Sayi 1/Yil 1

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
YIL 1 / SAYI 6
RECEB 1433/ HAZIRAN 2012
Aylık
Islami,
Siyasi ve
Ilmi Dergimiz..
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
‫ب ِ ْس ِم‬
FIYATI 2,00 €
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Fihrist
Konu
Yazar
Sayfa
Fihrist
—
2
Editör
3
Tefsir Dersleri
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Ebu Abdurrahman
5
Ebu Ensar
6
Muhtelif Yazarlar
7
Cemaleddin Hocaoğlu
8
Gençlerle başbaşa
Muhtelif Yazarlar
9
Gençlerle başbaşa(devamı)
Muhtelif Yazarlar
10
Said Havva
11
Fatıma Betül Hanım
12
Ramazan El Butiy
13
Ansiklopediler
14
—
15
Gündem/Yorum
Fetva Köşesi
Sohbetler/Düşünceler
Beyyineler
Ibadet/Islam
Hanımlar Köşesi
Siyer /Davet
Faydalı Bilgiler/Şifalı Bitkiler
Basından Seçmeler
Muhacirun Dergisi
www.muhacirun.net
info@muhacirun.net
Sayfa 2
Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/
yanlışlar bizim yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre varsa)
Hatalarımızın düzeltilmesini istirham
ediyoruz.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gündem/Yorum
Kadına Şiddet Yasası!
Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten korunmasına dair Kanun Tasarısı Meclis alt komisyonundan geçti.. Tasarının,
Koca düşmanlığına varan mevcut şekli ile yeni sosyal sorunlara neden olmasından endişe ediliyor. Uzmanlar AB baz
alınarak oluşturulan bu tasarının Türk/Islam aile yapısını
bozacağını belirterek, tasarının yeniden gözden geçirilmesini istediler.
Psikololar, tasarının aile kavramının kalmadığı Avrupayı
örnek aldığını ifade ederek Avrupa, kadınları canavarlaştırdı ve aileler bitti. Aynı şeyi bizim ailemize de yapmaya
çalışıyorlar. Insanlar evlenmekten vazgeçecekler. Bu yüzden
gayrimeşru ilişkiler artacak uyarısında bulundular.
Editör
diğini yaptırmasıdır, Zulmüdür. Devletin Ana, aile reisinin
Baba olamayışındandır. Insanların kanunları uygulamamasındandır. Bunun önüne hiç gecemeyeceksiniz.Çünkü
devlet olarak sizde aynı şekilde vatandaşlarınıza davranıyorsunuz. Istediğiniz kadar maaş veriyorsunuz, Istediğiniz
kadar vergi alıyorsunuz, Istediğiniz kadar konuşturuyorsunuz, Istediğiniz kadar ceza veriyorsunuz, Istediğiniz kadar
zam yapıyorsunuz, Istediğiniz kadar ve Istediğiniz gibi yasalar çıkarıyorsunuz, Istediğiniz kadar kadınları acıyorsunuz,
Istediğiniz kadar istediğiniz dersleri okula alıyorsunuz, Istediğiniz sistemi/dini değil işinize geleni kabul ediyorsunuz.
Hep Devletlik yapıyorsunuz. Islamda devlet Vatandaşına
hizmet etmek için vardır. Vatandaşını sömürmek için
değil.Yani siz herkese zulm ediyorsunuz.
Yani Kadına çok hak vererek zulm, erkeğin hakkını kısıtlayarak zulm ediyorsunuz. Sizin hiç bir yasanız yıllardan beri
insanları mutlu edemedi. Zaten bu sizin işiniz değil.
237 tane feminist kadın derneğinin bu kanunun çıkması için
bastırdığını ifade eden Uzmanlar, Şiddetin arttığı yok. Şiddeti artıranda yok zaten. Sadece basında fazla yer aldığınSize acizane tavsiyem, Allahın Kitabı Kur´an ve Resululdan dolayı bu şekilde görünüyor. Basın aşırı derecede
lahın yaşayışı olan Sünnete tabi olun. Geriabartıyor. Kanun çok ağır zaten, erkeğin
si boşuna para, zaman ve Insan harcaKalplerinde
bir
hastalık
elini kolunu bağlamış durumda dediler.
mı var? Yoksa şüphe ve maktır.
Yeni kanun teklifine göre, erkeğin kadıtereddüd içinde midir- َ ِ ََ ‫َ َأت واأَمهُِو َأت َ َ َ م ُفِفَ َأف‬
ِ ‫َأفِي ُل ُوِهِمِم ٌض َ م‬
na sesini yükseltmesi, gittiği yere karışler?
Yoksa
Allah
ve
Reٌ
ması suç sayılıyor. Kadın bağıran koُ ُ ُِ
ُ ‫َّللا ُ َل َو مِم َس َا‬
casını şikayet ederse, kocaya evine
sulünün kendilerine zu- Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa
yaklaşamama cezasından hapis cezasına
lüm ve haksızlık ede- şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa
Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve
kadar çeşitli cezalar verilebilecek.
ceğinden mi korkuyor- haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar?
Tasarıda itme ve saç çekme de şiddet
(Nur, 50)
sayılıyor. Ayrıca hakaret ve para vermelar? (Nur, 50)
me de duygusal şiddet olarak değerlendiriliyor. Bir kadın ömründe bir kez bile bunlardan birine ma- İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve
kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir
ruz kalmışsa şiddete uğramış olarak kabul edilecek!
makâma sâhip kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk (Bakara
228) de:
Eğer koca ceza alırsa, evine, mahallesine ve çocuğunun
"Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınokuluna yaklaşamayacak, bunların hepsi suç sayılacak.
ların da erkekler üzerinde hakları vardır." buyurmuşErkek karısı ile iletişime geçmeye çalıştığında bile on beş
günden altı aya kadar hapis cezası alacak. Ayrıca adam bu tur.Rasulullâh (s.a.v.) de erkekleri, kadınların hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda:
arada kadına nafaka da vermek zorunda olacak, memursa
maaşından kesilecek yoksa da ödemediğinde hapis yatacak.
Tasarı ile kadınlar, kızgınlıkları geçtikten sonra şikayetini
Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’almak için başvuruyorlar; fakat alamıyorlar. Erkeğe hapis tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olacezası verilmişse ceza para cezasına çevriliyor. İki erkek
rak aldınız.
arasındaki kavgada şikayetlerini geri alınması ile dava so- Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en
nuçlanırken, karı koca arasında geçmişse şikayetlerini alma hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı
fırsatı tanınmıyor.
olanınızım.
Kadının Delili olup olmaması veya şahit gösterip gösterme- Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en
mesi hakimin takdirine bırakıldı.
hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.
Ayrıca teklif edilen kanun sadece evlileri değil, sevgilileri,
nişanlıları, birlikte yaşayanları da kapsıyor. Mesela nişanlı
çiftten erkek ayrılmak istiyor. Kız onu şikayet ederse erkek
yandı. Ona da kadına şiddet kapsamında duygusal şiddet
yaptığı için aynı cezalar gelecek.
O halde proplem Devletlerin/Insanların kötülüklerinden ve
kanunların yetersizliğinin yanısıra güçlünün güçsüze iste-
Sayfa 3
Vedâ Haccında: Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız
vardır.
Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size
emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
( ِ ‫) نِص َف ُ َوسِ ون ُِ ِضَ ُ َلو‬2( ِ ‫) ُل ِم و ٌ َ و ِ ٌَ َلو‬1( ُ ‫ََم َوََمَم و ُم ٌلض‬
( ِ َ َِ‫ُ َُو ِع َل َو ََ َل‬
َ ‫) و ِ ٌنم‬4( ِ ‫) َوس دِ َل َو ِ َس َاأ ِ و ُ َوفَ َأ أ‬3
َ ‫ئةَ َ و ٌ ِ َِ َع َو‬
ِ ‫) وِفٌ َنم‬5
ِ‫) وِفٌ َ ََ فِع و ٌَ َمما‬6( ِ ‫ئ َ َسقوو َس َول َِ ُت ل‬
َ
ُ
ٌ
َ
َ
ِ ِ ‫) َا َب و َمر‬8( ِ ِ‫) َسوذك ِ وُ َم َاه ََ َسأبَِ و ِ ِ أَب‬7( َِِ‫ُب م َق‬
)9( ِ‫َسو َمغ ِبِ ََ و ِ َ َ و ِ ٌَ َُ َِ َفمأٌ ِ ًل ُ َسك‬
Ebu Abdurrahman
Rasûlullah (s.a.v)'in bu uzleti seçişi, Allah Teâlâ'nın, istikbalde
kendisini bekleyen büyük göreve onu hazırlamak için bir
tedbiri idi. O bu uzlette nefsiyle başbaşa kalmakta, hayatın
sıkıntı ve basit meşgalelerinden kurtulmakta, kendisini
tamamen, kainatın verdiği ilhamlara ve bu kainatın yaratıcısına
delalet eden bunca delillere vermekteydi. Ruhu varlığın ruhuyla
birlikte teşbihe dalmakta, kainattaki eşsiz güzellik ve harika
mükemmellikle kucaklaşmaktaydı. Tefekkür ve idrak içinde
büyük hakikatle uğraşmaktaydı.
Beşerî hayatın gidişatını etkilemesi ve ona başka bir yön
vermesi istenen herkes için bir süre uzlet, dünya iş ve
gürültülerinden, hayatı saran keder ve üzüntülerden kopmak
mutlaka gereklidir. Uçsuz bucaksız kâinat ve onun sınırsız
73- MÜZZEMMİL SÛRESİ
gerçekleri üzerinde bir süre kafa yormaya ihtiyaç vardır. Hayat
Mushaftaki Sıralamaya Göre 73. Sûredir. Mufassal Sûreler
meşgalelerine kendini vermek, nefsi ona alıştırır ve uyuşturur.
Kısmının Altıncı Grubundaki Beşinci Sûredir.20 âyettir.
O zaman nefs bu hali değiştirme gayreti de göstermez. Ama
Mekke'de nazil olmuştur.
hayat tam bir bağımsızlık içinde akıp giderken bunlardan bir
süre uzak kalmak ruhu daha büyük şeyleri görmeye ehil kılar.
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
İnsanların geleneğine ve başka bir kaynaktan yardım almaya
Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Allah'ın Rasûlüne, âile ihtiyaç duymaksızın ruha kendisini olgunlaştırma şuuru
kazandırır.
halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz; bizden kabul buyur.
Çünkü sen duaları işiten, her şeyi bilensin.
