Sa yi 1/ Yi l 1

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sa
1/
l1
YIL 1 / SAYI 9
yi
Yi
ŞEVVAL 1433/ EYLÜL 2012
Aylık
Islami,
Siyasi ve
Ilmi Dergimiz..
‫ب ِ ْس ِم‬
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
FIYATI 2,00 €
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
Allah'ın Boyası Yeterli bir Boyadır!...
Editör
3
Tefsir Dersleri
Müzzemmil Suresi (20)
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Müzzemmil Suresi (20)
Ebu Abdurrahman
5
Fetva Köşesi
Mescid-i Dırar
Ebu Ensar
6
Fetva Köşesi
Mescid-i Dırar( devam)
Ebu Ensar
7
Edille-i Şer´iyye
Muhammed M. Müftüoğlu
8
Müslümanın Anayasası Kur´andır! (2)
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Islam(7)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Peygamber Efendimiz(SAV)
B. Çobanoğlu
11
Örtülü olmayan Bacılarımıza(3)!
Fatıma Betül Hanım
12
Iman Erozyonu!
Misafir Kalemler
13
Bulmaca ve Fıkralar
—
14
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Beyyineler
Hanımlar Köşesi
Sohbetler/Düşünceler
Mizah Köşesi
Basından Seçmeler
Alkol satışlarında patlama var...
Yine Pisler...
Erdoğan: Arabulucular boşuna yorulmasın...
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
info@muhacirun.net
Sayfa 2
Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/
yanlışlar bizim yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre varsa)
Hatalarımızın düzeltilmesini istirham
ediyoruz.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gündem/Yorum
Allah'ın Boyası Yeterli bir Boyadır!...
Allah’ın boyası ile boyanınız; boyası Allah’ınkinden daha
güzel olan kim vardır? Biz O’na kulluk edenleriz, deyin.
(Bak.138)
Global Dünya da, Globalleşen sadece zulüm, edepsizlik,
fesat ve fitnelerdir…Doğrular yerine yanlışlar, güzellikler
yerine çirkinlik, ahlak yerine ahlaksızlık alkışlanır oldu!.
Magazin haberleriyle beyinleri uyuşturulan kamuoyu ve
özellikle de gençlerin meşgul edildiği konularla zamanlarını
ve ömürlerini çalan hırsızlar, kimin hangi edep yeri gözüktü,
kim kimi aldattı vb. gibi abuk subuk şeylerle beyinler adeta
uyuşturuluyor…
Editör
Şayet baba kız, ana oğul oturup birlikte uygunsuz dizileri
izlemek özgürlük ise alın başınıza çalın özgürlüğünüzü!.Biz
böyle nefsin esaretinde bir özürlüğün talibi değiliz, hiç olmadık ta!.
Şayet tüm ahlak ölçülerini hiçe sayarak mahrem yerlerin
gözükmesi, mahrem konuların açıktan konuşulması çağdaşlık ise. Vallahi biz çağdaş değiliz olmayacağız da!...
Renk körlüğü yaşayan toplum genelinin, ahlaksızlığı normal görmesinden daha büyük bir felaket olabilir mi?!..
Bırakın neslimizin yakasını. Mahvettiniz gençliği. Edep
sizin yüzünüzden intihar etti!...Tüm bunları, ileri gitmek,
çağdaş olmak adına ifsat ettiniz!..
İnanmasak ta içerisinde yaşadığımız
toplumun rengi bu!. Ve ne yazık ki
renksizleşme çabalarına, kendini entellektüel addeden muhafazakar kişiler
ve muhafazakar(!) medya da katkı
sağlıyor. Bilinçli ve ya bilinçsiz orasını
Allah bilir…Tv kültürüne mahkum olmuş halk ve halkı yönlendirme de tv
lerde boy gösteren ehliyetsiz insanlar!.
Ekonomik meselelerde rengini kapitalizmden almak, Siyasi meselelerde rengi
Demokrasiden almak, Sosyal kültürde
rengi Modernizm’den almak, Dünya’yı
değerlendirmede rengi materyalizm’den
almak, bazı ameli meselelerde de rengi
İslam’dan almak, olsa olsa renga renk
olmaktır… bu bukalemunluktur, Islami
tabir ile Münafıklıktır..
Müslümanların gözlerinin içine baka
Hakkın şahitleri(Ilim Adamları) toplubaka “Hoca” kılıklı insanlar yığınla
ma renk veremeyince batıl kendi rengiyizleyicinin karşısında zinaya geçit veren açıklamalar yapar- le toplumu boyamaya devam ediyor…
ken, kopan alkış tufanının ne ile izahı var!. Hayret ki ne
Diğer yandan da başka bir felaket ile yüz yüze kalan gençhayret… Bu kadar mı sürü psikolojisi Allah aşkına!...
liğin anası ağlıyor!...
Karşı taraftan ahlak, edep, ölçü, renk beklemek ne kadar
anormal ise, kendini bizim mahalleden sayanlarında ahlaksızlığa geçit vermeleri bir o kadar anormal… İnsan komplekslerden kurtulup “Kendi” olmadıkça şahsiyet kazanamaz!…Ama kendini muhafazakar addedip rengini başka
yerlerden alan bu insanların verdiği zararı karşı taraf bile
ver(e)miyor…Tüm bunlar ne uğruna?!
Örneklik teşkil edemeyen biz büyükler gölge etmesek din
adına başka ihsan istemeyecek gençlerimiz.
Dini duygularını istismar ederek,menkıbelerle dini hayatı
efsanevi bir boyut oluşturarak, İslam’ı realite değil de, sanki
ütopik uçuk kaçık masallar dini gibi tanıtan çoğunluklar!.
İslami olmayan ritüellere ses çıkarmayan etkin, yetkin kanaat önderleri!.
İşte duyun, eğer bizler Allah’ın boyasından vaz geçmemekle sizin katınızda gerici isek duyun ve bilin biz gericiyiz!. Sizin yanınızda gerici olmak bizim için bir şey ifade
etmiyor, bizim adımız MÜSLÜMAN!.
Bir takım ritüellere mahkum, dini duyguların tatminliği
gençliğin, halkın gerçeğe ulaşmasında ciddi engel teşkil
ediyorlar!. Masallarla dini idame ettiren(!) topluluklar sayısal çoğunluğa erişseler bile topluma renk katabilirler mi?
Şayet modern, seküler boyalarla İslam’ın boyasını sentezle- Rengi olmayan başkasına hangi rengi verebilir ki!.
mek entelektüel olmanın adı ise, işte bilin biz entelektüel
Tüm bunlar Allah’ın boyasıyla boyanması, bezenmesi geredeğiliz, olmadık, inşallah olmayacağız!.
ken gençliğin önünde ciddi engel teşkil ediyor.
Tevhid renginin adresi Kur’an ve Sünnettir..
Şayet tesettür boyasını(ölçüsünü) modernistlerden almak
çağdaşlık ise, işte var gücümüzle ilan ediyoruz biz çağdaş
Tevhid renginin özelliği “Tekbir” renk olmasıdır. Alacalık
değiliz kardeşim!.
kabul etmeyen tek renk olmasıdır..
Sayfa 3
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
ُ‫ى ا َّل ْي ِل َونِصْ َفهُ َو ُث ُل َثه‬
ِ ‫ا ِ َّن َربَّ َك ي َ ْع َل ُم َا َّن َك َت ُقو ُم َا ْدنَى ِم ْن ُث ُل َث‬
َ ‫َو‬
‫طائ ِ َف ٌة ِمنَ ا َّل ِذينَ َم َع َك َو ََّّللا ُ يُ َق ِّد ُر ا َّل ْي َل َوال َّنهَا َر َعل ِ َم َا ْن َل ْن‬
‫َاب َع َل ْي ُك ْم َفا ْق َر ُؤا َما َتي َ َّس َر ِمنَ ْال ُقرْ َا ِن َعل ِ َم َا ْن‬
َ ‫ُتحْ صُوه ُ َفت‬
ُ ‫َسي َ ُك‬
َ ْ‫ون ِم ْن ُك ْم َمر‬
ِ ْ‫وى َو َاََ رُونَ يََْ رِبُونَ فِى ا ْ َر‬
‫ي َ ْب َت ُغونَ ِم ْن َفَْ ِل ََّّللا ِ َو َاََ رُونَ يُ َقات ِ ُلونَ فِى َسبِي ِل ََّّللا ِ َفا ْق َر ُؤا‬
َّ ‫ص َلو َة َو َا ُت‬
َّ ‫َما َتي َ َّس َر ِم ْنهُ َو َاقِي ُموا ال‬
َ ‫واالز َكو َة َو َا ْقرِوُوا ََّّللا‬
‫َقرْ وًا َس َس ًنا َو َما ُت َق ِّد ُموا ِ َ ْن ُف ِس ُك ْم ِم ْن ََ يْر ع َت ِ ُدوه ُ ِع ْن َد ََّّللا ِ ُ َو‬
َ ‫ََ ْيرًا َو َا ْع‬
)20( ‫م َم َااْ رًا َوا ْست َْغفِرُوا ََّّللا َ ا ِ َّن ََّّللا َ َ ُفو ٌر َر ِسي ٌم‬
73 -Müzzemmil Suresi (20. Ayet)
Ebu Abdurrahman
Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz ki Allah bilir."
Hastalara, ticaret yoluyla rızık kazanmak yahut ilim öğrenmek
üzere yolculuk yapanlara gece ibadeti zor gelir, mücahidler
savaşla gece ibadetini birarada yürütemezler. "O halde ondan
kolayınıza geleni okuyun." Nesefî burada şöyle der: "Bu
âyetteki "Kolayınıza geleni okuyun" emri, ashabın gece
ibadetine çok özen göstermeleri sebebiyle iki defa
tekrarlanmıştır."
Kolaylığın; hastalar, yolcular ve mücahitlerin durumu göz
önüne alınarak sadece bu üç gruba tanınması, bu durumda
olmayanların gece ibadeti için gayret sarfetmeleri gerektiğinde
işaret eder. Teheccüdün farziyyeti düşmüşse de mendup oluşu
devam etmektedir. Daha sonra Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Size farz olan "...namazı kılın..." Bu emrin sûrenin sonunda
gelmesi, gece namazını çoğaltmanın ve farz olan beş vakit
namazı kılmanın başka başka şeyler olduğuna işaret eder.
