Nilüfer YENEN 21402250 BEN GERÇEĞİM! DEĞİL Mİ? Belki de doğduğumuz andan itibaren “gerçeklik” kavramı hayatımızın her yanını sarmaya başlar. Küçükken bize okunan “sihirli” masallar, doğaüstü hikâyeler, korkunç canavarlar ya da Noel baba gerçek değildir mesela. Gördüğümüz rüyalar, insan doğasına aykırı hayaller de gerçek değildir, olamazlar. Gerçek olan şey bizizdir, yaşadığımız dünyadır. Ya da değil midir? Bizim için en temel gerçekleri bile sorgulayan ve sorgulatabilen bir roman olan Sofi’nin Dünyası sadece kararlarımızı ve hayatımızı değil, kendimizi de sorgulamamızı sağlıyor. Sofi’nin Dünyası, Jostein Gaarder’in yazdığı, okuyan herkesi içine çekebilme özelliğine sahip, felsefe tarihi üzerine bir roman. Sofi’nin posta kutusunda “Kimsin sen?” yazılı bir kâğıt bulmasıyla başlayan bu roman başta “Ben benim!” diye cevap vermenize ve belki devamını merak etmemenize neden olabilir. Ancak Sofi’nin bu soru üzerine düşündüğü cevapları gördükçe, siz de kendinizi sorgulamaya başlayacaksınız. Sahi ben kimim? Ben gerçekten var mıyım? Gerçek tam olarak ne demek? Peş peşe gelen düşündürücü sorularla birlikte hayatınızı, çevrenizi ve gerçeklik kavramını yeniden değerlendirmeye başlayacaksınız. Aslında çoğumuzun önemli soruları sormadığını, o sorular kendilerine sorulunca da deneyimle kazanılmış olan hazır cevapları verdiklerini göreceksiniz. Çünkü onlar kendi gerçekliklerini kabullenmiş ve hayret etme yeteneklerini kaybetmişlerdir. Çevremizde olan bitene karşı hissettiklerimiz, bir bebeğinki gibi heyecanlı değildir artık. Hem biz büyürken çevremizdekilerin etrafa karşı olan ilgisizliğini gördüğümüz için, hem de zamanla biz de dünya düzenine alıştığımız için heyecanımızı kaybederiz. Sorgulayışlar ve hayret duygusu yerini alışma duygusuna bırakmıştır. Neden beş parmağımız var demeyiz bir yaştan sonra mesela. Doğalı budur ve bunu sormak zaman kaybıdır. Sofi’nin dünyasının içine girene kadar ben de o “alışmış”lardandım. Ancak romanı bitirdikten sonra birçok farklı soru yer etti kafamda, çevremde gelişen olaylara bakış açım farklıydı artık. Romanı bitirdikten sonra gündelik sorulardan çok daha önemli sorulara kafa yorduğunuz için kendinizle gurur duyacak ve hazır cevap veren çoğu insandan ayrıldığınız için özel hissedeceksiniz. Romanın bize hayatı anlamaya yönelik sorular sorup bakış açımızı genişletmesi bir yana, felsefe tarihi konusunda da bilgilenmemizi sağlıyor. Felsefe tarihini geçmişten günümüze, farklı bir kurgu ve sorular eşliğinde anlatıyor. Platon, Aristoteles, Hume gibi önemli filozofların düşüncelerinden ve başarılarından bahsediyor. Önemli filozofların sözlerine yer veren, düşündürücü felsefi sorularıyla ve yaratıcı konusuyla sizi kendisine çeken bu romanı, felsefe tarihi hakkında genel bir bilgi edinebileceğiniz bir bilgi kaynağı olarak da görebilirsiniz. Felsefeye karşı ilgi duymayan biri için çok da eğlenceli durmuyor, itiraf ediyorum. Okurken biraz yorabilir. Ama kitabı bitirdikten sonra size fazlasıyla genel kültür kattığını ve belki de yaşam stilinizde güzel değişimler olduğunu göreceksiniz. Kitap hem kurgu hem de felsefe kısmında, kuşkuculuğun gerekliliğini ve soru sormamız gerektiğini anlatıyor. Hatta kitap, bize sorgulamanın önemini gösteren bir alıntıyla başlıyor. “Üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır." (Goethe) Peki günübirlik yaşayan insanlardan olmak bu kadar kötü bir şey mi dediğinizi duyar gibiyim. Cevabım ne yazık ki, evet o kadar kötü bir şey. İnsanlar merak ederek, sorarak, araştırarak doğrunun peşinden koşmuşlardır bunca zaman. Sadece günlük hayatın karmaşasına kapılmamak ve farklı şeyler düşünüp sorgulamak gerek bence. Çünkü biz hayatla boğuşurken zaman akıp gidiyor. Hayatın anlamını kavramadan hayatı yaşıyoruz. İşte tam da bu yüzden düşünmeli, sorgulamalıyız. Siz de bir farklılık yapmak, düşüncelerinize ve bilgilerinize bir yenisini daha eklemek isterseniz, Sofi’nin Dünyası ‘na başvurun derim.