Hicri Yeni yılınız Mübarek Olsun!

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sa
1/
l1
YIL 1 / SAYI 11
‫ب ِ ْس ِم‬
yi
Yi
ZILHICCE 1433/ KASIM 2012
Hediyemiz olsun!
Aylık
Islami,
Siyasi ve
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
Ilmi Dergimiz..
Hicri
Yeni yılınız
Mübarek
Olsun!
(Rabbim) Şimdi bizi, içimizdeki O beyinsizlerin
yaptıkları yüzünden helak mı edeceksin?...
(A´raf, 155)
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
Yeni bir yıla girerken!
Editör
3
Tefsir Dersleri
Müddessir Suresi (20-31)
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Müddessir Suresi (20-31)
Ebu Abdurrahman
5
Fetva Köşesi
Çeşitli Fetvalar
Ebu Ensar
6
Fetva Köşesi
Suçlu, suçluyu yargılayamaz!
Ebu Ensar
7
Müslümanın Yılbaşısı
Muhammed M. Müftüoğlu
8
Müslümanın Anayasası Kur´andır! (5)
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Islam/Ibadet
Islam Rukünleri(1)
Said Havva
10
Siyer/Davet
Peygamber Efendimiz(SAV)
B. Çobanoğlu
11
Örtülü olmayan Bacılarımıza(5)!
Fatıma Betül Hanım
12
Çağdaş Dinler: Demokrasi
Misafir Kalemler
13
Bulmaca ve Fıkralar
—
14
AKP nin Dindar Gençliği...
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Beyyineler
Hanımlar Köşesi
Sohbetler/Düşünceler
Mizah Köşesi
Basından Seçmeler
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
info@muhacirun.net
Sayfa 2
MUHACIRUN DERGISI–
Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/
yanlışlar bizim yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre varsa)
Hatalarımızın düzeltilmesini istirham
ediyoruz.
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gündem/Yorum
Editör
etmek isteniyor;
8- Çalışmanın karşılığını (yani nimeti ya dünyada verilir,
Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü...
ya da ahirete tehir edilir);
9- Dünyadaki nimet devlettir, ahiretteki de cennettir!
''Şüphesiz ki, Allah'ın göklerle yeri yarattığı günkü
10- İslam'ın devleti de dünyanın cennetidir!
takdirinde, ayların sayısı, Allah indinde on iki
aydır!'' (Tevbe, 36)
11- Hicret de İslam'ın devletine giden bir yoldur!
Müslümanların yılbaşısı olan 1 Muharrem günü
12- Müslümanın yeni yılı hicrî yılıdır!
yaklaşıyor. Yani 1 Muharrem 1421 kabili milâdî 5 Nisan 13- Müslümanın takvimi de Peygamberimiz'in Mekke'den
2000 Çarşamba gününe denk geliyor.
Medine'ye hicretini esas alan Hicrî Takvim'dir!
İçinde bulunduğumuz koca bir sene de tarihe ve maziye
14- 1 Muharrem müslümanın yılbaşısıdır!
karışıyor. İşte müslümana düşen nedir? ''Geçen eski yılın 15- Müslümanın anayasası Kur'an, kanunu şeriat, devleti
de İslam'dır!
muhasebesini yapmak, gelecek yeni yılın da
16- Sarık sünneti de müslimle gayr-i müslim arasındaki
müzakeresini yapmak!''
Buna binaen Hz. Ömer'in şu veciz sözüne kulak verelim: alâmet-i farika'dır, yani tanınma işaretidir!
17- Başörtü ve tesettür de müslüman hanımların ve
''Ölmeden önce kendinizi hesaba çekiniz!''
Geçen bir sene içerisinde ''Allah için ne yaptık?'' diye
müslüman kızların namusudur!
kendimize sorarak böylece kendimizi ölmeden önce
18- Müslümanın ahlâkı, Kur'an ahlâkı olan Peygamber
hesaba çekmek; Yani yaptıklarımız hayır mı şer mi, sevap ahlâkıdır!
mı yoksa günah mı, koca bir senemiz boşa mı gitti yoksa 19- Müslüman asla taviz yoluna gitmez!
her gününü değerlendirip faydalandırdık mı, yani kârımız 20- Velhasıl; Müslümanın kimliği de belli, adı da belidir:
mı oldu zararımız mı oldu?..
Hatta daha da ileri giderek her akşam
Kimliği: İSLAM;
yatağa girmeden kendimize bu sualleri
Adı da: MÜSLÜMAN!
bir bir sorup hesaba çektikten sonra
Müslümanın kaynağı Kur'an, örneği de
uyumaya başlamak lazımdır. Çünkü uyku
Peygamber'dir, yani ahir zaman
ölümün bir parçasıdır. Belki sabaha
peygamberi olan Hz. Muhammed'dir!
kalkmayabiliriz!
Onun için biz de Hz. Muhammed'in şu
Senenin sonunda da toptan muhasebesini
sözüne kulak verip, ona göre hareket
yapıp yeni bir yıla huzur ve sükûnetle,
edelim:
vakar bir şekilde girerek, geleceğin de
''İslam üstündür, hiç bir şey ona üstün
müzakeresini yapmak lazımdır. Böylece
olamaz!''
yine kendimizi ahiret yolculuğuna
Bu hadis-i şerif fehvasınca İslam takvimi
hazırlamamız lazımdır.
Hicrî Takvim'dir. Hiç bir takvim ondan üstün olamaz!
''Dünya ahiretin tarlasıdır!'' sözü bir Peygamber
Keza müslüman uydu olamaz, başkalarına uyamaz,
sözüdür. Neyi ekersen, onu biçersin! (Keşf'ul-Hafa, c. 1) başkalarının arkasından gidemez. Onun şahsiyeti vardır,
kendisinden olmayanlara tabi olamaz. Müslüman
Kısa bir medhalden (girişten) sonra:
önderdir, önde olmalıdır! Tabi olmak gerekirse başkaları
Yeni yılımızın hayırlı, bereketli, verimli ve kazançlı bir yıl ona tabi olmalıdır! Bir müslümanın gayr-i müslimleri
olabilmesi için yapacağım nasihatlara iyice kulak
taklid ve takib etmesi onun ne manasına yakışır ne de
veriniz:
şahsiyetine!..
Buna binaen; şiarımızı bir kez daha tekrar eder ve
1- Şirksiz ve şeksiz bir iman (yani Tevhid inancı olacak); ''İslam'ın hem din hem devlet, hem ibadet hem de
2- İlim ve amel (yani maddî ve manevî ilim ve salih bir
siyaset olduğunu'' bütün bir dünyaya duyurmanızı
amel);
dilerken, bu mübarek yeni yılımız tüm İslam âleminin
3- Takva (yani günahların en küçüğünden sakınıp, hayrın şuurlanıp, bu gerçekleri görmesine vesile olsun! Bunun
da en küçüğünü işlemektir);
yanında gayr-i müslim'lere de dua edelim de,
4- Tevekkül (bütün şartları yerine getirdikten sonra,
hidayetlerine vesile olsun!
gerisini Allah'a havale etmek);
Ayriyeten de İslam'ın bu gerçeklerine inanan, gönül
5- Çalışmak bizden, muvaffakiyet Allah'tan olduğunu
veren ve hayatlarında tatbik eden, Peygamberî olan
bilmek;
mübarek cemaatın saflarını ''Bünyan-i Mersus'' gibi
6- İslam'ın kolay tarafı; Neticeye varmak bizden
dolduran siz kadın-erkek, hacı-hoca, genç-ihtiyar Allah
istenmiyor;
dostlarını selamlar, 1434 Hicrî yılbaşılarınızı yürekten
7- Bizden sadece o yola girmek ve bütün gücümüz sarf
tebrik eder, hepinizi Allah'a emanet ederim!
YENİ BİR YILA GİRERKEN...
Sayfa 3
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
( ‫) َم َجعَ ْتَح َه ح َنمَ َن ًْ حم‬11( ِ ‫َذ ْرنِى َم َن ْ َق َت ْ َح َم‬
‫) َمبَن ِ َ ح‬12
‫) حثمَّ ط َ ْم ًَ ح‬14( ِ ‫) َم َنوَّ ْتح َه ح هَ ًْو‬13( ً‫هوح‬
َّ
‫سمح ْرهِ حح‬
َ
َّ
َ
َ
َ
َ )16( ِ ‫) كَّل ِن ح كمنَ َِطَمهِنم َ ن‬15( َ ‫َنْ َيِط‬
َ
َّ‫) حثم‬19( ‫) َك حتِلَ َك ْ َ َر َّ َر‬18( ‫) ِ َّن ح َك َّر َ َم َر َّ َر‬17( ً‫صعح‬
‫) ثمَّح‬22( َ َ َ ‫) حثمَّ َ س َ َ َمب‬21( َ ‫) حثمَّ َن َر‬20( ‫حرتِلَ َك ْ َ َر َّ َر‬
ْ‫) ِن‬24( ‫س ْْ ر ط ح ْ َث ح‬
ْ ‫َ ْ ب َ َ َم‬
ِ ََّ ِ ‫) َك َملَ ِنْ ه ََا‬23( َ َ ‫ستَ ْرس‬
‫) َم َنم َ ْ َرط َ َنم‬26( َ َ ‫س‬
ْ ‫سمح‬
َ ِ ِ ‫صت‬
َ )25( ِ َ َ ‫ه ََا ِ ََّ َر ًْلح ْهس‬
‫) َ َت ْوَم‬29( ِ َ َ ‫) َه ًَّ َ رة ه ِ ْتس‬28( ‫) ََ هحسْ ِى َم ََ ه ََا حر‬27( ‫س َ ح‬
َ
َ
ْ
َ
َّ
َ
َّ
‫مل هنمرِ َِ َنتَ ِ َرة َم َنم‬
ْ َ ‫) َم َنم َجعَتنم‬30( َ َ َ ‫ه ِ ْ عَة‬
َ َْ ‫ص‬
َّ
َ
َ ‫َجعَ ْت َنم ِ َّهَوح ْم ِ ََّ ك ِ ْت َنة ه ِ َّت ِاط َ َكف ح م ه ِ َ ْ تَ ْ ِ َ ه ِاط‬
َ ‫َمل َّه ِاط‬
َ ‫َمل َمط َ ْد َ َ َّه ِاط َ َ َن حنً ِط ًَمنم َم ََ ط َ ْ ه‬
َ ‫حمهحً ْهرِت‬
‫َمل َم ْه حً ْ ِن حنًنَ َمه ِ َ حًلَ َّه ِاط َ كِى حر حتًبِو ِ ْم َن َ ر‬
َ ‫حمهحً ْهرِت‬
َّ ‫ي َل‬
َّ َ ‫َم ْه َرمك ِ ح منَ َن َمذ َ َر‬
‫ه ح َن ْ ط َ َم ح‬
ِ ‫ه ح بِوَ َا َن ََِّل َك َاه ِ َ ط ح‬
ََّ ِ ‫َمط َ ْو ِى َن ْ ط َ َم ح َم َنم ط َ ْع َت حم حج حنً َ َربَ َ ِ ََّ حه ًَ َم َنم هِ َى‬
)31( ِ َ َ ‫ِذ ْك َ ى ه ِ ْتس‬
74- MÜDDESSİR SÛRESİ
Mushaftaki Sıralamaya Göre 74. Sûredir. Mufassal Sureler
Kısmının Altıncı Grubundaki Altıncı ve Son Sûredir. 56 âyettir.
