çocukluk çağı korkularına yaklaşım

advertisement
ÇOCUKLUK ÇAĞI
KORKULARINA
YAKLAŞIM
Prof. Dr. Müge TAMAR
58. Milli Pediyatri Kongresi
24 Ekim-Antalya
Konuşma akışı:
 Değişen toplum ve çocuk
 Çocukluk çağı korkuları
 Çocukluk çağında Anksiyete Bozuklukları
 Çocukların korkularını yenmelerinde ailelere
öneriler
Yirminci yüzyıl “kaygı çağı”
 Yirminci yüzyılın ikinci yarısında
elektronik medyanın etkisiyle
çocukları yetişkinlerden ayıran ahlaki
ve kültürel sınırlar giderek ortadan
kalkmıştır.
 Kitle iletişim araçlarının kullanımının
yaygınlaşması ile çocuklar anne
babaları ile aynı imgeleri, aynı
idealleri ve aynı riskleri paylaşır
olmuştur. Dolayısıyla çocuklar
incinebilir, masum ve bağımlı olma
niteliklerini kaybetmişlerdir.
Yirminci yüzyıl “kaygı çağı”
 Bu nedenle yirminci yüzyılın çocuğun ve
anne babaların kendi yeterliliklerine ilişkin
kaygı çağı olduğu belirtilmektedir.
(Stearns, 2003)
 Çocukların gitgide daha incinebilir, daha
kırılgan görülmesi, ana-babaların da
kaygılarını arttırmıştır. Yirminci yüzyılda
anne baba olmanın en belirgin özelliği
çocukların sağlığı ve mutluluğu
konusunda duyulan kaygı ve duyarlılıktır.
 Doğum oranının düşmesi anne babaların
az sayıdaki çocuklarına daha fazla ilgi
göstermelerine olanak sağlamış, ama
daha fazla suçluluk duymalarına da yol
açmıştır.
Değişen toplum, çocuk ve
aile;
 Eskiden büyüyüp, büyüklerle eşit konuma
gelmek isteyen çocuklar, günümüzde
“büyümenin yaşlanmak ve yaşlanmanın
ayrıcalığını kaybetmek” olarak algılıyor.
Yaşlanmayı geciktiren ürünlerin saldırgan
bir sağlık ve gençlik ideolojisi ile
pazarlanması, yaşlanmayı “arzu
edilmeyen” konumuna getirdi.
Değişen toplum, çocuk ve
aile;
 Çocukluk yaşam döngüsündeki en değerli ve
en merkezdeki dönem durumuna geldi.
Çocuklar kardeşleriyle birlikte sıkıştıkları küçük
arka odalardan kendileri için her şeyin
düşünülerek düzenlendiği evin en büyük
odalarına geçtiler. Anne ve babalar çocukların
isteklerini yerine getirmekle görevli ve onların
kararlarına her daim saygı duyan birer
“kolaylaştırıcı” haline geldiler. Sonuç;
“sonsuz çocukluk arzusu”…
Değişen toplum, çocuk ve
aile;
 Bunu yanında hayatın yükünü daha
büyümeden sırtlanmak zorunda kalan
çocuklar var. Bu çocuklar dünyaya
gözlerini “yoksulluk içinde” yaşayan
ailelerde açıyorlar. Onlar için dünya
doğdukları günden itibaren bir mücadele
alanı ve kendilerini içlerinde buldukları
durum da;
“sonsuz bir yetişkinlik” hali.
Değişen toplum;
Modern sonrası toplum
risk toplumu
Önceki zamanlarda riskler doğaya bağlı
çevresel riskler, sanayileşme ve tıbbi
teknolojik bilgi artışı ile risklerin
kontrol olanağı daha yüksekti.
Yeni dönemde risk
insan eliyle oluşmuş risk.
Değişen potmodern toplum;

Potmodern kimliğin temel
unsurlarından biri geçeklikle
kurulan ilişki: birey gerçekliği kendi
kararları doğrultusunda üretmeye,
ürettiği gerçekliği kendi
doğrultusunda kullanmaya eğilim
gösteriyor…

İnsan sürekli imal edilmiş
gerçeklerin, özellikle de
görselliklerin etkisine maruz kalıyor,
soyut algılama yetisini yitiriyor.
Değişen potmodern toplum;