İşte böylece Allah Teâlâ Muhammed (s.a.v) için tedbir almış ve
el-Müzzemmil sûresi iki fıkradan oluşur. Birinci fıkra Allah'a
ulaştıran yolda en üst düzeyde yürümeyi ve Allah'a kulluğun
hakkını vermeyi ister. İkinci fıkra, hiç kimse için
noksanlaştırılması caiz olmayan en alt seviyede Allah yolunda
gitmeyi talep eder. En üst seviyedeki istekle Rasûlullah
(s.a.v)'ın muhatap olduğu, alt seviyenin ise Rasûlullah (s.a.v)
ve Müslümanlar için bir kolaylık olduğu hususu dikkat
edilmesi gereken bit noktadır. Birinci fıkrada hitabın sadece
Rasûlullah (s.a.v)'e yöneltilmesi, İslâma davet işini üstlenen
kişiden, başkalarına göre daha fazla kulluk isteneceğine işaret
etmektedir. Bu istek diğerleri hakkındaki istekten daha
güçlüdür.
BİRİNCİ FIKRA, BİRİNCİ GRUBU(1-9. ÂYETLER)
1. Ey örtüsüne bürünen (Muhammed). 2. Gecenin birazı
müstesna kalk. 3. Yarısında veya ondan biraz eksilt. 4. Yahut
ona biraz ekle. Kur’ân’ı da yavaş yavaş oku. 5. Muhakkak
Biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz. 6. Gerçekten gece kalkışı
daha tesirli ve o zaman okumak daha sağlamdır. 7. Çünkü
gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır. 8. Rabbinin
adını zikret, herşeyi bırakıp yalnız O’na yönel. 9. O, doğunun
ve batının Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse O’nu
vekil tut.
Rasûlullah (s.a.v) kendisine peygamberlik gelmezden üç yıl
önceden başlayarak her sene Ramazan ayında Mekke'den iki
mil kadar uzakta bulunan Hira mağarasında inzivaya çekilir ve
ibadet ederdi. Ailesi de O'na yakın bir yerde kalırdı. Hira'da
geçirdiği bu ay içinde yanına gelen yoksulları doyurur,
çevresini saran kâinat ve onun da ötesinde bu kâinatı yaratan
güç hakkında tefekküre dalardı. Kavminin benimsediği bâtıl
inanç ve pörsümüş anlayışlar onu tatmin etmiyordu. Fakat
önünde ne açık bir yol, ne belirli bir program, ne de tatmin
olacağı bir hedef mevcuttu.
Sayfa 4
onu büyük emaneti taşımaya, yeryüzünün bozuk gidişini ve
tarihin akışını değiştirmeye hazır hale getirmiştir.
Peygamberlik görevi vermeden üç sene önce onu uzlet yoluyla
olgunlaştırmıştır."
BİRİNCİ GRUBUN TEFSİRİ (1-9. ÂYETLER)
Ey Örtüsüne Bürünen, Kalk ve Rabbine İbadet Et (Âyet 1
-9) Ey örtüsüne bürünen (Muhammed)." İbn Kesîr burada
şöyle der: "Allah Teâlâ Rasûlü Muhammed (s.a.v)'e
geceleyin bürünmeyi terkederek Rabbine ibadet için
kalkmasını emrediyor. Gece kalkıp teheccüd namazı
kılmak sadece ona farzdı. Burada kalkması gereken
miktarı beyan etmek üzere Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
"Gecenin birazı müstesna kalk. Yarısında veya ondan
biraz eksilt, yahut ona biraz ekle." Sana gece yarısı,
istersen biraz önce yahut biraz sonra kalkmanı emrettik.
Bu konuda sana bir sınırlama yok."
"Kur'ân'ı yavaş yavaş oku." İbn Kesîr der ki: "Kur'ân'ı
ağır ağır oku. Çünkü böyle okuman Kur'ân'ı anlamana ve
mânaları üzerinde düşünmene yardım eder. "Nesefî de bu
âyetle ilgili olarak şöyle der: "Açık açık, tane tane oku.
Yahut ağır ağır harflerini belli ede, ede durulacak yerlere
dikkat ederek hareketlerin hakkını vererek oku."
"Muhakkak Biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz." İbn
Kesîr bu âyet hakkında Hasen ve Katâde'den: "Yapılması
zor, yahut heybetinden dolayı nüzûlü sırasında ağır gelen
bir söz vahyedeceğiz" şeklinde bir görüş nakleder. Nesefî
aynı konuda şöyle der: "Mükelleflere yerine getirilmesi
zor olan emir ve yasakları ihtiva etmesinden dolayı ağır
bir söz olan Kur'ân'ı sana indireceğiz. Yahut münafıklara
ağır gelen veya değersiz ve hafif değil kıymetli ve üstün
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
bir söz indireceğiz demektir."
birlikte, Allah'ı zikret, anlamını çıkarmak da mümkündür.
Kur'ân ahlakıyla ahlâklanmak, onun emirlerini yerine
getirmek, bunları insanlara öğretmek ve tebliğ etmek,
onları buna göre yetiştirmek hep insan nefsine ağır gelen
işlerdir. Bu yükün taşınması ancak Allah Teâla'ya
sarsılmaz bir imanla mümkündür. Bu sebeple Cenâb-ı
Hak: "Muhakkak Biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz"
buyurmuştur. Sanki gece kalkıp ibadet etmenin ve
geceleyin yavaş yavaş Kur'ân okuma emrinin
sebeplerinden birini, bu ağırlık oluşturmaktadır. Buna
göre Allah yoluna davet ve halkı eğitme görevini yerine
getiren kişilerin gece ibadetinden nasiblerini almaları
lâzımdır.
"...Herşeyi bırakıp yalnız O'na yönel." Nesefî âyet
hakkında şöyle der: "O'ndan başka herşeyden çekilerek
Allah'a ibadete yönel. Âyet-i kerimede geçen ( ;(‫التبتل‬
başkasından değil sadece Allah'tan iyilik ümid ederek
kendini O'na vermek anlamınadır. Dünyayı ve dünyadaki
şeyleri terkedip, Allah katında olan şeyleri istemek
anlamında olduğu da söylenmiştir." İbn Kesîr'in bu
kelimenin tefsirine dair söyledikleri, ihlâs, Allah'a ibadete
yönelmek bu hususta gayret göstermek anlamlarına
gelmektedir. Buna göre yukarıdaki âyetin manası:
"Allah'ın adını zikret ve Allah'a yönel" olmaktadır.
"Gerçekten gece kalkışı..." veya geceleyin yapılan ibadet
yahut gece dakika ve saniyeleri "...daha tesirli..."; uyku
vaktinde uyumaktan alıkoyduğu için bu, namaz kılana
gündüz namazından daha ağırdır. "Ve o zaman okumak
daha sağlamdır." Gürültüler yatışmış, hareketler kesilmiş
olacağından gece okumak daha sağlam olur. İbn Kesîr
şöyle der: "Gece ibadeti, okuma ve okunanı anlama
konusunda zihni gündüz ibadetinden
daha çok toparlayıcıdır. Çünkü gündüz
insanların rızık için dağılıp seslerin
yükseldiği bir zamandır. Âyet-i
kerimede anlatılmak istenen şudur:
Gece, okumaya karşı dikkatleri daha
çok toplayıcıdır. Ayrıca geceleyin
ibadette dil ile kalp birbirine daha
uygun olur."
Ben derim ki: Bu âyet, geceleyin kalkıp
ibadet etme emrinin sebeplerinden
ikincisini beyan etmektedir. Bu sebep
de gece ibadetinin nefse daha ağır gelmesi ve kalbi
Allah'a daha çok yöneltmesidir. Buna bağlı olarak gece
ibadetinin nefis üzerindeki düzeltici etkisi daha fazla
olmaktadır. Daha sonra Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
"Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır."
İşlerin ve önemli meselelerin için meşguliyetlerin vardır.
Yahut uyumak ve dinlenmek için gündüz boş vaktin
vardır. O halde geceyi Rabbi'ne ibadet için boşalt. Bu
âyet, geceleyin kalkıp ibadet etme emrinin üçüncü bir
sebebini bildiriyor ve gece ibadetine teşvik ediyor. Zira
gündüz, ihtiyaçların karşılanmasına kâfi ve âdeten
ihtiyaçları karşılama vaktidir. Öyleyse gündüzü
ihtiyaçlarını görmeye ve dinlenmeye, geceyi de Allah'a
ayır.
"Rabbinin adını zikret..." Nesefî bu âyetle ilgili olarak
şöyle der: "Allah'ı gece ve gündüz zikretmeye devam et.
Allah'ı zikretmek, teşbihi, tehlili, tekbiri, namazı, Kur'ân
okumayı ve ilim öğrenmeyi de içine alır." İbn Kesîr bu
âyetin anlamı hakkında şunları söylemektedir: "Allah'ı
zikretmeyi çoğalt, O'na yönel, dünya işlerinden ihtiyacın
kadarını yapıp meşguliyetlerin bitince kendini Allah'a
ibadete ver." Ben derim ki: Bu âyetten, gece ibadetiyle
Sayfa 5
Bütün bunlar, İslâm davetçisinin gecesini teheccüde
tahsis etmesi, gündüz ve gece Allah'ı zikretmesi,
kendisini tamamen Allah'a verdiği vakitlerinin
bulunması, dünya işleriyle ihtiyacı kadar ilgilenmesi
gerektiğini ifade ediyor.
Bundan sonra Allah Teâlâ zikri ve Allah'a yönelmeyi
emretmenin sebebini beyan ederek şöyle buyurur: "O
doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan
başka ilâh yoktur. Öyleyse O'nu vekil
tut." Nesefî bu âyet münasebetiyle
şöyle der: "Sana va'dettiği yardıma
kefil tut. O'nun doğunun ve batının
Rabbi olduğunu ve O'ndan başka ilah
olmadığını bildiğine göre, bütün
işlerinde O'na dayan. ( ( ‫فاتخذه‬
kelimesinin başındaki "fa" harfi şu
mânayı ifade eder: Allah'ın doğunun ve
batının Rabbi olduğunu, O'ndan başka
ilâh olmadığını öğrendikten sonra
beklemeden işlerini tek ve Kahhâr olan
Allah'a bırak. Zira önceki kısmı onayladıktan sonra,
işlerini Allah'a bırakmada gecikmenin haklı bir mazereti
kalmamıştır. İbn Kesîr de şöyle der: "Doğunun ve batının
sahibi ve mutasarrıfı O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur.
Sadece O'na ibadet ettiğin gibi yalnız O'na tevekkül et ve
O'nu vekil tut."
