2013 eğitim öğretim yılına sistemden kaynaklı eksiklik ve

advertisement
12 EYLÜL 2013
2013 eğitim öğretim yılına sistemden kaynaklı eksiklik ve yanlışlıklarla birlikte
girmiş bulunuyoruz. Hemen her yıl gündeme gelen ve eğitim sistemini yapboza
dönüştüren sınav sistemi değişikliği bu yıl da gündeme gelmiştir. Belirsiz,
düzensiz, istikrarsız sistemler ve ehil olmayanlar tarafından yapılan gereksiz
müdahaleler, çocuklarımızın ve gençlerimizin kaliteli bir eğitim almalarına engel
olduğu gibi, toplumun gelecek inşasına da ciddi manada zarar vermektedir. Eğitim
sisteminde atılması gereken adımların zamanında ve yeterince atılmaması veya bir
türlü hayata geçirilememesi sorunlarımızı daha da artırmaktadır. Bu kapsamda
çocuklarımıza halen faşist ve ırkçı söylemlerle dolu hezeyanların “andımız” adı
altında okutulmaya devam edilmesi büyük bir ayıptır.
Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Ebeveynlerin talebine göre
öğrencilerin kızlı erkekli ayrı sınıflarda ve okullarda okuma imkanı
oluşturulmalıdır..
Yeterli bulmadığımız ancak faydalı olacağına inandığımız için desteklediğimiz
Kürtçe seçmeli derslere yönelik yoğun ilgiye rağmen, bu konuda yeteri kadar
öğretmen atamasının yapılmadığını üzülerek müşahede ediyoruz.
Eğitim sistemindeki keşmekeş bir yana, eğitimde çevresel faktörlerin zararlı
etkilerini giderici adımlar konusunda hassas olunmadığı gözlenmektedir. Bu
kapsamda okul önlerinde ve çevresinde her geçen gün artan uyuşturucu ve fuhuş
çetelerinin tuzaklarına karşı ciddi önlemler alınmalı, öğrenciler zararlı
alışkanlıklardan korunmalıdır.
DEVLET - PKK İLİŞKİLERİ
Devlet ve PKK arasında gizli kapaklı görüşmeler üzerinden yürütülen süreç,
PKK’nin sınır dışına çekilmeyi durdurduğunu açıklamasıyla birlikte tıkanmaya
doğru gitmektedir. Başlatılan süreçte tarafların hangi adımları atacağı hususu
halkımız ile paylaşılmamış, süreç dün olduğu gibi bugün itibariyle de şeffaf bir
zeminde yürütülmemiştir. Her iki taraf da birbirlerini sürece uygun adımlar
atmamakla ve sürecin gereklerini yerine getirmemekle itham etmektedir.
Devlet ve hükümetin temel hak ve özgürlük alanlarını, PKK’nin silah bırakma
şartına bağlamadan, bir an önce genişletmesi gerekmektedir. Kürdlerin haklarının
iadesi PKK silah bıraksa da bırakmasa da sağlanmalıdır. PKK’nin de silahı ve
şiddeti bir hak arama yöntemi olarak görmekten vazgeçmesi, devlet ve hükümet
adım atsa da atmasa da, silah ve şiddetin en büyük zararının Kürd halkına
dokunduğu gerçeğini görmesive bunu göz önünde bulundurması gerekmektedir.
Yürütülen sürecin sonunda çatışmaların yeniden başlaması halinde akan kanın
vebalinin her iki tarafın üzerinde olacağı bilinmelidir. Siyasi hesaplar, parti veya
örgüt çıkarı veya seçim kazanma hırsı uğruna halkın huzurunu bozacak
girişimlerden uzak durulmalıdır.
SURİYE’YE MÜDAHALE
Suriye’de süren savaş, kimyasal silahların kullanılmasıyla meselenin dünya
gündeminde farklı bir boyutta tartışılmasının da yolunu açtı. Yaklaşık üç yıl
boyunca Suriye’de akan kanın ve yüz binden fazla insanın ölümüne sessiz kalan
Batı dünyasının, kimyasal silah kullanımı bahanesiyle askeri müdahaleyi
dillendirmeye başlaması tam anlamıyla ikiyüzlü tutumunun bir göstergesidir.
Suriye halkının barış ve huzuru gibi bir derdi olmayan Emperyalist batının,
Suriye’ye yönelik sınırlı bir müdahale yapmayı planladığı deklare edilmektedir.
Mevcut şartlarda devam eden savaşta diktatör Esed ve zalim Baas yönetiminin
devrilmesi veya muhaliflerin rejim güçlerince yenilgiye uğratılmasının mümkün
olmadığı görünmektedir. Buna rağmen çatışmaların sona ermesi ve daha fazla kan
akmasının önüne geçilmesi için çaba sarf etmesi gereken Hükümetin, Suriye’ye
yönelik askeri müdahaleyi savunması hatta yetersiz görmesi anlaşılabilir bir tutum
değildir. Sınırlı veya kapsamlı hiçbir emperyalist müdahalenin Müslüman ülkelere
huzur ve barış getirdiği görülmemiştir.
Çatışan taraflar üzerinde etkili olduğu bilinen başta Türkiye ve İran olmak üzere
bölge ülkelerinin kendi çıkarlarını bir kenara bırakıp çatışmaları sonlandırmanın
zeminini oluşturma yolundagayret sarf etmeleri gerektiğini daha önce belirtmiştik.
İslam coğrafyasındaki ülkelerin birlik oluşturup siyasi bir güç olamaması,
sorunlarını aralarında çözememesi ve ihtilaflarının çözümünü emperyalist Batı'ının
işgalinde ya da askeri müdahalesinde araması, utanç vericidir.