Bir yüzyıl önce hayal bile edilemeyecek imgeler ve
seslerin bir karışımıyla dünyamızı dolduran elektronik
iletişim araçlarının yayılması ve hızla çoğalması soyut
algılama yetimizi kaybetmemize neden oluyor. Birbirleri
ile rekabet eden yoğun bir enformasyonun var olması
sonucunda dikkat süremiz kısalıyor ve düşünceye
dayalı anlatı azalıyor. Kısa ömürlü, üslup ve
yaklaşımlar ortaya çıkıyor…
Watson, 2006
“Süreklilik” ve “bütünlük” modern kimliğin temel
nitelikleri iken,
postmodern kimlik “süreksizlik” ve
“parçalanmışlık” üzerine kurulu..!!!
Değişen toplum, çocuk ve
aile;
 Üst-orta sınıf anne babaların çocuklarını
kendi “narsistik uzantıları” olarak
algılamaları sıkça rastladığımız bir durum.
 Çocuğun ayrıcalıklı konumu anne
babanın statüsünün, elitist konumunun
bir göstergesi oluyor.
 Çocuğun başarısı, çocuğun ellerine
bırakılamayacak kadar ciddi bir şey
oluyor ve bütün fırsatlar para ve nüfuz
yoluyla çocuğa sunuluyor.
Değişen toplum, çocuk ve
aile;
 Bir yandan da çocuğa pompalanan bir sürekli
“en-iyisine-layık-olma” ideolojisi var:


hak etme duygusu
içi boş bir özgüven doğuruyor.
Özgüven, emek-başarı ikilisinden
doğmadığı için aslında temeli olmayan
kırılgan bir yapıda.
Bunu örtmek için de yüzeydeki güven
sürekli şişiriliyor
Narsisizm kültürü;
Narsist birey;





