Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolu Eğitim-Bilgi Dergisi „Başarı, hareketsizlikte ve kolaycılıkta değil; Hakk’a dayalı kuvvette, hedefleri belli ve sürekli çalışmada, kendini inançları içinde eritecek yüksek bir mücadele azminde saklıdır.“ ALPEREN GENÇLİK Avrupa‘da Alperen Ocakları Nizâm-ı Âlem Ülküsü SAYI: 1 Davamızı arkadaşlarımıza en iyi şekilde nasıl anlatmalıyız? Mart 2015 KO RKM A Z SUPERMARKT MEDITERRANE KÖSTLICHKEITEN Rahat alışverişin adresi Korkmaz Supermarkt 1001 türlü ürünümüzle, güler yüzlü personelimizle sizlerin hizmetindeyiz... Ali Korkmaz Bahnhofstr. 49 ● 67059 Ludwigshafen Tel: 0621 - 68 37 14 85 ● Fax: 0621 - 68 37 14 83 Mail:korkmazmarket@yahoo.de Bu sayıda... 2 02 3 Nizâm-ı Âlem Ülküsü Avrupa Türk Bir- liği ve Alperenler Nizâm-ı Âlem Ülküsü 6 Fotoğraflarla 9 Faaliyetlerimiz 11 Davayı farklı metodlarla anlatmak Avrupa‘da Alperen Ocakları 11 Davayı anlamak 03 Avrupa TürkBirliği Tanıtım 14 ve farklı metod- larla anlatmak 13 Gençlik Kolu Baş- Kısas kanımız Ali Küçük 14 Kısas 16 Ak Parti ve 09 Muhsin Başkan 18 Muhsin Başkan‘ın şehadeti ve yapıl- ması gerekenler Avrupa‘da 20 İmam Gazali Alperen Zina Ocakları 21 Çocuklara Özel 16 Ak Parti ve Muhsin Başkan Taziye Türk Dünyası‘na ve Müslümanlığa bir kahraman hediye eden Fidan Annemiz‘e, Özgecan ve Fırat kardeşlerimize Allah‘tan rahmet dileriz. Mekanları cennet olsun. İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci‘un (لِل اَّنِإ َ ي ّ لإِ اـَّنإَِو ِه ْ َنوعِجاَر ِه) Ruhlarına El-Fatiha. 1 Nizâm-ı Âlem Ülküsü Alperenler ve Ülkücüler Ol deyince olduran, gönüllerimizi iman nuru ile dolduran Allah-u Teala‘nın doksan dokuz adı ile….. Alperen nedir, kime denir? Ülkücü nedir, kime denir ? Alperenler ve ülkücüler birbirinden ayrı başka görüşemi sahiptirler? Yıllardır çeşitli hesaplardan ötürü ayrıştırılmaya çalışılan alperenler ve ülkücülerin ideolojisini bu yazımızda irdeleyeceğiz. Peki, alperen kimdir? Nasıl bir özellik taşır? Bilindiği üzere „Alp“, kahraman ve yiğit anlamına gelen bir sıfattır. Eren ise islâmî manada hakikâti bulmuşluk, ermişlik ve en iyi şekilde yetişmişliktir. Alperen ise bu iki ulvi vasfın bir insanda birleşerek vücut bulmuş şeklidir. Bu ölçüler içerisinde bize göre en büyük alperenler başta Peygamber Efendimiz (S.A.V.) olmak üzere tüm peygamberlerdir. Zaten Alperen kavramının çıkışı bir hadise dayandırılmaktadır. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) buyurdu ki: „İki gözü Allah (C.C.) ateşte yakmaz. Biri Allah korkusuyla ağlayan göz, diğeri düşmana karşı hudutları gözleyen askerin gözü.“ Bu aslında bir insanın iç ve dış fethi anlamına gelir. İçe doğru fethini tamamlayan bir insanın (eren) kalbi Allah (C.C.) anıldığında ürperir. Dışa doğru fethini tamamlayan insan (alp) ise inandığı davası uğruna her şeyi göze alabilecek bir seviyeye gelmiş demektir. İşte bu seviyede içe doğru fethini tamamlamış bir eren ve dışa doğru fethini tamamlamış alp kavramlarının bütününü Alperen kavramı ifade eder. Peygamberlerden (A.S.) sonra ise alperenlerin ilk akla gelenleri Efendimiz‘in (S.A.V.) dört seçkin arkadaşı ve İslam‘ın ilk dört halifesidir. Sonra da tarih içerisinde İmam-ı Azam, Buhari, İmam Maturidi, İmam Rabbani, İmam Gazali, Ahmed Yesevî, Bediüzzaman, Yunus Emre, Alpaslan, Kılıçaslan, Osman Bey, Yıldırım Han, Fatih, Yavuz, Abdulhamid, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi büyük alperenler resmi geçit yapar. Alperenlik madde ve manada, cenk ve cesaretle, sevgi ve merhametle, insaniyetle, tek ölçü olan Kur’an ve onun hayata yansıyan uygulaması olan sünnettidir. Diğer şeyler bu temel ölçünün içerisine girdikleri müddetçe kabul edilir. Bu temel kaynağa uymayan ölçü kabul edilemez. Gelelim ülkücü kimdir, ülkücü kime denir sorularına. Ülkü kavramı Batı dillerinden dilimize giren „ideal“ kelimesiyle eş bir anlam belirtmektedir. Ülkücülük veya idealizm insan kafasının içinde elde edilmesi, varılması en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu edecek hedeflerin tasarlanması ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması manalarını da içinde taşır. Ülkemizde Alpaslan Türkeş‘in başlattığı bir fikir hareketi olan Ülkücülük ise genel olarak, „Türk milletini en kısa yoldan, en kısa zamanda, başkalarına avuç açmadan, çağlar üzerinden sıçrayarak çağdaş medeniyetin ön safına geçirmek, ilimde, teknikte, medeniyette yeryüzünün en kuvvetli varlığı haline getirmek, Türklüğü yüceltmek, bütün Türklerin tutsaklıktan kurtulup hür ve bağımsız olması hedefi“ şeklinde tarifini bulmuştur. Ülkücülük bu olunca ülkücü de, „Türk Milliyetçiliği ülküsünü gerçekleştirmek isteyen, Milli Devlet (Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan her Türk vatandaşını kucaklayan, bağrına basan bir devlet biçimi) ülküsüne inanan ve bu uğurda mücadele veren kişi“ olarak tarif edilmiştir. Seyyid Ahmed Arvasi, ise yazmış olduğu Türk-İslam Ülküsü isimli eserindeki „Ülkücü Egosunu Yenen İdealisttir“ başlıklı yazısında aynen şöyle söylemektedir: „Türk-İslam Ülkücüleri için İslamiyet, Allah‘ın dini, kurtarıcımız ve Kâinatın Efendisi Allah‘ın Resulü, şanlı Türk Milleti Allah‘ın İslam‘a hizmetle şereflendirdiği millet Türk ordusu Allah‘ın ordusu Türk bayrağı mukaddes ay ve yıldızı ile yüce İslam‘ın ve al rengi ile Allah için can veren şühedanın kanlarının ifadesidir. Üzerinde Ezan-ı Muhammedi okunan aziz vatanımız ise, İslam’ın ebedi güneşinin hiç batmadığı en büyük ümid ve hayat kaynağımızdır. Şunu kesin olarak biliyoruz, Müslüman-Türk Milleti yeniden tarihine layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya ulaşırsa, İslam, bütün ihtişamı ile tekrar bütün âlemi parlatacaktır. 2 Tarih diyor ki, Türk Milleti yücelmişse İslam da yücelmiş, Türk Milleti çökmüşse İslam dünyası da perişan olmuştur. Bu sebepten bütün küfür Türk’e düşmandır.“ Seyyid Ahmed Arvasi, „Neden Türk-İslam Ülküsü?“ başlıklı yazısında da şunları ifade etmektedir: „Bunun için, Türk-İslam kültürüne, Türk-İslam Medeniyeti‘ne, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.“ Evet yukarıdaki alperen ve ülkücü tariflerinde de görüldüğü üzere aslında iki ideolojide aynı amaçlara hizmet etmektedirler. Farklılık sadece bazı insanların kafasında oluşan alıştıkları ayrıştırmadan ötürü oluşmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Ege Üniversitesi‘nde PKK‘lı canilerce bıçaklanarak öldürülen son şehidimiz Fırat Çakıroğlu‘nun cenazesinde ve ülke genelindeki gösterilerde alperenler ve ülkücüler kol kola, omuz omuza bir bütün olarak zalime, teröriste ortak bir tavırla dur demişlerdir. Bu güzel tablo düşmanı korkutmuş, bizleri ise haliyle sevindirmiştir. Aslında bu tablo o kadarda yeni değil, keza Başbuğ Alparslan Türkeş Muhsin Başkan hakkında kötü konuşanlara „Muhsin bizim evladımızdır, hakkında konuşmayın“ diyerek ikazda bulunmuş ve başka partilerde siyaset yapılsa dahi gonüllerin bir olduğunu göstermiştir. Muhsin Başkan da Başbuğ‘un vefat haberini aldığında soluğu MHP Genel Merkezi‘nde almıştır, hatta kendisine Başbuğ Muhsin diye slogan atanlara „Bizim başbuğumuz bir tane idi oda Türkeş‘ti“ diyerek karşılık vermiştir. Bu kadar gönülden bağlılığın olduğu, vefa ve sevginin olduğu bir harekette bizler kim oluyoruz ki bir olan iki hareketi ayrıştırmaya çalışıyoruz? Değerli dostlar, ayrılıkta her zaman azap, birlikte rahmet ve güzellik vardır. Bizleri ayrıştıranlardan uzak durmalı, birleştiren gönüllerde birleşmeliyiz Mevlana Celaleddin Rumi‘ninde dediği gibi „Dün dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım“. Geçmişin kısa hesaplaşmalarını bu gün görmek isteyen zihniyetler umduğunuzu bulamayacak ve bu milletin, vatanın, dinin sevdalısı gençleri ayrıştıramayacaksınız. Bu gün son ülkücü şehit Fırat Çakıroğlu‘nun cenazesinde birleşen gençler yarın onu şehit eden hain ellere karşı birlikte dur diyeceklerdir. İşte çelikleşen bu duruş özlenen Türk-İslam Gençliği‘nin duruşudur. Evet kalbi vatan için atan, millet için çarpan İslam‘a aşık, Türklüğe sevdalı genç alperenler ve ülkücüler; sizler aynı duyguların şairi, aynı kaygıların, dertlerin sahibisiniz. Düşmanlarınız çok, yolunuz her zamankinden uzun ve çetindir. Bu yolda ayrılıklara tahammül yoktur. Bu yolda birlik ve dirlik vardır. Bu yolda birleşin. Bu yol Peygamberimiz Hz. Muhammed‘in (S.A.V) yolu, bu yol Alparslan‘ın yolu, bu yol Başbuğ Alparslan Türkeş‘in yolu, bu yol Büyük Başkan Muhsin Yazıcıoğlu‘nun yoludur. İşte bu yolda tüm Türk-İslam sevdalıları birlikte, el ele, gönül gönüle yürümeli, bir bütün olmalı ki o zaman buhranlar içindeki dünya yeniden şekillenecek, atalarımızın adaleti tekrar hakim olacaktır. İşte bunun için çok çalışmalı, ilimde irfanda gelişmeli, birbirimizle kavgaları ve