www.mustafaoselmis.com.tr www.mustafaoselmis.com.tr HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 2 Mustafa ÖSELMİŞ Kitap Ġçeriği ÖNSÖZ BĠRĠNCĠ BÖLÜM BEDENDEKĠ HASTALIKLAR A) Kirlilik, düzensizlik hastalığı B) Çevre kirliliği hastalığı C) Nefsin hastalıkları D) Kalbin hastalıkları E) Günlük hastalıklar F) Okumama hastalığı G) Hayatı yanlış anlama hastalığı H) İ) Övünme ve beğenme hastalığı Çok soru sorma hastalığı J) Dünya hırsı hastalığı K) Tembellik hastalığı. ĠKĠNCĠ BÖLÜM DĠLĠN HASTALIKLARI A) Atıp tutma hastalığı. B) Yapmadığını söyleme hastalığı. C) Gururlanıp böbürlenme hastalığı HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 3 Mustafa ÖSELMİŞ D) Gıybet ve iftira hastalığı. E) Yalan söyleme hastalığı. F) Lanet okuma hastalığı G) Hastalıklı insanlar H) İ) Hastalıklı sözler. Dilin muhafazası ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KALBĠN HASTALIKLARI A) Duyarsızlık B) Uykusuzluk C) Tepkisizlik DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DAVRANIġLARDAKĠ HASTALIKLAR A) Stres ve bunalım B) İntihar etme arzusu C) Esneme hapşırma hastalığı. D) Selam alıp vermede isteksizlik. E) Arkadaş seçiminde dikkatsizlik.. F) Grupçuluk ve ayrımcılık hastalığı.. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 4 Mustafa ÖSELMİŞ BEġĠNCĠ BÖLÜM YEME – ĠÇMEDE HASTALIKLAR A) Şişmanlık. B) Tiryakilik C) Alkol bağımlılığı. D) Uyuşturucu bağımlılığı.. E) Yoz müzik tutkunluğu ALTINCI BÖLÜM AĠLEDEKĠ HASTALIKLAR A) Mutlu aile yuvaları neden kurulamıyor? B) Tesettürsüzlük hastalığı. C) Hayırlı evlat yetiştirmeyi beceremiyoruz D) Televizyona esiriz E) Ailede sen – ben kavgası yaşanıyor F) Boşanma hastasıyız.. YEDĠNCĠ BÖLÜM AHLAKĠ HASTALIKLAR A) Utanmama hastalığı B) Gösteriş budalalığı C) Emanete hainlik. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 5 Mustafa ÖSELMİŞ D) Huysuzluklar E) Başkalarına sıkıntı verme hastalığı F) Hoşgörüsüzlük ve istişaresizlik SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM HERġEYĠ BAġKALARINDAN BEKLEME HASTALIĞI A) Hep hizmet edilen olmak isteniyor B) Zorlaştırma hastalığı. C) Feryatlar duyulmuyor D) İsraf – Cimrilik hastalığı E) Yanlış telkinler. F) İsteme, dilenme hastalığı. G) Musibetlerin sebebi.. DOKUZUNCU BÖLÜM SUÇ ARAMA HASTALIĞI A) Neden geri kaldık? B) Vakit öldürme hastalığı. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 6 Mustafa ÖSELMİŞ ONUNCU BÖLÜM BĠD’AT VE HURAFELER A) Bid‟at işleme hastalığı. B) Gayb merakımız. C) Büyücülük hastalığı D) Falcılık hastalığı.. E) Uğur – Uğursuzluk arama hastalığı F) Nazarla ilgili yanlışlıklar G) Kabirlerle – Türbelerle ilgili hatalar. H) İ) Grupçuluk – Ayrımcılık hastalığı. Dine müdahale hastalığı ONBĠRĠNCĠ BÖLÜM AHĠRETSĠZ DÜNYA A) Ahreti unutma hastalığı. B) Kefen alma mezar alma hazırlığı. C) Ciddiye alınmayan ahiret yolculuğu D) Ölüler için yapılan yanlışlıklar E) Cehennem ehlinin hali F) Ölmek değil intihar oluyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 7 Mustafa ÖSELMİŞ ONĠKĠNCĠ BÖLÜM GAFLET HASTALIĞI A) Amelleri boşa çıkarma hastalığı B) İmansızlık hastalığı C) Bana göre din anlayışı D) İnançta amelde samimiyetsizlik. E) İbadetsizlik alışkanlığı. F) Riya ve gösteriş hastalığı G) Kimliksizlik hastalığı H) İbret almama, öğüt dinlememe hastalığı ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÜNAHLAR A) Düzensiz yaşama hastalığı B) Günahlarla övünme hastalığı. C) Haram ile helalin ayrılmaması. D) İslam‟ ı doğru anlamamak HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 8 Mustafa ÖSELMİŞ ÖNSÖZ İnsan, üstün bir varlıktır. Allah inasanı mükem-mel bir şekilde yaratmış ve onu yeryüzünün halifesi yapmıştır. Meleklere Adem (as) a secde etmelerini emretmiştir. Yeryüzünde her şeyi , her canlıyı insa-nın emrine vermiş ve istifadesine sunmuştur. (Ba-kara: 29) Allah: “İnsanı gerçekten şan ve şeref sahibi yap-tık.” (İsra: 70) “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin: 4) demiştir. Günah işlerler endişesiyle melekler insanın yara-tılmasına karşı çıkmıştır. (Bakara: 30) Cenab-ı Allah insanın bir özelliğini de şöyle bildirmiştir: “Gerçekten insan, pek hırslı ve sabırsız yaratılmıştır.” (Meariç: 19) Yaratıldıktan sonra insan günaha bulaşmakta pek gecikmemiş, hatası yüzündende cennetten kovulmuştur. Daha sonrada suç ve günahta ileri gidenler de toplum olarak cezalandırılmışlardır. Günah ve kirlenme insanoğlunun en büyük derdi olmuştur. Aralarında günah yayılmış ve günaha da-danmış toplumlar asla huzurlu yaşayamazlar, mutlu olamazlar. İnsan mikrobik hastalıklardan korunduğu ve ça-reler aradığı gibi manevi hastalıklardan da korun-malı ve çareler aramalıdır. İnsan manevi hastalıklardan ne kadar uzaksa, kovulduğu cennete o kadar yakın demektir. Manevi hastalıkların sebebi bilgisizlik, maneviyat noksanlığı ve ahlak bozukluğudur. Her derdin nasıl bir dermanı varsa her türlü hastalığında bir çaresi vardır. Çaresiz dert olmaz. Yeter ki aransın, bulunsun. Bu kitapta herkes kendini bulacak ve okuyanda birçok alışkanlığının ve huyunun değiştiğini göre-cektir. Bu kitapta insanın huzuruna ve mutluluğuna engel hastalıkları ortaya koyduk, hemen ardındanda o hastalığın çaresini sunduk. Özürlerden ve hastalıklardan kurtulmak için gayret bizden, hidayet Allah‟ tan. Mustafa ÖSELMİŞ HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 9 Mustafa ÖSELMİŞ BĠRĠNCĠ BÖLÜM BEDENDEKĠ HASTALIKLAR -ATemizliği, temiz olmayı ve temiz yaĢamayı pek sevmiyoruz; Elimizin, ayağımızın, bedenimi-zin ve çevremizin temizliğine yeterince dikkat etmiyoruz. Ġhmal ediyoruz. Derli toplu temiz ve düzenli yaĢamaya önem vermiyoruz. * * * * * * Halbuki temizlik, insan sağlığı ve insanın mutluluğu için birinci şarttır. Aslında temiz olmak ve temiz yaşamak, günlük hayatımızda basit ve kolay davranışlarla sağlanır. Gayet kolay, insan yaptığı bir yanlışı yapmayabilir. Kendine ve başkalarına zarar veren kötü alışkanlıklardan uzak kalabilir. İsterse hastalıklara yakalanmayabilir. Temizlik, insanın kendine, etrafına ve yaratan Allah‟ a karşı görevlerin yerine getirilmesinde de birinci şarttır. Temiz olmadan ibadet olmaz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: - “Namazın anahtarı temizliktir.” - (Tirmizi, Ta-haret: 3) “Temizlik imanın yarısıdır.” - (Müslim, Ta-haret: 1) “Allah temizdir temizi sever.” - (Tirmizi, Edep: 41) Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da şöyle buyurur: - “Allah temizlenenleri sever.” - (Tevbe: 108+Bakara: 222) “Elbiseni temiz tut.” – (Müddessir: 4) Buna göre temizlik dinimizin emridir. Beden temiz olacaktır. Bedendeki organlar temiz olacaktır. Kalp temiz olacaktır. Mide temiz olacaktır.yani insan maddî ve manevî kirlerden arınmış olacaktır. Peygamber (as): “Fıtrat beştir; Sünnet olmak, kasık kıllarını traş etmek, koltukaltı kıllarını yolmak, tırnakları kesmek ve bıyıkları kısaltmak” buyurmuştur. (Buhari, Libas: 51) Başka bir hadislerinde de: “Elbisenizi yıkayın, fazla tüyleri alın, dişlerinizi fırçalayın, süslenin kıyınızı köşenizi temizleyin” buyurmuşlardır. (Ramuz e‟l-Ehadis: 75/12) İnancımızda çevre temiz tutulacak, insanlara sıkıntı verilmeyecektir. Çevreyi temiz tutmak ne kadar sevap ise kirletmekte o kadar günah olduğu bildirilmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 10 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamber (as) şöyle buyurur: - “Halkın gelip geçtiği yola, gölgelendikleri yerlere abdest bozmayın. Ümmetimin iyi ve kötü işleri gösterildi. İyi işleri arasında insanlara eziyet veren şeyin yoldan atılmasını gördüm. Kötü işleri arasında ise, yola tükürülen tükrüğü gördüm.” (Hadis Ans: 10/121) İslâm‟ a göre hastalıklar kader değildir. Kur‟an‟ da: “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın. Allah güzel yapanları sever.” (Bakara: 195) diye emredilmiştir. Peygamber (as): “Ey Allah‟ ın kulları tedavi olun. Her derdin dermanı vardır. Ölüm ve ihtiyarlık hariç” (Buhari, Tıp: 1) demiş, hastalıklar için tedbir alınmasını ve çare aranmasını istemiştir. Ayrıca bulaşıcı hastalıklar için karantina uygulanmasını istemiştir: “Hasta olan deveyi sağlam olan devenin yanına sokmayın.” “Bir yerde bulaşıcı hastalık olursa oraya girmeyin, oradan da dışarı çıkmayın.” buyurmuşlardır. Maddî temizliğin yanında manevî temizliğe de önem verilecektir. Günah ve haram kirliliğinden, inançsızlık hastalığından korunulacaktır. Ruh, kalp, mide ve kafa her türlü kirlilikten arındırılacaktır. Temiz kalmak, sağlıklı ve huzurlu yaşamak için vücut helal gıda ile beslenmezse organlar isyan eder, itaat etmez. Ruh inançla, ibadetlerle beslenecektir. Ahlak güzelleştirilecektir. Bid‟at ve hurafelerden uzak bir hayat yaşanacaktır. Günümüzde kirlenme çok ve çabuk olmaktadır. Kirlenmemek için büyük gayret sarfetmek gerekir. Önce küfür ve günah kirinden uzak kalınmalıdır. Bunun içinde dikkat etmek ve dikkatli yaşamak zorunluluğu vardır. Müslüman‟ ın görünümü güzel olacaktır. Ahlakı güzel olacaktır. Allah: “Temiz ve helal şeylerden yi-yin ve güzel işler yapın” (Mü‟minun: 51) diye emre-diyor. Kısacası temizlenmeden, temiz bir hayat yaşa-madan temiz insan olunamaz. Kur‟an‟ da: “Temizle-nen kurtuluşa erdi.” (Şems: 9) buy-rulmuştur. Eğer temiz olursak ve temiz yaşarsak hasta-lıklardan kurtuluruz. İşte hastalığın dermanı bu. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 11 Mustafa ÖSELMİŞ -BOturduğumuz yeri, kullandığımız eĢyaları kirletme hastalığımız var; yediğimiz içtiğimiz Ģeyin çöpünü, kutusunu, kağıdını rastgele atıyoruz. Oraya buraya tükürüyoruz. Çöpü, çöp bidonunun dibine boĢaltıyoruz. Ortalık kokacak-mıĢ, kirlenecekmiĢ umurumuzda olmuyor. Bu umursamaz tavrımızla yeri, havayı, suyu kirletiyoruz. * * * * * * Etrafımıza baktığımız zaman ormanlar yok edil-miş, hava kirliliği korkunç boyutlara ulaşmış, artık ve artıklarla sular kirlenmiş, balıklar bile yaşayamaz olmuştur. İnsan dahil bütün canlılar sıkıntılı bir hayat yaşamaya mahkum olmuştur. Eğer sağlıklı yaşamak istiyorsak, nemelazımcı-lıktan vazgeçerek temiz bir ortam hazırlamalıyız. İnsana ve çevreye saygılı olmalıyız. Bilmeliyiz ki, etrafımızdan istifade ettiğimiz oranda sorumluluk-larımız vardır. Sorumluluklarımızı yerine getirmek insanlık ve vatandaşlık görevimizdir. “Cennet vatan” diyoruz. Hiç temiz olmadan yeşil olmadan ve güzel olmadan bir yer cennet olur mu? Temizliği sevmemiz lazım ve çocuklara, gençle-re de sevdirmemiz lazım. Bir sevgi istemeden sevmeden o şey güzel olmaz. Temiz olmak ve temiz yaşamak için bilinçli ve bilgi sahibi olmak gerekir. Mesela; İslam peygamberi bu konuda şu uyarıda bulunmuştur: “Avlularınızı ve çevrenizi temiz tutun. Lanetli iki şeyden sakının; insanların gelip geçtiği yolları ve gölgelikleri kirletmeyin.” (Müslim, Tahare: 20) “Allah güzeldir, güzeli sever; temizdir, temizi sever. Evlerinizi ve çevrenizi temiz tutun.” (Tirmiz; Edep: 41) “Temizlik, imanın yarısıdır.” (Müslim, Tahare: 1) buyurarak temizliğe dikkat etmemizi istemiştir. Kutsal kitabımız Kur‟an‟ da da: Allah insanı temiz yaratmıştır. Allah‟ ın yarattığı şeyleri değiştirmeme emri vardır. (Nisa: 119) Her şeyin bir ölçüye göre yaratıldığı (Kamer:49), yeryüzünde dengenin bozulmaması (Rahman:8) uyarısında blunmuştur. Bir ayette de: - “İnsanların yaptığı işler yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…” (Rum: 41) buyrularak sıkıntıların kaynağı bildirilmiştir. Bir de insanın kötü alışkanlıklardan ve günah kirlerinden temizlenmesi gerekir. Kirlilik, insanı mutsuz eder. Dünyasını kararttığı gibi ahretini de karartır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 12 Mustafa ÖSELMİŞ Günah kirinden temizlenmeden huzur yoktur, kurtuluşta yoktur. Kur‟an‟ da yüce Allah şöyle buyurur: “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş. Onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir.” (Şems: 9-10) Bir ayette de; - “Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın.” (Müminun: 51) buyrularak insanlar temizliğe ve güzele çağrılmıştır. Atalarımız: “Arslan yatağından belli olur” de-mişlerdir. Oturduğu mekanı, kullandığı eşyaları, üstünü başını temiz tutmak her insanın yapabileceği bir şey değildir. Kırıp yıkmaktan, bozup dağıtmaktan, orayı burayı kirletmekten kirlenmiş, hasta ruhlu insanlar zevk alır. -CGünümüzde maddî hastalıklardan daha çok manevî hastalıklarla uğraĢıyoruz. Nefsin arzu ve isteklerinden doğan bu hastalıklar içdünyamızı, manevî hayatımızı karartıp yok etmektedir. Ġnsan, hep kötülük isteyen nefsine esir olmuĢ, nefsin istek ve arzuları hep ön planda; sabahtan akĢama nefsin arzu ve istekleri peĢinde yorulmadan koĢup duruyoruz. Nefsin esaretinden manevî güzellikleri göremiyoruz. Yani mânen açız ve hastayız. * * * * * * İbrahim Edhem Hazretlerine sormuşlar: “Nasılsın?” demişler; oda şöyle cevap vermiş: - “Dinimizi parçaladık dünyamıza yamadık. Neticede ne din kaldı nede dünyamız! Ne mutlu ona ki: ahreti için dünyasını fedâ etti.” Günlük hayatta her “nasılsın?” diyene “iyiyim!” demek adet olmuş. Soranda zaten başka söz duymak istemiyor. Ariflerden birine sormuşlar: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 13 Mustafa ÖSELMİŞ - Efendim, sizi görmeyeli çok oldu, nasılsınız? - “Afiyetteyim.” Devam etmiş: “Allah‟ a isyan etmedin, bir günah işlemedinse, afiyette olursun. Eğer günah işledinde Allah‟ a isyan ettiysen, bundan daha büyük hastalık olmaz.” Sevgili peygamberimiz birine sormuş: - Bugünün nasıl geçti? demiş. O zat da: Hayırla geçti ey Allah‟ ın elçisi! demiş. Peygamber (as) soruyu üç defa tekrar etmiş, en son adam: - Elhamdülillah, hayırla geçti ya Rasulullah! deyince Allah Rasulü ona: Şimdi oldu işte demiş. O kişi gibi bizde “Elhamdülillah günlerim, gecelerim ve ömrüm hayır üzere geçiyor” diyebilmeliyiz. Öyle mi ya! Birine nasılsın? de bakalım. Cevap binbir türlü şikayet olacaktır. Allah‟ ın sanki hiçbir nimeti, hiçbir ikramı ve ihsanı ona yapılmamış… Bu neden? Nefsin hakimiyeti ve nefse esaretten. Çünkü nefis, insanın düşmanıdır. Hep insanın kötülüğünü ister. Gözü insanın aleyhine olacak, insanın yüzünü kızartacak şeylerdedir. Peygamber (as) şöyle buyurur: “Cehennem nefsin arzu ettiği şeylerle, cennet de nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır.” (Riyaz‟üs-Salihın: 1/101) Nefsin hastalıklarından kurtulabilmek için nefsin arzularına karşı koymak ve hakim olmaktır. Peygamberimiz (sav): “Ölmeden önce ölünüz” “Hakiki mücahit nefsine karşı uğraşı verendir.” (Tirmizi, Cihad: 2) buyurarak nefsin dizginlerini ele almayı tavsiye etmiştir. Hakim olunmazsa nefis, kötülüğü ister, dünya zevklerini ister, inançsızlığı, ahlaksızlığı arzular, sapıklıktan hoşlanır ve insana kötülüğü emreder; insanın gözünü, dilini, midesini, beynini ve cinsel organını kullanır, insana günah işletir. Onun için Kur‟an‟ da: - “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü‟min: 19) - “(Yusuf) Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder.” (Yusuf: 53) - “Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Rasulüm!) ona koruyucu olabilir misin?” (Furkan: 43) - “Yemin ederim ki nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir.” (Şems: 9-10) - “Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için şüphesiz cennet yegane barınaktır.” (Naziat: 40-41) buyrularak nefsin daima kötülüğü emrettiği nefsini kötülüklerden alıkoyanın ise kurtulacağı bildirilmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 14 Mustafa ÖSELMİŞ Eğer nefis terbiye edilecek olursa, o nefis itaatkar olur ve insanı kötülüğe davet etmez. Kur‟an‟ da bir uyarı şöyle: - “Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor şehvetlerine uyanlar ise sizin hak yolundan iyice uzaklaşmanızı istiyor.” (Nisa: 27) Nefis insanı hak yolundan uzaklaştırır. Yaptığı kötü işlerden hiç pişmanlık duymaz, hep kötülükten hoşlanır, kendini beğenir ve yaptığı kötülüklerle övünür. Allah Kıyamet sûresinde “nefsin şerrine ve tehlikesine dikkat edin” diye uyarmıştır. (Ayet: 2) Nefsin telkinlerine iyi dikkat etmek gerekir; Ona fırsat vermemek gerekir. Bir hadislerinde peygamber (as) şöyle buyurur: - “Allah şu kimsenin vücudunu cehenneme haram kılar, dünyada da onu şeytandan ve nefsinden korur: 1 – Nefsi bir şeyi arzularsa, ona hakim olan, 2 – Nefsi bir şeyden hoşlanmasa da onu yapan.” (Ramuzu‟L-Ehadis:68/10) Nefse bir şeyler anlatılmaz ve nefse hakim olunmazsa, nefis insana hakim olur. Müslüman zaman zaman nefsine sormalıdır, onu hesaba çekmelidir. Nefsim, nedir bu arzu ve bitip tükenmeyen isteklerin? Dünyada mahçup olmak, ahirette pişmanlık duymak ister misin? Acılı bir ölüm, sıkıntılı bir kabir hayatı, sonunda da cehennem mi istiyorsun? demelidir. Nefse “dur!” denmezse, nefis denilen hain düşman insanı kendine esir ediverir; insanı haktan, doğrudan ve Allah‟ tan alıkoyar. Adem peygamberi ve eşini cennetten kovduran, Kâbil‟ i kardeşi Hâbil‟ i öldürten, Firavun‟ u Nemrut‟ u isyan ettiren, Ebucehil‟ i, Ebu leheb‟ i Allah Rasulüne karşı koyduran, bugünde nice nice insanları imandan, ibadetten alıkoyup isyana ve küfre sürükleyen nefis denilen düşman değil midir? Nisa sûresi ayet: 79 da Allah: “Sana gelen her fenalık kendi nefsindendir.” buyurur. Huzura, kurtuluşa ve Hakka giden yolun nefsin arzu ve isteklerinden geçmediği bilinmelidir. Nefis ibadetlerle ve yararlı işlerle meşgul edilmezse, nefis insanı abes şeylerle meşgul edecektir. Dünya endişesini, ahiret endişesinin önüne alacaktır. En büyük imtihana insan nefsi ile tabi tutulur. İnsanın imtihanı kazanması için nefsin benlik davasından vazgeçerek yüce Allah‟ ın gücü karşı-sında eğilmesi gerekir. Nefis eğer kendi kendine bırakılırsa isyankar olur. Allah‟ la arada kalın perde oluşturur. Pey-gamberimiz: “Ümmetim için en çok korktuğum şey nefislerinin arzu ve isteklerine uymalarıdır.” Bu-yurmuştur, yaptığı dualarda da nefsin şerrinden Allah‟ a sığınmıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 15 Mustafa ÖSELMİŞ Çare; nefsin hakimiyetidir. Nefsine hakim olan mükafata nâil olur. Nefsini bilen Rabbını bilir. -DÜstümüzün baĢımızın, arabmızın, evimizin, yüzümüzüntemizliğine, güzelliğine dikkat edi-yoruz, özen gösteriyoruz da kalp temizliğine pek dikkat etmiyoruz. “Kalbim temiz, sen kalbe bak!” diyenlerin bile kalpleri isyan, küfür ve kötü emellerle dolu. * * * * * * Musa peygamber dağda bir çobana rastlar. Çoban Allah‟ a seslenmektedir: “Ey Tanrım, gel sakalını tarayayım. Gel sana süt vereyim. Gel çadırımda seni yatırıp kaldırayım…” Bu sözleri duyan Musa peygamber hiddetlenir, çobana: - “Sen Allah‟ la nasıl böyle konuşursun, kafir oldun işte” der. Bunu duyan çoban öyle bir feryat eder ki, sürüyü bırakır çöllere düşer. Allah Musa (as) a şöyle vahyeder: - “Ey Musa o kulumu bırak; kulumla arama girme!...” Allah insanın şekline, şemaline ve diline bakmaz. Kalbine bakar. Bunu bir hadislerinde peygamber (as) şöyle ifade etmiştir: - “Allah görünüşünüze, mallarınıza değil, kalplerinize bakar ve amellerinize değer verir.” (Müslim, Birr: 34) İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. Cesedini satmaya kalksan alan olmaz. Kaygusuz Abdal şöyle der: - “Şu âdem dedikleri; El ayakla baş değil. Adem mânâya derler; Sûret ile kaş değil.” Kalp ölmüşse, bedenin diri olması düşünülemez. O artık yaşayan bir ölüdür. Rus yazarı Tolstoy şöyle der: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 16 Mustafa ÖSELMİŞ - “Mesut ve bahtiyar olabilmek için hayatın cesette değil, ruhta olduğuna inanmalıyız.” İstenirse kalp, Allah‟ ın evi olur. İstenirse de şer ve kötülük kaynağı olur. Kalp, merkezdir; iyi niyette taşır, kötü niyette taşır. İmanda taşır, küfürde taşır ve kötülüğe yataklık eder. İstiğfar, dua, zikir, Kur‟an‟ la meş-guliyet de kalbin cilâsıdır. Bunlar kalbi temiz ve diri tutar. Birde kalbin ölmesi vardır. Kalp, Allah‟ ı tanımazsa, hayat verici emir ve yasaklara yer vermezse kalp ölür, kalp hastalanır. Mesela; ibadeti, Cuma namazını terk edenin kalbi mühürlenir. Günahta ısrar edenin kalbi kararır. Tevbe, dua ve zikir etmeyenin kalbi ölür. O artık yaşayan bir cesettir. Peygamber (as) der ki: - “İnsanda bir et parçası vardır. O iyi olursa, bütün beden iyi olur; o bozuk olursa, bütün beden bozuk olur. İşte o et parçası kalptir.” (Buhari, İman: 39) İnsan helal lokma yemezse, kalbi ve mayası bozulur. İtikadı düzgün olmaz. İbadeti kabul olmaz. Birgün Hasan Basri Hazretlerine sormuşlar: - Bir alimin en büyük cezası nedir? Şöyle cevap vermiş: - Kalbinin ölmesidir. Kalp nasıl ölür? demişler. Cevap vermiş: - İlmiyle amel etmez, mal mülk hırsına kapılırsa demiş. Zunun-i Mısrî de şöyle der: - “Her organın bir tevbesi vardır. Kalp ve gönlün tevbesi, şehveti terk etmektir. Gözün tevbesi, harama bakmamaktır. Dilin tevbesi, kötü söz söylemekten, gıybetten kaçınmaktır. Kulağın tev-besi, kötü sözleri dinlememektir. Ayağın tevbesi, haram yere gitmemektir.” Kalbin hasta olmasının belirtisi dörttür: - Birincisi; ibadetten zevk almaz. İkincisi; Allah‟ tan korkmaz. Üçüncüsü; varolan şeylere ibret gözü ile bakmaz. Dördüncüsü; öğrendiği ilimden, dinlediği na-sihatten istifade etmez. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 17 Mustafa ÖSELMİŞ Hasan Basri de şöyle demiştir: 123456- “Kalpler altı şeyden dolayı çürür ve bozulur: Tevbe ederim düşüncesi ile günah işle-mekten, Öğrendiği bilgilerle yaşamamaktan, Davranışlarında samimi olmamaktan, Allah‟ ın verdiği nimetlerden istifade edipte şükretmemekten, Allah‟ ın paylaştırdığı rızka razı olmamaktan, Ölenleri eliyle defnedip, onlardan ibret almamaktan.” Kararmış kalbin 3 alâmetini de şöyle sayar: 1- “Kişinin günahlardan ürperti duymaması, 2- Yaptığı ibadetin gönüle huzur vermemesi, 3- Öğütlerin ona fayda vermemesi.” Tevbe edilmeyen günahlar, kalbi karartır. Pey-gamber (as) şöyle buyurur: - “Günah işlenir de günahtan vazgeçilip tevbe edilmezse, kalpte siyah nokta büyür kalbi karartır.” Kur‟an‟ da şöyle buyrulur: - “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühür-lemiştir. Onların gözlerine de perde çekilmiştir…” (Bakara: 7) - “Onların kalplerinde bir hastalık vardır…” (Bakara: 10) - “Onların işlemekte oldukları kötülükler kalplerini kirletmiştir.” (Mutaffifin: 14) Bu ayetlere göre; günah kalpleri kirletir, karartır. Günaha devam edenlerin kalpleri hastalıklıdır. Günah işleyenlerin kalplerini Allah mühürler. Kur‟an‟ ın dili ile Müslüman şöyle tarif edilmiştir: “Mü‟minler ancak, Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, kendilerine Allah‟ ın ayetleri okunduğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rablerine güvenip dayanan kimselerdir.” (Enfal: 2) Bir ayette de: - “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah‟ ın zikri ile huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah‟ ı anmakla huzur bulur.” (Rad: 28) Bu ayetlerden de anlaşıldığına göre; kalbin cilası, kalbin ilacı imandır ve imanın gereği ibadetler, dualar ve zikirlerdir. Yani insanın insanlık ve kulluk görevini yapmasıdır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 18 Mustafa ÖSELMİŞ -EGünlük hayata baĢlarken birçok hayati Ģeyleri önemsememe hastalığımız var; bir defa güne iyi baĢlamıyoruz. Gergin, sinirli, kavga ederek baĢlıyoruz. Yaptığımız iĢi sağlam ve güzel yapmıyoruz. Ġnsanlara iyi niyetle yaklaĢmıyoruz, iyi davranmıyoruz. Sanki ölüm, kabir ve ahiret yokmuĢ gibi, düĢüncesiz ve sorumsuz iĢ yapıyoruz. Aklı baĢında insanları ĢaĢırtan bir hayat yaĢıyoruz. Dine uymadığımız için dini kendimize uyduruyoruz. Hiçbir sabah iyi bir plan yapmadığımız gibi hiçbir akĢamda günlük muhasebe yapmıyoruz. Kendimizi hiç mi hiç sorgulamıyoruz. Sadece kendimizi düĢünüp baĢka kimseyi düĢünmüyoruz. * * * * * * Önce güzel bir gün için, güne güzel başlamalıyız. İlk giyinirken düğmeyi yanlış deliğe geçirirsek nasıl hepsi yanlış düğmelenirse, ilk hareketlerin olumlu olup olmaması da çok önemli. İnsan sabah kapısını açıp nereye yönelirse, oraya gider. Hiçbir zaman; - Adet böyle!... - Zaman böyle!... - El ne der? - Eh ne yapalım? larla iyi ve faydalı bir hayat yaşanmaz. Ölçü, iyi ve hayır düşünce olmalıdır. Yaratılış talimatına uymazsak, çalışma talimatına uyulmadan çalıştırılan makine gibi işe yaramayız. Hayatta: “Böyle olmamalı” dediğimiz bir şeyi kendimiz asla yapmamalıyız. Kınadığımız, beğen-mediğimiz hatta lanetlediğimiz kimselere benze-memeye çalışmalıyız. Şair: - “Hatrında mı doğduğun zaman, Herkes gülendi, sen ağlayan. Öyle bir ömür geçir ki sen, Herkes ağlayan, sen gülen ol.” demiş. Öldüğümüz zaman “kurtulduk” denmemeli, unutulmamalı, insan hayırla yâd edilmeli. “Allah rahmet eylesin” denmeli. Yani hedefimiz hayırla anılmak olmalıdır. Sabah kalkınca güne besmele ile başlamalıyız ki, besmelesiz bir hayat yaşamayalım. Besmelesiz hayatın son durağı fatihasız mezardır. Sonra besmelesiz işe şeytan karışır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 19 Mustafa ÖSELMİŞ Gün boyunca yapılan iş güzel yapılmalı, tam yapılmalı. İşe iyi niyetle başlayıp yalandan, hileden uzak durulmalıdır. Günün her anı iyi değerlendi-rilmelidir. Akşam olunca da o günde yapılanlar bire birer gözden geçirilmeli, eksileri artıları belirlen-melidir. Her insan günün sonunda kendi kendine so-rabilir: - Bugün ben neler yaptım? - Hangi hayrı işledim? - Allah‟ ın hangi emir ve yasağına uydum? - Yakınlarım ve diğer insanlar için ne yaptım? - Ölümü, öleceğimi kaç defa hatırladım? - Kabir ve mahşer günü için neler gönderdim? - Bugün kiminle oldum? Kime hizmet ettim? - Bugün hangi kapıyı çaldım? Hayır kapısını mı, şer kapısını mı, cennetin kapısını mı, cehenne-min kapısını mı hangi kapıyı çaldım? - Bugünü tekrar baştan yaşasam nasıl yaşar ve neler yapardım? - Benim bu bir günlük ömrümden, yaptıklarım-dan acaba Allah razı mı, değil mi?... Sorular çoğaltılabilir. Önemli olan insanın elinde fırsat varken pişmanlık duyacağı şeyleri zamanında terk etmesidir. Kârda mı, zararda mı olduğunu insan bilirse kurtulması gereken davranışlardan ve alışkanlıklardan daha kolay kurtulur. Ayrıca gele-ceğin hesabını da yapar. Gün boyunca yüce Allah‟ ın yardımını, korumasını, ikram ve ihsanını görebilmek için sabah kalkınca Allah‟ ın davetine icadet etmek, dua edip Allah‟ tan yardım istemek gerekir. İnsan istemezse, layık olmazsa birçok şeyden mahrum olur. Unutulmamalıdır ki, ibadetsiz gün, ibadetsiz ömür demek pişmanlık vesilesi olacaktır. Ne gariptir ki insan, kendine zarar veren ve pişmanlık duyacağı şeyleri kendi ister ve kendi eliyle hazırlar. Eflatun‟ a sormuşlar: - İnsanın sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir? Eflatun cevap vermiş: 1- “İnsan çocukluktan sıkılır, büyümek için acele eder ama çocukluğunu özler. 2- Para kazanmak için sağlığını tehlikeye atar, sağlığını kazanmak için ise daha fazla para öder. 3- Yarınından endişe ederken bugününü unutur. Böylece bugününü de yarınını da kaybeder. 4- Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, sonunda da hiç yaşamamış gibi ölür.” demiş. İnsanın bazı hastalıkları da şöyle tespit edilmiş: - Duvara, ağaca, sıraya ve yeni atılmış bir betona adını yazması, - Kitabı, dergiyi, önünde duran kağıdı karalaması resim varsa resime sakal bıyık ilave etmesi, Sigara içmek, telefonla görüşmek; yasak yazılarına inat sigara içmesi ve telefonla görüşmesi, - Yolda, arabada yüksek sesle konuşması, yüksek sesle telefon görüşmesi yapması, - Tuvalete yazı yazması, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 20 Mustafa ÖSELMİŞ Ünlü birini görünce el uzatması ve el sallaması, fotoğraf çektirmesi, kamera veya fotoğraf makinesını görünce çekilmek istemesi, - Başından geçmeyen bir olayı geçmiş gibi anlatması, Trafikte kırmızı ışıkta geçme, rastgele yerden geçmesi, yeşil yanar yanmaz korna çalması, araba sürerken telefon konuşması yapması, - Maç sonrası, düğünde, bayram sabahı silah atma gibi anlamsız alışkanlıkların devam etmesi sıkça görülen hastalıklardır. Ayrıca dinî hayatımızda da hastalıklarımız var. Mesela; dindeki eksikliklerimizden ve açlığımızdan rahatsız olmuyoruz. Okuyarak, araştırarak kayna-ğından sağlam bir inanca ve din bilgisine sahip olma yerine kulaktan dolma, el yordamıyla öğrendik-lerimizle yetiniyoruz. Eksikmiş, yanlışmış bakmıyo-ruz. Doğrusu söylendiği zaman dinleyip, değerlen-dirme yerine “falan kanalda, falanca şöyle şöyle dedi” deyip geçiştiriyoruz. Kur‟an‟ ı, sünneti ve din bilgilerini bir tarafa bırakıp gelenekleri din olarak algılıyoruz. Bit‟at ve hurafeler hoşumuza gidiyor. Türbelerden yatırlardan medet umuyoruz. Bol bol adakta bulunup, bir mevlid okuttuk mu kendimizi ve ölenlerimizi kurtardığımızı zannediyoruz. Dinin bazı esaslarını kabul ettiğimiz halde yaşamak işimize gelmiyor. İnanalım ama yaşama-yalım istiyoruz. İnandığımız gibi değil, yaşadığımız gibi inanıyoruz. Başka şeyde taviz vermezken dinde çok taviz veriyoruz. “Böyle de olur” diyor, kendimize göre din icat ediyoruz. Kabul ettiğimiz halde önemsemediğimiz şeyler çok oluyor. Mesela; yaşamadan yapmadan dinden yararlanalım istiyoruz. İhtiyaç ve sıkıntı anında dua ediyoruz. Ondan sonra “dua ettim kabul olmadı” diyoruz. Selam verirken Allah‟ ın adı ile selam vermiyoruz. Selamların en güzeli, aynı zamanda dualaşma olan Allah‟ ın selamı yerine basit, anlamı olmayan kelimelerle selamlaşıyoruz. Cenab-ı Allah‟ a verdiği nimetlerden dolayı şükretmiyoruz veya çok az şükrediyoruz. Aksıranımız “Şükür Elhamdülillah” demiyor, den-se de yanındaki “Yerhamükellah” demiyor. O dese de aksıran “Yehdina yehdi kümüllah” diyerek dualaşılmıyor. Bize yapılan iyiliklere, gösterilen ilgiye karşı ağzı dualı olmuyoruz. “Allah razı olsun” demiyoruz. “Sağol” deyip geçiştiriyoruz. Besmele çekenimiz az Euzu besmele ile Allah‟ a sığınanımız az. Yiyip – içip sofra duası yapanımız az. Bir iş yapacağımız veya bir şey için söz verirken “İnşallah” demeyi çoğu kez unutuyoruz. Halbu ki Allah‟ ın adını her zaman her yerde anmak görevimizdir. Kur‟an‟ da: “Akşam sabah Allah‟ ın adını an” (İnsan: 76) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 21 Mustafa ÖSELMİŞ - “Herhangi bir iş için ben bu işi yarın ya-pacağım deme. Ancak Allah‟ ın dilemesine bağlayarak “İnşallah yapacağım” de.” (Kehf: 23-24) buyrulmuştur. Peygamberimize sorulan bir soru için “yarın cevap veririm” deyip “inşallah” demediği için vahiy meleği Cebrail gelecekken gelmemiştir. Allah izin verirse, Allah müsaade ederse demezsek bizim işimizde olmaz. Her vaadimiz, her temennimiz için “inşallah” diyerek Allah‟ ın bize yardımını istemeliyiz. Telefon konuşmalarımız “Alo, Efendim, kendine iyi bak” demekle geçiyor. Selamla başlayıp selamla bitirmeliyiz. Ateist, inançsız birine “efendim” den-mez. Ahlaksız, inançsız birini efendi edinmek, onu efendiliğe yükseltmek yanlıştır. Her şeyin iyisinden hayırlısı daha iyidir. “Hayırlı” kelimesini kullanmak birçok şeyi farklı kılar. “Nasılsın” denince “eh be!” deniliyor veya halden şikayet ediliyor. Beterin beteri vardır diye düşünülmüyor “Halime şükür” denmiyor. Bu gibi şeyler aslında dini hayatın birer parçasıdır. Hayat anlayışımız, İslam‟ ın emrettiği gibi başkalarını ve yarınları içine alan bir anlayış olmalıdır. Hatta ahrete uzanmalıdır. Kur‟an ve sünnet rehber edinilmelidir. Her şeyin hesabı iyi yapılmalı ve Allah‟ ın sevdiği bir kul haline gelmek hedef seçilmelidir. Hayat güzel yaşanırsa ölüm güzel olur. Ölümü güzel olanın ahreti güzel olur. İnsanın hayatını en güzel Kur‟an güzelleştirir. Kur‟an hayatın her alanını kapsamalıdır. Kur‟an: “Namaz kıl” der kılınmazsa, “Helal ye” der helal yenmezse, “Faiz yeme” der yenirse, “Örtün” der örtünmezse, böyle Kur‟an okuma olmaz ve Kur‟an böyle fayda vermez. Kur‟an yaşama ortamından uzak tutulmamalıdır. Altın yaldızlı Kur‟an‟ ından bahseden birine sordum: - “Okumasını biliyor musun?” “Bilmiyorum, öğrenmeye vaktim olmadı” dedi. Bakın nelerle övünüyoruz. Allah: “Benim talimatına uydun mu?” diye soracak. Müslüman olarak ciddi işler yapmalıyız. Boş, manasız, faydasız işlerden uzak kalmalıyız. Hizmet edilen değil, hizmet eden olmalıyız. Sevap kazanmanın yollarını aramalıyız. İnançta, ibadetler-de ve hizmette nasipsizlerden olmamalıyız. Allah şöyle buyurur: “Allah‟ a ve ahirete inanlar, iyiliği emrederler kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar kurtuluşa erişenlerdir.” (AL-i İmran: 114) “İki cihan saadeti” deriz ya, bu düşünene, yapana ve yaşayana nasip olacaktır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 22 Mustafa ÖSELMİŞ -FOkumama hastasıyız. Okumayı bitirdik, düĢünmeyi bitirdik. Okumuyoruz, okumayı sevmiyoruz. Okuma çağında olan gençler ders kitabından baĢka kitap okumuyor. Üniversitede ders kitabı okuyanlara “inekçi” deniyor. “Okuyorsunda ne oluyor?” diyerek alay ediliyor. Kitap çalmanın hırsızlık olmadığını düĢüneni-miz bile alıpta vermediği kitabı okumuyor. Okuma alıĢkanlığımız yok. BirleĢmiĢ Milletler raporuna göre; AB ülkelerinde kitap harcaması-nın 500 dolar, Türkiye’ de ise 2 dolar olduğu açıklanmıĢtır. Rapora göre Türkiye’ de kitap okuma oranı %4 ve yılda 23 milyon kitap basılıyor. Japonya’ da ise bu rakamın 4 milyar 200 milyon olduğu belirtilmiĢtir. Dünya okuyor biz okumuyoruz. Bir Japon yılda 25, Ġsveçli 10, Fransız 7 kitap okuyor. Türkiye’ de ise 6 kiĢiye bir kitap düĢüyor. Peki dünya kitap okurken biz ne yapıyoruz? BĠZ NĠYET OKUYORUZ! BĠZ OKUMA ÖZÜR-LÜSÜYÜZ! * * * * * * Okumayan cahil olur, kaba olur; tırnak yer, burun karıştırır ve esner durur. Hayatı ve dünya görüşü anlamsız olur, manasız bir ömür geçirir. Çünkü kitapsız bir hayat, tatsız tuzsuz bir hayattır. Televizyon, gazete hatta dergi kaybolur gider; kitaplar ise kalıcıdır. Kitap insana doğruyu güzeli öğretir. Kalıcı bir arkadaştır, iyi bir dosttur. Okuyanla okumayan hiçbir zaman bir olmaz. Bilgisizlik cahilliği doğurur, insan cahillikten hep zarar görür. İnsan her iyi ve güzellik için okumaya muhtaçtır. İnsan okumakla öğrenir, okumakla yükselir. İnsan kitaplarla dost olursa, insanlarla da dost olur. İnsanın okumaya ve kitaba ihtiyacı olmasaydı, Allah insana kitap göndermezdi. İlk ayetlerde “Oku!” diye emretmezdi. Allah okumayı ibadet saymaz, ilmi ibadetin önüne almazdı. Bileni bilmeyenden üstün tutmazdı. Bakara sûresinin 171. ayetinde Allah bilgisizi sağıra, dilsize ve köre benzetmiştir. En‟am sûresi ayet 50 de bilen insan gören insana bilmeyende köre benzetilmiştir. A‟raf sûresi 199. ayette Allah cehaletten ve cahillerden yüz çevrilmesini emretmiştir. Kalem sûresinin 1. ayetinde Allah kalem ve kalem tutanların yazdıkları üzerine yemin etmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 23 Mustafa ÖSELMİŞ Diğer bazı ayetlerde de şöyle buyrulmuştur: - “Yaratan Rabbinin adı ile oku!” (Alak sûresi: 1) - “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer: 9) - “De ki: Ya Rab! İlmimi arttır.” (Tâhâ: 114) - “Allah‟ tan kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar.” (Fatır: 28) “Allah içinizden iman edenlerle, ilim sahibi olanların derecelerini yükseltir.” (Mücadele:11) - “Andolsun, size bir kitap indirdik ki, onda sizin için gerekli olan öğüt vardır. Hala akıllanmayacak mısınız?” (Enbiya: 10) Birçok ayette de niye düşünmüyorsunuz? Niye akıl etmiyorsunuz? denilerek düşünmeye davet edilmektedir. Kur‟an‟ a göre bilen insan gören insana bilme-yende gözleri görmeyen kimseye benzetilmiştir. İlimde gündüzün aydınlığına, bilmemezlikde ge-cenin karanlığına benzetilmiştir. Bugün ilim yok, okuma yok, kitap yok, düşünme yok, araştırma yok. Böyle bir toplum ilkellikten kurtulamaz. İslam peygamberi ilme ilim öğrenmeye büyük önem vermiştir. Bedir Savaşı‟ nda esir düşenlerin serbest bırakılması için 4000 dirhem fidye belirlendiği halde Allah Rasulü okuma yazma bilenlerin 10 müslümana okuma yazma öğreterek serbest kalabileceğini belirtmiştir. Ayrıca Medine‟ de Suffa adı ile okullar açmıştır. Ebu Hureyra Hazretlerine: - “Yarın öleceğini bilsen ne yapardın?” diye sormuş ve cevap olarak da “İlim öğrenirdim.” buyurmuştur. Bir adam sahabiye: “İlim öğrenmek istiyorum ama onunla amel edememekten korkuyorum. Ne yapayım?” diye sorar, oda: - “İlim öğrenmen cahil kalmandan daha hayırlıdır.” der. Aynı kişi bir başka sahabiye sorar: - “İlim öğrenmek istiyorum o bilgimle amel ede-memekten korkuyorum.” der. Oda şu cevabı verir: “Alim kıyamet günü alim olarak haşrolunur, cahilde cahil olarak haşrolunur. Eğer cahil olarak haşrolunmak istemiyorsan ilim öğren, sonrada yapmaya çalış.” Bu durum peygambere bildirilir oda şöyle buyurur: - “Alim bir suçtan dolayı bir defa cezalandırılır. Cahil ise; bir suçtan dolayı iki defa cezalandırılır; hem yanlış yaptığı için hemde öğrenmediği için.” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 24 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamber (as) birkaç hadisinde de şöyle buyurmuştur: “Kendisine ilimden bir şey sorulduğu halde bilgisini gizleyen kimsenin ağzına kıyamet gününde ateşten bir gem takılır.” (Riyaz üs-Salihın: 1419) - “İlim öğrenmek kadına da erkeğe de farzdır.” (Fethu‟l Kebir: 2/213) - “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.” (Age: 1/193) “Alimlere tabi olun, onlar dünyanın ışıklarıdır. Ahiretin aydınlatıcılarıdır.” (Age: 1/28) - “Ya bilen, ya öğrenen, ya dinleyen veya ilmi seven ol. Bunlardan başkası olursan helak olursun.” (Age: 1/204) “En faziletli sadaka, müslümanın ilim öğrenip sonra onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.” (Age: 1/210) Hiçbir din, hiçbir kutsal kitap ve hiçbir peygamber İslam, Kur‟an ve Muhammed (as) kadar ilme, öğrenmeye, öğretmeye ve bilgili olarak yaşamaya önem vermemiştir. Güzel bir dinimiz var; fakat uymadığımız için bize pek fayda vermiyor. Dinimiz “Oku!” diyor okumuyoruz. Halbu ki okunsa, bilgi kötülüklerden alıkoyar. Suçlu, hep “bilmiyordum” der. Okunsa, kabalık olmaz, kırıcılık olmaz, boş ve manasız hiçbirşey olmaz, her şey yerli yerince olur. Yunus ne diyor: “İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsen Bu nice okumaktır?” Ders kitaplarının dışında yeni nesil pek fazla okumuyor. Çoğuna diplomalar da bir şey öğretmiyor. Böylece bilgi yoksunu olan, birçok şeyden de mahrum oluyor. Okuyan sapıtmaz, şaşırmaz, taşkınlık yapmaz. İsyan eden, taşkınlık yapanlar için peygamber efendimiz: “Ya Rabbi, onları affet onlar bilmiyorlar” dememiş miydi? Bilgiden mahrum olanın davranışları olgunlaş-maz. Kendine, yakınlarına ve çevresine faydalı bir insan olamaz. Okumamak bir tarafa, az okumak üzücü bir şeydir. Yeterince okumayınca insanın ufku daralır, düşünceleri kısırlaşır, etkisiz tepkisiz hale gelir. Başkalarına hep şüphe ile ve düşmanca bakar, şahsiyet kimlik kaybına uğrar. İşi dedikoduya yalana dolana bırakır. Az okuyoruz, bunun sebeplerini araştırırsak karşımıza şu gerçekler çıkıyor: - Okumayı sevememe ve sevdirememe, - Kütüphanelerin yetersizliği ve mevcutlarada sadece ödev için gidilmesi, - Bilginin değerini bilememe, bilsekte olur bilmesekte olur havası, lazım olan bilgileri el yordamı ile öğrenme, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 25 Mustafa ÖSELMİŞ - Bilmediğimiz halde biliyorum kuruntusu, Sadece öğrencilerin okuyacağı düşüncesi, Kitap hediyeleşme alışkanlığının kalkması, Televizyon hastalığı. Bunlardan başka sebepler de vardır. Birilerine kitap tavsiye edildiği veya kitap alması istendiği zaman “Bizim evde çok kitap var!” diyor. Kaç tane ve hangi kitapları okuduğu sorulunca cevap veremiyor. Evdeki yaldızlı Kur‟an‟ ı ile övünene “Kur‟an okumasını bilip bilmediğini sorduğum” zaman rahatlıkla “Bilmiyorum, öğrenmeye fırsatım olmadı” cevabını verdi. İnsan, bildiği, okuduğu ölçüde insandır. Müslüman, bildiği kadar müslümandır. İnsan, bilgisi ölçüsünde kötülüklerden uzaklaşır ve şeytanın tuzağına düşmez. Okumada öğrenmede ve bildiğini yaşamada insan önce kendisinden başlamalıdır. Önce kendinden başlamayan, kendini düzeltmeyenin başkasına faydası olmaz. İnsan kendi kör olursa, başkalarının kolundan tutup onları nasıl yürütüp yol gösterir? Kendimiz okumazsak, “Oku” demenin ne faydası olur? Kendimiz okumayı sevmezsek, başkalarına okumayı sevdirebilir miyiz? Gazali, İhya‟ sında şöyle der: “Okumaktan gaye kalbi kötülüklerden temizle-mek, faziletlerle süslemek ve Allah‟ a yakın olmaktır.” Allah Kur‟an‟ da soruyor: - “Başkalarına iyiliğe emrederde kendinizi unutur musunuz?” (Bakara: 44) “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylersiniz?” (Saf: 2) İnsanlara iyi şeyler söyleyip kendini unutan kimse, lambadaki fitile benzetilmiştir. Başkalarını aydınlatır ama kendi yanar. Bildiğini öğretmeyen, öğrendiğini yaşamayanın ahirette azabının çetin olacağı haber verilmiştir. En güzel alışkanlık kitap okuma alışkanlığıdır. Bu da küçük yaşlarda olursa devam eder. Gençlere bilgisayar oyunu, televizyon seyretme alışkanlığı, top oynama arzusu ve cep telefonu ile oynama alışkanlığı kadar kitabı ve kitap okumayı sevdirmeli ve alıştırmalıyız. Bugün gelişmişlik ve medenilik ölçüsü, okuma oranının yüksekliği ve kağıt tüketimi ile ölçülmektedir. Atalarımız kahvelere kıraathane adını vermiştir. Kahvehanelerde bir köşe, kitap köşesidir. Belirli sayıda kitap okuyanı hapisten çıkarmışlardır. Bazılarına kitap ve acizler yurdunda, çocuk yuvalarında kitap okuma cezası vermişlerdir. Kağıda saygıyı ekmeğe saygı ile eşdeğerde tutmuşlardır. Yerde kağıdı çiğnememişlerdir. İlme, alime, okuyana büyük önem vermişlerdir. Padişahlar bile hocalarının önünde yürümemiş, onları görünce ayağa kalkmış, onları atına bindirmiştir. Yani ilmin, alimin izzetini korumuşlardır. Peki okuma alışkanlığı kazanmak ve kazandırmak için neler yapabiliriz? HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 26 Mustafa ÖSELMİŞ Genç cep telefonu ile oynayıp duruyor, eline kitap versen okumuyor. Halbu ki ekmeğe suya ihtiyacı kadar okumaya da ihtiyacı var. Kendinin farkına varması ve kimlik kazanması için okumaya ihtiyacı var. Bir baba “benim çocuklar kitap okumuyor” diye şikayet edince sordum: “evde kitap var mı?” “Hayır” dedi. Okumasını istemek yeterli mi? dedim sustu. Çocuklarımıza okumayı sevdirmemiz lazım. Çocuk top kadar, cep telefonu kadar kitabı sevmeli. O zaman kötü alışkanlıklar edinmeyecektir. Okuması içinde ortam hazırlanmalıdır. Çocuk kitap görmelidir. Okuması için ödüllendirilmelidir. Her evde kitaplık olmalıdır. Her şeyin köşesi oluyor kitap köşesi olmazsa olmaz. Evlerimizi diğer şeylerle süsleyip güzelleştirdiğimiz gibi kitaplarla da süslemeliyiz. Evde bir kütüphane olmalıdır. Kitap süs eşyası olarak kalmamalı, her evde okuma saati olmalı. Evde anababa okuyarak çocuklarına örnek olmalıdır. Bayramlarda, kandillerde doğum günlerinde he-diye olarak kitap alınmalıdır. Camide, evlerde okuma toplantıları yapılmalıdır. Camide, kahvede, evlerde, okulda, hapishanede hatta işyerlerinde kitaplıklar olmalıdır. Kahveler tembelhane, kumarhane olmaktan çıkarılmalıdır. İnsanları kitapla bütünleştirebilmek için kitap hediyeleşme geleneğini canlandırmalıyız. Kitap alamayanlara kitap dağıtmalıyız. Her mahallede ödünç kitap veren yerler açılmalıdır. Nöbetçi eczaneler gibi her an açık kitapçılar olmalıdır. Herkesin alması için kitap fiyatları düşük tutulmalıdır. Başka ülkeler gibi tuvalette kitap okuyalım demiyorum ama uçakta, trende, otobüste, dolmuşta, herhangi bir yerde beklerken kitap okumalıyız. Okuyan olmalıyız, cahil kalmamalıyız. -GHergün üzüleceğimiz, zarar göreceğimiz, keĢke diyerek piĢman olacağımız iĢler yapıyoruz. Hiç iĢin sonunu, hayatın sonunu, hesabı, kitabı düĢünmüyoruz. PiĢmanlığın fayda ver-meyeceğini de düĢünmüyoruz. Ömrü gafletle, isyanla geçiriyoruz. * * * * * * HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 27 Mustafa ÖSELMİŞ Ömür denilen şey, yüce yaratıcının insana en büyük nimetidir. Her anından sorulacak, Allah‟ a ömrünün hesabını her insan verecektir. Ömrünün kıymetini bilmeyenler en sonunda pişman halde Allah‟ a teslim olacaklardır. İnsan ne zaman pişmanlık duyacak, ah vah edecek bir göz atalım: İnsan düşünmeden suçu işleyince, kanun veya toplum cezalandırınca pişman olur. Keşke suç işlemeseydim der, ama cezadan kurtulamaz. - Gençliğini değerlendiremez, günlerini orada burada geçirir, gençlik enerjisi bitince yaşlılık gelir çatar. Pişman olur, ah gençlik ah! der, ama fayda yok. Geçen günler ve fırsatlar bir daha geri gelmez. İnsan iyi ve sağlıklı günlerinin kıymetini bilmez, sağlığını kaybedip hastalandığı zaman sağlıklı günlerini arar ama o günler geri gelmez. Pişman olur, boşa geçirdiği o günlerine yanar. - Ömrünün sonuna doğru yaklaşınca, ölümün habercilerini görünce aklı başına gelir. Ölmemek ister ama ne çare bir saniye bile geri gelmez. Kur‟an‟ da Allah insanı şöyle uyarmıştır: - “Sizden birine ölüm gelip de; Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğim rızıktan harcayın.” (Münafikun: 10) Bu hayat yolu, dönüşü olmayan bir yol. Pişmanlığın fayda vermediği bir yol. Her şey önceden, fırsat eldeyken olacak. - İnsan ölünce kabre konduğunda eğer güzel bir hayat yaşamadıysa, boş manasız bir ömür geçirdiyse, eli boş kabre girdiyse, kabre konulunca “yandım anam!” diyecek, dünya hayatından dolayı pişman olacak. Kapı yok ki geri dönsün. Bu pişmanlıkta ona fayda vermeyecek. Sorgu başlayacak iğneden ipliğe her şeyin hesabını verecek. Fayda verecek amelleri yoksa, hayat ibadetsiz ve itaatsiz geçtiyse hele arkasında fatiha okuyacak bir insan yetiştirmediyse, günah-larla, kul haklarıyla oraya geldiyse münker – nekir soruları sormaya başlayınca o kişi ne büyük piş-manlık duyacaktır! Peygamber (as) kabirdeki dehşeti şöyle haber veriyor: - “Eğer ölüleri gömmekten kaçınacağınız endişesi olmasaydı, kabirde olup bitenlerden benim duyduklarımın bir kısmını size de duyurmasını Allah‟ tan dilerdim.” (Müslim: Cennet: 67/7) Kabirde pişman olmamanın tek çaresi hayatı dolu dolu yaşamak ve pişmanlığa neden olacak günahlardan, haramlardan kaçınmaktır. Hayatını ilahi düzene göre yaşamayanın esas pişmanlığı mahşer günü olacaktır. Mezardan kalkıp mahşer yerine gelindiği zaman koyunun koyundan, karıncanın karıncadan, mazlumun zalimden hakkını istediği zaman işte en büyük pişmanlık o zaman olacak. Hayvanların hakkını alıp yok olduğunu gören günahkar ve isyankar “ah ne olsaydı bende HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 28 Mustafa ÖSELMİŞ toprak olsaydım” diyecek. (Nebe: 40) İnsan olarak yaratıldığına ve hayvan olarak yaratılmadığına pişman olacaktır. - “Rabbim bizi tekrar dünyaya döndürde iyi işler yapalım” diyecektir. (Secde: 12) Fakat bu pişmanlıkta fayda vermeyecektir. - Günahları yüzünden sürüklenip cehenneme atıldığı zaman büyük pişmanlık duyacak: “Keşke burası için bir şeyler yapıp gönderseydim!” diyecek (Fecr: 24) Başka bir ayette de ifade edildiği gibi: “Rabbimiz, bizi buradan çıkar, önceki yaptıklarımızdan başkasını yapalım” diyecekler. Onlara: “Size düşünecek kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar ömür vemedik mi? Size uyaran peygamber gelmedi mi?” denilecek. (Fatır: 37) Cehennemde Kur‟an‟ a, pegambere uymadığına güzel işler yapmadığına pişman olacak. Fakat bu pişmanlık fayda vermeyecek, azabı hafifletmeyecek. Keşkesiz bir hayat yaşamak mümkündür. Oda cennete gidenler gibi ömür sermayesini iyi kullanabilir. Fırsatları iyi değerlendirebilir. Bu herkes için geçerlidir. Buda gaflet uykusundan uyanmaya bağlı. İsyanı, inkarı bırakıp Allah‟ a kul olmaya bağlı. Keşkesiz bir hayatımız olsa keşke… -HÖvünme ve beğenme hastasıyız. “Ben, ben, ben” deyip duruyoruz. “Benim” diyerek övü-nüyoruz. Kendimiz övünemezsek birileri bizi övsün istiyoruz. Yaptığımız iyilikle, ibadetimizle, bizde olmayan Ģeylerle bize verilen emanet dünyalıkla, Allah’ ın verdiği geçici güzellikle övünüyoruz. Kendimizi överken, beğenirken baĢkalarını beğenmiyoruz. * * * * * * Şeytan benlik davasında kaybetmiş, hocalıktan da olmuş, cennettende kovularak lanetlenmiştir. Çünkü gururlananı böbürleneni Allah da sevmez, insanlarda sevmez. Allah Kur‟an‟ da: “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ne yeri yarabilir nede dağlarla boy ölçüşebilirsin” (İsra:37) buyurarak insanı uyarmıştır. Büyüklük Allah‟ a mahsustur. İnsanı Allah yaratmıştır ve ona verdiği şeylerle onu imtihan eder. İnsan övünür veya başkası tarafından övülürse, meleklerin kabirde “Sen böyle miydin?” deyip azap edeceklerini peygamber (as) haber vermiştir. Malıyla övünmek, gururlanmak ne kadar manasızdır. Allah onu insana belirli bir zamanına kadar istifade etsin ve istifade ettirsin, o malla ibadet etsin diye vermiştir. Mal, imtihan vesilesidir. Bunca varlık sahiplerinin övünç vesilesi yaptıkları mallarını nasıl bırakıp HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 29 Mustafa ÖSELMİŞ gittiklerini herkes görüyor. Konup göçülen, bırakıp gidilen mal nasıl övünç vesilesi olabilir? Sonra mirasçıya bırakılan mal nasıl insanın olabilir? Bir malı insan Allah yolunda infak edip ahrete götürebiliyorsa, ancak o mal onundur. Bugün mağrur olunan malın elden gitmesi için bir kıvılcım yetmiyor mu? Mağrur olunan güzelliğe bir sivilce yetmiyor mu? Unvan, makam, mevkiyi zaman yok etmiyor mu? Gururlanan insana ölüm yetmiyor mu? İnsan acizdir. Neyi ile gururlanabilir? Şair: “Gururlanma insanoğlu ölmemeye çaren mi var? Hazan görmüş bir gül gibi solmamaya çaren mi var?” demiştir. İnsan sahibi olmadığı bir şeyle veya kendinde olmayan bir şeyle gururlanmamalıdır. Öyle olmayan bir şeyi öyleymiş gibi göstermeye çalışmamalıdır. İnsan, gizli kalması gereken iyilikleri, yardımları, hayırları ve ibadetleriyle övünmemelidir. Eğer bir şeyi Allah için yaptıysa o iş ona ait değildir. Yok başkası için yaptıysa o işin zaten hayırı yoktur. İnsan, yaptığı ahlaksızlıkla, işlediği günahla övünmemelidir, gururlanarak anlatmamalıdır. Bu, tilkinin kurnazlığı ile övüneyim derken hırsızlığını ortaya koymasına benzer. Yapılan ahlaksızlıkla, edepsizlikle övünülmez. Bazıları da var ki, kendine bakmıyor, yaptıklarına bakmıyor kendi ailesine, kendi çocuklarına bakmıyor; “İnsanlık öldü, bu millet iflah olmaz, güvenilecek insan mı var?” kendi ak, pak, sütten çıkmış ak kaşık… diğer taraftan onu bunu çekiştirir, onun bunun eksiğini arar, ayıbını araştırır. “İnsanlar bozuk” der, kendine bakmaz. Başkalarını helak olmuş cehennemlik görür. İşte bu kişiler kendileri helak olmuş hastalıklı kişilerdir. Allah kimin ne olduğunu, neler yaptığını bildiği halde kimsenin ayıbını, kimsenin günahını yüzüne vurmaz, rızkını kesivermez, onu cezalandırıvermez. Neden oluyor bunlar? - Başkalarını küçük görüp kendini büyük görmek, bilgisizlikten oluyor. Kendine ait olmayanla övünmek, cehaletten oluyor. Başkalarının ayıbını görüp kendi ayıbını gör-memek basiretsizlikten oluyor. Olgun insan hiçbir şeyle mağrur olmaz, övünmez. Fani, geçici olan şeylerle gururlanmaz. İnsan, topraktan gelmiştir, toprağa dönecektir. Onun için toprak gibi verimli, toprak gibi mütevazi olmalıdır. Gururlanılması gerekenle gururlanılmalı, utanıl-ması gerekenle gururlanma hastalığından vazgeçil-melidir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 30 Mustafa ÖSELMİŞ -ĠÇok soru sorma hastalığımız var. Okumu-yoruz, araĢtırmıyoruz, iĢin kolayına gidip sorup öğrenivermek istiyoruz. Bazen karĢı tarafı imtihan için soru soruyoruz. Bazen mahçup etmek için soruyoruz. Bazen de bilgimizi ortaya koymak için soruyoruz. Çoğu zaman soru soran bilgisizliğini ortaya koyduğunun farkında ol-muyor. Nedense bir türlü soru sorma has-talığından kurtulamıyoruz. * * * * * * Sorulmaz değil elbette sorulur. Sorarken iyi niyetle ve öğrenme maksadıyla sorulmalıdır. Bazı konular vardır ki, sormadan öğrenilemez. Soru, öğrenmek için ve yanlışı düzeltmek için sorulursa güzel olur. Bazı bilgimizin az olduğu konular vardır ki, o konuyla ilgili sormamak gerekir. Mesela; kıyamet ne zaman kopacak? Ruh, akıl ve ölüm ötesi ile ilgili sorular insanın sapmasına neden olabilir. Diyelim ki, Allah‟ la, meleklerle, cinlerle ilgili çok soru sormak yanlıştır. İnsanı imandan edebilir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: - “Allah üç şey yapmanızdan razı olur. Üç şeyde yapmanızdan hoşlanmaz. 1- İbadet etmenizden, ortak koşmamanızdan, Allah‟ ın Kur‟an‟ ına sarılarak bir ve beraber olmanızdan hoşlanır. 2- Dedikodu yapmanızdan, israf etmenizden ve lüzumsuz çok soru sormanızdan hoşlanmaz.” Bir hadislerinde de lüzumsuz sorular soranlara: “Çok soru sormayınız. Yahudiler ve hristiyanlar peygamberlerine çok soru sordular. Sordularda neticede küfüre düştüler.” buyurmuştur. (Ramuz e‟L-Ehadis: 294/8) Bir de şeytanın bazı konularda insana vesvese vermesi, fitlemesi olur. İnsan vesveseye itibar ederse her aklına geleni araştırırsa, bu da insanı yanlış sonuca götürür. Bu durumu peygamberimiz (sav) şöyle ifade etmiştir: “İnsanların bazıları lafı şunu demeye kadar getirirler: “anladık, Allah her şeyin yaratıcısıdır. Peki onun yaratıcısı kimdir?” Bu şeytanın vesvesesidir. O zaman “Ben inandım” deyin kelime-i şehadet getirin” buyurur. (İ. Canan, Hadis Ansiklopedisi: 7/169) İnsanın yanılmaması ve başkalarını da yanılt-maması için sağlam bir iman ve düzgün bir itikat sahibi olması gerekir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 31 Mustafa ÖSELMİŞ JDünyaya aĢırı derecede düĢkünlük hasta-lığımız var. Sanki ahiret yok, sanki ölüm yok. Hesapta ahiret yok. Dünya her Ģey ve en önde. Çok Ģeye sahip olmak istiyoruz, gözümüz doymuyor. Dünya ahretin tarlası diyoruz, dünya geçici diyoruz, hiçte öyle davranmıyoruz. * * * * * * Dünya hayatı kısadır; bir nefes alırsın bir nefes verirsin. Gözünü bir açar bir kaparsın o kadar. Her insanın bir namazlık saltanatı vardır. Dünya sevgisi, kuzunun kurda duyduğu muhabbet gibidir. İnsan, dünyaya gelmek istemediği gibi dünyadan da gitmek istemiyor. Bir nefes daha alabilmek için çırpınıp duruyor. Alamadım, veremedim, kazanamadım derdinde ömrünü tamamlıyor. Ne olursa olsun, kim olursa olsun, zengin fakir “erkişi niyetine” diye namazı kılınıyor. Dünya kimseye yar olmamıştır. Peygamberler, evliyalar, firavunlar, nemrutlar hep göçüp gitmiştir. “Yalan dünya, Muhammet Mustafa‟ yı alan dünya!” Şair şöyle der: “Bir fani dünyadır bu, onda vefa görülmez Bir köhne cihandır ki, onda sefa sürülmez.” Birgün Cebrail (as) geliyor, peygamber efen-dimize şöyle diyor: - “Ya Muhammed (sav) ne kadar yaşarsan yaşa, birgün öleceksin. Neyi seversen sev, birgün ondan ayrılacaksın. Ne yaparsan yap, birgün onun hesabını mutlaka vereceksin. Kur‟an‟ da: “Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet gününde yaptığınızın karşılığı size tastamam verilecektir.” (AL-i İmran: 185) buyrulur. Dünyada insanın doymayan gözünü kabirde bir avuç toprak doyuracaktır. İnsanın anası topraktır. Topraktan gelmiş toprağa dönecektir. Dünyada neye önem verdiyse, neyi sevdiyse, ne kadar mal topladıysa hepsi dünyada kalacaktır. O topladıklarını götüremeyecek ama hepsinin hesabını verecek. Ne kadar derleyip topladıysa hesabıda ona göre çok olacaktır. Hatta onlar pişmanlık vesilesi olacak. İnsan, eski çorabını, sümüklü mendilini bile götüremezken melekler bir şeyler arayacak “Ne getirdi?” diyecekler. Soracaklar “Bu azaptan kurtulmak için dünyadaki bütün malını verir miydin?” “Evet” diyecek. Ona şöyle denilecek: “Biz senden hepsini istememiştik, çok az bir kısmını istemiştik!” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 32 Mustafa ÖSELMİŞ O kişi diyecek ki: “Beni geri gönderin yapmadıklarımı yapayım, eksik bıraktıklarımı tamamlayayım!” Ona: “Bir insanın kurtuluş için düşünebileceği kadar fırsat sana verilmedi mi?” denilecek. İnsan pişman olacak ah vah edecek ama ne çare… Hayvanların hesabı görülüp toprak oldukla-rını görünce insan olarak yaratıldığına üzülecek ve “Keşke bende hayvan olarak yaratılsaydım da bende toprak olsaydım” diyecek. Diğer taraftan dünyayı geçici ve ahretin tarlası bilen, dünya hırsına kapılmayıp, ahiret hazırlığı yapanlar ise ahiret saadetini elde edecekler. Dünya hırsına kapılıp, ahreti unutmak pişmanlık-la sonuçlanacak bir hastalıktır. Bu hastalıktan ancak dünyayı ahreti kazanmak için bir yer, hayatıda baştan sona imtihan alanı görerek kurtulmak mümkündür. -KGezmiyoruz, görmüyoruz ve ders almıyoruz. Tembellik ediyoruz. Bir çok yere hesapsız har-cadığımız halde yakınımızdaki tarihi yerleri tanımıyoruz. Ders kitapları, baĢka ülkelerin tarihi ve coğrafyası ile aynı bilgiyi veriyor. Peygamberler, evliyalar yatağı Anadolu, imparatorluklara yurt olmuĢ güzelim vatanımız yabancılar tarafından ilgi görürken, kendi tarihimizi, kendi kutsal topraklarımızı gezip görmüyoruz. * * * * * * Gerçekten vatanımız gibi yeryüzünde başka bir vatan tasavvur edemiyorum. Nereye baksan bir güzellik var. Her yanı hatıralarla dolu. Nereye gitsen bir evliya bir peygamber tarihi ve milli şahsiyet yatıyor. Her yanı gül bahçesi gibi şehit mezarları süslüyor. İşte bu güzellikleri görmemiz, bilmemiz ve yeni nesle aktarmamız lazım. Atalarımız: “tebdili mekanda hayır vardır” demiştir. Tabii gezmek görmek başkadır. Gezerek görerek insan çok şey kazanır. Peygamber (as): “Seyahat edin, sıhhat bulun” buyurmuştur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 33 Mustafa ÖSELMİŞ Allah Kur‟an‟ da gezmemizi ve geçmişten ders almamızı ister. Şöyle buyurur: “Sizden önce milletler hakkında nice ilahi hükümler verilmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın Allah‟ ın ayetlerini yalan sayanların akıbeti ne olmuştur görün!” (AL-i İmran: 137) Başka bir ayette de: “O yalanlayanlar hiç yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu…” (Hacc: 46) Mü‟min suresinin 82. ayetinde de: “Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler bunlardan daha çoktu. Kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da daha sağlamdılar. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla fayda vermemiştir.” Gezip dolaşmak insanın ufkunu açar, bilgi görgü edinmesini sağlar, gözlerin, gönüllerin görmesini sağlar ve maddi manevi faydalar sağlar, cehalet hastalığını giderir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 34 Mustafa ÖSELMİŞ ĠKĠNCĠ BÖLÜM DĠLĠN HASTALIKLARI -ADilimize sahip olamıyoruz. “Ağzı olan ko-nuĢur” deyip dile geleni söylüyoruz. Dilimizi boĢ, manasız ve kötü sözden alıkoyamıyoruz. DüĢünmeden konuĢuyoruz. Ardından “Neden böyle dedim, keĢke demeseydim” diye piĢman oluyoruz. Çok tekrar etme, sır saklamama, delilsiz konuĢma, atıp tutma, gizliliği yüze vurma, iftira etme, gıybet etme hastalığımız var. * * * * * * İnsan eline, beline ve diline sahip olmalıdır. Değilse başı ağrır, başı derde girer. Peygamber (as) müslümanı tarif ederken “Elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.” diye tarif etmiştir. (R. Salihın: 1512) Bir önceki hadisde de: “Allah‟ a ve ahiret gününe inanan; ya hayır söylesin ya da sussun” buyur-muştur. Bir hadisde de: “İki çene arasıyla iki bacak arası için garanti verene cennet için kefilim” buyurur. (Age: 1513) Kur‟an‟ da şöyle haber veriliyor: - “İnsanların ağzından çıkan her sözü yazıp tespit eden melekler vardır” (Kaf: 18) - “Birbirinizin gıybetini yapmayınız. Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hü-curat: 12) “Kesin bilmediğin bir şeyin ardına düşme; kulak, göz, kalp hepsi yaptıklarından sorulacaktır.” (İsra:36) buyrulmuş ve insanlar uyarılmıştır. Dile sahip olunmazsa dil gıybet eder, iftira eder, yalan söyler, lanet okur, beddua eder, küfreder, alay eder, iyiliği başa kakar, övünür, gururlanır… Biri peygamber (as) a şöyle sorar: - Benim için en çok korktuğun nedir? der. O da: İşte şu! der dilini gösterir. (İ. Canan, Hadis Ans: 16/339) Dil yerinde, yeterince kullanılmalıdır. Boş söz terk edilmelidir. Diğer yaralar geçerde dil yarası geçmez. Onun için insan, “Neden söyledim” diye pişman olyacağına, sözü söylemeden HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 35 Mustafa ÖSELMİŞ iyi düşünmelidir. Atalarımız: “Az ye, az uyu, az konuş” demişlerdir. “Söz gümüş ise sükut altındır” demişlerdir. İnsanı maskara eden dilidir. Biri diline sahip olamamış ve “Ah dilim, seni dilim dilim dilseydim” demiş. Şair şöyle demiş: “Bana benden olur her ne olursa, Başım rahat eder dilim durursa.” Dil vezir de eder rezil de eder. İnsan diline sahip olursa dil, cennetin kapılarını açar. Atalarımız: “Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz” derken az konuşmayı tavsiye etmişlerdir. Bir de: “Biliyorsan konuş, ibret alsınlar; bilmiyorsan sus insan sansınlar” diyerek yerinde konuşmayı öğütlemişlerdir. Boş ve manasız söz söylenmemelidir. Sözün doğrusu güzeli söylenmelidir. İnancımızda güzel söz sadakadır. Güzel söz söylemek vaciptir. Söz ayıpsız olmalıdır. Çünkü sözün kiri yıkanmaz. İnsan ya hayır söylemeli ya da susmalıdır. Dilin hastalıklarından korunmak için şu husus-lara dikkat edilmelidir: - Olmayan bir şey söylenerek iftira atıl-mamalıdır. - Hoşa gitmeyecek sözlerle gıybet edilme-melidir. - İnsanlar arasında söz taşınarak kovuculuk yapılmamalıdır. - Doğru bir tarafa bırakılarak yalan söylen-memelidir. - Küfür içeren, çirkin söz söylenmemelidir. Çirkin söz sahibine aittir denmiştir. - Başkaları ile alay edilmemelidir. - İnsanların birine başka, birine başka konu-şularak iki yüzlülük yapılmamalıdır. - Başkalarının sırları araştırılarak gizli halleri ortaya konmamalıdır. - Müstehcen şeyler konuşulmamalıdır. - Argo kelimeler kullanılmamalıdır. - Soğuk şakalar, espriler yapılmamalıdır. Düşünülerek, yerinde ve az konuşulmalıdır. İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. İnsanın tatlı dilinden, güler yüzünden ve güzel ahlakından başka neyi vardır? HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 36 Mustafa ÖSELMİŞ -BSöylediğini yapmama, yapmadığını söyleme hastalığımız var. BaĢkalarının iyiliğine konu-Ģuyoruz, kendimiz iyi olamıyoruz. BaĢkalarına “mübarek olsun” diyoruz, kendimiz mübarek olmuyoruz. Verdiğimiz sözde durmuyoruz. Ahde vefa göstermiyoruz. * * * * * * İnsan sözünde durur. Allah: “Verdiğin sözü yerine getir” diye emrediyor. (İsra: 34) “Ahdini yerine getir” diyor. (Nahl: 91) Peygamber (as) da: “Münafıklığın alameti üçtür: Söylediğinde yalan söyler, söz verdiğinde sözünü yerine getirmez. Emaneti yerine getirmez” demiştir. (R. Salihın: 2/692) İnsan dosdoğru olacaktır. Aleyhine de olsa doğruluktan ayrılmayacaktır. Ziya Paşa şöyle der: “İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.” Mevlana da: “Göründüğün gibi ol, olduğun gibi görün” demiştir. Allah: - “Doğrularla beraber ol!” (Tevbe: 119) “Rableri yanında sözü, özü doğru olanlar, şehitlik mertebesine erenlerdir.” (Hadid: - “Dosdoğru söz söyleyin” (Ahzab: 70) diye emretmiştir. 19) Son zamanlarda yapılması gereken yapılmıyor; rahatsızlık duyulunca da mazeretler uyduruluyor, yalan yalanı takip ediyor. Rahmetli Mehmet Akif, dostu Ali Şevki ile sohbet ederken Vefa Yokuşu‟ ndan söz açılır. Mehmet Akif: “Bırak Ali Şevki, bugünkü nesil o yokuşu çoktan dümdüz etti” der. Akif, ikiyüzlü insanları çok kınardı. Birgün arkadaşlarına şöyle der: “İkiyüzlüleri artık sever hale geldim. Çünkü çok yirmiyüzlü insanlar görüyorum.” Yapmadığını söyleme hastalığımız var. Biliyoruz, bilgimizin gereğini yapmıyoruz. İlim, öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim geçmeyen para gibidir. Bildiğini yaşamayanlar, yazsa da, konuşsa da soğuk demiri boşuna döver. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 37 Mustafa ÖSELMİŞ Bir adam kendisine öğüt vermeye kalkan birini dinledi dinledi ve ona “Bu bana söylediklerini sen kendin yapıyor musun?” dedi. Öğüt veren biraz durakladı ve: “Ben söyleyiciyim” dedi. Söyleyen söyleyiciler, söylediklerini kendileri yapmazlarsa, insanlar düzelmez. Konuşan boşuna konuşur. Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da şöyle uyarıyor: - “İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” (Bakara: 44) “Yapmadığınızı niçin söylüyorsunuz? Yapma-yacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff: 2-3) Peygamber (as) da: “Yapmadığını söyleme, söyleme yap!” demiştir. Bir defasında da: - “Bir kimse insanları bir söz veya bir işe davet eder de kendisi bunu yapmazsa, bu adam bu halden vazgeçinceye veya söylediğini yapıncaya kadar Allah‟ ın gazabında olur.” (Ramuz el-Ehadis: 420/4) demiştir. Bir hadislerinde de şöyle buyurur: - “Ölen her insanın sözü ile ameli tartılır. Sözü amelinden ağır gelenin ameli kabul olmaz. Eğer ameli sözünden ağır gelirse, ameli kabul edilir.” (Age: 379/11) Yine peygamber (as) şöyle bir olayı haber vermiştir: - “Kıyamet günü bir adam cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Etrafındaki insanlar ona: “Sana ne oldu? Sen bize iyiliği emredip kötülükten sakın-dırmaz mıydın?” derler. Oda: “Evet iyiliği emre-derdim, fakat kendim yapmazdım; kötülükten menederdim fakat kendim yapardım” der.” (Müslim, Zühd: 51) İşte yalancının, ikiyüzlülüğün akıbeti… İnsan her zaman dürüst davranmalı ve hakkı söylemelidir. Haksızlık karşısında susmamalıdır. Hak ve doğru gizlenmez. Gördüğünü, görmedim olmaz. Duyduğunu duymadım, bildiğini bilmiyorum olmaz. Hakkı ayakta tutmamanın ve birilerinin zarar görmesine göz yummanın vebali büyüktür. Eğer doğru söylenmez, haklının yanında olunmazsa iş zulme kadar gidecektir. Bu yanlışlıklar neden oluyor? Kendimizi, hayat anlayışımızı değiştirmiyoruz, bu yanlışlıklar ondan oluyor. Duyuyoruz, okuyoruz, öğreniyoruz hatta öğretiyoruz ama onu hayatımıza taşımıyoruz. Dindarlığımız levha dindarlığından öteye geçmiyor. Bir ramazan yaşıyoruz, bayram ne varsa gö-türüveriyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 38 Mustafa ÖSELMİŞ Başkalarına hayırlı olsun mübarek olsun diyoruz kendimiz hayırlı işler yapmıyoruz, mübarek insanlarla olmuyoruz. Hayırlı olsun dediğimiz işi veya yapın diye tavsiyede bulunduğumuz işi kendimiz yapmıyoruz. Çocuğumuzu bir hatasından dolayı azarlarken hatta döverken o hatayı kendimiz işliyoruz. Kendimiz güzel örnek olmuyoruz. Kurtuluşu hep sona bırakıyoruz. Daha var, sonra, ilerde… diyoruz hiçbiri gerçekleşmiyor. Sona kalan dona kalıyor. Yani değişmeden, değiş-tirmeden olmuyor… Düzelmeden düzeltilmiyor… Kendini kurtarmadan başkaları kurtarılamıyor. Netice de şikayetler, huzursuzluklar devam edip gidiyor. -CBüyüklük duygusuna kapılıyoruz; gururlan-mayı böbürlenmeyi çok seviyoruz. Ona buna çalım satıyoruz. Yani geçici, boĢ Ģeylerle gururlanma hastalığımız var. Toprak bizim aslımız, tekrar toprak olacağız deyip toprak gibi mütevazi olamıyoruz. * * * * * * Büyüklük Allah‟ a mahsustur. Allah‟ tan başka büyük yoktur. Büyüklük taslayanı Allah alçaltır. Şeytan büyüklük taslamanın kurbanı olmuş, cennetten kovulmuştur. Kibirlenip böbürlenen insan güzelliklerden mahrum olur. Güzel şeyler yapamadığı gibi elindeki güzellikleri de kaybeder, Allah elinden alıverir. Osmanlı padişahları “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye halkın bağırmasını isterlerdi. Kibir şeytanı secde etmekten alıkoyduğu gibi insanı ibadetten alıkoyar, hayırdan mahrum eder, Allah‟ a peygambere isyan ettirir. Kibir günahların anasıdır, insana günah işletir, günahtan günaha sürükler. Olgun insan gururlanmaz. Boş kelle dik durur. İçinde dane olan kelle eğik durur. Şair şöyle der: “Ne mal iledir, ne kâl iledir, Beyim ululuk Kemâl iledir.” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 39 Mustafa ÖSELMİŞ Nasrettin Hoca deniz kenarında susamış, ka-barıp duran sudan iki avuç içmiş, geri tükürmüş. Biraz ilerde mütevazi bir çeşme görmüş, ondan kana kana içmiş ve denize dönüp: “boşuna kabarıp durma, su dediğin böyle olur” demiş. Büyük insanların hayatına bakıldığı zaman gururdan kibirden eser görülmez. Alimlerden biri zengin birine rastlar. O zat su içmektedir. Ona şöyle der: “Şiddetli bir şekilde susasan sana bir bardak su uzatıp servetini isteseler ne yaparsın?” O zengin: “Suyu alır içerim” der. Bunun üzerine ona: “O halde bir bardak su değerinde olan malın mülkünle o kadar gururlanma” diye öğüt verir. İslam‟ da üstünlük takvadır. Abdullah bin Abbas: - Gördüğüm hiçbir kimseden, kendimi üstün tutmadım. Kendimden yaşlı birini görünce, “Bu benden fazla yaşamış, benden çok ibadet ve hizmet yapmıştır” dedim. Kendimden küçük birini görünce, “Bunun yaşı benden az, ben ondan çok yaşamış bulunmaktayım. O halde ondan çok günah işlemiş olabilirim diye düşündüm.” Benimle aynı yaşta birini görünce, “kendi hatalarımı hatırladım. Onda ise bu hataların görünmediğini düşündüm.” der. Peygamberimiz (as) Ashabından farklı davranmamış, onlardan farklı bir hayat yaşamamıştır. Kedisine “Kul Muhammed” denmesinden hoşlanmıştır. Huzurunda bulunmaktan heyecanla-nan kadına: “Sakin ol! Ben Kureyşli kuru ekmek yiyen kadının oğluyum” demiştir. “Başkalarının krallarına davrandığı gibi bana davranmayın.” demiştir. Arkadaşları yemek hazırlarken “Ben de odun toplayayım” demiş, kalkıp odun toplamıştır. Allah Rasulü bize de şu tavsiyelerde bu-lunmuştur: “Kibirden sakınınız. Hiç şüphe yok ki kibir, şeytanı Adem peygambere secde etmekten alıkoymuştur.” (Ramuz el-Ehadis: 17/75) “Kibirli ve kendinde olmayan şeyle övünen cennete giremez.” (Seçme Hadisler: 86/22) - “Çalım satarak elbisesini sürükleyen kimseye Allah kıyamet gününde rahmet etmez.” (R. Salihın: 618) - “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez.” (Müslim İman: 91) “Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen, kibirli kimselerdir.” (Buhari, Edep: 6) Allah da Kur‟an‟ da şu uyarılarda bulunuyor: “Yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Çünkü sen yeri yaramazsın, boyca da dağlara ulaşamazsın.” (İsra: 37) “Küçümseyerek kimseden yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenenleri sevmez.” (Lokman: 18) - “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt ki seslerin en çirkini merkep sesidir.” (Lokman: 19) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 40 Mustafa ÖSELMİŞ - “Allah büyüklük taslayanları asla sevmez.” (Nahl: 23) “Elinizden çıkana üzülmeyin. Allah‟ ın verdiği nimetlerle de şımarmayın. Allah kendini beğenip böbürlenenleri sevmez.” (Hadid: 23) - “İbadet etmeye tenezzül etmeyen aşağılık kimseler cehenneme girecektir.” (Mü‟min: 60) Bu ayet ve hadislere göre övünen, gururlanan ve büyüklük taslayanların Allah yanında hiçbir değeri yoktur. İnsan niçin gururlanır ki, onun gururlandığı şeylerin hepsi emanettir, imtihan vesilesidir ve bir gün mutlaka elinden çekilip alınacaktır. -DGıybet etme hastalığımız var; gıybet etmeden duramıyoruz veya gıybet edenleri dinlemekten kendimizi alıkoyamıyoruz. ÇekiĢtirmeyi, kusur aramayı, iftirada bulunmayı çok seviyoruz. Dilimizle gıybet edemezsek kaĢ göz hare-ketleriyle gıybet etmekten kendimizi alıko-yamıyoruz. Gıybet etmememiz için uyarıldığımızda “Yalan mı söylüyorum, dedikerim doğru değil mi?” diyerek karĢılık veriyoruz ve gıybete devam ediyoruz. * * * * * * Gıybet, karşı tarafın hoşlanmayacağı bir halinin dile getirilmesidir. Eğer o hal onda yoksa, o zaman zaten iftira olur. Gıybet kötü bir hastalıktır. Cahil ve hastalıklı toplumların geveleyip durdukları sakızdır. Toplumda düzen ve huzuru bozar, birliğe, kardeşliğe karşıdır. Gıybet, ölü eti yemek kadar kötüdür. Gıybet etmek kadar gıybet edilmesine sebep olmakta kötüdür. Günah bakımından da aynıdır. Dinimizde gıybet, çok kötü bir davranış ve büyük günah olduğu bildirilmiştir. Allah gıybet etmeyi, kusur araştırmayı, laf getirip götürmeyi ve insanların ardından fısıldaşmayı kesin olarak yasaklamıştır. Kur‟an‟ da şöyle buyurur: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 41 Mustafa ÖSELMİŞ “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra: 36) - “Kusur arayan, laf getirip götürene boyun eğme!” (Kalem: 11) - “Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak insanların arasını düzeltmek isteyenlerin ki müstesna.” (Nisa: 114) - “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinenlerin vay haline!” (Hümeze: 1) - “Eğer bir fitneci size bir haber getirirse, onun doğru olup olmadığını araştırın. Yoksa bilmeden birilerine kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hümeze: 6) - “Bir topluluk bir topluluğu alaya almasın. Birbirinize lakap takmayın.” (Hücurat: 11) - “Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte tiksindiniz. O halde Allah‟ tan korkun. Şüphesiz Allah tevbeyi kabul eden ve bağışlayandır.” (Hücurat: 12) Gıybete sebep olan dargınlık, kıskançlık ve düşmanlık gibi şeylerde yasaklanmıştır. Peygamber (as) da konu ile ilgili bazı hadislerinde şöyle uyarı ve ikazlarda bulunmuştur: “Hatasından dolayı birini ayıplayan kimse, o günahı işlemeden ölmez.” (Tirmizi, Kıyamet: 53) - “Koğuculuk yapan cennete giremez.” (Büyük Hadis Külliyatı: 4/271) - “Hasetçi, koğucu, falcı benden değildir. Bende ondan değilim.” (Tirmizi, Birr: 79) - “Ya hayır söyle ya da sus!” (R. Salihın: 1540) - “Kim başkasının ayıbını örterse, kıyamet günü Allah‟ ta onun ayıbını örter.” (Age: 239) - “Kim dilini ve cinsel organını korursa ben ona cennette kefilim.” (Age: 1542) - “Elinden dilinden başkalarının emin olduğu kimse, hayırlı kimsedir.” (Age: 1541) - “Her işittiğini söylemesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebu Davut, Edep: 80) “Miraç gecesi bakır tırnakları olan bir topluluğa rastladım. Yüzlerini, göğüslerini tırmalıyorlardı. Cebrail‟ e sordum “Bunlar kim?” bana: “Bunlar gıybet edenlerdir.” cevabını verdi.” (Hadis Ans: 12/123) “Bir kimse kardeşinin ırz ve şerefini gıybet edene karşı savunursa, Allah kıyamet gününde o kimseyi cehennemden uzaklaştırır.” (R. Salihın: 3/113) buyuran peygamberimiz (sav) insanın ne yapması ve ne yapmaması konusunda mesajlar vermiştir. İnancımızda gıybet ne zaman caizdir? 1- Bir insanı veya başkalarını kötülükten alı-koymak için gıybet edilebilir. 2- Birini örnek vererek başkalarını kötlükten vazgeçirmek veya alıkoymak için. 3- Kötü biriyle evlilik, ortaklık konusunda birini uyarmak için. 4- Zulmü önlemek için gıybet yapılabilir. 5- Öğüt verirken herkes tarafından bilinen bir kötülüğü dile getirmekte sakınca yoktur. Bunun dışında gıybet yapılmayacaktır. Gıybet etmenin kabir azabına sebep olduğunu da peygamber (as) haber vermiştir. Gıybet bir kötü hastalıktır. Ahlak bozukluğudur. Bir insanın gıybetten zevk alması için inancının zayıf olması lazımdır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 42 Mustafa ÖSELMİŞ Allah‟ a ve ahrete inananın gıybet etmemesi lazımdır. Gıybet edene karşı da tavır sergilemesi gerekir. Gıybet eden önce susturulmalıdır. Eğer susmaz-sa, dinlenmemelidir. Gıybeti edilen kimse savunul-malı müdafaa edilmelidir. Eğer gıybet devam ederse, o yer terk edilmelidir. İnsan ancak böyle yaparsa vebalden korunmuş olur. Gıybet hastalığından kurtulmak isteyen, kitap okumalıdır, iyi şeyleri başkalarına söyleyerek tebliğ görevi yapmalıdır, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevini yerine getirmelidir, gıybetin kabirdeki, ahiretteki cezasını düşünmelidir, boş ve manasız işler yerine ibadetlerle meşgul olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, boşluk ve cehalet kötülükle-rin ana sebebidir. -EYaygın olan bir baĢka hastalık da yalan söyleme ve yalan söyletme hastalığıdır. Yalansız zaman geçmiyor, yalansız iĢ yapılmıyor. Ye-minsiz konuĢulmuyor. Yapılan yeminler yerine getirilmiyor. Büyük küçük yalan söyleniyor ve yemin ediliyor. “Atıyorum” diye söze baĢlanıyor, atılıp tutuluyor. * * * * * * Maddi çıkarlar için yalanın yeminin bini bir para. Dil alışmış ortada hiçbir şey yokken bile söze, işe yalan, yemin karışıveriyor. Hemen “yemin olsun” “valla billa” ağızdan çıkıveriyor. Atıp tutmaların hesabı yok. Verilen sözler yerine getirilmiyor. Yalana alışılmış, o kadar alışılmış ki yalan söylemeyene pek itibar edilmiyor. Yalan söyleyen kazançlı gibi görünüyor. Yemin edene aldanılıyor. “Yalancı yemin eder, doğru söze yemin ne gerek!” denmiyor. Zincirin halkaları gibi her gün devam eden yalanlar: - Sen şöylesin sen böylesin… Sen ne iyi insansın! Sen emret, ne ise yaparım. Seni çok seviyorum, senin gibisi yok! Vallahi şöyle, böyle… Şu olsun da başka bir şey istemem. Bu gece hiç uyumadım. Vallahi hep seni düşündüm. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 43 Mustafa ÖSELMİŞ - Yok, kalmadı, olsa, hiç çekinmem. Şu kadar seni bekledim. Dün olsaydı, biraz önce gelseydin… Senden başkasına güvenmem. Ben yalan söylemem! Bende sana geliyordum, bende seni ara-yacaktım… Ben seni ararım. Müslümanız elhamdülillah… gibi ardı arkası kesilmeyen yalanlar. Söz verildiyse mutlaka yerine getirilmelidir. Doğru da olsa yemin edilmemelidir. Yemin edildiyse gereği mutlaka yapılmalıdır. Bu, insanlığın ve Müs-lümanlığın gereğidir. Yalanı, inancı ve karakteri zayıf olanlar söyler. Yemini de yalancılar eder. Yalandan da, yeminden de Allah insanı sorumlu tutacaktır. Yemin bozulmaz. (Nahl: 91) Yeminin keffareti vardır. (Maida: 89) Olur olmaz şeye yemin edilmez. Ayak kaldırılsa da yemin, yemindir. Bir de karşı taraf yemini ne manada anlarsa yemin odur. Yemin ve yalan çok çirkin bir günahtır. Doğru söz söylenecektir. (Ahzab: 70) Yalan sözden sakınılacaktır. (Hac: 30) İnsanın yalanlarını tespit eden yazıcı melekler vardır. (Kaf: 18) İnançlı ve ahlaklı insan yalan söylemez, mazeret uydurmaz, sözünden dönmez, kıvırtmaz. İş hayatında yalan söylenirse, yalan rapor alınırsa, alışverişte yalan söylenirse, kazanç helal olmaz. İnsanları güldürmek ve şaka olsun diye de yalan söylenmez. Bir hadiste: “Yazıklar olsun o kimseye ki insanları güldürmek için konuşur ve yalan söyler. Yazık yazık ona.” (R. Salihın: 52) buyrulmuştur. Bir hadiste de: “Kim görmediği rüyayı gördüm diye anlatırsa, ahirette ona iki arpa tanesi verilerek birbirine düğüm yapıp bağlaması istenir.” buyrulmuştur. (Age: 1573) Yalan söyleyen kendini yalandan alıkoyamaz. Lokman (as) oğluna: “Oğlum yalandan sakın, yalan, serçe eti kadar tatlıdır, ondan pek az insan kurtulabilr.” demiştir. İnancımızda yalancı, ikiyüzlü, münafık sayıl-mıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 44 Mustafa ÖSELMİŞ Yalan söylenmez değil; fitneyi, kötülüğü ve zulmü önlemek için, dargınları barıştırmak için, yuvanın yıkılmasını önlemek için küçük ve zararsız yalanlar söylenebilir. Bunda vebal yoktur. Yalan da sayılmaz. Yalan ve yemin kötü bir alışkanlıktır. Yalan yalanı, yemin yemini takip eder. İkiside insanı kötülüğe götürür. Kötülükde cehenneme götürür. Bu hastalıktan inançla iyi huylulukla kurtulunur. Peygamber (as): “Allah ve ahrete inanan yalan söz söylemesin” demiştir. Allah‟ ın gördüğünü, bildiğini ve hesap soracağını kabul eden, yalan söyleyemez. Hesap defteri açılınca yazıcı meleklerin yazdık-larının ortaya çıkacağına inanan, yalandan ve yalancıdan kaçınacaktır. Bir gün Cebrail (as) peygamber (sav) e gelerek: - “Ya Rasulallah Cenab-ı Allah Cafer-i Tayyar‟ ın dört hasletinden dolayı ondan razı” deyince peygamberimiz, Cafer-i Tayyar‟ a bunların neler olduğunu soruyor, o da şu cevabı veriyor: - “Ey Allah‟ ın elçisi; 1Asla içki içmedim. Çünkü içki aklı gide-riyor. Ben aklıma muhtacım. 2Asla puta tapmadım. Çünkü gördüm ki, onun ne bir faydası vardır, ne de bir zararı. 3Aileme olan kıskançlığımdan dolayı hiçbir zaman zina etmedim. 4Hiçbir zamanda yalan söylemedim. Çünkü bu işi alçaklık olarak gördüm.” Sözün kısası, yalan alçaltır, yükseltmez. Kazan-dırmaz kaybettirir. -FLanet etme, lanet okuma, beddua etme hastalığımız var. “Lanet olsun” “kahrolsun” “Allah lanet etsin” büyük küçük herkesin ağzında. Ġkide bir ona buna lanet okuyarak deĢarj olduğumuzu, rahatladığımızı zannediyo-ruz. * * * * * * Lanet okumak, beddua etmek Allah‟ ın kahretmesini ve cezalandırmasını istemektir. İnancımızda lanet, inançsız, bozguncu, fitneci, yalancı ve iftiracılar için kullanılmıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 45 Mustafa ÖSELMİŞ Lanet eden kendini lanetler. Çünkü lanet edilen kimse lanete layık değilse, lanet geri döner. Onun için insan, hayvan hatta ters giden işe lanetlenmez. Zaten kötüler üzerine Allah‟ ın laneti vardır. Peygamber (as) kendisine kötü davrananlara bile lanet etmemiştir. Ona buna sövmek, kızmak ve lanetlemekle insan deşarj olmaz. Daha çok strese girer. Sövmekle şeytanın sayısı artar; lanet, lanet getirir. Atalarımız: “Kem söz sahibine aittir” derler. İyi bir insan başkalarının kötülüğünü isteyemez. Sonra Allah‟ ın yarattığına sövülmez ve lanet okunmaz. “Kahrolsun, lanet olsun” demekle hiçbir şey kahrolmaz. Kimse bizim vasıtamızla zarar görmemelidir. Onun için kimsenin kötülüğü istenmemelidir. Kimse incitilmemelidir. Başkalarını inciten, kendisi üzülür. Başkasının kötülüğünü isteyen o kötülük mutlaka bir gün onun başına gelir. İnsanlar arasındaki bütün kırgınlıkların temelinde kaba davranış ve kötü söz yatar. Kur‟an‟ da şöyle bildirilir: - “Allah‟ ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (Hud: 18) - “İnkar edenler ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifler ne de onların yüzüne bakılır.” (Bakara: 162) Peygamber (as) da bazı kimselerin lanetli olduğunu bildirmiştir: - “Faiz yiyene, faiz senedini yazana, bu senede şahit olana, dövme yapan ve yaptırana, sadakayı geciktirene, üslümanlığı terk edene Muhammed‟ in dilinden lanet edilmiştir.” (Ramuz el-Ehadis: 4/6) “Cebrail (as) bana dedi ki: “Ya Muhammed! Allah içkiye, onu yapana, yaptırana, içene, taşıyana, kendisine taşınılana, satana, satın alana, sunana ve içirene lanet etti.” ” (Age: 11/2) - “Saçını ekleyen kadına ve dövme yapana ve yaptırana Allah lanet etsin.” (Age: 347/8) - “Erkek kılığına giren kadına ve kadın kılığına giren erkeğe Allah lanet etsin.” (Age: 347/10) - “Allah zekatı vermeyene lanet etsin.” (Age: 347/11) - “Allah, efendisinden başkasını efendi edinene lanet etsin. Allah, arazi sınırlarını bozana lanet etsin. Allah, amayı yoldan itene lanet etsin. Allah, ana babasına lanet edene lanet etsin. Allah, kendisinden başkasına hayvan kesene lanet etsin. Allah, hayvana kötü iş yapana lanet etsin. Allah, lutilik yapana lanet etsin.” (Age: 347/16) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 46 Mustafa ÖSELMİŞ “Allah, zengine zenginliğinden dolayı saygı gösterene lanet etsin.” (Age: 348/3) buyrulmuştur. Bize lanet etmek düşmez. Peygamber (as): “Kim bir müslümana lanet ederse, bu onu öldürmek gibidir. Kim de bir müslümanı kafirlikle suçlarsa bu da onu öldürmek gibidir.” (Tecrid-i Salih Terc: 12/138) Bir hadislerinde: “Şeytan lanetlendiğinde “ben zaten lanetlendim” der. Ondan Allah‟ a sığınıldı-ğında “işte şimdi belimi kırdın” der.” (Ramuz el-Ehadis: 62/5) buyurarak şeytana bile lanet okunma-ması gerektiğini bildirmiştir. Lanet etme hastalığından sözün güzelini, yumuşağını ve faydalısını söyleyerek kurtulabiliriz. Peygamber (as): “Ya hayır söyle ya da sus!” buyurmuştur. Atalarımızda: “Biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus, insan sansınlar” demiş-lerdir. -GHastalıklı insanlar: * * * * * * - İnsani, ahlaki ve dini ölçülere riayet etme-yenler, Başkalarına saygı, sevgi duymayanlar, Ölçülü yaşamayanlar, Herşeyi dert edinenler, Kendilerini veya birilerini hatasız, günahsız kabul edenler, Gururlu, kibirli olanlar, başkalarını beğenme-yip hep tenkit edenler, Başkalarında kusur ve eksiklik arayanlar, Olumsuz düşünceleri büyütenler, Öğrendiğini, bildiğini yaşamayan ve başkaları ile paylaşmayanlar, Tahammülsüz, hoşgörüsüz ve sabırsız olanlar, Doğruyu gerçeği kabul etmeyenler, Katı ve kaba olanlar, Hayatı yalnız bu dünya hayatı kabul edenler, Stresli ve bunalımlı olanlar , yalnızlığı seven-ler, Karşısındakini dinlemeyen ve değer verme-yenler, Olaylardan ders almayanlar, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 47 Mustafa ÖSELMİŞ - Değişmeyen ve değiştirmeyenler, Övme, övünmeyi sevenler, Öğrenmek, bilmek istemeyenler. Çok uyuyan, çok yiyen ve çok konuşanlar, Eline, beline ve diline sahip olmayanlar, Bir şeyin iyi ve güzel tarafını değil hep kötü yönünü görenler, Okumayanlar, düşünmeyenler, Nefsine hakim olamayanlar, Öfkesini yenemeyenler, Birkaç işe birden girişenler, Bir şeyin ortasını bulamayanlar, Kirlilikten hoşlananlar, Lanet, beddua okuyan, söven ve kaba konu-şanlar, Kötü alışkanlık edinenler, Yakınlarını ihmal edenler, Sözünün eri olmayanlar, İsraf edenler, Öğüt dinlemeyenler, Kendine güvenci olmayanlar, Kuşku ve vesveseye haddinden fazla önem verenler, Kimliksiz ve kişiliksiz olanlar hasta insanlar-dır. -HHastalıklı sözler: * * * * * - * Ele geleni ye, dile geleni söyle. Yalansız iş mi var? Yandım diyene yan. Kader utansın. Öldüm diyene öl. Allah bizi unuttu. Kur‟an çarpsın. El için yanma nara, yak sigaranı bak sefana. Onunla cehenneme bile giderim. Onunla cennete bile gitmem. Hak değirmen damında olur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 48 Mustafa ÖSELMİŞ - Hak güçlünündür. Allah gelse onu elimden alamaz. Kırk gün günahkar, bir gün tövbekar. Fala inanma falsız kalma. Görmedim, duymadım, bilmiyorum. Ahrete gidip gelen mi var? Kalbim temiz, ibadete ihtiyacım yok. Şimdi böyle olsun ilerde düzeltiriz. Yemin olsun bu fiyata hiçbir yerden ala-mazsın. Bana ne, neme lazım, bir ben mi? Doğruyu dokuz köyden kovarlar. El öpmekle dudak aşınmaz. Körün yanında sende gözünü kapat. Üzümü ye bağını sorma, Zengine dokun geç, fakirden sakın geç. Bedava sirke baldan tatlıdır. Gemisini kurtaran kaptan. Aza nereye demişler, çoğun yanına demiş. Gelene ağam gidene paşam. Akara, kokara bakma cebe girene bak. Yağmur yağar taş üstüne, ne denirse baş üstüne. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de. Baş eğmekle baş ağrımaz. Erliğin onda dokuzu kaçmaktır. Adamı adam eden paradır. Parası olmayan yüzü karadır. Elin demişine, pazarın yemişine bakma. Bal tutan parmağını yalar. Devletin malı deniz yemeyen domuz. Hastaya bakmaktansa hasta olmak iyidir. Her koyun kendi bacağından asılır. Haram helal ver Allah‟ ım, kulun durmaz yer Allah‟ ım. Zaman bunu gerektiriyor, adet böyle ne ya-palım? Acıma, acınacak hale gelirsin. Merhametten maraz doğar. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Adamakla mal tükenmez. Ödemekle tükenir. Dünyaya bir kere gelinir. Hızlı yaşa genç öl. Yağmur yağarken testini doldur. Bu ve bunun gibi sözler hastalıklı ve hasta in-sanların sözleridir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 49 Mustafa ÖSELMİŞ -ĠMuhafazası gereken iki organ vardır. Bunlardan biri dildir. Diğeri gibi dilimizi de muhafaza edemiyoruz. Dilimiz yüzünden sıkıntılara giriyoruz. Ayrıca çok konuĢma yanlıĢ konuĢma ve kötüye kullanma hastalığımız var. * * * * * * Dil, iyiye de kötüye de kullanılabilen bir organdır. Yerine göre rezil de eder vezir de eder. Kötü de söyler, iyi de söyler. Dil, kalbin gönlün tercümanıdır. Kabın içinde olanı sızdırdığı gibi dilde kalbin, gönlün anahtarıdır. Konuşurken bazı şeylere dikkat edilmelidir: - Gerektiğinde ve yerinde konuşulmalıdır. - İhtiyaçsa konuşulmalıdır. - Her önüne gelene nasihat etmeye kalkılma-malıdır. - Atıp tutulmamalıdır. Dil; yalandan, iftiradan, gıybetten, lanetten, sövmekten şirke, küfre götürecek konuşmalardan alıkonmalıdır. - Dil, hakkın eline verilmelidir. - Münakaşadan, övgüden ve edebiyat yaparak gösterişten sakınılmalıdır. - Dil, keskin bir kılıç gibidir. Diğer yaralar geçer ama dil yarası geçmez. Onun için kaba ve sert konuşulmamalıdır. - Başkalarına kötü lakap takmaktan, alay etmekten kaçınılmalıdır. - Her zaman ardında durulacak söz söy-lenmelidir. Dilini korumayan, ırzını ve dinini de koruyamaz. Dil, cennetinde cehenneminde anahtarıdır. Peygam-ber (as), Abdullah bin Selam‟ ın cennetlik olduğunu söyleyince oradakiler nedenini sormuş, O da şu cevabı vermiştir: “Ben boş söz konuşmam ve kimseye karşı kötülük düşünmem.” Düşündürücü bir olayda Uhud Savaşı‟ nda bir genç şehit olur. Anası onu ölüler arasında karnına taş bağlamış haliyle görünce “Oğlum, cennet sana mübarek olsun” demiştir. Bunu duyan peygamber (as): - “Nerden biliyorsun? Belki işine yaramayan bir şey yapmıştır. Belki kendisine faydası olmayan bir söz söylemiştir” demiştir. Bir hadislerinde de şöyle buyurmuştur: “Ya hayır söyle ya da sus” (Buhari, Edep: 31) “Bir kimsenin kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, iyi müslüman oluşundandır.” (Tirmizi, Zühd: 11) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 50 Mustafa ÖSELMİŞ “Bir kimseye şer olarak bir kardeşine hakaret etmesi yeter.” (R. Salihın: 1605) buyurarak söz söylendiğinde güzel söz söylenmesi, kendini ilgilendirmeyen konularda konuşulmaması konu-sunda uyarmıştır. Dil, insan için çok önemlidir. Peygamberimiz (sav): “Bir kulun kalbi doğrulmadıkça imanı doğrulmaz, dili doğrulmadıkçada kalbi doğrulmaz.” demiştir. Dil, başkalarınında kötülüğe sürüklenmesine neden olur. Cenab-ı Allah bizi ölçülü konuşma konusunda şöyle uyarmıştır: - “Allah‟ tan başkasına tapanların taptıklarına sövmeyin; sonra onlarda bilgisizce ve düşmanca Allah‟ ınıza söverler.” (En‟am: 108) Dilini muhafaza etmeyenin başı çok ağrır. Çok konuşan, çok yanılır. Onun için insan, bildiği konularda konuşmalı, başkalarına faydalı olabile-cekse konuşmalı, boş manasız konuşmamalıdır. “Neden söyledim, keşke söylemeseydim” diyeceği bir sözü söylememelidir. Unutmayalım bir mermi bile bazen geri döner de ağızdan çıkan söz geri dönmez. