Sayi 1/Yil 1

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
YIL 2/ SAYI 17
RECEB 1434/ MAYIS 2013
‫و‬
‫كم‬
‫ب ِ ْس ِم‬
Hediyemiz olsun!
‫قال ُس لو َُل ىلص لي س‬
‫اللهم رك ل ليك و ن غنا كم غرل يك‬
"Allah'ım! Receb ve Şa´ban aylarını bizim için Mübarek
kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır."
Aylık;
Islami, Siyasi ve
Ilmi
Dergimiz...
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
k
‫ ن مْك لُ م ل ىل ّص‬.
ِ
ِ
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
AÇILIM VE AKİL İNSANLAR….
Iktibas
3
Inşirah Suresi (1-8)
Ebu Abdurrahman
4
Inşirah Suresi (Tamamlayıcı Bilgiler)
Ebu Abdurrahman
5
Üç ayların feyiz ve bereketi
M. Metin Müftüoğlu
6
Suffa Mektebi
Temel Meseleler(3)
Ibni Abdulhalim
7
Fetva Köşesi
Sualler-Cevaplar(4)
Ebu Ensar
8
Allahın Hakimiyyeti (3)
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Kelime-i Şahadet (6)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Peygamberimizin Hayatı; Davetin
Merhaleleri
B. Çobanoğlu
11
Hanımlar Köşesi
Örtülü olmayan Bacılarımıza (11)!
Fatıma B. Hanım
12
Kur´anda Gençler ve Gençlik değerleri(4);
Iffet ve Sabır Timsâli: Hz. Yusuf (as)
Misafir Kalemler
13
Müslüman Çocuğun edebi
Anonim
14
Erdoğan: Nusret Cephesi'ni desteklemiyoruz...
Türkiye Doğu Türkistan'daki katliamlara neden
sessiz?
Nasrallah: "Hamaney'in saldırı emrini bekliyoruz"
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Tefsir Dersleri
Tefsir Dersleri (devam)
Gençlerle Başbaşa
Beyyineler
Sohbetler/Düşünceler
Yarının Büyükleri
Basından Seçmeler
Hamas liderinden İsraille görüşmeye yeşil ışık….
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
info@muhacirun.net
Sayfa 2
MUHACIRUN DERGISI–
Doğrular Islamın doğrulardır,
hatalar/yanlışlar bizim
yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan
(Islama göre varsa) Hatalarımızın
düzeltilmesini istirham ediyoruz.
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Gündem/Yorum
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Editör
acaklar?
Gösteri sanatlarıyla ilgilenen ‘Akiller’, Tayyip Bey’in
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç akil insanların ne- çok doğru işler yaptığına halkı inandırmak için; duygu
sömürüsü yapacaklar, konuşacaklar, yeminler edeler yapacağını bir konuşmasında açıklamış; Çok
cekler ve zaman zaman da gözyaşı dökecekler…
değerli insanlar. Ortak paydası demokrasi olan, özSivil toplum ya da meslek örgütlerinin liderleri, kendi
gürlük olan, Türkiye'de terör sorununun çözülmesiyle örgütlerini harekete geçirerek, AKP’ye ve BDP ile
ülkeye huzurun ve barışın daha çok geleceğini düşünen Öcalan’a gösterilebilecek tepkileri en aza indirmeye
63 kişi. var…
çalışacaklar…
Gazeteciler ve yazar çizer ‘akiller’ kimi inanarak, kimi korkarak, kimi
Başbakan, ‘akil’ saydığı kişilerden
sağlayacağı kazancı düşünerek!- kakurullar oluşturdu. Görevlendirdiği
lemlerine sarılacak ve hem Başbakişileri seçerken herhalde BDP’ninkan’ın ve hem de patronlarının gözledolayısıyla Öcalan’ın- arzuladığı
rine girecek yazılar yapacaklar…
isimlerin de alınmasına özen göster‘Akiller’ arasında, bu saydıklarımız
miştir…
dışında, daha pek çok insan var elbetBu ‘akil’lerin yapacağı görev daha
te. Ama bunların hiçbiri, Başbakan’ın
önce Başbakan tarafından anlatıldığı
‘Pazarlama’ çabalarına ters düşecek
için, bilmeyen olmasa gerek…
düşünceye sahip değil…
Başbakan, Öcalan ile yapılmış olan
ittifaka ve bu ittifak doğrultusunda
Liste açıklandıktan sonra kim bilir
PKK’ya verileceklere Türk halkının
kimler gözyaşlarını içlerine akıtmıştepkisini gördüğünden, aracılar kullardır?
lanarak bu tepkileri yumuşatmayı
“Ne yani, ben seçilenlerden daha az
amaçlıyor...
Yani Başbakan, Öcalan ve PKK’ya gösterdiği hoşgörü mı ‘akil’im!” diye hayıflananlardan söz ediyorum.
nedeniyle azalan AKP oylarını, halka ‘ikna heyetleri’ Üzülmesinler. Başbakan Erdoğan onları da düşünüyor.
Çünkü ‘akil’ seçtikleri ile yaptığı ilk toplantıda;
göndererek artırmak istiyor.
Başbakan, her ne kadar “76 milyonun özeti sayılabile- “Bu salonda bulunmamak, sürecin dışında kalmak
anlamına gelmez. Buradaki heyet, Türkiye’nin tüm
cek bir listeyi oluşturduk,” diyorsa da, aralarında
AKP ve Öcalan’a karşı pek kimsenin bulunmaması, bu akil insanlarından oluşan bir heyet değildir,” demişiddianın doğruluğu konusunda soru işaretleri getiriy- tir.
Şimdilik ‘Akil’ olma şansını elde edemeyen yandaşlar,
or.
beklesinler. Nasılsa Başbakan bundan sonra da çeşitli
Ama bunun hiç önemi yok. Çünkü esas olan heyette
vesilelerle ‘akil’ adamlara ihtiyaç duyacaktır.
kimlerin olduğu değil, bu kişilerin neyi ne için yapaYani hepsi kendini ‘yedek akil’ sayarak, AKP’ye destek
cağı…
vermeyi sürdürsünler…
Bazı yorumcular, eleştirilerini heyetlere girenlerin
isimleri üzerinden yapmaktadırlar. Oysa bunları eleşAdı ister Akil İnsanlar Heyeti, ister İkna Mangaları,
tirmek gereksiz…
Çünkü bu kişilerin arasında AKP ve Erdoğan’ı kahra- isterse Pazarlama Heyetleri olsun…
Bu ‘Akıllı’ adamların hepsi, Zaman Gazetesi’nin demanca savunacaklar da olacaktır…
Olayı Öcalan açısından yorumlayıp, “Ben bu işi sade- diği gibi, “Sadece akil değil, cesur ve korkusuz insanlar” olarak tarihe geçecektir!
ce Öcalan’ın özgürlüğü için kabul ettim,” diyenler
Zaman haklı. Ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atacak
de…
Hatta, ana amacını saklayarak, işe insan hakları boyu- gelişmelere aracılık etmek kolay bir iş değildir. Gözü
kara bir cesareti gerektirir.
tuyla baktığı için bu daveti kabul ettiğini söyleyenler
Ama gözden uzak tutulan bir gerçek var:
de…
Bu halk, niyeti belli heyetlerin ikna çalışmalarını
Heyettekilerin bireysel amacı ne kadar farklı olursa
olsun, yapacakları hizmet, Başbakan’dan aldıkları tali- ‘yutmayacak’ kadar bilinçlidir. Hayır hayır şu anda
bir … misali; yemeğini verenin arkasından gidiyorlar.
mat ile sınırlıdır.
Görevleri, halkın tepkisini azaltmak ve olacaklara
Fakat bu halkın aslına yani Islama ve onun şahsiyetine
halkı hazırlamaktır!
Peki bu ‘Akiller’ ne yapacaklar da halkımızı hazırlay- döneceğini ümit ediyoruz…
AÇILIM VE AKİL İNSANLAR….
Sayfa 3
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
TEFSIR DERSLERI
ََ ‫ض ْايَك َن ْي‬
ْ َ‫اَلَ ْم ش‬
َ ‫) َغ َغ‬1( َ‫ك ْ َ ل‬
َ ََ َ‫ر َح ْ ل‬
َََ‫) َغ َ َ ْايَك ل‬3( ‫) اَلَّ ِذى اَ ْشضَ َ رَ ْه َح َل‬2( َ‫ِغ ْز َ ل‬
َ َ َّ‫) اِم‬5( ‫) َكِمَّ َ َ ا ْل ِا ْ ِح اِ ْ حا‬4( َ‫ِذ ْك َحل‬
‫) َغاِلَى‬7( ْ َ ‫) َك ِ َذا َ َح ْت َ َك ْش‬6( ‫ا ْل ِا ْ ِح اِ ْ حا‬
)8( ْ ‫َ رِّ ََ َك ْ َت‬
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Ebu Abdurrahman
kadarıyla bu yarma kansız ve acısız oldu. Sonra ona şöyle
dedi: "Kin ve hasedi çıkar." O da, kan pıhtısı şeklinde bir
şey çıkarıp attı. Daha sonra ona: "Şefkat ve merhameti sok"
dedi. Bir de ne göreyim çıkardığı şey gümüşe benziyor.
Sonra sağ ayağımın baş parmağını sallayıp şöyle dedi:
"Salim olarak kalk." Artık onunla küçüklere karşı şefkatli,
büyüklere karşı merhametli olarak koşuyorum."..."
İbn Kesîr'in bu görüşü nakletmeden önce ‫وقيل‬
=söylenmiştir" demesini göz önüne getir. Bu ifade
nakledilen görüşü zayıf bulma anlamına gelir. Evet, göğüs
yarma Rasûlullah (s.a.v)'in hayatında birkaç defa meydana
gelmiş bir olaydır. Fakat eş-Şerh sûresi bunlardan değil,
aksine göğsün İslâm'la açılmasından söz eder. "Allah kimin
gönlünü İslama açmışsa, o Rabbi katında bir nur üzere
olmaz mı?" (eş-Zümer, 39/22)
94- eş-ŞERH SÛRESİ
Mushaftaki Sıralamaya Göre 94. Sûredir.
Mufassal Sûreler Kısmının On İkinci Grubundaki Senin Şanını Yükseltmedik mi? (Âyet 4)
Altıncı Sûredir. 8 âyettir. Mekke'de nazil olmuştur. 2- "Senin şanını da yükseltmedik mi?" âyetini tefsir ederken
eş-ŞERH SÛRESİ (Tamamlayıcı Bilgiler)
Göğsünü Açmadık mı? (Âyet 1)
1- Bazıları, âyette geçen ‫ الشرح‬açmak"tan maksadın göğüs
yarma olayı olduğu şekilde çok uzak bir ihtimali
benimsemişlerdir. Bu mâna akla uzak bir mânadır. Bununla
beraber, İbn Kesîr zikrettiği için fayda sağlar düşüncesiyle
biz de bu olayı naklediyoruz. İbn Kesîr şöyle der:
"..."Senin göğsünü açmadık mı?" âyetinden maksadın, İsrâ
gecesi Hz. Peygamber'in göğsünün yarılması olayı olduğu
söylenmiştir. Nitekim bu olay Mâlik b. Sa'sa'a'nın el-İsrâ
süresindeki rivayetinde geçmişti. Tirmizî bu olayı burada
zikreder. Bu her ne kadar Mâlik b. Sa'sa'a'nın rivayet ettiği
gibi İsrâ gecesinde gerçekleşmiş olsa da o sûredeki açma ile
buradaki açma arasında bir çelişki yoktur. Zira İsrâ gecesi
onun göğsüne yapılan operasyon da, bundan kaynaklanan
manevî açmada sonuç olarak bir göğüs açma olayıdır. Allah
doğruyu en iyi bilendir.
