Mizanpaj 1 - İmam Hatip

advertisement
2010
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
01 Ocak - Dinimizde Sağlığın Önemi - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
08 Ocak - Kaynaklarımız ve Kamu Malları - İmadettin Aydın-İmam Hatib-Gündoğmuş
15 Ocak - Hutbenin Toplum Eğitimindeki Rolü - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
22 Ocak - Meleklere İmam - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
29 Ocak - Cami Adabı - Mehmet Seven-Alanya Vaizi
05 Şubat - Şans Oyunları ve Kumar - N. Fethi Yalçınkaya-Alanya Mahmutlar Vaizi
12 Şubat - İslamda Komşuluk İlişkileri - Mustafa Atun-Serik Müftüsü
19 Şubat - Mevlit Kandili - Hüseyin Uysal-Konyaaltı Müftüsü
26 Şubat - Alkol ve Madde Bağımlılığı - Enes Müslümoğlu-Gündoğmuş Müftüsü
05 Mart - Dini Bir Teşkilat Olarak Diy. İşl. Başk. - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
12 Mart - İstiklal Marşı ve m. AKİF - Bekir Ağlamaz-Antalya Merkez Vaizi
19 Mart - Çanakkale Zaferi - Diyanet Hutbe Arşivi
26 Mart - Değişen Dünyada Yaşlılarımız - Ş. Hanım Altuner-Antalya Müftü Yardımcısı
02 Nisan - Tabiata ve Çevreye Sorumlulluklarımız - DİB Hutbe Arşivi
09 Nisan - İhsan - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
16 Nisan - Kutlu Doğum - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
24 Nisan - İslam ve Çocuklarımız - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
30 Nisan - İnsan ve Toplum Güvenliği - Yusuf Drmiryürek-Döşemealtı Müftüsü
07 Mayıs - İslamda Aile ve Önemi - Saliha Manca-İl Vaizesi
14 Mayıs - Gençlik Bir Milletin Geleceğidir - Mehmet Demirhan-Elmalı Müftüsü
21 Mayıs - Abdest ve Temizlik - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
28 Mayıs - Fatih ve Fetih - Ahmet Bayer-Gazipaşa Müftüsü
04 Haziran - Kitaplara İman - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
11 Haziran - Üç Aylar ve Regaib - Şaban Erdiç-İl Vaizi
18 Haziran - Çocuklarımız ve Din Eğitimi - Ebubekir Tatlı-Gazipaşa Vaizi
25 Haziran - Kulluğun İmtihanı: SABIR - Şerife G. Bilgi-İl Vaizesi
02 Temmuz - Miraç Kandili - Havva AKGÜL-İl Vaizesi
09 Temmuz - Dünyevileşme - Ayşe Yarar-Stajyer Vaize
16 Temmuz - Allahın Varlığı - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi
23 Temmuz - Berat ve Tevbe - DİB Hutbe Arşivi
30 Temmuz - Toplumsal Felaket: Fuhuş - Suat Altunkuş-Aksu Müftüsü
1
06
13
20
27
Ağustos - Ramazan Ayına Girerken - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
Ağustos - İbadet Hayatımızda Orucun Yeri - Saliha Manca-İl Vaizesi
Ağustos - İslamın Köprüsü Zekat - Ş. Hanım Altuner-Antalya Müftü Yardımcısı
Ağustos - İman Mücadelemiz ve Zaferler - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
03 Eylül - Kuranı Kerim ve Kadir Gecesi - Şaban Erdiç-İl Vaizi
09 Eylül - Ramazan Bayramı - Şaban Erdiç-İl Vaizi
10 Eylül - Amellerde Süreklilik - Galip Akın-Muratpaşa Müftüsü
17 Eylül - Kardeşlik ve Dayanışma - Saliha Keleş-İl Vaizesi
24 Eylül - İslamda Hoşgörü ve Kardeşlik - Mehmet Yaman-Kumluca Müftüsü
01 Ekim - Hayatımızda Cami ve Din Görevlisinin Yeri - Yasir Ateş-Kaş Müftüsü
08 Ekim - İslamda Adalet - DİB hutbe Arşivinden
15 Ekim - Gönül Aydınlığımız NAMAZ - N.Gül Bilişmek-İl Vaizesi
22 Ekim - Hac İbadeti - Adem Oyan-İbradı Müftüsü
29 Ekim - İstişarenin Önemi - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
05 Kasım - Vekalet Yoluyla Kurban - DİB Hutbe Arşivinden
12 Kasım - Şükür - Ş. Hanım Altuner-Antalya Müftü Yardımcısı
16 Kasım - Kurban Bayramı - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
19 Kasım - Rüşvet - A. Hamdi Başpınar-Alanya Müftüsü
26 Kasım - Faiz Haramdır - Ebubekir Tatlı-Gazipaşa Vaizi
03 Aralık - Bir Kutlu Yolculuk: HİCRET - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi
10 Aralık - Boşanma - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi
17 Aralık - Mevlanada Kuran ve Hz Peygamber Sevgisi - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü
24 Aralık - Ahiret Hayatı - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü
31 Aralık - Alkol ve Uyuşturucunun Zararları - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
2
2010 HUTBELERİ
1
01 - Ocak
DİNİMİZDE SAĞLIĞIN ÖNEMİ
Değerli müminler!
Yeryüzü ölçeğinde en şerefli, diğer
varlıklara göre farklı kabiliyet ve imkanlarla
donatılan insan, aynı zamanda zayıf yaratılmıştır. O, yetersiz ve yanlış beslenme,
stres vb. sebeplerle gücünü ve direncini
kaybedebilir, gözle görülemeyen küçücük
mikroplara yenilip hastalanabilir.
İnsan, kendisine sayısız nimetler verilmesine rağmen çoğu kez onların farkına
varamadan ve şükrünü yerine getiremeden
hayatını sürdürür. Sevgili peygamberimiz
(sav) “İki nimet vardır ki insanların çoğu
bunlardan gafildir; Onlar, sıhhat ve boş
vakittir” (1) buyurarak sağlık nimetine dikkat çekmiştir. Diğer bir hadis-i şeriflerinde
de “Allah’tan sağlık dileyin; Çünkü hiçbir kimseye imandan sonra sıhhatten
daha hayırlı nimet verilmemiştir” (2) buyu3
Hastalıklardan korunmanın diğer
yolu ise bulaşmayı önlemektir. Başka koruyucu tedbirler yanında, Hz peygamberin
“Bir yerde tâun varsa oraya girmeyin,
oradaysanız çıkmayın” (5) emrindeki karantina uygulaması bugün modern tıbbın
da uyguladığı önemli bir koruyucu hekimliktir. Bu arada Hz Peygamberin güreş,
yüzme, atıcılık gibi bizzat ilgilendiği sporların sağlık için önemi tekrar vurgulanmalıdır.
Değerli müminler!
Her türlü tedbire rağmen rahatsızlık
halinde elbette tedavi olunmalıdır. ‘Tevekküle aykırıdır’ veya ‘günahlara kefarettir’
düşüncesiyle tedaviden uzak kalmak
İslam’ın tevekkül anlayışına aykırıdır. Hz
peygamber “Ey Allahın kulları tedavi
olun. Zira Allah her derde deva yaratmıştır; ancak yaşlılık hariç” (6) buyurmuş,
bizzat kendileri meşhur tabiplere gitmiş,
sahabeyi de yönlendirmiştir.
Sağlıklı olanların hastaları ziyareti,
dertlerini paylaşarak moral vermeleri tedavide çok mühimdir. Böylelikle hem hastanın
2
Firhist’e Geri Dön
rarak sağlığın ne derece önemli olduğunu
bildirmişlerdir. Çoğunlukla rahatsızlanınca
ya da hasta birini görünce sağlığın önemini
anlarız. Kanuni’ni ne güzel söylemiş:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
Değerli müminler!
Dinimizin sağlık konusundaki emirlerini iki kısımda ele alabiliriz: Bunlardan biri
sağlığı koruma diğeri ise hastalanınca tedavi olmadır. Korunma ile alakalı hususları
kısaca hatırlatmakta fayda vardır. Başta temizlik gelir ki, risaletin ilk günlerinde inen
“elbiseni temizle” (3) ayeti temizliğin önemine işaret etmektedir. “Temizlik imanın
yarısıdır” (4) hadis-i şerifi, İslam’ın bu konudaki özlü bir ifadesidir.
Birçok hastalığın, özellikle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yayılan ve
ölümlere sebebiyet veren H1N1 virüsünden
korunmanın, bilim adamlarınca en etkili yolunun temizlik olduğunun ifade edilmesi, dinimizin bu evrensel emrinin önemini daha
da anlaşılır kılmaktadır.
4
iyileşmesine katkıda bulunulur hem de
“Bir mümin, hastayı akşam ziyaret ettiğinde sabaha kadar, sabah ziyaret
edince akşama kadar 70 bin melek onun
için istiğfar eder, cennette kendisine
meyveler hazırlanır” (7) hadis-i şerifindeki
müjdeye nail olur. Ancak hastanın durumuna göre doktorların alacağı tedbirlere
mutlaka uyulması gereği hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Hutbemi şu hadis-i şerif ile bitirmek
istiyorum: “Beş şey gelmeden önce beş
şeyin kıymetini bilin: Ölüm gelmeden
önce hayatın, yaşlanmadan önce gençliğin, hastalanmadan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin ve fakirlikten
önce zenginliğin” (8)
KAYNAK:
1) Buhari; Rikak, 1.
2) Mervezi; Müsned-i Ebi Bekr
3) Müddessir; 3.
4) Müslim; Teharet,1.
6) Buhari tıp 30
7) Hamidullah; İslam Peygamberi, C:1, s.104.
8) Mişkatü’l-Mesabih; nr:5174
HAZIRLAYAN: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
3
2010 HUTBELERİ
08 - Ocak
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife olarak yeryüzüne
göndermiştir. Gökte ve yerde ne varsa
hepsini onun emrine âmâde kılmıştır.
Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “İnsan başıboş
bırakılacağını mı zanneder” (1) buyrulmaktadır. Dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur.
Sorumluluklarımızın en önemli
boyutunu Allah’a karşı olan vazifelerimiz oluşturmaktadır. Bunun yanında
kendimize ve diğer varlıklara, ailemize,
komşularımıza ve toplumumuza karşı
sorumluluklarımız vardır.
Muhterem kardeşlerim!
Allah-u Teâlâ’nın bizlere bahşetmiş olduğu bir nimet ve imkânı ihtiyaca
göre en güzel şekilde kullanmalı, dini ve
ahlaki ölçülere göre gereken yerlere gerektiği kadar sarf etmeli, her hal ve
şartta bu duruma özen gösterilmelidir.
Zira israf ve lüks, toplumun ekonomisini
zaafa uğratır. Kalkınmayı engeller ve
kötü örnek teşkil ettiği için toplumda ve
bireyler arasında huzursuzluklara
neden olur.
Değerli Müminler!
Toplumsal görevlerimizin başında
kamu mallarını korumak ve haksız yollardan gelir elde etmemek gelmektedir.
Kamu hakları ve kişinin topluma karşı
vazifeleri, öneminden dolayı ibadetler
gibi Allah hakkı olarak kabul edilmiştir.
Bu haklar af ve sulh gibi bir yolla
3
4
1
KAYNAKLARIMIZI VE KAMU
MALLARINI DOĞRU KULLANALIM
düşürülemez, kaldırılamaz veya değiştirilemez. Toplumdaki bütün fertlerin, bu
hakların koruma ve kollanmasında sorumluluğu vardır. Kamuya ait her türlü
eşyayı, gereksiz yere sarf edilen elektrik ve suları özel bir itina ile kullanmamak; akaryakıt, enerji ve işgücü israfına
sebep olmak; üzerimize aldığımız vazifeyi zamanında ve olması gereken şekilde yapmamak da büyük bir
sorumluluktur.
Değerli Müminler!
Enerji kaynaklarımızı ve özellikle
yaşamın ana unsuru olan sularımızı itinalı kullanmazsak bir gün çok büyük sıkıntılarla karşılaşacağımızı
unutmamalıyız. Fert, aile ve toplum olarak bizlere düşen görev ülkemizin sahip
olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından en güzel şekilde faydalanmaktır.
Örneğin ampuller tasarruflu olanlarıyla
değiştirilebilir, bozuk musluklar tamir
edilebilir, bu hususta tüm bireyler ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
toplum en iyi şekilde bilinçlendirilebilir.
Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum. “Gerçekten saçıp savuranlar,
şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise
Rabbine karşı pek nankördür.” (2)
KAYNAK:
1 Kıyame 36
2 İsra 27
HAZIRLAYAN: İmadettin AYDIN
Gündoğmuş Merkez Yeni Camii
İmam-Hatibi
Firhist’e Geri Dön
4
2010 HUTBELERİ
1
15 - Ocak
HUTBENİNTOPLUMEĞİTİMİNDEKİROLÜ
Muhterem Mü’minler!
Hutbe, en basit bir ifade ile “birilerine
bir şeyler söylemek” demektir. Cuma namazının sıhhat şartlarından birisi olan hutbe ile haftada bir gün aynı mekanda toplanan
mü’minlerin başta dini konular olmak üzere birçok konuda aydınlatılması söz konusudur.
Mahlûkatın ve nihayetinde insanın birçok kabiliyetlere sahip olarak yaratılışı cuma
günü tamamlanmıştır. Bu günde bütün mü’minler, kendilerine bahşedilen sayısız nimetlere
şükrün bir gereği olarak bir araya gelip namaz
ve hutbe ile Allah’ı anmaktadırlar. Cuma suresinde geçen “Allah’ın zikrine koşunuz”(1) ayetinden maksadın ‘cuma namazı ve hutbe’
olduğu bildirilmiştir. Peygamber (sav) bu nedenle hutbelere ‘zikir’ demiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Kısa ve özlü bir hutbenin İslam’ı anlatmada ne kadar etkili ve önemli olduğu bilinen
bir gerçektir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de;
3
Yüce dinimizin; kutsal vatan topraklarının müdafası, şehitlik ve gazilik ruhunun canlı
tutulması, vatan ve millet sevgisi etrafında oluşmuş hayatî ilkeleri Müslümanlara hep hutbe ve
vaazlar yoluyla bu minber ve kürsülerden aktarılmıştır. Gazi M.Kemal Atatürk’ün Balıkesir
Zağnos Paşa Camii’nde halka yaptığı hitabe,
hutbenin toplum dayanışmasında oynadığı rolü
göstermesi bakımından önem arz eder.
Kıymetli Kardeşlerim!
Cuma namazının bir parçasını teşkil
eden hutbenin varlığı, fıkhen geçerliliği veya en
güzel şekilde iradı için bazı şartlar aranır. Bunlar hutbenin rükünleri, şartları ve sünnetleridir.
Hutbenin sünnetlerini terk etmek mekruh olduğu gibi, hutbe okunurken konuşmak, konuşan birini uyarmak tahrimen mekruhtur. Cami
disiplinini bozması sebebiyle hatip ile cemaatin
soru cevap şeklinde konuşması hoş karşılanmamıştır.
Hutbe dinleyenlerin sağa sola bakmaları, selam verip almaları mekruhtur. Hutbe, namazdaymış gibi susularak dikkatlice dinlenir.
Hutbe okunurken, namaz kılmak mekruhtur.
Bu nedenle, camiye geç girilmişse cumanın ilk
sünnetini farzdan sonra eda edilmelidir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
“Hatırlat çünkü hatırlatmak mü’mine fayda
verir”(2). “Rabbinin yoluna hikmetle, mev’ızai hasene (güzel öğüt) ile davet et. Onlarla en
güzel olan mücadele yolunu tut”(3) buyurmuştur.
Hz. peygamber, Medine’ye hicreti esnasında ‘Ranuna’ vadisinde ilk Cuma namazını
ashabıyla birlikte kılmıştır. Bu cumadan başlamak üzere, hayatının sonuna kadar her cuma
namazından önce ‘hutbe’ adı verilen konuşmalar yapmıştır. Hutbe şart olmasaydı kimi zaman
onu terk ederek farz olmadığını gösterirdi. Hatta
Hz. peygamber yeni gelen ayetleri hutbe tarzında ashabını toplayarak aktarmıştır.
Değerli Mü’minler!
Bir yıl boyunca bayram ve cuma günleri
çeşitli konularda sunulan hutbeler yediden yetmişe Müslümanlar için bir yaygın eğitim özelliği
taşımaktadır. Hutbe toplumun eğitim ve öğretiminde birçok sosyal, ekonomik, ahlaki, coğrafi,
tarihi ve siyasi konularda bilinç sahibi olmasını
sağlar. Hutbenin; doğruların kaynağından öğrenilmesinde, birlik ve beraberliğin sağlanmasında, kardeşliğin pekiştirilmesinde büyük
katkılar sağladığını görmekteyiz.
4
Hutbede peygamberimizin ismi geçtiği zaman
bile salâvat getirilmeyerek hutbenin dikkatlice
dinlenmesi tavsiye edilmiştir. Hutbenin saygılı
bir şekilde dinlenmesi hakkında Muaz bin Enes
el- Cüheni (r.a) şöyle demiştir: “Allah’ın Rasulü, cuma günü imam hutbe okurken, dizlerini dikerek iki elini birleştirip oturmayı
men etti”(4).
Sevgili Kardeşlerim!
Bilgi ve kültürel zenginliğe sahip olmak
ve cumanın faziletinden istifade edebilmek için
hutbeleri ibadet şuuru içerisinde dikkatlice dinlemeliyiz. Hutbemi şu hadis-i şerif ile bitiriyorum:
“Bir kişi güzelce abdest alır, cuma namazına
gider, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki
cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük
daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, abesle iştiğal etmiş olur”(5).
KAYNAK:
1 Cuma;9.
2 Zariyat;55.
3 Nahl;125.
4 Riyazü’s- Salihin;C:3, s: 307, nr:1705
5 Müslim;Cuma 27.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
5
2010 HUTBELERİ
1
MELEKLERE İMAN
22 - Ocak
Muhterem Mü’minler!
Bugünkü hutbemizin konusu ‘Meleklere
İman’dır. Sözlükte “haberci, elçi, güç ve kuvvet” anlamlarına gelen melek; Allah’ın emriyle
çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nurani ve ruhani varlıktır.
Kur’an-ı Kerim’de meleklere imanın farz
olduğunu bildiren birçok ayet vardır. Bunlardan
birisi de “Peygamber (sav), Rabbi tarafından
kendisine indirilene iman etti, müminler de.
Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine iman ettilerQ”(1) ayetidir.
Değerli kardeşlerim!
Meleklerin gözle görülemez, duyu organlarıyla algılanamaz varlıklar oluşu, inkâr
edilmeleri için bir gerekçe olamaz. Onların gö3
maktadır. Mikail (as); kâinattaki tabii olayları ve
yaratıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir.
İsrafil (as)’ın görevi ‘sur’a üflemektir. İsrafil
(as); ‘sur’a iki kez üfleyecek; ilkinde kıyamet
kopacak, ikincisinde ise tekrar diriliş meydana
gelecektir. Azrail (as) ise görevi ölüm sırasında
canlıların ruhunu almak olduğu için ‘melekü'lmevt’ (ölüm meleği) adıyla anılmıştır. Nitekim
Secde suresinin 11. ayetinde; "De ki: Size
vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak,
sonra Rabbinize döndürüleceksiniz" (3) buyrulmaktadır.
Muhterem Müslümanlar!
Kiramen Kâtibin; insanın sağında ve
solunda bulunan iki meleğin adıdır. Sağdaki
melek iyi iş ve davranışları, soldaki ise kötü iş
ve davranışları tespit etmekle görevlidir. Bu
melekler kıyamet günü hesap sırasında yapılan işlere şahitlik de edeceklerdir. Kur'an'da
şöyle buyrulmaktadır: "İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarınızı
yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez
ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir
melek bulunmasın" (4).
Münker ve Nekir; ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melek vardır. Bu iki
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
rünmeyişleri, insan gözünün onları görebilecek
kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Bu sebeple onlar hakkındaki tek bilgi
kaynağı ayetler ve sahih hadislerdir. Onun ötesinde bir şey söylemek mümkün değildir.
Kıymetli Müslümanlar!
Melekler nurdan yaratılmış, yemek,
içmek, erkeklik, dişilik, evlenmek, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlık gibi fiillerden ve özelliklerden arınmış varlıklardır.
Melekler Allah'a isyan etmezler, Allah'ın emrinden çıkmazlar, asla günah işlemezler, hangi iş
için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Melekler,
son derece süratli, güçlü ve kuvvetli varlıklardır.
Allah'ın emir ve izniyle çeşitli şekil ve kılıklara
bürünebilirler. Cebrail (a.s) Hz. peygambere
ashabtan ‘Dihye’ (ra) şeklinde görünmüş,
bazen de kimsenin tanımadığı bir insan şeklinde gelmiştir.
Değerli Mü’minler!
Melekler görevleri açısından şu gruplarda incelenebilirler:
Cebrail (a.s); dört büyük melekten biridir. Allah tarafından vahiy getirmekle görevlidir.
Kur’an-ı Kerim’de; "...Kur'an'ı Rabbinden hak
olarak ‘Ruhulkudüs’ indirmiştir"(2) buyrul4
melek kabirde ölüye, "Rabbin kim? Peygamberin kim? Kitabın ne?" diye sorular yönelteceklerdir.
Cennet ve cehennemdeki işleri yürütmekle görevli meleklerden başka, insanın kalbine doğruyu ve gerçeği ilham etmekle, namaz
kılanlarla birlikte Fatiha suresinin bitiminde
"âmin" demek, her gün sabah ve ikindi namazlarında müminlerle olmak, Kur'an okurken yeryüzüne inmek, sokakları ve yolları dolaşıp zikir,
Kur'an ve ilim meclislerini arayıp bulmakla görevli melekler de vardır. Ayrıca müminlere,
özellikle de bilgin olanlara rahmet okumak, sadece Allah'a hamd ve secde etmekle görevli
olanlar da bulunmaktadır.
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum:
"Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer
üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a
hamdolsun. O, yaratmada dilediği artırmayı
yapar. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir" (5)
KAYNAK:
1. Bakara;177.
2. Nahl; 16/102
3. Secde:11
4. Kâf 50/17-18
5. Fâtır 35/l
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
6
2010 HUTBELERİ
1
CAMİ ADABI
29 - Ocak
Muhterem Müslümanlar!
Kâinatın efendisi Hz. peygamber (sav),
Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde onun ilk
faaliyeti Medine’ye bir mescit yapmak olmuştur. O zamandan itibaren birlik ve beraberliğin
sembolü cemaatle namaz ve onun mekanı
olan cami önem kazanmıştır.
Camiler, Müslümanların tarihteki ayak
izleridir. Medeniyet, zihniyet dünyamızın toplum üzerinde yansımasıdır. Biz Müslümanların zihniyetini, hayata bakış tarzını cami temsil
eder. Cami, şehrin merkezidir. Hayat, hakikat
ve medeniyet onun kubbesi altında birleşmiştir. Müslüman cami merkezli bir zihin dünyasına sahiptir. Böylelikle cami kubbesi altında
idrak edilen hakikat, gök kubbe altında medeniyete dönüşmektedir.
Müslümanlar her camiyi Kabe’nin bir
şubesi olarak telakki etmişler ve benzer saygıyı bütün camilere göstermişlerdir. Bu ko3
sini dışarıda bırakarak girmelidir. Yüce Allah
(c.c.)’ın; “Ey Ademoğulları! Her mescitte
ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin)Q” emrinden hareketle maddi ve manevi
temizliğe dikkat ederek, düzgün ve temiz bir
kıyafetle camiye girmelidir. Camiyi iki rekat
namazla selamlamalı, faydasız şeyler konuşulmamalıdır. İlahi huzurda olduğunu -bir an
olsun- aklından çıkarmamalıdır. Cami içerisinde yaptığı her davranışı ibadet bilinciyle
yapmaya özen göstermelidir.
Değerli Kardeşlerim!
Camiler insanların bir arada bulunduğu
mekânlardır. Bu açıdan ortak sorumluluklarımız vardır. Camilerimizi, şadırvan, tuvalet,
bahçe gibi müştemilatını temiz kullanmak konusunda sadece görevliler değil; hepimiz hassas olmak zorundayız. Çıplak ayakla ve kirli
çorapla camiye girmemeliyiz. Sevgili peygamberimiz (sav) insanları rahatsız edecek kokularla camiye gelmeyi yasaklamıştır. ‘İnsanları
rahatsız etmek’ yasaklandığına göre bu cümleden hareketle namaz için saf çizgilerini kullanmalı, cemaatin geçeceği yerde namaza
durmamalı, zaruret bulunmadıkça ön saflardan başlamak suretiyle camideki yerimizi al-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nuda Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurmaktadır: “Şüphesiz mescitler Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” Sevgili
Peygamberimiz (sav) de; “mescitler yeryüzünde Allah’ın evleridir. Oraları ziyaret
edenlere ikramda bulunmak Allah (c.c.)’a
kalmıştır” buyurarak caminin ve orada ibadet
etmenin önemine işaret etmiştir.
Aziz cemaat!
Camilerin bu kadar önem arz etmesi,
onlara karşı bir takım ortak sorumluluk taşımamızı zorunlu kılmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sav) mescide girerken ‘Allah’ın adıyla
giriyorum’ anlamında besmele çektikten sonra
Allah’ın rasulüne ‘selamet’ dilenmesi konusunda bize örnek olmuş ve “Ey Allah’ım
benim günahlarımı affet, bana merhamet
kapılarını aç” şeklinde dua ederek mescide
girmiştir. Onun bu davranışı ve camileri ‘Allah’ın evleri’ olarak nitelendirmesi, her şeyden
önce camiye edeple, dua ile ve kulluk şuuru
içinde girilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir. Müslüman camiye, dünyadaki makam
ve mevkiini, dünyevî hırslarını, kendisinin yaratanla bağlantısına engel her türlü düşünce4
malıyız. Namaz esnasında gerek kendimizin
gerekse cemaatin huzurunu bozmaması için
kesinlikle cep telefonunu kapalı tutmalıyız.
Değerli Müslümanlar!
Camiye ve Allah-ü Teâlâ’nın diğer
sembollerine saygı, Allah’a olan saygının göstergesidir. Camiye saygı; onu temiz kullanmakla, ibadet edenlere saygı göstermekle,
onu imar etmekle olur. Cami imar etmenin bir
anlamı da ona cemaat olmaktır. Zira cemaatsiz cami saygıdan mahrumdur. Cami insanla
değer kazanır. İçinde insan olmadıktan sonra
binanın ne kıymeti olabilir? Hutbeme bir
Hadis-i şerif mealiyle son vermek istiyorum:
“Kim sabah-akşam (beş vakit) camiye
gider gelirse, Allah Teâlâ o kimseye her
gidip gelişinde cennette yeni bir ikram hazırlar.”
KAYNAK:
1. 72 Cin, 18
2. Beyhaki, Şuabu’l-İman, VI/456
3. Tirmizi, Salat,121
4. 7 A’raf, 31
5. Müslim, Mesacid, 18
6. Bu konuda bkz: 22 Hac 32
7. Beyzavî, Envâru’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vîl, II/427
8. Buhari, Ezan, 37;
HAZIRLAYAN: Mehmet SEVEN
Alanya İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
7
2010 HUTBELERİ
1
05 - Şubat
ŞANS OYUNLARI VE KUMAR
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam dünya ve âhiret
mutluluğunu engelleyen; kişisel, ailevî ve
toplumsal huzursuzluklara sebep olan, insan’ın Allah’a olan tevekkül inancını zayıflatan kumarı ve onun türevleri olan şans
oyunlarını yasaklamıştır. Yüce Allah, Mâide
Suresi’nin 90 ve 91. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! İçki, kumar,
dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi
birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa
eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla aranıza
düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak
ister. Artık vazgeçtiniz, değil mi?" buyurmuştur.
Değerli Müslümanlar!
Adı ne olursa olsun bir tarafın ka3
bir gelire sahip olması dikkat çekicidir.
Değerli Mü’minler!
