Sayi 1/Yil 1

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
SAYI 1 /YIL 1
MUHARREM 1433/ ARALIK 2011
FIYATI/ PREIS 2,00 €
Aylık
Islami,
Siyasi ve
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
Ilmi Dergimiz..
‫ب ِ ْس ِم‬
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Fihrist
Konu
Yazar
Sayfa
Fihrist
—
2
Editör
3
Tefsir Dersleri
Ebu Abdurrahman
4
Hadis/Sünnet
Riyazus– Salihıyn
5
Fetva KöĢesi
Ebu Suud Efendi
6
Cemaleddin Hocaoğlu
7
Siyer /Davet
Ramazan El Butiy
8
Sohbetler/Düşünceler
Muhtelif Yazarlar
9
Akaid/Iman
Ömer Nasuhi Bilmen
10
Ibadet/Islam
Said Havva
11
Hanımlar Köşesi
Aişe Tuğba
12
Muhtelif Yazarlar
13
Ansiklopediler
14
—
15
Gündem/Yorum
Beyyineler
Gençlerle Başbaşa
Faydalı Bilgiler/Şifalı Bitkiler
Basından Seçmeler
Muhacirun Dergisi
www.muhacirun.net
muhacirun@hotmail.com
Sayfa 2
Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/
yanlışlar bizim yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre varsa)
Hatalarımızın düzeltilmesini istirham
ediyoruz.
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Gündem/Yorum
Editör
doğrular ile düzeltilmesi
gerekir…
Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah’a
mahsustur.
Salat ve selam onun Rasulüne,
Aline, Ashabına ve Kıyamete
kadar O’nun izinde olan
Muvahhid Mü’min
Müslümanlara olsun…
ġehâdet ederim ki, Allah’dan
baĢka Ilâh yoktur ve ġehadet
ederim ki, Muhammed (s.a.s)
O’nun kulu ve Rasulüdür.
Rabb olarak Allah’ı, Din olarak
Ġslam’ı, Peygamber olarak
Rasulullah Muhammed (SAV’i
kabul ederek, katıksız Iman
edip razı olduk.
“Muhacirun” ismini verdiğimiz
bu Dergimizde, gündemde olan/
olmayan bazı meseleleri ele alıp
Tevhidi bir bakıĢ ile ve Ġslam
ölçüsü gereğince
değerlendireceğiz…
Zalim egemen tağutların iĢgal
edip Ģirk ve tuğyan ile egemen
oldukları Ġslam topraklarında
yaĢayan Müslümanlar arasında
en önemli konulardan bazılarını
gündeme getireceğiz…
Tağuti düzenlerde Ģirk kültürü
ve küfür eğitimiyle
yetiĢtirilmeye çalıĢılan nesillere
doğru olmayan bilgiler
verildiğinden dolayı meseleler
yanlıĢ bilinmiĢ ve gerçekler
çarpıtılmıĢtır. YanlıĢ bilinen
meseleler, yanlıĢ yorumlanmıĢ
ve yanlıĢ sonuçlara
ulaĢılmıĢtır…
Bu yanlıĢların, değiĢmez
Sayfa 3
dedi.”
Lût(a.s) Ġbrâhim (a.s)’a iman
etti. Evet Ġbrâhim (a.s)’ın ateĢe
atılıĢından ve ateĢe hükmeden
Rabbimizin ateĢin yakma
yasasını değiĢtirip Ġbrâhim(a.s)
ı yakmayıĢından sonra toplumu
içinde kendisine iman eden
sadece Lût (a.s)ın olduğunu
görüyoruz. Rabbimizin
anlatımından bunu
çıkarıyoruz. Tabii en
doğrusunu Rabbimiz bilir.
Ele aldığımız meseleleri, bu
Kur’an’ın anlatımlarından
ölçüler çerçevesinde
bildiğimiz o ki, ta ilk baĢından
değerlendirip
Ġbrâhim (a.s) a karısı Sâre
yorumlayacağız… Tevhidi
Annemiz iman etmiĢ. O
bakıĢ açısıyla gündeme gelen bu Annemiz daha önce Iman ettiği
değerlendirmelerin okuyan,
için burada ondan söz
dinleyen ve idrak edenlere
edilmiyor.
faydalı olacağını umarız…
Ben Rabbime hicret ediyorum.
Doğruların apaçık beyan
Ben Rabbimin dinine hicret
edilmesi ve anlaĢılması sonucu, ediyorum. Ben Rabbimin
yanlıĢların ortadan kalkacağı
yoluna giriyorum. Ben
malumdur… Hak geldiğinde,
Muhacir oldum Allah’a. Ben
batıl yok olur…
Muhacir oldum Allah yoluna.
Doğrular Islamın doğrularıdır, Muhakkak ki Allah Azizdir,
Allah Hakimdir. Ġzzet ve Ģeref
hatalar/yanlıĢlar bizim
sahibi olan da, Hikmet ve
yanlıĢlarımızdır.
Hâkimiyet sahibi olan da
Okuyucularımızdan(Islama
benim Rabbimdir. Dilediğine
göre varsa) Hatalarımızın
hükmeden, dilediğini yapan ve
düzeltilmesini istirham
yaptığı her Ģeyde hikmet olan
ediyoruz.
Odur.
Dergimize neden Muhacirun/
Sizler de Ibrahim(a.s) tabi
Muhacirler , yani Hicret
olan Lût(a.s) gibi veya Mekke
edenler ismini verdik, çünkü
biz de Atamız Ibrahim(a.s) gibi Muhacirlerini kucaklayan
Medineli Ensar gibi beraber
Allaha/Rabbimize ulaĢmak,
gelmek istiyorsanız buyurun...
hicret etmek istiyoruz.
Asla değiĢmez doğrular ise,
yegâne Rabbimiz Allah’ın
Kitabı, hayat düsturumuz
Kur'ân-ı Kerim ve Rasulullah
(s.a.s)’in Sahih Sünneti’dir…
Bu iki temel ölçü ile birlikte,
Ümmetin Icmâ’sı ve
Fukaha’nın Kıyası da
Muvahhid Mü’minler için
olmazsa olmaz delillerdir…
‫إ ِ ِّني هَاجِ ِر إ إ ِ جرب جإنِّي إِن َ َ ج‬
}26{ َ ُِ‫ا ْرعجزِي َز ا ْر جكي‬
Ankebut 26. “Doğrusu ben
Rabbime hicret ediyorum, O
şüphesiz güçlüdür, Hakimdir”
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
Yeğane Rabbimiz Allah
Teala’dan dileğimiz:
Hakkı, hak bilip hakka tabi
olmayı, batılı batıl bilip
batıldan kaçınmayı nasib
etmesidir…
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
Mukaddime
Kur'anı indiren, insanı yaratan,
küfrün, inkarın karanlığından imanın
aydınlığına çıkaran, doğruyu eğriden,
hakkı batıldan ayırmayı öğreten, dünyada izzet ve devlet, ahirette cennet
vadeden, kapı çalmanın adabından
devlet yönetimine kadar herĢeyi bize
öğreten Allah'a hamdolsun.
Maddi manevi, bireysel ve toplumsal,
ahlaki ve hukuki bütün hastalıklarımıza ġifa olarak indirilen Kur'anı Kerimi bize getiren, onu anlayacağımız
şekilde açıklayan ve bize örnek olsun
diye kendisi bizzat tat bik eden Allah'ın Rasulü Muhammed (a.s.)´a Salatü selam olsun.
Tefsir Ne Demektir
Tefsir (el-fesr) kökünden türetilmiĢ,
Tefil Ölçüsünde (kalıbında) Arapça
masdar bir kelimedir.
Fesr, Kamusta açıklamak ve örtülüyü
açmak mânâsına geldiği gibi, Rağıbın
Müfredatında (mâkul bir mânâyı ortaya çıkarmak) Ģeklinde ifade edilmiĢtir.
Tefsir, fesr kelimesinin mübalâğa
kalıbı ile söylenmiĢ Ģeklidir. Buna
göre, iyice inceleyip etraflıca açıklamak demektir.
Kur'an'ın nazmında kendilerinde gizlilik bulunan lâfızlar dörde ayrılır:
1.Hafiy, 2.Müşkil, 3.Mücmel, 4. MüteĢabih. Tefsir bu dört kısımdan ilk
üçünü açıklar, müteĢabihler kalır.
Kur'an'daki Hafiy ve MüĢkil kelimelerini Dirayet ve Ġçtihad sahibi olan
bilginler inceleyerek ve asıllarına müracaat ederek açıklar ve izah ederler.
Fakat, Mücmellerin tefsiri (mücmeli
söyleyenin) beyanına ve kastına bağlı
olduğu için, bu tür tefsir ancak Allah
Sayfa 4
Ebu Abdurrahman
ve Resûlûnün bildirmesiyle yapılabilir.
Asıl tefsir de iĢte budur. Yani Rivayete dayanan tefsirdir. Bu sebepledir ki,
birinci kısımdaki tefsirlere Te'vil de
denir.
Tefsirler Ve Çesitleri :
Peygamber Efendimizin kutlu, arkadaĢları olan Sahabe-i Kiram devrinden
itibaren Kur'ân-ı Kerim'in tefsiri ile
meĢgul olanları, rivayet ve dirayet
tefsircileri diye ayırmak, müfessirlerce uygun görülmüĢtür. Tefsir Tarihi
ile ilgili kitaplar tefsiri böyle tasnif
etmektedirler.
a. Rivayet tefsirleri
b. Dirayet tefsirleri
A. Rivayet Tefsirleri :
Bu tefsirler yalnız hadislere ve nakillere dayanan tefsirlerdir. Bunların
tefsirleri sadece sahabîlerden ve tabiinden nakledilen haberlere dayanır.
Bunlar, Kur'an'daki izaha muhtaç yerlerin izahını, âyetlerin nüzul sebeplerini, âyetlerden kastedilen manaları bildirirler. Bunların kaynakları bütün
hadis kitapları, hadis mecmuaları,
Siyer ve Islam Tarihi kitaplarıdır.