Abdullah b. el-İmam Ahmed'in Übey b. Kâ'b'den rivayet
ettiğine göre, Ebû Hureyre kendisinden başkasının
soramayacağı şeyleri Peygamber (s.a.v)'e sormakta
cesaretli biri idi. Bir defasında şöyle dedi; Ey Allah'ın
Rasûlu! Peygamberlikle alâkalı olarak ilk gördüğün şey
nedir? Bunun üzerine Peygamber (s. a) oturup şöyle
buyurdu: "Ey Ebû Hureyre; sen bir soru sordun. Gerçekten
ben on yaşını bir kaç ay geçmişken sahrada bulunuyordum.
Bir de ne duyayım, başımın üzerinde bir ses. Bir adam
başka bir adama: "O, o mu?" diyor. Sonra onlar beni, daha
önce asla görmediğim yüzler, yaratıklarda hiç
rastlamadığım ruhlarla ve kimsenin üzerinde görmediğim
giysilerle karşıladılar. Derken yürüyerek bana doğru
yöneldiler. Hatta her biri pazumu tuttu. Hiçbirinin
dokunuşunu hissetmedim. Sonra onlardan biri arkadaşına:
"Onu yan yatır" dedi. Çekmeksizin ve zorlamaksızın beni
yan yatırdılar. Yine o arkadaşına: "Göğsünü yar" dedi. O
da göğsüme doğru eğildi ve onu yardı. Görebildiğim
Sayfa 4
MUHACIRUN DERGISI–
İbn Kesîr şöyle der:
"Mücâhid der ki: Ben ancak seninle birlikte anılırım.
Kelimeyi şahadette: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka
hiçbir ilah yoktur. Yine şahadet ederim ki Muhammed
Allah'ın Rasûlüdür" denilir.
Kadâde de şöyle der: Allah Teâlâ dünyada ve âhirette onun
şanını yüceltmiştir. Hiçbir hatip, şahadet kelimesi söyleyen
bir müslüman, namaz kılan bir mü'min yoktur ki hutbesinde
teşehhüdünde ve namazında: "Şahadet ederim ki Allah'tan
başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed de Allah'ın
Rasûlüdür" demesin.
İbn Cerîr'in Ebû Saîd'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Cebrail bana gelip dedi ki:
"Doğrusu senin ve benim Rabbim: "Senin şanını nasıl
yücelttim?" diyor. Rasûlullah (s.a.v)'de: "En iyisini Allah
bilir" cevabını verir. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Ben
zikredildiğim zaman sen de Benimle birlikte zikredilirsin"
buyurur. İbn Ebî Hatim, bu hadisi; bu isnadla rivayet
etmiştir.
İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Rabbimden bir şey
istedim ki onu istememiş olmayı arzu ederdim. Rabbime
şöyle dedim: "Benden önce birtakım peygamberler vardı.
Onlardan emrine rüzgârı verdiklerin, ölüleri diriltenler
vardır. Allah Teâlâ buyurdu ki: "Ey Muhammedi Seni yetim
bulup barındırmadım mı?" Ben de: "Evet, Ey Rabbim"
dedim. Buyurdu ki: "Seni şaşırmış bulup da doğru yola
eriştirmedim mi?" Ben de: "Evet, Ey Rabbim" dedim.
Buyurdu ki: "Seni fakir bulup da zenginleştirmedim mi?"
Ben de: "Evet, Ey Rabbim" dedim. Buyurdu ki: "Senin
göğsünü açmadın mı? Senin şanını yüceltmedim mi?" Ben
de: "Evet, Ey Rabbim" dedim."
Ebu Nu'aym, Delâilun'un-Nübüvve adlı kitabında
Enes'ten rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: "Allah'ın bana emrettiği gökler ve yerle ilgili
işleri bitirince dedim ki: "Ey Rabbim! Benden önce gelip
geçen her peygamberi elbette şereflendirdin, İbrahim'i
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
‫ ن مْك لُ م ل ىل ّص‬.
ِ
ِ
kendine dost edindin. Musa ile konuştun. Dağları Davud'un,
rüzgâr ve şeytanları da Süleyman'ın emrin verdin. İsa'ya
ölüleri dirilttirdin. Peki bana ne verdin? Allah Teâlâ
buyurdu ki: "Ben sana bunların hepsinden daha üstününü
vermiş değil miyim? Ben ancak seninle birlikte zikredilirim.
Ümmetinin kalplerini genişlettim. Kur'ân'ı ezberleyip
açıktan okuyorlar. Bunu başka hiçbir ümmete vermedim.
Sana Arş'ımın hazinelerinden bir hazine verdim.
Günahlardan korunmaya ve Allah'a itaat etmeye güç
yetirmek ancak yüce ve ulu Allah'ın yardımıyladır."
Beğavî'nin İbn Abbas ve Mücâhid'den rivayet ettiğine göre
bundan maksat ezan yani Rasûlullah (s.a.v)'in ezanda
adının zikredilmesidir."
Elbette Güçlükle Beraber Kolaylık Vardır (Âyet 5-6)
3- "Elbette güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten
o güçlükle beraber bir kolaylık vardır" âyetlerini tefsir
ederken İbn Kesîr şöyle der:
"İbn Ebî Hâtim'in Enes b. Mâlik'ten rivayet ettiğine göre o
şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)
oturuyordu. Önünde bir delik vardı.
Buyurdu ki: "Şayet güçlük gelip şu
deliğe girecek olsa kolaylık gelip
onu çıkarırdı." Bunun üzerine Allah
Teâlâ: "Elbette güçlükle beraber bir
kolaylık vardır. Gerçekten o
güçlükle beraber bir kolaylık
vardır." âyetlerini indirdi.
Ebû Bekr el-Bezzâr bu hadisi
Müsned'inde rivayet eder. Onun
rivâyetindeki ifade şöyledir: "Şayet
güçlük gelip şu deliğe girecek
olsaydı kolaylık gelip onu çıkarırdı."
Daha sonra o şöyle dedi: "Elbette
güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Gerçekten o güçlükle beraber bir
kolaylık vardır." El-Bezzâr devamla:
"Bu hadisi Enes'ten sadece Aiz b.
Şüreyh'in rivayet ettiğini biliyoruz"
der.
Ben (İbn Kesîr) derim ki: Ebû Hatim
er-Râzi onun hakkında: Hadisinde
zayıflık vardır, demiştir. Fakat bu
hadisi Şu'be, Mu'âviye b. Kurre vasıtası ile bir adamdan o
da Abdullah b. Me'sûd'dan mevkuf olarak nakleder.
İbn Ebî Hâtim'in Hasen'den rivayet ettiğine göre o şöyle
der: Derlerdi ki: "Tek bir zorluk iki kolaylığa üstün
gelemez."
İbn Cerîr'in Hasen'den rivayet ettiğine göre ise o şöyle
demiştir: Bir gün Peygamber (s.a.v) sevinç içinde gülerek ye
şöyle diyerek dışarı çıktı: "Kesinlikle bir zorluk, iki
kolaylığa üstün gelemeyecek, bir zorluk iki kolaylığı alt
edemeyecektir. Çünkü elbette güçlükle beraber bir kolaylık
vardır. Gerçekten o güçlükle beraber bir kolaylık vardır."
Bu hadisi İbn Cerîr Hasen'den mürsel olarak da rivayet
etmiştir.
Saîd, Katâde'den naklederek şöyle der: Bize Rasûlullah
(s.a.v) ashabım bu âyetle müjdeleyip şöyle buyurduğu
söylendi: "Bir zorluk elbette iki kolaylığa üstün
gelemeyecektir." Bunun mânası şöyledir: "Âyette geçen ‫عسر‬
= zorluk" kelimesi iki yerde de marifedir. O halde bu
zorluğun her ikisi tek bir zorluktur. ‫ يسر‬kolaylık" kelimesi
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI–
ise nekredir. Öyleyse bu iki zorluk başka başka zorluklardır.
İşte bu sebeple Peygamber (s.a.v): "Elbette güçlükle
beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten o güçlükle beraber
bir kolaylık vardır." âyetlerini kasdederek: "Kesinlikle bir
güçlük iki kolaylığa üstün gelemeyecektir" buyurmuştur.
Burada geçen ikinci " ‫=عسر‬zorluk" kelimesi birincisinin
aynı, fakat " ‫=يسر‬kolaylık" kelimesi ayrı ayrı
kolaylıklardır.
Hasen b. Süfyân'ın Ebû Hureyre'den rivayet ettiğine göre
Rasûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Gökten yardım külfete,
sabır da musibete göre inmiştir"..."
İbadete Koyul ve Rabbine Sarıl (Âyet 7-8)
4- "Öyleyse boş kaldın mı yine yorul. Ve ancak Rabbine
sarıl" âyeti ile ilgili olarak Nesefî şöyle der:
"Yani halkı davet işini bitirip boş kaldığın zaman bütün
gücünle Rabbine ibadet etmeye çalış. İbn Abbas
(r.anhüma)'dan nakledildiğine göre mâna şöyledir:
Namazını bitirince duada gayret et. Bunun selamdan önce
mi yoksa sonra mı olduğunda ihtilâf
edilmiştir.
Bu âyetlerin kendilerinden önceki
kısımla ilişkisi ise şöyledir: Allah
Teâlâ Peygamberine daha önce
lütfettiği nimetlerini ve gelecekle
ilgili va'dlerini sayınca, bunlar onu
şükretmeye, ibadette gayrete bunlara
devam etmeye, hiçbir vaktini
ibadetsiz geçirmemeye, birini
bitirince peşinden öbürünü yapmaya
sevketmiştir."
İbn Kesir de şöyle der: "Dünya
işlerini ve meşguliyetlerini bitirip
onunla ilişkilerini kestiğin zaman
için rahat ve zinde olarak kalk
ibadete koyul. Niyyet ve isteklerde
yalnız Rabbine yönel. Rasûlullah
(s.a.v)'ın sahih oluşunda ittifak
edilen hadisindeki şu sözleri de bu
kabildendir: "Yemek hazır
olduğunda, küçük ve büyük su
dökmeye sıkışmış bir haldeyken
namaz olmaz." Yine Rasûlullah (s.a.v)'ın şu sözü de bu
kabildendir: "Akşam yemeği hazırken namaza çağrıldığınız
vakit önce akşam yemeğine başlayınız."
Bu âyet hakkında Mücâhid şöyle der: Dünya işlerini bitirip
namaza yöneldiğin zaman kendini Rabbine ver. Yine ondan
nakledilen bir rivayette de şöyle denir: Namaza kalktığın
vakit ihtiyaçlarını Allah'a arzetme konusunda yorul.
İbn Mes'ûd'dan nakledildiğine göre o: Farzları bitirince
gece ibadetine koyul, demiştir. İbn Abbas'tan da buna
benzer bir görüş nakledilmiştir. İbn Mes'ûd'dan nakledilen
başka bir rivayette: Namazı bitirdikten sonra otururken
"...yine yorul ve ancak Rabbına sarıl" demiştir.
Ali b. Ebû Talha'nın İbn Abbas'tan naklettiğine göre o şöyle
demiştir: Boş kaldın mı duaya koyul. Zeyd b. Eşlem ve
Dahhâk: "Cihaddan "boş kaldın mı" ibadette "yorul." "Ve
ancak Rabbine sarıl" âyeti ile ilgili olarak Sevrî de şöyle
der: Niyyet ve isteğini Aziz ve Celil olan Allah'a yönelt."
