oral kavite malign lezyonlarının retrospektif analizi

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi
Kulak Burun Boğaz
Anabilim Dalı
ORAL KAVİTE MALİGN LEZYONLARININ
RETROSPEKTİF ANALİZİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Tevfik Can YILDIZAN
Danışman Öğretim Üyesi: Yrd. Doç. Dr. Raşit MİDİLLİ
İZMİR-2006
ÖNSÖZ
‘‘ Oral Kavite Malign Lezyonlarının Retrospektif Analizi ’’ konulu tez çalışmamın
hazırlanmasında, gerek konu seçimi ve değerlendirilmesinde, gerekse aşamalarında
yoğun çalışma temposuna rağmen yardımcı olan hocam, sayın Yrd. Doç. Dr. Raşit
MİDİLLİ’ye ve izinli günlerinde bile olsa yardımını esirgemeyen Dr. Sercan GÖDE’ye
teşekkür ederim.
Stj. Diş Hekimi Tevfik Can YILDIZAN
II
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .................................................................................................................II
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................III
GİRİŞ VE ARAŞTIRMANIN AMACI
GENEL BİLGİLER
.....................................................................1
................................................................................................2
1-ORAL KAVİTE ANATOMİSİ
............................................................................2
2-ORAL KAVİTEDE LEZYON OLAN OLGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ......7
3-ORAL KAVİTEDEKİ BENİGN TÜMÖRLER
...................................................8
4-ORAL KAVİTEDEKİ MALİGN TÜMÖRLER
..................................................10
GEREÇ VE YÖNTEM
.........................................................................................22
BULGULAR VE OLGULAR ..................................................................................24
TARTIŞMA
SONUÇ
..........................................................................................................30
...............................................................................................................31
KAYNAKLAR .......................................................................................................32
III
GİRİŞ VE ARAŞTIRMANIN AMACI
Oral malign lezyonlar, oral kavitedeki önemli mortalite ve morbidite
sebeplerinden görülmektedir. (*1)
derecelendirilmesi
ile
ilgili
Ülkemizde bu tip lezyonların maligniteleri ve
çalışmalar
yetersiz
düzeydedir.
Amerika
Birleşik
Devletleri’nde gerçekleştirilmiş bir araştırmaya göre, istatistiklerde 1.221.800
karsinomlu hastanın 29800’ü oral kavite bölgesinde takip edilmiştir. (*2)
Oral kavitede benign neoplazmlar, orofarenkse göre daha fazla görülür.
Ancak daha önem arzeden, prekanseröz lezyonlar ve malign tümörlerdir. Ülkemizde
larenks ve akciğer kanserlerine nazaran daha az görülmesine rağmen, oral kavite
kanserleri; Amerika Birleşik Devletleri istatistiklerine göre lösemi, Hodgkin hastalığı,
beyin, karaciğer, kemik, troid, mide ve over kanserlerinden daha sıktır. Bu bölge,
inspeksiyon ve palpasyon yönünden değerlendirilmesi
kolay olmakla beraber,
hastaların ihmalkarlığı ve lezyonların gözden kaçırılmasına bağlı olarak, tanıda
gecikmeler olabilmektedir. Malignite açısından bakarsak, sigara ve alkol etiyolojide
önemli rol oynamakta, diğer yandan ülkemizde ileri yaş kadın popülasyonunda
sigara ve alkol olmaksızın bilhassa dil karsinomları görülmektedir. Etiyolojisine
bakınca, kötü ağız hijyeni ve dental protezlerin kronik travmalarının rol oynadığı
saptanmıştır. İlerlemiş olgularda tedavi morbiditesi artmakta, beslenme, konuşma
bozukluğu yanında kozmetik deformiteler ve sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Araştırmamızın amacı; bu tip hastalıkların erken tanısında görülme
olasılıkları ile rastlanma sıklıklarına dikkat edilerek hareket edilmesi ve risk
faktörlerinin ortaya çıkarabileceği sonuçlara işaret edilmesidir.
Diş hekimleri de muayene ile tedavi esnasında, bu lezyonların görülmesinde
ve
hastaların
erken
tanı
için
yönlendirilmesinde
üstlenmektedirler.
1
çok
önemli
bir
görev
GENEL BİLGİLER
1. ORAL KAVİTE ANATOMİSİ
Oral kavite (ağız boşluğu), önde vermillion hattından (alt ve üst dudakların
mukoza ve cilt birleşim hattından) arkada isthmus faucium’a kadar uzanan, alttan
ağız tabanı, üstten sert damak ve yanlarda yanak mukozası ile sınırlı bir anatomik
boşluktur. (Şekil-1)
Şekil 1
Yanda ön tonsil plikaları, üstte tonsil üst kutupları seviyesinden geçen hayali
çizgi ve altta sulcus terminalis’in oluşturduğu isthmus faucium, arkada oral
kaviteyi orofarenksten ayırır.
Ağız kapalı iken, üst ve alt diş arkusları oral kaviteyi 2 bölüme ayırır: Ön
bölüme vestibulum oris (oral kavite girişi), arka bölüme cavum oris propria (esas
ağız boşluğu) denir. Ağız kapalı iken, bu 2 boşluğu birbirine bağlayan bölge,
mandibula ramusu ile son molar diş arasında kalan retromolar trigon’dur. Bu
2
alanın önemi; maksillofasiyal travma veya başka bir nedenle mandibülomaksiller
fiksasyon yapılan kişilerde, bu bağlantı ile sulu gıdaların (bir pipet yardımıyla)
alınabilmesidir.
Oral kavite bir boşluk olmasına rağmen, anatomik olarak homojen bir bölge
değildir ve birçok alt anatomik bölgeyi içermektedir.
Bu alt anatomik bölgeler:

Alt ve üst dudak mukozası

Yanak mukozası

Dişetleri ve dişler (üst ve alt diş arkusları)

Sert damak

Yumuşak damağın bir kısmı

Dil korpusu

Ağız tabanı ve

Retromolar trigon’dur.
Oral kavite muayene edilirken tüm alt anatomik bölgeler tek tek gözden
geçirilmedir, yoksa bazı patolojik bulgular saptanamayabilir. Ayrıca patolojinin
yerleştiği yere göre ayırıcı tanıda da farklı yorum yapılabilir.
Oral kavitenin temel fonksiyonu, yeterli bir çiğneme için uygun ortam
hazırlamaktır.
DİL: Çok katlı yassı epitelle döşeli bir kas ve yumuşak doku kitlesidir. Corpus
linguae (dil gövdesi) ve radix linguae (dil kökü) olmak üzere 2 ana bölüme ayrılır.
Dilin
özel
tat
duyusu
dışında,
artikülasyon,
çiğneme
ve
yutma
fonksiyonlarında da temel görevi vardır. Dil bu görevleri için gerekli hareketliliğini,
dilin intrensek (dilin içinde başlayıp, içinde sonlanan) ve ekstrensek (dilin dışında
başlayıp, dile uzanan) kasları sağlar . Dilin kaslarını innerve eden sinir 12. kafaçifti
nervus hipoglossus’tur.
3
Ventral yüze bakıldığında; ilk olarak dil ucundan ağız tabanına doğru bir
mukoza katlantısı “frenulum linguae” görülür. Frenulumun kısa ve fibrotik kalın
olması halk arasında dil bağı diye adlandırılan ankiloglossi’dir. Frenulum lingua,
altta ağız tabanı boyunca yanlara doğru plica sublingualis adlı mukoza katlantıları
ile devam eder. Bu 2 mukoza katlantısının birleştiği yerdeki tümseğe caruncula
sublingualis denir.
Burada 2 adet ostium görülür. Bunlar submandibüler bezlerin kanallarının
(Wharton) açıldığı deliklerdir. Sublingual bezlerin kanalları (Bartholin) ise,
sublingual plika üzerindeki multipl deliklerle sonlanır. Diğer major tükrük bezi olan
parotisin kanalı (Stenon) ise, yanak mukozasında üst 2. molar diş hizasında
sonlanır.
AĞIZ TABANI: Esas olarak U şeklindeki mandibula ile hiyoid kemik arasında gergin
bir şekilde diyafram gibi uzanan mylohyoid kas tarafından oluşturulur.
Ayrıca genioglossus ve geniohyoideus kasları
da burayı desteklemektedir. Dilin ventral yüzünde
olduğu gibi ağız tabanının da görülebilmesi için dil
ucunun yukarı kaldırılması gereklidir.
Sekil-2
Bu bölgenin muayenesinde, palpasyon ve özellikle boyundan diğer el
desteği ile yapılan bimanuel muayene önem kazanmaktadır.