Ben derim ki: Allah Teâla, gece ibadet etmeyi,
zikretmeyi ve kendisine yönelmeyi emrettikten sonra
elçisi Muhammed (s.a.v)'e doğunun ve batının
Rabbi olduğunu ve tek oluşunu hatırlattı. Sonra tevekkül
emrini bunlar üzerine bina etti. Böylece bu fıkradaki
emirlerin toplamı beşe ulaştı:
1) Gece ibadeti,
2) Yavaş yavaş Kur'ân okuma,
3) Allah'ı zikretme,
4) Allah Teâla'ya yönelme,
5) O'na tevekkül.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Fetva Köşesi
Ebu Ensar
olarak yaşamak dinî anlamda bir
farz değildir, ama kolaylık esasına
Mezhebler konusunda en makul ölçü göre pratik anlamda bir
şudur: Bir mezhepten diğerine geçiş, farzdır.Yani zamanımızda bir
ya mukallidin zaruret duyduğu bir
zarurettir.
meselede başka bir mezhebin
görüşünü taklid etmek şeklinde olur Mezhepler sayesinde sünnetin her
ki, bunda bir beis yoktur ve caizdir. çeşidi uygulama alanı bulur ve
İslâm'ın her yere ve zamana göre
Ya mezheplerin kolay taraflarını
yaşanabilen bir din olduğu ortaya
araştırmak ve ihtiyaç yokken sırf
konulmuş olur.
nefsinin arzusuyla işine gelenleri
Mezhep, Kur'ân'da ve Sünnette
almak şeklinde olur ki, bu caiz
bulunup açık olmayan, ya da hiç
değildir. Çünkü bu bizi, kabul
edilmeyen telfike (mürekkep icma ile bulunmayan konular hakkındaki
görüş demek olduğuna göre, "dört
caiz olmadığında ittifak edilen
sonuçlara) götürür. Bu hevaya
…Dolayısı ile bir mezhebe
tabi olmaktır, Islam bunu yok
etmek için gelmiştir. Ancak
bağlı olarak yaşamak dinî
bunu yapanı dinen
anlamda bir farz değildir,
lanetlememiz doğru değildir.
MEZHEBLER (3)
ama kolaylık esasına göre
Ya da bir meselede araştırma
pratik anlamda bir farzdır.
ve ictihad sonucu olarak ortaya
çıkar. Bu durumda araştırıcı
Yani zamanımızda bir
bu makama, yani müctehidlerin
zarurettir.
delilleri arasında tercih
yapabilme makamına ehil ise ve
tarafsız ise bunda da bir beis yoktur.
Değilse bu da caiz olmaz, denmiştir. mezhep de nereden çıktı?" deyip
herkesi güya Kur'ân'a ve Sünnete
Hatta "avamın mezhebi yoktur"
göndermek aslında dört değil, 1
esasınca, avamdan olan birisi,
Milyar mezhep kabul etmek
önüne çıkan bir meselenin hükmünü demektir. Çünkü herşey Kur'ân'da
bir Müctehid Imama sorar ve artık
açık olarak bulunsaydı zaten mesele
ona göre yaşar. Bir Imamın
olmazdı. Bu yüzden, yukarıda da
cevabını beğenmeyip başka bir
işaret ettiğimiz gibi, meselâ Hanefî
Imama tekrar sormak çok
mezhebine bağlı yaşamak, Kur'ân'ı
tehlikelidir...
ve Sünneti bırakıp Ebu Hanife'ye
uymak demek değil, Kur'ân'ı ve
Özetlersek, herkes için aslolan
Sünneti onun anlayışı ile
yaptığı hareketin gerekçesini
kabullenmek, yani Kur'ân'a ve
(delilini) bilmek ve Sünnetin
açıklamaları doğrultusunda Kur'ân- Sünnete Ebu Hanife penceresinden
bakmak demektir.
ı Kerîm'e göre yaşamaktır.
Dolayısı ile bir mezhebe bağlı
Sayfa 6
Resûlullah Efendimizin aynı
meselede bazen değişik uygulama ya
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
da takrirleri bulunduğuna göre, tek
bir mezhebin bulunmasını istemek,
Sünnetin bir kısmını budamak
demektir. Halbuki buna bizim hak ve
yetkimiz yoktur.
Sünnetin değişik görüşlerden oluşan
mezhepler, bir zenginlik ve kolaylık
sebebi olmuşlardır. Çeşitli zaman ve
zeminlere göre Müslümanlara
rahmet olmuşlardır.
Mezhepsizler bizlerin mukallidi dahi
olamadığımız mezheplerimizi kabul
etmezler. Ehl-i Sünnet'in iki büyük
alimi Ebu Mansur el-Maturidî ve
Ebu'l-Hasan el-Eş'arî bunlara
göre, saf Islâm akidesini kelamî
deliller kullanmak ve akli nakle
(Aklı, ayet ve hadislere) hakem
kılmak suretiyle bozmuşlarmış /
bulandırmışlarmış. Özellikle
müteşabih ayet ve hadislerin
Allah Tealâ'nın şanına ve
yüceliğine uygun olarak tevil
edilmesine şiddetle karşı çıkarlar.
Öyle ise, İslâm'ın bir alternatif
güç olarak sunduğu günümüzde ve
benzer zamanlarda, müslümanların
meselesi mezheplerin meşruluk ya
da gayri meşrûluğunu tartışma
olmamalıdır. Bu, olsa olsa
müslüman Alimleri ilgilendiren bir
iç meseledir Böyle zamanlarda bu
meseleler kasıtlı olarak körükleniyor
ve müslümanların birbirleriyle
cedelleşmeleri ve dağılmaları
sağlanmış oluyor. Alim taslakları
hariçte uğraşacak meseleleri
kalmayınca bunu kendi ortaya atıp
tartışırlar.Yani Islamın iç
düşmanları, dış düşmanlarına güc
yetiremedikleri zaman, kimsesiz
korumasız kuzulara saldıran Vahşi
Kurtlar gibi davranırlar.
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Sohbetler/Düşünceler
Kemalizme başkaldıran Merhum Şeyh
Said’i şehadetinin yıldönümünde rahmetle anıyoruz!
DAVA DERGİSİNE KONUŞAN
CEMALEDDİN HOCAOĞLU (Rh.a.)
„Şeyh Said çağdaş deccala ve onun inkilaplarına ilk kıyam edenlerden ve ilk
isyan bayrağını çekenlerden olmuştur!“
Cemaleddin Hocaoğlu (Kaplan)’a Şeyh
Said’den, onun hayatından ve hayatındaki mücadelesinden ve mücadelesi esnasındaki Mustafa Kemal’e ve onun inkilaplarına karşı kıyamından ve bu kıyamın
değerlendirilmesinden ve tarihteki yerinden sorulmuştu. Hoca’nın cevabı şu oldu:
„Şeyh Said Merhum;
Evvelen: Tarihî bir şahsiyettir; tarihe mal
olmuş simalardan biridir.
Saniyen: Çok cepheli bir zat, her haliyle
örnek bir insan; cesaret-i medeniyyenin,
salabet-i diniyyenin, fazilet-i ilmiyyenin,
meziyyet-i sufiyyenin ve nihayet ahlak-ı
hamidenin bir timsalidir. Kendisinden
sonrakilere, hususiyle ilim ve şeyhlik makamında bulunanlara çok büyük dersler
vermiş ve üzerine düşeni yapmıştır.
Şöyle ki:
Şeyh Said Merhum;
1- Bir ilim adamıdır. Hem de doğu medreselerinin yetiştirdiği ender ulemadandır. Medrese tezgâhından geçmiş, on
iki ilmi tahsil etmiştir. Ve aynı zamanda
ilmin hakkını vermiş, ilmiyle amel etmiştir. Kendini bilen, davasını bilen, dost
ve düşmanı bilen, dünya ve ahireti tanıyan, dünyasını ahireti için terketmede
tereddüt etmeyen, hak ve batılı idrak
eden, hakkın yanında yer alıp batılın karşısına dikilen ulema sınıfından olmuş ve
fakat mala-mülke tenezzül edip kendini
kaybeden, makam ve mevkiye tâmâh
eden, taviz veren, dünya hayatı için baş
sallayan, dalkavukluk yapan ulema-i sudan, bel’am tipinden olmamış, tersine
çağdaş deccala da ve onun inkilaplarına
ilk kıyam edenlerden ve ilk isyan bayrağını çekenlerden olmuştur ve bu suretle
ilmin hakkını vermiş, icabını yerine getirmiştir. Ve yine bu suretle ulema
makamında olanlara fevkalâde bir ders
vermiştir.
gönül âlemine bakarak bu âlemle de meşgul olmuş, zikir dersini yapmanın
yanında cihad görevini terketmemiş,
günün dünyasının, istisnaların dışında,
oniki ilmi tahsil etmiş olmaları şöyle dursun, isimlerini bile saymaktan aciz
şeyhlik makamını işgal eden cihad kaçkını tenbellerden ve ucuz kahramanlardan olmamıştır.
3- Tetik çekme:
Şeyh Said Merhum, insan-ı kâmil olmak
için üçüncü merhaleden de geçmiştir.
Yani kışla hayatını yaşamış gibi bir asker
ve bir komutan olmuştur.
Üç Müessese:
Zaman zaman yazılarımızda da ifade
ettiğimiz gibi, müslüman, kâmil bir insan
Şeyh Said çağdaş Deccala
ve onun inkilaplarına ilk
kıyam edenlerden ve ilk
isyan bayrağını çekenlerden olmuştur!
olmak için şu üç tezgâhtan geçmelidir:
Medrese, Tekke ve Kışla!
Medresede Şeriat’ı öğrenecek, on iki ilmi
tahsil edecektir.
Tekkede tasavvufî bir hayatı yaşıyarak
onun inceliğine, hikmetine, aşk ve şevkine
vasıl olacak ve bu suretle kalb tezkiyesini,
gönül tasfiyesini icra etmiş olacaktır.
Kışla: Kâmil bir insan olmanın üçüncü
müessesesi ise, kışladır. Ecdad, buraya
„asker ocağı“ ismini verir. Demek oluyor
ki, müslüman, bu tezgahtan da geçmiş
olmalı, iyi bir asker ve iyi bir kumandan
olarak yetişmelidir. Allah Resul’ü (s.a.v.)
de öyle söylüyor ve öyle tavsiye ediyor:
„Çocuklarınıza atıcılık, binicilik,
yüzücülük öğretiniz!“
üzerine olsun!..
DAVA: Sizce, bu kabil zatların hayatlarını anlatmakta fayda nedir? Nasıl değerlendirirsiniz ve hususiyle yeni nesle ne
kazandırır? Bu hususta bize mâlumat
verir misiniz?