20. Şüphesiz ki Rabb’in; senin gecenin üçte ikisi, yarısı ve üçte
biri içinde kalktığını, seninle beraber olanlardan bir taifenin de
(böyle yaptığını) bilir. Gece ve gündüzü Allah takdir edip
(sayar). Sizin onu sayamayacağınızı bildiğinden size
(merhametiyle) tekrar döndü. Artık Kur’ân’dan kolayınıza
geleni okuyun. İçinizden hasta olacakları, Allah’ın lütfundan
aramak üzere yeryüzünde yol tepecekleri ve Allah yolunda
savaşacak olanları şüphesiz ki Allah bilir. O halde ondan
kolayınıza geleni okuyun, namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a
gönül hoşnutluğu ile ödünç verin. Önden kendiniz için ne hayır
gönderirseniz onu Allah katında daha hayırlı ve mükâfat
bakımından daha büyük olarak bulursunuz. Hem de Allah’a
istiğfar edin, şüphesiz ki Allah Gafûr’dur Rahîm’dir.
Farz olan "...zekâtı verin..." İbn Kesîr der ki: "Bu âyet; zekâtın
farz kılınışıyla ilgili âyet Mekke'de nazil oldu. Fakat nisaplar
ve verilecek miktarlar Medine'de açıklandı, diyenlerin lehinde
bir delildir." "...Ve Allah'a gönül hoşnutluğu ile ödünç verin."
Burada verilmesi istenen sadakalar nafile sadakalardır. Çünkü
Allah bunlara en güzel ve en bol mükâfatı verecektir. Bu görüş
İbn Kesîr'e aittir. Nesefî, karz-ı haseni; helâl kazançtan yalnız
Allah rızası için verilen borç diye açıklamıştır. "Önden
kendiniz için ne hayır gönderirseniz onu(n sevabını) Allah
katında (geride bıraktığınızdan) daha hayırlı ve mükâfat
bakımından daha büyük olarak bulursunuz." İbn Kesîr bu âyet
münasebetiyle şöyle der: "Önceden gönderdiğiniz her şey sizin
önünüze gelecektir. Onları siz ele geçireceksiniz ve onlar
dünyada kendinize ayırdığınız şeylerden daha hayırlıdır."
AYETIN TEFSİRİ
Allah, gidilecek yolu açıkladığı bu sûreyi şu sözleriyle
tamamlar: "Hem de Allah'a istiğfar edin." Kötülüklerden ve
"Şüphesiz ki, Rabb'in; senin, gecenin üçte ikisi, yarısı ve üçte
biri içinde kalktığını, seninle beraber olanlardan bir taifenin de iyilikler konusundaki ihmallerinizden bağışlanma dileyin.
(böyle yaptığını) bilir." Bu âyetle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle
"Şüphesiz ki Allah Gafûr'dur Rahîm'dir." Gafûr'dur, günahkâr
der: "Bazan böyle bazan öyle yaptığınızı bilir. Bütün bunları
ve ihmalkâr kullarının ayıplarını örter. Rahîm'dir ibadette
kasten yapmıyorsunuz. Ancak geceleyin teheccüd namazı kılma
gayretli ve âhiret için çalışanlara kolaylıklar tanır. İbn Kesîr:
emrine devamlı olarak uyamıyorsunuz." Çünkü o size zor
"Bütün işlerinizde Allah'ı çok zikredin ve O'ndan çok
geliyor.
bağışlama dileyin. Çünkü o istiğfar edenlere Gafûr ve
"Gece ve gündüzü Allah takdir edip (sayar)." İbn Kesîr der ki: Rahîm'dir" der.
"Bazan ikisi birbirine denk gelir, bazan gece gündüzden, bazan
Namazda Kur'ân Okumak Hakkında
da gündüz geceden alır."
"Sizin onu sayamıyacağınızı bildiğinden..." Nesefî bu âyet
hakkında: "Bu miktarlarda gece ibadetine ancak zahmet
çekerek güç yetirebileceksiniz. Bunda da meşakkat vardır" der.
"...Size (merhametiyle) tekrar döndü" de üzerinizdeki yükü
hafifletip teheccüd namazının farziyyetini düşürdü. "Artık
Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." İbn Kesîr şöyle der:
"Herhangi bir vakit belirlemeksizin fakat kolayınıza gelecek
şekilde gece kalkarak teheccüd kılın. Ayet-i kerimede namaz,
okuma kelimesiyle ifade edildi.
6- "Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun" âyetini tefsir
ederken İbn Kesîr şöyle der: "İmam Ebû Hanife (rh.a.)
taraftarları bu âyeti delil getirerek namazda bizzat Fâtiha'yı
okumanın farz olmadığına hükmetmişler ve şayet Fâtiha'yı
yahut bir âyet bile olsa Fâtiha'dan başka Kur'ân'dan birşey
okuyan kimseye bu okuyuşunun kâfi geleceğini söylemişlerdir.
Bu görüşlerini, Sahîhayn'da yer alan ve namazını kötü kılan
kişiyle ilgili hadis-i şerifle desteklemişlerdir. Çünkü o hadiste:
"...Sonra Kur'ân'dan ezberinde olanların kolay gelenini oku"
buyrulur.
Bundan sonra Allah Teâla kolaylaştırmanın sebebini açıklar.
Bu sebep, gece kalkıp namaz kılmanın hastalara, yolculara ve
mücahidlere güç gelmesidir. "İçinizden hasta olacakları,
Allah'ın lütfundan aramak üzere yeryüzünde yol tepecekleri ve
Müslim'in Sahîh'inde Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ümmü'l-Kitâb (Fatiha
sûresi) okunmayan her namaz eksiktir, eksiktir, eksiktir; tam
Sayfa 4
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Teheccüd namazını kılmayanlar için olduğunu söyleyenler de
vardır. Sünen kitaplarında Rasûlullah (s.a.v)'in: "Ey Kur'ân
Bu mesele ihtilaflıdır. Hanefîlerin dışında onların aleyhine
ehli! Vitir namazını kılınız" buyurduğu nakledilmiştir. Diğer
delil getirenler için Hanefîler de kendilerini haklı çıkaracak
bir hadiste de: "Vitir namazı kılmayan bizden değildir"
deliller ileri sürmüşlerdir. Burası o delilleri detaylı bir şekilde buyrulur. Bundan daha garibi Hanbelilerden Ebû Bekir b.
zikretmeye uygun bir yer değildir. Bu hadisleri burada
Abdülaziz'den, Ramazanda teravihin farz olduğuna dair
nakletmemiz İbn Kesîr'in görüşünün ihtilâfı giderecek durumda nakledilen rivayettir. En iyisini Allah bilir."
olmadığının bilinmesi içindir.
Ben derim ki: Önceki ve sonraki Müslümanların çoğu,
Helâl Rızık İçin Çalışmanın Yüceliği
Ramazanda ve Ramazan dışında gece ibadetinin mendup
olduğu görüşündedirler.
7- "İçinizden hasta olacakları, Allah'ın lütfundan aramak üzere
yeryüzünde yol tepecekleri ve Allah yolunda savaşacak olanları Beş Vakit Namaz Dışındaki Namazlar Hakkında
şüphesiz ki Allah bilir." Nesefî şöyle der: "Bu âyette mücahid
ile rızık peşinde koşan bir tutuldu. Çünkü helâl rızık kazanmak 9- "...namazı kılın" âyetinin tefsirinde İbn Kesîr şöyle der:"İbn
da bir nevi cihaddır. İbn Mes'ûd (r.a) şöyle der: Kim
Abbas, İkrime, Mücahid, Hasan, Katâde ve Seleften bir çoğu;
Müslümanlara ait şehirlerden birine,
bu âyet daha önce Müslümanların
sabrederek ve ecri Allah'tan bekleyerek bir
üzerine farz kılınmış olan teheccüd
mal getirip o günkü fiatla satarsa o kimse
namazıyla ilgili hükmü neshetmiştir,
Allah katında şehitlerden sayılır. İbn Ömer
derler. Ancak farz kılınma ile neshedilme
(r.a) da der ki: Allah, kendi yolunda
arasındaki sûre konusunda daha önce de
öldürülmekten sonra, bana deve sırtında
geçtiği gibi değişik görüşler ileri
tadacağım ölümden daha sevimli bir ölüm
sürülmüştür. Sahîhayn'da varid olan bir
yaratmadı. Allah'ın lütfunu (rızkını)
hadiste Rasûlullah (s.a.v) İslâm'ın ne
olduğunu soran bir adama: "Bir gün ve
arayarak yeryüzünde yol teperim."
bir gece içinde beş vakit namaz" cevabını
İbn Kesîr : "Allah Teâla bu ümmet içinden,
verdi. Adam: "Bana beş vakit namazın
gece ibadetini terketme mazereti çıkacakları
dışında başka şeyler gerekir mi?" diye
bildi. Bunlar gece ibadetine kadir olamayan
sordu. Rasûlullah: "Hayır. Meğer ki
hastalar, kazanç ve ticaret mahallerinde
nafile olarak kılasın" buyurdu.
Allah'ın lütfundan (rızık) kazanmak için
yeryüzünde dolaşacak kimseler, kendileri
Teheccüd namazının hükmü, Rasûlullah
hakkında Allah yolunda savaşmaktan daha
(s.a.v) hakkında: "Gecenin bir kısmında
da uyanıp, sırf sana mahsus fazla (bir
önemli meşguliyetleri bulunanlardır.
ibadet) olmak üzere onunla gece namazı kıl" (el-İsrâ, 17/79)
Bu âyet hatta sûrenin tümü Mekke'de nazil olmuştur. O zaman âyetinden dolayı farz olarak kaldı."
savaş henüz meşru kılınmamıştı. İşte bu Hz. Muhammed'in
peygamber olduğunu gösteren en büyük delillerden biridir.
Borç Vermek
Çünkü bu gelecekle ilgili haber verme kabilindendir."
10- "...ve Allah'a gönül hoşnutluğu ile ödünç verin" âyetini
tefsir ederken Nesefi :"( (
‫القر‬sözlükte kesmek anlamınadır.