Mekke'de nazil olmuştur.
Rahmân, Rahîm olan Allah'ın adıyla.
Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Allah'ın Rasûlüne,
aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz; bizden kabul buyur.
Çünkü sen duaları işiten, her şeyi bilensin.
BİRİNCİ FIKRA (11-31. ÂYETLER)
11. Bırak Beni ve yarattıklarımı tek başına.
12. Kendisine bol bol mal verdiğimi,
13. Gözönünde oğullar verdiğimi,
14. Ve kendisi için nimetleri yaydıkça yaydığımı.
15. Sonra o artırmamı umar.
16. Hayır. Çünkü o, âyetlerimize karşı alabildiğine bir inatçı
kesildi.
17. Onu sarp bir yokuşa sardıracağım.
18. Çünkü o düşündü ve ölçüp biçti.
19. Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti.
20. Sonra yine kahrolası, nasıl da ölçüp biçti.
21. Sonra baktı.
22. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.
23. Sonra da arka çevirip, büyüklük tasladı da;
24. Dedi ki: “Bu sadece rivayet olunagelen bir büyüdür.
25. “Bu, ancak bir insan sözüdür.”
26. Ben onu Sakar’a yaslayacağım.
27. Bilir misin Sakar’ın ne olduğunu?
28. O, ne geri bırakır, ne de azaptan vazgeçer.
29. İnsanın derisini kavurandır.
30. Üzerinde ondokuz bekçi vardır.
31. Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık. Onların
sayılarını da ancak inkâr etmiş olanlar için bir imtihan
Sayfa 4
MUHACIRUN DERGISI–
Ebu Abdurrahman
vesilesi yaptık ki, Ehl-i Kitap kesin bilgi edinsin. İman
edenlerin de imanları artsın. Hem kendilerine kitap verilmiş
olanlar, hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. Bir de
kalplerinde hastalık olanlarla kâfirler: “Bununla Allah neyi
kasdetmiş?” desinler (diye). İşte böylece Allah dilediğini
şaşırtır, dilediğini de doğru yola getirir. Rabbinin ordularını
ancak kendisi bilir. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.
Zenginlik ve Nimet Verdiğim O Kimseleri Bana Bırak (11-15)
"Bırak Beni ve yarattıklarımı tek başına." Beni onlarla başbaşa
bırak. Yahut, beni ve yalnız başına ailesiz ve malsız bir halde
yaratıp daha sonra mal verdiklerimi başbaşa bırak. Bu üç
mânayı da Nesefî tefsirinde zikretmiştir.
"Kendisine bol bol mal verdiğimi"; çok, yahut artan mal
verdiğim şahsı, "gözönünde oğullar verdiğimi"; yanından
ayrılmayan, daima hazır bulunan oğullar verdiğim kimseyi. İbn
Kesîr: "Ticaret için başka yerlere gitmeyip yanında hazır
bulunan oğullar verdiğim insanı. Hizmetçileri ve işçileri
onların yerine bu işleri yapıp kendileri babalarının yanlarında
oturan, onlardan uzun uzadıya faydalanan" demektedir. "Ve
kendisi için nimetleri yaydıkça yaydığımı." Çeşitli mal ve
makam imkânları tanıdığım adamı. Nesefî burada şöyle der:
"Kendisine yüksek mevkiler ve riyaset bahşedip mal ve makam
nimetlerini tamamladığım kimseyi. Çünkü bu iki nimete birlikte
sahip olmak, dünyada yaşayanlara göre kemâl alametidir."
"Sonra o artırmamı umar." Verdiğim nimetlere, İslama girme
ve yükümlülüklerini yerine getirme şükrüyle karşılık vermediği
halde, nimetleri artırmamı ister. Nesefî şöyle der: "Bu ifade,
onun tama ve hırsını, şükretmediği halde Allah'tan mal ve
çocuklarını artırma umudunu yadırgamadır."
Çünkü O Âyetlerimize Karşı İnatçı Bir Hasımdır (Âyet 16-25)
"Hayır"; katiyyen artırmayacağım. Nesefî: "Bu onu azarlamak
ve artırma ümidini kesmektir" der. Daha sonra Alah Teâla
onun ümidini kesme ve artma hırsını mümkün görmeme
sebebini beyan etmek üzere: "Çünkü o, âyetlerimize karşı
alabildiğine bir inatçı kesildi" buyurur. Buradaki inatçı,
inkarcı anlamınadır. Nesefî bu konuda şöyle der: "Bu âyet söz
başı yaparak yukarıdaki azarlamanın sebebini beyan
etmektedir. Sanki biri: Niçin artırılmıyor? demiş ve bu söze
cevab olarak: "Çünkü o nimetleri veren (Allah'ın) âyetlerini
inkâr etmiş, bu hareketiyle O'nun nimetlerine nankörlük
yapmıştır. Nankörün artırılmaya hakkı yoktur." denilmiş
gibidir."
"Onu sarp bir yokuşa sardıracağım." Sarp bir yokuş ifadesine
Mücâhid, "azab sıkıntısı", Katâde ise, "rahat edilmeyen bir
azab" anlamını verir. İbn Cerîr de Katâde'nin görüşünü tercih
etmiştir. Nesefî ise; "Onu çıkılması zor bir yokuşa
sardıracağım manasınadır" der. Bundan sonra inadının
mahiyetini açıklamak için Allah Teâla şöyle buyurur:
"Çünkü o düşündü ve ölçüp biçti." Kur'ân hakkında ne
söyleyeceğini düşündü. Söyleyeceği şeyleri kendi nefsinde ölçtü
ve hazırladı. Nesefî bu âyetle ilgili olarak şöyle der: "Bu âyet
tehdidin sebebini bildiriyor. Sanki Allah Teâla, yanlış hareket
ettiği için bu dünyada zenginlik ve itibar sahibi iken, ona
fakirlik ve zillet vererek cezasını çabuklaştırmıştır. Âhirette de
inkârda en ileri noktaya vardığı, Kur'ân'a sihir dediği için onu
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
en şiddetli azabla cezalandıracaktır." İbn Kesîr ise: "İmandan
uzaklığı sebebiyle biz onu çetin bir azaba yaklaştırdık. O
düşündü ölçüp biçti. Yani Kur'ân'dan sorulduğu zaman onun
hakkında ne diyeceğini, nasıl bir söz uyduracağını düşündü
taşındı" der.
"Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti. Sonra yine kahrolası nasıl
ölçüp biçti." İbn Kesîr: "Bu onun için bir bedduadır" der.
Nesefî bu âyetteki ‫ ُقت ِ َل‬kelimesini َ‫= ُل ِعن‬lanet olası manasıyla
açıklamış ve; "iki beddua arasında ‫ ثم‬kelimesinin gelişi, ikinci
bedduanın daha şiddetli olduğunu bildirmek içindir" demiştir.
"Sonra baktı." Tekrar düşündü. "Sonra kaşlarını çattı, suratını
astı. Sonra da" hakka "arka çevirip" bulunduğu mevkiden
dolayı söylediği sözlerle "büyüklük tasladı da..." İbn Kesîr
burada şöyle der: "Hak'tan yüz çevirip, Kur'ân'a boyun
eğmekten vazgeçerek geri döndü. "Dedi ki: Bu sadece rivayet
olunagelen bir büyüdür." Yani bu,
Muhammed (s.a.v)'in başkalarından, yani
kendisinden öncekilerden naklettiği bir
sihirdir. O sebeple; "Bu ancak bir insan
sözüdür"; Allah kelâmı değildir, dedi."
artsın." Burada İbn Kesîr der ki: "Ehl-i Kitap bu peygamberin
hak olduğunu ve onun yanlarında bulunan ve kendisinden
önceki peygamberlere indirilmiş olan semavî kitaplara uygun
konuştuğunu bilsinler; mü'minlerin de, peygamberleri
Muhammed (s.a.v)'in verdiği haberlerin doğruluğunu görerek
imanlarına iman eklensin diye."
"Hem kendilerine kitap verilmiş olanlar hem de mü'minler..."
İçindekilerin hak olduğunu görerek Kur'ân hakkında
"...şüpheye düşmesinler. Bir de kalplerinde hastalık"
münafıklık "olanlarla kâfirler: Bununla Allah neyi kasdetmiş?
desinler (diye)." Nesefî bu âyeti şöyle mânalandırmıştır: "Allah
bu ilginç sayıyla ne kasdeder? Meleklerin sayısını yirmi değil
de ondokuz kılmakla ne murad eder? Şayet Kur'ân Allah
katından olsaydı bu eksik sayıya yer verilmezdi, derler. Aslında
maksatları tamamen inkâr ve Kur'ân'ın Allah katından
olmadığını söylemektir."
Onu Cehenneme Atacağım (Âyet 26-31)
"Ben onu Sakar'a yaslayacağım. Bilir
misin Sakar'ın ne olduğunu?" İbn Kesîr
şöyle der: "Her tarafından onu
cehennemde daldıracağım. Sakar,
cehennemin özel isimlerinden biridir. "O
ne geri bırakır, ne de azaptan vazgeçer."
Cehennem onların etlerini, damarlarını,
sinirlerini ve derilerini yutar. Sonra eski
haline getirilip tekrar aynı azabı görürler.
Bu durumda onlar ne ölürler, ne de
yaşarlar." Nesefî aynı âyetle ilgili olarak:
"Cehennem et de bırakmaz, kemik de" der.
