akan yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa olacağını umarlar. Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini daha muntazam, söz ve hareketlerini daha güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin, hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden peygamber (as) e ve sahabe-i kirama selam götürdükleri gibi onlardan da selam ve hayır dua getirdiklerini düşünürler. Hutbemi efendimizin (sav) şu müjdeleriyle bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.” [3] “Her kim haccederse ve bu hac sürecince cinsel ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır” [4] KAYNAK: [1] Âl-i İmran; 3/97. [2] Hac; 27. [3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437. [4] Tirmizi; Hac 2. Hazırlayan: Adem OYAN İbradı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 46 2010 HUTBELERİ 1 İSTİŞARENİN ÖNEMİ 29 - Ekim Muhterem Müslümanlar! Her insan başarıya ulaşmak ve hedefine kavuşmak ister. Başarıya ulaşabilmenin önemli şartları ve yolları vardır. Dinimizin üzerinde önemle durduğu bu hususlardan birisi de istişaredir ve İslam’ın en önde gelen prensiplerinden biridir. İstişare; danışmak ve görüş almak demektir. Başka bir ifade ile herhangi bir konuda uzmanlardan görüş istemek, araştırıp soruşturmak ve güvenilir kaynaklardan fikir ve bilgi edinmektir. “İş konusunda onlarla müşavere et”(1) şeklindeki ilahi beyanla Hz. peygamberin şahsında bütün mü’minlere istişare ile iş yapmaları emredilmiştir. İstişare, sadece kişinin kendisini ilgilendiren hususlarda sünnet olmakla beraber toplumu ilgilendiren konularda; özellikle yönetici 3 çoğunun görüşüne uyarak Medine dışına çıkılması kararını uygulamıştır. Hendek Savaşı’nda Medine’nin etrafına hendek kazma konusunda da Selman-ı Farisi’nin görüşlerine göre hareket etmiştir. Kıymetli Kardeşlerim ! “Danışan dağı aşar, danışmayan düz yolda şaşar.” “Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıptır.” “Ehline soran kişi hakiki yolu bulur.” Bu özdeyişler atalarımızdan bize kalan ve istişarenin önemini ifade eden tecrübelerdir. Şurası da önemli bir husustur ki; istişare edilen kişi veya kişilerin ehil, güvenilir, salih, akıllı, fikir sahibi, ileri görüşlü, tecrübeli, bilgili ve dost olması gerekir. İnsan istişareye muhtaçtır. Çünkü insan beşerdir, şaşabilir, hata edebilir. Her işini kendi başına çözemeyebilir. İstişare ile daha rahat karar verebilir ve böylece hataya düşme riski azalır. İstişareye öncelikle toplumun çekirdeği olan aileden başlanmalıdır. Şüphesiz bu uygulama ailede sevgi ve saygıyı arttıracak, eşlerin birbirlerine güven duymalarını sağlaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön konumundakiler için vacip olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Değerli Kardeşlerim ! Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’in Şura Suresi’nde ahirette mükafatlandıracağını vaat ettiği müminlerden bahsederken onların özelliklerden birinin de işlerini müşavere yoluyla yapmak olduğunu beyan buyurur: “... Rablerinin çağrısına cevap verenler, namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şura (danışma) ile olanlardır.” (2) Muhterem Mü’minler ! Peygamberimiz ve ashabı bu emre binaen işlerini hep istişare ile yürütmüşler ve istişarenin en güzel örneklerini vermişlerdir. Ebu Hureyre (r.a.) “Hz. Peygamberden daha çok, ashabıyla (arkadaşlarıyla) istişare eden kimse görmedim” (3) demiştir. Yine herkesin bildiği gibi peygamberimiz (s.a.v) Bedir Savaşı’nda sahabenin görüşünden faydalanmıştır. Uhud Savaşı’nı, savunma veya taaruz şeklinde yapma konusunda arkadaşlarına danışmış; kendi fikri Medine’de kalıp savunma savaşı yapmak olduğu halde istişare sonucu sahabenin 4 yacak, kararlara ortak edilmiş çocukları da hayata hazırlayacaktır. Çalışma ve iş hayatı açısından da istişare önemli bir ihtiyaçtır. Zira çalışma hayatıyla ilgili yapılan araştırmalar göstermektedir ki istişare yapılan işyerlerinde çalışanlar, kendilerine önem verildiğini hissetmekte ve bu durum da verimliliğe yansımaktadır. Kıymetli Mü’minler! Kısaca ifade etmek gerekirse aile meclisleri ve apartman yönetimlerinden dernek ve vakıf faaliyetlerine; eğitim-öğretim, din hizmetleri ve ilmi müzakerelerden iş ve çalışma hayatına; yerel yönetimlerden merkezî idarelere kadar gerek sivil ve özel alanlarda gerekse kamu alanlarında hayatın bütünüyle ilgili olarak işleri ehil kişilere danışarak yapmak, katılımcı yönetim anlayışıyla yürütmek, ortak akıldan yararlanmak İslam’ın getirdiği ve müminlerden de istediği çok önemli bir görevdir.(4) KAYNAK: (1) Âl-i İmran, 3/ 159. (2) Şûrâ, 42/ 38. (3) Tirmizi, Cihad, Bab 34, Hadis No:1767. (4) Diyanet Dergisi, Sayı:184 Sh.39. Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 47 2010 HUTBELERİ 1 05 - Kasım VEKÂLET YOLUYLA KURBAN Değerli Mü’minler! Kurban Bayramı’na yaklaşmış bulunmaktayız. Yüce Rabbimizin bizleri bu bayrama ve daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içerisinde ulaştırmasını niyaz ediyoruz. Kurban Bayramı’na sayılı günler kala genel olarak kurbanla, özellikle de vekâlet yoluyla kurbanla ilgili bazı dini bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kurbanlarımızın etlerinin ve kanlarının değil, sadece Allah’a olan bağlılığımızın ve takvamızın O’na ulaşacağını belirtmektedir. Nitekim Hac Suresi 37. ayetinde “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır” buyrulmaktadır. Bu itibarla Kurban ibadetinin hik3 sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre kurallarına uyulmalı, bunun için hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır. Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın etinin veya ticari değer taşıyan herhangi bir organının kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın ücretle kestirilmesi durumunda kurbanın etinin veya herhangi bir parçasının kesim ücreti olarak verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır. Aziz Müslümanlar! Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun için çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle kurban kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir. Kurbanlarını vekâlet yoluyla kestirmek isteyen vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının usulüne uygun olarak Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön metini, sadece kurbanı kesmekle değil; etlerinin yakın ve uzak çevremizdeki, hatta gerektiğinde dünyanın öbür ucundaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak ve bu yolla Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirmekle gerçekleştirmiş oluruz. Bu sayede toplumsal ve dini kardeşlik duyguları pekişecek, tok açın halinden anlar hale gelecektir. Muhterem Müslümanlar! Çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, hastane ve okul yaptırmak gibi toplumun yararına olan bütün faaliyetler, kişinin amel defterinin kapanmamasına vesile olan hayırlardır. Ancak dinimizde her bir ibadet, hayır ve hasenat ayrı ayrı önem ve anlam taşımaktadır. Bu nedenle, hiçbir ibadet diğerinin yerine konamaz. İbadetlerin yerine getirilmesi için belirli şartların oluşması gerekmektedir. Kurban ibadetinin îfâsı için de maddi imkanın yeterli olması, bu görevin ibadet duygusu ve niyetiyle yapılması şartı bulunmaktadır. Kurban kesilmesi yerine hayır ve hasenat yapmakla bu ibadetin yerine getirilemeyeceği bilinmelidir. Kıymetli Mü’minler! Bu ibadetin ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için hepimize birtakım ödev ve 4 kesilip kesilmediğini takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen hayvanlar kurban yerine geçmez. Kurban kesme ile herhangi bir kimseye veya kuruluşa maddi yardım yapma birbirinden farklı ibadetlerdir. Bunun için de kurban kesmeyip parasını ihtiyaç sahibine vermek dinen kurban kesme sayılmaz. ‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin bulunması bu konuda daha da hassas olmamızı gerektirmektedir. Onların hakkını vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara riayet etmeyen mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve bu hususlar hatırdan çıkarılmamalıdır. Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış ve esenlik içinde yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim. KAYNAK: Diyanet Hutbe Arşivinden Alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 48 2010 HUTBELERİ 1 ŞÜKÜR 12 - Kasım Muhterem Müslümanlar! Sözlükte şükür; “karşılığını vermek, yapılan iyiliği dile getirmek ve iyilik sahibini övmek” anlamına gelir. Dînî literatürde ise “yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip değerini dile getirmek, iyilik edeni övmek, nankör olmamak” demektir. Yüce Allah (c.c) ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın, vicdanında bir minnettarlık ve teşekkür hissinin uyanması gerekir. Bu hissin ifadesi de hamd ve şükürdür. Kul, Allah’ın lütûf ve nimetlerini dile getirir ve O’nu överse şükretmiş olur. Ancak hakiki mânâda şükür verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç duyma, nimete karşılık olarak yapılması gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getirmek suretiyle olur. Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı 3 Aziz Müslümanlar! Allah-ü Teâlâ insanı imtihan için yaratmıştır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve sıkıntılara sabredenlere mükâfat vardır. Buna karşılık nankörlük edip küfre girenlere de ceza vardır. Bu konuda Allah-ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (3) Ayrıca Lokman Suresinde: “Andolsun biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır” (4) buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kerim’de “öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin” (1) buyurmaktadır. Sevgili Kardeşlerim! Allah’ın verdiği nimetlere şükür için “çok şükür, hamd olsun” demek yeterli olmaz. Çünkü sözle yapılan hamd ve şükrün fiilen de yapılması gerekir. Buna göre şükür üç şekilde eda edilir: Birincisi dil ile yapılandır ki bu; nimet vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinin nimetine gelince; işte onu (şükranla) anlat” (2) buyruğu bu tür şükrü ifade etmektedir. İkincisi nimeti kalben tanımak ve onu tasdik etmek suretiyle gerçekleşir. Üçüncüsü ise fiil ile yapılanıdır ki bu da vücudun bütün organlarıyla olur. Bir organın şükrü, onu iyi ve güzel işlerde kullanmak, günaha götürücü yollardan uzak tutmakla olur. Şükredene “şâkir”, Allah’a yeterli şükürde bulunamayacağının idrakine erip çok şükreden kimseye ise “şekûr” denir. 4 şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela, bir musibet gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.” (5) Muhterem Kardeşlerim! Toplumumuzda günden güne artan psikolojik sıkıntılar, öfke patlamaları ve tahammülsüzlük vakıaları karşısında sabır ve şükür duygularıyla hareket etmek daha faydalı olacaktır. Rabbim cümlemizi şükreden kullarından eylesin. KAYNAK: 1-Bakara; 2/152. 2-Duha; 93/11. 3-İbrahim; 14/7. 4-Lokman; 31/12. 5-Müslim; Zühd, 13/64 (lll. 2295) Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 49 2010 HUTBELERİ 1 KURBAN BAYRAMI 16 - Kasım Muhterem Müslümanlar! Bugün Bayram. Bugün Kurban Bayramı. Bugün Müslümanın iki dini bayramından biri. Bugün kurbanla, Allah’a yakınlaşma arayanların bayramı. Kurban; yüce Mevlamızın “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (1) emrinin vacip kıldığı bir ödevimizdir. Rabbimizin lütfuyla teşrik günlerinde bir gönül yüceliği yakalayıp kurbet-i rahmana kavuşanlara ne mutlu! Kurbet-i rahmanN Rahmanın yakınlığıN Bir Müslümanın bütün ömrü boyunca koşusu O’nadır, her ibadet O’na götürür müslümanı. Kurban da öyle. 3 iyi biliniz ki) Kurbanlarınızın kanı yere düşmeden (kurban ibadetiniz) Allah’a yükselir.” (3) Muhterem Cemaat! Bugün bayramlaşılacak. Her şey bir müslümanın arı-duru kalbine yakışır olmalıdır. Kurban bir ibadettir. İbadet, Allah’a kulluk anlamına gelir. Bütün ibadetler derin bir “Hakka bağlılık” şuuru ile yapılmalıdır. Kurbanda Hz. İbrahim ve İsmail’in (a.s) baba oğul sevgisi ile Hakka bağlılık duygularının harman olduğu engin bir dünya vardır. Kurban bu engin duygular yaşanarak kesilmeli, bıçağı öfkeler değil sevgiler tutmalı, kurbanlıkla boğuşmak değil; onu kutlu bir armağan gibi uğurlamak başarılmalıdır. Sonra dua edilmeli: “Gerçekten benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi olan, eşi ve ortağı bulunmayan Allah içindir.” (4) Değerli Müminler! Kurban bir bayram; aynı zamanda Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an’daki kurban çerçevesi şu: “Allah’a kurbanlarınızın ne etleri ulaşır, ne de kanları; O’na ulaşan takvanızdır.” (2) Yani Allah’a yönelik derin saygınızdır. Demek ki etlerin ve kanın ötesinde bir şey var kurbanda. Etler ve kanlar gitmiyor yüceliklere; “Allah’a bağlılık” idraki gidiyor. Arefe günü sabah namazından itibaren teşrik tekbirlerine başlandı. “Allahüekber, Allahüekber, La ilahe illallahü vellahü ekber. Allahü ekber ve lillahilhamd.” Bu tekbir kurbanda her namazın farzı sonunda dillerin virdi oluyor, yürekler bütün bir mü’minler topluluğu olarak tekbirler ikliminde yıkanıyor. “En yüce, en yüce kudret sensin Rabbim” demek bu. Bugün kurbanlar kesilecek. Kurban ibadeti ile ilgili Peygamberimiz (a.s) şöyle buyurmaktadır: “İnsan kurban bayramı günlerinde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel-ibadet yapamaz.” “Kurbanlarınız, Kıyamet gününde boynuzları, tırnakları ve kılları ile (Allah’ın huzuruna) gelecekler. (Çok 4 sevinçleri büyütme mevsimidir. Sevinçler dünya çapında büyütülmeli bayramlarda. Önce kendi gönüllerimiz bir sevinç yumağı haline gelmeli, sonra anne-babamızın, çocuklarımızın gözlerini gülümsetmeliyiz. Sonra selamlaşarak, tokalaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek kurban etlerini paylaşarak, tüm komşu ve akrabalarımızın, tüm yurdumuzun, İslam coğrafyasının ve tüm dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız. KAYNAK: 1. Kevser; 3. 2. Hac; 37. 3.İbn-i Ma’ce, Kitabul-Edah; 3126. 4.En’am; 162-163. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 50 2010 HUTBELERİ 1 RÜŞVET 19 - Kasım Muhterem Müslümanlar! Mensubu olmakla onur duyduğumuz İslam Dini; helal ve haram saydığı her şeyde kişilerin ve toplumun menfaatlerini ön planda tutmuştur. Öte yandan huzuru bozabilecek her türlü söz, fiil ve tutumları ise yasaklamıştır. Toplu halde yaşamaya mecbur olarak yaratılan fertlerin huzurlu bir hayat sürmesi toplumun ahengine, toplumun ahengi de fertlerin ahlaklı olmasına bağlıdır. Rabbimiz toplum düzenini bozan ve onu çökerten gayri meşru kazanç yollarını yasakladığı gibi fert ve toplum hayatı için son derece zararlı olan rüşvet alıp-vermeyi de büyük günahlardan saymıştır. Muhterem Mü’minler! Rüşvet; iş gördürmek, kazanç sağlamak, haksızı haklı göstermek gibi maksatlarla bir vazifeliye verilen hediye, para veya 3 Rüşvet almak veya vermek, bu işi yapan insanların ruhî ve ahlâkî bozukluklarının ve dînî duygularının zayıf olduğunun bir göstergesidir. Bir başka açıdan rüşvet, üstün bir şekilde yaratılmış olan insanın alçalmasına ve kişiliğini kaybetmesine, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının zaafa uğramasına neden olan bir yozlaşmadır. Muhterem Müslümanlar! Fert ve toplum olarak bu kadar zararları olan rüşvetin yaşadığımız toplumda yaygınlaşmaması için elimizden geleni yapmalıyız. Kamuoyu hiçbir seviyesizliğe ve yozlaşmaya seyirci kalmamalıdır. Köşe dönmecilik mantığı asla egemen olmamalıdır. Bunlar şuuraltında hayranlık ve imrenme haline dönüşmemelidir. Dünya malının dünyada kalacağını, insanın alın teriyle kazandığının daha bereketli ve değerli olduğunu unutmayalım. KAYNAK: [1]Bakara; 188. [2]Camiu's-Sağir; 4490. [3]Tirmizî; Ahkâm, 9, (1336); Ebu Dâvud; Akdiye, 4, (3580). Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sağlanan menfaattir. Bu konuda yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (yetkililere rüşvet olarak) vermeyin."[1] Peygamber Efendimiz (s.a.v) de "rüşveti alan da veren de cehennemdedir"[2] buyurarak rüşvet almanın veya vermenin kişinin cehenneme girmesine sebep olacağını açık bir şekilde vurgulamıştır. Yine başka bir hadis-i şerifte de, her zaman insanların affedilmesi için dua eden yüce peygamberimizin rüşvetin toplumda meydana getirdiği büyük hasar sebebiyle rüşvet alanı, rüşvet vereni ve bu ikisi arasında aracılık yapanı lanetlemiştir. Değerli Müslümanlar! Rüşvet toplum binasını temelden sarsan önemli bir ahlak zaafıdır. Rüşvetin hüküm sürdüğü bir toplumda hükümlerde adalet, sorumlularda liyakat beklenemez. Rüşvet, toplumu olumsuz etkileyen, güven ve adalet duygusunu zedeleyen, sosyal hastalıkların başında gelmektedir. 4 Firhist’e Geri Dön 51 2010 HUTBELERİ 1 FÂİZ HARAMDIR 26 - Kasım Muhterem Müslümanlar! İslam Dini, toplum hayatının dengeli ve sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için bir takım prensipler ortaya koymuştur. Kişinin el emeği ve alın teriyle geçimini sağlamaya çalışması bu prensipler arasında önemli bir yere sahiptir. İslam’da aslî ve tabiî kazanç yolu emektir. Bu prensip iktisâdî hayatın düzenlenmesinde ve yürütülmesinde etkin rol oynamaktadır. Aziz Müminler! Emeğe ve alın terine büyük önem veren İslam Dini, fert ve toplumun ekonomik hayatını 3 belirtilerek şöyle buyrulmaktadır: “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.”(3) Kur’an-ı Kerim’de bizim için en güzel örnek olarak gösterilen Hz. Peygamber (s.a.v), Vedâ haccında fâiz ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin. Câhiliye döneminin fâizlerinin hepsi kaldırılmıştır. Ana paralarınız sizindir. Bu suretle ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğratılmış olursunuz.”(4) Allah Rasûlü, kaldırdığı ilk fâizin amcası Abbas’ın fâizi olduğunu belirterek bu konuda çok hassas ve âdilâne bir tavır sergilemiştir. Aziz Müslümanlar! Fâiz aynı zamanda sosyal boyutu da bulunan, ekonomik ve ticâri bir uygulamadır. Dinimizin fâizi yasaklayarak toplumda sosyal adâletin temin edilmesi suretiyle fert ve toplumun Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön olumsuz yönde etkileyen uygulamaları yasaklamıştır. İslam’ın yasaklamış olduğu söz konusu uygulamalardan biri, Türkçedeki yaygın karşılığı “fâiz” olan ribâdır. Fâizin haram kılınmasına yönelik Kur’an-ı Kerim’de aşamalı bir yöntem izlendiği görülmektedir. Bu konudaki ilk âyet, Müslüman toplumun inanç ve ahlâk temellerinin kurulduğu bir dönemde Mekke’de nâzil olan Rum Suresinin 39. âyetidir. Bu âyette fâiz açıkça haram kılınmamakla birlikte Allah katında bereketsiz görüldüğüne değinilerek dolaylı bir şekilde reddedilmekte, müminlere bu yönde bir uyarıda bulunulmaktadır. Kıymetli Müminler! Fâizin açıkça yasaklandığı ilk olarak Âl-i İmran Suresi’nde bildirilmiştir. Bu surenin 130. ayetinde Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak fâiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”(1) Âyet-i kerimedeki “kat kat” ifâdesi tek dereceli fâizin helal olduğu anlamında olmayıp o devrin Arap toplumunda yaygın olan ve vâdesinde ödenmeyen borçlar hakkında yapılan tefecilik uygulamalarının yanlış olduğuna vurguda bulunmaktadır.