Uzm. Dr. Rabia Nazik Yüksel ANEAH Psikiyatri Kliniği Dünyada ve ülkemizde ilaç kullanımında psikiyatrik ilaçların yeri Psikotrop ilaçlara kısa bakış Psikiyatride akılcı ilaç kullanımı Anksiyete tedavisi Depresyon tedavisi Uykusuzluk tedavisi Deliryum tedavisi Madde kullanım bozukluğu tedavisi Tüm dünyada ilaç harcamalarının toplam sağlık harcamaları içindeki payı ortalama %24,9 Ülkemizde bu oran 2000 yılı için %33,5 DSÖ tahminlerine göre tüm ilaçların yarısından fazlası uygunsuz şekilde reçete edilmekte, dağıtılmakta yada satılmaktadır. SB verilerine göre ülkemizde ilaçların yaklaşık yarısı, tanıya uygunluk bakımından yanlış ya da gereksiz reçete edilmiştir. SGK verilerine göre 2008-2013 arası antidepresan tüketimi: – 2008 16.537.260 kutu – 2011 25.672.415 kutu – 2012 25.958.726 kutu – 2013 36.000.000 kutu (ekonomiye getirdiği yük 380.000.000 TL) Türkiye’de her üç kişiden biri antidepresan kullanıyor (çoğu dr. kontrolü dışında) (Gören G, Bloomberg Businessweek - Türkiye, 8-14 Aralık 2013, s.60-63) Türkiye’de hizmet veren mevcut psikiyatristlerin, yıllık 36 milyon kutu ilaç önerebilecek sayıda olmadığı ve tüketilen antidepresanların önemli bir kısmının doktor kontrolü dışında kullanıldığı ya da insanların günlük sıkıntı ve problemlerini aşmak için gereksiz yere kullanıldığı düşünülüyor. Uluslararası Pazarlama Servisi (IMS) 2012 verilerine göre Türkiye’de antidepresan tüketimi 5 yılda %160 artmıştır. Antipsikotiklerde ise, tüketim son 5 yılda % 68.6 oranında artış ile 7.201 milyon kutudan 12.158 milyon kutuya çıkmıştır (Grafik 1). 2008 yılından bu yana Aile Hekimi+Pratisyenlerin (AH+Pr) yazdığı reçete sayısı psikiyatristlerden de fazladır. Bunun açıklaması bu grup hekimlerin uzman raporu doğrultusunda ilaç reçetesi yazmalarına atfedilebilir. Bunu ayırt etmek üzere sadece yeni reçete sayılarına bakılmıştır. Yeni reçete sayıları açık bir biçimde aile hekimlerinin psikiyatri uzmanlarından daha fazla antidepresan tedavisi başladığını göstermektedir. 2012 yılı verilerine baktığımızda; psikiyatristlerin ilk kez tanı koyarak tedavi başladıkları hasta sayısını 100 kabul edersek; nöroloji uzmanları için bu sayı 42, AH+Pr hekimleri için yaklaşık 150 olmuştur. Psikiyatri dışı hekimler tarafından yapılan tedavilerde çoğunlukla hastalara uygun hastalıkta, gerekli doz ve sürede ilaç kullanımı konusunda yetersizliklerin olduğu görülmekte, bunun sonuçları hem hastanın tedavisinin yeterli olmaması nedeniyle hastalığın kronikleşmesi ve buna bağlı işgücü kayıplarının olması hem de tedavi edilmemiş hastalığın ölümle sonuçlanması başta olmak üzere pek çok istenmeyen etkilere yol açabilmesidir. (Psikofarmakoloji Derneği‘nin Türkiye’de psikotrop ilaç tüketimi ve mevcut uygulamaların tıbbi, etik ve ekonomik sonuç raporları ) Şizofreni hastalarında, beyinde dopamin reseptör yoğunluğu artar Antipsikotik ilaçlar dopamin reseptörlerini bloke eder, yeni ajanlar da hem dopamin ve hem de 5HT2 reseptörlerini antagonize ederler. Depresyon dopamin, norepinefrin ve serotonin gibi transmitterlerin eksikliği veya bu nörotransmitterlerin değişmesinden kaynaklanır. Antidepresanlar beyindeki dopamin, norepinefrin ve serotonin aktivitesini artırır. Asetilkolin nörotransmisyonundaki eksiklik yaşlanma demans ve bir çok psikotropik ilaçlarla korelasyon