Gıda, giyim, hatta sağlık gibi temel
harcamaların düştüğü bir toplum içinde
talih oyunlarına harcanan paranın rekor
kırması, düşündürücü ve ürkütücü değil
midir? Maddi sıkıntı içinde olan kişilerin
umutlarını şans oyunlarına bağlaması
muhtemeldir. Oysa Müslüman’ın sadece
maddi zorluklar karşısında değil, her dönemde umudunu Allah’a bağlaması daha
doğru olmaz mı? Bu çerçevede Rabbimiz
Kuran’ı Kerim de; “(mü’minler) yalnız Allah'a dayanıp güvensinler” buyurmaktadır.
Şans oyunlarına umut bağlamak yerine Allah’a güvenilip dayanılması tevekküle çok
daha uygundur.
Değerli kardeşlerim!
Dinimizin haram saydığı kumar ve
şans oyunlarına umut bağlamayalım. Kazancımızı çalışarak, emek vererek, sebeplere sarılarak helal yollardan elde edelim.
Peygamberimiz (s.a.v) in şu sözünü unutmayalım: “Hiç kimse elinin emeğinden
daha hayırlı bir şey yememiştir.”
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
zandığı ve diğer tarafın kaybettiği her türlü
oyun kumardır. Bu çerçevede toto, loto, at
yarışı, hemen kazan, piyango vb. şans
oyunları birer kumar çeşididir. Ne yazık ki
günümüzde kumar hastalığının ilk basamağı niteliğinde olan şans oyunları gittikçe
yaygınlaşmaktadır. Devlet Denetleme Kurulu’nun, 2008 yılında yaptırdığı araştırma,
yılda 6 milyar liranın üzerinde bir kaynağın
şans oyunları sektörüne aktarıldığını göstermiştir. Hakikaten araştırmadan çıkan sonuçlar ürkütücüdür:
* Türk halkı şans oyunlarına bir aylık dönemde ortalama 6 saat 6 dakika ayırmaktadır.
* Ayda ortalama 8 kez internette paralı
oyunlar oynamakta, 7 kez at yarışına, 7
kez “iddaa”ya para yatırmaktadır. Yasal 18
yaş sınırının altında kalan kişilerin yarısından fazlası şans oyunları oynamaktadır.
* Türk halkının yüzde 9'u şans oyunlarına
ayda 150 lira ve üzerinde harcama yapmaktadır. Öte yandan 150 lira ve üstü bir
parayı şans oyunlarına yatıran grubun
yüzde 35.6'sının açlık sınırı olan 730 liralık
4
KAYNAK:
1- Sabah Gazetesi; 21 Şubat 2009
2- Âl-i İmrân; 3/122,
3- Buhari; Büyû,15.
Hazırlayan: Nazif Fethi YALÇINKAYA
Alanya / Mahmutlar Vaizi
Firhist’e Geri Dön
8
2010 HUTBELERİ
1
12 - Şubat
İSLAMDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ
Değerli Mü’minler!
Allah (c.c) yarattığı eşsiz kâinatı,
yeryüzündeki halifesi olan insanın emrine
ve hizmetine sunmuştur. Bununla birlikte
kendisine kulluk yapmamızı, başta insan
olmak üzere diğer varlıkların da hukukunu
gözetmemizi emretmiştir. Bunların başında
ana-baba, akraba ve komşuluk hukuku gelmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık
olarak bütün bu ilişkilere ihtiyaç duyar.
Aziz Kardeşlerim!
Bizler gerek iş gerek sosyal hayatımızı düzenlerken komşuluk ilişkilerimizin
nasıl olacağına dair düşünceler taşırız.
3
darda kaldığında yardımına koşmak, bir
nimete kavuştuğunda tebrik etmek, bir
musibetle karşılaştığında teselli etmek,
yaptığı işlerde onu rahatsız etmemek,
ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli
ederse de pişirdiğinden ona ikram
etmek” hususlarında bize hayatî sorumluluklar yüklemiştir.
İyi komşuluk ilişkileri, mutluluk ve
sevincin paylaşılmasında büyük öneme sahiptir. Fert ve ailelere toplum içinde destek
olur, sosyal bünyeyi güçlendirir. Kötü komşuluk ilişkileri ise sürekli rahatsızlık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır.
“Ev alma, komşu al” özdeyişi,
komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından
da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. Yine dilimizdeki “komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “komşuda pişer,
bize de düşer” gibi özdeyişler komşuluk
ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir. (3)
Değerli Mü’minler!
Hutbemi şu hadis-i şerif mealleriyle
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Çünkü her zaman, her yönden güvenebileceğimiz komşulara ihtiyacımız vardır.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir
ayette sorumluluklarımızı şöyle bildirmektedir: “Allah’ a ibadet edin ve ona hiçbir
şeyi ortak koşmayın Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa,
yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyi
davranın. Allah kendini beğenen ve
daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (1)
Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i
şeriflerinde üç defa yemin etmek suretiyle
“şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin gerçek anlamda mümin olamayacağını” (2) belirtmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Komşuluk ilişkilerine dair zirve örnekleri İslam Tarihi içinde çokça bulmak
mümkündür. Peygamberimiz (sav) komşuluk hukuku ile ilgili “hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde cenazesinde
bulunmak, borç istediğinde vermek,
4
bitirmek istiyorum: “Cibril bana durmadan
komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu
sık tavsiyeden komşuyu komşuya varis
kılacağını zannettim.” (4) “Allah’ a ve kıyamet gününe iman eden, komşusuna
eziyet etmesinQ” (5)
KAYNAK:
1- Nisa :36
2- Riyazus Salihin Cilt 1. s.341
3- TDV İslam İlmihal-,C:2,s.470
4- Riyazus Salihin Cilt 1. s.340
5- Riyazus Salihin Cilt 1, s. 343
Hazırlayan: Mustafa ALTUN
Serik Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
9
2010 HUTBELERİ
1
MEVLİD KANDİLİ
19 - Şubat
Muhterem Müslümanlar!
Cenab-ı Hak insanoğlunu en güzel
şekilde yaratmış, onu kendi haline bırakmamıştır. Aynı zamanda dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını göstermek
üzere ilk peygamber Hz. Adem (a.s.) den
itibaren pek çok peygamber göndermiştir.
Değerli Müminler!
Rabbimizin biz insanlara lütfettiği nimetleri sayılamayacak kadar çoktur. Ancak
biz mü’minlere öyle bir iyilik yapmıştır ki o
iyilik; ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)in peygamber olarak bize gönderilmesi olmuştur.
Yüce Rabbimiz ayet-i kerimede
3
“ Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.”
İşte insanları bu çirkinliklerden ve
kötülüklerden kurtaracak, düştükleri vahim
durumdan çekip çıkaracak, yollarını ve geleceklerini aydınlatacak, dünya ve ahiret
mutluluğunun yolunu gösterecek son peygamberin gelmesine şiddetle ihtiyaç vardı.
Dünyaya teşrifi dört gözle beklenen peygamber efendimiz (s.a.v.) nihayet 571 yılı
nisan ayının yirmisine tekabül eden rebiulevvel ayının 12. pazartesi gecesi tan yeri
ağarırken Mekke’de doğdu. Babasının adı
Abdullah, annesinin adı Amine’dir. Hem
anne hem de baba tarafından temiz ve şerefli bir aileye mensuptur. O dünyaya geldiğinde dünya nurla doldu. Dedesi
Abdülmuttalip bu kutlu doğuma çok sevinmiş, büyük bir ziyafet vererek sevgili torununa “Muhammed” adını koymuştu.
Atalarının arasında böyle bir isim yoktu.
“Niçin adını Muhammed koydun” diye
soranlara “umarım; onu gökte Hak,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
“Andolsun Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları
arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve
hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.
Oysa onlar daha önce apacık bir sapıklık içinde idiler.”(1)
İnsanlar zamanla peygamberlerin
gösterdiği yoldan ayrılmış, Allah’ın birliği
inancını, tevhit akidesini unutmuş, hak ve
adalet ortadan kalkmış, cehalet, zulüm ve
ahlaksızlık almış yürümüş, yeryüzü karanlıklar içerisinde kalmıştı.
Netice itibariyle de güçlü olanlar zayıfları eziyor, kadınlar kötü muamelelere
maruz bırakılıyor, adeta bir eşya gibi alınıp
satılıyordu. Vicdanlardan şefkat ve merhamet duyguları silinmişti. Yürekler acısı bu
duruma dur diyecek kimse de yoktu. Dünyanın diğer yerlerinde de durum bundan
farklı değildi. Bakınız, dünyanın o günkü
halini Mehmet Akif bir beyitinde şöyle ifade
etmektedir:
4
yerde de halk övecektir” diye cevap vermiştir.
Sevgili Kardeşlerim!
Peygamber efendimiz öyle bir hayat
yaşamıştır ki; Cenabı Hak onu “sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (2) buyurarak methetmiştir. Yunus Emre de
halkımızın ona olan muhabbetini şöyle dile
getirmiştir:
“Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed”.
Rabbimiz! Senin ve habibinin sevgisini, müminlerin sevgisini bizlere nasip
eyle. Bizleri yolundan ayırma.
KAYNAK:
1) Al-i İmran; 164.
2) Kalem; 4.
Hazırlayan: Hüseyin UYSAL
Konyaaltı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
10
2010 HUTBELERİ
1
26 - Şubat
ALKOL VE MADDE BAĞIMLILIĞININ İNSAN VE TOPLUM
SAĞLIĞINA ETKİLERİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah insanı sorumluluk duygusuna sahip bir varlık olarak yaratmıştır. Dinimizde insanın itibarının zedelenmemesi
ve yaratılışındaki güzelliğinin devamı için
dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması esas alınmıştır. İnsanın ruh ve beden
sağlığının korunması, bu temel ilkelerin korunmasına bağlıdır. Bu temel ilkelerin korunmaması halinde ise insanın itibarını
sarsacak birtakım kötü sonuçlar ortaya
çıkar.
Bunların başında da her türlü fela3
etmezse dinden çıkar. Ancak haram olduğunu kabul eder de buna rağmen içki
içerse büyük günah işlemiş, Allah’a isyan
etmiş olur.
Kıymetli Müminler!
İslam dini uyuşturucu madde kullanımına yol açan bütün etkenlere şiddetle
karşı çıkmış ve uyuşturucu kullanımını da
kesin bir dille yasaklamıştır. Uyuşturucu
maddelerin başında esrar, eroin, afyon ve
kokain gibi maddeler gelmektedir. Bu maddeler insan vücudunda büyük tahribatlara
sebep olduğu gibi toplumda da büyük huzursuzluklara yol açmaktadır.
Uyuşturucu; kişiyi dış dünyadan koparmakta, her türlü suçu ve kötülüğü işlemeye hazırlamakta, böylece kişiyi öz
benliğinden uzaklaştırmaktadır. Uyuşturucu
asla tecrübe edilmemesi gereken bir tehlikedir. Onu bir defa tecrübe eden ondan bir
daha kolay kolay kurtulamaz. Madde bağımlısı insanlar adeta bir suç makinesi haline gelir, sefil bir hayat yaşar ve neticede
maalesef kişiyi adım adım ölüme götürür.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ketin sebebi olan içki, kumar, uyuşturucu
ve bağımlılık yapan maddeler gelmektedir.
Nitekim hutbemin başında okuduğum ayeti kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer
pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa
eresiniz.” (1)
Muhterem Kardeşlerim!
Rabbimizin ayetinde “pislik” olarak
tarif ettiği içkiye devam eden insanda birtakım problemler meydana gelir. Ailesinde
huzursuzluk ve mutsuzluk verir, suçluluk
duyguları artar ve ruhsal bunalım içine
düşer. Nihayetinde sosyal hayat ve sosyal
ilişkileri kötü bir şekilde etkilenip ailesine
karşı davranışları değişir. Böylece aile yuvasının yıkılmasına sebep olabilir.
Müminler için en güzel örnekleri şahsında
toplayan Rasulullah (s.a.v) içkiyi şöyle tarif
ediyor: “Her sarhoş eden şey içkidir. Ve
her sarhoş eden şey haramdır. Kim dünyada içki içer ve tövbe etmeden ölürse
ahiret içkilerinden içemez”(2).
Bir mümin içkinin haramlığını kabul
4
Bu nedenle böyle bir bağımlılık içinde
bulunanlar derhal tedavi sürecine girmelidirler.
Değerli Müslümanlar!
Uyuşturucu ve benzeri kötü alışkanlıkların olumsuz sonuçlarından fertleri ve
toplumu korumak için olağanüstü tedbirler
alınmalıdır. Özellikle anne-babalar çocuklarına bu tür alışkanlıkların birey ve toplumun
hayatında yol açtıkları zararları anlatmalı,
çocuklarının arkadaş çevresini yakinen
takip etmelidir. Unutmayalım ki aile toplumun temel çekirdeği olduğu gibi huzur ve
refahın temininde temel ve en etkili unsurdur.
KAYNAK
1- Maide;90.
2- Müslim,Eşribe 7.2-1587
Hazırlayan: Enes MÜSLÜMOĞLU
Gündoğmuş Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
11
2010 HUTBELERİ
1
05 - Mart
DİNİ BİR TEŞKİLAT OLARAK
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Muhterem Müslümanlar!
İnsan beden ve ruhtan müteşekkil bir
varlıktır. Bedenin sağlığı için hava, su, gıda
gibi temel ihtiyaçlar ne kadar önemliyse ruh
ve gönül dünyasının sağlığı için de hayata
geliş gayesini doğru algılama, sağlam bir
iman duygusu o kadar önemlidir.
Allah-ü Teâlâ’nın gönderdiği peygamberler, insanlara hayatın gayesini bildirmek
ve bu istikamette nasıl davranılması gerektiğini tebliğ etmek üzere gönderilmişlerdir. Günümüzde ise artık peygamber yoktur. Fakat
peygamberimizin bizlere emanet bıraktığı,
kıyamete kadar hükmü baki olan Kur’an-ı
Kerim ve sahih sünneti vardır. Peygamberlerin tebliğ görevini günümüzde âlimler ifa et3
Başkanlığımızın kanunla belirtilen görevi ise
İslam Dini’nin inançları, ibadet ve ahlak
esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Başkanlığımız bu görevi
yürütürken dinin iki temel kaynağı Kur’an ve
sünneti esas almaktadır. İslam; ilim ve irfan
geleneğinin ortaya koyduğu birikimi dikkate
alarak toplumun içinde bulunduğu şartları,
günümüz dünyasının karşılaştığı yeni sorunları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurmaktadır. Bunun yanında akıl ve modern bilimin
ulaştığı verileri de kullanarak sağlıklı bir din
anlayışı ortaya koymaya çalışmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı halkımıza din hizmeti
sunarken her şeyden önce toplumun birlik
ve beraberliğini, huzur ve barışını gözetmektedir. Başkanlığımız, hizmetlerinde toplumun
her kesimini kucaklayan bir anlayışı benimsemektedir.
Ayrıca Başkanlığımız gerek yurtiçinde
ve gerekse yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızı dini konularda aydınlatmak amacıyla
yazılı, sesli ve görüntülü yayınlar
hazırlamaktadır. Her ay yayınlanan Diyanet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mektedir.
Esasen Kur’an hem fert olarak hem
de topluluk olarak bizi, güzel ve hayırlı şeylere davete, kötülüklere de gücümüz nispetinde engel olmaya çağırmaktadır. Bireysel
olarak böyle bir görev ve sorumluluğumuz
olduğu gibi İslam toplumunda bu önemli görevi yerine getirecek topluluk ve kurumların
bulunması konusunda Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmaktadır: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men
eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”
Değerli Müminler!
Halkının neredeyse tamamı Müslüman olan ülkemizde İslam’ı anlatan topluluklar mutlaka vardır. Diyanet İşleri
Başkanlığımız, bu önemli görevi resmî olarak yerine getiren tek kuruluştur. 3 Mart 1924
yılında kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, kuruluşundan bu yana İslam Dini’nin aydınlık
mesajını vaaz, hutbe, konferans ve diğer
irşat faaliyetleriyle toplumun her kesimine
ulaştırmayı, insanlara doğru ve güvenilir bir
din hizmeti sunmayı amaç edinmiştir.
4
Aylık Dergi, Diyanet Çocuk Dergisi ve üç
ayda bir yayınlanan İlmi Dergi, Diyanet Takvimi halkımız ve ilim çevreleri tarafından takdir edilmektedir.
Muhterem Müminler!
Diyanet İşleri Başkanlığımız bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da insanımızın din konusundaki ihtiyaç ve beklentilerini
karşılamak, sorunlarına en etkili çözümler
üretmek için çalışmalarını sürdürecektir.
Aynı zamanda İslam Dini’nin barış,
hoşgörü ve kardeşlik mesajlarını bütün insanlığa duyurmaya, dünya barışına ve toplumsal huzura katkı sağlamaya devam
edecektir.
Sonuç itibariyle Kur’an Kursu hizmetlerinden aile irşat ve rehberlik bürolarına,
dini danışmanlık merkezlerinden dış ilişkiler
birimlerine kadar pek çok alanda İslam’ın evrensel mesajına uygun bir şekilde hizmet
vermeye çalışmaktadır.
KAYNAK:
1-Al-i İmran, 3/104
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
12
2010 HUTBELERİ
1
12 - Mart
İSTİKLAL MARŞI VE M.AKİF ERSOY
Muhterem Müslümanlar!
Bağımsızlık, hürriyet ve istiklal Müslümanların en belirgin vasıflarındandır. Hiçbir kimse Allah’a dayanan ve güvenen
mü’min kadar güçlü ve şerefli olamaz.
Mü’minler Allah’a güvendikleri, şerefi ve
saygınlığı O’na kul olmakta buldukları için
güçlü ve şereflidir.
Yabancı güçlerin dün olduğu gibi
bugün de İslam toplumunu ve Müslümanları hükümleri altına alma taleplerinin
hukuk yönünden meşru bir dayanağı olmamıştır. Allah onlara böyle bir hak da vermiş
değildir. Bazen Mü’minler yenilgiye uğrasalar, istila altında kalsalar bile kâfir topluma
Allah, Mü’minlerin devletini sona erdirme
3
düşkün olduğunu ise şu mısralarla dile getirmiştir:
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.
İşgalcilerin gücü ne olursa olsun milletimizin dimdik ayakta durması, hiç şüphe
yok ki iman ve azmin bir neticesidir. Vatan
şairimiz Akif yine Türk İslam Medeniyetinin
muhkem yapısıyla Batı medeniyetine karşı
galip geleceğini şu mısrada ifade etmiştir.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Değerli Kardeşlerim!
Hz Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Rabbim şöyle
buyurdu: Ey Muhammed! Ben bir
hüküm verdiğimde bu geri çevrilemez.
Ben sana ümmetinle ilgili olarak onları
bir genel kıtlıkla yok etmeyeceğimi,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ve izlerini silme fırsatını vermeyecektir.
Çünkü o, yüce kitabında “Allah, müminlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir” (1) buyurmuştur.
Muhterem Müminler!
İşte bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim’i ve dini ilimleri çok iyi bilen Mehmet
Akif ERSOY daha marşın ilk kıtasında
şöyle haykırmaktadır:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak
O benimdir, o benim milletimindir ancak
Vatan ve millet şairimiz merhum
Mehmet Akif ERSOY Milli Mücadele yıllarında hiçbir zaman ümidini yitirmemiş; bilakis şehir şehir gezerek camilerde vaaz
etmiş, milletin moralini ve maneviyatını
yüksek tutmaya çalışmıştır. İstiklal ve bağımsızlığın Allah’a, hakka, hukuka inanan
Türk milletinin hakkı olduğunu haykırmıştır.
Necip Türk Milletinin hürriyetine ne kadar
4
kendileri bölünüp bir grup diğerini öldürmedikçe ve esir almadıkça dünya
üzerlerine gelse onların varlıklarına ve
istiklallerine son verecek bir düşman,
onlara musallat kılmayacağımı vaat ediyorum” (2).
O halde -Merhum Akif’in dediği gibiAllah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. Cenab-ı Hak her zaman ve her
yerde bayrağımızı dalgalandırsın ve ezanımızı susturmasın. İstiklal marşımızın yazarı
merhum Akif’in ruhu şad olsun. Hutbemi bir
ayet-i kerime ile bitiriyorum. “Gerçek üstünlük, şeref ve izzet Allah’a, Rasûlüne
ve mü’minlere aittir. Fakat münafıklar
bunu bilmezler” (3).
KAYNAK:
1- Nisa; 141.
2- Müslim; fiten 19–20.
3- Münafikun; 8.
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
Antalya İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
13
2010 HUTBELERİ
1
ÇANAKKALE ZAFERİ
19 - Mart
Muhterem Müslümanlar!
Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu
zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi
vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır.
Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı
hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık
destanıdır. Bu zafer milletimizin iman ve
azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir.
Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve
dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan
haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok
etmek amacıyla karadan, denizden ve ha3
Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar.
Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek
yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh
kuvvetini gösteren, şayan-ı hayret bir
misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale
muharebesini kazandıran, bu yüksek
ruhtur.”
Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı,
milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına
eren şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Zaferi, anaların biricik
evladını, şefkat ve merhametle bağrına
basıp;
“Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana
Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana”
diyerek cepheye uğurladığı cefakar anaların destanıdır. Oğlunun da anasının elini
öperek;
“Hakkını helal et şefkatli ana
Canım feda olsun kutsal vatana”
diyerek karşılık verdiği yiğit ve kahraman
mehmetçiklerin destanıdır.
Aziz Mü’minler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
vadan üzerimize saldırdığı bir iman- küfür
mücadelesidir.
“Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz”
diyerek bütün gücüyle düşmana karşı
koyan milletimizin destanıdır.
Çanakkale Savaşı, yüce Rabbimizin
“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda
siz de savaşın.” (1) emrine uyarak cepheye
atılan kahraman askerlerimizin destanıdır.
Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa
Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin
manevi gücünü şöyle anlatıyor : “Karşılıklı
siperler arası sekiz metre, yani ölüm
muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri
kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor.
İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal
ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor, sarsılmak
yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı
4
Bu vesile ile başta Gazi Mustafa
Kemal olmak üzere, Çanakkale Savaşına
katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet
ve minnetle yâd ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden
Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz
Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son
veriyorum.
“Ey bu topraklar için toprağa gömülmüş asker,
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i,
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.”
KAYNAK:
1) Bakara,190.
Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
14
2010 HUTBELERİ
1
26 - Mart
DEĞİŞEN DÜNYADA YAŞLILARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah(c.c)’ın koyduğu kanun
gereği insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.
Ömrümüz olduğu müddetçe yaşlanmak,
yaşlanıp güçsüzleşmek her insanın başına
gelecek bir hakikattir. İnsanoğlu uzun
geçen ömrüne bakıp aldanmamalı, günlerini hiç bitmeyecek sanıp gaflete düşmemelidir. Allahü Teala ayet-i kerimede
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra
güçsüzlüğün ardından bir güç veren,
sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve
yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O,
hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir” (1) buyurmuştur.
3
gıyı işaret etmiştir. Yaşlılara bakmak, hizmetlerini üstlenmek konusunda ise “Herhangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu
için ikramda bulunursa Allah o gence,
yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder” (3) buyurarak gençleri bu hizmete teşvik etmiştir.
Aziz Kardeşlerim!
Günümüz şartlarında, iş-güç telaşından birçok değerlerimize ne yazık ki gerekli önemi vermemekteyiz. Sık sık
ekranlarda evlatları tarafından sokağa terk
edilen yaşlılarımızı görmek hepimizi üzmektedir. İnsanın ne ekerse onu biçeceğini
aklımızdan çıkarmamalıyız.
Oysa yaşlılara hürmet ve ihtimam
göstererek onların gönüllerini ve dualarını
almak önemli bir insanlık borcumuzdur.
Onlara güzel ve tatlı söz söylemek, merhamet ve tevazu göstermek ihmal edilmemesi
gereken dini bir vecibedir.
Modern dünyayı gençlerimize olduğu kadar yaşlılarımıza da hitap eden bir
huzur ortamı olarak dizayn etmeliyiz. OnNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İnsan Kur’an-ı Kerim’de işaret edilen
bu hususu devamlı göz önünde bulundurmalı, daha bebek iken sahip olduğu güçsüzlüğün, ömrü olduğu sürece yaşlılığında
da başına gelebileceğini bilmelidir. Bize
düşen, içerisinde bulunduğumuz zamanı
en güzel ve hayırlı bir şekilde değerlendirmek ve salih amel işleyerek kötülüklerden
uzak kalmaya çalışmaktır.
Değerli Mü’minler !
Hiç şüphemiz yok ki, bugünün gençleri, yarının yaşlılarıdır. Diğer bir deyişle
bugünün güçlüleri yarının güçsüzleridir.
Öyle ise bizim de bir gün yaşlanacağımızı
göz önüne alarak yaşlılara özellikle de ana
babamıza, dedelerimize ve ninelerimize
saygılı davranmalı, aile büyüklerimizi el
üzerinde tutup bu konuda çocuklarımıza ve
gençlerimize örnek olmalıyız.
Kıymetli Müslümanlar!
Peygamber efendimiz (s.a.v); “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden
değildir”(2) buyurarak büyüklerimize say4
ları her daim evlerimizin bereketi, sosyal
hayatımızın rehberi, dünyamızın imtihanı,
cennetimizin sebebi bilmeliyiz.
KAYNAK:
1- Rûm, 30/54
2- Tirmizi, Birr, 25/15 (IV, 322)
3- Tirmizi Birr, 25/75 (IV, 372)
Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
15
2010 HUTBELERİ
1
02 - Nisan
TABİATA VE ÇEVREYE KARŞI
SORUMLULUKLARIMIZ
Değerli Müminler!
Yüce Rabbimizin bize ihsan ettiği
sayısız nimetlerinden biri de dünyamızı
âdeta bir cennet gibi süsleyen yeşil alanlar,
ağaçlar ve ormanlardır. Havaya, suya ve
gıdaya ihtiyacımız olduğu gibi ağaçlara, ormanlara ve yeşil alanlara da ihtiyacımız
vardır.
Yüce Allah, okuduğum ayet-i kerimede "O (Allah), gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır.
Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de
onunla meydana gelir. Allah, o su ile
size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzüm3
larıyla sonbahar da âdeta bize ölümü hatırlatmaktadır.
Dinimiz İslâm bizden yeryüzünün
imarını dolayısıyla tabiatın korunmasını istemiş, ağaç dikmeyi sadaka-i cariye olarak
kabul etmiştir. Peygamberimiz (a.s.) "Müslüman, bir ağaç diker, o ağaçtan insan,
hayvan veya kuş istifade ederse bu, kıyamet gününe kadar o kimse için sadaka olur" (2) buyurarak konunun
önemine dikkat çekmiştir.
Değerli Müminler!
Dinimizin, ağaç dikmeyi, yeşil alanları artırıp korumayı bu kadar teşvik etmesine rağmen, Müslümanların köy, kasaba
ve şehirlerini ağaçtan, ormandan ve yeşil
alanlardan yoksun bırakmalarını, hatta
mevcutlarını kesip yok etmelerini anlamak
mümkün değildir.
Müslüman, hayatının tamamını ilâhî
iradeye uygun olarak geçirmeye çalışmalı,
Allah'a, insanlara, canlılara, tabiat ve çevreye karşı dinimizin emrettiği görev ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir ibadet
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için
ibret vardır" (1) buyurarak, dikkatimizi
suya, meyvelere, bitkilere, ağaçlara ve ormanlara çekmekte, bu nimetler üzerinde
düşünmemizi istemektedir.
Ağaçlar ve ormanlar bir ülkenin zenginlik
kaynağıdır. Teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya, okuduğumuz kitaptan yazdığımız kaleme kadar bir çok alanda ağacın
varlığını görüyoruz. Toprağın erozyon yoluyla denizlere sürüklenmesini ormanlar
önler. Ormansız ve ağaçsız yerlerde şiddetli yağmur sebebiyle mal ve can kayıpları
olur.
Aziz Kardeşlerim!
Ormanlar ilâhi kudretin her an dile
geldiği yerlerdir. İlkbahar, yeniden dirilişi ve
yepyeni bir hayatın başlangıcını dile getirmektedir.
Rengârenk çiçekleri, yeşillikleri, tertemiz havası, suyu ve cıvıl cıvıl öten kuşlarıyla tabiat ruhumuzu dinlendirmektedir.