küskünlükleri bitirmeli, batıl ile savaşmalıyız. Unutmayınız ki ihtiyacınız olan insanüstü cesaret, vefa ve sevgi sizin içinizde o şanlı zaferlerle dolu ecdadınızın size miras bıraktığı kanda mevcuttur. Bu yolda yorulmak ve yılmak asla yok. Çalışmak, çalışmak ve dahada çalışmak var. ALLAH TÜRK‘Ü KORUSUN VE YÜCELTSİN…. Not: Ege Üniversitesi‘nde PKK‘lı canilerin şehir uzantıları tarafından şehit edilen Fırat Çakıroğlu kardeşime Allah‘tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Kaynak: Alparslan Türkeş-Dokuz Işık, Seyid Ahmed Arvasi-Türk İslam Ülküsü EMiN AYGÜN ATB Gençlik Kolu Başkan Yardımcısı Biz Kimiz? K Avrupa Türk Birliği‘ni Tanıyalım ısa adı ATB olan Avrupa Türk Kültür Dernekleri Birliği; Avrupa‘nın çeşitli ülkelerinde yaşayan fikir ve olaylarına yaklaşım biçimi aynı, burada yaşayan Türk insanına hizmet yöntemi itibarı ile de aynı doğrultuda hizmet yöntemini benimsemiş insanlarımızın kurduğu teşkilatlardan oluşan bir çatı teşkilattır. ATB bulunduğu ülkenin hukuk kurallarını ihlal etmeden Türk vatandaşlarının kendi gelenek ve görenekleri ile inanç temellerini ayakta tutmaya ve gelecek nesillere de bu inanç ve kültürünü devam ettirebilme imkan ve zemini oluşturma gayretlerini üstlenmiş, hukuki statüsü bulunan bir sivil toplum örgütüdür. Resmi kuruluşu 1994 yılı olsada 90‘lı yıllardan beri fikri misyonunun alt yapısı oluşturulmakta idi... Yanlış yapma lükslerinin olmadığının idrakinde olan kadroların, ince eğirip sık dokuyarak devam ettirdikleri teşkilatlanma çalışmaları, toplumun bütün kesimlerini kucaklayabilecek ve hatasız bir temel atılması gerçeği dikkate alındığında daha iyi anlaşılacaktır. Diğer taraftan, ilk defa masa başında belirlenmiş şablonlara uydurularak kurulmamış tek teşkilat olması hasebi ile de ayrıcalığı olan ATB tabela ve logo derneği olmaktan öte, milleti ve insanlıkla bütünleşmeyi hedeflemiş, büyük ölçüde de başarmış ender teşkilatlardan birisidir. anlayışıdır. Bayrak, Vatan, Din gibi mukaddes değerler üzerine siyaset yapılmaması ve bu değerlerin tüm sosyal kesimlerce benimsenip sahip çıkılmasını savunan bir siyaset anlayışına sahip olan ATB, Milliyetçilik, Atatürkçülük ve laiklik gibi konularda diğer siyasi ve sosyal gruplar üzerine tahakkümiyet kurup kendi tekelinde bulundurmak anlayışı ile siyaset yapmayıda gayri ciddi ve gayri mantıki bulmaktadır. ATB diğer taraftan çokluk içinde birlik prensibi ile hangi anlayış ve meşrepten olursa olsun toplumun bütün kesimlerini kucaklayan ve varlıklarını sürdürmelerini istemekle birlikte dernek ve cemaat taassubuna düşmeyişi ilede ayrıcalıklı bir teşkilattır. ATB hiç kimsenin ve hiç bir kuruluşun yanlışları üzerine gelecek planlamamakta, bilakis kendi doğruları olarak kabul ettiği mutlak doğrular içerisinde kendine özgü metod ve anlayış ile çalışma programı geliştirip uygulamaktadır. ATB mevcut diğer teşkilatları olduklarını ve kendilerini lanse ettikleri gibi kabullenmeyi benimserken hiçbir konuda kendisine alternatif ve rakip görememektedir. Onların varlık sebebi olan sevenlerine, diğer bir manada tabanlarına saygı açısından meşru ilişkiler ve diyaloglar içinde olmayı ana prensip kabul etmişlerdir. Yukarıda belirtilen çizgi doğrultusunda Avrupa‘da başta Almanya olmak üzere, Hollanda, Avusturya, Başkalarının ne yaptığıyla değil, kendisinin ne yap- İsviçre, Belçika, Danimarka ve Fransa’da dernekleri ması gerektiği ile meşgul olmayı prensip edinmiş bulunan Merkezi Almanya‘nın Frankfurt şehrinde olan ATB mevcudiyetinin ilahi misyonunu kavramış mülkiyeti satın alınan 1200 metrekarelik kullanım alanı olması sebebi ile varlığını asırlar ötesine taşıyabilecek bulunan başta Müslüman Türk insanına ve bütün inmüstesna bir yapıya sahip olma özelliğine haizdir. sanlığa hizmet için açılmış bir sivil toplum örgütüdür. Milli-İslami bir kimlik taşıyan ATB kendisini diğer sivil toplum örgütlerinden ayıran bir özelliği de siyaset 3 Biz Kimiz? Alperenler‘i Tanıyalım Orta Asya‘dan Avrupa‘ya uzanan iman hareketinin mensubu derviş gaziler... Alperen ; geçmişi tarihe dayanan, atisi ebede uzanan bir gönül eridir. Allah‘ın (C.C.) birliğine şehadet etmiş ve Resulü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz‘in risaleti dışında hiçbir mutlak hakikat tanımayan bir kuldur. Alperen ; Türkistan‘dan başlayıp Anadolu‘ya ve Rum diyarlarına kadar iman hareketini nakış nakış işlemiş bir gazidir. Allah‘‘ın (C.C.) emri olan İ‘lây-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem‘i ülkü edinmiş yılmaz bir dava adamıdır. Alperen ; „Vatan sevgisi imandandır “ düsturunu nazmetmiş ve vatan uğruna göz kırpmadan şehadet şerbetini içen bir şehittir. Alperen ; mazluma Yunus misali merhametli , zalime ise Yavuz gibi hiddetli bir yiğittir. Ana-babasına hayırlı evlat, çocuklarına iyi bir baba ve helaline sadık bir eştir. Alperen ; milletini seven delikanlı ve yaradılanı yaratandan ötürü seven bir aşıktır. Alperen ; tasavvuf münkiri değil, „Ehl-i Sünnet vel Cemaat“ çizgisinde bütün tasav-vuf hareketlerini hak sayan Allah dostlarını dost edinen bir derviştir. Alperen ; „Emr-i bil mağruf, nehyi anil münker “ düşüncesini özümsemiş bir hak dostudur. Kuran-ı Kerim‘in emrini yaşar ve Peygamber Efendimiz‘in sünnetini kendine örnek alır. Alperen ; her daim helalinden yer, haram lokma yemez. Devletine bağlıdır. Ahlakı güzeldir, ahlaksızlığa tahammülü yoktur. Alperen ; bilimin yitik malı olduğunu bilir ve o ilim Çin‘de dahi olsa alıp gelir. Alperen ; bağımsız, bağlantısız milli bir harekettir. Kendisini himaye altına alıp sömürmeye çalışacak her türlü güç odaklarının karşısındadır. Alperen ; milletinin ve dünyanın kurtuluşunun Türk- İslam Birliği‘ne bağlı olduğunu bilir. Davasını son ocak, son insan, son damla kan kalana kadar terk etmez. Alperen ; ihanetin kafirlikten geldiğini bilir. Alperen ; asla dinine, vatanına, milletine, bayrağına, atasına, diline, dostuna ihanet etmez. Erol Yazıcıoğlu ATB Genel Başkanı 4 Üç Tuğ ve Hilâl Avrupa Türk Birliği ve Alperenler‘in resmi Amblemi Hilâlin içindeki üç tuğ devlet, millet ve hakimiyeti temsil eder. manda o işin olması ve vücudu için mutlak bir kudrete sahiptir. Devlet: Devlet birliğin, beraberliğin, gücün ve otoritenin adıdır. Türk milleti, tarih boyunca pek çok güçlü devlet kurmuş ve tarihe yön verebilmiştir. Ama asıl önemli olan devletin niteliği ve niceliğidir. Hilâl: Hilâl asırladır küfrün karşısında imanın, haçın karşısında İslâm‘ın işareti olmuştur. Kur ‘an‘a tabi olanların sancağıdır. Hilâl müslümanlarca sembol kabul edilmiştir. Alperen Ocakları‘nın devlet anlayışı „millet için devlet“ anlayışıyla izah edilebilir. Devlet millet için vardır. Milletin mutluluğu, huzuru, namusu, onuru için vardır. Şeyh Edebali‘nin „İnsan yaşatki devlet yaşasın“ sözü devlet kavramımızı şekillendirir. Millet: Millet devlet içerisinde yaşayan unsurların tümüne verilen addır. Dil,din,ortak tarih şuuru,kültür milleti oluşturan ana öğelerdir. Alperen Ocakları‘nın millet anlayışı farklı unsurların bir arada yaşamasını zenginlik telakki eder. Dokuz asır İslamiyet‘e sancaktarlık ve hizmetkarlık yapmış olmamız milletimizle övünebilmemizin tek dayanak noktasıdır. Ayeti kerimede buyrulan „Ben sizi kavim kavim yarattım ki tanışıp anlaşasınız diye“ düsturu millet anlayışımızın ana felsefesini oluşturur. Farklı kavimlerden olmayı, millet içersinde ayrılık gerekçesi gösteren unsurları Alperen Ocakları kabullenmez. Hakimiyet: Mutlak hakimiyet sahibi Allah-u Zülcelal Hazretleridir. Mutlak hakimiyete sahip olan Allah mutlak hikmetle iş görür, yani her işinde müdakkik ve muntazam bir ilim ve irade sahibidir. Aynı za- Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz. Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun, Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun. Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa, Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar, Değil mi cephemizin sinesinde iman bir, Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir, Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz, Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz! Mehmed Akif Ersoy Birlikten kuvvet doğar. Türk Atasözü 5 Fotoğraflarla Faaliyetlerimiz Avrupa Türk Birliği olarak düzenlediğimiz ve Kassel Teşkilatımızın ev sahipliği yaptığı „Alperen Gençlere İftar“ programı güzel bir havada geçti. Gençlerimiz birbirleriyle kaynaşıp tanışma imkanı buldular bu vesileyle. Kassel yönetimimize ve Celil hocamıza gençlerine böyle değer verip yetiştirdiği için teşekkür ederiz. Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı Ali Küçük Ramazan Akşamları “Avrupa Türk Birliği - Alperen Gençlere İftar“ programlarımızdan birinide Münih Derneğimiz‘de düzenledik. Viyana , Ludwigshafen, Augsburg ve Münih‘ten gençlerimiz iftar yemeğinde buluştu. Hoş sohbetler ile, Bölge Başkanımız Günay Bulut‘un sazı ve sözü ile, Genel Başkan Yardımcıları Ali Kılıç , Recep Kırak ve Gençlik Kolları Başkanları‘nın gençlere hitabı ile ve Serdar Şevik kardeşimizin okumuş olduğu anlamlı şiiri ile alperenlerimiz güzel vakit geçirdiler. Herşeyin samimi bir ortamda oluşmasını sağlayan, onca yolu gelen derneklerimizden Allah razı olsun. Ayrıca iftar yemeklerini hazırlayan, çoğu zaman perde arkasında kalan analarımız, bacılarımız ve Bayan Kolları‘na buradan minnetlerimi sunuyorum. Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı Ali Küçük 6 Fotoğraflarla Faaliyetlerimiz Alperenler Gecesi Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları ve Ludwigshafen Alperen Ocakları birliğinde düzenlenen Alperenler Gecesi‘ne birçok teşkilatımız iştirak etti. Aile ortamında düzenlenen şölene Grup Hareket duygusal Türk Halk Müziğiyle, Şadan Kurşun anadolu esintileriyle ve zeybek ekibimiz halk oyunları ile katıldılar ve misafirlerimizle güzel zaman geçirmemize vesile oldular. Ludwigshafen yönetimimizden Allah razı olsun. Rabbim kolaylık versin. Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı Ali Küçük Avrupa Türk Birliği 1. Muhsin Yazıcıoğlu Salon Futbol Turnuvası Finnentrop/ Almanya Derneğimiz‘in ev sahipliğini yapıtığı 1. Muhsin Yazıcıoğlu Salon Futbol Turnuvası hayırlı ve güzel bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Kazanan takımlar şu şekilde belirlenmiştir; 1. Remscheid1 2. Remscheid2 3. Finnentrop 4. Ludwigshafen En centilmen takım olarak Mulhouse/Fransa seçilmiştir. Tüm turnuva boyunca sadece üç faulle centilmenlik kupasını hakkıyla kazanmışlardır. Turnuvaya katılan tüm derneklerimize (Finnentrop, Duisburg, Kassel, Münih, Ludwigshafen, Mulhouse, Remscheid) şükranlarımı sunuyorum. Finnentrop Bayan Kolları‘na yaptıkları leziz yemekler ve verdikleri hizmet için ayrıca teşekkür ederim. Finnentrop Başkanımız Arif Aşçı, ATB Gençlik Bölge Başkanı Mehmet Kocabaş, Alparslan Serdar Çalık, Selim Aşçı ve tüm Allah rızası için yardım edenlere şükranlarımı arz ederim. Avrupa Türk Birliği Gençlik Kolları Başkanı Ali Küçük 7 bir ası erkezimiz‘de M l e Bilgi Yarışm n e G A IND k ÇOK YAK a r la o lu o K ize sunulur! çlik in n g e il G B i . ğ iz li ğ ir e c B e ası düzenley Avrupa Türk Bilgi Yarışm 8 Avrupa‘da ALPEREN OCAKLARI Saygıdeğer okurlarımız, sizlere her sayımızda Avrupa‘da hizmet veren bir ocağımızı tanıtacağız. Dergimizin bu ilk sayısında açılışı Berlin Alperen Ocakları ile yapıyoruz. Röportajımızı ocak başkanı Sayın Adem Karaca ile gerçekleştiriyoruz. Ocağımızı bizlere tanıtır mısınız? Berlin Alperen Ocakları, 1992 yılından beri Lindower Str. 24 adresinde faaliyet gösteren kamuya yararlı bir dernektir. Bünyesinde Eyüp Sultan Camii, Alperen Gençlik Ocağı ve Alperen Hanımlar Ocağı’nı da barındırmaktadır. Yönetim Kurulu üyeleri fahri olarak görev yapmaktadırlar. Gelir kaynağını, üye aidatları, bağışlar oluşturmaktadır. 1000 m² alan üzerine U formunda iki katlı bir binanın mülkiyetine sahiptir . yapmaktadır. Bu doğrultuda konferanslar, seminerler, dersler, paneller yapmakta, sergiler açmakta, geziler düzenlemektedir. Ayrıca milli ve dini bayramlarımız derneğimizde gerektiği gibi kutlanmakta, tarihimizde ve milletimizin vicdanında büyük öneme sahip kişi ve olaylar, çeşitli programlarla kutlanmakta ve Berlin Alperen Ocakları üyeleri arasında Türk va- anılmaktadır. Her yıl, kutlu doğum haftasında, yüce tandaşlarının yanısıra Alman, Boşnak, Yunanistan, peygamberimizin sembolü binlerce gül vatandaşlaBulgaristan, Afrika ülkeleri vatandaşları da bulun- ra dağıtılmakta ve anılmaktadır. Mekke’nin Fethi, maktadır. Dernek, konumu itibari ile, İstanbul’un Fethi, İstiklal Marşı’nın birçok vatandaşımızın kolayca ulaşakabülü ve benzeri önemli hadiseler, bileceği bir noktada bulunmaktadır. derneğimizde çeşitli programlarla S-Bahn, U-Bahn Wedding hatları ve kutlanmaktadır. İstiklal şairimiz Mehotobüsle ulaşım imkanı bulunmaktadır. met Akif Ersoy, vatan şairimiz Namık Kemal, Üstad Çok güzel. Allah dahada büyümenizi nasip et- Necip Fazıl Kısakürek hazırlanan şiir geceleri ile sin. Vatandaşlarımıza yönelik çalışmalarınız anılmaktadır. Derneğimiz her yıl Çocuk-Festivali adı altında 3 gün süren sokak şenliği düzenlemektedir. nelerdir? Katılımlar Büyükelçilik ve Başkonsolosluk düzeyinde Berlin Alperen Ocakları vatandaşımızın her türlü milli başarılı bir organizeye imza atmaktadır. 2014 yılında ve manevi meselesinde yanında olup, gelecek nesil- Pakistan Büyükelçisi onur misafirimizdi. lerinin de milli ve manevi değerlerine sahip, Alperenlik ruhu ile yetişen bir nesil olması için çalışmalar Türk-İslam Birliği için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? BERLİN Teşkilat olarak Türk-İslam alemini ilgilendiren milli meselelerimizde aktif olarak çalışmalar yapmaktayız, İslam aleminin kanayan yarası Filistin, Türk aleminin kanayan yarası Türkistan ve benzeri meselelerde aktif üstlenici roller ile Berlin’de ses getiren faaliyetlere katılmaktayız. İçerisinde yaşadığımız toplumda var olan tüm Türk ve Müslüman kurum ve kuruluşlarla uyum içerisinde faaliyetler yapmaktayız. Milli ve manevi değerlerimize dil uzatmayan, her kurum ve kuruluşa kapımız açıktır. Tüm programlarımıza davet eder ve davet 9 edildiğimiz her programa da en üst seviyede katılmaya gayret ederiz. venle bakan ve ayakları üzerinde durabilen, zorluklar karşısında yılmayan, dimdik, dosdoğru, Alperenlik ruhu ile bezenmeleri için kurulmuş bir teşkilattır. Elbette diğer ocaklarımız gibi Berlin Alperen Oca- Başarılı bir nesil, ancak oturmuş bir kimlik, anadiline kları da, Alman Anayasası ve kanunlarına riayet eder hakim, milli ve manevi değerlerine sahip gençler ile ve bu doğrultuda faaliyetlerini yürütür. kurulacaktır. Teşkilatımız bu doğrultuda Türk İslam ülküsüne sahip gençler yetiştirmek gayesindedir. Dini faaliyetlerinizden bahseder misiniz? Berlin Alperen Ocakları, Eyüp Sultan Camii ile vatandaşların dini ihtiyaçlarını karşılamaktadır, bünyesinde bir imam ile yine 2 fahri olarak görev yapan bayan hoca bulunmaktadır. Rutin cami görevleri dışında, vatandaşlarımızın nikah, sünnet, nişanmevlüt programlarıda cami görevlileri tarafından karşılıksız olarak yapılmaktadır. Derneğimiz tüm bu merasimlerin yapılacağı teknik alt yapıya sahiptir. Bu amaç ile teşkilatımızda gençlere dil kurslarından, bilgisayar kurslarına, sportif ve kültürel faaliyetlere yer vermekteyiz. Okul derslerine yardımcı kurslar açılmakta, meslek okulu ve Üniversite seçimlerinde destek olunmaktadır. Ayrıca genç dimağları her daim uyanık tutmak adına münazaralar, seminerler, yatılı eğitim programları düzenlenmektedir. Allah hizmetlerizden ötürü sizden razı olsun, Çocukların temel dini eğitimleri yine cami göre- başarılarınız daim olsun. vlilerimiz tarafından yerine getirilmekte, yaz ve kış dönemleri olmak üzere kız ve erkekler ayrı ayrı olmak üzere kuran kursları verilmektedir. Cami göre- Berlin Alperen Ocakları‘na bu güzel faaliyetvlileri ayrıca açık kapı günlerinde ve yılın 365 günü lerinden ötürü teşekkür eder, bir sonraki saybilgi almak isteyenlere islam dini ve Türk kültürü ımızda sizlerle başka ve farklı bir ocağımızda hakkında bilgi vermekte, rehberlik yapmaktadır. buluşmak üzere esenlikler dileriz. Geleceğimizin teminatı olan gençlik icin neler yapıyorsunuz? Berlin Alperen Ocakları Gençlik Teşkilatı, gençlerimizin milli ve manevi değerlerine sahip, geleceğe gü- Surda bir gedik açtık, Mukaddes mi mukaddes! Ey kahbe rüzgâr, Artık ne yandan esersen es! Necip Fazıl Kısakürek 10 Davayı anlamak ve faydalı metodlarla anlatmak... Mehmet Küçük İnsanlara en doğru yolu göstermek için gönderilmiş olan Kur’an-ı Kerim, yirmi üç yıllık bir zaman içerisinde, tarihte eşine rastlanmayan büyük bir inkılâp gerçekleştirmiştir. Kur’an, hiçbir düzen ve hiçbir hukuk tanımayan sorumsuz fertlerden, kıyamete kadar her dönemde insanlara örnek olabilecek, derin bir hukuk anlayışına sahip bir topluluğun meydana gelmesini sağlamıştır. Bunu da insanlık tarihi açısından yirmi üç yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Bunun yanında hak ve hakikati sunuş biçimi yani, Davayı anlatma metodu da bu inkılâbı gerçekleştirmesinde büyük rol oynamıştır. Bir ilaç ne kadar tesirli olursa olsun, hastaya uygun dozajda verilmezse bir faydası görülemez. Bunun gibi, Kur’an’ın getirmiş olduğu evrensel esaslar, ne kadar yüce ve değerli olursa olsun, insanlara münasip bir üslup içinde anlatılmazsa, bundan da istenilen fayda sağlanamaz. İşte Kur’an, bu hususta nasıl bir yol takip etmiştir ki, az bir zamanda böyle bir başarıyı sağlayabilmiştir. Biz, burada Kur’an’ın insanları ikna etmede ve hakkı hakikati onlara ulaştırmadaki metodu üzerinde durup ayetler ışığında Kur’an’ın öngördüğü yöntemleri açıklamaya çalışacağız. Kur’an insanları nasıl ikna ederek onlara Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettirmeye çalışmıştır? Yine Yüce Allah, Kur’an’da koymuş olduğu prensipleri insanlara benimsetirken nasıl bir yol takip etmiştir? Bu hususta ortaya koyduğu deliller nelerdir? “(Ey Muhammed!