Ağız tabanı bu şekilde içten dışa doğru; mukoza, mukoza altı, kas, cilt altı ve
ciltten oluşan, sert desteği olmayan bir bölgedir. (Şekil-2) Bu nedenle, bu alandaki
enfeksiyonlar ve malign neoplastik patolojiler çok kolaylıkla lokal yayılım
gösterebilirler.
MANDİBULA: Oral kaviteyi ön-alt ve yandan çevreleyen en önemli rijit yapılardan
biridir. Embriyolojik olarak 2 ayrı kemikten oluşup, yaklaşık 1 yaşında bu iki kemiğin
birleşmesi ile tek kemik halini alır.
4
Kondiler ve koronoid olmak üzere 2 çıkıntısı, ramusu, kollumu, korpusu ve
mentumu vardır. Trigeminal sinirin mandibuler dalından kaynaklanan inferior alveoler
sinir, damarla birlikte kollum seviyesinde mandibula içine girerek, foramen
ovale’den cilt altına çıkar. Bu nedenle bu uzanım boyunca olan fraktürler veya
cerrahi tedavi amacıyla tarafından yapılan mandibula kesileri (mandibulotomi veya
mandibulektomi) veya sinirin malign neoplastik patolojilerle invaze olması, alt
dişlerde anesteziye neden olur.
DİŞLER: Gıdaları öğütmek için gerekli mekaniği sağlarlar. Enamel, dentin ve sement
yapılarından oluşurlar. 20 adet olan primer dişler, 3 yaş civarında tamamlanır. 32
adet olan kalıcı sekonder dişler, 6 yaş civarında çıkmaya başlar ve 18 yaş civarında
tamamlanır. Maksiller alveolustaki dişler (özellikle 2. premolar ve 1. molar diş)
maksilla ile yakın komşuluktadır. Bazen bu dişlerin kökleri sinüs içine uzanabilir ve
bu durumda dental kökenli sinüzitler olabileceği gibi, bu dişlerin çekimi sonrasında
oro-antral fistüller de gelişebilir.
SERT DAMAK: Her 2 taraftaki simetrik yapıların orta hatta birleşmesi ile oluşan ve
oral kaviteyi nazal kaviteden ayıran yapıdır.
Sert damağın 2/3 ön kısmını; her 2 maksiller kemiğin palatinal çıkıntısı, 1/3
arka kısmını ise, palatinal kemiğin horizontal çıkıntısı yapar. Bu yapıların orta
birleşmesinde embriyolojik olarak sorun olursa, komple veya inkomple, izole veya
dudak yarığı ile birlikte olan damak yarıkları yahut maksiller kistler karşımıza
çıkabilir. Bu gelişimsel bozukluğun en basit şekli bifid uvula’dır. Sert damak
mukozasının bir diğer önemi ise, alt dudakta olduğu gibi mukoza altında bol
miktarda minör tükrük bezinin olmasıdır. Bu nedenle sert damakta bir şişlik, kitle
görüldüğünde bunun minör tükrük bezlerinden kaynaklanabileceği unutulmamalıdır.
Mukozası: Oral kavite mukozası “Non-Keratinize Çok Katlı Yassı Epitel” dir. Bu
nedenle bu bölgeden kaynaklanan malign neoplazmların çoğu, yassı hücreli
karsinom’dur.
5
Damarları: Genel olarak arteryel beslenmesi eksternal karotid arterdendir. Venöz
drenaj ise, aynı isimli ven yoluyla internal juguler vene olur. Ancak pterygoid pleksus
aracılığı
ile
kavernöz
sinüsle
de
bağlantılıdır.
Bu
nedenle,
bu
bölge
enfeksiyonlarında bahsedilen bağlantı ile kavernöz sinüs tromboflebiti gelişme riski
vardır.
Lenfatik drenajı son derece zengin bir bölgedir. Bu nedenle bu bölgenin
enflamatuar ve malign neoplastik patolojilerinde çok sıklıkla servikal lenf nodu
patolojisi de eşlik eder. Bundan dolayı bu bölgenin muayenesi sırasında boyun lenf
nodlarının da mutlaka palpe edilmesi gereklidir. Oral kavitenin lenf drenajında ilk
durak; submental, submandibüler, üst derin juguler ve parotis içi preauriküler lenf
nodu gruplarıdır. Ayrıca, dil kökü ve ağız tabanının bilateral lenf drenajı olduğu da
unutulmamalıdır.
İnnervasyonu: Oral kavite birçok kafaçiftinin innerve ettiği motor ve sensoriyel
innervasyonun yanında, özel tat duyusunu alan sinir liflerinin de bulunduğu bir
alandır. Fonksiyonel açıdan en önemli organ olan dilin innervasyonu çok önem
arzeder.
Dilin motor siniri; 12. kafaçifti nervus hipoglossus’tur. Sensöriyel
innervasyonunu; 2/3 önde 5. kafaçifti trigeminal sinirin dalı olan nervus lingualis,
1/3 arkada ise 10. kafaçifti nervus vagus sağlar. Tat duyusunu ise, 2/3 önde 7.
kafaçifti nervus facialis’in dalı olan korda timpani, 1/3 arkada ise 9. kafaçifti nervus
glossofarengeus alır.
Ağız tabanının motor innervasyonu, trigeminal sinirin mandibuler dalıyla
olurken, sensöriyel innervasyonu yine trigeminal sinirle olur.
Çiğneme kasları ise motor sinirlerini yine trigeminal sinirin mandibuler
dalından alır.
Ayrıca trigeminal sinir 2. dalı; maksiller sinirle üst dişlere, 3. dalı mandibuler
sinirle alt dişlere de duysal dallar verir.
6
Temporomandibuler eklemin duysal innervasyonu ise, mandibuler sinirin
aurikülotemporal dalından olur.
Bu bölgeyi innerve eden tüm duysal sinirlerin diğer dalları dış kulak yolunu
da innerve ettiğinden, bu bölgenin enfeksiyöz-enflamatuar ve malign neoplastik
patolojilerinde, kulakta yansıyan (sekonder) ağrı (otalji) olabilir.
Dudak hareketlerini sağlayan motor lifler, tüm mimik kaslarında olduğu gibi 7.
kafaçifti olan nervus facialis’ten gelir. Ayrıca yumuşak damak hareketini ise, 9. ve
10. kafaçiftlerinin (nervus vagus ve glossofarengeus) oluşturduğu, pleksus
farengeus sağlar.
Bu nedenle bu bölge muayene edilirken hastaya yaptırılacak olan aktif
hareketlerle ve bazı duyu muayenesi ile birçok kafaçiftinin motor ve sensöriyel
muayenesi de yapılabilir:
·
Dil hareketleri ile 12. kafaçifti
·
Dudak hareketleri ile 7. kafaçifti
·
Çene hareketleri ile 5. kafaçifti
·
Yumuşak damak hareketleri ile 9 ve 10. kafaçifti
·
Tat duyusu ise 7. ve 9. kafaçifti
.
Sensöriyel muayene ile 5., 9. ve 10. kafaçifti
(*3)
2. ORAL KAVİTE LEZYONU OLAN OLGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Hastalar genellikle ağız içinde kanama, dişlerde sallanma, ağrılı yaralar,
yutma güçlüğü gibi yakınmalarla başvurur. Özellikle alkol ve sigarayı yoğun
kullananlarda, ağız içinde krater şeklinde ülserasyonlar mutlaka biyopsi alınarak
incelenmelidir. Bimanuel palpasyondan da yararlanılır ki bu yöntem, özellikle
tümöral oluşumun submukozal uzanımının saptanmasına yardımcı olur. Radyolojik
7
olarak,
mandibula
invazyonu
da
değerlendirilmelidir.
Lenfatik
metastazların
saptanması da diğer bir önemli klinik değerlendirme aşamasıdır. (*4)
Çalışmamızda hasta raporlarımıza malign oluşumları dahil etmemizden
dolayı, benign lezyonlara kısaca değineceğiz ancak esas olarak, malign oluşumların
üzerinde duracağız.
3. ORAL KAVİTENİN BENİGN TÜMÖRLERİ
Sıklıkla görülebilen epitelyal benign tümörler; papillom, keratoakantom,
adenom ve pleomorfik adenom’dur. Bağ dokusu (konnektif
doku) kökenli
benign tümörler ise daha çok; fibrom, lipom, miksom, kondrom, hemanjiom,
lenfanjiyom ve nörinom’dur. Bunların dışında diş kökenli benign tümörler de
(ameloblastom gibi) bu bölgede görülebilir. (*5)
Oral kavitede farklı yapılarda çok çeşitli benign tümöral oluşumlar görülür.