Kuruyan otları, sararan ve dökülen yaprak4
olduğunu unutmamalıdır.
Aziz müminler!
Bu itibarla, yeşil alanların çoğaltılmasına, ağaç ve ormanların korunmasına
özen gösterelim. Cennet vatanımızın çölleşmesine seyirci kalmayalım. Sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerin
Rabbimiz tarafından bize bir emanet olarak
verildiğini ve bütün nimetlerden hesaba çekileceğimizi unutmayalım.
Hutbemi sevgili peygamberimizin
konuyla ilgi şu sözüyle bitirmek istiyorum:
"Biriniz, elinde bir hurma fidanı varken
kıyametin kopacağını anlasa bile yine
onu diksin"(3)
KAYNAK:
1- Nahl; 10-11
2- Müslim, Müsâkât, 10.
3- Heysemî, Mecmeu Zevâid, IV, 63.
DİB hutbe arşivinden alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
16
2010 HUTBELERİ
1
İHSAN
09 - Nisan
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, varlık alemini en güzel
şekilde yaratmıştır. "Yaptığınız işi güzel
yapın; Allah işini güzel yapanları
sever"(1) ayetiyle de insana, işini düzgün
yapmasını emretmiştir. "İhsân" her alanda
işi güzel yapmaktır. Alah’ı görüyormuş gibi
kulluk etmektir.
Nitekim Cebrâil (a.s)’ın "ihsan
nedir, ey Allah'ın Rasulü" sorusuna sevgili peygamberimiz; "...Allah'ı görüyormuş gibi kulluk etmendir; her ne kadar
sen O'nu görmesen de O seni görüyor..."(2) şeklinde cevap vermiştir. Bu nedenle üzerinde olduğumuz her işi yüce
Allah'ın görüp gözettiği bilinciyle yapmamız
3
kalite ve dürüstlük dinimizin emrettiği güzelliklerdendir.
Dinimizce, yapılan işin güzel olabilmesi için öncelikle niyetin halis olması gerekir. Aynı zamanda bu kimsenin, o ameli
güzel yapma arzu ve gayretini taşıması da
önemlidir.
Netice itibariyle Allah’ı görüyormuş gibi
hareket etmek olan ihsan, bütün sorumluluklarımızın özünü oluşturmalıdır. Bu yüzden toplumsal anlamdaki iş ve hizmetlerin
sağlıklı yürüyebilmesi için kendilerine emanet tevdi edilecek kişilerin de ihsan duygusuna sahip olmalarının değeri pek
büyüktür. Nitekim bu çerçevede sevgili
Peygamberimizin "İş, ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekleyiniz"(4) hadis-i
şerifi çok anlamlıdır. Şüphesiz İslami anlayışta özel bir yeri olan ihsan ve güzellik
duygusu insan ve toplumu aşarak bütün
kâinatı çepeçevre kuşatan bir enginliğe sahiptir.
Aziz Mü'minler!
İslam kültür ve medeniyeti, kendi taNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ihsan duygusunun temelidir.
Dinimiz, tüm yararlı işleri Allah'a kulluk kapsamında bir ibadet olarak nitelendirmekte, yapılan işi önemseyip güzel ve
sağlam yapmayı emretmektedir. Sevgili
Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde
"yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi
yapmanızdan hoşnut olur"(3) buyurmaktadır. Bir insanın yaptığı işin ihsan seviyesine
ulaşabilmesi, o işi niçin yaptığını iyi bilmesine ve en güzel şekilde eyleme dönüştürmesine bağlıdır. Hz. Ali (r.a) "İnsanlar
işlerini ihsanla yapmalarına göre değer
kazanır" derken bunu kastetmiştir.
Değerli Mü'minler!
İş yapmak, bir eser ortaya çıkarmak
insana özgü bir yetenektir. İşi güzel ve sağlam yapmak ise işini benimsemiş sorumluluk sahibi kişilerin bir özelliğidir.
Mensubu olduğumuz yüce dinimiz
bizlere, her alanda daha iyiyi ve güzeli ortaya koymayı öğütlemektedir. İnançta sağlamlık, davranışlarda samimiyet, alışverişte
doğruluk, sanatta incelik, yapılan her işte
4
rihimizin de verdiği renkle teşekkül etmiş,
ihsan merkezli bir dünyadır. Bu nedenle
Kur' an ve sünnete muhatap olan her müminde bu duygunun oluşmasından daha
doğal ne olabilir? Ne mutlu işini düzgün,
samimi ve özveriyle yapan muhsin insanlara!
Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerimenin mealiyle bitiriyorum: "Gerçek şu ki
iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz, işi iyi yapanların ecrini zayi etmeyiz."(5)
KAYNAK:
[1]Bakara, 2/195.
[2]Buhârî, İmân, 37. I, 18
[3]Beyhaki, Şu'abu'l-İman, 4/334
[4]Buhari, İlim, 2
[5] Kehf,18/30
HAZIRLAYAN: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
ALANYA MÜFTÜSÜ
Firhist’e Geri Dön
17
2010 HUTBELERİ
1
KUTLU DOĞUM
16 - Nisan
Muhterem Cemaat!
Biz Müslümanlar için çok önemli, bereketli ve feyizli günler, bayramlar vardır. Her
hafta cuma günü yaşadığımız bu bayram sevincini daha büyük çapta ramazan ve kurban
bayramlarında da yaşarız. Fakat bir bayram
daha vardır ki o, bütün insanlık hatta bütün bir
varlık aleminin bayramı sayılır. O da Allah Rasulü (s.a.v) nün dünyaya geldikleri ve bizi şereflendirdikleri gündür.
Değerli Mü’minler!
Peygamberimizin doğumunun insanlık
ve kainat için ne kadar büyük bir önem arz ettiğini, onun doğumundan önceki dünyanın ve insanlığın durumuna kısa bir göz atarsak daha iyi
anlayabiliriz.
3
sanlığa en büyük lütfudur. Hutbemin başında
okumuş olduğum ayet-i kerimede mealen
şöyle ifade buyrulmaktadır: “Andolsun! Allah,
mü’minlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber
göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (1)
Aziz Cemaat!
Hak ve adalet duygularının iyice zayıfladığı günümüzde menfaat ve çıkarların öne
geçtiği, aile ve toplumda huzursuzlukların hızla
yaygınlaştığı görülmektedir. Bugün en çok
muhtaç olduğumuz sevgi, saygı, hoşgörü ve
uzlaşma ortamının sağlanması, O’nun insanlığa ulaştırdığı ilahi ve evrensel mesajların
doğru öğrenilmesi ve öğretilmesi ile mümkündür.
Yeni bin yıl, bilim ve teknik açıdan ne getirirse
getirsin insanlığın mutluluğu, toplumun barış ve
huzuru için Hz. Peygamberin ortaya koyduğu
eşsiz ahlak ölçülerine her zaman muhtacız.
Bu sebeple huzur ve saadetin, barış ve
kardeşliğin, iyilik ve yardımlaşmanın yollarını
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Tarih, miladi altıncı asrın ikinci yarısı. İsa
(a.s.) dan itibaren beş asırdan daha fazla peygambersiz geçen uzun bir fetret devri. Değer
ölçüleri yitirilmiş, adalet ve merhamet duyguları
kaybolmuş. İnsanlar şirke batmış. Ağaca, taşa,
toprağa, güneşe, aya, kullukta bulunuyor; hatta
helva ve peynir gibi yiyeceklerden kendi elleriyle yaptıkları putlara bir süre tapıyor, sonra da
karınları acıkınca bunları yiyorlardı. Kadın esir
muamelesi görüyor, bir eşya gibi alınıp satılıyor,
kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülüyorduN Beşer vahşette sırtlanları çoktan geride bırakmıştı. İstiklal Marşı şairimizin
ifadesiyle:
“Bir kere de ma'mure-i dünya o zamanlar
Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi
Cahiliye adı verilen bu devir, alemlere
rahmet olarak gönderilen âhir zaman nebisiyle
saadet asrına dönüşecekti. Bir fazilet güneşi ve
hidayet meşâlesi olan peygamberimizin doğumu, Allah (c.c.) ın bütün insanlara en büyük
nimetlerinden birisidir. Onun doğumu ve peygamber olarak gönderilmesi Cenabı Hakk’ın in4
gösteren Hz. Peygamber’in eşsiz ahlakî prensiplerini yaşamak, arayışlar içinde olan insanlığa tanıtmak gerekir. Müslümanlar olarak hem
kendimize hem de insanlık âlemine yapabileceğimiz belki de en büyük iyilik bu olacaktır.
Başka bir ifadeyle O’nun hayatının bilinmesi,
getirdiği mesajın anlaşılması sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için yeni ufuklar
açacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Kutlu Doğum
Haftası’nın hepimize, aziz milletimize ve bütün
İslam âlemine mübarek olmasını, ve O Kutlu
Nebi’nin şefaatine vesile kılmasını Cenabı
Hak'tan niyaz ediyorum. Hutbeme Mehmet Akif
merhumun şu dizeleriyle son veriyorum:
Dünya neye sahipse onun vergisidir hep
Medyûn ona cemiyeti, medyûn ona ferdi
Medyundur o mâsûma bütün bir beşeriyet
Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret .
KAYNAK:
1- Âl-i İmran, 3/164.
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
AKSEKİ MÜFTÜSÜ
Firhist’e Geri Dön
18
2010 HUTBELERİ
1
24 - Nisan
İSLAM VE ÇOCUKLARIMIZ
Muhterem Mü’minler!
Dünya hayatının süsü, neşe ve sevinç kaynağı, geleceğimizin teminatı çocuklarımız bizler için çok değerlidir. Bu
değer Kur’an-ı Kerim’de ve peygamberimiz
(sav) in sünnetinde özel bir yere sahiptir.
Muhterem Müslümanlar!
Kur'ân-ı Kerim'de anne-baba haklarıyla birlikte çocukla ilgili bazı hak ve görevler de belirlenmiştir. Yüce Allah, anne ve
babalara evlatlarına karşı bir sevgi ve şefkat duygusu lütfetmiştir. “Küçüklerimize
merhamet etmeyen, büyüklerimize
saygı göstermeyen bizden değildir”(1)
buyuran peygamberimiz (s.a.v) de kız veya
erkek bütün çocuklara sevgi ve şefkat göstermeyi, eşit muamelede bulunmayı, asla
beddua etmemeyi tavsiye etmiştir. Başka
3
likle aile yaşantımızda İslami prensiplere
uymamız gerekmektedir. Kur’an-ı Kerimde;
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi,
yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”(5) buyuran yüce Rabbimiz, böylelikle yine çocuklarımıza olan ağır
sorumluluğumuzu hatırlatmıştır. Bu sebeple çocuklarımızın dini terbiye ve eğitimlerine önem vermeli onları kötü alışkanlık
ve zararlı akımlardan korumalıyız. Çocuklarımızı hayata hazırlamak için Allah ve
onun yüce mesajı ile onları tanıştırmak her
anne babanın en başta gelen sorumluluğudur.
Muhterem Kardeşlerim!
Çocuklarımız bugünün küçükleri;
ama yarının büyükleridir. Cennet vatanımızı emanet edeceğimiz çocuklarımızı;
dini, milli ve ahlâkî duygular temelinde geleceğe hazırlamalıyız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23
Nisan gününü çocuklara bayram olarak armağan etmiştir. Peygamberimizin ifadeNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bir hadis-i şerifte ise "Her doğan çocuk
İslâm fıtratı üzere doğar, ailesi onu Yahudi yapar, Hıristiyan yapar veya Mecusi yapar"(2) buyurarak çocuklarımızın
İslam fıtratı üzerine yaratıldığını işaret etmiştir. "Hepiniz çobansınız ve her biriniz
emriniz altında bulunanlardan sorumlusunuz." (3) buyurmak suretiyle de çocuklarımıza sahip çıkmamız gerektiğini
hatırlatmaktadır.
Kıymetli Müminler!
Yüce Allah, Lokman (as) ın evladına
karşı “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Başına
gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü
bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir” tavsiyesini bize hatırlatmıştır.
Muhterem Mü’minler!
Peygamberimiz (s.a.v); “Hiçbir
anne baba evladına güzel terbiyeden
daha iyi bir miras bırakmamıştır”(4) buyurarak çocuklara güzel terbiye vermenin
önemine dikkat çekmektedir. Çocuklarımıza iyi bir model olmak açısından önce4
siyle ‘cennette saçılmış inciler’ olan tüm çocuklarımızın 23 Nisan Çocuk Bayramlarını
tebrik eder, onlara sağlıklı, başarılı ve
mutlu yarınlar dileriz.
KAYNAK:
1.Tirmizi;Birr,15.
2.Tecrid-i Sarih Terc. c:4, s:529, Hadis no:664.
3.Riyazü's-Salihin, c:2, s:74, Hadis No:656.
4.Tirmizî;Sünen,c.3, h.n:2018.
5.Tahrîm Suresi;6.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
KEMER MÜFTÜSÜ
Firhist’e Geri Dön
19
2010 HUTBELERİ
1
30 - Nisan
İNSAN VE TOPLUMUN
GÜVENLİĞİ
Değerli Müminler!
Yeryüzündeki her şeyin, hizmetine
sunulduğu insan, Allah katında değerli ve
saygın bir varlıktır. İnananlar birbirlerinin
kardeşleri sayıldığından, aralarında can,
ırz ve mal dokunulmazlığı esastır. İnanmayan biri Müslümana fiili tecavüzde bulunmuyor ise aynı şekilde saygıya layıktır.
Kimse inancı, rengi, sosyal statüsü öne çıkarılarak horlanamaz, evrensel insanî haklardan mahrum bırakılamaz.
İslam’ın geldiği çağda, dünyanın
diğer yerlerinde olduğu gibi Arap coğrafyasında da insanlar zulüm görüyordu. Ancak
İbrahim (as)’ın duası ile Mekke, yıllarca gü3
lığı konusunda emirleri çok açıktır.
Kur’an’da, “bir mümini kasten öldürenin
cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir (1). Mallarınızı haram yollarla yemeyin
(2). Zinaya yaklaşmayın; çünkü o çirkin
bir iştir (3)” ayetleri, Hz Peygamberin “zina
eden biri zina ettiği anda, hırsız, hırsızlık
ettiği anda mümin değildir” (4) hadisleri,
hemen herkesin bildiği gerçeklerdendir.
Muhterem Müminler!
İnsanın saygınlığını çiğneyen, evrensel haklarını görmezden gelen her davranış yasaktır. Bırakınız birini öldürmeyi,
korkutma amacıyla birine silah doğrultmak
hatta şakadan korkutmak bile caiz değildir.
Gerek şahsı gerek toplumu etkileyen suçlara karşı emr’i bi’l- mâruf nehy’i ani’l-münker kaidesince müminlerin önleyici
davranışlarda bulunması dini bir sorumluluktur. Günümüzde suçlar çeşitlenmiş, suçlular daha organize ve daha tehlikeli
silahlarla faaliyet yapar hale gelmişlerdir.
Suç ve suçluları iyi tanıyan, çalışma metotlarını bilen, onları kanunların verdiği yetNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
venli şehir olmuştur. Hatta Hz Peygamberin
davetine “sana uyarsak yurdumuzdan sürülürüz” tarzı itirazlar yapılmış, bunlara
karşı inen cevabî ayetlerde, sahip oldukları
huzurlu ortamın ilahi lütuf olduğu bildirilmiş,
güven ortamının ne büyük bir nimet olduğu
hatırlatılmıştır.
Değerli Müminler!
İnsan doğuştan medenidir, toplu
yaşar. Toplum hayatının düzenli ve sağlıklı
yürümesi için fertlerin uyacağı kurallar vardır. Bu kuralları Maverdi “din, adalet, bolluk, güçlü iktidar ve genel emniyet” olarak
sıralamıştır.
Hz Peygamber (sav) Medine’ye gelince ilk önce iç güvenliği sağlamış ve dış
tehditlere karşı ortak hareket etmek için
yerel halkla anlaşma yapmıştır. Böylece
toplum güvenliğinin ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Zaten Mekke’de iken
aynı amaçla kurulan Hılfül-Fudûl teşkilatına
katılmış ve sonraları bundan övgüyle söz
etmiştir.
Dinimizin can, mal, ırz dokunulmaz4
kiyle zulmetmekten engelleme güç ve donanımına sahip emniyet kuvvetlerimize
yardımcı olmak hem az önce bahsettiğimiz
dini sorumluluğumuzun bir gereği hem de
huzurumuz için şarttır.
Mekke İbrahim (as), Medine Hz
Peygamber tarafından “harem –saygın”,
“hürmetli bölge” ilan edilmiştir. İlginçtir ki
her iki peygamber Kur’an tarafından üsve-i
hasene (güzel bir örnek) olarak tavsif edilmiştir.
O halde yaşadığımız şehir, belde
veya köyümüzün “harem” olması, güven ve
emniyet içinde kalması için elimizden gelen
gayreti gösterelim.
KAYNAK:
1) Nisa; 93
2) Bakara; 188
3) İsra; 32
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı İlçe Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
20
2010 HUTBELERİ
1
07 - Mayıs
İSLAM’DA AİLE VE ÖNEMİ
Muhterem Mü’minler!
Aile insanlığın en eski kurumudur.
Tarihte olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır. Kuran-ı Kerim aile hayatını karşılıklı anlayış, sevgi, saygı ve olgunlukla
yürütülebilecek insani bir müessese saymıştır. Ailenin sağlıklı bir şekilde kurulup
devam etmesi, aile fertlerinin hak ve görevlerini tam olarak yerine getirmesi için üyelerde temel insanî ve ahlâkî erdemlerin
oluşması ön şarttır. Zira insanın, üzerinde
hakkı olan kişilerin başında aile fertleri gelmektedir. Kişinin sevincini ve üzüntüsünü
ilk önce ailesi paylaşır.
Değerli Mü’minler!
Sevgili peygamberimiz (sav) örnek
3
dana getirir. Sağlıklı nesiller bu yuvada yetişir. Çocuk ahlâkî terbiyeyi aileden alır. Bir
toplulukta aile ne kadar sağlam temellere
oturur ise, o aileden meydana gelen toplum o nispette sağlam olur.
Evlenip yuva kurmak isteyen kişi, nikahın önemini, evliliğin sorumluluk ve mahremiyetini, hayat arkadaşını nasıl
seçeceğini, eşine ve çocuklarına karşı
nasıl davranacağını önceden öğrenmelidir.
Aile fertleri her şeyden önce insan, din kardeşi, dost, sırdaş ve akraba olduklarını,
kader birliği içinde bulunduklarını asla
unutmamalıdır.
Değerli Kardeşlerim!
Her konuda bizler için en güzel
örnek olan Peygamber efendimiz (sav), evlilik ve aile hayatı konusunda da biz Müslümanlar için en güzel numûnedir. O halde
onu kendimize rehber edinmeli ve gösterdiği aydınlık yolda yürümeliyiz ki aile ve
toplum hayatımız huzur ve saadetle dolsun, ahiretimiz mâmûr olsun.
Hutbemi, okuduğum ayet-i kerimeNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bir aile reisiydi. Hanımlarına ve çocuklarına
karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. Onun evi örnek bir evdi, hanesinde
her zaman mutluluk kokardı. 25 yaşında
iken kendisinden yaşça büyük ve iki defa
evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş, onunla uzun yıllar mutlu bir hayat
geçirmiştir. Bu evlilikte göze çarpan en
önemli husus sıcak bir dostluk ve arkadaşlık olmuştur. Nitekim o, “mü’minlerin iman
bakımından en mükemmel olanı, onların
ahlak bakımından en güzel olanlarıdır.
Onların en hayırlıları da aile fertlerine
karşı hayırla muamelede bulunanlarıdır”
(1) buyurmuşlardır.
Aziz Mü’minler!
Aile hayatı evlenme ile başlar. Evlilik
hem eşlerin biyolojik ihtiyaçlarını karşılamasına ve neslin devam etmesine hem de
eşlerin birbirleriyle hayatın maddi ve manevi bütün yönlerini paylaşmasına sebep olduğundan dolayı çok yönlü yarar ve
hikmetler taşır.
Aileler birleşerek toplumları mey4
nin mealiyle bitiriyorum: “Kendileriyle
huzur bulasınız diye kendi cinsinizden
sizin için eşler yaratması ve aranıza bir
sevgi, merhamet var etmesi de O’nun
varlığının ve kudretinin
delillerindendir.”(2)
KAYNAK
1- K.Kerim; Rum/ 21.
2- Müsned; 2/250.
HAZIRLAYAN: Saliha MANCA
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
21
2010 HUTBELERİ
1
14 - Mayıs
GENÇLİK BİR MİLLETİN
GELECEĞİDİR
Muhterem Mü’minler!
Bütün canlılar doğar, büyür, gençlik
çağını yaşar. Olgunluk ve yaşlılık dönemine ulaşır ve kendilerine takdir edilen
zaman gelince bu âlemden göçüp gider.
Yüce yaratanımız mükevvenatta ilahi kanununu böyle koymuştur.
İnsan hayatının en önemli ve en değerli vakitleri, gençlik çağında geçirilen vakitlerdir. Hem dünya hem de ahiret hayatı
için en verimli çalışmalar gençlik çağında
olmaktadır. Terbiyeyi kuşanma, bunu başta
aile fertleri olmak üzere bütün toplumla
paylaşma, gücünü toplum için hizmete
yönlendirme ve istidadı olduğu halde kötülükleri terk ederek samimi ameller içinde
bulunma bu yaşlardadır. Peygamberimiz
3
Örnekleri dilediğimiz kadar çoğaltmak mümkündür. Rasülullah (s.a.v) zamanında ve daha sonraki asırlarda İslamî
mücadele genç Mus’aplar, Halid bin Velidler, Alparslanlar, Fatihler, Yavuzlar, Seyit
Onbaşılar, nice isimsiz genç Mehmetler sayesinde yeryüzünün her bölgesinde devam
etmiştir.
Merhum şâirimiz Arif Nihat Asya bu
günün gençliğine hitaben şöyle diyor:
“Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın.
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.”
Böylece günümüz gençliğinin ulvi gayeler
peşinde olmaları arzusunu dile getirmektedir. Ne yazık ki bir kısım gençlerimiz sadece dünyevi ihtiraslar peşinde canhıraş
olmuşken, bir kısmı Allah’a ve peygambere
yabancı, bir kısmı şans oyunları, uyuşturucular ve boş hayallerle zihinlerini kirletmiş
gözükmektedir.
Aziz Kardeşlerim!
Elbette bu tablo bizi korkutmamalı,
ümitsizliğe sevk etmemeli. Öte yandan
kalbi iman yüklü, Allah yoluna râm olmuş;
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
(s.a.v) in ashabının büyük çoğunluğu gençlerden meydana gelmişti. Mekke’de onu ilk
destekleyenler gençler olmuş ve Mekkeli
gençlerin bu desteği Efendimizi memnun
etmişti. Her fırsatta gençlerin yetenek ve
kabiliyetlerinden faydalanan peygamberimiz, Muaz bin Cebel’i 20 yaşında irşat faaliyeti için Yemen’e göndermiş, Attab bin
Esid’i 20 yaşında Mekke’ye vali olarak
tayin etmiştir.
Değerli Mü’minler!
İlk Müslümanlardan cennetle müjdelenen on kişinin tamamı gençlerden meydana gelmişti. Bedir ve Uhut Savaşlarının
mücahitleri çoğunlukla gençlerdendi.
İslam’a girişiyle tevhit mücadelesinin çok
önemli siması haline gelen Hz. Ömer (r.a)
27 yaşında bir gençti. Efendimiz Taif’e gidip
halkı İslam’a davet ettiğinde, gaddar inançsızların taşlarıyla ayakları kanarken o yağmur gibi yağan taşlardan kendi canını siper
edip onu koruyan genç sahabi Zeyd b. Harise idi.
Değerli Kardeşlerim!
4
inancı, vatanı, mukaddesatı uğruna her
türlü fedakârlık duygusuna sahip; “ateşler
içinde fakat yanmayan bir gençlik” de yok
değildir. Onlar bu milletin geleceğidir. Hatta
efendisi olmaya layıktır. Bunun için anneler,
babalar, yetkililer mümkün olduğunca her
türlü imkânı onların maddi ve manevi gelişimine seferber etmelidir.
Herkes istikbalimizi güvenerek teslim edeceğimiz gençlerimizin sorunlarına
eğilmeli, onlara gereken önemi göstermelidir. Hutbemin başında okumuş olduğum
ayet-i kerimede Yüce Allah Mealen: “İnsan
kendisinin başıboş bırakılacağını mı
sanır.” (1) buyurarak hayatın bütününün bir
sorumluluk olduğunu hatırlatmıştır.
Ne mutlu ömrünün altın çağı olan
gençliğini dünya ve ahiret saadetine adayanlara.
KAYNAK:
1-Kıyamet-36
Hazırlayan: Mehmet DEMİRHAN
Elmalı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
22
2010 HUTBELERİ
1
21 - Mayıs
ABDEST VE TEMİZLİK
Kıymetli Mü’minler!
İslam’da bütün ibadetler ve her çeşit
dini hayat temizlik üzerine kurulmuştur. Temizlik gerek maddi gerek manevi olsun her
Müslüman’ın mutlaka riayet etmesi gereken bir husustur.
Yüce Rabbimiz Maide Suresinde
şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaza kalkacağınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınızı
meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı
yıkayın. Cünüp iseniz boy abdesti alınQ
Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak
istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak
ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak
ister ki şükredesiniz."(1)
3
Abdestin nasıl alınacağını sevgili
peygamberimiz (sav) den öğrenmekteyiz.
Abdest alırken sünnetlerine ve adabına riayet etmeliyiz. Çünkü abdest, namaz ibadeti
için önemli bir hazırlıktır.
Mü’min en yüce makam olan Allah’ın huzuruna çıkarak O’na kulluğunu,
duâsını, yakarışını ve aczini sunacaktır.
Namaz kılmak bu yüce huzura çıkıştır.
Namaz kılınan yer ise bu yüce makâmın
dünyadaki sembolik yeridir. Bu nedenle
kulun mîrâcı olan ve Allah’la buluşmasını
sağlayan namaz görevi hazırlıksız ve rastgele olamaz.
Sevgili Kardeşlerim!
Abdest bir arınma ve manevi temizlik sağlaması yanında, başlı başına bir
maddi temizlik ve pek çok tıbbi faydaları
içinde barındıran bir ibadettir.
Abdest almakla insan, dışarı ile
temas eden organlarını yıkar, böylece birçok mikrobun vücuda yerleşmesini önlemiş
olur. Yine ağız ve burnun bir kaç defa yıkanması, boynun ıslak elle meshedilmesi,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Hz. Peygamber (s.a.s.) efendimiz,
“temizliğin imanın yarısı” (2) olduğunu;
“hiçbir namazın taharetsiz kabul olunmayacağını” (3); “abdest alırken yıkanan
uzuvlardan günahların döküleceğini, (4)
kıyamet gününde Müslümanların, abdestin eseriyle yüzleri, el ve ayakları
parlak olduğu halde çağrılacaklarını”(5)
ifade buyurmaktadır.
Peygamberimizin sünnetinde, insan
bedeninin temizliği yanında elbisenin,
namaz kılacağı yerin, evinin hatta yaşanan
muhit ve çevrenin de temizliğine önem verilmiştir.
Değerli Mü’minler!
Abdest ve gusülde hem maddî hem
de manevî temizlik vardır. Abdest, Allah'ın
huzurunda bulunmak demek olan namazın
ön şartlarındandır. Namaz ise, insanı kötülüklerden alıkoymasıyla temizliğin ta kendisidir. Zira namaz hem bedenî hem de ruhî
temizliği gerektirir. İbadet görevini bu şekilde yerine getiren bir kimse ise ruhen dinlenmiş ve temizlenmiş olur.
4
el ve ayakların yıkanması, vücuttaki kan
dolaşımının en uzak noktalardan uyarılması gibi bir pratik yarar sağlamaktadır.
İşte on dört asır önce İslâmiyet, suyun
“altın” olduğu bir noktadan yeryüzüne yayılırken abdesti, bu yüksek hikmeti içinde insanlığa sunmuştur.