Bunlara Rivayet Tefsiri denildiği gibi
Nakli Tefsirler de denilir.
Taberi , Sa'lebî, Vahidi, Bağavi, Ibn-i
Kesir gibi müfessirler bu bölümde yer
alan kitaplar yazdılar.
Bu ve benzeri eserlerde bir kısım sahih rivayetler bulunmakla beraber, bir
hayli zayıf rivayetler ve maalesef bir
kısım da hurafeler yer almıĢtır.
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
Bu tür rivayet tefsirlerinde yer alan hadisleri tahric eden (kaynaklarını araĢtırarak gösteren) hadis kitapları da
yazılmıĢtır. Bu sebeple bu tür kitapları
okuyanların kardeĢlerimizin bu hadis
kitaplarından haberdar olmaları ve hadislerin kritiklerini gözden geçirmeleri
yararlı olur.
B. Dirayet Tefsirleri
Müfessirlerin, kendi ilmi kudretleri
çerçevesinde, kendi ictihadları veya
filologlarla edebiyatçıların çıkardıkları
neticelere dayanarak Kur'an-ı Kerîm'i
açıklayıp tefsir etmeleri suretiyle meydana getirdikleri kitaplara Dirâyet Tefsirleri adı verilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'in bir kısım insanların
kendi görüĢlerine dayanılarak tefsir edilmesinde bazı hatalara düĢülmesi ihtimali her zaman bulunduğundan, ikinci hicri
asrın sonuna kadar bir kısım mü'minler
bu tür tefsirden kaçınmıĢlardır. Bunların
basında, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz.
Ömer (r.a.) gelmektedir.
Daha sonraki devirlerde, Kur'ân'ın tefsirine duyulan ihtiyacın da artmıĢ olması
sebebiyle aĢağıdaki Ilimleri bilmek
kaydıyla dirayet tefsirine de cevaz verilmiĢtir:
1)Dilbilgisi (Lügat, Sarf, Nahiv, iştikak)
2)Belagat Bilgisi (Meâni. Beyan, Bedii)
3)Kıraat ilmi
4)Din Usulü ilmi
5)Fıkıh Usulü ilmi
6)Nâsih ve Mensûh bilgisi
7)Nüzul sebepleri bilgisi
8)Fıkıh ilmi
9)Hadis ilmi.
10)Hibe olunmuş ilim (ilmi ile amel
edenlere Allah tarafından verilen özel
bilgi ve kabiliyet, Mevhibe).
Bu tür tefsir yazanların en meĢhurları:
Îbnu'l-Kayyım El-Cevzi, Ez-ZemahĢeri
Fahreddin Râzı, Molla Güranî, Bursalı
İsmail Hakkı, Konyalı Mehmet Vehbi,
Elmalı'lı Muhammed Hamdi Yazır.
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Hadis /Sünnet
HADİS - SÜNNET
Güzel dinimizin iki temel kaynağı
vardır. Bunlar yüce kitabımız Kur’ân-ı
Kerîm ve Peygamber Efendimiz’in
Sünneti’dir.
Ashâb–ı kirâm, İslâm dinini, Kur’ân-ı
Kerîm, Hz. Peygamber’in şahsı ve onun
sözlü veya fiilî tebliğ ve tâlimâtı demek
olan sünnetinden meydana gelen bir
bütün olarak tanıdı.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra
İslâm dini, Kitap ve Sünnet’in ortaya
koyduğu esaslar çerçevesinde anlaşıldı
ve yaşanmaya çalışıldı.
Daha ilk halîfe Hz. Ebû Bekir zamanında Kur’an âyetleri bir araya toplandı.
Bizzat Hz. Peygamber’in izniyle kendi
devrinde başlayan sünneti ezberleme ve
yazarak derleme çalışmaları ise, zaman
içinde giderek hız ve yaygınlık kazandı.
İlk bir buçuk asırda tamamen yazılı
hale getirilmiş olan sünnet bilgi ve belgeleri, ikinci ve özellikle üçüncü hicrî
yüzyılda büyük hadis kitaplarında
toplandı. Bugün bizim hadis kitaplarında gördüğümüz bu yazılı metinler, birer sünnet belgesi olarak hadis adıyla anılageldi.
Hadis
Hadisin terim anlamı, Hz. Peygamber’in sözü, fiili, ashâbının yaptığını
görüp de reddetmediği davranışlar
(takrir) ve onun yaratılışı veya huyu
ile ilgili her türlü bilgi demektir. Hadis, Hz. Peygamber’i dinleyen sahâbîden başlayarak onu rivâyet edenlerin
adlarının yazılı olduğu sened ile Hz.
Peygamber’in söz, fiil veya takrîrinin
yazıldığı metin’den meydana gelir.
Yani hadis deyince, sened ve metinden
oluşan bir yazılı yapı anlaşılır. Ancak
Riyâzü’s-sâlihîn’de hadis metinlerinin
kolay okunup öğrenilmesi için sahâbî
dışındaki râviler yâni sened kısmı müellif tarafından çıkarılmıştır.
Hadis İlmi iki ana bölüme ayrılır:
a. Rivâyetü’l-hadîs ilmi.
Sayfa 5
Riyazus-Salihıyn
Hz.Peygamber’in sözü, fiili, takriri,
halleri ve bunların rivayet ve zabta
dayalı bir bilim dalıdır.
b. Dirâyetü’l-hadîs ilmi, Hadis
Istılahları İlmi diye de anılır. Hadisin yapısını meydana getiren sened
ve metni anlamaya imkân veren birtakım kaideler ilmidir. Bu kaideler
yardımıyla bir hadisi kabul veya reddetmek mümkün olur.
Hadis Ilminin hedefi, Hz. Peygamber’in hadislerini başka sözlerle
karıştırılmaktan, değiştirilmekten,
bozulmaktan ve iftiraya uğramaktan
ilmî yollarla korumaktır. Hz. Peygamber’e nisbet edilen sözün gerçekten ona ait olup olmadığı bu ilmin
kurallarıyla anlaşılır.
Hadis ilminin gayesi, rivayetlerin
sahih ve doğru olanlarını sahih ve
doğru olmayanlarından ayırmaktır.
Bir başka ifade ile Hz. Peygamber’in
söylemediği bir sözü ona söyletmemek, yapmadığı bir işi ona yaptırmamak, yani sünneti aslî berraklığı içinde korumaktır.
Ashâb, sahâbî kelimesinin çoğuludur. Sahâbî, müslüman olarak Hz.
Peygamber’i gören ve o iman üzere
ölen kimseye denir. Herhangi bir
sahâbî ile görüşme imkânı bulan
kimseye de tâbiî adı verilir.
Sünnet
Sünnet, sözlükte yol demektir. Yolun
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
iyisine de kötüsüne de sünnet denir.
Yalın halde söylendiği zaman “güzel
yol” anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de
bu kelime, devamlı olan âdet, kâinâtın
düzeninde geçerli olan tabiî kanunlar,
gidilen yol gibi anlamlarda kullanılır.
Bir de sünnetullah terimi vardır. Bu,
Allah’ın koyduğu kurallar, toplumların
hayatlarında görülen ilerleme, gerileme ve hatta yok olmada geçerli olan
ilâhî kanunlar demektir.
Terim olarak Sünnet, söz, fiil ve takrirleri ile Hz. Peygamber’in İslâm’ı
yaşayarak yorumlaması demektir. Bu
anlamda sünnet, hadisten daha
kapsamlıdır. Nitekim “Size iki şey
bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız
sürece yolunuzu şaşırmazsınız: Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti..”(Mâlik, Muvatta’, Kader 3) hadisinde bu anlam açıkca görülmektedir.
Hz. Peygamber’e nisbet edilen her şeyin yazılı metni mânasında hadis, günümüzde sünnet yerine de kullanılmaktadır. Artık bugün hadis deyince sünnet, sünnet deyince hadis anlaşılmaktadır. Sünnetin çoğulu sünen olduğu
gibi Hz. Peygamber’in söz, fiil ve
takrirlerine ait hadisleri içeren kitaplardan bir kısmının adı da Sünen’dir.
Sünnet, Kur’ân’ın açıklayıcısı olduğu
için Kur’ân-ı Kerîm’den hemen sonraki
ikinci delildir. Kur’an, okunan vahiy;
sünnet, rivayet olunan vahiy (Şâfiî,
Risâle, s.91-92); hadis ise, “rivayet
edilen sünnet” (Kâsımî, Kavâidü’ttahdîs, s. 35-38; Cezâirî, Tevcîhü’nnazar, s. 2) demektir.
Hadis kitaplarımız, rivayet olunan vahiy demek olan sünnetin yazılı belgeleri ile doludur. Bu belgelerin niteliklerine göre farklı ve özel terimlerle ifade
edilmesi ve değişik hükümlere bağlanması ilmî bir meseledir. Bu nitelikleri
ve terimleri Hadis Usûlü İlmi tayin ve
tesbit etmektedir.
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Fetva Köşesi
I- FETVA MÜESSESESĠ
A. Fetva ve Müfti:
Fetva, fıkhî bir Mes’elenin şer'î
hükmünün beyanı manâsında bir ıs­
tılahtır. Müşkil Mes’elelerin hal ve
beyanı için sorulan suâlin cevabına
denir. Fetva, fakîhin (İslâm hukuku
âliminin) hüküm mahiyetinde ol­
maksızın verdiği cevaptır. Fetvayı veren
fakîhe “müftı” denir. Hüküm veren
fakîhe ise Kadî denilir. Böylece müfti,
şer'î kanunları, delillere dayanarak
tedvin eder; kâdî, bu kanunlardan
kendisine arz olunan ha­diseye ait olan
hükmü bulup tatbik eder. Müftînin
fetvasını tatbik edip etmemek serbest
olup, kâdînin hükmü mecburîdir.