Cemaleddin Hocaoğlu: Bu kabil şahsiyetler, hayat yolunda ve yolculuğunda
birer âlemdir (yani birer alâmettir, birer
işarettir ve birer nirengi noktalarıdır),
kendilerinden söz etme ilahî rahmetin
nüzulüne vesiledir. Çünkü bunlar hak
müdafileridir. Hak müdafilerinin ve o
yolda can verip şehadet şerbetini
içenlerin hayatlarını anlatmaktan, kıssalarını hikâye etmekten maksat, sadece
okuyup geçmek veya yazıp çizmek
değildir. Tersine örnek alıp küfre ve
kâfirliğe karşı cihad etmek, kıyam etmektir. Gerçi Merhum’un başlattığı bu hareket, her ne kadar müslüman geçinen bazı
kişilerin ihanet ve hiyanetleri neticesinde
ve dış düşmanların içtekilere bilfiil yardımları sebebiyle başarılı olamıyan bu
mübarek hareketi akim bırakmayıp, hiç
olmazsa ilmî ve fikrî zeminde devam
ettirmek ve neticede Ümmet-i Muhammed’in topraklarının kendilerine iade
edilmesini sağlamak ve devlet idaresini
Şeriat’laştırmaktır. Ve bu iş, bu vazife ve
bu İslamî inkılab, kan dökülmeden ve
Kürt-Türk demeden topyekün Ümmet-i
Muhammed’e düşmektedir. Aşağıda da
görüleceği üzere, „Ben de müslümanım!“
diyen her ferde, makam ve mevkii ne
olursa olsun her müslümana düşmektedir. Ve her müslüman bundan sorumludur; Dünyada da sorumludur, ahirette
de!
Huzur bundadır sadece! İslam düşmanlığını üzerine almış bir putun arkasından gidip onun gibi, Şeriat’a, Allah
ve Peygamber’e düşman olmak mı
hayırlıdır? Yoksa Allah kanunudan ibaret
olan Kur’an’ı anayasa, Allah nizamını
kanun kabul edip Allah’a kul, PeygamVe netice itibariyle şu ifadeyi kullana
ber’e ümmet olma mı hayırlıdır? Elinizi
biliriz:
Kâmil bir insan ve olgun bir müslüman,
vicdanınıza koyun da birbirinize sorun!..
ancak bu üç tezgâhtan geçen ve havasını Ve aşağıdaki dilekçeyi dikkatle ve insafla
teneffüs edip madde ve ruh yapısına saokuyun, hatamız, yanlışımız varsa cevap
hip olan insandır. İşte Merhum Şeyh Said verin! Yoksa hakka kulak verin, gereğine
Efendi bu üç tezgahtan geçmiş, havasını uyun; vallahı ve billahi ve tallahi hayır
2- Hakiki bir Sofu:
Şeyh Said Merhum, aynı zamanda bir
teneffüs edip madde ve ruh yapısına sa- görürsünüz, mutlu olursunuz!..
mütesavvıf, hakikî bir sofudur ve bir zikir hip olmuş, zülme ve küfre ve her türlü
ehlidir. Medrese hayatını yaşamış, oniki haksızlığa karşı koymuş ve nihayet üzTebliğ bizden, tevfik Cenab-ı Mevla’dan!.
ilmi tahsilden sonra bu ilimlerin ışığında erine düşeni yapmiştır. Allah’ın rahmeti
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
küfürdür ve kâfirliktir.
ISLAMDA DEVLET (3)
O halde, dini devletten, devleti de
dinden ayırmak mümkün değildir.
Günümüz insanının ve hatta müslümanının yanıldığı ve ayaklarının
kaydığı noktalardan biri ve en mühimi budur. Yani bunları birbirinden
ayırmak, dini dünya ve devlet hayatından ayırmak...
Şimdi bir de bunun mümkün olmadığını ve Olamayacağını şu yönden muhakeme edelim:
lam ve en güzelini göstermektedir.” (İsra, 9), ,,Şüphesiz ki, bu benim
Dini devlet yönetiminden kaldıran
dosdoğru yolumdur, buna uykişi veya kişiler ne yapmışlardır? Diun!..” (Enam, 153) derken, dini devletnin devlet bölümünü ve İslam huku- ten kaldıranlar ne yapmış oluyorlar?
kunu beğenmemiş ve kabul etmemiş- Allah’ı tekzib etmiş ve O’nu yalanlerdir; Allah’ın devletle ve dünya nilamış oluyorlar. Allah’ı tekzib eden ve
zamıyla ilgili tâlimat ve nizamını kaO’nu yalanlayanlar kâfir olmazlar da
bul etmemişlerdir. İnsan yapısı kane olurlar? Hangi İslam âlimi çıkıp da
nunları ve nizamları, Allah’ın gönder- bunları savunabilir? Hayır, bunlar
diği kanun ve nizamlardan daha
kâfir olmazlar diyebilir mi?
üstün görmüşler, daha yeterli, daha
isabetli görmüşlerdir. İnsanın fikrini, Müslümanların yanıldığı fahiş hatainsan aklını Allah’ın ilminden daha
lardan biri de bu meseledir; devlet
ileri, daha medenî görmüşlerdir...
meselesidir. Şöyle derler; “Din ayrı
şeydir, devlet ayrı şeydir. Onlara göre
Böyleleri, ne kadar ,,Biz de müslüdin, Allah ile kul arasında bir vicdan
manız!” deseler de Allah’ın hükmün- işidir, dinin dünya ile, dünya işleriyle
de müslüman değillerdir. Çünkü,
bir alakası yoktur. 0 camide olup bitendir..
... dini devletten, devleti de
Yukarıda da görüldüğü üzere,
Bu fikir İslam dininin ruhuna da
devlet, dinin bir bölümüdür, bir
aykırıdır, metnine de aykırıdır. Hiçdinden ayırmak mümkün
parçasıdır. Etle kemik gibi, ruhla
bir İslam âlimi bunu söyleyemez.
beden gibi, sıkı sıkıya birbirine
değildir. Günümüz insanının Bu İslam’a şen’i bir iftiradır.
bağlı, birbirini tamamlayan, biri
ve hatta müslümanının
Hatta İslam’ı tetkik eden gayrîdiğerinin içinde iki unsurdur.
müslim ilim adamları da bu hakiNasıl ki, iman meselelerini, ibadet yanıldığı ve ayaklarının
katı itiraftan kendilerini beri alameselelerini, namaz ve orucu dinden ayırmak mümkün Olmadığı
kaydığı noktalardan biri ve mamışlardır. İşte bunlardan sadece
birkaçı:
gibi, devleti de dinden, İslam’dan
ayırmak mümkün değildir. Nasıl en mühimi budur. ...
1- ,,İslam, sadece bir din değil, aynı
ki, namazı ve orucu kaldırmaya
zamanda siyasi bir nizamdır.” (Dr.
veya bunları kabul etmemeye kimsebunlar bu halleriyle Allah’a cehl veya V. Fitzgerald, Muhammedan Law, ch.
nin hak ve selahiyeti olmadığı gibi,
hata isnad etmişlerdir. Yani Allah bil- 1, p. 1)
devleti de İslam’dan ayırmaya, dini
memiştir veya hata etmiştir. Bir başka
devletten uzaklaştırmaya da kimsenin
2- ,,Hz. Muhammed, bir vakitte hem
ifade ile bunların durum ve tutumhak ve selahiyeti yoktur. Nasıl ki,
larını ortaya koyacak olursak, bunlar dini hem devleti tesis etti ve bu iki
imanın şartlarından veya İslam’ın
şöyle demiş oluyorlar; ,,Bizler devlet
müessesenin sınırları birbirine uygunşartlarından birini kaldırmaya, lağvetişlerini Allah’tan daha iyi biliriz, Allah dur.” (C. A. Nallino, cited by Sir T.
meye kalkışmak demek, dine müdadünya ve devlet işlerini bizim kadar
Arnold in his book: The Caliphate, p.
hele etmek, dini bozmak, dini yıkmak
bilemez...” İşte böyle demiş oluyorlar 198)
ve Allah’a karşı çıkıp O’na savaş açve kendilerini Allah’tan daha üstün
mak demektir. Bir müslüman, müslütutuyorlar. Bu şirk değil de ya nedir? 3- ,,İslam, dinin ötesinde aynı
man olarak buna ne cüret edebilir ne
zamanda siyasi bir nizamı temsil eder;
de rıza gösterebilir!.. Dini de gider
sözün özü, İslam, din ve devlete şamil
Bir başka yönden de bakıldığı zaimanı da!..
mükemmel bir ilim hazinesidir.” (Dr.
man görülür ki, bunların zihniyet ve
Sehacht, ,,Encyclopaedia of Social Sciinançları Allah’ın beyanlarıyla, verÇünkü, namazı kılmamak, orucu tutences”, Vol. yIlI, p. 333)
diği haberleriyle çatışma halindedir,
mamak başka şeydir; namazı kaldırinkar halindedir. Allah, Kur’an’da,
mak, orucu kaldırmak başka şeydir.
4- ,,Apaçıktır ki, İslam, bem din hem
,,En güzel hüküm koyan, kanun vaz
Birincinin hükmü günahkâr olmaktır,
de siyasettir. Onu tesis eden hem bir
eden benim; benim kanunlarımdan
ikincinin hükmü ise kâfir olmaktır.
başkası cahiliyet kanunlarıdır. (Maide, Peygamber’di, hem de bir devlet adBirincide kabul var, tatbik yok, ikinci50), ,,Hakimlerin en güzel hakimi be- amı...” (R. Strothmann, ,,The Encyclode ise kabul de yoktur. Dinin, herhanpaedia”, IV, p. 350)
nim.” (Tin,8), ,,Hiç şüphesiz ki, bu
gi belli bir meselesini kabul etmemek
Kur’an, yolun (hayat yolunun) en sağSayfa 8
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gençlerle Başbaşa
MİRAÇ YÜRÜYÜŞÜ VE GÖKYÜZÜNE YÜKSELME!