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Gençlerle Başbaşa
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Emîr’ul Mu’minîn
ÜÇ AYLARIN FEYİZ VE BEREKETİ! ''Recep'' ismi verilir. Recep ile şaban aylarına ''Receban''
ismi verilir. Allah katında, O'nun şeriat'ında ve hükmünde
Kitab-ı Mübîn ile, dinin usul ve füru'unu mûteber olan ayların sayısı ayın menzillerine göre onikidir
takviye eden Zat-i Vacib'ül-Vücu'da
demiştik. Mûteber olan kamerî aylardır. Çünkü şer-i
hamd eder olduğum halde, kesin olan
hükümler kamerî aylara göre ayarlanır.
sünnetleri, düzelten, doğrultan, ayağa
kaldıran Hz. Muhammed (s.a.v.) üzerine selât eder olduğum Müslümanlar bundan dolayı her zaman olduğu gibi bir ayda
halde, Peygamberin sohbetini güzel addetme üzere ittifak
yani Recep ayında yaradanına saygı ve tâzim edip,
edenlere de selât-ü selam getirir olduğum halde, Besmele,
yaratıklara karşı da şefkat ve merhametli davranmaktadırlar.
hamdele ve salveleden sonra, bu haftaki sohbetimize
Zaten İslam da bu iki şeyi getirmiştir. Birisi yaratana tâzim
başlamak isterim!
etmek, yani O'nu büyütmek, yaratıklara da şefkat ve
Rabb'imize dua edelim de tesiratını halk edip, bizleri feyiz ve merhametli davranmaktır. İşte bu ayları bir vasıta olarak
bereketine mazhar olan kullarından eylesin! (Amin!)
bilip daha çok zikir, fikir, tefekkür, şükür, dua ve İlme
Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, çalışmakla meşgul olmaktır. Bu aylarda daha çok nafile oruç
tutulur. Farz oruç ise Ramazan'a mahsustur. Yüce
sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok
Peygamberimiz Muharrem'in dokuzuncu ve onuncu diğer
düşkün, mü'minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir!
(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter, ayların da onüç, ondört ve onbeşinci günlerini oruçlu
geçirirdi. Bunlara ''Eyyam-ı Bız'' denir. Parlak ve beyaz
O'ndan başka ilah yoktur! Ben sadece O'na güvenip
dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir!'' (Tevbe, 128-129)
günler anlamına gelir. Müslümanlar öteden beri pazartesi ve
Duanın en üstünü, Allah'a hamd olsun demektir! (Hadis)
perşembe günlerini oruçlu olarak geçirirler. Bu da addedilen
İslam ayları olan kamerî ayın
güzel adetlerdendir. Nafile oruçlarda
yedinci ayına ''Recep'', sekizinci
bir gün yiyip bir gün tutmak efdal
ayına ''Şaban'' ve dokuzuncu ayına
olan ve bu şekilde tutulan oruca
da ''Ramazan'' ismi veriliyor.
''Savm-i Davudî'' denilir. Manası:
Müslümanlar arasında öteden beri
''Bir gün oruç tutmak, bir gün iftar
güzel bir gelenek olan da, üç aylar
etmektir.'' Recep ayı içerisinde iki
diye anılan Recep, şaban ve
mübarek gece bulunmaktadır. Birisi
Ramazan aylarının gündüzünü
Recep ayının ilk cuma gecesi ''Leyle-i
sıyam, gecelerini de kıyamla
Reğaib'' diğeri de ''Leyle-i
geçirmektir.
Miraç''dır. Miraç gecesi de Recep
Bu arada İslam'ın sosyal yönünü
ayının yirmiyedinci gecesine
içine alan fakir fukaranın
rastlamaktadır. Sırası geldikçe ondan
ihtiyaçlarını temin etmek, yetimleri
da bahsedeceğiz.
koruyup kollamak, okşayıp
Şimdi Reğaib gecesinden bir nebze
başlarını sıvamak, her türlü maddîbahsedelim: Reğaib; Re-ğa-i-be
manevî yardımları yerine getirmektir.
kelimesinin cemisidir. Luğavî manası: Çok istenilecek şeyler,
Peygamberimizin bu aylarla ilgili bir çok me'sur duaları
hediye, at'iyye, çok rağbet olunan şeyler, bol bol ihsan etmek.
vardır. Bu dualardan birisi; Recep ayında her gün okunacak, Peygamberimiz (s.a.v.) bu gece pek çok ruhanî ahval, yani
şaban ve Ramazan'da da tekrarlanacak dua şöyledir:
ruhanî haller ve ikrama kavuştuğundan dolayı (Yüce
Rabb'isine şükür için oniki rekat namaz kılmıştır.) Yine
''Allahümme barik lena fi Recebe ve şabane ve belliğna
Ramazane'' manası ise; ''Ey Rabb'im! Bize Receb'i ve
rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.) bu Reğaib gecesinde
Şaban'ı mübarek kıl, ve bizi Ramazan'a ulaştır!'' (İbn-i
baba sülbünden ana rahmine düşmüştür. Sebep ne olursa
Hanbel, Müsned, 1/259)
olsun, bu gece pek mübarek bir gecedir. Bu geceyi ibadetle
Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: ''Recep ayına girince yedi
geçirmenin sevabı çok büyüktür. Onun için müslümanlar bu
gecede hanımlarıyla birleşmezler. Peygamberlerine
defa ''Esteğfirullahillezi la ilahe illahu el hayyel kayyume
hürmetten dolayı. Genelde ibadetle geçirirler.
ve etubu ileyh'' duasını okuyan kulu için Allah (c.c.)
Mü'minler Allah'a daha çok nafile ibadetler yapa yapa
meleklere bu kulumun günah defterini yırtın, emrini
yaklaşırlar.
verir!''
İslam ayları Kur'an-ı Kerim'de oniki ay olarak geçmektedir. Elhamdülillah, tüm müslümanlar aynı günün cuma gecesi
Bunların ilki Muharrem ayı ile başlar, Zil'Hicce ile biter.
olan Reğaib gecelerini vaaz ve nasihatlerle, Kur'an-ı Kerim
Kur'an-ı Kerim'de üçü peşpeşe gelen Zil'Kaide, Zil'Hicce,
tilaveti ve Mevlid-i şerif okumaları, yani Peygamberimizi
Muharrem ve bir de Recep ayları Haram olan aylardır. Bu
medh-i sena edip, selât-ü selamla, zikir, şükür, dua, ibadet ve
aylara hürmet ve saygı gösterildiği için ''Haram'' denilmiştir. taatle, kaza namazlarını da ifa etmekle, gündüzleri de
Yine Peygamber (s.a.v.) ''Recep Allah'ın ayıdır, Şaban
birbirlerini tebrik, selam, kelamla, hastaları ziyaret edip
benim, Ramazan ise ümmetimin ayıdır!'' buyurmaktadır.
onların da gönüllerini almakla geçirmişlerdir. Bu geceleri
Receb'in luğavî manası: Azametli, heybetli, saygı duymak,
vesile bilip tevbe istiğfar edip birbirlerimize bol bol dua ve
tâzim etmektir. Ayriyeten cennette bir nehrin ismidir.
niyazda bulunmalıyız. Yine bu mübarek ay ve geceyi Cenab-ı
Mübarek üç ayların birincisi ve kamerî ayların da
Hak müslümanların birliğine, gayr-i müslimlerin de
yedincisidir. Ayrıca bu aylarda doğan erkek çocuklara
hidayetlerine vesile kılsın!
Sayfa 6
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
‫ ن مْك لُ م ل ىل ّص‬.
ِ
ِ
Suffa Mektebi
ŞARİ’İN ŞERİATIN
KONULMASINDAKİ KASDI
Şerî yükümlülükler, yaratılış
konusunda gözetilen maksatların
korunmasına yöneliktir. Bu
maksatlar üç kısımda toplanır :
a) Zarurîyyat/Mecburi olanlar.
b) Hâcîyyat/Ihtiyaç olanlar.
c) Tahsînîyyat/ Hayatı
güzelleştirenler.
Tamamlayıcı Hükümler
Yukarda geçen üç gayenin iyi muhafaza edilmesi ve
gerçekleştirilmesi için Allah (c.c.) bu zaruri, hâcî ve tahsînî
maslahatları muhafaza edecek hükümlerin tamamlayıcısı
olmak üzere başka hükümler de vazetmiştir ki bunlar
bulunma­dığı takdirde hükümlerin asıl hikmetlerine bir halel
gelmez.
Zarûriyyâtın tamamlayıcısına Misal: Şâir-i diniyyenin ilanı,
tamamlanması ve ikmali için cemaatle namaz, ezan ve kamet.
Yeni düşmanlıkların alevlenip daha başka kan dökülmesine
mani olmak için kısas tatbikinde mümâselet (işlenen cinayetle
kısasın aynı miktarda olması). İşte bu "canı muhafaza" için
konulan kısas hükmünü tamamlayan bir hükümdür.
Alkolün azının da haram olması -çünkü bu çoğunun
içilmesine sebep olur- Bu da aklı muhafaza için konulan
hükmün tamamlayıcısı bir hükümdür. Zinaya giden yolları
kapatmak için yabancı kadına bakmanın ve onunla baş-başa
kalmanın haram olması. Bu da ırzı ve nesebi korumak için
zinanın haram kılınması hükmünü ikmal eden bir hükümdür.
Bir vacibin ancak kendisiyle tamam olabileceği şeyin de
vacip kılınması ve bütün hükümlerde harama giden yollan
kapatmak için harama götürecek mubahların menedilmesi de
tamamlayıcı hükümlerdendir.
Hâciyyâtın tamamlayıcısina Misal: Eşler arasında uyum ve
ülfetin sağlanması için denkliğin şart olması, nikah akdi
esnasında mehir konuşulmamış ise evliğin devamı için mehr-i
mislin meşru oluşu, ahş-veriş, kira, şirket gibi muamelâta ait
hükümlerin konulmasında garam(eşitlik/paylaşım),
belirsizliğin ve olmayan şeyin satışının nehyedilmesi,
hıyârâtın (alıp-almama serbestliği) meşru kılınması, rızanın
tam olması; kin, niza ve husûmetlere sebep olmaması için
akidlerde bazı şartların yerine getirilmesinin şart olması.
Akidleri sağlama almak için şahid huzurunda olmanın, rehin
ve kefaletin meşru kılınması, seferde namazın kısa kılınması
hükmünün tekmili olarak iki vaktin birleştirilmesinin caiz
olması... ikmal edici hükümlerdendir.Bunlar meşru
kılınmamış olsaydı dahi tahfif ve teysir esasına bir halel
gelmezdi.
Tahsînâtın tamamlayıcısina Misal: Def-i hacet âdabı, abdest
ve güslün mendupları, usûlüne uygun şekilde başladığı
ibadetleri iptal etmemek, "Kendinizin göz yummadan alıcısı
olmadığınız pek âdi, bayağı şeyleri vermeye
kalkışmayın" (Bakara, 267) ayet-i gereğince zekat ve diğer
sadakalarda malın iyisinden vermek, kurbanda ve akîka
kurbanında en iyisini seçmek.
Hâciyyât, zarûriyyâtın tamamlayıcısı, tahsîniyyât da
hâciyyâtın bir tekmilesidir, çünkü zarûriyyât maslahatların
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI–
Temel Meseleler-3
aslıdır.
Dinlerin gayesi insanlığın Dünya ve Ahirette huzur ve mutluluğudur. Yani insanlık için gerekli olan huzur ve mutluluğun
sağlanması ve korunması için gerekli beş temel esas vardır.
Bunlara “olmazsa olmazlar” anlamına “zarûriyyât-ı diniye”
denir. Bu beş temel esas şunlardır:
1-Nefsin (canın) korunması,
2-Aklın korunması,
3-Dinin korunması,
4-Neslin korunması,
5-Malın korunması
Meselâ din, insanların Rabbi ile ve birbirleriyle olan
alakalarını tanzim etmek için Allah'ın koyduğu akideler,
ibadetler ve muameleler manzumesidir. Allah (c.c.) bu dinin
var olması için İslâmın beş rüknünün yapılmasın farz
kılmıştır. Bunlar kelime-i şehâdet, namaz kılmak, zekat
vermek, ramazan orucunu tutmak, gücü yetenlerin
haccetmesidir. Ayrıca hikmetli bir üslup ile ve mevıza-i
hasene ile dine davet etmeyi de farz kılmıştır.
