cinsel işlev bozuklukları polikliniğine başvuran vajinismus ve

advertisement
T.C. Sağlık Bakanlığı
Bakırköy Ord. Prof.Dr. Mazhar Osman
Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Başhekim: Doç. Dr. Medaim Yanık
Şef: Doç. Dr. Medaim Yanık
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN
VAJİNİSMUS VE PREMATÜR EJAKÜLASYON OLGULARINDA
PSİKİYATRİK
KOMORBİDİTENİN ARAŞTIRILMASI
UZMANLIK TEZİ
Dr. Şengül Çavaş
İSTANBUL, 2008
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ...........................................................................................3
GİRİŞ ....................................................................................................4
GENEL BİLGİLER ................................................................................6
CİNSEL İŞLEVLERİN FİZYOLOJİSİ ....................................................6
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI ...................................................... 10
Tanım ............................................................................................. 10
Epidemiyoloji .................................................................................. 11
Etiyolojik faktörler .......................................................................... 13
C İNSEL İ STEK B OZUKLUĞU ................................................................... 15
C İNSEL U YARILMA B OZUKLUKLARI ........................................................ 17
O RGAZM B OZUKLUKLARI ...................................................................... 18
C İNSEL A ĞRI B OZUKLUKLARI ................................................................ 19
VAGİNİSMUS.................................................................................... 19
PREMATÜR EJAKÜLASYON ............................................................ 26
KOMORBİDİTE ................................................................................. 31
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI VE KOMORBİDİTENİN ÖNEMİ ...... 32
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI VE PSİKİYATRİK KOMORBİDİTE .. 33
GEREÇ VE YÖNTEM .......................................................................... 39
BULGULAR ......................................................................................... 44
TARTIŞMA .......................................................................................... 75
SONUÇ ................................................................................................ 84
ÖZET ................................................................................................... 85
SUMMARY .......................................................................................... 86
KAYNAKLAR ...................................................................................... 88
2
TEŞEKKÜR
Uzmanlık eğitimim sırasında bize huzurlu bir çalışma ortamı yaratan, bilgi
birikimini bizlerle paylaşan Sayın Başhekimimiz ve Klinik Şefimiz Doç. Dr. Medaim
YANIK’a, asistanlık eğitimimin ilk yıllarında, bilgi ve tecrübelerinden yararlanma
şansına sahip olduğum Klinik Şefi Sayın Dr. Muharrem YAMAN’a,
Değerli bilgi ve deneyimlerinden yararlanma olanağı bulduğum şef muavinim
Uzm. Dr. Kirkor KAMBERYAN, Uzm. Dr. M. Tarık KUTLAR’a , Uzm. Dr. Ömer
Saatçioğlu’na, eğitimime ve tezime katkılarından dolayı Uzm. Dr. Münevver
Hacıoğlu’na,
Rotasyonlarım sırasında bilgi ve deneyimlerden faydalanma şansına ulaştığım,
Amatem Klinik Şefi Doç. Dr. Duran ÇAKMAK’a, Adli Psikiyatri Klinik Şefi Niyazi
UYGUR’a, IX. Psikiyatri Klinik Şefi Doç.Dr. Hüsnü ERKMEN’e, III. Nöroloji Klinik
Şefi Doç. Dr. Dursun KIRBAŞ’a, Şişli Etfal Hastanesi Dahiliye Kliniği Şefi Doç. Dr.
Yüksel ALTUNTAŞ’a ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Çocuk
Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanı Prof Dr. Levent KAYALAP’e
Tezimin her
motivasyonla tezimi
aşamasında
emeği geçen, verdiği sınırsız destek ve
tamamlamamda
katkıları olan Uzm. Dr. Ejder Akgün
YILDIRIM’a
Her zaman yanımda olan, yanımda olmasından zevk aldığım ve tecrübelerinden
her zaman faydalandığım Uz. Dr. Selime ÇELİK’e ve diğer asistan arkadaşlarıma,
birlikte çalıştığım tüm hemşire ve personel arkadaşlarıma, tez çalışmasına katılmayı
kabul eden hastalara,
Hayatım boyunca her zaman beni destekleyen ve her zaman yanımda olan
anneme, babama ve ablalarıma sonsuz teşekkür ederim.
Kasım 2008,İstanbul
Dr.Şengül Çavaş
3
GİRİŞ
Cinsellik bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşamının önemli bir
parçasıdır. Cinsel aktivite yalnızca neslin devamı için yapılan biyolojik bir
işlev değil, insanlar arası duyguların iletişimine yarayan ve zevk veren temel
bir işlevdir (Rosen 2000).
Cinsel
işlev
bozuklukları
toplumda
oldukça
yaygındır.
Örneğin
prematür ejakülasyon yaklaşık 3-4 erkekten birinde, anorgazmi her 3
kadından birinde, vajinismus ise yaklaşık her 10-12 kadından birinde
görülmektedir (CETAD 2007). Bu kadar yaygın olmasına rağmen bilim
yazınında cinsellik ile ilgili sınırlı yayın bulunmaktadır. Cinselliğin gerek
ülkemizde
gerek
konuşulmasının
diğer
toplumlarda
yadırganması
bir
bilimsel
tabu
olarak
çalışmaların
görülmesi
az
ve
olmasının
nedenlerinden biridir. Oysa cinsellik insanlar arası ilişkilerin gelişmesini ve
türün devamı sağlayan sosyal bir olgudur.
Cinsel
yaşantıda
zorlanma
cinsel
soruna,
cinsel
sorunun
belirginleşmesi ise bir cinsel işlev bozukluğuna neden olmaktadır. Uzun yıllar
cinsel işlev bozukluklarının sebebinin organik olduğunun düşünülmesi ve
psikiyatrinin cinsel sorun tedavisine uzak durması tedavi sürecini olumsuz
etkilemiştir. Cinsel sorunlara psikiyatri dışındaki tıp dallarında (kadın doğum,
üroloji), bazı hekimlerce uygun olmayan tedavilerle ve tıp dışı alternatif
yöntemlerle çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Sorunun tedavisindeki zorluklar,
tedaviye ulaşma güçlüğü ve sorunun rahat ifade edilemeyişi nedeniyle bu
hastalar istismara daha çok uğramaktadırlar.
Cinsel
işlev
bozukluğu
etiyolojine
yönelik
yapılan
çalışmalarda
anksiyete ve cinsel işlev bozukluğu arasında anlamlı bir ilişkinin bulunması
(Kaplan 1988) bu konuya verilen önemi artırmaktadır.Cinsel işlev bozuklukları
ile psikiyatrik bozukluklar arasında çift yönlü bir ilişki vardır. Cinsel işlev
bozuklukları altta yatan depresyon gibi bir psikiyatrik tablonun belirtisi
olabileceği gibi, primer olarak ortaya çıkan bir cinsel işlev bozukluğu, kişide
zamanla depresyona, anksiyete bozukluğuna, çeşitli uyum bozukluklarına ya
da kişilerarası ilişkilerin bozulmasına yol açabilmektedir (Yetkin 1997). Cinsel
bozukluklar kişinin yeteneklerini, yakın ilişkiler kurmasını, oluşturmasını
4
etkileyebilir (Heiman 2002). Ayrıca cinsel işlev bozuklukları ile anksiyete
bozuklukları gibi bazı psikiyatrik bozuklukların etiyolojik olarak benzer olduğu
öne sürülmektedir (Kaplan 1988). Diğer taraftan cinsel işlev bozuklukları ile
anksiyete bozukluğu komorbiditesi hakkında çok az deneysel bilgi vardır
(Bodinger 2002).
Cinsellik içeren kavramların psikiyatride genel hasta görüşmelerinde ya
da bireysel psikoterapilerde kolay kullanılmadığı, yalnızca hastaların değil
hekim/terapistlerin de kullanmaktan kaçındığı bilinmektedir. Hastalar cinsel
sorunlarından bahsetmeyi primer başvuru cinsellik ile ilgili değilse sıklıkla
ertelerler. Benzer şekilde cinsel öykü alma da hekimlerin erteledikleri bir
durumdur. Neden sosyal, kültürel olduğu kadar cinselliğin kendisi ile de ilgilidir
(Yıldırım 2006). Gerek cinsel tedavilerin bir terapi disiplini içeriyor olması,
gerek psikiyatrik tanı kategorilerinde bulunuyor oluşu gerekse komorbid
psikiyatrik bozukluklar olasılığı psikiyatriyi bu tedavi sürecinin aktörü
kılmaktadır. Bu açıdan cinsel sorun ve psikiyatrinin kesişme noktaları oldukça
önemlidir. Cinsellik psikiyatri pratiğinde yüz yılımızda oldukça fazla yer
alacaktır.
5
GENEL BİLGİLER
Psikiyatri, 20.yy başlarında S.Freud’ un insan psikolojisi ve psikiyatrik
sorunları ile cinsellik arasındaki güçlü ilişkiyi tanımlamasından bu yana insan
cinselliği ile yakından ilgilenmektedir. Doğumdan ölüme kadar bir yaşam dürtüsü
olarak süren insan cinsel davranışı tek bir biçime uymaz. İnsanlar cinsel dürtü,
güç ve tercih ettikleri cinsel anlatım ve doyum açısından farklıdır. Bireyin
toplumdaki ilişkileri, yaşam koşulları, içinde bulunduğu kültür ortamı, kadın ve
erkek oluşu, yaşı, yaşamı boyunca cinsel deneyimlerini ne kadar geliştirdiği gibi
etkenler bu farkları belirler (Kayır 1991).
CİNSEL İŞLEVLERİN FİZYOLOJİSİ
İnsan cinsel davranış biçimleri ile ilgili ilk kapsamlı çalışmayı Kinsey ve
arkadaşları yapmıştır (Kinsey 1953). Bu çalışmanın ardından Masters ve
Johnson 10 yıldan fazla süren araştırmalarının sonuçları ilk kez 1966 yılında
“İnsanda Cinsel Davranış” adlı kitapta yayınladılar. Yaptıkları araştırmalar ile
Masters ve Johnson bilim dünyasının insan cinselliği ve cinsel fizyolojiye bakış
açısını değiştirmişlerdir.. Bu çalışmalar dizini bugün bile insan cinsel fizyolojisi ile
ilgili bilgilerimizin temelini oluşturmaktadır. Masters ve Johnson, insan cinselliğini
ilk kez laboratuar ortamında incelemiş, yüzlerce gönüllü kadın ve erkek denek
üzerinde sürdürdükleri çalışmalarında, deneklerin cinsel uyaranlara verdikleri
yanıtları doğrudan gözleyerek ve nesnel ölçüm yöntemlerini kullanarak cinsel
tepki sürecinin bütün evrelerini kaydetmişlerdir(Bayrak 2006, Masters ve
Johnson.1994) .
Masters ve Johnson insanda fizyolojik uyarana karşı verilen cinsel yanıtı
4 aşamada tanımlamışlardır (Masters ve Johnson 1966). Bunlar:
1-Uyarılma evresi
2-Plato evresi
3-Orgazm evresi
4-Çözülme evresi
6
Bu dört evre bugünkü bilgilerimiz ışığında kısmen geçerli kabul
edilmektedir. Cinselliğin bilim dünyasında yer bulması ile birlikte tanımlanan
fizyolojik evrelerde zaman içinde revizyon olmuştur.
Cinsel terapinin kurucularından biri olan Helen Singer Kaplan, insanda
cinsel yanıtın bifazik niteliği olduğunu öne sürmüştür.
Bu bifazik yapının tartışılması ile cinsel işlev bozukluklarının ayırıcı tanı
ve tedavisinde de önemli ilerlemeler ve değişiklikler sağlamıştır. Öncelikle
insandaki cinsel yanıt evrelerinin tek bir fizyolojik sürecin parçaları olduğu inancı
yıkılmıştır. Bu yanlış inancın sonunda ortaya çıkmış olan, insanlardaki cinsel
işlev bozukluklarını, erkeklerde empotans, kadınlarda ise frijidite olarak bilinen
tek
bir
klinik
vazgeçilerek
sendromun
psikiyatrik
varyantları olarak
terminoloji
ve
değerlendiren
sınıflandırmalardan
düşünceden
bu
deyimler
çıkarılmışlardır (Bayrak 2006, Eliot 1985, Yetkin 1997). Masters ve Johnson’un
tanımladığı evrelere ek olarak oldukça önemli bir evre Kaplan tarafından
tanımlanmıştır. İstek evresi bir anlamda cinselliğin en önemli evresidir. (Kaplan
1979, 1977). Cinsel istek evresini de diğer evrelerden farklı olarak birtakım
nöroendokrin, biyolojik ve psikolojik süreçler belirlemektedir.
Bugün artık insandaki cinsel yanıt sürecinin, birbiriyle bağlantılı ancak
anatomik ve nörofizyolojik açıdan birbirlerinden önemli ölçülerde ayrılan istek,
uyarılma, orgazm ve çözülme olmak üzere dört evreden oluştuğu kabul
edilmektedir:
İstek: Cinsel döngünün en önemli evresidir. Diğer evrelerden farklı olarak
doğrudan fiziksel uyarılmaya ihtiyaç duymaz. İnsanın psikososyal özelliklerinden
etkilenir. Diğer evreleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler.
Uyarılma: Bedensel ya da psikojenik herhangi bir uyarılma sonucu ortaya
çıkabilir. Verilen uyarı kişinin gereksinimini karşılayacak boyutta ise tepkinin
yoğunluğu artış gösterir. Uyarılmanın kadında ilk belirtisi lubrikasyon ve cinsel
organda kabarma, erkekte uyarılmanın ilk belirtisi ereksiyondur. Uzun süren bir
evredir. Masters ve Johnson’un tarif ettiği plato evresi uyarılma evresinin orgazm
öncesi dönemidir.
Orgazm: Alınan haz açısından en yoğun ancak süre olarak en kısa evredir. 0.8
milisaniyelik 3-4 ritmik sonrasında düzensiz kasılmaların izlediği haz içeren bir
7
durumdur. Erkekte ejekülasyon, kadında ise perine ve vagina kaslarında ritmik
kasılma ile karakterizedir. Orgazm, kadınlarda özellikle klitoral bölge ve vagina
da erkekler de ise penis, prostat ve testislerde yoğunluk kazanır.
Çözülme: Kadınlar cinsel uyaranla yeniden karşılaştıklarında yeniden başka bir
cinsel yanıt döngüsüne girme potansiyeline sahiptirler. Erkeklerde refrekter
döneme girilir. Refrakter dönemin sonuna kadar erkeklerin cinsel bir uyarana
yeniden yanıt verip ereksiyon ya da orgazmları mümkün değildir. Cinsel eylemin
sonlanması ile çözülme evresine girilir. Cinsel bölgelerde kan akımı normale
döner. Otonomik sistem parasempatik aktivasyonun daha ağırlıkta olduğu
olağan sürece girer.
Cinsel döngü evreleri cinsel işlev bozukluklarının sınıflandırılması ile
ayırıcı tanı ve tedavi açısından oldukça önemlidir. DSM tanı sistemi açısından
önemli olan evreler “İstek”, “uyarılma” ve “orgazm” evreleridir. “Plato” evresi ,
esas olarak fizyolojik açıdan “uyarılma” evresinin bir bölümü olarak kabul
edilmektedir. “Çözülme” evresine özgü cinsel sorun ya da cinsel işlev bozukluğu
oranının ihmal edilebilir düzeyde olması nedeniyle psikiyatrik sınıflandırmalarda
temel alınmamıştır.
Aşağıda erkek ve kadın cinsel organlar anatomisinden kısaca söz
edilecek ve cinsel işlev bozuklukları anlatılacaktır.
Erkek cinsel organlar anatomisi:
Normal erişkin bir erkekte penis, skrotum, testisler, epididim ve vas
deferensin bir kısmı dış genital yapılar, vas deferens, ejakülasyon kanalları ve
prostat ise iç genital yapılar şeklinde sınıflandırılır. Penis birbirine paralel 3
yapıdan oluşur. Spingiyöz ve kavernöz gövde. Penis şekli kişiden kişiye
değişiklik gösterir. Penis latince kökenli bir sözcük olup “kuyruk” anlamına
gelmektedir. Antik çağlardan günümüze fallus üretkenliğin ve üreme kabiliyetinin
bir sembolü olarak kabul görmüştür. Masters ve Johnson yaptıkları çalışmada
anatomik pozisyonda penis boyunun 7-11 cm ve ereksiyon halinde ise 14-18 cm
olduğunu belirtmiştir. Penis korpus kavernosa adı verilen sütun biçiminde kas
yapıdan oluşur ve uyarı ile penil arterlerin genişlemesi bu kaslarda boyut
8
değişikliğine yol açarak ereksiyonu meydana getirmektedir (Kaplan ve Sadock
2007) .
Testisler dokunma ve basınca duyarlıdır. Skrotumun okşanması ve
testislerin sıkılması cinsel uyarılma sağlayabilir. Ejakülasyon, semenin ve
seminal sıvının epididim, vas deferens, seminal vezikül ve prostatdan üretra
içine salınması, ardından pelvis ve perine kaslarının kontraksiyonu ile penil
üretradan dışarı fışkırtılması biçiminde gerçekleşir. Ejakülat ortalama olarak 2,5
ml hacminde olup ortalama olarak 120 milyon sperm hücresi barındırmaktadır.
Ejakülasyona eşlik eden haz duyumu subjektif bir durumu tanımlayıp, kortikal bir
deneyimi göstermektedir.
Kadın cinsel organ anatomisi:
Normal erişkin bir kadında dış genital yapı vulva olarak adlandırılır. Mons,
dış dudaklar, iç dudaklar, klitoris, vaginal açıklık ve perineden oluşur. İç genital
yapı ise himen, vagina, uterus, fallop tüpleri ve overlerden ibarettir. Kadınlar da
dış genital yapılar farklı görünümlerde olabilmektedir. Klitoris ilk kez Hipokrat
tarafından tanımlanmıştır. Masters ve Johnson klitorise birincil bir cinsel organ
olarak işaret edip, orgazmın yeterli klitoral uyarı gerektirdiğini belirtmişlerdir.
Klitoris penise göre 3 kat zengin sinir ağlarına sahiptir. Cinsel uyarılma
sırasındaki vaginal ıslanmanın kaynağı, kan damarlarının bolca bulunduğu
mukozal yapıdır. Kas yapısı ileri derecede kasılıp genişlemesine izin verir. Şekil
ve büyüklüğü değişebilir. Himen vaginal açıklığı örten genellikle halka şeklinde
membranöz bir yapıdır.
G noktası, ilk kez 1950 yılında jinekolog Ernst Graefenberg tanımlamıştır.
Son 20 yılda yapılan araştırmalarda vagina ön duvarında, pubik kemik ile serviks
arasında bulunan bu bölgenin, uyarılma ile genişlediği, uyarılması ile orgazmın
tetiklenebileceği öne sürülmüştür. Grafenberg bu bölgenin embriyolojik köken
itibarıyla prostat dokusuna benzerliğinin uyarımda önem taşıyabileceğini öne
sürmüştür.
9
Cinsel işlevlerin nöroendokrin temelleri:
Birçok nörotransmitter, hormon ve peptit cinsel işlevlerin düzelenmesinde
rol oynamaktadır. Dopamin, cinsel istek, fantezi, dürtü ve motivasyonun
oluşması konusunda bilinen en önemli transmitterdir. Testesteron ise her iki cins
içinde cinsel istekten sorumlu en önemli hormondur (Crenshaw 1996). Östrojen
libidoyu dolaylı etkiler. Prolaktin ise cinsel isteği olumsuz yönde etkiler. Kolinerjik
sistem ve asetilkolinin merkezi uyarılmadan sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Periferik uyarılmadan ise hem asetilkolinin hem de nitrik oksidin kilit rol oynadığı
bilinmektedir (Stahl 2003).
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
Tanım
Cinsel işlev bozuklukları cinsel yanıt evrelerindeki aksamalardan
kaynaklanmaktadır. Cinsel yanıt evreleri dışında cinsel ağrı bozuklukları ve
vaginismus da cinsel işlev bozuklukları arasında yer almaktadır. DSM-IV-TR de
cinsel işlev bozuklukları eksen I bozuklukları içerisinde yer alır. Kaplan’ın
tanımladığı cinsel yanıt döngüsünü temel alarak, cinsel istek ve cinsel yanıt
döngüsünü oluşturan psikofizyolojik değişikliklerde, kişiler arası güçlüklere ve
strese neden olacak düzeyde bozulma olarak tanımlamıştır ( Amerikan Psikiyatri
Birliği 1995).
Masters ve Johnson’a göre cinsel işlev bozukluğu: İnsan cinsel yanıt
döngüsünde yeterince cinsel uyarılma ve/veya doyuma ulaşmada yetmezliğe yol
açabilecek herhangi bir aksamadır (Masters 1970). Schmidt ve Arentewicz ise
cinsel işlev bozukluğunu, “azalmış ya da atipik genital fizyolojik reaksiyonlar
veya bu reaksiyonların tamamen kaybı sonucu cinsel duyarlılık ya da cinsel
davranışlarda ortaya çıkan bozukluklar” olarak tanımlamışlardır (1982).
Endokrinolojik sistem bütünlüğüne ek olarak, düzgün işleyen bir nörolojik
ve vasküler sistemin varlığında sağlıklı cinsel işlevlerden söz edilebilir. Bu
sistemlerin herhangi birindeki bozukluk cinsel sağlığı etkiler.
Cinsel bozukluklar kişinin yeteneklerini etkileyebilir. Yakın ilişkiler
kurmasını, oluşturmasını etkileyebilir (Heiman 2002). Bu bozukluklar yaşam
10
boyu süren ya da sonradan edinilmiş tarzda, genelleşmiş ya da durumsal
olabilir. Cinsel işlev bozuklukları sıklıkla depresif bozukluklar, anksiyete
bozuklukları, kişilik bozuklukları ve şizofreni gibi diğer ruhsal bozukluklarla
ilişkilidir.
Cinsel Yanıt Evreleri ve İlişkili Cinsel İşlev Bozuklukları:
1-İstek bozukluğu:
Cinsel istek bozukluğu
Cinsel tiksinti bozukluğu
2-Uyarılma Bozukluğu: Erkekte: Ereksiyon bozukluğu
Kadında: Uyarılma bozukluğu
3-Orgazm bozukluğu:
Erkekte boşalma bozuklukları
Prematür ejakülasyon
Retarde ejakülasyon
Kadında orgazm bozukluğu
Ayrıca sınıflandırmada cinsel yanıt evreleri dışında
4-Ağrı Bozuklukları
Disparoni
Vajinismus
Epidemiyoloji
Kültürler arası farklılıklar, cinselliğin tabu ve gizli olması düşüncesi
sebebiyle yapılan çalışmalar sınırlıdır ve cinsel işlev bozukluklarının yaygınlık
oranını tam olarak saptamak
mümkün değildir (Carey 1995). Cinsel sorun
sanılanın aksine yaygındır ve bireyler ve çiftler arasında önemli sorunlara neden
olur. Bir cinsel sorun yaşamak birey açısından yoğun sıkıntı sebebi olabilir.
Birçok hasta bu konuda konuşmaktan çekinir. Yaşadıkları sorunun kendi
yetersizliklerinin bir yansıması gibi utanma hissederler. Bir kısmı ise sorunun ne
boyutta olduğunu ve nasıl çözebilecekleri konusunda yeterli bilgiye sahip
değillerdir.Cinsel işlev bozukluklarının yaygınlığı ile ilgili Frank ve arkadaşlarının
yaptığı çalışma psikiyatrik olmayan popülasyonun cinsel işlev bozukluğun
11
prevalansını vurgulayan kapsamlı ilk çalışmadır (Frank 1978). Bu çalışmada evli
ve çalışan 100 çiftteki cinsel işlev bozukluğunun oranına bakılmış, kadınların
%63’ü yaşamlarında bir döneminde orgazm ve uyarılma
güçlüğü yaşadığı,
erkeklerin %40’ın da ise erektil disfonksiyon ve prematür ejekülasyon olduğu
bildirilmiştir. Ayrıca ilgi eksikliği ve cinsel eylem sırasında rahat olamama gibi
cinsel sorunlarda ilave edildiğinde bir cinsel sorun bildiren kadın sayısı %77‘ye,
erkek sayısı ise %50’e yükselmiştir.
40-70 yaş arasındaki 1290 erkek ile yapılan MMAS (Masachussetes
Male Aging Study) çalışmasında erkeklerde erektil disfonksiyon yakınması
%34.8 olarak bulunmuştur (Feldmann 1994).
Kadın ve erkek cinsel işlev bozukluğu prevalansını belirlemeye yönelik
gerçekleştirilen çalışmalardan en önemlisi olan “Amerika Ulusal Sağlık ve
Sosyal Yaşam Araştırması” [National Health and Social Life Survey (NHSLS)],
1992 yılında, Laumann ve arkadaşları tarafından, Amerika Birleşik Devletleri
(ABD)’de yaşayan, 18-59 yaş arası, 1410 yetişkin erkek ve 1749 yetişkin kadın
üzerinde gerçekleştirilmiştir. NHSLS, Kinsey ve arkadaşlarının çalışmasından
sonra cinsel işlev bozukluğu prevalansını tanımlamaya yönelik gerçekleştirilen
ilk
çalışma
olarak
kabul
edilmektedir(Laumann
1999).
Bu
çalışmayı
tamamlayanların oranı %79'un üzerindedir. Bu çalışmada kadın cinsel işlev
bozukluğuunun prevalansı %43'ün üzerinde bulunmuştur. Bu oran erkek cinsel
işlev bozukluğundan (%31) fazladır.. Erkeklerin %21’inde prematür ejakülasyon,
%5’inde cinsel istekte azalma, %5’inde erektil disfonksiyon (ED), kadınların
%22’sinde cinsel istekte azalma, %14’ünde uyarılma problemleri, %7’sinde ise
cinsel ağrı olduğu saptanmıştır (Moskowitz 2002, Laumann 1999).
Bir jinekoloji kliniğine ayaktan başvuran 329 kadın hastada ile yapılan
çalışmada kadınların %13.6’sında ıslanma/uyarılma güçlüğü, %15.4’ünde
orgazm olma güçlüğü, %11.3’inde ise ilişki sırasında ağrı olduğu bildirilmiştir
(Rosen
2000). Spector ve arkadaşları erkeklerdeki
cinsel işlev bozukluğu
oranını %52, kadınlarda %63 oranında bulmuştur ( Spector 1990). Masters ve
Johnson, (1970) evli çiftlerin % 50’sinde cinsel işlev bozukluğu olabileceğini öne
sürmüşlerdir. Kaplan (1974), erkeklerin % 50 sinin geçici erektil güçlük
yaşadığını belirtmiş ve bunun normal cinsel davranış sınırları içinde kabul
edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kaplan’a göre erkek cinsel işlev bozuklukların en
12
sık
görüleni
prematür
ejakulasyondur.
Erkek
cinsel
işlev
bozukluğu
epidemiyolojisi ile ilgili ülkemizde tek bir çalışma mevcuttur. Bu çalışma
Türkiye’nin 5 coğrafik bölgesinde yer alan 17 şehirde, 40 yaş üzeri 1982 erkek
üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada, erektil disfonksiyon prevalansı
%64.7 olarak bulunmuştur. Erkeklerin %35.7’sin de hafif, %23’ünde orta
düzeyde, %6’sında ise ileri düzeyde erektil disfonksiyon olduğu saptanmıştır. Bu
çalışmada erektil disfonksiyon prevalansını arttıran faktörlerin ileri yaş, düşük
eğitim düzeyi, diyabet, hipertansiyon, psikolojik stres, prostat hastalıkları olduğu
belirlenmiştir (Tellaloğlu 2000).