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.” (Nahl, 16/125) Allah yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırmayı ve en güzel biçimde mücadele etmeyi emreden bu ayet, İslam’da Davayı anlatma metodunu ortaya koymaktadır. Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre, Kur’an, hitap edilmek istenen insanları üç grup halinde değerlendirmekte ve bunların her birine ne şekilde hitap edilmesi gerektiği belirtilmektedir: 1. Allah yoluna hikmetle çağırmak. 2. Allah yoluna güzel öğütle çağırmak. 3. En güzel bir biçimde mücadele etmek. 1. Allah Yoluna Hikmetle Çağırmak: Allah yoluna hikmetle davet edilecek olanlar, gerçeği Uz. Psikolog/ Ludwigshafen Alperen Ocakları Başkanı öğrenmek isteyen, anlayışlı ve olgun insanlardır. Onlara karşı ancak kesin delillerle konuşmak doğru olur ki, o kesin delil de hikmettir. Nitekim ayette geçen hikmet kelimesi başlıca şu manaları taşımaktadır: a) Doyurucu, ikna edici, aynı zamanda -karşısındaki insanların kültür seviyesine göre- bilimsel ölçüde delillerle davet etmek. b) Gerçeği yansıtır mahiyetteki belgelerle davet etmek. c) İnsanlara yarar sağlayacak, akıllara ışık tutacak vicdanlarını harekete geçirecek misallerle davet etmek. 2. Allah Yoluna Güzel Öğütle Çağırmak: Allah yoluna güzel öğütle davet edilecek olanlar ise, sağlam karakterli, güzel huylu, iyi kalpli, zarif ve duyarlı bir vicdana sahip ve öğüt kabul eden insanlardır. Bu tür insanları Allah yoluna, güzel, tatlı, çekici ve doyurucu öğütlerle davet etmek gerekir. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak hikmet, tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkanları yola getirir. 3. En Güzel Bir Biçimde Mücadele Etmek: En güzel bir biçimde mücadele etmek, daha ziyade dinî eğitimden uzak, yabancı kültürün tesiri altında kalıp dine, dindara saygı duymayan; üstelik yıkıcı, bozucu faaliyetlerde bulunan inkârcı veya çok şüpheci inatçılara karşı yapılır. Mücadelenin günün şartlarını, sosyal yapının özelliklerini, muhatabın tutum ve dayanaklarını dikkate alarak sistemli, seviyeli, şuurlu bir şekilde yapılması gereklidir. Bu ayetten başka Kur’an’da, Davayı anlatma metodumuzun nasıl olması gerektiğini açıklayan başka ayetler de vardır. O ayetleri de göz önünde bulundurarak Kur’an’ın öngördüğü diğer tebliğ yöntemlerini şöyle açıklayabiliriz: Şefkat ve Merhametle Davet Etmek Müslümanların merhametli olması, Kur’an’ın emrettiği bir husustur. Davetçi ise, her müslümandan 11 çok merhametli olmak zorundadır. Başkalarına karşı şefkatli ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini isteyebilir mi? Hâlbuki davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup Allah’ın rızasına kavuşması için gayret sarf eden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi başkaları için de sever. şüphesiz ki yumuşak söz ve tatlı dildir. Yumuşak söz ve güler yüze karşı insanların büyük zaafı vardır. Güler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, toplum içinde her zaman sevilir ve sayılırlar. Onlara karşı sıcak bir ilgi, yakın bir alaka, hiç eksik olmaz. İslam davetçisi bu noktada da herkesten çok duyarlı olarak muhataplarına karşı kullanacağı dilin yumuşak olmasına itina göstermelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, bu hususa şöyle işaret etmektedir: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra 17/53) Davayı anlatma esnasında kullanılan kaba ve sert sözleri şeytan vasıta yaparak insanların arasının açılmasına ve birtakım kötülüklerin çıkmasına çalışır. Kaba ve sert sözlerin cevapları daha da kaba ve sert olursa, giderek tartışma kavgaya dönüşür. Bu yüzden beşerî münasebetler iyice bozulmuş olur. Kur’an’da Hz. Peygamber’in merhametli olması sebebiyle, insanların O’nun etrafına toplanmış olduğu, aksi halde katı kalpli olmuş olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları belirtilmektedir. “(Ey Muhammed!) Sen, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran 3/159) Bu ayet, davetçinin merhametli ve güler yüzlü olmasının önemi üzerinde durmaktadır. Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoşlanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakâr ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. Güler yüzlü bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkâr edebilir? Hz. Peygamber’de güler yüz, müsamaha ve merhamet o kadar engindi ki, O’nun hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir. Enes b. Mâlik bu konuda şöyle demektedir: “Hz. Peygamber’e on sene hizmet ettim, bir kere dahi bana (canı sıkılıp) of demedi. Yaptığım bir iş için “niçin böyle yaptın veya şöyle yapsaydın” demedi.” (Buhârî, Edeb, 39; Ebu Davud, Vitr, 32; Edeb, 1; Tirmizî, Bir, 69; Ahmed b.Hanbel, a.g.e., III, 101, 124, 159) İyilik ve müsamaha yönünden Hz. Peygamber’in hayatı eşsiz örneklerle doludur. Bütün peygamberler gönderildikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsamahakâr davranmışlardır. İşte İslam’ı insanlara anlatan her davetçinin de muhataplarına karşı bu derece şefkatli ve merhametli olması gerekmektedir. Yumuşak Söz Söylemek ve Muhatabı Güzellikle Savmak Fikir ve inançların değiştirilmesinde insanı etkileyen unsurlardan biri de 12 Tatlı ve güzel söz, kalplerdeki yaraları iyileştirir, katılıkları giderir ve onları sevgi ve saygı etrafında toplar. Şeytan ise insanların dillerinden yakalamış olduğu kötü sözlerle insanların arasını açar ve düşmanlığı körükler. Konuşulan güzel sözlerle şeytana bu fırsat verilmemiş olur. “Fir’avn’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona tatlı dille konuşun. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Taha 20/43-44) Yumuşak söz, karşı tarafın kin ve öfkesini tahrik etmez, onların kibir ve gurur hislerini uyandırmaz. Aksine kalpleri yatıştırır, düşünmeyi ve ibret almayı telkin eder. Bunun için Yüce Allah, Fir’avn’a söylenecek yumuşak sözü de şu şekilde tayin etmiştir: Müjdeleyerek Davayı anlatmak; “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, Cihad, 164) İnsanları güzele, doğruya yönlendirirken kullanacağımız tebliğ ve irşad metodu çok önemlidir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bugüne göre ilim ve tekniğin yok denecek seviyede düşük olduğu bir devirde ve çok zor şartlarda İslam’ı ve Davayı insanlara tebliğ etmiştir. İnsanları karanlıktan nura çıkarmış ve insanlık tarihinde eşine rastlanmayan büyük bir inkılâp gerçekleştirmiştir. Bu başarıya da ancak Kur’an’ın ön gördüğü tebliğ yöntemini kullanarak ulaşmıştır. Bizler de O’nun gibi başarılı olmak istiyorsak, bu metotları en iyi bir şekilde öğrenip, yaptığımız tebliğ ve irşatta bu metotları kullanmalıyız. Mehmet Küçük Uz. Psikolog/ Ludwigshafen Alperen Ocakları Başkanı Gençlik Kolları Başkanımız Ali Küçük Başkanım, kendinizi bizlere tanıtır mısınız? 1977’de Almanya‘da doğdum. O zamanlar yabancıların kiralık ev bulma sıkıntısı olduğundan, üç aylıkken babam bizi ailece Türkiye‘ye yolladı. 4 Yaşıma kadar Trabzon‘un Maçka kasabasına bağlı Esiroğlu Temelli köyünde iki odalı bir evde, 2 abim ile, ablamla ve annemle yaşadık. İlk okul, orta okul ve liseyi Almanya‘da tamamladım. Sonrasında kendime çeşitli meslekler edindim ve şu anda BASF firmasında Kimya bölümünde çalışmaktayım. 13 yaşımda Ülkü Ocaklarıyla tanıştım. Buralarda abilerimiz bize ülkücülüğü aşılamaya çalışsada ben yinede bir arayış içerisindeydim. Ve sonunda buldum. 2002 yıllarıydı zannedersem, Rahmetli Muhsin Başkanım Ludwigshafen Alperen Ocağı‘na ziyarette bulunmuştu ve o gün kafeteryaya bakan arkadaşımız hasta olduğundan çay servisini ben üstlenmiştim. Uzun lafın kısası, akşam herkes dağıldıktan sonra Muhsin Başkan‘ım yanıma geldi ve bana yaptığım hizmetten dolayı teşekkür etti. Kendime dedimki: „Bak Ali, Rahmetli Başbuğ‘a selam verebilmek için dayak bile yedin ve bu insan bir çaycının ayağına geliyor ve teşekkür ediyor.