Mevcut durum, Suriye halkının felaketini daha da büyütmektedir. Suriye’de
yaşanan dram bir yana, çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye gelen Suriyeli
mültecilere bile sahip çıkılamamaktadır. Kadınların ve çocukların fuhuş bataklığına
düşürülmesi, genç kızların para karşılığında yaşlı erkeklerle evlendirilmesi gibi
insanlık adına utanç duyulacak manzaraların yaşanmasına da engel
olunmamaktadır.
ODTÜ’DE BAŞÖRTÜYE SALDIRI
Ortadoğu Teknik üniversitesi kampüsünde başörtülü öğrencilere yönelik
gerçekleştirilen sözlü saldırı ve hakareti kınıyoruz. Kemalist rejimin çağdaşlık
adına zehirlediği nesillerin temsilcileri, İslam’a ve Müslümanlara yönelik çirkin
yüzlerini bir kez daha göstermiş oldular. Batıcılık ve çağdaşlaşma adına İslam’a
dair tüm değerlere adeta savaş açan, Müslümanlara tahammülsüzlüğü bir hak gibi
gören zihniyet, bulduğu her fırsatta kendini göstermeye devam etmektedir. Her ne
kadar inkar edilse de Cemaat, tarikat, grup, parti veya kişi karşıtlığı üzerinden
hedef alınan, gerçekte bu toplumun asıl değeri olan İslam’dır. Münferit bir yanlış
gibi gösterilmeye çalışılsa da aynı zihniyete sahip olanlar tarafından bu hususun
tepki ile karşılanmaması ve sahiplenilip savunulması, bu çirkin saldırının
arkasındaki zihniyeti göstermektedir.
28 ŞUBAT DAVASI VE TAHLİYELER
28 Şubat Davası’nın yargılaması, tahliye kararları ile başladı. 28 Şubat
Darbesi’nin mimarlarının büyük çoğunluğu yargılamaya dâhil edilmemişken,
henüz yargılamanın başında birçok sanığın tahliye edilmesi, davanın başlangıcı ve
geldiği aşama bakımından sonuç alıcı bir şekilde biteceği izlenimi
uyandırmamaktadır.
Açılan davadan daha önemli olan, 28 Şubat zihniyetinin her kademede ortadan
kaldırılması ve süreçte yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi ve oluşan zararların
tazmin edilmesine yönelik ciddi ve samimi bir iradenin ortaya konmasıdır. Bu
açıdan bakıldığında, zihniyetin büyük ölçüde korunduğu, mağduriyetlerin ise
devam ettiği görülmektedir.
Etkisi bin yıl sürecek denilen 28 Şubat Darbesi, sistemin köklü değişim
ihtiyacına kulak tıkayan yöneticiler eliyle korunmaya devam etmesi sebebiyle,
düşünce yapısı ve uygulamada etkisini devam ettirmektedir. Askeri vesayetin
inançlı ve dindar insanlar üzerindeki baskı ve yasaklamaları, vesayetten arınmış
sivil iktidar eliyle bir başka biçimde devam etmektedir. Başörtüsü yasağı ve sırf
dindar kimliği nedeniyle tutuklama ve mahkûmiyetlerin halen yaşanıyor olması, 28
Şubat Darbesi’nin etkilerinin devam ettiğini göstermektedir.
ALKOL DÜZENLEMESİ
Alkollü içkilerin reklam, pazarlama ve satışının sınırlandırılmasına yönelik
yapılan düzenleme yürürlüğe girdi. Kötülüklerin anası olan alkollü içecekler ile
mücadele şeklinde değil, belki alkol kullanmayanları, kullananların şerrinden bir
nebze olsun korumaya yönelik tedbirler kapsamında değerlendirilebilecek
düzenlemeye ilişkin değerlendirmelerimizi daha önce paylaşmıştık.
Tüm eksikliklerine rağmen yetersiz de olsa olumlu bulduğumuz bu
düzenlemenin, uygulamada titizlikle takip edilmesi, denetim ve gözetim
yükümlülüğününihmal edilmeden yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Zira
getirilen sınırlandırmaların kâğıt üzerinde kalmaması ve uygulama alanında etkisini
göstermesi oldukça önemlidir.
GAZZE’DE ABLUKA
Mısır’daki darbecilerin İşgalci Siyonistlere destek vermesiyle birlikte Gazze’de
Refah sınır kapısının ardından tünellerin de kapatılması, temel gıda maddelerinin
teminini de zorlaştırdı. Su ve elektrik sıkıntısı yaşayan Gazze halkı, Uluslararası
toplumun sessizliği ve siyonist ablukaya karşı tepkisizliği nedeniyle açlık ve
sefaletle karşı karşıya kalmaktadır.
Siyonist abluka ve darbeci Mısır yönetiminin kıskacındaki Filistin için, halkı
Müslüman ülkelerin yöneticilerinin bir an önce harekete geçmesi ve insani yardım
noktasında gereken desteğin sağlanması çağrısında bulunuyoruz.
Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinin Muzaffernagar şehrinde bazı köylerde
geçtiğimiz cumartesi gününden beri devam eden Hindu ve Müslümanlar arası
çatışmalarda en az 28 kişi öldü. Olaylarda yaralanan yaklaşık 50 kişi de
hastanelerde tedavi görüyor. Olaylar, geçtiğimiz günlerde yaşanan ve bir kadının
yakınlarına laf atılmasını protesto eden 3 Müslüman gencin Hindular tarafından
linç edilerek öldürülmesiyle başlamıştı. Kendi ülkesindeki müslümanlara zulmeden
Hindistan hükümeti gerçek yüzünü, Bangledeş ve Arakan’da binlerce müslümanı
katleden zorba rejimleri desteklemekle göstermişti.
Download