Yaşlılarda Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörler Yaşlılarda

advertisement
Yaşlılarda Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörler
Yaşlılarda, fonksiyonları korumak, bağımsız olmalarını sağlamak ve yaşam kalitesini
iyileştirmek temel hedefler içinde yer almaktadır. Bunun deneni, fiziksel kısıtlılık ve
fonksiyonel problemler; yaşam kalitesinde azalmaya, sağlık harcamalarında artış ve uzun
süreli bakıma neden olmaktadır. İleri yaştaki genel sağlık durumu, kronik hastalıkların sayısı,
günlük yaşam aktiviteleri, kan basıncı kontrolu, egzersiz ve cinsiyet yaşam kalitesinin
belirleyicisi olarak bulunmuştur. Tıbbi problemler öncelikli olarak fonksiyonel değişikliklerle
ortaya çıktığı, fonksiyonel kayıplar yaşam kalitesini etkilediği, özürlülüğe neden olduğu ve
hasta ve bakıcılarını etkileyeceği için önemi büyüktür. Fonksiyonlar ve fiziksel durumdaki
küçük değişikliklerin, hasta ve bakıcılarının yaşam kalitesinde büyük farklılık yaratacağı
unutulmamalıdır.
Ağrı sıklığı yaşla artma eğilimindedir ve fonksiyonel kısıtlılık, bozulmuş uyku ve yaşamdan
memnuniyette düşüklüğe neden olmaktadır. Kişilerin yaşam kalitesini ciddi derecede
etkilemektedir. Bu nedenle, ağrı sadece tek bir sağlık problemi gibi algılanmamalı ve diğer
faktörlerle ilişkisi de gözönünde bulundurulmalıdır.
Sosyal ilişkiler: Hastanın tedaviye karar aşamasında etkili olması, sağlık algılamasını ve
kendini iyi hissetme düzeyini arttırmaktadır. Sonuçta da, hasta duygu ve isteklerine verilen
önemle yaşam kalitesi etkilenmektedir. Yaşlı kişilerin sosyal ilişki düzeyleri ilginç şekilde;
hastalık, ölüm ve fiziksel fonksiyonlarını etkilemektedir. Sık hastane yatış öyküsü olan
yaşlılarda, kapsamlı geriatrik değerlendirme ve evde yapılan rehabilitasyon programları,
özürlülükte azalma ve yaşam memnuniyetinde artışa yol açmaktadır. Bunun yanında, iş-uğraşı
tedavisi ve çevre adaptasyonları da fiziksel fonksiyonları iyileştirmek açısından yararlı
olmaktadır. Hastanın sağlık personeli ile karşılaştığı ilk andan itibaren tedavisi
sonuçlanıncaya kadar devam eden tüm bu aşamalar hastanın yaşam kalitesini etkiliyor
görünmektedir. Değiştirilebilen ve modifiye edilebilen faktörlerin bilinmesi, elbette ki bizim
yaşlıya yaklaşımlarımızı değiştirecektir.
Süregen hastalıklar: Çoğu yaşlı kişi süregen hastalıklar nedeniyle sağlık problemleri ve
özürlülük ile karşı karşıya kalmakta ve yaşam kalitesi olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu
durum görece olarak fizik aktivite eksikliğine bağlı olabilmektedir. Hareket kısıtlılığı, ağrı ve
emosyonel problemlere bağlı bu aktivite azalması sonucu kısır bir döngü olmaktadır. Süregen
hastalıkların çoğu zaman tam tedavisi olmadığı için, amaç kişiyi rahatsız eden problemleri
ortadan kaldırmak ve yaşam koşullarını iyileştirme yönünde olmaktadır. Diyabet (şeker),
astım, artrit (kireçlenme) ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı gibi görece olarak yaygın bu
dört hastalık, fiziksel fonksiyonları etkileyerek sağlıklı yaşlanma üzerine olumsuz etki
yapmaktadır. Özellikle de diyabet ve sağlıklı yaşlanma arasında görülen bu ilişkinin, kalp,
ayak ve görme problemlerinin, bu kişilerde daha sık olması ile ilişkili olabileceği
belirtilmektedir. Kronik hastalıklarda fiziksel aktivite düzeyindeki artışın yaşam kalitesini
düzelttiği
belirtilmektedir.
Düşme: Yaşlı kişilerde düşmelerin önlenmesi önemli bir konudur. %30-50 arasında yaşlı,
yılda en az bir defa düşmektedir. Düşmenin; kırık, düşme korkusu, fiziksel, psikolojik ve
sosyal fonksiyon kabiliyetinde azalmaya neden olması, yaşam kalitesinin etkilenmesine neden
olmaktadır. Fiziksel kırılganlık ve düşme ile ilişkili yaralanmalar, yaşam kalitesini ve yaşlı
kişinin genel fonksiyonlarını etkileyeceği için yapılan çalışmalarda da bu konu üzerine
yoğunlaşılmıştır.