Hutbemizi sevgili peygamberimizin,
abdestin hem fizyolojik hem de manevî faydasını içeren şu hadis-i şerifiyle bitiriyorum:
"Öfke şeytandandır, şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür,
o halde öfkelendiğiniz zaman onu yenmek için abdest alınız." (6)
KAYNAK:
1- Maide; 5/6.
2- Ahmed Davudoğlu, S. Müslim Terc. Ve Şerhi,
2/269, Kitabü't-Tahare, 223.
3- Ahmed Davudoğlu, 2/275, Kitabü't-Tahare,
224, Bab: 2;
4-Tirmizi, c.1, bab. 2 s. 31; İmam-ı Mâlik, Kitabüt-Tahare.Bab, 6,30.
5- Müslim,Kitabüt-Tahâre, 39 hadis no:249.
6- Ebu Davud, Edeb, 3.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
23
2010 HUTBELERİ
1
FETİH VE FATİH
28 - Mayıs
Muhterem Müslümanlar!
Bu yıl, tarihimizin altın sayfalarından
birini teşkil eden İstanbul’un Fethi’nin 557.
yılını milletçe kutlamaktayız. İstanbul’un
Fethi, şanlı tarihimizde sebep ve neticeleri
itibariyle insan hafızasından silinmeyen ve
dünya tarihinin seyrini değiştiren önemli
olaylardan biridir.
Aziz Müminler!
İstanbul’un Fethi, tarih boyunca
Müslüman milletlerin başlıca hedeflerinden
birisi olmuştur. Çünkü sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “İstanbul
mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden
komutan ne güzel komutan ve o ordu ne
güzel ordudur.” (2) İstanbul’un Fethine dâir
3
tekniğin gücünün kendinde toplandığı
büyük bir hâdisedir. Bir çağı kapatıp yeni
bir çağı açan bu tarihi olay şüphesiz; devrin ünlü alimlerinden Molla Gürânî, Molla
Hüsrev, Hocazâde, Hızır Bey Çelebi, Ali
Tûsî, Molla Zeyrek, Sinan Paşa Molla Lütfi,
Fahrettin Acemî, Hoca Hayreddin ve özellikle Akşemseddin gibi ilim adamlarından
alınan müspet ve manevi ilimlerin feyziyle
gerçekleştirilmiştir.
Bu fetih, Bizans İmparatorluğu’nun
bazı idarecilerine; “İstanbul sokaklarında
kardinal külahı görmektense Türk sarığı
görmeyi tercih ederiz.” ifadesini söyletecek kadar insanî bir boyut taşımaktadır.
Fatih’in yayınladığı ferman doğrultusunda
gayr-i Müslim halk koruma altına alınmıştır.
Böylece Hıristiyan âlemi tarih boyunca hiç
elde edemedikleri imtiyaz ve hakları elde
etmişlerdir. Bu nedenle fetih aynı zamanda
İslam adaletinin bir göstergesi olmuştur.
Değerli Müminler!
Salât ve selâm olsun, asırlar öncesinden fetih müjdesi veren o yüce
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sevgili peygamberimiz tarafından verilmiş
olan bu müjde, İstanbul’a yönelik olarak
ümmetin gönlünde, önüne geçilemez bir
cihât ve fetih sevdası oluşturmuştur. O
müjde ve övgü aşkınadır ki Müslümanlar
onbir kez Konstantiniyye’nin surları önüne
gelmişler, peygamber efendimizin hadis-i
şerifindeki övgüye layık olmayı arzulamışlardır. Ancak müjde, daha genç yaşta tahta
çıkan ve 21 yaşında şanlı fetih olayını gerçekleştiren genç hükümdar Fatih Sultan
Mehmet Han ve onun şanlı ordusuna nasip
olmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Bu fetih, İslam’ın önündeki engellerin aşılması kadar gönüllerin İslam’a açılması olayıdır. Bu fetih, Fatih’in kendi
ifadesiyle kuru bir toprak mücadelesi ve iddiası değil; bilakis İslam’ın farklı coğrafyalara açılmasıdır. Bu fetih; imânın, ilmin,
azmin, cesaretin ve yaratana inancın kendinde birleştiği bir mücâdeledir. İstanbul’un
fethi; imanın dâlalete, bilginin cehâlete, birliğin ayrılığa üstünlüğüdür. İman kuvveti ile
4
peygamber Hz. Muhammed’e!
Selam olsun, şanlı Fatih ve kahraman ordusuna!
Selam olsun, Ulubatlı Hasan ve
bütün şehitlerimize, nice isimsiz kahramanlara!
Ne mutlu, fethe ve Fatih’e layık olmaya çalışanlara ve Ayasofya’da dâhil,
fetih emanetine sahip çıkanlara!
KAYNAK:
1-Fetih 48/1
2- Ahmet b.Hanbel, Müsned, C.IV,s.33
Hazırlayan: Ahmet BAYER
Gâzipaşa Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
24
2010 HUTBELERİ
1
KİTAPLARA İMAN
04-Haziran
Muhterem Müslümanlar!
İlahi kitaplara iman, imanın temel esaslarından biridir. “Kitap”, Allah-u Teâlâ’nın kullarına yol göstermek üzere peygamberlerine
vahyettiği sözlere ve bunun yazıya geçirilmiş
şekline denir. Hıristiyan ve Yahudilere “ehli
kitap” denilmiştir. İlahî kitaplara aynı zamanda
Allah katından indirilmiş olması sebebiyle “semavi kitaplar” ismi de verilmiştir.
İman bölünmez bir bütündür. Mü’minin
Allah’ın vahiy olarak bildirdiği her şeye iman
etmesi gerekir. Mü’minler Allah’ın bir ve samed
olduğuna O’ndan başka İlah ve Rab olmadığına iman ederler. Bütün peygamberlere, indirilen semavi kitaplara iman edip onları tasdik
ederler. Peygamberlerden birini diğerinden
ayırarak kimine iman edip, kimini inkâr etmez3
Ahiret gününü inkar ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.”(3)
Muhterem Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki kitapları tasdik etmiş; fakat onların koymuş olduğu bazı hükümleri ortadan kaldırarak yeni
hükümler getirmiştir. Mü’min olabilmek için Hz.
Peygambere ve ona indirilen Kur’an’a uymayı
ısrarla vurgulamıştır. Çünkü önceki kitapların
bir kısmı tamamen kaybolmuştur. Eldeki kitaplar da zamanla insanların iyi ve kötü niyetli
müdahaleleri sonucu tahrife uğramıştır. Bu konuda Allah ehl-i kitaba bir çağrıda bulunarak
şöyle buyurmaktadır:
“Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, Kitabınızdan gizleyip
durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte
size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap
(Kur’an) gelmiştir. Allah, Kur’an’la kendi rızasını kazanmak isteyenleri selamet yollarına iletir. Ve onları izniyle, karanlıklardan
aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir
yola iletir.” (4)
Allah bir dini veyahut bir kitabı yürürlükten kaldırırsa muhakkak onun yerine daha iyi-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ler; bilakis onlara göre bütün “hak peygamberler” doğru söylemiş ve hakikati getirmişlerdir.
Mü’minler peygamberlerin kimine iman edip kimisini inkar eden Yahudi ve Hristiyanlar gibi
değillerdir.
Aziz Mü’minler!
Kitaplara inanmakla ilgili birçok ayet
mevcuttur. Ancak burada hutbe hacmine sığacak kadar birkaç ayeti zikretmekle yetinelim:
“Deyin ki biz Allah’a, bize indirilene
(Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve
torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik.
Onlardan hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz
ve biz O’na teslim olmuş kimseleriz.”(1)
“(Ey Muhammed) Bundan dolayı sen Tevhîde (davete) devam et. Ve emrolunduğun
gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti
gerçekleştirmekle emrolundum.”(2)
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine,
Peygamberine indirdiği kitaba ve daha
önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı,
Meleklerini, Kitaplarını, Peygamberlerini ve
4
sini getirmeye kadirdir. Nitekim O şöyle buyuruyor:
“Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini
getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?”(5)
Biz Mü’minler, kutsal kitapların asıllarına inanırız. Bu çerçevede Hz. Peygamberin Hz
Ömer’e dediği şu söz çok anlamlıdır: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki,
Eğer Musa hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir şey yapmazdı.”(6)
Hutbemi şu ayetlerle noktalıyorum:
“Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan
Rabb, onların nitelendirdiği şeylerden
uzaktır, yücedir.”
“Peygamberlere selam olsun.”
“Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”(7)
KAYNAK:
1. Bakara;136.
2. Şura;15.
3. Nisa;136.
4. Maide;15-16.
5. Bakara;106.
6. Ahmet b. Hanbel; Müsned, 3/387.
7.Saffat;180-181-182.
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
25
2010 HUTBELERİ
1
11-Haziran
ÜÇ AYLAR VE REGAİB
Muhterem Mü’minler!
Önümüzdeki pazar günü üç ayların başlangıcı “receb” ayına kavuşup bu ayın ilk perşembesini cumaya bağlayan geceyi de “regaib kandili”
olarak ihya edeceğiz. Yüce Allah’a binlerce hamd
ve senâ olsun ki rahmet, mağfiret, arınma ve kullukta yükseliş mevsimi üç aylara ulaşmakla büyük
bir lütuf, bereket ve ihsanla karşı karşıyayız. Rahmet Peygamberi Hz Muhammed (sav)’e salât ve
selam olsun ki bu manevi iklim onun verdiği müjdeler ışığında; günahla kirlenmiş kalplere, yaralanmış dillere, umudunu yitirmiş gönüllere yeni
imkanlar ve hayat sunmaktadır.
Değerli Mü’minler!
Üç aylar olarak bildiğimiz receb, şaban ve
ramazan ayları eşsiz feyiz ve bereketiyle kulluk
hayatımızda her zaman ayrı bir öneme sahip olmuştur. Zira önümüzdeki perşembe akşamı idrak
edeceğimiz regaib kandili, yine recep ayının 27.
3
Arapça bir kelime olarak regaib, “içten gelerek arzu edilen, çok değerli hediye, bağış” anlamlarına gelmektedir. Eşsiz ve sayısız nimetlerin
sahibi Allah (cc)’ın ilahi lütuf ve ihsanlarının her zamankinden daha fazla tecelli etmesi, gönülden ve
tam bir teslimiyet şuuru içinde Allah’a yönelenlerin
affedilme ümitleri ve Müslümanların heyecanla
bekleyip rağbet ettikleri bir gece olması sebebiyle
recep ayının ilk cuma gecesine “regaib” denmiştir.
Dinimizde regaib ve üç aylardaki diğer mübarek
gün ve gecelere has bir ibadet yoktur. Bununla
birlikte kulluk sorumluluğunu sair zamanlarda
ihmal ederek -âdeta fırsatı ganimet bilircesine- bu
özel zamanlara hasretmenin sorunlu bir din anlayışı olduğu unutulmamalıdır. Üç aylar büyük bir
sabır, teslimiyet, tevekkül ve şükür duygularıyla
sarıldığımız iman ve ibadet hayatımızın gözden
geçirilip onarıldığı muhasebe ve murakabe mevsimi olmalıdır.
Bu çerçevede Allah ile ilişkilerimiz gözden
geçirilmeli, nâmütenahi nimetler karşısında hangi
şükür duygusu, ibadet ve taat üzerinde bulunduğumuz düşünülmelidir. Bunun yanında nefsimizle
yüzleşmeliyiz. Cenneti kazanıp cehennemden
uzak olmayı arzuladığımıza göre, bizi cennet ve
cemalullaha ulaştıracak, cehennemden kurtara-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gecesindeki mirac, şaban ayının 15. gecesindeki
berat kandilleri ve ramazan ayındaki kadir gecesi
samimi duygularla Allah’a sığınanlarda tarifsiz bir
huzur ve sükun meydana getirmektedir. Bir taraftan ilahi rahmet bütün varlığımızı kuşatırken öte
yandan kalpler hassaslaşmakta, beşerî ilişkiler yumuşamakta, muhasebe ve murakabemiz artmaktadır. Modern dünyanın gerginlikleri, doyuma
ulaşmaktan uzak ihtirasları arasında kaybolmuş,
kendine ve yaratılışındaki kanuna hızla yabancılaşmış insan için bu kıymetli zamanlar âdeta birer
canlanış iksiri olmaktadır. Elest bezminde yüce
Mevla’ya verilen kulluk sözüne sadakat artmakta,
Kur’an-ı Kerim’in hayat sunan ilkeleri gündelik hayatta yerini daha fazla almakta, acziyet duygusu
içinde eller ve gönüller semaya bir başka açılmaktadır. Nitekim “ufuk insan” Hz Muhammed (sav)
bu aylarda ibadete daha çok zaman ayırır ve “Allah’ım; receb ve şaban ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi ramazan ayına ulaştır” (1) diye dua
ederdi. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise o, “beş
gece vardır ki onlarda yapılan dualar kabul
olur: Receb ayının ilk gecesi, şaban ayının yarısı gecesi, cuma ve bayram geceleri” (2) buyurmuşlardır.
Muhterem Müslümanlar!
4
cak nasıl bir hayat yaşantıladığımızı düşünmeliyiz.
Yüce dinimiz İslam’ın ana-baba, akrabalar, komşular, dul, yetim, yoksullarla ilgili bize yüklediği
sosyal sorumlulukların neresinde bulunduğumuzu
sormalıyız kendimize.
Değerli Kardeşlerim!
Yüreklerimizi aydınlatan kandiller, kulluğumuzu artırmanın ve Allah’tan bağış dilemenin özel
anları olduğu kadar ahiret yolculuğunda durumumuzu değerlendirip tefekkür ettiğimiz müstesna
zaman dilimleridir. Bu vesileyle üç ayların böyle bir
şuurlanmaya vesile olmasını; regaib kandilinin
memleketimiz, İslam alemi ve bütün insanlık için
hayırlar getirmesini Cenab-ı Zü’l-celal’den temenni ederek, hutbemi şu ayet mealleriyle bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah’a karşı
gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksınQ Allah’ı unutan ve Allah’ın
da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsık kimselerin ta
kendileridir.” (3)
KAYNAK:
1- Ahmed bin Hanbel; Müsned, 1/259.
2- Beyhakî; Sünen, şuabü’l- iman, 3/342.
3- Haşr; 18,19.
Hazırlayan: Şaban ERDİÇ / İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
26
2010 HUTBELERİ
1
18-Haziran
ÇOCUKLARIMIZ VE DİN EĞİTİMİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam’da, evliliğin ve
aile hayatının teşvik edilmesinin birçok
sebep ve hikmeti vardır. Bu sebep ve hikmetlerden bir tanesi de aile hayatının meyvesi olan çocuklarımızı dünyaya getirmek
ve yetiştirmektir. Çocuk, ebeveyni için bir
lütuftur. Fakat aynı zamanda dünya hayatının süsü, evlerimizin neşe ve huzur kaynağı çocuklarımız önemli bir imtihan
sebebimizdir.
Aziz Müminler!
Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda birçok
Peygamberin, Allah (c.c.)’tan çocuk nimetine sahip olmayı istediğini görmekteyiz.
Hz. İbrahim; “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla” diye niyazda bulundu. “Biz de ona uysal bir
oğul müjdeledik.” (1) Hz. Zekeriyyâ’nın
duâsı ise şöyledir: “Orada Zekeriyyâ,
3
sağlayacaktır. Erken yaşlarda çocuğun camiye götürülüp bu yönde dini bir tecrübe
kazanması da oldukça önemlidir.
Değerli Kardeşlerim!
Gündelik telaşlarımız arasında, hiç
farkında olmadan çocuklarımızı, geleceğimizi kaybediyoruz. Fidanlarımızı hiç de
memnun olmadığımız bir gidişata doğru,
kendi ellerimizle sürüklüyoruz. Bugün rahatsızlığını duyduğumuz bütün sorunların
din eğitiminde bırakılan boşluklar, ihmaller
üzerinde hayat bulduğunu unutmayalım.
Yüce dinimizin inanç, ibadet, sosyal hayat
ve ahlakla ilgili ilkelerinin başta çocuklarımız olmak üzere, sorumluluk alanımızdaki
diğer kişilere öğretilmesi bir hak ve bir vazife olarak kabul edilmelidir. Bu çerçevede
Diyanet İşleri Başkanlığımızın, Yaz Kur’an
Kursları programıyla her yıl bir milyonun
üzerinde çocuğumuza ulaşması çok anlamlıdır.
Değerli Mü’minler!
Önümüzdeki pazartesi günü bütün
cami ve Kur’an kurslarımızda Yaz Kur’an
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Rabbine duâ etti: Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen
duâyı hakkıyla işitensin, dedi.” (2)
Kıymetli Müminler!
Hiç şüphe yok ki inançlar, değerler,
gelenekler ve iyi alışkanlıklar çoğunlukla
aile içinde kazanılır. Evlatlarımızı ruh ve
beden yapısı bakımından sağlam, Allah’ı
ve Peygamberi tanıyan, ahlaklı, bilgili ve
kültürlü insanlar olarak yetiştirmek büyük
önem arz etmektedir. Sevgili Peygamberimiz; “bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden
daha değerli bir miras bırakamaz”(3) buyurarak bu hususa dikkatlerimizi çekmiştir.
Aziz Müminler!
Çocuklarımızın terbiyesinde en belirleyici faktör, davranışlarımızdır. Onların
dinî eğitiminde dil dökerek bir şeyleri anlatmaktan ziyade, güzeli tecrübe etmelerine
imkân tanınmalıdır. Evlerimizin duvarlarındaki bir âyet, hadis, vecize ya da dini içerikli bir tablo, okunan Kur’an-ı Kerim veya
ezan-ı muhammedî çocuklarımızda dini
duygunun gelişmesine çok önemli katkılar
4
Kursları başlayacaktır. Çocuklarımızı bu
Yaz Kur’an Kurslarına göndererek önemli
bir sorumluluğumuzu yerine getirelim.
Hutbemi Kur’an-ı Kerim’in baba-oğul ilişkilerinde ve çocuk eğitiminde bir model olarak gösterdiği Lokman (as)’ın oğluna
verdiği şu öğütle bitirmek istiyorum: “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret.
Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendir.” (4)
KAYNAK:
1- Saffât Suresi; 100-101.
2- Al-i İmrân Suresi; 38.
3- Tirmizi; Birr, 33.
4- Lokman, 17
Hazırlayan: Ebubekir TATLI
Gâzipaşa İlçe Vâizi
Firhist’e Geri Dön
27
2010 HUTBELERİ
1
25-Haziran
KULLUĞUN İMTİHANI: SABIR
Muhterem Mü’minler!
İniş ve çıkışlarla dolu dünya hayatında
insan, hayır ve şer pek çok olayla karşı karşıyadır. Yüce dinimiz İslam, her alanda olduğu gibi
başımıza gelen musibetler konusunda da hayati
prensipler ortaya koymuştur.
Önemli bir tutum olarak sabır; acı ve kedere, sıkıntı ve zorluğa, başa gelen üzücü olaylara dayanma gücüdür. Mü’minin dünyada
başına gelen acı olaylar, gönlünü daraltan sıkıntılar ve beklemediği ölümler karşısında yegane
sığınağı sabırdır. Rabbimizin güzel isimlerinden
birisi de ‘es-sabur’dur. Çok sabredici olmasıdır.
Kul, karşılaştığı sıkıntı ve meşakkatlere feryat etmeden, her şeyin Allah’ tan geldiğinin bilinci ile
tahammül gösterip bunu uhrevî bir mükafata
dönüştürmelidir.
Nitekim yüce Allah Şûrâ Suresi 43.
ayette “Her kim de sabreder ve bağışlarsa,
işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.”(1)
buyurmaktadır.
3
“Allah sabredenlerle beraberdir” (5) buyurarak
sabırlı olan kullarına karşı sevgisini ortaya koymuştur.
Muhterem Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen bütün peygamberlerin en belirgin özelliklerinden biri de
sabır sahibi oluşlarıdır. Onlar sıkıntılara, eziyetlere, imansızların düşmanlıklarına azim ile tahammül ederek sabretmişlerdir. Nitekim Kur’an-ı
Kerim onlardan şöyle bahseder: “İsmail’i, İdris’i, Zülkif’i de hatırla. Bunların her biri de
sabredenlerdi. Hepsini rahmetimize soktuk.
Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.” (6)
Sabır, insanın öfke anında öfkesini yutması, kendisine yapılan kötülüklere karşı iyilikle
mukabelede bulunması, şeytanın ve nefsinin
kışkırtmaları karşısında günah işlemekten sakınması, musibet ve sıkıntılar karşısında metanetli
ve son nefesine kadar Allah’a ibadette daim olması demektir.
Mü’min daima bir sabır insanıdır. Sabırsızlık, insanı isyana ve haddi aşmaya sürükler.
Hz. Peygamber (s.a.v) ayağımıza batan dikene
varıncaya kadar başımıza gelen tüm sıkıntı,
hastalık, keder ve yorgunlukların günahlarımızın
bağışlanmasına vesile olacağını bizlere müjdelemiştir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Aziz Cemaat!
İnsanların hayat boyunca birçok sıkıntı
ve zorlukla karşılaşması bir yaratılış gereğidir.
Kur’an-ı Kerim bütün bu musibetlere sabır ile
karşı koymamızı, ilahî imtihanı ancak böylelikle
kazanabileceğimizi vurgulamaktadır. Zira Allah
(c.c) şöyle buyurmaktadır: “Biz sizi biraz korku
ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve mahsullerden eksiltme ile deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir musibet gelince ‘biz
şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz ona döneceğiz’ derler.” (2)
Hz. Peygamber (s.a.v) “Sabır, acı bir olayın
yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” (3) sözüyle bir felaketle ilk karşılaşıldığı zamanki sabrın önemini vurgulamıştır.
Değerli kardeşlerim!
Müslüman, sabrı sadece bela ve musibetlere karşı değil, aynı zamanda günaha girmeme ve ibadetlerin devamlılığında da
göstermelidir. En zor anında dahi Allah’ın emir
ve yasaklarına sabır ve sadakatle bağlanmalıdır.
Zorluklarda olduğu kadar güzel olan her şeyde
kararlılık ve istikrar gösterip bir ömür boyu böyle
devam etmek gerçek sabırdır. Kur’an-ı Kerim’de
yüce Allah (c.c) “Allah sabredenleri sever.” (4)
4
Sevgili Kardeşlerim!
Sabretmek; haksızlıklara, insan şahsiyetini rencide edici tavırlara katlanmak, zillete razı
olmak anlamına gelmez. Bunlara karşı tavır
almak mücadele etmek gerekir. İnsanın kendi
iradesi ve gücüyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması sabır değil; acizlik ve tembelliktir. Rasulullah (s.a.v) “ya rabbi, acizlikten ve
tembellikten sana sığınırım” (7) diye dua etmiştir.
Sabır, aydınlıktır. Sabır, genişliğin anahtarıdır. Sabrın sonu selamettir. Sabır, iman ve
ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Rabbimiz bizi, sabrı zor imtihanlara
tabi tutmasın. Başımıza gelene de isyansız, günahsız sabretmeyi kolaylaştırsın. Yüce Rabbimizin sabredenleri müjdelediği ayeti kerime ile
sözlerimi bitiriyorum: “İşte onlar sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleri ile
mükâfatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleri ile karşılanırlar.” (8)
KAYNAK:
1-Şura Suresi; 42/43.
3-Buhari; Cenaiz, 32.
5-Bakara Suresi; 2/153.
7-Buhari; Cihad,25.
Hazırlayan : Şerife G. Bilgi
İl Vaizesi
2-Bakara Suresi; 2/ 155- 156.
4-Al-i İmran Suresi; 3/146.
6-Enbiya Suresi; 21/85-86.
8-Furkan Suresi; 25/75.
Firhist’e Geri Dön
28
2010 HUTBELERİ
1
MİRAC KANDİLİ
02-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in Mekke’den Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl önce Receb ayının 27.
gecesi meydana gelen mirac olayı pek çok
hikmetlerle dolu, eşsiz bir yolculuktur. Peygamberimizin, gecenin bir anında Mescid-i
Haram’dan Mescid-i Aksa’ ya götürülüşüne
isra; oradan da Allah’ın huzuruna yükseltilmesine mirac denir. Allah-ü Teala İsra Suresi’nde şöyle buyurmaktadır: “Kendisine
ayetlerimizden bir kısmını gösterelim
diye kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i
Haram’dan çevresini bereketlendirdiği3
(sav) ümmetine hediyelerle dönmüştür.
Cenab-ı Hak Bakara Suresi’nin son iki ayetini vahyetmiş; bu ayetlerde mü’minlerin
güç yetiremeyecekleri işlerden, unuttuklarından ve hata ile yaptıklarından sorumlu
olmayacaklarını belirtmiştir. Ayrıca Allah’a
şirk dışında bütün günahların affedileceği
müjdelenmiştir.
Miracın en önemli sonuçlarından biri
de beş vakit namazdır. Namaz Peygamberimiz’in buyurduğu gibi “mü’minin
miracı”dır. (2) Bu yüzden mü’minlerin, namazla kulluğun zirvesine ulaşmalarının
mümkün olabileceği ifade edilmiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Mirac Kandilinin özel bir ibadeti olmamakla birlikte bu gecenin bir tefekkür
zamanı, kullukta yenilenme ânı olduğu bilinmelidir. Bu gece ancak İsra Suresindeki
şu gerçekler hayata geçirilebilirse maksadına ulaşmış sayılabilir.
- Yalnızca Allah’a ibadet etmek.
- Anaya babaya iyi davranmak.
- Hısım ve akrabaya, fakirlere, yolda kalNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
miz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın
şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla
işitendir, hakkıyla görendir”.(1)
Değerli mü’minler!
Peygamberimiz (sav)’in İslam’ı tebliğ ederken yaşadığı sıkıntılar hepimizce
malumdur. Nitekim Müslümanlar üç yıl
devam eden bir ablukaya maruz bırakılmışlar, Mekke’de akla hayale gelmez eziyetler
görmüşlerdir. Hz. Peygamber (sav) de Taif’te taşlanmıştır. Bunların yanı sıra peygamberimizin hayatında çok önemli yerleri
olan Hz. Hatice ve Ebu Talip aynı yıl vefat
etmişlerdir. Bütün bu olayların üzerine Allah’ü Teala’nın, Rasülü’nü Mirac ile mükafatlandırması ve mü’minlere hediyeler
göndermesi çok anlamlı olmuştur.
Aziz Müslümanlar!
Mirac; zaman ve mekan ölçülerinin
dışında akıl ve duyuların kavrayamacağı
bir keyfiyette meydana gelmiştir. Fakat
mü’minleri ilgilendiren miracın nasıl olduğu
değil; miracın neticesidir. Rasulullah “kullukta yükseliş” anlamı taşıyan Mirac’tan
4
mışlara haklarını vermek.
- Cimrilik ve israftan sakınmak.
- Yoksulluk korkusu ile çocukları öldürmemek.
- Zinaya yaklaşmamak.
- Cana kıymamak.
- Yetimin malı konusunda dikkatli olmak.
- Verilen sözü tutmak.
- Ölçü ve tartıyı tam yapmak.
- Hakkında bilgi sahibi olunmayan şeyin ardına düşmemek.
- Yeryüzünde kibir ve gururla yürümemek.
Değerli Kardeşlerim!
Bu gece hatalardan doğrulara, küslükten barışa, maddeden manaya, günahlardan sevaplara, dünya hırsından manevi
güzelliklere, kalp kırmaktan sevgiye ve
merhamete geçmek suretiyle bizler de
kendi miracımızı gerçekleştirelim.
KAYNAK:
1-İsra, 1
2-Suyuti, Şerhu İbn-i Mace,1,313
Hazırlayan: Havva AKGÜL
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
29
2010 HUTBELERİ
1
09-Temmuz
MODERN DÖNEMDE İNSANIN
DÜŞÜŞÜ: “DÜNYEVİLEŞME”
Muhterem Mü’minler!
Hiç kuşkusuz her insanda ebedilik
düşüncesi vardır. Dünyevileşme; ebediliği
dünyada arama, dünyayı kendisi için “her
şey” olarak görmedir. Dünyevileşme bütün
insanların karşı karşıya kaldığı bir hastalıktır. Bu hastalık, insanı Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “geçici bir faydalanma yeri” (1)
olan dünya hayatına meylettirir ve ona ahiret hayatını unutturur. Dünyevileşme aynı
zamanda ibadetlerdeki huşuyu kaldırır,
kalp huzurunu giderir ve insanı dünyaya
karşı özel bir tavır geliştirmeye sevk eder.