Gece Namazında Okunacak Kur'ân Hakkında
Zira borç veren verdiği miktarı kendi malından ayırıp
8- "O halde ondan kolayınıza geleni okuyun." İkinci defa
başkasına vermektedir. Sadaka veren de sadaka verdiği miktarı
tekrarlanan bu âyet hakkında İbn Kesîr şöyle der: "Ondan
malından ayırıp Allah yolunda harcamaktadır. Âyette, zengin
kolayınıza gelenle gece ibadet edin. İbn Cerîr'in Ebî Recâ
verdiği borcu fakirin başına kakmasın diye Allah borç vermeyi
Muhammed'den naklettiğine göre o şöyle der: Ben Hasen-i
kendisine nisbet etti. Çünkü fakir, bu hayrı işlemesinde zengine
Basrî'ye: - Ey Ebâ Saîd, Kur'ân'ın bütününü ezberlemiş olduğu yardımcı olmaktadır. Böylece zengin fakire iyilik yapmış
halde onu geceleyin okumayıp onunla yalnız farz namazları
olmamakta, bilakis fakir zengine iyilikte bulunmuş olmaktadır."
kılan kişi hakkında ne dersin? Dedim. O da: - Kur'ân'ı yastık
yapmıştır. Allah ona lanet etsin. Allah, salih kulu Yakup (a.s)
Sadaka Verilmeyen Mal Vâris Malıdır
için "Şüphesiz ki o kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibi
11- "Önden kendiniz için ne hayır gönderirseniz onu Allah
idi." (Yusuf, 12/68); "Sizin de, atalarınızın da bilmediğiniz
şeyler size öğretilmiştir." (el-En'âm, 6/91) buyurur, dedi. Ben: katında daha hayırlı ve mükâfat bakımından daha büyük olarak
bulursunuz" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Hafız
- Ey Ebâ Saîd! Allah Teâla: "O halde ondan kolayınıza geleni Ebû Ya'lâ el-Mevsîlî'nin el-Hâris b. Süveyd'den naklettiğine
okuyun" buyurmuyor mu? dedim. O:- Evet, beş âyet de olsa
göre Abdullah, el-Hâris'e Rasûlullah (s.a.v)'in şöyle dediğini
rivayet etmiştir:"- Hanginize kendi malı varisinin malından
okumalıdır, dedi.
daha sevimlidir?" Orada bulunanlar:- Ey Allah'ın Rasûlü,
Hasen-i Basrî'nin mezhebi budur. O, Kur'ân'ı ezberlemiş
hiçbirimize varisinin malı kendi malından daha sevimli
olanlara, geceleyin kalkıp az da olsa Kur'ân'dan bir şeyler
değildir, dediler. Rasûlullah:"- Söylediğiniz şeyi iyi bilin"
okuyarak ibadet etmelerinin farz olduğu görüşünde idi. Nitekim buyurdu. Onlar:- Ey Allah'ın Rasûlü, bundan başkasını
bir hadis-i şerifte varid olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v)'e
bilmiyoruz, dediler. Rasûlullah:"- Sizin malınız önceden
sabaha kadar uyuyan bir kişiden sorulması üzerine: "O
verdiğiniz, varisinizin malı da (vermeyip) geride
şeytanın kulağına bevlettiği bir adamdır" buyurmuştur. Denildi bıraktığınızdır."
ki bu, farz namazı kılmadan sabahlayan kimse içindir.
değildir."
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Ebu Ensar
Fetva Köşesi
Mescid-i Dırar
Mescid-i Dırar nedir? Neyin nesidir? Niçin böyle bir
mescid yapılmış? Bunu kim yapmış, neden böyle bir
isim kalmıştır? gibi soruların cevabını özet olarak
bu hutbede bulacaksınız.
Mescid-i dırar demek, zarar veren bir mescid demektir. Kime zarar verecek? Hem Islam cemaatına
zarar verecek, hem de böyle bir mescid açanlara ve
açmak isteyenlere.
Islam cemaatına zarar verecek; Çünkü Islam birliğini, müslüman cemaatını bölecek, tefrika çıkaracak
ve müslüman topluluğunu parçalayacaktır. Işte bu,
müslümanlara ve müslümanlığa vurulacak en büyük
bir darbedir ve korkunç bir zarardır. Kendilerine de
zarardır. Çünkü kendilerini camii ve cemaatleriyle
birlikte cehenneme atmışlardır. Bundan daha büyük
bir zarar, korkunç bir azap olur mu? Olmaz!..
Demek oluyor ki, mescid-i dırar öyle bir mesciddir
ki, öyle bir camidir ki, hem dine zarar hem de o cami
yapanlara ve açanlara; üstelik oraya gidip namaz
kılanlara. Aman Ya Rabb’i! Ne korkunç şey!
Cami açacaksınız, o camide namaz kılacaksınız, namaz kıldıracaksınız. Ondan sonra da hep birlikte
cehenneme yuvarlanıp gideceksiniz. Bu nasıl olur?
Evet, maalesef olmuş, olabiliyor ve olabilecektir…
Şöyle ki;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye gelmiş, Islam güneşi bütün berraklığıyla parlamaya başlamıştı. Bundan gözleri kamaşan Islam düşmanları,
savaş meydanlarında mağlup olunca yön değiştirmişler. Ne yapacaklar? Islam maskesini takacaklar,
„Biz de müslüman olduk!“ diyecekler, müslümanların içine girecekler, müslümanlara şirin görünecekler, müslümanın sarığını saracak, cübbesine bürünecekler; daha da ileri gidip, camiler açacaklar,
camilerin bir kısmını oralara çekip, bir taraftan da
Islam aleyhindeki oyunlarını oynayacaklar, entrikalarını çevirecekler, münafıklarını yapacaklardı. Öyle
de oldu!
Ebu Amir adındaki bir Islam düşmanı savaş meydanlarında mağlup olduktan sonra Şam’a kaçmıştı.
Medine’deki münafıklara haber gönderir ve der ki;
„Kuba Mescidi’ne yakın bir yerde yeni bir mescid
yapın, Peygamber’i de çağırın, oraya gelip bir namaz kıldı mı, müslümanlar a o mescide gelmeye başSayfa 6
larlar. Ben de oraya gelir imam olurum.
Orada toplantımızı yapar, Islam’ı yıkmak için planlarımızı hazırlarız. Kaleyi içinden yıkmaya
çalışırız!“ der. Islam düşmanından bu tâlimatı alan
Medine münafıkları, çok hızlı ve heyecanlı bir çalışma ile kısa zamanda Kuba Mescidi’ne yakın bir yerde bir mescid bina ederler. Peygamber’e gelip bir
sefer namaz kılmasını isterlerse de Peygamberimiz
(s.a.v.), „Şimdi Tebük seferine gidiyoruz, döndüğümüzde inşaallah olur!“ cevabını vermişti.
Dönüşünde mealini okuyacağımız ayet-i kerime nazil
oldu: „Bir de şunlar var ki, tuttular da bir mescid
yaptılar inadına; zarar vermek için, küfür için,
mü’minlerin arasına tefrika sokmak için ve bundan evvel Allah ve Peygamber’iyle savaşanlara
gözcülük yapıvermek için. Bununla beraber, „Iyi
niyyetten başka bir maksadımız yoktur!“ diye yemin de edecekler. Fakat Allah şahittir ki, bunlar
şeksiz şüphesiz yalancıdırlar. O mescidin içinde
ebediyyen (gidip) namaz kılma! Daha ilk günden
itibaren temeli takva üzerine kurulan (Kuba) mescidi içinde kıyamına (namaz kılmana) devam etmen
elbette daha layık ve müstehaktır. Onun içerisinde
öyle erler var ki, çok temizlenmeyi severler. Allah
da çok temizlenenleri sever. O halde binasını Allah
korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı
hayırlıdır, yoksa binasını sel kenarında sarkan bir
yarın üzerine kurup da onunla beraber cehenneme
yuvarlanan mı? Allah zalimler güruhunu hidayete
erdirmez. Onların kurmuş oldukları binaları
(mescidleri) bir münafıklık ve ızdırap kaynağı olup
kalacak ve bu, kalpleri parçalanıncaya kadar devam edecektir.“
Işte aziz müslümanlar!
Bu ayet-i kerime’ler bir taraftan mescid-i dırarı, yani münafıkların mescidini anlatırken, bir taraftan da
müslümanları çok dikkatli, çok uyanık olmaya çağırmaktadır. Bugün de münafıkların, Islam düşmanlarının bu şekilde bölme, parçalanma hareketleri,
korkunç oyunları alabildiğine hüküm sürmekte ve
ortalığı kasıp kavurmaktadır. Hem de din ismi altında, cübbe ve sarık kisvesi altında, hem de bir çok
cepheden.
Biri çıkıp diyor ki, „Bize Islam devleti ne lazım?!.
Zaten Islam’da siyaset yoktur. Islam devletinden
bahsedilen camiye biz gitmeyiz, ayrı bir cami açar,
namazımızı kılar, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayız!“ derler ve Islam cemaatından ayrılır gider,
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
kendilerine bir mescid açarlar. Işte bu şekilde açılan mesnedsiz sözler söyler, iftiralar yağdırırlar.
cami ve mescidler mescid-i dırardır.
Aynı zamanda Islam’ın devletine sahip, Şeriat’ına
bağlı Islam çatısını yıkıp cemaatını dağıtamayınca
Bir diğeri çıkıyor, „Efendim, hele Islam devletinden ne yaparlar? Oyuna getirip kandırabildikleri zayıf
söz etmenin zamanı gelmemiştir. Zaten üstadımız
iradeli kişilerle gidip bir cami açarlar. Işte bunların
hazretleri böyle bir zaman gelmeden siyasetten, dev- açtıkları camiler de birer mescid-i dırardır.
letten, Islam devletinden söz etmeyin diye buyurmuştu!“ gibi sözler söylerler ve bu suretle cemaatı uyu- Muhterem müslümanlar!
turlar. Ama laik düzenin siyasetine gelince, onu
Bütün bunlar yalancıdırlar, iftiracıdırlar. Bunların
yaşatmak için köy be köy dolaşarak siyaset canbaz- söylediklerini gerçek manada ne bir hoca, ne bir
larına oy kazandırır, küfür düzenini yaşatırlar. Dev- üstad ve ne de bir şeyh söyler. Bunlar, hem Islam’a
lete talip çıkan müslümanların camilerine gitmezler, iftira ediyorlar, hem de bu zatlara. Peygamberimiz
kendilerine ayrı bir cami açarlar. Işte içinde Islam
böyle mi yaptı, sadece zikir ve dua ile mi yetindi?
devletinden söz edilmeyen ve bu maksatla açılan ca- Savaşlara gitmedi mi, Islam Devleti’ni kurmadı mı?
mi ve mescidler de birer mescid-i dırardır.