Hareket kaybı: Sedanter yaşam ve hareket kaybı, özürlülük açısından risk faktörü olduğu
gösterilmiştir. Hareket yeteneği ve günlük yaşam aktiviteleri, yaşam kalitesinin önemli
elementleridir. Çalışmalarda, hareket edebilme yeteneği ve bağımsızlığın kaybı, ölüm ve
bakımevlerine yerleştirmenin belirleyicisi olarak tanımlanmaktadır. Böylelikle hareket
edebilme yeteneğinin korunması veya iyileştirmesi, yaşam kalite ve kantitesini arttırmaktadır.
Depresyon: İleri yaşta görülen en sık ve özürlülüğe en fazla neden olan psikiyatrik hastalık
olup, hastalık ve sağlık harcamaları açısından da önemlidir. Depresyon günlük yaşam
aktivitelerinde bozulma ve yaşam kalitesi ile belirgin ilişkili görünmektedir. Tanı konmuş
depresyon sıklığı düşük olsa da, depresif belirti ve bulguların klinik olarak anlamlı olduğu
yaşlı yüzdesinin 15-25 arasında olduğu söylenebilir. Sosyal fonksiyonların ve yaşam
kalitesinin azalması, fiziksel özürlülük ve kognitif etkilenmenin artışı ve intihar girişimi ile
ilişkili görünmektedir. Bu nedenle yaşamın ileri aşamalarında depresyonun tanınması ve
uygun
zamanda
tedavi
edilmesi
önem
taşımaktadır.
İdrar ve gaita kaçırma da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır (%3.7-26). Yaşla
birlikte sıklığı artmaktadır. Genellikle hekimler tarafından sorgulaması yapılmamakta, hasta
tarafından da utanma, yaşlılığın normal seyri, tedavi olamayacak olması nedeniyle
gizlenmektedir. Oysa sosyal, fiziksel ve hijyenik boyutu nedeniyle yaşam kalitesini belirgin
olarak etkilemektedir. Hem hasta hem de bakıcılarında, depresif belirti ve bulgulara da yol
açtığı bilinmektedir. İdrar kaçırması olan kişilerin daha depresif oldukları ve sağlık
algılamalarının kötü olduğu görülmüştür. Ortaya konulmuş çalışmalarda, sadece %40 hastanın
tedavi
edici
veya
koruyucu
önlem
yöntem
aldığı
belirtilmektedir.
İyi ağız sağlığı: Kişilerin fizyolojik ve fonksiyonel olarak iyi hissetmeleri açısından
önemlidir. Çok ilaç kullanan yaşlı kişiler ağız sağlığı açısından sorun yaşamaktadırlar.
Sistemik hastalıklar ve kullanılan ilaçlar oral fonksiyonları etkilemektedir. Hastalıklardan
kaynaklanan olası fiziksel kısıtlılıklar ve hastaneye yatış yaşlı kişilerin ağız sağlığı
konusundaki duyarlılığını ve kendine bakım kapasitesini etkiler ve böylece ağız hijyeni
olumsuz etkilenir. Bu nedenle hastane bakımı çok önem taşımaktadır. Ağız sağlığı, tahmin
edilenden daha fazla günlük hayatı etkilemektedir. Geride kalan diş sayısının azalmasının ve
ağız kuruluğunun yaşam kalitesi ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Ağız bakımı, kişinin
kendini iyi hissetmesi ve yaşam memnuniyeti ile ilişkili olup, yaşam kalitesi ağız bakımı ve
diş
tedavisi
için
geçerli
sonuç
göstergesi
olarak
tanımlanmaktadır.
İşitme kaybı ve görme problemleri de yaşam kalitesini etkileyen faktörler arasında
sayılmaktadır.
Bunun iki yönlü etkisi olduğu düşünülebilir: birincisi; işitme kaybı ile aslında diğer
sistemlerdeki problemlerin ilişkili olduğu, ikincisi de; buna bağlı iletişim problemleri ve
sosyal ortamlara girişte zorluklar olmasıdır. Tedavi edici yaklaşımlar kişinin yaşam kalitesini
belirgin
olarak
arttıracaktır.