gösterir. Beyin norepinefrin, serotonin ve γ-aminobutirik asid nörotransmisyonu anksiyete bozuklukların temelini oluşturur ve bu sistemdeki değişiklikler anksiyeteyi azaltan ilaçlarla düzelir. Akılcı farmakoterapi ne zaman ilaç verilmesi, ne zaman verilmemesi yönünden kararlar gerektirir. Günlük yaşam olaylarına karşı oluşan emosyonel cevaplar genellikle tedavi edilmemelidir. Depresyon ve psikoz gibi psikiyatrik hastalıklar farmakoterapi gerektirir. Uygun tedavinin olmaması hastanın hastalığının ve ıstırabını uzatabilir. İlaçların akılcı kullanılmaması aynı anda yan etkilerin görülmesine yol açabilir. Doz, hastanın vereceği cevaba ve yan etkilere göre ayarlanmalıdır. Açıklanamayan yan etkiler ortaya çıkarsa bütün ilaçlar geçici olarak kesilmelidir. Bir defada sadece bir ilaçla başlamak genellikle önerilir, diğer ilaçlar ilave edilmeden önce hastayı gözlemek gerekir. Arzu edilen cevap alınamazsa hastanın ilacı söylendiği gibi almadığı göz önünde bulundurulur. Benzodiazepinler gibi sedatiflerin vücutta birikeceği akılda tutulmalıdır. Çeşitli psikotropik ilaçlar verildiğinde diğer ilaçlar arasında oluşabilecek interaksiyonlara, aynı zamanda alkollü içeceklerle çeşitli ilaçlar arasında oluşabilecek karşılıklı etkileşime dikkat etmelidir. İlaçları yazmadan önce, olası riskler ve yararlar konusunda hastaya bilgi vermelidir. İleri yaştaki hastalarda görülen anksiyete ve depresyon belirtilerinin tedavisine yönelik; •Düşük doz ilaçlara bile tolerans güçlüğü çekilebileceği, •Benzodiazepinlerle konfüzyon gelişebileceği, •Antikolinerjik etkili antidepresanlarla (Öz.TSA) deliryum benzeri tablolar gelişebileceği akılda tutulmalı Tetikleyici bir sebep olmaksızın ortaya çıkan dirençli anksiyete ve depresyon belirtileri olduğunda; •Genel tıbbi duruma bağlı herhangi bir bozulma? •Tiroid fonksiyonları? •Vitamin eksiklikleri? •Kanser hastalıkları? •Sistemik romatizmal hastalıklar? Yaşam olaylarına karşı oluşan anksiyeteyi ortaya koymalı ve farmakoterapinin endike olup olmadığını saptamalıdır. Bu durumda relaksasyon tekniği ve psikoterapi kısa süreli anksiyolitik tedaviye eklenmelidir. Tıbbi hastalıklar ve affektif hastalıklar anksiyete gibi görülebilir. Bu tablolar spesifik farmakoterapi ve medikal müdahale ile en iyi şekilde tedavi edilmelidir. Kısa süreli duruma bağlı anksiyete veya insomnia, arasıra verilen benzodiazepinler veya sedatif özelliği olan antihistaminiklerle tedavi edilebilir. Yüksek doz, uzun süreli alprozalam gibi ilaçlardan kaçınmalıdır. Nöroleptiklerle oluşmuş akatizi yanlışlıkla anksiyete olarak değerlendirilebilir. Burada yapılacak en iyi şey nöroleptik dozunu azaltmak, antiparkinsonian ilaçlar, benzodiazepinler veya propranolol vermektir. Bunlar anksiyetenin fizyolojik semptomlarını azaltabilirler. Nöroleptikleri genellikle non-psikotik endişeli hastalara vermekten kaçınılmalıdır. Süreğen şiddetli anksiyete sedatiflerin kötüye kullanılmasına ve bağımlılığa zemin hazırlayabilir. Yaygın anksiyete bozuklukları tedavi edilmesi en zor anksiyete bozukluklarıdır. Benzodiazepinler ve antidepresanlarla tedavi edilir, betablokerler tedaviye eklenebilir. Nöroleptikler çok nadir olarak kullanılır. Yaygın anksiyetede, nöroleptiklerin uzun süre verilmesi tardiv diskinezi'ye neden olabilir. Buspiron yaygın anksiyete