Suçluluk duygusu ile değil, kaygı ile baş etmek
zorundadır.
Kendi gerçekleri ile başkalarını etkilemek değil,
ama hayatta anlam aramakla uğraşmaktadır.
Geçmişin hurafelerinden (!) özgürleşmiş, kendi
varoluşundan dahi kuşku duyar olmuştur.
Yüzeysel olarak relaks ve hoşgörülüdür,
dogmaları çok az kullanmaktadır, ama grup
sadakatinin güvenliğini kaybetmiştir, paternalistik
durum tarafından ihsan edilen iyilikler açısından
herkesi rakip olarak görmektedir.
Narsist gelecekle ilgilenmez, geçmişle çok az
ilgisi vardır. Mutlu ilişkileri içselleştirmede veya
sevgi anılarından oluşan bir stok yaratmada
zorluğu vardır. Bu durum yaşamın daha sonraki
zamanlarında daima üzüntü ve acıyı getirir.
Narsisizm kültürü;
 Geçmişin kültürel olarak değersizleştirilmesi
sadece hakim ideolojilerin yoksullaşmasını
değil, narsist bireyin içsel yaşantısının da
yoksullaşmasını getirir.
 Cristopher Lash (1991) “geçmiş” i gelecekle baş
edebilmek için biriktirilmiş, politik ve psikolojik
servet olarak nitelendirir. Geçmişin
değersizleştirilmesini kültür krizinin en önemli
belirtilerinden biri olarak görür.
(The Culture of Narcissism, C. Lash, 1991)
Çocukluk çağı korkuları:
 Diğer birçok psikopatolojinin aksine
anksiyete gelişim boyunca normal
sayılan, hem korunmada, hem de
uyumda rol oynayan bir duygudur.
 Çoğunlukla korku, gerçek ya da hayali
bir tehlike karşısında normal bir tepkidir.
Türlerin devamı için anksiyete gerekli bir
duygudur.
 Geçici korkular ve anksiyete normal
çocukluk gelişiminin bir parçası kabul
edilir.
Çocukluk çağı korkuları:
 Yetişkinler için sıradan olan bazı sesler,
görüntüler ve hayvanlar, bazen çocuklar
için çok korkutucu, ürkütücü olabilir.
 Çocuğun gelişimi devam ettikçe
korktuğu durum ve nesneler de,
bulunduğu yaşa göre değişkenlik
gösterir.
 Önemli olan nokta, bu korkunun süresi
ve yaş dönemine uygun olup
olmadığıdır.
Çocuklarda sık rastlanan korkular;
 Doğumdan sonraki ilk bir yılda
bebekler, yüksek ve ani seslere
duyarlıdır. Anne-babadan
ayrılma, yabancı kişiler ve yeni
ortamlar birer korku kaynağıdır.
 Çocuklar 2-6 yaşlar arasında
diğer yaşlara göre daha çok
korkar. Bu yaşlarda
yabancılardan korkma önde gelir.
İki buçuk yaş civarında ani
gürültülerden, garip hayvanlardan
ve doktorlardan korku öne çıkar.
Çocuklarda sık rastlanan korkular;
 Yine iki yaş civarında karanlık, tuvaletten
korku, hatta palyaçolardan korkma
görülebilir.
 Hayali yaratıklar yine korku nedenleri
arasındadır.
 Bazı çocuklar bu yaşlarda tuvalette sifon
çekildiğinde, düşüp gitmekten korkar.
 Bazıları önceden tepki vermediği halde,
bir anda 3 yaş civarında köpeklerden
korkmaya başlar.
Çocuklarda sık rastlanan korkular;
 Altı yaşından sonra, okul
korkuları, performans korkuları
gibi daha gerçekçi korkular baş
gösterir. Okulla ilgili korkular
ileriki dönemlerde de devam
edebilir. Sosyal korkular ve
vücuda gelebilecek zararla ilgili
korkular ön plana çıkar.
 Bu sırada hayali yaratıklarla ilgili
korkular gittikçe azalır.
Korkuyu ortaya çıkartan etmenler;
 Başlıca etmen korkunun
öğrenilmesidir. Çocuklar, büyürken
anne ve babalarını çok dikkatli bir
şekilde gözlemlerler. Onların olaylar
karşısında verdikleri tepkileri taklit
eder ve uygulamaya çalışırlar.
 Model almada aile tek kaynak
değildir. Arkadaşlar, öğretmenler,
televizyon, bilgisayar oyunları da
alternatif etki kaynaklarıdır.
Korkuyu ortaya çıkartan etmenler;
 Seyredilen bir filmin veya anlatılan bir
hikayenin etkisinde kalma da görülebilir.
Hayallerinde var olan yaratık, hayalet,
canavar vs. gibi bir takım gerçek dışı
varlıkların, en korumasız oldukları uyku
saatlerinde geleceklerini düşünüp uykuya
dalmak istemez veya anne ve babalarıyla
uyumak isterler.
 Doğuştan itibaren çevresel faktörlerden
çok çabuk etkilenen bir çocuk daha kolay
korku reaksiyonu geliştirebilir ama asıl
önemli olan aile çevresinde olaylara nasıl
tepki verildiğidir.
İnternet ve şiddet;
Korkuyu ortaya çıkartan etmenler;
 Çocuğu, yeni bir deneyim yaşadığı sırada
endişeli ve gergin görünen anne durum
hakkında farkında olmasa da negatif bir etki
yapar.
 Ayrıca büyütülen ortam fazla korumacı bir
yapıdaysa çocuk değişik ortamlara
girmekten çekinir ve farklı şeyler
deneneceği zaman korku duyar.
Korkuyu ortaya çıkartan etmenler;
 Erken çocukluk döneminde korkuların
gelişmesine neden olan diğer etmenler:

Anne-babanın ya da onların yerine
geçebilecek güvenilir bir kişinin yokluğu,
belirsiz, sık ve uzun ayrılıklar.

Tekrar eden fiziksel cezalar ya da fiziksel
ceza ile tehdit etmek.
Terk edilme tehdidi: Bu tür tehditler,
çocuğun, anne-babasının temel sevgisinden
ve onların kendisini koruyacaklarına dair
yaptıkları sözsüz anlaşmadan şüphe
duymasına neden olur. Örneğin
“………………. yapmazsan seni bırakır
giderim, annen olmam”
Korkuyu ortaya çıkartan etmenler;

Anne-babanın, çocuğun kendisinin tehlikeli
olduğuna inandırması, onu suçlaması ve
çocuğun anne-babasını incitip zarar
verebileceğine inandırması. Örneğin “sen
beni öldüreceksin”, “hasta edeceksin”

Çocuğa bakım veren kişinin sık sık
değişmesi ve çocuğun bu değişikliğin
nedenini anlayamaması onda korku
uyandırır.