Ülkemizde kadın cinsel işlev bozuklukları prevalansını gösterecek çok
merkezli çalışma olmadığından, kadın cinsel işlev bozukluğu epidemiyolojisi ve
prevalansına ilişkin veriler sınırlıdır. Çayan ve arkadaşlarının 179 kadın hasta ile
yaptıkları çalışmada kadınların %60.3’de istek problemleri, %43’ünde uyarılma
problemleri, %38’inde lubrikasyon problemleri, %45.8’inde orgazm problemi,
%38’inde memnuniyetsizlik, %36.8’inde disparoni olduğu saptanmıştır (Çayan
2004, Soylu 2003).
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) tarafından Türkiye
örnekleminde yapılan çalışmada ise (2006) “ilk cinsel birleşme ya da birleşme
denemesi sırasında korku, kasılma, acı hissi ya da kaçınma nedeniyle cinsel
birleşmenin gerçekleşmediği oldu mu” sorusuna kadınların %45’i evet yanıtı
vermiş
bunların
%17’si
yani
araştırmaya
katılan
kadınların
%7.6’sı
birleşememenin daha sonra da devam ettiğini belirtmişlerdir.
Etiyolojik faktörler
Bu konuda sınırlı yayın olmasına rağmen, belirli cinsel bozukluklar ile
ilişkilendirilebilen genel etiyolojik göstergeler vardır. MMAS araştırması 40-70
yaş arasında %34.8 oranında erektil disfonksiyon gözlendiğini bildirmiş, bu
durumu yaş, sağlık durumu (kardiovaskular hastalık, diabet, hipertansiyon),
duygusal faktörler ile ilişkilendirmiştir (Feldman 1994). NHLSL çalışması yaş,
eğitim düzeyi ve ırk-etnik köken gibi 3 önemli faktör üzerinde odaklanmıştır
(Laumann 1999). Bu çalışmanın sonuçlarına göre kadınlarda ıslanma problemi
dışındaki cinsel sorunlar yaşla azalmaktadır. Erkekler için ise özellikle ereksiyon
problemi yaşla artmaktadır. Yüksek eğitim düzeyinde daha az cinsel bozukluk
13
gözlenmektedir. Irk ve etnik köken yaş ve eğitim düzeyine göre daha az etkilidir.
Etnik farklılığı olan kadınlar arasında beyaz kadınlar cinsel eylem süresince
daha çok ağrı hissettiklerini söylemişlerdir. Siyah kadınlar yüksek oranda istek
azlığı bildirmişlerdir. Latin kadınlar da ise cinsel işlev bozukluğu en düşük
sıklıkta yaşamaktadırlar. Farklı etnik gruptaki erkeklerde de dağılım benzer
şekildedir.
İdrar yolu infeksiyonu olan kadınlarda cinsel uyarılma ve ağrı bozukluğu
ile erkeklerde ise ereksiyon bozukluğu ilişkilendirilmiştir (Kaplan 1983). Taciz ve
tecavüz öyküsü olan kadınlarda uyarılma bozukluklarının oranı yüksektir.
Kadınlardaki
ağrı
ilişkilendirilmiştir
bozuklukları
(Droegemuller
erkeklerin
1994).
zorla
Ergenlik
seks
öncesi
uygulamaları
travma
ile
yaşayan
erkeklerde yaşamayanlara göre 3 kat erektil disfonksiyon, 2 kat prematür
ejekülasyon ve azalmış cinsel istek gözlenmiştir(Yetkin 1997).
Psikanalitik
kuram
cinsel
işlev
bozukluklarına
kritik
çocukluk
yaşantılarından köken alan bilinçdışı çatışmaların yol açtığını belirterek, erken
çocukluk yaşantıları, psikoseksüel gelişim dönemlerindeki aksaklıklar, ödipus
kompleksi, kastrasyon anksiyetesi ya da penis kıskançlığı gibi nedenleri
sıralamaktadır (Freud 1949).Psikopatolojiye sistemik yaklaşan kuramcılar ise
cinsel yetersizliğin köklerini cinsel yönden yaralayıcı bir ortam yaratmaları
nedeniyle eşler arasında gelişen patolojik etkileşime bağlarlar. Davranışçı model
ve öğrenme teorisi ise cinsel davranışların da diğer tüm davranışlar gibi
öğrenildiği ve cinsel işlev bozukluğu olan kişilerin cinsel uyarılara yanlış tepkiler
vermeyi öğrenmiş oldukları görüşünü esas almaktadır (Cooke 1966) .
Günümüzde geleneksel kuramların ortaya koyduğu etyolojik nedenlerin
yanı sıra eşler arası ilişkilerin, cinsel bilgi eksikliğinin, çeşitli düşünce ve imajların
da etiyolojide etkili olduğu düşünülmektedir (Hawton 1989, Masters Johnson
1970).
Anksiyete, cinsel işlev bozukluklarında genelde en sık görülen etiyolojik
faktör olup kaynağı ne olursa olsun cinsel yanıta eşlik eden haz hissini engeller
(Kockott 1990, Smith 1988). Erkekte görülen psişik kaynaklı cinsel işlev
bozukluklarının çoğunluğu fobik bir özellik taşır. Bu bozukluklar korkunun “kendi
kendini güçlendiren düzeneği” ile süreklilik kazanırlar (Kockott 1990, Smith
14
1988, Heiman
1983). Cinsel davranış hoş olmayan bir biçimde, çoğunlukla
hayal kırıklığı ve gerginlikle, yani olumsuz bir yaşantı ile son bulur. Anksiyete
cinsel
uyarılmanın
fizyolojik
antagonisti
olduğundan,
yinelenen
cinsel
deneyimlerde aynı olumsuz duyguların yaşanacağı korkusu ile uyarılma
oluşmaz. Böylece bir kısır döngü ortaya çıkar ve performans anksiyetesi cinsel
işlev bozukluğunun sürmesine neden olur. Partnerin de hayal kırıklığına
uğraması hastanın performans anksiyetesini arttırır. Sıkıntı verici bu durumdan
kurtulmak için hasta cinsellikten kaçınmaya başlar. Bunun sonucunda ise
çoğunlukla bir başka çatışmaya düşer. Kaçınma davranışlı kendisine rahatlama
sağlarken,
partneri
tarafından
belki
de
“artık
istenmediği”
şeklinde
yorumlanmaktadır. Böylece eşler arası çatışmalar başlar ve performans
anksiyetesi giderek kuvvetlenir. Bu fobik kısır döngü, diğer etiyolojik etkenlerden
bağımsız olarak bütün cinsel işlev bozukluklarının etiyolojisinde yer alır. Fakat
kişilik özelliklerine bağlı olarak bireyler üzerinde değişik derecelerde etkili olur
(Kockott 1990, Patterson 1989, Smith 1988, Barlow 1986, Heiman 1983) .
Cinsel İstek Bozukluğu
Cinsel istek merkez sinir sisteminde limbik sistem gibi en ilkel merkezlerden
kortekse, endokrin sistemden bir dizi nöropeptide kadar uzanan biyolojik
yapıdan, karmaşık psikolojik süreçlere ve bu süreçleri doğrudan ya da dolaylı
yoldan etkileyen sosyolojik ya da kültürel altyapıya kadar uzanan son derece
geniş bir perspektifte ele alınabilecek belirleyenler tarafından oluşturulmaktadır
(İncesu 2001).
Her iki cinste de cinsel istek oluşumunda östrojen, progesteron
testesteronun önemi bildirilmiştir. Progesteronun ise genel olarak cinsel istek
üzerinde engelleyici bir etkisi olduğu bildirilmiştir (Segraves 1998 ). DSM
sınıflamasında cinsel istek bozuklukları; “Azalmış (hipoaktif) Cinsel İstek
Bozukluğu” ve “Cinsel Tiksinti (Aversiyon) Bozukluğu” başlıkları altında
incelenmiştir.
15
Azalmış (hipoaktif) Cinsel İstek Bozukluğu:
Kişinin yaşı ve yaşam koşulları göz önüne alınarak, sürekli olarak veya
tekrarlayıcı bir biçimde cinsel fantezi ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az
olması ya da hiç olmaması durumudur (Amerikan Psikiyatri Birliği 1995). Her iki
cinste de görülebilir. Koitus sıklığının azalması, partnerini çekici bulmama,
isteksizlik yakınması şeklinde ortaya çıkabildiği gibi başka bir cinsel işlev
bozukluğunun üzerini örtmek içinde kullanılıyor olabilir. En temel sebebi toplum
içerisindeki yanlış inanışlardır. Cinselliğin yasaklandığı, tutucu toplum ve
kültürlerde sık gözlenir. Batı toplumlarına göre ülkemizde cinsel istek azlığı daha
az bir oran göstermektedir. Bundaki temel problem cinsel istek azlığının bir
problem olarak kabul edilmemesidir. Toplumda %20 oranında gözlenmektedir (
Sadock 2005).
Cinsel tiksinti bozukluğu
DSM-IV-TR de sürekli olarak ya da yineleyici biçimde bir cinsel eş ile
genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçınma
tanımlanmaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği 1995) .Tiksintiye sebep olan olayla
karşılaşınca kişide anksiyete, korku,iğrenme yaşabilmektedir.
Ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta bu bozukluğun
sıklıkla azalmış cinsel istek ile birlikte oluşudur ve hatta bazı araştırmacılar bu iki
bozukluk arasındaki sınırların belirsiz olduğuna işaret etmektedirler. Cinsel
tiksinti
bozukluğunu
bir
ucunda
hafif
formunda
azalmış
cinsel
istek
bozukluğunun bulunduğu diğer ucunda ise fobik düzeyde cinsel kaçınmaların
bulunduğu bir uzanımda değerlendirilebilir.
Freud bu bozukluğun psikoseksüel aşamalardan fallik dönemde ketlenme
sonucu geliştiğini ve erkeklerde bu durumun kastrasyon korkuları ile ilişkili
olduğunu kavramsallaştırmıştır. Freud penise (fallus) cinselliğin yürütülmesinde
temel bir önem atfetmiştir ve psikanalitik açıklamalarını penis üzerinden
kurgulamıştır. “Penis kıskançlığı”, “İğdiş edilme korkusu” gibi her iki cinsin
psikoseksüel gelişiminde önem arz eder (Fenichel 1945).
16
Çocukluk çağında yaşanan cinsel taciz varlığı veya ilk cinsel birleşmenin
kötü deneyimlerinin pekişmesi, cinsel uyarımın bilinçdışı suçluluk ve utanç ile
birleştiği durumlarda gözlenebileceği ifade edilmiştir (Kaplan 2001).
Cinsel Uyarılma Bozuklukları
Sertleşme Bozukluğu:
DSM IV-TR’ye göre sertleşme bozukluğu, kişinin cinsel ilişkiyi tamamlamaya
yetecek ereksiyonu başlatmasında ya da sürdürmesinde yetersizlik olarak
tanımlanmış ve bu durumun kişi de belirgin bir sıkıntı oluşturması ya da kişiler
arası alanda sorun teşkil eden niteliğine işaret edilmiştir (Amerikan Psikiyatri
Birliği1995). DSM sınıflaması bu bozukluğun yaşam boyu oluşu ya da sonradan
kazanılması durumuna göre ayırmış ve durumsal ya da genel oluşuna göre
tasnif etmiştir. Geçici ereksiyon güçlükleri her erkeğin yaşamının eşitli
dönemlerinde olabilir. Performans anksiyetesi özellikle cinsel bilgi ve deneyimi
yeterli olmayan kişilerde ortaya çıkar.
1948 yılında Kinsey’in yaptığı araştırmada 45 yaşındaki erkeklerde %3
oranında sertleşme bozukluğu gözlenirken 80 yaş kesitinde bu oranın %80
düzeyinde olduğu bildirilmiştir (Kinsey 1948).
Uyarılma işlev bozukluğunu anlatmak için empotans-iktidarsızlık ifadesi
yerine “sertleşme bozukluğu” daha uygun bir tanımlama olarak kabul
edilmektedir. Bu terim, hem kişisel aşağılama içermemekte hem de empotans
teriminin erkeğin cinsel istek uyarılma ve boşalma işlevlerinden birini ya da
tamamının bozulduğunu tanımlayan geniş ve belirsiz tanımından daha uygun
görülmektedir (Yetkin 1997). Masters ve Johnson ise 40’lı yaşlarından sonra
erkekliğin kaybına yönelik yaşanan anksiyetenin bu bozukluktaki etkisine
değinmişlerdir.
Kadınlarda cinsel uyarılma bozukluğu:
DSM IV-TR’ye göre cinsel uyarılma bozuklukları “sürekli ya da yineleyici
olarak cinsel uyarının yeterli bir ıslanma ve kabarma tepkisini sağlayamaması ya
17
da cinsel etkinlik bitene dek bu durumu sürdürememe” olarak tanımlanmıştır
(Amerikan Psikiyatri Birliği 1995).
Kadınlardaki uyarılma bozukluğunun sıklığına yönelik yeterince çalışma
olmadığı için bilgiler yetersizdir. Cinsel isteği yeterli olan ve orgazm sorunu
bulunmayan kadınlarda genellikle uyarılma sorunu da bulunmamaktadır
(Segraves 1998). Bu kadınların büyük bölümünde yeterince ön sevişme
olmadığı, yeterince klitoral uyarı verilmediği ve genellikle partnerlerinde erken
boşalma şikayeti olduğu gözlenmektedir.
Orgazm Bozuklukları
Kadında orgazm bozukluğu:
DSM IV-TR sınıflandırması bu bozukluğu “olağan bir cinsel uyarılma evresinden
sonra orgazmın sürekli ya da yineleyici bir biçimde gecikmesi ya da hiç
olmaması” olarak tanımlamaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği 1995). Çoğu
kadında orgazm bozukluğu edinilmiş olmaktan çok, yaşam boyudur. Bir kez
kadın nasıl orgazma ulaşacağını öğrendiği zaman, kötü cinsel iletişim, ilişki
çatışması, travmatik bir yaşantı araya girmedikçe bu yetisini yitirmez. Görülme
sıklığı konusunda farklı söylemler olsa da bu oranın %5-20 oranında rastlandığı
bildirilmektedir (Spector 1990). Orgazm bozuklukları genç kadınlarda daha sık
gözlenmektedir. Yaşla birlikte kadınlarda orgazm yetisi artmaktadır (CETAD
2006).
Prematür Ejakülasyon:
Aşağıda ayrıntılı değinilecektir.
Erkekte orgazm bozukluğu:
Erkekte orgazm bozukluğu ya da geç boşalma (Retarde ejakülasyon)
erkeğin koitus sırasında çok zor ejakülasyon yaşamasıdır. Bazı araştırmacılar
orgazm ile ejakülasyonun birbirinden ayrılması gerektiğini, orgazmın kişinin
öznel duyumu ile ilişkili olduğunu,
ejakülasyonun ise fizyolojik bir bileşen
olduğunu öne sürerler (Kaplan 2001). Prematür ejakülasyon göre çok daha nadir
18
rastlanmaktadır. Ancak bizim gibi muhafazakar toplumlarda görülme oranı daha
fazladır. Genel prevalansının %5 olduğu bildirilmiştir.
Cinsel Ağrı Bozuklukları
Vajinismus:
Aşağıda ayrıntılı değinilecektir.
Disparoni:
Disparoni erkek ya da kadında cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da
sonrasında yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak genital ağrının olması
durumu olarak tanımlanmaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği 1995). Bu duruma
yol açabilecek diğer tıbbi nedenler dikkatle sorgulanmalıdır. Kadınlarda bu
duruma sıklıkla vajinismus eşlik edebilmektedir.
Organik bir neden saptanamadığı durumlarda kişinin cinselliğe dair korku
ve anksiyetesinin bozukluğun gelişiminde etkisi üzerinde durulmuştur. Bu
hastalarda kronik ağrı ve çocukluk çağında yaşanmış olabilen cinsel taciz bu
bozukluğa sıklıkla eşlik edebilmektedir. Erkekte bu durum oldukça nadir
gözlenmekte
olup,
etyolojik
incelemelerde
çoğunlukla
prostatit,
herpes
enfeksiyonu veya peyronie hastalığı gibi organik durumlar öncelikli olarak
düşünülmelidir.
Erken boşalma ve vaginismus genel popülasyonda ve ülkemizde sık
rastlanılan cinsel işlev bozuklukları içerisinde yer almaktadır. Çalışmamızda
prematür ejakülasyon ve vaginismus gruplarını aldığımız için daha kapsamlı yer
vereceğiz.
VAGİNİSMUS
DSM-IV-TR’de vajinismus cinsel ağrı bozuklukları içinde bir cinsel işlev
bozukluğu olarak sınıflandırılmıştır. Ana tanı kriteri; “vajinanın dış üçte birindeki
kaslarda, tekrarlayan ya da sürekli, istem dışı ve cinsel ilişkiye engel olan
kasılmanın” olmasıdır (Amerikan Psikiyatri Birliği 1995). Araştırmacılar ve
klinisyen hekimler sürekli olarak vajinismuslu kadınlarda penetrasyonun
olmadığı, tatmin edici cinsel ilişkiler kurduklarını ve penetrasyon zorluklarının
19
jinekolojik muayeneler ya da tampon yerleştirme gibi cinsel olmayan durumlarda
da ortaya çıkabildiğini belirtmişlerdir ( Beck 1993).
DSM-IV –TR Tanı ölçütleri:
A.Vaginanın üçte birindeki kaslarda koitusu engelleyecek şekilde, sürekli
olarak ya da yineleyici bir biçimde istem dışı spazm olması.
B. Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara
neden olur.
C. Bu bozukluk, başka bir eksen 1 bozukluğu ile açıklanamaz ve sadece
gerçek tıbbi durumun doğrudan etkilerine bağlı değildir.
Tipini belirtin: Yaşam boyu tip
Edindel tip
Tipini belirtin: Yaygı tip
Durumsal tip
Belirtin: Psikolojik etkenlere bağlı
Bileşik etkenlere bağlı
ICD-1O tanı ölçütleri:
A. Cinsel işlev bozukluğu için genel ölçütler karşılanmalı
B. Penil girişi engelleyecek ya da penil girişte zorluk yaratacak şekilde
perivaginal kaslarda kasılma vardır. İşlev bozukluğu aşağıdakilerden biri
şeklinde görülebilir.
1) normal bir yanıt hiç yaşanmamıştır.
2) vaginismus, görece normal yanıtın olduğu bir dönem sonrasında
gelişmiştir.
a) vaginal girişe yönelinmediğinde normal bir cinsel yanıt ortaya
çıkabilir.
b) cinsel yakınlaşma açısından herhangi bir girişim yaygın bir korku
duyulmasına ve vaginal girişi engellemeye yönelik çabalar çabalar
göstermeye neden olur.
Ülkemizde ise vajinismus diğer cinsel işlev bozukluklarına oranla daha sık
görülmektedir. Tuğrul ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada (1993),
cinsel sorunlar nedeniyle psikiyatri kliniklerine başvuran kadın hastaların
%73’ünün vajinismus olduğu bildirilmektedir. Bu sonuç Kayır ve arkadaşları
tarafından da doğrulanmıştır (1995). Vajinismus hasta daha önceden hiç cinsel
ilişki kuramamışsa primer, normal cinsel ilişkiden bir süre sonra ortaya çıkmışsa
20
sekonder olarak tanımlanır. CETAD araştırmasının (2006) sonuçlarına göre
kadınların %45’inin ilk cinsel birleşme denemelerinde ağrı ya da korku nedeniyle
birleşme olmamıştır.
Tarihsel bakış
Vaginismus büyük olasılıkla eski bir sorundur. Ağrılı koitus Ramessoum
Papry Scrolls
daki eski
mısır
yazılarında
da
yer
almaktadır
(1971).
Vaginismusun tanımı ile ilgili yazılmış ilk yazı yaklaşık 1000 yıl öncedir.
Vaginismus terimi jinekolog J. Marion Sims tarafından 1862 de kullanılmıştır.
Sims’e göre vaginismus vaginal penetrasyon sırasında sirkumvaginal kasların
refleksvari
kontraksiyonudur.
Bu
dönemki
tedavide
vaginismus
vaginal
açıklıktaki kasların cerrahi olarak kesilmesi ile kolaylıkla tedavi edilmektedir
(Sims 1862).
Daha sonra cam dilatatörler yardımı ile verilen egzersiz
programları eklenmektedir. Bu yaklaşım daha sonra yerini Scanzoni ve
Thorburn’un önerdiği aneztezi altında dilatasyona bırakmıştır (Scanzoni 1867,
Thorburn 1885). Bu tedavi tekniği 20. Yüzyılın ilk zamanlarına kadar kabul
görmüş ve kullanılmıştır (Bayrak 2006). Günümüzde maalesef hala kullanan
hekimler mevcuttur (CETAD 2007). Yaklaşık 100 yıl kadar önce Waltherhand
(1909) vaginal spazmın kadının fobik reaksiyonlarından ve korkularından
kaynaklandığını ve bu problemin çözümünde psikoterapi ve eğitimin gerektiğini
öne sürmüştür.
Vaginismus uzun bir süre psikanalitik teorilerle açıklanmıştır. Genellikle
histerik veya konversiyon semptomu olarak tanımlanmıştır (Fenichel 1945,
Musaph, 1965). Masters ve Johnson (1970) ise vaginismusu psikosomatik
hastalıkların klasik bir örneği olarak tanımlamışlar ve davranış odaklı cinsel
terapiden yanıt aldıklarını öne sürmüşlerdir.. Günümüzde modifiye cinsel terapi
olarak bilişsel davranışçı çift terapisi ve grup terapileri başarı ile kullanılmaktadır
(Yıldırım 2006).
Prevalans
Kadın
cinsel
işlev
bozukluğularından
en
fazla
görüleni
primer
vaginismustur (Crowley 2006). Genel populasyondaki prevalans ve insidansı
21
bilinmemektedir (Spector 1990). Cinsel işlev bozukluğu kliniklerindeki prevalansı
%5-17 arasında değişmektedir (Bancroft 1976, Renshaw 1988, Catalan 1990,
Hirst, 1996). İşviçre populasyonunda
12 ay boyunca %1 kadın vaginismus
olarak tespit edilmiştir (Fugl-Meyer 1996).
Etiyoloji
Etiyolojik çalışmalarda genellikle sadece biyolojik ya da psikolojik
predispozan faktörler ele alınmıştır (Wijma 2000). Bir çok araştırmacı
vaginismusu psikofizyolojik bir sorun olarak tanımlamışlardır (Lamont 1978,
Steege 1984, Kessler 1988,
van der Velde 2001). Masters ve Johnson’a göre
ise vaginismus psikosomatik hastalıkların klasik bir örneğidir.
Kadınların %10 ila %15’inde cinsel birleşmede yineleyen ağrı bildirilmiştir (
Lauman 1994). Batıya nazaran vajinismus ülkemizde cinsel işlev bozukluğuna
başvurularda % 43-73 gibi yüksek oranda görülmektedir (Kayır 1990, Sungur
1994, İncesu 1997).
Biyolojik yaklaşım
Lamont’a (1978) göre kalıcı disparoniye sebep olan herhangi bir tıbbi
problem vaginismusa da yol açmaktadır. Bu durum vajinal girişteki kasların
gelişim döneminde gevşeme becerisinin yetersiz olması ile de ilişkili olabilir. Bir
yönü ile vaginismus genel bir savunma mekanizmasıdır. Vajinismusa ilişkin
tepkiler çoğunlukla bir savunma mekanizmasıyla bağlantılıdır. Bu savunma
refleksleri, birleşme gibi yaklaşan bir olayı önceden tahmin ederler ve söz
konusu duruma uygun, deneyimler sonucunda edinilmiş bir hareket geliştirirler.
Ürkme benzeri bu tepki, motor düzensizlik ile bir kas krampından oluşan ve bir
paralizi ile takip edilen, özgül olmayan bir tepkidir (Engman 2007). Savunma
mekanizmaları her ne kadar deneyime göre gelişen öğrenilmiş tepkiler olsalar
da, başlangıçta otomatik olarak ortaya çıkarlar (Buytendijk 1957, Bayrak 2006).
Vaginismus hem vaginismusu olan hem de olmayan kadınlar için genel
savunma mekanizmalarının bir parçasıdır. Tehdit, cinsel içerikli (erotik olmayan)
tehdit, pelvik taban kaslarının aktivitesini ve aynı zamanda postürel kasların
aktivitesini arttırmaktadır (Engman 2007).
22
Psikanalitik teori
Klasik psikanalitik teoriye göre vaginismus erken çocukluktan gelen
çözümlenmemiş
psikososyal
çatışmalardan
bozukluğudur (van de Wiel 1990,
kaynaklanan
Reissing 1999).
konversiyon
Bu teorinin temelinde
vaginismus korkulu tecavüze algısına karşı koruyucu ve savunucu bir
semptomdur. Vajinismuslu kadınlar pre-ödipal ya da ödipal dönemlere saplanıp
kalma ya da gerileme durumunda olarak da nitelendirilmiştir. Semptom erkeğin
cinsel
arzusunu
engellemeye,
kendi
kastrasyonunun
veya
penisinin
olmamasıyla oluşan haset nedeniyle erkeği kastre etmeye yönelik arzularının
bilinçsiz, fiziksel ifadesi olarak açıklanır (Fenichel 1945).
Primer vaginismuslu kadınların aile paternlerindeki etyolojik faktörlerde
psikanalitik çerçevede tartışılmıştır (Barnes 1986). Kaplan, semptom bir kere
oluştuktan sonra, bunun penetrasyona karşı koşullu tepki oluşturduğunu,
sonuçta ilişkiden kaçınmaya sebep olan ağrıya karşı bir refleks ya da fobik
reaksiyon haline geldiğini belirtir. Bu kadınlarda vajinismusa sekonder olarak
gelişen yetersizlik duyguları da cinsel ilişkiden kaçınma davranışını artırır
(Kaplan 1974). Vajinismuslu kadınlarda cinsel eğitim eksikliğine işaret
edilmektedir (Audibert 1980, Ellison 1968). Ayrıca bu bilgi eksikliği ile beraber
cinsellik fobisi olan bir anne ile özdeşleşmenin korkuya ve nihayet cinsel
ilişkiden
uzaklaşmaya/kaçınmaya
yol
açtığı
varsayımı
ileri
sürülmüştür
(Silverstein 1989).
Öğrenme teorisi
Bu teoriye göre ağrı korkusu ve/veya birleşme korkusu vajinismusa yol
açmaktadır. 1909 da vajinal kas spazmının ağrı korkusunun sonucunda
gösterilen fobik reaksiyon olduğu ileri sürülmüştür (Waltherhard 1909). Cinsel
birleşmeden korkma genel olarak bir etyolojik faktör haline gelmektedir ve genel
olarak genitallerden korku vajinismusa yol açmakta ve genel refleksi
tetiklemektedir. Vajinismus tedavisi ile ilgili yapılmış randomize bir çalışmada
başarılı tedavinin koitus korkusu ve kaçınma davranışlarının ortadan kalkması
ile olabildiği gösterilmiştir. Bu bulgu vajinismusun davranışsal modelini
23
desteklemektedir. Yani vajinistik reaksiyon cinsel uyarana karşı verilen
koşullanmış korku cevabıdır.
Son zamanlarda Reissingin çalışmasında (2004) vajinismusun spazm
temelli tanımı yetersiz olarak kabul edilmiştir Bunun yerine vajinismusun çok
boyutlu tanımı içine ağrı, ağrıdan korkma, pelvik taban disfonksiyonu,
davranışsal kaçınma da eklenmelidir.
Blazer
(1964)
476
vajinismuslu
kadınla
çalışmıştır.
Çalışmanın
sonuçlarına göre kadınların % 20.8 oranında ağrıdan korktuklarını, %17,8
oranında seksi iğrenç bulduğunu, % 11,7 oranında eşlerinin iktidarsız olduğunu,
% 10,2 oranında hamile kalmaktan korktuğunu, % 8,2 oranında vajinalarının çok
küçük olduğuna inandıklarını belirtmişlerdir (Blazer 1964).
Kültürel yaklaşım
Sadece az sayıdaki çalışmada sosyal ve ilişkili yaklaşımlar ele alınmıştır.