Bunlar arasında;
1. Odontojenik kistler
2. Odontojenik olmayan kistler
Nazopalatin kist, nazoalveoler kist, dermoid ve epidermoid kist, ranula, odontojenik
tümörler, ameloblastom (en sık), hemanjiyom-lenfanjiyom, fibrom, papillom, granüler
hücreli miyoblastom, leiomiyom, lipom, piyojenik granülamatoz, mikst tümör
sayılabilir. Bu benign oluşumların tedavisi genellikle küretaj veya eksizyondur. Bu
oluşumlardan önem arzeden üç oluşumu kısaca değerlendirmemize dahil etmiş
bulunmaktayız.
8
AMELOBLASTOM
Bu patolojinin radyolojik görünümü tipik olmasına rağmen, kesin tanı biyopsi
ile yapılır. Tedavi cerrahidir ve tümörün boyutu, histolojik tipi, büyüme hızı ve diğer
özelliklerine bakılarak karar verilir.
HEMANJİYOM-LENFANJİYOM
En sık görülen bağ dokusu kökenli benign tümörler olup, genellikle konjenital
kökenlidir. %90 oranında kadınları etkiler. Özellikle dil korpusu, yanak ve parotis
bölgesinde lokalizedirler. Havayolu tıkanıklığı, beslenme güçlüğü ve tekrarlayan
kanamalarla yaşamı risk altına sokacak kadar büyük olabilirler.
Hemanjiyomlar, genellikle yaşamın ilk 2 yılı içinde kendiliklerinden küçülerek
kaybolurlar. Onun için mümkünse tedavi 3-4 yaş sonrasına bırakılmalıdır. Tedavi
genellikle cerrahi eksizyondur. Cerrahi ile birlikte cerrahi girişimi kolaylaştırmak için
preoperatif selektif embolizasyon yapılabilir. Yine selektif embolizasyon, sklerozan
madde enjeksiyonu, hipertonik madde enjeksiyonu palyatif olarak zaman kazanmak
amacıyla uygulanabilir. Radyoterapi, maksillofasiyal gelişimi inhibe ettiğinden ve
daha sonra malignite gelişme riski olduğundan endike değildir.
PAPİLLOM
En sık görülen epiteliyal kökenli benign tümördür. Genellikle ağız içinde
asemptomatiktir. Orofarenkste olduklarında irritasyon ve takılma hissine neden
olabilir. Patolojik olarak derideki siğillerin etyolojik ve morfolojik benzerleridir. Viral
neden (HPV: Human Papilloma Virus) suçlanmaktadır. Premalign lezyon olarak
kabul edilir. Makroskobik olarak pediküllü, soliter veya yaygın olabilir. Tanı; soluk
sarı-kırmızı, granüler, küçük çıkıntılı ve sıklıkla ahududu görünümündeki lezyonun
saptanması ve biyopsi ile konur. Çok yaygın değillerse biyopsi eksizyonel
yapılmalıdır. Spontan regresyon enderdir. Cerrahi tedavi eksizyondur. İmmünoterapi
ve antiviral tedavi rutin olmamakla beraber kullanılabilir. Rekürrens eğilimi olan
tümörlerdir. (*4)
9
4. ORAL KAVİTENİN MALİGN TÜMÖRLERİ
Gerçekte oral kavite malign tümörlerinin tamama yakını, yassı hücreli
karsinom ve varyasyonlarıdır. Minör tükrük bezlerinden köken alan adenoid kistik
karsinom, adenokarsinom, anaplastik karsinom gibi epiteliyal lenfoma, osteosarkom,
rabdomiyosarkom gibi bağ dokusu kökenli diğer histopatolojik tipler de ender olarak
görülebilir. Non-epitelyal patolojiler oral kaviteden çok, orofarenks ve nazofarenkste
daha fazla görülür.
Oral kavite malign tümörlerinin hemen hemen tümünde, bir veya daha fazla
etiyolojik faktör vardır. Alkol ve tütün en çok görülenleridir. Kötü oral ve dental hijyen,
kronik diş enfeksiyonları ile kronik irritasyonlar da malign değişikliklere neden olabilir.
Oral kavite karsinomları gelişiminde alkol ve tütün, en önemli, önlenebilir risk
faktörleri olarak düşünülmektedir. Baş-boyun skuamoz hücreli karsinom gelişme
insidansında sigara içimi, erkeklerde 1.9 kat ve kadınlarda 3 kat risk artışına neden
olmaktadır. Alkol için ise, günde 1-2 bardaktan fazla kullanımın skuamoz hücreli
karsinom geliştirme riski, erkekler için 1.7 kat olarak saptanmıştır. (*6)
Moore’un yaptığı bir çalışmada; oral kavite kanseri tanısı alıp tedavi edilen
hastalardan, sigara içmeye devam edenlerin %40’ında hastalığın tekrarladığı ya da
ikincil primer tümör geliştiği saptanmıştır. Sigara içmeyi kesenlerin ise % 6’sında
hastalık tekrarlamıştır. (*7)
Sigara içiminde, sekonder oral kavite kanseri gelişen hastalarda ikincil primer
tümör gelişme riski %14 civarındadır. Bunların içinde en sık ikincil primer tümörün
görüldüğü yer, servikal özefagus’tur. Bu nedenle disfaji ve odinofajiyi tanımlayan
hastalar dikkatle ele alınmalıdır. (*8)
10
Oral Kavite Karsinomlarında TNM Evrelemesi:
Primer Tümör (T)
Tx Primer tümör değerlendirilemiyor
To Primer tümör yok
Tis In situ karsinom
T1 Tümör 2 cm. ya da daha küçük
T2 Tümör 2 cm.’den büyük fakat 4 cm.’den küçük
T3 Tümör 4 cm.’den büyük
T4a Tümör, çevre dokuları invaze etmiş (Ör.; kortikal kemik, dil, maksiler sinüs vs.)
T4b Tümör, mastikatör boşluğu, pterygoid kemiği veya kafa tabanını invaze etmiş
ve/veya internal karotid arter tutulumu mevcut
Bölgesel Lenf Nodları (N)
Nx
Bölgesel lenf nodları değerlendirilemiyor
No
Bölgesel lenf nodu metastazı yok
N1
Tek, ipsilateral, 3 cm. ya da küçük lenf nodu metastazı
N2a Tek, ipsilateral, 3 cm.’den büyük, 6 cm.’den küçük lenf nodu metastazı
N2b Birden çok, ipsilateral lenf nodu metastazı, hiçbiri 6 cm.’yi geçmemekte
N2c İki taraflı veya kontralateral lenf nodu metastazı, hiçbiri 6 cm.’yi geçmemekte
N3
Çapı 6 cm.’den büyük lenf nodu metastazı
Uzak Metastaz (M)
Mx Uzak metastaz değerlendirilemiyor
Mo Uzak metastaz yok
M1 Uzak metastaz
Evreleme Grupları
Evre 0
Tis N0
Evre I
T1
N0
Evre II
T2
N0
Evre I II
T3
N0
T1
N1
T2
N1
T3
N1
Evre IVA
T4a N0
T4a N1
T1
N2
T2
N2
T3
N2
T4a N2
Evre IVB Her T N3
T4b Her N
Evre IVC Her T Her N
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M1
11
Sigara ve alkol alımı olan hastalarda, spesifik P53 mutasyonlarına
rastlanmıştır. (*9)
Smith ve arkadaşları; oral kavite malignite gelişiminde, HPV’nin risk faktörü
olduğunu bildirmişlerdir. (*10)
Oral kavitenin klasik premalign lezyonları; lökoplaki ve eritroplakidir. Ayrıca
liken, pemfigus gibi dermatolojik lezyonlar papillom, atrofik glossit ve eşlik ettiği
Plummer-Winson (Patterson-Kelly) Sendromu, tersiyer sifiliz lezyonları ve tartışmalı
da olsa kronik mantar enfeksiyonları da premalign olarak kabul edilir. (*5)
Premalign lezyonlara
bakıldığında en sık görülen lezyonlar aşağıda
sıralanmıştır:
Lökoplaki; beyaz keratotik mukozal lezyonlardır. Histolojik bir tanım değil,
klinik bir tanımdır. Histolojide parakeratoz, hiperkeratoz ve akantozis ile tanınabilir.