bozukluklarının tedavisinde faydalıdır. Depresyon şiddeti ve süresi farmakoterapi için gerekli major belirleyicilerdir. Depresyon nörotransmiter bozukluğu sonucu oluşur. Yeterli dozda yazılan antidepresanlar anormal nörotransmisyonu düzeltir. Antidepresanlara cevap genellikle 2-3 haftada oluşur. Trisiklik antidepresanların yan etkileri; sersemlik, ağız kuruluğu, kabızlık, tremor, cinsel disfonksiyon, terlemede artma, postural hipotansiyon, taşikardi ve kardiak aritmilerdir. SSRI'ların yan etkileri, sinirlilik, uykusuzluk, bulantı, diare, başağrısı ve cinsel fonksiyon bozukluğudur. Depresyondaki bir hastada kulanılan antidepresan ilacın yararlı olmadığını söyleyebilmek için söz konusu ilaç "uygun dozda" ve "uygun sürede" kullanılmış olmalıdır. Uygun doz, bu ilaç için, en çok iki hafta içinde erişilen "antidepresan etkinin beklendiği doz aralığı"dır; uygun süre ise en az 4-6 haftadır. Diğer bir deyişle en az 4-6 hafta süreyle "antidepresan etkinin beklendiği doz aralığı"nda kullanılan bir antidepresan ilaca yanıt alınamazsa ancak ilacın değiştirilmesi yoluna gidilmelidir. Genel uygulamada sık yapılan bir yanlış, antidepresan ilaçların depresyondaki hastalara sub-terapötik dozlarda verilmesidir. Genel uygulamada hastaların üçte ikisinin antidepresan ilaçlarını birinci ayın sonunda bıraktıkları görülmektedir. Bu, tedavinin yetersiz olduğunu ve relaps olasılığının yüksek olduğunu gösterir. Tedavinin erken bırakılmasının hastaların yaklaşık % 50'inde relapsa yol açacağına ilişkin kanıtlar vardır. Akut epizodun semptomatik düzelmesinden sonra ilaçlar en az 6 ay süreyle sürdürülmelidir. O sırada görülen epizodun dışında önceki 5 yılda bir ya da birden fazla depresif epizod geçirmiş olan hastalarda uzun süreli profilaktik tedavi yapılması düşünülmelidir (yani 5 yıllık bir süre içinde en az 2 epizod geçirmiş olan hastalar). Kısa süreli tedavide etkin olduğu görülmüş olan herhangi bir antidepresan ilaç, uzun süreli profilakside de etkili olacaktır. Genellikle profilaksi için kullanılan dozların, tedavi için kullanılan dozların altında olması gerektiği düşünülmektedir. Bu düşünce, kontrollü klinik çalışmalardan çok hastaların ilaçların yan etkilerini uzun süreli olarak yaşamak istememelerinden kaynaklanmaktadır. • Depresyon mu, Uyum problemleri mi? • Depresyon mu, Hüzün mü? • İşlevsellikte kayıp oluşmuş mu? Hekimlerin, yaşam olayları karşısında çaresiz hissetmeleri, muayene sürelerinin kısıtlı olması, terapi imkanının çoğunlukla mümkün olmaması reçete edilen antidepresan sayısını arttırıyor mu? «Senin durumuna yardımcı olamayabilirim, ama bu ilacı verebilirim?» Insomnia tedavisinde en büyük risklerden biri değerlendirme yapmaksızın hemen hipnotiklerin verilmesidir. Bu durum alışkanlığa yol açar veya hipnotik ajanların uzun yarılanma sürelerinden dolayı hastanın bilincinde bir bulutlanma oluşur. Bir sedatif yazıldığında yanlışlıkla ve bilerek ilacın aşırı dozda alınma tehlikesi vardır. Alkol ile birlikte alındığında birikici etki sıklıkla görülür. Ayrıca fluoksetin gibi ilaçlar sedatifleri potansiyalize ederler. Bu durum klinik tabloyu karışık hale getirir ve yazılmış ilacın güvenirliğini azaltır. Hasta yeterli bir uyku periyodundan sonra uykuya dalmada güçlük çekiyorsa hiç ilaç gerekmeyebilir veya uyku latensini