“ Evet gerçek insan sevgisi budur, milliyetçilik budur, iman sevgisi budur. Ve o saatten sonra ben bir Riyakar, korkak, hain, fasık gibi sıfatların isminin dahi geçtiği Gençlik Kolu olarak amaçlacümlede görmekten tiksinen, rınız başlıca nelerdir? Elinden gelen herşeyi davasına ATB Gençlik Kolu olarak adamaktan kaçınmayan, amaçlarımız ilk etapta, Alperenlerimiz‘in birlik ve beraber- Niyeti güzel, kendi güzel olan liğini sağlayabilmek, bunu ko- Alperenler istiyorum. rumak ve kollamaktır. Nifak Gençlik, milletlerin geleceği sokmak isteyen insanları, yani ve en önemli güç kaynağıdır. içi ve dışı ayrı olan kişileri uzak Bunun için her toplum, kendi geleceğini garanti altına altutmaktır. Gençlerimize her yönüyle mak, milli ve manevi değerlerini yükseltip geliştirmek okul ve iş hayatında en üst maksadıyla bilgili, görgülü, seviyelere kadar destek çıkçalışkan ve üretken nesilmak en önemli görevleriler yetiştirmeye önem mizdendir. Bu nasıl mı vermektedir. Gençolacak? lerini iyi yetiştirmiş İlk etapta kalplerine olan toplum, güçlü ve i‘lây-ı kelimetullahı sağlıklı bir yapıya kaaşılayarak. Burada vuşmuş olur. Gençlik eğitim görevlilerimiihmal edilir , iyi eğize ve hocalarımıza tilmez, uyuşturubüyük görevler cu, alkol, tembellik düşüyor. Bir Alperen veya sapık akımların kolay yetişmez. ağına düşmeye müsait bir ortamda kendi başıAlperen gençlerimize de na bırakılırsa o zaman pek büyük görevler düşüyor çok problem ve sıkıntılarla burada, onlar davranış ve karşı karşıya kalınır. tavırları ile minik alperenlerimize örnek teşkil edecekGençler ne kadar sosyal lerdir. kültürel, milli ve dini değerAlperenlerimden beklentile- lere göre yetiştirilir, ailevi rim; bir elinizden Kuran, diğer ekonomik kişisel sorunlarıyelinizden Dünya Bilimi eksik la yakından ilgilenir, özellikle olmasın. ruh sağlığını bozucu her türlü Allah rızasının tek hedef ol- etkiden korunup düzenli aile hayatı teşvik edilerek, sağlıklı duğu, Lafla değil, Kur‘an ve sünnete bir hayat biçimine kavuşturulursa gelecekten de o kadar dayanarak davasını yürüten, emin olur, Alperen Davası‘na Peygamber (S.A.V.) hürmetine sahip çıkar ve korur. yaratılan bu alemin aldatmaAli Küçük casına kapılmayan, Eceli bir son değil, aksine dü- ATB Gençlik Kolları Başkanı nyada göremediği huzuru görmek için bir anahtar sayan, ALPEREN olduğumu anladım. 13 Özgecan kızım ve Fırat oğlum için... Kısas Prof. Dr. Orhan Arslan “Ey iman iddiasında bulunanlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra ma’rûfa/iyiye uymak, öldürülenin velisine (gereken diyeti) güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gelir. O halde söylenenler, rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi (kötülüklerden) korursunuz (Bakara 2/178-179).” H ERKES BİR ŞEYLER SÖYLÜYOR, DOĞRUSU NE? DOĞRUYU KİM SÖYLER? Her konuda olduğu gibi, kısas konusunda da doğruyu anlatmak zorundayız. Doğru tektir: Allah. Sadakallahul Aziym (Şanı yüce Allah doğruyu söyler). Allah söyleyeceklerini Kur‘an‘da söylemiştir; ne eksik ne fazla. Bunun adı İslam’dır. Kur‘an, Allah’ın bilgisini paylaştığı kitaptır. O halde İslam nedir? İslam dinlerden bir din değildir. Allah katındaki tek dindir. İslam, insanı Allah’ın koyduğu yerde tutmaktır. İslam insanı koordinatlarından saptırmamaktır. İslam, Allah’ın kâinatı idare ettiği sistemin adıdır. İslam, dünyadaki bütün insani değerlerin toplamıdır. İslam’ın değerleri insanlığın değişmez değerleridir. İslam çizgisi ve sınırı olmaktır. Sınırsızlık domuzluktur. İslam eski değil yeni olandır. Bütün çocuklar analarından İslam (ruh) doğarlar. Bu hesaba göre, dünyada 7 Milyar Müslüman vardır. Ben Müslüman değilim diyenler, imanlarını örten kâfirlerdir. Zira küfür örtmek demektir. Müslüman canının istediğinin yerine, Allah’ın istediğini koymaktır. İslam başkaları ne der demeden önce Allah ne der demektir. İslam, ilahiyatın ve dinler tarihinin konusu değildir; insanlığın müşterek doğrusudur İslam; barış ve huzur içinde yaşamak için Allah’ın kanunlarına ( Kur‘an‘a ) teslim olmaktır.“ İslamiyet’in hâkim olduğu her yerde barış ve huzur, İslamiyet’in olmadığı veya eksik, yanlış, hatalı uygulandığı her yerde de kan ve gözyaşı olmuştur. İSLAMA GÖRE KISAS NEDİR? Onun için kısas kavramı da İslam’a, yani Kur‘an‘a göre ele alınmalıdır. 14 Kısas; suça eşdeğer, denk ve adil karşılık demektir. Fazlası değil. Yani, cana can. Bir can fazla değil. Kısas idam cezası değildir. Kısas af edilebilen bir cezadır. Ancak devlete ait bir ceza değildir, maktulün yakınlarının yetkisinde bir cezadır. Gerektiğinde maktulün yakınları katil ile anlaşarak af edebilirler. Şayet af etmezlerse, mahkeme kararı gereği katili öldürürler: Yakınlarının eline silah verilir, “buyur öldür” denir. Yakınlarından birisi infaz etmezse, hüküm kalır ve işlemez. Kısasın ayetlerinin konusu ceza değildir, adalettir. Aynı ayetin içerisinde af geçiyor, rahmet, merhamet geçiyor, bağışlama geçiyor. Demek ki, kısas rahmettir. Kur‘an‘daki kısas emri adalet emridir. İnsanların kula bakan yüzleri adalettir. Devletin dini adalettir. Allah insanlara adaleti farz kıldı, kendisine rahmeti farz kıldı. Kısasta hayat vardır. Adalette sizin için hayat vardır. Zulümde sizin için ölüm vardır. Her şeyi bilen Rabbimiz, kısas hakkında da şüphesiz en hayırlısını bilir. Kısas ile ilgili şartlar kısaca şöyle sayılabilir: - Kısas, cinayeti (suçu) kim işlemişse ona uygulanır. - Kısası ancak Müslüman otorite sahipleri yerine getirir. - Bir cinayeti birkaç kişi beraber işlemişse, kısas hepsine uygulanır. - Cinayetin işlendiği tam kesin olmazsa, yani şüphe halinde kısas uygulanmaz. - Suçun, kasten yani bilerek işlenmesi gerekir. Hatalı öldürme ve yaralamalarda başka cezalar uygulanır. - Öldürülenin vârisleri veya yaralananıSn kendisi ‘diyet’ isterse veya affederse, kısas uygulanmaz. - Kısas, kendi dengine göre uygulanır, aşırıya gidilmez. “Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir ( İsra 17/33).” “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir (Şura/40).” “Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır (Nahl /126).” “Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için kefaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir (Maide 6/45).” İNSANLAR İMANDAN, TÖREDEN VE GELENEKTEN KOPTU Türkiye’nin pek çok bölgesinde töre uygulaması vardı. Zamanla töreler yıkıldığı için, insanlar töresiz, geleneksiz açıkta kaldı. Önceden sadece öldüreni öldürürlerdi. Töre kalmadı ve her şey soysuzlaştı. Kavramlar değersizleştirildi. Hiç bir kutsal kalmadı. Mars, Darwin ve Freud gibi insanları değersizleştiren, saptırıcılar etkisini gösterdi. İnsanımız dininden, imanından, töresinden, geleneğinden koparıldı. Onu bağlayan bir şeyler vardı. Bunlar gitti. Yerine ne getirildi? Hiç bir şey. Hayatınızdan vahyi çıkartırsanız geriye sapıklık kalır. Öyle oldu. İnsanoğlu değersizleştirildi. Hiçbir şeye inanmayan bir nesil oluştu; sonuç: sapıklık. Bundan daha kötü bir şey yoktur. İdam gelsin diyorlar. Gelince ne olacak? Hangi birini öldüreceksiniz? Doğrusu insanınızı, insan gibi eğitiniz. ŞU ANDA UYGULANAN CEZA HUKUKU Şu anda uygulanan ceza hukuku, insanlık onuruna aykırı hükümler içeriyor. Bugün babanızı öldürseler dava açma hakkınız yok. Davayı savcı açıyor, siz müdahil olarak giriyorsunuz. Taraflar tatmin olmuyor. Çünkü insan ancak Allah’la tatmin olur ( Ela bi zikrillahi tatmeinnel kulüp Rad 13/28). Taraflar karardan tatmin olmayınca mahkemenin önünde o onu öldürüyor, o da onu öldürüyor. Taraflar anlaşsa bile yargı bırakmıyor. Bu son derece yanlıştır. diyet uygulanır. İnsanlar arasında adâlet, ancak Allah’ın koyduğu hükümlerin uygulanmasıyla sağlanır. İslam hukukunun ana kurallarından biri olan kısas, suçluya, işlediği suç kabilinden ceza vermektir. Kasten ve haksız yere bir insanı öldüren kimseye hapis cezası vermek, aklın kabul edeceği bir şey değildir. İslam’da hapishane yoktur, tutuk evi vardır. Suç işleyen bir kimse, ya öldürülür, ya para ya da sürgün cezasına çarptırılır; hapse atılmaz. İslam’da af büyük bir yer işgal eder. Asıl haksızlık, bu cezaların kaldırılması, ölenin yakınlarının haklarının kendilerine sorulmadan ellerinden alınmasıdır. Kim, hangi yetkiyle öldürülenin vârislerinin bu hakkını ellerinden alıyor? İDAMA HAYIR, KISASA EVET Katile cezâ vermemek, bir başkasının hakkına saldırıdır. Aynı zamanda ölenin vârislerinin intikam duygularını kabartır. Nitekim birçok yerde, katillere hak ettiği ceza verilmediği için ölünün yakınları ceza vermeye kalkıyorlar ve kan davaları sürüp gidiyor. Kısasta affetmek velinin hakkıdır, devletin değil. Devletin mi babası ölmüştür ki, katili affetsin. Öldüren katilin yaşama hakkı, öleninkinden daha kutsal değildir. Kısasta insanlar için hayat vardır. Hem ahlâk yönünden, hem sosyal barış yönünden, hem caydırıcılık yönünden, hem de merhamet yönünden en tutarlı yol, kısastır. Bu da tam bir denge, adâlet ve merhamettir. Kısas cezasını uygun ve gerekli gören bizzat Allah’tır. Bizim hükümetler idam cezasını kısas gereken yerlerde uygulamazlar. Siyasi alanda uygularlar. İdam, rakiplerini temizleme aracıdır. Babası öldürülenleri devlet affetti. Ama kendisine yan bakanı astı. Devlet bazen de kendisini ihya edeni astı: Menderes örneği. KISASIN FAYDALARI Birisini haksız yere öldürdüğü takdirde kendisinin de öldürüleceğini bilen insan, kimseyi öldürmeğe cesaret edemez.Böylece toplumda öldürme olayları çok azalır. Arada sırada gözü dönmüş katiller çıkarsa, onlar da Allah’ın kanunuyla ortadan kaldırılınca topluma tam bir huzur havası egemen olur. Zalimler öldürülünce mazlum olarak öldürülen kimsenin yakınlarının kalbinde kin ve intikam hissi kalmaz. Hak yerini bulacağı için, fertler intikam hissine kapılıp kendileri ceza vermeğe kalkmazlar, kan davaları olmaz. Kısas öyle bir eza ki, insanı suç işlemekten engeller. 