ِ َ ِ‫س ْب‬...‫ِْم ِِ ِم‬
ِ ِْ ‫ِْم‬
‫ال ن‬
‫سِم ِ ِ ن‬
ْ َْ ِْ َِ ‫َس َمع ِب َه ْب‬
َ ُ
ْ ‫ال ِْنيأ ر‬
ْ ‫ِب‬
ِ ‫ِّا َل ِْا‬
ِ
ُ َْ ْ َِ ‫س ِد َِ ََِّ ِْ َ َ ِْنِيأ َب َامْ َا‬
ْ ‫س ِدَ ِْ َِ َمِم اِ ََْ ِْ َا‬
ْ َ
ِ ‫ِْ ُ ِم ُ ِا ْل ت ِاا َا اِ ن ُ َُّ ِْ ن‬
}1{ ‫ِْب ِ ُم‬
َ ُ‫سا ر‬
َ
َ
َ
''Noksanlıktan uzaktır O (Allah) ki, geceleyin kulunu
Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz
Mescid-i Aksa'ya yürüttü. O'na ayetlerimizden bir
kısmını gösterelim diye (böyle yaptık). O gerçekten
işiten, gerçekten görendir!'' (İsra, 1)
Emîr’ul Mu’minîn
yapılmaktadır.
7- Mirac gecesi: Bu geceye isim verilmiştir. Receb ayının
27. gecesine rastlayan bu mübarek geceye, Leyle-i Mirac
da denir. Mirac gecesinde 12 rekat nafile namaz
kılınması, öteden beri iyi görülmüştür.
Rivayete göre her rekatında Fatiha ile başka bir sure
okuyarak iki rekatta bir selam vermeli, sonra yüz defa
''Subhanallahi velhamdulillahi ve la ilâhe illallahu
vallahu Ekber'' demeli. Bundan sonra yüz defa istiğfar
ederek yüz defa da selât ve selam okumalıdır.
Bu mübarek günün gündüzünü sıyamla, geceyi de
kıyamla geçirmelidir. Bu durumda yapılacak her duanın
kabulü Allah'tan umulur. Yeter ki, günahla ilgili olmasın!
''Onların tekziplerinden ve suallerinden pek çok
sıkıldım. Hatta öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Birden
Cenab-ı Hakk, Beyt'ül-Makdis'i bana gösterdi; Ben de
Beyt-ül-Makdis'e bakıyorum, birer birer her şeyi târif
ediyordum!'' (Hadis-i şerif)
Mirac, hicretten bir buçuk sene önce Receb ayının 27.
gecesi vuku bulmuştur. Peygamberimiz bir gece Cebrail
Aleyhisselam'ın refaketinde Mescid-i Haram'dan (Mekke
mescidinden) Mescid-i Aksa'ya
(Kudüs mescidine) gitmiştir.
Mirac'ın bu bölümü Kur'an ile
1- İsra: Yürütmek, göndermek,
sabit olduğundan inkâr eden,
gece seferi yapmak, isral etmek,
dinden çıkar. Peygamberimiz
gece yürüyüşüne çıkmak,
Mescid-i Aksa'dan da göklere
geceleyin yürümek. ''Ba'' harf-i
gidiyor, orada cennet ve cehennem
cerri ile: Geceleyin yürütmek,
kendisine gösteriliyor. Oradan da
geceleyin götürmektir. Mâzi''Sidre-i Münteha''ya varıyor ki,
Muzâri-Mastar sığalarıdır. Yani,
burası bir dönüm noktası, bir sınır
Emsile-i Muhtelife'nin birinci,
çizgisidir. Gökleri, cennetleri
ikinci ve üçüncü sığalarıdır.
kucaklayan ulu varlık ağacıdır.
2- Âbid: Kul, köle. Abdihi!
Peygamber'in,
meleklerin
erebildikleri son noktadır.
(Muhammed) kulunu!..
Ötesine ne bir melek, ne de bir peygamber varamaz.
3- Leylen: Gece. Leylen: Gecenin bir parçası.
4- Mescid-i Haram: Mekke-i Mükerreme'de ve Kâbe'nin ılerisi gayb âlemidir, sınır âlemidir. Allah'tan başkası
orasını bilemez. Peygamberimiz'in semalara ve Sidret'ülbulunduğu en büyük, mukaddes ibadet yeri.
Münteha'ya gitmiş olduğu da hadis-i meşhur ile sabittir.
Kâbe: Dünyanın en kudsî mâbedi, Beytullah, Beyt'ülMamur, Beyt'ül-Atik. Bütün mü'minlerin ibadet esnasında ınkâr eden ehl-i dalalet, yani dalalet ehli sayılır. Arş ve
Kürsi ile cennet ve cehennemi görmesi de, hadis-i Ahad
yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir.
Bu mukaddes makamın etrafına ''Mescid'ül-Haram'' ismi ile nakledildiğinden dolayı inkâr eden ehl-i bid'at sayılır.
Haberde varid olduğuna göre Peygamberimiz'e bu
verilir.
yolculuk beş vasıta ile yaptırılmıştır.
5- Mescid-i Aksa: Kudüs'te çok eskiden gelen
Şöyle ki;
peygamberlerin yaptırdıkları mâbed. Rivayete göre;
Davud (a.s.) başlatıyor, oğlu Süleyman (a.s.) tamamlıyor. 1- Mekke'den Mescid-i Aksa'ya ''Burak'' ile (Burak,
6- Mirac'ın lügat manası: Merdiven, yükselecek yer, en katırdan büyük, eşekten küçük olan çok hızlı bir hayvan);
2- Mescid-i Aksa'dan birinci semaya ''Mirac'' vasıtası ile;
yüksek makam, huzur-u ilahî. Tâbir-i caizse manevî bir
3- Birinci semadan yedinci semaya ''Cenah-i Melaike'',
merdiven. ''Mirac'ün'' ism-i âlet. Emsile-i Muhtelife'nin
yani meleklerin kanatları ile;
16. sığasıdır, ''Minsarün'' gibi.
4- Yedinci semadan Sitre-i Münteha'ya kadar ''Cebrail''
İstilahî manası ise: Mirac'un-Nebi olan Hz.
ile;
Muhammed'in (s.a.v.) Efendimiz'in, Receb ayının 27.
5- Peygamberimiz yalnız olarak da ''Refref'' ile huzur-u
gecesinde hem ruhen hem de cismen, Cenab-ı Hakk'ın
ilahiye'ye kavuştu. ''Refref'': Yeşil renkli olan bir halı.
huzuruna yükselmesidir ki, en büyük mucizelerden bir
Mevlid-i Şerif sahibi merhum Süleyman Çelebi'nin dediği
tanesidir.
gibi;
Mucize: ''Peygamber olan zatın elinde veya çevresinde
''Söyleşirken Cebrail ile kelâm,
meydana gelen harikulade (olağanüstü) bir olay, bir
Geldi Refref önüne verdi selam!''
harekettir!'' Akaid kitaplarımızda böyle târifi
Sayfa 9
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Mi'rac Hediyeleri:
1- Bakara Suresi'nin son iki ayeti;
2- Beş vakit namaz;
3- Ümmet-i Muhammed'den şirk koşmayanların da
cennete girebileceği müjdesi.
''Namaz mü'minin miracıdır!'' Bu hadis'e göre namaz
kılan mü'min ne yapmış oluyor? Bu Mi'raç merasimini
yaşamış oluyor.
Namazda okunan tahiyyat, selat-i selam ve dualar ve
sonunda sağa-sola verilen selamlar, arkasından da hep
birlikte ''Allahümme entesselamü ve minkes selam...''
diyorlar.
Yani, ''Ey bizim Rabb'imiz! Sen selamsın, senden (bize)
selam geldi. Ey celal ve ikram sahibi!''
Bunu derken de Rabb'lerinin Mirac'dan dönenle
gönderdiği selam ve rahmeti aldıklarını, memnun ve
müteşekkir bulunduklarını ifade etmiş oluyorlar.
''Hem ben, beni yaratana niye kulluk etmeyeyim?'' (Yasin,
22) misali.
Ben de ''Namaz mü'minin miracıdır!'' düsturuna göre
niye namazımı, Mi'rac havasını yaşayarak kılmayayım.
Hep birlikte dua edelim de, Allah (c.c.) namazlarını bu
şekilde kılanların zümresine bizleri de ilhak eylesin.
Amin!
Bu Mi'rac merasiminde Peygamberimiz'in daha neler
gördüğünü anlatan Necm Suresi'nin 1. ile 18. arası
ayetlerin meallerine bakmak kâfidir.
Malesef, zayıf imanlılar, ''Bu olur mu?'' diye dinden
dönüyorlardı. Sağlam müslümanlar bu Mi'rac hadisesine
inanıp, Peygamberimiz'i tebrik ediyorlardı. Hz. Ebu
Bekir, kendisine gelen müşriklerden, ''Bak senin
arkadaşın, ''Ben gökleri gezdim geldim diye'' söylüyor
diyenlere karşı, ''Ben daha bunun büyüğüne inanıyorum''
diyordu. Kâfirler ise yeni mal bulmuş mağribi gibi
dillerine doluyorlar, ortalığı velveleye veriyorlardı.
Mi'rac gesecinin sabahında, Mi'racını Kureyş'e haber
verdi. Kureyş de tekzib etti, yalanladı: ''Eğer Beyt'ülMakdis'e gitmiş isen, Beyt'ül-Makdis'in kapılarını ve
duvarlarını ve ahvalini bize târif et. Balâda yazdığımız
hadis-i şerif'te, Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselam
ferman ediyordu!
İşte o vakit Kureyşliler baktılar ki, Beyt'ül-Makdis'ten
doğru ve tam haber veriyor. Ayriyeten, Kureyş'e vermiş
olduğu kafileyle ilgili haberi de Allah'ın izniyle doğru
çıktı. Kâfirler her ne kadar doğru olduğunu kabul ettiler
ise de, inadlarından vaz geçip iman etmediler.
Bu Mi'rac hadisesi, aynı zamanda bir imtihandı. Kimin
doğru, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkacaktır ve
çıkmıştır da. ışte Sıddık lakabıyla lakaplananlar! ışte
kazip lakabıyla lakaplananlar!
Rivayetlere göre Peygamberimiz'e ''Yetimlerin mallarını
yiyenlerin, riba yiyenlerin, zanilerin, kocalarının yanına
onlardan olmayan çocukları getiren kadınların sıfatları
gösterilmiştir!''
Ayriyeten Musa (a.s.)'ın Resullullah (s.a.v.)'e namazın
hafifletilmesi hakkında müşaverede bulunup, 50 vakit
Sayfa 10
namazın, 5 vakite inmesidir.
Yalnız kim iman ederek ve ecirlerini isteyerek 5 vakit
namazı eda ederse onun için farz kılınmış 50 namaz ecir
ve sevabı olur.
Sonra üç kap getirildi; Birisi su, birisi içki, birisi de süt
idi. Ve bana arz olundu. Ben ise sütü aldım ve içtim.
Cibril bana dedi ki: '
'Sen de, ümmetin de hidayete erdiniz!''