Kadılık ve hâkimlik resmî, yani tayin
ile olduğu halde, müftîlik öyle değildir.
Fetva vermek iktidar ve ilmine sahip
olan kimseye, etrafı Müfti der.
Müftîlik unvanındaki bugünkü resmîlik,
delillere dayanarak bizzat hüküm
çıkarılamayan ve geçmiş fetvaların
örnek alındığı taklitçi­lik devirlerinde
başlamıştır.
Fetva vermek dînen çok mes'uliyetli bir
iştir. Çünkü bu suretle “Allah nâmına”
dînî bir hüküm beyan olunmaktadır. Bu
sebeple bir delile dayanmadan fetva
verilmesi haramdır. Müftînin düşeceği
bir hatâ hâkiminkinden çok daha
mes'uliyetlidir. Çünkü fetva suretindeki
cevaplar, hem sorana hem de
başkalarına taallûk eden umûmî
hükümlerdir ve Kur'an ile Sünnetin
beyânı demektir. Hâkimin hükmü ise
tamamen dün­yevî olacağı gibi ancak
muayyen bir şahsa münhasırdır.
Erkek veya kadın, aşağıya sadece birkaç
tanesi alınan şartlara sa­hip olan her
müslim müftî olabilir:
1. Müftî müçtehid olmalıdır. Veya
sözünün sıhhatine, Kur'an, Sünnet
veya Kıyas'dan kuvvetli bir delil
çıkarmağa kadir olmalıdır.
2. Müftî, Alim kimselerden tahsil
etmiş ve fıkıh ilminde meleke
sahibi olmuş bulunmalıdır. Fıkıh
Sayfa 6
Ebu Suud Efendi
kitaplarını mütalaa etmiş olmak
kâfi değildir.
3. Müftî, Sâlih bir kimse olmalıdır.
4. Müftî, halkın hîle ve desiselerine
vâkıf olmalı; Böyle hallerde
hasımları toplayıp sorguya
çektikten sonra cevap vermelidir.
5. Müftî iyi huylu olmalı ve sağır
olmamalıdır.
6. Müftî, kavliyle hüküm vereceği
müçtehidin, fakîhin bilgi ve dirayet
derecesini bilip seçim
yapabilmelidir.
7. Müftî, icâbında ilim sahipleri ile
müşavere etmelidir.
8. Müftî kimseye muhtaç
olmayacak kadar zengin olmalı,
tesir altında bulunmamalıdır...
Osman Gâzî'nin, devletin ilk yıllarında
kayınpederi Şeyh Edebâlî'yi müftî ve
dâmâdı Dursun Fakîh'i hâkim tayin
ettiği rivayet olunmaktadır.
B. Fetvanın Ehemmiyeti:
Hukukî bakımdan; ilâhî kaynaklara
istinâd ettiği için ehemmiyeti daha da
artan, bir kanundur. Geçmiş hâdiseler
hakkında verilmiş olan bu hükümler,
daha sonra vuku' bulan ayni mahiyetteki
vak'alar için ka­rar verilirken de esas
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
tutulmaktadır. Bu sebeble hâkimler,
meşhur müf­tî ve şeyhülislâmların fetva
mecmualarını müracaat kitabı olarak yan­
larında taşımaktadırlar.
Devrin hayatını aks ettirmesi bakımından
ise:
O günün bir nevi “na­zarî mahkeme
karar”ları olan ve vak'aların da zikr
olunduğu fetvalarda, her çeşit hâdisenin
görüleceği şüphesizdir. Üstelik, ilâhî
menşe'li bir hukuku temsil ettiklerinden
ve bunların hükmüne uygun hareket
etmek ibâdet ve sevap sayıldığından, her
çeşit fikir ve davranışın hükmü bura­dan
sorulmaktadır.
Bu yüzden fetvalarda “pırasa yemenin,
çalgı çalmanın, bir giyim şeklinin, garip
bir hâdisenin veya mahrem bir hususun”
hikâyesi ve hükmü gibi çok çeşitli
Mes’eleler bulunmaktadır. Değerin, dine
uygun olmakta görüldüğü ve dine uygun
olmayana sultan emri de olsa itaat edil­
mediği bu devirde “bir yasağın
çıkarılması, harp ilânı, biri isyânın
tenkîli, esirlerin vaziyeti bazan pâdişâha
isyan” gibi hususlar da fetvala­rın tasvîbi
ile mümkün olabilmekte idi... Bütün
bunlardan fetvaların devrin hayatı için ne
zengin bir kaynak olduğu kolayca
anlaşılır.
C. Fetvanın şekli:
Müftîye söz veya yazı ile bir husus
sorulur ve cevabı alınır. Sual kısmı “sual,
es-sual, Mes’ele, el-Mes’ele, ne
buyurulur ki, süile... vb.”, cevap kısmı ise
“cevap, elcevap, ücibe... vb” ibareleri ile
başlar. Fetvanın ve bu iki kısmının
uzunluğu sorulan şeye göre değişir. Sual
ekseriya daha tafsilâtlı olup herşey
anlatıldıktan sonra “olur mu?” diye
sorulduğundan, cevap sadece “olur” veya
“olmaz” dan ibaret bulunabilir.
İkinci kısmın sonunda müftîler, bu
hükme varırken dayandıkları delil ve
me'hazları zikr ederler. Şeyhülislâmlar
ise etmezler... Aynı mevzu üzerine
alâkalı birkaç su'al varsa, ikinciden
itibaren umumiyetle “bu surette”, bazan
da “sual-i ahar” şeklinde kayd olunurlar.
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
barla, tarih boyunca insanoğlu
dine muhatab olmuĢtur.
MUHTEVASI
İSLAM DİNİ NEDİR, NE
DEĞİLDİR?
İslam dini, ilk insanla başlayan,
bütün peygamberler tarafından
tebliğ edilegelen, son Peygamber
Hz. Muhammed‟le de kemal Ģeklini alan ve her asırda insanlığın
ihtiyacına cevap verebilecek muhtevaya sahip olup, her türlü söz,
fiil ve hareketler hakkında
hüküm koyan, müeyyide getiren
ilahî bir nizamdır.
Bir başka târifi:
İslam dini: Allah tarafından vaz
edilen öyle bir kanundur ki,
gönül rızasıyle kendisine
bağlananları, bizzat hayır olan
ebedî saadete götürür.
Bir üçüncü târif:
İslam dini, insanoğluna yaratılışı­
nın yegane gayesi olan kulluk
görevini kendisine öğreten ilahî
bir tâlimattır. ,,ġeriat” kelimesi
de genel manada ,,Din”e eĢit istilahi bir ifadedir.
Dinin Tarihi:
İslam dininin tarihi, ilk insanla
baĢlamıĢtır; kıyamete kadar da
devam edecektir. Çünkü hayatın
tek bir manası, yaratılıĢın tek bir
gayesi vardır. 0 da insanın
Hâlik‟ına kul olması ve ubudiyette bulunmasıdır. Bu gaye ile
dünya hayatına gelen insanın,
asıl vazifesi olan ubüdiyyetini
nasıl yapacağına dair kendisine
bir tâlimatın verilmesi lazımdı.
İşte bu lâzıme-i dindir. Bu itiSayfa 7
İslam dininin muhtevası ve şümül
sahası o kadar geniĢtir ki, hayatın
hiçbir hareketini dinin çerçevesi
dıĢında düĢünmek mümkün
değildir. Evet din, bazılarının
zannettiği gibi, sadece bir vicdan
iĢi değildir. Hem bir vicdan iĢidir,
hem de bir hayat iĢi ve bir hareket
iĢidir. ġümül sahası insanın her
türlü söz, fiil ve hareketleridir.
Din; mükellef olan insanın maddi
-manevi bütün fiillerini muhatab
alır ve hepsinden sorumlu tutar.
Bazılarının yanıldığı noktalardan
iĢte biri de budur: Onlara göre
din, insanla ilgili bazı meseleleri
içine alır. Diğer meseleler ise
dinin muhtevasınin dıĢındadır ve
serbest bırakılmıĢtır... ĠĢte bu, fahiĢ bir hatadır. Ve bu hata, hayattaki sapmaların ve huzursuzluklarin kaynağıdır...
İnsan Allah’ın mülkünde
yaĢayan, sayısız nimetleriyle
beslenen; ferdî, ailevî, ictimaî bir
çok problemleri olup çok yönlü
bir varlıktır. Kendi nefsiyle, ailesiyle, komĢusuyla, cemiyetiyle,
devletiyle ve nihayet madde ile
alakalı meseleleri vardır. Bu meselelerini neye göre ve hangi ölçü
ile halledecektir?
Hâlik Teala‟nın mülkünde
yaĢayan insana gönderdiği nizamda bu sorunun cevabı elbette
olacaktır ve olmuĢtur. Bu arada
şunu da çok iyi bilmelidir ki, kâinat camiasında en üstün makam,
en yüksek Ģeref insana verilmiĢtir.
İnsanın makamı meleklerin
makamından da üstündür. Ġnsan
halifedir; Allah‟ın halifesidir.
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
Hilafet makamı ona verilmiĢtir. Melekler bile insanoğlunun bu büyüklüğünü, halifeliğini kabul etmiĢ ve
secdelere kapanarak ona bey‟at
etmiĢlerdir. (Bakara, 30) Her Ģey
insanın emrinde ve hizmetindedir;
Cenab-ı Hak, kendisine halife olmak üzere yarattığı insana, muhtaç
olacağı herĢeyi vermiĢtir. (Bakara,
29; Ġbrahim, 34; Casiye, 13...) ve
onu, varlıkların içerisinden en
güzel Ģekilde yaratmıĢtır. (Tin, 4)
Halife demek tabir caizse, naib
demek, vekil demektir. Evet insanoğlu, özellikle yeryüzünde Allah‟ın halifesi yani naibi ve vekilidir. Bu itibarla, insan asıl değil
vekildir.Yapacağı iĢleri ve
icraatını kendi namına değil, Allah
namına yapacaktır. Hem de Allah‟ın verdiği tâlimata göre, koyduğu nizama göre yapacaktır. Herşeyin başında Besmele çekmesi
bunun bir ifadesidir. Bir gün kıyamet gelecek, Allah, naib ve vekil olarak yarattığı insandan hesap
soracak, gönderdiği tâlimata ve
nizama göre onu hesaba çekecektir.