Bazı çalışmacılar kültürel yaklaşım getirmeye çalışmıştır (Barnes1886b,
Kabakci 2003). Diğer taraftan vajinismusa doğu kültürlerinde daha sık
rastlanıldığı bilinmektedir. Özellikle bekaret ve yanlış cinsel inanışlara bağlı
olarak yaygınlığı ile kültürel faktörler arasında ilişki bildirilmiştir (CETAD 2007).
Feminist/cinsiyet teorileri
Literatürde feminist teorilerin çoğu almancadır. Ve Drenth tarafından
gözden geçirilmiştir (Drenth1988). Bu literatürde seks sosyal ahlaki kurallarla
güçlü bir ilişki içerisindedir ve seks erkekler tarafından batı toplumlarında son
nokta olarak kabul edilmektedir.
Cinsel ve fiziksel kötüye kullanma
Çocukluk çağının erken
cinsel deneyimlerinin cinsel sorunlara neden
olduğu bilinmektedir (Kaplan 1974). Çocuklukta cinsel ve fiziksel travma bazı
çalışmalarda vajinismusun nedeni olarak ele alınmıştır. Reissingin çalışmasında
(Reissing 2003) yarı yapılandırılmış cinsel ve fiziksel istismar skalası
24
kullanılmıştır. Total vajinismuslu kadınlarda iki kat daha fazla çocukluk çağında
cinsel istismarı tespit edilmiştir.
Vajinismusların
yakınması
%23’ünde babadan
olmayanlarda
oran
%9’dur.
şiddet görme
Vajinismuslu
tespit edilirken
kadınlarda
yapılan
retrospektif bir çalışmada ise aile içi istismar tespit edilmiştir (Silverstein 1989).
Vajinismuslu kadınlarda ayrıca vulvodina semptomu da mevcuttur. 125
vulvodinalı ve 125 normal kadınla yapılan bir çalışmada çocukluk çağı istismarı
ile güçlü ilişkisi saptanmıştır (Harlow 2005). Vajinismus prevalansı çalışmada
yer almamıştır. Bu çalışmada vulvodinalı kadınların %80 inden fazlasında 3
aydan daha uzun süredir muayene sırasında ağrı varken %27 sinde birleşme
sırasında ağrı mevcuttur.
Kayır ve arkadaşlarının (1992) 100 vajinismuslu kadın ile yaptıkları
çalışmada % 99 oranında suçluluk duygusu, bunun % 65’inin de cinsel suçluluk
olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada kadınların 70’inde afektif ambivalans ve
früstrasyon, 70’inde kişilik yapısında kuvvetli düalite, 97’sinde anksiyete, 75’inde
cinsel frustrasyon, 91’inde kendine güvensizlik ve yetersizlik duyguları, 52’sinde
cinsel başarısızlık korkusu, 46’sında erkeğe güvensizlik ve 50’sinde terk edilme
korkusu saptanmıştır (Kayır 1992).
Çocukluk çağındaki cinsel istismarın vajinismus etiyolojisinde rol oynadığı
bilinmekte ve çalışmalarla desteklenmekte ise de bazı çalışmalarda bu konuya
yönelik veriler elde edilememiştir. Ward ve Ogden’in çalışmasında (1994) halen
vajinismus olan kadınlar, vajinismus olmalarını hangi nedenlere atfettiklerini
belirtmeleri kendilerinden istendiğinde, cinsel kötüye kullanım nedenini, önem
sıralamasında en sona koymuşlardır.
Partner ilişkileri
Vajinismuslu kadınların erkek partnerleri ile ilgili belirgin bir paternin olup
olmadığı
tartışma
konusudur.
Barnes
(1986b)
partnerlerin
vajinismus
semptomları için koruyucu role sahip olduklarını ileri sürmüştür. Ancak
çalışmalarda eşi vajinismus olan ve olmayan erkekler arasında farklılık
bulunmamıştır (Crown 1979 ). Bu konu ile ilgili veriler halen tartışmalıdır (Bayrak
2006). Vajinismus tedavisi sırasında geçici erektil disfonksiyonu ve ejekülasyon
25
disfonksiyonları yaşayabilmektedirler (Barnes 1986b). Ülkemizdeki bir çalışmada
Tuğrul ve Kabakçı, kadınların %57’sinin kocalarını düşünceli ve kendilerine
yardımcı, %15’inin öfkeli ve saldırgan, %28’inin tepkisiz olarak değerlendirdiğini
belirtmiştir ( Tuğrul 1997).
PREMATÜR EJAKÜLASYON
Prematür ejakülasyon son 25 yıldır bir sorun olarak
sınıflamalarda
yer
almaktadır.
Fakat
daha
uzun
kabul edilip
zamandan
bu
yana
bilinmektedir.
DSM-IV-TR Tanı ölçütleri:
A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde , çok az bir cinsel uyarılma ile
kişinin istemesinden önce , vajinaya girmeden önce , girer girmez ya da
girdikten hemen sonra boşalmanın olması.Hekim ,yaş, cinsel partner ya da
durumun yeni olması ve son zamanlardaki cinsel etkinliğin sıklığı gibi
uyarılma
evresinin
süresini
etkileyen
etmenleri
göz
önünde
bulundurmalıdır.
B. Bu bozukluk ,belirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara
neden olur.
C. Prematur ejakülasyon sadece bir maddenin doğrudan etkilerine bağlı
değildir.
Tipini belirtin: Yaşamboyu tip
Edinsel tip
Tipini belirtin: Yaygın tip
Durumsal tip
Belirtin: Psikolojik etmenlere bağlı
Bileşik etmenlere bağlı
ICD-10 Tanı ölçütleri:
A.Cinsel işlev bozukluğu için genel ölçütler karşılanmalı
B.Ejakülasyon sevişmeden zevk almaya yetecek kadar geçiktirilemez, bu
durum aşagıdakilerden biri şeklinde görülebilir.
1)cinsel birleşme başlamadan önce ya da başlar başlamaz
ejakülasyon gerçekleşir.
2)birleşmeye olanak verecek yeterlilikte ereksiyon oluşmaksızın
ejakülasyonun gerçekleşmesidir.
26
C.Sorun uzun zamandır cinsel etkinlik olmamasının bir sonucu değildir.
Prematür ejakülasyon en yaygın görülen erkek cinsel işlev bozukluğudur
ve Spira ve arkadaşları (1993) %15 olarak, Laumann ve arkadaşları (1999)
%30’a
varan oranlarda, Read ve arkadaşları ise (1997) %31 oranında
bulmuşlardır.
Prematür ejakülasyon; cinsel ilişkiyi ciddi olarak bozmaktadır
(Rowland 1997). Önceden bilinenin aksine yaşla artmaz (Lauman 1999). Seks
terapisiyle
düzelir,
tedavi
başarısı
başlangıçta
%80’den
fazla
olarak
bildirilmiştir(Masters ve Johnson 1970). Bu hastalığın fizyopatolojisi geniş
anlamda
bilinmemektedir
(Grenier
1995).
Sadece
fizyolojik
düzeyde
düşünülmemesi gereken erken boşalma karmaşık bir bozukluktur. Anksiyete gibi
psikopatolojik yönü, hipogonadotropik hipogonadizm gibi endokrin yönü ya da
hipereksitabilite ve hipersensitivite ile giden periferik sinir patolojileri gibi
nörolojik
bir
yönü
bulunabilir.
Fizyolojik
çalışmalarda
olası
kısalmış
bulbokavernöz refleks dışında gösterilebilir net bir patoloji bulunamamıştır
(Cohen 1999, Xin 1997). Waldinger hayat boyu prematür ejakülasyonu “cinsel
ve fizyolojik problem gelişme riskini arttıran kabul edilemezlik ile birliktelik
gösteren nörobiyolojik disfonksiyon olarak tanımlamıştır (Woldinger 2005).
Kaplan’a göre erken boşalmada temel
özellik , boşalma refleksinin hızlılığı
değil, refleks üzerinde istemli kortikal denetimin olmamasıdır.
Ayrıca bir çok izlem çalışması Masters ve Johnson tarzı tedavinin etkisiyle
ilgili farklı sonuçlar bildirmektedir (Laurrance 1992). Son zamanlarda, kontrollü
çift kör çalışmalarda selektif serotonin geri alım inhibitörü (SSRI) gibi ilaçlar
erkeklerde
ejakülasyonu
geciktirmektedirler
(Waldinger
1998).
Yapılan
çalışmalar toplumdaki sıklığını %14-75 arasında değişen oranlar da vermektedir
(Kedia 1986). NHSLS’de erkeklerin %21’inde prematür ejakülasyon saptanmıştır
( Laumann 1999).
Yetkin ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada erken boşalmanın erektil
disfonksiyona göre daha az başvuru nedeni olmasına rağmen toplumumuzda
daha sık rastlanan bir sorun olduğu sonucuna varılmıştır (Yetkin1997).
Prematür ejakülasyonu olan kişiler durumlarından dolayı kendilerini
partner
yanında
küçük
düşmüş
hissetmekte,
doktora
başvurmaktan
çekinmektedir. Yine aynı kişiler bu durumunun psikolojik kökenli olduğuna ve
27
zamanla geçeceğine inanmaktadır ve medikal tedavi ile bu durumlarının
düzelebileceği akıllarına gelmemektedir. Penisin vajene girmesiyle boşalma
arasındaki sürenin normali tanımlanmamış olup, bu süreyle ilgili verilen rakamlar
ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Örneğin Alman erkeklerinin 6,9 dakika
olarak ölçtükleri ve kabul ettikleri bu süre İtalyanlarda 9,6 dakika, Fransızlarda
9,3 dakika, Amerikalılarda ise 13,6 dakikaya ulaşmaktadır. Bu erkeklerin
partnerlerinde ise bu süre Almanlarda uzamış bulunurken (7,4 dakika), diğer
ülkelerin kadınlarında erkeklerin algıladıkları süreden 2 dakika daha kısa
bulunmuştur (Martin 2006). Prematür ejakülasyonu kontrolü sağlama açısından:
henüz vaginaya giriş olmadan boşalanlar,
giriş esnasında boşalanlar ve
girdikten hemen sonra boşalanlar olarak ele alınmaktadır.
Rowland ve arkadaşlarının çalışmasında (2004) 2648 erkekte cinsel
ilişkilerin %50’sinden fazlasında ejakülasyonu kontrol edememe ve partnerin
orgazm olamama oranı sorgulanmış ve %32,5 olarak prematür ejakülsyon
yönünden müspet bulunmuştur. Bu durumun kişi üzerinde ne kadar problem
oluşturduğu sorgulandığında %16,3’ünde hiç sorun oluşturmadığı veya çok az
sorun yarattığı (şüpheli prematür ejakülasyon), %16,2’sinde ise oldukça ve fazla
sorun oluşturduğu bildirilmiştir (muhtemel prematür ejakülasyon). Prematür
ejakülasyon nedeniyle başvuran erkekler, prematür ejakülasyonlu grubun çok az
bir kısmı olup başvuru öncesi kendi başlarına birçok yöntem deneyip başarılı
olamamış kişilerdir. Kişilerin kendi kendilerine uyguladıkları yöntemler arasında
penis duyarlılığını azaltmak için kondom kullanımı, cinsel ilişki öncesi
mastürbasyon, ilişki esnasında dikkat dağıtıcı yöntem denemeleri ve eşinin
orgazmını kolaylaştırmak düşüncesiyle daha hızlı ve derin vajinal girişlerde
bulunmalarını sayabiliriz. Bu yöntemler kısa dönemde etkili olmalarına rağmen
daha sonraki dönemlerde prematür ejakülasyonu yatıştıracağına, arttırmaktadır.
Kendi kendine uygulanan yöntemler kişide yanlış olarak kendi prematür
ejakülasyonu bilmezlikten gelmeye yol açmakta ve bazı yanlış yöntemler kişide
cinsel duyguları azaltmakta, sorun daha da işin içinden çıkılmaz bir hale
gelmektedir ( Sotomayor 2005, Porst 2007).
İngiltere’de prematür ejakülasyon üzerinde yapılan bir çalışmada
prematür ejakülasyon oranı %14 olarak bulunurken bunlardan %64’ünün
doktora başvurmak istemesine rağmen sadece %6’sının doktora başvurduğu
28
bildirilmektedir (Dunn 1998). Prematür ejakülasyonlu kişilerin tedavilerini
ertelemelerinin birçok nedeni vardır. Kişiler bu durumu kendilerinin bir ayıbı
olarak görmekte, toplumda prematür ejakülasyonlu olarak damgalanmak
istememekte ve sorununu hekim bile olsa yabancı biriyle paylaşmak
istememektedirler. Birçok kişi durumunu sözlü değil de yazılı olarak hekime
anlatmak istemektedir ( Sotomayor 2005).
Birçok kişi probleminin zamanla düzeleceğine, bu yüzden tedavi aramaya
gerek olmadığına, hatta bunun tedavisi olmadığına ve hekime gitmenin bir
anlamı olmadığına kendini inandırmıştır. Bu bariyerler kendi prematür
ejakülasyonun kişide strese, hayal kırıklığına yol açmakta ve partnerini doyuma
ulaştırma isteği engellenmektedir.
Prematür ejakülasyon, kişinin diğer insanlarla olan ilişkilerini de
etkilemekte ve bu durum kişinin prematür ejakülasyon dışı bir nedenle hekime
başvurmasını sağlamaktadır (Martin 2006). Böyle kişiler diğer kişilerle ilişki
kurmakta ve sürdürmekte zorluk çekmektedir. Karşılıklı güvensizlik ve cinsel
tatminsizlik arasında ilişki vardır ve prematür ejakülasyonlu kişiler eşlerine güven
duymamakta ve kendisini aldatabileceğine inanmaktadır. Kadınların eşlerindeki
prematür ejakülasyon ile ilgili tutumlarını incelediğimizde; kadınların bir kısmı bu
durum karşısında anlayışlı olmayı ve eşini desteklemeyi tercih etmekte, bir kısmı
ise çok kızgın ve reaksiyoner olmakta, hayal kırıklığı ve suçlamalarda
bulunmaktadır. Sıklıkla erkek eşi tarafından bencillikle suçlanmakta, erkeğin bu
durumdan ne kadar muzdarip olduğu eşi tarafından dikkate alınmamaktadır.
Prematür ejakülasyon kişi ile eşi arasında ve yine kişi ile diğer bireyler arasında
iletişimde önemli sorun oluşturmasına ek olarak prematür ejakülasyon
prevalansının yüksek olduğu toplumlarda kadının orgazm olamaması sıkça
görülmektedir.
Etiyolojisi:
Psikopatolojik yönden, cinsel birleşme ile ilgili performans anksiyetesinin,
vajina korkusunun, kültürel koşullanmaların, ilişkinin çabuk bitirilmesi gereken
veya yakalanma olasılığı bulunan durumlarda cinsel ilişkiye girmenin (erkekte
çabuk orgazma şartlanma) erken boşalmaya neden olabileceği bildirilmiştir (
29
Kaplan ve Sadock 2007 ). Hali hazırdaki partnerin, erken boşalması olan erkek
üzerinde önemli bir etkisinin olduğu, stresli ve yolunda gitmeyen evlilik ya da
ilişkilerin bozukluğu şiddetlendirdiği savunulmaktadır (Kaplan ve Sadock 2007,
Rowland 2000).
Psikoanalitik bakış:
Psikoanalitik literatüre göre prematur ejakülasyon, kadına yönelik bilinçdışı
yoğun sadistik düşüncelerle ilgilidir. Erken boşalmanın bilinç dışı nedeni kadını
yaralamak ve hazzını azaltmaktır. Kadınla bilinç dışı nefretle ilgili çatışmalar
heteroseksüel ilişkilerde pregenital kaynaklara dayanmaktadır. Özellikle bu
çatışmalar üretral erotik faz devresinde ortaya çıkarlar(Fenichel 1945) Cinsel rol
ve süreç erkeklerde performans anksiyetesini daha yükseltir (Laumann 1994).
Yüksek performans anksiyetesinin nasıl
olup da prematür ejakülasyona yol
açtığı açıklanmamıştır, örneğin yüksek performans anksiyetesinin niçin erektil
disfonksiyona değil de prematür ejakülasyona yol açtığını da açıklanmamıştır .
Nörobiyolojik Yaklaşım:
Prematür ejakülasyon ergenlik döneminde hemen her erkekte gözlenen
fizyolojik bir olgudur. İlk cinsel deneyimler ile boşalma kontrolünün kazanılması
beklenir. Burada motor öğrenme süreci yaşanmaktadır. Boşalma kontrolünün
öğrenilmesi gelişimsel ve yapısal bir süreçtir. Bu hali ile prematür ejakülasyon
gelişimsel ve yapısal bir sorundur. Yoğun anksiyete ve motor öğrenmeyi
etkileyecek diğer psişik faktörler kontrol becerisinin kazanılması sürecini
bozabilir.
Tarihsel bakış:
Tarihsel olarak prematür ejakülasyonunda dahil olduğu semen kaybı
anksiyetesi, kültüre bağlı bir terimdir ve değişik kültürlerde yer almaktadır. Dhat
semenin önemi ile ilişkili bir kültürel sendromdur.
yazılarında yer almaktadır.
Atharva-ved eski hint din
1 damla semen için 100 damla kanın gerektiği yer
almaktadır. Dhat sendromu doğu nörozu olarak düşünülmektedir.
30
Fazla miktardaki anksiyete sebepsel faktör olarak düşünülmektedir.
Cinsel birleşme sırasındaki herhangi bozulma kişinin kendi cevaplarından
kaçınmasına yol açmaktadır. Kendinden uzaklaşma içsel ipuçlarını yakalamasını
önlemekte ve prematür ejakülasyon oluşmaktadır. Bu durum davranışsal
terapiye yönelmeyi sağlamaktadır.
Tedavi:
Prematür ejakülasyon tedavisi günümüzde oldukça yüz güldürücüdür. Dur
başlat tekniği olarak bilineni en çok kullanılan tekniktir. Partnerle yapılan bir
tedavidir. Sıkma tekniğide benzer bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Son
dönemlerde ilaç tedavileri de gündeme gelmiştir. SSRI’lar yan etki özellikleri
nedeniyle gündemdedirler. Yine de cinsel terapiler tercih edilmektedir.
KOMORBİDİTE
Komorbidite, belli bir zaman periyodu içinde, bir kişide, birden fazla
hastalığın birlikte bulunması anlamına gelir. Andrews ve arkadaşları (1990) bir
yazılarında "tıbbın birbiriyle ilişkili hastalıkları önce tek tek sendromlara ayırarak,
daha sonra da onları tekrar birlikte gruplayarak, her seferinde de tedaviyi ya da
etiyolojiyi daha iyi anlamaya çalışarak ilerlediğini" belirtmişlerdir (Andrews 1990).
Psikiyatrik araştırmalarda standardize kriterlerin ilerlemesi, farklı tanısal
kategorilerin
tarif
edilmesi
ve
yapılandırılmış
testlerin
tanımlanması,
komorbiditelerin doğası, etkileri ve yaygınlığı üzerine pek çok çalışmaların
yapılmasına yol açmıştır. Gerek klinik içi ve gerekse toplum içi örnekler üzerinde
yapılan araştırmalar psikiyatrik bozukluklarda komorbitidenin çok yaygın
olduğunu bildirmektedir (Eken 2002). Komorbitide oranları Epidemiyolojik Alan
Çalışmasında % 54 iken, ABD Ulusal Komorbitide Çalışmasında (NCS) % 56 ve
Hollanda Ruh Sağlığı ve İnsidans Çalışmasında % 45 olarak belirlenmiş,
komorbidite prevelansının tek bir bozukluğa ait prevelanstan daha sık olduğu
bildirilmiştir ( Andrews 2002). Bu araştırmalardaki komorbidite oranları tek tek
31
bozukluklar karşılaştırılarak incelendiğinde, tüm psikiyatrik hastalıkların yaşam
boyu yaygınlıkları ile eş hastalanma oranları arasında pozitif bir bağlantı olduğu
görülmektedir.
Hem
sağaltım
araştırmalarında
hem
de
alan
araştırmalarından
anlaşıldığına göre, komorbid durumlar saf tanılı durumlara göre daha süreğen
bir gidiş göstermektedir. Örneğin NCS’de komorbit durumlar ile bozukluğun
şiddetini gösteren daha yüksek yardım arama davranışı daha yüksek ilaç
kullanımı ve süregenleşme ilişkili bulunmuştur.
Bu araştırmalara göre, bir psikiyatrik bozukluğa ait kriterleri karşılayan
bireylerin yarısı aynı zamanda farklı bir veya daha fazla ek bozukluğa ait
kriterleri de doldurmaktadır.
ABD Ulusal Komorbidite Çalışması’nda (NCS) komorbid durumların boşanma,
toplumsal izolasyon ve çatışmalı sosyal ilişkilere açık olma gibi toplumsal işlev
sorunları ile düşük eğitim düzeyi, işsizlik ve ciddi ekonomik sorunlar gibi mesleki
işlev sorunlarına yol açarak yeti yitimine sebep oldukları saptanmıştır . Aynı
kişide birden fazla bozukluğun bir arada bulunması etiyolojik ya da patogenetik
anlamların var olduğunu düşündürmektedir (Eken 2002). 17. yüzyıldan sonra
tıpta her hastada tek bir tanının bulunabileceği inancı egemendi. Psikiyatrik
tanılar “herhangi bir tanının hiyerarşide daha yüksek konumdaki bütün
bozuklukların belirtilerini dışladığı, daha düşük konumdaki bütün bozuklukların
belirtilerini kapsadığı” bir hiyerarşiye göre sıralanırlar (Uçar 2005).
DSM IV’ün eksen 1 de çoklu tanılara izin vermesi, psikiyatrik eş tanılık
üzerine birçok çalışmanın yolunu açmıştır.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI VE KOMORBİDİTENİN ÖNEMİ
Cinsel işlev bozukluklarına eşlik eden psikiyatrik bozukluklar gerek tanı
gerek tedavi planının belirlenmesi açısından önemlidir. Psikojenik kaynaklı
cinsel işlev bozukluklarında tedavi sürecinde terapistin nasıl bir strateji
izleyeceği klinik tabloya göre belirlenir. Bu nedenle terapist hastanın ruhsal
durumunu ayrıntılı bilmeli ve öyküde neleri sorgulayacağını öngörmelidir.
32
Komorbidite
aynı
zamanda
cinsel
işlev
bozukluklarının
etiyolojisi
açısından da önem arzetmektedir. Belirli psikiyatrik sorunlarla ilişkinin
saptanması cinsel işlev bozukluklarının oluş süreci ve prognozu hakkında fikir
verecektir. Aşağıda cinsel işlev bozuklukları ve komorbid psikiyatrik durumlar
sunulacaktır.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI VE PSİKİYATRİK KOMORBİDİTE
Cinsel
işlev
bozukluklarında
anksiyete
bozukluğu
ve
depresyon
komorbiditesi öne çıkmaktadır. Bu birliktelik gerek etiyolojik gerek hastalığın
gidiş sürecindeki karşılıklı etkileşimin sonucu olabilir. Olgusal olarak anksiyete
ve depresyonun cinsel sorun ile ilişkisi aşağıda irdelenmiştir.
Çeşitli nedenlerle ortaya çıkan anksiyete bozuklukları ve depresyon cinsel
isteği ve ilgiyi azalttığı gibi cinsel işlev bozukluklarına sebepte olmaktadır.
Burada primer olan anksiyete bozukluğu ve depresyon mu yoksa cinsel işlev
bozukluklarına sekonder mi gelişmiş bunun ayrımı önemlidir. Hangisi öncelikli
durumsa tedavi planı ona göre belirlenmelidir.
Cinsel
bozuklukların
değişik
psikiyatrik
durumlarla
ilişkili
olduğu
bulunmuştur. Anksiyete bozukluğu ile komorbiditesi hakkında çok az deneysel
bilgi vardır (Bodinger 2002 ).
Her ne kadar psikanalitik literatüre anksiyete ile provoke olmuş intrapsisik
çatışmaların cinsel işlev bozukluğuyla ilişkisine dikkatini çokça çevirse de
anksiyete bozuklukları ve cinsel işlev bozukluğu komorbiditesi ile ilgili sınırlı
sayıda bilgi vardır.
Kaplan (1988) cinsel aversiyon bozukluğu, cinsel isteksizlik ve cinsellikten
fobik
kaçınma
davranışının
pathogenezinde
anksiyetenin
rolüne
vurgu
yapmıştır.
Cinsel
kaçınmaların bulunduğu
tüm
bireylerde
panik bozukluğun
bulunması kural olmamakla birlikte klinik gözlemler özellikle cinsel kaçınmalar ve
cinselliğe dair korkuların bulunduğu hasta grubunda komorbid psikiyatrik
hastalıkların yüksekliğine işaret etmektedir (Kaplan H 1987 ).
33
Barlow’un (2000) cinsel işlev bozukluğunun sebeplerini gözden geçirdiği
makalesinde kadın ve erkekte cinsel işlev bozukluklarının gelişiminde ve cinsel
sorunun devam etmesinde
anksiyetenin belirgin rol oynadığı vurgulanmıştır
(Barlow 2000) . Heimberg ve Barlow’ un hipotezine göre; cinsel disfonksiyon
(özellikle erektil disfonksiyon) performans anksiyetesinin ya da sosyal fobiye
benzer olarak başkaları tarafından izlenme korkusunun bir sonucudur.
Laboratuvar şartlarında sağlıklı erkeklere aynı anda hem cinsel uyarı hem de
anksiyete oluşturucu uyarı verildiğinde sadece cinsel uyarı verilen erkeklerle
kıyaslandığında daha yüksek uyarılma gösterdikleri bulunmuştur. Buna rağmen
cinsel disfonksiyonu olan erkeklerde sonuçlar tam tersidir. Eş zamanlı anksiyete
oluşturucu uyaran verildiğinde uyarılmada azalma olmuştur. Yazarlar şu sonuca
varmıştır; anksiyete cinsel disfonksiyonu olan ve olmayan erkeklerde tam tersi
etkilerde bulunur ve bu cinsel disfonksiyonu olan erkeklerle sosyal fobi
hastalarında aynı bilişsel model işliyor olabilir(Heimberg 1988).
Kaplan (1988) yetersizlik korkusunun cinsel anksiyeteye neden olduğu ve
cinsel performansı azalttığını, anksiyetenin cinsel işlev bozukluğu etiyolojisin de
rol oynadığını belirtmiştir. Anksiyete ve boşalma yakın ilişkili görünüyor. Ciddi
anksiyete ataklarında spontan boşalmalar tanımlanmıştır (Kosten1983).
Cinsel işlev bozukluğunun anksiyete belirtileri ile birlikte olması
bozukluğun seyrini ve tedavisini etkileyebilir. Aynı zamanda, sosyokültürel
özellikler açısından Türk toplumunda cinsel işlev bozukluklarının, erkeklik imajı
ile bağlantısının olması ciddi bir travma etkeni ve stresördür. Cinsel işlev
bozukluğu olan hastalarda anksiyete şiddetinin genel popülasyondaki “normal
değerlerden” yüksek olması anksiyete düzeyinin önemsenmesi gerektiğini
göstermektedir (Taştan2005). Normal kontrollerle karşılaştırıldığında sosyal
fobikler de daha fazla orgazmik bozukluk görülmüştür (Bodinger 2002).