Dinin muhafazası, himayesi ve devamının garantisi içinde de
cihad hükümleri, dini iptal etmek, dinden uzaklaştırmak,
dinden dönmek veya ahkamını tahrif etmek isteyenlere, onu
yıkmak ve helali haram haramı helal yapmak su­retiyle özünü
bozmak için açıktan propaganda yapanlara cezalar
koymuştur. Ayrıca zaruri yyâtı muhafaza etmek için zaruret
halinde haramları mubah kılmıştır.
Beşerin varlığına gelince: İslâm insan türünün varlığı ve
devamı için de zaruret miktarı yemeyi, içmeyi ve giyinmeyi,
adam öldürene kısası, diyet ve keffaret cezasını farz kılmış,
canı tehlikeye atmayı men etmiş ve onu korumayı ve gelecek
zararları defetmeyi vacib kılmıştır.
Akıl, insanı diğer yaratıklardan ayıran büyük bir nimettir.
Allah (c.c.) aklın selâmeti ve geliştirilmesi için ilim tahsilini
ve tecrübeyi meşru kılmış, muhafazası için de sarhoşluk
verici ve uyuşturucu maddeler gibi aklı zayıflatıcı ve onu
ifsad edici her şeyi haram kılmış ve bunların kullanılmasına
karşı caydırıcı cezalar koymuştur.
Neseb veya ırzın bekası için evliliği meşru kılmış, zinayı ve
zina iftira­sını haram saymış ve bunların muhafazası, neseb
karışmasının engellenmesi, insanlık haysiyet ve şerefinin
korunması için zina ve zina iftirasına karşı had (ceza)
koymuştur.
Mal ise hayatın temeli ve vasıtasıdır. Kazanılması için din
rızık peşinde koşulmasını emretmiş, alış-veriş, kira, hibe,
şirket, iare, rehin ve benzeri in­sanlar arasındaki muamelatı
meşru kılmıştır.
Malın muhafazası için de hırsızlık yapmayı haram kılmış,
hırsızlık cezasını koymuştur. Aldatma, hiyanet, gasb, faiz ve
diğer haksız yere insanların malını yeme yollarını haram
kılmış, telef edilen malın tazminini vacib kılmış, sû-i
tasarrufa, kendisine ve başkala­rına zarar verilmesine mani
olmak için sefih, gafil, müflis ve borçluya mâlî
tasarruflarında hacir konulmasına cevaz verilmiştir.
Zarûriyyâtın muhafaza edilmesi meselesi şer'î hükümlerle
beraber zikredilen illet ve hikmetlerle de tekit edilmiştir.
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Ebu Ensar
Fetva Köşesi
Sualler-Cevaplar (4)
Kaçınmak hem içmemek, hem de ona bulaşmamakla
olur. (Kurtubi, c. 4, sf. 289)
Sual 7)Hocam Fetva konusunda bizi aydınlatırmısınız? Dolayısıyla elbiseye veya vücuda döküldüyse islaklık
yıkanmadıkça namaz kılınmaz.
Cevap:Fetva vermek dînen çok mes'uliyetli bir iştir.
Çünkü bu suretle “Allah nâmına” dînî bir hüküm beyan Şafii mezhebinde Alkol hangi maddeden yapılırsa
yapılsın bedene veya elbiseye döküldüğünde döküldüğü
olunmaktadır. Bu sebeple bir delile dayanmadan fetva
yeri ıslatmışsa mutlaka yıkanılması lazımdır.
verilmesi haramdır. Müftînin düşeceği bir hatâ
hâkiminkinden çok daha mes'uliyetlidir. Çünkü fetva
Sonuç olarak Kolonya ve Parfüm gibi maddeleri
suretindeki cevaplar, hem sorana hem de başkalarına
elbisemize veya bedenimize döktükten sonra yıkamak
taallûk eden umûmî hükümlerdir ve Kur'an ile Sünnetin daha evladır ve daha ihtiyatlı olanı budur.
beyânı demektir. Hâkimin hükmü ise tamamen dünyevî
olacağı gibi ancak muayyen bir şahsa münhasırdır.
9)Sual:Bir kimse kâfir olan babasına içki ikram
Erkek veya kadın, aşağıya sadece birkaç tanesi alınan
edebilir mi ve aynı zamanda onu kiliseye götürebilir
şartlara sahip olan her müslim müftî olabilir:
mi?
1. Müftî müçtehid olmalıdır. Veya sözünün sıhhatine,
Cevap: Kâfir olan bir babaya içki içirilmez. Kadehi de
Kur'an, Sünnet veya Kıyas'dan kuvvetli bir delil
verilmez, ondan alınır. O kiliseye götürülmez. Ancak
çıkarmağa kadir olmalıdır.
2. Müftî, Alim kimselerden tahsil etmiş ve fıkıh ilminde gitmişse, oradan getirilir. ıçinde ölü hayvan eti ve
domuz eti pişmiyorsa, bu babanın ocağı yakılır.
meleke sahibi olmuş bulunmalıdır. Fıkıh kitaplarını
Müslüman içki bulunan sofraya oturamaz ve ölmüş
mütalaa etmiş olmak kâfi değildir.
leşden yiyemez. Attabiyye’de de böyledir.
3. Müftî, Sâlih bir kimse olmalıdır.
4. Müftî, halkın hîle ve desiselerine vâkıf olmalı; Böyle
hallerde hasımları toplayıp sorguya çektikten sonra
10)Sual: Bir kadının emzirdiği bir çocuğun diğer
cevap vermelidir.
kardeşleri, o kadının çocuklarından birisiyle
evlenebilir mi?
5. Müftî iyi huylu olmalı ve sağır olmamalıdır.
6. Müftî, kavliyle hüküm vereceği müçtehidin, fakîhin
Cevap: Evlenebilir, caizdir. Sadece emen çocuk,
bilgi ve dirayet derecesini bilip seçim yapabilmelidir.
emziren kadının çocuklarından hiçbirisiyle evlenemez.
7. Müftî, icâbında ilim sahipleri ile müşavere etmelidir.
Çünkü, süt emdiğinden dolayı kadın süt annesi, çocuklar
8. Müftî kimseye muhtaç olmayacak kadar zengin
da süt kardeşi olmuş olurlar.
olmalı, tesir altında bulunmamalıdır...
Şu kaide bunun içindir: „Emenin emzirene nefsi
haram, emzirenin emene de nesli haramdır!“ (Ö.N.
Ebu Suud Efendi
Bilmen, Hukuk-i İslamiyye Kamusu)
8)Sual: İçinde alkol olan kolanya kullanılabilir mi?
Cevap: Bu soruyu iki yönden cevaplandırmamız
lazımdır:
a) Abdest bozulur mu?
b) Kolanya kullandığımız zaman, nereye sürdüysek orayı
yıkamamız gerekir mi?
Evvela abdest bozulma yönüne bakacak olursak, abdest
bozulmaz. Çünkü abdestin bozulması tamamen insanın
vücudundan bir şeyin çıkmasına bağlıdır.
Fakat sürdüğümüz yeri yıkayıp yıkamama meselesine
gelince, bu meseleye içindeki madde açısından cevap
vermek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de „Hamr ricstir!“ diye
belirtmektedir. (Maide, 90) Hamr, sarhoş edici, aklı
giderici, aklı örten, mahmurlaştıran şeydir diye
belirtilmektedir. Rics, hem maddî hem de manevî pislik
demektir. Ayet-i kerime’de içkiden mutlak olarak
kaçınılması istenmiş, sadece „İçmeyin“ denmemiş.
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI–
11)Sual: Bir müslüman dört mezhepten gayri, yani
mezhepleri kabul etmeyerek ibadet edebilir mi?
Cevap: Herkes kendi mezhebine göre ibadetini yapar.
Amelde mezhep de, itikatta mezhep de dört değildir,
daha da fazladır. Bu mezheplerden yaşayanlar vardır,
tarihe karışanlar da vardır. Mezhepleri kabul etmemek
mümkün değildir. Çünkü mezhepleri kabul etmemek de
bir mezhep olur. O kimse mezheplerin çokluğundan
şikâyet ederken kendisi de ortaya ayrı bir mezhep
çıkarmış olur. Böyle kişilere bir tavsiyemiz var. O da
şudur: Âmelde mezhepleri anlamak için Usul-i Fıkıh
ilmini okusunlar; Itikatta mezheplerin ne demek
olduğunu anlamak için de Kelam ilmini okumaları lazım
gelir.
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
‫ ن مْك لُ م ل ىل ّص‬.
ِ
ِ
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
Allah'ın Hakimiyyeti (3)
İslam, mutlak adalete dayanan bir nizamdır...
Şüphesiz, Allah (c.c.), mutlak adaletin ne ile ve
nasıl gerçekleşeceğini hakkıyle bilir... Sonra O,
bütün mevcudatın Rabbidir. Varlıklar arasında
adaleti temin etmek kudretine sadece O, sahiptir.
Nizam ve şeriatini her türlü heves, meyil ve
za'fiyetten uzak olarak vaz'etmek kudreti sadece
O'nda vardıe. Çünkü, O, her türlü cehalet, kusur,
tefrik ve haddi tecavüz gibi illetlerden uzaktır. ıster
bir fert, bir grup insan, isterse bir millet veya bütün
bir beşer nesli tarafından meydana getirilmiş olsun,
cehalet ve kusurlarla beraber, şehvet, meyil ve
arzularla yoğrulan insanoğlunun meydana getirdiği
herhangi bir nizamda halli
mümkün olmayan meseleleri
sadece İslam nizamı halletmiştir...
Bütün bu haller, hatta bu insanın
hevesler, şehvetler, meyiller,
arzular ve nihayet cehalet ve
kusurlarla dolu oluşu ve
meseleleri her yönden mutalaa
edebilmek ve hatta bir nesildeki
tek meseleye bile her cebheden
bakabilmek imkânından aciz
oluşu, beşerî sistemlerin nakıs ve
yetersiz olduğunun delilleridir.
kurtulup hürriyete erdiği yegane nizamdır. İslam
nizamının dışındaki bütün nizamlar, insanın insana
kul olması esasına dayanır. Sadece İslam nizamıdır
ki, insanları kullara kulluktan, kul olmaktan kurtarıp
şeriki olmayan Allah'ın kulluğuna ulaştırır ve böyle
bir şerefle şereflendirir.
İşte asıl hürriyet ve yükselme buradadır; asıl huzur
ve saadet buradadır...
Daha önceleri de söylediğimiz gibi, uluhiyetin en
hususi özelliği hakimiyyettir... İnsanlar için nizam
vazeden kişiler, bu özelliği kullanıyor ve kendilerini
uluhiyet makamına oturtmak istiyorlar ve put
oluyorlar... Ve bu nizama tabi olan insanlar da
onlara kul olmuş oluyorlar; Allah'a değil!.. Onların
dinindedirler; Allah'ın dininde
değil!..
Üzerinde durduğumuz bahiste
arzedilen ayetlerin açıkladığı bu
mesele, gerçekten iman
meselelerinin en büyük ve en
önemlisidir. Çünkü o, Uluhiyet ve
ubudiyet meselesidir, hürriyet ve
eşitlik meselesidir. ınsanın
hürriyetini elde edişi, hatta
yeniden dünyaya gelişi
meselesidir.