Bu sûre Mekke'de nazil olduğu halde
münafıklardan bahsetmektedir. Halbuki
münafıklık Medine'de ortaya çıkmıştır
şeklindeki bir soruya şöyle cevap
verilebilir: Âyeti şu şekilde anlayabiliriz:
"İleride hicretten sonra Medine'de ortaya
çıkacak olan münafıklarla Mekke'deki
kâfirler. Buna göre; "Bununla Allah neyi
kasdetmiş? desinler (diye)" âyeti, diğer
gayb haberleri gibi ileride olacak bir şeyi
önceden haber vermiş olur. Bu da sûrenin
Mekke'de nazil olmasına bir engel teşkil
etmez. Âyette geçen ‫ مرض‬kelimesinde
maksadın -şüphe- olduğu da söylenmiştir.
Çünkü Mekkelilerin çoğu şüphe içindeydi."
"İşte böylece..." Nesefî der ki:
"Münafıkların ve kâfirlerin; "Bununla Allah neyi
kasdetmiştir?" diyecek kadar şaşırtılması ve mü'minlerin bu
"İnsanın derisini kavurandır." Nesefî, "Âyette geçen (‫)بشرة‬,‫ البشر‬sayıyı tasdik ederek ve onda bir hikmet görerek hidayete ermesi
kelimesinin çoğuludur. ‫بشرة‬derinin dış yüzü demektir. Buna
gibi "Allah dilediğini şaşırtır..." sapıklığı ve sapıklığa götüren
göre âyetin mânası: Derileri kapkara yapan ve yakan şeklinde yolları seçeceklerini bildiği için kullarından dilediğini şaşırtır;
olur" der. İbn Kesîr de der ki: "Ebû Rezîn bu âyete şöyle mâna "dilediğini de doğru yola getirir." Hidayeti ve ona götüren
verir: Deriyi bir alazlayış alazlayıp geceden daha karanlık
yolları seçeceklerini bildiği için kullarından dilediğini doğru
hale getiren."
yola ulaştırır." Nesefî burada da şöyle der: "Bu âyet, Allah'ın
"Üzerinde ondokuz bekçi vardır." Cumhura göre Sakar'ın işine kullarının fiillerini yarattığına ve Allah Teâlâ'nın hidayete
bakan 19 melek vardır. Nesefî; ondokuzun, "Ondokuz sınıf,
erdirmek ve saptırmakla tavsif edilebileceğine delildir." İbn
ondokuz sıra veya ondokuz bekçi melek olduğu da
Kesîr ise: "Bu sayı misâli, benzeri misâllerle bir kısım
söylenmiştir" der.
insanların kalbinde iman pekişir diğerlerinin imanı da sarsılır.
Erişilmez hikmetler ve üstün gelen hüccetler yalnız
"Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık." Cehennem Allah'ındır."
bekçilerini karşı konamayan ve yenilmeyen zebanilerden
yaptık. Nesefî: "Bunlar azab eden meleklerden ayrı cins
Çokluğundan dolayı, "Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir."
meleklerdir. Onlarda acıma ve merhamet duygusu yoktur.
Nesefî der ki: "Allah'a cehennem bekçilerini yirmiye
Yaratıkların en güçlüsüdürler. Onlardan birinin, bütün
tamamlamak zor değildir. Fakat bu özel sayıyı vermesinden
insanlar ve cinler kadar gücü vardır" der.
sizin bilemeyeceğiniz bir hikmeti vardır." İbn Kesîr de:
"Allah'ın ordularının sayısını ve çokluğunu, herhangi biri,
"Onların sayılarını da ancak inkâr etmiş olanlar için bir
onlar sadece ondokuzdur zannetmesin diye yalnız O bilir" der.
imtihan vesilesi yaptık." Zebanilerin sayısının ondokuz
yapılması sadece kâfirleri imtihan etmek içindir. Sayılarının
"Bu...", İbn Kesîr: "Özellikleri belirtilen cehennem" Nesefî:
zikredilmesinde kâfirler için bir imtihan olduğu gibi mü'minler "Sakar ve özellikleri" der; "...insanoğluna bir öğütten
için de bu sayının zikredilmesinde imanların artması söz
ibarettir." Nesefî burada başka bir görüş daha zikretmiştir.
konusudur. İbn Kesîr şöyle der: "Onların sayılarının ondokuz
Buna göre âyetin mânası: "Bu âyetler insanlar için öğütten
olduğunu zikretmemiz sadece insanları imtihan etmek içindir." başka birşey değildir." Bununla Birinci fıkra sona ermiş oldu.
"Ehl-i Kitap kesin bilgi edinsin, iman edenlerin de imanı
Sayfa 5
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Fetva Köşesi
Ebu Ensar
SUÇLU, SUÇLUYU YARGILAYAMAZ!
sulh olmalarını tavsiye ve kabul eder.
Islam aynı zamanda bir ideal hukuktur. Ideal hukuk
Islam’da amme (kamu) hakları ile Allah hakları vardır. demek, akıl ve mantığa uyan, vicdanı tatmin eden, sağIslam aynı zamanda bir hukuk nizamıdır. Yegâne güzel duyuya hitab ederek adaleti temin eden, fert ve cemiyve âdil hukuk Islam hukukudur. Islam hukuku dinin
et, devlet ve vatandaş arasındaki ilişkileri akl-ı selime
dört bölümünden birisidir.
uygun bir şekilde düzene koyan, aynı zamanda tabii ve
Dinin muhtevasını şu dört maddede toplamak mümkün- pozitif ilimlerle asla çatışmayan, insan tabiatına tam
dür:
uygun düşen ve nihayet aranan ve arzu edilen bir hu1- Itikadât: (yani iman bölümü);
kuk demektir.
2- Ibadât: (yani Islam’ın şartları bölümü);
3- Muamelât: (dünya ve devlet işleri aynı zamanda
Işte böyle bir hukuk nizamını insanoğlu ancak Islam’„Islam Hukuku“ denir);
da, Islam hukukunda bulur. Yani ideal hukuk Islam
4- Ukubât: (yani üzerine düşenleri yapmayanların veya hukukudur. Neden? Çünkü, zaman zaman söylediğim
suç işleyenlerin görecekleri cezaları bildiren bölüm.
gibi, Islam hukuku beşer hukukları gibi çeşitli nokBu bölüme ayriyeten „Ceza hukuku“ da denilmektesanlıklarla dolu olan ve sayısız ihtirasların zebunu budir)!
lunan ve muhtelif etki ve tepkilerin tesiri altında kalabilen insan kafasının mahsulü değildir.
Islam devletsiz, devlet de IsÇünkü Islam hukuku, Allah’ın
lam’sız düşünülemez. Islam bir T.C devleti nasıl kurulmuştur? Kendileri de ilmine ve vahyine dayanır, ezenedir?
bütündür asla parçalanamaz.
lî ve ebedî ilmine dayanır; Bizi
Gerek M. Kemal’in, gerekse kemalistlerin
Islam’ın namazı, orucu, haccı
bizden daha iyi bilen ve bize
kurdukları devlet ve hükümetler meşru
ne ise, devleti de odur. Müslübizden daha yakın olan Yaradeğildir,
birer
terör
hükümetidir!
man buna böyle inanacaktır ki,
tan’ımızın hikmetine istinad
Kendileri de birer isyankâr ve teröristtir!
Islam’ın devleti varsa korumak
eder.
Buna binaen hukukşinas insanlara
yoksa kurmak kadın-erkek her
Islam hukukunun eksiği-gediği
sesleniyor ve diyoruz ki:
müslümana farzdır. Islam huyoktur, tastamamdır. Eşyanın
kuku, kaynağını ne şarktan ne
tabiatına, insanın ve insan
Hâkim hırsız, mahkûm hırsız!
de garptan almıştır. O, yalnız
topluluğunun maddî-manevî
Hırsız olan bir hâkim, hırsız olan bir
Allah’ın vahyine dayanan ve
yapısına tıpa-tıp uygundur.
mahkûmu nasıl yargılayabilir? Ikisi de suçilhamını ondan alan nev’i
Her yönüyle adalet terazisi
ludur!
Hukukun da âdilâne bir şekilde işlemesi için, dengededir; Siz kendiliğinizden
şahsına münhasır bir hukuk
suçsuz olan hâkimin suçlu olan bir mahkûnizamıdır. Islam hukukunun
bir tarafa bir şey koyarsanız
mu
yargılaması
gerekir.
asıl kaynakları Kur’an, Sünnet,
veya diğer taraftan bir şey
Icma ve Kıyas olmak üzere
kaldırırsanız, adalet terazisinin
dörttür. Kur’an, Islam’ın anayasasıdır. Cezai müeyyi- dengesi bozulur. Çünkü, Islam hukuku bir bütündür,
deler, canı, malı, aklı, nesli ve dini koruma gayesine
her meselesi kendi modeline göre ayarlanmıştır. Şayet
yöneliktir. Islam hukukunda kişi dokunulmazlığı
siz onu inanç sistemiyle, ibadet sistemiyle, muamelât
vardır. Mahkeme neticeleninceye kadar insan suçsuz- (dünya ve devlet işleri) sistemiyle ve ceza hukuku sistedur. Aynı zamanda Islam’da mahkeme kararı olmadan miyle alırsanız, o şaşmaz fonksiyonunu icra eder, sizi
kimse öldürülemez prensibi vardır. Islam’da bir insanı huzur ve refaha götürür. Yoksa en ufak bir bölümünü
öldürmek için üç yoldan biri tahakkuk etmesi lazımdır: ihmal ederseniz, parçaları modeline uymayan fabrika
gibi tökezlemeye başlar, istediğiniz randumanı ala1- Kasdî olarak ve alet-i carihayla bir adam öldürme- mazsınız, hatta bir gün gelir o fabrika durur, siz de
si,
iflas edersiniz. Tıpki bugün Anadolu’da görüldüğü gi2- Zina etmesi; Muhsana olan kadına zina etmesi,
bi, köhne T.C fabrikası tökezlemekte, yürüyememekte3- Mürted olması, yani dinden çıkması.
dir.
Tabi ki, bunlar mahkemenin kararıyla, devletin eliyle
infaz edilir, yerine gelir.