600 senelik İstanbul müftülüğü arşivinde sadece bir tane kısas davası vardır. Adam öldürme yok denecek kadar azdır. Kısasta ceza ağır ama caydırıcıdır. %99 nispetinde afla sonuçlanır ve katil ile maktulün ailesi arsında dostluk oluşur. “Kısasta hayat vardır” sözü, gerçekten icaz bakımından mucizevi özellikler taşıyan ve çok dikkate değer bir ifadedir. Çünkü kısas tatbik edilirse bir kişinin öldürülmesiyle pek çok kimsenin yaşaması sağlanır, kan davaları böyle önlenir. Kısasta tarafların tam tatmin olması söz konusudur. Kısas idam değildir, kendi şartları içinde değerlendirilecek bir cezadır. Toplumun hakkını ferdin affetmesi mümkün olmadığı gibi, bir ferdin hakkını da toplum veya onlar adına düzenlerin affetme hakkı ve yetkisi yoktur. Katilin toplum veya kanunlar tarafından affedilmesi veya Allah’ın koyduğu cezanın dışında hafif cezalara çarptırılması, merhamet değil; zulümdür. İSLAM CEZA HUKUKU HIRSIZLIKTA KISAS Beş günah için had (Allah’ın koyduğu ölçüler) cezası vardır. 1.Zinâ 2. Zinâ iftirası, 3.Hırsızlık, 4.Yol kesicilik, gasp, 5.Öldürme, Yaralama İslam ceza hukuku, son derece şefkatli bir babanın evladını cezalandırması gibi bir şeydir. Hem ıslah edici, hem caydırıcı, hem de insanlar arasındaki düşmanlıkları kaldırıcıdır. Kur‘an‘ın koyduğu sistem, hava gibi, su gibi hiç kimsenin vazgeçemeyeceği güzelliklerle doludur. Bir konu Kur’an’da varsa kimse ona karşı çıkamaz. Karşı çıkan suçlu olduğunu bilir. Allah’ın koyduğu bütün cezalar içinde pişmanlık yasası vardır. Kısas, insana ve onun haklarına bir saygıdır. Öldüreni affetmek, ölenin hakkına tecavüzdür. Kur’an, öldürenin (katilin) bağışlanmasını tavsiye etmektedir. Ancak, bu af yetkisi, yalnızca ölenin yakınlarına aittir. İslam’ın bütün hükümlerinde ve ölçülerinde insanlar için hayırlar ve faydalar vardır. Yaralamalara ve organlara verilecek zararlara karşı, onların dengi bir ceza, yani bir Devletin eline ölüm cezasının verilmesine hayır: kısas, devletin eline verilmiş bir ölüm cezası değildir. Sadece adil muhakeme yapılır ve kısas cezasının infazı velinin eline verilir Bu ölümü savunmak değildir. Kısasa karşı gelmek ölümü savunmaktır. Kısas mazlumun yanında olmaktır. Suçu savunmak değil, mazlumu savunmaktır Norveç’te 77 kişiyi öldüren Breivik isimli sapığa 21 yıl hapis verildi. Bu nedir? Bu nasıl bir hukuk sistemi ve adalettir? Hukuk mu, guguk mu? Bu suçu savunmaktır. Bu cinayete teşviktir. Bu hukuk sistemi, cinayete yardım ve yataklıktan yargılanmalıdır. Allah’ın verdiği değerler insanları niçin kesmiyor, anlamak mümkün değildir. Allah’ın söylediklerine niçin itibar edilmiyor? Allah’a iman var da, güven duyulmuyor. O zaman insanların Allah ile güven bunalımı problem var. Muntekım esması, kişiye yaptığının acısını tattıran demektir. Bu da anlam kaymasına uğradı: öç almak olarak anlatıldı. Hiç Allah öç alır mı? “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir (Maide 6/38).” İslam’da hırsızlığın cezası nedir? Hırsızlık cezası, hırsızlıktan caydırmalıdır. İslam hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için, önce hırsızlığa neden olan olayları (açlık, kıtlık, işsizlik...) ortadan kaldırmayı amaçlar. Bir ülkede açlık, kıtlık, işsizlik varsa, o ülkede hırsızlığın cezası uygulanmaz. Hz. Ömer, kıtlık vakti hırsızlık cezasını yasaklamış, kendilerini aç bırakıp, hırsızlık yapmak zorunda bırakılan hizmetçilere değil, onları o hale düşüren kişiye ceza vermiştir. RECM Recm; zina eden evli kişilerin taşlanması cezası, İslam’da var mı? Dinimizin yüce kitabı kuranda böyle bir ceza yoktur. Kur’an zina edenlerin toplum içinde utandırılıp, rezil edilip, 100 sopa (celde, sadece deride izi kalan) ile cezalandırılmalarını emretmektedir. 15 Muhsin Başkan Ö nceden belirtmekte yarar var ki amacımız ne siyasi bir partiyi kötülemek, nede herhangi bir siyasi kişiliği kötülemektir. Burdaki tek amaç Muhsin Başkan‘ın AKP Hükümeti ile ilgili olan görüşlerini açık ve net bir şekilde belirterek insanlarımızı aydınlatmaktır. Bugünlerde birçok siyasi ve dini gruplar Muhsin Başkan‘ı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya kalkmaktadırlar. Bizler buna asla izin vermeyeceğiz. Aman kimseyi kırmayalım diyerek yalan rüzgarlarının esmesine müsade etmemeliyiz, etmeyeceğiz. Öyle asılsız iddialar ortaya atılmaktadırki, neredeyse Muhsin Başkan‘ı yakinen tanıyan ve onunla yola çıkmış herkes hain, fakat onunla yakından uzaktan ilgisi olmayan ve hatta zamanında karşısında engel olarak duran insanlar ise onun yakın dostuymuş gibi bir görüntü meydana getirilmiştir. Son zamanlarda moda olan AKP ve Muhsin Yazıcıoğlu yakıştırması ise artık bize illallah dedirtmiştir. Ocaklarımızı karıştırmaya ve kendi fikirlerini yaymaya kalkanlar unutmasınlarki umdukları gibi uysal koyunlarla değil, her zaman kurt duruşlu yiğitlerle karşılacaklardır. Biz kimseyi düşüncesinden ve ideolojisinden dolayı yargılamayız, fakat gerçekleri çarpıtarak karşımıza geçenlerin yüzlerine doğruları çarptığımızda şaşırmamalarını tavsiye ederiz. Şimdi Muhsin Başkan‘ın kendi ağzından çıkanları dikkatlice okuyalım. AKP Bir Projenin Adıdır Hükümetin kötü icraatlarının oluşturduğu karamsarlık tablosu, AKP‘nin tek başına iktidarın doğurucusu olmuştur. AKP ise 368 milletvekili ile Türk Milleti‘nin beklentilerini karşılayamadığı gibi dış politikada da hazırlıksız yakalanmıştır. Nasıl ki 18 Nisan seçimleri sonrası milli sol ve milli sağ iktidar ortağı olmaya zorlanmışsa, AKP de ABD‘nin Afganistan ve Ortadoğu operasyonlarına karşı Türk halkının gösterebileceği tepkilerin önüne bir dalgakıran olarak iktidar edilmiştir. AKP bir projenin adıdır. Gerek Fellucedeki, gerekse askerlerimizin başına çuval geçirilişteki onurumuzu zedeleyici yaklaşımlara karşı milli onurumuzu koruyamadığı gibi, Filistin, Kıbrıs, Kafkaslar ve Orta Asya Türk Cumhuriyeti‘ndeki gelişmelere yönelik olarak da hazırlıksız yakalanmışlardır. Destan Dergisi, Nisan 2005 AKP Bir Projedir AKP, İmam Hatiplerden YÖK Yasasına, başörtüsüne varana kadar mağduriyetleri giderememiştir. AKP medya ye para desteğini almanın diyetini sanki birilerinin borçlarını öteleyerek ödemiş ve milli vicdanda büyük yaralar ortaya çıkartmıştır. Ekonomide büyüme söylemlerine rağmen vatandaşın sofraya koyduğu bir tas çorba her geçen gün 16 azalmıştır. Enflasyon düşüyor, döviz kurları düşüyor söylemleri arasına borsanın yükselişte olması gözden kaçmaktadır. Yüzde 56‘sı yabancı sermayenin tekelinde olan borsa, kanser hücrelerinin büyüyerek, Türkiye için tehdit oluşturmaya başladığının ispatıdır. AKP bir projedir… AKP bir projedir demekle neyi kastettiniz? Büyük Ortadoğu Projesi‘nin ilk ortaya atıldığı günle bugün arasındaki gelişmelere dikkat edildiğinde neden bahsettiğim gayet iyi anlaşılır. 5 bin yıllık devlet geleneği olan ve adı Patagonya ile hiç de özdeşleşmeyen Türkiye limanlarının önüne 3 bin 500 km öteden gelen ABD donanmalarının geliş gerekçesini düşünmek, tek başına bu sorunuzun cevabıdır. Öte yandan 1 Mart tezkeresine geçiş vermeyip, hava sahasını sözde yardım amaçlı açmış olmakta çizilen çelişkiler tablosu arasında projeye vücut bulduranların kendi özleri ile kendilerine biçilen rol arasındaki bocalamalarının ispatıdır. Destan Dergisi, Nisan 2005 Aklı Sıra AB‘ye Yaranacaktı Sayın Başbakan önce „Ülkemizde Kürt sorunu vardır” diyerek kapıları açtı. Aklı sıra AB‘ye yaranacaktı. Hatırlarsınız... Daha önce de bir başkası „AB‘nin yolu Diyarbakır‘dan geçer“ demişti. Bizim Başbakan işi daha da ileri götürerek „Silah bırakırlarsa görüşebiliriz“ dedi, sonra bu sözlerini yalanladı. Daha sonra da bir çeşit isyan provasına benzeyen hareketler başladı. tidara bir Kürt Sorunu paketi verilmeli, kürdistanın bu kadar avantaj yakaladığı bir dönemi değerlendirmek gerekir. Aydınlar, sempatizanlar harekete geçirilmelidir.