Cahiliyet, sadece tarihî bir devirden ibaret değildir. Herhangi bir
İslam, bütün kâinat kanunlarına
müessese
veya
bir
nizamda onun prensipleri varsa
uygun bir nizamdır. Çünkü, bu nizamın sahibi bütün
orada cahiliyet de vardır. Cahiliyet; idare ve nizamı,
kâinatın da sahibidir; çünkü, bu nizamın sahibi
Allah'ın beşer için vazettiği şeriat ve nizama değil de
insanın ve kâinatın da yaratıcısıdır. ınsan için
beşeriî arzu ve heveslere dayandırmaktan ibarettir.
vazedeceği nizamı, kâinatın unsurlarının nizamına
Bu arzu ve heveslerin, bir ferdin, bir grubun, bir
uygun bir şekilde vazeder. ınsanın bütün kâinat
milletin veya bütün bir beşeriyetin arzu ve
unsurlarına karşı bir hakimiyyeti vardır.
heveslerini temsil etmesi neticeye asla tesir etmez.
Yaratıcısının emriyle bunlar, insana müsahher
Madem ki Allah'ın nizamına bağlanmıyor; basit bir
kılınmıştır. Ama, O'nun hidayet yoluna girmek ve
arzu ve hevesten ibarettir ve nihayet cahiliyetin ta
onlara hükmeden kanunları bilmek şartıyle. ışte
kendisidir...
bundan dolayıdır ki, insanın hareketi ile, içinde
Hülasa; itikad ve ibadet işlerinde olduğu gibi,
yaşadığı kâinatın hareketi arasında bir nizam ve
dünya
ve devlet işelerinde de yegane iyi ve yegane
intizam teessüs ediyor. ılahi nizam, insan hayatını,
güzel hüküm ve kanunlar, Allah'ın koyduğu hüküm
kâinata uygun bir tabiatle tanzim ediyor. Sadece
ve kanunlarıdır. Allah'ın koyduğu hüküm ve
kendi varlığı ve hemcinslerinin durumuna göre
kanunların dışındaki hüküm ve kanunlar, kim
değil, kâinatın varlığına göre de ona şekil ve ruh
veriyor. Zaten içinde yaşadığımız şu geniş kâinattaki tarafından getirilirse getirilsin, Kur'an'ın tabiriyle,
eşya ve canlılardan ayrılma imkânı yoktur; öyleyse cehalet ve cahiliyet kanunlarıdır.
Kur'an şöyle diyor:
onlarla ahenkli ve dürüst münasebet kurulması
"Onlar, hâlâ cahiliyet (devrinin) kanunlarını mı
gerekir.
istiyorlar? Yakînen bilen bir millet için Allah'tan
daha iyi hüküm veren kim vardır?"
Sonra, Allah nizamı, insanın insana kul olmaktan
Sayfa 9
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Islam/Ibadet
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Said Havva
Kitaplara Inanmak da hem teker teker bütün ilahi kitapları ve hem de sayfa halinde gelen mesajları, yani
Hz. Ibrahim'e gelen sayfaları, Hz. Musa'ya gelen Tevratı, Hz. Davud'a inen Zeburu, Hz. Isa'ya inen Incili ve
d- Nasıl ki, imanın rukünleri, aralarında ayırım
yapılmasını kabul etmiyorsa her ruknün kendine göre Hz. Muhammed'e –(Allah'ın salat ve selamı üzerlerine
kapsamı ve ayrıntıları vardır. Bu kapsam ve ayrıntılar olsun) inen Kur'an-ı kapsamalıdır. Kitaplarla ilgili
iman, bunlar yanında aşağıdaki hususları da içermelitümü ile onaylanmaksızın yapılacak olan iman
dir.
sayılamaz.
Mesela Allah'a inanmak. Allah'ın varlığını, sıfatlarını Kur'an, kendisinden önce gelen bütün kitap ve sayfaları yürürlükten kaldırmış(nesh etmiş)tir. Hiç bir eğri
ve fiillerini O'nun bizden istediği bir tenzih
(noksanlıklardan uzak tutma) anlayışı ile onaylamayı (batıl) tarafı bulunmayan bir gerçek bütünüdür. Bir tek
harfi bile değişmemiş, başkalaşmamıştır. Peygamberiiçerir. Nitekim O, şöyle buyuruyor:
mize indirildiği şekli ile şu anda elimizdedir, ne değişBil ki, Allah'dan başka ilah yoktur. (Muhammed, 10) miş, ne tahrife uğramış, ne artmış, ne eksilmiştir, belağatlı ifadenin erişilmez örneğini oluşturur. Orada
Bilmiyor mu ki, Allah görür? (Alak, 14) Biliniz ki,
helal olduğu belirtilen her şeyi helal, haram sayılan
Allah her şeyi bilir. (Bakara, 231)
Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir veAllah esirgeyici her şey haramdır. Hidayet ondadır, onun dışındaki her
şey eğer onun içeriği ile çelişiyorsa sapıklıktır.
ve bağışlayıcıdır. (Maide, 198) En güzel isimler
Allah'ındır. O halde O isimlerle dua ediniz ve O'nun
Onun bütün sistemleri gerçeğin ta kendisidir, onların
isimleri konusunda inkarcılığa sapanları kendi
dışında gerçek yoktur. Bu sistemler ister inanç ilkeleri
hallerine bırakınız. (Araf, 180) Allah her şeyin
yaratıcısıdır. (Rad, 16) O her gün başka bir gelişmeyi ile, ister ibadetler ile, ister pratik hayat düzenlemeleri
ile, ister ahlakla., ister kanun koyma yetkisi ile ve isteroluşturur. (Rahman, 29) Bedir günü onları siz
se eğitim-öğretimle ilgili olsun. Ayrıca orada bize veriöldürmediniz, fakat Allah öldürdü. (Enfal, 17)
len gayb alemi ile ilgili bütün bilgiler, cinlerden meMeleklere Inanmak da onların sıfatlarını kapsamına leklere, göklerden, cennete ve cehenneme, peygamberalır. Şöyle ki, onlar için dişilik ve erkeklik söz konusu lerden çeşitli mucizelere ve ahiret gününe Kıyametin
safhalarına varıncaya kadar gerçektir.
değildir, nurdan yaratılmış, ışıktan cisimlerdir,
yemezler, içmezler, Allah'ın vermiş olduğu emirlere
Bunlar yanında bu Iman, Sünnete (Peygamberimizin
karşı gelmezler, kendilerine söylenen her şeyi
söz ve uygulamalarına) inanmayı da içermelidir. Çünyaparlar, gece-gündüz hiç bıkmadan, usanmadan
kü Sünnet Kur'anın açıklayıcısı, vuzuha kavuşturucusuAllah'ı tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederler.
dur, onsuz Kur'an-ı detaylı olarak anlayamayız.
Cebrail, Mikail, Ölüm meleği (Azrail), Sur'u çalacak
Ayrıca Kur'an-ı ve Sünneti, Kur'an ve Sünnette bulumelek (Israfil), Arş'ı taşıyan melekler, Cehennem
nan Nassların sınırları içinde anlamalı, yorumlakapıcısı, Koruyucu melekler ve Zebaniler (azab
melekleri) gibi bazı meleklerin nitelikleri konusunda
malıyız. Kur'an-ı ve Sünnet'i en iyi şekilde anlayaayrıntılı bilgi verilmiş, geride kalanlar hakkında böyle bilenler, bu ümmetin derin ve geniş bilgili Müctebir bilgi verilmemiştir. Biz meleklere inanırken
hidleridir.
haklarında detaylı bilgi verilenlere bu bilgileri
Kur'an, Kıyamet gününe kadar ilahi hidayetin kitabı
gözönünde bulundurarak ve geride kalanlarına da
olarak kalacaktır. Onun dışında ve ondan başkasından
detaylara inmeksizin bütünüyle inanırız.
hidayet, gerçek hayır, adalet aramak sapıklıktır. Islamdan çıkmaktır, kafirliktir.
Ayrica Kur'anda ve Peygamberimizin (SAV)
hadislerinde bazı meleklerin görevleri konusunda da
Sözlerimizin burasında şu önemli noktaya işaret etmeayrıntılı bilgiler vardır. Biz bu bilgilere de oldukları
liyiz. Alimlerimiz bazı hususları Dinimizin zaruri bilgibi inanırız. Bu görevlerin başlıcaları Peygamberlere gileri adı altında zikretmişler ve onları inkar edenleri
Allah'dan mesaj getirmek, insan işledigi amelleri,
kafir saymışlardır. Başka bir deyimle söylersek Islam'rızkını, ne zaman öleceğini, iyimi, kötü mü olacağını
da öyle hususlar var ki, bunlar hakkında çok sayıda
yazmak, kabirde ölüyü sorguya çekmek, ruhları almak, Nass bulunduğundan veya haklarındaki Nass'ın apaçık
Sur'a üflemek, insanları korumak, Allah'a ibadet
oluşundan dolayı bedel (dolaysız, apaçık gerçek)
etmek, mescidlerde, diğer ibadet yerlerinde, hayır ve
sayılmışlardır. Fakat bu hususların bir çoğu zamanla
zikir toplantılarında bulunmak gibi görevlerdir.
cehalet sisleri altında kalarak inkar konusu edilmişlerdir ki, bu tutum doğrudan doğruya küfürdür.
ISLAMIN RUKÜNLERIKELIME-I ŞAHADET (6)
Sayfa 10
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
‫ ن مْك لُ م ل ىل ّص‬.
ِ
ِ
Siyer/Davet
Islam Da'vetinin Merhaleleri...
1. Devre: Gizlice da'vet. Üç yıl devam etti,
2. Devre: Savaş olmadan yalnızca dil ile açıktan yapılan
da'vet. Bu da hicrete kadar devam etti.
3. Devre: Haddi aşanlarla .savaşmakla birlikte, açıktan
da'vet... Hudeybiye anlaşmasına kadar sürdü.
4. Devre: Allah'a da'vet yolunda engel çıkaranlarla ve Islâma
girmekten kaçınan herkesle savaşarak, açıktan yapılan da'vet...
a-Gizlice Da'vet
b- Da'veti Açığa Vurma
Ibn Hişâm naklediyor: İnsanlar, İslâm'a girmeye başladılar.
Mekke'de İslâm herkes tarafından konuşulur olmuştu. Üç sene
gizli davet döneminden sonra Yüce Allah: «Önce enyakın
soydaşlarını uyar, sana tâbi olan mü'minlere (tevazu) kanadını
İndir» ve: «De ki, ben apaçık bir uyarıcıyım. » « Şimdi sen,
artık sana emredileni açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış
etme» âyetine uyarak,efendimiz Safa
tepesine çıkıp: «Ey Fihr oğulları! Ey
Adiyy oğulları!» diye seslendi.
Nihayet hepsi toplandı. Dışarı
çıkmayan kişiler de: «O da ne?»
diye, bakması için adam gönderdiler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara: «Ben
size şu vadiden veya dağın eteginden atlılar cikacağını ve size
saldıracaklarını haber versem beni
tasdik eder miydiniz?» dedi. Onlar
da: «Evet, şimdiye kadar senin yalan
söylediğini duymadik » Bu sefer
Peygamberimiz:«Ben size
önümüzdeki şiddetli azabı haber
veriyorum...» dedi. Bunun üzerine
Ebû Leheb: «Yazıklar olsun sana!
Hergün hüsrana uğrayasın. Bunun
içinmi bizi topladın?» diyerek Hz. Peygamber'e hakaret etti.
Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Tebbet suresini indirdi.Ve böylece
acik davet dönemine girilmis oldu.Allahü Teâlâ onların
hakkında:<Onlar, Allah'ın indirdiğine ve o peygambere
geliniz, denildiği zaman, «Atalarımızı üzerinde bulduğumuz
yol, bize yeter,» dediler. Ya ataları birşey bilmeyen ve doğru
yolda olmayan kimseler idiyseler?» diye buyurmuştur.