azaltabilecek nisbeten güvenilir ilaçlar verilebilir. Sedasyon yapıcı antihistaminikler nispeten normal uyku paternine sahip bir hastada uykunun başlangıcını hızlandırmak için kullanılabilir ve yeterli olabilir. Melatonin: Uykunun doğal endojen ayarlayıcısı ve aydınlığa-karanlığa uyum sağlayıcısıdır. Uykuyu kolaylaştırır veya uyku oluşturur. Doz 1-5 mg'dır. Uykusuzluktan yakınanlarda uyku latensini azaltır. Jet lag durumlarında da kullanılır. En sık yan etkisi aşırı sedasyondur. Bu durum düşük dozlarda nadirdir. Alışkanlık, bağımlılık yapmaz. Zopiclone (Imovane)’in benzodiazepinlerle kimyasal bağlantısı yoktur. Antikonvulsant, adele gevşetici ve anksiyolitik aktivitesi vardır. Çabuk etkilidir. Eliminasyon yarılanma süresi 6 saattır. Belirgin yan etkileri yoktur. Günde 7.5 mg erişkin dozudur. Gece boyunca sık sık uyanma veya sabah erken uyanmalar hastada depresyon tablosunun olacağını düşündürür. Bazı vakalarda bu durum ilk veya tek semptomdur. Depresyon klinik olarak belirgin olmasa da, bu tip hastalar antidepresanlara oldukça iyi cevap verirler. Trazodon (Desyrel): Artık etki yoktur. Kilo alımı yapmaz. kullanılır. Benzodiazepinler uyku latensini ve uyanmaların sayısını azaltır, benzodiazepinlerin esas total zamanını artırmalarıdır.Rüya döneminde bir artma görülür. Deliryum; herhangi fiziksel-fizyopatolojik sebeplerle beynin kısa sürede yaygın olarak etkilenmesiyle beyin işlevlerini bozan, başta bilinç ve yönelim bozukluğu ile karakterize olan, davranışın ileri derecede bozulduğu bir akut organik beyin sendromudur. Tıbbi hastalığı ciddi düzeyde olan hastalarda sık görülen, morbidite ve mortaliteyi belirgin olarak arttıran, nöropsikiyatrik bir hastalıktır. Acil müdahale edilmesi gerekir. Deliryum, acilde yatan hastaların %10’unda, terminal dönem hastaların %40’ında ve hastaneye yatırılan hastaların %50’sinde görülmesine rağmen, sağlık çalışanları tarafından tanınma sıklığı düşük olan bir tablodur. Deliryum tanısı: (DSM-V) Dikkati bir konu üzerinde odaklama, sürdürme ya da yeni bir konuya kaydırma yetisinde azalma ile giden bilinç bozukluğu olması (yani çevrede olup bitenin farkında olma düzeyinin azalması), Daha önceden var olan, yerleşik ya da gelişen demans ile açıklanamayan algı bozukluğunun ortaya çıkması ya da bilişsel değişiklik (bellek, yönelim, dil bozukluğu gibi) olması, Bozukluğun kısa bir süre içinde gelişmesi (genellikle saatler ya da günler içinde) ve gidiş içinde dalgalanma eğilimi özelliği taşıması, Öykü, fizik muayene ya da laboratuar bulgularından elde edilen verilerde bu bozukluğun genel tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı olduğuna ilişkin kanıtların olması. Deliryumun etyolojisi: Deliryumda esas olarak, beyin metabolizması bozulmakta ve sinir hücreleri yeterli oksijen ve glikoz alamaz hale gelmekte ve böylece beyin işlevleri bozulmakta ve komaya kadar giden bilinç bozuklukları olmaktadır. ◦ ◦ ◦ ◦ ◦ ◦ ◦ ◦ Enfeksiyöz: Ensefalit, menenjit, sifiliz, HIV, CreutzfeldJakob sendromu Yoksunluk: Alkol, barbitüratlar, sedatif hipnotikler,benzodiazepinler Akut metabolik: Asidoz, alkaloz, elektrolit bozuklukları, böbrek ve karaciğer yetmezliği Travma: Isı şoku, postoperatif etkenler (post-operatif kardiyotomi), yanık, kafa travması MSS patolojisi: Apse, kitle, hemoraji, hidrosefali, Parkinson, konvülziyon, Wilson