Peygamberimiz, Mescid-i Aksa da peygamberlere iki
rekat namaz kıldırdıktan sonra, uruc (yukarı çıkmak)
hadisesi başlamıştır.
Muhterem okuyucular!
İşte Mi'rac hadisesini tâbir caizse, şöyle bir merasim
olarak gözden geçirmeye çalıştık. Haşiv'den, Tatvil'den
ve Ta'kid'den de uzak kaldık. Yani ne fazla uzattık ne
fazla kısaltdık, ne de anlaşılmaz bir hale getirdik.
Herkesin anlıyacağı bir şekilde, muhtasar olan bir
yazıdır. Azda olsa, Rabb'imiz amellerimizi dergah-ı
izzetinde en güzel bir şekilde kabul edip, kusurlarımızı,
hatalarımızı bağışlasın..
''Allah katında amellerin en sevimlisi, az bile olsa
devamlı olanıdır!''
Bu hadis-i şerife göre mümkün olduğu kadar amellerimizi
azda olsa, devamlı yapmaya çalışalım.
Yeryüzünde efdal, en faziletli olan mescidlerin üçüncüsü
Mescid-i Aksa'dır. Bu kutsal olan mescid bugün esir
durumundadır. Ne yazık ki, siyonistlerin işgali altında
esirdir. Lisan-ı haliyle tüm müslümanlara sesleniyor ve
diyor ki:
''Beni bu durumdan kurtaracak, Ömer'ler, Ammar'lar,
Osman'lar, Ali'ler, Selahaddin-i Eyyubî'ler nerelerde? Bu
esirlik ne zamana kadar devam edecek? Kıyamet
sabahına kadar mı?''
Hayır, hayır, hayır! Bu esaret ebediyen devam etmeyecek
ve beklenilen o saat gelecektir. Şeyh'ül-Ekber, büyük şeyh
ve Allah dostu olan Muhyiddin-i Arabî'nin kalp gözüyle
söylediği o şey tahakkuk edecek ve inşaallah o Mehdi'nin
arkasında Cuma namazını Kudüs'te tüm müslümanlar ile
birlikte eda edeceklerdir. Dua edelim de o günleri
Rabb'imiz bizlere göstersin! Yalnız her müslüman kendi
üzerine düşen görevini karınca kadarınca yerine
getirecektir. Sırt üstü, yan gelip yatmayacak, yani ''Mehdi
gelecek bu iş düzelecek!'' demeyecektir. Her müslüman
Mehdi gibi çalışacaktır!
Onun için sa'y edip, sabırla, şükürle, zikir ve dua ile,
tefekkürle, tevessül ve tevekkülle amellerimizi yerine
getirip, galibiyetin yalnız Allah'ın elinde olduğunu da
unutmayalım. Zamanlarımızı boşa geçirmeyelim. Hiç
ölmeyecek gibi dünyaya, yarın ölecek gibi de ahirete
çalışalım!
Şimdiden bu mübarek gecemiz, hepimize mübarek ve
kutlu olsun! İslam âleminin dirlik, birlik ve beraber
olmalarına, gayr-i müslim'lerin de hidayetlerine vesile
olsun! Ayriyeten yeryüzünde adaletin hâkim kılınmasını
Rabb'mizden dua ve niyaz ediyoruz!
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Islam/Ibadet
ISLAM- (5)
8-Yüce Allah -C.C.- dünya hayatını
ahireti de içerecek geniş ve
presfektif ile düzenlesinler diye
insanları bu nitelikleri taşıyan
islamiyeti benimseyip uygulamakla
yükümlü tuttu. Fakat insan nefsi,
tabiatının gereği olarak, şahsi
arzlarını, içgüdülerini, ihtiraslarını
ve başıboşluğunu sınırlayacak
yükümlülüklerden, her ne kadar bu
sınırlamalar, yararına bile olsa,
hoşlanmaz. Bu yüzden, yüce Allah
kendisine inanmış, bağlılıkları kesin
hak taraftarlarına diğer insanlara
Allah'ın egemenliğini benimsetmeyi
farz kıldı. Bu görev iyiligi emredip
kötülükten sakındırmak ve cihad
aracılığı ile yerine getirilecektir.
Iyiliği emredip kötülükten sakındırmak müslüman toplumda islamın
uygulanmasını hedef edinirken Cihad görevi de Allah'ın şeriatının
Islam yurdunun sınırları dışında
kalan dünyada egemen olmasını
sağlamayı amaçlamaktadır.Çünkü
yüce Allah -c.c.- şöyle buyuruyor.
Fitne ortadan kalkıp Allah'ın dini
tam anlamı ile egemen oluncaya
kadar onlarla savaşın.(Bakara,193)
Ey mü'minler en yakınınızdaki
kâfirler ile savaşınız, bunlar sizde
sertlik bulsunlar ve biliniz ki, Allah
kendisinden korkanlar ile
beraberdir.(Tevbe, 123)
Bu üç görev, yani cihad, iyiliği
emretmek ve kötülükten sakmdırmak
Islamın uygulanmasını sağlayacak
beşeri müeyyidelerdir. Bunlar
dışında Islamdan sapan kimselerin
çarpılcağı fıtri cezalar ile açık
dünya ve ahiret
cezalandırmalarında beliren ilahi
müeyyideler de vardır. Bu üç beşeri
müeyyide, taşıdıkları büyük
önemden ötürü Peygamberimizin
Sayfa 11
Said Havva
Islamla ilgili bazı tariflerinde yer
almışlardır. Mesela Bezzaz'ın
bildirdiğine göre Peygamber
Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
Islam sekiz paydır: Islama inanmak
bir paydır, namaz bir paydır, zekat
bir paydır, oruç bir paydır,
Beytullahı ziyaret etmek bir paydır,
iyiliği emretmek bir paydır,
kötülüklerden sakanmak bir paydır,
cihad bir paydır. Bu paylardan hiç
birine sahip olmayan aldanmıştır.
(Bezzaz)
Hakim'in bildirdiğine göre de
Peygamber Efendimiz(SAV) şöyle
buyuruyor: Islam, kendisine hiç bir
ortak koşmaksızın Allaha kulluk
etmen, namaz kılman, zekat vermen,
Ramazan'da oruç tulman, hacca
gitmen, iyiliği emredip kötülükten
sakındırman ve aile halkına selam
vermendir. Kim bunlardan birini
eksik bırakırsa Islamın bir payını
terketmiş olur. Bu payların tümünü
terkeden kimse ise Islama arka dönmüş demektir. (Hakim)
Maruf, yani iyilik, şeriat tarafından
yapılması istenen veya mubah sayılan şeylerdir. Bunların tümünü
içeren geniş kapsamlı bir terimdir.
Söz konusu şeyler ister farz, ister
vacip, ister sünnet, isterse mubah
olsun. Buna karşılık mün ker, yani
kötülük de şeriat tarafından yapılması caiz görülmeyen veya insanlardan kaçınılması, uzak durulması istenen şeylerin tümünü içeren
genel bir terimdir. Bu tür haram ve
mekruhlar bu terimin kapsamına
girer.
Bu arada maruf terimi; Islamın
rukünleri ile islam binasını içerdiği
gibi, münker terimi de hem rukünler
ve hem de yapı olarak Islamdan her
türlü sapmayı içerir.
Müslümanların temel görevi islamiyeti yürürlükte tutmaktır. Bu yüzden
her hangi bir yer ve zamanda islam
egemenliğinin varolup olmadığının
belirtisi yüce Allah -C.C.- tarafından şöyle ifade ediliyor: Kim
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
Allah'a yardım ederse bilsin ki
Allah da mutlaka kendisine yardım
edecektir. Hiç şüphesiz Allah güçlü
ve üstün iradelidir. Onlar ki, eğer
biz kendilerini yeryüzünde egemen
kılarsak namazı kılarlar, zekâtı
verirler, iyiliği emrederek
kötülükten sakındırırlar. Her şeyin
akıbeti Allah'a aittir. (Hacc,40-41)
Namaz kılmak, müslümanların
devletin Allah'a ibadet etme ilkesi
üzerinde kurulu bir devlet olduğunu
sembolize eder. Zekat vermek, bu
devletin ilahi adalet esasına
dayandığını gösterir. Iyiliği
emretmek, her çeşit iyiliğin Islam
devletinde varolduğunu sembolize
eder. Kötülükten sakındırmak bu
devletin her türlü kötülüğe karşı
savaş halinde olduğunu gösterir.
Bunların hepsi de islam binasının
hem temel ve hem de yapı olarak
ayakta olduğunu sembolize eder.
Daha önce söylediklerimizin ışığı
altında düşünürsek az önce
okuduğumuz son iki hadisin de tıpkı
daha önceki benzerleri gibi islam
bütününün önemini vurgulamak
istedikleri parçalarla tarif
ettiklerini görürüz. Bu tarifler de
Islamın bütününü anlatmıyor.
Çünkü daha önce gördüğümüz gibi
Islam bu tariflerin içeriğinden daha
geniş kapsamlıdır.
Bu tariflerden birinde islamın
rukünleri dile getiriliyor, ayrıca
bunlara bu dinin ayakta durmasını
sağlayacak beşeri müeyyideler
ekleniyor. Maksad müslüman
açısından bu rukünler ile
müeyyidelerin önemini belirtmektir.
Ikinci tarifte ise islamın evi içinde
gözeteceği bir edeb kuralı
hatırlatılıyor. Amaç yine söz konusu
ilkelerin önemini belirtmek, Islamın
bütünü içindeki yerlerinin ağılığını
vurgulamaktadır. Yoksa, dediğimiz
gibi, bunlar lslamın tümü
değildirler.
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Hanımlar Köşesi
Kadı Şüreyh(r.a.)
Kadı Şüreyh, tabiinden Şâbi
hazretlerine:Ey Şâbi, eğer evlenirsen
Benî Temim kabilesinden bir kızla
evlen. Çünkü onlar, kızlarını iyi
yetiştiriyorlar, diye tavsiyede
bulundu:
Şâbi:Nereden biliyorsun? diye
sormuş.
Kadı Şüreyh anlatmış:Genç ve
bekârlığımda Beni Temim kabilesinin
tarafına gitmiştim.Ihtiyar bir kadınla
bir kızın oturduğunu gördüm.
Kız, gâyet sevimli, boylu boslu
görünüyordu. Kızı yakından görmek
için su içmek bahanesiyle yanlarına
varip kendilerinden su istedim. Kadın
kıza bir su getirtti. Suyu içtikten
sonra kadına,- Bu kız kimin diye
sordum, adı nedir? dedim.
Kadın:- Hüdeyr'in kızıdır . Adı
Zeyneb'dir , dedi.