Hesabını verenler, yine Hilafet
makamında kalacak ve â„lâyı ıliyyine yükselecekler, veremeyenlerde Hilâfet makamından
atılacaklar ve esfeli safiline yuvarlanıp gideceklerdir.Dinin sonsuz
ve sınırsız muhtevasinı hülâseten
şu dört maddede toplamak mümkündür:
1- Ġtikadât,
2- Ġbadât,
3- Muamelât,
4- Ukubât.
devamı gelecek Sayıda
⇒
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Siyer/Davet
Ramazan El Butiy
1- Ġslâmın anlaĢılmasında Siyret-i Nebeviyyenin Önemi
1- Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yalnız
şahsî dehasıyla kavminin arasında
tanınmıĢ yalnızca bir dahî olmadığını; fakat onun bundan da önce,
Allah katından bir vahiy ve tevfikle
desteklenen peygamber olduğunu
sezdirebilmek için yaĢadığı çevreden
ve hayatının,bütün dönemlerinden
peygamberlik Ģahsiyetini» kavramak.
Siyret-i Nebeviyyeyi ve onunla ilgili
fıkhî hükümleri incelemekteki asıl
gaye, yalnızca tarihi olayları öğrenmek değildir. Olay ve hikâyelerin
tümünü ya da bir bölümünü anlatmak da değildir.
Bunun için Siyret-i Nebeviyye ile
ilgili fıkhi hükümleri incelemeyi,
tarihî incelemelerden saymamız hatalı olur. Çünkü bu tür bir inceleme,
geçmiĢ tarihî dönemlerden bir bölümü veya halifelerden birinin hayatını öğrenmek gibi bir Ģeydir.
Halbuki; Siyret-i Nebeviyye ile ilgili fıkhî hükümleri incelemekteki asıl
gaye, bir müslümanın Resûlullahın
hayatına; birtakım prensipler, kaideler ve hükümler olarak iyice kavradıktan sonra, islâm gerçeğini O'nun mukaddes hayatında ĢekillenmiĢ ve heykelleĢmiĢ olduğunu düĢünebilmesidir.
Yâni; Siyret-i Nebeviyye incelemesi, Ġslâm Hakikatinin Hz. Muhammed (s.a.v.)'in örnek hayatında
eksiksiz olarak Ģekillendirme gayesini güden pratik bir çalıĢma-dan
baĢka değildir.
5- Islâm da'vetçisine ve muallimine,
eğitim ve öğretim yönünden canlı
örnek olması... Hakikaten Hz. Muhammed (s.a.v.)' öğüt verici bir muallim, faziletli bir eğitimci idi. O, da'vetinin çeĢitli dönemlerinde eğitim ve
öğretim metodlarınin en uygun olanını
arayıp bulmada hiçbir zaman gayreti
elden bırakmadı.
Resûlullah'ın hayatını Ģu yukarıda
saydığımız maksadlan gerçekleĢtirme2- Insanın, karĢısında erdemli bir hayde yeterli kılan en önemli Ģey, onun
at için en ideal bir örneği bulması...
hayatının, insandaki sosyallik ve beĢeÇünkü O, bu örnekten kendisine tuturilik yönlerini kapsamıĢ olmasıdır.
nacak ve takib edecek bir düstur ediÇünkü insan bizatihi bağımsız bir fert
necektir. Halbuki bu insanın, en ideal
veya toplumun faal bir uzvudur.
örneği, hayatın neresinde ararsa
arasın; yine en mükemmel ve açık
Resûlullah (s.a.v.)'in siyreti, onun yoşekliyle bu örneği Hz. Muhammed
lunda yürüyen" dürüst ve çevresine
(s.a.v.) 'in hayatında bulacağında
güven kazanmak isteyen bir genç için
şüphe yoktur. Çünkü Allah(CC) onu, de, Allah'a da'veti kendine yol olarak
bütün insanlığa rehber kıldı. Nitekim seçen, hikmet ve güzel öğütle onun
Cenâb-ı Hak: «Sizin için Allahın
risâletini tebliğ etmek için bütün gücüResûlü'nde (takib edeceğiniz) pek
nü sarfeden insan için de, devletini
güzel bir örnek vardır» (Ahzab,21)
ustalıkla idare edecek olan bir devlet
buyurmuĢtur.
baĢkanı için de, güzel muamelede örnek bir koca için de: Çocukları ve eĢi
3- Insanın, Kitabullahı anlamada,
arasında hak ve ödevleri tevzi ederken
onun maksadlanrı ve ruhunu tatmada,
âdil davranmakla beraber Ģefkat ve
kendisine yardımcı olacak Ģeyi de
merhameti elden bırakmayan bir baba
Resulullah'ın siyretini incelemekte
olacak için de, yetenekli, sevk ve idabulması...
reyi bilen usta bir komutan için de;
hâsılı Allah'a karĢı ibadetiyle, çevresiÇünkü Kur'ân-ı Kerim ayetlerinin
çoğunu ancak, Resûlullahin baĢından ne karĢı münâsebetlerini çok iyi dengeleyen, Ģaka ile ciddiyi uyumlayabigeçen ve onun bulunduğu yerde celen - her müslüman için de en güzel ve
reyan eden hâdiseler aydınlatıyor ve
şaşmaz örnekler, Ölçüler sergilemektefsir ediyor.
tedir.
4- Bir müslümanın, Resûlullah'm siyretini araĢtırma esnasında, Islâmî bil- Şüphesiz ki bu duruma göre, Resûlullah'ın siyretini araĢtırmak demek, ingi ve kültürün daha büyük miktarda
sanlığa «yaĢamaya değer hayat» için
onun yanında birikmiĢ olması... O
en üstün ve en güzel yönetim biçimini
bilgi ve kültürün akâid, ahlâk ve
canlı tablolar halinde sunmak demekahkâm ile ilgili olması aynıdır. Zira;
Hz. Peygamber'in hayatı, Ġslâm pren- tir.
Şimdi bu maksada ulaşabilmek için
bir plânlama ve tasnife giriĢecek
olursak, bunu aĢağıda açıklanan hedeflerde çerçeveleĢtirmek mümkündür:
sip ve ahkâmının tümünü sergileyen
yegâne canlı tablodur.
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Sohbetler/Düşünceler
Türkiye İslamlaşıyor Mu?
Son zamanlarda insanların sık sık
gündemlerine giren, kimilerinin endişeyle, kimilerinin korkuyla, kimileri
-nin umudla cevaplandırmaya
çalıştıkları bir soru var.
Türkiye İslamlaşıyor mu?
İnsanlar fevc fevc İslam'a mı giriyor?
Marş ve ilahilere bakılırsa Evet!.
Gözlerinizi kapatarak bu marşları, bu
ilahileri dinlediğiniz zamanlar kendinizi bir başka alemde, bir başka dünyada hissediyorsunuz!.
Müslümanların pratikleriyle atbaşı
'olması gerekirken, reel pratiği çok
gerilerde bırakan bu marşları, bu
ezgileri, bu ilahileri dinlerken, yapmanız gerekerirken yapmadıklarınızın
hemen yapılıverdiğini, yaşamanız
gerekirken yaşamadıklarınızın hemen
yaşanıverdiğini görerek, Islami gelişimin hangi engin bo-yutlara
vardığını anlıyorsunuz!.
Yapmadıklarını söyleyen, yaşamadıklarını dinleyen bu insanlar,
günümüz medyasını da dikkate
aldıkları zaman, bu müsbet kanaatleri daha da pekişmektedir. Çünkü
günümüz medyasına göre İslamın
çığ gibi büyüdüğü, Türkiye'nin her
geçen gün daha da İslamlaştığı, insanların fevc fevc İslam'a girdikleri
iddia edilmektedir!.
İslam'ın ne olduğunu veya ne olması
gerektiğini gözardı edecek olursanız,
bu genel kanaate sizler de iştirak edebilirsiniz. Çünkü yaşadığımız coğrafyada tevhidi dikkate almayan geleneksel bir din anlayışına veya ılımlı
bir muhafazakarlığa doğru gelişen
bir rağbet ve her geçen gün daha da
artan bir katılım olduğu doğrudur.
Genel düzlemde meydana gelen bu
rağbet veya katılımın tevhidi olmadığını ifade etmemiz, tabi ki bu
durumun bazı müsbet taraflarını görSayfa 9
mediğimiz veya görmemize rağmen
gözardı ettiğimiz anlamında değildir. Hiç kuşkusuz ki bu rağbette bulunan insanlar, bu tercihte bulunan
gençler, içki, kumar, fuhuş gibi
birçok çağdaş pislikten uzaklaşabilmektedirler. Do-layısıyle günümüzde
yaygınlaşan rağbet veya tercihin bu
gibi dünyevi maslahatlarını bizler de
görüyoruz.
sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok
imar etmişlerdi. Peygamberleri de,
onlara zulmetmiyordu, ancak onlar
kendi ne-fislerine zulmediyorlardı.
Sonra kötülük yapanların uğradıkları
son, Allah'ın ayetlerini yalan saymaları ve onları alay konusu edinmeleri
dolayısıyla çok kötü oldu.