Ernst ve ark genç erişkinlerdeki cinsel sorunların anksiyete, depresyon ve
kadınlarda sosyal fobi ve yeme bozukluğu ile ilişkili olduğunu öne sürmüştür
(Ernst 1993). Kolej öğrencileri ile yapılan bir çalışmada Leary ve Dobbins (1983)
heteroseksuel anksiyetesi yüksek olan bireylerde cinsel işlev bozukluğu
insidansının daha yüksek olduğunu saptamıştır
34
Porst ve arkadaşlarının (2007) prematür ejakülasyonu olan erkeklerle
olmayanları karşılaştırdıkları çalışmalarında, prematür ejakülasyonu
hastalarda
olan
komorbid anksiyete ve depresyon anlamlı olarak yüksek
bulunmuştur
Agarofobili panik bozukluk tanısı konulmuş 3 olgunun sunulduğu
çalışmada bu kişilerin aynı zamanda erektil disfonksiyon tedavisi gördüğü ve
cinsel uyarılma boyunca yaşanan duygular ve panik atak boyunca yaşanan
duygular arasında benzerlikler kaydedilmiştir. Bu konuda en önemli nokta
anamnez alırken daha dikkatli olunması gerektiğidir (Sbrocco 1997, Monteiro
1987). Obsesif kompulsif bozukluğu (OKB) olan hastalar ile yapılan bir
çalışmada kadın hastaların yaklaşık %9 oranında anorgazmi bulunduğu,
%22’sinin cinsel istek fazı ile ilişkili sorunlar yaşadığını, erkek hastalarda ise
%25 oranında istek azlığı, %12 oranında ise erken boşalma olduğunu, %6’sında
ise sertleşme bozukluğu bulunduğunu belirtilmiştir. ve bu hastaların %39’unda
cinsel doyumsuzluk saptanmıştır (Leonardo 2007). Ülkemizde Aksaray ve
arkadaşları yaptığı çalışmada (2000), OKB olan kadın hastaların cinsel doyum
ve işlev düzeyleri genelleşmiş anksiyete bozukluğu tanısı almış kadınlarla
karşılaştırılmış ve OKB hastalarının cinsel olarak daha az uyarıldıkları, kaçınma
düzeylerinin daha yüksek olduğu ve bu hastalarda anorgazminin daha sık
gözlendiği sonucuna varılmıştır (Aksaray 2001).
Major depresyon tanısı konulan hastalarda %25-%75 aralığında libido
kaybı ve %25 oranında ereksiyon ve lubrikasyon problemine rastlanmaktadır
(Williams 1978).
Prematür ejakülasyonlu erkeklerde genel olarak kendine güvensizlik,
aşağılık duygusunun
hakim olduğu, prematür ejakülasyona bağlı kendine
güvensizlik %68 oranında, anksiyete %36 oranında bulunmuştur (Symonds
2003). Anksiyeteye bağlı prematür ejakülasyon yerine, prematür ejakülasyon
sonucu anksiyete tanımı daha çok kabul görmektedir. Prematür ejakülasyona
bağlı depresyon da ortaya çıkabilmektedir. Prematür ejakülasyonlularda
depresyon 2,9 kat daha fazla ortaya çıkmaktadır ( Laumann 2005).
Sosyal fobi ile prematür ejakülasyon arasında ilişki bilinmektedir.
Prematür ejakülasyonlu olgularda %47 oranında, kontrol vakalarında ise %9
35
oranında sosyal fobi tespit edilmiş olup her iki olayın da tedavisinde selektif
serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) kullanılmaktadır (Tignol 2006). Kotler ve
arkadaşlarının yaptığı 91 post travmatik stres bozukluğu tanısı almış vaka ile
yaptıkları çalışmada (2000) cinsel
isteksizlik ve anorgazmi tespit edilmiştir .
Yapılan literatür araştırmaları sırasında cinsel işlev bozukluklarına eşlik eden
psikiyatrik hastalıklar ile ilgili endekslerde çok az çalışmaya rastlanmıştır. Diğer
taraftan cinsel işlev bozukluğu yaygınlığı düşünüldüğünde uygun tedavi
girişimlerinde eş tanı ile ilgili veriler oldukça önemli olacaktır.
Cinsel işlev bozukluğu olanların anksiyeteleri yaygınlaşmış anksiyeteden
performans anksiyetesine kadar değişliklik gösterebilir (Barlow 1986). Prematür
ejakülasyon etyolojisinde belirtilen anksiyete etkisi ile uyumludur (Rowland
1997). İngiltere‘de yapılan bir çalışmada Dunn ve arkadaşları (1999) prematür
ejakülasyonlularda 3.1 kat daha fazla anksiyete ve depresyon
bulmuşlardır
(Dunn 1999). Figure ve arkadaşları (2001) sosyal fobisi olan 19 hastada
prematür ejakülasyon sıklığını 9 kişi (%47) olarak bulmuşlardır. Bununla birlikte
Bodinger ve arkadaşları (2002) 21 kişilik bir sosyal fobik grup ile 22 kişilik bir
kontrol grubu alarak yaptığı çalışmasında prematür ejakülasyon görülme
oranları açısından bir fark bulamamıştır .
Cinsel rol ve süreç erkeklerde performans anksiyetesini daha yükseltir
(Laumann 1999). Sosyal fobi cinsel performans anksiyetesi için bir risk
faktörüdür (Masters ve Johnson 1994).
Bununla birlikte yüksek performans
anksiyetesinin nasıl olup da prematür ejakülasyona yol açtığı açıklanmamıştır,
örneğin yüksek performans anksiyetesinin niçin erektil disfonksiyona değil de
prematür ejakülasyona yol açtığı da açıklanmamıştır.
Her ne kadar psikanalitik literatür de anksiyete ile provoke olmuş
intrapsişik çatışmaların cinsel işlev bozukluğuyla ilişkisine dikkatini çokça çevirse
de anksiyete bozuklukları ve sekseul disfonksiyon komorbiditesi ile ilgili sınırlı
sayıda bilgi vardır. Cinsel işlev bozukluklarının depresyon ile birlikteliği
konusunda yapılan çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Yapılan çalışmalarda özellikle
depresyonu bulunan hastalarda gözlenen cinsel istek bozukluklarıdır. Özellikle
cinsel istek bozukluklarının temel sebebi arasında depresyon başı çekmektedir.
Depresyon hastalarında en başta gelen sebeplerden 2. sırada cinsel isteksizlik
yer almaktadır. Ayrıca depresyon tedavisi sırasında kullanılan ilaçların
36
(antidepresan)
cinsel yan etki yaptıkları bilinmektedir. Özellikle kadınlarda
gözlenen cinsel işlev bozuklukları komorbiditesi ile ilgili yapılan çalışmalar çok
sınırlıdır. Bundaki temel problemde cinsel mitler (cinselliğe önem veren kadın
kötü kadın olur…) sebebiyle ve cinsel olarak yetersiz bilgilenmiş olmak
kadınların doktora başvurmuyor olmasında önemli etkenlerdendir.
37
AMAÇ
Cinsel işlev bozukluklarında psikiyatrik komorbidite ile ilgili veriler oldukça
sınırlıdır. Yapılan çalışmalar daha çok anksiyete ve depresyonda sekonder
olarak ortaya çıkan cinsel işlev bozukluklarını belirlemeye yönelik olan
çalışmalardır. Kadın ve erkekte gözlenen cinsel işlev bozukluklarına anksiyete
ve depresyon arasında ilişkiden bahsedilmektedir. Diğer taraftan bu hastalar
tedavi için çoğunlukla psikiyatri dışı, cinsel terapi alanında uzmanlaşmamış
kişilere başvurmaktadırlar. Özellikle cinsel işlev bozukluğu yaşayan bireylerin
uygun olmayan tedaviler sonucunda zarar görmeleri ciddi bir halk sağlığı sorunu
oluşturmaktadır.
Çalışmamızın öncelikli amacı sık rastlanılan cinsel işlev bozukluklarından
vajinismus ve prematür ejakülasyon tanısı alan olgularda psikiyatrik komorbidite
araştırılmasıdır. Çalışmamız bu açıdan özgündür. Ayrıca çalışmamızda
vajinismus ve prematür ejakülasyonu olan olguların sosyodemografik özellikleri,
cinselliği yaşama biçimleri ve psikiyatrik tanıları arasındaki ilişkinin araştırılması,
verilerin literatür bilgileri ışığında tartışılması amaçlanmıştır.
Araştırma verilerinin vajinismus ve prematür ejakülasyon olgularının
tedavisinde önemli bir boşluğu doldurması, psikiyatrinin bu tedavi sürecinde
yerinin vurgulanması hedeflenmiştir.
38
GEREÇ ve YÖNTEM
Grupların Seçimi ve Oluşturulması:
Çalışmaya Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi (BRSHH)
Cinsel İşlev Bozukluğu
arasında
başvuran,
(CİB) polikliniğine
DSM
IV-TR
tanı
Ocak 2008-Mayıs 2008 tarihleri
ölçütlerine
göre
yapılan
klinik
değerlendirme, ayrıntılı cinsel öykü ve partner görüşmeleri sonrası vajinismus
tanısı alan kadın ve prematür ejakulasyon tanısı alan erkek hastalardan, 18-60
yaş aralığında olan, düzenli cinsel eşi olan ve en az ilkokul mezunu olanlardan
çalışmaya katılmayı kabul eden ve çalışma ile ilgili bilgilendirme metni
okutulmuş, bilgilendirilmiş onayı alınmış hastalar alınmıştır. Klinik örneklem
olarak yukarıdaki tanı grubunda olan ardışık tüm hastalar çalışmaya davet
edilmiştir. 49 primer vajinismus tanısı alan kadın ve 51 prematür ejakulasyon
tanısı alan erkek olmak üzere çalışmaya 100 hasta alınmıştır.
Tüm hastalara Cinsel İşlev Bozukluğu Polikliniği Olgu Değerlendirme
Formu, Cinsel Öykü Formu, DSM IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış
Klinik Görüşme Formu (SCID-I), Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (GRISS),
Hamilton Anksiyete, Hamilton Depresyon ölçekleri, Beck Anksiyete Ölçeği, Beck
Depresyon Ölçeği, Libeowitz Sosyal Fobi ölçeği
uygulanmıştır. Çalışmaya
alınan olgular başvurunun ilk dört haftasında değerlendirilmiştir.
Dışlama Ölçütleri
Cinsel işlev bozukluğunun organik bir nedene ya da ilaç yan etkisine
ikincil geliştiği durumlar ya da kardiyovasküler, renal, ürolojik, hepatik, pulmoner,
genetik,
endokrin
ve
nörolojik
hastalıklar
ile
nutrisyonel
bozukluklar,
entoksikasyonlar, operasyonlar ve diğer organik bozukluklar gibi cinsel yaşamı
olumsuz etkilediği bilinen tıbbi durum varlığı, vajinismus ya da prematür
ejakülasyon dışında erektil disfonksiyon, ağır istek bozukluğu gibi primer cinsel
işlev bozukluğu varlığı. Diğer dışlama ölçütleri:.
-İleri derecede görme bozukluğu,
-Okuma-yazma bilmeme
39
-Klinik olarak saptanmış mental retardasyon
-18 yaş altı veya 60 yaş üzerindeki hastalar,
-Hamilelik, emzirme veya menopoz dönemi içerisindeki kadın hastalar,
Araştırmada Kullanılan Ölçekler
-Cinsel işlev bozukluğu olgu değerlendirme formu
-Cinsel Öykü Formu
-SCID-I ayaktan hasta grupları için kullanılan formu.
-Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği (Golombok Rust Inventory Of
Sexual Satisfaction- GRISS)
-Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği
-Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği
-Beck Anksiyete Ölçeği
-Beck Depresyon Ölçeği
-Libowitz sosyal fobi ölçeği
-Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği
1.Cinsel İşlev Bozukluğu Polikliniği Olgu Değerlendirme Formu: Halen CİB
polikliniğinde kullanılan, Uzm. Dr. Ejder Yıldırım tarafından hazırlanmış formun
bu çalışma için modifiye edilmiş halidir. Çalışmanın amacına dönük olarak
hastaların klinik durum, cinsel sorun ile ilişkili sosyodemografik özellikleri, yaşam
öykülerine ilişkin soruları içeren cinsel gelişimi, cinsel eşe ait bilgileri, muayene
bilgilerini, klinik tanı sürecini değerlendiren ayrıntılı görüşme formudur.
2.Cinsel Öykü Formu: Shover ve arkadaşları tarafından geliştirilen (1982)
cinsel öykü formu çalışmaya alınan bireylerin sosyodemografik verileri, cinsel
anamnez ve cinsel gelişimlerine yönelik soruları içermektedir. Kişi tarafından
doldurulmaktadır. Formun transseksüalite ve fetişizm kısımları kullanılmamıştır.
Geçerlilik çalışması halen devam etmektedir.
40
3. DSM IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu
(SCID-I): 1983 yılında Spitzer ve arkadaşları tarafından yapılandırılmış bir klinik
tanı koyma aracı olarak geliştirilen SCID-I, karşılıklı görüşme ile DSM tanı
ölçütlerine göre herhangi bir birinci eksen tanısının geçmişte ve/veya son 1 ay
içinde olup olmadığının araştırılmasını sağlar. Çalışmada, formun First ve
arkadaşları
tarafından
DSM-IV‘e
uyarlanmış,
1997
yılında
yayınlanan
versiyonunun, Çorapcıoğlu ve arkadaşları tarafından geçerlilik ve güvenirlik
çalışması yapılan, 1999 yılında yayınlanan Türkçe formu kullanılmıştır.
4 .GRISS (Golombok Rust Cinsel Doyum Envanteri ): Rust ve Golombok
(1986) tarafından geliştirilmiştir. Cinsel ilişkinin niteliğini ve cinsel işlev
bozukluklarını değerlendirmeye yönelik bir ölçme aracıdır. Her biri 28 sorudan
oluşan ,kadın ve erkek için ayrı formu vardır.Ölçeğin değerlendirilmesinde hem
toplum hem de alt boyutlardan elde edilen puanlar kullanılabilmektedir.Yüksek
puanlar
cinsel
işlevlerdeki
ve
ilişkinin
niteliğindeki
bozulmaya
işaret
etmektedir.Elde edilen ham puanlar daha sonra 1 ile 9 arasında değişen
standart puanlara dönüştürülebilmekte, kadın ve erkekler için ayrı ayrı yada
çiftler için ortak profil çizilebilmektedir. Beş ve üzerindeki puanlar, o alt boyutta
problem olduğuna işaret etmektedir. Tuğrul ve arkadaşları(1993) Golombok –
Rust Cinsel Doyum ölçeğinin ülkemizde de geçerli ve güvenilir olduğunu
bildirmişlerdir.
5. Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HAÖ): Anksiyete düzeyini ve
belirti dağılımını belirlemek amacıyla uygulanan ölçek hem somatik hem de
psişik
belirtileri
sorgulayan
altboyutları
da
kapsayan
toplam
14
soru
içermektedir. Beşli Likert tipi ölçüm sağlamaktadır. Her maddeden elde edilen
puanların toplamı ile toplam puan elde edilir. Hamilton tarafından geliştirilmiştir.
(Hamilton1959)
41
6.Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDÖ): Klinisyen tarafından
uygulanan bu ölçek hastada depresyonun düzeyini ve şiddet değişimini
ölçmektedir. Yapılandırılmış sorulardan oluşmaktadır ve her bir soruda 0-4 arası
puanlama yapılır. 0-13 puan depresyon yok, 14-27 puan hafif depresyon, 28-41
puan orta depresyon,42-53 puan şiddetli depresyon olarak değerlendirilir.
Hamilton ve Williams (1978) tarafından geliştirilen ölçek Akdemir ve arkadaşları
(1996) tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır.
7. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ): Depresyon-da görülen bedensel, duygusal,
bilişsel belirtileri ölçmektedir. 21 belirti kategorisini içeren kendini değerlendirme
ölçeğidir. Alınacak en yüksek puan 63’tür. Toplam puanın yüksekliği
depresyonun şiddetini
gösterir. Beck
ve arkadaşları (1961) tarafından
geliştirilmiş olup ülkemizde geçerlilik ve güvenilirlik çalışması, Tegin
(1980)
tarafından yapılmıştır.
8. Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ): Bireyin yaşa-dığı anksiyete belirtilerinin
sıklığını ölçmektedir. 21 maddeden oluşan, 0-3 arası puanlanan Likert tipi bir
kendini değerlendirme ölçeğidir. Toplam puanın yüksekliği kişinin yaşadığı
anksiyetenin yüksekliğini gösterir. Beck ve arkadaşları (1988) tarafından
geliştirilmiş olup ülkemizde geçerlilik ve güvenilirlik çalışması, Ulusoy ve
arkadaşları (1998) tarafından yapılmıştır.
9. Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeği (LSFÖ): Sosyal ortamlarda ve performans
gerektiren durumlarda yaşanan korku ve kaçınmanın şiddetini değerlendirmek
amacıyla Liebowitz tarafından geliştirilmiş bir ölçektir. (Liebowitz 1987) Sosyal
durumları değerlendiren 11, performans gerektiren durumları değerlendiren 13
soru olmak üzere toplam 24 sorudan oluşmaktadır. Klinisyen tarafından
uygulanan ölçek, sosyal durumlarda yaşanan korkunun şiddetini, performans
gerektiren durumlarda yaşanan korkunun şiddetini, sosyal durumlardan
kaçınmanın şiddetini, performans gerektiren durumlardan kaçınmanın şiddetini,
toplam korku şiddetini ve toplam kaçınma şiddetini gösteren 6 alt ölçek puanı
42
sağlamaktadır.
LSFÖ Türkçe formunun geçerlik ve güvenilirliği yapılmıştır
(Tükel 1998).
10.Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği: bu ölçek
SCID I görüşmesi sonucu Goodman, Price ve Rassmusen tarafından 1989
yılında geliştirilen ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği Karamustafalıoğlu ve
arkadaşları tarafından 1993 yılında yapılmıştır. Toplam 19 maddeden oluşan
ölçek yarı yapılandırılmış bir görüşme ile değerlendirilmektedir. Toplam puan
hesaplanmasında yalnızca ilk 10 madde (madde 1b ve 6b dışında)
kullanılmaktadır. Madde 1b, 6b, ve 11-16‘nın psikometrik özellikleri hakkında
yeterli veri bulunmamaktadır. Toplam puan madde 1-10‘un toplamıdır.
Obsesyon ve kompulsiyonların alt-ölçek puanlarının toplanması ile elde edilir.
DEĞERLENDİRME VE İSTATİSTİKSEL ANALİZ:
Bu çalışmada istatistiksel analizler NCSS 2007 paket programı ile yapılmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde
tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,
standart sapma) yanı sıra gruplar arası karşılaştırmalarda tek yönlü varyans
analizi alt grup
karşılaştırmalarında
Tukey çoklu karşılaştırma testi, ikili
grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, nitel verilerin karşılaştırmalarında
ki-kare
testi
kullanılmıştır.
Sonuçlar,
anlamlılık
p<0,05
düzeyinde
değerlendirilmiştir
43
BULGULAR
Çalışmaya alınan vakaların 51’i erkek, 49’ u kadınlardan oluşmaktaydı.
Toplam 100 vaka çalışmada yer almıştır. Çalışmaya alınan erkek hastaların yaş
ortalaması 35,47± 8,54 olarak bulundu (Tablo-1). Çalışmada yer alan en küçük
erkek hastanın yaşı 24, en büyük hastanın yaşı 58 idi. Kadın hastaların yaş
ortalaması 26,06±4,4 olarak bulundu. Dağılıma bakıldığında 20- 30 yaş
grubunda yoğunluk görülmektedir. Çalışmaya katılan erkek hastalardan 20 ‘si
(%40,8) ilköğretim, 12’si (%23,5) lise, 9’u (%17,6) üniversite mezunu , kadın
hastalardan 20’si (%40,8) ilköğretim , 24’ü (%49) lise , 5 ‘i (%10,2) üniversite
mezunu olduğu saptandı(Tablo-2).
YAŞ
n
min
max
Ortalama± SD
KADIN(VAJİNİSMUS)
49
19
37
26,06 ± 4,4
ERKEK(PREMATÜR
51
24
60
35,47 ± 8,54
EJAKÜLASYON)
Tablo-1. Kadın ve erkek gruplarının yaş dağılımı (n: olgu sayısı, Min: en düşük
skor, max: en yüksek skor, SD: standart sapma)
44
Öğrenim Düzeyi
Doğum Yeri
12 Yaşına Kadar Yaşadığı
Yer
Medeni Durum
Evlilik Şekli
Birlikte Yaşadığı Kişiler
Cinsel Bilgi Kaynağı
Ilk Cinsel Birleşme
Tablo_2
Vajinismus(kadın),
Ilköğretim
Lise
Üniversite
Köy
İlçe
Küçük
Kent
Metropol
Ortakent
İlçe
Küçükkent
Metropol
Ortakent
Bekar
Birlikte
Yaşıyor
Evli
Anlaşarak
Görücü
Usulü
Çekirdek
Aile (eşi
ve
çocuğu)
Geniş Aile
Tek
Başına
Aile
Arkadaş
Medya ve
benzeri
Arkadaşı
İle
Eşi İle
Para
Karşılığı
prematür
PREMATÜR VAJİNİSMUS
KADIN)
E (ERKEK)
Sayı
%
Sayı
%
30
58,8
20
40,8
12
23,5
24
49
9
17,6
5
10,2
0
0
1
2
4
7,8
4
8,2
6
11,8
3
6,1
8
33
5
4
14
28
2
1
15,7
64,7
9,8
7,8
27,5
54,9
3.9
2
31
10
5
3
31
10
0
2
63,3
20,4
10.2
6.1
63.3
20.4
0
4.1
48
27
24
94.1
52,9
47,1
47
35
14
95,9
71,4
28,6
40
78,5
42
85,7
8
3
15,7
5,9
7
0
14,2
0
0
41
10
0
80,4
19,7
2
33
14
4,1
67,3
28,5
7
13,7
48
98
16
28
31,4
54,9
1
0
2
0
ejakülasyon(erkek)
olgularının
sosyodemografik verilerinin tablo halinde gösterilmesi
45
Genel olarak erkek hastaların 47’sinin (%92,2), kadın hastaların 48’inin
(%97,9) evli olduğu belirlenmiştir. Meslek gruplarına göre dağılıma bakıldığında
erkek hastalarda işçi olarak çalışanların (n:20; %39,2), kadınlarda ise
çalışmayanların (n:38, %77,5) çoğunlukta olduğu görüldü. Erkek ve kadın
hastalar doğduğu ve yaşadığı yer açısından incelendiğinde büyük şehir ve
metropol de yetiştiği ve yaşamakta olduğu görüldü. Erkek hastalarda anlaşarak
evlenme ile görücü usulü evlenme eşit oranda iken, kadın hastalarda anlaşarak
evlenme (n:34 %69,3) çoğunluktadır. 41 (%80,4) erkek hasta cinsel bilgilenmeyi
arkadaşları aracılığı ile kadın hastaların 33’ü (%67,3) arkadaş ile, 14’ü (%28,5)
medya, kitap vb. aracılığı ile öğrendiği, erkek olguların hiçbiri aileden
bilgilenmezken 2 kadın olgu aileden bilgilendiğini belirtti. Çalışmaya alınan 51
erkek hastadan 35’i(%68,6) ilk cinsel ilişkilerini para karşılığı, 16’sı (%31,4) eşi
ile yaşadıkları, 49 kadın hastadan 49’u (%100) eşiyle cinsel birleşme deneyimi
yaşadığı saptandı (Tablo_2).
SCID-I TANILARI:
VAJİNİSMUS (KADIN)
SCID-I
DEĞERLENDİRME
SONUÇLARI
M.Depresyon
Özgül fobi
Sosyal fobi
Panik bozukluk
Tanı almayanlar
N
32
21
11
10
9
%
64,8
44,3
20,2
20,1
18.4
Tablo-3 Vajinismus grubunun SCID-I tanılarına göre dağılımı
Çalışmamızsda 49 vaginusmus hastasından 32’si Major Depresyon, 21’i
özgül fobi, 11’i sosyal fobi, 10’u da panik bozukluk tanısı almıştır. 16 hasta da
Major Depresyona ek olarak özgül fobi, 9 hastada panik bozukluk, 9 hastada
sosyal fobi tanısı almıştır. 9 hasta herhengi bir psikiyatrik tanı almamıştır (Tablo3).
46
PREMATUR
M.Depresyon
EJAKÜLASYON(ERKEK) Sosyal fobi
SCID-I
Panik bozukluk
DEĞERLENDİRME
Özgül fobi
SONUÇLARI
Tanı almayan
N
17
%
33,3
16
3
2
23
31,4
6
4
45.1
Tablo- 4 Prematür ejakülasyon grubunun SCID-I tanılarına göre dağılımı
Çalışmamızda 51 prematur ejakülasyon hastasından 17’si M.Depresyon,
16’sı sosyal fobi, 3’ü panik bozukluk, 2’si özgül fobi tanısı almıştır. 1 hastada
M.depresyona özgül fobi eşlik etmekte iken, 2 hastada panik bozukluk eşlik
etmektedir. 23 hasta hiç psikiyatrik tanı almamıştır.(Tablo-4)
OLGULARIN ÖLÇEK ORTALAMALARI
KADIN(VAJİNİSMUS)
Hamilton
n
min
max
49
1
34
ortalama±SD
ERKEK(PREMATÜR E)
n
min
max
ortalama±SD
13,31±9,35
51
0
21
7,02±7,27
Depresyon
Hamilton
49
2
48
13,96±9,75
51
0
31
8,73±7,41
49
1
28
13,96±9,75
51
0
20
6,76±8
49
1
28
11,84±8,16
51
0
24
5,98±6,01
24
76
34,51±14,89
51
24
96
35,24±17,35
Anksiyete
Beck
Depresyon
Beck
Anksiyete
Sosyal fobi 49
ölçeği
Tablo_5 Vajinismus ve prematür ejakülasyon gruplarında HDÖ, HAÖ, BAÖ,
BDÖ, LSFÖ yanıtlarının genel grup ortalamaları (n: olgu sayısı, Min: en düşük
skor, max: en yüksek skor, SD standart sapma)
47
GRISS ÖLÇEĞİ:(KADIN)
n
min
max
ortalama±SD
Sıklık
49 0
7
4,51±1,43
İletişim
49 0
8
3,02±2,22
Doyum
49 1
14
6,63±3,23
Kaçınma
49 0
12
4,92±3,14
Dokunma
49 0
12
4,31±2,82
Vaginismus
49 2
16
13,1±3,27
Anorgazmi
49 4
11
7,24±2,03
GRISS Toplam Puan
49 26
83
49,96±11,91
Tablo-6 Vajinismus grubunda GRISS ölçeği ve alt ölçekleri yanıtlarının genel
grup ortalamları (n: olgu sayısı, Min: en düşük skor, max: en yüksek skor, SD
standart sapma)
GRISS ÖLÇEĞİ: (ERKEK)
n
min
max
ortalama±SD
Sıklık
51 1
7
3,61±1,43
İletişim
51 0
7
1,78±1,64
Doyum
51 2
12
5,88±2,41
Kaçınma
51 0
7
2,67±2,22
Dokunma
51 0
8
2,63±1,85
Empotans
51 0
13
5,51±2,85
Erken Boşalma
51 7
52
15±5,81
GRISS Toplam Puan
51 21
74
41,06±10,41
Tablo-7 Prematür ejakülasyon grubunda GRISS ölçeği ve alt ölçekleri
yanıtlarının genel grup ortalamları (n: olgu sayısı, Min: en düşük skor, max: en
yüksek skor, SD standart sapma)
48
PREMATÜR EJAKÜLASYON(ERKEK) OLGULARININ SCID-I TANILARI VE
SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE BULGULARI:
PREMATÜR
EJAKÜLASYON
M.Depresyon (+) M.Depresyon (-)
(ERKEK)
n:17
n:34
t
p
Hamilton Depresyon
16,53±2,45
2,26±2,69
18,37
0,0001*
Hamilton Anksiyete
16,12±5,86
5,03±4,93
7,11
0,0001*
Beck Depresyon
17,88±0,99
1,21±0,95
58,37
0,0001*
Beck Anksiyete
11,12±5,22
3,41±4,60
5,39
0,0001*
Sosyal Fobi ölçeği
36,12±16,26
34,79±18,09
0,25
0,8
Sıklık
3,41±1,54
3,71±1,38
-0,69
0,494
İletişim
1,59±1,54
1,88±1,70
-0,60
0,552
Doyum
6,53±2,79
5,56±2,18
1,37
0,178
Kaçınma
2,71±1,99
2,65±2,36
0,09
0,93
Dokunma
2,76±1,44
2,56±2,05
0,37
0,713
Empotans
6,29±2,44
5,12±2,99
1,40
0,167
Erken Boşalma
14,82±1,55
15,09±7,07
-0,15
0,88
40,41±11,48
0,62
0,536
GRISS Toplam Puan 42,35±8,02
Tablo-8 Prematür ejakülasyon olgularının M.Depresyonu olan ve olmayan
grupların ölçek puan dağılımları
Erkek hastaların M.Depresyon (+) grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete
puan ortalamaları (p=0,0001*), Beck Depresyon ve Anksiyete puan ortalamaları
(p=0,0001*) M.Depresyon (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur. (Tablo-8)
49
PREMATÜR EJAKÜLASYON
(ERKEK)
Cinsel Ilişkide Bulunma
Sıklığı
Kaç Yıldan Beri Eşiyle
Birlikte Olduğu
Ön Sevişmeye Ayırdığı
Zaman
Girmeye
Çalışırken
Boşalma Olup Olmadığı
Cinsel
Yaşamın
Tatminkar Olup Olmadığı
Cinsel Uyarılma Hisseder
Mi
Cinsel
Organın
Sertleşmesinde Güçlük
Olur Mu
Cinsel Organınızda Zevk
Almadan Boşalma Olur
Mu
ayda 1
kere
haftada 1
kez
haftada 2
kez
haftada
3-4 kez
<5 Yıl
>5 Yıl
<10
Dakika
>10
Dakika
Seyrek
Bazen
Genellikle
Hafif
Orta
derecede
Bazen
Genellikle
Hiç bir
zaman
Seyrek
Bazen
Seyrek
Bazen
M.Depresyon
M.Depresyon M.Depresyon
(+) n.17
(-) n:34
7
%41,2 6
%17,6
6
%35,3
10
%29,4
3
%17,6
10
%29,4
χ²:5,2
1
%5,9
8
%23,5
p=0,158
8
9
12
%47,1
%52,9
%70,6
22
12
26
%64,7
%35,3
%76,5
χ²:1,4
p=0,227
χ²:0,2
5
%29,4
8
%23,5
p=0,65
0
7
10
7
10
0%
%41,2
%58,8
%41,2
%58,8
5
21
8
4
30
%14,7
%61,8
%23,5
%11,8
%88,2
χ²:7,3
p=0,025*
χ²:5,7
p=0,016*
14
3
4
%82,4
%17,6
%23,5
31
3
10
%91,2
%8,8
%29,4
χ²:0,85
p=0,357
7
6
2
15
%41,2
%35,3
%11,8
%88,2
8
16
7
27
%23,5
%47,1
%20,6
%79,4
χ²:1,7
p=0,426
χ²:0,6
p=0,436
Tablo-9 Prematür ejakülasyon olgularının M.Depresyonu olan ve olmayan
gruplarının cinsel yaşamı etkileyen faktörler açısından dağılımı
Erkek hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) sosyal fobi ölçeği ile
gruplarının sıklık, iletişim, doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve
GRISS toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlenmemiştir. (p>0,05).(Tablo-8)
Erkek hastaların M.Depresyon (+)grubunun girmeye çalışırken boşalma olup
olmadığı genellikle cevap dağılımları M.Depresyon (-) grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,025*).(Tablo-9)
50
Erkek hastaların M.Depresyon (+)grubunun cinsel yaşamın tatminkar olup
olmadığı orta derecede cevap dağılımları M.Depresyon (-) grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p=0,016*).(Tablo-9)
Erkek hastaların M.Depresyon (+) ve M.Depresyon (-) gruplarının cinsel ilişkide
bulunma sıklığı (p=0,158), kaç yıldan beri eşiyle birlikte olduğu (p=0,277), ön
sevişmeye ayırdığı zaman (p=0,650), cinsel uyarılma hisseder mi (p=0,357),
cinsel organın sertleşmesinde güçlük olur mu (p=0,426), cinsel organınızda zevk
almadan boşalma olur mu (p=0,436)cevap dağılımları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (Tablo-9).