Evli midir? Bekarmıdır? dedim.
Bekardır , dedi.
Allahın emriyle bana verirmisiniz?
dedim.
Dengi isen, sorup soruşturur veririz,
dedi.
Oradan evime geldim. Kızı
beğenmiştim, onunla evlenmeyi
kafama koydum. Akrabalarımdan
birkaç kimse alıp kızın amcasına
giderek, maksadımızı söyledik.
Arada bir tanışma sohbetinden
sonra kızı istedik. Münâsiptir dediler
ve söz kesildi. Nikâh olduktan sonra,
Beni Temim kabilesinin
kadınlarının nasıl olduğunu
bilmiyorum, ayrı kabilenin
insanlarıyız diyerek kalben pişman
olmuştum. Buna rağmen, kimseye
belli etmedim. Hayırlısı diyerek işin
neticesini bekledim. Neticede
evlendik ve gelini getirdik.
Güveyi gecesi kız bana:«Efendim,
bu akşam damat iki rekat namaz
kılar. Allah rızası için kılınan bu
namazdan sonra gelinin hayırlı ve
uğurlu olmasını dilemesi, Cenabı
Haktan hayır ve bereketler niyaz
etmesi Sünnettir.» dedi.
Ben de: «Evet, öyledir.» diyerek iki
rekat namaz kıldım. Selamdan sonra
Sayfa 12
Betül Hanım
baktım ki o da namazını kılıyor.
Böylece namazlarımızı kılıp,
dualarımızı ettikten sonra, kız bana
şöyle dedi:
Efendim, ikimiz de ayrı
kabilelerdeniz. Ne var ki kader bizi
birleştirdi. Birbirimizin huy ve
ahlâkını, örf ve âdetlerinizi
bilmediğimiz halde madem ki ilahi
takdir bizi birleştirdi, öyle ise bana
sevdiğiniz ve memnun olduğunuz
şeyleri bildirin ki, isteğinize göre
hareket edeyim. Sevmediğiniz,
hoşlanmadığınız hal ve hareketleri de
söyleyin ki, onlardan sakınayım.
Böylece siz bana yumuşak huylu
davranın, ben de size zevcelik
görevlerimi yerine getirmek için
gayret edeyim. Eğer size karşı
vazifelerimi yerine getirmeyip
itaatsizlikte bulunursam, beni
babamın evine gönderebilirsiniz.
Bunun için hiç üzülmeyiniz. Benim
sizden rica edeceğim hususlar
bunlardır. Allah, bizi birbirimize
hayırlı etsin, dinimizi gereği gibi
yapmayı nasip etsin .
Kadı Şüreyh:«Hanım, bana öyle
şeyler söyledin ki, eğer dediklerini
yaparsan gerçekten beni mutlu ve
bahtiyar edersin. Eğer bu
söylediklerini yerine getirmezsen,
senin aleyhinde olur. Ben, şunları
isterim, şu hareketleri de sevmem,
istediklerimi yerine getir,
istemediklerimi de gizleme» der .
Gelin : Akrabamın gelip gitmelerini
istermisin, dedi.
Kadı Şüreyh: Usandırmamak
şartıyla gelebilir, pek sık istemem
der .
Kadın : Komşulardan kimler gelip
gidebilir? istemediklerinize yüz
vermem.
Kadı Şüreyh: Şu şu komşular
gelebilir . Namuslu ve dindar
insanlardır. Filan ve falan kimseleri
istemem, iyi ve Islâmi hayatları
yoktur . Bu gibilerin evimize
gelmesinde hayır yoktur .
Bu ölçülerle kurulan yuva kısa
zamanda Cennet yuvası
oluvermiştir . Bir sene felan
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
geçtikten sonra bir gün adam evine
geldiğinde evde ihtiyar bir hanım
misafir gelmiş ve ev sahibesine kızım
şöyle yap, böyle yapma, diye öğütler
vermekte olduğunu görmüş.
Kadı Şüreyh hanımına: Bu kimdir ?
diye sormuş.
Hanımı: Kayınvalideniz, demiş. Adam
hemen elini öpüp saygı ve hürmet
göstermiş. Kadın, hemen damadına
sormuş:Hanşmşndan memnun
musun? demiş.
Kadı Şüreyh:Çok memnunum demiş.
Allah sizden razı olsun. Çok iyi bir
evlat yetistirmişsiniz,demiş.
Bunun üzerine Kayın validesi:Oğlum,
kadının huysuzundan Allah korusun.
Huysuz ve terbiye kıtlığı iki halde
kendini gösterir . Birincisi, erkek
çocuk doğurdugu vakit; Ikincisi de
kocasından yüz bulunca.
En uygunsuzu kocasından yüz
bulunca huysuzlaşan dilberlerdir.
Böylesinden Allah esirgesin, demiş.
Hanımının akrabalarının sizi
görmeye gelmelerini istermisiniz?
Ne vakit, kaç günde gelsinler? diye
sormuş. Damat: Aman efendim,
istedikleri zaman gelsinler, evim
onlarındır, der.
Kayınvalide her sene bir defa gelip
bu yolda nasihatlar edip gidermiş.
Kadı Şüreyh, o hanımla tam yirmi
sene geçirmişler. Bu kadar senede
hanımının bir ayıbını,kötülüğünü
görmemiş.
Bunun tersine bir komşuları varmış.
Onun da hanımı huysuz
terbiyesizmiş, evlerinde her gün
kavga ve gürültü, dayak patırtısı
eksik olmazmış. Onların halini
gören Kadı Şüreyh, Hanımı Zeyneb
için söyle bir medhiye yazmış:
Zevceler içinde Zeynebim bir tek,
Kırılsın ellerim, vurursam kötek,
Adaletsizliktir suçsuzu dövmek,
Zeynebime haktır medhedip övmek.
Kadınlar içinde o bir güneştir,
Diğer kadınlarsa yıldıza eştir,
Güneşin yanında yıldızlar kaybolur,
Erkek saâdeti yuvada bulur...
Zeyneb itaatli, Zeyneb sadıktır,
Ona dayak değil,Medhiye layıktır.
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Siyer/Davet
Ramazan El Butiy
üçün üçüncüsü olduğunu bildirmek -hâşâ- için
gönderildiğini, ondan sonra gelen bir başka peygamberin
de; Allah'ın bir olduğunu, eşinin ve ortağının bulunmadığım
açıklamak için görevlendirildiğini; her iki peygamberin de
Hz. Muhammed as, Peygamberlerin sonuncusudur ve ondan Allah'tan aldıklarını açıklamada doğru sözlü olduklarını
sonra artık peygamber yoktur. Müslümanların üzerinde
savunmak aklın kabul etmeyeceği bir husustur.
ittifak ettikleri ve zarûrat-ı diniyye'den bildikleri şeylerden Akide konusundaki durum budur.
biri de budur. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
«Benimle, benden önceki peygamberlerin misâli, şu
Teşriî konusuna gelince; teşriî kelimesi, fert ve toplum
kişinin misâli gibidir: Bu adam bir bina kurmuş ve binayı hayatını düzenleme ve hükümler koyma anlamında
güzel yapıp, süslemiş, yalnız köşelerinden bir köşede bir
kullanılmaktadır. Bir peygamberle diğer peygamberin
kerpiç yeri eksik kalmış. Bu vaziyette halk, binayı
şeriatı arasında keyfiyyet ve kemmiyyet bakımından birtakım
dolaşmaya başlarlar, binayı çok beğenir­ler ve «Keski şu
farklar bulunuyordu. Bunun sebebi de, teşri'in (şeriat
bir tek kerpiç de konulmuş bulunsaydı!» derler, işte ben o, koyma) ihbar türünden değil de, inşâ türünden oluşudur.
(yeri boş bırakılan) kerpicim. Ben peygamberlerin
Akide konusunda söylediklerimiz, teşriî konusunda
sonuncusuyum».
söylenemez. Zira, çeşitli kavim ve milletlerin varlığının,
Resûlullah'ın da'veti ve onun da'vetinin geçmiş
zamanın değişmesinin şeriatların değişmesinde ve çeşitli
peygamberlerin da'veti ile alâkasına gelince, yukarıda
olmasında önemli etkisi vardır. Ayrıca, teşrii fikrinin temeli,
zikredilen hadîsin de işaret ettiği gibi, onun da'veti, geçmiş
kulların dünya ve âhiret maslahatına
peygamberlerin da'vetlerini te'kid ve
dayandığı sebebi de, bu konuda önemli
tamamlamak esası üzerine kurulmuştur.
bir etkendir. Buna, geçmiş
4- Hz.Muhammed(s.a.v) ve Davetinin
Geçmiş Semavî Davetlerle İlgisi (1)
Bunun anlamı şudur: Her peygamberin
dâvası iki temel prensip üzerine kurulur:
Birincisi akide (inanç); ikincisi ise, şeriat
(hukuk) ve ahlâktır. Akideye gelince, onun
muhtevası, Hz. Âdem'in peygamber olarak
gönderilmesinden, ta peygamberlerin
sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.v.)'e
gelinceye kadar değişmemiştir. Bunlar ise
Allah'ın vahdaniyyetine, O'nun Zât-ı
ulûhiyyetine yakışmayan sıfatların her
türünden münezzeh olduğuna inanmak, âhiret gününe,
insanların öldükten sonra hesaba çekileceklerine; Cennet ve
Cehennem'e inanmaktır. Böylece her peygamber kendi
halkını, bu hususlara iman etmeye çağırıyordu. Onların
tümü kendinden önceki peygamberlerin da'vetini tasdik
ederek, kendinden sonra ge­lecek peygamberin
peygamberliğini de müjdeleyerek geliyordu. İşte böylece,
peygamberlerin halkı itâata çağırmak ve tebliğ etmekle
yükümlü oldukları -Tek Hakikat»! pekiştirmek için çeşitli
kavim ve milletler birbirini izledi. Dikkatle bakalım! Onların
çağırdıkları tek hakikat; peygamber seçme ve din gönderme
hakkının yalnızca Allah'a âit olduğudur. Cenâb-ı Hak
Kur'ân-ı Kerim'de, şu âyet ile bu gerçeğe işaret ediyor:
«Allah, Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak
buyurmuş­tur. Ey peygamber! Sana vahyettik, İbrahim'e,
Musa'ya- ve isa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın,
onda ayrılığa düşmeyin.» Putperestleri çağırdığın şey,
onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine
seçer. Kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir"»
Esasen, akide konusunda, peygamberlerin da'vetlerinde bir
ihtilâfın olduğu düşünülemez. Çünkü akide konuları, ihbar
türündendir. Birşeyden haber vermeye gelince; haber
konusunda doğru sözlü olduğunu kabul ettiğimiz iki haberci
arasında, verdikleri haber konusunda ihtilaflı olmaları
düşünülemez. Peygamberlerden birinin insanlara, Allah'ın
Sayfa 13
peygamberlerden herbirinin
peygamberliklerinin belirli bir millete
mahsus olduğunu ve bütün insanlar için
umumî olmadığını da ilâve edebiliriz.