Ve Islam’ın devleti olmazsa her şey çorap söküntüsü
Bir başkası çıkıyor, „Şimdi zikir devridir, şeyhi-miz, gibi çözülür gider demedi mi? Keza, âlimler talebeüstadımız bizi siyasetten, Islam devletinden bahset- leriyle, şeyhler müridleriyle Islam’ı ve Islam Devlemekten men etmiştir. Biz Islam da olsa siyasetten
ti’ni korumak ve bu yolla Islam’ı yaymak için cephebahsedemeyiz. Çekeriz tesbiden cepheye koşmadılar mı?
himizi, yaparız duamızı, kâfirler kahrolur, gider!“ derler ve
Bunlar Şeriatçı da olamazIslam’ın devletine de sahip
lar, bu sözleri de yalan ve
çıkan gerçek müslümanların
iftiradır. Çünkü Şeriatçı
camisinden ve cemaatından
olan, Şeriat’ın şiddetle men
ayrılırlar, kendilerine bir mesettiği bölücülüğü yapamazcid açarlar. Işte bir mescid-i
lar, şeriatçı olan bir Islam
dırar da bunların açtığı mescemaatını bölemezler, Alciddir!..
lah’tan korkar.
Daha başkaları çıkıyor,
„Efendim, Avrupa’da bir
takım cahiller çıkmış, Islam
devletinden söz ediyorlar. Bu suretle işçilerimizi
kandırıp karanlık yollara sürüklüyorlar. Onlar
dağıtılacaklardır, dağıtılmalıdırlar!“ diyor, hoca
kisvesi altında bir takım kimseleri ortalığa salarak
mihraba geçiriyor, kürsüye çıkarıyor ve bunlar vasıtasıyla Islam’ı bütünüyle yaşamak isteyen ve devletsiz Islam’ın yaşamayacağına inanan ve bu imanlarından başka suçları olmayan hakiki müslümanların aleyhinde konuşturuyor, bir takım iradesi zayıf
adamları da etraflarına çekerek cemaati bölüyor ve
kendilerine göre camiler açıyorlar. Işte böylelerinin
açtırdıkları camiler de birer mescid-i dırardır.
Bütün bunlar, Islam cemaatını bölmeleriyle, bilerek veya bilmeyerek Islam’a
değil, Islam düşmanlarına hizmet ediyor, onların
ekmeğine yağ sürüyor ve nihayet Islam düşmanlarının küfür ve kâfir saltanatlarının devam etmesine
çalışıyorlar. Işte bunların açtıkları cami ve mescidler de bu gibi şerirlerin şerlerine âlet olmuş oluyor…
Daha bambaşka bir grup ortaya çıkıyor, Islam’ın
kılık ve kıyafetine, cübbe ve sarığına bürünüyor;
„Bizler en mümtaz hocalarız, bizler de Şeriatçı’yız,
bizler var iken başkalarının esamesi mi okunur; cahiller geçmişler işin başına, onlar zaten kötü niyyetli
hain herifler, hoca düşmanıdırlar...“ gibi delilsiz,
Binaenaleyh, Islam’ın devletine sahip çıkın, sahip
çıkanlarla beraber olun, Islam düşmanlarının oyununa gelip de mescid-i dırar cemaatından olmayın!
Yoksa cahiliyet ölümüyle ölür, o mescidlerle birlikte
cehenneme atılırsınız!
(Allah korusun!)
Sayfa 7
O halde, çok dikkatli olalım, çok uyanık olalım.
Böyle camilere ne yardım edelim ne de gidip oralarda namaz kılalım! Islam bir bütündür; ibadeti de
vardır, siyaseti de vardır, devleti de vardır. Bunlar
ruhla beden gibi birbirinden ayrılamazlar.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gençlerle Başbaşa
Emîr’ul Mu’minîn
EDILLE-I ŞERİYYE (Şer'i Deliller)
Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerif'le günümüz manzarasını
ortaya koymaktadır.
İslam'ın asıl kaynakları dörttür: Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas!
Molla Hüsrev ''Mirkat'' ismindeki Usul-i Fıkıh'ta; Kitap,
Kitaptan maksat: Kur'an-ı Kerim'dir.
Sünnet, İcma ve Kıyas'ın târifini yaparak müslümanlar için
Sünnet'ten maksat: Peygamber Efendimiz'in söz, fiil ve
ölçüyü koymuş. Molla Hüsrev, Molla Fenari ve emsalleri
hareketleridir. Ve İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha'dır.
gibiler bile bu ölçülerin dışına çıkmamışlardır. Ve senelerce bu
Ayriyeten bunlara Usul-i Erbaa da denir. Esas olan dört
âlimlerin kitapları medreselerde Usul olarak okuna okuna
delildir. şimdi bunların Usul-i Fıkıh'taki târif ve manalarını
bugüne kadar gelmiştir. Bizler de bu usulü devam ettirmemiz
görelim:
gereklidir. Zaten ilim de, gerçek âlimlerin feyizlerinden ve
1- Kitap: Bu Kitab-ı Mübin, taraf-ı ilahî'den, Cibril-i Emin
onların eserlerinden alınır. Yusuf Sinâüddin'in dediği
vasıtasıyla Resul'ümüz (a.s.) üzerine indirilmiş, tevatür yoluyla gibi:''İlim edinmenin ilk şartı, âlim bulmaktır;Hiç bir şey
da ondan nakil olunan bir nazımdır.
düşünmeden ona teslim olmaktır!''
2- Sünnet: Lügatte, tarikat, yani yol demektir. Peygamber'den İmam-ı Şafii diyor ki: ''Hafızamın zayıflığımdan Veki'ye şikâyet
südur eden -hadis'e has olan- söz yönünden, yahut
ettim. Bana, günahları terk etmeyi tavsiye etti. Dedi ki; İlim bir
Peygamber'in bir hareketi, yahut başka birisinin bir iş
nurdur. Allah'ın nuru ise asilere verilmez!''
yaptığını görüp de sükût etmesidir.
Peygamberimiz'in hadis-i şerif'inde, ''Her kim bildiği ile amel
Sünnet üç kısımdır: Kavlî, Fiilî, Takrirî.
ederse, Allahü Teala da bilmediği ilme onu varis kılar!''
3- İcma: Lügatte, azim ve ittifak manasına gelir. Azim, kesin
buyurmaktadır.
karardır.
İlim elde etmenin bir yolu da, takva ve amel-i salihtir!
Örfi şeriatte: Ümmet-i Muhammed'den olan Müçtehidlerin bir ''Kardeşim! Sen ilme ancak altı şey ile nail olabilirsin. Onların
zamanda, şer'î bir hüküm üzerine ''Böyledir!'' demeleri
tafsilini sana haber vereyim. Onlar: 1- Zeka, 2- Heves, 3icmadır.
Çalışma, 4- Kâr-ı miktar maişet ile, 5- Üstazın takriri, 64- Kıyas: Lügatte, takdirdir (bir şeyi bir şeye ölçmek).
Zamanın uzayıp, müsait bulunmasıdır! (İmam'ül-Haremeyn,
Şer'an: Zikredilen iki şeyden birinin hükmünün mislini,
Tefsir-i Nesefi)
diğerinde illetin benzeri ile bir rey olarak izhar etmek, isbat
Medrese tahsili yapmış bir Hoca Efendi şöyle demişti: ''İlim
etmektir.
tahsili yapmak için üç şey lazım: Babanın kesesi, talebenin
Bu dört delil mâlum olan ayet ve hadis'lerle tesbit edilmiştir.
hevesi, Hocanın da nefesi!'' ''İlim bir deryadır yoktur
ilk ikisine naklî delil, son ikisine de aklî delil denir.
kenari;Bu sözü söyledi Molla Fenari!''
Müslümanlar öteden beri bu dört şer'î delillerin dışına
çıkmamışlardır ve çıkamazlar da! Neden? Çünkü bunlar
Büyük âlimlerden birisi de; ''İlim tahsil etmeyi murad edersen,
İslam'ın asıl ve temel kaynakları da ondan! O günden bu güne dersi bir harf al, onu bin defa tekrar et! Hocanın önünde ders
kadar gelen, ilmi ile âmil olan gerçek âlimler de, bu şer'î
esnasında ders dinleme esnasında da, uyuma!'' demiş.
delillerin dışına çıkıp da kendi kafalarına göre, heva ve
Ne derler? ''Ettekrarü Ahsen, velev kane yüzseksen'', yani
heveslerine uymamışlardır. Yapmış oldukları tüm hizmetlerini, tekrar güzeldir, yükseksen kere de olsa! Bunlar medresede
söz, fiil ve hareketlerini, yazmış oldukları eserlerini hep bu
söylenilen güzel ve veciz olan latifelerdir!
şer'î ölçülere göre hazırlamışlardır. Onun için yine
müslümanların başvuracağı kaynaklar sağlamdır ve sahihtir;
Müslümanlar bilhassa Ramazan-ı şerif'te evlerini, mescidlerini
İtimad edilir ve güvenilir eserlerdir.
ve camilerini kitapları olan Kur'an-ı Kerim'i tilavet ederek
Bakınız Rabb'imiz ne buyuruyor:''Sonra bu işten seni de bir
süslerler, mukabeleler okurlar, hatimler indirirler, vaaz ve
şeriata koyduk, (Sana da insanların uyacakları bir hukuk
nasihatler dinlerler; Gündüzlerini sıyamla, gecelerini kıyamla
düzeni verdik). Sen ona uy, bilmeyenlerin keyf, heva ve
geçirirler; Zikirler yapılır, tevbe ve istiğfarlar edilir, dualar
heveslerine uyma!'' (Casiye, 18)
yapılır, teravih namazlarına devam ederler. Bol bol hayır ve
İdraki içinde bulunduğumuz şu mübarek Ramazan-ı Kerim'in
hasenatta bulunurlar. Hayır yolunda birbirleriyle yarışırlar.
feyiz ve bereketinden faydalanabilmemiz için bu ölçülerin
Akşamları Teravih namazları olsun, Cuma günleri olsun,
dışına çıkmamamız lazımdır. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki,
camiler dolar taşar. Birbirlerini iftar yemeğine davet ederler.