Bonoczy, 670 lökoplakili hastayı 3 yıl takip etmiş ve bunlardan %6’sının skuamoz
hücreli karsinoma dönüştüğünü saptamıştır. (*11)
Eritroplakiler; kırmızı renkli mukozal lezyonlardır. Lökoplakiden daha sık
skuamoz hücreli karsinoma dönüşürler. Shafer ve Waldron, 58 eritroplakili hastanın
%91’inde invazyon, karsinoma in-situ veya ciddi displazi saptamışlardır. (*12)
Liken planus ise, kadınlarda 30-40’lı yaşlarda sık olan, beyaz çizgilenme
şeklinde atrofik ve eroziv lezyonlardır. 10 yıllık takiple %1 oranında malignleşme
bildirilmiştir. (*13)
Oral kavitedeki maligniteler, şu alt bölgelerden birine lokalize olabilir veya
birinden başlayarak diğerine uzanabilir: Dudağın vermillion hattı dışındaki deriden
köken alan tümörler, aslında anatomik olarak oral kavite sınırları dışında olmalarına
rağmen, yakın komşulukları ve klinik benzerlikleri nedeniyle genellikle oral kavite
maligniteleri arasında incelenirler, ancak bazen bu patolojiler cilt kanserlerine de
dahil edilebilirler. Bu açıdan bakıldığında oral kavite malignitelerinin yaklaşık %50’si
12
alt dudak veya dil korpusunda, %10’u ağız tabanında, %10’u bukkal mukozada,
%10’u ise mandibula veya maksillada (sert damakta) yerleşimlidir. Prognoz;
tümörün lokalizasyonu, evresi ve histolojik yapısı başta olmak üzere çok değişiktir.
Genel olarak, dudak kanserlerinde prognoz daha iyidir. (*5)
Dudak
lezyonları
çıkarıldığında,
oral
kavite
kanserleri
baş-boyun
kanserlerinin %14.1 kadarını oluşturmaktadır. %86.3’ü skuamoz hücreli karsinom,
%5.9’u adenokarsinom ve %2’si verrüköz karsinomdur. Genç hastalarda (<35)
genelde dil kanseri tespiti bulunurken, yaşlılarda ağız tabanı lezyonları ile başvuru
fazlalıktadır. (*14)
Oral kavitede kanseri olan bir hasta, genellikle iyileşmeyen yara veya
hiperkeratotik lezyon (beyaz leke) ile hekime başvurur. Ağız tabanı hariç, oral kavite
kanserlerinde genellikle erken dönemde pek ağrı yoktur. Tümör boyutu büyüdükçe
ağrı, endurasyon, çevre dokulara infiltrasyon ile bölgesel lenfadenopati gelişebilir.
Oral kavitede palpabl bir doku endurasyonu ve hızla iyileşmeyen mukozal ülserlerde
mutlaka malignensi akla getirilmelidir. Bu bölge tümörlerinin muayenesinde
inspeksiyonun yanısıra palpasyonun da önemi büyüktür. Primer bölge dışında boyun
palpasyonu da unutulmamalıdır. Ayrıca endoskopi ile tümör evresi değerlendirilebilir.
Kesin tanı biyopsi ile konulur. İlk biyopsi malignite açısından negatif gelse bile, klinik
şüphe devam ediyorsa mutlaka biyopsi tekrarlanmalıdır.
- Oral kavitedeki malign tümörlerin çoğu ülser ile ortaya çıkar.
- Oral kavitede ülserin nedeni olarak, tüberküloz ve sifiliz enderdir. Ancak ayırıcı
tanıda hatırlanmalıdır.
- Oral kavitedeki bir lezyonun palpasyonu, inspeksiyondan daha fazla bilgi verebilir
(yapısı, lokalizasyonu, fiksasyonu gibi). (*5)
Tüm vücuttaki malign lezyonların %5’i oral kavitededir.
(*15) Oral kavite
malignitelerinin %90’dan fazlası skuamoz hücreli karsinomdur (epidermoid
karsinom). Skuamoz hücreli kanser iyi, orta veya az diferansiye olabilir. Skuamoz
hücreli karsinomun daha agresif bir formu, bazaloid hücreli kanserdir. Bunlarda
rekürrens oranı yüksek ve prognoz daha kötüdür. Verrüköz kanser ise, skuamoz
hücreli kanserin iyi diferansiye ve az rastlanan bir tipidir. Metastaz riski az olduğu için
13
tedavisi cerrahi eksizyondur, boyun diseksiyonu gerekli değildir. İyi diferansiye
olmasından ötürü radyoterapiye pek yanıt vermez ve radyoterapiye bağlı anaplastik
dönüşüm bildirilmiştir. (*4)
Skuamoz hücreli karsinomların oral kavitede belirli varyantları vardır.
Bunlardan sarkomatoid skuamoz hücreli karsinomlar, %37 metastaz oranıyla agresif
bir varyanttır. (*16)
Bazaloid hücreli karsinomlar; %64 bölgesel ve %44 uzak metastaz oranıyla
agresif bir diğer varyanttır. (*17)
Verrüköz karsinoma varyantı; en sık bukkal mukozada bulunur ve düşük
bölgesel yayılım ihtimali ile iyi prognozlu sayılmaktadır. Radyoresistandır, tedavi
seçeneği cerrahidir.
Oral kavitede görülen malign tümörlerin %10’undan daha az bölümünü, minör
tükrük bezi tümörleri, lenfoma, malign melanom ve sarkomlar oluşturur. Minör
tükrük bezi tümörlerinin çoğunluğu maligndir ve en sık sert damakta yerleşir.
Bunlardan adenoid kistik karsinom en fazla görülür, ender olmakla birlikte
adenokanser ve mukoepidermoid karsinom da gelişir. Mukozal malign melanom
oral kavitede nadirdir ve yine en sık sert damakta görülür, prognozu oldukça kötüdür.
Tavsiye edilen tedavi, geniş cerrahi eksizyondur. Oral kaviteye başka bir organdan
metastaz gelişmesi son derece nadir olmakla beraber böbrek, meme ve
akciğerlerden yayılım olabilir. Metastatik lezyonlar, en sık mandibula’yı tutar. (*4)
Yayılım:
Oral kavite malignitelerinde en önemli prognostik faktör, boyunda lenfatik
metastaz varlığıdır. İlk başvuruda, hastaların %30’unda dudak ve sert damak hariç
olmak üzere, metastaz görülür.
14
Oral kavite kanserlerinin lokal, bölgesel veya uzak yayılımları nörovasküler
anatomiye, lenfatik yollara ve fasya planlarına bağlıdır. Fasya; tümörün direkt
yayılımı için bir bariyer görevi görür ve lokal-bölgesel yayılım paternini etkiler. Ayrıca
perinöral yayılım ve anjioinvazyon da baş-boyun karsinomlarının yayılımı açısından
vektör görevi görebilir. Bu bulguların histolojik olarak gösterilmesi hastanın
prognozuna belirgin etki eder. (*18-*19)
Oral kavite karsinomlarında prognozu etkileyen faktörlerden, tümörün
kenarlardan iterek büyüme paterni yerine, infiltratif büyüme paterninde olması daha
kötüdür. (*20) Ayrıca, invazyon dermisinin bölgesel metastaz ve 5 yıllık sağ kalım
ilişkisi araştırılmış ve 2 mm.’den az invaze olan tümörlerde %13 bölgesel metastaz,
2-9 mm. arası invaze olan tümörlerde %46 bölgesel metastaz ve 9 mm.’den daha
derin invazyon gösteren tümörlerde %65 lenf nodu metastazı olasılığı saptanmıştır.
(*21)
Dil 2/3 ön kısım, lenfatiklerden çok zengindir. Oral kavitede diğer bölgelere
oranla metastaz riski en fazla olan organdır, zira %66’ya varan oranlarda lenf nodu
tutulumu bildirilmesine rağmen, ortalama %30 okült metastaz görülmektedir. Dil
metastazları, en fazla submandibuler bölge ile üst ve orta juguler zincire olmaktadır.
Orta hatta gelen tümörlerde karşı taraf boyuna metastaz görülür, bu nedenle bu
lezyonlarda bilateral boyun diseksiyonu endikasyonu vardır. (*4)
Dil tümörlerinde, Kurckawa’nın yaptığı bir çalışmada; 4 mm.’den daha fazla
invazyon göstermiş orta diferansiye skuamoz hücreli karsinomlarda, okült boyun
metastazı riski yüksek bulunmuştur. (*22) 2 mm.’den daha az invaze olan tümörlerde
hastalık ile ilişkili ölüm riski çok düşük bulunmuştur. (*23)
Tanı anında, dil kanserlerinin %40’ında servikal metastaz ile uyumlu bulgu
vardır. Klinik olarak No T1 ve T2 tümörü olanlarda elektif boyun diseksiyonu sonrası
% 20-30 oranında metastaz saptanmıştır. Byers ve arkadaşları, lateral dil
karsinomlarının %15.8’inde skip metastaz saptamışlardır. Bu nedenle elektif boyun
diseksiyonu olarak supraomohyoid boyun diseksiyonundan ziyade, I-II-III-IV. bölgeleri
içeren genişletilmiş lateral boyun diseksiyonunu önermişlerdir. (*24)
15
Ağız tabanı kanserlerinde de okült metastaz oranı, daha düşük olmakla
birlikte %10 ile %30 arasında değişmektedir. Ağız tabanı lezyonları submandibuler,
subdigastrik ve daha az oranda submental lenf nodlarına metastaz yapar. Anterior
tümörlerde yine bilateral yayılım söz konusudur.