“ Bunun üzerine, ayağı bu topraklara basmayan, bu kültürle barışık olmayan sözde aydın takımı harekete geçiyor. Sayın Başbakan‘ın danışmanlarıyla birleşiyorlar ve ardından Baş- 6 yıl boyunca devam eden sessizlik isyana dönüştü. Başbakan bu konuda, şimdiye kadar hiçbir devlet adamımızda görülmeyen bir tavır sergiliyor. Önce bir laf atıyor ortaya... Tepki alınca yalanlatıyor. Tepkiler daha da büyüyünce „Ben öyle demedim“ diyerek medyayı suçluyor. Tepkiler daha da büyüyünce bir numaralı vatansever edasıyla ortaya çıkıp, „Tek ülke, tek bayrak, tek millet“ söylemine sarılıyor. Diğer taraftan iktidar, Terörle Mücadele Kanunu‘nun 6. maddesi ile teröristlere af getirmeye çalışıyor; oldu-bitti ile kanun çıkarmaya çalışırken yakalanıyor, dağda teröriste diz çöktüren askerimizin, polisimizin moralini bozuyor. Bunun adı, bizim dilimizde „Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur“. Konuşma: BBP 6. Olağan Büyük Kurultayı, 30 Nisan 2006 Güneydoğu Sayın Başbakan „Bazıları Sivas‘tan ve Gâvur Dağı‘ndan öteye geçemiyorlar“ dediği gün, biz Bitlis‘te miting yapıyorduk. Muş, Bingöl, Batman, Diyarbakır, Mardin illerinde toplantılar yapıyor, vatandaşlarımın rastgele dükkânlarına giriyor, çay bahçelerinde oturuyor, ülke meselelerini konuşuyordum. Şırnak‘ta aramızda koruma duvarları olmadan, gece 23.30‘da, cep telefonlarının sağladığı aydınlatma ortamında gençlerle sohbet ediyordum. Bu gençlere ne istediklerini sorduğumda; „iş istiyoruz, üniversite istiyoruz ve tanklarla çevrili bir şehir gibi gösterilmekten rahatsızlık duyuyoruz“ diyorlardı. Bu gençlerin taleplerini ve benim gözlemlerimi Mecliste de gündeme getirdim. Konuşma: BBP 7. Olağan Büyük Kurultayı, 26 Ağustos 2007 bakanlıkta sanki Bakanlar Kurulu ile resmi toplantıymış gibi bir toplantı yapılıyor. Yabana bir devlete gidecek gibi paket hazırlanıyor. Ondan sonra „Kürt Sorunu“ kavramı ortaya atılıyor. „Kürt sorunu var ve bu demokratikleşmeyle halledilecek“ deniliyor. Ama „Kürt Sorunu“nun ne olduğu açıklanmıyor. Çözüm olarak nelerin yapılacağı açıklanmıyor. Demokratik açılımdan ne kastedildiği belli değil. Ondan sonra ortalık bir anda karışıyor. Sayın Başbakan da, „Kim bastı bu düğmeye?“ diye etrafına bakmıyor. Bu düğmeye, Sayın Başbakan basmıştır. Bu düğmeyi o sözde aydınlarla Sayın Başbakan‘ın danışmanları hazırladılar, Sayın Başbakan‘a da butona bastırdılar... Başbakan terör örgütünü okşamış oldu... Diyarbakır Belediye Başkanı, „Bize verilseydi organizasyon, buraya milyon yığardık“ diyor. Yani, bir anlamda, „Biz kimseye şov yaptırmayız. Kimseye üzerimizden siyaset yaptırmayız“ mesajını veriyor. „Başbakan dedikleriyle yetinmemeli, bunun içini doldurmalı. Bizim dediğimiz gibi doldu olmalı...“ diyorlar. Apo‘nun dediği gibi... Apo, „Kürt sorununun çözümü için öncelikle yapılması gereken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin yeniden inşasıdır. Yeni bir Anayasa hazırlanıp, devletin Kürtler ve Türkler arasında bir ortaklık devleti olduğu ifade edilir. Önce bu kabulle başlanır işe...“ diyor. Sonra da Türk Devleti‘nin asırlardır yürüttüğü politikalardan dolayı Kürtler‘den özür dilemesi gerektiğini savunuyor. Başbakan da „Kürt Sorunu“ kavramının içini doldurmadı. Bununla devlet, pazarlık kapısını aralamış oldu, terör örgütünü okşamış oldu. Devlet, terör örgütüne yumuşak mesajlar vererek cesaretlenmesini sağladı. Başarma azmini kazanmasını sağladı. Tabii 3 Ekim tarihinin de bunda büyük etkisi var. 3 Ekim öncesinde Başbakan‘a „Kürt Sorunu var“ dedirterek, Kürtler‘in, Türkiye‘nin büyük bir sorunu gibi gösterilmesi sağlanmıştır. Başbakan Terör Örgütünü Okşamış Oldu Öcalan, dokuz-on ay önce avukatlarıyla dışarıya talimat verdi. Ne diyordu? „Irak‘ın kuzeyindeki yeni gelişmeler, Türkiye‘nin AB sürecinde geldiği pozisyonda çok iyi değerlendirilmeli. Acilen Türk aydınlarını da işin içine çekerek ik- Böylece 3 Ekim‘de AB ile masada, Türkiye‘ye „Bu sorunu aç içini doldur, çözümleri hayata geçir“ gibi baskı oluşturulmasına imkân tanınmıştır. Söyleşi: Kırmızı Çizgi Dergisi Kaynak: Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı – Hakkı Öznur Bir sonraki sayımızda Muhsin Başkan‘ın hükümet ile ilgili söylemlerini yayınlamaya devam edeceğiz. 17 Murat Cenik ATB Genel Sekreteri Muhsin Başkan‘ın şehadeti, gelinen nokta ve gençliğin yapması gerekenler! Avrupa‘da hizmet veren Alperen gençlerimiz bir çalışma başlatarak bu güzel dergiyi çıkarma kararı aldılar. Bu güzel çalışmada kendilerine başarılar diliyorum. Bizde elimizden geldiğince genç arkadaşlarımıza destek olacağız Allah‘ın izniyle. Çıkaracakları ilk sayılarında benden de bir yazı kaleme almamı isteyen gençlerimize ayrıca teşekkür ediyorum. Şahsıma verdikleri konu ise başlıktanda görüleceği üzere Muhsin Başkanımız’ın şehadet süreci, geldiğimiz nokta ve bilhassa Avrupa’da yaşayan genç Alperenler’in yapması gerekenler hakkında. Muhsin Başkan’ın şehadet sürecini anlatmak benim için çok zor bir konu olsada dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Muhsin Başkan geçmişi ile atik ve mücadeleci bir insan. Ülküsü uğruna birçok kez zindanlara atılmış, işkenceler görmüş, idam sehpalarından dönmüş, ölümle burun buruna gelmiş, lakin hiç bir zaman inandığı davalardan taviz vermemiş, bilakis göğsünü gererek tüm tehlikeler karşısında dik durmuş, düz yürümüş, dürüst olmuş ve doğru bildiklerini yapmıştır. Allah‘ta kendisine hem yar olmuş, hemde yardım ederek yolunu hep açık tutmuştur. Karşılaştığı tehlikelerden biride birçok kez ölümle tehdit edilmiş olmasıydı elbette. Muhsin Başkan bu tehditlere de aldırış etmeden, Hakk bildiği davada taviz vermeden, ‚İlay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Alem‘ yolunda adım adım ilerliyordu. Siyaset meydanında milletini aldatmadan, Allah rızası için, vatanı ve bayrağı uğruna çalışmalar yapmaktaydı. Şehit liderimizin bu tutumu ise hem içte hem dışta birçoklarını rahatsız ediyordu. Muhsin Yazıcıoğlu ve partisi yüzde 10’luk seçim barajını aşarda, en azından bir grubu olursa neler yapabilirdi? BBP‘yi tek başına ve önceki dönemlerde 8 milletvekili ola- 18 rak TBMM‘de temsil ederken, hizmet ettikleri zaman birçok başarıya imza atılmıştı çünkü. Barajı bir sefer aşarsa iktidar yolu açılır mıydı? Gün gelirde Muhsin Yazıcıoğlu iktidar yada iktidar ortağı olursa ne olacaktı? İşte bu ve benzeri sorular içte ve bilhassa dışta birilerinin kafasını karıştırıyordu. Bu sebepten Muhsin Yazıcıoğlu‘nun engellenmesi gerektiği gerçeği gün geçtikçe belirgin bir hal alıyordu. CIA denen ABD‘nin istihbarat örgütünün Türkiye sorumlusu BBP ve Muhsin Yazıcıoğlu hakkında 1994 yılında rapor hazırlıyor ve Muhsin Başkan’a nüfuz edemedikleri için hayıflanarak, kesinlikle partinin büyümesi ve Muhsin Yazıcıoğlu engellenmeli diyordu. Yine şehadetinden önceki yıllarda bir resepsiyonda Belçika Büyükelçisi ile ABD İstanbul Konsolosu birbirleriyle konuşurken Muhsin Yazıcıoğlu‘nun ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini söylüyorlardı. Muhsin Yazıcıoğlu Türk Milleti tarafından çok sevilen biri olduğunu, BBP‘nin tabanının bir anda genişleyebileceğini ve olabilecek bir genel seçimde barajı rahatlıkla aşabileceğini söylüyorlardı. Buna ilaveten bir sonraki dönemde iktidar olabileceğini ve bir daha iktidarı kimsenin BBP‘nin ve Muhsin Yazıcıoğlu‘nun elinden alamayacağını belirtmişlerdi. Muhsin Başkan’ın başından geçen birçok şaibeli kazalar kendisini yıldırmamış, tam tersine , daha fazla azim ve gayretle devletine, milletine ve dinine hizmet etmiştir. Birgün Muhsin Başkan’a bir gazeteci kendisiyle acilen görüşmesi gerektiğini anlatmış ve aldığı haberi aktarmak istemiştir. Görüşme esnasında kendisine gelen bilgide Muhsin Yazıcıoğlu‘nun artık öldürülmesi gerektiğini iletmiştir, Muhsin Başkan bu tehdide de aldırış etmeden yoluna devam etmiştir. Ama şimdiye kadar aldığı tehditlerden çok daha önemli görmüştür, zira bir gazeteci yoluyla bu haber kendisine iletilmiştir. Şehadetinden iki ay önce Almanya‘da seçim sonrası birçok konuyu milletiyle paylaşacağını ve bilinmeyen yada görülmeyen gerçekleri açıklayacağını söylemişti Muhsin Başkan. Bir düğün merasimi için gelmişti. Aynı düğünde uzun zamandır Avrupa’da yaşayan bir arkadaşıyla biraraya gelmişti ve bu arkadaşı kendisine “Başkanım sizi öldürecekler, Türkiye‘ye dönmeyin, Almanya‘da kalın. Alman gizli servisi size başka bir devletin suikast ve operasyon yapmasını engeller” demiştir. Bu sözler üzerine Muhsin Başkan, eğer burada kalırsa inandığı tüm değerlerden kendisini vazgeçmiş sayacağını ve Muhsin Yazıcıoğlu‘nun Allah‘tan başka kimseden korkmadığını, eğer Takdir-i İlahi tecelli edecekse, başımızın üstünde yeri var diyerek mutlaka geri döneceğini söylemiş. Arkadaşı ise artık kendisiyle daha görüşemeyeceğini söylemiş ve helalleşerek vedalaşmışlardır. Nihayetinde Muhsin Başkan gün olmuş seçim çalışmalarının daha hızlı gerçekleşebilmesi için kiralanan helikopterle Sivas‘tan Kahramanmaraş‘ın Göksun Çağlayancerit