Bir mü'min için dünyasını mamur
etmek mustehap ise, ahiretini mamur
etmek farzdır. Dolayısıyle bazı müstehapları eda etmek için farzları feda
eden bir anlayış, kesinlikle ve kesinlikle Islami bir anlayış değildir. Çünkü Islami anlayışa göre herhangi bir
insanın ahiretini mamur etmesi, bu
insanın öncelikle içki veya kumardan değil, küfür ve şirkten uzaklaşıp,
tevhid hakikatine teslim olmasıyla
mümkündür. İslam'a göre içki ve ku
-mardan uzak bir müşrik ile ayyaş ve
kumarbaz bir müşrik arasında
Ancak yaşadığımız coğrafyada geönemli bir fark yoktur. Her ikisinin
lişen bu hadise, bazı kötülüklerden
de İslam'a göre affedilmeyecek olan
bir uzaklaşma hadisesi olarak görül- en şedid vasfı müşriklik olup, her ikisi
se de, İslam'ın emrettiği gerçek iyide aynı akibete doğru gitmektedirler.
liğe ve gerçek hakikate ulaşamayan
Netice olarak insanları İslam adına
bir hadisedir. Çünkü İslam davası,
içki ve kumardan uzaklaşmaya, tağut
insanların sadece dünyevi maslaadına da küfür sistemini desteklemeye
hatını gözeten bir Yeşilay davası
değildir. Bu yüce davanın öncelikli davet eden bir anlayış, yeşilaycı
hedefi, insanların dünyevi değil uh- bel'amlara özgü bir anlayıştır. Bu
anlayışı ve bu anlayıştan kaynaklarevi maslahatı, uhrevi kurtuluşunan hadiseyi İslamlaşma olarak
dur. Hakikat düzleminde bir saat
gösteren medyaya itibar etmemiz ve
kadar olan dünya yaşantısını ebedi
hayatın önüne çıkararak veya ebedi söz konusu hadiseyi tevhidi bir gelişme olarak görmemiz veya Islami bir
hayatı gözardı ederek, ebedi olan
ahiret hayatı pahasına dünyevi hay- katılım olarak kabul etmemiz tabi ki
atı mamur etmeye çalışmak, peygam- mümkün değildir. Dolayısıyle
"Türkiye İslamlaşıyor mu?" sorusuna
berlerin değil, firavunların tercihidir. Nitekim ahiretleri pahasına dü- bizlerin vereceği en açık cevap
"Türkiye Ehl-i Kitaplaştırılıyor!."
nyalarını mamur eden firavunlar,
yani Hıristiyanlaşıyor şeklinde
dünyalarını mamur eden kavimler,
mamur ettikleri beldeleriyle birlikte olacaktır. Yaşadığımız coğrafyadaki
bir kısım tevhidi çalışmaları istisna
helak olmuşlardır.,
tutacak olursak, genel düzlemdeki
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? yaygınlaşan hadise, Ehl-i Kitab'ın
Böylece ken-dilerinden öncekilerin
özelliklerini, Ehli Kitab'ın
nasıl bir sona uğradıklarını görsün- sapıklıklarını içinde barındıran
ler. Onlar, güç bakımından kendile- geleneksel bir muhafazakarlık
rinden daha üstün idiler, toprağı alt- hadisesidir.
üst etmişler (ekmişler, madenler,
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Akaid/Iman
AKAĠDE GĠRĠġ
A) AKAĠDĠN TANIMI
Akaid, akîde kelimesinin çoğuludur.
Akîde, akd kökünden türemiĢtir. Akd
ise düğümlemek, bağlamak anlamına
gelir. Buna göre Akide, bağlanılan, sağlam bir Ģekilde inanılan, düğüm
atmıĢçasına kesinlikle gönülden kabul
edilen Ģey anlamını taĢır.
İtikad kelimesi de akd kökünden türe­
miĢ olup kalpten bağlanma, kesin olarak
karar verme, inanma anlamına gelir.
Terim olarak Akaid, Ġslâm dininde
inanılması ve kalben kabul edilmesi
gereken konulara verilen addır. "Akaid"
kelimesiyle kastedilen, iman esaslarıdır.
Akaid ilmi denilince akla, Iman esaslarından bahseden Ilim gelir.
B) AKAĠDĠN KONUSU
Akaid, Ġslâm dininin Ameli değil de
Itikadî ve Nazari hükümlerinden bahseder. Ġslam dininin temel kurallarını inceler. Akaid Ilmi, kısa ve özlü olarak,
Iman esaslarını inceleyen, konu alan bir
ilim dalıdır.
Bu açıdan bakıldığında Akaidin konusu,
Iman esaslarının tümüdür. Ġman esasları, altı bölümden oluĢur.Allah‟ın zatına ve sıfatlarına iman, bu esasların temelini teĢkil eder. Bundan sonra diğer
esaslar gelir. Bunlar; meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhirete, kaza ve kadere imandır. Akaid ilmi, sözü edilen
iman esaslarına inanmanın nasıl ve ne
şekilde olacağını da belirler ve iman
etmenin mahiyetini inceler.Kısaca, Allah‟ın istediği, sağlıklı bir iman, Akaid
Ilmi sayesinde kazanılır.
C) AKAĠDĠN GAYESĠ/AMACI
1. İnsanın kalbine, onun yaratılış ve
fıtratına, saf ve temiz tabiatına en uygun
olan imanı yerleĢtirmektir.
2. Allah’ın varlığını, birliğini, tüm insanlara duyurmak, anlatmak ve kalplere
yerleĢtirmek akaidin en önemli gayesini
oluĢturur.
3. Bütün insanları tevhid inancı etrafında birleĢtirmek, akaid ilminde
gerçekleĢtirilmek istenen en büyük
Sayfa 10
Ömer Nasuhi Bilmen
amaçtır.
Böylece akaid, insanı inançsızlık, inkar,
şüphe ve tereddütlerden kurtararak manevi yönden güçlü ve huzurlu yapmak ister.
İnsan sağlam ve hurafelerden uzak bir
akide sayesinde dünya ve ahiret mutluluğuna eriĢir.
Mutluluk, baĢarıda önemli bir etkendir.
Huzurlu, mutlu ve baĢarılı insanlardan
oluĢan bir toplum da aynı niteliklere sahip olur. Sağlam inanç sahibi insan, faziletli, ahlaklı, yararlı ve verimli olur. ĠĢte
akaidin bir gayesi de insanları dareynde
mutlu ve baĢarılı kılmaktır.
D) AKAĠDĠN METODU
Akaid, hakikatleri açıklamada hem nakil
denilen Kur'an ve Sünnetten, hem de
akıldan faydalanır. Kur'an-ı Kerimin ikna
ve irĢad metodu ile hadislerin tebliğ, talim, müjdeleme ve sevindirme metodu
akaidin de metotları arasında yer alır.
Akaid ilminde vahye dayalı naklî deliller
önemli olduğu gibi aklın, duyuların ve
deneyimlerin verdiği bilgiler de önemlidir.
Kısaca, Akaid metod olarak nakli esas
alır; bunun yanında aklı da ihmal etmez.
İman esaslarını açıklarken hem aklî, hem
de naklî delilleri kullanır.
Nakil, vahye dayalı olan Kur‟an ayetleri
ve sahih hadislerdir. Nakilde aklın hiçbir
dahli yoktur. Tamamen ilahidir.
Akıl, Ġslam‟ın nakilden sonra gelen ve
kıyas-ictihad kaynağının temelini oluĢturur. Fakat bu temel nakilden bağımsız
olamaz. Aklın nakilden ayrıldığı yerde
sapkınlıklar baĢlar.
İLİMLER ARASINDAKİ YERİ
İslam dininin inançla ilgili hususlarının
ilmi olan akaid, bütün diğer Ġslamî ilimlerden önde gelir. Dünya ve ahiret faydası
açısından akaid, bütün Ġslamî ilimlerin
dayanağı ve temelidir. O olmadan diğer
ilimlerin bir değeri yoktur.
İnsana önce akide(Iman) gereklidir. O
bakımdan, Kur'an-ı Kerimden "Yaratan
Rabb‟ının adı ile oku" ayetinin dıĢında ilk
önce nazil olan ayetler, Iman(akait) ile
ilgili ayetlerdir. Amelle ilgili ayetler daha
sonra gelir. Bir kiĢinin Müslüman olması
için de ilk önce iman etmesi gerekir, amel
(namaz, oruç, zekat...) sonra gelir. Akide
ve iman olmadan amel, bir değer taĢımaz;
fakat amelsiz akide değer taĢır. O halde
akaid Ilmi, Ġslamî ilimler arasında birinci
sırada yer alır.
Akait, fıkıh ve diğer Ġslami ilimlerden
önce gelir. Akaid, Ġslamî ilimler arasında,
bir ağacın kökü, diğer ilimler ise dalları
gibidir. Temelsiz bina düĢünülemeyeceği
gibi akaidsiz Ġslamî ilimler de düĢünülemez.
F) AKAĠD ĠLMĠNĠN DAYANDIĞI
KAYNAKLAR
Birinci kaynak,Akait ilminin dayandığı
ilk ve en önemli kaynak, Kuran-ı Kerimdir. BeĢeriyetin son dini Ġslamiyet‟in
inanç esasları; neye inanılacağı, nasıl
inanılacağı, Allah tarafından Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerimde anlatılmıĢtır.
İkinci kaynak, Peygamber (s.a.v)'den
rivayet edilen mütevatir hadislerdir. Mütevatir Hadis: Yalan üzerinde birleĢip
anlaĢması, aklen mümkün olmayacak
kadar kalabalık bir topluluğun ittifakla
rivayet ettiği hadislerdir. Bu derece kesin
rivayetlere dayanan Peygamber (s.av)in
hadisleri, akait ilminin ikinci kaynağıdır.
Zira peygamberlerin bilgisi Allah (c.c)
tarafından öğretilmiĢ bilgilerdir. Dolayısıyla bir çeĢit vahiydir.
Ücüncü kaynak,Felsefe ve müspet ilimlerde müstakil bilgi kaynağı olarak kabul
edilen Akıl, duyular ve bilimsel deneyler
de akait ilminin kaynakları arasındadır.
