Berkay KARLIK Karanlıktaki Dünyamızı Keşfetmek ''Üç bin yılın hesabını görmeyen karanlıkta yolunu bulamaz, körü körüne yaşar ancak!'' (Goethe Sofie'nin Dünyası, giriş cümlesi) Sofie'nin Dünyası; Jostein Gaarder tarafından felsefe tarihi üzerine kaleme alınmış ve okurken hayatımızı, düşüncelerimizi, görüşlerimizi gözden geçirmeye iten sürükleyici bir roman. Bana kalırsa eseri okurken kendimizi Sofie'nin yerine koymalıyız çünkü aslında keşfe çıktığımız bu dünya, bizim dünyamız. Çıktığımız bu macerada ise Goethe'nin yukarıdaki sözünde bahsettiği bu üç bin yıla ancak genel bir bakış atıyoruz. Fakat bunlar bir yana bence eserin asıl can alıcı noktası sadece felsefe tarihini değil, Sofie'nin başından geçenlerle nasıl felsefe yapılacağını yani karanlıkta yolumuzu nasıl bulacağımızı da açıklaması. ''Var olmak demek, kendi var oluşunu yaratmak demektir.'' (Sartre Sofie'nin Dünyası, syf. 514, son kısım) Sofie'nin yolculuğuna 15. yaş gününde gelen, içinde 'Kimsin sen?' yazılı bir mektupla başlıyor. Bana göre bizimki de aynı soruyla başlıyor. Hatta bahsettiğim yolculuğumuzun amacı bu ve diğer bir çok soruyu cevaplamaktır. Bu sorular tek başlarına fazla bir anlam ifade etmeseler de bir araya geldiklerinde dünyamızı betimliyorlar denebilir. Yazarın eserde büyük oranda yer verdiği felsefe tarihi, insanların tarih boyunca bu sorulara vermeye çalıştığı cevaplardan ve daha da önemlisi bu soruya cevap vermeye çalışırken ortaya çıkardıkları yeni sorulardan oluşuyor. Sofie ile birlikte bizde tarih boyunca sorulan bu soruları öğreniyoruz ve onlara cevap bulmaya çalışırken yeni sorularla karşılaşıyor, bir filozof olmaya gitgide daha çok yaklaşıyoruz. Peki filozof kimdir? Bizi hayrete düşüren dünyamızı sınırsız bir merakla, başkalarının baskısı ve yönlendirmeleri tarafından yolundan çıkarılmadan, her doğru bildiğini mantık süzgecinden geçirirken sorgulayarak kabul etmiş kişidir. Bir önceki paragrafta bahsettiğim gibi sorular dünyamızı betimler. Her şeyi sorgulamak da onu aydınlatır. Tarih boyunca filozoflar içinde bulundukları dünyayı kavramak için farklı sorular üzerine düşünüp, bütün fikirleri sorgulayarak kendilerince cevaplar aradılar. Bizde hâli hazırda kendi dünyamızı anlamak için çıktığımız bu keşifte aslında birer filozof hâline gelip yolumuza biraz olsun ışık tutma çabasındayız. Bu çabayla yolumuzda ilerlerken kendi fikirlerimiz kadar başkalarının fikirleri de önemli elbette. Tabi başkasının fikirlerini dogmatik bir şekilde kabul etmekten bahsetmiyorum, bu fikirler ancak sorgulanıp elendikten sonra değerli hale gelirler. Benim görüşüme göre felsefe tarihini öğrenmenin faydasını da burada görebiliriz. Sonuçta hayat dünyamızı anlamlandırmak adına soracağımız soruları keşfetmek için bir hayli kısa. Bu yüzden sadece kendi bakış açımıza bağlı kalmayıp kendimizi başka fikirlere açmak, onların görüşlerini anlamamızı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kendi düşünme ve sorgulama kabiliyetimizi de arttırır. Arayış içinde olup merak etmek, sorgulamak, düşünmek bir filozof olmanın yani kendi dünyamızı keşfetme çabasının temel taşlarıdır diye düşünüyorum. Belki de bahsettiğim bu filozof olma, dünyayı anlamlandırma, onu keşfetme çabası bu eserin bize kazandırdığı en büyük deneyimdir. Aslına bakacak olursak bütün insanlar içten içe kendi gerçekliklerini merak eder ancak onu sorgulayıp karanlıkları keşfe çıkmak her baba yiğidin harcı değil gibi duruyor. Bunun sebebi bu maceranın en zorlu yanının tarihte de görebileceğimiz gibi toplumun keşfedilmemişin yada belki de isteyerek karanlıkta bırakılanların peşine düşenlere karşı gösterdiği tepki olabilir veya uyuyan merakımızı uyandıracak, oralarda keşfedilmeyi bekleyen şeyler olduğunu gösterecek bir ışığa ve onu takip edecek cesarete ihtiyacımız vardır. Sanıyorum ki insanlarda en çok bu cesarete ihtiyaç duyuyor. Acaba biz 15 yaşındaki bir kızın kendi gerçekliğini sorgulamasını sağlayan merakın ne kadarına sahibiz? Daha da önemlisi buna cesaret edebilir miyiz yoksa bu hâlimizle daha mı mutluyuyuz? Bana soracak olursanız Sofie'nin yolculuğu bize kendimiz ve dünyamız hakkında düşünecek çok şey veriyor.