Resûlullah (sav) onların putlarında kusur bulup, akıllarını
ahmaklıkla suçladığı zaman; Kureyşliler olayı büyüttüler ve
onunla mücadeleye başladılar.
İbretler Ve Öğütler
Allah, Resulüne: «Emrolunduğun şeyi açıkla...» âyetiyle, genel
bir emirle yetinerek, özellikle akrabalarını ve soydaşlarını
korkutmasını emretmemesi mümkündü. O halde, soydaşlarını
korkutma emrinin hususiyetindeki hikmet nedir? Bu tür bir
emirde umumî olarak bir müslümanı, hususi olarak da'vet
sahiplerini, yâni İslam idealistlerini ilgilendiren sorumluluğun
derecelerine işaret vardır. Sorumlulukta en aşağı derece,
kişinin kendinden sorumlu olmasıdır. Bu duruma göre
Peygamberimiz önce kendisine iman ediyor ve ileride alacağı
ahkâm ve prensipleri kabul etmesi için kendisini hazırlıyor.
İkinci dereceye gelince, o da, müslümanın kendi ailesinden ve
bakmakla mükellef olduğu yakın akrabasından dolayı
sorumluluğudur. Yüce Allah, bu mesuliyetin hakkını vermeye
dikkat çekerek; umumi ve açıktan tebliği emrettikten sonra,
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI–
B.Çobanoğlu
aileyi ve yakın akrabaları cehennem azabıyla korkutma ve
onlara Islâm'ı tebliğ etme zaruretini özel olarak belirttiyor. Bir
müslümanın, akrabalarını ve ailesini İslâm'a da'veti ile
peygamberin kavmini da'vet etmesi arasında hiçbir fark
yoktur. Ancak davetci ise, kendilerine gönderilen peygamberin
da'veti ile çağırır, peygamberin diliyle konuşur ve onun adına
tebliğ eder. Bir Nebinin veya Resulün kendine vahiy olunanları
kavmine tebliğ etmekten vazgecip onların arasında oturması
caiz olmadığı gibi, aynı şekilde aile reisinin kendi aile ve
efradına tebliği bırakıp oturması caiz olmaz. Aksine aile
reisinin onları buna uymaya ve sıkı sıkıya tutunmaya teşvik
etmesi vâcib olur. Sorumluluğun üçüncü derecesine gelince, o
da, âlim kişinin kendi memleketinden, hakimiyet sahibi
yönettiği devletinden ve milletinden sorumlu olmasıdır. Hz.
Resûlullah'ın deyimiyle«Alimler, Nebilerin mirascılarıdır ,yâni
Imâm ve Hakim Resûlullah'ın halifesidir. İslâm toplumuna,
şeriatı iyi anlatma ve kavratma Imâm ve Hakimin başta gelen
ödevlerindendir. Üçüncüsü: Resûlullah (sav) kavmini,
babalarından ve dedelerinden miras
kalan ananelere, iyilik yada
kötülüklerini düşünmeden körükörüne
bağlanmalarından dolayı onları
yermesiydi. Bunun için, Allah'a imanın
ve O'na tâbi olan diğer itikadı şeylerin
sıhhatinin şartlarından en önemlisi,
herhangi bir örf ve âdetin en basit bir
etkisi olmadan, kesin bilgi ve hür
düşünce esası üzerine olmasıdır.
«Cevheretü't-Tevhid» sahibi, meşhur
bir beytinde:«Her kim,tevhidde
kurtulmadı taklidden, Onun da imanı
kurtulmaz tereddüdden>> demektedir.
İslâm dini sapık âdet ve an'anelere ve
onların esaretine girmeye karşı savaş
açmak için gelmiştir... Çünkü
«Tekâlid : An'aneler» şöyle tanımlanmaktadır: «Atalardan
çocuklarına miras kalan âdetler topluluğu veya bir bölgede
yada bir toplumda yaşayan insanların birbiriyle münâsebetleri
sonucunda birbirine geçen âdetler ve gelenekler. Ancak bunun
taklid olmasının âmili hayatın ve var oluşun sebebi olarak bu
âdetleri devam ettiren bir lider fikrin, bir taassub kaydı şartı
vardır.» Bu açıklamadan sonra bir hatırlatma olarak;
İslâm'daki çeşitli ibâdetlerle, ahkâmı şer'iyyeye ve ahlâkî
prensipler için; «islâmi âdet ve an'aneler» tabirini kullanan
kişilerin içine düştükleri hatanın büyüklüğü iyice anlaşılmış
olur. Çünkü, bu haksızca isimlendirme ve öylece etrafa yayma,
zihinlere şunu ilham eder: İslâm ahlâk ve davranışlarının
kıymeti, Allahdan gelen ilâhî bir prensip olması sebebiyle değil
de, Islâm ahlâk ve nizamı ile alâkalı herşeyin yalnızca
atalardan ve dedelerden miras olarak kalan eski âdetler olması
sebebiyledir. Şüphesiz ki bu hatalı söylemin kesin sonucu şu
olur: Herşeyin değişip, ilerleyip, yenilendiği bir asırda bu eski
mirası alıp topluma yükleyeceksiniz ve tabiî olarak da kimse
ayak uyduramayacaktır!.. Hakikat şudur ki. Islâmi hükümlere
bu damgayı vurmak affedilecek cinsten bir hata değildir. Ancak
o, bâtıl damgalarla İslâm'a karşı ilân edilen harp zincirinin bir
halkasıdır.«Islâmi an'aneler tabirini yaymaktaki asıl maksad
Islâmi nizam ve hükümlerin, getirilip üzerine «an'aneler»
etiketini asmaktır.
Halbuki ISLAM, Allahın değişmez ilmindendir. ANANEIZIM
ananelerin kaynağı ise Cehalettir.
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
Hanımlar Köşesi
Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(11)
Modern sömürü dünyası çağdaşlık ilericilik kadın hakları
demokrasi hürriyet eşitlik adına halkı müslüman olan
ülkeleri sömürebilmek için tarih boyunca müslüman
kadınları iffetlerinden soyutlamak ve aile bağlarını
koparmakla emellerine ulaşmak istemişlerdir. Bu
yazılarımız bu tuzaklara dikkat çekmek , tesettürlü
Müslümanları uyandırmak ve tesettürlü olmayanları da
uyarmaktır..
Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımların ve Genç
kızların kendileri öne sürdükleri veya başkaları
tarafından öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin
başlıcaları şunlardır:
HICAP TOPLUMUN YARISINI IŞSIZ BIRAKIYOR
Bu şüpheyi kadınlardan ziyade laikler ortaya atarlar
şöyle söylerler:Kadının hicabı toplumun yarısını işsiz
güçsüz bırakıyor. Çünkü Islam kadına evinde kalmayı
emrediyor. Zaman zaman kulağımıza çalınan bu
şüpheye verilecek bir çok karşılık vardır.
1. Kadının evinde kalması işinin esası Allah Teala'nın
şu sözüne dayanır: "Evlerinizde oturun ve ilk cahiliyyet kadınları gibi açılıp saçılmayın" (Ahzab, 33)
Bu ise kadınları horgörme ve onların kabiliyetlerini engelleme anlamına gelmez. Tam tersine bu onların kabiliyetleri için eşsiz bir vazifelendirmedir.
2. Islam çocukların eğitimini, onlara terbiye, itaat ve bazı değerlerin
kazandırılmasını kadınların en
önemli görevlerinden biri olarak
görür. Uluslararası ve yerel
araştırmaların hepsi bize gençler
arasmdaki sapma olayının ana sebebinin parçalanmış aileler ve çocuklarda ki otorite eksikliği olduğunu ifade ediyor.
3. Islam kadına giderlerin karşılanması görevini
yüklemez, bilakis bu harcamalar erkeğin vazifelerinden biridir. Hal böyleyken çalışıp kazanmak için erkeğin dışaçıkması doğaldır. Bu şekilde kadına harici
işlerden çok daha önemli işleri ve toplumdaki en büyük görevi için fırsat verilmiş olur. Bu ise hiç kuşkusuz gelecek nesillerin terbiyesi, toplumların inşası
ve aydınlatılmasıdır.
4. Islam toplumunu muhtemel bir çöküntüden koruyabilmek için büyük bir gayret sarfeder. Erkek ve
kadınların bir arada bulunmaları toplumu yıpratabilecek bazı problemlere sebebiyet verebilir.
5. Islam kadının çalışmasını genel olarak engellemez aksine toplumun ihtiyacı olan bir uzmanlığa
sahipse sıkıntının giderilebilmesi ve kadınların yabancı erkeklere avret yerlerini açma zorunluluğunu
engellemek için ona çalışmasını gerekli kılar. Kadm
doktorluğu, öğretmenlik, röntgen uzmanlığı, ebelik
Sayfa 12
MUHACIRUN DERGISI–
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
F.Betül Hanım
ve diğerleri gibi kadına has meslekler gibi.
6. Islam gerekli durumlarda kadının Islami adaba
bağlı kalması şartıyla çalışmasına engel olmaz.
Bunlar velinin iznini almak, işyerinde erkeklerle bir
arada bulunmamak, yapılan işin meşru, ahlaka
aykırı olmayan, helal bir iş olması ayrıca kadının
tabiatına aykırı olmaması ve onu annelik vazifelerinden alıkoymaması ve benzerleri gibi şartlardır.
Sonuç:
Bundan önce dünyanm dört bir yanından gelmiş kafirlerin sömürüsüne karşı savaş başlattığımızda, her
yerde bu sömürüyle çarpışan özgürlük hareketleri
ortaya çıktı. Düşmana verdirilen büyük kayıplardan
sonra anladılar ki sadece askeri metodlarla bu işgal
devam edemez... Bu ancak Müslümanların ruhlarındaki direniş ve cesaret duygularını kamçılar. Müslümanların kafir sömürücülere karşı bilenmelerine vesile olur. Tarihte bunun birçok örnekleri vardır. Fiili
işgal daima yerli halkı mukavemetli kılar.
Bunun üzerine Islam topraklarından çıkmadan ve
asker kullanmanın dışında başka bir yol düşünüldü.
Nihayetinde en uygun yolun kültürel
savaş olduğuna karar kılındı. Bu ise
evlatlanmızı onların adet, gelenek,
göreneklerini takib eder hale getirmek ve böylece onları sömürülerinin
hizmetçileri haline sokmaktı. Hem de
bir tek askerin bile mevcudiyetine
gerek duymaksızın…! Gerçekten de
yapılan buydu. Savaşlarının odak
noktası ise kadınlarımızdır. Onu da
kendi kadınlarına benzetmeyi amaçladılar. Erkeklerle dost, onlarla birlikte hatta her alanda yarış halinde,
avret yerlerini açmış ve erkeklerle omuz omuza ... ve
bu ilk hedeflerine varabilmek için onlarca yazar ve
oyuncu ... yüzlerce oyun, film, kitap, dizi, gazete, dergi, kulüpler ve cemiyetler vb. kısaca kamuya ulaşan
bütün araçları kullandılar.
Hedefleri ise fesad ve ifsadı yaygınlaştırmak ve dinimizden gelen gelenek ve değerlerimizi yok edip memleketimizi onların kölesi yapmaktı. Bütün bu gördüğümüz açılıp saçılmalar, Hilafetin kaldırılmasıyla
başlayıp günümüze değin uzanan bu oyunun neticeleridir. Adetlerimizden ve değerlerimizden akan bu
kanın durdurulması için derhal birşeyler yapılmalıdır. Bu akan kanın durdurulması ise ancak bu
kepazelikten, kafirlerin peşine düşmekten vazgeçip
aslımıza dönmekle mümkündür.