Ancak bunların verdiği bilgilerin doğru,
nakle ve gerçeğe uygun olması gerekir.
E) AKAĠDĠN DĠĞER ĠSLAMĠ
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Islam/Ibadet
Said Havva
yöneldim, ben Müslümanlardanım.
Öteyandan Peygamber Efendimiz(SAV)
bu konu ile ilgili şöyle buyuruyor:Bütün
peygamberler birbirlerinin babadan
kardeşleridir, Anaları değişik ama dinleri
ISLAM (1)
birdir.
Yine Cenab-ı Allah(C.C.) şöyle
1-Islam, Hz. Ademle başlayarak
buyuruyor:Allah bu dini ayrılığa
peygamberlerin sonuncusu Hz.
düşmeksizin uygulayın diye din olarak
Muhammed (S.A.V) ile noktalanan bütün
Musaya vahyettiğini, Ibrahime, Musaya
Peygamberlerin (Resullerin ve Nebilerin)
ve Isaya tavsiye ettiğini size Şeriat
ortak dinidir. Cenab-ı Allah (C.C) Kuran-ı
olarak gönderdi.
Kerim'in değişik yerlerinde bu ilkeyi
Islam asıl anlamı ile vahiy yolu ile
vurgulayarak belirtmiştir. Nitekim Hz. Nuh
bildirdiği emir ve yasaklarında Allaha
(a.s.)ın dilinden şöyle buyurur:
teslim olmaktır. Kim gerek bütün maddi
Bana müslümanlardan olmam
varlığı ve gerekse kalbi ile her konuda
emredilmiştir.
Allaha teslim olursa işte müslüman odur.
Hz. Ibrahim(a.s.) ile Hz. Ismail(a.s.)'ın
Peygamberler insanlar arasında en çok
dilinden de şöyle buyuruyor:Ey Rabbimiz,
Allaha teslim olan kimseler oldukları için
bizleri Müslüman (sana teslim olmuş) eyle.
"ilk müslümanlar" olarak
Hz. Yakub(a.s.)'ın oğullarına şöyle vasiyet
vasıflandırılmışlardır. Nitekim Cenab-ı
ettiği bildiriliyor: Hiç şüphesiz, Allah bu dini
Allah-C.C.- şöyle buyuruyor:
sizin için seçti. Buna göre mutlaka
De ki; benim namazım, ibadetim,
Müslüman olarak can veriniz.
hayatım ve ölümüm eşi ve ortağı
Hz. Musa(a.s.)nın dilinden de şöyle
olmayan Allah içindir. Bana böyle
buyuruluyor:Eğer gerçekten
emrdildi. Ben müslümanların ilkiyim.
Müslümansanız, Sırf Allah'a dayanınız.
Allaha teslim olmaksızın, onun hükmüne
Tevrattan söz edilirken şöyle buyuruluyor:
boyun eğmeksizin islamın varlığı söz
Müslüman olmuş peygamberler ona göre
konusu olamaz. Cenab-ı Allah-C.C.hüküm verirlerdi.
şöyle buyuruyor:
Hz. Yusuf'(a.s.)un dilinden de şöyle
Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar
buyuruyor: Canımı Müslüman olarak al ve
aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin
beni iyi kullarından eyle.
hakemliğine başvurmadıkça sonra da
Firavun'un büyücülerinin Hz. Musa'ya
vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir
inandıkları sırada şöyle dediklerini
burukluk duymaksızın, kesin bir
naklediyor: Ey Rabbimiz üzerimize sabır
teslimiyetle uymadıkça mümin
yağdır ve Müslüman olarak Canımızı al.
olamazlar.
Hz.Isa(a.s.)'ın havarilerinin ağzından şöyle
buyuruyor: Allah'a inandık, Şahid ol ki biz
2-Allahın hükmünü ancak sadık haberci
müslümanız.
bir peygamber tarafından bize ulaştıran
Saba Melikesinin iman ederken şöyle
vahiy aracılığıyla bilebiliriz.Durum böyle
dediği naklediliyor:Artık Süleymanla birlikte
olunca normal insan mantığı söz konusu
alemlerin Rabbi olan AIlah'a teslim olup
Allahın emrine teslim olmayı gerektirir.
Müslüman oldum.
Çünkü insan Allahın yaratığıdır. Madem
Salih olarak nitelenen adı belirtilmemiş bir
ki Allah herşeyi kapsamı içine alır ve
kulun dua ederken şöyle dediği
madem ki Allahın hiç bir işi hikmetsiz
bildiriliyor:Soyumdan gelecek olanların iyi
değildir, o halde insanın kul olma niteliği
olmalarını nasib eyle. Tevbe, ederek sana
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
Allaha teslim olmasını gerektirir. Bunun
yanında hayatın kanunları da insanın
Allaha teslim olmasını gerekli kılar.
Sebebine gelince gerek bu kanunları ve
gerekse Insanı en iyi bilen Allahdır.
3-Nitekim insanın yararı Allah'a teslim
olmasında olduğu için Cenab-ı Allah-C.C.
- hiç bir milleti peygambersiz bırakmamış,
başka bir deyimle her millete mutlaka bir
peygamber göndermiştir. Kur'anda bu
konuda şöyle buyuruluyor:
Hiç bir millet yoktur ki, aralaranda bir uyarıcı(peygamber) bulunmamış olsun.(16)
Biz her millete mutlaka" Allah'a tapınız,
putlardan uzak durunuz, diye, uyarıcı bir
peygamber gönderdik"(17)
Biz her peygamberi mutlaka milletinin dili
ile gönderdik ki onlara emirlerimizi açıkça
bildirebilsin" (18)
Bu ayetlerden açıkça anlıyoruz ki sadece
bazı milletlere ve sırf belirli bazı bölgelere
peygamber geldiğini sananların görüşü
asılsızdır. Gerçek bunun tam tersinedir,Gerçi biz her hangi bir şahsiyetin peygamber olduğunu kesinlikle söylemeyizBöyle diyebilmemiz için mutlaka elimizde
0 şahsiyetin peygamber olduğunu bildiren
vahiy kaynaklı bir belge olmalıdır.
Mesela eski Iranlılar Zerdüşt isimli bir
peygamberleri olduğuna inanırlar. Biz ise
gerek az önceki Kur'an ayetlerine ve gerekse Ibn-i Abbas'ın -Allah ondan razı
olsun- "Eski Iranlıların (farisilerin) peygamberi ölünce şeytan mecusiliği (ateşe
tapıcılığı) kitap haline getirerek kendilerine sundu" şeklindeki sözlerine dayanarak
eski Iranlılara peygamber gönderildiğine
inanıyoruz. Fakat sözü geçen Zerdüşt'in
peygamber olup olmadığını bilemeyiz.
Diğer milletlerin peygamber saydıkları,
fakat Kur'an'da adları geçmeyen şahsiyetlerin tümü hakkındaki görüşümüz de budur.
devamı gelecek Sayıda ⇒
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Hanımlar Köşesi
Aişe Tuğba
TAKDĠM
edilmiĢtir.
Güçlünün güçsüzü ezdiği, kanun
nizam diye hiçbir şeyin
bilinmediği, çöl kanunu adı
verilen kaba kuvvetin hüküm
sürdüğü, insanların canavarlardan
daha da ileri giderek kendi
cinslerini parçaladığı bir zamanda,
bundan tam 1400 küsur yıl önce,
insanlığın yaratıcısı Allah (c.c)
tarafından bir peygamber, bir kitap
ve bir din gönderildi.
islam nasıl olur da kadına değer
vermez, islâm'da kadın, ya anadır,
ya bacıdır, ya hanımdır. Namusu
ve dini için yaĢayan müslümanın
bu değerler yegâne varlık sebebidir.
Özellikle son yıllarda islâm'a
saldıran bazı kasıtlı Ģahısların,
kadını istismarları hakkındaki
çirkin iftiralarını cevaplandıran bu
yazılar, müslüman oluĢuyla gurur
Daha önce de defalarca
duyan her müslüman kardeĢimiz
uyarılmasına rağmen unutuyordu ve bacımızın defalarca okuyacağı,
insanoğlu. Bunu pek iyi bilen yüce okutacağı yazılardır.
Yaratıcı son kez bir daha uyardı,
koruyup yaşattığı kulunu. Hem de Dergimiz toplumun bu denli derin
bir yarasına parmak basan bu
en büyük bir peygamberle ve
yazıyı yayınlayarak sizlere hizmet
korumayı garanti altına aldığı
etmenin huzuru içindedir.
muhteşem bir kitapla.
Herşey bundan sonra oluverdi.
Sanki bu yeni din sihirli bir
değnekti. Gelişinden elli yıl dahi
geçmeden, büyük peygamberin
toprağı henüz kurumadan, en
büyük, en medeni, en güçlü bir
millet oluşuverdi.
Takdir sizden, tevfik Allah
(c.c.)'tandır.
O, alacağı bir kaç kuruĢ için,
yolda, otobüste periĢan olan;
iĢyerinde ezilen, bazan da süflîleşen çağdaş kadından çok daha
farklıdır.
Onun oturuĢu miskince bir bekleyiĢ değil büyük bir istikbale
hazırlanıĢtır.
Geleceğin mücahid erlerine ana
olma istikbaline.
Kafirlerin daha büyük değerlerini
elinden çekip almak için yem
olarak önüne sürdükleri sahte
hürriyetlere, haklara ihtiyacı
yoktur.
Bu iĢten memnun olmayan tek kiĢi BENİM BACIM
vardı. Zaten o insanın ilk
Şurası unutulmamalıdır ki, benim
yaratıldığı gün memnuniyetsizliğini isyanıyla açığa vurmuĢtu. bacım, paha biçilmez değerdeki
varlığını, Ģeytani gözlerin iğrenç
Evet Ģeytan bu iĢten memnun ol- bakıĢlarından korumak için giyinmamıĢ hemen harekete geçerek - diği simsiyah çarĢafıyla, imanla
atan kalbiyle, irfanla çalıĢan aklıbaĢarısının bir tek sebebi olarak
keĢfettiği- müslümanları dinlerin- yla ve tavizsiz vakur karakteriyle
eĢsiz bir âbidedir.
den uzaklaĢtırmaya çalıĢmıĢ ve
Nefs'in de yardımıyla baĢarmıĢtır.