Bukkal mukoza kanserleri de agresif seyredebilir. Erken evre tümörlerde
%10-20 metastaz bildirilmişse de, %50 olguda lenfatik yayılım görülmektedir. Hiç
boyun metastazı saptanmayan seriler de bildirilmiştir. Periparotid, submental,
submandibuler lenf nodları en sık tutulan lenf nodlarıdır.
Retromolar
bölgede
metastaz
sıklığı,
bukkal
mukozadakine
benzer.
Retromolar trigondaki tümörler üst derin juguler lenfatiklere yayılmakla beraber,
submandibuler bölge ve orta juguler zincirde de metastaz yapar.
Gingiva kanserleri, submental ve submandibuler lenfatiklere yayıldığı gibi
özellikle alt gingivada medial lezyonlar (lingual kısım), üst derin juguler zincire ve
retrofarengeal lenfatik sisteme de drene olur.
Sert damak kanserleri de diğer oral kavite bölgelerine göre daha az lenfatik
yayılım gösterir. Boyunda %10 ile %25 oranlarında metastaz yapar, sıklıkla
retrofarengeal ve juguler sisteme drene olur .
Uzak metastaz oranı, oral kavite kanserlerinde düşüktür. Ancak ileri evrede
boyunda ve lokal rekürrens vakalarında metastaz oranı yükselmektedir. (*4)
Önceden geçirilmiş cerrahi işlemi olanlar ya da önceden radyoterapi almış
olanlarda atipik lokal yayılım paternleri görülebilir. (*25)
Oral kavite kanserlerinde mandibulanın tutulumu görülebilir. Geçmişte
mandibula tutulumunun lenfatik yayılıma bağlı olduğu düşünülürdü. Ancak Marchatta,
Saro ve Murphy 1971’de yayınladıkları makalelerinde, tümörün önce periostu
tuttuğunu ve direkt invazyonun en sık tutulum yolu olduğunu göstermişlerdir.
Periostun tutulmadığı durumda, mandibula koruyucu cerrahi uygulama yapılabilir.
(*26)
16
Orta hatta olan oral kavite lezyonlarında bilateral boyun diseksiyonu
uygulanabilir. Özellikle posterior uzanımı olan sert damak lezyonları, retrofaringeal
yayılıma neden olabileceğinden, bu tümörlerde standart boyun diseksiyonu yetersiz
kalabilir ve postoperatif radyoterapi gerekebilir. (*27)
Oral kavite karsinomlarında klinik ve radyografik olarak No alan hastaların
okült metastaz riski %20’nin üzerinde ise elektif lenfatik tedavisi planlanmalıdır. Bu
durumda boyun radyoterapisi veya boyun diseksiyonu düşünülebilir. İleri derece lenf
nodu tutulumu olan hastalarda veya ekstrakapsüler yayılımı olanlarda boyuna
sadece cerrahi yetersizdir, radyoterapi de verilmelidir. (*28)
Oral kavite kanserlerinde radyoterapinin endikasyonları; boyunda birden fazla
tutulu lenf nodu, perinöral veya anjiolenfatik yayılım, ekstrasellüler yayılım, yakın
veya pozitif cerrahi sınır (<5mm.), tümör kalınlığının 10 mm. veya daha fazla olması
ve ileri T evresi olarak sıralanabilir. (*29)
DİL KANSERLERİ
Tüm oral kavite karsinomları içinde, en sık görüleni olmasına karşın coğrafik
dağılımı oldukça farklıdır. Dilin malign lezyonlarının yaklaşık %97’sini skuamoz
hücreli karsinom oluşturur, geri kalan kısmı ise glandüler maligniteler ve destek
dokusu tümörleri oluşturmaktadır. En sık orta yaşlı erkeklerde görülmektedir. (*3)
Hastaların büyük çoğunluğunda (%85.5) ağız hijyeni bozuktur ve hastalar
çoğunlukla (%35.7) 51-60 yaş grubundadırlar. (*5) Dudak kanserleri dışta tutulursa,
oral kavitede en sık karşılaşılan dil kanserleridir. Dil kanseri çoğunlukla lateral
kenarda, orta 1/3 ile arka 1/3 kısım arasında görülür. Dil lateralindeki lezyon ilerlerse
ağız tabanı, dil kökü, tonsil ve ön tonsil plikalarına yayılım gösterir. Büyüme genellikle
infiltratif, ülseratif ve ekzofitik tarzdadır. Dil kanserleri, intraoral kanserler arasında en
erken boyun lenfatik metastazı yapan tümörlerdir. Tedavide cerrahi ve radyoterapi
öncelikli gelir. (*4)
17
İleri evre dil kanserlerinde, cerrahinin yanında radyoterapi de önerilmektedir.
Franceschi ve arkadaşları, adjuvan radyoterapi ile lokaresyonel kontrol oranlarını
%57’den %71’e çıkardıklarını bildirmişlerdir. Bu çalışmada lokaresyonel rekurrens
açısından tek öngörücü faktörün, pozitif cerrahi sınırlar olduğu bildirilmiştir. Hastaların
% 78’inde 2 yıl içinde rekürrens görülmüştür. 5 yıllık sağ kalım evre I-II tümörlerde
%75, ileri evre (evre III-IV) tümörlerde %40’ın altında olarak bildirilmiştir. (*30)
AĞIZ TABANI KANSERLERİ
Erken evrede, ağız tabanı kanseri yüzeysel ekzofitik ve eritematöz lezyon
şeklinde başlar, ilerledikçe ülsere olur ve laterale genişler. Dile doğru uzanarak dilin
hareketini azaltır. Ayrıca retromolar bölge, gingiva ve tonsil ön plikalarına uzanabilir.
Yakın komşuluktan dolayı kolaylıkla mandibula invazyonu yapabilir. Mandibula
periostu tümöre engel oluştursa bile periost tutulup, mandibulaya doğru da yayılım
olur. (*4)
Dil kanserlerine oranla daha nadir görülürler. Erkeklerde, kadınlara göre
belirgin derece sıktır. Bu sıklığın nedeni olarak; gıdalar ve tükrük salgısının
dolayısıyla karsinojen maddelerin uzun süren teması gösterilmektedir. Kronik
alkolizm hastalarının çoğunda görülür. Ağrı ve rahatsızlık hissi, submandibuler lenf
bezi büyümesine veya duktus tıkanmasına bağlı şişlik, başlıca belirtilerdir. Erken
evrede tümör yüzeyel yerleşimli iken, boyutu arttıkça ülserasyon eğilimi artar. Dil
ventrali, gingiva, retromolar trigon, mandibula ve çok ileri aşamalarda bukkal mukoza
tutulumu da olabilir. Ön yerleşimli tümörlerde, tek ya da iki taraflı Wharton Kanalı
tutulabilir. Okült boyun metastazı oranı %21 civarı olması nedeniyle
elektif
diseksiyon yapılması gerekliliği üzerinde durulmuştur. Prognozu en çok etkileyen
faktörler; boyun metastazının yanı sıra tümör evresi ve tümörün kalınlığı olarak
saptanmıştır. (*31)
Ağız tabanı kanserleri, genellikle erkeklerde 50-60 yaş arasında görülür.
Lezyonların %35’ine ilerlemiş evrede (T3-T4) rastlanır.
18
Ağız
tabanı
kanserli
hastalarda,
%50
oranında
servikal
metastaza
rastlanmaktadır. En sık submandibuler lenf bezleri tutulur. Anterior ağız tabanı
lezyonları bilateral olarak boyun tutulumu yapabilir. (*32)
SERT DAMAK KANSERLERİ
Sert damağın malign tümörleri, bu bölgedeki epitelial, tükrük bezi,
hematopoetik veya mezenkimal dokulardan köken alabilir. Baş ve boynun diğer
bölgelerinden farklı olarak, sert damak malign tümörlerinin 2/3’ünü skuamoz hücreli
karsinom oluşturur. (*5) Sert damak kanserleri genelde iyi diferansiyedir. Damak
periostu, tümörün kemiğe girmesine engel bir bariyer
teşkil eder. (*3) Damakta
ülserasyon ve kitle ile başvuru çoğunluktadır. Nadiren ağrı, kanama ya da daha önce
kullandığı proteze yönelik yakınmaları olabilir. Sert damakta yayılımı kolaylaştıran bir
faktör; damağın birçok vasküler ve nöral yapının geçişini sağlayan kanallar ile perfore
olmasıdır. Sert damak kanserlerinde servikal metastaz, klinik olarak %10-25
oranında görülür. Okült metastaz riski ise düşüktür. (*31)
Tedavide, radyoterapi osteoradyonekroza yol açabileceğinden, primer cerrahi
eksizyon tercih edilir. Periost veya kemik tutulmuşsa, kemik rezeksiyonu gereklidir.