hastalığı Hipoksi: Anemi, karbonmonoksit, hipotansiyon, kalp yetmezliği, pulmoner emboli-yetersizlik Eksiklik halleri: B12, folik asit, nikotinik asid, tiamin Endokrinopatiler: Hiper (hipo) adrenal kortikolizm, hiper (hipo) glisemi, hiper (hipo) tiroidi, hiper (hipo)paratiroidizm ◦ Akut vasküler: Hipertansif ensefalopati, şok, vaskülit ◦ Toksinler: İlaç etkileşimleri, solventler, ilaçlar ◦ Ağır metaller: Arsenik, kurşun manganez, civa, kalsiyum Tedavide Hedefler 1- Etyolojiyi aydınlatarak altta yatan nedeni tedavi etmek 2- Hastanın güvenliğini sağlamak 3- Deliryum belirtilerini tedavi etmek Şiddetli dezorganize düşünce süreci, psikoz veya sözel ya da fiziksel ajitasyon, antipsikotik ilaçlarla tedavi edilir. Düşük dozlu, yüksek potanslı antipsikotik ajanlar, deliryum tedavisinde en fazla çalışılmış olan ilaçlardır. Başlangıç dozları: Haloperidol ( En güvenilir, solunum arresti yapmaz, metabolik yan etkileri ve antikolinerjik etkileri yoktur) Olanzapin (im ya da ağızda eriyen form)(2,5-5mg/gün) Risperidon solüsyon/tablet (0,5 mg 2x1) Ketiapin (25 mg 2x1) Tedavinin deliryum belirtilerinin ortadan kalktığından 7-10 gün sonra kesilmesi planlanır. 0,5-1 mg ile başlanır, hasta sedatize olana kadar yarım saatte bir tekrarlanır. Genellikle 3 mg’dan fazla doza ihtiyaç olmaz. Eğer 3 mg’dan yüksek doz gerekiyorsa, yoksunluk sendromları, altta yatan psikiyatrik hastalıklar gözden geçirilmelidir. Gerekli vakalarda günlük 10 mg’a kadar çıkılabilir ancak QT uzaması açısından monitorize edilerek takip edilmelidir. 1 cc/ml= 20 damladır Haloperidol oral damla: 1 ml=2 mg Haloperidol= 20 damla 3x10 damla haloperidol: 3 mg’a denktir Deliryumda genel olarak 3x5 damla ve 3x10 damla şeklinde tedavi başlanır yüksek doz enjeksiyon tedavilerinden kaçınılır. FDA’de yer almamasına rağmen, iv haloperidol kullanımı da hızlı ve güvenli bir etki sağlar, iv haloperidol uygulamasında daha az EPS yan etkisi çıkar ancak QT uzaması Daha sık görülebilir. Hastaya güvence verici ve yönelimini düzeltmeye yönelik mesajlar, sürekli tekrarlanmalıdır. Hastanın algısal defisitlerini azaltmak amacıyla, gerektiğinde gözlük ve işitme cihazı gibi aygıtları kullanılmalıdır. Hastanın yönelimine yardımcı olmak amacıyla; saat, takvim ve aile fotoğrafı gibi malzemeler karşısına, görebileceği yere konulmalıdır. Dikkat edilecek konular; Opioid (Eroin) bağımlılığının tedavisinde kullanılan Buprenorfin/Naloksan (Suboxone)ilacı, benzodiazepinlerle önemli bir etkileşim içerisindedir, beraber alındığında solunum depresyonu gelişebilir. Madde bağımlılarında ilaç tedavisi verilmeden önce herhangi bir madde intoksikasyonunun dışlanması gerekir Madde etkisi, madde intoksikasyonu ve madde yoksunluğu ayırt edilmeli, gerekli tedaviler başlanmalıdır Önceleri eroin yoksunluğunda görülen ağrı için kullanılan Pregabalin (Lyrica), zaman içerisinde kötüye kullanımın yaygınlaşması ile rutin tedaviden çıkarılmıştır Ancak Pregabalin reçete ettirmek için Nöroloji, Fizik Tedavi ve Ortopedi kliniklerine bu hastalar sıklıkla başvurmaktadır Bunun dışında madde bağımlılığı olanlar sıklıkla çoklu madde kullanımı yanısıra piyasadan temin ettikleri Klonazepam (Rivotril)Piyasa ismi Roche-2 ve diazepam, alprazolam gibi benzodiazepinleri de kötüye kullanabilirler