Islam hukuku dünyanın insaflı ilim adamlarının ve huIslam hukukunda cezalar kısas, ölüm veya misilleme
kukçularının takdirlerine de mazhar olmuştur. Içlerincezası, para cezası, sopa cezası veya kınama cezasıdır. den sadece Marmaduke Piktchall’ı misal verelim:
Islam hukuku, bilhassa cinayetlerde, paralı-parasız
„Halik’ın hukukuyla mahlukatın hukukunu en mükemSayfa 6
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
mel surette ancak müslümanlık târif etmiştir!“
Kısa bir girişten sonra ma nahnü fiyhimiz olan esas
meselemize gelelim:
Gündemde Abdullah Öcalan olayı ve yargılanması meselesi vardır. Abdullah Öcalan için başta Italyan devleti olmak üzere Avrupa ülkeleri uluslararası bir mahkemede yargılanmasını istediler. T.C devleti ise Öcalan’ın kendilerine teslim edilmesini ve kendileri tarafından mahkeme edilmesini istedi.
itibarladır ki, Kur’an beşerî hukuku, cahiliyet hukuku
diye tavsif eder ve der ki:
„Onlar hâlâ o cahillik devrinin hükmünü (hukukunu)
mu istiyorlar? Kimmiş Allah’tan daha güzel hüküm
verecek? Fakat bunu gerçek anlayış sahibi bir toplum
bilir!“ (Maide, 50)
Rabb’imiz başka bir ayette de yine beşerî hukukları
heva ve hevesin mahsulü diye tavsif eder:
„Ve şu emri de indirdik: Aralarında Allah’ın indirdiği
hükümlerle hüküm ver, onların heva ve heveslerine
T.C Abdullah Öcalan’ı „30 bin insanın katili!“ ve te- uyma ve Allah’ın sana indirdiği kanunların bir
rörün başı diye suçlamaktadır.
kısmından seni şaşırtırlar diye kendilerinden sakın.
Sormak lazım: Acaba T.C devleti de kaç bin kişinin
Eğer onlar, hükümleri (Allah kanunlarını) kabulden
katilidir?
yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onların bazı günahları
„Anadolu Insanının Kemikleri Üzerine Kurulan 75
sebebiyle başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliySenelik Cumhuriyet’in Hesabını Kim Soracak?“ diye
or. Her halde insanların çoğu fasıktırlar.“ (Maide, 49)
bir bildiri kaleme alıp, dünya efkâr-ı umumiyesine neş- Islam adalet esasını getirmiş, „Adalet mülkün temeliretmiştik. Işte bu bildiride,
dir!“ demiştir.
T.C’nin işlemiş olduğu suçlarDoğudaki çatışmaların derhal
dan bir nebze dahi olsa bahsetdurdurulmasını istiyorsak, bir
miştik.
daha kardeş kanının akmasını
Aynı bildiride şöyle demiştik:
istemiyorsak, her iki tarafı
T.C devleti nasıl kurulmuştur?
Kur’an etrafında sulh ve seleme
Kendileri de nedir?
davet ediyoruz. Ancak bu suretle
Gerek M. Kemal’in, gerekse
yaralar sarılıp, Islam kardeşliği
kemalistlerin kurdukları devlet
yeniden teessüs eder!
ve hükümetler meşru değildir,
Hâkimiyyet kayıtsız ve şartsız
birer terör hükümetidir! KendiAllah’ındır!
leri de birer isyankâr ve teröristtir!
Bizler iki tarafın da Şeriat mahBuna binaen hukukşinas insankemesinde yargılanmasını üstlelara sesleniyor ve diyoruz ki:
nebiliriz. Zaten Islam mahkemeHâkim hırsız, mahkûm hırsız!
si alenî olduğu için, bütün dünya
Hırsız olan bir hâkim, hırsız olan bir mahkûmu nasıl
buna basınıyla-yayınıyla, ilim adamlarıyla hazır olup
yargılayabilir? Ikisi de suçludur!
izleyebilirler!
Hukukun da âdilâne bir şekilde işlemesi için, suçsuz
olan hâkimin suçlu olan bir mahkûmu yargılaması ge- Mahkeme: Şeriat (Kur’an) mahkemesi!
rekir.
Mahkeme makamı: Dünya!
Onun için 75 senedir „Mafya-Çete-Terör“ üzerine kur- Mahkeme: Alenî (insanlık dünyası, ilim dünyası, fikir
ulan ve terörist olan T.C devleti hukuk devleti değildir. dünyası, hukuk dünyası)!
T.C’ye asla hukuk devleti denmez! Her ne kadar „Biz Müddei (davacı): Islam hâkimleri yani Kadılar!
hukuk devletiyiz!“ deseler de, böyle demekle hem ken- Müddea aleyh (davalı): T.C devleti, Abdullah Öcalan,
dilerini hem de başkalarını kandırmaya çalışıyorlar!
Ergenekon, Balyoz! v.s.
Son zamanlardaki olaylar T.C’nin mafya-çete bağHer şeyde asıl mercii Allah’ın kitabıdır! Din ve Şeriat
lantılı bir cunta devleti olduğunu isbatlamaktadır.
kaynağı ve her şeyin mercii Kur’an’a başvurulmalı ve
Mızrak çuvala sığmayıp delmiştir.
ondan sorulmalı, fetvasını ondan almalıdır. Zaten
Yine hür dünyaya ve hukukşinas insanlara seslenerek Kur’an da bunu teşvik ediyor ve diyor ki:
diyoruz ki:
„... Ve şayet bir şeyde ihtilafa düşerseniz, Allah’ın kiGeliniz, cidden hakkın tecelli, adaletin tahakkuk etme- tabına, Peygamber’in sünnet’ine başvurun. Eğer Alsini istiyorsanız, ideal bir hukuk nizamı olan âdil bir
lah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, hayırlısı budur,
mahkemede Abdullah Öcalan, T.C devleti, Ergenekon, tevilce de en güzeli budur!“ (Nisa, 59)
Balyoz! v.s.yargılansın! O hukuk da yegâne güzel ve
Işte geliniz Kur’an’ın hâkemliğine başvuralım!
âdil hukuk Islam hukukudur!
Selam olsun hak ve hukuku savunup, ona tabi olanlaHiçbir zaman beşerî hukuklarda hak tecelli etmez! Bu ra!..
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Gençlerle Başbaşa
MÜSLÜMANIN YILBAŞISI
Aziz müslümanlar!
Hicret demek; Peygamberimiz'in Mekke-i
Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye göç etmesi
demektir.
Hicret, tarihî bir dönüm noktasıdır. Hicret, İslam
devletine ilk atılan adımdır. Hicret, gerçekten
dünyanın en büyük bir hadisesi ve yeni bir devrin
başlangıcıdır. Hicrî yılı, bir takvim başlangıcıdır.
Aynı zamanda müslümanların Hicrî yılbaşısıdır.
Hicret'in dinî, siyasî, iktisadî, harsî ve ictimaî
tesirleri de çok büyüktür.
Hicret'le; din hürriyeti, yaşama hürriyeti, can ve
mal emniyeti hasıl olmuştur. En tabi olan insan
hakları hicretle sağlanmıştır.
Hicret; cinayeti yasak ediyor, zulüm ve istibdadı
yıkıyor, şirkin ve putpe-restliğin temeline dinamit
koyuyor, her türlü haksızlığı kaldırıyordu.
Hicret; müslümanların kurtuluşu ve İNKILAB-I
KEBİR-İ İslam'ın, yani Büyük İslam ınkılabı'nın
başlangıcı idi. Hicret ile bütün müslümanlar,
putperestliğin, işkence, hakaret ve eziyetlerden
kurtulma yoluna girmişlerdi.
Aziz mü'minler!
Niçin hicret ediyorlardı? Niçin mallarını
mülklerini, evlerini ve barklarını, neleri varsa
hepsini geride bırakıp, gurbet ellerine gidiyorlardı?
Hiç düşündünüz mü? Bunlar hürriyet arıyorlardı,
ama nasıl bir hürriyet? Bugünkü kendini bilmezlerin
gibi bir hürriyet mi? Hayır! Hicret edenler; akide
hürriyeti, vicdan hürriyeti, dinî inançlarını yaşama
ve yaşatma hürriyeti istiyorlardı. Mekke'nin kâfirleri,
onları tazyik altında boğmak istiyorlardı, en
mukaddes varlıklarına, iman ve akidelerine
saldırıyorlardı. Onlara, hayat hakkı, vicdan hürriyeti
tanımıyorlardı. İman ve akide ise, her şeyden aziz ve
üstündür. Din uğrunda mal, mülk ne varsa hepsinden
vazgeçerek, taviz vermeden başka yerlere göçmek
daha evladır, diye Habeşistan'a, daha sonra da
Medine'ye hicret ettiler.
Din; mülkiyet hakkını, hürriyet hakkını ve insanlık
şerefini korumak için gelmiştir. Bu da ancak dinin
söz sahibi olmasına bağlıdır. Yani İslam'ı devlet,
Kur'an'ı anayasa yapmakla mümkündür. O halde
''Ben de müslüman bir mücahidim'' diyenlerin başta
gelen vazifeleri, dini ve dinin prensiplerini korumak
ve dini, hayata hâkim kılmak için bütün imkânlarını
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI–
Emîr’ul Mu’minîn
seferber etmektir.
Hicret hakikatte, işkence ve eziyetten dolayı
kaçmak değildir; aksine zafer ve kurtuluş gelinceye
kadar, çileyi değiştirmektir. Yaşadığı yerde, namaz,
oruç, ezan ve hacc gibi (Şeair-i İslamiye'yi) yerine
getirme imkânı olmadıği zaman, müslüman ne
yapacak? Oradan, diğer yerlere hicret edecektir. Bu
da müslümanlara farzdır.
Aziz müslümanlar!
O günün müslümanları; dinî inanç-larından dolayı
nasıl işkence ve zulüm görüyorlardı ise, bugün de;
laik rejimle idare edilen İslam ülkelerinde de durum
aynıdır. Akide ve inançlarını yaşamada, işkence ve
zulüm görüyorlar, şirk ve baskı altında bulunuyorlar.
Ne yapmışlar? Laik rejimi getirmekle, devletin
çarkını küfre ve kâfire doğru döndürmüşler, bütün
müesseseleri tersine çevirmişlerdir. Bunlardan biri
de takvim müessesesi ve yılbaşı meselesidir.
İslam'a göre takvim Hicrî Takvim'dir. Yılbaşı, Hicrî
yılbaşısıdır. Laik rejime göre ise; Takvim, miladî
takvim, yilbaşısı ise miladî yilbaşısıdır. İslam;
Peygamber'in, Medine'ye hicretini, yeni takvim başı
olarak kabul etmiş olan bu takvim, son yarım asra
kadar bütün İslam âleminde kullanıla gelmiştir. Bu
takvimin adı Hicrî Takvim'dir, İslam takvimidir,
müslüman takvimidir. Sene başı da 1 Muharrem'dir
ve aynı zamanda 1 Muharrem, müslümanların
yılbaşısıdır. Müslümanların bütün dinî ve dünyevî
işlerini bu Hicrî Takvim'e göre yürütmeleri
kendilerine bir vecibedir. Hicrî Takvim kullanmak
her müslümana bir vecibedir.