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 51 Mustafa ÖSELMİŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KALBĠN HASTALIKLARI -Aġefkatten, merhametten, sevgiden ve saygı-dan yoksun, sorumsuz, acımasız, menfaatçi, neme lazımcı, Ģuursuz ve Ģükürsüz,kalbinde iyi duygulara yer olmayan, nefsine boyun eğmiĢ, Ģehvetperest, stresli, bunalımlı, çılgın bir nesil kartopu gibi gün geçtikçe büyümekte. Kalpler kararmıĢ, katılaĢmıĢ, vicdanlar kaybolmuĢ. Allah korkusu yerine kul korkusu, ilahi adalet yerine kanun korkusu yer almıĢ. Verilen sözlerin, senet ve çeklerin hiç kıymeti yok. Her yer hastalıklı kimselerle dolu. Rahata alıĢılmıĢ, baĢkalarının ağrısı, acısı ve feryadı duyulmuyor. Bize hiçbir Ģey dokunmasın istiyoruz. Ahiretsiz bir dünya hayatı yaĢıyoruz. * * * * * * Kalp, iyiyede kötüyede yataklık eder. Kalp merkezdir. Bir kap gibi kalaylanmazsa, cilalanmazsa önce kararır, sonrada çürür. - İnsanda itikat düzgünlüğü olmazsa, - Helal lokma yemezse, - Meşru iş yapmazsa, - İyi duygular geliştirilip beslenmezse, - Kalp ibadetlerle süslenmez, cilalanmazsa, - Kalplerden Allah korkusu sökülüp atılırsa, - Kalplerde Allah sevgisi, peygamber sevgisi olmazsa, - İnsan Allah‟ tan razı olmazsa, Allah da ondan razı olmazsa, Kalp günahtan ürpermez ve günaha devam edilirse, kalp önce mühürlenir, sonra kararır, sonrada ölür. Kalp bizim en hayati organımızdır. Onu diri tutmak, canlı tutmak başta gelen görevimizdir. Kalbin hastalanması, bizim için durması gibi bir şeydir. Her türlü iyiliğin ve hayrın sonu demektir. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: “Kalbi dürüst olmadıkça, kulun imanı doğru olmaz. Dil doğru olmadıkça, kalbi doğru olmaz.” (İbn-i Hanbel: 111/198) Allah Kur‟an‟ da şöyle dua etmemizi istiyor: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 52 Mustafa ÖSELMİŞ - “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi bir daha dinden ayırma!” (Al-i İmran: 8) Peygamber efendimiz (sav) şöyle dua etmiştir: - “Ey kalpleri halden hale çeviren Allah‟ ım! Kalbimi dininden ayırma!” (Tirmizi, Kader: 7) Uyuşukluk, pısırıklık ve tepkisizlik kalbin en kötü hastalıklarındandır. Kalp Allah‟ tan razı olmalı; kalbimiz içinde Allah‟ ın muhafaza etmezi istenmelidir. Biz Allah‟ tan razı olmalıyız ki, Allah da bizden, bizim kulluğumuzdan razı olmalı. Allah‟ ın hoşnutluğu ve koruması, kalbin bozulmamasını ve sapmamasını sağlar. Allah‟ a teslimiyeti tam olanın kalbinde hastalık olmaz. Uyuşukluk, nemelazımcılık olmaz. Kalbinde hastalık olmayan kimse duyarlı olur. Kardeşinin kötü halinden dolayı üzülür, ona yardımcı olur ve kötülüğe mani olmaya çalışır. Bilir ki, güzel söz sadakadır, öğüt vermek sadakadır. İnsanları kötülükten alıkoymak üzerine farzdır. Çünkü Allah Kur‟an‟ da: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir” buyurur. (A‟raf: 199) Başka bir ayette de: “O mü‟minler ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek; namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve kötü-lükten men ederler.” (Hac: 41) buyrulmuştur. Peygamber (as) da: “İyiliği emretmeyen, kötülükten men etmeyen bizden değildir.” (Seçme Hadisler: 218/35) demiştir. İnancımızda “bana ne” yoktur. “Her koyun kendi bacağından asılır” anlayışı yoktur. “Gemisini kurtaran kaptan” düşüncesi yoktur. “Tek başına kurtuluş” “Yalnız cennete girme” arzusu yoktur. Eğer kötülükten men edilmeyecek olursa, her bir kötülük kural haline gelecektir. Hayat tarzı haline gelecektir. Allah Kur‟an‟ da iyiliği emreden, kötülükten men eden bir topluluğun bulunmasını emrediyor. (AL-i İmran: 104) Böyle bir topluluk bulunmaz ve görev yapılmazsa, toplumda herkes sorumlu duruma düşecektir. Asr suresine göre; başkalarına hak tavsiye edilecek, sabır tavsiye edilecektir. Enfal suresinde de Allah şöyle uyarmıştır: “Kafirler birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz Allah‟ ın emirlerini yerine getirmezseniz yeryüzünde fitne çıkar ve büyük bir bozgun olur.” (Ayet: 73) Allah Rasulü bir hadislerinde şöyle buyurur: - “Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin; ona gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle onu buğzetsin; bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman: 78) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 53 Mustafa ÖSELMİŞ Bu hadise göre kötülükle, inançsızlıkla elimizden geldiği kadar mücadele edilecektir. Her türlü imkan ve fırsat değerlendirilecektir. Peygamber (as): “Din nasihattir” demiştir. Kur‟an‟ da da: “Öğüt fayda verir” (Zariyat: 55) buyrulmuştur. İnsanın insana öğüt vermesi, kötülükten alıkoyması ve iyiliği hakim kılması farz olan bir görevdir. İnsanın bildiği güzel şeyleri başkalarına öğretmesi sadakadır. Allah Kur‟an‟ da: “İyilik hususunda birbirinizle yardımlaşın” diye emrediyor. Sadece söyleyici değil iyi örnek olunmalıdır. Söylenen önce yapılmalıdır. Kur‟an‟ da: “İyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?” (Bakara: 44) diye uyarı yapılmıştır. Bir uyarı da: “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz” (Saf: 2) şeklindedir. Peygamberimiz (sav) Miraç‟ tan sonra şöyle anlatmıştır: - “Miraç gecesi bir topluluğa uğradım, dudakları ateşten bir makasla kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum. Cebrail (as): “Bunlar dünyada başkalarına iyilik yapmalarını söyleyip kendileri yapmayan kimselerdir” cevabını verdi” der. (Ramuz el-Ehadis: 392/13) Bu konuda peygamberimiz (sav) Hz. Ali‟ ye şöyle demiştir: “Ya Ali, senin vasıtanla bir kişinin doğru yola gelmesi, senin için dünyalara bedeldir” Bir hadislerinde de: “Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı kadar sevap verir. Onların sevabından da bir şey eksil-mez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de ken-disine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyan-ların günahından da bir şey eksilmez.” buyrul-muştur. (R. Salihın: 173) Bunlar, sevap kazanmak isteyenler için güzel müjdelerdir. Sağlıklı ve inançlı bir insanın kötülüğe ve kötü-lere tepki göstermesi lazımdır. Tepkinin anlamı: “Tasvip etmiyorum” demektir. Tepki insanı vebalden de kurtarır, sevapta kazandırır. Kötülüğe ilgisiz kalmak, “bana ne” demek, sey-retmek olmaz. “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” bu kalbin hastalığıdır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözü hastalıklı bir sözdür. Haksızlık karşısında susmak, kötülüğe fırsat vermek ve destek olmaktır. Kötülüğe göz yummak veya destek olmak o kötülüğü işlemek gibidir. Bugün malımıza, canımıza ve menfaatimize dokunuyorsa tepki gösteriyoruz. Değilse “Nemelazım” hastalığımız tutuyor. Kör, sağır ve dilsiz oluveriyoruz, ondan sonra bahaneler ardı ardına geliyor “Bir benimle mi olacak?” “Biz çok çalıştık, birazda başkaları çalışsın.” Böylece sanki sorumlu değilmişiz gibi kötülüğe hayat hakkı tanıyoruz. Gayreti, çalışmayı bahaneler uydurarak bir tarafa bırakanlar için Kur‟an‟ da şöyle anlatılıyor: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 54 Mustafa ÖSELMİŞ “Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: “Ne işte idiniz?” dediler. Bunlar: “Biz yeryüzünde çaresizdik” diye cevap verdiler. Meleklerde: “Allah‟ ın yeri geniş değil miydi? Başka bir yere gitseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.” “Erkekler, kadınlar ve çocuklardan gerçekten çaresiz ve aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır.” “Umulur ki bunları Allah affeder; Allah çok affedicidir.” (Nisa: 97-98-99) Korumamız, müdafa etmemiz gereken değerlerimiz var. Onlar saldırıya uğrarken seyretmek olmaz. Alo 154, Alo 155, Alo 444 1 178 RTÜK hattı gibi ücretsiz hatlar var. Bunları kullanmazsak huzurlu yaşayamayız. Bugün tepki göstermediğimiz kötülük, yarın bizi veya sevdiklerimizi bulacak ve zarar verecektir. Hani “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” gibi. Bin yıl zarar görmeden nasıl korunabiliriz? Allah uyarıyor: - “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” (Fussılat: 34) Tepkisizlik, helak sebebidir. Geçmişte kötülüğe karşı çıkmayanlar helak olmuştur. Nuh peygamberin kavmi helak olacağı zaman “Ya Rabbi! Aralarında iyiler de var!” deyince “Onlar kötülüğe karşı çıkmadılar” uyarısı yapılmıştır. Bunca ilahî ikaz ve uyarılara kulak tıkayamayız. Hiçbir zaman gemisini kurtaran kaptan değildir. İnsan kendini aciz görmemelidir. “Ben yalnız ne yapabilirim?” dememelidir. Bir insan çok şey yapar. Yeter ki istesin. Mesela; parayı Lidyalılar buldu denir. Parayı Lidyalılar bulmamıştır; bir tek Lidyalı bulmuştur. Fatih Sultan Mehmet çok şey yapmıştır. O da bir insandır. Cenab-ı Allah hayatımızın sonunda herkese soracak: - “Şunlar, şunlar olurken sen neredeydin? Ne yapıyordun?” “Korktum, çekindim” cevabına karşı: “Benden korkman gerekmez miydi?” diyecek. O zaman ne cevap vermeyi düşünüyoruz acaba?... İsrailoğullarının bozulma sebebini peygamber (as) şöyle anlatır: “İsrailoğulları günaha daldılar. İleri gelenleri, ilim adamları günah işlememelerini öğütlediler. Günah işleyenler günahtan vazgeçmediler. Bu defa onlarda günah işleyenlere katıldılar, onlarla beraber günaha daldılar. Günahkarları terk etmediler, onlarla beraber yaşamaya başladılar. Allah hepsinin kalbini birbirine benzetti, kalplerini kararttı. Onlara lanet etti, maymun ve domuz olun dedi.” Bunları dedikten sonra yere oturuyor ve: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 55 Mustafa ÖSELMİŞ “Allah‟ a yemin olsun ki, insanları doğru yola davet etmediğiniz müddetçe size kurtulmak yoktur.” diyerek sözünü tamamlıyor. İçinde bulunduğumuz durumu Mehmet Akif şöyle ifade etmiştir: “ “Bana ne” dedikçe bozuldu çarkın, İşgale uğradı evinle barkın. Yeter yattığınız ayağa kalkın, Dermanınız mı yok, ölü müsünüz?” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 56 Mustafa ÖSELMİŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DAVRANIġLARDAKĠ HASTALIKLAR -AÇoğumuz stresliyiz. Dengemiz bozuk; hare-ketlerimiz, davranıĢlarımız anormal. Söylenme-mesi gereken söz söylüyoruz. Yapılmaması gereken hareketler yapıyoruz. Beklenmedik anda parlıyoruz. Kavga edilmeyecek yerde kavga ediyoruz. Her an gerilimliyiz. Korku, endiĢe, heyecan ve üzüntü içindeyiz. Çocuk-larımıza, ailemize ve diğer insanlara karĢı çok acımasız ve kaba olabiliyoruz. Göstermemiz gereken ilgiyi, nezaketi göstermiyoruz. Çünkü hastayız. * * * * * * Stres, çağın en önemli hastalıklarından biri. İnsanın fizikî ve ruhî yapısını altüst eden, insanın dünyasını ve düşünce yapısını değiştiren bir hastalıktır. Stresin sebebi, bir makinenin çalışma talimatı gibi Allah‟ ın gönderdiği yaşama talimatına insanın uymamasıdır. O zaman ne oluyor? Her türlü olumsuzluk ve verimsizlik ortaya çıkıyor. Ahireti olmayan dünya zevk vermiyor. Felekten gün çalma arzusu mutlu etmiyor. Vur patlasın çal oynasın arzusu nefsi devamlı okşamıyor. Kötü çevre ve kötü ortamda iyi duygular yeşermiyor. Flört, alkol, uyuşturucu ve kumar yakıyor, yıkıyor. Kimliksizlik girdabında insan kaybolup gidiyor. İdeal olamayınca boşluk ve karanlık insanı sıkıyor. İrade zayıf, inanç zayıf, zorluklar aşılamıyor. Paylaşmacı ve dayanışmacı anlayışı olmadığı için sıkıntılar ve yükler paylaşılamıyor. Menfaatçi düşünce daima yalnız bırakıyor. Yalnız olunca da küçük depremler büyük depresyona neden oluyor. Son zamanlarda stressiz ortam bulmak zor. Onun için zarar görmemek için stresten uzak durmak gerekiyor. Nasıl mı? - Dengeli bir hayat yaşanmalıdır. - Kötü alışkanlıklardan uzak durulmalıdır. - İnsanlarla sevgi saygı içinde ilişki kurulmalı-dır. - Kötü arzu ve isteklere yer verilmemelidir. - Ahlaki ve manevi bağlar kuvvetlendirilmelidir. - Başkalarına karşı faydacı ve hizmet eden kimse olunmalıdır. - Strese kaza kader ve tevekkül inancı ile karşı koymak mümkündür. İbadet etmenin büyük yararları vardır. Çünkü ibadet kötülüklerden alıkoyar. Hale şükrettirir, sabrettirir. Hırçınlıklardan, fevri hareketlerden alıkoyar. Tevbe eden, suçluluk psikolojisinden kurtulur. Ahlaklı davranan sıkıntıya düşmez, yüzü kızarmaz. Peygamber (as): “Öfkelendiğiniz zaman abdest alın” demiştir. (Ebu Davut, Edep: 4784) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 57 Mustafa ÖSELMİŞ “Allahü Ekber” deyip namaza duran her şeyi geride bırakıp her şeyi yaratan hayat ve rızık veren Allah‟ a yönelir ve O‟ na teslim olur. Namazda: “Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım isteriz” denir. Eller kalkar yüce Allah‟ a yalvarır. Günde beş vakiti olanın boş vakti olmaz. Olayları şiddet ve hiddetle karşılamaz, sakin olur, her şeyin Allah‟ tan olduğunu, her şeyde bir hayır olduğunu, her şeyde bir imtihan olduğunu düşünür, olayları öyle karşılar. - Okumanın büyük faydaları vardır. Okumaya-nın hayatında ne virgül kalır, nede nokta kalır. Ölçü diye bir şey olmaz. - Stresin çarelerinden biride iyi bir aile orta-mıdır. Saygı, sevgi, hak ve vazifeler huzur verir mutluluk verir. - Bir şeyin iyi tarafını görmek, dolu tarafını görmek insanı mutlu eder. Gül bırakılıp diken görülürse, var olan bırakılıp yok olan arzulanırsa, bunun sonu gelmez. - Borçlanma alışkanlığına, kredili alışverişlere, taksitli alışverişe son vermek, insanın sıkıntıya girmesini önler. Başta bedava veriliyor gibi alınıyor, öderken öyle olmadığı anlaşılıyor. - Allah inancının büyük faydası vardır. Kul yanılır, hata eder. Ama kendisini affedecek, bağışlayacak bir Allah‟ ının olduğunu bilmesi, onu rahatlatır. Hatta intihar etmekten kurtarır. - İnsanın ahirete inanması insanın ufkunu genişletir. Her şeyin ölüm ötesinde mutlaka iyi veya kötü bir karşılığının olduğuna inanması, insanı kötü düşünmekten ve kötülük yapmaktan alıkoyar. Allah‟ tan gelene razı olmak, insanı sıkıntıya sokmaz. Yunus: “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” derken, Erzurumlu İsmail Hakkı‟ da : “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” demiştir. İnsan olanda da olmayanda da hayır bilmelidir. “Hayırlısı” diyebiliyorsa, niye üzülsün? - Bir Allah dostu: “Mutluluğun alameti dörttür: 1234- Geçmişin günahlarını hatırlamak, Geçmişin iyiliklerini unutmak, Dini yaşantı olarak, kendisini daha iyi durum-da olan kimseyle kıyaslamak, Dünyalık olarak, kendisini daha aşağı durumda olan kimseyle kıyaslamak” demiştir. Peygamber (as) şöyle bir ölçü koymuştur: “Sizden biri malda, yaratılışta, evlatta kendisinden üstün olana değil, kendisinden aşağıda olana baksın.” (Seçme Hadisler: 91/33) - İnsanların elindekine göz dikmeyin. (İbn-i Mace, Zühd: 4102) - “İki kişiden başkasına imrenilmez: 1- Allah kendisine mal vermiş, onu hayır yolunda harcayana, 2- Allah kendisine ilim vermiş, onunla amel ediyor, hemde öğretiyor.” (Ramuz elEhadis: 480/9) Görülüyor ki, bu ölçüler, insanın mutsuz, huzursuz olmasını önleyecek şeylerdir. Stresin de ilacıdır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 58 Mustafa ÖSELMİŞ Stresin bozduğu dengeyi, yok ettiği vitamin ve mineralleri, zayıflattığı düşünme yeteneğini, azalttığı gücü ancak olumlu düşünce ve faydalı çalışmalar tekrar kazandırabilir. Onun için güzel ve hayır düşüncesine önem verilmelidir. Stresten korunmak ve kurtulmak için hayatı zorlaştırmamalıyız. Aksine basitleştirmeliyiz. Mesela; dengeli yiyip içmeliyiz. Dengeli uyumalıyız. Dengeli çalışmalıyız. Yaptığımızı isteyerek ve zevkle yapmalıyız. Sakin ve yavaş hareket etmeliyiz. Dağınıklığa meydan vermemeliyiz. Azla yetinmeliyiz, lüzumundan fazla elbise, eşyadan kurtulmalıyız. Televizyondan biraz uzak durmalıyız. Zor olan şeyi yapmaktan kaçınmalıyız, kendimizi riske atmamalıyız. Kendimizi mutlu edecek şeyler yapmalıyız. Kilo aldıracak şeylerden kaçınmalıyız. İstek ve arzuları sınırlandırmalıyız. Hergün hareket etmeliyiz. Bizi yoracak, zihnimizi yoracak şeylerden kaçınmalıyız. Bu konuda Cenab-ı Allah şöyle emrediyor: “Ey inananlar! Sabır ve namaz ile Allah‟ tan yardım isteyin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 153) “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmenizde mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara: 216) - “Kim Allah‟ tan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur.” (Taha: 124) - “Elinizden çıkana üzülmeyiniz. Allah‟ ın verdi-ği nimetlerle şımarmayınız.” (Hadid: 23) “İnkarcıların bolluk içinde diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın.” (AL-i İmran: 196) “Bazılarına verdiğimiz dünya malına göz dikme, onun için sakın üzülme ve inananlara alçak gönüllü ol.” (Hıcr: 88) - “Allah‟ ı bırakıp şeytanı dost edinen muhakkak apaçık bir ziyana düşmüştür.” (Nisâ: 119) - “Sizi hayat verici şeylere çağırdığı zaman Allah‟ a ve peygambere uyun.” (Enfal: 24) - “Allah‟ a güven. Vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab: 3) - “Onların işlemekte oldukları kötülükler kalplerini kirletmiştir.” (Mutaffifin: 14) - “Bilin ki, kalpler ancak Allah‟ ı anmakla huzur bulur.” (Rad: 28) Bu ayetlerle Rabbımız mutlu olmanın yolunu göstermiştir. Mutlu olmak isteyen için çare çok uzaklarda değildir. Ne derler: “Arayan belasını bulur, arayanda Mevlâsını bulur.” İnsanın mutlu veya mutsuz oluşundan başkaları sorumlu değildir. İnsan, iyiliği de kötülüğü de kendisi ister. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 59 Mustafa ÖSELMİŞ -BĠntihar etme hastalığı yaygın; felaketlere karĢı koymakta yetersiz kalınıyor, tehlikeyi, sıkıntıyı savamıyoruz öfkeyi içimize atıyoruz. Her Ģey intiharla noktalanmak isteniyor. Ġntihar ederek kurtuluĢ aranıyor. Birçok kurtuluĢ yolu varken bazıları hemen intiharı düĢünüyor. Ġntihar ederek meĢhur olmak isteyenlerde yok değil. Yani baĢı sıkıĢan akıllısıda, deliside intiharı çare görüyor. Ġntiharı çözüm yolu zannediyor. * * * * * * İntihar, asla kurtuluş yoluda değildir, meşhur olma yoluda değildir. İntihar hiçbir şeyi çözmez. Daha çok geride problem bırakır, sıkıntı yaratır. Bugün insanı intihar ettirecek işler yaygın. Ahlak anlayışı zayıf; yüz kızartıcı, mahçup edici işler rahatlıkla utanmadan, sıkılmadan yapılabiliyor. Tabi ki sonu başkalarının yüzüne bakacak yüz bırakmıyor. Maneviyat zayıf; sıkıntı ve felaket anlarında devreye girecek iman ve iman gücü olmuyor. Yalnız ve güçsüz kalınıyor. Karın gibi beyin de doymadığı için stres ve bunalım ortaya çıkıyor. Bazılarını da ortalıktaki haksızlıklar adaletsizlikler çıldırtıyor. İntihar olaylarının çok oluşu olumsuz etkiliyor. Diğer yandan borçlanma kolay, taksitler bol, istemediğin kadar kredi kartı istemeden uzatılıyor. Bu durumda iradesi zayıf olan, maneviyatı olmayan ne yapar? Ne düşünür? Problemleri intihar şovu ile çözmeye çalışanlar da oluyor. Diğer yandan medya intiharı körüklüyor; intihar haberlerini sunuşu ile, kötü model ve çirkin örnekler sergilemekle, kötü alışkanlıkları yaymakla intihar akla getiriliyor ve yaygınlaştırılıyor. Aslında arayan Mevlâsını buluyor, arayanda belasını buluyor. Dayanamayan, sabır götseremeyen, hasta ruhlu kimseler intiharda çözüm arıyor. Manevî boşluk nedeniyle bazı kimseler ilaca başvuruyor, bu ise intihar eğilimini dahada arttırıyor. Maddî ve mikrobik hastalığı elbette ilaçla tedavi ederiz. Ama manevî rahatsızlıkları ise manevî yollarla tedavi etmezsek iyileşme olmaz. Ne şehit, ne gazi, pisipisine gitti niyazi olur. İnsana maneviyat gerekir. Aş ekmek kadar, su kadar maneviyat gerekir. İnsan sadece biyolojik varlık değildir. Karnı doyunca problemleri bitmez. Her insan için manevî eğitim şarttır. Aile içi sevgi, saygı, toplumda ahlak, iffet ve namus olmadan olmaz. Çünkü sadece nefse hitap eden geçici şeyler, ömür boyu mutluluk vermez. Ahlakı maneviyatı hiçe saymak problemlerin sonuçsuz ve çözümsüz kalmasına neden olur. Ahlak ve maneviyat düzenli ve sorunsuz bir hayat yaşamayı sağlar. İnsanî değerlere sahip çıkılmazsa, insan kendine ters düşer, insanlık değerlerine uyum sağlayamaz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 60 Mustafa ÖSELMİŞ İnanç, bencil ve ferdî bir hayat yerine başkaları ile ve onların sorunları ile beraber bir hayat ya-şamayı önerir. İnanç, “kendini öldürmeye hakkın yok” der. “Can sende bir emanettir, onu veren alır” der. Allah insanın şöyle dua etmesini ister: “Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada ve ahirette benim sahibimsin. Benim Müslüman olarak canımı al! Beni iyilerle beraber yap.” (Yusuf: 101) Hata yapan, günah işleyen kullarınada şöyle buyurur: “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah‟ ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayandır.” (Zümer: 53) Bir ayette de şöyle uyarır: “Başınıza gelen bela ve musibetler, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla bera-ber Allah çoğunu affeder.” (Şura: 30) Bu ayetlere göre Allah‟ ın günah ve hata işleyenleri affedeceği hatırlatılarak ümit kesmemesi gerektiği ifade ediliyor. Peygamber (as) da şöyle buyuruyor: “Sizden biri kendisine isabet eden zarardan dolayı sakın ölümü temenni etmesin.” (Müslim: 2680) - “Kim kendini yüksekten atarak intihar ederse cehennemlik olur. Orada ebedi olarak kendisini yüksekten atar. Kim öldürücü bir şey içerek intihar ederse, cehennemde sonsuza kadar o zehiri içer. Kimde kesici ve öldürücü bir aletle intihar ederse, ebedi olarak onunla kendine zarar verir durur.” (Müslim, İman: 175) demiştir. Hayber Savaşı‟ nda kendini öldüren biri için peygamber (as): “O ateştedir” buyurmuştur. İntihar ettiği bildirilen bir başkası için de: “Ben onun cenaze namazını kılmam” demiştir. (Ebu Davut, Cenaiz: 51) (Bunu intiharın ne kadar büyük bir suç olduğunu ve başkalarını bu işten vazgeçirmek için söylemiş olabilir.) İnanan bir insan felaket anında isyana düşmez, günaha girmez, sabır gösterir. Maddi problemleri büyütmez, inancını devreye sokar. Hep Allah‟ a güvenir, dayanır ve olayları hayra çevirir. Böylece kötü duruma düşmekten kurtulur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 61 Mustafa ÖSELMİŞ -CEsnerken, hapĢırırken çok az insan dikkat ediyor. Esnerken ağız ses çıkarılarak açılabildiği kadar açılıyor. HapĢırırken gayet rahat olunuyor; ağız kapatılmıyor, ses kısılmıyor, baĢkalarının rahatsızlığı hiç düĢünülmüyor. Bir de “Çok yaĢa!” “Sende gör!” deme alıĢkanlığımız var. * * * * * * Halbuki biraz dikkat edilip, gayret gösterilirse, esneme giderilemese bile sessiz esnenebilir, ağız kapatılabilir. Hapşırırken ağız kapatılabilir, ses kısılabilir. Böylece ordakilerin dikkati çekilmemiş olur. Birde hapşırırken insanlara doğru değil arkaya dönülerek hapşırılırsa, kimse incitilmemiş olur. İslam‟ a göredavranılacak olursa esneme ve hapşırma hayıra vesile olabilir. Mesela; gafletten kurtulmaya vesile olur, şükretmeye, hamd etmeye ve dualaşmaya sebep olur. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: - “Biriniz hapşırır ve hamd ederse, şükrederse ona “Yerhamükellah” deyin. Allah‟ a hamd etmez şükretmezse demeyin.” Peygamber (as) ın yanında iki kişi hapşırıyor. Biri “Şükür elhamdülillah” dediği için ona “Yerhamükellah!” diyor diğeri şükretmediği için ona bir şey demiyor. (Buhari, Edep: 127) Üçten fazla hapşırılınca “Yerhamükellah!” (Allah sana merhamet etsin) denmez. Bir hadislerinde de: “Allah hapşırmayı sever, esnemeyi sevmez. Sizden biri hapşırır ve Allah‟ a hamd ederse, işitenlere “Yerhamükellah!” demek bir vazifedir. Ancak esneme şeytandandır. Sizden biri namazda esneyerek ses çıkarmasın. Yoksa şeytan ona güler.” (Buhari, Edep: 125) buyurmuştur. Ebu Hureyya şöyle diyor: - “Allah Rasulü hapşırdığı zaman ağzını elleriyle veya elbisesiyle örterdi, sesini de kısardı.” (Tirmizi, Edep: 6) Demek ki ,nsan başkalarını umursamamazlık içine girmeyecektir. Esneme kötü bir alışkanlıktır. Hapşırma halinde de giderilmeye çalışılır değilse, ağız kapatılır, ses kısılır, arkaya dönülür. Başkalarının yanında sesli olarak geğirmek nezaketsizliktir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 62 Mustafa ÖSELMİŞ -DSelamlaĢmada; selam alma ve selam vermede çok ihmalkarız, önemsemiyoruz. Zorla selam veriyor ve zorla isteksiz selam alıyoruz. Genellikle selam yerine geçmeyen, faydasız kelimelerle selamlaĢıyoruz. Ağzımızla söyle-meye üĢeniyoruz; elimizle, baĢımızla selam veriyoruz. Günaydın, tünaydın, iyi günler, kendine iyi bak deyiveriyoruz. Çok aceleciyiz bir yere pat diye giriveriyoruz. Ġzin yok, selam yok. Telefonda selam yok, hal hatır sorma yok. Ne diyeceksek deyiveriyoruz. Bu hal, bize yakıĢmıyor. * * * * * * Toplumda insanlar arasında sevgiyi, saygıyı, birliği beraberliği sağlamak için selama ihtiyaç vardır. Selam barıştır, esenliktir. Bela ve kötülüklerden emin ol dua ve temennisidir. Sıcak bir diyaloğun anahtar kelimesidir. Bu bakımdan İslam‟ ın da önemli bir emridir. Selam Allah‟ ın emri olduğu gibi peygamberimizinde önemli bir sünnetidir. Selam, cennet kelamı olmakla beraber Cenab-ı Allah‟ ın da bir adıdır. Kur‟an‟ da en güzel bir şekilde selam alıp selam vermemiz emredilmiştir: - “Size selam verildiği zaman sizde ondan daha güzeli ile selamlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını arayandır.” (Nisa: 86) - “Ev halkına selam vermeden içeriye girme-yin.” (Nur: 27) - “Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak selam verin.” (Nur: 61) Bu ayetlere göre selam güzel verilecek, güzel alınacak ve evlere selamsız girilmeyecektir. Selam, müslümanların ortak dilidir. Sevgiyi barışı sağlayan güzel bir vasıtadır. Dargın iki insanın selamlaşması durumunda buz dağları eriyiverir; iki taraflı diller çözülür, düşmanlık son bulur. Peygamber (as) yabancılara yazdığı mektuplarda “Selam hidayete tabii olanlara!” demiştir. Selam, dualaşmadır; sağlık, iyilik dileğinde bulunmadır. Kaza beladan emin ol temennisidir. Karşı tarafında aynı temennileri ile dualaşılmış olur. Bu bakımdan selam, müslümanın müslüman üzerin-deki vazgeçilmez hakkıdır. Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler selam gibi kelimeler Allah kelamının yerini asla tutmaz. Bir defa her şeyin iyisinden hayırlısı daha iyidir. Müslüman peygamberine şöyle selam verir: - “Aleyhisselatü vesselam” veya “Esselatü vesselâmü aleyke ya Rasulellah” der. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 63 Mustafa ÖSELMİŞ Allah‟ ın selamına layık olmayana veya Allah‟ ın selamını almayana, Allah‟ ın selamından hoşlanmayana selam verilmez. Onun dışında selam herkese verilecek ve yayılacaktır. Bir hadiste şöyle buyrulur: “Siz mü‟min olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe mü‟min olamazsınız. Yaptığı-nız takdirde sevineceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” buyrulmuştur. (R. Sa-lihın: 851) Konuşmadan, bir şey sormadan önce selam verilecektir. Peygamber (as): - “İnsanların Allah katında en makbul olanı, önce selam verendir.” (Ebu Davut, Edep: 144) de-miştir. - “Selam kelamdan önce gelir.” (B. HadisKül: 4/7684) Birgün peygamberimiz bulunduğu yere birisi gelmiş: - “Gireyim mi?” demiştir. Peygamberimiz ona: “Çık önce selam ver sonra izin iste” demiştir. (R. Sa-lihın: 876) Eve girincede selam verilecektir. - “Ailene selam ver ki, senin ve ailenin üzerine bereket olsun.” (Tirmizi, İst‟izan: 10) Bir başka hadiste de: - “Bir yere girdiğiniz zaman selam verin. Oturmak isterseniz oturun, kalkarkende selam verin.” (B. HadisKül: 7679) buyrulur. Demek ki selam, dinimizin yerine getirilmesi ge-reken bir emridir. Bir yerde selam verilirde alınmazsa, “Aleyküm selam” denilerek geri alınır. Günahla meşgul olan birine selam verilmez. Ateiste selam verilmez. Peygamber (as) şöyle diyor: “Kumar, satranç, tavla ve benzeri oyun oynayan kimselere rastladığınızda selam vermeyin. Şayet onlar selam verirse selamını almayın.” (Ramuz el-Ehadis: 64/11) Selamda öpmek, öpüşmek yoktur. Uygun kimse-lerle musafaha edilir. Çok yakın olursa kucaklaşılır fakat öpüşülmez. Öpüşmek sağlık yönündende uygun değildir. Sonra küçüklerin önüne gelenin elini öpmesi de hoş değildir. İnancımızda başkalarını herhangi bir şekilde aşağılamak hoşgörülmemiştir. Peygamber (as) şöyle buyurur: - “Kim insanların kendisi için ayağa kalkıp saygı göstermelerini isterse, ateşteki yerine hazırlansın.” (B. HadisKül: 4/7733) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 64 Mustafa ÖSELMİŞ Ebu Ümame (ra) şöyle diyor: - “Peygamber (as) bizim yanımıza gelmişti. Onun için ayağa kalktık. Bize: “Başkalarının tazim için ayağa kalktıkları gibi sizde ayağa kalkmayın” dedi der.” (Age: 7732) Telefon konuşmalarında da selamla başlanıp selamla bitirilmelidir. Sonra inancı yaşayışı düzgün olmayanlara “efendim” denmemelidir. Çünkü İslam‟ ın ve müslümanın bir izzeti vardır. Kadınlarla da selamlaşılır. Selamı erkek verir, kadın genç ise içinden selamı alır. Birbirine nikah düşen yabancı kadınla erkeğin tokalaşması, öpüşmesi caiz değildir. Demek ki karşılaşmalarda selam verilecektir. Uygun şekilde de alınacaktır. Kirli, ıslak ve terli ellerle tokalaşmak uygun değildir. Ayrılırkende selamlaşılacaktır. Sahabe gibi musafaha edilip salevat getirilir ve Asr suresi okunursa kavuşma ve ayrılmalar daha manalı olacaktır. -EArkadaĢ, dost seçerken dikkatli olmuyoruz. ArkadaĢı menfaatimize uygun seçiyoruz; bize yağ çekeni, bizi öveni arkadaĢ kabul ediyoruz. Huzur verecek güven verecek can dostlarını seçmiyoruz. Ġyi günde de kötü günde de yanımızda olacak olanı tercih etmiyoruz. Bizi toplayıp çıkaracak olanı bir tarafa bırakıp, çarpacak olanı seçiyoruz. Vezir edecek olanı değil rezil edecek olanı seçiyoruz. Hayat arkadaĢı seçerkende ahlakı güzel olsun, huyu güzel olsun demiyoruz, yüzü güzel olsun istiyoruz. * * * * * * Dost denilince, insanın içine sinmesi ve kanı kaynaması lazım. Yani sevgi ve saygı temeline dayanması lazım. Dostun; ahlaklı, doğru ve samimi olması lazımdır. İmam-ı Gazali insanları dörde ayırır: - “Gıda gibi, ilaç gibi, hastalık gibi ve zehir gibidir.” der. İmam-ı Maverdi de dörde ayırır: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 65 Mustafa ÖSELMİŞ - “Yardım eder ve yardım ister. Yardım etmez ve yardımda istemez. Yardım ister fakat yardım etmez. Yardım eder fakat yardım istemez.” İnsanların hepsi bir değildir. Altın gibi olanı vardır, gümüş gibi olanı vardır, bakır gibi olanı vardır bir de kalp para gibi olanı vardır. İnsanlardan bazısına bakınca iyilik akla gelir, bazısına bakınca kötülük akla gelir. Dost, aynı zamanda Allah dostu olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Ashab-ı Kehf‟ in köpeği iyi insanların yanında aziz olmuştur. Mevlana Hazretleri şöyle der: - “Aklı Muhammed Mustafa‟ nın yoluna kurban et. “Hasbiyallah” de ki; Allah‟ ım yeter. Ehli dini, ehli kinden ayrı bil. Hakla oturanı ara; onunla otur!” İyi insanları bırakarak inançsızları, ahlaksızları, zalimleri, fesatçıları dost bilen, dost edinen Allah‟ a isyan etmiş olur. Allah şöyle buyurur: - “Doğrularla beraber olun.” (Tevbe: 119) “Dininizi alaya, eğlenceye alanları ve inkar-cıları dost olarak benimsemeyin.” (Miada: 57) - “Mü‟minleri bırakıp, kafirleri dost edinmeyin.” (AL-i İmran: 28) “Sizin dostunuz ancak Allah‟ tır, Rasulüdür, iman edenlerdir. Onlar ki Allah‟ ın emirlerine boyun eğerek namazı kılarlar ve zekatı verirler.” (Miada: 55) - “Kim Allah‟ ı, Rasulünü ve iman edenleri dost edinirse bilsin ki üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah‟ ın tarafını tutanlardır.” (Miada: 56) Allah‟ ın bu emirlerine uymayan zarar görür. Kur‟an‟ da bu şöyle ifade edilir: - “O gün zalim kimseler ellerini ısırıp: keşke peygamberle beraber yol tutsaydım. Vay başıma gelenlere! Keşke falancayı dost edinmeseydim. O Kur‟an‟ dan sapıttı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor, der.” (Furkan: 27-29) Allah inananları şöyle uyarıyor: - “Ey inananlar! Kendi din kardeşinizden başkasını dost edinmeyin. Çünkü onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi isterler.” (AL-i İmran: 118) - “Ey inananlar! Babalarınızı ve kardeşlerinizi küfrü imana tercih ediyorlarsa, onları dost edinmeyin. Sizden onları kim dost edinirse kendine yazık etmiş olur.” (Tevbe: 23) Şu ayetlere görede Allah‟ ın ve dinin aleyhinde konuşulan ortam terk edilecektir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 66 Mustafa ÖSELMİŞ “Allah‟ ın ayetlerinin inkar edildiği yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar başka bir konuya geçinceye kadar onlarla beraber oturmayın. Yoksa sizde onlar gibi olursunuz. Elbette Allah münafıkları ve kafirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa: 140) “Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.” (En‟am: 68) Peygamber (as) da dostun önemini şöyle ifade etmiştir: “Samimi dostlar edinin. Zira onlar bolluk zamanında zinet, darlık zamanında ismettirler.” “Kişi sevdiği ile beraberdir.” “İnsan dostunun dini üzeredir. Onun için dost edineceğiniz kimseye dikkat edin.” (R. Salihın: 366) İnsan dünyada kimi severse, ahirette de onunla beraber olacaktır. Bir düşünürde şöyle demiştir: - “İşini, aşını ve eşini iyi seç yoksa filozof olursun.” Bugün boşanmaların çoğu eşin yani hayat arkadaşının iyi deçilmemesindendir. -FDüĢmanlıkların üzerimize çevrildiği günü-müzde olmamız gerektiği gibi olamıyoruz. Allah: “KardeĢ olun, bir beraber olun birbirinizle uğraĢıp didiĢmeyin” diyor, biz bunları be-ceremiyoruz. Müsbet bir kaynaĢma olsa, hemen fitne devreye giriyor. Sen ben kavgası ya-pıyoruz. Hassas ve uyanık olamıyoruz. Tek camide kıblemiz bir oluyor. Benim takımım, benim partim, benim cemaatim bencilliğini her an gösteriyoruz. Kendimizin dıĢındakilere hor bakıyoruz. Bu hastalıklar devam ettiği müddetçe Ġslam kardeĢliği gerçekleĢmiyor. KardeĢçe geçinemiyoruz. Saygı sevgi götse-remiyoruz. Birbirimize karĢı her türlü ahlaksızlığı caniliği gösterebiliyoruz. * * * * * * Zaman bir beraber olma zamanı, kardeş olma zamanı, uyanık ve çok hassas olma zamanıdır. Ayrılık zamanı, birbirimizle uğraşma zamanı değil-dir. Bugünkü sıkıntıların sebebi zaaflarımızdır. Takımlar, partiler, meshepler ve tarikatlar ayrılık sebebi olmamalıdır. Kıbleler caminin dışında da bir olmalıdır. Camide omuz omuza HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 67 Mustafa ÖSELMİŞ olduğumuz gibi dışarıda da sırt sırta değil, omuz omuza olunmalıdır. Çünkü birlikte, kardeşlikte rahmet vardır. Ayrılıkta ve düşmanlıkta azap vardır. Önce müslüman, müslümanı sevmesini bilmeli-dir. Önce müslümanla kucaklaşmasını bilmelidir. İş-birliği, gönül birliği olunca her şey güzel olur, dünya cennet olur. Herkes dünya nimetlerinden istifade eder. Sıkıntılar, üzüntüler paylaşılınca her şey güzel olur. Zahmetler rahmet oluverir. Kur‟an‟ da Allah bizi şöyle uyarıyor: “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlar-dan olmayın. Bunlardan her grup kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rum: 32) “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah‟ a kalmıştır. Allah onlara yaptıklarını bildire-cektir.” (En‟am: 159) - “Hep birlikte Allah‟ ın ipine sarılın Kur‟an‟ a sımsıkı yapışın parçalanmayın.” (AL-i İmran: 103) “Birilerine karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevk etmesin. İyilik ve Allah‟ ın yasaklarından sakınma üzerine yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah‟ tan korkun. Çünkü Allah‟ ın cezası çetindir.” (Miada: 2) - “Müslümanlar ancak kardeştir. Öğleyse kar-deşlerinizin arasını düzeltin.” (Hücurat: 10) - “Kafirler bile birbirinin yardımcısıdır. Eğer siz Allah‟ ın emrini yerine getirmezseniz yeryüzünde fitne ve fesat çıkar.” (Enfal: 73) Bu ayetlere kulak verilseydi, Müslümanlar bu duruma düşer miydi? Bölük bölük olup, her işi bırakarak birbiriyle uğraşır mıydı? Bu konuda peygamber (as) da çok hassas davranmış, şöyle buyurmuştur: - “Ey Müslümanlar! Kardeş olun.” (Buhari, Nikah: 45) “Müslümanın müslüman kardeşni hor görme-si şer olarak ona yeter.” (Müslim, Birr: 32) - “Kendisi için istediğini kardeşi için isteme-dikçe sizden biri tam müslüman olamaz.” (Buhari, İman: 7) - “Ey Allah‟ ın kulları! Ya saflarınızı düzgün yaparsınız yahut da Allah aranıza fitne ve düşmanlık sokar.” (R. Salihın: 160) - “Birbirinize hiddetlenmeyin. Birbirinize haset etmeyin, kıskanmayın. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah‟ ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla dargın durması helal olmaz.” (Seçme Hadisler: 114/67) - “Müslüman olmayanla düşüp kalkmayın. Yemeğinizi de ancak itikadı düzgün olanlar yesin.” (R. Salihın: 365) “Allah‟ ın kullarına eziyet vermeyin. Onları ayıplamayın ve gizli ayıplarını araştırmayın. Kim müslüman kardeşinin ayıbını ararsa, Allah da onun ayıbını arar. Hatta öyle ki evinden çıkmasada onu rezil eder.” (Ramuz el-Ehadis: 465/4) Peygamber (as) bir gün namaza durur ve uzatır. “Hiç böyle namaz kılmadınız ya Rasulellah neden?” denilince şu cevabı verir: - “Evet, Rabbimden üç şey diledim. İkisini verdi birini vermedi. Birincisi; ümmetime kendilerinden başka düşman musallat etmemesini istedim, bunu Rabbim kabul etti. İkincisi; HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 68 Mustafa ÖSELMİŞ ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini istedim. Rabbim bunuda kabul etti. Üçüncü olarak, ümmetimi gruplara ayırmamasını istedim, bu kabul olmadı” der. (Nesai Kıyam ül-leyl: 16) Peygamber efendimizin isteğine göre müslü-manlar kardeş olacaktır. Onu hor görmeyecektir. Kendisi için istediğini onun içinde isteyecektir. Müs-lüman, müslümana kızmayacak, haset edip kıskan-mayacak, sırt çevirmeyecektir. Müslüman, müslü-mana eziyet vermeyecek, ayıplamayacak, onun gizli hallerini araştırmayacaktır. Müslüman olmayanı dost edinmeyecektir. Yoksa ayrılık olacaktır, düşmanlık olacaktır, fitne çıkacaktır. Allah rezil edecektir. Bir hadise göre “Dargınlık ancak Allah rızası için olursa, vebal yoktur.” (R. Salihın: 1628) Peygamber (as) şöyle anlatır: - “Bir müslüman bir müslüman kardeşini ziyaret için yola düşer. Yolda bir melek ona sorar, oda cevap verir: - “Nereye gidiyorsun?” - “Bir kardeşime ziyarete gidiyorum.” - “O senin akraban mı?” - “Hayır.” - “Onu ziyarette menfaatin var mı?” - “Hayır. Ben onu sırf Allah rızası için sevi-yorum.” Melek ona: - “Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öyle seviyor.” dedi.” (Müslim, Birr: 38) Biri peygamberimize: - “Ya Rasulellah! Ben falanı Allah rızası için seviyorum” deyince Peygamber (as) ona: 384) “Sevdiğini ona söyledin mi?” der. O da: “Hayır, söylemedim” deyince peygamber (as) ona: “Bir kimse bir din kardeşini severse, sevdiğini ona söylesin” buyurur. (R. Salihın: Yunus‟ un “Sevelim, sevilelim” dediği gibi biz seversek biz de hem Allah hemde insanlar tarafından seviliriz. Rabbım sevdir bizi, sev bizi!... HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 69 Mustafa ÖSELMİŞ BEġĠNCĠ BÖLÜM YEME – ĠÇME HASTALIĞI -AÇok yiyoruz. Acıksakta acıkmasakta önü-müze geleni, elimize geçeni yiyoruz. Ne ikram edilirse yiyoruz. Yemediğimizi de çöpe atıyoruz. Yeme içmemizde bir ölçü yok. Yeme içme hastasıyız. Fiziğimiz kimyamız bozuldu gitti hala yiyoruz ve içiyoruz. ġiĢman vücutlar, koca göbekler doymak bilmiyor, yeter demiyor yemeye devam ediyor. Tedavi edilemez duruma gelince aklımız baĢımıza geliyor. * * * * * * Şişmanlık (obezite), fazla kiloluk, tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Alınan kalori verilmeyince, yağlanma halinde egzersiz yapılmazsa, şişmanlık hastalığı meydana çıkıyor. Tedavi edilmezse ölümcül obez durumuna düşülüyor. Obezite ayrıca birçok hastalığında sebebi oluyor. Kalp damar hastalığı, yüksek tansiyon, şeker, kireçlenmeler, topuk dikeni, karaciğer yağlanmaları, kanser, prostat, ani ölüm ve depresyon şişmanlığın sebep olduğu bazı hastalıklardandır. Ayrıca kalp krizinede sebep olur ki, eğer tedavi edilecek fazla kilolar verilecek olursa, hastalanma riski çok düşer. Mesela hamile anneler biraz fazla yiyecek ve kilo alacak olursa, doğacak olan çocukta dünyaya kilolu olarak gelecektir. Kilolu çocuk fiziki ve psikolojik bir sürü problem yaşayacaktır. Ayrıca o da büyüklerin karşı karşıya kaldığı hastalıklarla karşılaşacaktır. Fazla kilo almamak ve fazla kiloları vermek için neler yapılabilir? Ne yazık ki, dünyanın yarısında veya bize çok yakınlarda insanlar gıdasızlıktan hastalanırken veya bir lokma ekmek bulamayıp açlıktan ölürken biz ne yapıyoruz? - Çarşı, pazar ve markette her gördüğümüzü alıyoruz. Evde var yok demiyoruz. İhtiyaca göre bir liste yapıp gitmiyoruz. Sonra tedavi için servet harcıyoruz. Davetler, ziyafetler, firavun sofraları kuruyo-ruz. Tıkabasa yiyoruz sonrada hazmedelim diye sodalı içecekler, kahveler içiyoruz. Öğün nedir bilmiyoruz. Tabak tabak, çeşit çeşit yemekler yiyoruz. Acıksakda acıkmasakda ne bulursak ne ikram edilirse yiyoruz. Düşünmüyoruz ki, her şeyin fazlası zarardır. Ayrıca sağlık bütçesine büyük yüktür. - Bir misafir mi gelecek çeşit çeşit pastalar, tatlılar türlü türlü içecekler hazırlanıyor, yeniyor, içiliyor. - Uzmanların, bilhassa asırlar önce peygamber efendimizin tavsiyelerine uymuyoruz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 70 Mustafa ÖSELMİŞ Bu konuda peygamber (as) ne diyor şöyle bir göz atalım: - “Yemeğin bereketi yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamaktır.” (Tirmizi Et‟ime: 39) - “Besmele çekiniz, sağ elle yiyiniz, önünüzden yiyiniz.” (Age: 2) - “Helalden yiyiniz.” - “Kızgın yemeyiniz, yemeğe üflemeyiniz.” - “Lokmaları küçük tutunuz.” - “Yemek yerken konuşmayınız.” - “Artık bırakmayınız, israf etmeyiniz.” - “Yerken acele etmeyiniz, iyice çiğneyiniz.” - “Çok yemeyiniz. Mide hastalık evidir.” - “Mideyi üçe ayırınız, tıkabasa yemeyiniz.” - “Sofradan doymadan kalkınız.” - Göbekli birini gören peygamberimiz, Parma-ğını şişmiş göbeği göstererek: “Bu böyle olmama-lıdır” demiştir. Bir hadislerinde: “Dünyada çok yiyenler, ahirette aç kalacaklardır” buyurmuştur. (Tirmizi Kıyamet: 37) - Bir başka hadislerinde de şöyle buyurur: - “Bedenlerinizi az yiyip içmekle zayıflatınız. Etlerinizi azaltınız. Yağlarınızı eritiniz. Böylece onları cennete misk ve kâfur ile karıştırılmış temiz etle değiştirmiş olursunuz.” (Ramuz el-Ehadis: 8/13) Çok yemekten kendini alamayan ne yapmalıdır? - Çok yeme arzusunu kırarak önüne az az yemek koymalıdır. Çeşit olarakda çok çeşit olmamalıdır. - Obur kimselerle beraber olmamalı, lüks yerlerde yiyip içmemelidir. - Açlık çeken, açlıktan ölen ihtiyaç sahipleri göz önüne getirilmelidir. - Öğün atlamamalı, düzenli yenmeli, acıkma-dan yenmemelidir. - Sıcak ekmekten ve iştah açıcı şeylerden u-zak durmalıdır. Unutulmamalıdır ki çok yiyenin rızkı ve ömrü çabuk biter. Çok yiyenin gafleti çok olur, ibadeti ve hizmeti az olur. Uykusu da çok olur. Atalarımız: “Az ye, az uyu ve az konuş” demişlerdir. Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki, obezitenin çözümü müslümanca yaşamaktır. İslam‟ da her canının istediğini yemek israftır. İsraf da haramdır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 71 Mustafa ÖSELMİŞ -BTiryakilik hastalığımız var. Büyüğümüz küçü-ğümüz tiryaki. Bizden öncekiler “Ġster fakir ol ister fukara yak yemeğin üzerine bir sigara” deyip içerlerdi. Ġçmeyenide içirirlerdi. Birde “Kadın çocuksuz, erkek çubuksuz olmaz” derlerdi. “Sigarayı telleyip püflemeyen erkek kabul edilmezdi.” Ya Ģimdi, kadınıda içiyor erkeğide içiyor. Kızlar, kadınlar erkeklerden daha çok içiyor. Çocuklar büyüdüğünü kanıtlamak için içiyor. Kızlar ve kadınlar erkeklerle eĢit olduklarını ispat için içiyor. Erkeklerde biz erkeğiz diye içiyor. Sigara içerken sağlık yönü, parasal yönü, edep adap tarafı ve haram helal olup olmadığı hiç düĢünülmüyor. Sevinen içiyor, üzülen içiyor. Sigara en kötü alıĢkanlıktır. Hemde öldürücü bir hastalıktır. Sigara öldürür, öldürmezse sakat bırakır, çektirir. * * * * * * Sigaraya nasıl başlanıyor? - Aslında sigara alışkanlığı zor kazanılan, zorla kazanılan ve kazandırılan bir hastalıktır. Çünkü sigara güzel değildir. Tatlı da değildir. İçildiği zaman insana hiçbir şey kazandırmaz. Öksürüklere, bulantılara rağmen alışırız… - Çocuklara için yasak ilgi çekiyor. - Gençlerde kızlı erkekli gruplarda özgürlük ve büyüme isteği, etrafa poz atma tavrı sigara içiriyor. - Aileler kötü örnek oluyor. - Kadınlar, özgürlük, eşitlik çabaları için içiyor. İkramcı bir toplumuz. Zarar görmeyenimiz yok ama birbirimize ikramda bulunuyoruz. Daha çok problemli, zayıf iradeli insanlar sigara-nın esiri oluyor. Zararını bildikleri, gördükleri halde içmeye devam ediyor. Sigara düşmandır. Efkar dağıtmaz. Üzüntü ve acı gidermez. Daha çok üzüntü verir, acı verir. Sigara zehirdir. Vitamin düşmanıdır. Güzellik düş-manıdır. Sağlık düşmanıdır. İnsanın elinin ayağının kesilmesine, kanser olup ölmesine veya sakat yaşamasına sebep olur. Yeşilay‟ ın raporuna göre sigara: - Tahriş eder, Felç eder, Kanser yapar, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 72 Mustafa ÖSELMİŞ - Kansızlık yapar, Damar sertliği yapar, Böbrek iltihabı yapar, Düşük yapar, Cinsel gücü zayıflatır, Sinirleri yıpratır, Sigara en büyük katildir. Sigarayı bırakanlarda şu değişiklikler olur: - İştah artar, Uyku düzene girer, Sindirim normale döner, Enfarktüs riski azalır, Yorgunluk azalır, Kansere yakalanma riski azalır, Sinirlilik yok olur, neşe gelir, Görme kabiliyeti artar, Maddi zarar biter. Sigarayı bırakmak için birçok sebep vardır; - Sigara 8 saniyede bir kurban alır. Yılda 5 milyon kişinin ölümüne sebep olur. - Sigarayı bıraktıktan 8 saat sonra kalp krizi riski azalır. Sigara içenlerin, içmeyenlere göre %80 kan-ser olma riski vardır. %70 daha fazla yaşlanır. %70 cilt bozukluklarına maruz kalır. - Sigara içen kişi, içmeyen yakınlarına da zarar verir. - Sigara içen 10 yılda bir ev parasını yakmış olur. - Sigara içen çocuklarının günde yarım kilo et razkını kesmiş olur. - Sigara, azar azar ölümün adıdır. 4 bin çeşit zehir ihtiva eder. İnsan katilidir. Sigaranın verdiği zararları; öldürdüğü veya sakat bıraktığı kimseleri gördüğü halde, sigara paketle-rinin üzerindeki ciddi uyarıları gördüğü halde bazı-ları hala aynı havada, içmeye devam ediyor. Kutsal kitabımızda şöyle emrediliyor: “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın. Allah güzel yapanları sever.” (Bakara: 195) - “Mallarınızı haram yollarla yemeyin ve kendi-nizi öldürmeyin.” (Nisa: 29) Peygamber (as) da diyor ki: - “Kokmuş ağız ve sararmış dişle bana gelmeyin.” İslam fıkıhcılarına göre insana herhangi bir yolla zarar veren, pis kokan, eziyet veren, israfa yol açan ve başkalarına da zarar verdiren şey caiz değildir, helal değildir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 73 Mustafa ÖSELMİŞ Sigara parası hayırlı işlere gitmelidir. Ev halkına harcanabilir. Günde bir dergi, bir gazete hatta bir kitap alınabilir. İhtiyaç sahiplerine harcanabilir. Bir öğrenci okutulabilir. Günde beş aileye ekmek alınabilir. -CĠnsanlığın baĢına musallat olan belalardan biride kötülüklerin anası olan alkoldür. Alkol alıĢkanlığı o kadar çok yaygın ki, küçük çocuklar bile meĢrubat vasıtasıyla alkol almaktadır. Biraz büyükler bira içerek alkolik olma yolundadır. Alkol ĢifaymıĢ gibi, sağlık açısından fay-dalıymıĢ gibi tavsiye edenler vardır. Ġçmenin çağdaĢlığın, medeniyetin ölçüsü olduğunu iddia edenler vardır. Alkolün her çeĢidi her yerde kolaylıkla bulu-nabilmektedir. Meyhaneler sıra sıra mahalle ara-larında faaliyet göstermektedir. Alkol, ikram edilen Ģeyler arasına kadar girmiĢtir. Böylece en büyük dert ve hastalık haline gelmiĢtir. Ġçkiyi devlet üretiyor, içilmesi teĢvik ediliyor. YılbaĢı gecesi sarhoĢlar devletin imkanlarıyla evlerine taĢınıyor. Bugün içkinin verdiği zararı hiçbir Ģey vermiyor. * * * * * * İçki kötülüklerin anasıdır. Hiçbir zaman deva, şifa değildir. Tek kelimeyle derttir. Bütün üzüntülerin kaynağıdır. İçkinin verdiği mutluluk kısa oluyor. İçildikten kısa zaman sonra üzüntüye dönüşüyor. İçkinin besleyici olduğuda söylenemez. İnsan vücudunun ihtiyacı olan alkolü Allah meyvelerde vermiştir. Alkol alanlardan doğan çocuklrın çoğu ölüyor, aptal oluyor, cılız, sakat, saralı doğuyor. Ancak %10 u sağlam oluyor. İçki içmenin övünülecek ve gurur duyulacak bir tarafı da yoktur. İçki içenlerin ne kadar rezil duruma düştüklerine bakılacak olursa, övünülecek bir tarafının olmadığı görülecektir. Emniyetin raporuna göre; - İşlenen suçların %66 sı, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 74 Mustafa ÖSELMİŞ - Trafik kazalarının %61 i, Cinayetlerin %35 i, Tecavüzlerin % 50 si, Boşanmaların % 80 i alkol yüzünden olmaktadır. Kur‟an‟ ın ifadesiyle: “İçki şeytan işi pisliktir.” Peygamber (as) ın ifadesiyle de: “İçki her kötülüğün anasıdır.” Küçücük çocukların beyni, bedeni alkolle çürüyor. Şöyle bir söz var: “İnsan önce alkolü içer, sonra alkol alkolü içer, en sonunda da alkol insanı içer.” Alkol insanın düşmanıdır. Alkol ailenin düşmanıdır. Alkol huzurun, başarının ve geleceğin düşmanıdır. Alkol bir toplumun düşmanıdır. Milletlerin imha silahıdır. Alkol her türlü iyi duyguyu öldürür. Alkol, ırz, namus düşmanıdır. Bir Yeşilay başkanının şöyle bir ifadesi olmuştu: “Alkollü içkilerin hepsi ilme, tıbba, akla ve dine aykırıdır. Alkolle hangi vitamini karıştırırsanız karıştırınız vitaminleri öldürür.” “Şerefe!” diye kaldırılan her kadeh, sürahi ölçüsünde insan şerefini yok eder. İçki, insanı aptallaştırır, yaptırdığı ayıp hiçbir şeyle örtülemez. Alkol, insanı kabalaştırır. Söylenmeyecek söz söyletir, yapılmayacak işler yaptırır. Anayı, babayı, çocukları öldürtür. Yatalak nineye tecavüz ettirir. Alkol nesli bozar; sakat, psikolojik sorunulu, hasta ve saldırgan çocukların doğmasına neden olur. Sevin iç, üzül iç, davet iç nereye kadar? Dönüşü olmayan bir yol. Ardından uyuşturucu geliyor. Ne faydası var Allah aşkına? Kime ne yararı var? Eğer içki insanlık için faydalı olsaydı onu bize Allah emrederdi, haram kılmazdı. Aksine açtığı sosyal yaraları, yıktığı yuvaları, sebep olduğu rezaletleri göz önüne alarak: “İçki şeytan işi pisliktir. Ondan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah‟ ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” buyurarak yasaklamıştır. (Miada: 90-91) İçkinin yasaklanması keyfi ve sebepsiz bir yasak değildir. İsabetsizlik de yoktur. Yasaktaki gerekçe; aklın, nefsin, neslin ve malın korunmasıdır. Bugün gerçek ilim adamları içkinin yasaklanma-sını istemektedir. Çare olarakda alkolizme karşı en etkili silah olarak inancı ve alkolü terk etmede ibadeti tavsiye etmektedir. Alkolik olanlarda alkolü bırakmak istiyorlarsa, ibadete ve hayır işlerine yönelmeli, iyi insanlarla beraber olmalı, alkolü hatırlatan sigaradan, alkollü meşrubattan ve kötü ortamlardan uzak durmalıdır. Alkolsüz hayat, daha mutlu ve huzurlu bir hayattır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 75 Mustafa ÖSELMİŞ İçki içenler müslüman olduğunu söyler ama müslüman içki içmez. İslam peygamberi şöyle demiştir: “İçki içen, müslüman olduğu halde içki içmez.” -DUyuĢmayı, uyuĢukluğu seviyoruz. Kendi-mizden geçelim bazı Ģeyleri unutalım istiyoruz. Uyanıklığı pek sevmiyoruz. Kahve içerek, içinde kafein, kokain bulunan içeceklerle rahatlamak istiyoruz. Bazıları eğlence zannediyor, dünyayı unut-mak istiyor, uyuĢturucu alıyor. ArkadaĢ tuzağına düĢüyor. Gençler ilgisizliğin, yalnızlığın kurbanı oluyor. Bunun sonucu, kiĢilik bozuklukları, kimliksizlik, bunalım ve intihar gibi rahatsızlıklar ortaya çıkıyor. * * * * * * Bugün insanlığı tehdit eden en büyük düşmanlardan biride uyuşturucudur. Çünkü uyuşturucu beyinleri uyuşturuyor, sağlığı bozuyor, insanı hayattan, aileden ve toplumdan koparıyor. İdeallerini öldürüyor. Ahlaki ve manevi değerlerini bitiriyor. İnsanı köle haline getiriyor. Çoğu zaman hırsızlık yaptırıyor, iffetini sattırıyor. İnsanı evinden ve namusundan ediyor. Fuhuşu, AIDS i davet ediyor. Aranan mutluluk kabusa dönüşüyor. Uyuşturucu intihardır. Azar azar intihardır. Sahte mutluluk ve sahte cennet verir. Uyuşturucu çok şiddetli zeka ve beyin zehridir. Uyuşturucu, insanı uyuşturarak her şeyini elinden alır. İnsanda ne para bırakır, nede maneviyat bırakır. Uyuşturucu, bunamaya, hafıza kaybına, felçe, depresyona, korkulara ve intihar etme arzusuna neden olur. Ayrıca insan vücudunun kötü kokma-sına neden olur. Küçüklerde özenti olarak veya kandırılarak “Bir defadan bir şey olmaz” denilerek arkadaş tuzağına düşürülerek, yenilen içilen maddelere karıştırılarak uyuşturucu bağımlılığı ortaya çıkabiliyor. Gençlerde başta ikram edilerek veya çok az bir ücretle alışkanlık başlayabilir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 76 Mustafa ÖSELMİŞ Özellikle kişilik bozukluğu, inançsızlık, güven-sizlik, irade zayıflığı, başıboşluk ve manevi boşluk içinde olan kişiler ya kendileri başlarlar ya da hedef kişi olurlar, çabucak tuzağa düşürülürler. Önce ikram, sonra müşteri, sonra da satıcı olurlar. Bir genç uyuşturucu ile tanıştıysa: - Enerjisi azalır, dikkati azalır, başarısı düşer. İyi arkadaş ve iyi ortamlardan uzaklaşır. Aileden soğur, evden soğur, okuldan, çalışmaktan, meslekten soğur. - İnsanlarla ilişkiyi keser, içine kapanır. - Durgunluk başlar, ani hareketler yapar. - İşini, okulunu, çalışmasını devam ettirmez. - Hayattan bir beklediği olmadığı gibi bir idea-lide olmaz. Uyuşturucuyu temin etmek için harçlığını harcar, o yetmezse meşru olmayan yollardan temin eder. - Uyku düzeni bozulur. Vücudunun dengesi bo-zulur. Yani hiçbir şey normal olmaz. Son zamanlarda uyuşturucu kullanma yaşı 10-11 e kadar düşmüştür. Uyuşturucu tüketiminde müthiş bir artış var. Bunun sebebi, baştakilerin duyarlı davranmaması, medyanın özendirmesi, kötü örneklerin çoğalması, kız erkek arkadaşlığının yaygın olması, kafelerin eğlence merkezlerinin yaygın olması, gençlerin eğitimsizliği, yoz müzik, en önemliside ailelerin ilgisizliği ve dağılması olarak özetlenebilir. Ayrıca inanç ve ahlak değerlerinin kazandırılmaması her şeyin başında gelir. Kimse: “benim oğlum kızım kullanmaz” deme-melidir. Farkında olmadan kullanabilir, kullandırıla-bilir. Onun için aileler gençlerin davranışlarını ve arkadaşlarını, ayrıca nerelere takıldıklarını sürekli izlemelidir. Tuzak çok, dışarıda yiyip içmesine mani olunmalı, eğlence yerlerinden uzak tutulmalı, gezilerden, kutlamalardan uzak tutulmalıdır. Eline yeteri kadar harçlık verilmelidir. Ayrıca inanç ve ahlak değerlerinin her türlü kötülükten, pislikten biz başında olsakda olmasakda koruyacağı ve uzak tutacağı unutulmamalıdır. Onun için gençlerdeki manevi açlığı gidermek, duruma göre inanç devreye sokulabilecek hale getirilmelidir. İnsan çaresiz ve savunmasız değildir. Her türlü hastalığın, kötü alışkanlığın çaresi de vardır, alter-natifi de vardır. Yeter ki biz isteyelim. Hiçbir zaman göz ardı edilemeyecek bir hususu hatırlatalım; uyuşturucuya bulaşanın sağlığı olmaz, dostu olmaz, işi olmaz, aile hayatı olmaz, mutluluğu olmaz ve geleceği olmaz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 77 Mustafa ÖSELMİŞ -EMüzik ve eğlence düĢkünü bir milletiz. Vur patlasın çal oynasın havasında yabancı müzik, yoz müzik dinliyoruz. Tahrik eden, tahrip eden müzikten zevk alınıyor. Cinselliği ön plana çıkaran, Ģehveti, nefsi Ģaha kaldıran müzik zevk aracı oluyor. Müstehcen kıyafet, müstehcen sözler içeren müzik programları zevkle, Ģevkle seyrediliyor ve sigaraya, alkole, uyuĢturucuya ve fuhuĢa yönel-meler fazlasıyla oluyor. * * * * * * İnsan hayatında müziğin, güzel sesin, güzel sözlerin önemli bir yeri vardır. İnsan müzikle doğar, müzikle büyür ve müzikle ölür. Müzik ruhun gıdasıdır denir, ama ruha hitap eden müzik ruhun gıdasıdır. Eğer müzik nefse hitap ediyorsa, o müzik nefsin gıdasıdır. Ruha hitap eden müzikle tedavi yoluna gidil-miştir. Hastaların sakinleşmesi için kullanılmıştır. Sakat, özürlü, psikolojik rahatsızlıkları olan kimsele-re müzik terapi ile müsbet sonuçlar alınmıştır. Bugün bazı kesimlerin dinlediği müzik gençleri çıldırtıyor, sarhoş ediyor, uyuşturucuya itiyor. Boşvermişliğe itiyor ve gerçek hayattan ideallerin-den koparıyor, ümitsizliğe karamsarlığa itiyor. Cinsel duyguları ön plana çıkarıyor, taşkınlıklar yaptırıyor. Her şeyden önce müzik milli olmalı, ruha hitap etmeli, nefse şehvete hitap etmemeli yani meyhane müziği olmamalıdır. Müzik kötü alışkanlıkar edindir-memelidir. Kötü söz ve müstehcenlik içermemelidir. Kötülüğü akla getirmemelidir. Tepindirip strese sok-mamalıdır. Dinleyenlerin ahlakını bozmamalıdır. Argo kelime içermemelidir. Doğru tercih yapılmayınca müzik, kötülüğün ara-cı olur. İnsan beyninde olumsuzluklar olur. Gamı ke-deri arttırır. Ruh sağlığını bozar. Zaman öldürür. Güzelliklerin yerini çirkinlikler alır. İnsanın şeklinin bile değişmesine neden olur. Müzik türü, ana karnındaki çocuğu bile etkiler. Eğer müzik çılgın müzik ise, onda kötü filizler yeşerir. İnsanın müzik dinlemeye elbette ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı dinlendiren, sakinleştiren, huzur veren ve iyi şeyler akla getiren, iyi şeylere yönelten müzikle gidermelidir. Kur‟an‟ da peygamberimize hitaben: “Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele” (Zumer: 18) buyrulmuştur. Ruhu ve maneviyatı öldüren müzik asla hoşgö-rülmemiştir. İnsanı asli görevinden uzaklaştırmayan, sözleri öğüt olan, beşikteki ninni, minaredeki ezan, hayatın sonundaki salâ da olduğu gibi insan fıtratına uygun müzik tercih edilirse, işte o zaman ruha gıda olur, bedenede şifa olur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 78 Mustafa ÖSELMİŞ ALTINCI BÖLÜM AĠLEDEKĠ HASTALIKLAR -AEvlilikteki hatalar ve hastalıklar yaygın ve salgın hastalık haline gelmiĢtir. Önce insanlar evlenirken iyi düĢünülmüyor. Ġyi bir seçim yapılmıyor. Ömür boyu diye “evet” denilmiyor; anlaĢabilirsek diye düĢünülüyor. Daha çok evliliğe flörtten gidildiği için cinsellik ön planda oluyor. Çocuk olmasın, köpekle idare ederiz deniliyor. Ġyi insan yetiĢtirelim, evlilikte korunalım ideali taĢınmıyor. Evlilik saygı sevgi temeline oturmadığı için iffet, namus aranmadığı için evlilikler acı veriyor, ızdırap veriyor ve mutlu olunmadığı için de uzun ömürlü olmuyor. El ele, kol kola severek evlendiklerini düĢünenler, kanlı bıçaklı düĢman haline geliveriyor. Niyetler evliliği yürütmekte değil, baĢka Ģeylerde oluyor. Böylece evlilik kutsallıktan çıkarılmıĢ, basit bir Ģekilde bir araya gelinmiĢ oluyor, değersiz bir birlik olarak düĢünülüyor. BaĢta gözlerde sevgi, aĢk görenler, kısa süre sonra çapak görmeye baĢlıyor. * * * * * * Son zamanlarda sağlam ve uzun ömürlü evliliği pek beceremiyoruz. Birkaç ayda şiddetli geçimsizlik gerekçesiyle mahkemenin yolunu tutuyoruz. Gözler hem onda hem onda oluyor. Sadakat olmuyor, iffetli davranılmıyor. Benim nasibim bu denmiyor, bir yastıkta kocayalım istenmiyor. Başkaları ile ilişkiler sınırlı değil. Gözleri şehvet bürümüş, işte bu yüzden yuvalar yıkılıyor. Adam bahçede bir şeyler arıyormuş, görenler: - Ne arıyorsun? demişler. Yüzüğümü arıyorum, demiş. Nerede kaybettin? demişler. Evde, demiş. Neden evde aramıyorsun? demişler. Ev karanlıkda… demiş. Evet evler karanlık. Başta gençler iyi yetiştirilmi-yor. Anababalar iyi örnek ve model olmuyor. “Anne hoppa kız züppe” diye bir tabir var. Çocuklar anababa evinde öğrenmesi gerekeni öğrenmiyor. Tecrübesiz ve desteksiz evliliğe adım atıyor. Televole kültürüyle evleniyor. Evliliğe gençler sokakta karar veriyor. Bu karar 14 – 15 yaşlarında veriliyor. “Aşkın gözü kördür” hesabı karar çoğu zaman doğru olmuyor. Duygusal ve psikolojik gelişme olmadığı için kızlarımız bunalıma düşüyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 79 Mustafa ÖSELMİŞ Zararlı ve kötü çevrenin etkisinden çocuklar korunarak büyütülmüyor. “Benim çocuğum yapmaz” denilerek çocuğun evdeki haline aldanılıyor. İnsani ve ahlaki değerlerini kaybetmiş, kötü alışkanlıklar kazanmış evlilik gibi kutsal bir birliği sürdürmeye tahammülü olmuyor. Aile içerisinde “Kızını dövmeyen dizini döver” sözü anababalara şiddeti, baskıyı değil, ciddi sorumlulukları anımsatmalıdır. Kızımızı, evladımızı apartman dairelerinde veya demir parmaklıkların arkasında koruduğumuzu zannedemeyiz. Bugün kaç anababa evladına kanaatkar ol, sabırlı ol, evini düzenli tut, yemek yapmakta hassas ol, eşinle iyi bir diyalog kur, yaptığını başa kakma, evin sırlarını