Değerli Mü’minler!
Müslümanların dünyaya bakışı ve
onu değerlendirmedeki yegane ölçüsü
3
leştirmek için sadece bir araç olarak düşünülen dünya malı, sonunda amaç haline
dönüşebilmektedir. Bu durum da kulluk görevlerinin ihmal edilmesine sebep olmakta,
helal-haram anlayışını zedelemektedir.
Zevki, cazibesi ve süsleri yönüyle bir anlamda insanları etkileyen dünya; insanı
kendine bağlayarak sonunda Allah’ı da
unutan bir esir haline getirebilmektedir.
Dünya ve ahiret dengesini ön plana çıkaran sevgili Peygamberimiz, dünya hayatının geçiciliğini bir hadis-i şerifte şöyle ifade
etmektedir: “Benim dünya ile ne alakam
var. Ben dünyada ancak bir ağaç altında
gölgelenmiş, sonra ağacı bırakarak kalkıp gitmiş olan bir yolcu gibiyim.” (2)
Değerli Kardeşlerim!
Günümüzde yaygınlaşan tüketim
çılgınlığı ve göz alıcı reklamlar dünya hırsını körüklemekte; insanı maddeye bağımlı
hale getirebilmektedir. Dünyevi hedeflerin
çıtası da sürekli yükselmekte, dolayısıyla
ihtiyaçlar devamlı artmaktadır. Bu durum
yüz kızartıcı suçlara, aile içi huzursuzlukNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İslam Dinidir. Dünya sevgisi kalbe yerleşince bu ölçü değişir ve insan her hadiseye
dünya gözüyle bakmaya başlar. Yalnız Allah’a ibadet etmek için yaşayan ve yaşamak için yiyip-içen insanlar, adeta yemek
için yaşar hale gelirler. Yeme-içmede aşırılığın yanında, mal ve servete karşı düşkünlük, içki ve kumar zaafiyeti, büyüklenme,
hırs gibi duygular dünyevileşmenin neden
olduğu olumsuzlukların başında gelmektedir.
Muhterem Müslümanlar!
Dünyanın parlak cazibesine kapılan
kişi, önce hayat standardını yükseltmek
için bütün çarelere başvurmakta; ardından
bu yüksek hayat standardını düşürmemek
için daha çok kazanmaya, kendini daha
fazla dünyaya vermeye mecbur hissetmektedir. Mal, makam, mevki, şöhret, itibar tutkusu çoğu kere kişinin yaratılışındaki üstün
özelliklere yabancılaşmasına ve sahip olduğu mukaddes değerlerden uzaklaşmasına neden olabilmektedir.
Başlangıçta meşru amaçları gerçek4
lara, ruhi bunalımlara, intihar ve saldırganlığa kadar pek çok toplumsal soruna sebep
olabilmektedir.
Hutbemi Kur’an-ı Kerim’in dünya ve
ahiret dengesini korumayı tavsiye eden şu
öğütleriyle bitiriyorum: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs,
aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal
ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir
(nihayet hepsi yok olur gider).” (3) “İnsanlardan, ‘Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver’ diyenler vardır.
Bunların ahirette bir nasibi yoktur.”
“Onlardan ‘Rabbimiz! Bize dünyada da
iyilik ver ahirette de iyilik ver ve bizi
ateş azabından koru’ diyenler de vardır.”
“İşte onlara kazandıklarından bir nasip
vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (4)
KAYNAK:
1- Mü’min Suresi/39.
2- Tac: 5/177.
3- Hadid Suresi/20.
4- Bakara/200-201-202.
Hazırlayan: Ayşe YARAŞ
Stajyer Vaize
Firhist’e Geri Dön
30
2010 HUTBELERİ
1
ALLAH’IN VARLIĞI
16-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
İmanın birinci şartı Allah’a imandır.
Allah, kâinatı yaratan ve idare eden en
yüce varlıktır. O, kendisinden başka İlah olmayan Allah’tır. Duyular ve akılla idrak edilemeyeni de, edileni de bilir. O Rahmandır,
Rahimdir. Egemenliğin mutlak sahibidir,
her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir. Güven sağlayan ve kendisine güvenilendir. Görüp gözeten ve yönetendir,
üstündür. İradesine sınır yoktur. Büyüklükte
eşi olmayandır. O müşriklerin yakıştırdıkları
ortaklardan tamamıyla münezzehtir. O, takdir ettiği gibi yaratan, örneği olmadan canlıları var eden, biçim ve özellik veren
Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göktekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler.
O azizdir, hakimdir.
3
varlıkların yaratıcısı, sebeplerin sebebi ve
payelerin payesidir. (1)
Kainat içerisindeki milyarlarca oluş
herhangi bir tesadüfün eseri değildir. Dağlar, taşlar, ağaçlar ve nice varlıklar hep
O’nun varlığını, güç ve kudretini, mutlak
yaratıcılığını haykırmaktadır. Bir bina, bize
onu yapan ustayı nasıl hatırlatıyorsa eşsiz
bir sistemle yaratılmış kainat da öylece Allah’ı hatırlatmaktadır. Akıl bunu gerektirir.
Muhterem Mü’minler!
Varlığımızın ve hürriyetimizin kaynağı O’dur. Allah’ın varlığının delilleri sonsuzdur. Her şeyde ve her yerde O’nu
gösteren deliller mevcuttur. Fizik ve metafizik deliller sonsuzdur. O’nu inkâr edenlerin
ellerinde hiçbir mantıki delil yoktur.
Hutbemi şu ayet-i kerimelerin mealleriyle bitiriyorum: “Allah’ın ayetleri hakkında kendilerine gelmiş bir delilleri
olmaksızın tartışanlar var ya, onların
kalplerinde bir büyüklük taslama vardır.
Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Mü’minler!
Varlığına, ilk insanla birlikte inanılan
ve bağlanılan en yüce varlıktır. Varlığının
alametlerine her yerde rastlamak mümkündür. Her şeyde O’nu gösteren bir kanıt vardır. Somut bir varlık olmadığı için, maddeye
bulanmış varlıklar O’nu doğrudan göremezler, görmeye tahammül edemezler. Güneşin ışığına bile tahammül edemeyen bir
göz nasıl olur da kâinatın yaratıcısını ve ilk
sebebini görebilir? O’nun varlığı kalplerde
daha iyi hissedilir. Çünkü insanın yaratılışında O’na karşı bir inanç vardır. İlkel veya
medeni her topluluğun, her kavmin dilinde
O’na tekabül eden bir kelime mutlaka vardır. Onlar O’nu o isimle çağırırlar. Bütün
milletlerin tarihlerinde, birçok milletlerin kanunlarının başında, kitapların başlangıcında, paraların üzerinde, sanatkârların
eserlerinde, şairlerin mısralarında, dindarların dudaklarında veya kalplerinde, filozofların düşüncelerinde, kâfirlerin dahi
inkarlarında, âlimin araştırmalarında hep o
kelime vardır: ALLAH. Neden? Çünkü O
4
mazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O,
hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
“Elbette göklerin ve yerin yaratılması,
insanların yaratılmasından daha büyük
bir olaydır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (2)
KAYNAK:
1) Felsefi doktrinler. Allah maddesi
2) Mü’min suresi 56–57
Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
31
2010 HUTBELERİ
1
BERAT VE TEVBE
23-Temmuz
Muhterem Müslümanlar!
Önümüzdeki pazartesiyi salıya bağlayan gece, mübarek berat kandilidir. Arınmanın, günahlardan temizlenmenin önemli
vesilesi olan bu gün ve gecelerde tevbe
şuurunu kuşanmak, kulluk serüvenimiz için
oldukça önemlidir. Bu vesile ile bugünkü
hutbemizin mevzuu “tevbe” hakkında olacaktır.
Yüce Allah, iyilik ve kötülük konusunda bizleri aydınlatmış, iyiliği emredip
kötülükten nehyetmiş, tercihlerimizde ise
bizi serbest bırakmıştır. Buna karşılık yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı bildirmiş;
iyilikleri ödülle, kötülükleri ceza ile karşılayacağını bildirmiştir. Bunun yanında günah
işleyen kullarına, tevbe ve bağışlanma imkanı da vermiştir. Tevbe, kulun işlediği bir
günahtan pişmanlık duyup, bir daha işle3
den dolayı Allah Teâlâ’nın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde devesini kaybedip de bulduğu andaki sevincinden
daha fazladır”[3].
Muhterem Cemaat!
Tevbenin Allah katında makbul olması; içten gelerek, tam bir ihlasla yapılmasına bağlıdır. Bu da kalp ile pişman olup
bu pişmanlıktan dönmemek, dil ile istiğfar
etmek, fiilen de günahı terk etmekle mümkün olur. Bunun yanında, kul ve kamu
hakkı içeren konularda tevbenin kabul edilebilmesi için öncelikle hak sahiplerinin
hakkını vermek ya da onlarla helâlleşmek
gerekir. İşte böyle bir tevbe Kur’an’ da içtenlikle yapılan tevbe olarak ifade edilmiş
ve şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler
Allah'a içtenlikle tevbe edin...”[4].
Kıymetli Müminler!
İnsanları hayata bağlayan unsurların başında inanç ve ondan kaynaklanan
ümit gelmektedir. İşte tevbe ve beraberinde
gelen bağışlanma duygusu, günaha dalarak ümidini yitirmiş kişilerin yeniden hayata
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
meyeceğine dair yüce yaratıcıya söz vermesi ve O’ndan af dilemesidir. Af dileme isteği, kulun hatalarından dolayı vicdanında
duyduğu rahatsızlıktan ortaya çıkar. Günahlar, Allah’ın rızası ile kul arasında bir
perdedir. Bu perdenin ortadan kalkması, kişinin yapacağı tevbeye bağlıdır. Sevgili
peygamberimiz (sav), kulların günah işleme ve tevbe etmeleriyle ilgili şöyle buyurmuştur: “Her insan günah işleyebilir.
Günah işleyenlerin en hayırlıları ise
tevbe edenlerdir”[1].
Değerli Müminler!
Tevbe bütün mü’minlere emir ve tavsiye edilen bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ın kendilerini mükellef kıldığı her
hususu, ne kadar gayret etseler de gereği
gibi yerine getiremeyip hata yapabilirler.
Bunun için yüce Rabbimiz: “Ey müminler!
Hepiniz Allah'a tevbe edin ki kurtuluşa
eresiniz”[2] buyurmuştur. Sevgili peygamberimiz de kulların tevbe etmesinden
Allah’u Teâlâ’nın hoşnut olacağını şu şekilde ifade etmiştir: “Kulunun tevbesin4
bağlanmasını ve yaşayışında ortaya çıkan
çileli durumlara katlanmasını sağlar.
Öyleyse Allah'a imân etmiş kişiler,
bilerek veya bilmeyerek günah işlediklerinde hemen Allah'a yönelip tevbe etmelidirler. Çünkü Yüce Allah samimiyetle ve
şartlarına uygun olarak yapılan tevbeleri
kabul edeceğini, günahları bırakıp kendine
yönelenlerden razı olacağını bizlere açık
bir şekilde bildirmiştir. Zira günahkârlar için
yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Hutbemi,
Şûrâ Süresi 25. ayetin meâli ile bitiriyorum:
“Allah, kullarından tevbeyi kabul eden,
kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı
bilendir”[5].
KAYNAK:
[1]İbn Mâce, Zühd, 30
[2]Nûr, 31
[3]BuhârÎ, Deâvât, 4.
[4]Tahrîm, 8.
[5]Şûrâ, 25.
Diyanet Hutbe Arşivi
Firhist’e Geri Dön
32
2010 HUTBELERİ
1
30-Temmuz
TOPLUMSAL FELAKET:
FUHUŞ
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dini’nin ana hedeflerinden birisi de neslin korunarak sağlıklı bir toplum
yapısının oluşturulmasıdır. Sağlıklı toplum,
ancak sağlıklı ailelerle mümkündür. Sağlıklı
ailelerin yapısını bozan en büyük tehlikelerden birisi ise zina ve fuhuştur. Bu hem
aile kurumunun oluşumunu engellemekte
hem de kurulu olan aileyi dağıtıp yok etmektedir. Dinimiz insanların cinsel hayatlarını Allah’ın emir ve tavsiyeleri
çerçevesinde düzenlemelerini istemekte,
buna uymayanların da cezalandırılacaklarını bildirmektedir. Bunun sonucu olarak
evlilik teşvik ve tavsiye edilmiş, boşanma
hoş karşılanmamış, zina ve fuhuş yasaklanmıştır.
3
Öte yandan evliler arasındaki boşanmaların en büyük sebeplerinden birisi
de gayri meşru ilişkilerdir. Fuhuş insana ve
topluma karşı işlenen bir suç olup insanoğlunun basit arzularının kontrol edilemeyişinin bir sonucudur. Maalesef günümüzde
para karşılığı fuhuş yapan veya yaptıran
insanlar mevcuttur. Teknolojinin sağlamış
olduğu birtakım imkanları da kullanmak suretiyle fuhuş hızla yaygınlaştırılmış, çeşitlendirilmiş, bir sektör haline getirilmiştir.
Değerli Mü’minler!
Yüce dinimizin, fuhşu önlemek için
getirdiği tedbirlerin insan ve toplumun sağlığı, huzuru açısından ne kadar önem arzettiği inkâr edilemez bir gerçektir. Dinimiz
insanın can, mal, ırz ve namusunu, maddimanevi bütün değerlerini korumak için
fuhşu haram kılmıştır. Peygamberimiz
(sav), gücü yeten gençlere evlenmeyi tavsiye ederek fuhuştan uzak durmanın yolunu göstermiştir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Fuhuş, dinen yasaklanan her türlü
kötülük ve çirkinlik anlamında kullanılırken,
Kur’an-ı Kerim bu kavrama zinayı da kapsayacak şekilde anlam yüklemiştir. Bu çerçevede fuhuş ve zinaya götüren her türlü
davranış ve evlilik dışı ilişkiler dinimiz tarafından kesin olarak yasaklanmıştır. Hatta
zinaya yaklaştıran hususlar bile haram kılınarak “zinaya yaklaşmayın. Çünkü o,
son derece çirkin bir iştir ve çok kötü
bir yoldur.”(1) buyrulmuştur.
Aziz Mü’minler!
Fuhuş, toplumdaki ahlaki ve manevi
değerlerin kökünden sarsılmasına neden
olmaktadır. Fuhşun kötülüğü, sebep olduğu
birtakım zührevi hastalıklardan ibaret değildir. Aynı zamanda fuhuş, kadın ve erkeğe
toplum içindeki şeref ve haysiyetini kaybettirmekte, toplumdaki cinsel sapkınlıkları artırarak ahlaki çöküntüyü de
körüklemektedir.
4
Hutbemi sevgili Peygamberimizin bir
Hadis-i Şerifiyle bitiriyorum: “Zinadan sakının, zira onda dört büyük zarar vardır.
Fuhuş, güzelliği giderir, rızkın daralmasına sebep olur, Allah’u Teâlâ’nın gazabını çeker, kişinin cehenneme girmesine
sebep olur.”(2)
KAYNAK:
1- İsra,17/32
2- El-Feth’ul-Kebir:1/489
Hazırlayan: Suat ALTUNKUŞ
Aksu Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
33
2010 HUTBELERİ
1
06-Ağustos
RAMAZAN AYINA GİRERKEN
Muhterem Müslümanlar!
On bir ayın sultanı, kararan kalplerin
cilası, sabrı öğreten, nime¬tlerin kadrini bildiren, paylaşmanın mutluluğunu bizlere tattıran, ilahi rahmetin müminlerin gönüllerini
doldurduğu, mübarek zaman dilimi olan
Ramazan-ı Şerif ayına kavuşmak üzereyiz.
İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran,
en doğru yola ileten, hidayet kaynağı, ilâhî
kelâm olan Kur'an-ı Kerim bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Bunun içindir ki Cenab-ı
Allah Kur’an-ı Kerim’de, Ramazan ayının
faziletine işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “(O sayılı günler), insanlar için bir
hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile
batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indiril3
dudakların kapanmasını ve kutlu bir
izinle açılmasını... O’nun adının anıldığı
iftar sofralarını... Yoksula uzanan yardım
elini, kalplere dolan merhameti, sevgiyi... Çocukların tuttuğu ilk orucu, çocukların ‘beni de sahura kaldırın’
demesini... Sonra oruçlu olduğunu unutup, ‘anne su içtim orucum bozulur
mu?’ diye sormasını... Camilerimizdeki
Ramazan aydınlığını, insanı yücelten
secdeyi... Seni haber veren hilali... Dillerin O’nun kitabını okumasını, kalplerin
O’nu anmasını seviyoruz. Diliyoruz:
Daha çok sevgi olsun, daha çok esenlik,
daha çok barış, daha çok tebessüm,
daha çok merhamet... Bereket gelsin evlerimize, sokaklarımıza... Dudaklarda
dua olsun, şükredelim nimetlerin sahibine. Yerin ve göklerin sahibine. Hoş
Geldin ey on bir ayın sultanı Şehr-i Ramazan...”
Muhterem Mü’minler!
Fazileti büyük olan Ramazan ayının,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
diği Ramazan ayıdır.”(1)
Değerli Müslümanlar!
Tutulan oruçla insanî duygularımız
gelişir, nefsanî istek ve arzularımız kırılır,
gönlümüz manevi iklime bir başka açılır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Ramazan
öyle bir aydır ki, Allah gündüzleri oruç
tutmayı farz ve gece ibadetini de nafile
kılmıştır. Ramazan, sabır ayıdır. Sabrın
karşılığı ise cennettir. Ramazan ihsan
ve yardımlaşma ayıdır. Mü'minin rızkı bu
ayda artar, bereketlenir... Ramazan ayı
öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası
mağfiret ve sonu cehennem ateşinden
kurtuluştur." (2)
Sevgili Kardeşlerim!
“Ramazanla gelen kalp huzurunu
seviyoruz, uykulu gözlerle sahurlara
kalkmayı, gün boyunca üzerimizde
duran Ramazan mahmurluğunu, evlerimizdeki, sokaklarımızdaki Ramazan telaşını seviyoruz. Kutlu bir emirle,
4
milletimize ve bütün Müslümanlara huzur
ve barış getirmesini, hayırlara vesile olmasını yüce Allahtan niyaz ediyor, hutbemi
Peygamberimizin duasıyla bitiriyorum:
“Allahım! Receb'i ve Şâban'ı hakkımızda
hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan'a
ulaştır.”(4)
KAYNAK:
1-Bakara;185.
2- Terğib; II, 94-95.
3- Tac Terc.;11,74.
4-Camiü’s-sağir; 2/90.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
34
2010 HUTBELERİ
1
13-Ağustos
İBADET HAYATIMIZDA
ORUCUN YERİ
Muhterem Müslümanlar!
“Sizden Ramazan ayına kavuşanlar oruç tutsun.” (1) İşte bu emir yeryüzünde milyonlarca Müslümanı harekete
geçirmiştir. Canları sıkılmış, ruhları daralmış, hak ve hukuk düzenlerine gölge düşmüş Müslüman toplumun Ramazan ayına
olan muhabbeti takdire şayandır.
Değerli Mü’minler!
Oruç belli bir süre yememek, içmemek gibi basit bir olay değildir. Oruç; daima
bize Allah’ı hatırlatarak sorumluluk duygu3
taçlarımız arasındaki sıcak temas insanların birbirini sevmesine sebep olur. Sofralarımız misafirlerimizle neşelenir,
bereketlenir.
Değerli Müslümanlar!
İftar sofraları vasıtasıyla akrabalar
ile iletişimimizi kuvvetlendiririz. Bu sebeple
bağların kuvvetlenmesinin farz, zayıflatılmasının haram olduğu hususunun ne
kadar hikmetli olduğunu bir kez daha idrak
ederiz.
Teravih namazlarıyla camilerimiz
manevi bakımdan imar edilir; böylelikle
misyonlarına daha fazla yaklaşırlar. Gönüllerimiz incelir, kalplerimiz yumuşar, bütün
bu güzellikleri bizlere bahşeden Rabbimize
yönelişimiz artar. Ramazan ve oruçla sosyal adalet gelişir. Bu anlayışla sosyal barış
tesis edilir ve hasretini çektiğimiz yardımlaşma ve dayanışma tekrar insanları bir
araya getirir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sunu geliştiren köklü bir irade terbiyesi, insanı kötülüklerden temizleyip çirkin davranışlardan uzaklaştıran, iyi huylar
kazandıran bir ahlak eğitimidir.
“Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erersiniz.”(2) Bu
emrin muhatabı olan bizlerle Allah (c.c)
arasında sevgi oluşur. Oruç kötülüklere kalkan olur. Oruç ibadeti iç dünyamızı tedavi
eder. Anlayış ve kavrayış melekelerimizi
geliştirerek zihin ve ümit dünyamızı zenginleştirir.
Aziz Mü’minler!
Sahur yemeklerine olan rağbetimiz
bizleri seher vaktiyle tanıştırır. Kılacağımız
iki rekât teheccüd namazı, kulluktan daha
farklı bir tat almamıza vesile olur. Bu güzelliklere ilaveten bedenimizin, malımızın şükrünü ifa eder; bedenen, ruhen ve ahlaken
temizleniriz.
Ramazanda zenginlerimiz ile muh4
Hutbemi şu hadis-i kutsî ile bitiriyorum: “Aziz ve Celil olan Allah’ü Teala
buyurdu ki ademoğlunun her ameli
kendisinindir. Yalnız oruç müstesna.
O, benim içindir. Onun mükafatını ben
vereceğim. Oruç, ateşe karşı siperdir.
Sizden biriniz oruçlu bulunduğu günde
fena söz söylemesin, kavga etmesin.”(3)
KAYNAK:
1-Bakara; 185.
2-Bakara; 183.
3-Riyazu’s-Salihin; H.No:1220.
Hazırlayan: Saliha MANCA
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
35
2010 HUTBELERİ
1
20-Ağustos
İSLAM’IN KÖPRÜSÜ ZEKAT
Muhterem Müslümanlar!
İnsan hayatında eşi ve benzeri bulunmayan zamanlar vardır. “Allah tekrarına
kavuştursun” dualarıyla karşılayıp ağırladığımız günlerden birisi de içinde bulunduğumuz Ramazan ayıdır.
Ramazan ayı, inanan kişi için hasat
mevsimidir. Günahlardan arınıp sevapları
artırma zamanıdır. Bu sebeptendir ki geçirmekte olduğumuz mübarek günler, biz kullar
için gayret dönemidir. Bu dönemde gönülden gönüle öyle bir köprü kurulur ki bu sayede yoksullar sevinir, açlar doyar, yetimler
donanır. Zenginle fakiri buluşturan, dul ve
yetimi sevindiren gönül köprüsünün adı
“zekât”tır. Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de
“namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Rasûl’e itaat edin ki size merhamet edil3
edenleri sevmez”(2) buyurmuştur.
Zekât en güzel yardımlaşma müessesesidir. İslam birlik ve beraberliğe, sosyal
yardımlaşma ve dayanışmaya çok büyük
önem vermiştir. Böylece zenginlere zekât
yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her yıl malının bir bölümünü yoksullara vererek hem
Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş
hem de toplumda zengin-fakir kaynaşmasına, sevgi ve saygı ortamının oluşmasına
katkıda bulunmuş olacaktır.
Bu durumda günümüzde ihtiyaç sahiplerini hakkıyla belirlemeli; dul ve yetimlerden, ihtiyaçları sebebiyle kötü yollara
düşebileceklere engel olmalıyız. Vereceğimiz her kuruş zekâtın kişisel anlamda arınmaya, maddi anlamda artmaya, sosyal
anlamda ise dayanışmaya sebep olacağını
aklımızdan çıkarmamalıyız.
Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun,
kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O, kendileri için bir şerdir. Cim-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sin”(1) buyurmaktadır.
Sevgili Kardeşlerim!
Sözlükte artma, çoğalma, bereket,
temizlik, övgü ve iyi hâl anlamlarına gelen
zekât, dînî bir terim olarak belirli bir malın bir
kısmının Allah rızası için belirlenmiş kişilere
verilmesi demektir.
Zekât, İslam’ın beş temel esasından
birisidir. Hicretin ikinci yılında Medine’de farz
kılınmıştır. Mal ile yapılan bir ibadet olup iktisadî ve sosyal yönleri bulunan bir müessesedir. Bu denli önemine binaen birçok
ayette zekat defalarca “namaz kılınızN.” ifadesinden hemen sonra anılıp emredilmiştir.
Fıkıh kitaplarımızda ise ayrı bir yer teşkil
etmiş, ayrıca müstakil eserler yazılmıştır.
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de “O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit
çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve
narı (her biri) birbirine benzer ve (her
biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır.
Bunlar meyve verince meyvelerinden
yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)
verin. Fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf
4
rilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin
mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır”(3) buyurmaktadır.
Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz
(s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “İslam Dini beş esas üzerine
kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûl’ü
olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak,
zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan
orucu tutmak.”(4)
Muhterem Kardeşlerim!
Allah’ü Teâlâ hepimizi sadece Ramazan ayı boyunca değil; ömrümüz boyunca
hayırda yarışan, şerden uzaklaşan, öksüzleri donatıp, yetimleri güldürmeyi kendine
bayram sayan olgun mü’minlerden eylesin.
KAYNAK:
1-Nur Suresi; 56.
2-En’am Suresi; 141.
3-Âl-i İmran Suresi; 180.
4-Buhari; İman, 2, (1,8), Müslim; İman, 19-22 (1-45)
Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
36
2010 HUTBELERİ
1
27-Ağustos
İMAN MÜCADELEMİZ
VE ZAFERLER
Değerli Mü’minler!
Yüce Rabbimiz bizleri yeryüzünün halifesi olarak yaratırken kendisine de iman etmemizi emretmiştir. İman eden bir kişi,
imanının yanında bazı değerlerini de muhafaza etmelidir. Bu değerlerin en önemlilerinden birisi ise vatandır. Vatan, üzerinde
Allah’a kulluk ettiğimiz ve sayısız nimetler
içinde hayatımızı sürdürdüğümüz kutsal bir
coğrafyadır. İman sahibi her insan vatanını
sever ve onu korur.
Kıymetli Mü’minler!
Yüce Rabbimiz bizlere itaatin, barışın,
dayanışmanın, birlik ve beraberlik içinde olmanın bizi güçlü kılacağını bildirmiş; aksi
takdirde bir gevşeme neticesinde de güç ve
devletin elden gideceğini bir ayet-i kerimede
3
dım ettiğini bilen kahraman ecdadımız hep
bu şuur ve bilinçle vatanlarını korumak için
savaşmış, canlarını feda edip zaferlere ulaşmışlardır. Tarihte Türk milleti 16’sı büyük
olmak üzere 180 dolayında devlet kurmuştur.
1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla vatan
topraklarımızın birçok yeri elimizden alınıyor,
vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza
son veriliyordu. 1. Dünya Savaşını takip
eden süreçte adım adım kazanılan zaferlerin
en son ve birleştirici halkası olan 30 Ağustos
Başkumandanlık Meydan Muharebesi sonucunda kazanılan zafer, Türk milleti için büyük
bir bayram olmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
Vatan; bir milletin, millet olmasının
temel şartlarından biridir. Millet olmamızda
vatanımızın, dinimizin, dilimizin, tarihî değerlerimizin, örf, âdet ve geleneklerimiz ile diğer
kültür ve medeniyet eserlerimizin yeri ve
önemi çok büyüktür.
Yeryüzünün en güzel coğrafyasında,
uğruna en çok şehit verilmiş bir vatanda yaşadığımızı, millet olarak dünya tarihinde çok
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve Rasûl’üne
itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin.
Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz
elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”(1) Kur’an-ı Kerim’de
başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır:
“Kendilerine savaş açılan Müslümanlara,
zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin
verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter. Onlar, haksız
yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını
bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar,
kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak
yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi
dinine yardım edene mutlaka yardım eder.
Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak
güç sahibidir.” (2)
Değerli Kardeşlerim!