Malesef; Türkiye'de 70 seneden be-ri her şeyimizi
yıktılar, örf ve adetleri-mizi değiştirdiler, yazımızı,
Latin yazı-sıyla değiştirdiler, daha neler neler... Bu
arada o güzelim takvimimize bile el sürdüler; Hicrî
takvimin yerine, müslümanlarla, yakından ve
uzaktan hiç ilgisi olmayan, Miladî takvimi
getirmişlerdir. ışte biz müslümanlar olarak, gasb
edilen haklarımızı tekrar almak ve devletin her
müessesesini İslam'laştırmak için, şûra'nın kararıyla,
bu seneden itibaren Hicrî esasa göre bir takvim
hazırlama çalışmalarına girilmiş, aylarca çalışılarak
siz müslümanlara takdim edilecek hale gelmiştir.
Gayret bizden, tevfik Allah'dan!
Sözlerimi burada noktalarken, Hicrî Yilbaşı'nızı
tebrik ediyor ve böyle firsatı bizlere bahşettiğinden
dolayı Rabb'ime şükrediyorum!
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Beyyineler
Cemaleddin Hocaoğlu
kanunlarına bağlanacaktır. Müslümanın imanı bunu
MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..(5) gerektirir. (Yani Allah kanunlarına uyma, iman
„Eğer hak, onların heveslerine tabi olsaydı gökler, meselesidir. İnsan ya şeriat kanunlarını kabul edecek
ya da imanını kaybedip kâfir olacak. Bunun üçüncü bir
yer ve aralarında bulunanlar bozulup
giderdi.“ (Mü’min, 71)
şıkkı yoktur. Yani bir taraftan „Ben müslümanım!“
Bunun içindir ki, hakkın muhakkak surette tecelli
dersin, bir taraftan da şeriat kanunlarını kabul
etmesi ve batılın mahvolması lazımdır. Her ne kadar
etmezsin. İşte bu olmaz!..)
hali hazırdaki durum bunun aksine ise de şüphesiz ki,
„Allah ve Peygamberi bir işe hükmettiği zaman,
ileride bu gerçek bütün açıklığıyla tecelli edecektir!
iman eden erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu
seçmek yoktur!“ (Ahzab, 36)
„Hayır, hakkı batılın tepesine (indirip) atarız da
Şu halde mevzu pek ciddi! Bu mesele imanın esasını
bunun beynini parçalar. Bir de görürsün ki, bu
(batıl) yok olup gitmiştir!“ (Enbiya, 18)
teşkil etmekte! Allah’ın sanat eserinin bir cüzü olan
beşeriyetin yaratılış ve fıtratındaki kapalı tarafları
Daha sonra Merhum Seyyid Kutub şöyle devam eder: ancak Allah’ın yarattığı kudret anahtarlarıyla
„Fi-Zilal’il-Kur’an „Kur’an’ın
açılabilir. Nasıl ki, hastalık ve
Gölgesinde“ geçirdiğim hayat
illetlerin tedavisi Allah’ın kudret
müddetinde eriştiğim kesin sonuç şu
elinden çıkan ilaçlardan başkası ile
oldu: Yeryüzünde ıslahatın
olmazsa, manevî hastalıkların
sağlanabilmesi, şu beşerin huzura
giderilmesi de ancak O’nun şaşmaz
erebilmesi, şu insanoğlunun güven ve
ilim ve sonsuz kudretine dayanan
gönül rahatlığı içinde yaşayabilmesi,
Kur’an kanunlarıyla mümkündür!
hayatın kanunlarıyla tabiatın akışı
Çünkü Allah (c.c.), bütün gizliliklerin
arasında bağdaşma ancak ve ancak
ve maddî-manevî dertlerin devasını
Allah’a dönmek ve O’na yönelmekle
ilahî nizamında ve şeriat
mümkündür!
kanunlarında gizlemiştir!
Allah’a dönmenin ise bir tek çaresi
„Biz Kur’an’dan peyder pey,
ve bir tek yolu vardır. Başka yolu
mü’minler için bir şifa ve bir rahmet
yoktur, başka çaresi yoktur! Ve bu
olanı indiriyoruz!“ (İsra, 82)
çare hayata (bütün söz, fiil ve hareketlere, devlete ve
devlet işlerine) Kur’an’ı hâkim kılmaktır. Allah’ın
Mevzuyu şu satırlarla bitirelim:
insanlık için çizdiği nizam ve düzene, Kur’an düzenine Bir biz varız, bir de bizi sıkı bir şekilde kuşatan kâinat
dönmektir. Beşeriyetin hayatında yalnız bu kitabı
var, kâinatın düzenini sağlayan kanunlar var. Fert ve
hükümran kılmak ve bütün işlerinde ona başvurmayı
cemiyet olarak, aile ve devlet olarak öyle kanunlara
sağlamaktır. İşte tek çıkar yol budur!.. Aksi takdirde,
sahip olmalıyız ki, kanunlar kâinata ve kanunlarına
bu insanlık yeryüzünü fesada vermekten başka işe
ters düşmesin. Yoksa kâinatın çarkları arasında ezilir
yaramaz. ınsanoğlu yaratanından uzaklaşmış, şeytanî gideriz. Çatışmamasının tek yolu vardır: O da bu iki
heva ve hevesinin kölesi olmuş tam bir vahşet ve
çeşit kanunun aynı kaynaktan gelmesidir! Kâinatta
cahiliyet bataklığına düşmüş olur!
Allah’ın kanunları hâkim olduğuna göre insanlara da
„(Ey Resulüm!) Eğer onlar sana uymazlarsa, onların yine Allah’ın kanunları hâkim olacaktır!
sadece heveslerine uyduklarını bil. Allah’tan bir
hidayet olmadan hevesine uyandan daha sapık kim
O halde şeriat esastır, anayasa Kur’an’dır!
vardır? Allah zalimler güruhunu şüphesiz ki doğru
yola eriştirmez!“ (Kasas, 50)
İslam’a göre hüküm koyma, kanun vaz etme yetkisi,
hak ve selahiyeti tamamen Allah Teala’ya mahsustur.
Şurası da bir gerçektir ki, Allah’ın kitabındaki
Çünkü, İslam’a göre „Hâkimiyyet kayıtsız şartsız
kanunlara bağlanmak ve onun hâkimiyyeti altında
Allah’ındır!“ İnsan kanun koyma yetkisine ve gücüne
yaşamak ne insanların gönül rızasına bırakılmış, ne de sahip değildir, acizdir ve cahildir, çok defa nefsanî
diğer kanunlar arasından, bunu isterse seçer, isterse
duygularının üstüne çıkamaz.
seçmez şeklinde bir yetki verilmemiştir. Çünkü bu,
Kanun koymada „Adalet“ esastır. Adaletin ise
imanın ta kendisidir! Hoşuna gitmese de şeriat’ın
dayandığı bir takım şartlar vardır:
Sayfa 9
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Islam/Ibadet
Said Havva
lim olmadıkça (kazanma yolları ve
harcama yerleri gibi) diğer alanlarda Allah'a teslim olamaz.
Öte yandan Oruç da nefsi Allah'ın
emri uyarınca denetim altında tutmanın temelidir. Yüce Allah (C.C.)
Cennet'e gire bilmeyi nefsi denetim
ISLAMIN RUKÜNLERI-(Giriş)
Islamın beş ruknü, Islamın
altında bulunma şartına bağlayarak
bütününün temel dayanaklarıdır. Bu şöyle buyuruyor:
beş rukünden biri olan iki cümlelik
Şahadet Kelimesi ise kendi dışınNefsini arıtan kurtuluşa ermiştir.
daki tüm Islamın ana dayanağıdır, Onu kirleten ise husrana uğtemelidir. Insan Allah'tan başka
ramıştır. (Şems, 9-10)
ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in Kim Rabbinin huzuruna çıkacağı
Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna
andan korkar da nefsini kötü arzuşahadet etmedikçe Islama giremez. lardan alıkoyarsa gideceği yer
Bu yüzden şahadet kelimesi temel
Cennettir. (Naziat, 40-41)
dayanakların ilkidir. Çünkü O, bir Nefsi denetim altında tutma görevi
yandan diğer rukünlerin temel
hem nefsin haram arzuları ile batıl
dayanağı öbür yandan da Islam'ın içgüdülerini frenlemeyi hem onu
bütününün temel dayanağıdır. Ditemiz ahlak çizgisinde tutmayı ve
ğer dört rükne gelince bunların her hem de Allah'ın bütün, emirlerine
biri de Islamın belirli bir kesiminin boyun eğmesini sağlamayı içerir.
temel dayanaklarıdırlar.
Oruç bütün bunların temelidir.
Çünkü oruç, nefsi yasak isteklerinMesela Namaz, Islam'ın ibadet kesi- den uzak durma yatkınlığı kazansın
minin temel dayana-ğıdır. Sebebine diye, Onu aslında mübah olan en
gelince ibadete layık tek merci olan önemli isteklerinden alıkoyma
yüce Allah (C.C.) bize zikrederek,
eğitimidir.
dua ederek, Kur'an okuyarak, tesbih
ederek, hamd ederek ve istiğfar ede- Hacca gelince O da Allah yolunda
rek kendisine ibadet etmemizi emihlasla emek ve mal harcamanın
retmiştir. Bu ibadet türlerinin hepsi- temelidir. Bilindiği gibi yüce
nin farz namazlarda biraraya gelAllah (C.C.) canla ve malla
diğini görüyoruz. Buna göre insan cihad etmeyi farzlarından biri
namaz kılmadıkça Allah'a ibadet
saydı. Işte hacc, bu fedakaretme görevini gerçekleştiremez.
lığın pratik bir eğitimi, bir alÇünkü namaz tüm ibadet amaçlı
ıştırmasıdır. Nitekim Peygamdavranışların ana eksenidir.
ber Efendimiz (SAV) şu hadisi
ile bu gerçeğe işaret ediyor: Fakat
Zekat da Islamın mali düzeninin
en üstün cihad, şartlarına uygun
temel dayanağıdır. Islamda mal
olarak yapılan hactır. (Sünen)
aslında Allahındır. Insanın eline
vekil sıfatı ile ve geçici olarak veril- Bunun yanında hacc,
miştir. Buna göre insan malı Almüslümanların tek ümmet oldukları
lah'ın belirlediği yollardan giderek realitesinde ifadesini bulan Islam
kazanmalı ve yine O'nun belirlediği siyaset sisteminin temeli olduğu gibi
yolda harcamalıdır. Işte zekat malla ayrıca insanın Allah'dan gelen emir
ilgili bu düzenlemelerin dayave yasakların gerçeklerini bilmese
nağıdır.Başka bir deyimle insan
bile Rabbine teslim oluşunun da
zekat verme konusunda Allah'a tes- temelidir. Gerçekten hacc, emir ve
Sayfa 10
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
yasakların gerekçesini bilmeyi bir
yana bırakarak Allah'ın buyruklarına teslim olmayı sembolize eden
bir eylemdir.
