Can Çöplü Barış İçin Hoşgörü, belki de toplumların birlikte huzur ve uyum içinde yaşaması için en önemli etkenlerdendir. Tarihi baktığımızda hoşgörünün kaybolduğu, kin ve nefret söylemlerinin arttığı, toplumun farklı kesimlerinin birbirine düşman olduğu dönemler görürüz. Bu durumun beraberinde getirdiği tek şey üzüntüdür. Belki de insanlık tarihinde bunun en büyük örneği İkinci Dünya Savaşı Almanya’sıdır. Yahudilere yapılan korkunç zulümler insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Steven Spielberg’in yönetmenliğini yaptığı Schindler’in Listesi adlı filmde bu dönemi konu almaktadır. Hoşgörünün kaybolduğu ve insanların birbirine zulmettiği bu dönemde bir insanın Yahudileri kurtarma çabasını gösterir film bize. Filmde konu edilen büyüklükte bir zulüm ve nefret olmasa da benzer durumlar günümüz dünyasında da yaşanmaktadır. Gücü eline geçirenin karşı tarafa zulmettiği, gücü ve iktidarı elinde tutmak için insan canına bile saygı gösterilmediği dönemlerden geçiyoruz. Toplumca hayatta kalmamız, birliğimizi ve bütünlüğümüzü korumamız için yapmamız gereken şey aslında çok basit, hoşgörü. Etnik grubu, dini inancı, siyasi görüşü ne olursa olsun insana insan olduğu için gereken saygıyı ve sevgiyi göstermek zorundayız. Bunu bize atalarımız öğretmemiş midir? Birtakım kışkırtmalara karşı koyamazsak, hiç tanımadığımız insanlardan sadece birileri söylediği için nefret edersek nasıl barışa ve huzura ulaşabiliriz. Filmde de olduğu gibi yargısız hüküm vermek, her zaman felaketler doğurur. Eğer aradığımız şey barış ve huzur ise insanları sevmeyi öğrenmeliyiz. Farklı olanı yargılamak yerine anlamayı denemeliyiz. Bu sayede her insanın kendi perspektifinden haklı olduğu noktalar olduğunu öğreniriz. Empati yeteneğimiz gelişince hoşgörü ve merhamet gibi erdemler beraberinde gelir. Azınlığı dışlamak ve zulmetmek yerine yanımıza almalıyız. Onlara gereken saygıyı ve sevgiyi sunmalıyız. Çünkü ne olursan olsun hepimiz insanız ve insan yaşamı da dünya üzerindeki en kıymetli nimettir. Eğer toplumumuzda barışı temin etmek istiyorsak, hoşgörü ve merhamet gibi erdemlere sahip olmamız gerekiyor. İnsan yaşamına ve insana gereken kıymeti vermemiz gerekiyor. Filmde de bunu görüyoruz. İlk başta tamamen kişisel ve maddi çıkarlar için hareket eden odak figürün, insan yaşamının kıymetini anlayınca yaşadığı değişime şahit oluyoruz. Filmin bize anlatmaya çalıştığı şey de budur. Hiçbir maddi çıkar, hiçbir mevki bir insanın yaşamından daha kıymetli değildir. İnsan yaşamı kutsaldır ve tüm maddi çıkarların üstündedir. Bu anlayış seviyesine gelebilirsek özlem duyduğumuz, gelmesi için umut ettiğimiz barışa ve huzura toplumca ulaşabiliriz. Gerçek güç de buradan gelir. Merhamet ve bağışlama insanın içindeki gerçek asaleti ortaya çıkarır. İnsan hırslarını bir kenara bırakıp barışı ve huzuru seçiyorsa bu insan gerçekten güçlü ve asil bir insandır. Bu konuda tarihten de ders almalıyız. Tarihte yaşanan acıların tekrarlanmasını istemiyorsak, felaketleri bitirip huzur ve barış ortamı kurmak istiyorsak, geçmişte yaşayan insanların düştüğü hatalara bizde düşmemeliyiz. Hoşgörüyü ve merhameti seçmeliyiz. Tarih boyunca insanların düştüğü en büyük hata kin ve nefret söylemlerine kanmaktadır. Bu söylemlerin doğurduğu düşmanlıklar beraberinde büyük acılar getirmiştir. Bunların tekrarlanmasını hiçbirimiz istemeyiz. Bunun içinde farklılıklarımızı ve hatalarımızı hoş görmeyi öğrenmeliyiz. Peşin hükümler vermek yerine empati yapmayı denemeli ve merhametli olmayı öğrenmeliyiz. Çünkü zaman zaman bizler de hata yapabiliriz. Hata yaptığımız zamanlarda ise kendimizi anlatmaya çalışırız. Tek istediğimiz karşımızdakinin bize anlayış göstermesidir. Aynı anlayış ve hoşgörüyü biz de başkalarına göstermeliyiz. Küçük hırslarımız için insan hayatına gereken değeri vermiyoruz. Bunun yanlış olduğunu anlamalı ve bu hatamızdan çok geç olmadan dönmeliyiz. Özlem duyduğumuz barış ve huzur ortamı için, daha mutlu yarınlar için hoş görmeyi, insanı sevmeyi öğrenmeliyiz.