Yani Kur´anı Devlet yapmakla mümkündür. Diğer
yollar hepsi Bataklık dururken sinekleri öldürmeye
çalışmaktır…
YIL-2/ SAYI– 17
***
RECEB 1434 / MAYIS 2013
‫ ن مْك لُ م ل ىل ّص‬.
ِ
ِ
Sohbetler/Düşünceler
KUR´ÂNDA GENÇLER VE GENÇLIK DEĞERLERİ(4)
Iffet ve Sabır Timsâli: Hz. Yusuf (as)
Kur ânda kıssaların en güzeli olarak nitelendirilen Yusuf
Suresi, gençlik çağındaki bir insan için, zor bir sınav
niteliğindeki cinsel dürtüler karşısında, bir gencin iffet ve sabır
timsâli oluğundan bahseden ayetlerle örülüdür. Bu surede Allah Teâlâ, peygamberlerinden biri olanYusuf (as) ın başından
geçen hadiselerin tamamını zikretmiştir. Görmüş olduğu rüyayı
babası Hz. Yakuba aktaran Hz. Yusuf, babası tarafından uyarılarak, rüyasını diğer kardeşlerine anlatmaması istenmiştir.
Kaynaklar, Hz. Yusufun bu rüyayı gördüğünde oniki yaşlarında
olduğunu ifade ederler. Ne var ki, Hz. Yusufda, kardeşlerinin
kıskançlık duygularnın kurbanı olmuş ve onların bir araya
gelerek karar vermesiyle kuyuya atılmış ve çetin sınavlarla
geçen bir hayat hikayesi yaşamıştır. lkin, hür bir insan olduğu
halde ucuz bir fiyata, birkaç dirheme köle diye satılmış, bir
süre sonra, hizmetçisi olduğu evin hanımı tarafından gayri
meşru bir teklifle karşı karşıya kalmıştır. Rabbinin burhanı ve
merhameti sayesinde bu sınavı başarıyla atlatan Hz. Yusufun
bu esnada söylediği sözler, bir peygamberin olduğu kadar, aynı
zamanda kendisine iyilik edilen bir gencin duygularını dile
getirmesi bakımından da dikkat çekicidir.
Evinde bulunduğu kadın, onun
nefsinden murat almak istedi,
kapılar iyice kapattı ve haydi gel!
dedi. Yusuf ise: (Böyle bir şey
yapmaktan) Allaha sığınırım.
( iyiliğe karşılık kötülük yapmaktan Allah saklasın) Zira kocanız
benim efendimdir ve o bana iyi
davranmıştır.Gerçek şu ki zâlimler
felah bulmaz dedi. (Yusuf, 23)
Bu sözleriyle gençlere iffet ve namus sahibi olmak adına son derece anlamlı bir örnek teşkil eden
Hz. Yusuf için ne var ki, sınav
henüz bitmemişti. Her ne kadar
Yusufun bu olayda suçsuz olduğu anlaşılmış ise yaşanan
hadiseler sonucunda, Hz. Yusuf bir kez daha gayri meşru teklif
ile karşıkarşıya kalmıştır. Hemen her peygamberin değişmez
özelliklerindenbiri olan tam bir teslimiyetle o da dua etmiş ve
şöyle yalvarmıştı:
Rabbim! Zindan benim için bunların istediklerini yapmaktan
daha iyidir. Şayet tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara
meyleder ve cahillerden olurum. Rabbi de onun duasını kabul
etti ve o kadınların tuzaklarına engel oldu. Zira O, her şeyi
işiten ve en iyi bilendir.(Yusuf, 33-34)
Suçsuz olduğu halde zindana atılan Hz.Yusuf için zindan peygamberlik görevini ifa ettiği bir tebliğ mekânı olmuştur. Yüzünde haksız yere hapsedilmenin insanda meydana getireceği ruh
çöküntüsünden ve ümitsizlikten yana hiç bir eser gözlenmeyen
Hz. Yusuf u, hapishane arkadaşları çok sevmiş ve değer vermişlerdi. Hz. Yusuf un yaşadığı bu tecrübe, kendinden sonra
gelen nesiller üzerinde güzel bir hatıra olarak kalmış ve zindan
bile gerektiğinde eğitim-öğretim mekânı (Medreseyi Yusufiyye)
olarak görülebilmiştir.
Detaylarına inmeksizin ele aldğımız kadarıyla, Allah Teâlâ
tarafndan kıssaların en güzeli olarak tanıt lan Yusuf Kıssası,
gerçekten,edebi sanatlarla örülü üslubu, pedagojik açıdan
ilginç noktaları ve ahlakî değerler bakımından dikkat çekici
Sayfa 13
MUHACIRUN DERGISI–
Misafir Kalemler
özellikleriyle Kurân kıssaları arasında müstesna bir yere sahiptir. Öte yandan bu sûre, aynı zamanda gençlik psikolojisi
açısından da dikkate şayan pek çok hakikati ihtiva eden noktalar taşımaktadır.
a)-Insan her hâlü kârda ancak Allah Teâlâya sığınmalı ve
sadece Ondan yardım dilemelidir. Hz Yusuf un, karşıkarşıya
kaldığı her olumsuz ortamda daima Allaha sığınarak Ondan
yardım istediği ve her defasında Allahın kendisine çıkış yolu
sunduğu görülmektedir. Ayetler, genç insanların üstesinden
gelmekte zorlandıkları her durumda, her şeye kadir olan
Yaratıcıdan yardım dilemeyi bir gençlik değeri olarak dikkate
sunmaktadır.
b)- Çekilen sıkıntılar ve karşılaşılan belalara sabır, mutlaka bu
dünyada da ahirette de kişiye mükâfat olarak geri dönecektir.
Her ne kadar, belli bir süre bir takım mahrumiyetler çekse de
Hz. Yusuf un, sonuç itibariyle Mısıra sultan oluşunda, iffetli ve
sabırlı olmanın, olaylar karşısında kişiliğinden taviz vermemenin mutlaka bu dünyada da karşılığının görüleceği vurgulanmaktadır.
c)- Suçsuz yere gönderilmiş olmasına rağmen Hz. Yusuf, hapishane-lerde insanlara Allahı, tevhidi ve dini anlatan, onlara
moral kaynağı olan ilk şahsiyettir. Bu özelliğiyle o, hapishanelerdeki insanlara din adına hizmet
amacıyla bu görevi üstlenen bütün
din görevlilerinin de önderi kabul
edilebilir.
d)- Hz. Yusuf gerek gayrı- meşru
teklif ile karşılaştığı ilk anda, gereksuçsuz olduğu anlaşıldığı zaman ve gerekse ailesine kavuştuğu
ortamda hep centilmence davranmıştır. Bu özelliği, bilhassa
babası Hz.Yakub la buluştuğunda,
aralarında geçen sohbet esnasında bariz bir şekilde görülmüştür.
Babası, kardeşlerinin ona nasıl
bir muamelede bulunduğunu anlatmasını ısrarla istediğinde,
Hz. Yusuf, kardeşlerini rencide etmemek için kuyuya atılışından
hiç bahsetmemiş ve başından geçenleri, zindandan çıkarıldığı
andan itibaren anlatmıştır.
e)- Hz. Yusuf un, babası ve diğer aile fertleriyle karşılaştıran,
bir hükümdar değil, bir aile ferdi gibi tavır takınması ve
çadırındaki tahtından inerek babasını yerde karşılaması da bir
gençlik değeri olarak kabul edilebilir. Onun bu alçak gönüllülüğü, hükümdar bile olsalar yetki makamındaki kişilerin, ailelerinin gözünde kendilerinden biri oldukları gerçeğini hiçbir
zaman değiştirmediğini Hz. Yusuf un fark ettiğini ve bunun
gereğini yerine getirerek bu konuda da güzel bir örnek olduğunu ortaya koymuştur. Hatta bazı tefsirlerde böyle davranması
konusunda Hz. Yusuf un vahiy meleği Cebrail tarafından
bilgilendirildiği ifade edilerek konunun ehemmiyetine vurgu
yapılmaktadır.
Hz. Peygamber (sav) in de buna benzer uygulamalar görülmektedir.
O da gerek süt annesine gerekse sütkardeşlerine sonraki yıllarda çeşitli ikramlarda bulunmak suretiyle onları unutmadığını
göstermiş ve daima değer veren bir kişi olmuştur.
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Yarının Büyükleri
Müslüman Çocuğun Edebi
3)-SELAM VERME ADABI:
Müslümanlar birbirleri ile karşılaşınca selamlaşır
ve tokalaşır.
Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır.
1. Islam'ın emrettiği selamı unutma.
2. Tanıdığın veya tanımadığın Müslümanlarla karşılaştığın zaman selam vermeyi ihmal etme (Esselamü
Aleyküm).
3. Selam verme şekli şöyle:
a) Binek üzerinde olan yürüyene,
b) Yürüyen oturana,
c) Az kişiler çok kişilere,
d) Küçükler büyüklere selam verirler.
4. Verilen selama onun misliyle veya ondan daha
güzel bir şekilde cevap
ver.
5. Konuşmadan önce selam ver. Peygamberimiz
bir Hadis-i Şeriflerinde
şöyle buyuruyor:Kim selamdan önce konuşmaya
başlarsa ona cevap vermeyin.
***
Bunları Biliyormusunuz?
Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarını insanlara haber
veren, kendisine yeni bir kitap ve yeni bir şeriat gönderilmeyip de kendinden önceki peygamberlerin kitabı ve şeriatı ile amel eden Peygamberlere Nebi adı
verilir.
Kendisine yeni bir kitap ve yeni bir şeriat verilerek
insanları hak yola çağırmak için gönderilen peygamberlere de Resul denir.
Kur’an’ı Kerim yaklaşık 23 senede inmiştir.
Allah(c.c.)’ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine Vahy denir.
Kur’an’ı Kerimin müstakil bölümlerine Sure ismi
verilir.
Kur’an’ı Kerim’de 114 tane Sure vardır.
Tabiini gören kimselere Tebeut Tabiiyn denir.
Kur’an’ı Azimüşşan’da bulunan sureleri meydana
getiren cümlecik yada bir kaç kelimeden oluşan,
Allah kelamlarına Ayet denir.
Hulefai Raşidin/Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den
sonra halifelik yapan dört halifeye denir.
a- Hz. Ebu Bekir(r.a.)
Kur’an’ı Kerim’de 6236 Ayet vardır.
Diğer Peygamberlere göre daha faziletli olan peygamberlere Ulul-Azm denir. Ulul-Azm olan peygamberler 5 tanedir: Nuh (as), Ibrahim (as), Musa (as),
Isa (as) ve Muhammed (as).
Kur’an’ı Kerim’de ismi geçen peygamberler 28 tane
olup 3 tanesinin veli mi yoksa peygamber mi olduğu
hususunda ihtilaf vardır.
Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)’i hayatında, müslüman olarak görüp ve
müslüman olarak vefat
eden mübarek insanlara
Sahabe/Ashab adı verilir?
Sahabeleri gören kimseye
Tabiiyn denir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zamanında yaşadığı
halde Efendimiz (s.a.v.)’i görme şerefine nail olmayan insanlara Muhadramun adı verilir? (Veysel Karani ve Necaşi gibi)
b- Hz. Ömer(r.a.)
c- Hz. Osman(r.a.)
Kur’an’ı Kerim tek kitap olduğu gibi, tek ciltte
toplanmıştır. Kur’an’ı Kerim’in sayfalarını toplayan d- Hz. Ali (r.a.)
cilde verilen ve yalnız Kur’an’a ait olan özel isme
Mushaf adı verilir.
Sayfa 14
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2/ SAYI– 17
***
RECEB 1434 / MAYIS 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z
A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
Erdoğan: Nusret Cephesi'ni desteklemiyoruz
Obama’nın, Erdoğan’dan gelecek Suriye taleplerine karşılık, özellikle
Türkiye sınırında güçlü şekilde örgütlü olduğu belirtilen El Kaide
bağlantılı Nusret Cephesi ile ilgili endişelerini aktaracağı belirtiliyor.