başkalarına açma, eşinin üzüntü ve sevincini paylaş, kötü günlerinde yanında ol, aranızdaki problemleri güzellikle çöz, yapacağın bir iş için danış, eşinle konuş, varlık, yokluk anlarını iyi bil… gibi öğütler vererek evlendiriyor. Senin ananda, babanda bu diyor? Önemli bir husus da mutlu ailenin yolu flörtten geçmez. Flört edenlerin çoğu kolay kolay nikah masasına oturamıyor. Flört, bir nevi metres hayatı-nın bir başka adıdır. Kimse metresi ile evlenmek istemez. Tanışmak ve tanımak için flörte ihtiyaç yoktur. Flörtün sınırı yoktur. Flört sonu birçok genç kız ortada kalmaktadır. Evliliğe gidilse bile evlilik uzun ömürlü olmamaktadır. Atalarımız “yüz bulmuş kızdan bedbaht bir kadın çıkar” derken Yusuf Has Hacip de: “iyi kız iste, gözünü iyi aç, aslı, uruğu hem tohumu iyi olsun. Haya sahibi, dikkatli olsun. İyiyi iste, el dokunmamış olsun.” diyerek bir ölçü koymuştur. Peygamber (as): “Ahlaklı olanını, dindar olanını tercih et” diyor. Çünkü ahlaksızlık inançsızlık yuva yıkıyor. Ahlakı zayıf, inancı zayıf olan nasıl sadık bir eş olacak? Nasıl çocuk yetiştirecek? Nasıl iffetini koruyacak? Bunun için Cenab-ı Allah: “İnançsız kadınla ve inançsız erkekle evlenmeyin.” (Bakara: 221) Bir ayette de: “İnançsızlarla evlenmeyin. İnanç-sız kadınları nikahınızda tutmayın.” (Mümtehine: 10) Bir başka ayette de: “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkeklerde kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkeklerde temiz kadınlara yaraşır.” (Nur: 26) buyrularak evlilikte mutluluğun ölçüsü konmuştur. Şimdi aranan ölçü ne oluyor? Zenginlik, anahtar, fizik, müzik oluyor. “Kim açarsa bedeni, ona derler medeni” oluyor. Alkol almak, açılıp saçılmak, medenilik ve çağdaşlık sayılıyor. Evlilğe giderken çılgınca, günah ve israfın diz boyu olduğu düğünler yapılıyor. Saçılan dolarlarla, tüketilen içki ile övünülüyor. Böylece temel sağlam atılmıyor; günah, israf ve meşru olmayan eğlenceler üzerine kuruluyor. Huzur ve mutluluk hedef seçilmiyor. Böyle yaptığımız düğünler bizim hiçbir şeyimizle bağdaşmıyor. Düğünler, kördüğüm oluyor. Evlilik hayatında kadın eşitlik, özgürlük ve çalışma adına sıcak aile yuvasından koparılmıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 80 Mustafa ÖSELMİŞ Şairin ifade ettiği gibi: “Devrin ahlakına insan şaşıyor, Bekarlar evliler gibi yaşıyor.” Şimdi evlilerde bekarlar gibi yaşıyor. Kimin kiminle evli olduğu belli olmuyor. Aldatmalar hat safhada. Cebi biraz para gören ikinci evlilik peşinde, ikinci evlilik adeta moda. Dini nikah kıyılıveriyor tamam. Nikahta ilan yok, şahit yok, denklik yok, adalet şartı yok. Önceki eşin ve çocukların rızası yok, nasıl evlilik bu? Adı üstünde gizli nikah. Gizli nikah geçerli bir nikah değildir. Nereye kadar gideceği belli olmayan nikah geçerli değildir. Erkekler bazı nedenlerle aileleriyle meşgul olamıyor. Atalarımız: “Çocuğu hırsız yapan babası, kadını arsız yapan kocasıdır.” Bir başka ifadeyle: “Kadın anadır. Kadın namustur. Kadın melektir. Kadını şeytan yapan başındaki erkektir” diyerek aile hayatında erkeğin rolünü ifade etmişlerdir. Çare ne? - “Yuvayı dişi kuş yapar” denmiştir. Yuvanın huzurlu ve mutlu, aynı zamanda uzun ömürlü olabilmesi kadının ve erkeğin becerisine bağlıdır. - Sırlar kapı dışına çıkmamalıdır. - Eşler birbirine değer vermelidir. Ali, Veli, Ayşe, Fatma diye değil hanım, bey gibi ifadeler kullanılmalıdır. - Kavga etmeden de problemler çözülebilir. - İsraf yuva yıkar, iktisat huzur verir. Gelirin üstünde borçlanılmamalıdır. Para varsa alışveriş yapılmalı, borçlanmaktan, kredi kartı kullanmaktan uzak durulmalıdır. Eşler ikisi de aynı anda sinirlenmemelidir. Biri sinirlenince diğeri susmasını bilmelidir. Ne demişler: “En güzel şey, sağır erkekle, kör kadının evliliğidir.” - Bir güzel şeyde kendisini karşı taraftakinin yerine koymasını bilmektir. - Tenkitler yapılırken, tatlı dille ve sevdiğini söyleyerek yapılmalıdır. Geçmişteki hatalara dönülüp durulmamalıdır. Bir problemde ertesi güne taşırılmamalı, mutlaka çözülmelidir. - Eşler birbirinden özür dilemesini becere-bilmelidir. - Hediye alma ve belirli günlerde hediyeleşme unutulmamalıdır. - İş hayatındaki problemler eve taşınma-malıdır. - Eşler kendi aleyhine de olsa fedakarlık yapmasını bilmelidir. - Şüphe ve kıskançlığa sebep olacak sözler-den ve davranışlardan kaçınılmalıdır. - Eş başkaları ile kıyas edilmemelidir. - Eşler birbirlerine karşı görevlerini noksansız yapmalıdır. Birbirine zaman ayırmalıdır. - Evlilikte sonradan eksik kusur aranmamalı onu ta işin başında aramalıdır. İyi bir evlilik, iki tarafında gayreti ile yürür. Geçimsizlik de tek taraflı olmaz. Geçim de tek taraflı olmaz. Evlilik iki tarafın gayreti ve fedakarlığı ile yürür. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 81 Mustafa ÖSELMİŞ -BEvliliğin baĢında tesettür veya tesettür-süzlüğe dikkat etmiyor, önem vermiyoruz. Sonradan problem çıkarıyoruz. Örtülü alıyoruz, zorla açmaya, açık alıyoruz zorla örtmeye çalıĢıyoruz. Açınmakta inat edenler olduğu gibi örtünmemekte de inat edenler oluyor. Veya örtü Ģunun bunun simgesidir diye örtü düĢmanlığı yapıyoruz. Ġnançlara saygılı olamıyoruz. ĠĢi inkara ve din düĢmanlığına kadar götürüyoruz. * * * * * * Açınmanın veya örtünmenin ne medenilikle ne de çağdaşlıkla asla ilgisi yoktur. Açınmak iddia edildiği gibi çağdaşlığın ölçüsü değildir. Özgürlükde değildir. Açınmak aslında isyandır. Geçmişe baktığımız zaman insanlar medenileş-tikçe örtünmüşlerdir. Açıklık, hürriyet değil bir nevi esarettir. Açıklık, cinselliği ön plana çıkardığı ve vücudu teşhir ettiği için tacize, tecavüze kapı açar ve toplum ahlakını bozar. Açık saçık giyinen insan ciddi şeylerle uğraşamaz. Mesleğinde başarılı olamaz. Çünkü aklı başka şeylerdedir. Açıklığı savunanlar, bunun bir özgürlük olduğunu söyleyenler bu hakkı örtünmek isteyene tanımazlar. “Bizde müslümanız!” diyerek hak gaspı yaparlar. Bazıları açınarak güzel görüneceğini zannediyor. Halbuki, örtü insanın görülmemesi gereken yerlerini örter, onun korunmasını sağlar. Mesela, tüyleri dökülmüş bir tavuğa normal bir bakışla bakmak mümkün müdür? Giyim kuşam çok şey ifade eder. İnsanın giyimi etrafa mesajar verir. Vücudunu teşhir etmek, olgun bir insan işi olmasa gerek. Bazıları “ne derler” diyerek bazı endişeler duyuyor. Rızkının onun bunun elinde olduğunu zannediyor. Bazıları da daha gencim, daha var, yaşlanınca, emekli olunca diyor. Bakalım yaşlanabilecek miyim, nasip olacak mı demiyor. Böylece bazılarına sadece kefenle örtünmek nasip oluyor. Unutmayalım ki örtü, bedeni teşhir ortamından ve röntgenci insanların bakışından alıkoyar. İffeti koruyan bedendir. İffet korunmazsa, ruh köleleşir. Örtü, bedenin korunması, insanın günaha girme-mesi içindir. Cinsel arzuların zarar verme boyutuna ulaşmaması içindir. Günahtan korunulması içindir. İffetli kalınması içindir. Çünkü iffet insanın en değerli sermayesidir. İnsan varlığı kutsaldır. İnsanın bedeni kutsaldır. İffet ve namus azizdir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 82 Mustafa ÖSELMİŞ Akif şöyle diyor: “Haya sıyrılmış inmiş öyle yüzsüzlük ki her yerde, Ne çirkin yüzler örtermiş meğer ki bir incecik perde!” Peygamber (as) - “Haya hayır getirir.” - “Utanmıyorsan dilediğini yap” diyerek haya-nın ve utanmanın önemini belirtmiştir. Çünkü utanmanın kaybı her şeyin kaybıdır. Utanma, namuslu kalmanın yoludur. Güzellik açıklıkla olmaz, ahlakla olur. Ahlaklı olmayan güzel yüz sahte para gibidir. Örtünme Allah‟ ın emridir. Bütün dinlerde “örtün” emri vardır. Mesela yahudi kadın başını örtmeden dua edemez. Dini ayini seyredemez. Hristiyanlarda rahibeyi başörtüsüz göremezsiniz. Başörtüsü herhangi bir grubun, partinin simgesi değildir. Örtünmek Kur‟an‟ ın emridir. Allah şöyle buyuruyor: “Ey Ademoğulları! Size ayıp yerlerinizi örte-cek giysi süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır.” (A‟raf: 26) “Ey Ademoğulları! Şeytan anababanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (A‟raf: 27) - “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü‟minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budu. Allah bağışlayıdır, esirgeyendir.” (Ahzab: 59) “Mü‟min kadınlara söyle: gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler…” (Nur: 31) Bu ayetlere göre müslüman kadını örtünecektir. Onun örtünmesi Allah‟ ın emridir. Örtünmeyen Allah‟ a isyan etmiş olur. Örtünmeyi inkar eden veya düşmanlık yapanda Kur‟an‟ ı inkar etmiş, Allah‟ a düşmanlık ilan etmiş olur. -CAileler çocuk istiyor, çocuk olması için çeĢitli yollara baĢvuruluyor, servet harcanıyor. Çocuk oluncada kıymeti iyi bilinmiyor. Anababa iyi bir ana baba olamıyor. Yani evladı için hayırlı ve faydalı olamıyor. Her anababa iyi evlat istiyor ama ondan görmek istediği Ģeyleri ona veremiyor, iyi bir eğitimle terbiye edemiyor. Çocuğunu her HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 83 Mustafa ÖSELMİŞ anababa sevdiğini söylüyor; seviyormuĢ gibi davranmıyor. Kendisinin ilerde Ģikayet edeceği Ģekilde yetiĢtiriyor. Çocuk, rahmet okuyacak Ģekilde değil, anababanın canını okuyacak ve lanet okuyacak Ģekilde yetiĢiyor. Sonrada o evlattan piĢmanlık duyulu-yor, beddua okunuyor. * * * * * * Çocuk yetiştirmek kolay ve zahmetsiz gibi görü-nür ama belki de en zor şeylerdendir. Aynı zamanda çok uzun zaman ister. Çocuğun terbiyesi ve yetiştirilmesi ana karnında başlar. Çocuk doğmadan helal gıdanın, ananın dinlediği müziğin, okuduğu şeylerin önemi büyüktür. Ananın iyi veya kötü duygu ve düşüncelerinin çocuk üzerinde olumlu veya olumsuz etkisi olur. Dünyaya gelişinin ardından sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur. Çocuk için akika kurbanı kesmek ve yedinci günü saçını traş ederek ağırlığınca gümüş veya altın değerinde bir şeyi sadaka vermek sünnettir. Çocuğa güzel, güzeli çağrıştıracak bir isim koymak sünnettir. Çocuğa ilk güzel şeyler öğretilecektir. Yaşına göre Allah, peygamber, dua, Kur‟an ve namaz öğretilecektir. Değilse sonradan öğrenmesi çok zor olur. Küçükken öğrenilen şeyler kalıcı olur. Çocuğun anababası üzerinde hakları vardır. Bu haklar unutulmamalıdır. Peygamber (as): “Çocuğa yedi yaşında namaz kıldırın” diyor. Bu bir haktır. Cenab-ı Allah‟ ta: “Çocuklarınızı cehennem ateşinden koruyun” diye emrediyor. Bunlar anababanın görevidir. Diğer yandan her çocuk, iyi insan ve iyi vatandaş olarak yetiştirilecektir. Her anababa, Allah‟ ın tertemiz imtihan için teslim ettiği evladını iyi yetiştirip yetiştirmediğinden Allah‟ a karşı sorumludur. İdealist bir ana – babanın görevleri nelerdir? Çocuğu çok sevdiğini söylemek, onun için her şeyi yapabileceğini ifade etmek yeterli olmuyor. Onları yetiştirmek, terbiye etmek, kimlik – kişilik ka-zandırmak, dinini öğretmek ve onu meslek sahibi yapmak her ana – babanın görevidir. Bazı anababalar iş kurarak, para biriktirerek çocuğu için iyi bir gelecek hazırladığını zannediyor. Mesela saz, caz, bale kursları aldırarak vazifesini yaptığını zannediyor. Ölüverse ardından bir cenaze namazını kılamayacak ve bir Fatiha okuyamayacak evlat yetiştiriyor. Çocuk sadece biyolojik bir varlık olsa tamam, karnı doyunca ihtiyacı biter. Ama öyle değil. Çocuk ruhu ve aklı olan bir varlık, karnıyla beraber beyninin de doyması gerekir. Değilse adam edemediğimiz çocuğumuz yüzkarası olacaktır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 84 Mustafa ÖSELMİŞ Anababa çocuğu için iyi bir model, iyi bir örnek olmalıdır. Sadece söyleyen değil yapan ve yaşayan anababa olmalıdır. Anababa çocuğun hırçın ve huysuz olmaması için onun yanında kavga ve münakaşa etmemelidir. Anababa çocuğunu Allah‟ a ve kullarına karşı sorumluluklarını öğretmelidir. Çocuğun yaşına göre terbiye etmelidir ve terbiye sürekli olmalıdır. Küçük diye kusurları hoş görülme-melidir. Kendisine verilen ve yapılan ikram ve ihsana karşı teşekkür etmek, şükretmek öğretilmelidir. Çocuğa yapılan uyarı ve ikazlar onur kırıcı şekilde ve başkalarının yanında yapılmamalıdır. Her anababa çocuğunu kötü sözlerden, kötü davranışlardan ve kötü alışkanlıklardan korumalı ve kötülere karşı uyarmalıdır. Çocuk ilk bilgileri anababasından alır. Onun için anababa her şeyin doğrusunu ve güzelini öğretmelidir. Sağlıklı düşünme öğretilmelidir. Peygamber (as): “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha güzel bir şey vermiş olamaz” bu-yurmuştur. (Tirmizi, Birr: 33) Anababa çocukları arasında eşit ve adil davran-malıdır. Her konuda adalet gözetilmelidir. Anababa çocuğuna zaman ayırmalı ve çocuğun cinsiyetine göre bilgiler vererek terbiye kurallarını öğretmelidir. Çocuk hafife alınmamalı, aşağılanmamalı, fiziki güçle karşılaşmamalı, sevgi saygı ve merhametle muamele edilmelidir. Çocuğun yanında iyilikten ve iyi insanlardan bahsedilmelidir. Kötü insanlarda kötü örnek olarak gösterilmelidir. Çocuklara okuma ve düşünme alışkanlığı kazandırılmalıdır. Çocuklar vermeye paylaşmaya alıştırılmalıdır. Faydalı olmadüşüncesi kazandırılmalıdır. Çocuğun her hareketi takip edilmeli, her şeyine de müdahale edilmemelidir. Çocuğa küçük yaşlarda görev ve sorumluluklar vererek bu duygu geliştirilmelidir. İyi, elinde, yerinde beğeneceği gençlik isteyen, onu çocukken iyi yetiştirmelidir. Çürük iplikten sağlam kumaş olmaz. Daha çocukken kötü ve kötülüğü reddedecek iman, ruh güzelliği, ahlak güzelliği verilecek olursa genç, istenmeyen şeyleri reddedecektir. Bugün ağaç bile aşılanmayınca iyi meyve vermi-yor. Ne yazık ki mumun dibine ışık vermediği gibi bazı anababaların çocuğuna gücü yetmiyor. Evlat insanın meyvesidir, aynasıdır. Nasıl anababa olduğunu anlamak isteyen eseri olan evladına bakmalıdır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 85 Mustafa ÖSELMİŞ “Biz gençliğimizi yaşamadık onlar yaşasın.” “O genç” denir, hataları düzeltilmezse, çocuk o hata-larla beraber büyüyecektir. Gençlerin yanlış istek ve özentileri vakit geçirilmeden düzeltilmelidir. Yozlaşma yolundaki gençleri bataklıklar yutarken seyretmek olmaz. Genç popla, topla, porna ile, alkol, uyuşturucu ve cinsellik ile vakit geçirecek olursa sonu mutlaka üzücü olacaktır. İdam mahkumu birine son arzusu sorulur. Adam çevresindeki gazetecilere, televizyonculara dönerek şöyle der: “Eğer şu gösterdiğiniz ilgiyi bana çocukluğumda hatta gençliğimde göstermiş olsaydınız, ben bugün bu durumda olmazdım.” Gençlere yardımcı olmak stiyorsak, gençleri idealist, kendine ailesine güvenen, etrafını seven sayan ve sorumluluk duygusu taşıyan biri olarak yetiştirmemiz lazımdır. Anababanın en önemli görevlerinden biri de problemlerinin çözümünde çocuklarına yardımcı olmalarıdır. Çocuğuna problemleri ve çözüm yollarını göstermektir. Problem çıkarmamayı öğretmektir. Çocuğu azarlayarak, döverek, söverek terbiye etmeye kalkışılmamalıdır. Peygamber (as): “Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” demiştir. Kaba kuvvet ve şiddetle hiçbir yere varılamaz. Şiddet ve dayak disiplin sağlama yolu değildir. Terbiye metodu da değildir. Aksine çocuk saldırgan ve çekingen olur. Öfkeli sinirli olur. Gördüğü muameleyi aynen iade eder. Ödünç aldığı her şeyi bir bir geri verir. Çocuğun söz dinlemez ve kötü huylu olmaması için anababa şiddete başvurmamalıdır. Çocuklar ve gençlerdeki yanlışlıkları düzeltme nasıl olmalıdır: - Tepki gösterilmemeli, Tenkit edilmemeli, Aşağılananmamalı, hakaret edilmemeli, Şiddete başvurulmamalıdır, Müdahale yumuşaklıkla yapılmalı, Müjdeleyerek yapılmalı, Sevgi ile yaklaşılmalı, Örnek olunmalı, doğru olan yapılmalı, Değer vererek yaklaşılmalı “canım”, “evladım” ifadeleri kullanılmalı, Kur‟an‟ daki yasaklar gibi kademe kademe sınırlar konulmalı, Bıkmadan bıktırmadan müdahale edilmelidir, Soru sorarak yanlış ve doğru anlatılmalı, İyi ve kötü örnekler gösterilerek alternatif gös-terilmelidir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 86 Mustafa ÖSELMİŞ -DTelevizyon hastasıyız. Evlerimizde hep televizyonun dediği oluyor. ĠĢleri o ayarlıyor, çocukları o avutup yetiĢtiriyor. Aile fertlerini birbirinden koparıyor. Ahlakı, maneviyatı öl-dürüyor. Allah’ a kulluktan alıkoyuyor. Kendine kul köle ediyor. Ġstesekde ondan ayrılamıyoruz. Televole hastası olduk, müstehcenliğe alıĢtık, uyuĢtuk tepki bile gösteremiyoruz. Ailelerin dağılmasında, yuvaların yıkılmasında öncülük ediyor. BaĢ köĢenin daimi konuğu evin reisi televizyon esiriyiz. * * * * * * Televizyon, aslında güzel bir alet fakat iyiye kullanılırsa. Kötüye kullanılınca da şer kutusu. Her şey öyle değil mi? Kullanana ve kullanmaya bağlı. İstenirse güzel bir eğitim aracı ama bugün daha çok yıkım aracı durumundadır. Birkaç kanal hariç televizyonun müsbet yayın yaptığı söylenemez. Buna rağmen ekseriyetimiztelevizyon bağımlısı. Ahlak yıkan, aile yıkan, müstehcenlik sergileyen, yıkan - bozan, öldüren, öldürten kanalların program-larını seyretmekten geri duramıyoruz. Yakınlarımızı alıkoyamıyoruz. Topluca utanç verici sahneleri çekinmeden seyreder hale geldik. Biz uyuştuk, uyuşturulduk, bölündük, parçalan-dık, ahlaki manevi neyimiz varsa kaybettik. O hala baş köşede gücüne güç katıyor. O bize saldırıp durduğu halde biz ona en ufak bir tepki gösteremiyoruz. Televizyonun bunca olumsuzluklarına ve kötü etkilerine karşı ücretsiz Alo RTÜK 444-1178 hattını arayıp şöyle şöyle diyerek tepkimizi, öfkemizi dışa vuramıyoruz. Peygamber (as) zamanında Ahnes b. Şurayk vardı. Yakışıklıydı ve güzel konuşurdu. Tam bir münafıktı. Peygamberimizin yanına gelir, güzel konuşması ile Müslümanlık taslardı. Halbuki içi fenalık doluydu. İşi gücü Müslümanlara zarar vermekti. Ona kanmamaları, güvenip aldanmama-ları için Allah Müslümanları şu ayetlerle uyarmıştır: - “İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta samimi olduğuna dair Allah‟ ı şahit gösterir. Halbuki o düşmanların en yamanıdır. O bir iş başına geçti mi ortalığı fesada vermek, her şeyi tahrip etmek ve nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Böylesine “Allah‟ tan kork!” denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. Ceza olarak ona cehennem yeter. Orası ne kötü yerdir!” (Bakara: 204-205-206) Bir ayette de: “… Kininiz sizi tecavüze sevk etmesin. İyilik ve kötülükten sakınma konusunda yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah‟ tan korkun. Çünkü Allah‟ ın cezası çetindir.” (Miada: 2) buyrularak kötülük üzerine yardımlaşılmaması emredilmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 87 Mustafa ÖSELMİŞ - “Kim iyi bir işe aracılık ederse onunda o işten bir nasibi olur. Kimde kötü bir işe aracılık ederse, onunda ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşı-lığını vericidir.” (Nisa: 85) Bu ayet-i kerimede bildirildiğine göre de her işin karşılığı var. Kimin ne yaptığına, neye sebep olduğuna dikkat etmesi gerekir. Bir uyarıda şöyledir. Peygamber (as) zamanında Nadr b. Haris vardır. Bu adam sapıtmak insanları bozmak için başka ülkelerden kitaplar satın alır gelir ve Mekkelilere “Muhammed size Ad ve Semut milletlerinin masallarını anlatıyor. Bende size Rum ve Acem masalları anlatacağım” der., kafirleri eğlendirir, müslümanlarıda Kur‟an okumaktan alıkoymaya çalışırdı. Allah şu ayeti indirdi: - “İnsanlardan öylesi vardır ki, hiçbir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonrada onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rezil edici bir azap vardır.” (Lokman: 6) Bu ikaz ve uyarılardan sonra kısaca bakalım televizyon bize ne veriyor? Evlerde televizyon devamlı açık. O konuşuyorsa kimse konuşmuyor. Ne sunarsa sunsun, sanki esiriz. Susarak şerrine, yıkımına ortak oluyoruz. Kirli ekran devamlı açık. Aile yuvaları sarsıldı. Çoluk çocuk mayamız bozuldu. Evlerde ne huzur kaldı ne bereket kaldı. Televizyonla evimize, içimize girdiler. Açmasını kapatmasını bilmediğimiz için büyük, küçük hepimizin üzerinde olumsuz etkiler yaptılar. Çocuklar robotlaştı. Büyükler aptallaştı. Müslüman Türk Milletine yabancı nesiller yetişti. Çocuklarımız televizyondan iyi şeyler öğrenmedi. Şiddeti öğrendi, müstehcenliği gördü. Hayatın hep kötü yönünü seyretti. Haberlerin yalanını dinledi. Reklamın bile ahlaksızını izledi. Televizyon genel ahlakı bozdu. Kadını istismar etti, çırılçıplak soyarak bir meta gibi teşhir etti. İnsani duyguları öldürdü. Kadını, çocuğu hatta babayı aile yuvasından kopardı, yuvalar yıktı. Fuhuşu, tecavüzü arttırdı. Toplumda unutmayı, düşünmeyi ve zamanı aldı götürdü. Her konuda yozlaşmaya, bozulmaya sebep oldu. Hastalıklara hastalıklar ekledi. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 88 Mustafa ÖSELMİŞ -EEvlilik hayatında bir kısmımız analığa, bir kısmımız da babalığa talip oluyoruz. Hanım olalım, bey olalım istiyoruz ama beceremiyoruz. EĢler birbirleriyle iletiĢim kuramıyor. Yükü beraberce üstlenip götüremiyor. KarĢılıklı görev ve sorumluluklar yerine getirilmiyor. EĢler birbi-rini dinlemiyor, aynı telden çalmıyor. Sen – ben kavgası yaĢanıyor. Evde eĢitlik, özgürlük yarıĢı yapılıyor. Saygı sevgi yerine kaba ve kırıcı olunuyor. Hanım dövmek, kaba davranmak, erkeklik zannediliyor. * * * * * * Allah Rasulü şöyle der: “İnsanın bahtiyarlığına sebep olan şey üçtür. İnsanın mutsuzluğuna sebep olan şeyde üçtür. İffetli ve dindar kadın, iyi bir binek ve rahat bir ev mutluluğuna sebep olur. Kötü kadın, kötü bir binek ve dar, sıkıntılı evde mutsuzluğuna sebep olur. Erkek açısından böyle. Kadın açısından inançsız, merhametsiz, kaba bir erkekde kadının mutsuzluğuna sebep olur.” Kadının ikinci sınıf insan kabul edilmesi 21. yüzyılın ayıbıdır. Namuslu olmak namuslu yaşamak kadın için de erkek için de geçerlidir. İffet kadın için ne kadar gerekliyse, erkeğinde namuslu olması en az o kadar gereklidir. Kadınla erkek, suyu meydana getiren oksijenle hidrojen gibidir. Allah Kur‟an‟ da şöyle bildirir: - “Mü‟min erkeklerle mü‟min kadınlar birbirle-rinin velileridir…” (Tevbe: 71) Allah her şeyde olduğu gibi insanıda kadın erkek olarak yaratmıştır. Allah ikisinede görevler vermiş ve sorumlu kılmıştır. Ne yazık ki, kadını evinden koparıp bir mal gibi ticaret malı haline getiren zihniyet, kadınla erkeği iki rakip haline getirmiştir. Kadın fiziksel, ruhsal ve duygusal yapısıyla görev ve sorumluluklar bakımından erkeğe göre biraz farklıdır. Kadını istismar edenler bu durumu istismar ederek evde reislik kavgası yaptırmaktadır. Cinsellik, reklam, eğlence ve televole aracı haline getirmişlerdir. Aile yuvasının mutluluğu ve devamı için eşlerin birbirine karşı vazgeçilmez görevleri vardır. Bunlar şöyle özetlenebilir: - Erkeğin, eşini sevmesi ve saygı duyması gerekir. - Çocukların yetiştirilmesinde ve ev işlerinde hanımına yardımcı olması lazımdır. - Eşine eziyet etmemesi, kaba ve kırıcı olmaması gerekir. Eşini başkalarının yanında küçük düşürme-mesi, onun sırlarını başkalarına yaymaması gerekir. - Yapılacak işler konusunda istişare etmelidir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 89 Mustafa ÖSELMİŞ - Kadının erkek üzerindeki haklarını çiğneme-mesi gerekir. Kur‟an‟ da: “Örfe uygun olarak erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi kadınlarında erkekler üzerinde hakları vardır.” (Bakara: 228) buyrulmuştur. Ayrıca: “Kadınlarla iyi geçinin” (Nisa: 19) emri vardır. Peygamber (as) da şöyle buyurmuştur: “Mü‟minlerin imanca en mükemmel olanı, ahlaken en iyi olanlarıdır. Hatırlı olanınızda kadınla-ra karşı hayırlı olanlardır.” (R. Salihın: 320) İyi bir kadının eşine karşı şöye davranması gerekir: - Eşine karşı itaatkar davranmalıdır. - Şüpheye sebep olacak davranışlardan kaçın-malıdır. - Yapacağı iş için beyinden izin almalıdır. - Evin sırrını başkalarına açmamalıdır. - Kocasının razı olmadığı veya izin vermediği bir şeyi yapmamalıdır. - Evin temizliğine, düzenine ve yemeğe özen göstermelidir. - Alınacak şeyler için bütçeyi zorlamamalıdır. Her zaman eşini anlamaya, yorgunluğunu gidermeye, üzüntüsünü paylaşmaya çalışmalıdır. - Eşinin ailesine karşı iyi niyetli olmalıdır. Aile yuvasını tehlikeye sokacak, çekilmez yapacak söz ve davranışlardan uzak durmalıdır. - Sabırlı olmalı, inat etmemeli, cevap vermemelidir. Peygamber (as) şöyle demiştir: - “Kocası kendisinden razı olduğu halde ölen kadın cennete girer.” (Seçme Hadisler: 191/93) - “Kocasıdan uzak kalan, kendini uzak tutan kadına melekler lanet eder.” (Age: 191/94) - “Mazeret olmadan kocasından kendisini boşamasını isteyen kadına cennetin kokusu haramdır.” (Age: 185/84) Eşler birbirinden hep saygı, sevgi bekler, ilgi ister, sözü dinlensin ister, hakkına riayet edilsin ister, yaptıklarının karşılığını görsün ister, bazı şeylerin paylaşılmasını ister. Belki en önemli isteklerden biri de aile içi sırların evde kalmasıdır. Eşler kendisine güvenilsin ister, kendiside güvenmek ister. Kadın, dövülüp sövülmesin ister. İyi davranılsın ister. Kötü koca şöyle tarif edilmiştir: “Adam evine girince kadın korkarsa, çocuklar kaçışırsa, o kötü bir koca, kötü bir babadır.” Adam içer döverse: “Kadından dayağı eksik et-meyeceksin” der, kazaklık yaparsa, anlamadan din-lemeden eli kalkarsa, konuşacağı yerde döverse o adamda hayır yoktur. Peygamber (as) eşini döven adama şöyle de-miştir: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 90 Mustafa ÖSELMİŞ - “Gündüz dövüp akşam aynı yatağa ne yüzle yatacaksın?” Bir hadislerinde de: “Kadınlarını döven erkekler hayırlı kimseler değildir.” (R. Salihın: 320) demiştir. Mutlu bir ailenin temeli inançtır. Ahlaktır. İnancın ve ahlakın olmadığı güzel yüzler beşpara etmez. Çünkü insanın eti yenmez, derisi giyilmez, güzel ahlakından başka neyi vardır? -FSon zamanlarda boĢanma hastalığı ortaya çıktı. BulaĢıcı hastalık gibi yayıldı. Yokluktan değil, bilakis varlıktan. Severek isteyerek Allah adına evlendiği eĢini basit sebeplerle boĢayıp baĢkasıyla yaĢama arzusu çoğaldı. BoĢananla-rın sayısı %60 - %70 lere vardı. Büyüklerimiz bir yastıkta kocamak için evlenirlerdi. ġimdi boĢanma çok kolay. Ufak bir tartıĢma, incir çekirdeğini doldurmayan sebep-ten dolayı “ayrılalım” deniliveriyor. Ayrılırkende çamur atmaktan geri durulmadığı gibi hiç sorumluluk duyulmuyor, vicdan sızlamıyor. * * * * * * Bu neden böyle oluyor kısaca bir göz atalım: - Başta gençler iyi eğitilip, iyi yetiştirilmiyor ve evliliğe hazırlanmıyor. Seçim iyi yapılmıyor; gençler evliliğe sokakta karar veriyor. Büyükler sonra tanıştırılıyor. Seçim mantıklı olmuyor. Aşkın gözü kör, kusurlar görülmüyor. Sokrat: “İşini, aşını, eşini iyi seç. Eğer iyi çıkarsa mutlusun değilse filozof olursun” demiş. - İnanç ve ahlaki değerler göz ardı ediliyor. İnançlı, ahlaklı ve iffetli olup olmadığı iki taraftan da araştırılmıyor. - Ailedeki sorumluluklar paylaşılmıyor. Evde kimin reis olduğu belli değil; sen, ben kavgası yapılıyor. - Aile ilişkilerini tayin eden televizyon yuva yıkıyor. İnsanlar hoşgörülü değil, karşı tarafı dinlemi-yor ve iki tarafda özür dilemesini beceremiyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 91 Mustafa ÖSELMİŞ - Muhafaza edilmesi gereken evin sırları saklanmıyor. - Eşler anlaşmazlığı giderecek, geçimsizliği düzeltecek vasıfta değil. Her şeyi tartışarak, kavga ederek çözümleme yoluna gidiliyor. - Boşanmayı gerektiren huysuzluklar, ahlaksız-lıklar ve iffetsizlikler terk edilmeyince boşanma mutlaktır. Bugün boşanmaların çoğu vebalsiz ve meşru boşanma olmuyor. Son çare olan boşanma ilk başvurulan oluyor. Yanlış ve sapık ilişkiler yuvalar yıkıyor. - Boşanmayı gerektirecek haller yokken bir başka evlilik düşünülüyor. Bu boşanmada, ikinci evlilikte kimseyi mutlu etmiyor. Kötü yollara dü-şülüyor, hayırsız evlatlar ortalıkta dolaşıyor. - Mesele genellikle para değil, zorluk değil da-ha çok rahatlık ve varlık içinde oluyor. Problem, ikinci evlilik. İkinci evlilik istendiği zaman olmaz. Çoğu birleşmeler geçersiz oluyor. Geçerli ikinci bir nikah için; - Zaruret ve mecburiyet, Eşin çocukların rızası, Nikahın ilanı, Adalet gibi şartlar vardır. Okullarda, işyerlerinde evlilik kararları ve flörtle gidilen evlilikler daha çabuk cazibesini kaybediyor. Onlar birbirlerine daha çabuk dikleşiyor, sertleşiyor. Huzurlu ve uzun ömürlü bir evlilik için nelere dikkat edilmelidir: - Her şey kafaya takılmamalı, - İki tarafta aynı anda sinirlenmemeli, - İyi geçinme kurallarına uymalı, - İki taraf birbirini dinlemesini bilmeli, - Geçmişin hataları gündeme gelmemeli, - Geride çözülmedik problem bırakılmamalı, - İki tarafta sevdiğini söylemeli ve hissettirmeli, - Dışarıdaki sorunlar eve taşınmamalı, - Bir şey hemen “hayır” denilerek reddedilme-meli, - Sen ben değil, biz olmalı, - Bencillik ve ayrımcılık olmamalı, - Hakaret edilmemeli, kırıcı kaba olunmamalı, Olumlu ve uyumlu olunmalı. Karşı tarafın hep olumsuzlukları değil, iyi yönleride unutulmamalı, - Sabır ve iyi niyet elden bırakılmamalı, - Ses tonu iyi atarlanmalı, bağırıp çağrılma-malı, - Zaman zaman hediyeleşilmeli, - Eşler zaman zaman kendilerini karşı tarafın yerine koymalı öyle karar vermelidir. Unutulmamalıdır ki, kadının yaşama hakkı, öğrenme hakkı, ibadet ve dinini yaşama hakkı, evlilik hakkı, mal edinme ve miras hakkı, boşanma hakkı gibi hakları vardır. Boşanma isteği meşru olması gerekir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 92 Mustafa ÖSELMİŞ Allah zevkine ve nefsine düşkün kimseleri sevmez. Anlamsız ve lüzumsuz kıskançlıklar boşanma sebebi olmamalıdır. Eşler şüpheden, vesveseden kaçınmalıdır. Peygamberimiz: “Boşanmak, Allah‟ ın sevmediği bir mübahtır” demiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 93 Mustafa ÖSELMİŞ YEDĠNCĠ BÖLÜM AHLAKĠ HASTALIKLAR -AAhlaklı olma derdimiz hemen hemen yok. Dün için piĢman değiliz. Yarın için endiĢelenmi-yoruz. Bugünü yaĢamaya çalıĢıyoruz. Geçer akçe ahlak değil, ahlaksızlık gibi. Ele geleni yiyoruz, dile geleni söylüyoruz, ahlaksızlık ola-rak vasıflandırılan birçok Ģeyi yapıyoruz, ahlak-sızlıklardan ve ahlaksızlardan uzak durmuyoruz. Ama bize ahlaksız dense kızıyoruz. Utanması gerekenler utanmıyor. Ne kendi-sinden ne halktan ne de Hakk’ tan haya ediyor. Her Ģey müstehcen ve her yerde müstehcenlik. Nereye varacak bunun sonu? Ne zaman kutru-lacağız bu hastalıklardan?.. * * * * * * Ahlak ve ahlaksızlık, insanın en belirgin vasfı. İnsan iyiye güzele ve faydalı olana sahip olama-yınca kötü ve çirkin sermayesi oluyor. İnsan kendini kontrol edemezse hayvandan da aşağı olabiliyor. Yapılmayacak şeyler yapıyor. Kendisi utanmayınca başkalarını utandırıyor. Bugün terbiye edilmemiş, insanlıktan nasibini alamamış olanlar ahlaksızlığı meziyet zannediyor. Tilkinin hırsızlığı ile övündüğü gibi ahlaksızlıkları ile övünüyor. Uygarlık adına rezillikler sergiliyor. Neden oluyor bunlar? Bunlar inançla bütünleşen ahlakı benimsememekten ve yaygınlaştımamaktan oluyor. Bugün nerde bir ahlaksızlık varsa, ahlaki çöküntü varsa, inançsızlık temeline dayandığı muhakkaktır. Bugünkü vahşetin ve diğer sorunların sebebinin inançsızlık olduğu artık anlaşılmamalıdır. Güzel ahlak en büyük fazilettir. Temelide İslam‟ dır. Peygamber efendimiz: “Kötü ahlaktan sana sığınırım Allah‟ ım!” diye dua etmiştir. Bugün Allah‟ ı olmayanın ahlakının olması mümkün değildir. “Kork Allah‟ tan korkmayandan” sözünün asırlar aksini isbat edememiştir. Akif‟ in ifade ettiği gibi: - “Ne irfandır ahlaka veren yükseklik ne vic-dandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundan-dır.” J.J.Roussea‟ nunda güzel bir tesbiti var: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 94 Mustafa ÖSELMİŞ - “İnanmadanda bir insanın faziletli olabileceğini zannederdim, ne kadar yanılmışım!” diyor. Allah insanı canlıların en üstünü ve en şereflisi olarak yaratmıştır. İnsana diğer canlılara vermediği akıl ve haya gibi iki nimet vermiştir. Haya akıl ile birlikte olmadan aklın bir önemi yoktur. Hayasızlık ve edepsizlik nerede bulunursa orayı çirkinleştirir. Şairin dediği gibi: - “İlim meclisine girdim, kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep!” Bu konuda peygamber (as) şöyle buyuruyor: - “Bir kimsede haya olmazsa, din olmaz. Dünyada utanması olmayan cennete giremez.