İslam adına bilen de konuşuyor, bilmeyen de! Cahili de
O güzelim manevî havayı yaşamak için, küçük çocuklar bile
konuşuyor, âlimi de! Bilhassa, Ramazan aylarında, televizyon sahur yemeğine kalkmak isterler. ''Ne olur, anneciğimekranlarında olsun, gazete ve dergi sütunlarında bulunsun,
babacığım bizleri de gece kaldırın, sizlerle beraber yemek
camilerin kürsü ve minberlerinde olsun alabildiğince çamlar,
yiyelim!'' diye adeta yalvarırlar. Camilerimiz cemaatle,
kavaklar deviriyorlar, alabildiğince fetvalar veriyorlar. Güya
minarelerimiz kandillerle, evlerimiz de misafirlerle süslenir. O
bunların hepsi İslam adına yapılıyor!
güzelim hava içerisinde Ramazan ayının nasıl gelip, nasıl
Bu durumda müslümanlar ne yapacak? Bu dört şer'î ölçüye
gittiğini anlamayız. Hep beraber dua edelim de, bu mübarek
başvuracak, eğer bu ölçülere uyuyorsa, ''Ale'r-Re'si vel-Ayn = ayın yüzü suyu hürmetine, yapmış olduğumuz amellerimiz
Başım, gözüm üstüne!'' deyip, alıp ve kabul edecek. Aksi halde makbul olsun, günahlarımız da mağfur olsun. Rivayete göre,
uymuyorsa, onu reddedecek, alıp kabul etmeyecek.
şeytanlar bu ayda zincire vurulurlar. Cennet kapıları açılır,
İnsanlar içinde cahil başlar bulunacak, onlar ilimsiz fetva
cehennem kapıları da kapanır!
verecekler, hem kendileri sapacak, hem de başkalarını
Cennetin ''Reyyan'' ismindeki kapısından yalnız oruç tutanlar
saptıracaklar. Yani hem dal hem de mudill olacaklar!(Buhari) girerler. Mevla'mız bu hadis-i şerif'le muttasıf olan kullarla
''Dal'' doğru yoldan sapan, ''Mudill'' doğru yoldan saptırandır. beraber Reyyan kapısından girmeyi nasip etsin!
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..(3)
İnsan kulluk görevini yaparken, rehberi ne olmalıdır?
Tâlimatı ne olmalıdır? Kanunu ne olmalıdır? Anayasası
ne olmalıdır? Başka ifadeyle nurunu nereden almalı ve
neyin gölgesinde yürümelidir?
Bu sorunun tek cevabı var: O’da Kur’an olmalıdır!
Kur’an’ın tefsiri olan Sünnet olmalıdır, Kur’an’dan
ilhamını alan icma ve kıyas olmalıdır. Zira Kur’an’ın
nuruyla eşyaya bakan, gölgesinde yürüyen insan, bakış
açısından hataya düşmez, yolculuğunda da bunalmaz!
İsterseniz bu hususu bilfiil yaşayan, yani „Kur’an
Gölgesinde“ bizzat kulluk yolculuğuna çıkan, yolun
ucunda da rütbelerin en yükseği olan şehidlik şerbetini
içerek hedefe varan Prof. Seyyid Kutub’u
dinleyelim:Kur’an’ın gölgesinde
yaşamak nimettir. Bu nimeti ancak
tadanlar bilir, ömrü yükselten temizliğe
ulaştıran ve mübarek kılan bir nimettir.
Hamd olsun Allah’a, bana Kur’an’ın
gölgesinde bir müddet yaşamayı lutfetti:
Orada hayatımda hiç tatmadığım
nimetleri tattım. Hayatı yükselten, onu
sadeleştiren ve bereketli hale getiren bu
nimetin lezzetini orada hissettim.
Bu Kur’an’ı vasıta kılıp benimle
konuşan Allah’ın sözlerini duyarak
işiterek yaşadım orada. Ben ki, basit ve
aciz bir kul!.. İnsana yapılan bu ulvî, bu
yüce ikram ne büyük lütuf! Hayatın bu
sayede ulaştığı makam ne büyük makam! Yeryüzünde
dalgalanan cahiliyeti Kur’an’ın gölgesinde yükseklerden
seyrettim. Yer ehlinin önem verdiği küçük değersiz şeyleri
temaşa ederek yaşadım. Bir büyüğün çocukların
oyunlarını, davranışlarını, kırık- dökük konuşmalarını
seyrettiği gibi, ben de bu cahiliyet mensuplarının çocukça
bilgileriyle, çocukça düşünceleriyle, oyuncaklara
gösterdikleri ihtimamlarıyla nasıl sevindiklerini seyrede
ede yaşadım.
Hayret ediyorum! Ne oluyor bu insanlara? Ne oluyor
bunlara da kokmuş bataklıkta yuvarlanıp duruyorlar ve o
yüce, o ulvi daveti duymuyorlar? Hayatı yükselten
mübarek kılan ve berraklandıran o daveti, Kur’an
davetini, İslam davetini, Kur’an’ın gölgesinde insan
varlığının ve bütün mevcudatın hedefi olan o mükemmel,
o yüce, o temiz düşünce ile dola dola yaşadım. Şarkta ve
garpta, güneyde ve kuzeyde beşeriyetin içinde yaşadığı
cahiliyet tasavvuruyla bu tasavvuru mukayese ediyorum
ve soruyorum: İnsanlık o temiz nimetler diyarına, o
yükseklere götüren o vasıtaya ve ziyalar saçan o nura,
Kur’an nuruna sahipken nasıl oluyor da kokmuş
bataklıklarda, derin çukurlarda ve zifiri karanlıklarda
yaşıyor?!.
Sayfa 9
Kur’an’ın gölgesinde ilahî iradeye uygun düşen insan
hareketleriyle yine Allah tarafından yaratılan şu kâinatın
hareketleri arasındaki o güzel ahenk ve uygunluğu
hissederek yaşadım. Sonra baktım... Ve kâinat
kanunlarını çiğneyen insanoğlunun bocalayışını gördüm.
Elde ettiği basit bilgilerle Allah (c.c.) tarafından
yaratılışında, lütfedilen o fıtrî kanunlar arasındaki
çarpışmayı seyretmeye koyuldum. Kendi kendime:
„Hangi melun şeytandır ki; insanın adımlarını bu
cehenneme doğru çekiyor?“ diyordum.
Evet acı, ne hazin şu kulların hali!..
Kur’an’ın gölgesinde mevcudatın görünür şeklinden çok
daha büyük olduğunu görerek yaşadım...
Kâinat, hakikati itabariyle pek büyük olduğu gibi çeşitli
yönleri itibariyle de pek azametlidir!..
Varlığı, tek başına şu dünya temsil
edemez. Varlık demek dünya ve ahiret
demektir. ınsanın kaynağı bu sonsuz
yoldan uzayıp gelmektedir. Ölüm
yolculuğun sonu değil, ancak yol
üzerindeki konak yeridir. İnsanın bu
dünyada nail olduğu şeyler, hissesinin
tamamı değil ancak, o hisseden bir
parçadır. Burada almadıklarını orada
mutlaka alacaktır. Haksızlık yok, eksik
yok, kayıp yok!..
Zaten insanın bu yerküre üzerinde
aldığı mesafe ruhlu ve cana yakın bir
âlemde arzedileni kabul eden ve istenileni esirgemeyen
ruha sahip bir âlemde, mü’min ruhunun huşu ile
yöneldiği, tek yaratıcıya yönelen âlemde...
Göklerde ve yerde kim varsa, onlar da gölgeleri de sabah akşam, ister istemez Allah’a secde eder!“ (Ra’d, 15)
„Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunanlar O’nu
tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey
yoktur!“ (İsra, 44)
„Kur’an’ın gölgesinde“ bu kâinat varlığının bir kör
tesadüfün eseri olmadığını, gelişi güzel bir şuursuzluk
içinde vücud bulmadığını öğrendim.“
„Şüphesiz ki, biz her şeyi bir takdir (bir ölçü) ile
yarattık!“ (Kamer, 49)
„Ve O, herşeyi yaratıp, O’na bir nizam vermiş ve
mukadderatını tayin etmiştir.“ (Furkan, 2)
„Her şey bir hikmetle yaratılmıştır. Şu kadar var ki, o
derin gaybın hikmeti, çok defa insanın kısa görüşüne
arzedilip açıklanmış!“
Olabilir ki, birşey hakkınızda hayırlı olabileceği gibi,
sevdiğiniz bir şey de hakkınızda fena olabilir. (Herşeyin
içyüzünü ancak) Allah bilir, siz bilemezsiniz!(Bak. 216)
„Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz!“ (İnsan, 30)
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Islam/Ibadet
Said Havva
san bilgi edinme imkanına kavuşdaha bir çok faktörler girer. Öyle
muştur. Fakat onun bilgisi sınırlı,
ki, insan bir tek davranışın maceyanıgıya açık, ikinci dereceden bir rasını iyi incelese, hangi karmaşık
bilgidir. Oysa Allah'ın bilgisi
safhalardan geçerek meydana gelesınırsız, yanılgısız ve kuşkusuzdur. bildiğini araştırsa, bir insan olarak,
Bu söylediklerimiz deney yolu ile
bütün insanların uyacakları bir
ISLAM-(8)
kazanılan ve kesin delillerle elde
yaşama biçimi, çok yönlü bir davHer hangi bir cahiliye sisteminde
edilen
pozitif
ilimler
ile
ilgili
değilranışlar sistemi ortaya koyamayaislam kaynaklı bir unsurun bulundir.
Çünkü
deney
yolu
ile
kazanılan
cağını kesin olarak anlar. Zaten bir
ması tabii bir olaydır. Allah'ın
ve kesin delillerle elde edilen bilgiyi insanın bütün insan davranışları
(C.C.) insana bağışlamış olduğu
aklın ürünüdür. Yüce Allah'ın -C.C. islam peşinen onaylar. Buna göre O konusunda bilgi ve uzmanlık kazanbilgi artık İslamındır. Bizim üzerin- ması imkansızdır.
- Ona (Adem'e) ruhumdan bir
Buna göre her davraışın uzmanı sırf
soluk üfledim(Hicr,23) şeklindeki de konuştuğumuz konu Insan davranışlarıdır. Istiyoruz ki, bu davkendi alanında yetkilidir, başkabuyruğunda bildirdiği insanın
ranışların
ilke
ve
kuralları,
kainatlarının uzmanlık konularında cahil
yeryüzünde Allah'ın halifesi olmatakiler
gibi
kesin
ve
değişmez
olsun.
kalır. Eğer yabancısı olduğu
sını sağlayan ruh soluğunun eseri
konuda bir hüküm verirse verdiği
olarak olur bu. Bu sayede
hüküm yetersiz olur.
insanoğlu gerek sosyal ha…Demek oluyor ki, Inançlarda hem Is- Bu durum karşısında insayatta ve gerekse uygarna her konuda nasıl davralaşma alanına iyi ve yararlı lam ve hem de cahiliyyet vardır.
nacağını yalnız Allah -C.C.
olanı bilebilir. Fakat daha
Ibadetlerde hem Islam ve hem de cahili- - gösterebilir. O bu yol
önce değindiğimiz gibi
yyet vardır. Ahlak ve edeb alanında hem göstericiliği, yeryüzüne
gerek yapısında var olan
islamı göndererek
Islam ve hem de cahiliyyet vardır. Sibazı olumsuz duygular ve
gerçekleştirmiştir. O Islam
gerek aklın her şeyi kavrayasette hem Islam ve hem de cahiliyyet
ki, eğer insanlık ona sarılyamaması yüzünden insan
vardır. Öğretim ve eğitimde hem Islam
mazsa, onun kılavuzluğuna
bu alanlarda tam bir eksikve
hem
de
cahiliyet
vardır.