PREMATÜR
EJAKÜLASYON
(ERKEK)
Sosyal Fobi (+)
n:16
Sosyal Fobi (-)
t
n:35
p
Hamilton Depresyon
9,50±7,86
5,89±6,80
1,98
0,049*
Hamilton Anksiyete
11,94±9,04
7,26±6,13
2,17
0,035*
Beck Depresyon
8,63±8,39
5,91±7,79
1,13
0,266
Beck Anksiyete
7,81±4,20
5,14±6,56
1,49
0,143
L.Sosyal Fobi ölçeği
53,94±19,11
26,69±6,46
7,61
0,0001*
Sıklık
3,56±1,21
3,63±1,54
-0,15
0,88
İletişim
2,19±1,87
1,60±1,52
1,19
0,239
Doyum
5,44±1,75
6,09±2,66
-0,89
0,379
Kaçınma
3,06±2,46
2,49±2,12
0,86
0,396
Dokunma
2,94±1,65
2,49±1,95
0,80
0,425
Empotans
6,63±3,32
5,00±2,50
1,94
0,058
Erken Boşalma
16,94±9,48
14,11±2,74
1,64
0,108
GRISS Toplam Puan
44,63±11,90
39,43±9,39
1,68
0,099
Tablo-10 Prematür ejakülasyon olgularının sosyal fobisi olan ve olmayan
grupların ölçek puan dağılımları
Erkek hastaların Sosyal fobi (+) grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete puan
ortalamaları Sosyal fobi (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,049*, p=0,035*).(Tablo-10)
51
Erkek hastaların Sosyal fobi (-) ve Sosyal fobi (+) gruplarının Beck Depresyon
ve
anksiyete
ortalamaları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir. (p=0,266, p=0,143).(Tablo-10)
Erkek hastaların Sosyal fobi (+) grubun sosyal fobi puan ortalamaları Sosyal fobi
(-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
(p=0,0001*). (Tablo-10)
Erkek hastaların Sosyal fobi (-) ve Sosyal fobi (+) gruplarının sıklık, iletişim,
doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir.
(p>0,05).(Tablo-10)
Sosyal Fobi
PREMATÜR EJAKÜLASYON (ERKEK)
Sosyal
Fobi Sosyal
Fobi
(+) n:16
(-) n:35
5
%31,3
8
Ilişkide haftada 1 kez
6
%37,5
10 %28,6
haftada 2 kez
2
%12,5
11 %31,4
χ²:2,1
haftada 3-4 kez
3
%18,8
6
p=0,543
Kaç Yıldan Beri Eşiyle <5 Yıl
8
%50
22 %62,9
χ²:0,74
Birlite Olduğu
8
%50
13 %37,1
p=0,387
11 %68,8
27 %77,1
χ²:0,4
5
%31,3
8
%22,9
p=0,523
%0
5
%14,3
%37,5
22 %62,9
χ²:8,4
10 %62,5
8
%22,9
p=0,015*
3
8
%22,9
χ²:0,1
ayda 1 kere
Cinsel
Bulunma Sıklığı
Ön
>5 Yıl
Sevişmeye <10 Dakika
Ayırdığı Zaman
Girmeye
Boşalma
>10 Dakika
Çalışırken
Olup Bazen
Olmadığı
Cinsel
Tatminkar
Olmadığı
Seyrek
Genellikle
Yaşamın Hafif
6
%18,8
%22,9
%17,1
Olup
Orta derecede
13 %81,3
27 %77,1
p=0,741
52
Cinsel Uyarılma
Bazen
13 %81,3
32 %91,4
χ²:1
Hisseder mi
Genellikle
3
%18,8
3
p=0,295
Hiç bir zaman
4
%25
10 %28,6
Seyrek
5
%31,3
10 %28,6
χ²:0,08
Bazen
7
%43,8
15 %42,9
p=0,961
Organınızda Seyrek
2
%12,5
7
χ²:0,42
Cinsel
Organın
Sertleşmesinde
Güçlük Olur mu
Cinsel
Zevk
%8,6
%20
Almadan
Boşalma Olur mu
Bazen
14 %87,5
28 %80
p=0,514
Tablo-11 Prematür ejakülasyon olgularının sosyal fobisi olan ve olmayan
grupların cinsel yaşamı etkileyen faktörler açısından dağılımı
Erkek hastaların Sosyal fobi
(+)grubunun girmeye çalışırken boşalma olup
olmadığı genellikle cevap dağılımları sosyal fobi (-) grubundan istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. (p=0,015*).(Tablo-11)
Erkek hastaların Sosyal fobi (+) ve Sosyal fobi (-) gruplarının cinsel ilişkide
bulunma sıklığı(p=0,543), kaç yıldan beri eşiyle birlikte olduğu (p=0,387), ön
sevişmeye ayırdığı zaman (p=0,523), cinsel yaşamın tatminkar olup olmadığı
(p=0,741),cinsel uyarılma hisseder mi (p=0,295), cinsel organın sertleşmesinde
güçlük olur mu (p=0,961), cinsel organınızda zevk almadan boşalma olur mu
(p=0,514) cevap dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlenmemiştir. (Tablo-11)
53
PREMATÜR
EJAKÜLASYON <30
(ERKEK)
n:20
n:14
2
%11,8
6
%30
5
%35,7
5
%29,4
8
%40
3
%21,4
haftada 2 kez
5
%29,4
3
%15
5
%35,7
χ²:6,7
haftada 3-4 kez
5
%29,4
3
%15
1
%7,1
p=0,344
17 %100,
10 %50
3
%21,4
χ²:20
0
10 %50
11 %78,6
p=0,0001*
12 %70,6
14 %70
12 %85,7
χ²:1,2
5
6
2
p=0,528
ilişkide haftada 1 kez
bulunma sıklığı
Kaç
yıldan
beri <5 Yıl
eşiyle birlite olduğu
>5 Yıl
sevişmeye <10 Dakika
Ön
ayırdığı zaman
Yaş
n:17
ayda 1 kere
Cinsel
Yaş 31-40 Yaş >41
>10 Dakika
%29,4
%30
%14,3
15 %88,2
17 %85
13 %92,9
χ²:0,49
Genellikle
2
%11,8
3
%15
1
%7,1
p=0,783
Hiç bir zaman
4
%23,5
7
%35
3
%21,4
Seyrek
9
%52,9
5
%25
1
%7,1
Bazen
4
%23,5
8
%40
10 %71,4
p=0,032*
Cinsel organınızda Seyrek
3
%17,6
4
%20
2
χ²:0,18
Cinsel
uyarılma Bazen
%0,0
hisseder mi
Cinsel
organın
sertleşmesinde
güçlük olur mu
zevk
%14,3
χ²:10
almadan
boşalma olur mu
Bazen
14 %82,4
16 %80
12 %85,7
p=0,912
Tablo-12 Prematür ejakülasyon olgularının yaş aralıklarına göre cinsel yaşamı
etkileyen faktörlerin dağılımları
>41 yaş grubunda 5 yıldan fazla eşiyle birlikte olanların <30 yaş ve31-40 yaş
grubundan
istatistiksel
olarak
anlamlı
derecede
yüksek
bulunmuştur
(p=0,0001*).(Tablo-12)
>41 yaş grubunda Cinsel Organın Sertleşmesinde Güçlük Olur mu
bazen
cevabı varlığı <30 yaş ve31-40 yaş grubundan istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur. (p=0,032).(Tablo-12)
54
<30yaş, 31-40 yaş ve > 41 Yaş gruplarının cinsel ilişkide bulunma sıklığı
dağılımları (p=0,344), önsevişmeye ayırdığı zaman (p=0,528), cinsel uyarılma
hissetme (p=0,783) , zevk almadan boşalma (p=0,912) parametrelerinde
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir .(Tablo-12)
PREMATÜR EJAKÜLASYON (ERKEK)
ayda 1 kere
Metropol n:14
%32,1
2
%14,3
4
%44,4
10
%35,7
2
%14,3
haftada 2 kez
3
%33,3
6
%21,4
4
%28,6
χ²:11,01
haftada 3-4 kez
0
%0
3
%10,7
6
%42,9
p=0,088
5
55,60%
16
%57,1
9
%64,3
χ²:0,24
4
44,40%
12
%42,9
5
%35,7
p=0,885
6
66,70%
22
%78,6
10
%71,4
χ²:0,6
3
33,30%
6
%21,4
4
%28,6
p=0,739
5
55,60%
3
%10,7
3
%21,4
χ²:8,1
4
44,40%
25
%89,3
11
%78,6
p=0,017*
8
88,90%
26
%92,9
11
%78,6
χ²:1,84
Genellikle
1
11,10%
2
%7,1
3
%21,4
p=0,399
Hiç bir zaman
4
44,40%
6
%21,4
4
%28,6
Seyrek
1
11,10%
9
%32,1
5
%35,7
χ²:2,86
Bazen
4
44,40%
13
%46,4
5
%35,7
p=0,581
Organınızda Seyrek
0
0,00%
8
%28,6
1
%7,1
χ²:5,29
9
%100
20
%71,4
13
%92,9
p=0,071
İlişkide haftada 1 kez
Beri <5 Yıl
Eşiyle Birlite Olduğu
>5 Yıl
Sevişmeye <10 Dakika
Ön
Ayırdığı Zaman
Cinsel
>10 Dakika
Yaşamın Hafif
Tatminkar
Olup
Orta derecede
Olmadığı
Uyarılma Bazen
Cinsel
Hisseder mi
Organın
Sertleşmesinde
Güçlük Olur mu
Zevk
n:28
9
Yıldan
Cinsel
n:9
Kent
%22,2
Bulunma Sıklığı
Cinsel
kent Orta
2
Cinsel
Kaç
Küçük
Almadan
Boşalma Olur mu
Bazen
Tablo-13 Prematür ejakülasyon olgularının yaşadığı yer açısından cinsel
yaşamı etkileyen faktörlerin dağılımı
55
Erkek hastaların küçük kent, gruplarının cinsel yaşamın tatminkar olup olmadığı
orta derecede cevap dağılımları orta kent, metropol gruplarından istatistiksel
olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur. (p=0,017*).(Tablo-13)
Erkek hastaların küçük kent, orta kent, metropol gruplarının cinsel ilişkide
bulunma sıklığı dağılımları(p=0,088) , kaç yıldan beri eşi ile birlikte olduğu cevap
dağılımları (p=0,885), Ön sevişmeye ayırdığı zaman cevap dağılımları
(p=0,739), Cinsel uyarılma hisseder mi cevap dağılımları (p=0,399), Cinsel
Organın Sertleşmesinde Güçlük Olur mu dağılımları (p=0,581), Cinsel
organınızda zevk almadan boşalma olur mu dağılımları (p=0,071) arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir. (Tablo-13)
PREMATÜR
Anlaşarak
Görücü
n:26
n:25
Hamilton Depresyon
5,50±5,66
Hamilton Anksiyete
EJAKÜLASYON
(ERKEK)
usulu
T
p
8,60±8,46
2,38
0,129
8,23±6,85
9,24±8,05
0,23
0,632
Beck Depresyon
5,62±7,51
7,96±8,46
1,10
0,3
Beck Anksiyete
6,04±6,31
5,92±5,82
0,01
0,945
Sosyal Fobi ölçeği
31,96±13,57 38,64±20,29
1,92
0,172
Sıklık
3,81±1,65
3,40±1,15
1,04
0,313
İletişim
1,77±1,63
1,80±1,68
0,00
0,947
Doyum
5,69±2,15
6,08±2,69
0,32
0,572
Kaçınma
2,69±2,33
2,64±2,16
0,01
0,934
Dokunma
1,96±1,66
3,32±1,82
7,77
0,008*
Empotans
5,04±2,84
6,00±2,84
1,46
0,232
Erken Boşalma
14,31±2,72
15,72±7,85
0,75
0,391
GRISS Toplam Puan
39,08±9,64
43,12±10,98
1,96
0,168
Tablo-14 Prematür ejakülasyon olgularının evlilik şekli açısından ölçek puan
dağılımları
56
Erkek hastaların anlaşarak ve görücü usulu evlenme gruplarının Hamilton
Depresyon ve Anksiyete puan ortalamaları arasında (p=0,129, p=0,632), Beck
Depresyon ve Anksiyete puan ortalamaları arasında (p=0,300, p=0,945), Sosyal
fobi ölçeği ortalamaları arasında (p=0,172), istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlenmemiştir. (Tablo-14)
Erkek hastaların anlaşarak ve görücü usulu evlenme gruplarının sıklık, iletişim,
doyum, kaçınma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p>0,05). Görücü
usulu ile evlenenlerin dokunma puanları anlaşarak evlenenlerden istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. (p=0,008*).(Tablo-14)
PREMATÜR
EJAKÜLASYON Anlaşarak
(ERKEK)
n:26
usulu n:25
6
%23,1
7
%28
7
%26,9
9
%36
haftada 2 kez
11 %42,3
2
%8
χ²:9,32
haftada 3-4 kez
2
7
%28
p=0,025*
ayda 1 kere
İlişkide haftada 1 kez
Cinsel
Bulunma Sıklığı
Kaç
Yıldan
Eşiyle
Beri <5 Yıl
%7,7
19 %73,1
11 %44
χ²:4,45
7
%26,9
14 %56
p=0,035*
21 %80,8
17 %68
χ²:1,09
p=0,296
Birlite
>5 Yıl
Olduğu
Ön
Görücü
Sevişmeye <10 Dakika
Ayırdığı Zaman
>10 Dakika
5
%19,2
8
%32
Girmeye
Seyrek
4
%15,4
1
%4
Bazen
13 %50
15 %60
χ²:1,92
Genellikle
9
%34,6
9
%36
p=0,382
6
%23,1
5
%20
χ²:0,07
Çalışırken
Boşalma
Olup
Olmadığı
Cinsel
Yaşamın Hafif
Tatminkar
Olmadığı
Olup
Orta derecede
20 %76,9
20 %80
p=0,789
57
Cinsel
Uyarılma Bazen
Hisseder Mi
Cinsel
Organın
Sertleşmesinde
Güçlük Olur Mu
Cinsel
22 %84,6
23 %92
χ²:0,67
Genellikle
4
%15,4
2
%8
p=0,413
Hiç bir zaman
7
%26,9
7
%28
Seyrek
8
%30,8
7
%28
Bazen
11 %42,3
11 %44
p=0,977
Seyrek
5
4
χ²:0,92
%19,2
%16
χ²:0,05
Organınızda Zevk
Almadan Boşalma Bazen
Olur Mu
21 %80,8
21 %84
p=0,762
Tablo-15 Prematür ejakülasyon olgularının evlilik şekli açısından cinsel yaşamı
etkileyen faktörlerin dağılımı
Erkek hastaların anlaşarak evlenen grubun cinsel ilişkide bulunma sıklığı görücü
usulü evlenen gruptan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
(p=0,025*).(Tablo-15)
Erkek hastaların anlaşarak evlenen grubun kaç yıldan beri eşiyle birlikte olduğu
> 5 yıl cevabı görücü usulü evlenen gruptan istatistiksel olarak anlamlı derecede
düşük bulunmuştur. (p=0,035*).(Tablo-15)
Erkek hastaların anlaşarak evlenen ve görücü usulü evlenen gruplarının ön
sevişmeye ayırdığı zaman cevap dağılımları (p=0,296), girmeye çalışırken
boşalma olup olmadığı cevap dağılımları (p=0,385), cinsel yaşamın tatminkar
olup olmadığı (p=0,789), cinsel uyarılma hisseder mi (p=0,413), cinsel organın
sertleşmesinde güçlük olur mu (p=0,977),
cinsel organınızda zevk almadan
boşalma olur mu cevap dağılımları arasında (p=0,762) arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir.(Tablo-15)
58
PREMATÜR
EJAKÜLASYON
Arkadaş
Medya
(ERKEK)
n:41
n:10
t
p
Hamilton Depresyon
7,29±7,30
5,90±7,39
0,29
0,592
Hamilton Anksiyete
9,22±7,72
6,70±5,87
0,93
0,34
Beck Depresyon
6,95±8,02
6,00±8,29
0,11
0,74
Beck Anksiyete
6,05±6,01
5,70±6,34
0,03
0,871
Sosyal Fobi ölçeği
37,63±18,56 25,40±2,67 4,26
0,044*
Sıklık
3,83±1,41
2,70±1,16
5,47
0,024*
İletişim
1,78±1,70
1,80±1,48
0,00
0,974
Doyum
6,20±2,41
4,60±2,07
3,70
0,06
Kaçınma
2,71±2,25
2,50±2,22
0,07
0,795
Dokunma
2,78±1,97
2,00±1,15
1,44
0,236
Empotans
5,63±3,03
5,00±2,00
0,39
0,534
Erken Boşalma
15,54±6,13
12,80±3,77 1,81
0,185
GRISS Toplam Puan 42,56±10,35 34,90±8,62 4,67
0,036*
Tablo- 16 Prematür ejakülasyon olgularının cinsel bilgilenme kaynağına göre
ölçek puan dağılımları
Erkek hastaların arkadaş ve medya cinsel bilgilenme gruplarının Hamilton
Depresyon ve Anksiyete puan ortalamaları (p=0,592, p=0,340), Beck Depresyon
ve Anksiyete puan ortalamaları (p=0,740, p=0,871), arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık gözlenmemiştir. (Tablo-16)
Arkadaş bilgilenme grubunun sosyal fobi puanları medya grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur .(p=0,044*).(Tablo-16)
Erkek hastaların arkadaş ve medya cinsel bilgilenme gruplarının iletişim, doyum,
kaçınma, vajinismus ve anorgazmi puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
59
anlamlı farklılık gözlenmemiştir. (p>0,05). Arkadaş bilgilenme grubunun sıklık ve
GRISS toplam puanları medya grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur. (p=0,024*, p=0,036*).(Tablo-16)
PREMATÜR
EJAKÜLASYON
Geniş
Aile Çekirdek aile Tek başına
(ERKEK)
n:8
n:40
n:3
t
p
Hamilton Depresyon
3,50±6,28
7,70±7,43
7,33±6,81
1,12
0,334
Hamilton Anksiyete
5,88±6,13
9,23±7,53
9,67±9,81
0,70
0,502
Beck Depresyon
2,88±5,30
7,48±8,21
7,67±10,69
1,13
0,332
Beck Anksiyete
2,75±4,56
6,70±6,16
5,00±6,08
1,51
0,231
Sosyal Fobi ölçeği
24,25±0,71
36,90±17,90
42,33±25,70 2,13
0,13
Sıklık
4,00±0,76
3,53±1,54
3,67±1,53
0,36
0,699
İletişim
1,50±0,76
1,83±1,78
2,00±1,73
0,15
0,859
Doyum
5,50±1,51
6,00±2,59
5,33±2,31
0,22
0,805
Kaçınma
3,13±2,10
2,50±2,28
3,67±2,08
0,58
0,566
Dokunma
2,63±1,69
2,50±1,85
4,33±2,08
1,39
0,26
Empotans
6,00±3,66
5,33±2,72
6,67±2,89
0,44
0,647
Erken Boşalma
14,38±2,72
15,18±6,44
14,33±2,89
0,08
0,922
44,67±6,81
0,29
0,751
GRISS Toplam Puan 42,38±10,41 40,53±10,75
Tablo-17 Prematür ejakülasyon olgularının yaşadığı aile yapısı açısından ölçek
puan dağılımları
Erkek hastaların geniş aile, çekirdek aile ve tek başına yaşam şekli gruplarının
Hamilton Depresyon ve Anksiyete (p=0,334, p=0,502), gruplarının Beck
Depresyon ve Anksiyete (p=0,332, p=0,231), Sosyal fobi ölçeği (p=0,130),
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (Tablo17).
60
Erkek hastaların geniş aile, çekirdek aile ve tek başına yaşam şekli gruplarının
sıklık, iletişim, doyum, kaçınma,dokunma,vajinismus,anorgazmi ve GRISS
toplam
puan
ortalamaları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir (p>0,05)(Tablo-17).