(2) Bakara Suresinin 275. ayet-i kerimesinde ise faizin haram oluşu açıkça 4 ortak yararını korumayı hedeflediği bir gerçektir. Fâiz giderek katlanan ve çoğalan sermâyenin her yönden toplum üzerinde hâkimiyet kurmasına, toplumun büyük kesimini teşkil eden dar gelirlinin ezilmesine, değerlerin alt üst olup yardımlaşma, dayanışma, sevgi ve şefkat gibi insâni özelliklerin kaybolmasına neden olmaktadır. (5) Muhterem Müminler! Sosyal adâletin temin edilmesine engel teşkil eden ve sermâyenin tekelleşmesine neden olan fâizi haram kılan İslam Dini, kişinin helâl ve meşrû yoldan çalışıp kazanmasını, kimseye muhtaç olmadan hayâtını sürdürmesini bir ibâdet olarak nitelendirmiştir. Hutbemize, Müslümanın kazancının onun alın terinin ve emeğinin ürünü olması gerektiğini vurgulayan Necm Suresindeki şu Âyet-i Kerime ile son vermek istiyorum: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (6) KAYNAK: 1- Âl-i İmran Suresi; 130. 2- Kur’an Yolu; I, 671. 3- Bakara Suresi; 275. 4- Ebu Dâvud; “Büyu”, 5. 5- T.D.V. İslam Ans.; Faiz Maddesi. 6- Necm Suresi; 39. Hazırlayan: Ebubekir TATLI Gazipaşa İlçe Vâizi Firhist’e Geri Dön 52 2010 HUTBELERİ 1 03 - Aralık BİR KUTLU YOLCULUK: HİCRET Muhterem Müslümanlar! Önümüzdeki salı günü Hicrî 1 Muharrem 1432. Bu tarih oruç, hac, zekât gibi farz ibadetlerimiz yanında özel dinî gün ve gecelerimizi tayin eden kameri yılın başlangıcı; İslam dünyasının yılbaşısıdır. Elbette bu günler öncelikle, ömür sermayemizden akıp giden yılların kulluk bağlamında sorgulanmasını gündeme getirmektedir. Bununla birlikte hicrî yılbaşları bizi, İslam kültür ve medeniyetinin toplum ve yönetim zeminini şekillendiren hicret olayını anlamaya sevk etmektedir. Değerli Mü’minler! Hz Muhammed (sav), kendisine peygamberlik ve açıktan davet sorumluluğu verildikten sonra her alanda tefessüh etmiş Mekke 3 tuzaklarını boşa çıkarıyordu...(1) Muhammed’e yardım etmezseniz bilin ki inkar edenler onu Mekke’den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşı Ebûbekir’e: “Üzülme, Allah bizimledir” diyordu. Allah ta ona güven vermiş, görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştır. (2) Muhterem Cemaat! Hicret; hayatın her alanını kuşatan topyekün bir tebliğ faaliyetidir. Hicret; İslam’ın toplumsal hayattan uluslararası ilişkilere, hukuktan iktisada, eğitimden çevreye her alanda kurumsallaşmaya başladığı bir aksiyondur. Hicret; inandıkları gibi yaşama kararlılığı gösterenlerin açtığı evrensel bir çığırdır. İslam’ı yeni bir iklimde, yeni bir solukla yaşamak ve yaşatmak için uğruna her şeyin feda edildiği bir aşktır. Hicret kötü şartlardan kaçış değil; bilakis şirkten tevhide, kavgadan sulha, zulümden adalete, her türlü kölelikten Allah’a kulluğa yürüyüş, zamanda yükseliştir. Hicret; Allah’a ve Rasûl’üne gönülden bağlılığın, imanda samimiyetin pratiğe yansımasıdır. Hicret; tarihin bir kez gördüğü gerçek dostluk, dayanışma ve paylaşma kültürünün çekirdeğidir. Hicret; her türlü imkânsızlıklara rağ- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön toplumunu İslam’a davet etmişti. Mekkeli müşrikler onun bu davetine şiddetle karşı çıkmış, Müslüman olanlara sosyal ve ekonomik yaptırımlar uygulamış, akla gelmez işkenceler yapmışlardır. Nitekim artarak devam eden zulme daha fazla dayanamayan Müslümanlar daha güvenli gördükleri Habeşistan’a ilk hicreti gerçekleştirmişlerdir. Bu şartlar içinde Allah Rasulü yeni bir coğrafyada İslam’ı tebliğ etmeyi düşünerek Taif’e gitmiş; ancak orada da şiddetli bir tepkiyle karşılaşmış, taşa tutulmuştur. Nihayet daha önce Akabe’de bey’at edenlerle onların yanında gelen diğer Medineli Müslümanlar Kutlu Elçi’ye kucak açmışlar, kendini ve beraberindekileri koruma sözü vermişlerdir. Akabe’de yapılan bu bey’atla Mekkeli Müslümanlar doğup büyüdükleri topraklarını, evlerini terk ederek sırf imanları uğruna Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır. Sevgili Peygamberimiz de müşriklerin tutuklama, öldürme planları arasında yanına Hz Ebubekir’i alarak tarihin gördüğü en kutlu yolculuğa çıkmıştır. K. Kerim bu olayları şöyle haber veriyor: “İnkar edenler seni tutup bağlamak, öldürmek ya da (yurtlarından) çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyordu, Allah ta onların 4 men kardeşini kendine tercih etme diğerkâmlığıdır. Yüce Allah’ın “iman edip hicret eden, Allah yolunda cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır” (3) müjdesine nâil olan, hicretin gerçek mîmarlarına selam olsun. Değerli Kardeşlerim! Hicretin İslam tarihinin en önemli olayı olmasının yanında, bugün de devam eden evrensel bir tebliğ faaliyeti olduğu asla unutulmamalıdır. Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum: “Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Rasûl’üne hicret etmek amacıyla çıkar da sonra kendine ölüm yetişirse şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşerQ (4) Bu vesileyle yeni hicrî yılınızı tebrik eder ülkemiz, İslam âlemi ve bütün insanlık için hayır getirmesini temenni ederim. KAYNAK: 1- Enfal /30 2- Tevbe /40 3- Enfal /74 4- Nisâ /100 Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 53 2010 HUTBELERİ 1 10 - Aralık ALLAH’IN SEVMEDİĞİ HELAL: BOŞANMA Muhterem Mü’minler! Yüce Allah (cc) ın kendi türümüzden eşler yaratıp bir evlilik akdiyle pek çok yönden hikmet ve güzellikleri içinde barındıran sıcak aile yuvasında bizleri kaynaştırması büyük bir lütûftur. İslam Dini evliliği, tarafların ömür boyu birbirlerine bağlılıklarını ifade eden kutsal bir anlaşma olarak görmüştür. Bu yüzden karı-kocanın, İslam’ın aile hukuku etrafında kendilerine tanıdığı hak ve ödevleri yerine getirmesi bir ibadet, barındıkları yer de adetâ mabet sayılmıştır. Ne var ki bu yüce hedef ve hikmetlere rağmen zaman zaman evlilikler çekilmez bir yük ve katlanılmaz bir beraberliğe dönüşebilir. Dinimizce “karı-koca arasındaki evlilik bağının sona ermesi” demek olan “boşanma” veya “talak”, vicdanları tes3 ayları içinde evlilikler sarsılmaya başlamış; sosyal, ekonomik, kültürel etkenler yanında tahammülsüzlükler, anlayışsızlıklar, yersiz kıskançlıklar, basit arzu ve talepler sebebiyle taraflar soluğu mahkeme salonlarında alır hâle gelmişlerdir. Maalesef zaman zaman bu süreç cinnet, cinayet ve aile dramları gibi üzücü olaylara kadar uzayıp gitmiştir. Değerli Kardeşlerim! İslam Dini evliliğin sürdürülmesinde başta erkek olmak üzere taraflara ve onların yakınlarına önemli sorumluluklar yüklemiştir. Modern anlamda aileyi korumak amacıyla bireysel, toplumsal, ekonomik tedbirler almıştır. Bu çerçevede Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir geçimsizlik durumunda taraflara tavsiye ettiği yöntem öncelikli olarak sabır, hayrı arama ve empati olmuştur. Nitekim Allah’ü Azimü’şşân Nisa Suresi’nin 19 ve 128. ayet-i kerimelerinde şöyle buyurmuştur: “QOnlarla (kadınlarla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” (2) “Eğer bir kadın kocasının, kendine kötü davranmasından yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kin edecek bir sebep bulunmadıkça asla hoş görülmemiştir. Hatta peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) tarafından “Allah’ın en sevmediği helal” (1) olarak nitelendirilmek suretiyle sevimsizleştirilmiştir. Ancak İslam başka bir çıkış yolu bulunmaması durumunda, zaten gönül ve beden olarak ayrılmış çiftlerin boşanmalarını da tecviz etmektedir. Fakat tekrar işaret edilmelidir ki artık son bulan sadece tarafların ilişkileri değildir. Bununla birlikte onlar bu kararla Allah’ın kendi varlık delili olarak aralarına koyduğu sevgi ve merhamet menbaını kurutmuşlardır. Her biri, rahatlıkla ve hiç tereddüt etmeden, yanında en mahrem konuları konuşma cesaretini buldukları sırdaşlarını kaybetmişlerdir. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Hayatın şüphesiz en güçlü mektebiyle çocukların ilişiği kesilmiştir. Çocuklar bir taraftan aile kontrolünden uzaklaşırken öte yandan sokağa ve kalabalıkların yönlendirmesine daha açık, daha yakın hâle gelmişlerdir. Böylece toplumun değerlerini çocuğa aktaran bir kurum olarak aile işlevsiz bırakılmış, millet denilen bahçede bir fidan daha kurumuştur. Araştırmalara göre bugün -ne yazık ki- bir önceki yıla göre evlilik oranı düşmüş, “boşanma” yüzdesi ise artmıştır. Ailemiz toplumumuzun kanayan bir yarası haline gelmiştir. O kadar ki daha ilk 4 hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (3) Aziz Mü’minler! Evlilik birliği, tarafları aşan bir mesele haline geldiğinde ise Kur’an-ı Kerim, aile büyüklerinin hakemliğini teklif ederek anlaşmazlığın giderilmesi için başka bir yol önermiştir: “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.” (4) Nihayet bütün çabalara rağmen taraflar arasında bir anlaşma sağlanamamışsa artık, kağıt üzerinde kalmış bir evliliğin ahlakî ve sosyal yönden de devamı mahzurlu hâle gelmiştir. Şayet boşanma gerçekleşmişse taraflar, bundan doğan sorumluluklarını yerine getirmede asla tereddüt göstermemelidirler. KAYNAK: 1- Ebû Davud; Talak 3. 2- Nisa; 19. 3- Nisa; 128. 4-Nisa; 35. Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 54 2010 HUTBELERİ 1 17 - Aralık MEVLANA’DA KUR’AN VE PEYGAMBER SEVGİSİ Muhterem Müslümanlar! İnsanın bu dünyaya gönderiliş gayesi yüce yaratıcıyı tanımak, ona ibadet etmek ve kulluk sınavını başarıyla tamamlayarak cennete layık bir kul haline gelmektir. Kuşkusuz bu sınavı başarabilmesi; hakkı batıldan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt edebilmesine bağlıdır. Bu önemli ve hayati meselede insana yol göstermek ve rehberlik yapmak üzere peygamberler gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak Hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” (1) 3 hammed (s.a.v.) den başka örnek alacağı kimse yoktur. Birçok hikâyesinde bir ayeti hatırlatır ve bir hadis-i şerife gönderme yapar. Değerli Cemaat! Mevlana’ya göre Hz. Muhammed (s.a.v), bu dünyada yol göstericimiz ve rehberimiz olduğu gibi; ahirette de şefaatçimiz ve savunucumuzdur. O; en son, en kâmil ve en üstün peygamberdir. Vahiy yoluyla alıp