İlerlemiş olgularda parsiyel maksillektomi de uygulanır. Kemik defektlerde protezle
rekonstrüksiyon tercih edilir. Oral kavite ve nazal kavite ilişkisi birbirinden ayrılır. (*4)
Sert damak tümörleri içinde, en sık skuamoz hücreli kanser görülür. Minör
tükrük bezleri burada yerleştiğinden adenoid kistik karsinom, mukoepidermoid
karsinom veya adenokarsinom da görülebilir. Sert damak kanserlerinin %10-25’i
boyun metastazı ile gelir, düşük okült metastaz insidansı nedeniyle elektif boyun
diseksiyonu önerilmez. Ortalama 5 yıllık sağ kalım %40-60 olarak bildirilmiştir. (*33)
19
BUKKAL MUKOZA KANSERLERİ
Coğrafik rastlanma yayılımı farklı olmakla birlikte, Güney Hindistan’da en sık
görülen oral karsinom türü iken, batı dünyasında nadirdir. ABD’de tüm oral kavite
karsinomlarının %8.9’unu oluşturur. Alkol ve sigara, tütün çiğneme alışkanlığı, bukkal
mukoza karsinomları için en önemli risk faktörleri olarak kabul edilir.
En sık rastlanan semptom ve bulgusu, mukozal ülserasyon ve ağrıdır.
Trismus, cilt ülserasyonu ve fasiyal paraliziye daha az rastlanır. Anatomik bariyer
olmaması nedeniyle, bukkal tümörler kolaylıkla alveoler arklara, retromolar trigona,
dudaklara ve bukkal boşluğa yayılabilir. Okült metastaz oranı %10’dur. Erken evre
de olsa günümüzde tedavi için cerrahi eksizyon tercih edilmektedir. (*31)
Diaz ve arkadaşlarının 119 primer bukkal karsinom tanılı hastada yaptıkları
araştırmada, hastalara sadece cerrahi veya ekstrakapsüler yayılım ya da pozitif
cerrahi sınır varlığında cerrahi ve radyoterapi birlikte uygulanmıştır. %45 hastada
tedavi sonrası rekürrens görülmüştür. (*34)
RETROMOLAR TRİGON KANSERLERİ
Bu tip kanserler sık görülmez ve erken evrede mandibula invazyonu yaparlar.
Retromolar trigonun tek başına tutulumu oldukça nadirdir ve çoğunlukla gingiva,
bukkal mukoza, ağız tabanı veya tonsil ön plikasını tutan tümörlerin buraya yayılımı
şeklinde bir klinik tablo vardır. Anatomik komşuluktan dolayı, pterygoid loj ve
mastikatör kavite tutulumu eğilimindedir. Tedavisinde, cerrahi ve radyoterapi
kombinasyonu ön planda tutulur. Lokal nüks oranı %27’ye varmaktadır. (*31)
Retromolar trigon karsinomlarında, tek başına radyoterapi kullanıldığında
rekürrens oranları %44, radyoterapi ile cerrahi birlikte kullanıldığında ise %23 olarak
bildirilmiştir. (*35)
20
GİNGİVA KANSERLERİ
Gingivanın skuamoz hücreli kanserleri nispeten nadir görülen tümörlerdir.
Coğrafi dağılım farklılıkları gösterebilir. Anatomik yakınlık nedeniyle erken dönemde
alveoler kemiği tutma eğilimi gösterir. Olguların %58’inde yüz ve boyun boşluklarına
yayılım söz konusudur. En sık yayılım bukkal boşluğadır. Mastikatör boşluk tutulumu,
molar dişler hizasındaki alt gingival kanserlerde sıktır. Az oranda sublingual boşluk
tutulumu olabilir. (*31) Oral malign tümörlerin %10-12’si gingivada şekillenmektedir.
(*36) %80’i alt gingivada ve 1/3 arka bölgede görülür. Tümörlerin çoğu dişsiz
hastalarda gelişmektedir. Gingiva mukozası, alttaki periosta doğrudan yapışık olduğu
için, bu bölge tümörlerinde mandibula tutulumu yüksektir. %35-50 kemik invazyonu
saptanmıştır. Bu tip hastalarda tümör, özellikle diş patolojisi nedeniyle gözden
kaçabilmektedir. Tedavide tercih yöntemi cerrahidir. Erken alveoler ve kortikal
tutulumda marjinal mandibula rezeksiyonu düşünülmektedir. (*15)
DUDAK KANSERLERİ
Dudakların epidermoid karsinoması, özellikle yaşlı erkeklerde sıktır. (*36)
Daha fazla alt dudakta görülür. Oral hijyenin kötü olması ve pipo alışkanlığı
etiyolojide
önemli
etkendir.
Hematojen
yayılımın
ileri
evrede
görüldüğü
bildirilmektedir. Çoğunlukla 50 yaş üstü erkeklerde görüldüğü tanımlanmıştır. Oral
kaviteye ilerleyerek yanak içi mukoza ve alveoler ark tutulabilir. Alt dudak tümörleri,
submental ve submandibuler alana metastaz yaparlar, fakat üst dudak karsinomları
periparotid bölgeye de sarkar. (*31) Tedavilerinde agresif cerrahi eksizyon tercih
edilmelidir.
21
GEREÇ VE YÖNTEM
Araştırmamıza 2002-2006 yıllarında Ege Üniversitesi KBB Anabilim Dalı
kliniğine başvuran, oral lezyonu mevcut 179 hastadan ICD 10 (The Tenth Revision of
International Classification of Disease) kodları göz önüne alınarak, 5 değişik
lokalizasyon bölgesine göre 50 hasta, lokalizasyon bölgelerine göre dağılımları, yaş
ve cinsiyet açısından retrospektif olarak değerlendirilip, karşılaştırılmıştır.
2002-2006 yıllarında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz
Anabilim Dalı kliniğine başvurup, değerlendirmeye aldığımız oral lezyonu mevcut 179
hastadan 50 malign lezyona sahip hasta retrospektif olarak analize tabi tutulmuştur. 5
değişik oral anatomik lojda; cinsiyet, yaş ve lokalizasyonuna göre hasta
dağılımlarımız ortaya konulmuştur. Bu bölgeler;
Dil
Dudak
Ağız Tabanı
Bukkal
Gingiva-Retromolar Trigon
olarak şekillenmiştir.
Belirttiğimiz zaman diliminin haricinde tanı alan hastalar, nüks olguları ve
başka bir kurumdan takip almış, tedavi görmüş, sonradan sevk edilen olgular
değerlendirmemizin dışında tutulmuştur.
Analizimizde oral kavite malignitelerinde en çok skuamoz hücreli karsinom
(44) tipine rastlanmıştır ve %88 gibi yüksek bir orana sahip olması dikkat
çekmektedir. Diğerleri ise, verrüköz karsinom, adenokarsinom, bazal hücreli
karsinom şeklinde sıralanmıştır.
Oral skuamoz hücreli karsinomlar, tüm karsinomların %2-4’ünü oluşturmakta
ve yaklaşık olarak erkek karsinomlarının % 4’ü, kadın karsinomlarının % 2’si oral
22
kanser olarak rapor edilmiştir. (*37)
Oral
kavite
malign
lezyonlarında
etiyolojik
faktör
önemine
bakınca,
olgularımızda; sigara ve alkol kullanımının fazla oluşu, diğer yandan oral hijyen
kontrolünün yetersizliği ve dental protezlerin kronik etkileri kendini belli etmektedir.
Erken tanıda diş hekimlerinin de lezyonlara aşina olması çok fazla önem
arzetmektedir.
Hastalarımızın %90’ı İzmir ve Ege Bölgesi dahilinde tespit edilmiştir.
Oral maligniteler, orta yaş-ileri yaş hastalığı olarak belirtilmiştir. (*1)
Olgularımızda yaş ortalaması 57.8 olarak saptanmıştır. Hasta verilerimizdeki en genç
olgu 19 yaş, ağız tabanı skuamoz hücreli karsinom bulgusu olmakla beraber, en yaşlı
vakamız ise 85 yaş, dil bölgesi verrüköz karsinomu olarak saptanmıştır. Lezyonlarda
özellikle 50-70 yaş arası sıklık gözlenmektedir.