Bu rukünlerin her biri Islam'ın çeşitli cephelerinin gerçekleştirilmesi
hususunda diğerlerine yardımcı
olur. Mesela hacc, aynı zamanda en
büyük ibadet türlerinden biridir.
Oruç da öyle, zekat da öyle. Ayrıca
bu rukünlerin tümü, her
müslümanın kafasında kendi dışındaki bütün müslümanları kardeş
sayma şuurunun kökleşmesine yardımcı olurlar. Yine bu rukünlerin
tümü nefsi denetim altına almayı
sağladıkları gibi, itiraz etmeksizin,
kuşku duymaksızın ve gerekçe
aramaksızın Allah'a teslim olma
davasının da yardımcı faktörleridir.
Ayrıca bu rukünlerin hepsi bir
arada Islam binasının çesitli cephelerinin kamil örnekleri ile ilişki
kurmayı sağlarlar. Bu yüzden hiç
bir Müslüman bu rukünler olmadıkça Islam binasının meydana
gelebileceğini düşünemez. Çünkü
her bina gücünü temelinden alır.
Temel ne kadar güclü olursa bina
da O kadar muhkem olur. Buna karşılık temeli çürük olan bina aslında
yok demektir.
Bu yüzden Islam eğitiminin temel
ilkesi, rukünleri sağlam tutmayı ön
plana alır. Çünkü ancak ondan
sonra bu rukünler üzerine Islam
binası kurulacaktır. Yoksa gerek
sağlam temellere dayanmaksızın
sağlam bina kurmaya kalkışmak ve
gerekse sağlam bir temel yaptıktan
sonra üzerine bu temelin amacı
olan binayı kurmamak mantıksız
birer davranıştır.
Bundan dolayı biz bu kitabın ilk
bölümünü söz konusu rukünleri
araştırmaya ayırdık ve arkasından
Islam binasının çeşitli sistemlerini
incelemeye geçtik. Işte şimdi teker
teker bu Rukünleri incelemeye başlıyoruz.
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
B.Çobanoğlu
Siyer/Davet
2- Resûlullah (SAV)'ın Şam'a Ilk Yolculuğu
dur:
Resûlü Ekrem (SAV) 12 yaşını tamamladığı vakit amcası Ebû
Tâlib bir ticaret kervanının başında Şam'a doğru hareket etmişti. Kervan «Busra» denilen kasabada konaklayınca, burada
Bahira denilen bir rahibe uğradılar. Rahib Bahira, İncil'i bilen, bir kişiydi. Hz. Peygamber (SAV)i burada gördü. Onun
hakkında düşünmeye başladı. Sonra Ebû Tâlib'e döndü ve ona
şöyle dedi.- Bu çocuk senin sulbünden midir? Ebû Tâlib de:Oğlumdur, dedi. (Ebû Tâlib, yeğenini çok sevdiğinden ve ona
olan şefkatinden dolayı, oğlu olarak çağırıyordu.) Bunun üzerine Bahira, Ebû Tâlib'e:- O senin oğlun değildir. Bu çocuğun
babası yaşıyor olmamalı, dedi. Ebû Tâlib de:- Evet, ben onun
amcasıyım. Bahira:- Babası ne oldu? diye tekrar sordu. Ebû
Tâlib:- Annesi ona hâmile iken babası öldü, dedi. Bu sefer Bahira:- Doğru söyledin. Onu hemen memleketine geri çevir. Yahudilerin ona zarar vermelerinden sakın. Vallahi, onlar bu
çocuğu burada görecek olurlarsa, muhakkak ona zarar vermeye kalkışırlar. Çünkü yeğeninde çok büyük bir hâl ve şan
vardır* dedi Bu sözler üzerine, Ebû
Tâlib onunla birlikte Mekke'ye dönmeye
acele etti.
Yahudiler, Hz. Muhammed'in (sav) peygamber olarak gönderilişinden önce, Evs ve Hazrec kabilelerine karşı, ondan yardım
umuyor ve şöyle diyorlardı: «Gerçekten, yakında bir peygamber gelecek, biz ona tâbi olacağız ve onunla birlikte sizi, Âd ve
îrem kavimleri gibi öldüreceğiz». Yahudiler gelecek peygambere tâbi olacaklarına dair verdikleri sözü tutmayınca, Allah
(c.c.) bu konuda şu âyeti indirdi : «Vaktaki, onlara Allah katından, beraberlerindekini tasdik eden Kur'an geldi. Halbuki
Kur'an gelmeden önce o müşriklere karşı yardım istiyorlardı
Işte o bildikleri tpeyganıber onlara gelince onu inkâr ettiler.
Artık Allah'ın laneti o kâfirler üzerine olsun...(Bakara, 146)
Geçimini sağlamak için çalışmaya koyuldu... Resûlullah kendinden bahsederken, Buhâri'nin rivayetine göre: «Ben
ehl-i Mekke'nin Kararlt'in-de koyun
gütmüştüm» buyurdu. Yüce Allah, Hz.
Peygamber'i, bazı gençlerin yöneldiği
oyun, eğlence ve boş yerlerden korudu.
Aleyhissalâtü Vesselam kendi hayatını
anlatırken şöyle buyurmuştur:
«Ben câhiliyyet devri insanlarının işledikleri birşeyi, iki defa işlemeye teşebbüs etmiş idiysem de,
Allah benimle işlemek istediğim şey arasına girip, beni ondan
alıkoydu. Bundan sonra Allah, beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim.Teşebbüs ettiğim şeye gelince: Bir gece, Mekke'nin yukarı taraflarında
Kureyş'ten bir gençle birlikte kendi koyunlarımızı otlatıyordum.
Ben o gence: «Eğer koyunuma bakarsan, ben de diğer gençler
gibi, Mekke'ye gidip gece masalları toplantılarına katılayım»
dedim. Arkadaşım: «Olur, istediğini yap» dedi. Ben bu arzumu
yerine getirmek üzere yola çıktım. Mekke'nin evlerinden ilk
evin yanına. geldiğim zaman, çalgı sesleri işittim. «Bu nedir?»
diye sorunca; «Falanın oğlu, falanın kızı ile evleniyor» dediler.
Hemen oturup dinlemeye başladım. Bu esnada Allah, kulaklarımı tıkadı. Uyuyakalmtşım. Beni ancak güneşin sıcaklığı
uyandırdı. Hemen dönüp, arkadaşımın yanına geldim. Bana ne
yaptığımı sordu. Ben de, ona basımdan geçenleri anlattım.
Sonra yine başka bir gece arkadaşıma aynı şekilde ricada bulundum. O da, bu ricamı kabul etti. Yola çıkıp Mekke'ye geldiğimde; şu geçen geceki şeyler aynen başıma geldi Bundan
sonra, bir daha da hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim».
Kurtubî ve başkaları şunu rivayet ediyorlar: Allahü Teâlâ'nın, Kendilerine kitab verdiklerimiz, o Resulü, öz oğullarım tanır
gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir topluluk, hak ve hakikati
bile bile gizlerler»(Enam,20) âyet-i kerimesi inince, Hz. Ömer
(r.a.) daha önce ehli kitabdan iken sonradan müslüman olmuş
Abdullah bin Selâm'a: «Sen oğlunu tanıdığın gibi, Hz. Muhammed (SAV)'i tanır mısın?» diye sormuştu. O da: «Evet, belki daha çok. Allah
gökteki eminini (Cebrail) yerdeki eminine (önceki peygamberlere) onun sıfatı
(onu tanıtacak vasıflar) ile gönderdi.
Buna göre, ben de onu tanıdım. Kendi
öz oğluma gelince, annesinin bana hıyanet edip etmediğini bilmiyorum» diyerek
cevap verdi. Selmân-ı Fârisî'nin müslümanlığı kabul edişinin sebebi de, Hz.
Peygamber'in geliş haberini ve
vasıflarını İncil'den, Ruhbanlardan ve
ehl-i kitab âlimlerinden araştırması
olmuştu.
Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurarak «Onların bir
kısmının okuyup yazması yoktu. Kitabı bilmezlerdi. Bildikleri
sadece birtakım yalan ve kuruntulardı. Onlar ancak vehim içindedirler. Vay, kitab (Tevrat)'ı elleriyle yazıp sonra da onu az
bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay,
ellerinin yazdıklarından dolayı başlarına geleceklere! Vay,
kazandıklarına!»(Bakara 78-79).
Birinci Hakikat: Resûlullah (s.a.v.)de, her genç gibi, Yüce Allah'ın insanı, üzerinde yaratmış olduğu fıtrî temayüllerin
birçoğunu kendinde buluyordu. O, eğlence ve gece sohbetinin
anlamını idrak ediyor, …
İkinci Hakikat: Bununla beraber, Allahü Teâlâ, Resûlü'nü her
türlü sapıklık ve ahlâksızlıktan, da'vetiyle bağdaşmayacak davranışlardan korumuştu...
Bu iki gerçeğin Resûlullah'ta bulunması, açıkça şuna işaret
eder: Terbiye ve yönlendirme gibi basit vasıta ve sebebler olmadan; özel bir inâyet-i Rabbani, Resûlullah'ın elinden tutar
ve yürütür. Şübhesiz ki, Allah'ın ona gençlik döneminde bile,
câhiliyye karanlığını yırtacak nurlu bir yol çizmesinde lütfettiği
İbretler Ve Öğütler
bu özel himaye, onun peygamberlik için nasıl hazırlandığının
Rahib Bahira'nın, Peygamberimizin durumundan haber verme- delili, aynı zamanda, hayatında takip ettiği fikrî, ahlakî ve hissi
si -bu haber, bütün siyret âlimleri ve ravîlerinin rivayet ettiği tutum ve şahsiyetinin de temeli olan peygamberliğinin en büyük
bir hadistir. Siyret âlimlerinin rivayet ettiklerinden biri de şu- isbatıdır...