Görüşme için Erdoğan'a devletin ilgili birimleri tarafından bir Nusret
Cephesi dosyası hazırlandığı söyleniyor.
Hürriyet'in haberine göre Obama, Nusret Cephesi konusunu açtığında,
Erdoğan’ın bu örgütle ilgili vereceği yanıtlardan öne çıkanlar şunlar
olacak:
Nusret Cephesi'ni desteklediğimiz yalan...
Türkiye’nin Nusret Cephesi'ne kapılarını açtığı ve destek verdiği iddiaları kesinlikle doğru değildir.
Buna rağmen bizim kendi istihbaratımıza göre Nusret Cephesi'nin
Suriye’de en güçlü örgütlerden birisi olduğu doğrudur.
Nusret Cephesi'nin bu kadar güçlenmesinde ne yazık ki ABD ve Avrupa’nın, Suriye halkının meşru temsilcisi Suriye Ulusal Koalisyonu
(SUKO) ile Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) gereken desteği vermemesi önemli etkendir.
Terör örgütü ilanı hataydı...
Yapılan hatalardan birisi de ABD’nin, Nusret Cephesi'ni terör örgütü
olarak ilan etmede çok aceleci davranmasıdır. Çünkü Ortadoğu coğrafyasında ABD’nin karşı olduğu bir örgüte halk tepki olarak sempati
gösteriyor. Nusret Cephesi'ni hemen terör örgütü ilan ederek daha da
güçlü hale getirdiniz….
Nusret Cephesi ile mücadelenin en etkili yöntemi Suriye halkının tek
temsilcisi SUKO ve ÖSO’yu desteklemektir. Halkın Nusret Cephesi'ne olan sempatisi, ÖSO ve SUKO sahada bir şeyler yapma başarısını
gösterirse yıkılabilir. Bunun için de SUKO ve ÖSO’ya her türlü
yardımın yapılması şart.
Bu değerlendirmelerimizi daha önce Dışişleri Bakanınıza, Rusya’ya
hatta İran’a da söyledik. Ortak neler yapılabilir bunun üzerine konuşmak istedik, ancak gereken destek ve yardımı görmedik…
-------------------------------Nasrallah: "Hamaney'in saldırı emrini bekliyoruz"
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim
Kasım, hareketin Suriye'deki çatışmalarda rol aldığını belirtti.
Merkezi İran'ın başkenti Tahran'da bulunan yarı resmi Ehlibeyt Haber
Ajansı (ABNA), Kasım'ın Suriye'de yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmelerini yayımladı.
Hizbullah güçlerinin Suriye içerisinde Esed yönetimi ile birlikte muhaliflere karşı savaştığını kaydeden Kasım, Suriye'deki silahlı muhalif
grupları "tekfirci teröristler" şeklinde niteledi.
Kasım, "Bekaa Vadisi'nin bir kısmı Suriye topraklarında yer almaktadır. Evet, Hizbullah kendi vatandaşlarını korumak için Suriye'nin bu
topraklarında bulunarak tekfirci teröristlerin vatandaşlarımıza yönelik
saldırılarını önlemektedir. Hazreti Zeyneb'in türbesini koruyan tugaylardan birisini de Hizbullah kurdu. Hizbullah'ın eylemleri ülke
sınırlarını aşmıştır. Şu anda tek faaliyet alanımız Lübnan değildir. Bu
ister düşman olsun ister dost, herkesin bildiği bir şeydir" ifadesini
kullandı.
"Hizbullah Hamaney'den emir bekliyor"
Hizbullah'ın Suriye'de bu gruplara karşı topyekün savaş ilan etmesi
için İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'den emir beklediğini
dile getiren Kasım, şöyle devam etti:
"Hizbullah, şu anda tüm tekfirci teröristleri yok etmeye muktedirdir
ve bu çirkin varlığın kökünü yeryüzünden kazımaya kadirdir. Ancak
Hizbullah, rehberi ve dini lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaney'in
emrini beklemektedir."
Irak'ta Maliki hükümetine karşı düzenlenen muhalefet gösterilerine de
değinen Kasım, Irak'taki gösterilerin ülkenin güvenliğini tehdit ettiğini
öne sürerek, "Düşmanlar bilsinler ki eğer Suriye parçalanırsa, kriz
Irak'a sıçrayacaktır. Bu da tüm bölgenin etkileneceği anlamına gelir.
Şu anda bile Arap Baharı adı altında Irak'ta çok sayıda grup ayaklana--------------------------------------rak ülkenin güvenliğini tehdit etmektedir" iddiasında bulundu.
Türkiye Doğu Türkistan'daki katliamlara neden sessiz?
Geçen aydan bu yana Suriye'nin Humus kentine bağlı Kusayr ilçesinDünya Bülteni'nden Hamit Göktürk'ün haberi işgal altındaki Doğu
de, Hizbullah militanları ile Özgür Suriye ordusu (ÖSO) güçleri
Türkistan'daki insan hakları ihlallerini gözler önüne serdi.
arasında çatışmalar yaşanıyor. Hizbullah Hareketi, Esed güçlerine
Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'ın Kaşgar ili, Maralbaşı ilçesine
destek olmak amacıyla Şam'ın Seyyide Zeyneb bölgesinde Ebu'l Fadl
bağlı Sirikbuya kentinde 23 Nisan'da Müslüman Türklere karşı
gerçekleştirilen ve 21 kişinin ölümü ile sonuçlanan son katliama tepki- Abbas Tugayı'nı kurmuştu.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah da "Kusayr beldesindeki
ler uluslararası boyutta sürüyor.
Lübnanlıların,
silahlı grupların saldırılarının hedefi olmasına izin verUygur Özerk bölge Hükümet Sözcüsü Hu Hen Min Urumçi'de yaptığı
açıklamada "Sirikbuya olaylarının dış güçlerle ilgisinin bulunmadığını meyeceğiz" açıklamasında bulunmuştu.
ve olaylarla ilgili olarak bölgeden 25 kişinin tutuklandığını bildirdi
ancak ayrıntılı bilgi vermedi. ABD yönetimi, BM'de temsil edilmeyen ------------------------Milletler Teşkilatı (UNPO) Dünya Uygur Kurultayı (DUK) ve uluslaHamas liderinden İsraille görüşmeye yeşil ışık
rarası kurum ve kuruluşlar Çin Yönetiminden Sirikbuya katliamı
hakkında tatmin edici açıklamalar yapmasını ve detaylı bilgiler verme- Hamas lideri Halid Meşal, Hamas'ın İsrail'le görüşme yapmaya açık
olduğunu, fakat bunun için öncelikle bazı şartların sağlanması gereksini talep etti.
DUK İcra Komitesi Başkanı Doklun İsa, Çin yönetiminin ilk kez ülke- tiğini söyledi.
de meydana gelen bir olayın dış güçler ve bölücülerle bağlantısı olABD'de yayınlanan Foreign Policy dergisine konuşan Meşal, Filistin'madığını açıkladığını, bunun bu yönde atılmış olumlu bir gelişme
olduğunu fakat yeterli olmadığını ifade etti. İsa, olaylarla ilgili olarak deki öncelikli hedeflerinin Hamas ile El Fetih arasında uzlaşma sağlanması olduğunu söyledi. Meşal açıklamalarında ABD'nin bu uzlaşÇin yönetiminin yaptığı açıklamaların, bölgeden kendilerine ulaşan
mayı önlemeye çalıştığını kaydetti. Meşal'e göre İsrail'le görüşmeler
bilgilerle uyuşmadığını söyledi.
için bu uzlaşma gerekli... Diğer yandan Meşal Filistin'deki mali zorlukların da görüşmelerin önünde engel oluşturduğunu söyledi.
DUK'un AB nezdindeki Temsilcisi ve Münih merkezli Avrupa Doğu
Türkistan Birliği başkanı Enver Can, Avrupa Parlamentosu Çin ile
Halid Meşal, Hamas'ın İsrail'le görüşmelere prensipte açık olduğunu,
Diyalog Grubu Dış İlişkiler Komitesi ve İnsan Hakları Komisyonu
üyesi 90 parlamentere birer mektup yazdı. Mektupta Uygurların günü- fakat bunun şu anki reel durum açısından anlamsız olduğunu da sözlerine ekledi: ''Bunun için en önemli şart, güç dengesinin oluşmasıdır.
müzdeki durumuna dikkat çekti ve Çin yönetiminin son katliamının
Bunsuz barış gelemez.'' Meşal, Filistinlilerin elinde İsrail'e baskı yapAvrupa Parlamentosu'nca teşkil edilecek özel bir komite tarafından
ma gücü olmadıkça, müzakerelerin yalnızca Filistin halkının hakları
yerinde incelenmesini istedi. DUK Temsilcisi mektubunda "Avrupa
için yalvarma anlamına geleceğini söyledi.
Parlamentosu ve uluslararası toplum yeni tedbirler almadığı, yeni
yaptırımlar uygulamadığı takdirde Çin'in Doğu Türkistan'da yeni katliÖte yandan Meşal, ABD ve İsrail'in Hamas'la görüşmekten çok yok
amlara ve sert bastırma politikalarını devam edeceğine dikkati çekti.
Can, parlamentonun Doğu Türkistan ile ilgili özel bir oturum düzenle- etme niyeti taşıdığını düşündüğünü de kaydetti.
mesini talep etti…..
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-2/ SAYI– 17
RECEB 1434 / MAYIS 2013
TEMEL PRENSİPLERİMİZ
1- Dava; İslam’ın hayata hâkim olması. Yani Kur’anın Anayasa, şeriat’ın
kanun, devletin İslam olmasıdır.
2- Metod tebliğdir, tebliğ metodudur. Yani Peygamber metodudur.
3- Tebliğ vasıtaları her meşru vasıtadır.
4- Tebliğ devrinde ilmî ve fikrî zeminde kalıp, kaba kuvvete başvurma, terörist
bir hareket yapma yoktur.
5- Tebliğatı açık, net ve kesin olarak yaparken, yakayı ele vermeme hususunda
da meşru tedbiri elden bırakmaz.
6- Tebliğ’de muhatap olarak, millet evladının bir kesimini değil, genç-ihtiyar,
erkek-kadın, amir-memur istisnasız herkestir.
7- Küfür ve kâfir rejimle uzlaşma yoktur, taviz verme yoluna gitme yoktur.
8- Yalan, iftira olmadığı gibi, abartma, kabartma da yoktur, aldatma ve
avutma da yoktur; her şeyiyle ortadadır.
9- Ehl-i Sünnet akidesine ve Ehl-i Sünnet fıkhına bağlı olup, mezhepsizliğe
veya mezhep değiştirmeye karşıdır.
10- İran’a Ehl-i Sünnet açısından bakmaktayız, münasebetlerimiz bu
çerçevededir. Yapılan inkılab İslamî’dir, mezhebî değildir; karşı çıkma veya
teslim olma bahis mevzu değildir.
11- Devletin kuruluş ve icraatında model Asr-ı Saadet’tir. Yani, Peygamber
(s.a.v.) tarafından Medinede kurulan ve sahabe tarafından devam ettirilen
kâmil bir Hilâfet’tir, altun devridir.
12- Şûra esastır.
13- Kur’an dili müşterek dil olup, herkes ana dilinde serbesttir.
14- Her müslümana ümmet gözüyle bakar; ırk, renk, mekân farkı tanımayız.
15- Her şey fetvaya bağlıdır.
Emîr'ül-Mü'minîn ve Halîfet'ül-Müslimîn
Cemaleddin Hocaoğlu (Rh.a)
Download