tebliğ ettiği Kur'an, Allah'ın kitabıdır, değişmemiştir, değişmeyecektir. Ancak onun rehberliği ile insan doğruyu bulur ve yanlışlardan kurtulur. O, sadece insanlar ya da mü’minler için değil; tüm âlemler için rahmettir. Onun getirdiği davada herkesin ve her şeyin hukuku muhafaza altındadır. O, kainattaki tüm varlıklar için rahmettir. Hz. Peygamber, öyle prensipler getirmiştir ki, onlara uyulduğu takdirde kurtuluşa ermemek mümkün değildir. Bu özelliklere sahip olan peygamberimiz (s.a.v.)’i sevmek ilahi emrin gereği olduğu gibi önemli bir insanlık borNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müminler! Bu hutbemde Hz. Mevlana’nın bize rehber olarak gönderilen yüce peygamberimiz ve en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim’e olan sevgi ve bağlılığını ifade eden sözlerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mevlânâ’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. O, eserlerinde okuyucularına; kâmil, güzel ahlak sahibi, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’den aldığı değerler çerçevesinde insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışır. Bu anlatımlarında Kur’an’ı ve Hz. Muhammed (s.a.v.) i referans almak suretiyle sıkça teşbihlerde bulunur. Kur'ân-ı Kerîm'deki meseleleri ve derin mânâları, kısa hikâyeler hâlinde gözler önüne serer, insanlara bu meseleleri örneklerle anlatır. Çünkü Mevlânâ hazretlerinin, Kur'ân-ı Kerîm'den ve bu vahyin mübelliği Hz. Mucudur. (2) 4 Mevlana Hazretleri;"Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar, onu yaşayanlardır. Kur'an-ı okumaktan maksad, onun ahlakı ile ahlâklanmaktır" der. Beyitlerinde, anlayarak Kur'an okumanın Hazreti Peygamberin ahlakı ile ahlâklanmayı temin edeceğini ifade eder. Muhterem Mü’minler! Hutbeme Hz. Mevlana’nın yüce peygamberimize ve Kur’an’a olan bağlılığını dile getirdiği şu sözleriyle son vermek istiyorum: Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim. Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum. Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım (3) KAYNAK: (1) Fatır, 35/24. (2) Bk;Cüneyt GÖKÇE; Mevlana’da Hz. Peygamber Sevgisi. (3) Divan-ı Kebir, II/1331, Rubai, s. 134. Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 55 2010 HUTBELERİ 1 AHİRET HAYATI 24 - Aralık Değerli Müminler! Her şeyin bir sonu vardır ve her canlı bir gün mutlaka yok olacaktır. Allah-ü Teâlâ’nın emriyle İsrafil (as) “Sûr”a üflediğinde yeryüzünde kıyamet kopacak, her şey yerle bir olup âlemin varlığı sona erecektir. Ölümle başlayan kabir, ba’s yani diriliş, haşr, sual, mîzan, sırat, cennet ve cehennemle devam eden hayata ahiret hayatı denir. Aziz Müminler! Dünyada yaşayan herkesin -inansın veya inanmasın- kabul ettiği bir gerçek vardır ki o da herkesin ölümü tadacak olmasıdır. Nitekim Kur’anı Kerim’de “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” (1) buyrularak insanoğlunun ölümlü olduğu bildirilmektedir. Kabir, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında bir geçiş yeridir. Buradaki durum Münker ve Nekir meleklerinin sorularına verilen cevaba göre 3 mediğimiz bir şekilde ikinci kez “Sûr”a üflemesiyle bütün yaratıklar kabirlerinden kalkarak mahşer yerinde toplanmaya başlayacaklardır. Kişi dünyadaki yaşantısına göre sıkıntılı veya rahat bir durumla karşılaşacak. Ayet-i kerimede o dehşetli günde yaşanacak durumdan şöyle haber verilmektedir: “Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır...” (6) Herkes toplandıktan sonra amellerin yazılı olduğu defterler durumlara göre sağdan veya soldan verilecek. Herkes defterinde ne var ise onu görecektir. Muhterem Müminler! Hesap günü ahiret hayatına hazırlık yapmayan mücrimlerin içinde bulundukları şaşkınlık halini Kur’an şöyle tasvir etmektedir. “Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (7) Sevgili peygamberimiz (sav) de bazı hususlarda hesaba çekilmedikçe kişinin, Allah’ın huNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön şekil alacaktır. Sevgili peygamberimiz (sav) kabir ahvaliyle ilgili olarak “kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.”(2) buyurmuşlardır. Ahiret hayatı Allah ve rasûlünün bildirmesi yanında sâlim akılla da kavranabilen bir gerçektir. Kıştan sonra gelen bahar, uykudan sonra gelen uyanma hali, rastgele verilmemiş nimetler hep ahireti hatırlatan gerçeklerdir. Kaldı ki bu kadar değerli yaratılmış, içinde Allah’tan bir nefes bulunduran insanın dünyaya “iş olsun” diye gönderilmediği de âşikardır. Kur’an-ı Kerim’de ise bu konuda Allah’ü Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!”(3) “...Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Halbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.” (4) Kıymetli Müminler! Yoktan var edilen insanın kıyamet gününde yeniden diriltileceğini şu ayet-i kerime haber vermektedir: “...Diyecekler ki: ‘Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?’ De ki: ‘Sizi ilk defa yaratan’...” (5) İsrafil (a.s) ın, mâhiyetini bil4 zurundan ayrılmayacağını şu şekilde beyan buyurmuştur: “Kişi ömrünü ne yolda tükettiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nereye harcadığından, bildiği ile ne amel ettiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmayacaktır.”(8) Sualler sorulup hesaplar görüldükten sonra hak sahiplerine haklarının verilmesi için mîzan denilen bir terazi kurulacak; iyiliği ağır gelenler sırat köprüsünden geçerek kurtulacaklar, kötülüğü ağır gelenler de sırattan geçemeyecek ve cehenneme sürükleneceklerdir. Cennete girenler Allah’ın cemâlini görecekler ve birçok nimete nâil olacaklardır. Mümin olarak cehenneme girenler günahları karşılığında azap gördükten sonra Cennete gireceklerdir. Hutbemi salih amelin, ahiretin yegane sermayesi olduğunu bildiren şu ayet-i kerime ile bitiriyorum: “Nihayet onlardan birine ölüm gelince, ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım’ der.” (9) KAYNAK: 1- Al-i İmran,3/185 2- Tirmizi, Kıyame,26 3- Ankebut,29/64 4- Rad,13/26 5- İsra, 51. 6- Abese,34-42 7- Kehf;49 8- Tirmizi, Kıyame,1 9- Mü’minûn,23/99-100 Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 56 2010 HUTBELERİ 1 31 - Aralık ALKOL VE UYUŞTURUCUNUN ZARARLARI Değerli Müminler! Yüce dinimiz İslam akıl, can, mal, din ve neslin korunmasını emreder. İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl; öğrenme, anlama, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırma melekesidir ve dini bakımdan sorumlu olmanın şartlarındandır. Aklı olmayanlar yükümlü sayılmadıkları gibi aklını kullanmayanlar da pis-murdar kabul edilmiştir. Aklı kullanmama; küfredenlerin imana gelmesini engellemiş, kıyamet günü azaba atıldıklarında, onları “aklımızı kullansaydık şu yakıcı alevde olmazdık”(1) dedirten, dönüşü olmayan pişmanlık ve sürekli azaba sevketmiştir. Aklı işlevsiz kılan alkol ve uyuşturucular dinimizce haram sayılmış ve Maide suresi 90 ve 3 Bu nebevi teşbih çok önemlidir. Çünkü insanın insanla ve yaratıcısı ile ilişkilerini bozarak fiziki ve manevi çevresini kirleten alkol ve uyuşturucular; ülser, akut, pankreas, damar tıkanıklığı, siroz gibi tıbbın müdahaleden aciz kaldığı ciddi rahatsızlılara sebebiyet vererek bağımlılarını ölüme götürmektedir. Tedavi için harcanan ya da sebebiyet verdiği hastalıklar nedeniyle meydana gelen iş kayıpları da aileleri perişan etmektedir. Değerli Müminler! Başlangıçta “şu kadarla bir şey olmaz, haydi neşemize ortak ol” şeklindeki masumane telkinlere muhatap olanlar Hz. Peygamber (sav) in “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır” (4) sözünü; alkollün kimi hastalıkları tedavi ettiği görüşünde olanlar da Hz. Peygamber’in “O çare değildir, haramla tedavi olmayın” (5) hadisini unutmamalıdır. Üzülerek söyleyelim, şeytan işi pislik diye Kuran’ın yerdiği bu maddeleri sosyal aktivitelerin parçası saymak, tam bir zihni savruluştur. Dinin yasak ettiği tıbbın hiçbir faydasını tespit edemediği; aksine öldürücü Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön 91. ayetlerde şöyle buyrulmuştur. “Ey İman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (2) Bu ayetlerde içki diye meal verdiğimiz “hamr” esasen aklı örten her şeyin ismidir. Bu bakımdan alkollü içecekler ve her türlü uyuşturucu yasak kapsamındadır. Kur’an-ı Kerim “hamr”ın; insanı Allah’ı zikirden, namazdan uzaklaştırdığını, insanlar arasına kin ve düşmanlık soktuğunu hatırlatarak onlardan uzak durmamızı istemektedir. Hakikaten alkol ve uyuşturucular, bilinci ve iradeyi iptal ederek kullanıcılarını esir etmektedir. Hz. Peygamber “devamlı hamr (içki) kullanan, puta tapan gibidir.” (3) hadisiyle neşesini alkole bağlayarak vakar ve ciddiyetini kaybedenleri, taşlara köle olan putperestlere benzetmektedir. Değerli Müminler! 4 zehir diye vasfettiği bir şey, nasıl sosyal aktivite kapsamına dâhil olur? Sevincini artırma ya da kederini unutma sebebiyle alkol ve uyuşturucu kullanmak, daha kullanmadan sarhoş olmak demektir. Allah’ın yasakladığı bir şeyle ne sevinç olur, ne hüzün iptal edilir. Kişi bu maddeleri alınca başlangıçta çevresinden gizlenir. Zira kullanma gerekçeleri gerçekleşmemiştir. Sonra vicdan azabı duyar, unutmak için yine başa döner. Suçluluğunu unutmak gayesiyle daha fazla içer, depresyona girer ve sürekli huzursuz olur. İleri safhada ölümcül rahatsızlıklara yakalanır. “Her kötülüğün anası” (6) diye Hz. Peygamberin uyardığı alkol ve uyuşturucudan uzak kalınız. Bağımlıları ise mutlaka doktor kontrolüyle bu illetten kurtulmaya çalışmalıdır. KAYNAK: 1. Mülk 10 2. Maide 90-91 3. İbni Mace Eşribe 3 4. İbni Mace Eşribe 10 Nesai Eşribe 26 Darimi Eşribe 8 5. Müslim Eşribe 3 Ebu davud Tıb 11 6. Nesai Eşribe 45 Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 57