Arkasına sığındığı örtü onun
esaret zinciri değil, hürriyet belgeBu arada insan unsurunun ikinci
sidir.
ve temel varlığı olan kadın
oldukça kullanılmıĢ ve istismar
Evinde oturup sokaklara çıkmaMUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
Kocasının getirdiği parayı yemesi,
onun kapıdan karĢılayıp
güleryüzle içeri alması ekonomik
bir zillet değil bilakis, ideal iĢbölümünün gereklerini yerine
getirmesidir.
O, Rabb'inin kendisine verdiği
haklardan memnun ve fazlasıyla
razıdır.
Artık insan yaratanının emrine
girmiş, elinde onun verdiği reçete,
her işi yerli yerinde, rızasına
uygun bir şekilde yapıyordu.
Sayfa 12
ması, açılıp saçılmaması onun kokuĢmuĢluğuna değil, korunmuĢluğuna, asaletine ve temizliğne de­
lalettir.
Çünkü o, hiç bir sistemin
yapamıyacağı kadar hür, hiç bir
mükafatın edemiyeceği kadar
mutludur.
O benim bacımdır.
Onun namusunu korumak ve
islâm'ın koyduğu ölçüler dahilinde
muhafaza etmek benim
görevimdir.
O, benim bacımdır. Onun
namusunun dokunulmazlığı
vardır. Namusunun ve namusuna
gelinceye kadar en ufağından en
büyüğüne bütün değerlerinin...
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Gençlerle Başbaşa
ISLAM GENÇLĠĞĠNE ÖĞÜTLER
etmez. Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulmuştur:
Hamd, ancak Allah içindir. O'na hamd eder, O'ndan
yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden,
amellerimizin kötülüklerinden O'na sığını­rız. Allah kimi
hidayete erdirirse onu saptıracak yok­tur. Kimi de
saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
"Sizin Allah katında en değerli olanınız, O'ndan en çok
korkanınızdır."
Bu Sayfamızda, her Müslümanı/ hele hele genclerimizi
ilgilendiren değişik konular genel ve özet olarak yer
alacak ve anlatımı da herkesin anlayacağı şekilde
olacaktır.
a- İslâm, insan hayatının ekonomik, siyasi, kültürel ve
sosyal alanlarındaki bütün problemlerini çözerek ona
doğru yolu gösteren bir sistemdir.
6-Ġslâm'da ne dini hakir gören diktatörlük, ne de
kabullenilmesi zor görüĢleri tasdik etmek yoktur.
İslâm'da her insan Kur'an ve hadisleri okur, selefin
Tek olan ve hiçbir ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilâh görüşlerini alır ve sonra bunu hayatında uygular.
olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in
Ġslâm, Hayatın Bütününü Kaplayan Bir Sistemdir
O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim.
Allah Teala'dan bu yazıların, kendi rızasına uygun
olmasını, onu okuyan herkese faydalı kılmasını dilerim.
O, duaları işiten ve karşılığını verendir.
b-İslâm, insan hayatını düzene koyar. Bundaki temel
unsur, vakit düzenlemesidir. Müslümanı dünya ve ahiret
hayatında başarılı kılan tek amil İslâm'dır.
3- İslâm, dini kanunları uygulamadan önce itikadi
düşünceye öncelik verir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v)
Ġslâm'ın BaĢlıca Özellikleri
Mekke'de önce tevhidî düşünce üzerinde durmuş,
1- Ġslâm dini Tevhid dinidir. Bu yüzden tek olan
Medine'ye hicret ettikten sonra İslâm Devleti'ni kurarak
yaratıcının varlığına inanmak, aklı olan her insanın kabul dinî hükümleri uygulamıştır.
edeceği şeydir. Bu yaratıcı ayrıca
4-İslâm, İlim öğrenmeye davet eder ve
kurban, adak ve dua gibi ibadetlerin
faydalı ilmin gelişmesine destek verir.
sadece kendisine yapıl­masını hak eden
Nitekim Müslümanlar daha Ortaçağ'da
ilâhtır. Çünkü Rasulullah (s.a.v): "Dua,
İbn Heysem, Birûnî ve diğerleri gibi
ibadetin ta kendisidir" diye
modern ilimlerde mütehassıs olmaya
buyurmuştur.
başlamışlardı bile.
Bu yüzden Allah'tan başkasına dua edip
5-İslâm, dolandırıcılık ve fahiş fiyatla
yalvarmak asla caiz değildir.
kazanılan malı değil, doğru yoldan
2- Ġslâm birleĢtirici bir dindir,
kazanılan malı helal sayar ve helal yoldan
ayrımcılık yapmaz. İslâm'a göre bütün
kazanılan maldan fakirlere vermeyi ve
peygamberler insanların hayatlarını
Allah yolunda harcamayı teşvik eder.
düzenlemek ve onların kurtuluşu için
Kanunlarını Allah'ın koyduğu şeriatten alan İslâm
gönderilmiştir. Muhammed (s.a.v) de onların
sonuncusudur. O'nun şeriatı Allah'ın emri ile kendinden ümmeti içinde sosyal adalet ancak bu şekilde gerçekleşir.
önceki şeriatlerin (Yahudilik ve Hıristiyanlık) hükmünü Nitekim hadiste şöyle geçmektedir: "En iyi mal, kişinin
helal yoldan kazandığı maldır."
yürürlükten kaldırmıştır. Allah O'nunla insanları,
sonradan değiştirilmiş bozuk dinlerden kurtarıp, hiçbir
şekilde değişikliğe uğramayan ve herkese eşit muamelede 6-İslâm, Cihad ve özgürlük dinidir. İslâm, her müslümana
malıyla ve maneviyatıyla dine yardımcı olmasını farz kılar.
bulunan İslâm dinine katması için göndermiştir.
İslâm bir özgürlük dinidir ve her müslümanın İslâm
3-Ġslâm dinini öğrenmek çok kolaydır. Çünkü İslâm'da gölgesinde hür ve mutlu olarak yaşamasını, bu dünyaya
bozuk inanç ve hurafeler yoktur. Her zaman ve mekânda karşılık ahiret hayatını tercih etmesini ister.
uygulanabilen tek din İslâm'dır.
7-İslâm, sabit ve donuk fikri ortadan kaldırır. İslâm'da, dinî
4- Ġslâm madde ve ruhu tam olarak birbirinden
ayırmaz. Aksine hayata bu ikisinden oluşan bir bütün
olarak bakar ve birini alıp diğerini ihmal etmez.
5-Ġslâm, Müslümanlar arasında kardeĢlik ve ruh
birliğini sağlamlaĢtırır. Irk ve bölge farklılığını kabul
Sayfa 13
kurallara aykırı olmamak şartıyla hür düşünce yapısını
geliştirme ve fikir üretme vardır.
Bid'at, Hurafe ve uydurma hadisler İslâm'ın temiz
güzelliğini çirkinleştirmiş, Müslümanların yeni fikirler
üreterek ilerlemelerine engel olmuştur.
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Faydalı Bilgiler — Şifalı Bitkiler
ADA ÇAYI
EVREN
Evren : İçinde milyarlarca gökcismi­
nin bulunduğu sonsuzluk ve onun
içindeki varlıklar bütünüdür. Evren
içerisindeki cisimlerin baĢlıcaları Ģunlardır.
Yıldız : Isı ve ıĢık yayan gök cisimlerine denir. GüneĢ ısı ve ıĢık yaydığı
için bir Yıldız'dır
Gezegen : Yıldızlardan aldığı ısı ve
ışık yansıtan gök cisimleridir. Dünya GüneĢ'in etrafında dönen bir gezegendir
Uydu : Gezegenlerden küçük, bağlı
olduğu gezegenlerin etrafında dönen
gök cisimleridir. Ay Dünya'nın uydusudur
Nebula : Evrendeki kızgın gaz ve toz
bulutlarıdır. Andromeda
Meteor : Atmosfere girince ateĢ
külçesi durumuna dönüĢen Evrendeki
baĢıboĢ dolaĢan kayaçlardır.
Galaksi : Evrenin sonsuz boĢluğunda
bulunan sayısız gök cisimlerinin oluĢturduğu kümelere galaksi denir. Dünyamızın içinde bulunduğu yıldız
sistemi yani GüneĢ sistemi, Samanyolu galaksinde yer alır.
Yıldız Sistemi : Bir yıldız ve onun
çekim gücünün etkisi altındaki gezegenler ve diğer gökcisimlerinden
oluĢan sistemlerdir. GüneĢ sistemi
Güneş : Kızgın gazlardan oluĢmuĢtur.
Çevresine ısı ve ıĢık yayan gök cismidir. Yapısının %99 hidrojen ve helyum gazlarından oluĢur. Yarıçapı
700.000 km. dır. Yüzeyinde sıcaklık
6000 oC Yer yuvarlağından 333.000
kat büyüktür. Dünyamıza ortalama
149.000.000 km. uzaklıktadır.
Sayfa 14
Diğer İsimleri : Kutsal bitki, Salvia
officinalis, Feuille de sauge, Salvie folium, Sauge
Botanik Bilgi: Ballıbabagillerden; özellikle Akdeniz bölgesinde yetiĢen ıtırlı bir
bitkidir.30-75 cm. arasında boylanabilen
adaçayı türleri, kıĢın yapraklarını dökmeyen, dayanıklı otsu ya da çalımsı bitkilerdir. MenekĢeye benzeyen çiçekleri
haziran - temmuz aylarında açar. Kare
kesitli tüylü gövdesi, bitkinin ikinci
yılında odunsulaĢır. Genellikle yakıcı
kokuĢu olan gri-yeĢil yaprakları, bazı
türlerde alacalı, hatta kırmızı ve mor
renklerde olur. Çift dudaklı, derin hazneli çiçekleri genelde mor-mavi renkli
iken, seyrek olarak beyaz ya da pembe
renkli çiçek açan türleri de görülür. Bitkinin minik tohumları koyu kahverengi
ve yumurta biçimlidir. Genelde tohumuyla kendiliğinden çoğalan adaçayı
bitkisi, istenirse gövde çelikleriyle de
üretilebilir.