Genel populasyonun özellikle şu anda ve gelecekte büyük parçası olan yaşlı bireylerin, yaşam
kalitesinin korunması ve aktif yaşam sürmelerinin sağlanması, hekimlerin ve toplumdaki
diğer bireylerin duyarlılığına bağlıdır. Biz rehabilitasyon hekimlerinin amacı, toplumu ve
sağlık personelini bu yönde bilinçlendirmek ve kaliteyi mümkün olan en üst seviyeye
çıkartmaktır.
Yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için öneriler:
Toplumda yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için genel yaklaşım ve uygulamalara gereksinim
bulunmaktadır. Yazının başındaki güçlü halk sağlığı politikaları bu amacı öncelemelidir.
Ancak bu yaklaşımlar planlanır ve uygulanırken sağlığın belirleyicileri de dikkate alınmalı,
özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı farkların yok edilmesi için gerekli
müdahaleler yapılmalıdır.
Yaşlanan bireylerin yaşam kalitesini geriletme olasılığı olan bazı konular aşağıda
belirtilmiştir:
1. Yaşam tarzı davranşları: Yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel aktivite, fiziksel ve
duygusal açından stres, tütün, alkol kullanımı, cinsel ilişki öyküsü önemli belirleyiciler
arasındadır.
2. Çalışma durumu: Kadınların çoğunluğunun ücret alarak çalıştığı dönem 60-65 yaşlar
arasında sonlanmasına rağmen aktif çalışma yaşamın sonuna dek sürdürülmektedir.
Ancak bu koşullar çoğunlukla göz ardı edilmekte ve emekliliğe yansıyan gelişmeler
kaydedilememektedir. Kadınlar yaşlandıkça yaşadıkları birlikte aile bireylerinin ve
evin sorumlulukları da artabilmektedir.
3. Sosyal koruma mekanizmaları ve sağlık hizmetlerine ulaşabilme: Az gelişmiş ve
gelişmekte olan toplumlarda kadınlar daha çok informal sektörde çalışmaktadırlar. Bu
nedenle sosyal ve sağlık güvence sistemlerinden yararlanamamaktadırlar. Bu türlü
olumsuz koşullar onların sağlığını olumsuz etkilemektedir.
4. Bakmakla yükümlü olunan bireyler: Yaşlanan kadınlar çoğunlukla torun, evdeki
hasta bireyin bakımından sorumlu olan kişiler olarak kabul edilmektedir. Bu durum
onların özellikle fiziksel ve ruhsal sağlığını tehdit eden bir yük olabilir.
5. Sosyo-ekonomik koşullar: Yaşlanan kadınların gelir düzeyi onların toplumda
konumlandığı yer açısından önemli bir belirleyicidir. Yoksulluk ile hastalıklar
arasındaki ilişki bilinmektedir.
6. Medeni durum: Yaşlanan kadınlar için bir başka önemli bir sorun yalnız yaşamak
zorunda kaldıkları dönemlerdir. Erkeklere göre daha uzun yaşayan kadınların eş kaybı
sonrası her açıdan onların sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir. Yoksulluk ve sosyal
güvenceye sahip olmamak bu sorunların başında gelmektedir.
7. Aile öyküsü: Kadınlar açısından hastalıklara ilişkin aile öyküsünün bilinmesi
korunma açısından önemli olabilir. Meme kanseri bu konuda doğru bir örnektir.
8. Gelişmekte olan ülkelerde yaşanılan koşullara göre belirlenen durumlar:
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki yaşlı kadınlar çoğunlukla benzer sorunlar
yaşamaktadırlar, ancak sağlık sorunlarını yaratan neden ve koşulların farklılığı söz
konusudur. Örneğin; gelişmekte olan ülkelerde yaşayan kadınlar malnütrisyon sorunu
ile karşı karşıya kalırken gelişmiş ülkelerde kadınlar sedanter yaşama bağlı kötü
beslenme sorununu yaşamaktadırlar. Her iki durum anemi ve osteoporoz gibi benzer
sağlık sorunlarını meydana getirebilir. Bu örnekler çoğaltılabilir.
9. Olağandışı durumlar: Göç, deprem, sel, savaş gibi olağandışı durumlar kadınların
yaşam kalitesini gerileten koşullar olarak bilinmektedir.
Sonuç olarak, yaşlanan kadınların sağlık sorunlarını nitelikli yaşam bütünsel bakışında
çözülebilmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğinin doğum öncesinden başlayan geniş bir
yaklaşım gerekmektedir. Yaşam boyu yaklaşım olarak da bilinen bu sürece konunun öznesi
olan kadınların katılımının sağlanması önemlidir. Politikaların belirlenmesi, uygulamaların
herkes için eşit, ulaşılabilir olacağı sistemlerin kurulması bu kapsamda öncelik verilmesi
gerekli konular arasında yer almalıdır.
Download