VAJİNİSMUS(KADIN)
OLGULARININ
SCID-I
TANILARI
VE
SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE BULGULARI:
VAJİNİSMUS
( KADIN)
M.Depresyon (+) M.Depresyon (-) t
p
Hamilton Depresyon
19,19±5,59
2,24±1,44
12,23
0,0001*
Hamilton Anksiyete
17,34±9,09
5,18±4,57
5,17
0,0001*
Beck Depresyon
20,75±3,16
1,18±0,39
25,29
0,0001*
Beck Anksiyete
15,75±6,07
4,47±6,32
6,11
0,0001*
Sosyal Fobi ölçeği
37,38±16,79
29,12±8,46
1,90
0,064
Sıklık
4,59±1,54
4,35±1,22
0,56
0,58
İletişim
3,06±2,4
2,94±1,92
0,18
0,858
Doyum
6,75±3,05
6,41±3,62
0,35
0,731
Kaçınma
5,38±3,27
4,06±2,77
1,41
0,165
Dokunma
3,94±2,96
5±2,45
-1,27
0,212
Vaginismus
12,97±3,68
13,35±2,4
-0,39
0,7
Anorgazmi
7,34±2,21
7,06±1,68
0,47
0,644
49,06±12,29
0,38
0,704
GRISS Toplam Puan 50,44±11,88
Tablo-18 Vajinismus olgularının M.Depresyonu olan ve olmayan gruplarının
ölçek puan dağılımları
Kadın hastaların M.Depresyon (+) grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete
puan ortalamaları (p=0,001*), Beck Depresyon ve Anksiyete puan (p=0,001*)
61
ortalamaları M.Depresyon (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur .(Tablo-18)
Kadın hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) gruplarının Sosyal fobi
ölçeği ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p=0,064).(Tablo-18)
Kadın hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) gruplarının sıklık, iletişim,
doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p>0,005).(Tablo-18)
M.Depresyon
VAJİNİSMUS( KADIN)
M.Depresyon
(+)
M.Depresyon
(-)
ayda 1 kere
5
%15,6
3
%17,6
Cinsel ilişkide
haftada 1kez
9
%28,1
2
%11,8
bulunma sıklığı
haftada 2 kez
11
%34,40
6
%35,3
χ²:2,1
haftada 3-4 kez
7
%21,90
6
%35,3
p=0,55
Kaç yıldan beri cinsel <5 Yıl
24
%75,00
16
%94,1
χ²:2,7
ilişkini
>5 Yıl
8
%25,0
1
%5,9
p=0,1
Ön sevişmeye
< 10 Dakika
11
%34,4
7
%41,2
χ²:0,22
ayırdığı zaman
>10 Dakika
21
%65,6
10
%58,8
p=0,638
Hiç bir zaman
10
%31,3
2
%11,8
Seyrek
15
%46,9
13
%76,5
χ²:4
Genellikle
7
%21,9
2
%11,8
p=0,133
Hafif
10
%31,3
4
%23,5
χ²:0,32
22
%68,8
13
%76,5
p=0,569
11
%34,4
3
%17,6
χ²:1,5
Girmeye çalışırken
boşalma olup
olmadığı
Cinsel yaşamın
tatminkar olup
olmadığı
Cinsel uyarılma
Orta derecede
Seyrek
62
hisseder mi
Korku, iğrenme ,
utanma
Cinsel birleşmeyi
engelleyecek kadar
kuruluk, darlık
Cinsel organda ağrı
Cinsel organınızda
Genellikle
21
%65,6
14
%82,4
p=0,217
Hiç bir zaman
10
%31,3
7
%41,2
Seyrek
16
%50,0
7
%41,2
χ²:0,5
Genellikle
6
%18,8
3
%17,6
p=0,776
Hiç bir zaman
12
%37,5
5
%29,4
Seyrek
15
%46,9
10
%58,8
χ²:0,63
Genellikle
5
%15,6
2
%11,8
p=0,728
Hiç bir zaman
15
%46,9
8
%47,1
Seyrek
14
%43,8
9
%52,9
χ²:1,7
Genellikle
3
%9,4
0
%0,0
p=0,408
Seyrek
14
%43,8
7
%41,2
χ²:0,03
18
%56,3
10
%58,8
p=0,862
zevk almadan
boşalma olur mu
Genellikle
Tablo-19 Vajinismus olgularının M.Depresyonu olan ve olmayan gruplarının
cinsel yaşamı etkileyen faktörlerin dağılımı
Kadın hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) gruplarının cinsel ilişkide
bulunma sıklığı (p=0,55), ön sevişmeye ayırdığı zaman (p=0,638), gruplarının
girmeye çalışırken boşalma (p=0,133), cinsel yaşamın tatminkar olup olmadığı
(p=0,569), cinsel uyarılma hisseder mi (p=0,217) cevap dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmemiştir (p=0,55).(Tablo-19)
Kadın hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) gruplarının gruplarının 5
yıldan fazla ve az eşiyle birlikte cevap dağılımları arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,100).(Tablo-19)
Kadın hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) gruplarının
iğrenme,utanma (p=0,776), gruplarının
korku,
cinsel birleşmeyi engelleyecek kadar
kuruluk, darlık (p=0,728), cinsel organda ağrı (p=0,408) cevap dağılımları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,776).(Tablo-19)
63
Kadın hastaların M.Depresyon (-) ve M.Depresyon (+) gruplarının gruplarının
Cinsel organınızda zevk almadan boşalma olur mu dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,862).(Tablo-19)
VAJİNİSMUS( KADIN) Özgül Fobi (+) Özgül Fobi (-) t
p
Hamilton Depresyon
16,67±9,67
10,79±8,4
2,27
0,028*
Hamilton Anksiyete
16,24±11,49
10,79±7,55
2,00
0,049*
Beck Depresyon
16,38±9,3
12,14±9,85
1,53
0,134
Beck Anksiyete
14,14±7,54
10,11±8,3
1,75
0,087
Sosyal Fobi ölçeği
38,05±14,11
31,86±15,16
1,46
0,152
Sıklık
4,62±1,56
4,43±1,35
0,46
0,649
İletişim
3,81±2,54
2,43±1,77
2,24
0,03*
Doyum
7,14±3,04
6,25±3,36
0,96
0,343
Kaçınma
5,33±3,4
4,61±2,96
0,80
0,429
Dokunma
4,05±2,62
4,5±2,99
-0,55
0,583
Vaginismus
12,33±2,99
13,68±3,4
-1,44
0,156
Anorgazmi
6,95±1,88
7,46±2,13
-0,87
0,387
GRISS Toplam Puan
50,67±10,29
49,43±13,16
0,36
0,723
Tablo-20 Vajinismus olgularının özgül fobisi olan ve olmayan grupların ölçek
puan dağılımları
Kadın hastaların Özgül Fobi (+) grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete puan
ortalamaları Özgül Fobi (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,028*, p=0,049*).(Tablo-20)
Kadın hastaların Özgül Fobi (+) ve Özgül Fobi (-) gruplarının Beck Depresyon
ve Anksiyete (p=0,134, p=0,087) , sosyal fobi (p=0,152)puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir .(Tablo-20)
64
Kadın hastaların Özgül Fobi (+) ve Özgül Fobi (-) gruplarının sıklık, iletişim,
doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p>0,005).(Tablo-20)
VAJİNİSMUS( KADIN) Sosyal Fobi (+) Sosyal Fobi (-) t
p
Hamilton Depresyon
21,45±10,97
10,95±7,44
3,69
0,001*
Hamilton Anksiyete
19,36±10,91
11,32±8,69
2,55
0,014*
Beck Depresyon
18,91±9,43
12,53±9,49
1,99
0,049*
Beck Anksiyete
17,09±7,18
10,32±7,86
2,56
0,014*
Sosyal Fobi ölçeği
52,55±15
29,29±10,11
6,00
0,0001*
Sıklık
4,82±1,33
4,42±1,46
0,81
0,423
İletişim
3,73±2,33
2,82±2,18
1,20
0,235
Doyum
8,18±3,28
6,18±3,11
1,85
0,07
Kaçınma
5,73±4,15
4,68±2,81
0,97
0,337
Dokunma
5,27±3,32
4,03±2,64
1,30
0,199
Vaginismus
12,09±3,7
13,39±3,12
-1,17
0,248
Anorgazmi
8,09±2,21
7±1,93
1,60
0,117
GRISS Toplam Puan
55,55±15,35
48,34±10,42
1,81
0,077
Tablo-21 Vajinismus olgularının sosyal fobisi olan ve olmayan grupların ölçek
puan dağılımları
Kadın hastaların Sosyal Fobi (+) grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete puan
(p=0,028*, p=0,049*), Beck Depresyon ve Anksiyete puan (p=0,049*, p=0,014*)
ortalamaları Sosyal Fobi (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur .(Tablo-21)
Kadın hastaların Sosyal Fobi (+) grubun sosyal fobi puan ortalamaları Sosyal
Fobi (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur
(p=0,0001*). (Tablo-21)
65
Kadın hastaların Sosyal Fobi (+) ve Sosyal Fobi (-) gruplarının sıklık, iletişim,
doyum, kaçınma, dokunma,vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p>0,005).(Tablo-21)
VAJİNİSMUS( KADIN) Panik bozukluk (+)
Panik bozukluk (-)
t
p
Hamilton Depresyon
18,82±7,52
11,71±9,29
2,32 0,025*
Hamilton Anksiyete
22,27±10,71
10,47±7,72
4,08 0,0001*
Beck Depresyon
20,36±6,38
12,11±9,83
2,62 0,012*
Beck Anksiyete
19,82±6,6
9,53±7,08
4,31 0,0001*
Sosyal Fobi ölçeği
35,82±18,38
34,13±13,99
0,33 0,745
Sıklık
4,73±1,68
4,45±1,37
0,57 0,573
İletişim
3,64±2,91
2,84±1,99
1,05 0,301
Doyum
7,82±3,92
6,29±2,97
1,40 0,169
Kaçınma
5,64±3,59
4,71±3,02
0,86 0,395
Dokunma
5,55±3,36
3,95±2,58
1,69 0,098
Vaginismus
14,73±1,68
12,63±3,48
1,93 0,06
Anorgazmi
7,27±2,2
7,24±2,01
0,05 0,959
GRISS Toplam Puan
55,55±11,86
49,05±11,38
1,76 0,066
Tablo-22 Vajinismus olgularının panik bozukluk olan ve olmayan grupların ölçek
puan dağılımları
Kadın hastaların Panik Bozukluk (+) grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete
puan ortalamaları Panik Bozukluk (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p=0,025*, p=0,0001*).(Tablo-22)
Kadın hastaların Panik Bozukluk (+) grubun Beck Depresyon ve Anksiyete puan
ortalamaları Panik Bozukluk (-) grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,012*, p=0,0001*). (Tablo-22)
66
Kadın hastaların Panik Bozukluk (+) ve Panik Bozukluk (-) gruplarının sosyal
fobi
puan
ortalamaları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir (p=0,745).(Tablo-22)
Kadın hastaların Panik Bozukluk (+) ve Panik Bozukluk (-) gruplarının sıklık,
iletişim, doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam
puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p>0,005).(Tablo-22)
VAJİNİSMUS( KADIN)
<30 Yaş
>30 Yaş
Ayda 1 Kere
3
5
%50
Cinsel ilişkide
Haftada 1kez
10 %25,6 1
%10
bulunma sıklığı
Haftada 2 Kez
15 %38,5 2
%20
χ²:10,5
Haftada 3-4 Kez
11 %28,2 2
%20
p=0,014*
Kaç yıldan beri
<5 Yıl
35 %89,7 5
%50
χ²:8,3
Eşiyle birlikte olduğu
>5 Yıl
4
%10,3 5
%50
p=0,004*
Ön sevişmeye
< 10 Dakika
13 %33,3 5
%50
χ²:0,95
ayırdığı zaman
>10 Dakika
26 %66,7 5
%50
p=0,329
Cinsel yaşamın
Hafif
10 %25,6 4
%40
χ²:0,8
tatminkar olup olmadığı
Orta Derecede
29 %74,4 6
%60
p=0,37
Cinsel uyarılma
Seyrek
11 %28,2 3
%30
χ²:0,01
hisseder mi
Genellikle
28 %71,8 7
%70
p=0,911
Hiç Bir Zaman
14 %35,9 3
%30
Seyrek
19 %48,7 4
%40
χ²:1,1
Genellikle
6
%15,4 3
%30
p=0,567
Hiç Bir Zaman
11 %28,2 6
%60
22 %56,4 3
%30
χ²:3,5
6
%10
p=0,168
%7,7
Korku, iğrenme,
utanma
Cinsel
birleşmeyi
engelleyecek kadar kuruluk, Seyrek
darlık
Genellikle
%15,4 1
67
Hiç Bir Zaman
16 %41
7
%70
Seyrek
21 %53,8 2
%20
χ²:3,6
Genellikle
2
%5,1
1
%10
p=0,159
Cinsel organınızda zevk
Seyrek
16 %41
5
%50
χ²:0,26
almadan boşalma olur mu
Genellikle
23 %59
5
%50
p=0,609
Cinsel organda ağrı
Tablo-23 Vajinismus olgularının yaş aralıklarına göre cinsel yaşamı etkileyen
faktörlerin dağılımları
30 yaş altı grubunun cinsel ilişkide bulunma sıklığı 30 yaş üstü grubundan
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. (p=0,014*).(Tablo-23)
Kadın hastaların 30yaş altı ve 30 Yaş üstü gruplarının Hangi sıklıkta cinsel istek
duyduğu (p=0,320), ön sevişmeye ayırdığı zaman (p=0,329) ,cinsel yaşamın
tatminkar olup olmadığı (p=0,370), cinsel uyarılma hissetmesi (p=0,911) , cinsel
organınızda zevk almadan boşalma olması(p=0,609) cevap dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir .(Tablo-23)
30 yaş altı grubunda 5 yıldan fazla eşiyle birlikte olanların 30 yaş üstü
grubundan
istatistiksel
olarak
anlamlı
derecede
yüksek
bulunmuştur
(p=0,0*).(Tablo-23)
Kadın hastaların 30yaş altı ve
30 yaş üstü gruplarının cinsel birleşmeyi
engelleyecek kadar kuruluk, darlık cevap dağılımları arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,168).(Tablo-23)
Kadın hastaların 30yaş altı ve
dağılımları
arasında
30 yaş üstü gruplarının cinsel organda ağrı
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir
(p=0,159).(Tablo-23)
68
VAJİNİSMUS( KADIN)
İlköğretim
2
10%
4
20%
8
40%
ayda 1 kere
Cinsel ilişkide haftada 1kez
bulunma
haftada 2 kez
sıklığı
haftada 3-4
6
kez
Kaç yıldan
beri eşiyle
cinsel ilişkin
6
25%
1
20,00%
p=0,806
15
75%
21
%87,5
4
80,00%
χ²:1,1
5
11
25%
55%
3
7
%12,5
%29,2
1
20,00%
0,00%
p=0,564
χ²:6,3
9
45%
17
%70,8
5
100,00% p=0,041*
6
30%
6
25%
2
40,00%
χ²:0,49
14
70%
18
75%
3
60,00%
p=0,783
Seyrek
5
25%
7
%29,2
2
40,00%
χ²:0,44
Genellikle
Hiç bir zaman
Seyrek
Genellikle
15
6
11
3
75%
30%
55%
15%
17
9
10
5
%70,8
%37,5
%41,7
%20,8
3
2
2
1
60,00%
40,00%
40,00%
20,00%
p=0,799
35%
8
%33,3 2
40,00%
40%
14
%58,3 3
60,00%
χ²:3,7
25%
65%
30%
5%
2
9
13
2
%8,3
%37,5 1
%54,2 4
%8,3
0,00%
20,00%
80,00%
0,00%
p=0,437
40%
11
%45,8 2
40,00%
χ²:0,17
60%
13
%54,2 3
60,00%
p=0,918
<5 Yıl
Cinsel
Hafif
yaşamın
tatminkar olup
Orta
olmadığı
derecede
Korku,
iğrenme,
utanma
χ²:3
30%
>5 Yıl
Ön sevişmeye < 10 Dakika
ayırdığı
zaman
>10 Dakika
Cinsel
uyarılma
hisseder mi
4
6
8
Öğrenim Düzeyi
Lise
Üniversite
%16,7 2
40,00%
25%
1
20,00%
%33,3 1
20,00%
Cinsel
Hiç bir zaman 7
birleşmeyi
engelleyecek
Seyrek
8
kadar
kuruluk,
darlık
Genellikle
5
Hiç bir zaman 13
Cinsel
6
organda ağrı Seyrek
Genellikle
1
Cinsel
organınızda Seyrek
8
zevk
almadan
boşalma olur
Genellikle
12
mu
χ²:0,9
p=0,924
χ²:5,8
p=0,214
Tablo-24 Vajinismus olgularının eğitim durumlarına göre cinsel yaşamı etkileyen
faktörlerin dağılımı
69
Kadın hastaların ilköğretim, lise ve üniversite cinsel ilişkide bulunma sıklığı
(p=0,806), cinsel yaşamın tatminkar olup olmadığı (p=0,783), cinsel uyarılma
hisseder mi (p=0,799), cinsel organınızda zevk almadan boşalma olur mu
(p=0,918), cinsel birleşmeyi engelleyecek kadar kuruluk, darlık (p=0,437) korku,
iğrenme, utanma (p=0,924), cinsel organda ağrı p=0,214 5 yıldan fazla ve az
eşiyle birlikte (p=0,564) cevap dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
fark gözlenmemiştir (p=0,806).(Tablo-24)
Üniversite mezunları grubunda ön sevişmeye ayırdığı zaman
10 dakikanın
üzerinde oranı, ilköğretim ve lise gruplarından istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p=0,041*)(Tablo-24).
Anlaşarak
Görücü usulu
VAJİNİSMUS( KADIN) (n 35)
(n 14)
t
p
Hamilton Depresyon
13,31±8,68
13,29±11,21
0,01
0,992
Hamilton Anksiyete
13,94±10,37 11,07±7,84
0,93
0,356
Beck Depresyon
14,69±9,64
12,14±10,17
0,82
0,415
Beck Anksiyete
11,77±8,02
12±8,79
-0,09
0,93
Sosyal Fobi ölçeği
34,49±14,2
34,57±17,07
-0,02
0,986
Sıklık
4,54±1,58
4,43±1,02
0,25
0,804
İletişim
2,46±2,05
4,43±2,06
-3,04
0,004*
Doyum
6±3
8,21±3,33
-2,26
0,028*
Kaçınma
4,46±2,93
6,07±3,45
-1,65
0,105
Dokunma
3,89±2,99
5,36±2,06
-1,68
0,099
Vajinismus
12,63±3,54
14,29±2,13
-1,63
0,11
Anorgazmi
6,94±2,14
8±1,52
-1,68
0,099
GRISS Toplam Puan
46,77±11,04 57,93±10,46
-3,24
0,002*
Tablo-25 Vajinismus olgularının evlilik şekline göre ölçek puan dağılımları
70
Kadın hastaların anlaşarak ve görücü usulu ile evlenen gruplarının Hamilton
Depresyon ve Anksiyete puan ortalamaları(p=0,992, p=0,356) , Beck Depresyon
ve Anksiyete puan ortalamaları (p=0,415, p=0,930) , Sosyal fobi ölçeği
ortalamaları
(p=0,804)
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir (Tablo-25).
Kadın hastaların anlaşarak ve görücü usulu ile evlenen gruplarının sıklık,
kaçınma,
dokunma,
vajinismus,
anorgazmi
puan
ortalamaları
arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p>0,005)(Tablo-25).
Görücü usulü ile evlenen grubun iletişim, doyum ve GRISS toplam puan
ortalamaları anlaşarak evlenen gruptan istatistiksel olarak anlamlı deredede
yüksek bulunmuştur (p=0,004*, p=0,028*, p=0,002*)(Tablo-25).
Evlilik Şekli
VAJİNİSMUS( KADIN)
Anlaşarak
Görücü usulu
ayda 1 kere
6
%17,1
2
%14,3
haftada 1kez
8
%22,9
3
%21,4
haftada 2 kez
12
%34,3
5
%35,7
χ²:0,09
haftada 3-4 kez
9
%25,7
4
%28,6
p=0,992
Kaç yıldan beri eşi ile
<5 Yıl
28
%80
12
%85,7
χ²:0,21
Cinsel ilişkini
>5 Yıl
7
%20
2
%14,3
p=0,641
< 10 Dakika
9
%25,7
9
%64,3
χ²:6,4
>10 Dakika
26
%74,3
5
%35,7
p=0,011*
Cinsel yaşamın tatminkar olup Hafif
7
%20
7
%50
χ²:4,4
olmadığı
Orta derecede
28
%80
7
%50
p=0,036*
Seyrek
10
%28,6
4
%28,6
χ²:0
Genellikle
25
%71,4
10
%71,4
p=1
Hiç bir zaman
14
%40
3
%21,4
Seyrek
14
%40
9
%64,3
Cinsel ilişkide bulunma sıklığı
Ön sevişmeye ayırdığı zaman
Cinsel uyarılma hisseder mi
Korku, iğrenme , utanma
χ²:2,4
71
Cinsel
birleşmeyi
Genellikle
7
%20
2
%14,3
Hiç bir zaman
12
%34,3
5
%35,7
21
%60
4
%28,6
χ²:8,2
Genellikle
2
%5,7
5
%35,7
p=0,016*
Hiç bir zaman
17
%48,6
6
%42,9
Seyrek
18
%51,4
5
%35,7
χ²:8
%0
3
%21,4
p=0,017*
17
%48,6
4
%28,6
χ²:1,6
18
%51,4
10
%71,4
p=0,201
engelleyecek kadar kuruluk, Seyrek
darlık
Cinsel organda ağrı
Genellikle
Cinsel
zevk Seyrek
organınızda
almadan boşalma olur mu
Genellikle
Tablo-26 Vajinismus olgularının evlilik şekline göre cinsel
faktörlerin dağılımı
p=0,297
yaşamı etkileyen
Kadın hastaların anlaşarak ve görücü usulü ile evlenen gruplarının
cinsel
ilişkide bulunma sıklığı (p=0,992) , hangi sıklıkta mastürbasyon yaptığı
(p=0,325), cinsel uyarılma hisseder mi (p=1), korku, iğrenme, utanma hissetme
(p=0,297), cinsel organınızda zevk almadan boşalma olur mu (p=0,201) cevap
dağılımları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
fark
gözlenmemiştir
(p=0,992)(Tablo-26).
Kadın hastaların anlaşarak ve görücü usulü ile evlenen gruplarının 5 yıldan
fazla ve az eşiyle birlikte cevap dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık gözlenmemiştir (p=0,641)(Tablo-26).
Anlaşarak evlenen grubunda 10 dakikadan fazla ön sevişmeye zaman ayırma
oranı, görücü usulü gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur (p=0,011*)(Tablo-26).
Anlaşarak evlenen
grubunda cinsel yaşamın tatminkar olup olmadığı
orta
derecede oranı, görücü usulü gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,036*)(Tablo-26).
Anlaşarak evlenen
darlık
grubunda cinsel birleşmeyi engelleyecek kadar kuruluk,
seyrek oranı, görücü usulü gruplarından istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p=0,016*)(Tablo-26).
72
Anlaşarak evlenen grubunda cinsel organda ağrı genellikle oranı, görücü usulü
gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p=0,017*)
(Tablo-26).
VAJİNİSMUS( KADIN)
Cinsel Bilgi kaynağı
Aile n:2
Arkadaş n:33
Medya n:14
F
p
Hamilton Depresyon
23±4,24
11,82±8,03
15,46±12,21
1,87 0,166
Hamilton Anksiyete
22,5±9,19
11,39±7,54
16,62±13,38
2,40 0,102
Beck Depresyon
21±1,41
13,45±9,7
14±10,97
0,54 0,585
Beck Anksiyete
21±4,24
10,76±7,46
13,46±9,73
1,84 0,17
Sosyal Fobi ölçeği
34±11,31
33,67±14,62
37,54±16,88
0,31 0,739
Sıklık
5,5±0,71
4,55±1,6
4,23±1,01
0,71 0,496
İletişim
4,5±0,71
2,52±2,05
3,62±2,26
2,27 0,134
Doyum
8±4,24
6,3±3,22
7,15±3,39
0,50 0,61
Kaçınma
7±4,24
4,97±2,82
4,85±3,74
0,43 0,657
Dokunma
6,5±4,95
4,79±2,71
5,08±2,36
2,56 0,167
Vaginismus
14±1,41
13,15±3,42
13,08±3,23
0,07 0,935
Anorgazmi
9±2,83
7,18±1,94
7,31±2,18
0,76 0,475
GRISS Toplam Puan
59,5±19,09
48,61±10,97
51,23±11,66
2,24 0,136
Tablo-27 Vajinismus olgularının cinsel bilgilenme kaynağına göre ölçek puan
dağılımları
Kadın hastaların cinsel bilgi kaynağı aile, arkadaş ve medya gruplarının
Hamilton Depresyon ve Anksiyete puan (p=0,166, p=0,102), Beck Depresyon ve
Anksiyete puan (p=0,585, p=0,170) ,Sosyal fobi ölçeği puan (p=0,738)
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir(Tablo27).
Kadın hastaların cinsel bilgi kaynağı aile, arkadaş ve medya gruplarının sıklık,
iletişim, doyum, kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam
puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p>0,005).(Tablo-27)
73
VAJİNİSMUS( KADIN) Çekirdek Aile
Geniş Aile
t
p
Hamilton Depresyon
3,86±5,01
14,88±8,99
-3,15
0,003*
Hamilton Anksiyete
6,57±6,32
14,21±9,81
-1,98
0,048*
Beck Depresyon
3,57±6,37
15,69±9,16
-3,35
0,002*
Beck Anksiyete
6,14±8,82
12,79±7,75
-2,06
0,045*
Sosyal Fobi ölçeği
26,71±5,96
35,81±15,57 -1,52
0,136
Sıklık
4,14±1,35
4,57±1,45
-0,73
0,469
İletişim
2,43±1,9
3,12±2,28
-0,76
0,452
Doyum
7,71±3,68
6,45±3,16
0,96
0,343
Kaçınma
3,57±3,31
5,14±3,1
-1,23
0,224
Dokunma
4±2,77
4,36±2,85
-0,31
0,76
Vaginismus
12,71±3,04
13,17±3,33
-0,34
0,738
Anorgazmi
6,43±1,9
7,38±2,04
-1,16
0,254
GRISS Toplam Puan
44,71±11,47
50,83±11,89 -1,27
0,212
Tablo-28 Vajinismus olgularının aile şekillerine göre ölçek puanları dağılımı
Kadın hastaların Geniş aile grubun Hamilton Depresyon ve Anksiyete puan
ortalamaları çekirdek aile grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur (p=0,003*, p=0,048*)(Tablo-28).
Kadın hastaların Geniş aile grubun Beck Depresyon ve Anksiyete puan
ortalamaları çekirdek aile grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur (p=0,002*, p=0,045*) (Tablo-28).
Kadın hastaların çekirdek aile ve geniş aile gruplarının Sosyal fobi ölçeği
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p=0,136)(Tablo-28).
Kadın hastaların çekirdek aile ve geniş aile gruplarının sıklık, iletişim, doyum,
kaçınma, dokunma, vajinismus, anorgazmi ve GRISS toplam puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p>0,005)(Tablo-28).
74
TARTIŞMA
Yapmış olduğumuz çalışmada 51 prematur ejakülasyon hastasından 17’si
(%33.3) major depresyon, 16’sı (%31.4) sosyal fobi tanısı, 3’ü(%6) panik
bozukluk, 2’si(%4) özgül fobi tanısı almıştır (Tablo-4). 49 vajinismus hastasından
32’si (%64,8) major depresyon, 21’i (%42,5) özgül fobi,11’(%20,2) sosyal fobi,
10’u(%20,1) panik bozukluk tanısı almıştır(Tablo-3). Depresyonlar her iki grupta
da HDÖ ölçeğine göre hafif derecededir. Bir psikiyatrik bozukluğa ait kriterleri
karşılayan bireylerin yarısı aynı zamanda farklı bir veya daha fazla ek bozukluğa
ait kriterleri de doldurmaktadır. 23 (%45.1) prematur ejakülasyonu olan erkek
hasta ve 9 (%18.4) vaginismusu olan kadın hastada ise herhangi bir psikiyatrik
hastalık saptanmamıştır. Bu bulgulara göre prematür ejakülasyonu olan
erkeklerin %55.9’un da ve vajinismusu olan kadınların %81.6’sında major
depresyon ve/veya bir anksiyete bozukluğu komorbiditesi saptanmıştır. Bu
oranlar Türkiye geneli ruhsal hastalık yaygınlığı verilerine göre oldukça
yüksektir. Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması’nda depresyon görülme oranı
kadınlarda %7.9, erkeklerde %5.8 olarak anksiyete bozukluğu oranı ise
kadınlarda %7.1 erkeklerde %3.1 saptanmıştır (Erol ve ark 1998). Aynı
çalışmada bir ruhsal bozukluk oranı ise kadınlarda %22.4 erkeklerde %10.9
olarak bildirilmiştir.
Vajinismusta
prematür
ejakülasyona
göre
daha
fazla
psikiyatrik
komorbidite çıkıyor olması kadında depreyon, özgül fobi ve sosyal fobinin
görece daha fazla olması ile açıklanabilse de ortaya çıkan oran farklılıkları
epidemiyolojik verilere göre daha yüksektir (Kaya 2007, Erol ve ark 1998). Bu
durum vajinismus ve prematür ejakülasyonun biyolojik ve psikososyal
faklılığından kaynaklanıyor olabilir. Girişe izin veren prematür ejakülasyonun
cinsel birlikteliğin belli koşullarını sağlıyor oluşu, daha çok gelişimsel bir
bozukluk oluşu, yaygınlığı ve ergenlikte hemen herkeste görülmesi daha daha
kolay baş edilebildiğini düşündürtmektedir. Giriş öncesi boşalması olanlarda
major
depresyon
ve
sosyal
fobi
oranının
yüksek
olması
bu
savı
desteklemektedir (Tablo 9, Tablo 11). ABD Ulusal Komorbidite Çalışması’nda
(NCS) komorbit durumların boşanma, toplumsal izolasyon ve çatışmalı sosyal
75
ilişkilere açık olma gibi toplumsal işlev sorunları ile düşük eğitim düzeyi, işsizlik
ve ciddi ekonomik sorunlar gibi mesleki işlev sorunlarına yol açarak yeti yitimine
sebep oldukları saptanmıştır. Aynı kişide birden fazla bozukluğun bir arada
bulunması
etiyolojik
ya
da
patogenetik
anlamların
var
olduğunu
düşündürmektedir (Eken 2002). Anksiyete bozuklukları, major depresyon ve
cinsel işlev bozukluğu komorbiditesi ile ilgili sınırlı sayıda bilgi vardır. Cinsel işlev
bozukluğu olan hastalarda anksiyete şiddetinin genel popülasyondaki “normal
değerlerden” yüksek olması anksiyete düzeyinin önemsenmesi gerektiğini
göstermektedir(Taştan 2005). Ernst ve ark (1993) genç erişkinlerdeki cinsel
rahatsızlıkların anksiyete, depresyon ve kadınlarda sosyal fobi ve yeme
bozukluğu ile ilişkili olduğunu bulmuştur. Porst ve arkadaşlarının (2007)
prematür
ejakülasyonu
olan
erkeklerle
olmayanları
karşılaştırdıkları
çalışmalarında, prematür ejakülasyonu olan hastalarda komorbid anksiyete ve
depresyon anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Yetkin ‘in (1997) çalışmasında
cinsel işlev bozukluğu olan hastalarda %45,7 oranında anksiyete, %28,6
oranında major depresyon ve %25,7 oranında diğer bozukluklar gözlendiği
vurgulanmıştır. Çalışmamızda major depresyon oranları literatürdeki bilgilerle
karşılaştırıldığında yüksek çıkmıştır. Özellikle vajinismusu olan kadınlarda
%64.8 oranında saptanması oldukça önemli bir bulgudur. Diğer taraftan
çalışmamızda
bipolar
bozukluk,
psikotik
bozukluklar
gibi
diğer
ruhsal
hastalıkların gözlenmemesi bu rahatsızlıkların az görülmesi kadar hastaların
başvurdukları kurum ile de ilişkili olabilir. Randevulu başvurma ve bekleme
süreci nedeniyle bu hasta grubunun başvuruları sınırlı kalmış olabilir.
