SOFİE’NİN DÜNYASI KONUSU Roman Norveç de yaşayan Sofie adlı kızın bi gün posta kutusunda isimsiz mektup bulmasıyla başlıyor. BM taburunda binbaşı olarak görev yapan Albert Knag okullarda verilen felsefe eğitimini yetersiz bulmasından ve toplumun felsefenin önemini yeterince benimsememesinden dolayı Sofie adındaki bir kızın felsefe tarihi içindeki heyecanının ve bir o kadar da düşündürücü olan serüveninin yer aldığı felsefe tarihi üzerine bir roman yazıp bunu on beşinci yaş gününde kızı Hilde’ye armağan etmesi anlatılmaktadır. ÖZET Yaşamının diğer insanlarınkinden pek bir farkı olmayan ve onbeşinci yaş gününe girmeye hazırlanan Sofie okulden eve döndüğü sırada postada kendi adına bırakılmış ve kimden geldiği belli olmayan sarı bir zarf bulur. Şaşırmıştır. Çünkü kimden geldiği belli değildir ve pul yapıştırılmamıştır. Zarfı açtığında kendisi kadar küçük bir kağıt bulur ve kağıtta şöyle yazar:” Kimsin ?” bunun üzerine kim olduğu konusunda düşünmeye başlar. Belkide bu gizemli olay Sofie için sonun başlangıcı olacaktır. Bu esrarengiz mektup olayı tek bir zarfla kalmaz. İlerleyen günlerde Sofie her birinin içinde değişik ve düşündürücü soruların bulunduğu zarfları posta kutusunda bulmaya başlar. Sofie artık iyice heyecanlanmıştır ve mektupların kimden geldiğini araştırmaya koyulur. Bir gün mektubun bir köpek tarafından posta kutusuna bırakıldığını görür ve tüm bu olaylar karşısındaki şaşkınlığı iyce artar. Yeni gelen zarflarda sorularla beraber felsefenin başlangıcına ve ilk filozoflara dair bilgiler yer almaktadır. Sofi artık bunun bir oyun olmaktan ötesistemi, mekanı ve öğretmene ilginç ve bir o kadfar da gizemli olan felsefe kursundan başka birşey olmadığın farkına varır. Varoluş filozof olmanın sırları, mitler, doğu filozofları. Demokritos derken felşsefe kursunun kurucusu ve tek öğretmen olan Alberto Knox kimliğini SofiYe açıklar. Bu mektupları kader ,Sokrates ve ilk medeni kent olan Atina izler. Kimi zaman mektuplardaki ipuçlarından yola çıkarak Sofi değişik zaman ve yerlerde akıl almayacak olaylarla karşılaşır. Evinde kırmızı bir ipek eşarf, kolye ,bozuk para ve en önemlisi ilkj olmayacak yerlerde karşısınaçıkan “ Sofi Amundsen eliyle Hilde Möller Knag” yazılı doğumgünü davetiyeleri… Sofi, Atina’nın yer aldığı mektubu okurken yatağının altında bir video kasedi bulur. Hiç vakit kaybetmeden videoyu izlemeye başlar. İşte karşısındaki yaşlı ve sevimli adam Alberto Knox’dur. Adam Sofi’ye Atina’yı anlatmaya ve eski yapıtla-rı göstermeye başlar ama imkansız olan bir şey vardır. Nasıl oluyorda bu yapıtlar karşısında bu kadar yeni durabiliyor? Bunu yapamaya kimsenin parasının ve gücünü yetmyeceğini düşünür. Ardından hiç akıl almayacak bir şey olur ve Sofi bu esrarengiz filmin içöinde bulur. Alberto ile tanışır o da onu bir yere götürüp Platon’la tanıştırır. Sofi artık rüya mı değil mi diye düşünmeye başlar. Felsefe kursunun iyice kabullenmiş ve olayları akışına bırakmıştır. Aristoteles,Helenizm , aydınlanma çağı, Darwin ve tüm bunları öğrenirken karşılaştığı değişik insanlar, konuşan hayvanlar, doğum günü kartları… Yaşadığının bir rüya olmadığının fakat yaşamının bir rüyadan farklı olmadığının ve sanki birisi tarafından yönetiliyormuş olduğunun farkına varan talihsiz Sofi, Alberto ile bu işin içinden çıkılmaz duruma bir son vermeyi kararlaştırır. Bunun üzerine Alberto, Sofi’nin az da olsa tahmin edebileceği bir konuyu açıklığa kavuşturur.Kendilerinin aslında var olmadıklarını, tüm bu doğum günü kartlarını yazan binbaşının aklındaki elektromanyetik dalgalardan başka birşey olmadıklarını ve kızına doğum gününde verecek olduğu felsefe kitabının kahramanı olduklarını anlatır. KİTAP HAKKINDA GÖRÜŞÜM Yazar felsefeyi tarihsel akışına göre ilginç bir hikayeyle anlatmaya çalışarak iyi iş çıkarmış bence. Felsefe yazılarını sıkıcı bulmama rağmen bunda pek öyle olmadı. Kitaptaki "3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır" alıntı sözü beğendim, kitabın anafikrini de veriyor zaten.