Oral kavitede, malign neoplazmlarda cinsiyet ayrımı önemli yer tutmaktadır.
Verilerimizde erkek hastaların bayan hastalara göre çoğunlukta yer aldığı
görülmekte, bununla beraber cinsiyet farkı en çok dudak kanserlerinde kendini belli
etmektedir. Olgu sınıfımızda dil karsinomları vaka olarak 18 ile en çok yer alan
karsinomlardır. Dudak karsinomları, 10 vaka ile dil karsinomlarını takip etmektedir.
Bukkal kanserlerde kadın erkek oranında eşitlik görülürken, gingiva-retromolar trigon
vakalarımızda kadın oranı, erkek oranına göre yüksektir.
Erkeklerde dudak ve dil lezyonları oran olarak birbirine yakınken, kadınlarda
dil lezyonlarında diğerlerine göre belirgin oran farkı mevcuttur. Bayanlarda en az ağız
tabanı lezyonu yer alırken, erkeklerde en az gingiva-retromolar trigon lezyonları yer
almıştır.
Olgu sınıflandırmamızda lokalizasyon tarafları da dikkate alınmıştır ve 33
vaka ile sol taraf vakaları göze batmaktadır. (Grafik-2) Diğer yandan, 15 radyoterapi
gören hastadan 11’i erkek, 4’ü kadın olarak tespit edilmiştir.
23
Oral kavitedeki maligniteler, kimi araştırma merkezlerinin çalışmalarında
önemli yer tutmazken, bazı çalışmalarda göze batan sonuçlar da elde edilmiştir.
İzmir’de kanser araştırmalarında verilerin analizleriyle uğraşan
KİDEM kayıt
merkezine göre oral kavite karsinomları, tüm karsinomlar içinde erkeklerde ilk 10’a
dahil edilip 8. sırada yer alırken, kadınlarda ilk 10 sırada dahi gösterilmemiştir. Sağlık
bakanlığı verilerine göre de oral kavite malign lezyonları cinsiyet ayırdetmeksizin
sıklık açısından ilk 10 sıraya dahil edilmemiştir. (*38)
BULGULAR VE OLGULAR
Lokalizasyonlarına göre:
Vaka sınıflandırmamızda yer alan oral kavitedeki malign lezyonların ICD 10
kodları göz önüne alınarak dudak, dil, bukkal, ağız tabanı ve gingiva-retromolar trigon
şeklinde 5 bölge başlığında incelendi ve 50 hastanın lokalizasyonlarına göre dağılımı
saptandı. (Tablo 1, Grafik-1)
Olgu sayısı
7
18
10
8
7
Lokalizasyon
Ağız Tabanı
Dil
Dudak
Buccal
Gingiva-Retromolar
Tablo 1. Lokalizasyonlar
24
Oral kavite %
14
36
20
16
14
Grafik 1. Lokalizasyonlar
14%
20%
Dudak
Dil
16%
Ağız Tabanı
Buccal
14%
Gingiva-Retrom.
36%
Grafik 2.Lokalizasyon tarafı-Olgu yüzdesi ilişkisi
34%
sol
sağ
66%
25
Yaşlarına Göre:
Olgularımızın yaş ortalaması 57.8, yaş aralığı 19-85’tir. Dudak lezyonlarında
izlenen ortalama yaş 65.8, dil lezyonlarında 56.1, ağız tabanında 42.8, gingivaretromolar trigon lezyonlarında 35.7, bukkalde 53.1’dir. Olguların bu 5 lokalizasyonda
yaşa göre dağılımları gösterilmektedir. (Tablo 2, Grafik-3)
Lokalizasyon Cinsiyet
Dudak
E
Dudak
K
Dil
E
Dil
K
Ağız Tabanı
E
Ağız Tabanı
K
Ging.Retr.
E
Ging.Retr.
K
Buccal
E
Buccal
K
Genel
Toplam
0-9
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
10-19
0
0
0
0
0
1
0
1
0
0
2
20-29
0
0
0
0
0
0
0
1
0
1
2
30-39
0
0
1
0
0
0
0
1
1
2
5
40-49
1
0
3
0
1
0
0
0
0
0
5
50-59
2
0
1
3
2
1
1
1
0
0
11
60-69
2
0
1
3
2
0
2
0
2
0
12
70-79
2
3
1
3
0
0
0
0
1
1
11
80+
0
0
1
1
0
0
0
0
0
0
2
Tablo 2. Olguların lokalizasyonlarına göre yaş ve cinsiyet dağılımı.
Olguların yaş aralıklarındaki cinsiyet-vaka sıklığı ilişkisi
9
8
7
6
Vaka sayısı
5
4
3
Erkek
Kadın
2
1
0
0-9
010-19 20-29 30-39 40-49 50-59 60-69 70-79
Yaş
Grafik-3
26
80+
Toplam
7
3
8
10
5
2
3
4
4
4
50
Cinsiyetlere Göre:
Hastaların 27’si erkek (%54), 23’ü kadın (%46)’dır. (Grafik-4) Olgu
sınıflandırmamızda yüzdesel olarak; ‘ dil karsinomlu 18 hastada %44.4 erkek,
%55.6 kadın, dudak lezyonlarında 10 hastada %70 erkek, %30 kadın, gingivaretromolar trigon lezyonlarında 7 hastada %42.8 erkek, % 57.2 kadın, 8 bukkal
lezyonlu hastada %50 erkek, %50 kadın, 7 ağız tabanı lezyonlu hastada %71.4
erkek, %28.6 kadın ’ verileri elde edilmiştir.
Grafik 4.Olguların Cinsiyet Dağılımı
46%
Erkek
54%
Kadın
Lezyonların dağılımında taraf ve cinsiyetlere göre dağılım Tablo 4.’te
gösterilmiştir.
Cinsiyet
Erkek
Kadın
Toplam
Sol
20
13
33
Sağ
7
10
17
Tablo 4. Olgu lokalizasyonlarının taraf-cinsiyet ilişkisi.
27
Toplam
27
23
50
Lezyonlardaki cinsiyet dağılımında kadın-erkek oranları da belirtilmiştir.
(Tablo 5-6, Grafik-5,6)
Tablo 5. Erkek hastalarda cinsiyet-lokalizasyon yüzdeleri
Lokalizasyon
%
Dudak
26%
Bukkal
15%
Dil
30%
Ağız Tab.
18%
Ging.-Retr.
11%
Grafik 5.Erkek hastalarda cinsiyet-lokalizasyon ilişkisi
11%
26%
18%
Dudak
Bukkal
Dil
Ağız Tab.
15%
30%
28
Ging.-Retr.
Tablo 6. Kadın hastalarda cinsiyet-lokalizasyon yüzdeleri
Lokalizasyon
%
Dudak
13%
Bukkal
17%
Dil
44%
Ağız Tab.
9%
Ging.-Retr.
17%
Grafik 6.Kadın hastalarda cinsiyet-lokalizasyon
ilişkisi
13%
17%
Dudak
17%
9%
Bukkal
Dil
Ağız Tab.
Ging.-Retr.
44%
29
TARTIŞMA
Diş hekimleri, muayene ve tedavi esnasında ağız içinde, diş çevresi ve bu
alana yakın lokalizasyonlarda çeşitli lezyonlarla karşılaşabilir.
Bu nedenle diş hekimleri, diş çevresindeki alanlardaki malign olabilecek
lezyonları tanımalı ve tanı için gerekli yönlendirmeleri yapmalıdır.
Bu çalışmamızda, diş hekimlerinin muayene esnasında
görebileceği
alanlarda malign lezyonu olan hastaların, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB
kliniğine başvuruları dikkate alınarak ve kayıtları göz önünde bulundurularak
retrospektif analizi yapıldı.
Sonuçları gözönüne aldığımızda, diş hekimleri muayene sırasında malign
lezyonlar içinde, en çok dil karsinomu ile karşılaşabilir. Bu oran %36 olarak
saptanmıştır. (Tablo 1)
En az olarak da gingiva-retromolar trigon alan ile ağız
tabanıdır ki, %14 olarak saptanmıştır. (Grafik-1)
Zaten literatürde de dil karsinomları oral kavite içinde en çok rastlanan
karsinomlardır. (*1,2,3,4)
Protezlerin travmalarıyla sekonder oluşabilen bukkal
karsinomlar %16 kadar görülmektedir.