Tarih boyu birçok millet çeşitli sebeplerle vatanımızı elde etmek için saldırılar düzenlemişlerdir. Vatan savunmasının dinî bir
görev olduğunu ve Allah’ın inananlara yar4
uzun bir geçmişe ve millî bir kimliğe sahip olduğumuzu aklımızdan asla çıkarmayalım.
İnsanî değerlerin günden güne kaybolmakta olduğu çağımızda, yeni yetişen
neslimizi kendi öz değerlerine yabancı bir duruma düşmekten korumalıyız. Bu sebeple
geleceğimizi inşa edecek olan gençlere
kendi tarihini, dilini, dînî ve ahlâkî değerlerini,
vatan, bayrak ve ezan sevgisini, örf ve âdetlerini tam olarak öğretmeliyiz.
1071’de Malazgirt Zaferiyle Müslüman Türklere açılan Anadolu toprakları
1922’de kazanılan Başkumandanlık Meydan
Muharebesiyle kesin bir şekilde Türk ve
İslam toprağı olarak tarihteki yerini almıştır.
Malazgirt ve 30 Ağustos Zafer Bayramını kutladığımız bu günlerde başta Sultan Alparslan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları olmak üzere tüm gazi ve şehitlerimizi, minnet ve şükranla anıyoruz.
KAYNAK:
1- Enfal; 46.
2- Hac; 39-40.
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
37
2010 HUTBELERİ
1
03 - Eylül
HAYAT KİTABIMIZ KURANI KERİM
VE KADİR GECESİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah (cc) en güzel şekilde yarattığı,
sayısız nimetler verdiği insana kitaplar ve bunları
açıklayacak, öğretecek peygamberler göndermekle
büyük bir lütufta bulunmuştur. Hiç şüphe yok ki yeryüzünde bu şekilde cereyan eden “âdetullah” yani
ilahî nizam, miladî 610 yılında son kez; fakat ebedî
olmak üzere Hz. Muhammed (sav)’e indirilmeye
başlanan “Kitab” la bir kez daha tecelli etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendi nitelendirmesine göre o; “Allah kelamı”, “hakkı batıldan ayırıcı”, “öğüt verici”, “yol gösterici”, “hikmetli”,
“apaçık”Q yüce bir “Kitab”tır. Yine Allah’u Teâlâ
şöyle buyurmuştur: “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana
indirdiğimiz mübarek bir ‘Kitab’tır.”(1) En son
3
Muhterem Mü’minler!
Önümüzdeki “pazar”ı pazartesiye bağlayan
gece Kadir Gecesi’ni idrak edeceğiz. Kadir suresinde beyan edildiği gibi bu geceyi bin aydan daha
değerli kılan, meleklerin ve Cebrail (as)’in her bir iş
için yeryüzüne inmesine vesile olan ve fecre kadar
bu gezegeni selamette tutan tek hakikat, Kur’an’ın
bu gece inmeye başlamasıdır. Kur’an-ı Kerim getirdiği yüce hakikatlerle 23 yıllık bir sürede, her bakımdan tefessüh etmiş, alçalmış bir toplumu bütün
kurumlarıyla dönüştürmüş, onları İslam Medeniyeti’nin öncüsü haline getirmiştir. Böyle bir hayat kitabının okunması, öğrenilmesi, öğretilmesi ve daha
da önemlisi hayata uygulanması şüphesiz apayrı
bir değerdir. Nitekim Allah’u Teâlâ, Kur’an’ı okuma
yanında onun muhtevasıyla amel edenlere mükafat
vaat ederek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizlice
ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar
etmeyecek bir ticaret umabilirler.” (3) Sevgili peygamberimiz (sav) de bu konuda “kim Kur’an’ı
okur ve onunla gereği gibi amel ederse kıyamet
günü onun anası ve babasına, ziyâsı dünya evlerindeki güneşin ziyâsından daha güzel bir taç
giydirilir. Kur’an ile amel etmeyi ne zannediyorsunuz?” (4) buyurmuşlardır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gönderilen ilahî kitap olması, herhangi bir tahrife uğramadan günümüze gelmesi, evrensel bir özellik taşıması Kur’an-ı Kerim’i kendinden önceki ilahî
kitaplardan ayıran başlıca özelliklerdir. Kur’an-ı
Kerim insan ve toplum gerçeğiyle tamamen
uyumlu; getirdiği meseller, geçmiş kavim ve topluluklarla ilgili aktardığı kıssalar bakımından ikna
edici; ihtiva ettiği ilimler, sanatlar, dil ve üslup yönünden eşsizdir. Bununla birlikte bu yüce “Kitab”; geçen
bunca zamana, değişen şartlara rağmen tam 1400
yıldan beri mü’minlere rahmet ve şifa olmaya, bütün
bir varlığa hayat sunmaya devam etmektedir.
Değerli Kardeşlerim!
Bütün bu özellikleri bir tarafa, Kur’an-ı
Kerim her şeyden önce bir hidayet rehberidir. Sapkın inanç ve düşüncelerden, olumsuz tutum ve davranışlardan, toplumsal kaosa neden olan ilişki ve
eylem biçimlerinden tevhit dininin hayat verici
yaşam tarzına giden yolda mutlak bir uyarıcıdır. Nitekim “Hâdî” sıfatıyla kullarını hidayete sevkeden
Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’in indiriliş maksadını şu
şekilde beyan buyurmuştur: “Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa,
mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir ‘kitab’tır.”(2)
4
Aziz Cemaat!
Anlaşılmaktadır ki Kur’an-ı Kerim’in gerçek
bir okunuşu; onun inanç, ibadetler, sosyal ilişkiler
bağlamında ortaya koyduğu hakikatlerin hayata tatbik edilmesi ile mümkündür. Bu yüzden bireysel ve
toplumsal sorumlulukların unutulduğu, adalet ve güvenin zaafa uğradığı, dünyanın ahrete tercih edildiği, yardımlaşma ve dayanışmanın dumura
uğradığı, içki ve kumarın eğlence aracı haline geldiği, fuhşun kol gezdiği bir ortam asla Kuran’ın
okunduğu ortam değildir. Unutmayalım ki yüce Allah’ın hesap günü “kitabını oku” hitabı, bir anlamda
Kur’an’ın hayatımızdaki yerini açığa çıkaracak bir
mahiyet taşımaktadır.
Hülâsâ elimizdeki bu hayat rehberinin insanlığın ufkunu aydınlatmaya başlamasının 1400.
yılında en anlamlı amelin “Allah’ın ismiyle” diyerek
Kur’an’la yeniden buluşmak olduğunu unutmayınız.
Yine unutmayalım ki “sözlerin en güzeli, Allah’ın
kitabıdır. Yolların en doğrusu Muhammed’in yoludur” (5). Kadir gecemiz, Kur’an’a açılan aydınlık
yolumuz, affımız olsun.
KAYNAK:
1- Sâd;29.
2- İbrahim; 1.
3- Fatır; 29.
4- Ebû Davud; 1/355.
5- Ahmed b. Hanbel; III/319.
Hazırlayan: Şaban ERDİÇ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
38
2010 HUTBELERİ
1
RAMAZAN BAYRAMI
09 - Eylül
Muhterem Kardeşlerim!
Manevî hayatımızı rahmet iklimiyle canlandıran, af ve mağfiret ayı ramazanı on bir aylık
yolculuğuna tekrar uğurladık. Ne mutlu bu ayı
maksadına uygun değerlendirenlereN Ne mutlu
bu aydan arınarak çıkanlaraN Yeni bir kulluk
heyecanıyla bu ramazanı milat kabul eden
mü’min gönüllereN Yaratılışındaki kulluk duygusuyla hayatını buluşturan bahtiyar insanlara ne
mutluN
Değerli Mü’minler!
Şükürler olsun ki bütün ibadetleri bünyesinde barındıran Ramazanın manevi coşkunluğunu bir kez daha tecrübe ettikten sonra
bayrama ulaşmış bulunuyoruz. Bugün milyonlarca Müslüman “bir” olan Allah’a inanmanın,
Hz. Muhammed (sav) e ümmet olmanın ve aynı
kıbleye yönelmenin heyecanı içinde bayram
coşkusunu yaşamaktadırlar.
Sevgili peygamberimizin Medine’ye hic3
nize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir müslümana üç günden fazla
(din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz”
(1) buyurarak bizleri İslam’ın kardeşlik iklimine
davet etmiştir. “Affı seç, iyiliği emret, cahillere
aldırış etme” (2) ilahi emri bu bayram günlerinde
ne kadar da anlamlıdır!
Değerli Kardeşlerim!
İyilik ve ihsan duyguları içinde başta
anne-babalarımız olmak üzere akrabalarımızın
bayram sevinçlerine ortak olmalıyız. Dinimizin,
korunmasını emrettiği sıla-i rahim yani akrabalık
bağına gereken önemi vermeli, özellikle uzun
süredir görüşmediğimiz yakınlarımızı aramalıyız. Zira peygamberimiz (sav) “akrabalarından
gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse
tam manasıyla sıla etmiş değildir. Gerçek
sıla kendisiyle ilişkiyi kesenleri görüp gözetmektir” (3) buyurmuşlardır.
Bayramlar çocukların dinî değerlerimizle tanışmasında önemli fırsatlar sunar. Bu sebeple onlara güzel örnek olunmalı ve tertemiz
zihinlerinde hoş bir bayram hatırası bırakılmalıdır. Komşularımız mutlaka ziyaret edilmelidir.
Fedakârlık ve ihsan duygularının doruğa ulaştığı
bu mukaddes zamanlarda yoksul, dul, yetim,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ret etmelerinden sonra “sevinç günleri” olarak
müjdeleyip ümmetine hediye ettiği bayramlar
dini-sosyal hayatımızda çok önemli yere sahiptir.
Bu günler sâir zamanlarda âdeta parçalara ayırdığımız sosyal ilişkilerimizi yeniden
onarma anlarıdır. Bu günler kardeşlik ve dayanışma duygularının güçlendirildiği önemli zaman
dilimleridir. Gündelik hayatta karşılaştığımız gerginliklerden uzaklaşarak kendimize geldiğimiz;
ziyaretler, tebrikler ve mesajlarla dostluklarımızı
ilerlettiğimiz; yeniden çalışma şevkine kavuştuğumuz müstesnâ zaman dilimleridir bayramlarımız. Bu sebeple bayramlar asla dost ve
akrabalardan ayrı bir tatil fırsatı olarak görülmemelidir.
Bayramlar aynı zamanda sevinç ve
neşe günleridir. Bayram sabahı herkes tebrikleşirken sırf ibadet kastıyla bile olsa camide kalıp
bayram sevincine iştirak etmemek dinimizce
hoş görülmemiştir. Her türlü kırgınlık ve düşmanlıklar böylesine kutlu bayram havasında
sevgi ve muhabbete dönüşmelidir. Birlikte yaşamanın en güzel örneklerini sunmuş olan rehber
insan Hz. Muhammed (sav) “birbirinize buğuz
etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbiri4
hasta, yaşlı ve diğer muhtaç insanların ihtiyaçları karşılanarak bayrama neşe içinde iştirakleri
sağlanmalıdır.
Bayramlar sadece diriler için değil; ölülerimiz için de özel anlamlar taşır. Özellikle huzur
ve güven içinde, ay yıldızlı bayrağımızın gölgesi
ve ezanımızın lâhûtî sesinde mabedimize gelip
bayram havasını teneffüs etmişsek, şehit ve gazilerimize olan rahmet ve minnet borcumuz asla
unutulmamalıdır. Duaların kabule şâyân olduğu
bayram gecelerinde şehitlerimizi ve ahirete intikal etmiş yakınlarımızı rahmetle analım. Dünyanın muhtelif yerlerinde pek çok problemler
içinde bayrama buruk girmiş olan kardeşlerimize dualar edelim. Ramazanda kazandığımız
kulluk şuurunu daha da ilerleterek bu konuda
Rabbimizin inâyetini dileyelim.
Bu duygularla mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik eder; ülkemiz, İslam alemi ve
bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı
Zü’l-celâlden niyaz ederim.
KAYNAK:
1- Buhari; Edep, 57, 58.
2- K.Kerim; 7/199
3- Buhari; Edeb, 15
Hazırlayan: Şaban ERDİÇ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
39
2010 HUTBELERİ
1
10 - Eylül
AMELLERDE SÜREKLİLİK
Değerli Mü’minler!
İnsan, Allah’ın en güzel şekilde yarattığı şerefli bir varlıktır. Aklıyla, konuşmasıyla, hissetmesiyle ve düşünmesiyle diğer
varlıkların önünde bulunmaktadır. Kâinatta
her şey insana hizmet için, insan da Allah’ı
bilmek ve O’na ibadet etmek için yaratılmıştır. Davranışlarından, eylem ve hareketlerinden sorumlu tutulmuş, başıboş
bırakılmamıştır.
İradesi sebebiyle davranış ve amellerinden mesul olan insan, Allah’a kulluk bilinci ve Allah karşısında duruş biçimiyle
bütün hareketlerini hayra ve ibadete çevirebilecektir. Hayatın her anında, her alanında ve her işinde yüce Rabbi ile birlikte
olduğunun şuuruna erip O’nun rızasını kazanma arzu ve iradesiyle söylediği her söz,
yaptığı her iş ve sergilediği her davranış
3
et”(1) buyurmaktadır. Yani “ey insanoğlu,
her şeyi yaratan Rabbine karşı kulluk bilinci içinde ol, ölüm gelinceye dek hayatını
bu şuur üzerine kurarak şekillendir” demektedir.
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz imandan hemen sonra genellikle salih ameli zikrederek, iyi davranışlarımızın hayatımızda
iman gibi ayrılmaz bir unsur olduğunu göstermiştir. Salih ameller mevsimlik değil, hayatımızın her anında sergilenecek kadar
çeşitlidir. Sevgili peygamberimiz bir hadis-i
şeriflerinde “Allah katında amellerin güzeli, az da olsa devamlı olanıdır.”(2) buyurarak salih amellerin, ara verilmeksizin az
da olsa devamlı yapılmasını beyan etmişlerdir.
Değerli Mü’minler!
Bir mü’min için “artık yapacak bir
şey kalmadı, vazifem bitti” diye olduğu
yerde sayması söz konusu olamaz. Müslüman aksiyon ve hareket insanıdır. Mü’mine
düşen görev, bir hayrı bitirince ikinci bir
hayra başlamasıdır. Yüce Rabbimiz,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ibadet olacak, salih amelden sayılacaktır.
Cihat, namaz, oruç, zekât, kurban ve sadakalar başta olmak üzere doğru, dürüst ve
güven veren davranışlarıyla, kötülüklerden
iyiliklere yönelmesiyle ibadetin içinde olacaktır. Allah’ın hoşnut olacağı her hareketi
ve davranışı, niyetinin güzelliği ile ibadete
dönüşecektir. Yemyeşil ve sulak bir toprakta tomurcuklanıp açan, etrafa güzellikler
saçan çiçekler gibi hoş olacaktır. Her birisi,
sadece Allah’a kul olma ve ibadet bilinciyle
yapıldığında salih amel adını alacaktır.
Kıymetli Mü’minler!
Bedenin, sağlığını koruyabilmesi için
maddi gıdalara nasıl ihtiyacı varsa, ruh ve
imanın da kuvvetli ve sağlam olabilmesi
için salih amellerle beslenmeye ihtiyacı
vardır. Gıdasız ruhlar güneş görmeyen çiçekler gibi solar. Aç ruhlar her türlü psikolojik rahatsızlıklara davetiye çıkarır. Ruhun
gıdası, ibadet ve Allah’ın emirlerine saygıyla boyun eğmektir. Rabbimiz hutbemin
başında okuduğum ayet-i kerimede “sana
ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet
4
İnşirah Suresinin 7. ayetinde “öyleyse, bir
işi bitirince diğerine koyul”(3) buyurarak
Müslüman’a önemli bir hareket felsefesi ve
hayat düsturu sunmaktadır. Bu nedenle
mü’min her zaman hareket halinde, hayırlı
işler içinde, insanlara faydalı olan bir insandır. Mesaisini öyle tanzim etmelidir ki hayatında boşluğa yer kalmamalıdır. Vaktini iyi
değerlendirip faydasız işlerden uzak kalmalı, hayırlı işlere ara vermeden hayatını
en güzel bir şekilde geçirmelidir. Ömrünü
Allah’ın emirlerine saygı ve mahlûkata şefkat göstererek, yapacağı güzel amellerle
hoş bir seda bırakarak tamamlamalıdır.
KAYNAK:
1-Hıcr Suresi; 99.
2-Müslim; Fezail,75.
3-İnşirah Suresi; 7.
Hazırlayan: Galip AKIN
Muratpaşa Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
40
2010 HUTBELERİ
1
17 - Eylül
KARDEŞLİK ve DAYANIŞMA
Muhterem Müslümanlar!
Şüphesiz ki mü’minleri birbirine bağlayan en güçlü bağ kardeşlik bağıdır. Yüce
Allah, okuduğum ayet-i kerimede,
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse
kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a
karşı gelmekten sakının ki, size merhamet edilsin”(1) buyurarak iman edenler
arasındaki kardeşlik bağını inanç temeline
oturtmuştur. Yine bu mesajda mü’minlerin
arasında oluşabilecek her türlü husumetin
giderilmesi gerektiğini, ancak bu şekilde
Allah’ın rahmetine ulaşılabileceğini bizlere
haber vermiştir.
Değerli Kardeşlerim!
İslam’ın ortaya koyduğu kardeşlik
anlayışı, toplumsal dayanışma ve huzuru
tesis ederek toplum fertlerinin birlikte yaşamalarını hedeflemektedir. Dinde kardeşli3
O gün gerçekleştirilmiş olan İslam kardeşliğine bugün bizler daha çok ihtiyaç duymaktayız. Farklı kökenlerden gelen
insanların bir arada yaşadığı günümüz toplumunda arzu edilen birlik ve beraberliğin
sağlanması, birbirimize göstereceğimiz
hoşgörü ve sevgiyle mümkündür. Yaratıcımız “bir” olduğuna göre, yaratılan her insan
da yaratandan ötürü sevgi ve merhamete
layıktır. Yaratıcımızın bizlere verdiği değerin farkında olmalı ve ilahi rızayı kazanabilmek için birbirimizi sevmeliyiz. Sevgili
Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız”(3)
buyurarak, iman ile insan sevgisi arasındaki bağa dikkat çekmiştir.
Dinimizin başlıca hedeflerinden birisi de barış ve uzlaşmaya dayalı, sevgisaygı ve kardeşliğin hakim olduğu, huzurlu
bir toplum oluşturmaktır.
Değerli Mü’minler!
İslam Dini’nin birer temsilcisi olarak
öncelikle bizler bu prensipleri hayatımızda
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ğin en güzel örneğini bize Hz. Peygamber
(sav) döneminde onunla birlikte yaşamış
ashab-ı kiram vermiştir. Ayet ve hadislerle
bize haber verilen Muhacir-Ensar ilişkisi,
kardeşliğin ve hoşgörünün yaşanmış en
güzel örneğidir.
Sevgili Peygamberimiz, bir kısmını
hutbemin başında okuduğum hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Müslüman,
Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz. Bir kimse
Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da ona yardım eder. Bir
kimse bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse din
kardeşinin ayıbını örterse, Allah da
kıyamet gününde onun ayıbını örter.”(2)
Aziz Cemaat!
Sevgi ve kardeşlik, Hz. Peygamber’in hayatında önemli bir ilke olmuştur.
Hz. Peygamber (sav), İslam Dini’ni tebliğ
ederken renk, ırk, dil, cinsiyet farkı gözetmemiş; tüm inananları kardeş ilan etmiştir.
4
yaşamaya gayret edelim. Birbirimizi Allah
için sevelim, hoşgörülü olalım, affedelim.
Rabbimizin bizlerden istediği gibi kardeşler
olarak yaşayalım.
Hutbemi Hz. Peygamberin şu sözleriyle bitiriyorum: “Birbirinizin eksikliğini
görmeye ve işitmeye çalışmayın; birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın; menfaatte benlik yarışına
girmeyin; birbirinizi çekememezlik etmeyin; birbirinize buğz etmeyin; birbirinize sırt çevirmeyin; ey Allah’ın kulları
kardeş olun!”(4)
KAYNAK:
1. Hucurat; 49/10.
2. Riyazü’s-Salihin; 1/284.
3. Müslim; İman, 22.
4. Müslim; Birr, 9, IV, 1975.
Hazırlayan: Saliha KELEŞ
il Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
41
2010 HUTBELERİ
1
24 - Eylül
İSLAM’DA HOŞGÖRÜ ve
KARDEŞLİK
Değerli Mü’minler!
En güzel surette yaratılan ve akıl nimetiyle donatılan insan, üstün yönleriyle beraber kusurları da çok olan bir varlıktır. Af ve
hoşgörü, insanın üstün yönlerinin başında
gelen insanî ve ahlakî bir fazilettir.
Kur’an-ı Kerim’de yüce Rabbimiz bir ayet-i
kerimede, insanın en yakınlarından veya
sevdiklerinden bile zarar görebileceğine işaret ederek şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size
düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer
ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir. ”(1)
Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerime
de ise “Rahman’ın kulları, yeryüzünde
3
kadar derin ve mükemmeldir. Hz. Ebu Bekir
(r.a), fakirlik içindeki Mistah’ın geçimini üzerine almış ve bu aileye her türlü yardımı yapıyordu. İfk hâdisesine onun da ismi
karışınca Hz. Ebu Bekir, bir daha asla Mistah’a yardım etmeyeceğine yemin ettiğinde
şu ayet-i kerime nazil olmuştur: “İçinizden
varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret
edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar
affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu
etmez misiniz? Allah çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir.”(5) O yeminle Mistah’a bir daha yardım etmeyeceğini söyleyen
Hz. Ebubekir (r.a.), bu uyarı karşısında derhal dediğinden vazgeçip yemin kefaretini
ödemiş ve Mistah’ı himayeye devam etmiştir.
Kıymetli Mü’minler!
Affedenler, merhamet edenler, affa ve
merhamete nail olurlar. Affetmek, yüce ruhlu
olmak, Kur’an’ın ahlakı ile ahlaklanmak demektir. Onun için “Küçükten kusur, büyükten
af” kültürümüzde darb-ı mesel olmuştur.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir.
Cahiller onlara laf attıkları zaman,
“selâm!” der (geçer)ler.”(2) buyrulmuştur.
Cenab-ı Hakk, hidayete gelmeyeceğini ezelî ilminde bildiği halde Hz. Musa ve
Harun (a.s.)’u Firavun’a gönderirken “ona
yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır
yahut korkar”(3) buyurarak onlara, Allah’a
karşı haddi aşmış birine bile yumuşak bir dil
kullanmalarını emretmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) ise bir hadis-i
şerifinde şöyle buyurmuştur: “Kim Müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa
Allah onu yükseltir. Kim kibirlenir, üstünlük taslarsa, Allah onu alçaltır.” (4)
Hoş görmek ve affetmekle kul, Rabbinin af
ve rahmetini, sevgili peygamberimizin de
hoşnutluğunu kazanır. Bu nedenle affetmeliyiz, bağışlamalıyız, asla gönül yıkmamalıyız.
Sevgili Kardeşlerim!
İslam tarihi kardeşlik ve hoşgörü örnekleriyle doludur. Rasülüllah (s.a.v)’in
Mekke Fethi’nde ilan ettiği umumî af, bu
günün insanının henüz hayal edemeyeceği
4
Af ve hoşgörü, Müslümana yakışan
sıfatlardır. Her Müslüman bu sıfatlarla vasıflanmalıdır. Hoşgörü, gönülleri yumuşatıcı bir
unsurdur; hakikatleri kabul ettirme de ancak
onunla olur.
Değerli Mü’minler!
Hutbemi Cenab-ı Hakk’ın Müminlere
kardeş olduklarını ve bu kardeşliği koruma
sorumluluğunu hatırlatan hitabı ve Rasûlü’nün konumuzla ilgili hadisi şerifi ile bitiriyorum. “Mü’minler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.
Allah’a karşı gelmekten sakının ki size
merhamet edilsin.”(6) "Şüphesiz Allah’u
Teâlâ bana sizin alçak gönüllü olmanızı
vahyetti. Hiç bir kimse diğerine karşı
övünmesin ve hiç kimse diğerine zulüm
ve tecavüz etmesin."(7)
KAYNAK:
1- Teğâbûn; 64/14.
2- Furkan; 25/63.
3- Tâhâ; 20/44.
4- Et-Terğib ve’t-Terhib; 5/561.
5- Nur; 24/22.
6- Hucurat; 49/10.
7- Ibn Mace; Zühd, 23.
Hazırlayan: Mehmet YAMAN
Kumluca Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
42
2010 HUTBELERİ
1
01 - Ekim
HAYATIMIZDA CAMİ VE DİN
GÖREVLİSİNİN YERİ
Değerli Müminler!
Gönül dünyamızı etkileyen önemli mekânlardan birisi de hiç şüphesiz camilerdir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1986 yılında ilk defa
ekim ayının ilk haftasını “Camiler haftası olarak”
belirlemiş, daha sonraki yıllarda ise bu haftayı
“camiler ve din görevlileri haftası” olarak kutlamaya devam etmiştir.
Aziz Müminler!
Yeryüzünde Allah’a ibadet maksadıyla
ve Allah’ın emri ile yapılan ilk mabet Kâbe’dir.
Bu itibarla Kâbe bütün camilerin merkezidir.
Ondan sonra yapılanlar ise Kâbe’nin birer şubesidir. Camiler Allah’ın evi olduğu için oraya
hem maddi hem de manevi kirlerden arınmış
olarak gireriz. Bu, bizi toplum içinde her bakımdan temizliğe alıştıran önemli bir terbiyedir.
Camiler; birlik beraberlik, kardeşlik,
3
Konumuzla ilgili bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz
mescitler, Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin”.(2)
Öte yandan camilerin millî ve toplumsal hayatımızdaki tesiri de çok önemlidir. Aziz milletimizi
Anadolu’dan koparmak isteyenlere karşı varlığımızı koruyup ispatladığımız istiklal harbimiz
camiden başlamıştır.
Muhterem Müminler!
Camilerimizde görev yapan din görevlilerimiz, insanlığın hem dünya hem de ahiret
mutluluklarını temin etmeyi hedefleyen dinimizi
tebliğ ederken şüphesiz önemli ve hassas bir
görev yerine getirmektedirler. Din görevlileri,
doldurduğu mihrabın Resûlullah (sav)'in makamı olduğu bilinciyle hareket ederler.
Onlar; birlik ve beraberlik, kardeşlik, adalet,
vefa, yardımlaşma ve dayanışma duygularının
zayıfladığı her dönemde bu değerleri yeniden
canlandırmak için önemli görevler üstlenmişlerdir. Din görevlileri bulundukları yerlerde çocuk,
yaşlı, yardıma muhtaç, kimsesiz ve sıkıntılı
olanlarla ilgilenip ihtiyaçlarını gidermekle de
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
dostluk, vefa gibi duygularımızı geliştirir, bizi
merhamet sahibi yapar. Başkalarını düşünme
anlayışını ve empati duygumuzu geliştirir. Cami
her şeyden önce bir ibadethanedir. Camiler
Allah katında en sevimli mekânlardır, Allah’ın
yeryüzündeki misafirhaneleridir.
Camilere cemaat olmak o mübarek mekânları imar ve ihya etmek demektir. Nitekim
Yüce Allah (cc) Tevbe Suresi’nin 18. ayet-i kerimesinde bu hususa şöyle işaret buyurmaktadır: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve
ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru
kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından
korkmayan kimseler imar eder. İşte onların
doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (1)
Aziz Kardeşlerim!
Cami; minberi, kürsüsü ve mihrabı ile
bir eğitim ve öğretim yeridir. Cami aynı zamanda bir kütüphane, bir toplanma ve hasbihal
yeridir. Hz. Peygamber’in, Hicret yolunda Kuba
Mescidi’ni, Medine’ye ulaştığında da Mescid-i
Nebevî'yi bizzat çalışarak ve teşvik ederek inşa
etmeleri, cami ve cemaate verilen önemi göstermektedir.
4
topluma önderlik etmektedirler. Onlar sevinçli
zamanlarımızda yanımızda olduğu gibi hüzünlü ve kederli anlarımızda da daima yanıbaşımızdadırlar.