Sayfa 11
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Hanımlar Köşesi
Tesettürlü olmayan Müslüman
Hanımlara…(5)
Modern sömürü dünyası çağdaşlık
ilericilik kadın hakları demokrasi
hürriyet eşitlik adına halkı
müslüman olan ülkeleri
sömürebilmek için tarih boyunca
müslüman kadınları iffetlerinden
soyutlamak ve aile bağlarını
koparmakla emellerine ulaşmak
istemişlerdir. Bu yazılarımız bu
tuzaklara dikkat çekmek ,
tesettürlü Müslümanları
uyandırmak ve tesettürlü
olmayanları da uyarmaktır..
F.Betül Hanım
HICAB UYGAR OLMAYAN
BIR GÖRÜNTÜDÜR
Hicabın toplumlardaki gerici
görüntülerden biri olduğu ve
uygar bir görünüm olmadığı
söylenir. Yani: "Ne anlamı
vardır sanki bu yürüyen kara
çarşaflıların. Bu ancak insanlığın başladığı noktaya geri
dönmesidir"
Bu kendi kendisini çürüten bir
şüphedir. Çünkü ilerleme giyim
kuşam, yapılar vs. gibi şekilsel
olaylarla ölçülemez. Toplumların ilerlemesini dış görünüşüne bakarak değerlendiren bir
Tesettürlü olmayan Müslüman
Hanımların ve Genç kızların
kendileri öne sürdükleri veya
başkaları tarafından öne
sürülen Bahaneler ve
Şüphelerin başlıcaları
şunlardır:
1)-Iman Kalptedir
(Inanmak yeterlidir),
2)-Ikna noksanlığı
(Farziyyetine ikna olamamak),
3)-Allah beni Hidayete
erdirmedi,
4)-Evlenememe korkusu,
5)-Yaşın küçüklüğü bahanesi,
6)-Tesettürü Hicap olarak
değil Adet/Moda olarak
görmek,
7)-Cinsel Gücün bastırılması/ yok
edilmesi,
8)-Süslenmekten Mahrum
kalmak,
9)-Hicap toplumun yarısını işsiz
bırakıyor,
10)-Hicap uygar olmayan bir
görüntüdür,
11)-Beni Babam veya Kocam
engelliyor ,
Sayfa 12
kimse gerçekçilikten ve mantıktan yoksun demektir. Çünkü
uygarlık, bir milletin ahlakı,
davranışları ve değerlerinin
tamamı için kullanılan bir kelimedir. Dış görünüşe gelince,
bunun uygarlıkla bir alakası
yoktur. Olsa olsa medeniyet
kapsamına girer.
Hangi Avrupa ülkesi olursa olsun, herhangi bir otobüs terminaline gittiğinizde bir hafta süreli, saatine, dakikasına varıncaya kadar otobüs saatlerinin
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
bulunduğu tarifeleri bulabilirsiniz. Mesela ilk otobüsün saatinin pazartesi günü sabah saat
6.45' de olduğu yazılı diyelim.
Vatandaş oraya gittiğinde otobüsün bir dakika bile gecikmeksizin tam zamanında orada
olduğunu görecektir. Eğer bir
iki dakika geçikmiş olsa her
yerden şikayetler yağmaya başlar. Çalışmasındaki bu duraksama toplumda büyük bir kargaşaya sebebiyet verir. Verilen
randevuya saygı da değerlerden biridir. Netice itibariyle
Avrupanın gelişmişlik ve uygarlık ölçüsü yalnızca
teknoloji değil sahip olduğu kıymetler ve prensipleri muhafaza etmesidir.
Kıyaslarsak, toplumumuz
geri kalmış bir toplum
sayılabilir. Bunun sebebi
yalnızca teknoloji eksikliğimiz değil, kökü yüce dinimize uzanan değer
ve prensiplerden ödün
vermemizdir. Kur´an ve
Sünnete tabi olmayışımızdır. Peygamberimizi tanımayışımızdır.
Işte bu sebeptendir ki
toplumumuz zulmün en
çok yaygınlaştığı, temel,
kişisel hakların ihlal edildiği,
kanunlara uymakta başkasına
danışıp, fikrini dinleme gibi erdemler bakımından en geri
kalmış Ülkelerden sayılabilir.
Buna istinaden, Islami hicaba
uymak da uygarlığı inşa yolunda bir adım sayılır. Çünkü
adetler ve erdemlerimiz hanif
dinimizden kaynaklanırlar ve
iddia edildiği gibi uygar olmayan bir görüntü de değildir.
Ve Allahın kesin emridir, Ibadettir.
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Sohbetler/Düşünceler
Çağdaş/Batıl Dinler: Demokrasi
Batının laiklik, özgürlük vb. hemen tüm kavramları gibi demokrasi kavramı da kaypaktır. Sınırı, tanımı çok belirgin
değildir. İsteyen istediği yere çekebilir. Yöneticiler ve etkin
güçler, içini istedikleri gibi doldurabilir. "Halkın kendi kendini yönetmesi" belki tek ortak tanım. Onun da nasıl olacağı
belli değil...
“Ver oyunu, gör oyunu!” “Kim daha fazla oy alıyor, oyalıyor?”"Oy, oy!" diye halktan rey dilenenler, iş başına geçtiklerinde halkı "of, of!" diye inletirler. Buna rağmen oyun devam
eder. Demokrasi sâyesinde insan, ısırıldığı delikten bir değil;
on kez ısırılır. Partilerin biri iner, biri çıkar. Hangi ideoloji,
rejimde hâkimse, onun koyduğu kurallar işlemekte, hâkim
gücün çarkının işlemesi için halkın desteğine ihtiyaç duyulduğundan, senaryosu önceden yazılmış oyunda, halka sadece
figüran roller verilmektedir. Halkın seçmek mecbûriyetinde
olduğu düzenin memurları, isteseler bile hâkim gücün sistemini değiştirme hakkına sahip olmadıklarından, halkı temsilen
seçilenlere düşen iş, mevcut sistemin çarkının başında durmaktan öteye gitmez. Bu olayda halka düşen ise, düzenin bazı
yerlerine idareciler tâyin ederek onların suçuna ortak olmaktır.
Misafir Kalemler
Bütün siyasî sistemlerin, ideolojilerin olduğu gibi, demokrasinin de can alıcı noktası; hâkimiyyet meselesidir. Hâkimiyyet,
daha ilerisi düşünülemeyen, siyasal bir güç ve etkinliği ifade
eder. Yani siyasal güç ve etkinliğin, iktidar ve muktedir oluşun
en ileri derecesini ifade eder. Bu en üstün kabul edilen otorite,
kanunları yapar. Yöneticiler ona göre belirlenir. Yönetimin
nasıl olacağını ve bu esasların ayrıntılarını o belirler. Hâkimiyyet anlayışı itibarıyla İslâm bir tarafta, diğer bütün
sistemler bir taraftadır. İslâm, hâkimiyyeti mutlak olarak sadece Allah’tan kabul eder; Allah’ın hakkı olarak bilir. Bunun
dışındaki diğer bütün sistemler, hâkimiyyeti kimde görüyorlarsa ona göre isim alırlar.
Demokrasi, hâkimiyetin halkın elinde olmasının adıdır.
Krallık, hâkimiyetin kralın elinde olmasıdır. Teokrasi, hâkimiyyetin Allah adına konuştuğunu iddia eden din adamı
sınıfının ya da kendini tanrı yerine koyanların elinde olmasıdır…Yani siyasî sistemler, hâkimiyyeti elinde bulunduranlara göre tanımlanır ve ona göre isimlerini alırlar. Yalnız
İslâm, hâkimiyyeti Allah’ta görür, hâkimiyeti Allah’ın bir
hakkı olarak kabul eder. Bunun dışındaki diğer bütün beşerî
sistemlerin (dinlerin) özelliği ise, hâkimiyyeti Allah'ta görmeyip insanda görmeleridir. Hâkimiyyeti insanda görmek gibi
ortak bir paydaya sahip olduktan sonra, bu insanların “kim
veya kimler?” sorusuna verdikleri farklı cevaplara göre isim
Demokrasi bir yönetim biçimidir; yönetimlerin şeklini belirle- alsalar da, müslümana göre bütün bunlar tâğutî ideolojilerme biçimi değil! Egemen güçler tarafından kuralları belirlen- dir, şeytanî düzenlerdir.Dinsiz(Kafir) düzenlerdir veya Şirk
miş oyundur; oyun kurallarını belirleme işi değil! Demokrasi, (Iki dinli )düzenlerdir.
kitabına uydurma rejimidir; Kitab’a uyma değil! Totaliter
rejimlerde kral veya general; “Ben böyle istiyorum!” der;
Demokraside yetki; milletindir. Yani, toplum, egemenliğe saDemokrasi ise, “sen böyle istiyorsun!” der.
hip kabul edilir. Hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar, fertler, o hâkimiyyetin bir birimine, bir parçasına sahiptir. Yani
Güçlünün hâkim olduğu rejimin adıdır demokrasi. Çağdaş bir 70 milyonluk bir ülkede hâkimiyyet, 70 milyon parçaya bölünmasaldan ibarettir. Her ne kadar tersi iddia ediliyor olsa bile, müş demektir. Bunun Kur’ânî ifadesi 70 milyon ilâh kabul
seçenlerin ve hatta seçilenlerin değil; seçtirenlerin ve derinediliyor, demektir. Herkes hâkimiyyetin eşit bir parçasına
dekilerin irâdesidir. Demokrasi, bir Truva atıdır. Halka, oy
sahip olduğundan, zamanı gelince hâkimiyyet parçalarının
vermeme hürriyeti bile vermeyen çağdaş dayatma rejimidir. sahipleri oylarını bir tarafta toplar(Imanını, Nikahını sandığa
%51 delinin % 49 akıllıya gâlip getirilmesinin adıdır. Müslü- bırakıp eve döner) ve ittifakın mümkün olmadığı halde,
manla Kâfirin, mücâhidle İslâm düşmanının, âlimle câhilin,
çoğunluğu teşkil eden parçaların toplamı doğrultusunda icaydınla avamın eşit olduğu adâletsiz rejimin adıdır demokra- raatlar yapılır, kararlar alınır. Bu noktada hâkimiyyetin kulsi. Demokrasi açısından, oy veren insanlar, eşit olmasına eşit- lanılması gündeme gelir.
tir, ama bazıları daha çok eşittir. Elli bir pirenin kırk dokuz
file gâlip getirilmesidir demokrasi. Kazanan ve kaybedenin
Müslüman olmayanlar açısından demokrasi, az zararlı (ehven
maçtan önce belli olduğu şikeli bir karşılaşmadır. Hakka rağ- -i şerreyn- mecburiyet anında iki zararlıdan az zararlı olanı
men halk idaresi olmasının yanında; aslında halka rağmen
tercih) olabilir. Çünkü, Onlar Hakka/Kitaba inanmazlar.
egemen çevrelerin halkın inancına ters dayatmalar rejimidir.
