Emine Gizem Akyol 21400558 Kömür Karası Hayatlar Sanayi devrimi insan hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Gelişen teknoloji, ortaya çıkan fabrikalar ve bu fabrikaların enerji ihtiyacını karşılayan madenler kısa bir süre içinde insanların yaşam koşullarını değiştirmiştir. Bu fabrika ve madenlerin işçi ihtiyacı insanları tarımdan uzaklaştırıp, buralarda çalışmaya itmiştir. Tohumlar yeşerirken filmi tam da bu değişen koşulları konu almakta ve işçi sınıfının sorunlarına değinmektedir. Film işçi sınıfından kalabalık bir ailenin etrafında, insanların daha iyi koşullar için yaptıkları fedakârlıkları, sınıfsal farklılıkları, sekiz yaşında maden işçisi olan çocukları, zenginlerin hayal etmekten bile uzak olduğu sefil hayatları çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Tohumlar yeşerirken’i izlerken bir insan bu koşullarda nasıl yaşayabilir diye sormadığım bir an bile olmadı. Sadece karnını doyurmana yeten hatta bazen ona bile yetmeyen bir maaşla nasıl hayatta kalınabilir hatta nasıl bir aile geçindirebilir? Ben her sabah 6.30’da uyanmak zorunda olduğum için sabah derslerine çok sinirlenirim ama yapabileceğim hiçbir şey olmadığı için hazırlanır, çok güzel bir kahvaltı yapar, arabama biner ve bir arkadaşımla birlikte sohbet edip eğlenerek okula gelirim. Eğer okulun yoğun olduğu bir zaman değilse derslerim bittikten sonra arkadaşlarımla buluşurum veya alışverişe çıkıp hiç ihtiyacım olmayan pek çok şey alıp eve dönerim. Oysa filmde insanlar gece uyanıp sadece bir dilim ekmek yedikten sonra cehennem kadar sıcak madene iniyor ve saatlerce çalıştıktan sonra eve dönüp aynı kazandaki suda sırayla yıkanıyorlar. Bu sırada zenginler sadece kuş sütünün eksik olduğu sofralarda yemek yiyorlar. Peki, o günden bu güne çok mu şey değişti? Bir buz dağının su altındaki kısmına nazaran üstündeki kısmı nasılsa, değişenlerle değişmeyenlerin oranı da aynı. Yani değişen çok fazla bir şey yok. Dünyanın pek çok yerinde çocuklar açlıktan ölürken; bizim masamızda, ziyafet denebilecek kadar olmasa da, ailecek yiyebileceğimizden çok yemek olması da bunun bir kanıtı. Çocuk işçilerse bir diğer önemli ve hâlâ geçerliliğini koruyan bir sorun. Filmde elli sekiz yaşında olan ve sekiz yaşından beri madende çalışan Bonnemort, sürekli öksürmekte ve her öksürdüğünde ciğerlerinden kömürlü siyah bir sıvı atmaktadır. Geçim sıkıntısı çeken aile ise küçük çocuklarının ne zaman madende çalışmaya başlayabileceğini hesaplamaktadır. Bugünse Rusya gibi büyük bir ülkeden tutun da Türkiye veya pek çok Aya ülkesi hâlâ çocuk işçi çalıştırmaya devam etmektedir.1 Peki, özellikle şanslı doğmuş azınlığa dâhil bireyler olarak bu konuda ne yapmalıyız? Ben çocuk işçi çalıştırdığını bildiğim birkaç markanın ürünlerini almıyorum ama bunu yaparak bireysel sorumluluğumdan kurtulmuş oluyor muyum, yoksa sadece vicdanımı mı rahatlatıyorum? Filmde beni en çok etkileyen ve sinirlendiren kısım ise genç ve zengin kızın fakir kadına yardım etmesiydi. Böyle söylendiğinde kulağa çok garip gelse de yardım etme şekli beni çok rahatsız etti. Başta kadına ve çocuklarına artık giymediği eski kıyafetlerini vererek yardım ediyor. Kadın çocuklarının aç olduğunu söylediğinde ise yarım ekmek vererek onları yolluyor. Orada çeşit çeşit yiyecek dolu olan bir sofra ve kocaman bir ekmek var ama sadece iki çocuğa yetebilecek kadar küçük bir parça veriyor. Bu sahne bende zengin, şımarık ama iyi kalpli olduğuna inanan belki de insanların ona, ne kadar da yardımsever bir kız, demeleri için 1 http://www.cnnturk.com/2006/dunya/05/04/cocuk.iscide.turkiye.onde/178076.0/ yardım eden, samimiyetsiz bir kız izlenimi uyandırdı. Kız, gıda maddelerinin fiyatının hiç sorun olmayacağı bir hayat yaşıyor ama bir çuval erzak vermeye yeltenmiyor. Çocuklarının açlığına dayanamayan anne ise bakkal olarak nitelendirebileceğim bir adamla yiyecek karşılığı birlikte olmak zorunda kalıyor. Bu bence bir annenin yapabileceği fedakârlıkların sınırının olmadığının önemli bir göstergesi. Ayrıca yardımsever olarak nitelendirilebilecek tek karakterin de aslında işçi sınıfının durumunu anlamaktan çok uzak olması, sınıflar arası uçurumun ne denli büyük olduğunu göstermesi bakımından göz ardı edilemez bir nokta. Tohumlar yeşerirken, izledikçe insana duygu karmaşaları yaşatan, bir yandan öfkelendirirken öteki taraftan suçluluk hissettiren bir film. Bunları hissettirmesindeki en büyük etken ise şüphesiz yüzyıllar öncesini anlatsa da günümüze de hitap etmesi. Eğer bugün açlık, parasızlık, ekonomik sınıflar gibi sorunlarımız olmasaydı muhtemelen film bittiğinde, neyse ki o günler geride kaldı deyip, hayatıma devam ederdim. Umarım yakın gelecekte insanlar böyle filmler izlediğinde bu cümleyi kurabilirler. KAYNAKÇA: 1- “Çocuk İşçide Türkiye Önde.” CnnTürk. 04.05.2006. Web. 26.10.15 2- Berri, Claude. Germinal. 1993. Renn Productions. Film.