Anne babanın çocuğun fiziksel
sağlığına/dış dünyaya yönelik aşırı kaygısı
Gerçek bir tehlike olmadığı halde sürekli
olarak çocuğu uyarması ve “dikkat et”
mesajını vererek önlem alması gereğini
vurgulaması.
Çocukluk çağı korkuları:

Bazı korkular bazı yaşlarda yaşın bir özelliği
olmamasına rağmen diğerlerinden daha yaygın
olarak görülür.

Süt çocukluğunun başlarında bebekler
çevrelerindeki uyaranlardan korkarlar.

Oniki aylıktan itibaren korkular yabancılara,
yabancı yerlere ve yüksekliğe yönelir.

Okul öncesi çağlarda çocuklar yalnız
kalmaktan, karanlıktan, hayvanlardan, hayal
ürünü yaratıklardan korkarlar.

Okul başlayınca doğa üstü fenomenlerden,
gelişimsel ve sosyal durumlardan, vücudunun
yaralanmasından, hastalıktan ve doğal
tehlikelerden korkmaya başlarlar.
Çocukluk çağında kaygı;
 Normal ve anormal çocukluk kaygısı çoğu
zaman net değildir, çünkü birçok çocukluk
çağı korkusu normalde uyumsal ve koruyucu
bir rol oynar.



Özgün endişe yaşa uygun değilse,
Yaşa uygun korkular eğer aşırı
düzeydeyse,
İşlevsellikte bozulma veya yoğun öznel
sıkıntıya neden oluyorsa,
Anksiyete Bozukluğu tanısı konabilir.
 Kaygı bozuklukları çocuklarda en sık görülen
psikiyatrik bozukluklardan biri sayılabilir.
Normal kaygıdan Anksiyete Bozukluğuna…
 Anksiyete sağlıklı bireylerde de yaşanan
ve bireyin gelişimi sırasında koruyucu ve
uyumsal işlevi olan normal bir duygudur.
 Normal ve anormal çocukluk anksiyetesi
ayrımı çoğu zaman net değildir. Çünkü
birçok çocukluk çağı korkusu normal
adaptif ve koruyucu rol oynar.
 Belirgin stres oluşturan, akademik ya da
sosyal işlevlerde bozulmalara neden olan
korku ve endişeler önemlidir.
Semptomların zamanlamasının gelişimsel
düzeye uyması gerekir.
Normal kaygıdan Anksiyete Bozukluğuna…
 Gelişimsel süreçte patolojik anksiyete ile
uyuma yardımcı olan, kendini koruma ve
güvenliği sağlayan normal anksiyeteyi
ayrımlaştırmak güçtür.
 Örneğin ayrılık kaygısı erken çocukluk
döneminde normal gelişimsel sürecin bir
parçası iken, çocuğun akran ve aile
ilişkilerini, okul başarısını etkileyen ve
aşırı, süregen bir ayrılma kaygısı ayrılma
anksiyetesi bozukluğu olarak ele alınır.
Normal kaygıdan Anksiyete Bozukluğuna…
 Erken çocukluk döneminin yabancı
kaygısı ve sosyal çekingenliği sosyal
anksiyete bozukluğundan ayırt
edilmelidir.
 Kendisi için çekici bir akranı ile
karşılaştığında bir ergenin duyduğu
anksiyete normaldir. Ancak ergen
anksiyeteden kurtulamayıp sürekli
şüphelerle uğraşıyor ise patoloji
sınırını aşmıştır.
Normal kaygıdan Anksiyete Bozukluğuna…
 Dolayısıyla çocuk ve ergenlerde belirli
yaşam dönemlerinde ortaya çıkan ve
gelişimsel olarak uygun olan kaygı ile tedavi
edilmesi gereken kaygıyı birbirinden ayırt
etmek önem taşır.
 Çoğu zaman çocuk ve ergenlerdeki
anksiyete bozukluğu tepkileri çevresel
koşullara ve strese tepki olarak kabul
edilebilir görüldüğünden, bu yaş grubunda
anksiyete bozuklukları tanısı sıklıkla gözden
kaçabilmektedir.
Anksiyete Bozuklukları, DSM 5
 1. Ayrılma AB
(çocuklarda %4, ergenlerde
1.6%)
 2. Selektif Mutizm
(nokta pr: %0.03-1)
 3. Özgül Fobi
 4. Sosyal AB
 5. Panik Bzk
 6.Agorafobi
 7. YAB
 Madde/Tedaviye bağlı, GTDB, Diğer,
Tanımlanmamış AB
Anksiyetenin klinik bir bozukluk
olarak değerlendirilebilmesi için;
 Çocuğun yaşına uygun etkinliklerden kaçınması
gerekir (örn: okula gitmeme veya arkadaş
toplantılarına gitmek istememe, vb),
 Korkular gelişimsel olarak uygun işlevsellik ve
görevlerle ilişkilidir (Örn: arkadaşlarıyla oynama
veya akademik başarı, vb),
 Çocuk ve ailesi için kayda değer bir sıkıntı nedeni
olmaktadır,
 Rahatsız edici anksiyete uzun zamandır
sürmektedir.
Çocuklarda Ergenlerde Anksiyete Bozuklukları
(ÇEAB);