Aziz Müslümanlar!
Bugün içinde yaşadığımız huzuru ve rahatlığı yaşamamızda; “Kardeşlerim... Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça,
damarlarınızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur’an’ı Kerim'e el basarak benimle
birlikte yemin edin..."(3) diyerek milli mücadeleyi başlatan çile yüklü; ak saçlı, sarıklı mücahitlerimiz ve kıymetli hocalarımızın etkisi pek
büyüktür. Bu nedenle hayatlarını hizmet aşkı ve
heyecanıyla geçiren bu hocalarımızı rahmetle
anıyoruz. Her alanda onlara minnettar olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
KAYNAK:
1- Tevbe Suresi, 18
2- Cin Suresi,18
3- A.Sarıkoyuncu,"Milli Mücadele'de Afyon Müftüsü Hüseyin
(Bayık) Efendi"
Hazırlayan: Yasir ATAŞ
Kaş Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
43
2010 HUTBELERİ
1
İSLAM’DA ADALET
08 - Ekim
Aziz Müslümanlar!
Adalet; düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek demektir.
İslam Dini’nde adalet; kültür, bilgi, mevki,
cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözet¬meden
insanlara, insan olmaları yönünden eşit
davranmak ve haklarını vermek demektir.
Kur’an-ı Kerim’de adaletle ilgili olarak şöyle
buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın
aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin
veya fakir de olsalar (adaletten ayrılma3
lerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık
yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve
fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim
ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık
yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”(3)
Görüldüğü üzere, Hz. Peygamber, adalet
konusunda aracı olmak isteyenleri çok yakını da olsa sert bir şekilde reddetmiş, suçluya layık olduğu cezasını vermekte en
ufak bir tereddüt göstermemiştir. Konuyla
ilgili olarak başka bir hadislerinde peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:
“Adil, bilgili ve başarılı hükümdarlar;
hısım, akraba ve Müslümanlara karşı
yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile
efradı kalabalık olduğu halde harama el
uzatmayıp haramdan uzak kalmaya çalı
Aziz Müslümanlar!
İlim ve fikir sahipleri, adalet için bakınız neler söylemişlerdir. Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur. Geri kalan her şey
onun çevresinde döner.
Haksız olanlar, adaleti zulüm sanırlar.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
yın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (çünkü onları sizden çok kayırır).
Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken
gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten)
çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
(1) “Allah size, emanetleri mutlaka ehline
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size
ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah,
hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (2)
Sevgili peygamberimizin, hak ve adaletle ilgili birçok hadisleri vardır. Bunlardan birkaç
örnek verelim. Bir gün Kureyş kabilesinden
asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadını
cezalandırmaması için ashaptan Üsame’yi
peygamberimize gönderdiler. Bu duruma
kızan ve üzülen Hz. peygamber (s.a.v)
şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı
kimseler, Allah’ın kanunu karşısında
aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İç4
Kılıcın yapamadığını adalet yapar.
Kötülüğü adaletle, iyiliği de iyilikle karşıla.
Adalet dünyadan kalkarsa, insan hayatına
değer verecek bir şey kalmaz. Ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur.
KAYNAK:
1-Nisa, 135
2-Nisa, 58
3-Buhari Hudud 12, Müslim Hudud, 8-9.
Diyanet İşleri Başkanlığı Hutbe Arşiv
Firhist’e Geri Dön
44
2010 HUTBELERİ
1
15 - Ekim
GÖNÜL AYDINLIĞIMIZ NAMAZ
Muhterem Mü’minler!
İslam’ın temel şartlarından biri olan
namaz, ergenlik çağına girmiş akıllı her
müslümana farz olan bir ibadettir. Nitekim
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Namaz
mü’minlere belli vakitlere bağlı olarak
farz kılınmıştır”(1) buyurmaktadır. Hikmetine ve önemine binaen Adem (a.s)’den itibaren bütün insanlar namaz kılmakla
emrolunmuştur.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v) “gözümün nuru” dediği namazı “dinin direği”, “amellerin en faziletlisi” olarak ifade
buyurmuştur. Allah ile kul arasında manevi
bir bağ olan namaz, kulluğun en samimi
ifadesidir. Dini kaynaklarımıza göre namaz,
maddi ve manevi kirlerden arındıran, ruhumuzu yücelten mi’racımızdır. Namaz, sahibinin alnında parlayan bir nurdur. Namaz;
3
zelten kullarına karşı Rabbimiz’in daima lütufkar ve merhamet sahibi olduğunu da hatırda tutmalıyız.
Değerli Mü’minler!
Namazın kemalinin şartı huşudur.
Huşu içinde erkanına riayet ederek kılınan
namaz, ibadetlerin en faziletlisidir. Allahü
Teala bu hususta şöyle buyurur: “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (6) Kalp ve beden bütünlüğü içinde kılınan namazın insana kazandıracağı yüksek
ahlaki meziyet Rabbimiz tarafından şöyle
haber verilir: “Namazı dosdoğru kıl,
çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve
kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan
namaz) elbette en büyük bir ibadettir.” (7)
Muhterem Cemaat!
Namazda dikkat edeceğimiz bir
husus da tâdil-i erkandır. Tâdil-i erkan, namazda bütün rukünlerin hakkını vermek
manasına gelir. Tâdil-i erkan üzere kılınmayan bir namazı peygamber efendimiz
(s.a.v) kusurlu saymıştır. Böyle namaz kıNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Allah’ın yardımına ve merhametine sığınmanın, rızasını ve cennetini kazanmanın
yoludur. Hülasa namaz günde beş defa
huzur-u ilahîye kabulle müşerref olmaktır.
Aziz Cemaat!
Namazı eda etmek itaat, terk etmek
ise isyandır. Mü’minler her hal ve şartta namazlarını kılmakla mükelleftirler. Kur’an-ı
Kerim’de namazı terk edenlerin ahiretteki
durumları şu şekilde haber verilir: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve
dünyevi tutkularının peşine düşen bir
nesil geldi. Onlar bu tutumlarından dolayı büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”
(2) Bir başka ayette ise cehennemdekilere
‘sizi buraya sokan nedir’ diye sorulduğunda onların; ‘biz namaz kılanlardan
değildik’ (3) diyecekleri haber verilmiştir.
Peygamber efendimiz (sav) de “ahirette
hesabı ilk sorulacak amel namazdır.” (4)
“Namazı kasten terk etmeyin. Kim namazı kasten terk ederse Allah ve Rasulü’nün himayesinden uzak kalır”(5)
buyurmuşlardır. Ancak tevbe edip halini dü4
lanları “Namaz hırsızı”” olarak nitelendirmiştir. Namazdan beklenen bereketin ve
rahmetin tecelli etmesi için hiç şüphesiz
namazın kemal-i edeple ve tâdil-i erkana
riayet edilerek kılınması şarttır.
O halde ibadetlerimizi, Rabbimizin
şanına yakışır şekilde elimizden geldiği
kadar düzgün eda edelim. Gayret bizden,
kabul yüce Mevla’dandır. Cenab-ı Hak, bizi
ve neslimizi namazı dosdoğru ve devamlı
kılanlardan eylesin.
KAYNAK:
1- Nisa; 103.
2- Meryem;59.
3- Müddessir; 42-43.
4- Tirmizi; salat, 188.
5- Ahmed bin Hanbel; 6/421
6- Mü’minun; 1-2.
7- Ankebut; 45
Hazırlayan: Nurdan Gül BİLİŞMEK
İl Vaizesi
Firhist’e Geri Dön
45
2010 HUTBELERİ
1
HAC İBADETİ
22 - Ekim
Değerli Mü’minler!
Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek akıllı, hür, sıhhatli,
dinen zengin, bulûğa ermiş her müslümana
farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma
ile sabittir.
Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında),
belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri), usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Yüce Rabbimiz “onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim
vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur.
Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi,
Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim
inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.
3
Hac; turistik bir gezi değildir. Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı ziyaret etmektir.
Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın
yaşadığı mekanlarda onlarla aynı potada erimektir.
Arafatta vakfe yapmak; yüce Allah’ın
huzuruna çıkışı ve mahşeri andırır. Mü’minler,
yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın,
ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar.
Hacı adaylarımız temizliği, asaleti, ahlakı ve
ibadetiyle ailesini, milletini temsil ettiğinin bilinci
içinde olurlar. Ayak bastığı yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her
zaman ve her yerde, maddî ve mânevî yönden
Allah’ın rızasına uygun söz ve davranışlar
içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler.
Değerli Mü’minler!
Hak yolunda harcanan hiçbir emek ve
hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar büyük
bir coşku ve heyecanla cân-ı gönülden yüce Allah’a, tüm insanlık için dua ederler. Yapılan
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
(Kimseye muhtaç değildir, her şey ona
muhtaçtır.)”[1]
“İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek
yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen
yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” [2]
buyurmaktadır.
Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı ile
Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve şekilleri farklı insanları
kefen gibi ihram bezlerine sarınmış vaziyette
bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin
benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve
mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki sevgi, saygı
perçinlenir, yeni dostluklar kurulur.
Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir.
Yüce Allah’a, verdiği nimetleri için hamd ve şükürdür. Hacı; Allah ve Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir.
Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah
Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda
ibadet ederek adeta tarihi yeniden yaşamaktadır.
4
dualar ve gözlerden akan yaşların, günahlara
keffaret, ruhlara şifa olacağını umarlar.
Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini daha muntazam,
söz ve hareketlerini daha güzel, işlerini daha
düzgün yapma fikriyle ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin, hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı ile memleketlerine dönerler.
Ülkelerinden peygamber (as) e ve sahabe-i kirama selam götürdükleri gibi onlardan da
selam ve hayır dua getirdiklerini düşünürler.
Hutbemi efendimizin (sav) şu müjdeleriyle bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.” [3]
“Her kim haccederse ve bu hac sürecince
cinsel ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır” [4]
KAYNAK:
[1] Âl-i İmran; 3/97.
[2] Hac; 27.
[3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437.
[4] Tirmizi; Hac 2.
Hazırlayan: Adem OYAN
İbradı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
46
2010 HUTBELERİ
1
İSTİŞARENİN ÖNEMİ
29 - Ekim
Muhterem Müslümanlar!
Her insan başarıya ulaşmak ve hedefine kavuşmak ister. Başarıya ulaşabilmenin
önemli şartları ve yolları vardır. Dinimizin
üzerinde önemle durduğu bu hususlardan
birisi de istişaredir ve İslam’ın en önde gelen
prensiplerinden biridir.
İstişare; danışmak ve görüş almak
demektir. Başka bir ifade ile herhangi bir konuda uzmanlardan görüş istemek, araştırıp
soruşturmak ve güvenilir kaynaklardan fikir
ve bilgi edinmektir. “İş konusunda onlarla
müşavere et”(1) şeklindeki ilahi beyanla Hz.
peygamberin şahsında bütün mü’minlere istişare ile iş yapmaları emredilmiştir. İstişare,
sadece kişinin kendisini ilgilendiren hususlarda sünnet olmakla beraber toplumu ilgilendiren konularda; özellikle yönetici
3
çoğunun görüşüne uyarak Medine dışına çıkılması kararını uygulamıştır. Hendek Savaşı’nda Medine’nin etrafına hendek kazma
konusunda da Selman-ı Farisi’nin görüşlerine göre hareket etmiştir.
Kıymetli Kardeşlerim !
“Danışan dağı aşar, danışmayan
düz yolda şaşar.” “Bilmemek ayıp değil,
sormamak ayıptır.” “Ehline soran kişi hakiki yolu bulur.” Bu özdeyişler atalarımızdan bize kalan ve istişarenin önemini ifade
eden tecrübelerdir.
Şurası da önemli bir husustur ki; istişare edilen kişi veya kişilerin ehil, güvenilir, salih,
akıllı, fikir sahibi, ileri görüşlü, tecrübeli, bilgili
ve dost olması gerekir.
İnsan istişareye muhtaçtır. Çünkü
insan beşerdir, şaşabilir, hata edebilir. Her
işini kendi başına çözemeyebilir. İstişare ile
daha rahat karar verebilir ve böylece hataya
düşme riski azalır.
İstişareye öncelikle toplumun çekirdeği olan aileden başlanmalıdır. Şüphesiz bu
uygulama ailede sevgi ve saygıyı arttıracak,
eşlerin birbirlerine güven duymalarını sağlaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
konumundakiler için vacip olduğu görüşü
ağırlık kazanmıştır.
Değerli Kardeşlerim !
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’in Şura Suresi’nde ahirette mükafatlandıracağını vaat
ettiği müminlerden bahsederken onların özelliklerden birinin de işlerini müşavere yoluyla
yapmak olduğunu beyan buyurur: “... Rablerinin çağrısına cevap verenler, namazı
dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şura
(danışma) ile olanlardır.” (2)
Muhterem Mü’minler !
Peygamberimiz ve ashabı bu emre binaen işlerini hep istişare ile yürütmüşler ve
istişarenin en güzel örneklerini vermişlerdir.
Ebu Hureyre (r.a.) “Hz. Peygamberden
daha çok, ashabıyla (arkadaşlarıyla) istişare eden kimse görmedim” (3) demiştir.
Yine herkesin bildiği gibi peygamberimiz
(s.a.v) Bedir Savaşı’nda sahabenin görüşünden faydalanmıştır. Uhud Savaşı’nı, savunma veya taaruz şeklinde yapma
konusunda arkadaşlarına danışmış; kendi
fikri Medine’de kalıp savunma savaşı yapmak olduğu halde istişare sonucu sahabenin
4
yacak, kararlara ortak edilmiş çocukları da
hayata hazırlayacaktır.
Çalışma ve iş hayatı açısından da istişare önemli bir ihtiyaçtır. Zira çalışma hayatıyla ilgili yapılan araştırmalar göstermektedir
ki istişare yapılan işyerlerinde çalışanlar,
kendilerine önem verildiğini hissetmekte ve
bu durum da verimliliğe yansımaktadır.
Kıymetli Mü’minler!
Kısaca ifade etmek gerekirse aile
meclisleri ve apartman yönetimlerinden dernek ve vakıf faaliyetlerine; eğitim-öğretim, din
hizmetleri ve ilmi müzakerelerden iş ve çalışma hayatına; yerel yönetimlerden merkezî
idarelere kadar gerek sivil ve özel alanlarda
gerekse kamu alanlarında hayatın bütünüyle
ilgili olarak işleri ehil kişilere danışarak yapmak, katılımcı yönetim anlayışıyla yürütmek,
ortak akıldan yararlanmak İslam’ın getirdiği
ve müminlerden de istediği çok önemli bir
görevdir.(4)
KAYNAK:
(1) Âl-i İmran, 3/ 159.
(2) Şûrâ, 42/ 38.
(3) Tirmizi, Cihad, Bab 34, Hadis
No:1767.
(4) Diyanet Dergisi, Sayı:184 Sh.39.
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
47
2010 HUTBELERİ
1
05 - Kasım
VEKÂLET YOLUYLA KURBAN
Değerli Mü’minler!
Kurban Bayramı’na yaklaşmış bulunmaktayız. Yüce Rabbimizin bizleri bu bayrama
ve daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içerisinde ulaştırmasını niyaz ediyoruz.
Kurban Bayramı’na sayılı günler kala
genel olarak kurbanla, özellikle de vekâlet yoluyla kurbanla ilgili bazı dini bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kurbanlarımızın etlerinin ve kanlarının değil, sadece
Allah’a olan bağlılığımızın ve takvamızın O’na
ulaşacağını belirtmektedir. Nitekim Hac Suresi
37. ayetinde “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır”
buyrulmaktadır. Bu itibarla Kurban ibadetinin hik3
sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde
kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre
kurallarına uyulmalı, bunun için hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır.
Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen
kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak
değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın etinin
veya ticari değer taşıyan herhangi bir organının
kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın
ücretle kestirilmesi durumunda kurbanın etinin
veya herhangi bir parçasının kesim ücreti olarak
verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır.
Aziz Müslümanlar!
Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan
vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli
mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun için
çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle kurban
kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak
bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir.
Kurbanlarını vekâlet yoluyla kestirmek isteyen
vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının usulüne uygun olarak
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
metini, sadece kurbanı kesmekle değil; etlerinin
yakın ve uzak çevremizdeki, hatta gerektiğinde
dünyanın öbür ucundaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak ve bu yolla Müslümanlar arasında sevgi
ve kardeşlik bağını güçlendirmekle gerçekleştirmiş oluruz. Bu sayede toplumsal ve dini kardeşlik duyguları pekişecek, tok açın halinden anlar
hale gelecektir.
Muhterem Müslümanlar!
Çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek,
hastane ve okul yaptırmak gibi toplumun yararına olan bütün faaliyetler, kişinin amel defterinin
kapanmamasına vesile olan hayırlardır. Ancak
dinimizde her bir ibadet, hayır ve hasenat ayrı
ayrı önem ve anlam taşımaktadır. Bu nedenle,
hiçbir ibadet diğerinin yerine konamaz. İbadetlerin yerine getirilmesi için belirli şartların oluşması
gerekmektedir. Kurban ibadetinin îfâsı için de
maddi imkanın yeterli olması, bu görevin ibadet
duygusu ve niyetiyle yapılması şartı bulunmaktadır. Kurban kesilmesi yerine hayır ve hasenat
yapmakla bu ibadetin yerine getirilemeyeceği bilinmelidir.
Kıymetli Mü’minler!
Bu ibadetin ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için hepimize birtakım ödev ve
4
kesilip kesilmediğini takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen
hayvanlar kurban yerine geçmez. Kurban kesme
ile herhangi bir kimseye veya kuruluşa maddi
yardım yapma birbirinden farklı ibadetlerdir.
Bunun için de kurban kesmeyip parasını ihtiyaç
sahibine vermek dinen kurban kesme sayılmaz.
‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç
sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin
bulunması bu konuda daha da hassas olmamızı
gerektirmektedir. Onların hakkını vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara riayet etmeyen
mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve bu hususlar hatırdan
çıkarılmamalıdır.
Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın getirdiği
kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm
dünyanın barış ve esenlik içinde yaşamasını
Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
KAYNAK:
Diyanet Hutbe Arşivinden Alınmıştır.
Firhist’e Geri Dön
48
2010 HUTBELERİ
1
ŞÜKÜR
12 - Kasım
Muhterem Müslümanlar!
Sözlükte şükür; “karşılığını vermek,
yapılan iyiliği dile getirmek ve iyilik sahibini
övmek” anlamına gelir. Dînî literatürde ise
“yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip değerini dile getirmek, iyilik edeni övmek,
nankör olmamak” demektir.
Yüce Allah (c.c) ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın, vicdanında bir
minnettarlık ve teşekkür hissinin uyanması
gerekir. Bu hissin ifadesi de hamd ve şükürdür. Kul, Allah’ın lütûf ve nimetlerini dile
getirir ve O’nu överse şükretmiş olur.
Ancak hakiki mânâda şükür verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti
bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç
duyma, nimete karşılık olarak yapılması
gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getirmek suretiyle olur. Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı
3
Aziz Müslümanlar!
Allah-ü Teâlâ insanı imtihan için yaratmıştır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve sıkıntılara sabredenlere mükâfat
vardır. Buna karşılık nankörlük edip küfre
girenlere de ceza vardır. Bu konuda Allah-ü
Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük
ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (3) Ayrıca Lokman Suresinde:
“Andolsun biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur.
Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah
her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır” (4) buyurmaktadır.
Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir
hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa
değer. Çünkü her hâli kendisi için bir
hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kerim’de “öyleyse yalnız beni anın ki
ben de sizi anayım. Bana şükredin,
sakın nankörlük etmeyin” (1) buyurmaktadır.
Sevgili Kardeşlerim!
Allah’ın verdiği nimetlere şükür için
“çok şükür, hamd olsun” demek yeterli
olmaz. Çünkü sözle yapılan hamd ve şükrün fiilen de yapılması gerekir. Buna göre
şükür üç şekilde eda edilir: Birincisi dil ile
yapılandır ki bu; nimet vereni anmak, onu
övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek
şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinin nimetine gelince; işte
onu (şükranla) anlat” (2) buyruğu bu tür
şükrü ifade etmektedir. İkincisi nimeti kalben tanımak ve onu tasdik etmek suretiyle
gerçekleşir. Üçüncüsü ise fiil ile yapılanıdır
ki bu da vücudun bütün organlarıyla olur.
Bir organın şükrü, onu iyi ve güzel işlerde
kullanmak, günaha götürücü yollardan
uzak tutmakla olur. Şükredene “şâkir”, Allah’a yeterli şükürde bulunamayacağının
idrakine erip çok şükreden kimseye ise
“şekûr” denir.
4
şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela, bir musibet gelecek olsa
sabreder; bu da onun için hayır olur.” (5)
Muhterem Kardeşlerim!
Toplumumuzda günden güne artan
psikolojik sıkıntılar, öfke patlamaları ve tahammülsüzlük vakıaları karşısında sabır ve
şükür duygularıyla hareket etmek daha faydalı olacaktır. Rabbim cümlemizi şükreden
kullarından eylesin.
KAYNAK:
1-Bakara; 2/152.
2-Duha; 93/11.
3-İbrahim; 14/7.
4-Lokman; 31/12.
5-Müslim; Zühd, 13/64 (lll. 2295)
Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
49
2010 HUTBELERİ
1
KURBAN BAYRAMI
16 - Kasım
Muhterem Müslümanlar!
Bugün Bayram.
Bugün Kurban Bayramı.
Bugün Müslümanın iki dini bayramından biri. Bugün kurbanla, Allah’a yakınlaşma arayanların bayramı. Kurban; yüce
Mevlamızın “Rabbin için namaz kıl ve
kurban kes” (1) emrinin vacip kıldığı bir ödevimizdir.
Rabbimizin lütfuyla teşrik günlerinde
bir gönül yüceliği yakalayıp kurbet-i rahmana kavuşanlara ne mutlu! Kurbet-i rahmanN Rahmanın yakınlığıN Bir
Müslümanın bütün ömrü boyunca koşusu
O’nadır, her ibadet O’na götürür müslümanı. Kurban da öyle.
3
iyi biliniz ki) Kurbanlarınızın kanı yere
düşmeden (kurban ibadetiniz) Allah’a
yükselir.” (3)
Muhterem Cemaat!
Bugün bayramlaşılacak. Her şey bir
müslümanın arı-duru kalbine yakışır olmalıdır. Kurban bir ibadettir. İbadet, Allah’a kulluk anlamına gelir. Bütün ibadetler derin bir
“Hakka bağlılık” şuuru ile yapılmalıdır.
Kurbanda Hz. İbrahim ve İsmail’in (a.s)
baba oğul sevgisi ile Hakka bağlılık duygularının harman olduğu engin bir dünya vardır. Kurban bu engin duygular yaşanarak
kesilmeli, bıçağı öfkeler değil sevgiler tutmalı, kurbanlıkla boğuşmak değil; onu
kutlu bir armağan gibi uğurlamak başarılmalıdır. Sonra dua edilmeli: “Gerçekten
benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve
ölümüm, alemlerin Rabbi olan, eşi ve ortağı bulunmayan Allah içindir.” (4)
Değerli Müminler!
Kurban bir bayram; aynı zamanda
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an’daki kurban çerçevesi şu:
“Allah’a kurbanlarınızın ne etleri ulaşır,
ne de kanları; O’na ulaşan takvanızdır.”
(2) Yani Allah’a yönelik derin saygınızdır.
Demek ki etlerin ve kanın ötesinde bir şey
var kurbanda. Etler ve kanlar gitmiyor yüceliklere; “Allah’a bağlılık” idraki gidiyor.
Arefe günü sabah namazından itibaren teşrik tekbirlerine başlandı. “Allahüekber, Allahüekber, La ilahe illallahü vellahü
ekber. Allahü ekber ve lillahilhamd.” Bu tekbir kurbanda her namazın farzı sonunda
dillerin virdi oluyor, yürekler bütün bir
mü’minler topluluğu olarak tekbirler ikliminde yıkanıyor. “En yüce, en yüce kudret
sensin Rabbim” demek bu.
Bugün kurbanlar kesilecek. Kurban
ibadeti ile ilgili Peygamberimiz (a.s) şöyle
buyurmaktadır: “İnsan kurban bayramı
günlerinde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel-ibadet yapamaz.” “Kurbanlarınız, Kıyamet
gününde boynuzları, tırnakları ve kılları
ile (Allah’ın huzuruna) gelecekler. (Çok
4
sevinçleri büyütme mevsimidir. Sevinçler
dünya çapında büyütülmeli bayramlarda.
Önce kendi gönüllerimiz bir sevinç yumağı
haline gelmeli, sonra anne-babamızın, çocuklarımızın gözlerini gülümsetmeliyiz.
Sonra selamlaşarak, tokalaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek kurban etlerini paylaşarak, tüm komşu ve akrabalarımızın, tüm
yurdumuzun, İslam coğrafyasının ve tüm
dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız.
KAYNAK:
1. Kevser; 3.
2. Hac; 37.
3.İbn-i Ma’ce, Kitabul-Edah; 3126.
4.En’am; 162-163.
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
50
2010 HUTBELERİ
1
RÜŞVET
19 - Kasım
Muhterem Müslümanlar!
Mensubu olmakla onur duyduğumuz
İslam Dini; helal ve haram saydığı her
şeyde kişilerin ve toplumun menfaatlerini
ön planda tutmuştur. Öte yandan huzuru
bozabilecek her türlü söz, fiil ve tutumları
ise yasaklamıştır. Toplu halde yaşamaya
mecbur olarak yaratılan fertlerin huzurlu bir
hayat sürmesi toplumun ahengine, toplumun ahengi de fertlerin ahlaklı olmasına
bağlıdır. Rabbimiz toplum düzenini bozan
ve onu çökerten gayri meşru kazanç yollarını yasakladığı gibi fert ve toplum hayatı
için son derece zararlı olan rüşvet alıp-vermeyi de büyük günahlardan saymıştır.
Muhterem Mü’minler!
Rüşvet; iş gördürmek, kazanç sağlamak, haksızı haklı göstermek gibi maksatlarla bir vazifeliye verilen hediye, para veya
3
Rüşvet almak veya vermek, bu işi yapan
insanların ruhî ve ahlâkî bozukluklarının ve
dînî duygularının zayıf olduğunun bir göstergesidir.
Bir başka açıdan rüşvet, üstün bir
şekilde yaratılmış olan insanın alçalmasına
ve kişiliğini kaybetmesine, birlik, beraberlik
ve kardeşlik duygularının zaafa uğramasına neden olan bir yozlaşmadır.
Muhterem Müslümanlar!
Fert ve toplum olarak bu kadar zararları olan rüşvetin yaşadığımız toplumda
yaygınlaşmaması için elimizden geleni
yapmalıyız. Kamuoyu hiçbir seviyesizliğe
ve yozlaşmaya seyirci kalmamalıdır. Köşe
dönmecilik mantığı asla egemen olmamalıdır. Bunlar şuuraltında hayranlık ve imrenme haline dönüşmemelidir. Dünya
malının dünyada kalacağını, insanın alın
teriyle kazandığının daha bereketli ve değerli olduğunu unutmayalım.
KAYNAK:
[1]Bakara; 188.
[2]Camiu's-Sağir; 4490.
[3]Tirmizî; Ahkâm, 9, (1336); Ebu
Dâvud; Akdiye, 4, (3580).
Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR
Alanya Müftüsü
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sağlanan menfaattir. Bu konuda yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin.
İnsanların mallarından bir kısmını bile
bile günaha girerek yemek için onları
hâkimlere (yetkililere rüşvet olarak) vermeyin."[1] Peygamber Efendimiz (s.a.v) de
"rüşveti alan da veren de cehennemdedir"[2] buyurarak rüşvet almanın veya vermenin kişinin cehenneme girmesine sebep
olacağını açık bir şekilde vurgulamıştır.
Yine başka bir hadis-i şerifte de, her
zaman insanların affedilmesi için dua eden
yüce peygamberimizin rüşvetin toplumda
meydana getirdiği büyük hasar sebebiyle
rüşvet alanı, rüşvet vereni ve bu ikisi arasında aracılık yapanı lanetlemiştir.