Savaşta,
basığınmasa karanlıklar içinsizlik ve yeterliliğe ularışta
ve
sosyal
hayatın
her
kesiminde
de bocalayan bir sapıklar
şamaz. Başka bir deyimle
yığınına dönüşür.
şahsi arzular, ihtiraslara ve hem Islam ve hem de cahiliyet vardır.
insan olmanın kaçınılmaz
Bu açıklamayı şöyle bağlakıldığı yetersizlik, vahiy nuDüşünelim ki, bir insanın belirli bir yalım: Demek oluyor ki, Inançlarda
runu aydınlattığı kimseler dışında
davranışın uzmanı olabilmesi, O
hiç kimsenin kurtulamayacağı ortak alanda yetkili hale gelebilmesi için hem Islam ve hem de cahiliyyet
vardır. Ibadetlerde hem Islam ve
hastalıklardır.
söz konusu davranışla ilgili organ- hem de cahiliyyet vardır. Ahlak ve
Bir daha vurgulamak isteriz ki, az
larının belirli bir süre boyunca özel edeb alanında hem Islam ve hem de
önce Akıl bazı şeylerin güzel göre- bir şekilde yoğun bir emek harcabilir derken aklın tek başına hiç bir maları gerekir. Buna paralel olarak cahiliyyet vardır. Siyasette hem Islam ve hem de cahiliyyet vardır.
şüpheye yer bırakmayacak
O organları meydana getiren hücre Öğretim ve eğitimde hem Islam ve
kesinlikle güzeli ve iyiyi göregurupları da bu amaca dönük şekil- hem de cahiliyet vardır. Savaşta,
bildiğini söylemek istememiştik.
de özel emek harcamalıdırlar. AyrıBelki bir dereceye kadar görebilir, ca bu insan psikolojik dinamiklerini barışta ve sosyal hayatın her kesiminde hem Islam ve hem de cahilifakat bu konuda yetersiz kalır. Akıl söz konusu davranışa yatkın hale
yet vardır.
tarafından iyi ve güzel olarak
getirmek için de azımsanamayacak Hak nerede ise O Islamdır, batıl
görülen bir şeyin gerçekten öyle
bir çaba harcamak zorundadır.
nerede ise O Cahiliyedir. Fert ve
olup olmadığını kesinlikle öğrenMesele bu kadarla da bitmez. Işin
toplum yararı nerede ise Allah'ın
memizi sağlayacak yegane kaynak içine veraset faktörü, yada anaŞeriatı oradadır, bunun tersi nerede
Vahiydir.
babadan evlada geçen yeteneklerin varsa orada cahiliye vardır. Insanın
Iyiliği ve kötülüğü tüm yönleri ile
etkisi, çevre faktörü alabildiğine
gerçek yararı ancak Allah'ın Şeriatı
yalnız Allah bilir. O yapısına kendi karmaşık sosyal hayat faktörü ve
ile bilinebilir.
ruhundan bir soluk üflediği için inSayfa 10
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
B.Çobanoğlu
Siyer/Davet
PEYGAMBER EFENDIMIZ (SAV)
Hz. peygamber (sav) bütün hayatı boyuca dünya ve
ahiret dengesini yaşayışında tesis etmiş, bunu aile
hayatında da göstermiş ve müminlere yaşanılır ve
izlenebilir örneklerle bırakmıştır.
Onun hanesi yeryüzünde gelmiş-geçmiş ve gelecek
hanelerin, kurulacak yuvaların en mesudu, en bahtiyarı ve en bereketlisi olmuştur. Alemde hiçbir kadın
Hz.Peygamber in hanımlarını sevdiği gibi, sevilmemiştir. Hiçbir erkek de Hz.Peygamber (sav) gibi
sevilmiş değildir. Bu sevgi halesinin elbette bir sebebi
vardı. Allah Rasulü eli altında bulunanlara uyguladığı terbiye usulüyle onların kalplerinde, sonsuz bir
alâka ve bağlılık hasıl etmiştir.
O her sıkıntıyı, her türlü problemi yaşamış, bunlara verdiği
tepkilerle bize izlenmesi gereken bir yöntem, bir metot sunmuştur. Ümmete, hem sosyal
hem de ruhi –manevi
alanlarda olmak üzere, gerekli
asgari davranış yolunu göstermiş, bu asgari sınırı aşıp iyiye
ve güzele doğru yükselmek
yönünde onları gayret göstermeye teşvik etmiş, yine de son
kararı fertlere bırakmıştır.
Ancak peşinen söylemek gerekir ki Onun aile reisi
olarak çizdiği portre de hayranlıkla izlenecek mükemmelliktedir: Sabrın, merhametin, teennili davranışın,
anlayışlılığın, inceliğin, hoşgörünün ve sorumluluğun
timsalidir O Peygamber. Ve bu faziletler hiç kimsede
kendini bu denli güzel ifade edememiştir.
Peygamberimiz bir sefere çıkacağı zaman en son ona
uğrar, dönüşünde ise önce onun yanına giderdi. Peygamberimizin evi ile Hz. Fatıma'nın evi yan yanaydı,
arasında bir kerpiç duvar vardı. Çok sık görüşürler,
çok sık birlikte olurlardı. Öyle ki, Hz. Fatıma babasını
ziyarete geldiğinde, Peygamberimiz sevgili kızını
karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.
Hz. Fatıma'nın düğünüde, mütevazı bir yemek hazırlandı ve davetlilere ikram edildi. Yemekten sonra
Efendimiz, bir eliyle Hz. Ali'yi, diğer eliyle de Hz.
Fatıma'yı tutarak evlerine götürdü. Fatıma'yı bağrına
bastı Daha sonra şu tatlı öğüdü verdi:
-Kızım, evimizden çıkıp, başka
bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer
ol ki, o sana gök olsun! Sen ona
hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran!
Öfkeli hallerinde sessizce
yanından kayboluver. Öfkesi
geçinceye kadar ona görünme!
Ağzını ve kulağını muhafaza et!
Kocan sana fena söylerse,
söylediklerini duyma ve sakın
karşılık verme! Ona karşı
gelme! Daima senden güzel söz
işitsin, güler yüz görsün. Bu
suretle sana iyi gözle baksın.
Sonra alnından öptü. Hazret-i Ali'ye teslim etti ve
"Hanımın çok iyi bir hanımdır" buyurdu. Her ikisini
de Allah'a emanet etti. Sonra mübarek eliyle kapının
iki kanadını tuttu, bereket duası yaptı.
Peygamberimiz Hz. Fatıma'yı evlendirdikten sonra da
Bu konuda Hz.Peygamber (SAV): “En hayırlınız, aile- ondan kopmadı, ilişkileri azalmadı. Her sabah gider
niz için hayırlı olandır. Bana gelince ben, aileme
onları namaza kaldırırdı. Peygamberimiz bu taze yukarşı sizden en hayırlı olanınızım.” buyurmuştur.
vaya çok önem veriyor; Müslümanların geleceğini bu
yuvanın etkileyeceğini bilerek onları yönlendiriyor,
Bir baba olarak Peygamberimiz
eğitiyordu. Hz. Ali ve Hz. Fâtıma arasında işbölümünü bizzat kendisi yapmıştı. Ev işlerini kızına,
Peygamberimiz her haliyle örnek bir babaydı. Özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar dışarı işleri de Hz. Ali'ye vermişti. Kendisi de bu
konuda zaten tam bir örnekti. Hz. Aişe annemiz, Peyiçin şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi. Kızı
Fatıma ile arasında çok sıcak bir samimiyetlik vardı. gamberimizin evdeki halini anlatırken diyor ki:
Onu kendinden bir parça olarak görür, gözü gibi ko"Herkes evinde ne yaparsa o da onu yapardı. Elrurdu. Hz. Fatıma, babasına çok düşkündü, bunun
bisesini yamar, ayakkabılarını tamir eder, koyunların
için de çok benzerdi. Simasıyla, oturuşuyla, kalkışıyla,
sağar, kendi işini kendisi görürdü."
ahlakı ve edebiyle, her yönüyle tam babasının kızıydı.
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Hanımlar Köşesi
F.Betül Hanım
herkese gösterir, bir ayet-i kerimede
Allah Teala şöyle buyuruyor: Semuda
gelince, onlara doğru yolu gösterdik
Hanımların ve Genç kızların kendileri
ama onlar kotülüğü doğru yola teröne sürdükleri veya başkaları tarafından
cih ettiler" (Fussilet, 17)
öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin
Allah Teala her mükellef kuluna hak
başlıcaları şunlardır:
ve batıl arasında seçim yapabilme
kabiliyeti vermiştir, eğer kul hür ira
Allah beni Hidayete erdirmedi
desi ile hak yolunu tercih ederse
ardından "tevfik hidayeti" gelir. Hak
Örtünmeyen kardeşlerimizden birçoğu Teala'nın şu sözünde de söylediği gibi
da bu şüpheyi şu sözleriyle dile getirir- "Doğru yolu bulanlara gelince, Allah
ler: Ben aslında hicabı tercih ederdim onların hidayetlerini artırır ve sakınfakat Allah henüz beni hidayetine ermalarını sağlar". (Muhammed, 17)
dirmedi, bunun için dua ediyorum.
Eğer kendi iradesi ile batılı tercih
Bunu söyleyen kardeşimiz büyük bir
ederse, sapıklığı artar ve Allah şu
yanılgı içerisin-dedir. Bu kardeşimize sözünde de buyurduğu gibi onu "tevfik
şöyle sormak lazım: Allah'ın seni hihidayetinden" mahrum eder. "De ki
dayete erdirmediğini nereden biliyor- kim sapıklıkta ise çok merhametli olan
sun? Yok, ben biliyorum diyorsa şu iki Allah ona mühlet versin" (Meryem,
şıktan birine dahil demektir.