Yaygınlık: %6-20 (Costello ve ar. 2004).

ÇEAB süreğen ve tekrarlayıcı olabilir.

Benlik saygısı, sosyal ilişkiler ve akademik yeterliliği
olumsuz etkiler.

Erişkinlikteki anksiyete bozukluklarının güçlü bir
öncülüdür.





Başka psikopatolojilerin gelişmesi riskini arttırır.
Bir tane anksiyete bozukluğu yaşayanlarda diğer
anksiyete bozukluklarının ortaya çıkma riski artar
(Keller ve ark. 1992).
Erişkinlikteki anksiyete ve depresif bozukluklar gibi
sonraki sorunların ortaya çıkma olasılığı artar (Pine ve
ark. 1998).
Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı riski artar
(Compton ve ark. 2007)
Özkıyım riski artar (Boden ve ark. 2006).
Çocuk ve ergenlerde anksiyete
bozukluklarının etyolojisi;
 ÇEAB çoğul risk etmenlerinin ve altta
yatan yatkınlığın etkileşmesi sonucu
ortaya çıkar.
 Kapsamlı etyolojik model: (dört etmen söz
konusu)
 Genetik veçevresel etmenler
 Emosyon işlenmesi ile ilgili nöral
döngü
 Temel psikolojik süreçler
 Geniş davranışsal eğilimler
 Genetik ve çevresel etmenler korkuya
koşullanma gibi temel psikolojik süreçleri
şekillendirerek anksiyete gelişimini etkiler.
Çocuk ve ergenlerde anksiyete
bozukluklarının etyolojisi;

Korku ve ödül döngüleri ile ilgili beyin bölgeleri:
 Striatum, limbik ve paralimbik bölgeler
(amigdala, orbitofrontal korteks, anterior singulat
korteks)

Bu bölgeler emosyonların işlenmesinde, içsel ve
dışsal algıların bütünleştirilmesinde önemli rol oynar.
 Anksiyete bozukluğu olan çocuklarda beyin
görüntüleme çalışmalarında daha fazla amigdala
etkinliği
 Anksiyetenin indüklendiği çalışmalarda sağ
prefrontal kortekste ve sol orbitofrontal korteste
aktivasyon artışı

Orbitofrontal korteks ve amigdala arasındaki
bağlantılar yoluyla anterior singulat korteks emosyon
yanıtlarını düzenler.
Çocuk ve ergenlerde anksiyete bozukluklarının
etyolojisi;
 Çekirdek psikolojik süreçler, erken mizaç
özelliklerinden anksiyete bozukluklarına kadar
geniş davranışsal eğilimlerin oluşmasında rol
oynar.
 Davranışsal inhibisyon yaşamın ilk yıllarında
ölçülebilir mizaç faktörüdür. Sonraki anksiyete
bozukluklarının gelişmesinde öncül olduğu
bildirilmektedir.
 Bu çocuklar yeni durumlara ketlenme ve
kaçınma şeklinde davranışsal inhibisyon ile
tepki verirler.
 Bu çocuklarda amigdala temelli nöral döngüde
aşırı duyarlılık olduğu düşünülmektedir.
Çocuk ve ergenlerde anksiyete
bozukluklarının etyolojisi;
Genetik etmenler
Korku ve ödül
döngüleri
Amigdala,
striatum
prefrontal korteks
Çevresel etmenler
Temel
psikolojik
Süreçler
Sosyal
güdülenme
ve dikkat
Geniş
davranış eğilimler
i
Anksiyete
Bozuklukları
Mizaç
Sosyal ilişkilerde
ergen değişimleri
(Lewis’ten)
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu

Bağlandığı kişiden ayrılma ile ilgili gelişimsel
olarak uygunsuz ve aşırı korku ve anksiyete..