ilçesine giderek organize edilen mitinge katılmış ve konuşmasını ‚‘Adaylarımı size, sizleride Allah‘a emanet ediyorum‘‘ diyerek bitirmiştir. Tekrar aynı helikopterle Yozgat‘ta yapılacak mitinge katılmak üzere hareket etmişler ve helikopter ‚‘KANLI ÇUKUR‘‘ mevkiinde helikopter düşmüş, yada düşürülmüş, yolcuların tamamı zaman içerisinde şehadet şerbetini içerek Rahmet-i Rahman‘a kavuşmuşlardır. Kaynak: Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı, Kanlı Çukur, Mart 2009 Seçimleri Şarkışla Mitingi Murat Cenik ATB Genel Sekreteri Yazının devamını bir sonraki sayımızda sizlerle paylaşacağız... İmam Gazali‘den Dersler Zinâ Allah (C.C.) Kur‘an- ı Kerim‘de şöyle buyurur: „Kurtuluşa eren müminler, edep yerlerini (fuhuştan ve diğer haramlardan) korurlar”. (Mü‘minun Suresi: 5) „Fuhşun açığına da, gizlisine de yanaşmayınız. „ (En‘âm Suresi: 151) Burada „açık fuhuş“ zina, „gizli- saklı fuhuş“ deyimi ile de öpüşme, elleme ve bakışma kastediliyor olmalıdır. Bu konuda Rasulullah (S.A.V.): „Eller de, ayaklar da, gözler de zina işlerler“ buyurmuştur. Nitekim Allah şöyle buyuruyor: „Mü‘min erkeklere de ki; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve ırzlarını korusunlar, bu kendileri için en temiz yoldur. Hiç şüphesiz, Allah yaptıklarının iç yüzünü en iyi bilendir“. „Mü‘min kadınlara da de ki, (onlar da) gözlerini yasak olandan çevirsinler, ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden görünenin dışında ziynetlerini açığa vurmasınlar. Başlarını göğüslerini kapayacak şekilde örtsünler. Süslerini kocalarından, babalarından, kayın babalarından, oğullarından veya kocalarının oğullarından, erkek kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, yengelerinin oğullarından, cariyelerinden, erkeklikten kesilmiş hizmetçilerden, kadınların edep yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Saklı süslerini ortaya çıkaracak şekilde ayaklarını yere vurmasınlar. Ey Mü‘minler! Hepiniz Allah‘a (C.C.) tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Nur Suresi: 30- 31) Görülüyor ki Allah (C.C.) gerek erkeklere ve gerekse kadınlara harama bakmaktan sakınmayı ve namusu, haramdan korumayı emretmiştir. Allah (C.C.) çeşitli ayetler ile zinayı haram kılmıştır. Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: „Onu (zinayı) işleyen ağır azaba çarpılır.“ (Furkan Suresi: 68) Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: „Aman zinadan sakınınız, çünkü onun, üçü dünyada ve üçü ahirette olmak üzere altı afeti vardır“. Dünyadaki afetler şunlardır: Geçim darlığına yol açar, Ömrü kısaltır, Sahibini kara yüzlü eder. Ahirettekiler de şunlardır: Allah‘ın gazabına sebep olur, Ağır hesaplaşmaya gerekçe olur, Cehenneme girmeye yol açar. 20 Rivayete göre; Hz. Musa (A.S.) Allah‘a (C.C.): „Ya Rabbi! Zina edene ne ceza verirsin? „ diye sorar. Allah (C.C.): “Ya Musa, ona bir dağın üzerine atılsa dağı küle çevirebilecek olan ateşten bir zırh giydiririm” diye buyurur. Yine bildirildiğine göre; kötü yola düşmüş olan bir kadın şeytan katında bin tane erkekten daha sevimlidir. „Meşabih“ adlı esere göre; Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: „Kul zina işlerken imanı kalbinden çıkarak gölge gibi başının üzerinde asılı kalır,ancak zina işi bitince kulun imanı yine geri döner“. Kitab‘ül İkna‘da rivayet olunduğuna göre; Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: „Allah katında bir erkeğin nikâhlısı olmayan bir kadının rahmine akıttığı bir damla meniden daha büyük günah yoktur“. Erkek erkeğe yapılan cinsi münasebet ise, zinadan da daha ağır bir günahtır. Nitekim Enes Bin Mâlik‘den rivayet olunan bir hadiste Rasulullah (S.A.V.) buyuruyor ki: „Erkek- erkeğe cinsi münasebette bulunan kimse cennetin kokusunu bile duyamaz, oysaki cennetin kokusu beş yüz senelik uzaklıktan duyulabilir”. Hikâye ederler ki Abdullah İbni Ömer (R.A.) bir gün evinin kapısı önünde oturuyorken parlak yüzlü ve yakışıklı bir delikanlı görür, hemen içeri kaçıp kapıyı üzerine kitler, bir müddet sonra dışarıdakilere „O fitne geçip gitti mi? „ diye sorar, ona „gitti“ diye cevap verirler, bunun üzerine dışarı çıkar. Orada bulunanlar ona „Sana ne oldu, yoksa bu hususta Rasulullah (S.A.V.) Efendimiz‘den bir şey mi duydun? „ diye sorarlar. O da „Evet, duydum. Böylelerine bakmak, onlar ile konuşmak ve yine onlar ile bir arada oturmak haramdır” diye cevap verir. Kadı İmam (R.A.) buyurur ki, „Bir şeyhin şöyle dediğini duymuştum; „Her kadının yanında bir, her parlak oğlanın yanında ise on sekiz tane şeytan vardır.“ Yine söylendiğine göre; bir parlak oğlanı şehvetle öpen kimseyi, Allah Teâlâ, beş yüz senelik cehennem azabına çarptırır. Evli bir kadını şehvet ile öpen kimse, yetmiş bakire ile zina etmiş gibidir. Bir bakire ile zina eden kimse de yetmiş bin dul ile zina etmiş gibidir. Kelbi, „Revnak-üt Tefsir“ adlı eserde der ki: „İlk erkek erkeğe cinsi münasebeti Lut kavmine öğreten İblis idi, onlara parlak yüzlü bir oğlan kılığında görünerek erkekleri kendisi ile cinsi münasebette bulunmaya çağırdı. Bu kışkırtma üzerine bazı erkekler onun üzerinden geçti. Böylece erkek erkeğe münasebet, aralarında pis bir alışkanlık haline geldi, her yabancı erkek ile aynı işi yapmaya koyuldular. Bunun üzerine Allah (C.C.) onları bu çirkin alışkanlıktan vazgeçmeye ve putlara tapmaktan cayarak Allah‘a (C.C.) ibadet etmeye davet etmek üzere onlara Hz. Lut (A.S.)‘ı Peygamber olarak gönderdi. Hz. Lut onları bu işten menetti. Kendilerini Allah‘a (C.C.) ibadete çağırdı. Yaptıkları bu kötülüğe ısrarla devam ettikleri takdirde başlarına Allah‘tan (C.C.) azap ineceğini bildirdi ise de bunlar duydukları sözleri hafife alarak ona: „Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize Allah‘ın (C.C.) azabını getir“ dediler. Başka bir çare kalmadığını gören Hz. Lut Allah‘a (C.C.) dua ederek kendisini bu sapıklara karşı mahcup etmemesini diledi ve Allah‘a (C.C.) „Ey Rabbim, bu bozguncular karşısında beni muzaffer kıl“ diye yalvardı. Bunun üzerine Allah (C.C) göğe, o sapıkların üzerine taş yağdırmasını emretti, her taşın üzerinde kimin üzerine düşeceği yazılı idi, işte Ayet-i Kerime‘de yağan taşlardan bahsedilirken „Rabbinin katında nişanlı“ deyiminin kullanılması, bu gerçeğin delilidir: Yani taşların her biri üzerinde Allah‘ın ezel hükmünde birer damga, birer nişan vardı. Hz. Lut (A.S.) kavminin afete uğramak üzere olduğunu öğrenince karısı ile kendisine inanan kimseleri toplayarak şehirden çıkmaya koyuldu, ardından gelenlere arkaya dönüp bakmamalarını tembih etti. Bundan yalnız karısı müstesna idi. Bu kadın şehrin afete uğrayacağını duyunca „vah kavmim” diye dönüp geriye baktı, bu sırada başına inen bir taş onu cansız yere serdi. Mücâhid (R.A.) der ki; „O gün sabahleyin Cebrail (A.S.) bu sapıkların beldesine indi, beldenin yerle irtibatını keserek araya kanadını soktu, kanadı üzerinde beldeyi ve üzerinde yaşayanları havalandırdı, gökyüzüne kaldırdı. Öyle ki gök halkı beldedeki horozların ötüşünü ve köpek havlamalarını duydular. Sonra da bu beldeyi alt üst ederek yere bıraktı, ilk düşen evlerin damları oldu, arkasından her şey yerle bir oldu. Onların başına gelen hiç bir kavmin başına gelmemiştir. Allah (C.C.) önce onların gözlerini kör etti, sonra da yurtlarını alt üst etti. Burada en büyüğü Sodom olmak üzere beş şehir vardı. Kuran- ı Kerim‘in „Tevbe“ suresinde bahis mevzuu edilen „mü‘tefîkât“ afete uğramış yerler bunlardır. Buralarda o zaman dört milyon insanın yaşadığı söylenir. Kalplerin Keşfi kitabından alıntıdır. Çocuklara Özel Boyama Bilmece Bilin bakalım; burada kaç tane kedi var? 21 Cafe Kiosk Bahnhofstr.51 67059 Ludwigshafen Tel: 0178/5005441 Geschäftsführer: BuGra Ilhan Aktiv Glas und Gebäudereinigung Seit 20 jahren sorgen wir fÜr Sauberkeit Pfaustr.14 67063 Ludwigshafen Tel: +49 151 59446161 Email: koli2@gmx.de I.C.T BAU GMBH Hoch- und Tiefbau Berliner Str. 19 67059 Ludwigshafen Telefon: 0621/31970478 Fax: 0621/31970479 E-Mail: ictbau@outlook.com Tobias Engler Geschäftsführer Mobil: 0152/53817220 Teşkilatlarımız Augsburg, Berlin, Duisburg, Eislingen, Finnentrop, Gelsenkirchen, Kassel, Ludwigshafen, München, Phillipsburg, Remscheid, Amsterdam (Hollanda), Viyana, Braunau (Avusturya), Suhr (İsviçre), Mulhouse (Fransa) ATB Gençlik Kolu Yönetimi Ali Küçük - Gençlik Kolu Başkanı Mehmet Kocabaş - Kuzey Bölgesi Gençlik Sorumlusu Yavuz Çakmak - Güney Bölgesi Gençlik Sorumlusu Emin Aygün - Sekreter, Medya/İnternet Sorumlusu Kürşat Kerimoğlu - Dergi/Eğitim Sorumlusu Editör: Kürşat Kerimoğlu Reklam Sorumlusu: Emin Aygün Kapak Fotoğrafı: Fotolia Çizimler: Fotolia Fotoğraflar: Fotolia, pixabay, Avrupa Türk Birliği Genel Merkezi, Kamil Yılmaz, Sedat Doğan İletişim: alperendergisi@atb-europa.com