Diğer bir durum olarak, yanıt verilmesi gereken bir soru da ‘‘ Diş hekimleri
hangi yaş grubundaki hastayı muayene ederken malign lezyonla karşılaşma riski
daha yüksektir? ’’ sorusudur. Çalışmamızda malign lezyonların tanı sıklığı yaş
ortalaması 57.8 olarak saptanmıştır. 19 yaşında ağız tabanı ve gingiva retromolarda
2 vaka tespiti belirlenmiştir ve bu yaş altında bir vaka izlenmemiştir.
Bu oranlar dikkate alındığında, özellikle 40 yaşından sonraki hastaların
muayenesinde görülen ağız yaraları bu açıdan düşünülmelidir. Retromolar trigon ve
gingivada rastlanılan malign lezyonlar en genç grubu oluşturmuştur. (Yaş ortalaması
35.7) Bu lezyonlar diğer karsinomlardan daha genç yaşlarda tanı almıştır.
30
Genel dağılıma bakıldığında, 50-80 yaş arası bu kanserlerin en sık görüldüğü
aralıktır. (Tablo 2, Grafik-3). Bu yüzden 50 yaş üzerindeki hastaların ağzında
geçmeyen yaralar, giderek büyüyen yaralar, 10 günden daha uzun sürede
gerilemeyen yaralar malignite şüphesi ile mutlaka biyopsi ile değerlendirilmelidir.
Cinsiyetlere bakılarak hastalar değerlendirildiğinde; hastaların %46’sı kadın,
%54’ü erkektir. (Grafik-4) Bu oranlar ve sayılar aslında birbirine çok yakındır. Bu
sebeple hem kadın hastalarda hem erkek hastalarda malign lezyon görülme olasılığı
birbirine yakındır. Fakat bu oran, dudak kanserlerinde ve ağız tabanı kanserlerinde
erkeklerin aleyhine olarak bozulmuştur, bu kanserler erkek popülasyonda daha fazla
izlenmektedir.
Erkek malign kanserler grubunda
en sık dil karsinomu, en az gingiva-
retromolar trigon karsinom görülürken ( Tablo 5, Grafik-5), kadın malignite grubunda
en sık dil karsinomu, en az dudak karsinomu görülür. (Tablo 6, Grafik-6)
SONUÇ
Diş çevresindeki malign olaylar hiç de nadir değildir. Özellikle 40 yaş
üzerindeki hastaların diş muayeneleri sırasında geçmeyen, giderek büyüyen yaralar,
diş hekimini diş çevresi kanserler açısından uyarmalıdır. Diş hekimleri böyle
durumlarda hastayı biyopsi için yönlendirmelidir.
31
KAYNAKLAR
(*1). Dr. Raşit MİDİLLİ, Dr. Serdar AKYILDIZ, Dr. Atilla YAVUZER ve Ark.; Oral
Kanserli 231 Hastanın Epidemiyolojik Özelliklerinin Retrospektif Analizi, Ege Üni. Tıp
Fak. KBB Anabilim Dalı, İzmir, 2004.
(*2). Landis SH, Murray T, Bolden S, Wingo PA; Cancer Statistics 1999, CA Cancer J
Clin 1999, 49(1):8-31 (PMID:10200775)
(*3). Erişen, L; Oral Kavite Anatomisi, Uludağ Üni.Tıp Fak. KBB Ders Notları, Bursa,
2003
(*4). Çelik, O; KBB Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi, Celal Bayar Üni., Tıp Fak.,
Manisa, 1999, Sf. 601-609
(*5). Erişen, L; Oral Kavitedeki Benign ve Malign Tümörler, Uludağ Üni.Tıp Fak. KBB
Ders Notları, Bursa, 2003
(*6). Winn Dun ve Ark.; Snuff Duping and Oral Cancer Among Women in Southern
US, N Eng&Med 30 s: 745-749,1986
(*7). Moore C; Cigarette Sucking and Cancer of the Mouth, Pharynx and Larynx,
JAMA 218: 553, 1971
(*8). Weber RS, Duffey DC; Head and Neck. In Townsend cw, editör: Sabistan’s
Textbook of Surgery, ed 16, Philadelphia, 2000, Sounders.
(*9). Brennan JA ve Ark.; Association Between Cigarette Smoking and Mutation of
P53 Gene in SCC of the Head and Neck, N Eng & Med 332: 712-717, 1995
(*10). Smith EW ve Ark; HPV and Risk of Oral Cancer Laryngoscope 108: 10981103, 1998
32
(*11). Bonoczy J; Follow-up Studies in Oral Leukoplakia, & Maxillofacial Surg S: 6975, 1977
(*12). Shafer WG, Waldron CA: Erytroplakia of the Oral Cavity, Cancer 36: 10211028, 1975
(*13). Cawson RA, Odell EW: Oral Pathology, ed 2, Philadelphia, Liungstone, 1999
(*14). Hoffman HT Ve Ark.; The National Cancer Data Base Report on Cancer of
Head and Neck, Arch Otolaryngel Head Nock Sung 124: 951-962, 1998
(*15). SERBEST, Nuri; Oral Kanserler, Bitirme Tezi, Ege Üni. Diş Hek., İzmir, 2004
(*16). Batsakus JG, Rice DH, Howard DR: The Pathology of Head and Neck Tumors,
Part 14, Head Neck 4: 499-513, 1982
(*17). Copolla D ve Ark.; Basaloid SCC of the Floor of Mouth Cancer 72: 2299-2305,
1993
(*18). Close LG ve Ark.; Makrovasculer Invasion in Cancer of the Oral Cavity, Arch
Otolaryngel Head Neck Surg 113: 1191-1195, 1987
(*19). Fugon J ve Ark.; Perineural Invasion in SCC of the Head and Neck, Arch
otolaryngel Head Neck Surg 124: 637-640, 1998
(*20). Bungaard T ve Ark.; Histopathologic Proders in the SCC of Oral Cavity, Head
Neck 24: 656-660, 2002
(*21). Shaha AR ve Ark.; SCC of the Floor of Mouth, Am & Surg 148: 455-459, 1984
(*22). Kurckawa H ve Ark.; Risk Factors for Late Cervical Lymph Node Metastases in
Patients with Stage I,II Carcinoma of the Tongue and Floor of Mouth, Am & Surg
152: 345-350, 1986
33
(*23). Spiro RH ve Ark.; Productive Value of Tumor Thickness in SCC Anfined to the
Tongue and Floor of Mouth, Am & Surg 152: 345-350, 1986
(*24). Byers RM ve Ark.; Frequency and Theurpchic Ipluculmens of Skip Metastases
in the Neck From SCC of Oral Tongue, Head Neck 19: 14-19, 1997
(*25). Fleming ID ve Ark.; ASCC Cancer Staying Manual, ed 5. Philadelphia,
Cippncott-Ravan, 1998
(*26). Marchatta FC, Saro K, Murphy JB; The Periosteum of the Wendible and
Intraoral Carcinoma, Am & Surg 122-711-713, 1971
(*27). Myers EN, Fagon JJ; Treatment of the Neck in SCC of Upper Aerodyoshine
Tract, Otolaryngel North Am 31: 671- 686, 1998
(*28). Byers RM, Wolf PF,
Bamantyne AS; Rationale of Elective Modified Neck
Dissection, Head Neck 10-160-7, 1988
(*29). Fu KK ve Ark.; A Radiation Therapy Oncology Group Phase III Randomized
Study to Compare Hyperfraction and Two Vornts of Accelerated Fractionation
Radiotherapy for Head on Neck SCC’s, Int Radiat Oncol Biol Phys 48: 7-16, 2000
(*30). Franceschi D ve Ark.; Improved Survival in the Treatment of SCC of the Oral
Tongue, Am & Surg. 166: 360-365, 1993
(*31). Koç, C; KBB Hastalıkları ve baş boyun cerrahisi, Kırıkkale Üni. Tıp Fak.,1998,
Sf.953-961
(*32). Shaha AR ve Ark.; Squamoz Carcinoma of the Floor of Mouth, Am & Surg 148:
455-459, 1984
(*33). Evans JF, Shah JP; Epidermoid Ca of the Palate, Am & Surg 142: 451-455,
1981
34
(*34). Diaz EM ve Ark.; SCC of the Buccal Mucosa, Head Neck 25: 267-273, 2003
(*35). Huang W ve Ark.; Cancer of Retromolar Trigon Long Term RT Outcane, Head
Neck 23: 758-763, 2001
(*36). Baran, S; Oral Patoloji, Gazi Üni. Yayınları, Ankara, 1982, Sf. 222-231
(*37). World Health Organization. International Classification of Disease, 9th.
Revision. Geneva. WHO, 1976
(*38). KİDEM (İzmir Kanser Denetim ve İzlem Merkezi): İzmir’in kanser verileri.
http://www.ato.org.tr/konuk/kidem/index.html . 2003
35
Download