Korku, anksiyete ve kaçınma süreklidir. Çocuk ve
gençlerde en az 4 hafta sürmesi gerekir.

Klinik olarak anlamlı sıkıntı ve işlevsellikte
bozulma olması gerekir.
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu

Ayrılık kaygısı çocuğun normal gelişiminin parçasıdır. İlk
altı aydan sonra gözlenebilir ve 15-21. aylarda
şiddetlenir. Ayrılık kaygısının söz konusu olabilmesi için
önce bağlanmanın olması gerekir. Tepkisel bağlanma
bozukluğu ya da yaygın gelişimsel bozukluklarda olduğu
gibi sağlıklı bir bağlanmanın olmadığı durumlarda ayrılık
kaygısı da beklenmez.

Ayrılık kaygısı bozukluğu temel bağlanma figürlerinden
(genellikle anne-babadan) ayrılmaya karşı gösterilen
aşırı korku ve kaygıyla karakterizedir. Çocuk ana
babadan ayrıyken kendisine ya da ana babasına zarar
gelebileceğinden korkar.

Ayrılma kaygısı duygusal, bilişsel, bedensel ve
davranışsal belirtilere yol açabilir.
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (AAB)
 Yaygınlık:



%4-5 (%2-13)
Kızlarda daha sık (bazı
çaılmalarda cinsiyet farkı yok)
Çocuklarda ergenlerden daha
sık, en sık 7-9 yaşlarında
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (AAB)

Klinik özellikler ve sınıflandırma:







Evden ya da bağlandıkları kişilerden
ayrıldıklarında aşırı sıkıntı ve kaygı, böyle
durumlarda ana babalarının nerede olduğunu
bilmek isterler ve örneğin telefonla sık sık bağlantı
kurmak isterler,
Kendilerinin veya yakınlarının kaza geçirebileceği,
ya da hastalanabileceği düşüncesine kapılabilirler,
Kaybolma ve bir daha ana babaya kavuşamama
korkusu yaşayabilirler,
Evdeyken odada tek başına oturmaktansa
yapışma davranışı sergilerler,
Uyku zamanında zorlanırlar,
Gece kabuslar görebilirler,
Ayrılık sırasında veya ayrılık beklenirken karın
ağrıları, baş ağrıları, bulantı, kusma gibi bedensel
yakınmaları olur.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu
 Tanım:

Klinik olarak Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB)
tanısının konabilmesi için anksiyete düzeyinin kişinin
günlük işlevlerini olumsuz etkilemesi gerekir.

Ayrıca bu yakınmaların en az 6 aylık süre boyunca
devam etmesi gerekir. Bu ölçütler göz önüne
alındığında YAB yaygınlığı %2,7 ile %4,6 arasında
bulunmuştur.

Çocuklar ve ergenlerde YAB’da ortaya çıkan korku ve
kaygılar yeterlilik, kabul görme, davranışların
toplumsal normlara uygun olup olmaması ile ilişkilidir.
Gelecekle ilgili, yeni ve alışılmamış durumlarla ilgili
kaygılar da önemli kaygı alanlarıdır.