75) Bir diğer ayet-i kerimede ise şöyle
1. Gizli kitaptan gaybın ilmine vakıf buyurmuştur: Onlar yoldan sapınca
olmuş ve oradan kendisinin de akı- Allah da kalplerini saptırmıştı (Saff,5)
beti ateş olan şanssızlardan olduğunu öğrenmiştir.
2. Melek veyahut insan, bir mahIuk
ona akibetini bildirmiştir ki 0 hidayete
erdirilenlerden değildir.
Her ikisine de verilecek cevap hayır
olacağına göre bu kardeşimiz Allah'ın
kendisini doğru yola iletmediğini nereden biliyor? Bu bir!
Ikincisi ise Allah Teala'nın kitabında
hidayetin iki türlü olduğunu beyan
ediyor: Doğru yolu göstermek ve bu
yolda muvaffak kılmak.
Hidayetin bu çeşidine dair güzel bir
Tesettürlü olmayan Müslüman
Hanımlara…(3)
misal: Bu tıpkı bir adres arayan
adamın durumu gibidir. Adam gidip
bir trafik polisine bu adresi sorar.
Trafik polisi de ona önce şu caddeye
gideceksin, sonra sağa sap, sonra da
diğer sokağa sap. Önüne şu renk bir
bina çıkacak, işte aradığın adresi orada bulacaksın. Şimdi bu adam iki tercih arasındadır. Ya polise inanıp verdiği talimat uyarınca hareket edecek
ve böylece katettiği her mesafe ve
attığı her adımda istediği adrese biraz
daha yaklaşacak. Ya da polisin yaMuvaffak ederek hidayete ulaştırmak: lancı olduğunu söyleyip onun dediğiBu tek, eşi ve benzeri ortağı olmayan nin tam aksi istikametine gidecek ve
Allah subhanehu ve Teala'ya mahböylece de her attığı adımda biraz
sustur ve hakkın kalplerde sabitleşti- daha sapacaktır. Işte hidayetin ve
rilmesi, günahlardan masumiyet, hak sapıklığın hikayesi budur.
yolunda gidenlere yardım ve onIarı
kararlı kılmak, imanı sevdirip kalpler- Hidayete Ulaşabilmek işin çaba Sarfet!
de zenginleştirmek, küfür, sapıklık ve Allah’ın kanunu işte böyledir. Allahın
isyandan nefret ettirmek suretiyledir. sünnetinde asla bir değişiklik bulaHidayetin bu çeşidi birincisinin ardın- mazsın. Allah’ın kanununda kesinlikle
dan gelir. Çünkü Allah doğru yolu
Doğru yolu göstererek hidayete
ulaştırmak: Bunun manası hakka giden
yolda rehberlik etmektir. Biz de beşer
olarak buna iştirak ederiz.
Allah Teala mükellef kullarına peygamberleri ve kitapIarı vasıtasıyla
Hak yolunu ve batıl yolunu beyan
eder ve peygamberler de kavimlerine
bu yolu izah ederler. Davetçiler de
insanlara bu yolu açıklarlar ve böylece herkes bu işe iştirak etmiş olur.
Sayfa 12
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
bir sapma da bulamazsın" (Fatır, 43)
Allah’ın kanunu, ancak insan kendisini değiştirmeye başlarsa değişir. "Bir
toplum kendilerindeki özellikleri
değiştirinceye kadar Allah onlarda
bulunanı değiştirmez" (Ra´d, 11)
Hidayeti arzulayıp insanların kendisine dua etmesini isteyen bir kimseye
gelince, kendisinin de bu konuda bazı
fedakarlıklar yapması gerekir. Bu
hususta Hz. Meryem bize bir örnektir:
Yiyeceğe ihtiyacı vardı ve bir kadının
içinde olabileceği en zor durumlardan
biri olan doğum sancıları içerisindeydi. Allah subhanehu ve Teala ondan
kuvvetli bir erkeğin bile tek başına
gücünün yetme-yeceği bir şey yapmasını istedi. Ondan hurma ağacının
dalını, dalın sağlamlığına ve sallamanın güçlüğüne rağmen sallamasını
istedi. Allah Teala ona "Hurma dalını
kendine doğru salla" (Meryem, 25)
dediğinde 0 bunu yapamadı çünkü
çok güçsüz bir haldeydi. Allah Tealanın ondan istediği ise hurmaya elini
uzatarak buna vesile olması, Allahın
değişim hakkındaki kanunun
gerşekleşmesiydi ve netice olarak
üzerine taze hurma dökülür
(Meryem,25)
Işte bu Allah Teala'nın değişiklik
hakkındaki kanunudur. Hiçbir mü'min
Allah Teala'nın evlerinden birinde
Mekke-i Mükerreme olsa bile durup
beklemesi uygun değildir. Orada oturup Allah'a ibadet eder, Allah'tan
rızık taleb eder. Bu rızık kazanmaya
vesile olacak birşeyler yapmazsa Allah ona icabet etmez.
Allah’ın izniyle ulaşacağın hidayete
vesile olacak işler yap. Doğru yola
ulaşabilmek işin dua etmek, iyi arkadaşlar seçmek, Allah Teala'nın kitabını okuyarak ve uygulayarak sahiplenmek, zikr meclislerinde, dini
konferanslarda bulunmak, dini kasetler dinlemek, imanla ilgili kitaplar
okumak bunlardan bazılarıdır. Tabii
bütün bunlardan önce de seni doğru
yoldan uzaklaştıracak herşeyin terki
gerekir. Kötü arkadaşlıklar, aşağılık
dergiler okumak, gayri meşru ilişkilerini teşvik eden televizyon programları, filmIer izlemek, erkeklerle telefon görüşmeleri ve diğerleri gibi hidayete giden yoldan alıkoyan diğer
faaliyetler ...
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Sohbetler/Düşünceler
Misafir Kalemler
edilebilecek olan değerlerin, imandan başka bir yolla,
imandan başka bir yöntemle elde edilmesi mümkün
müdür?
Müslümanlar olarak karşılaştığımız bir olumsuzluk,
İslam adına uyarıp-korkutmamız gereken insanları,
karşılaştığımız bir musibet varsa, bir müslüman olarak
öncelikle kendimi suçlamayı, kendimi sorgulamayı tercih cehennem ile değil de, açlık, kıtlık ve enflasyonla mı
korkutacağız?
ediyorum. Hata üstüne hata yapması her an mümkün
Böyle bir yol, böyle bir yöntem, şeytanın yolu, şeytanın
olabilen bir müsiüman olarak, karşılaşılan bu olumsuzluk veya bu musibette kendi hatamı, kendi yanlışımı, daha yöntemi değil mi?
İnsanları açlık, kıtlık ve fakirlikle korkutan lanetli
doğrusu kendi payımı bulmaya çalışıyorum.
yaratık, şeytan aleyhillanenin ta kendisi değil mi?
Tabi ki bir özeleştiri oluyor bu!.
İslam adına uyarıp-müjdelememiz gereken insanları,
cennet ile değil de, dünyevi bolluk ve refah ile mi
Geçenlerde okuduğum bir fıkra, yine kendime yömüjdeleyeceğiz?
nelmeme, yine kendimi eleştirmeme neden oldu. Fıkra
Korkutmak için cehennem azabı, müjdelemek için cennet
şöyleydi;
Elektrik tamiratıyla uğraşan bir dükkanın telefonu çalar. nimetleri yetmiyor mu?
Yazıklar olsun, binlerce kez yazıklar olsun ki yetmiyor!.
Telefonu açan ustabaşı, iki gün önce bildirilen zil
Hatta yetip yetmemek bir yana, ilgi bile duyul-muyor!.
tamiratının yapılmadığını ve söz konusu evde zillerin
Nitekim müslümanım diyenlere
çalmadığını öğrenir. Bu tamiratı
dahi cennet ve cehennemden
yapması için gönderdiği çırağı
bahsetmeye kalkıştığım zamanlar,
azarlayarak, zili neden tamir
İlgiden ve heyecandan uzak
etmediğini sorar. Çırak ise bu
gözlerle yüzüme bakıyorlar!.
azarı haksız bularak şöyle cevap
verir.
Sanki bunlara, bu nefes alan
Usta beni niye azarlıyorsun!.
canlılara değil de, kabirdekilere
Ben tamirat için o eve gittim,
konuşuyor, kabirdekilere talkın
evin zilini uzun uzun çaldım,
veriyorum!.
kimse kapıyı açmayınca ben de
geri döndüm!. Bu fıkrayı
Oysa daha önceleri böyle
okuyunca, çırağın acemiliğine
değildi!.
benzer bir acemiliğin, kendimde
Cehennem denilince kalplere
bulunup bulunmadığını
cehennem korkusu, cennet
düşündüm!.
denilince gözlere cennet arzusu temas edebi-liyordu. Bu
Müslümanların bazı ortak sorunlarını değerlendirirken, kısmi temas ile gözler aralanıyor, bu kısmi temas ile
kalpler titreşebiliyordu.
birçok sorunun iman zafiyetinden kaynaklandığını
Ancak kalpler katılaşmayı başladı!.
belirtiyor ve yine bu müslümanları imani düzlemde muhatap alarak, iman boyutundan dürtmeye uğraşıyordum!.
Hak ile yumuşamasına rağmen bu hakkın gereğini
Kalplerin katılaşmasından söz ediyor fakat yine de
yapmayan kalpler, dünyevi kaygHarla kararmaya, nefsi
yumuşacık parmaklarımla bu kalplere dokunmaya
yönelişlerle katılaşmaya başlamıştı!.
çalışıyordum!.
Acabe ben de, fıkrada zikredilen acemi zil tamircisi gibi
Bir erozyon yaşanıyordu!. Bu erozyon, toprak veya kültür
miydim?
değil, iman erozyonuydu!. Toprak kaybından çok daha
Bozuk olduğunu söylediğim zili tamir etmek için, yine
önemli olan bu iman kayması, bu iman kaybı, bir insan
bozuk olan zile mi basıyordum?
İyi ama başka ne yapabilirim ki! Kapıları tokmaklar gibi, için değerli olan herşeyin kaybı demekti!. Çünkü kalıcı
olan bütün değerler, kalıcı olan bütün güzellikler, iman
kafaları tokmaklamaya mı kalkışayım?
ile başlayıp, iman ile gelişen değerler, iman ile gelişen
Yoksa akıllı birer insan olarak sadece ve sadece akılları güzelliklerdi.
mı muhatap alacağız!.