Buna göre, şer'î hükümler de, o ümmetin
kendi hususiyetleriyle birlikte belli bir
çerçeve içinde sınırlandırılmıştır.
Meselâ, Mûsâ (a.s.) Israiloğullarına
gönderilmişti. O zamanki şartlar, Mûsâ
(a.s.)'nın şeriatının -İsrailoğullarının
durumuna göre - ruhsatlar üzerine değil
de, katı bir şekilde azimetler üzerine kurulmasını
gerektiriyordu. Fakat, bir müddet geçtikten sonra Efen­
dimiz Isâ Aleyhisselâm onlara peygamber olarak gönderildi.
Hz. İsâ (a.s.) onlara daha önce Mûsâ (a.s.)'nın getirdiği
şeriattan daha kolay bir şeriatı tebliğ etti. Bu hususta, Hz.
İsa'nın İsrailoğullarına yaptığı konuşmada; Cenâb-ı
Hakk'ın onun dilinden buyurduğu şu âyete bakınız:
«...Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik etmekle beraber, size
yasak edilenlerin bir kısmını helâl kılmak üzere,
Rabbinizden bir âyet getirdim....
Hz. İsa İsrailoğullarına, kendisinin akide işleriyle alâkalı
konularda Tevrat'ta bulunan şeyleri tadik ve te'kid edici,
da'veti de yenileyici olduğunu açıklamıştı. Haram ve helâl
hükümleriyle, teşrii duruma gelince, hakikaten o, bir kısım
değişikliklerle, bazı kolaylıklar sağlamak ve katlandıkları
katı hükümlerin bir kısmını yürürlükten kaldırmakla
görevlendirilmişti.
Buna göre her peygamberin peygamberliği akide ile teşriî
durumu kapsar.
Bir peygamberin akide konusundaki çalışması, herhangi bir
değişiklik yapmaksızın, önceki peygamberlerin getirdiği
akidenin Özünü te'kid etmekten başka birşey değildir.
Teşri'e gelince; her peygamberin şeriatı, desteklediği veya
sustuğu konular hariç; önceki şeriatı yürürlükten kaldırır.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Faydalı Bilgiler — Şifalı Bitkiler
AKASYA
Diğer İsimleri : Salkımağacı, Robinia
pseudoacacia
Botanik Bilgi : Baklagillerden; bir
çeşit süs ve gölge ağacıdır. Salkım
çiçekli ve küçük yapraklıdır. Çiçekleri
güzel kokar. Çiçekleri kullanılır.
Bilinen Bileşimi : Asparagin, robinin,
tanen, indican, agaciin, metil eteri,
indul, benzaldehid, antranil asidi.
Ağustos ayı içinde amigdalin,
globulin, fitosterin, stigmasterin.
ulaşılacaktır.
Dünya Üzerindeki Nüfus
Dağılımını Gösteren Grafik Harita 8,5 milyara 2020 yılında
ulaşılacaktır.
En güncel tahminlere göre dünya
9,6 milyara 2030 yılında
nüfusu 6,6 milyara 2007 Haziran'ında
ulaşılacaktır.
ulaşmıştır ve 2008 itibariyle 6 640
10,3 milyara 2040 yılında
000 000'u aşmıştır.
ulaşılacaktır.
12 milyara 2050 yılında ulaşılacaktır.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun
belirlediği tarihe göre 12 Ekim
Nüfus sıralamasında ilk 17 ülke
1999'da dünya nüfusu 6 milyara
(2005)
ulaşmıştır. 7 milyara ise Kasım
2012'de ulaşacağı sanılmaktadır.
Çin : 1.32 milyar (Dünya'nın
Şimdiye kadar yaklaşık
110.000.000.000 (110 Milyar) insan
doğmuştur. 20. yüzyılın son 70
senesinde dünya nüfusu tarihte en
fazla yükselişini göstermiştir
1 milyara 1802 yılında ulaşılmıştır.
2 milyara 1927 yılında ulaşılmıştır.
3 milyara 1961 yılında ulaşılmıştır.
4 milyara 1971 yılında ulaşılmıştır.
5 milyara 1987 yılında ulaşılmıştır.
6 milyara 1999 yılında ulaşılmıştır.
Yukarıdaki rakamlara göre, son 81
yılda dünya nüfusu üçe katlanmıştır.
Birleşmiş Milletler tarafından 2002
yılında yayınlanan tahminlere göre:
7,2 milyara 2010 yılında
Sayfa 14
20%'si )
Hindistan : 1.12 milyar (17%)
Amerika Birleşik Devletleri : 304
milyon (4.6%)
Endonezya : 225 milyon ( 3.5%)
Brezilya : 186 milyon (2.8%)
Pakistan : 165 milyon (2.5%)
Bangladeş : 147 milyon (2.3%)
Rusya : 143 milyon (2.2%)
Nijerya : 135 milyon (2.1%)
Japonya : 128 milyon ( 2.0%)
Meksika : 108 milyon ( 1.7%)
Filipinler : 86 milyon(1.3%)
Vietnam : 84 milyon (1.3%)
Almanya : 82 milyon (1.3%)
Etiyopya : 76 milyon (1.2%)
Mısır : 75 milyon (1.2%)
Türkiye : 70 milyon (1.2%)
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
Özellikleri : Kabız yapıcı, mikrop
öldürücü, trankilizan / yatıştırıcı,
kolagog / safra artırıcı, mide
ekşimesini azaltıcı ( çiçekler ), kan
dindirici.
Faydaları
Diş eti yaralarına iyi gelir.
Astım şikayetlerini geçirir.
Göze keskinlik verir.
Kanamalarda, yüksek ateşte
yaprakları ve taze sürgün dalları
kaynatılarak banyosu yapılır.
Kullanım şekli ve dozu : 4 bardak
suya 20 -30 gr. yaprak konularak
kaynatılır. Soğuduktan sonra süzür.
Günde 2 çay bardağı içilir.
Yan tesirleri : Yüksek dozda yapraklar
zehirleyicidir.
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
Yeni bir Din Türetilmek İsteniyor!
09 MAYIS 2012
ÇAR 05:45
Vaktiyle Hindistan'da Ekber Şah ismindeki sultan
İslam'ı, Mecusiliği ve Hıristiyanlığı karıştırarak yeni
bir din çıkartmıştı. Bu dine "Din-i İlahî" adını
vermiş, "İbadet-hâne" denilen tapınaklar kurmuş,
İslam selamını kaldırmış, onun yerine "Allahu
Ekber" denilmesini emr etmiş, bunlara benzer temel
değişiklikler ve yenilikler yapmıştı. .
Bugün Türkiye'de buna benzer bir hareket
başlatılmıştır.
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam bir kazanda
kaynatılarak yeni bir din türetilmek isteniyor.
9. Yahudi, Katolik, Süryanî, Gregoryen, çeşit çeşit
Protestan temsilcilerle; patrikler, papazlar,
monsenyörler, pastörler ile birlikte mübarek
Ramazan aylarında beş yıldızlı içkili otellerde iftar
ziyafetlerinde buluşmak.
10. İslam'ın tek hak din olduğu inancını kaldırıp,
onun yerine üç İbrahimî hak din vardır inancını
ikame etmek.
11. Yahudilerin ve Hıristiyanların, Hz. Muhammed
aleyhissalatü vesselamın son Peygamber olduğunu
inkar etmelerine önem vermemek.
12. Tevhid ile Teslis inancını, âmentü bakımından
bir görmek.
13. Yahudi ve Hıristiyanların ellerindeki kutsal
Bu dinin bazı özellikleri ve temel inançları şunlardır: metinleri muteber kabul etmek.
1. Kelime-i Tevhid'in ilk kısmını söylemek,
gerektiğinde ikinci kısmını (Yahudileri ve
Hıristiyanları üzmemek için) söylememek.
14. Onların şeriatlarının nesh edilmiş olduğunu
kabul etmeyip, yürürlükte ve muteber olduğuna
inanmak.
2. Kur'andaki "Allah katında (hak ve geçerli) din
15. Yahudi ve Hıristiyanları dost ve veli kabul
İslam'dır" temel inancını kaldırıp, onun yerine "Üç
etmek. Bu ise, açık ve muhkem Kur'an ayetlerine
hak ibrahimî din vardır. Bunların üçünün mensupları aykırıdır.
da ehl-i necat ve ehl-i Cennet'tir" inancını getirmek.
3. Kur'anın Yahudileri İslam'a çağırmadığını kabul
etmek.
4. Yine Kur'anın Hıristiyanları İslam'a
çağırmadığına inanmak.
Bilindiği gibi 1925'ten bu yana İslam'ın tasavvuf
tarikatları yasak ve kapalıdır. Yukarıda bahs ettiğim
yeni dininin müzikli âyinleri ise serbestçe
yapılabilmektedir.
Ankara Diyanet'inin bu yeni dine cephe alması ve
Müslümanları bu konuda uyarması gerekirken
5. İslam kadınlarının Yahudi ve Hıristiyan erkeklerle maalesef bu yapılmamaktadır. Mardin'in tarihî
evlenmesini meşru görmek.
Kasımiye medresesinde yapılan papazlarla karışık
ayin ve törenlere Diyanet, büyük bir il müftüsünü
6. Muharref Tevrat ve İncil'i dinî referans olarak
göndererek katılmıştır.
kabul etmek.
7. İslam'ın camilerini, kilise ve sinagoglara
benzetmek için sıralar, tabureler, sandalyalarla
doldurmak.
8. Yahudi ve Hıristiyan din adamlarıyla toplantılar
tertip etmek, ezanlar okunurken çanlar çalarken,
müşterek âyinler yapmak.
Sayfa 15
Nâçizane talebim:
Bir Ehl-i Sünnet ve cemaat Müslümanı olarak,
ülkemizdeki bütün sünnî cemaat, tarikat, grup, hizip,
fırka ve toplulukların bir araya gelerek bir ulema
meclisi kurmalarını, türetilmek istenen yeni dinin
incelenmesini ve bu konuda halkın uyarılmasını
candan temenni etmekteyim.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-6
RECEB 1433/ HAZIRAN2012
Download