Ergenlik öncesinde YAB kızlar ve erkeklerde hemen
hemen eşit sıklıkla görülürken, ergenlikle beraber
kızlarda sıklığı artmaktadır.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Klinik Özellikler;







YAB olan kişiler dakik olmaya aşırı özen
gösterebilirler,
Aşırı titiz ve mükemmeliyetçi özellikler
gösterebilirler,
Erişkinler tarafından katı ve aksi olarak
tanımlanabilirler,
Sıklıkla çevreleri tarafından yatıştırılma beklentisi
içindedirler, yatıştırıldıklarında anlık rahatlamalar
görülse de genel olarak anksiyeteleri yaygın ve
süregendir.
Aşırı uyarılmışlık ve motor gerginlik klinik tabloya
sıklıla eşlik eder. (Erişkin YAB’da üç tane fiziksel
belirti gerekirken çocuk yaş grubunda bir tane
fiziksel belirti tanı için yeterlidir)
Baş ağrısı, karın ağrısı ve uyku sorunları gibi
somatik yakınmalar oldukça sıktır.
Çocuklarda kaygı sıklıkla irritabilite ile birliktedir.
Panik Bozukluk (PB)

Temel belirti panik ataklardır. Panik atak herhangi bir
gerçek tehdit ya da tehlike olmaksızın ortaya çıkan belirgin
korku ve huzursuzluk yaratan, kişinin o ortamdan
kaçmasına veya kaçınmasına neden olan, kişinin bir grup
duygusal, somatik ve bilişsel belirti yaşadığı anksiyete
ataklarıdır.

PB olan çocuk ve ergenlerde erişkinlere benzer klinik
özellikler, çarpıntı, soluğun kesilmesi, yeterince soluk
alamadığı duygusu, hava açlığı, nefes darlığı, boğuluyor
gibi olma, yutkunamama, titreme, bulantı, karın ağrısı,
soğuk-sıcak basmaları, terleme ve baş dönmesi şeklinde
belirtiler görülebilir.

Bu belirtiler hasta tarafından kalp krizi geçirebileceği,
bayılabileceği, boğulabileceği, vb. tehlike sinyali olarak
algılanır; ölüm korkusu, çıldırma ya da kontrolünü kaybetme
korkusu, vb yaşanır. Çocuk ve ergenlerde bilişsel belirtiler
somatik belirtilere göre daha az dile getirilir.

Ataklar beklenmedik anlarda ortaya çıkar, tekrarlar,
yaklaşık 10 dakika içinde en üst düzeye ulaşır. Çocuk ve
ergen en az bir ay süreyle başka atakların olabileceğine
ilişkin sürekli bir kaygı, panik atağın tekrarlayabileceğine
ilişkin kaygı ve/veya, ataklara ilişkin belirgin davranış
değişiklikleri gösterir.
Sosyal Fobi (SF)
(Sosyal Anksiyete Bozukluğu)

Tanım ve klinik özellikler:

Sosyal fobili çocuk ve ergenler aşırı bir şekilde utanç, olumsuz
anlaşılma ve reddedilme gibi kaygılara odaklanırlar. Korkulan
durumlarla karşılaştıklarında artmış kalp atım hızı, kızarma,
sayıklama, gastrointestinal bozulma ve titreme gibi belirtiler
gösterebilirler.

Çocukluk çağına özgü sosyal fobisi olan çocuk, sıklıkla kendisine
yabancı erişkinlerle ve/veya yabancı yaşıtlarla karşılaşmaktan
korkar. BU korku yaşına göre aşırı boyuttadır ve çocuğun sosyal
işlevselliğini etkilemektedir. Anne baba ve diğer tanıdık kişilerle
sosyal iletişim bozulmamıştır.

Tedavi edilmemiş sosyal fobi, okul reddi, eğitim hayatının erken
sonlanması ile son bulabilir. Büyük ergenlerdeki sosyal fobi
gelişimsel uğraşları ve karşı cinsle ilişkileri bozarak daha sonra
gelişecek ilişki güçlüklerine yol açabilir.

21 aya kadar olan bebeklerde ketlenmiş mizaç özellikleri ile
ergenlik ve erişkinlikteki sosyal fobi gelişimi ilişkili bulunmuştur.
Bu çocuklarda yabancılardan kaçınma ve yeni-değişik
durumlarda aşırı otonomik uyarılma tepkileri ortaya çıkar.
Özgül Fobi (ÖF)

Tanımı:

Özgül fobi belirgin, inatçı, aşırı ve anlamsız,
günlük yaşantıyı bozan korkulardan oluşur.
Bu korkular özgül bir nesnenin varlığı ya da
varlığını anımsama ile alevlenebilir
(böcekler, hayvanlar, yükseklik, kan görme,
vs.). Fobik uyarana aniden maruz kalma
panik atak gibi bir anksiyete cevabını
uyarabilir. Çocuklarda bu yanıt nöbetler,
ağlama, donup kalma şeklinde görülebilir.
Artmış kalp atımı, terleme, hipervantilasyon
ve mide bulanması olabilir.