Major depresyon saptanan kadın olguların HDÖ puanları 19,19±5,59,
BDÖ puanları 20,75±3,16 olarak saptanmıştır. Major depresyonu olan
vajinismus olgularında
HDÖ, HAÖ, BDÖ, BAÖ skorları ileri derece anlamlı
olarak yüksek bulunmuştur. Diğer taraftan GRISS alt ölçeklerinde major
depresyonu olan olgularla olmayanlar arasında fark saptanmamıştır (Tablo-18).
Bu durum depresyonun vajinismustaki cinselliğin yaşanması ve algılanmasını
doğrudan etkilemediğini düşündürebilir. Bu bulguyu destekler şekilde major
depresyonu olan vajinismus olgularında major depresyonu olmayanlara göre
cinsel öykü formu parametrelerinde de fark saptanmamıştır. Diğer taraftan
vajinismus olgularında evlendikten sonra eşinin aile büyükleri ile oturanlarda
76
(kayın valide, kayın peder, görümce, kayın birader vb.) HDÖ, HAÖ, BDÖ, BAÖ
puan ortalamaları anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (Tablo 28). Major
depresyonun ve anksiyetenin gelişiminde cinsel problemden dolayı duyulan
suçluluk duygularının yanı sıra özellikle sosyal olarak sorunlu ortamın olması
major depresyon için risk nedenidir (Yetkin 1986). Özellikle kültürel bir takım
özelikler major depresyon ve anksiyetenin gelişimini kolaylaştırmaktadır. Kadının
eşinin ailesi ile yaşaması hem cinsel yaşamını hem de yaşadığı cinsel sorun ile
baş etmesini etkileyecektir. Ülkemizde kültürel olarak eş ailesi ile olan çatışmalar
da düşünüldüğünde vajinismusu olan kadınlarda özellikle major depresyon ve
anksiyete belirtileri açısından eş ailesi ile birlikte yaşam bir risk etkeni olarak öne
çıkmaktadır.
Vajinismus olgularında ortaya çıkan bir diğer psikiyatrik bozukluk özgül
fobidir. Bu bulgu literatür ile uyuşmaktadır (Basson 2004). Vajinismusun klinik
belirtileri kısmen fobik bozukluğa benzemektedir. Çoğu hasta ağrı korkusunu
temel sebep olarak göstermektedir. Diğer yandan kan- enjeksiyon -yaralanma
fobisi ise kan, enjeksiyon veya bedensel yaralanma ile ilgili aşırı korku duyma ile
karakterize olup, mutilasyon korkusu grubu içinde ele alınır. Vajinismusun
“penetrasyon fobisi” olarak kavramlaştırılması olasılığı tartışılmaktadır (Duru
2008). Bazı yazarlar vajinismusun “penetrasyona karşı oluşan fobik reaksiyon”
biçiminde kavramlaştırılmasını teklif etmektedir (Reising 1999). Çalışmamızda
da
vaginismus
hastalarında
gözlenen
özgül
fobi
oranı
yüksek
bulunmuştur(Tablo-20). Vajinismus grubunda panik bozukluğunun da yüksek
çıkması bu grubun anksiyeteye duyarlı ve anksiyete atağını kolay yaşayabilen
bir ruhsal yapıya sahip olduğunu akla getirmektedir (Sbrocco 1997). Sonuç
olarak bu grup fobik özellikleri belirgin anksiyete belirtilerini daha yoğun
yaşamaktadır.
Prematür ejakülasyonda çıkan major depresyon oranları (%21) ise yine
önemsenmesi gereken ve normal populasyon ile karşılaştırıldığında (Kaya 2007,
Erol ve ark 1998, Kaplan ve Sadock 2007) yüksek bir değerdir.
Major depresyon saptanan prematür ejakülasyon olgularının HDÖ
puanları 16,53±2,45, BDÖ puanları 17,88±0,99 olarak saptanmıştır. Bir hastanın
BDÖ puanlarına sınırda çıkmış ancak klinik muayene, SCID I ve HDÖ
değerlendirmesi sonucunda depresyon olarak kabul edilmiştir. Vajinismus
77
olgularına benzer şekilde major depresyonu olan prematür ejakülasyon
olgularında HDÖ, HAÖ, BDÖ, BAÖ skorları ileri derece anlamlı olarak yüksek
bulunmuştur. Diğer taraftan GRISS alt ölçeklerinde major depresyonu olan
olgularla
olmayanlar
arsında
fark
saptanmamıştır
(Tablo-8).GRISS
alt
ölçeklerinde anlamlı fark bulunmazken cinsel öykü formunda vajene girmeye
çalışırken boşalma olması sorusuna verilen yanıt major depresyonu olan grupta
istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (Tablo-9). Bu bulgu prematür
ejakülasyonun ağırlaşması ile major depresyon arasında ilişkiyi göstermektedir.
Klinik belirtilerin ağır olması depresyon oranını artırmaktadır. Giriş öncesi
boşalma durumu cinsel sorunu farklı bir noktaya taşımakta, birleşemeyen çift
durumuna sebep olmaktadır. Erkek nedenli birleşememe durumu prematür
ejakülasyonun diğer formlarına göre daha fazla stresör bir durum yaşatıyor
olabilir. Ayrıca major depresyonu olanlarda cinsel yaşam daha az tatmin edici
bulunmuştur.
Vajinismusu
olan
olgularda
depresyon
ile
aynı
ilişkinin
saptanmaması erkeğin cinsel yüklenmesi ile ilişkili olabilir.
Dunn ve arkadaşları(1999) prematur ejakülasyonlular da 3.1 kat daha
fazla sosyal fobi bulmuşlardır. Çalışmamızda prematür ejakülasyon olgularında
%31.4 oranında sosyal fobi tespit edilmiştir. SCID I ile saptanan durum LSFÖ ile
doğrulanmıştır. Sosyal fobisi olanlarda HDÖ ve HAÖ puanları daha yüksek
bulunmuş ancak BDÖ ve BAÖ’de fark saptanmamıştır (Tablo-10). Major
depresyona benzer şekilde sosyal fobi ile giriş öncesi boşalma yanıtı arasında
istatistisel olarak anlamlı ilişki gözlenmiştir. Sosyal fobi ile prematür ejakülasyon
arasında ilişki literatürde bildirilmiştir. Tignol ve arkadaşları (2006) prematür
ejakülasyonu olan olgularda %47 oranında, kontrollerde ise %9 oranında sosyal
fobi tespit etmişler ve her iki sorunun da tedavisinde SSRI kullanılmasını
etiyolojik ilişki lehine yorumlamışlardır. Kaçıngan davranışlar sosyal şartlarda
anksiyeteye yol açar (Davidson 1993). Prematur ejakülasyon olan sosyal
fobikler, sosyal fobisi olmayan prematur ejakülasyonlulardan daha zor evlenirler
(Magee 1996). Bununla birlikte sosyal fobi ve cinsel bozukluklarla ilgili
çalışmalar seyrektir. Sosyal fobinin başlangıcı genellikle öncedir( Liebowitz
1992) . Prematur eajkülasyon aktif cinsel yaşamın başlaması ile, sosyal fobinin
ise 10-20 yaş arası başladığı düşünülmektedir. Prematur ejakülasyon, sosyal
fobinin spesifik bir alt boyutunu gösteriyor olabileceği öne sürülmüştür (Davidson
78
1993).
Sosyal fobikler ve prematur ejakülasyondan muzdarip kişilerin aynı
tedaviye verdikleri pozitif cevap bu hipotezi desteklemektedir. Diğer taraftan
farmakolojik yanıtlar farklı nörobiyolojik süreçlerle ilgili de olabilir. Waldinger
(1998b) prematur ejakülasyonlu bireyler ve aileriyle çalışmış ve prematür
ejakülasyonlu bireylerin ailelerinde de Penun genetik komponenti olabileceğini
belirtmiştir. Kendler (1992) kadın ikizlerle yaptığı bir çalışmada sosyal fobi
kalıtım oranını %30 olarak tahmin etmiştir. Sosyal fobi ve prematür ejakülasyon
da yaygın özelliklerin paylaşılmış genetik özellikler taşıyabileceğini ileri
sürmüştür. Çalışmamızda cinsel bilgilenmesi arkadaş çevresinde olan grubun
sosyal
fobi
puanları
ve
GRISS
toplam
puanları
anlamlı
derecede
yüksektir(Tablo-16).Gerek aile yapısı gerekse ilk bilgilenme şeklinin sağlıklı
olmaması kişilerin bilgi düzeyini etkilemekte ve bunun cinsel işlev bozukluğunda
rol oynadığı düşünülmektedir.
Cinsel ilişki ile ilgili performans anksiyetesinin, vajina korkusunun, kültürel
koşullanmaların, ilişkinin çabuk bitirilmesi gereken veya yakalanma olasılığı
bulunan durumlarda cinsel ilişkiye girmenin (erkekte çabuk orgazma şartlanma)
erken boşalmaya neden olabileceği bildirilmiştir ( Kaplan ve Sadock 2007).
Yetkin’in (1997) çalışmasında %65,5 oranında ilk deneyimlerinde hayat
kadınlarını seçtiği sonucuna varılmıştır. Çalışmamızda alınan 51 erkek hastadan
35’i para karşılığı cinsel birleşme yaşadığı, 16’sının ilk cinsel birleşmeyi eşi ile
yaşadıkları, 49 kadın hastanın tamamının (%100) eşiyle cinsel birleşme
deneyimi yaşadığı saptandı (Tablo-2). Bu bulgular literatürdeki bilgiler ile
benzerdir. Özellikle sosyal fobisi olan erkeklerin çoğunda parayla cinsel ilişkiye
girme yoluna başvuruyor olması, hatta bazılarının hayatları boyunca yaşadıkları
tek cinsel ilişki biçiminin bu şekilde olması dikkat çekicidir. Normal partnerle ilişki
yerine parayla cinsel ilişkiyi tercih etme sebepleri açık değildir. Ancak partner
ilişkisinin sosyal beceri gerektirmesi, daha çok sosyal kaygıya neden olması ile
ilişkili olabilir. Parayla cinsel ilişki yaşamanın atipik bir cinsellikten kaçınma
davranışı olabileceği ileri sürülmüştür (Heiman 2002) Normal popülasyonla
karşılaştırıldığında belirgin kaçınma davranışı gösteren kadınlarda partnerleri ile
daha az ilişki ve daha az sayıda partnere sahip olmaya rastlanmıştır. Kontrollere
kıyasla sosyal fobisi olan kadınlarda hayatları boyunca bir partnere sahip olma
ya da hiç partnerinin olmaması oranı daha yüksektir.
79
Çocuklukta cinsel ve fiziksel travma bazı çalışmalarda vaginismusun
nedeni olarak ele alınmıştır. Reissing’in (2003) çalışmasında yarı yapılandırılmış
cinsel ve fiziksel istismar skalası kullanılmıştır. Total vaginismuslu kadınlarda iki
kat daha fazla çocukluk çağında cinsel istismarı tespit edilmiştir. Yapmış
olduğumuz çalışmada çocukluk çağında uygulanan şiddete maruz kalma
değerlendirilmiş, tanı değerlendirmesinde cinsel kötüye kullanım sorgulanmıştır.
Yalnızca iki olguda çocukluk çağı cinsel kötüye kullanım öyküsü bildirilmiştir.
Hiçbir olgu travma sonrası stres bozukluğu tanısı almamıştır. Her ne kadar
yapılan çalışmalarda istismar çok gözlense de çalışmamızda sonuç olarak
istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Diğer taraftan travmanın ifade
edilebilmesi için uzun bir izleme ihtiyaç olması düşünüldüğünde sınırlı
sorgulama nedeniyle oranın daha yüksek olabileceği düşünülebilir. Vajinismusta
ağrı duyacağı korkusunun yaygınlığından söz edilmiştir (Blazer 1964). Kaplan
(1974) semptom oluştuktan sonra bunun ağrıya karşı fobik reaksiyon haline
geldiğini öne sürmektedir. Yapmış olduğumuz çalışmada da vaginismusu olan
kadınlarda ağrı hissetme oranı yüksekti (Tablo-26). Diğer taraftan vajinismusu
olan olguların bazılarında ağrı ile ilgili soruya olumsuz yanıt verilmişti. Bu
durumu hastaların ağrı ile kasılma ve birleşme korkusunu farklı algılamaları,
birleşme olmadığından ağrının henüz oluşmadığı şeklinde algılamalarından
kaynaklanıyor olabilir. Yazarlar, vajinismus ve disparoninin ağrı ile karakterize
cinsel bozukluklar yerine, cinselliğe engel olan ağrı bozuklukları olarak yeniden
kavramsallaştırılmasını önermişlerdir (Binik 2002).
Çalışmamıza
katılan
hastaların
sosyodemografik
verileri
değerlendirildiğinde olguların yaş ortalaması erkeklerde 35,47±8,54, kadınlarda
26,06±4,4 olarak bulundu. Erkek hastalar daha çok 25-45 yaş grubunda kadın
hastalar ise 20- 30 yaş grubundaydı(Tablo-1). Bu sonuçlar İncesu ve
Yetkin(1997) ile Kayır ve arkadaşlarının (1990) yaptığı çalışmalarla benzerdir.
Derogatis ve arkadaşları
1981 yılında yaptıkları çalışmada cinsel işlev
bozukluğu yaşayan erkelerde yaş ortalamasını 36,1±12 ,Catalan ve arkadaşları
ise yaş ortalamasını 41 olarak tespit etmişlerdir.
Çalışmamıza katılan erkek hastalardan %40,8’i ilköğretim, %23,5’i lise,
%17,6’sı üniversite mezunuydu (Tablo-2). Kadın hastaların ise %40,8’inin
80
ilköğretim,
%49’unun lise, %10,2’sinin üniversite mezunu olduğu saptandı
(Tablo-2). Çalışmamızda hastaların eğitim düzeyleri ile ilgili dağılım Taştan’ın
(2005) eğitim düzeyi daha yüksek olan erkek hasta gruplarında erken boşalma
ile başvuruların daha fazla olduğu bulgusu ile çelişmektedir. Taştan eğitim
düzeyi yüksek olanlarda daha sık yaşanmasını partneri tatmin etme çaba ve
kaygısından kaynaklandığı şeklinde yorumlamıştır. Çalışmamızda tedavi arayışı
açısından bakıldığında ilköğretim mezunu olanların üniversite mezunlarına göre
fazla olması ülkemiz açısından şaşırtıcı bir sonuçtur. Ancak eğitim düzeyi
yüksek olan kişiler internetten durumunu araştırıp kendisi çözüm bulmak ve ya
özel merkezlere başvuru yapmak şeklinde başka çözümler arıyor olabileceği
düşünülebilir. Diğer taraftan benzer populasyonda yapılan İncesu ve Yetkin’in
çalışmasında da (1997) çalışmamızdaki sonuçlara benzer şekilde ilköğretim
mezunu %54.1, yüksek okul mezunu %14,4 olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda
erkek hastaların %92,2’sinin evli olduğu saptanmış olup diğer çalışmalarla
paralellik göstermektedir (Schreiner-Engel 1986, İncesu ve Yetkin 1997). Kadın
hastaların %97,9’unun evli olduğu belirlenmiştir. Evlilik oranın yüksek olması
özellikle vajinismus sorunu olan evli hastaların evli olmayanlara göre daha çok
sosyal
sorun
yaşamaları
nedeniyle
çözüm
amaçlı
başvurmalarından
kaynaklanıyor olabilir.
Meslek gruplarına göre dağılıma bakıldığında erkek hastalarda işçi
olarak çalışanların (%39,2), kadınlarda ise çalışmayanların (%77,5) (ev hanımı)
çoğunlukta olduğu görüldü. Bu veriler genel ülke oranları ile uyuşmaktaydı
(Türkiye İstatistik Kurumu 2008). Erkek ve kadın hastalar doğduğu ve yaşadığı
yer açısından incelendiğinde büyük şehir ve metropol de yetiştiği ve yaşamakta
olduğu görüldü (Tablo-2). Bu sonucu çalışmanın büyük şehirde yapılmış
olmasının etkilediği düşünülmektedir.
Evlilik şekli çiftlerin birbirine güven duymaları ve paylaşımlarının yeterli
olması bakımından önemlidir. Görücü usulü evlenen çiftlerde özellikle güven
sorunu oluşmaktadır. Erkek hastalarda anlaşarak evlenme ile görücü usulüyle
evlenme eşit oranda gözlenirken, kadın hastalarda anlaşarak evlenme (%69,3)
çoğunluktadır
(Tablo-2).
Vaginismusun
gelişiminde
istenmeden
yapılan
evliliklerin etken olup olmadığı araştırılmış anlamlı bir fark bulunmamıştır. İncesu
ve Yetkin’in çalışmasında %48 anlaşarak evlendiğini belirtmiştir. Diğer taraftan
81
cinsel eylem ile ilgili kaygısı olan vajinismus olgularının evlilik öncesi birleşme
korkuları, cinsel birleşmenin acı ve zarar vereceği yönündeki yanlış inanışları
olduğu bilinmektedir (CETAD 2007). Çalışmamızda anlaşarak evlenmenin
kadınlarda daha yüksek oranda saptanması bu yanlış inanış ve kaygıları
nedeniyle kendilerini daha çok kabul edecek ve anlayış gösterecek bir eş
seçmeleri ile ilişkili olabilir.
Erkek hastaların %80,4’ünün, kadın hastaların ise %67,3’ünün cinsel
bilgilenmeyi arkadaşları aracılığı ile öğrendiği saptandı. İncesu ve Yetkin’in
(1997) çalışmasında da bizim çalışmamıza benzer olarak arkadaşından
bilgilenme oranı %64,7
bulunmuştur (Tablo-2). İlk bilgilenmenin aileden
olmamasında aile yapısının önemi büyüktür. Genellikle bu aileler tutucudur.
Derogatis
(1981)
erkeklerdeki
cinsel
işlev
bozukluklarında
bilgisizliğin
öneminden bahsetmiştir. Vajinismuslu kadınlarda cinsel eğitim eksikliğine işaret
edilmektedir (Audibert 1980, Ellison 1968) . Ayrıca bu bilgi eksikliği ile beraber
cinsellik fobisi olan bir anne ile özdeşleşmenin korkuya ve nihayet cinsel
ilişkiden uzaklaşmaya/kaçınmaya yol açtığı varsayımı da ileri sürülmüştür
(Silverstein 1989). Sağlıklı bir cinsel bilgilenmenin olmadığı gibi ailede yeterli
bilginin verilmemesi cinselliğin rahat konuşulamadığını ve ailede tabu olarak
yaşandığını düşündürtmektedir. Bu durum sağlıklı cinsel gelişimi etkiliyor olabilir.
İleri yaş hem erkekte hem de kadında cinsel işlev bozukluğu gelişimi
açısından önemli ve etkisi net olarak ortaya konulmuş bağımsız bir risk etkeni
olarak bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda ilerleyen yaşla birlikte evlilik süresinin
uzaması da erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel işlev bozukluğu
açısından bir risk etkeni olabilir (Demir 2003). Bizim çalışmamızda kadın
hastalarda eşiyle 5 yılın üzerinde birlikteliği olan grupta 30 yaşın üzerinde
olanlarda
anlamlı
bir
farklılık
gözlenmiştir
(Tablo-23).
Evlilik
süresinin
uzamasıyla muhtemelen eşlerin birbirlerine olan cinsel çekiciliklerinin azalması
bunda etken gibi gözükmektedir.
Evlilik şekli ve eğitim ile cinsel öyküdeki veriler değerlendirildiğinde
anlaşarak evlenenlerde ve üniversite mezunu olanlarda önsevişme süresi daha
uzun bulunmuştur (Tablo 26). Bu kadınlar cinselliğin koit ile sonuçlanmaması ya
da sonuçlanamadığı için önsevişme süresi uzatılarak tatmin olunmaya çalışıyor
olabilirler. Ayrıca anlaşarak evlenenlerde cinsellik orta derecede tatminkar
82
tanımlanmış ve bu görücü usulü evlenenlere göre daha anlamlı bulunmuştur.
Diğer taraftan görücü usulü evlenen kadın grubunda GRISS toplam puanında,
iletişim ve doyum alt ölçeklerinde anlaşarak evlenenlere göre istatistiksel olarak
anlamlı derecede farlılık bulunmuştur (Tablo 25). Bu ilk bakışta çelişkili gibi
görünmektedir. Anlaşarak evlenenlerde cinsellik orta derce tatminkar bulunsa da
GRISS’te farklı parametreler ile sorgulandığında doyum daha düşük çıkmıştır.
Bu farklılık cinsellikten ve ilişkiden beklentinin daha yüksek olması ile doyumun
görece daha düşük olması şeklinde açıklanabilir. Erkek hastaların anlaşarak ve
görücü usulü ile evlenme gruplarının GRISS alt arasında anlamlı farlılık
gözlenmemiştir. Görücü usulü ile evlenenlerde dokunma puanları anlaşarak
evlenenlerden anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Anlaşarak evlenen grupta
cinsel ilişkide bulunma sıklığı anlamlı olarak yüksektir. Prematür ejakülasyon
olgularında evlenme biçimi ile evlilik süreleri arasında da ilişki saptanmıştır.
Görücü
usulü
evlenenlerde
5
yıl
ve
üzeri
evli
olma
daha
yüksek
saptanmıştır(Tablo-15).
Çalışmamızda 41 yaş üzeri erkeklerde cinsel organın sertleşmesinde
güçlük olması diğer yaş gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur(Tablo-12). Sertleşme güçlüğü çalışmamızda sadece cinsel
yakınma olarak sorgulanmış, primer erektil disfonksiyon tanısı alanlar çalışma
dışı tutulmuştur. Geçici ereksiyon güçlükleri her erkeğin yaşamının çeşitli
dönemlerinde olabilir. Performans anksiyetesi özellikle cinsel bilgi ve deneyimi
yeterli olmayan kişilerde ortaya çıkar. 1948 yılında Kinsey’in yaptığı araştırmada
45 yaşındaki erkeklerde %3 oranında sertleşme bozukluğu gözlenirken 80 yaş
kesitinde bu oranın %80 düzeyinde gözlenmektedir. Yaşla birlikte serleşmede
sorun yaşanması bilinmektedir (CETAD 2007 ). Diğer taraftan çalışmamızda lise
mezunu erkeklerde ilköğretim ve üniversite mezunlarına göre tam sertleşmeden
boşalma olması anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.
30 yaşın altınlardaki kadınlarda ise cinsel ilişkide bulunma sıklığı anlamlı
olarak yüksek bulunmuştur(Tablo-23). Bu durum, sorunun uzadıkça sekonder
isteksizliğe neden olması ile ya da genç olguların ne kadar çok cinsel ilişki
denenirse o kadar çabuk sorunu çözeceklerini düşünmeleri ile ilişkili olabilir.
83
SONUÇ
Çalışmamızda sık rastlanılan cinsel işlev bozuklukları olan vajinismus ve
prematür ejakülasyonda psikiyatrik
eş
tanı oranı yüksek
bulunmuştur.
Vajinismusta depresyon, özgül fobi, sosyal fobi ve panik bozukluğu sırası ile en
sık görülmekte iken, prematür ejakülasyonda depresyon ve sosyal fobi en sık
saptanan psikiyatrik bozukluklardır.
Prematür ejakülasyonu olan erkeklerin
%55.9’unda ve vajinismusu olan kadınların %81.6’sında major depresyon
ve/veya bir anksiyete bozukluğu komorbiditesi saptanmıştır. Depresyon her iki
cinsel işlev bozukluğunda öne çıkmaktadır. Bu durum tedavilerde göz önüne
alınması gereken bir durumdur.
Hastaların sosyodemografik özellikleri ve psikiyatrik eştanıları cinselliği
yaşama biçimlerini ve cinsel işlevlerini etkilemektedir. Evlilik biçimi, ailenin
cinselliğe tutumu, evlilik süresi, aile biçimi ve yaş çalışmamızda öne çıkan
belirleyicilerdir. Eşinin ailesi ile birlikte yaşama kadınlar için bir risk faktörüdür.
Prematür ejakülasyonda giriş öncesi boşalma ile hem depresyon hem de sosyal
fobi varlığı ilişkili bulunmuştur. Özellikle geniş ailede yaşama, cinsel bilgilenme,
evlilik şekli, eğitim düzeyi gibi değişkenler önlenebilir faktörlerdir.
Bu çalışmada cinsel sorunu olan hastalarda kesitsel olarak psikiyatrik
komorbidite araştırılmış, depresyon ve anksiyete bozuklukları saptanmıştır. Hem
psikolojik hem de fiziksel faktörlerin cinsel sorunların etyolojisinde oynadığı rolün
etkilerinin belirlenmesi için daha büyük örneklem grupları içeren ve sağlıklı
kişilerle karşılaştırmalı yeni çalışmalar cinselliğin ve cinsellikte yaşanan
sorunların bu hastalıklar ile ilişkisini ortaya koyacaktır
Cinsel soruna eşlik eden bir psikiyatrik tanının rastlanma oranının yüksek
olması gerek tanı gerek tedavi sürecini etkilemektedir.
84
ÖZET
Cinsel işlev bozukluklarında psikiyatrik komorbidite ile ilgili veriler sınırlıdır. Diğer
taraftan cinsel sorun ile psikiyatrik bozukluklar arasında ilişki sık vurgulanmaktadır.
Cinsel soruna eşlik eden bir tanının olması kişinin yaşam kalitesini bozmakta, tedavi
planını
değiştirmektedir. Çalışmamızda sık rastlanılan cinsel işlev bozukluklarından
vajinismus ve prematür ejakülasyon tanısı alan olgularda psikiyatrik komorbidite ile bu
olguların sosyodemografik özellikleri, cinselliği yaşama biçimleri ve psikiyatrik tanıları
arasındaki ilişkinin araştırılması, verilerin literatür bilgileri ışığında tartışılması
amaçlanmıştır.
Çalışmaya Bakırköy Ruh Sinir Hastalıkları Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları
Polikliniğine başvuran ve vajinismus tanısı alan 49 kadın olgu ile prematür ejakülasyon
tanısı alan 51 erkek olgu alındı. Tüm hastalara Cinsel İşlev Bozukluğu Polikliniği Olgu
Değerlendirme Formu, Cinsel Öykü Formu, DSM IV Eksen I Bozuklukları İçin
Yapılandırılmış Klinik Görüşme Formu (SCID-I), Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği
(GRISS), Hamilton Anksiyete, Hamilton Depresyon ölçekleri, Beck Anksiyete Ölçeği,
Beck Depresyon Ölçeği, Libeowitz Sosyal Fobi ölçeği uygulanmıştır.
Prematür ejakülasyonu olan erkeklerin %55.9’unda ve vajinismus’u olan
kadınların %81.6’sında major depresyon ve/veya bir anksiyete bozukluğu komorbiditesi
saptanmıştır. Vajinismusta depresyon(%64,8), özgül fobi(%44,3), sosyal fobi(%20,2) ve
panik bozukluğu(%20,1) sırası ile en sık görülmekte iken, prematür ejakülasyonda
depresyon(%33,3) ve sosyal fobi(%31,4) en sık saptanan psikiyatrik bozukluklardır.