Evet, Islâm diye bir din, o dinin bir devlet sistemi veya dünya
Demokrasi, bilindiği gibi batı kültürünün ürünü olan bir
görüşü olmasaydı zaruret halinde iki zararlı sistem içerisinsistemdir. Batı medeniyetinin en önemli özelliği, insanın ken- den az zararlı olanı tercih edilebilirdi.
dini ilâhlaştırarak, tanrıya başkaldırı, nefse, hevâya ve şeytana tâbi olmaktır. Demokrasi anlayışında da bu özelliği görü- Peygamberlerin ve iman edenlerin, uğruna her fedâkârlıklara
katlandıkları Islam söz konusu olmasaydı, "demokrasi mi,
rüz: Yüce Allah’ın nizamını kabul etmeyip, yönetimde insanların hüküm koyması ve Allah'ın indirdiğini bırakıp kendi hü- başka rejim mi?" tartışılabilirdi. Allahın göndermiş olduğu
Şeriat olmamış olsaydı şerrin en ehveni tercih edilebilirdi.
kümleriyle kendilerini yönetmek istemeleridir. Bunu deAma, müslümanın teslim olduğu Rabb, Islâm diye bir din, o
mokratların hal ifadeleriyle söyleyecek olursak: “Sen kim
oluyorsun ey tanrı! Biz kendi hayatımızı kendimiz düzenleye- dinin içinde bir devlet sistemi göndermişken, hakk apaçık orbiliriz. Kendimiz düzenlemek için yöntemler buluyor ve uygu- tada iken asla olamaz. Çünkü batılın karşısında hakk var.
luyoruz” demekteler. Basite indirgeyecek olursak demokratik Hakk varken batılı tercih, yapsa yapsa Müslümanı kafir veya
Müşrik yapar.
söylemin içeriği ve anlamı işte budur.
Sayfa 13
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
ِ ‫إِن ُكْم ْإ إِه ِك‬.
ُ ُ
Mizah Köşesi
Aşağıdaki kelimelerin manalarını Bulmacamızda bulmaya çalışalım:
2- Hiroshima'ya atılan atom bombasi sizce dünyanin en
büyük terör faaliyeti değil midir?
3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsu-
Durum, Hapishane, Değer, Kötü, Yaratılmış, Kainat, nuz? Aniden zil çalar ve çocuklar tenefüsse çıkarlar. ÇoMuska, Insani, Karanlıklar, Örnek
cuklar geri döndügünde bu sefer sözü küçük Tom alır. Benim beş sorum olacak:
1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da
Başkan oldunuz?
2- Hiroshima'ya atılan atom bombası sizce dünyanın en
büyük terör faaliyeti değil midir?
3- Hiçbir neden yokken neden Irak'a saldırmak istiyorsunuz?
4- Bugün neden zil 30 dakika erken çaldı?
5- Bob nerede?
———————————————-
Mahiyet, Zindan, Kıymet, Bedbaht, Mahluk, Alem, Tılsım, Beşeri, Zulumat, Temsili
ASTRONOT TEMEL
NASA uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü
başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylık
ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an
gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi;
kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş.
ALLAH BİLİYOR
Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiğinde
tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca bayat ekmeği dişi kesmeyince sinirinden balı
kaşıkla yemeye başlamış.Ev sahibinin gözü yerinden oynamış :
-Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanın içini
sıyırır, demiş.
Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve :
-Kimin içinin sıyrıldığını Allah biliyor, demiş.
Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol
altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların
sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan
sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi
besle!"
——————————————————
BOB NEREDE
George Bush bir ilkokulu ziyaret eder. Çocuklara: - Sorusu
olan var mı? der. Ve kücük Bob sözü alir. - Benim üç sorum
olacak:
1- Seçimlerde daha az oy almanıza rağmen nasıl oldu da
Başkan oldunuz?
Sayfa 14
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
AKP'nin dans eden dindar nesli(!)
AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları'nın düzenlediği Gençlik Şöleni'ndeki görüntüler Milli Gazete tarafından Tv'ye alındı.
Başbakan'ın 'dindar nesiller yetiştireceğiz' açıklamasına
gönderme yapan gazete bakın ne yazdı.
Başbakan'ın 'dindar nesiller yetiştireceğiz' açıklaması günlerce tartışıldı. Manşetlerde, köşelerde, ekranlarda konuşuldu. İktidar ve anamuhalefet için kılıçların karşılıklı çekileceği yeni bir gündemdi 'dindar nesil' tartışması.
Bir tarafta dine dair her konunun karşısında kendisini bulan
CHP, öbür tarafta 'zinayı suç saymayan' AKP'nin dindar
nesil iddiası... AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları'nın düzenlediği Gençlik Şöleni'nde öyle görüntüler fotoğraf karelerine
girdi ki... Bu kareler bir söylem maskesini daha düşürdü...
Dindar nesil dediğiniz böyle bir şey mi?
AKP Vakfıkebir Gençlik Kolları organizatörlüğünde
gerçekleştirilen gençlik şöleni AKP'nin maskesini bir kez
daha düşürdü. Muhafazakar muteddeyyin kesimlerin oylarına göz diken, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın adını bile istismar etmekten geri durmayan AKP'nin
politik duruşunu özetleyen fotoğraflara bir yenisi daha
eklendi. Başbakan'ın 'Dindar nesil yetiştireceğiz' açıklamasının tribünlere oynamaktan öteye başka bir anlam ifade
etmediğini, AKP'li gençlerin sarmaş dolaş dansı, ortaya
çıkardı.
bir Gençlik Kolları yaptı. Gecede konuşan AKP Vakfıkebir
Gençlik Kolları Başkanı Ali Madenci, "Onların sıkıntılarını,
ihtiyaçlarını belirleyip gidermeye çalışıyoruz. Öğrencilerin
sıkıntılarına çözüm bulmak, sürekli yanlarında olmak, rahat
huzurlu bir ortam sunmak istiyoruz" dedi. Eski Öğretmenevi
salonunda yapılan şölende, gecenin geç saatlerine kadar
dans, ettiler.. Bu görüntü Başbakan'ın 'Dindar nesil yetiştireceğiz' sözlerinin içi boş olduğunu gösterdi.
Başbakan'ın dindar gençliği
Başbakan Erdoğan 31 Ocak 2012 tarihinde AK Parti genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada
"Dindar nesil yetiştireceğiz" açıklamasında bulunmuştu.
Gündemde geniş yer bulan bu ifadeler çokça tartışılmış ve
Başbakan'ın dindar nesli, dindar gençliği nasıl yetiştireceği
konusunda soru işaretleri oluşmuştu? Daha sonra 6 Şubat
2012 tarihinde FATİH Projesi'nin tanıtımında dindar gençliğe değinen Başbakan Erdoğan, "Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi
olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" demişti.
Rakı içip göbek atmışlardı
2008 yılında AKP Artvin İl Başkanı Dilek Alkan'ın düzenlediği "basınla kaynaşma yemeği"nde su gibi alkol tüketilmiş,
şarkıcıyla göbek atılmıştı. Artvin Koru Otel'de basın mensupları için verilen yemekte sahne alan kadın şarkıcıya eşlik
eden AKP İl Başkanı Alkan, şarkıcıya para yapıştırmıştı. Öte
yandan bol miktarda rakı tüketilen yemekte bazı AKP'liler
bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da rakıyla
Peki bu hangi nesil gençlik?
Başbakan Erdoğan 31 Ocak tarihinde AKP'nin genişletilmiş dans eden şarkıcıyı seyretti.
il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada "Dindar nesil Şampanyaların da patlatıldığı geceye katılan kadın partililer
yetiştireceğiz" açıklamasında bulunmuş, gündemde geniş yer arasında başörtülü bulunmaması dikkat çekmişti.
bulan bu ifadeler tartışma konusu olmuştu. Daha sonra 6
Şubat tarihinde FATİH Projesi'nin tanıtımında dindar genç- Dindar değil Müslüman nesil
Sadet Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanı Fatih Aydın,
liğe değinen Başbakan Erdoğan, "Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyan- AKP hükümetinin 'dindar nesil' yetiştiremeyeceğini söyleyekar bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğin mil- rek nedenlerini sıraladı. Başbakan'ı söylemden eyleme geçememekle suçlayan Aydın, "Başbakan güzel konuşuyor,
li, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi
olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?" diyerek, eleşti- 'dindar nesil yetiştireceğiz' diye. Ama yapılanlara bakıyoruz
hiçbir şey yok.
rilere sert çıkmıştı.
Bari söylenilenle yapılan uyuşsun
AKP'nin söyledikleriyle yaptığı ilk defa çelişmiyor. 2008
yılında AKP Artvin İl Başkanı Dilek Alkan'ın düzenlediği
"basınla kaynaşma yemeği"nde su gibi alkol tüketilmiş,
şarkılar eşliğinde göbek atılmıştı. Daha da ileri giden AKP İl
Başkanı Dilek Alkan, kadın şarkıcıya para yapıştırmıştı. Öte
yandan bol miktarda rakı tüketilen yemekte bazı AKP'liler
bir yandan içkilerini yudumlarken bir yandan da rakıyla
dans eden şarkıcıyı tempo tutmuşlardı.
Domuz etini kasaplık statüsüne koyanlar, zinayı serbest
bırakanlar nasıl dindar gençlik yetiştirecek. Avrupa Birliği
Bakanlığı kuran, İslam'a aykırı uygulamaları hemen kabul
eden bir hükümet nasıl dindar nesilden bahsedebilir. İslam
coğrafyasını kana bulayan ABD'yi kadim dost olarak gören
iktidar partisi 'dindar nesil' söyleminin içini nasıl dolduracak. Başbakan'ın açıklamaları hiç samimi gelmiyor. Biz Saadet Partisi olarak 'dindar nesil' değil 'Müslüman nesil' yetiştirmenin peşindeyiz.
Dindar diyor Başbakan.
Peki, kime göre, hangi dine göre dindar? Biz buna
'Müslüman nesil' diyoruz" diye konuştu.
Üniversiteyi yeni kazanan öğrencilerin birbirlerini tanımaları amacıyla yapılan 'Gençlik Şöleni'nde kızlar ve erkekler,
dans ederek tanıştılar. Vakfıkebir MYO'nda okuyan bin 422
öğrencinin katıldığı şölenin organizatörlüğünü AKP Vakfıke- Sütunhaber
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI–
YIL-1/ SAYI– 11
ZILHICCE 1433 / KASIM 2012
Download