Çocuklar erişkinlerden farklı olarak
korkunun maladaptif ve anormal olduğunun
farkında değildir, korkularının aşırı ve
anlamsız olduğunu fark etmezler.

18 yaşından küçük çocuk ve ergenler için
fobinin en az 6 aydır sürüyor olması gerekir.
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)

Akut stres bozukluğu veya travma sonrası stres
bozukluğu, bireyin bir stresle ya da travmatik olayla
karşılaşmasından sonra fiziksel ve ruhsal belirtilerle
ortaya çıkan, kişinin yaşam kalitesini ve işlevselliğini
önemli ölçüde bozan ruhsal bozukluklardır. Travma
yaratan olaylar ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya
çıkıp, bedensel ve ruhsal bütünlüğü veya yaşamı tehdit
eder niteliktedir.

Çocuklarla ilgili en erken kayıtlar II. Dünya Savaşı
sonrası ebeveynlerini yitiren veya toplama
kamplarından kurtarılan çocuklarda gözlenen ruhsal
tepkileri içerir.

1970 sonrasında çocuklarda TSSB önemli bir çalışma
alanı olmuştur.

Tüm anksiyete bozukluklarının sık birlikteliğine karşın
TSSB’da hiçbir birlikteliğin olmayışı bu bozukluğun ayrı
bir tanı olduğu kanısını yerleştirmiştir.

Travma yaratan olaylardan sonra belirtilerin bir aydan
fazla sürmesi durumunda TSSB tanısı konmaktadır.
Çocukların Korkularını Yenmesinde Ailelere
Öneriler:
 Korku kötü bir tepki olmamasına rağmen,
aşırı korkular çocuğun ve ailenin huzurunu
kaçırabilir. Bu nedenle korkuyla başa
çıkmayı bilmek gerekir.
 Korktuğu nesnelerin mizahi yönleri bulunup
onlarla dalga geçmesi sağlanabilir. Örneğin
korktuğu canavarın resmini çizdirip
süsleyerek komik bir hale sokulması gibi.
Gevşeme teknikleri öğrenilerek çocuğa
uygulatılabilir
Çocukların Korkularını Yenmesinde Ailelere
Öneriler:

Çocuklar, çevrelerini tanıdıkça, beden güçleri ve
zihinsel yetenekleri geliştikçe korkularını büyük ölçüde
yenerler. Anne ve babaların, çocuklarının yaşadığı
korkuların daha ileriki yaşlara taşınmaması için dikkat
edebilecekleri bazı noktalar vardır:

Çocuk kaç yaşında olursa olsun hissettiği korkuya
karşı saygı gösterilmelidir. Bağırmak, alay etmek
veya korkusunu yok farz etmek korku sürecinin
uzamasına sebep olacaktır.

Çocuğun korkusunun ana kaynağını anlaşılmaya
çalışılmalıdır. Ağlama veya kriz anları geçtikten
sonra sakinleştiğinde bu konuyla ilgili sohbet edilmeli
ya da ondan duygularını anlatan bir resim yapması
istenmelidir.
Çocukların Korkularını Yenmesinde Ailelere
Öneriler:

Beraberce deneyimlenebilecek korkuları varsa çocuğun
yanında durarak ona destek olunmalı ve bu süreci
atlatmasına yardımcı olunmalıdır.

Çocuk korktuğu olay veya nesneler hakkında konuşurken
sakin bir şekilde dinlenilmeli, onun korkusunu tetikleyecek
aşırı tepkiler vermekten kaçınılmalıdır.

Çocuklara korkulu masallar anlatılmamalı, korku filmleri
izlemesine ve şiddet öğelerinin çokça yer aldığı bilgisayar
oyunlarının oynamasına izin verilmemelidir.

Çocuğun değişik ortamlara girmesine, kişilerle olmasına ve
çevreyi tanımasına izin verilerek, çocuğun bu yeni deneyimleri
yaşarken çok fazla koruyucu olmadan onun bireyselleşmesine
yardım edilebilir.
 TEŞEKKÜRLER…
Download