Değerli Müslümanlar!
Rüşvet toplum binasını temelden
sarsan önemli bir ahlak zaafıdır. Rüşvetin
hüküm sürdüğü bir toplumda hükümlerde
adalet, sorumlularda liyakat beklenemez.
Rüşvet, toplumu olumsuz etkileyen,
güven ve adalet duygusunu zedeleyen,
sosyal hastalıkların başında gelmektedir.
4
Firhist’e Geri Dön
51
2010 HUTBELERİ
1
FÂİZ HARAMDIR
26 - Kasım
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dini, toplum hayatının dengeli ve
sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için bir takım
prensipler ortaya koymuştur. Kişinin el emeği ve
alın teriyle geçimini sağlamaya çalışması bu
prensipler arasında önemli bir yere sahiptir. İslam’da aslî ve tabiî kazanç yolu emektir. Bu
prensip iktisâdî hayatın düzenlenmesinde ve yürütülmesinde etkin rol oynamaktadır.
Aziz Müminler!
Emeğe ve alın terine büyük önem veren
İslam Dini, fert ve toplumun ekonomik hayatını
3
belirtilerek şöyle buyrulmaktadır: “Faiz yiyenler,
ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi
kalkarlar. Bu, onların, “alışveriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Bundan
böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o
öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a
kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim tekrar
(faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir.
Orada ebedi kalacaklardır.”(3)
Kur’an-ı Kerim’de bizim için en güzel örnek olarak gösterilen Hz. Peygamber (s.a.v), Vedâ haccında fâiz ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin. Câhiliye döneminin fâizlerinin
hepsi kaldırılmıştır. Ana paralarınız sizindir.
Bu suretle ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğratılmış olursunuz.”(4) Allah Rasûlü, kaldırdığı ilk fâizin amcası Abbas’ın fâizi olduğunu
belirterek bu konuda çok hassas ve âdilâne bir
tavır sergilemiştir.
Aziz Müslümanlar!
Fâiz aynı zamanda sosyal boyutu da bulunan, ekonomik ve ticâri bir uygulamadır. Dinimizin fâizi yasaklayarak toplumda sosyal
adâletin temin edilmesi suretiyle fert ve toplumun
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
olumsuz yönde etkileyen uygulamaları yasaklamıştır. İslam’ın yasaklamış olduğu söz konusu
uygulamalardan biri, Türkçedeki yaygın karşılığı
“fâiz” olan ribâdır. Fâizin haram kılınmasına yönelik Kur’an-ı Kerim’de aşamalı bir yöntem izlendiği görülmektedir. Bu konudaki ilk âyet,
Müslüman toplumun inanç ve ahlâk temellerinin
kurulduğu bir dönemde Mekke’de nâzil olan
Rum Suresinin 39. âyetidir. Bu âyette fâiz açıkça
haram kılınmamakla birlikte Allah katında bereketsiz görüldüğüne değinilerek dolaylı bir şekilde
reddedilmekte, müminlere bu yönde bir uyarıda
bulunulmaktadır.
Kıymetli Müminler!
Fâizin açıkça yasaklandığı ilk olarak Âl-i
İmran Suresi’nde bildirilmiştir. Bu surenin 130.
ayetinde Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Ey
iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak fâiz
yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki
kurtuluşa eresiniz.”(1) Âyet-i kerimedeki “kat
kat” ifâdesi tek dereceli fâizin helal olduğu anlamında olmayıp o devrin Arap toplumunda yaygın
olan ve vâdesinde ödenmeyen borçlar hakkında
yapılan tefecilik uygulamalarının yanlış olduğuna
vurguda bulunmaktadır.(2) Bakara Suresinin 275.
ayet-i kerimesinde ise faizin haram oluşu açıkça
4
ortak yararını korumayı hedeflediği bir gerçektir.
Fâiz giderek katlanan ve çoğalan sermâyenin
her yönden toplum üzerinde hâkimiyet kurmasına, toplumun büyük kesimini teşkil eden dar
gelirlinin ezilmesine, değerlerin alt üst olup yardımlaşma, dayanışma, sevgi ve şefkat gibi insâni özelliklerin kaybolmasına neden olmaktadır.
(5)
Muhterem Müminler!
Sosyal adâletin temin edilmesine engel
teşkil eden ve sermâyenin tekelleşmesine neden
olan fâizi haram kılan İslam Dini, kişinin helâl ve
meşrû yoldan çalışıp kazanmasını, kimseye
muhtaç olmadan hayâtını sürdürmesini bir ibâdet
olarak nitelendirmiştir.
Hutbemize, Müslümanın kazancının
onun alın terinin ve emeğinin ürünü olması gerektiğini vurgulayan Necm Suresindeki şu Âyet-i
Kerime ile son vermek istiyorum: “İnsan için
ancak çalıştığı vardır.” (6)
KAYNAK:
1- Âl-i İmran Suresi; 130.
2- Kur’an Yolu; I, 671.
3- Bakara Suresi; 275.
4- Ebu Dâvud; “Büyu”, 5.
5- T.D.V. İslam Ans.; Faiz Maddesi.
6- Necm Suresi; 39.
Hazırlayan: Ebubekir TATLI
Gazipaşa İlçe Vâizi
Firhist’e Geri Dön
52
2010 HUTBELERİ
1
03 - Aralık
BİR KUTLU YOLCULUK: HİCRET
Muhterem Müslümanlar!
Önümüzdeki salı günü Hicrî 1 Muharrem 1432. Bu tarih oruç, hac, zekât gibi farz ibadetlerimiz yanında özel dinî gün ve gecelerimizi
tayin eden kameri yılın başlangıcı; İslam dünyasının yılbaşısıdır.
Elbette bu günler öncelikle, ömür sermayemizden akıp giden yılların kulluk bağlamında sorgulanmasını gündeme getirmektedir. Bununla
birlikte hicrî yılbaşları bizi, İslam kültür ve medeniyetinin toplum ve yönetim zeminini şekillendiren hicret olayını anlamaya sevk etmektedir.
Değerli Mü’minler!
Hz Muhammed (sav), kendisine peygamberlik ve açıktan davet sorumluluğu verildikten sonra her alanda tefessüh etmiş Mekke
3
tuzaklarını boşa çıkarıyordu...(1) Muhammed’e yardım etmezseniz bilin ki inkar edenler
onu Mekke’den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah ona yardım etmişti. Arkadaşı Ebûbekir’e: “Üzülme, Allah
bizimledir” diyordu. Allah ta ona güven vermiş,
görmediğiniz askerlerle onu desteklemiş, inkâr
edenlerin sözünü alçaltmıştır. (2)
Muhterem Cemaat!
Hicret; hayatın her alanını kuşatan topyekün bir tebliğ faaliyetidir. Hicret; İslam’ın toplumsal hayattan uluslararası ilişkilere, hukuktan
iktisada, eğitimden çevreye her alanda kurumsallaşmaya başladığı bir aksiyondur.
Hicret; inandıkları gibi yaşama kararlılığı
gösterenlerin açtığı evrensel bir çığırdır. İslam’ı
yeni bir iklimde, yeni bir solukla yaşamak ve yaşatmak için uğruna her şeyin feda edildiği bir
aşktır. Hicret kötü şartlardan kaçış değil; bilakis
şirkten tevhide, kavgadan sulha, zulümden adalete, her türlü kölelikten Allah’a kulluğa yürüyüş,
zamanda yükseliştir.
Hicret; Allah’a ve Rasûl’üne gönülden
bağlılığın, imanda samimiyetin pratiğe yansımasıdır. Hicret; tarihin bir kez gördüğü gerçek dostluk, dayanışma ve paylaşma kültürünün
çekirdeğidir. Hicret; her türlü imkânsızlıklara rağ-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
toplumunu İslam’a davet etmişti. Mekkeli müşrikler onun bu davetine şiddetle karşı çıkmış,
Müslüman olanlara sosyal ve ekonomik yaptırımlar uygulamış, akla gelmez işkenceler yapmışlardır. Nitekim artarak devam eden zulme
daha fazla dayanamayan Müslümanlar daha
güvenli gördükleri Habeşistan’a ilk hicreti gerçekleştirmişlerdir. Bu şartlar içinde Allah Rasulü
yeni bir coğrafyada İslam’ı tebliğ etmeyi düşünerek Taif’e gitmiş; ancak orada da şiddetli bir
tepkiyle karşılaşmış, taşa tutulmuştur. Nihayet
daha önce Akabe’de bey’at edenlerle onların
yanında gelen diğer Medineli Müslümanlar
Kutlu Elçi’ye kucak açmışlar, kendini ve beraberindekileri koruma sözü vermişlerdir.
Akabe’de yapılan bu bey’atla Mekkeli Müslümanlar doğup büyüdükleri topraklarını, evlerini
terk ederek sırf imanları uğruna Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır. Sevgili Peygamberimiz de müşriklerin tutuklama, öldürme planları
arasında yanına Hz Ebubekir’i alarak tarihin
gördüğü en kutlu yolculuğa çıkmıştır. K. Kerim
bu olayları şöyle haber veriyor: “İnkar edenler
seni tutup bağlamak, öldürmek ya da (yurtlarından) çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyordu, Allah ta onların
4
men kardeşini kendine tercih etme diğerkâmlığıdır.
Yüce Allah’ın “iman edip hicret eden,
Allah yolunda cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte
onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır” (3) müjdesine nâil
olan, hicretin gerçek mîmarlarına selam olsun.
Değerli Kardeşlerim!
Hicretin İslam tarihinin en önemli olayı
olmasının yanında, bugün de devam eden evrensel bir tebliğ faaliyeti olduğu asla unutulmamalıdır. Hutbemi başta okuduğum ayet-i
kerimenin meâliyle bitiriyorum: “Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde gidecek çok
yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Rasûl’üne hicret etmek amacıyla çıkar da sonra
kendine ölüm yetişirse şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşerQ (4)
Bu vesileyle yeni hicrî yılınızı tebrik eder
ülkemiz, İslam âlemi ve bütün insanlık için hayır
getirmesini temenni ederim.
KAYNAK:
1- Enfal /30
2- Tevbe /40
3- Enfal /74
4- Nisâ /100
Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
53
2010 HUTBELERİ
1
10 - Aralık
ALLAH’IN SEVMEDİĞİ HELAL:
BOŞANMA
Muhterem Mü’minler!
Yüce Allah (cc) ın kendi türümüzden eşler
yaratıp bir evlilik akdiyle pek çok yönden hikmet ve
güzellikleri içinde barındıran sıcak aile yuvasında
bizleri kaynaştırması büyük bir lütûftur. İslam Dini
evliliği, tarafların ömür boyu birbirlerine bağlılıklarını
ifade eden kutsal bir anlaşma olarak görmüştür. Bu
yüzden karı-kocanın, İslam’ın aile hukuku etrafında
kendilerine tanıdığı hak ve ödevleri yerine getirmesi
bir ibadet, barındıkları yer de adetâ mabet sayılmıştır.
Ne var ki bu yüce hedef ve hikmetlere rağmen zaman zaman evlilikler çekilmez bir yük ve
katlanılmaz bir beraberliğe dönüşebilir. Dinimizce
“karı-koca arasındaki evlilik bağının sona ermesi”
demek olan “boşanma” veya “talak”, vicdanları tes3
ayları içinde evlilikler sarsılmaya başlamış; sosyal,
ekonomik, kültürel etkenler yanında tahammülsüzlükler, anlayışsızlıklar, yersiz kıskançlıklar, basit
arzu ve talepler sebebiyle taraflar soluğu mahkeme
salonlarında alır hâle gelmişlerdir. Maalesef zaman
zaman bu süreç cinnet, cinayet ve aile dramları gibi
üzücü olaylara kadar uzayıp gitmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
İslam Dini evliliğin sürdürülmesinde başta
erkek olmak üzere taraflara ve onların yakınlarına
önemli sorumluluklar yüklemiştir. Modern anlamda
aileyi korumak amacıyla bireysel, toplumsal, ekonomik tedbirler almıştır. Bu çerçevede Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir geçimsizlik durumunda taraflara
tavsiye ettiği yöntem öncelikli olarak sabır, hayrı
arama ve empati olmuştur. Nitekim Allah’ü Azimü’şşân Nisa Suresi’nin 19 ve 128. ayet-i kerimelerinde
şöyle buyurmuştur: “QOnlarla (kadınlarla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir
ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda
pek çok hayır yaratmış olur.” (2)
“Eğer bir kadın kocasının, kendine kötü davranmasından yahut yüz çevirmesinden endişe
ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kin edecek bir sebep bulunmadıkça asla hoş görülmemiştir. Hatta peygamberimiz Hz. Muhammed
(sav) tarafından “Allah’ın en sevmediği helal” (1)
olarak nitelendirilmek suretiyle sevimsizleştirilmiştir.
Ancak İslam başka bir çıkış yolu bulunmaması durumunda, zaten gönül ve beden olarak ayrılmış çiftlerin boşanmalarını da tecviz etmektedir. Fakat
tekrar işaret edilmelidir ki artık son bulan sadece tarafların ilişkileri değildir. Bununla birlikte onlar bu kararla Allah’ın kendi varlık delili olarak aralarına
koyduğu sevgi ve merhamet menbaını kurutmuşlardır. Her biri, rahatlıkla ve hiç tereddüt etmeden,
yanında en mahrem konuları konuşma cesaretini
buldukları sırdaşlarını kaybetmişlerdir. Artık hiçbir
şey eskisi gibi değildir. Hayatın şüphesiz en güçlü
mektebiyle çocukların ilişiği kesilmiştir. Çocuklar bir
taraftan aile kontrolünden uzaklaşırken öte yandan
sokağa ve kalabalıkların yönlendirmesine daha
açık, daha yakın hâle gelmişlerdir. Böylece toplumun değerlerini çocuğa aktaran bir kurum olarak
aile işlevsiz bırakılmış, millet denilen bahçede bir
fidan daha kurumuştur.
Araştırmalara göre bugün -ne yazık ki- bir
önceki yıla göre evlilik oranı düşmüş, “boşanma”
yüzdesi ise artmıştır. Ailemiz toplumumuzun kanayan bir yarası haline gelmiştir. O kadar ki daha ilk
4
hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız şüphesiz
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (3)
Aziz Mü’minler!
Evlilik birliği, tarafları aşan bir mesele haline
geldiğinde ise Kur’an-ı Kerim, aile büyüklerinin hakemliğini teklif ederek anlaşmazlığın giderilmesi için
başka bir yol önermiştir: “Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir
hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz
Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.” (4)
Nihayet bütün çabalara rağmen taraflar arasında
bir anlaşma sağlanamamışsa artık, kağıt üzerinde
kalmış bir evliliğin ahlakî ve sosyal yönden de devamı mahzurlu hâle gelmiştir. Şayet boşanma gerçekleşmişse taraflar, bundan doğan
sorumluluklarını yerine getirmede asla tereddüt
göstermemelidirler.
KAYNAK:
1- Ebû Davud; Talak 3.
2- Nisa; 19.
3- Nisa; 128.
4-Nisa; 35.
Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ
İl Vaizi
Firhist’e Geri Dön
54
2010 HUTBELERİ
1
17 - Aralık
MEVLANA’DA KUR’AN VE
PEYGAMBER SEVGİSİ
Muhterem Müslümanlar!
İnsanın bu dünyaya gönderiliş gayesi yüce yaratıcıyı tanımak, ona ibadet
etmek ve kulluk sınavını başarıyla tamamlayarak cennete layık bir kul haline
gelmektir.
Kuşkusuz bu sınavı başarabilmesi;
hakkı batıldan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt edebilmesine bağlıdır. Bu
önemli ve hayati meselede insana yol
göstermek ve rehberlik yapmak üzere
peygamberler gönderilmiştir. Nitekim
Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade
edilmektedir: “Biz seni müjdeleyici ve
uyarıcı olarak Hak ile gönderdik. Her
millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” (1)
3
hammed (s.a.v.) den başka örnek alacağı
kimse yoktur. Birçok hikâyesinde bir ayeti
hatırlatır ve bir hadis-i şerife gönderme
yapar.
Değerli Cemaat!
Mevlana’ya göre Hz. Muhammed
(s.a.v), bu dünyada yol göstericimiz ve
rehberimiz olduğu gibi; ahirette de şefaatçimiz ve savunucumuzdur. O; en son, en
kâmil ve en üstün peygamberdir. Vahiy
yoluyla alıp tebliğ ettiği Kur'an, Allah'ın kitabıdır, değişmemiştir, değişmeyecektir.
Ancak onun rehberliği ile insan doğruyu
bulur ve yanlışlardan kurtulur. O, sadece
insanlar ya da mü’minler için değil; tüm
âlemler için rahmettir. Onun getirdiği davada herkesin ve her şeyin hukuku muhafaza altındadır. O, kainattaki tüm varlıklar
için rahmettir. Hz. Peygamber, öyle prensipler getirmiştir ki, onlara uyulduğu takdirde kurtuluşa ermemek mümkün
değildir. Bu özelliklere sahip olan peygamberimiz (s.a.v.)’i sevmek ilahi emrin
gereği olduğu gibi önemli bir insanlık borNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Müminler!
Bu hutbemde Hz. Mevlana’nın bize
rehber olarak gönderilen yüce peygamberimiz ve en büyük mucizesi olan Kur’an-ı
Kerim’e olan sevgi ve bağlılığını ifade
eden sözlerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mevlânâ’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. O, eserlerinde
okuyucularına; kâmil, güzel ahlak sahibi,
dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü
insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna,
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed
(s.a.v.)’den aldığı değerler çerçevesinde
insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışır. Bu anlatımlarında Kur’an’ı ve Hz. Muhammed (s.a.v.) i referans almak suretiyle
sıkça teşbihlerde bulunur. Kur'ân-ı Kerîm'deki meseleleri ve derin mânâları,
kısa hikâyeler hâlinde gözler önüne serer,
insanlara bu meseleleri örneklerle anlatır.
Çünkü Mevlânâ hazretlerinin, Kur'ân-ı Kerîm'den ve bu vahyin mübelliği Hz. Mucudur.
(2)
4
Mevlana Hazretleri;"Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar, onu yaşayanlardır. Kur'an-ı okumaktan maksad, onun
ahlakı ile ahlâklanmaktır" der. Beyitlerinde, anlayarak Kur'an okumanın Hazreti
Peygamberin ahlakı ile ahlâklanmayı
temin edeceğini ifade eder.
Muhterem Mü’minler!
Hutbeme Hz. Mevlana’nın yüce
peygamberimize ve Kur’an’a olan bağlılığını dile getirdiği şu sözleriyle son vermek
istiyorum:
Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim.
Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum.
Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse
Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım (3)
KAYNAK:
(1) Fatır, 35/24.
(2) Bk;Cüneyt GÖKÇE; Mevlana’da Hz.
Peygamber Sevgisi.
(3) Divan-ı Kebir, II/1331, Rubai, s. 134.
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI
Akseki Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
55
2010 HUTBELERİ
1
AHİRET HAYATI
24 - Aralık
Değerli Müminler!
Her şeyin bir sonu vardır ve her canlı bir
gün mutlaka yok olacaktır. Allah-ü Teâlâ’nın emriyle İsrafil (as) “Sûr”a üflediğinde yeryüzünde kıyamet kopacak, her şey yerle bir olup âlemin
varlığı sona erecektir. Ölümle başlayan kabir, ba’s
yani diriliş, haşr, sual, mîzan, sırat, cennet ve cehennemle devam eden hayata ahiret hayatı denir.
Aziz Müminler!
Dünyada yaşayan herkesin -inansın veya
inanmasın- kabul ettiği bir gerçek vardır ki o da
herkesin ölümü tadacak olmasıdır. Nitekim Kur’anı Kerim’de “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak
kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” (1) buyrularak insanoğlunun
ölümlü olduğu bildirilmektedir.
Kabir, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında bir geçiş yeridir. Buradaki durum Münker ve
Nekir meleklerinin sorularına verilen cevaba göre
3
mediğimiz bir şekilde ikinci kez “Sûr”a üflemesiyle
bütün yaratıklar kabirlerinden kalkarak mahşer yerinde toplanmaya başlayacaklardır. Kişi dünyadaki
yaşantısına göre sıkıntılı veya rahat bir durumla
karşılaşacak. Ayet-i kerimede o dehşetli günde yaşanacak durumdan şöyle haber verilmektedir: “Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından,
eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit,
işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul
edecek bir işi vardır...” (6) Herkes toplandıktan
sonra amellerin yazılı olduğu defterler durumlara
göre sağdan veya soldan verilecek. Herkes defterinde ne var ise onu görecektir.
Muhterem Müminler!
Hesap günü ahiret hayatına hazırlık yapmayan mücrimlerin içinde bulundukları şaşkınlık
halini Kur’an şöyle tasvir etmektedir. “Kitap ortaya
konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan
hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün
yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin
hiç kimseye zulmetmez.” (7)
Sevgili peygamberimiz (sav) de bazı hususlarda hesaba çekilmedikçe kişinin, Allah’ın huNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
şekil alacaktır. Sevgili peygamberimiz (sav) kabir
ahvaliyle ilgili olarak “kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.”(2) buyurmuşlardır.
Ahiret hayatı Allah ve rasûlünün bildirmesi yanında
sâlim akılla da kavranabilen bir gerçektir. Kıştan
sonra gelen bahar, uykudan sonra gelen uyanma
hali, rastgele verilmemiş nimetler hep ahireti hatırlatan gerçeklerdir. Kaldı ki bu kadar değerli yaratılmış, içinde Allah’tan bir nefes bulunduran insanın
dünyaya “iş olsun” diye gönderilmediği de âşikardır.
Kur’an-ı Kerim’de ise bu konuda Allah’ü
Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Bu dünya hayatı
ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret
yurduna gelince, işte gerçek hayat odur.
Keşke bilselerdi!”(3)
“...Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler.
Halbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az
bir yararlanmadan ibarettir.” (4)
Kıymetli Müminler!
Yoktan var edilen insanın kıyamet gününde yeniden diriltileceğini şu ayet-i kerime
haber vermektedir: “...Diyecekler ki: ‘Peki bizi
hayata tekrar kim döndürecek?’ De ki: ‘Sizi ilk
defa yaratan’...” (5) İsrafil (a.s) ın, mâhiyetini bil4
zurundan ayrılmayacağını şu şekilde beyan buyurmuştur: “Kişi ömrünü ne yolda tükettiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını
nerede kazanıp nereye harcadığından, bildiği
ile ne amel ettiğinden sorguya çekilmedikçe
yerinden ayrılmayacaktır.”(8)
Sualler sorulup hesaplar görüldükten
sonra hak sahiplerine haklarının verilmesi için
mîzan denilen bir terazi kurulacak; iyiliği ağır gelenler sırat köprüsünden geçerek kurtulacaklar, kötülüğü ağır gelenler de sırattan geçemeyecek ve
cehenneme sürükleneceklerdir. Cennete girenler
Allah’ın cemâlini görecekler ve birçok nimete nâil
olacaklardır. Mümin olarak cehenneme girenler
günahları karşılığında azap gördükten sonra Cennete gireceklerdir.
Hutbemi salih amelin, ahiretin yegane sermayesi olduğunu bildiren şu ayet-i kerime ile bitiriyorum: “Nihayet onlardan birine ölüm gelince,
‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk
ettiğim dünyada salih bir amel yapayım’ der.”
(9)
KAYNAK:
1- Al-i İmran,3/185
2- Tirmizi, Kıyame,26
3- Ankebut,29/64
4- Rad,13/26
5- İsra, 51.
6- Abese,34-42
7- Kehf;49
8- Tirmizi, Kıyame,1
9- Mü’minûn,23/99-100
Hazırlayan: Mehmet MUSLU
Kemer Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
56
2010 HUTBELERİ
1
31 - Aralık
ALKOL VE UYUŞTURUCUNUN ZARARLARI
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz İslam akıl, can, mal, din
ve neslin korunmasını emreder. İnsanı diğer
canlılardan ayıran akıl; öğrenme, anlama,
doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırma melekesidir ve dini bakımdan sorumlu olmanın
şartlarındandır. Aklı olmayanlar yükümlü sayılmadıkları gibi aklını kullanmayanlar da
pis-murdar kabul edilmiştir. Aklı kullanmama;
küfredenlerin imana gelmesini engellemiş,
kıyamet günü azaba atıldıklarında, onları
“aklımızı kullansaydık şu yakıcı alevde olmazdık”(1) dedirten, dönüşü olmayan pişmanlık ve sürekli azaba sevketmiştir. Aklı
işlevsiz kılan alkol ve uyuşturucular dinimizce haram sayılmış ve Maide suresi 90 ve
3
Bu nebevi teşbih çok önemlidir.
Çünkü insanın insanla ve yaratıcısı ile ilişkilerini bozarak fiziki ve manevi çevresini kirleten alkol ve uyuşturucular; ülser, akut,
pankreas, damar tıkanıklığı, siroz gibi tıbbın
müdahaleden aciz kaldığı ciddi rahatsızlılara
sebebiyet vererek bağımlılarını ölüme götürmektedir. Tedavi için harcanan ya da sebebiyet verdiği hastalıklar nedeniyle meydana
gelen iş kayıpları da aileleri perişan etmektedir.
Değerli Müminler!
Başlangıçta “şu kadarla bir şey
olmaz, haydi neşemize ortak ol” şeklindeki
masumane telkinlere muhatap olanlar Hz.
Peygamber (sav) in “Çoğu sarhoş edenin
azı da haramdır” (4) sözünü; alkollün kimi
hastalıkları tedavi ettiği görüşünde olanlar da
Hz. Peygamber’in “O çare değildir, haramla tedavi olmayın” (5) hadisini unutmamalıdır. Üzülerek söyleyelim, şeytan işi pislik
diye Kuran’ın yerdiği bu maddeleri sosyal
aktivitelerin parçası saymak, tam bir zihni
savruluştur. Dinin yasak ettiği tıbbın hiçbir
faydasını tespit edemediği; aksine öldürücü
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
91. ayetlerde şöyle buyrulmuştur. “Ey İman
edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa
eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla
ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak;
sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (2)
Bu ayetlerde içki diye meal verdiğimiz
“hamr” esasen aklı örten her şeyin ismidir.
Bu bakımdan alkollü içecekler ve her türlü
uyuşturucu yasak kapsamındadır. Kur’an-ı
Kerim “hamr”ın; insanı Allah’ı zikirden, namazdan uzaklaştırdığını, insanlar arasına
kin ve düşmanlık soktuğunu hatırlatarak onlardan uzak durmamızı istemektedir. Hakikaten alkol ve uyuşturucular, bilinci ve iradeyi
iptal ederek kullanıcılarını esir etmektedir.
Hz. Peygamber “devamlı hamr (içki) kullanan, puta tapan gibidir.” (3) hadisiyle neşesini alkole bağlayarak vakar ve ciddiyetini
kaybedenleri, taşlara köle olan putperestlere
benzetmektedir.
Değerli Müminler!
4
zehir diye vasfettiği bir şey, nasıl sosyal aktivite kapsamına dâhil olur? Sevincini artırma
ya da kederini unutma sebebiyle alkol ve
uyuşturucu kullanmak, daha kullanmadan
sarhoş olmak demektir. Allah’ın yasakladığı
bir şeyle ne sevinç olur, ne hüzün iptal edilir.
Kişi bu maddeleri alınca başlangıçta
çevresinden gizlenir. Zira kullanma gerekçeleri gerçekleşmemiştir. Sonra vicdan azabı
duyar, unutmak için yine başa döner. Suçluluğunu unutmak gayesiyle daha fazla içer,
depresyona girer ve sürekli huzursuz olur.
İleri safhada ölümcül rahatsızlıklara yakalanır.
“Her kötülüğün anası” (6) diye Hz.
Peygamberin uyardığı alkol ve uyuşturucudan uzak kalınız. Bağımlıları ise mutlaka
doktor kontrolüyle bu illetten kurtulmaya çalışmalıdır.
KAYNAK:
1. Mülk 10
2. Maide 90-91
3. İbni Mace Eşribe 3
4. İbni Mace Eşribe 10 Nesai Eşribe 26 Darimi Eşribe 8
5. Müslim Eşribe 3 Ebu davud Tıb 11
6. Nesai Eşribe 45
Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK
Döşemealtı Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
57
Download
Study collections