Östrojen hormonu içerir. Menopoz dönemi sıkıntılarını azaltır.
Adaçayının içerdiği uçucu yağ, mukoza
zarlarını iyileĢtirdiği için ağız, diĢeti ve
dildeki Ģikayetlerle boğaz ve bademcik
enfeksiyonlarına karĢı iyileĢtiricidir.
Bitki, antifungal etkiler taĢır. Yani ciltteki
mantarlara sürülürse onları yok eder.
Adaçayı yaraların iyileĢmesini hızlandırır.
Adaçayı diĢleri beyazlatır ve sağlamlaĢtırır.
Not : Grip ve nezle salgınlarında oturduğunuz odada adaçayını kekikle beraber
kaynatırsanız odayı dezenfekte eder.
Yan Tesirleri : Tansiyonu yüksek olanlara günde 1 bardaktan fazlası yasak. Hamilelere ve karaciğer iltihabı olanlara yasak.
Erkeklerde cinsel gücü azaltır, kadınlarda
ise artırır.
Kullanım Biçimleri:Çay Hazırlamak:
Yarım veya bir tatlı kaĢığı dolusu ince
kıyılmıĢ kuru yaprak, bir su bardağı dolusu kaynar suyla haĢlanır ve üstü kapalı
olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak içilir. Taze bitki
kullanılması durumunda 4-5 dakika demleme süresi yeterlidir.Çalkalama/
Gargara: 2-3 tatlı kaşığı kurutulmuş ve
ince kıyılmıĢ yaprak, 2 bardak soğuk suya
eklenir ve ateĢe konur. kaynamaya baĢlayınca ocaktan indirilir ve üstü kapalı
olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde pek çok kere 5-10 dakika
süreli gargaralar yapılır.
Tentür Kullanımı: Günde 3 kere, 15-20
damla kadar D2 inceltisindeki tentür,
yarım kahve fincanı suya eklenerek alınır.
Çay olarak kullanılabildiği her yerde tentür de kullanılabilir.
Bilinen Bileşimi : Eterik yağ ( tuyon,
sineol, borneol, pinen ), saponin, tanen,
glikozid, pikrosalvin, reçine, fumarik
asid, irsol asidi, oleanol asidi,ntriacoton,
flavon, asparagin , uvaolpa radifenol.
Faydaları
Şekerli hastaların sinirlerini teskin eder.
Midevidir. Sindirimi kolaylaĢtırır.
Dispepsi (hazımsızlık) durumunda çok
etkili bir gaz söktürücüdür.
Gece terlemelerini en aza indirger.
İdrar söktürücüdür.
Kadınlarda dölyatağı kaslarını uyarır.
AybaĢı düzensizliklerini ve aĢırı sancıları giderir.
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
Karışımlar: Gargaralarda ve çalkalamalarda kekikle, sindirim sorunlarında ise
Mayıs papatyası ile eĢit oranda karıĢtırılır.
Adaçayı Sirkesi: Geniş ağızlı bir şişe,
çayır adaçayı çiçeği ile doldurulur,
çiçeklerin üstüne çıkacak kadar doğal
üzüm sirkesi eklenir ve ĢiĢe 14 gün güneĢte veya sıcak bir ortamda, arada bir çalkalanarak bekletilir ve süzülür.
Oturma Banyosu: İki avuç dolusu yaprak
soğuk suda gece boyunca bekletilir. Ertesi
gün kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5-6
dakika demlendikten sonra süzülür ve
banyo suyuna eklenir.
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( C.C.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
Pakistan ordusu, ABD'nin ülkenin güneybatısındaki Be- mescidin tüm sükunetini bozan Yarbay Çulhaoğlu, hızını
alamayarak, duvardaki “Allah” ve “Muhammed” yazılarını
luçistan eyaletinde bulunan askeri üssünü boşalttığını
da kendi elleriyle indirdi ve “Bu yazılar kesinlikle buraya
açıkladı.
asılmayacak” dedi.
12/12/2011 - 15:15
―SADECE HİZMETE ÖZEL DAMGALI KİTAPLAR
OKUNACAK‖
Ordunun internet sitesinden yapılan açıklamada, ''ABD yetkililerine tanınan sürenin sonunda Amerikan askerleri, Komutanın, kimseye zararı olmadan köĢede Kur'an-ı Kerim
uçakları ve diğer ekipmanlarıyla Şemsi Hava Üssü'nden okuyan bir Mehmetciğin elindeki Kur'an-ı alarak “Sadece
ayrılmıştır. Üssün kontrolünü bundan Pakistan ordusu hizmete özel damgalı olan kitaplar okunacak” diye emir
yapacaktır'' denildi.
verdiği de iddialar arasında. Ne olduğunu bile anlamayan
erlerin mahcup bir Ģekilde mescidi terk ettikleri ifade ediliyPakistan hükümeti, geçen ay sonunda NATO helikopterleri- or.
nin Afganistan sınırındaki bir karakolu vurması ve 24 Pakis——————————————
tan askerinin ölümüyle sonuçlanan olaydan sonra ABD'den
topraklarındaki askeri üssü boĢaltmasını istemiĢti.
Ġsrail, Libya'ya Elçilik Açıyor
———————————————
Kışla'da İslam Düşmanlığı İddiası
Yarbay Çulhaoğlu‟nun Tugay Mescidi‟ne botları ile baskın
yaparak, seccadeleri tekmelediği; namaz kılan, Kur‟an
okuyan askeri azarladığı iddia ediliyor.
Libya'da devrim sonrası yeni hükümetle iliĢki kurmaya
çalıĢan Ġsrail'in Libya'ya atamayı planladığı ilk elçi de Dürzi
kökenli...
12 Aralık 2011 / 12:01
İsrail gazetesi Haaretz, Tel Aviv'in yeni Libya yönetimi ile
iliĢkileri normalleĢtirmek ve Trablus'ta bir Ġsrail elçiliği aç12 Aralık 2011 / 14:22
mak için Libya Geçici Konseyi ile görüĢmelere baĢladığını,
Kırklareli 55. Mknz. Piyade Tugayı'nda Yarbay Ekrem Çul- ülkeye büyükelçi adayı olarak belirlenen ismin yakında Lihaoğlu'nun Tugay Mescidi'ne botları ile baskın yaparak,
bya'yı ziyaret edeceğini bildirdi.
seccadeleri tekmelediği; namaz kılan, Kur'an okuyan Mehİngiliz kaynaklara dayandırılan habere göre, Rafael Luzon
metçiği azarladığı iddia ediliyor.
baĢkanlığında BirleĢik Krallık'ta yaĢayan Libya Yahudi
topluluğu ile Libya yönetimi arasında bir dizi toplantıya
Kırklareli 55. Mknz. Piyade Tugayı, mescide ve Kur'an-ı
Kerim'e yönelik tahammülsüzlük ve saygısızlık iddiaları ile İngiliz hükümeti yetkilileri de katıldı.
çalkalanıyor. Tugay içindeki mescidde namaz kılıp Kur'an
Libya Musevi Cemaati olarak bilinen Ġngiliz grubun, kendiokuyan askerlerin, komutanın hıĢmına uğradıkları ileri sürülerine Libya pasaport verilmesi, Trablusgarp ve Bingazi
lüyor.
mülklerinin restorasyonu ve ülkeye geri dönüĢlerinin garanti
Akit'in ulaĢtığı bilgilere göre, skandal Ģöyle geliĢti: Tugayın altına alınmasını talep ettikleri bildirildi.
içinde erlerin dini vecibelerini yerine getirdikleri mescidde
İngiliz kaynaklar, Libya Musevi Cemaatinden bir komitenin
akĢam namazını kılmaya hazırlanan Mehmetcik, komutanlarının hıĢmına uğradı. Ġçtima vakti çoktan bitmiĢ, herkesin yakında Libya'yı ziyaret edeceğini de söyledi.
birlikte gazinoya, ağaç altına ve yatakhaneye çekildikleri bir
saatte akĢam namazını kılmaya giden bazı erlerin, Yarbay
Ekrem Çulhaoğlu'nun ani baskını ile karĢılaĢtıkları iddia
DÜRZİ ELÇİ
ediliyor.
Haaretz, Libya'nın ilk Ġsrail Büyükelçisi için aday diploBOTLARI İLE GİRDİ VE...
matın adını da açıkladı. "Atlanta'da Ġsrail konsolos
yardımcısı olan Arap Dürzi kökenli Raslan Ebu Rakun" 'çok
İddialara göre Yarbay Ekrem Çulhaoğlu ansızın tugay mes­ yakın gelecekte' Libya'yı ziyaret edeceği ve bu ülkeye atacidine baskın yaptı. Mescidin içine girip, namaz kılan erlerin nan ilk Ġsrail elçisi olacağı kaydedildi.
arasına dalan Çulhaoğlu, kirli botlarını da çıkarmadan seccadeleri tepeleyerek en ön safa kadar ilerledi.
Gazete, Libya'da bir Ġsrail Büyükelçiliği açılması için Tel
Aviv'in Katar ile iĢbirliği içinde olacağını da belirtti.
―BU YAZILAR BURAYA ASILMAYACAK‖
“Burasını tekke gibi kullanamayacaksınız” diye bağırarak
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI– SAYI-1/ YIL-1
MUHARREM 1433/ARALIK 2011
Download