Hastaların sosyodemografik özellikleri ve psikiyatrik eştanıları cinselliği yaşama
biçimlerini ve cinsel işlevlerini etkilemektedir. Evlilik biçimi, ailenin cinselliğe tutumu,
evlilik süresi, aile biçimi ve yaş çalışmamızda öne çıkan belirleyicilerdir
Depresyon her iki cinsel işlev bozukluğunda öne çıkmaktadır. Bu durum
tedavilerde göz önüne alınması gereken bir durumdur. Cinsel sorunun tedavisinde
psikiyatri polikliniklerinin daha fazla yer almaları, özellikle komorbid hastalıklar nedeniyle
cinsel tedavilerin psikiyatri uzmanlarının dahil olduğu tedavi protokolleri ile yapılması
gerekmektedir.
Anahtar kelimeler: cinsel işlev bozukluğu, vajinismus, prematür
ejakülasyon, psikiyatrik komorbidite
85
SUMMARY
Findings
about
psychiatric
comorbidity
in
sexual
function
disorders are limited. On the other hand, the association between
sexual problems and psychiatric disorders are emphasized frequently.
A diagnosis accompanying sexual problem disrupts person’s quality of
life and changes treatment plan. In the present study, the aim was to
investigate
psychiatric
comorbidity
in
and
sociodemographic
characteristics of cases diagnosed with two highly encountered
disorders, namely vaginismus and premature ejaculation, and to
discuss the findings in light of previous literature.
Fourty-nine females diagnosed with vaginismus and 51 males
who were diagnosed with premature ejaculation were included in the
present study. All participants were people who applied to BRSHH
Sexual Function Disorders Policlinic. Sexual Function Disorder Case
Assessment Scale, Sexual History Scale, Structured Clinical Interview
for the DSM-IV Axis I Disorders (SCID-I), Golombok Rust Inventory of
Sexual Satisfaction (GRISS), Hamilton Anxiety, Hamilton Depression
Scales, Beck Anxiety Scale, Beck Depression Scale, Liebowitz Social
Anxiety Scale were applied to all participants.
Major depression and/or an anxiety disorder comorbidity were
assessed in 55.9% of males with premature ejaculation and 81.6% of
females
with
vaginismus.
In
vaginismus,
the
most
frequently
encountered comorbid disorders were depression, specific phobia and
panic
disorders,
respectively;
whereas
in
premature
ejaculation,
depression and social phobia were the most frequently assessed
psychiatric
disorders.
Sociodemographic
characteristics
and
psychiatric comorbidities of the patients affect the way they experience
sexuality and their sexual functioning. Way of getting married, family
attitudes about sexuality, duration of marriage, style of family and age
are important predictors of the present study.
Depression is frequent in both disorders. This finding should be
considered in treatment planning. Psychiatric policlinic should have
more place in treatment of sexual problems and especially because of
86
the comorbid disorders, treatment protocols of sexual disorders should
include psychiatrists.
Keywords:
sexual
function
disorder,
vaginimus,
premature
ejaculation, psychiatric comorbidity.
87
KAYNAKLAR
-Akdemir A, Örsel İ. , Dağ H. Ve ark. (1996) Hamilton Depresyon
Derecelendirme Ölçeği geçerliği, güvenirliği ve klinikte kullanımı. Psikiyatri
Psikoloji Psikofarmakoloji Dergisi 1996 ;4(4) ;251-259
-Aksaray G,Yelken B. (2001) Sexuality in women with Obsessive Compulsive
Disorder. Journal of Sex&Marital Therapy 2001 Vol.27. 273-277
-Amerikan Psikiyatri Birliği: Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı.
Baskı. Köroğlu E, çev. editörü. Ankara: Hekimler Yayın Birliği,1995
-Andrews G, Stewart G, Morris-Yates A (1990) Evidence for a general neurotic
syndrome. Br J Psychiatry 1990, 157:6-12.
-Andrews G, Slade T, Issakidis C. British J Psychiatr 2002; 81: 306 – 14
-Audibert C, Kahn-Nathan J (1980) Le vaginisme. Contracept Sex Fertil 8:257263.
-Bancroft, J. and Coles L(1976), Three years' experience in a sexual problems
clinic, Br Med J, 1(1976) 1575
-Barlow D. , Van den Hout M. (2000) Attention ,arousal and expectancies in
anxiety and sexual disorders.Journal of Affective Disorders ;61; 241-256
-Barnes, J., Bowman, E.P. and Cullen, J.(1984), Biofeedback as an adjunct to
psychotherapy in the treatment of vaginismus, Biofeedback Self Regul, 9 (1984)
281 9.
-Barnes, J., Primary vaginismus (Part 1): Social and clinical features, Ir Med J,
79 (1986) 59-62
-Barnes, J., Primary vaginismus (Part 2): Aetiological factors, Ir Med J, 79
(1986b) 62-5.
-Bayrak M. (2006) Vajinismus oluşumunda etiyolojik özellikleri.Uzmanlık tezi,
İstanbul.
-Beck AT, Ward CH, Mendelson M ve ark. (1961) An inventory for measuring
depression. Arch Gen Psychiatry, 4:561-571
88
-Beck AT, Epstein N, Brown G ve ark. (1988) An inventory for measuring clinical
anxiety: Psychometric properties. J Consult Clin Psychol, 56: 893-897
-Beck JG (1993) Vaginismus. In W O’Donohue, JH Greer (Eds), Handbook of
sexual dysfunctions: Assessment and treatment (pp 381-397). Boston: Allyn and
Bacon Inc
- Bodinger J,Hermesh H,Aizenberg D,Valevski A,Maron S, Shiloh R, Gothelf D,
Zemishlany Z, Weizman A. (2002) Sexual function and behavior in social
phobia.J Clin Psychiatry 63:874-879
-Buytendijk
FJJ(1957).
beweging.(General
Algemene
theory of
theorie
human
der
posture
menselijke
and
houding
movement)
en
Utrecht:
Spectrum,1957
-Blazer JA (1964) Married virgins: A study of unconsummated marriage. J
Marriege Fam 26:213-214
-Catalan, J., Hawton, K. and Day, A.(1990), Couples referred to a sexual
dysfunction clinic. Psychological and physical morbidity, Br J Psychiatry, 156
(1990) 61-7.
-Carey PM, Gordon MC(1995): Sexual Dysfunction Among Heterosexual Adults.
Diamant L, Meanulty DR (ed): The Psychology of Sexual Orientation. Behavior,
and Identity. Greenvood Pres, London. 1995
-CETAD (2007) (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) Cinsel Yaşam ve
Sorunları Rehberi. www.cetad.org.tr
-CETAD(2006) (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) Cinsel Sağlık ve
Üreme Sağlığı Araştırması.www.cetad.org.tr
-Crenshaw
TL,Goldberg
jp
(1996)
Sexual
aspects
of
neurochemistry
.in:Crenshaw tl, goldberg jp.sexual pharmacology. New York,w.w. Norton
&Company
-Cooke G(1966): The efficacy of two desensitization procedures: an anlogue
study. Journal of Behaviour Research and Therapy 4: 17-24, 1966
-Cohen PG,and Holbrook JM(1999): Effects of fenfluramine on ejaculatory
function,
luteinizing
hormone
and
testosterone
levels
in
men
with
89
hypogonodotropic
hypogonadism
and
premature
ejaculation.
Int
Clin
Psychopharmacol 1999
-Crowley, T., Richardson, D. and Goldmeier, D.(2006), Recommendations for
the management of vaginismus: BASHH Special Interest Group for Sexual
Dysfunction, Int J STD AIDS, 17 (2006) 14-8
-Crown, S. and Crisp, A.H.(1979), Crown-Crisp Experiential Index, Hodder and
Stouhgton, London, 1979.
-Çayan S, Akbay, Bozlu M, Canpolat B, Acar D, Ulusoy E.(2004), Türk
kadınlarında cinsel fonksiyon prevalansı ve cinsel fonksiyonları bozabilecek
potansiyel risk faktörleri. Androloji Bülteni, 2004 Nisan; 17:179. -Davidson JR,Hughes DL,George LK,et al .The epidomiology of social
phobia:finding from Duke Epidemiyolojical Catchment Area Study.Psychol Med
1993;23:709-718
-Derogatis LR., Meyer JK., King KM.(1981) Psychopathology in individuals with
sexual dysfunction.Am.J Psychiatry 1981;138:757-763
-Drenth, J.(1998). Vaginismus and the desire for a child, Journal of
Psychosomatic Obstetrics &Gynecology, 9 (1988) 125 -137
-Droegemuller W (1994) Sexuality and sexual dysfunction. In H Visscher (Ed),
Precis IV: An update in obstetrics and gynecology (pp97-103). Washington, DC:
ACOG.
-Dunn KM, Croft PR, Hackett GI.(1998) Sexual problems:A study of the
prevalence and need for health care in general population. Fam Prac 1998,
15:519-24
-Dunn KM , Croft PR. , Hackett GI. (1999). Association of sexual problems with
social, psychologial and physical problems in men and women: A croos
sectional population survey. J Epidemiol Community Health 53:144-148
-Eken B. Alkol bağımlılarında kişilik bozukluğu komorbiditesi, I. eksen psikiyatril
tanılar ve dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu belirtileri ile ilişkisi. Uzmanlık
Tezi; Bakırköy 2002
90
-Ellison C (1968) Psychosomatic factors in the unconsummated marriage. J
Psychosom Res 12:61-65.
-Eliot ML(1985): The Use of “ Impotances “ and “Frigidity”, Why Has
“importance” survived? Journal of Sex Marital Therapy 11:51-56, 1985.
-Ende J,Rockwell S,Glasgow M(1986):The sexual history in general medicine
practice.Arch.Intern Med,1986,144:558-561
-Engman Maria( 2007 ): Partial vaginismus definition, symptoms and treatment.
Tezi Linköping, November
-Erol N, Kılıç C, Ulusoy M ve ark. (1998) Türkiye Ruh Sağlığı Profili Raporu. T.C.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
-Ernst C, Foldenyi M, Angst J.(1993), The Zurich Study :XXI Sexual dysfunction
and disturbances in young adults.Data of a longitudinal epidemiological
study.Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci 1993;243:179-88
-Frank E, Anderson C. Rubenstein D. (1978) Frequency of Sexaul Dysfunction
in normal couples. New Eng.J.Medicine 299 :11-18
-Freud S(1949): Three Essay on the Theory of Sexuality. London: Imago Pres,
1949.
-Feldmann H.A. ,Goldstein I, Hatzichristou D.G ve ark.( 1994) Impotence and its
medical and psychosocial correlates ;results of Masachussetes Male Aging
Study J.Urol.15; 54-61
-Fenichel, L(1945). The psychoanalytic theory of neurosis, Norton, New York,
1945
-Fenichel O. Nevrozların Psikoanalitik Teorisi (1945) .Çeviri. Ege üniversitesi Tıp
Fakültesi Kitaplar Serisi No:98.1974 246-353
-Figueira I. Possidente E. (2001) Sexual Dysfunction:A Neglected complication
of Panic Disorder and Social Phobia. Archives of Sexual Behavior.2001 Vol.30.
No:4 369-377
-Fugl-Meyer, K.(1996), Nedsatt sexuell förmåga och sexuella problem, Sex i
Sverige: Om sexualliveti Sverige , Statens folkhälsoinstitut, Stockholm, 1996,
pp. 212
91
-Goodmann W.K., Price L.H.,Rasmussen S.A. ve ark. (1989):The Yale-Brown
Obsessive
Compulsive
scale,I
;Development
,use
and
reliability.Arch.Gen.Psychiatry 1989 ;46;1006
-Graven Arendt, T. Nielsen (2002), Peripheral and central sensitization in
musculoskeletal pain disorders: an experimental approach, Curr Rheumatol
Rep, 4 (2002) 313-21
-Grenier G,Byers ES.(1995).Rapid ejaculation: A review of conceptual,etiological
and treatment issues.Arch Sex Behav 24:447-472
-Hamilton
M.(1959)
The
Asessment
of
anxiety
states
by
rating
Br.J.Med.Psychology. 32;50-559
-Hawton K (1989): Sexual Dysfunction. Cognitive Behaviour Therapy for
Psychiatric Problems: A Practical Guide. K Hawton, PM Salkovskis, J Kirk, M
Clark (Eds): Oxford: Oxford University Press, 370-405,
-Hawton K, Catalan(1990), J. Sex therapy for vaginismus: Characteristics of
couples and treatment outcome, Sexual & Marital Therapy, 5 (1990) 39-48.
-Harlow BL, Stewart EG (2005) Adult-onset vulvodynia in relation to childhood
violence victimization, Am J Epidemiol, 161 (2005) 871-80
-Heiman JR, Rowland DR (1983) Affective and physiological sexual response
patterns: the effects of instructions on sexually functional and dysfunctional men.
J Psychosom Res; 27: 105-116
-Heiman JR (2002) Sexual dsyfunction:Overview of prevalans,etiological factors
and treatments.J Sex Res.39:73-78
-Hirst J, Baggaley M, Watson J(1996), A four year survey of an inner city
psychosexual problems clinic., Sex Marital Ther, 11 (1996) 19-36
- İncesu C, yetkin N.(1997) Assesment of 200 Subjects Referred to a Sexual
Dysfunction Outpatient Clinic in turkey. Proceedings of the XIIIth. World
Congress of Sexology, 1997, 285-290.
-İncesu C. Cinsel İşlevin Fizyolojisi. Cinsel işlev Bozuklukları Monograf Serisi,
1998, Sayı1, 3-12.
92
-Kabakci, E. and Batur, S.(2003), Who benefits from cognitive behavioral
therapy for vaginismus?, JSex Marital Ther, 29 (2003) 277-88
-Kaplan HS(1974):The New Sex Therapy: Active treatment of sexual
dysfunctions. Brunner/Mazel . New York 413-429
-Kaplan HS(1977): Hypoactive sexual desire. Journal of sex marital therapy 3,
1977
-Kaplan HS(1979): Disorders of Sexual Desire. New York: Brunner/ Mazel, 1979
-Kaplan HS. (1987) Sexual Aversion, Sexual Phobias and Panic disorder. 1987
Brunner –Mazel Publishers.
-Kaplan HS. (1988)Anxiety and sexual dysfunction.J Clin Psychiatry
Oct;4
Suppl:21-5
-Kaplan H I, Sadock B J(2007). Comprehensive Text Book of Psychiatry 8th ed.
Lippincott Williams&Wilkins
-Kaplan DL,Steege JF (1983) The urethral syndrome: Sexual components. Sex
Disabil 6:78-82.
-Karamustafalıoğlu O, Üçışık A.M, Ulusoy M ve ark (1993) Yale-Brown
Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği’nin Geçerlilik ve Güvenirlik
Çalışması 29.Ulusal Psikiyatri Kongresi Program ve Bildiri Özetleri Kitabı Savaş
Ofset,Bursa ,1993 ,S.36
-Kaya B, Kaya M (2007) 1960'lardan Günümüze Depresyonun Epidemiyolojisi,
Tarihsel Bir Bakış. Klinik Psikiyatri 10(Ek 6):3-10
-Kayır A (1991):Cinsel mitler ERO-Cinsel yaşam ansiklopedisi-2 Boyut
Yayınları,İstanbul,1991
-Kayır A, Geyran P, Tükel MR ve ark (1990). Cinsel sorunlarda başvuru
özellikleri ve tedavi seçimi. XXVI. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi,
Bilimsel Yayınları, Cilt 2, s:451-458.
-Kayır A, Salman B, Arı D(1992) 100 vaginismus olgusunun TAT verileri. 7.
Ulusal Psikoloji Kongresi, Ankara
-Kessler, J.M., When the diagnosis is vaginismus: Fighting misconceptions,
Women & Therapy, 7 (1988) 175-186
93
-Kedia K.(1983):Ejaculation and emission ;Neural physiology, dysfunction, and
therapy.Male
Sexual
Dysfunction,Krone
R.J.Siroky
M.B.Goldstein
I.(Ed),Boston,Little Brown,1983,
-Kinsey A.C. (1948) Das Sexuelle Verhalten des Mannes. :Kinsey Report
.Berlin- Frankfurt,S. Fuscher Verlag 1965
-Kinsey AC,Pomeroy WR, Martin CE(1948): Sexual behavior in the human male.
1948.Am J Public Health 93: 894-8,
-Kinsey AC: Sexual Behavior in the Human Female. Philadelphia WB,
Saunders, 1953
-Kockott G (1990) Impotenz. Andrologia; 22: 105-117
-Kosten
T,
Redmand
D.E.,Reiser
M.F.(1983).Spontaneous
ejaculation
associated with anxiety : Psychophysiological considerations.American Journal
of Psychiatry,140,1163-1166
-Kotler M. ve ark (2000) Sexuel Dsyfunction in Male Posttravmatic Stres
Disorder Patients Psychotherapy and Psychosomatics;69:309-31
-Lamont, J.A., Vaginismus, Am J Obstet Gynecol, 131 (1978) 633
-Lauman EO, Gagnon JH, Michael RT ve ark (1994) The social organization of
sexuality: Sexual practices in the United States. Chicago: The University of
Chicago Pres
-Lauman EO,Paik A,Rosen RC (1999) Sexual dysfunction in the United States
:Prevalans and predictors.JAMA.281:537-544
-Laumann EO, Nicolosi A, Glasser DB.(2005) Sexual problems among women
and men aged 40-80 y: Prevalence and correlates identified in the Global Study
of Sexual Attitudes and Behaviors. Int J Impot Res 2005, 17:39-57
-Leary MR, Dobbins SE (1983). Social anxiety , sexual behavior, and
contraceptive use .J Pers Soc Psychol 1983;45:1347-1354
-Leonardo F.,Wanderson F. De Souza ve ark (2007).Sexual Function and
Dysfunction in Brazilian Patients With Obsessive-Compulsive Disorder and
Social Anxiety Disorder.The Journal of Nervous and Mental Disease .195,254257.
94
-Liebowitz MR (1987) Social phobia. Mod Probl Pharmacopsychiatry, 22: 141173
-Martin J.Steggall(2006).Premature ejaculation:defining sex in the absence of
context.JMHG 2006,3:25-32.
-Masters WH, Johnson VE(1970): Human Sexual Inadequacy. Boston : Little
Brown, 1970
-Masters WH, Johnson VE(1994). Human Sexual Behaviour. İnsanda Cinsel
Davranış. Sayın Ü, çev. Editörü: İstanbul: Bilimsel ve teknik Yayınları Çeviri
Vakfı,1994
-Monteiro W.O. Noshirvani N.F.(1987) Anorgasmia from Clomipramine in
obsessive compulsive disorder. British journal of Psychiatry 1987 ;151 107-112
- Moskowitz D. (2002),Women’s health monitor. Transitions For Health Women
Institute 2002
-Musaph H(1965). [Vaginismus , a sexological view], Bohn, Haarlem, 1965.
-Porst H,Montorsi F,Rosen RC(2007): The premature ajaculation prevalance
and attitudes(PEPA) survey:prevalans,comorbidities and Professional helpseeking,Eur Urol,2007 Mar;51(3):816-23
-Read S, King M, Watson J.(1997).Sexual dysfunction in primary medical
care:Prevalans ,characteristics and detection by the general practitioner.J Public
Healty Med 19:387-391
-Reissing, E.D., Binik, Y.M. and Khalife S.(1999), Does vaginismus exist? A
critical review of the literature, J Nerv Ment Dis, 187 (1999) 261-74
-Renshaw, D.(1988), Profile of 2376 patients treatet at the Loyola Sex Clinic
treated between 1972 and 1987, Sex Marital Ther, 3 (1988) 111-17
-Rosen RC(2000):Prevalans and risk factors of sexual dysfunction in men and
women . Curr Psychiatry Rep.2:189-95,2000
-Rosen R, Brown C, Heiman J, Leiblum S, Meston C, Shabsigh R, Ferguson D,
D’Agostino
R
Jr.(2000).
The
female
sexual
function
index(FSFI):
A
multidimensional self-report instrument fort he assessment of female sexual
function. J Sex Marital Ther.26:191-208
95
-Rowland DL, Slob AK.(1997).Prematur ejaculation : Psychophysiological
considerations in theory,research and treatment.Annu Rev Sex Res 8:224-253
-Rowland DL, Strassberg DS, de Gouvera CA, Slob AK.(2000) Ejaculatory
latency and control in men with premature ejaculation: Ananalysis across sexual
activities using multiple sources of information. J Psychosom Res 2000; 48:6977
-Rowland D, Perelman M, Althof S ve ark.(2004) Self-reported premature
ejaculation and aspects of sexual functioning and satisfaction. J Sex Med 2004,
1:225-32
-Rust J.,Golombuk S. (1986) The GRISS : A Psychometric Instrument for the
assessment of Sexual Dysfunction.. Archives of Sexual Behavior.1986 Vol.15.
No:2 157-165
-Sadock B,Sadock V(2005). Anormal Cinsellik ve Cinsel Disfonksiyon . Concise
Textbook of Clinical Psychiatry –Türkçe Çeviri. Klinik Psikiyatri 2.Baskı Güneş
Kitabevi 2005 .277-29
-Sbrocco T et al. (1997). The conceptual relationship between panic disorder
and male erectile dysfunction. J Sex Marital Ther. Fall;23(3):212-20
-Scanzoni, v.Über Vaginismus, Wien Med Wochenschr, 17 (1867) 274-275.
- Schmidt G, Arentewicz G (1982) Symptoms. In: G Arentewicz, G Schmidt
(Eds), The treatment of sexual disorders: Concepts and techniques of couple
therapy (pp 123-146). New York : Basics Boks Inc
-Schreiner-Engel P., Schıavi RC.(1986) Lifetime Psychopathology in individuals
with Low Sexual Desire. J Nerv Ment Dis 1986;174:646-651
-Segraves R.T. (1998) ‘’Hormones and Libido’’ ,Sexual Desire Disorders,Leblum
R.S., Rosen R.C.(ed) New York ,The Guillford Press ,1998 ,271-312
- Schover LR, Friedman JM,Weiler SJ,Heiman JR, LoPiccolo J (1982) Multiaxial
Problem-Oriented System for Sexual Dysfunctions. An Alternative to DSM-III.
Arch Gen Psychiatry Vol.39: 614-619.
-Silverstein JL (1989) Origins of psychogenic vaginismus. Psychother
Psychosom 52:197-204
96
-Sims, J.M. On vaginismus, Trans Obstet Soc London, 3 (1862) 356-367.
-Smith AD (1988) Psychological factors in the multidisciplinary evaluation and
treatment of erectile dysfunction. Uro Clin North Am; 15: 41-51
-Sotomayor M.(2005), The burden of premature ejaculation: The patient’s
perspective. J Sex Med 2005, Supp 2:110-4
-Soylu
A(2003).
Kadın
cinsel
fonksiyon
bozukluğunda
tanı.
Androloji
Bülteni,2003 Haziran; 13:21-23.
- Spector J.P ,Carey M.(1990 ) Inidence and Prevalence of sexual dysfunctions :
a critical review of empirical literature.Arch .Sex.Behav.: 19,389-408
-Spira A, Bajos N. (1993).Les comportement sexuels en France.(Sexual
Behavior in France ) Paris:INSERM
-Spitzer RL, Williams JBW,Gibbon M. (1989) Structured Clinical Interview for
DSM III –R Personality Disorders SCID-2 9.1.1989 version New York State
Psychiatric İnsttitute Research Department
-Stahl
sm(2003)
temel
psikofarmakoloji.taneli
b,
taneli
y.(çeviri
editörü)İstanbul.yelkovan yayınevi
-Steege, J.F.(1984), Dyspareunia and vaginismus, Clin Obstet Gynecol, 27
(1984) 750-9
-Sungur M(1994): Evaluation of Couples Referred to a Sexual Dysfunction Unit
and Prognostic Factors in Sexual and Marital Therapy. Sexual and Marital
Therapy, 1994; 9(3) 251-265
-Symonds T, Roblin D, Hart K ve ark.(2003), How much premature ejaculation
impact a mans life? J Sex Marital Ther 2003, 29: 362-70
-Taştan U ve ark: (2005) Cinsel İşlev Bozukluğu olan Erkeklerde Anksiyete .
Yeni Symposium 43(1):38-44
-Thorburn, J (1985), A practical treatise of the diseases of women, Charles
Griffin and Company, London, 1985
-Tignol J, Martin-Guehl C, Aouizerate B ve ark.(2006), Social phobia and
premature ejaculation:a case-control study. Depress Anxiety 2006, Feb 24
-Tellaloğlu S, Kadıoğlu A. Erkek Seksüel Disfonksiyonu. Nobel Tıp 2000
97
-Tegin B (1980) Depresyonda bilişsel bozukluklar: Beck modeline göre bir
inceleme. Yayınlanmamış doktora tezi, HÜ Psikoloji Bölümü, Ankara.
-Tuğrul C, Kabakçı E (1997). Vaginismus and its correlates. Sexual and Marital
Therapy. 12(1):23-34
-Tükel R, Kızıltan E, Demir T ve ark. (1998) Sosyal fobide alt tiplerin ve çekingen
kişilik bozukluğunun psikopatoloji üzerine etkileri. 3P Dergisi, 6(1): 15-20
-Türkiye İstatistik Kurumu (2008) Hane halkı işgücü araştırması 2008 Temmuz
dönemi sonuçları. Haber Bülteni. Sayı 165 TC Başbakanlık
-Uçar C.(2005) Şizofreni ve alkol – madde bozuklukları komorbiditesi. Uzmanlık
Tezi. Bakırköy; 2005
-Ulusoy M (1993) Beck anksiyete ölçeğinin psikometrik özellikleri, Uzmanlık
Tezi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, İstanbul.
-Van de Wiel, H.B.(1990), Treatment of vaginsimus: a review of concepts and
treatment modalities, J Psychosom Obstet Gynaecol, 11 (1990) 1-18
-Van der Velde, J. and Everaerd, W.(2001), The relationship between
involuntary pelvic floor muscle activity, muscle awareness and experienced
threat in women with and without vaginismus, Behav Res Ther, 39 (2001) 395408
-Waltherhard, M., Die psychogene aetiologie und die psychotherapie des
vaginismus, Muench Med Woshensch, 56 (1909) 1997-2000
-Ward E, Ogden E (1994) Experiencing vaginismus-sufferers’ beliefs about
causes and effects.Sex Mar Ther 9:33-45
-Wijma, B., and Wijma, K., A cognitive behavioural treatment model of
vaginismus, Scand J Behav Ther, 26 (1997) 145-156
-Wijma, B., Jansson, M., Nilsson, S., Hallbook, O. and Wijma, K., Vulvar
vestibulitis syndrome and vaginismus. A case report, J Reprod Med, 45 (2000)
219-23.
-Williams B.W.(1978) A structured interview guide for Hamilton Depression
Rating Scale .Arch. Gen.Psychiatry 1978 ;45; 742-747
98
-Waldinger MD. Berendsen HH, Blok BF,Oliver B, Holstege G. 1998. Premature
ejaculation and serotonergic antidepreeents induced delayed ejaculation : The
involvement of the serotenerjic system.Behav Brain Res 92:111-118
-Woldinger MD.(2005)Lifelong premature ejaculation:current debate on definition
and treatment.Journal of Men’s Health and Gender 2005;2(4):333-8
-Xin ZC, Choi YD, Rho KH, and Choi HK(1997): Somatosensory evoked
potentials in patient with primary premature ejaculation. J Urol 1997; 158:451
-Yetkin N, İncesu C(1997): Cinsel işlev bozukluklarında kullanılan terimlerin
gözden geçirilmesi. Nöropsikiyatri Arşivi 4: 214-218,1997.
-Yıldırım EA (2006). Psikiyatri asistanlarının cinsel terapi eğitimlerinde
psikodrama yöntemlerinin kullanılması. Psikodrama Tezi. Abdülkadir Özbek
Psikodrama Enstitüsü.İstanbul
99
Download