İyi ama, kalpleri gözardı ederek sadece akılları muhatap Kendisine vuran dalgalarla taşını ve toprağını yitiren
dağlar nasıl ki dümdüz oluyorlarsa, dağ gibi
almak, başlı başına bir akılsızlık, başlı başına bir fikirmüslümanlar da bu iman erozyonuyla dümdüz
sizlik değil midir?
oluyorlardı!.
Sadece ve sadece imanla anlaşılacak, imanla elde
İman Erozyonu
Sayfa 13
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Mizah Köşesi
Aşağıdaki kelimelerin manalarını Bulmacamızda bulmaya çalışalım:
Ses, Korkutucu, Saldırı, Eski bir ölçü birimi, Sataşan, Yakınlaşma, Zararlı, Haşereler, Çeşitli, İncir
BİLMECE
Kayserili, trende yolculuk etmekte... Karşısında
oturan zatla tanışır. Dereden tepeden konuşurlarken: - "Gel seninle birbirimize bilmece soralım" der.
"Önce ben sorayım; bilirsen ben sana bin lira
veririm. Bilemezsen 10 bin liranı alırım.
Sonra sen bana sorarsın; bilirsem 10 bin liranı
alırım, bilemezsem bin lira veririm." - "Tamam"
der adam; "sor bakalım"
- Söyle öyleyse: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar?
Öteki yolcu düşünür, bilemez: - Al 10 bin lirayı.
Şimdi ben de sana aynı soruyu soruyorum: Üç
ayaklı hayvan nerde yaşar? Kayserili, hiç
düşünmeden, aldığı 10 bin liranın bin lirasını
geri verir:
Al şu bin lirayı. Ben de bilmiyorum.
———————————
————————————
4+4+4= Kemalist
PEYGAMBERİ KİM
Nasreddin Hoca bir gün Timur'un adamlarından birine sormuş: - "Sen hangi mezheptensin?"
Adam elini göğsüne koyarak: - "Emir Timur!",
demiş.
Oradaki bir başkası: - "Hoca Efendi, bir de peygamberini sor bakalım", demiş.
Hoca Efendi- "Gerek yok", demiş.
"İmamı Topal Timur olursa, Peygamberi de kesinlikle Barbar Cengizdir."
Sada, Dehşetli, Hücum, Arşın, Musallat, Tekarrüb, Muzır, Haşerat, Muhtelif, Yemiş
Sayfa 14
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
Alkol satışlarında patlama var
Türkiye, alkol ve rakı kartelleri için çok rahat bir şekilde reklam yapılabilir bir alan haline geldi. Gazetelerdeki içki reklamları alkol patlamasına neden oldu. Reklamlar özellikle öğrenci ve gençleri etkiliyor.
2003'te 500 milyon litre olan alkollü içki satışları 7 yılda 1 milyar 902
milyon litreye ulaştı. Türkiye'de alkol reklamlarının serbest olması
tüketimi teşvik ediyor. Türkiye, alkol ve rakı kartelleri için çok rahat bir
şekilde reklam yapılabilir bir alan haline geldi. Gazetelerdeki içki reklamları alkol patlamasına neden oldu. Araştırmalar, reklamların özellikle öğrenci ve gençleri alkole yönlendirdiğini ortaya koyuyor.
2003'te 500 milyon litre olan alkollü içki satışları 7 yılda 1 milyar 902
milyon litreye ulaştı. Türkiye'de alkol reklamlarının serbest olması
tüketimi teşvik ediyor. Türkiye, alkol ve rakı kartelleri için çok rahat bir
şekilde reklam yapılabilir bir alan haline geldi. Gazetelerdeki içki reklamları alkol patlamasına neden oldu. Araştırmalar, reklamların özellikle öğrenci ve gençleri bu alkole yönlendirdiğini ortaya koyuyor. Nitekim Tüketiciler Birliği'nin yaptığı araştırma, Türkiye'de İçki tüketiminin
11'e kadar düştüğünü ortaya koydu. Aynı araştırmaya göre ortaöğretimde alkol kullanımı yüzde 50 düzeyinde çıkarken, üniversiteliler
arasında bu oran yüzde 50'yi de aşmış durumda. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu'nun yıllara göre alkol tüketim raporları ise,
reklamların etkisini açıkça ortaya koyuyor. Sözkonusu araştırmaya
göre 2003 yılında 505 milyon litre alkollü içki satılırken, 2010 yılına
kadar geçen 7 yıl içinde bu rakam 1 milyar 902 milyon litreye ulaştı.
Alkol firmaları gazetelerde serbestçe reklam yapmakla kalmıyor,
açıkça yasak olan televizyon reklamları için de çeşitli görsel hilelere
başvuruyor. Dramatik hikayelerle milyonları ekrana bağlayan dizilerde,
içki sahneleri ile alkol tüketimini eşik altı reklam yaparak milyonlarca
genç izleyicinin bilinç altına yerleştiriyor.
—————————
Hz. Muhammed’e hakaretler içeren ve protesto
gösterilerine yol açan ’Müslümanların Masumiyeti’ adlı
filmin yapımcısı Sam Bacile, filmi ’provokatif bir siyasi
tutum’ için yaptığını itiraf etti.
Mısır'da, ABD'nin Kahire Büyükelçiliği çevresinde, Hazreti
Muhammed'e hakaret içeren filme tepki olarak yapılan
gösterilerin daha da büyüme ihtimaline karşı güvenlik
önlemleri artırıldı.
Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP), Amerika'da yaşayan Kıptiler
tarafından çekilen ve Hz. Peygamber'e hakaret içeren filmin
yapımcılarının yargılanması talebinde bulundu.
Yaklaşık 3 bin Mısırlı dün Kahire'deki Amerikan Büyükelçiliği
önünde filmin yayınlanmasına tepki olarak gösteri
düzenlemişti.
Libya'da filmi protesto eden bir grup ABD'de gösterime
girecek filmin Hz. Peygamber'e hakaret içerdiği gerekçesiyle,
Bingazi'deki ABD Konsolosluğu'nun önünde toplanarak
Amerika aleyhine sloganlar atmıştı.
Hıristiyan aktivistlerden gösteriye destek
Mısır'daki Kıpti Hıristiyan aktivistler de Kahire'deki Amerikan
Büyükelçiliği önünde düzenlenecek gösteriye katılacaklarını
açıkladı.
Gösteriye İnsan Hakları ve Kalkınma Birliği Merkezi Basın
Sözcüsü Victor Necib, Nur Partisi, Selefi Davet Hareketi ve
diğer partiler de katılacak.
Filmin amacı Müslümanları kızdırmak
Amerika'daki Ortadoğu Özgürlükler Forumu Direktörü Mecdi
Halil, ''Bu filmi Kıptiler değil Amerikalılar çekti. Ayrıca Moris
Sadık bu filmle Müslümanları kızdırmaya çalışıyor'' dedi.
Evangelist Kilisesi Papazı Rafet Fikri, yaptığı açıklamada
''Kilisemiz 'bir grup cahilin' Hristiyan inancıyla bağdaşmayan
utanç verici fiillerini kınamaktadır'' ifadelerini kullandı.
—————————Erdoğan: Arabulucular boşuna yorulmasın
Libya'daki ABD elçisine yönelik saldırıyı kınayan Başbakan
Erdoğan, İsrail ile Türkiye arasında arabuluculuk yapmak
isteyenlere "boşuna yorulmayın" dedi
Başbakan Erdoğan, Libya'da Hz. Peygambere hakaret filmi
sonrası çıkan olaylarla ilgili ilk kez konuştu. Erdoğan, ABD
Büyükelçisinin öldürülmesini kınadı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye-İsrail ilişkilerinin
Hz. Muhammed'e hakaretler içeren ve protesto gösterilerine yol normalleştirilmesine yönelik arabuluculuk gayretlerine ilişkin;
''İsrail ile ilgili bizi bugüne kadar arayarak bizimle bu konuda
açan 'Müslümanların Masumiyeti' adlı filmin yapımcısı Sam
görüşmek isteyenlere verdiğimiz cevap bellidir. Birincisi
Bacile, filmi 'provokatif bir siyasi tutum' için yaptığını itiraf
özürdür, ikincisi tazminattır, üçüncüsü Filistin'de ambargonun
etti.
Filmin yapımcısı ve yönetmeni İsrail asıllı Amerikan vatandaşı kaldırılmasıdır. Bunlardan herhangi birisi olmadığı sürece
normalleşmenin olması mümkün değildir. Eğer bu üçünü
Sam Bacile, Amerikan Wall Street Journal gazetesine verdiği
garantiye, sağlama alacak varsa arabulucuya biz 'evet' deriz.
demeçte, '' İslam kanserdir, Müslümanlar da yok edilmesi
gereken böceklerdir. Bu film ile İslam'ın nefret içerikli bir din Yoksa arabulucuların yorulmasına gerek yok'' dedi.
Erdoğan; ''Şartlarımız belli kabul edilmediği sürece
olduğunu göstereceğim'' ifadelerini kullandı.
normalleşme mümkün değildir. Şartlarımızı sağlama alacak
''Bu film için 100 İsrailli bağışçıdan 5 milyon dolar aldım ve
arabuluculara evet deriz yoksa arabulucular yorulmasın'' diye
filmi İsrail için yaptım'' diyen Sam Bacile, ABD'nin Florida
eyaletinde Kur'an-ı Kerim yakan rahip Terry Jones'dan destek konuştu.
ABD büyükelçisinin öldürülmesiyle ilgili olarak, ''Bu olay
aldığını söyledi.
Libya'daki demokratik dönüşüme yönelik atılan adımları
Bacile, filmin fragmanının Temmuz başında verdiğini
engellemeyecektir'' diyen Başbakan Erdoğan şöyle devam etti:
kaydederek, filmin Twitter'da eski aktörlerin konuyu ele
''ABD büyükelçisi ve üç görevlisinin öldürülmesi konusu çok
almasıyla gündeme geldiğini söyledi. Bacile'in tepkilerin
kaygı verici. Ve bunu şiddetle kınıyorum. Diplomatları hedef
ardından saklandığı bildirildi.
Filmin kampanyasını Kaliforniya'da yaşayan Müslüman karşıtı alan bu tür saldırıları, en sert şekilde nefretle kınıyorum.
Terörle mücadelenin her zaman yanında olduk. Zira şu anda
tutumuyla bilinen Kıpti Moris Sadek'in yaptığı belirtiliyor.
terörle mücadele içerisinde olan bir ülkeyiz. Bunun ne demek
Filme tepkiler büyüyor
olduğunu çok iyi biliriz.''
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI– 9
ŞEVVAL 1433 / EYLÜL 2012
Download