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 443/5) - “Utanmıyorsan dilediğini yap!” (Buhari, Enbiya: 54) - “Haya hayır getirir. Haya bir ahlaktır ki, fena işleri, kötü sözleri terk etmeye sevk eder. Hak sahibinin hakkını vermede kusur etmekten men eder.” (R. Salihın: 2/97) Bu hadislerden anlaşıldığına göre hayasız dinde insanlıkda olmaz. Kur‟an‟ da Allah iyi bir müslümanın vasıflarını sıralarken “Onlar, iffetlerini korurlar” (Mü‟minun: 5) buyuruyor. Bir ayette de müslümanları “Irzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar” olarak vasıflandırıyor. (Ahzab: 35) Nur suresinde de: “Mü‟min erkeklere ve mü‟min kadınlara söyle gözlerini harama dikmesinler, ırzlarını korusunlar, örtülerini örtsünler…” buytuluyor. (Ayet: 30-31) Demek ki iffet ve namus, insan olmanın, müslüman olmanın en belirgin özelliğidir. Ahlak, namus olmadan insanın ne değeri var? İnsanın eti yenmiyor, derisi giyilmiyor. İlla edep, illa edep… Edep iledir Kemal-i adem, edep iledir nizam-ı alem… Alemin nizamı düzeni edepsiz olmuyor. Bir bakıyorsun utanma, sıkılma kalkmış, her şey müstehcen ekranın, yayınların, sokağın hatta evin müstehcenliğine, kirliliğine aldırış eden yok. Birazcık hayası olan böyle yapmaz. Hayvanlarda bile, bazılarında olmayan çekinme duygusu var. Teşhirden, teşhircilikten hoşlanılıyor. Herkes kendine bakılsın istiyor. Baksınlar diye her şey yapılıyor. Bunun vebali hiç düşünülmüyor. Utanmayan, iffetini korumayan, günaha girip başkalarını da günaha sokan kimseden melekler bile rahatsız olur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 95 Mustafa ÖSELMİŞ Baldızı Esma küçükken ince ve dar bir elbise giymiş ve peygamber (as) ın yanına gelmişti. Peygamberimiz ondan yüzünü çevirdi. “Buluğ çağına gelen bir kızın böyle giyinmemesi gerekmez mi?” buyurdu. Bir defasında da: “Çıplaklıktan sakının yoksa yanınızdaki melekler sizden utanarak ayrılır” (Tirmizi, Edep: 42) buyurmuştur. Kur‟an‟ da Allah şöyle uyarıyor: “Ey insanlar! Size ayıp yerlerinizi örtecek elbise vermedik mi? Elbise Allah‟ ın rahmetinin alametlerindendir. Ey insanlar! Ayıp yerlerini kendilerine açmak için elbiselerini soyararak Adem ile Havva‟ yı cennetten çıkardı gibi, şeytan sizide aldatıp sapıtmasın” (A‟raf: 26-27) Devamındaki ayette de Allah‟ ın çirkin işlerden hoşlanmayacağı bildirilmiştir. Haya, hayır getirdiği ve hayra sebep olduğu gibi hayasızlıkta şer getirir, kötülüğe sebep olur. Hayasızlık ve müstehcenliğin sonuna şöyle bir bakalım: - Utanma duygusu yok olur, - Huzur, bereket kalkar, - Koruyucu melekler ayrıldığı için manevi koru-ma olmaz, - Yapılan işte hayır kalmaz, - Karşı tarafı tahrik eder, tacize tecavüze ne-den olur, - İffet namus korunamaz, İnsanın akli dengesini bozar ve ahlaktan, ma-neviyattan uzaklaştırır. Cinselliği önplana çıkarır. Bu hale müstehcen yayın ve basına tepkisizliğimiz sebep olmaktadır. Müstehcen kanallar sürekli açık. Müstehcen gazeteler ve dergiler evlere, işyerlerine rahatlıkla sokulabiliyor. Ev halkının olumsuz etkilenmesi hiç düşünülmüyor. Bereketin, manevi havanın kaybolması pahasına bu yayınlar destek görüyor. Böylece ahlak, maneviyat düşmanı tepegözü kendi elimizle besleyip, büyütüyoruz. Sonra da hakkından gelemiyoruz. Unutmayalım her fırsat verdiğimiz, her destekle-diğimiz yayın – basının hesabından payımız ora-nında sorumlu tutulacağız. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 96 Mustafa ÖSELMİŞ -BĠyi insan, iyi müslüman olamıyoruz. GösteriĢ meraklısıyız. Her Ģey özde değil sözde olsun istiyoruz. Riyayı çok seviyoruz. Kötü iĢler ve çirkin örnekler sergiliyoruz. Müslümanız diyo-ruz, Müslüman olmak neyi gerektirir düĢünmü-yoruz. Müslüman gibi yaĢamıyoruz. Ġyi olduğu-muzu söylüyoruz, doğru dürüst iĢ yapmıyoruz. Hasta ruhlu kimseler söz sahibi oluyor. Sonra da sızım sızım sızlanıyoruz. DüĢünmüyoruz ki Ģikayetin, cayır cayır kaĢınmanın ne bite ne de pireye çaresi var. * * * * * * Peygamber (as): “Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, sizden biriniz emrolunduğu şeylerin onda birini terk ederse helak olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki, sizden kim emrolunduğu şeyin onda birini yaparsa kurtulur.” (Tirmizi, Fiten: 79) buyurarak insanların bozulduğu bir zamanda iyi olmaya çalışmanın mükafatını müjdelemiştir. Bir Pazar sabahı adam gazetesini alıp bütün gün evde istirahat edeceğini düşünüyordu. Oğlu: “Baba söz vermiştin parka ne zaman gideceğiz?” dedi. Baba irkildi. Bir bahane uydurmalıydı. Okuduğu gazetede dünya haritasına gözü ilişti. Tamam bulmuştu. Haritayı parça parça etti. Oğluna: - “Oğlum! Bu haritayı düzeltirsen seni parka götüreceğim” dedi. İçinden “Nasıl olsa düzeltemez” derken çocuk: “Baba düzelttim, ne zaman gidiyo-ruz?” diye sordu. Adam şaşırmıştı. Kontrol etti, doğru. Oğluna nasıl düzelttiğini sordu. Çocuk şu ibretlik cevabı verdi: - “Bana verdiğin haritanın arka sayfasında kocaman bir insan vardı. İnsanı düzelttiğimde dünya kendiliğinden düzelmişti.” Demek ki insan düzelirse, düzeltilirse her şey düzelecektir. Dünyayı bozan insandır. Süleyman peygamberin başındaki taç yerinde durmamış, sağa yatmış. Düzeltmiş sola yatmış ve sormuş: “Ey taç! Niye doğru durmuyorsun?” Taç cevap vermiş: “Sen doğru oturmuyorsun ki ben doğru durayım!” Yamukluk yapan insan, insan düzelirse her şey düzelecektir. İnsan, yaratılış gayesinin dışına çıkan tek varlık. O kadar boş ve manasız şeylerle uğraşıyor ki, fıtrattan uzaklaşıyor. Hani avcı nişan almış ceylana ateş edecek. Ceylan: “Allah seni beni vurman için mi yarattı?” demiş. Avcı donmuş kalmış ateş edememiş. Adam adama sormuş: “Nasıl cennetlik olunur?” O da: “Boş ve manasız işleri terk ederek” cevabını vermiş. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 97 Mustafa ÖSELMİŞ Timur Nasrettin hocaya sormuş: - “Kaç akçe ederim?” “60 akçe edersin.” “Üzerimdeki peştalın değeri o. Sen ne diyorsun?” “Bende ona fiyat biçmiştim.” demiş. Mevlana: “Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbiseler yok. Nice elbiseler gördüm içlerinde insan yok” derken üzerindeki elbisenin değeri kadar değeri olmayanları ifade etmiştir. Şair bazıları için: - “Yılan mısın kimi görsen sokuyorsun? Baykuş musun nereye konsan yıkıyorsun?” demiş. Bunların ardından da bir şey daha demiş: - “Ne kendisi eyledi rahat, ne halka verdi huzur. Göçtü gitti cihandan dayansın ehl-i kubur.” Bazıları müslümanlığı elden bırakmıyor. Ondan başka müslüman yok. Bazende “müslüman” deyiverirler endişesini taşıyor dindarlığından utanıyor. Ne derler telaşı ile münafıklığa razı oluyor. Çoğunun adı müslüman. Kimse kendini aldatmasın. Müslüman nasıl olur, Allah nasıl bir müslüman portresi çizmiş, peygamber (as) müslümanı nasıl tarif etmiş biz ona bakalım. Müslüman ne yapar, ne yapmaz. Kalp temiz mi, itikat düzgün mü, ahlak güzel mi, hayırda hizmette payı var mı, faydalı mı, zararlı mı, İslam‟ ı ciddiye alıyor mu, ciddi işler yapıyor mu önemli olan bu… “Müslümanım” demek güzel, ama iyi müslüman olmak gerek, güzel ameller işlemek gerek, inandığı gibi yaşamak gerek, İslam bizden ne istiyor, öyle olmak gerek. Müslüman nasıl olur? Kafa yormak gerek. İbadetten muafmış gibi yaşanıyor. Sanki dinde ibadet yok. Böyle nasıl müslüman olunur? Sünnete uygun bir yaşayışımız yok. Böyle nasıl ümmet olunur? Sorsan herkes müslüman. Niyet iyi değil, davranışlar iyi değil, aile hayatı, iş hayatı berbat. Doğruluk dürüstlük yok. Hakk‟ ı söylemiyor, Hakk‟ a çağırmıyoruz. Günahtan haramdan kaçınmıyoruz. Nasıl Müslümanlık bu? Müslüman, ahde vefa gösteren insandır. Özü doğru sözü doğru kimsedir. Dosdoğru olur. Doğru-larla beraber olur ve doğru iş yapar. Müslüman güvenilir kimsedir. Güvenilir olmaya-nın müslümanlığından söz edilemez. Peygambe-rimiz müslümanı “Herkesin kendisinden emin ol-duğu, insanların kendisine HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 98 Mustafa ÖSELMİŞ güvendiği” kimse olarak tanımlamıştır ve “Doğru sözlü güvenilir tüccar ahirette peygamberlerle ve şehitlerle beraber olacaktır” buyurmuştur. (Tirmizi, Büyû: 4) Dürüst ve güvenilir olmak, müslüman olmanın gereğidir. Cenab-ı Allah: “Bana kulluk et” (Taha: 14) - “Ölünceye kadar ibadet et” diyor. (Hıcır: 99) Biz kime kulluk ediyoruz? Allah: “Müslümanlar olarak can verin” diyor. (Bakara: 132) Biz nasıl ölmek istiyoruz? İşte bütün mesele bu… Nasıl yaşanırsa, elbette öyle ölünecek. Cenab-ı Allah bizi yarattı ve sordu: “Ben sizin Rabbınız değil miyim?” Biz ne dedik? “Evet sen bizim Rabbımızsın” demedik mi? Hani ahde vefa? Peygamber (as): “Allah‟ a karşı ahdini yerine getirmeyenlere Allah düşmanlarını onlara musallat eder” buyurmuştur. Allah‟ a verilen sözler unutulunca insanlara veri-len sözlerin hiç değeri kalmamıştır. Değil söz, çek senet bile yetmiyor artık… Cenab-ı Allah: - “Ahidlerinizi yerine getirin. Çünkü yaptığınız anlaşmalardan sorumlusunuz.” (İsra: 34) - “Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin.” (Nahl: 91) “Yapmayacağınız şeyi söylemeyin. Yapma-yacağınızı söylemeniz Allah katında nefretle karşı-lanır ve gazap sebebidir.” (Saff: 3) buyurarak bizi uyarmıştır. Kendi kendimize soralım bu halimizle, yaptıkları-mız ve yapmadıklarımızla neyi hak ediyoruz? HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 99 Mustafa ÖSELMİŞ -CEmanet anlayıĢımız zayıf. Emaneti ehline vermiyoruz. Emanete sahip çıkmıyoruz. Emane-te hainlik ediyoruz. Kimsenin kimseye güveni yok. Herkes birbirinden kuĢkulanıyor. * * * * * * Emaneti korumak güzel huylardandır. Peygam-berimize “Muhammed‟ül-Emin” denilerek düşman-ları bile emanetlerini teslim etmişlerdir. Emanete riayet müslümanın vasfıdır. Allah: “Onlar ki, ema-netlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (Mü‟minun: 8) buyurarak müslümanın güvenilir kimse olması gerektiğini bildirmiştir. Emanete riayet edilmesiyle toplumda güven duygusu artacaktır. Anlaşmazlıklar düşmanlıklar azalacaktır. Saygı sevgi artacaktır. Emanete ihanetin münafıklık alameti olduğu bildirilmiştir. (Buhari, İman: 24) Söz veren sözünü yerine getirmezse, üzerine sorumluluk alan onu yapmazsa, kendisine bir şey emanet edilen hainlik ederse, toplumda birçok kötülük baş gösterecektir. Allah Kur‟an‟ da emanet ehli olmamızı istemektedir. “Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi emrediyor.” (Nisa: 58) “Birbirinize emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin.” (Bakara: 283) “Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü hainlik ettiği şeyin günahı boynunda asılı olarak gelir.” (AL-i İmran: 161) “Allah hainlik edenleri sevmez.” (Nisa: 107) diye bildirilmiştir. Kulluğun terki hainliktir. Kendisine iyilik yapanlara teşekkür etmemek hainliktir. Üzerinde hak sahibi olanlara ilgisizlik hainliktir. Yapmayı gerekeni yapmamak hainliktir. Emaneti muhafaza etmemek hainliktir. Çocuklarını gerektiği gibi yetiştirmemek hainliktir. Allah Rasulünün ifadesiyle emanetin korunama-ması kıyamet alametlerindendir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 100 Mustafa ÖSELMİŞ -DKötü huylar her zaman hayat hakkı buluyor. Sütten midir, sümükten midir bilinmez ama hemen hemen hepimiz kendimizi yasaklanan, lanetlenen kötü niyetten, kötü zandan, yalandan, yeminden, gıybetten, iftiradan, hasetten kalbi-mizi, dilimizi alıkoyamıyoruz. Bu hastalıklardan adeta tat alıyoruz. * * * * * * Bir insanın önce niyetinin iyi olması lazım. Bozuk niyetle iyiliğe, doğruluğa ulaşılamaz. Her konuda herkes için iyi niyetli olmak insanlığın ve ahlakın temelidir. Çünkü niyet iyi ise sonuç iyi olur, hayır olur. Bunun için “ameller niyete göredir”, “mü‟minin niyeti amelinden hayırlıdır” denmiştir. İyi niyetle kazığı çakanda sevap kazanır. İyi niyetle kazığı sökende sevap kazanır. İnsan bir şeyi yalnız kendisi için istememelidir. Kendisi için istediğini başkaları için de istemeyince olgunluğa erişemez. İnsan herkes hakkında iyi niyet taşımalı, herkes için iyi düşünmelidir. Çünkü insanların niyetini ve kalbini bilemeyiz. Rüyaları, olayları hayra yormak, insanların, hayatın iyi tarafını görmek, her şeyin olumlu yönünü görmek, her işte bir hayır vardır demek, karamsar olmamak en güzel erdemliliktir. Kötü zandan sakınmak, hüsn-ü zan beslemek, insanın iyi müslüman oluşundandır. Peygamber (as): “Kötü zandan sakının. Çünkü zan sözün en yalanıdır. Kulak hırsılığı yapmayın, gizli konuları araştırmayın. Haset etmeyin. Birbirinize kızmayın. Ey Allah‟ ın kulları kardeş olun.” diyor. (Sah. Buh. Terc. Sar: 2032) Su-i zan hastalığının ilacı hüsn-ü zandır. Allah Kur‟an‟ da: “Ey insanlar! Zandan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştır-mayın, biriniz diğerini çekiştirmesin. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bunda iğrendiniz. O halde Allah‟ tan korkun. Şüphesiz Allah tevbenizi kabul edendir.” (Hücurat: 12) buyura-rak bizi bunlardan men ediyor. Kötü zanda bulunulmadığı gibi kötü zanna da fırsat vermemek gerekir. Çünkü bir kötülüğe sebep olan da o kötülüğü işlemiş gibi olur. Kur‟an‟ da: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan mesudür.” buyrularak gizliliklerin araştı-rılması yasaklanmıştır. Peygamber (as): “Bir kimse din kardeşinin ayıbını onun hoşlanacağı şekilde örterse, Allah da onu dünyada da ahirette de hoşnut eder.” buyuruyor ve ayıp örtmeyi teşvik ediyor. (Ramuz e‟l-Ehadis: 423/7) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 101 Mustafa ÖSELMİŞ * * * Yalandan yalancıdan sakınmak insanı yücelten bir davranıştır. Peygamberimiz (as) müslümanın vasfını sayarken yalan söylemeyeceğini üstüne basa basa zikretmiştir. Yalan söyleyen, Allah‟ ın, peygamberin ve meleklerin lanet ettiği kişidir. Yalan, münafığın vasfıdır. Yalan, birçok kötülüğe sebep olur. Onun için Allah: “Yalan sözden sakının” diye emrediyor. (Hac: 30) Peygamber (as) da: “Yalan söyleyenin ağzının kokusundan melekler rahatsız olur, ondan ayrılır.” diyor. (Ramuz e‟l-Ehadis: 104/11) * * * İkiyüzlülük, başka başka olmaktır. İçi başka dışı başka olmaktır. Yapmadığını, yapmayacağını söyle-mektir. İkiyüzlülük, en büyük münafıklıktır. İnsan, olduğu gibi görünmeli ve göründüğü gibi olmalıdır. Allah: “Yapmadığınızı söylemeyin. Bu Allah ka-tında büyük öfkeye sebep olur” diyor. (Saff: 3) İkiyüzlülük, kötü bir hastalıktır. Peygamber (as): “Dünyada ikiyüzlü olanlar, kıyamet günü ateşten ikiyüzlü olduğu halde huzura geleceklerdir.” buyurmuştur. (Seçme Hadisler: 102/50) * * * Bir hastalıkta gıybettir. Kusuru arkadan söy-lemek, arkadan çekiştirmektir. Eksikleri kusurları sakız gibi çiğnemektir. Ölü eti çiğneyip yedikleri için bazılarına pek tatlı geliyor. Allah Kur‟an‟ da: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinenlerin vay haline!” diyerek kınıyor. (Hümeze: 1) Bir ayette de: “Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur” diyor. (Nisa: 114) Sağlıklı kimse ya hayır konuşmalı ya da susmalıdır. Müslüman, başkalarının haysiyeti ile oynamaz. Günaha dadanmış insanlar gibi onun bunun ardından konuşmaz. Sineğin mikrop taşıdığı gibi laf taşımaz. Cenab-ı Allah‟ ın sıfatlarından biri, kusurları ve ayıpları örten manasına gelen “Settar”dır. * * * Vazgeçilemeyen diğer bir hastalık ise iftiradır. İftira gerçek olmayan bir şeyi masum bir insana yakıştırmaktır. Temiz bir insanı karalamaktır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 102 Mustafa ÖSELMİŞ İftira yakılan bir ateştir. İftira atanı bile yakar. İftiranın yalan olduğu anlaşılınca iftiracı da zarar görür. İtibarını, güvenini kaybeder, lanetli duruma düşer. İftira atılan maddi ve manevi kayba uğrar. Onda iyi olmayan yaralar açar. İftira ile şeref ve haysiyetine tecavüz edilmiş olur. Genellikle iftiracı, bencil, kıskanç, acımasız ve hasta ruhlu kimsedir. Böylelerinin ahirette cezası çok ağırdır. İftira çok yönlü zarar verdiği için dinimiz kesin olarak iftirayı yasaklamış ve büyük günahlardan saymıştır. Kur‟an‟ da şöyle buyruluyor: - “İftira, apaçık bir günahtır.” (Ahzab: 58) - “Namuslu kadına iftira etmeyin.” (Nur: 4) - “İnsanlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını isteyenler için dünyada ve ahirette çetin bir azap vardır.” (Nur: 19) Peygamber (as) da: “Azabı en çok arttıran günahlardan biri de müslümanın ırzına haksız yere dil uzatmaktır.” (Seç-me Hadisler: 256/94) “Kim ardından mü‟min kardeşinin ırz ve namusunu savunursa, Allah da onu cehennemden azat eder.” (Age: 260/103) * * * İnsanı ve insanın güzel işlerinin sevabını yiyip bitiren bir mikrop da hasettir. Haset, her türlü insani duyguya manidir. İyi düşünceleri öldürür. Bunun için Allah hasedi haram kılmıştır. “Allah‟ ın sizi birbiri-nizden üstün kıldığı şeyleri, sizde olmayanı hasetle arzu etmeyin.” (Nisa: 32) buyurarak bencil insanı sevmediğini bildirmiştir. Bize düşen, Allah‟ ın taksimine razı olmaktır. Halimize sabredip, şükretmektir. Felâk suresinde Cenab-ı Allah, haset eden ha-setçinin şerrinden Allah‟ a sığınılmasını emretmiştir. Bu konuda peygamber (as) bir ölçü koymuştur. Şöyle buyurur: “Sizden biri malda yaratılışta, evlatta kendisinden üstün olana değil, kendinden aşağıda olana baksın.” (Seçme Hadisler: 91/33) Peygamberimiz: “Ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi hasette iyilikleri yok eder.” (Ebu Davut: 44) - “Kendisi için istediğini başkaları için de iste-medikçe gerçek mü‟min olamazsınız” buyurarak ciddi bir uyarıda bulunmuştur. Çekemeyenler, kıskananlar, başkalarının peri-şan olmasını isteyenler hastalıklı kimselerdir. Bunlar nimetin de düşmanıdırlar. Onun telef olmasını ister-ler. Yeryüzünde ilk cinayet haset yüzünden işlen-miştir. Şeytan haset yüzünden isyan etmiş ve cen-netten HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 103 Mustafa ÖSELMİŞ kovulmuştur. Haset öyle bir hastalıktır ki, üzüntüye sebep olur, ilahi yardımın kesilmesine ve ilahi cezaya neden olur. İnsanları sevmedikçe cennete girilemez. Paylaşılmayınca huzur bulunmaz. Çünkü cennete yalnız girmek isteyen zaten cennetlik değildir. * * * Bazı insanlar sırların gizli kalmasından, saklan-masından rahatsız oluyor. Başkalarının gizli ve saklı tuttuğu sırlarını araştırmaktan ve başkalarına anlatmaktan zevk alıyor. Kendi sırlarımızı nasıl başkalarının duymasını istemiyorsak, başkalarının özel sırlarını da açığa vurmamamız gerekir. Başkalarının sırrı bize emanettir. Sırlar gizli kaldığı müddetçe zarar vermez. Ama açığa çıktığı zaman insanı esir alır. Peygamberimiz: “Kıyamet gününde durumu en kötü olan, eşinin sırrını yayandır” buyurur. (R. Salihın: 688) Allah en güzel sır saklayandır. Bizim sırlarımızı asla açığa vurmuyor. Bizimde başkalarının sırlarını yaymak bize yakışmaz. Sır ifşa etmek ancak hastalıklı kimselerin zevk aldığı şeydir. * * * Öyle bir hastalık daha var ki, fitne çıkarmak için uğraşmak, fitneye sebep olacak şekilde davranmak, yanlış anlaşılmaktan korkmamak, insanlara, inanç-lara saygısızca davranmak ve tahrikcilik yapmak, felaket tellallığı yapmak gibi şeylerle meşgul olan hasta ruhlu insanlar var. İnsanları korkutmaktan zevk alanlar çok. Allah‟ ın rahmeti ile müjdelemesi gerekenler, cehennemle, azapla korkutuyor. Moral vermesi gereken, bitmiş, tükenmiş, mahvolmuş, iyileşmez diyerek ölümle korkutuyor. Çocuklara güzel güzel, tatlı tatlı yaklaşması gereken, öcü ile adamla korkutuyor. Sen sünnet oldun mu bakayım deyip çocuğun üstüne yürüyor. Birilerini maliyeci ile, müfettişle, polisle, mahke-me ile korkutanlar, Kötü notla tehdit edenler, İşten çıkarmakla korkutanlar, Hep korku verenler… yok değil. Nedir bu hastalıkların çaresi? Çare, güler yüz, tatlı söz, incitmemek, kırmamak, korkutmamak, müjdelemek, ümit vermek, moral vermektir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 104 Mustafa ÖSELMİŞ Birilerinin bizden korkmasından hoşlanmak asla sağlıklı bir düşünce değildir. Hasta ruhluluğun belirtisidir. Kabalığın alametidir. -EMünakaĢa etmeyi çok seviyoruz. Sanki her Ģeyi biz biliyoruz. BaĢkaları ile münakaĢa ortamı arıyoruz. Sapıtma, inatlaĢma mayamızda var. Kin gütmek, intikam almaktan vazgeçemiyoruz. Yerli yersiz Ģaka yapmayı gayet normal karĢılıyoruz. Eziyet vermekten, zulmetmekten hoĢlanıyor ve tatmin oluyoruz. HoĢ görmeyi affetmeyi beceremiyoruz. Yapacağımız iĢler için sormayı, da-nıĢmayı gururumuza yediremiyoruz. * * * * * * Münakaşa, inatlaşma ve sapma – sapıtma yoludur. Kıyıda köşede kalmış konuları tartışmak boş şeylerle uğraşmaktır. Münakaşada karşı tarafın şahsına fikirlerine saygı yoktur. Yani o yok kabul edilir. İlla kendi fikrinin kabulu vardır. Karşıdaki din-lenmez. İnatlaşmayı sürdürme, sürtüşme ve düş-manlık vardır. Hz. İsa, kendisiyle ısrarla münakaşa etmek isteyen kişiye cevap vermez. Niçin cevap vermedin? derler. İsa peygamber: “Onda olan bende yok” der. İnsan zayıf yaratılmıştır. Kur‟an‟ da: “İnsan tartış-maya düşkündür.” (Kehf: 54) diye bildirilmiştir. Herkesle her konuyu tartışanlar, kafa karıştıran-lar sevimsiz, hasta ruhlu insanlardır. Tartışma da zorlama vardır, baskı vardır. Sapma ve sapıtma vardır. Bir hadiste: “Bir topluluk ancak tartışma ile sapıtır.” (B. Hadis Kulliyatı: 4/293) “Münakaşa etmeyin. Münakaşanın sıkıntısı eksik olmaz.” (Hadis Ans: 4/191) buyrularak münakaşa hoş karşılanmamıştır. Eğer münakaşa zarureti varsa o zaman bazı prensiplere uymak gerekir. Mesela iyi niyetli olmak, amaç gerçeğe ulaşmak olmalı, yapıcı olunmalı, işin ehli ile tartışılmalı, konu iyi seçilmeli, kırıcı kaba olun-mamalı, yalandan kaçınılmalı, karşıdaki ve fikirleri küçümsenmemeli ve doğrular kabul edilmelidir. Çoğu zaman susmanın konuşmaktan daha doğru ve etkili olduğu unutulmamalıdır. Peygamber (as) bize şunu tavsiye ediyor: “Hayırların azlığına sebep olan sürtüşmeyi ve münakaşıyı terk edin. Burada iki taraftan biri yalancıdır. Neticede iki taraf da günaha girer.” (Ramuz e‟l- Ehadis: 284/12) demiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 105 Mustafa ÖSELMİŞ * * * Bir de particilik hastalığımız var. Bazılarında babadan, dededen kalma bir hastalık. İş yapmış yapmamış, hizmet etmiş etmemiş, birilerine inat bir parti seçilmiş, oy oranı önemli değil. O parti her şey bir şey için ne dediyse o, ak diyorsa ak, kara diyorsa kara. Başka bir partiyi, yaptığı işleri görmeme takdir etmeme hastalığımız var. Her şey partimiz için. Başka partiler ve partililer için yapmayacağımız bir kötülük, demeyeceğimiz bir söz yok. Partimiz iktidara gelirse, intikam düşüncelerimiz var. Takım tutmamız da buna benziyor. Başka takımdansa, yaşama hakkı yok. Katli vacip. Bıçaklar, kılıçlar, satırlar bileniyor. Bütün bunlar cahillik mikrobunun hastalıkları. * * * Başkalarına sıkıntı vermek, eziyet etmek bizi hiç mi hiç rahatsız etmiyor. Yardım edeceğimiz insan-lara zulmediyoruz, sıkıntı veriyoruz. Müjdeleyeceği-miz yerde nefret ettiriyoruz. Acımasızca mala cana zarar veriliyor. Üç beş kuruş için adam öldürülüyor. Katil, öldürdüğünü niçin öldürdü bunu bilmiyor. Hak hukuk, sıra, adalet, nedir bilmiyoruz. Hep bizim olsun, hep biz öne geçelim istiyoruz. Bunun için rüşvet ve her türlü hileye başvuruyoruz. Kendi hakkımıza razı olmuyoruz. Bunlar yanlış şeylerdir. Hastalıklı insan işleridir. Zulümden sakınmak, haddi aşmamak ve haksız-lık etmemek gerekir. Zira zulüm, kul hakkına girer. Kul hakkı Allah‟ ın affetmeyeceğini bildirdiği bir hak. Yapılan her haksızlığın hesabı mutlaka verilecektir. Haklar bir bir iade edilecektir. Onun için haksızlık yapılmadığı gibi yapılan haksızlıklara mani olmak öğütlenmiştir. Bir kutsi hadiste Allah: “Zalimden ergeç intikam alacağım. Mazlumu görüp yardıma gücü yettiği halde yardım etmeyenden de intikam alacağım” buyurur. (Ramuz e‟l-Ehadis: 516/2) Zulüm olan birkaç hususu şöyle sıralayalım: - Zulme rıza da zulümdür. İhtiyaç sahibine hakkını vermemek zulümdür. Borcunu zamanında tam olarak ödememek zulümdür. Çalışanın hakkını zamanında ve tam olarak ödememek zulümdür. Zulme mani olmamak zulümdür. İnsanlara sıkıntı, üzüntü vermek zulümdür. Görevini tam yapmamak zulümdür. Hasta değilken rapor almak zulümdür. Görevini bir menfaat karşılığı yapmak zu-lümdür. Zalime görev vermek zulümdür. Düşüncelere, inançlara baskı yapmak zulümdür. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 106 Mustafa ÖSELMİŞ Zalim olmamak, zulmetmemek için adil olmak lazımdır. Her türlü haksızlıktan uzak kalmak gerekir. Adaleti ehline vermek ve hakkı ayakta tutmak gerekir. Düşmanlık ve günah üzerine yardımlaşma-mak gerekir. Zalim olmamak için insanlarla iyi ilişkiler kurmak gerekir. Peygamberimiz (as): - “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” (R. Salihın: 225) - “Yumuşaklıktan mahrum olan bütün hayırlar-dan mahrum olur.” (Age: 641) “Zarar verene Allah da zarar verir. Meşakkat verene Allah da meşakkat verir.” (Tirmizi Birr: 27) “Müslüman elinden dilinden diğer Müslüman-ların zarar görmediği kimsedir.” (Buhari, İman: 4) “Kardeşinin felaketine, musibetine sevinme. Allah onu o beladan kurtarırda senin başına verir.” (R. Salihın: 1608) “Cennetlik olanları size haber vereyim mi? “Hor görülen zayıf mü‟min.” Cehennemlikleri bildireyim mi? “Onlar da katı yürekli, kaba ve gururlu kimselerdir.” ” (Age: 250) - “Allah kötü huylu, çirkin sözlü kimseleri sev-mez.” (Seçme Hadisler: 19/19) - “Kötü insanlardan biri de şerrinden dolayı insanların kendisinden sakındığı kimsedir.” (Age: 18/18) buyurmuştur. İnsan üzülmeyecektir. İncitilmeyecektir. Kur‟an‟ da: “Güzel söz söyleyin.” (Bakara: 83) “Sen onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba katı yürekli olsaydın şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlan-maları için dua et…” (AL-i İmran: 159) buyrularak kaba ve katı olmamamız istenmiştir. Peygamber (as): “Soğan, sarımsak yiyen camimize gelmesin.” (R. Salihın: 1733) - “Sizden biri namaz kıldırırsa namazı hafif kıldırsın. Çünkü içlerinde zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Acelesi olanlar vardır.” (Age: 226) - “Yol üzerinde müslümanları rahatsız eden şeyi kaldıran kimseyi bu işinden dolayı cennet nimetleri içerisinde gördüm.” (Age: 127) - “Bir adam yoldaki dikenli dalı yok etti. Allah da memnun olup onu affetti.” (Buhari Ezan: 32) buyurarak insanlara rahatsızlık verilmemesini, rahatlatıcı davranışlarda bulunulmasını ve rahatsızlık veren şeyin ortadan kaldırılmasını istemiştir. * * * Milletçe trafik suçu işlemeyi çok seviyoruz. Arabayı hızlı kullanıyoruz. Kırmızı ışığı sevmiyoruz. Hele alkollü iken araba kullananlara ne demeli… Bunun içindir ki, savaştan çok trafikte kurban veriyoruz. Savaşta olsa yine şehit olur. Trafikte olunca pisipisine gitti oluyor. Trafik kurallarını ihlal eden, şehit olmak değil, intihar etmiş olur. Diğer taraftan kendini öldüren, çocuklarını doğrayan, anababasını öldüren, masum insanları katleden, yan bakanı acımadan öldüren, kan davası güden, torundan intikam alan hasta ruhlu caniler var. Bunlara insan demek bile hata olur. Halbuki Allah insanı en üstün ve en şerefli bir varlık olarak yaratmıştır. Her insanın vazgeçilmez hakları vardır. Yaşama hakkıda bunların başında gelir. Allah‟ ın verdiği canı bir başkasının alma hakkı yoktur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 107 Mustafa ÖSELMİŞ İnancımızda bir insanın ölümüne sebep olmak veya bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibi günah sayılmıştır. (Miada: 32) Kan gütme cahiliye insanının işidir. İnsan suçluda olsa, cezalandırmak devletin işidir. -F Ciddi insan iĢi olmayan Ģakalar yapılıyor, Ģaka yapalım derken yalan söyleniyor. KarĢı tarafla alay ediliyor. Birileri maddi manevi zarara sokuluyor. Böyle çirkin bir alıĢkanlığımız var. Diğer taraftan insanları hoĢ görmüyor, hor görüyoruz. Bir türlü hoĢ görülü olamıyoruz. Kızıyoruz, kin besliyoruz. Böylece dost olmamız gerekenlerle düĢman oluyoruz. Günlük hayatımızda hep kendi bildiğimize göre, burnumuzun doğrultusuna gidiyoruz. Ben bilirim ben ederim diye düĢünüyoruz. Bunun için de çok hata ediyoruz. Çok zarar görüyoruz. DanıĢma, istiĢare etme alıĢkanlığımız yok. * * * * * * Önce şaka, doğru olmayan bir şeyin yapıl-masıdır. Şakanın aslı yalandır. Eğlence olsun diye birilerini incitmek ve üzmektir. Korkutmaktır. Bir insanı üzdükten sonra, zarar verdikten sonra “ben şaka yapmıştım” demek ciddi insan işi değildir. Sulu şakalar güveni sarsar. Fazla şaka ciddiyeti bozar. Gülmeler, eğlenmeler kalbi öldürür. Sonucu-na katlanamayacağımız, can yakan şakalar aradaki kardeşlik havasını bozar. Şakada lakaplar takılıyor, alay ediliyor ve insanlar korkutuluyor. Şaka yapılmaz değil, yapılır. Şakanın dozu, yemekteki tuz gibi olmalıdır. Şaka zarif olmalıdır. Doğru olmalı, küçük düşürücü olmamalıdır. Şaka etmek hakkımız olabilir. Ama başkasının hakkına tecavüz etmek kimsenin hakkı değildir. “Şaka ile insan bile ölür” sözü başkalarına zarar vermeyi meşrulaştırmaz. Mesela fal bakılıyor, bunun şakası bile doğru değildir. Bir fincana sığmayan yalanlar söyleniyor. Belki umut ve teselli arayan insanlara yanlış şeyler söyleniyor. Fala eğlence gözüyle bakmak yanlıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 108 Mustafa ÖSELMİŞ Cenab-ı Allah şöyle uyarıyor: - “Kullarıma söyle; sözün en güzelini söylesin-ler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan in-sanın apaçık düşmanıdır.” (İsra: 53) Bu konuda peygamber efendimizde şöyle buyur-muşlardır: - “Kul, şakada olsa yalan söylemeyi, haklıda olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça, iyi bir mü‟min olamaz.” (Hadis Ans: 15/52) “Bir kimsenin kendini ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi iyi bir müslüman oluşundandır.” (Tirmizi, Zühd: 11) - “Yazık ona ki insanları güldürmek için konu-şur ve yalan söyler, yazıklar olsun ona” (Seçme Hadisler: 52) - “Ciddide olsa, şakada olsa, kimse kardeşinin malını alma.” (Age: 292) “Allah‟ a ve ahiret gününe inanan, şaka yapa-rak bir müslümanı korkutmasın.” (Hadislerle Müslü-manlık: 1007) Biri uyumakta olan bir kardeşinin ipini çekiverir. Bunun üzerine peygamberimiz: - “Bir müslümanın diğer bir müslümanı korkut-ması helal olmaz” der. Demek ki her zaman, her yerde, herkese şaka yapmak, ölçüyü kaçırmak iyi bir huy değil. * * * Son zamanlarda hiçbirimiz hiçbir şeyi hoş göre-miyoruz. Hemen kızıyoruz öfkeleniyoruz. Öfke halinde normal hareket etmek mümkün olmuyor. Öfkeli davranışların bedelinide ağır ödüyoruz. Hani derler ya; “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” Olgun kimseler için Allah: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affe-derler. Allah iyilik edenleri sever.” (AL-i İmran: 134) buyurur. Peygamberimiz öğüt isteyen birine: “Öfkelenme!” demiştir. Bir defasında da öfkesini yeneni kahraman ilan etmiştir. Öfkelenincede bize şunu tavsiye etmiştir: “Öfkelenince “Euzubillahimineşşeytanirracim” diye-rek Allah‟ a sığının.” (Buhari Edep: 76) “Öfke şeytandandır. Ateş su ile söndürülür. Biriniz kızdığı zaman abdest alsın.” (Ebu Davut, Edep: 3) “Dikkat edin öfke ateş parçasıdır. Öfkelenen ayakta ise otursun. Sakinleşmezse uzansın.” (Ebu Davut, Edep: 3) Bir tavsiyesi de öfkelenince susulacaktır. İntikam duygusu ile hareket edilmeyecektir. Kötülükler güzel bir şekilde savulacaktır. İnsanlar hoş görülecek ve affedilecektir. Allah Kur‟an‟ da şöyle emrediyor: - “Sen af yolunu tut iyiliği emret. Cahillerden yüz çevir.” (A‟raf: 199) - “O takva sahipleri büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zamanda kusur-ları bağışlarlar.” (Şura: 37) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 109 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamber (as) da: - “Bir kimseye şer olarak bir müslüman kardeşine hakaret etmesi yeter.” (R. Salihın: 1605) buyurarak hakaret etmeyi şerlik olarak vasıf-landırmıştır. Bir gerçek var ki, hoşgörüden çok bahsediyoruz. Belki dünyaya hoşgörü dağıtıyoruz ama en yakın anababamıza, eşimize ve evlatlarımıza hoşgörülü olduğumuz söylenemez. Peygamberimiz (as) kendisine kötülük edenlere bile beddua etmemiştir. Kendisini kovup taşlayanlar için bile “Allah‟ ım onları affet, çünkü bilmiyorlar” demiştir. * * * Olgun insan ve olgun müslümanın en büyük özelliklerinden biri de işleri konusunda istişare etmesidir. Çünkü bir insanın dünya ve ahiret işlerini kendi başına doğru bir şekilde düzene sokması zordur. Atalarımız: “Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış” demişlerdir. İnsan her şeyi kendisi yapmaya kalkarsa, her şeyi ben bilirim derse yanlış yapar ve zarar görür. Allah: “Bilmiyorsanız, bilenlere sorun.” (Nahl: 43) - “İşlerinde istişare et.” (AL-i İmran: 159) diye emretmiştir. Peygamberimizde: “İstişare eden yardım görür.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 108/1) “İstişare eden mahrum kalmaz. İstişare eden pişman olmaz.” (Age: 374/8) demiştir. Halbuki, iman, itikat ve ibadet konularında istişare edilse, sapıklık olur mu? Evlilik konusunda istişare edilse, aile yuvaları yıkılır mı? Meslek seçimi, iş hayatı konusunda istişare edilse, ortalık bu kadar bozulur mu? Çocukların eğitimi ve yetiştirilmesi konusu istişare ile olsa, insan azmanı gençler yetişir mi? Dünyada mutlu, huzurlu ve başarılı olmak için Allah‟ ın peygamberin ve büyüklerin övdüğü vasıfla-ra sahip olmak ve konulan kurallara uymak gerekir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 110 Mustafa ÖSELMİŞ SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM YARARLI Ġġ YAPMAK -AHep faydalanalım istiyoruz. Hizmet eden değil hizmet edilen olalım, rahat edelim istiyoruz. Zorda, darda kalanları görmek iste-miyoruz. Bizden biri bir Ģey isteyiverir diye oralı olmuyoruz. Bencillik hastalığımız var. * * * * * * İnsanlara faydalı olmak, faydalı işler yapmak inancımız ve İslam ahlakının gereğidir. Çünkü peygamber (as): “En hayırlınız en çok faydalı olanı-nızdır” buyurmuştur. İnsan faydalı olduğu ölçüde insan ve faydalı olduğu ölçüde müslümandır. Her günün sonunda müslüman kendine sormalıdır. “Bugün ben ne işe yaradım?” “Kime ne yaptım?” “Hayır kapısını mı çaldım, şer kapısını mı?” “Günah mı işledim, sevap mı?” demelidir. Başkalarına iyilik yapmanın ve faydalı olmanın ne ölçüsü vardır ne de sınırı vardır. İnsanların gönül hoşnutluğunu kazanmak, Allah‟ ın rızasını kazan-mak demektir. Peygamber (as) şöyle demiştir: “Bir müslüman kardeşine gülümsemen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göster-men sadakadır. Yoldaki taşı, dikeni ve başka şeyleri kaldırıp atman sadakadır.” (Tirmizi Birr: 36) Kur‟an‟ da: “Hayır işleyin ki, kurtulasınız.” (Hac: 77) - “İyilikte yardımlaşın.” (Miada: 2) - “Kim zerre kadar hayır işlerse, onun mükafa-tını görecektir.” (Zilzal: 7) “İyilik yapmakta yarışın.” (Miada: 48) buyrula-rak hayır yapmamız, iyilikte yardımlaşmamız ve bu konuda yarış yapmamız emredilmiştir. Bir ayette de: “İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın” buyrulmuştur. Buna göre kötü durumda olan ihtiyaç sahipleri, günaha dadanmış kimseler unutulmayacaktır. İnsanın kendinin iyi olması yetmez. Başkalarının iyiliği için de çalışacaktır. Peygamberimiz Müslümanları bir vücudun organla-rına benzetmiştir. Bir tarağın dişlerine benzetmiştir. Yüce dinimizin bu güzel emirleri hep teoride kalmamalıdır. Toplum hayatında pratiğe dönüşmeli-dir. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyacı karşılanmalı, sıkıntı-lar ve üzüntüler paylaşılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, biz yardım edersek, Allah da bize yardım edecektir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 111 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamber efendimiz bizi şöyle uyarıyor: “İyi şeyler yapmakta acele ediniz. Yakın zamanda karanlık geceler gibi bir takım fitneler çıkacak ki, insan müslüman olarak sabaha çıkar ve kafir olarak geceler. Mü‟min olarak geceler ve kafir olarak sabaha çıkar ve dünya malı karşılığında dinini satar.” (R. Salihın: 87) Yapılacak sevaplı işlerden biri hastaların has-talıklarını tedavi ettirmelerinde yapılacak yardımdır. Bir hastayı ziyaret etmek yeterli değildir. Hastaya moral vereceği yerde moralini bozmak, sade bir “geçmiş olsun” demek ziyaretten sayılmaz. Ona yardımcı olmak gerekir. Peygamber (as) ümmetine düşkündü. Müslü-manlardan birini üç gün görmesin, onu sorar; yola çıktıysa onun için dua ederdi. Hasta olduysa onu ziyaret eder, yapılacak yardımı yapardı. -BKolayı seçeceğimiz ve kolaylık sağlayaca-ğımız yerde zorlaĢtırma alıĢkanlığımız var. Zor-laĢtırmaktan zora koĢmaktan zevk alıyoruz. * * * * * * İnancımızda birisine bir görev verirken yapabile-ceği bir görevi vermek ve ona yardımcı olmak emredilmiştir. Cenab-ı Allah kullarına yapamayacağı hiçbir şeyi emretmemiştir. Dinde çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar, hasta ve özür sahipleri düşünülmüştür. Yapabileceği şeylerden sorumlu tutulmuşlardır. Bu konuda peygamberimizin çok anlamlı ifadeleri vardır: - “Bir insanın aklına ve seviyesine göre konuşun” demiş, ciddi bir uyarıda bulunmuştur. Peygamber (as) bir yere görevli gönderdiği zaman “sözü az et, konuşmayı kısa kes” derdi. (Ramuz e‟l-Ehadis: 528/6) - “Kolaylık gösterin güçlük göstermeyin müjdeleyin ürkütmeyin. Öfkelendiğiniz zaman da susun” derdi. (Age: 510/6) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 112 Mustafa ÖSELMİŞ - “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyi-niz, nefret ettirmeyiniz” derdi. (Buhari, İlim: 12) Hz. Aişe (ra) şöyle der: “Allah Rasulü iki durumdan birini seçmekle karşı karşıya kalınca, kötü değilse mutlaka kolay olanı seçerdi.” (Buhari Edep: 80) Bir gün Allah Rasulü ashabına şöyle demiştir: “Cehennem kendisine, kendisi de cehenne-me haram olanı size bildireyim mi?” Oradakiler: - “Evet, ya Rasulullah!” demiş, peygamber (as) da: “Cehennem her yumuşak huylu, uysal, sakin ve kolaylık gösterenlere haramdır.” buyurmuştur. (Seçme Hadisler: 63/84) Zorluk çıkarmak, bazı yanlışlıklara ve kötülüklere sebep olur. Hatta zulme kadar varabilir. Kolaylık, yumuşaklık daha çok ısındırıcı olur. İnsan kolaylık yolu ile hem insan kazanır, hem de sevap kazanır. Kolaylık göstermek merhametli ve iyi huylu insanların vasfıdır. -CVarlık içinde yokluk çekiliyor. Ġmkan olduğu halde çığlıklar, imdat sesleri, ağlayanlar, sızla-yanlar etkilemiyor. Duymuyor gibiyiz, sağırdan farkımız yok. Görmüyor gibiyiz. Körden farkımız yok. Acımıyoruz, merhamet duygumuz ölmüĢ. Ne halin varsa gör tavrı içindeyiz. * * * * * * Gerçekten bu nasıl insanlık? Bu nasıl zenginlik? Paranın gittiği yer çok önemli derler. Haramdan hayır olmuyor. Meşru yoldan gelmeyen, meşru yerlere gitmiyor. “Haram helal ver Allah‟ ım, kulun durmaz yer Allah‟ ım!” duası, sırf para kazanma hırsı, insanları acımasız yapıyor, veren Allah‟ ı bile unutturuyor. Allah‟ ın hakkı verilmiyor ki, kulun hakkı verilsin. Adam servetine servet katmak gayesiyle ülkeler geziyor, gece gündüz etrafını görmüyor. Hatta evini çocuklarını bile ihmal ediyor. Bu nasıl zenginlik Allah aşkına! HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 113 Mustafa ÖSELMİŞ Bazı zenginlikler insanların helakına sebep oluyor. İçki, kumar, kadın, eğlence derken yuvası yı-kılıyor. Kendisi çirkefe batıyor. Varlık ona yaramıyor, zelil ve rezil olabiliyor. Allah‟ tan aldığımızı iade etmek mümkün değil. Şükrünü bile yapamıyoruz. Ama toplumdan aldığımızın iadesi az da olsa mümkün fakat bir insan toplumdan aldığını az da olsa topluma vermiyorsa o kötü. O insan topluma yüktür. Müslüman, Allah‟ ın kullarını Allah için sevmelidir. Yunus: “Yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü” diyor. Seven fedakar olur. Unutmayalım ki, Allah verene verir. Bir gün Rasulullah şöyle dua ediyor: - “Allah‟ ım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak öldür. Kıyamet gününde de fakirlerle haşret.” Bunu duyan Hz. Aişe (ra): - “Ya Rasulullah! Niçin böyle diyorsun?” dedi. Peygamber (as) ona: - “Fakirler zenginlerden kırk yıl önce cennete girecekler. Onun için” dedi ve devam etti: “Ey Aişe! Bir fakir kapıya gelirse onu mahrum etme. Yarım hurma dahi olsa ona ver. Ey Aişe! Fakirleri sev. Onlara yakın ol ki Allah da kıyamet gününde seni kendisine yakın etsin” buyurdu. (Tirmizi Zuhd: 37) Bir zengin varmış, parayı çok sever ve iktisat edermiş. Millet de ona “cimri” dermiş. Ama o kişinin bir mescid yaptırdığını görmüşler. “Sen parayı çok severdin nasıl oldu bu?” demişler. Cevap olarak: - “Evet ben parayı çok severim. Bunun için de paramın dünyada kalmasına gönlüm razı olmadı. Onu kendimden önce ahirete gönderdim” demiş. İnsanın dünyada bırakacağı mal onun değildir. Ahirete götürdüğü, istifade ettiği mal onundur. Ahirette yakamıza yapışacak insanların sayısını azaltmakda çoğaltmakda kendi elimizdedir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 114 Mustafa ÖSELMİŞ -DBir yandan israfı seviyoruz. Diğer yandan “verme” söz konusu olunca da cimriliği sevi-yoruz. Hepsi bizim olsun hepsi bizde kalsın hastalığımız var. Ġnsan hırsına düĢkün yaratıl-mıĢ, egoist, kendi egosunu tatmin için verir veya vermez. * * * * * * Harcanması gereken bir mal harcanmaktan kaçınılırsa, verilmesi gereken verilmezse, buna cimrilik denir. Cimrilik tamahı arttırır, insanın hırsını kamçılar. O kişi çok kazanmaktan başka bir şey düşünmez. Vermeye geldi mi kimseye hiçbir şey vermek istemez. Fakirleşeceğini zanneder. Şeytan onu fakirlikle korkutur. Halbuki dinimiz sadaka vermeyi zekat vermeyi emreder ve bunu bir ibadet sayar. Peygamber (as) dualarında cimrilikten ve korkaklıktan hep Allah‟ a sığınmıştır. Kur‟an‟ da Allah cimriler için şöyle buyurur: - “Allah kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah‟ ındır.” (AL-i İmran: 180) - “Şeytan sizi fakirlikle korkutur. Size cimriliği telkin eder.” (Bakara: 268) buyrularak cimrilik kınanmıştır. Cimrinin malı telef olur. Veya yemeyenin malını başkaları yer. Cimri, kazanan insan değil, kaybeden insandır. Çünkü para elden çıkmadıktan sonra insana faydası olmaz. Cimrilik gibi savurganlık da kötüdür. O da insana hayır getirmez. Bir malı hapsetmek de, ölçüsüz harcamak da günahtır. Kur‟an‟ da: “Eli sıkı olma. Büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın” (İsra: 29) buyrularak bir uyarı yapılmıştır. Nasıl davranılacağı konusunda da: “O kullar ne israf ederler. Ne de cimrilik ederler. İkisi arasında orta bir yol tutarlar” (Furkan: 67) buyrularak doğrusu bildi-rilmiştir. Cimrilerde müsriflerde insanların üzüntülerini, acılarını paylaşamazlar. Başkalarına yardım etme zevkine varamazlar. Mutlu olmadıkları gibi sevil-mezlerde. İnsan vererek, paylaşarak çok şey elde eder. Para ile pulla değişilmeyecek şeyler kazanır. Bir taraftan Allah‟ a şükür borcunu yerine getirirken, diğer yandan ibadet etmiş olur. Kendini cehenneme düşmekten alıkoyan iş yapmış olur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 115 Mustafa ÖSELMİŞ -EHer zaman “Allah’ ım bize yardım et” diye dua ediyoruz. Biz yardım etmiyoruz. Ver diyene “Allah versin” diyoruz. ĠĢ yardım etmeye geldi mi “merhametten maraz doğar” diyoruz. “Acıma acınacak hale gelirsin” yazısını çerçeveletip duvara asıyoruz. Halim kötü diyene “ne halin varsa gör” diyoruz. Ölüyorum diyene “öl”, yanıyorum diyene “yan” diyerek baĢımızdan savuyoruz. Muhtaç duruma düĢünce de “bu hale neden düĢtüm?” diyerek hatamızı anlamıyoruz. * * * * * * Alırken iyi, vermeye gelince cimri olunmamalıdır. Nefsin cimriliğinden kurtulmamız gerekir ki, nimet devam etsin. Çünkü kim bir insanın sıkıntısını giderirse, Allah da onun sıkıntısını giderir. Kim başkasına acırsa, Allah da ona acır. Bir veren, ondan yediyüz kat geri alır. Sadaka malı arttırır, kaza belayı defeder. Felakete uğrayana sadece “geçmiş olsun” de-mek, üzülüyormuş gibi görünmek pek bir şey sağ-lamaz. Teselli ve moral vermenin yanında üzüntüler, sıkıntılar paylaşılmadıkça hafiflemez. Cennetin mutluluk yeri olmasının nedeni, cennete sıkıntıları paylaşanlar girer de ondan. Felaket anında iyi ki bana bir şey olmadı, iyi ki benim malım kurtuldu denilerek sevinilmez. Bencil davranılamaz. Böyle olaylar bir imtihandır. Başkaları acı çekerken seyirci olunamaz. Böyle zamanlarda insanların gönül hoşnutluğunu kazanırken, Allah‟ ın rızası daha kolay kazanılır. Olgun müslüman başkalarını da düşünür, zen-ginlik hırsından ve cimrilik hastalığından uzaktır. Daima Ensar gibi hareket eder, paylaşır, yardımcı olur. Bugün diken ağacının meyve vermediği gibi kimseye faydası olmayanlar oluyor. Böyle kimseler malına mal katmakla meşgul oluyor. Çılgınca eğleniyor, tabak kırıyor, ceket yakıyor, köpek sevi-yor, köpek besliyor ve bir başka evlilik düşünüyor. Çoğu zaman haydan gelen huya gidiyor. Verilecek olan şey niçin verilir? Allah için verilir. Allah verdiği için verilir. Bunda gösteriş olmaz. Görsünler, duysunlar olmaz. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Kaş yapalım derken göz çıkarılmaya-cak. Ağlatarak, sızlatarak onur kırılmayacak. Tabi ki Allah için, Allah rızası içinse… Peygamber (as) şöyle müjdeliyor: - “Sadaka sahibinin elinden çıkınca ihtiyaç sahibinin eline varmadan beş şey söyler: azdım be-ni çoğalttın. Küçüktüm beni büyüttün. Senin düşma-nındım, beni kendine dost ettin. Fani idim beni ebedileştirdin. Daha önce sen beni koruyordun, şimdi ben senin koruyucun oldum” der. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 116 Mustafa ÖSELMİŞ Aslında vermek malın sadakasıdır. Vermekle mal temizlenir, vermekle artar. Şöyle düşünelim: iki küçük göl var; biri su alıyor fakat su vermiyor. Diğeri su alıyor ve su veriyor, dereleri akarsuları besliyor. Şimdi hangi göl daha berrak ve daha temizdir? Bu konuda Kur‟an‟ da birkaç ayete bakalım ne diyor: “Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. Ey mü‟minler! Siz hayır işlerinde yarışın.” (Bakara: 148) - “İnsanların öyleleri vardır ki, Allah‟ ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah da onlara şefkatlidir.” (Bakara: 207) “Yapacağınız hayırlar, kendilerini Allah yolu-na adamış bu sebeple yeryüzünde kazanç için dola-şamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.” (Bakara: 273) “Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadık-ça iyiliğe kavuşamazsınız. Her ne harcarsanız Allah onu hakkı ile bilir.” (AL-i İmran: 92) “De ki: Rabbim kullarından dilediğine bol rızık verir. Dilediğinden de kısar. Siz hayıra ne harcarsa-nız Allah size onun yerine başkasını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe: 39) buyrulmuştur. Bu ayetlere göre hayır işlerinde yarışılacaktır. Bu konuda bütün imkanlar kullanılacaktır. Allah verene vereceğini vaad ediyor. Verilen şeyler işe yarar şeyler olacaktır. Yapılan yardımlar yerini bulacaktır. Bilinmeyen, isteyemeyen ihtiyaç sahipleri aranıp bulunacaktır. Bu konu da peygamber efendimizin de emir ve uyarıları vardır: - “Yarım hurma ile de olsa ateşten korunmaya çalışın.” (R. Salihın: 139) - “Fakirleri arayıp bulun, görüp gözetin. Zira siz ancak fakirler sayesinde yardım görür ve rızıklan-dırılırsınız.” (Age: 270) - “Hayır işlemekte acele ediniz.” (Age: 126) - “Kim müslüman kardeşine yardım eder, ihtiyacını karşılarsa, Allah‟ ta ona yardım eder.” (Age: 231) - “Veren el, alan elden hayırlıdır.” (Age: 294) - “İnfak et, sayma; sonra sanada sayılı verilir. Malını kasana kapatma. Sonra seninde rızkın ka-panır.” (Age: 561) “Zulümden kaçının! Çünkü zulüm kıyamette karanlıklara sebeptir. Cimrilikten kaçının! Çünkü cimrilik sizden evvelkileri helak etmiştir. Onları kan dökmeye, haramı helal saymaya sevk etmiştir.” (Age: 565) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 117 Mustafa ÖSELMİŞ - “Hiçbir gün yoktur ki, iki melek inipte biri: “Al-lah‟ ım! Verene ver.” diğeri: “Allah‟ ım! Cimrilik ede-nin malını telef et.” diye dua etmesin.” (Age: 293) - “Amellerin üstünü, mü‟min kardeşinin içine sevinç sokmak, onun borcunu ödemede yardım etmek veya ona yemek yedirmektir.” (Ramuz e‟l- Ehadis: 76/6) “Dul ve yetimlere yardım eden, Allah yolunda cihad eden, gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadetle geçiren kimsedir.” (Seçme Hadisler: 236/63) Bu hadislerden anlaşıldığına göre; herkes imka-nına göre yardım yapacaktır. Fakirler aranıp buluna-caktır. Mal hapsedilmeyecektir. Vermemenin kötülü-ğe sebep olduğu, vermeyen için meleklerin beddua ettiği ve veren insanın gece gündüz ibadet halinde olduğu bildirilmiştir. Bundan daha iyisi olur mu? -FBazıları için çalıĢmanın kutsallığı sözde. Alınteri el emeği unutulmuĢ, isteniliyor, dilenili-yor. “Allah rızası için” denilerek acındırılıyor, yalan söyleniyor. Sakat numarası yapılıyor. Kapı kapı dolaĢılıyor. Hak sahiplerinin hakkını da dolaĢan alıp geçiyor. Gizli fakirler yine fakir kalıyor. Dilenen mal mülk sahibi oluyor. Bu Ģerli insanlar toplumun sırtında bir kene gibi emip duruyor. Dilenmeyi kendilerine alıĢ-kanlık haline getirmiĢler. ÇalıĢmazlar, iĢ göster-sen yapmazlar. Hayırların yerini bulmamasına da sebep olurlar. * * * * * * İnancımızda kültürümüzde çalışmak alınteri dök-mek kazandığını hak etmek kutsaldır. Başkalarının sırtından geçinmek helal olmaz. Süfyan-ı Servi şöyle der: - “Yiyip, içtiğini nereden temin ettiğine bak, ondan sonra ye! Daha sonrada istediğin safta namazını kıl.” neden böyle diyor? Çünkü midesinde, üzerinde haramdan, haktan bir şeyler bulunanın namazıda, duası da kabul olmazda ondan. Kur‟an‟ da: “Temiz ve helal şeylerden yiyin, güzel amel ve hareketlerde bulunun” (Mü‟minnun: 51) diye emredilmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 118 Mustafa ÖSELMİŞ Dilenmek, dilenmeyi meslek haline getirmek, ihtiyacı yokken istemek asla helal değildir. Peygamber (as) zamanında dilenen birine ip alıvermiş ve ona: “Bir kimsenin sırtında odun taşıması, dolaşıp dilenmesinden hayırlıdır.” demiştir. (R. Salihın: 541) Biri de gelmiş: “Ya Rasulullah! İhtiyaç sahibiyim dilenebilir miyim?” demiş peygamber (as) ona: “Eğer istemen gerekiyorsa iste!” cevabını vermiştir. Her gün, sokak sokak kapı kapı istenmez ki. İhtiyacı olmayan iyi tespit edilmeli ona sadaka ve zekat verilmemelidir. Çünkü yerini bulmayınca kabul olmaz. Alkol alana, sigara içene, parayı yerinde kullanmayana verilmez. İsteyemeyen fakirler aranıp bulunacaktır. (Baka-ra: 273) İhtiyaç sahibi olanla olmayan ayırt edilecektir. (Zariyat: 19) Böyle yapılmayınca dilencilerin sayısı arttırılmış oluyor. Gerçekten araştırılacak, gizli ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacı karşılanacak olursa; dilenen, kapı kapı dolaşanların sayısı azalacaktır. Peygamber (as) fakiri şöyle tarif eder: “Kapı kapı dolaşan fakir değildir. Asıl fakir ihtiyacı olduğu halde istemeyendir.” (Buhari, Zekat: 53) Dilenmenin kötülüğünü de şu şekilde ifade etmiştir: - “Malına mal katmak isteyen ateşten kıvılcım istemiş olur. O kişi kıyamette kızgın taşlar kucakla-yarak gelir. Kim dilencilik kapısını açarsa Allah‟ ta ona bir ihtiyaç kapısı açar.” (B. HadisKül: 2/35) - “Israrla istemeyin. Vallahi sizden biriniz benden bir şey ister de onun istemesi benim hoşuma gitmediği halde benden bir şeyler koparırsa o şeyin ona bereketi olmaz.” (R. Salihın: 530) “Dilenen, kıyamet gününde yüzünde et olmadığı halde Allah‟ ın huzuruna çıkar.” (Age: 532) “İnsan elinin emeğinden başka daha hayırlı bir şey yememiştir.” (Age: 545) buyurmuştur. Allah Rasulüne göre fakir, her gün herkese el açan, sokak sokak dolaşan değildir. Bu şekilde dilencilik helal değildir. Veren istemeyerek veriyorsa o da helal olmaz. Onun içindir ki, dilenci kıyamet gününde kötü bir halde dirilecektir. Şu hadise dikkat edelim: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 119 Mustafa ÖSELMİŞ ““Allah rızası için” deyip dilenen melundur (lanetlidir). “Allah için” denilince vermeyende melun-dur.” (Büyük Hadis Külliyatı: 36) Lanetin sebebi “Allah için” deyip istismar etmek ve “Allah için” sözünü duyupta önem vermemektir. Dilencinin masum insanlara da böyle bir kötülüğü vardır. Bir de şöyle bir hadis var: “İsteyen yalan söylemezse, yani gerçekten ihtiyaç sahibiyse onu geri çeviren iflah olmaz” (Age: 36) buyrularak dikkatli olunması emredilmiştir. Demek ki, kovmadan, alay etmeden, hakaret etmeden araştırmak ve verilecekse onur kırmadan, günaha girmeden verilecektir. İhtiyaç sahiplerini görüp gözeten için Allah: - “Allah yolunda mallarını harcayanların misali: Yedi başak bitiren bir dane gibidir ki; her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah‟ ın lütfu geniştir. O her şeyi bilir.” (Bakara: 261) Eziyet etmeden, onur kırmadan verilmesi gerektiğini de şu ayette belirtiyor: - “Mallarını Allah yolunda harcayıpda, arkasın-dan başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında özel mükafatı vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzüntüde çek-meyeceklerdir.” (Bakara: 262) 263) “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir.” (Bakara: - “Ey iman edenler! Allah‟ a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın…” (Bakara: 264) - “Allah‟ ın rızasını kazanmak ve içlerindeki cömertliği kuvvetlendirmek için, mallarını hayıra sarfedenlerin durumu bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmışda iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile o yine bol ürün verir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara: 265) Sevaplı olan yardım incitmeden yapılan yardımdır. Gösterişten uzak ancak Allah rızası için yapılan yardımın Allah yanında bir değeri vardır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 120 Mustafa ÖSELMİŞ -GHaddi aĢma, isyan etme, yapmamız gerekeni yapmama, yapılmaması gerekeni de yapma hastasıyız. Öyle ki ikazlara uyarılara kulak asmıyoruz. Olaylardan ders ve ibret almıyoruz. Uyarıların musibetlerin ardı arkası kesilmiyor. Sadece Ģekli ve adı değiĢiyor. Gerçek olan Ģu ki, bela ve musibetler ne zaman ve nasıl gelecek bu bilinmiyor. * * * * * * Allah kimseye zulmetmez. İnsanlar kendi kendilerine zulmederler. Allah: “Başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir.” diyor. Son zamanlarda din bilinmiyor, öğrenilmesin öğretilmesin isteniyor. Nüfus cüzdanındaki İslam kelimesine bile razı olmayanlar oluyor. Allah‟ ı camiye hapsetmek isteyenler var. Peygamber (as) a da Arapların peygamberi diyorlar. Kur‟an‟ ı da çöl kanunu olarak görüyorlar. Hoca denince sadece ölü yıkayan cenaze namazı kıldıran olarak görülüyor. Kendi cenaze namazımızı kılamayacak, bir Fatiha okuyup bize bağışlayamayacak evlatlar yetiş-tiriyoruz. Ahlaksızlık almış başını gidiyor. Ortalık bozuk her türlü kötülük alenen yapılıyor. Utanma, acıma gibi en başta gelen duygular yok olmuş. Kur‟an‟ da ifade edildiği gibi hayvandan da aşağı kimseler gö-rülüyor. Kur‟an ve peygamberler haddini aşan ve cezayı hak eden toplumların nasıl cezalandırıldıklarını anlatır ve bizim onlardan öğüt alıp aynı duruma düşmememiz istenir. Kur‟an soruyor: - “Allah size bir kötülük dilerse, O‟ na karşı sizi kim korur?” (Ahzab: 17) - “Bizim önceki milletleri helak etmiş olmamız onları yola getirmedi mi?” (Taha: 128) - “Helak edilecekler başkası değil, yoldan çıkmış topluluklardan başkası helak edilir mi hiç?” (Ahkaf: 35) Bu ayetler ders almamız için yeterli sanırım. Peygamber (as) da hangi sebeple ceza görülüp helak edileceğini şöyle bildirmiştir: - “Öyle bir zaman gelecek ki, insanlar malı nerden kazandığına bakmayacak. Helalden mi haramdan mı aldırış etmeyecek.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 360/7) - “Helak edici şu şeylerden kaçının. Allah‟ a ortak koşmayın, sihir yapmayın. Haksız yere cana kıymayın. Faiz yemeyin. Yetim malına dokunmayın. Namuslu kadına iftira etmeyin.” (Age: 15/17) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 121 Mustafa ÖSELMİŞ - “Bir yerde zina, faiz yayılırsa, o yer halkı Allah‟ ın azabını hak etmiş olur.” (Age: 53/17) 54/5) - “Fuhuş yayılırsa deprem ve fitne çoğalır. İdareciler zulmederse, yağmur azalır.” (Age: “Zinanın çoğalması fakirlik sebebidir.” (Age: 211/18) - “Ümmetimden bazıları içkinin adını değiştire-rek (helalmiş gibi) içer. Çalgıcı kadınlar çalar, söyler onlar oynar. Allah bunları yere batırır. Maymun ve domuz suretine sokar.” (Age: 367/6) “Allah bir topluluğu helak etmediğinde onların yiyip içecekleri pahalanır, yağmur azalır ve başları-na şerli kimseler geçer.” (Age: 85/13) Bunlar birkaç örnektir. Atalarımız: “Kul azmayın-ca Allah yazmaz” demişlerdir. Her felaket hak etmedir. Allah bizim şöyle dua etmemizi istiyor: - “Allah‟ ım içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme!” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 122 Mustafa ÖSELMİŞ DOKUZUNCU BÖLÜM ĠKTĠSAT VE ĠSRAF -ASon zamanlarda okumuyoruz, çalıĢmıyoruz. Yatmayı, dinlenmeyi tatili çok seviyoruz. Veren el değil alan el olmak istiyoruz. Topluma bir Ģeyler kazandırmak değil hep toplumdan bir Ģeyler koparmak istiyoruz. Elimizdekini harbu-lup harcıyoruz. Senenin yarısını tatilde geçiriyo-ruz. Ondan sonra fakiriz, geriyiz diyoruz. Suçu Ġslam’ a ve müslüman olmamıza bağlıyoruz. * * * * * * Cihana ün salmış, kıtalara hükmetmiş, dünyaya huzur vermiş insanlık öğretmiş medeniyet götürmüş, hak adalet dağıtmış bir milletin torunlarına bakın ne halde? Evet bugün geriyiz. Bu geriliğin sebebini İslam‟ a bağlamak yanlıştır. Biz imrenilen, idaresi tercih edilen ve taklit edilen durumunda iken bundan çok daha dindardık. Onlar dine bağlı olduğu için o halde idi. Ne zaman ki dini vicdanımıza, Allah‟ ı camiye hapsettik, dinle bağları kopardık işte felaket o zaman başladı. Öyleyse geriliğin sebebi nedir? Dinden uzaklaşmış olmamız, dolayısıyla dinin bize sunduğu nimetlerden uzaklaşmış olmamız değil midir? Başarısızlığı İslamileştirmek yanlıştır. Bir yaban-cı ilim adamı, İslam‟ ı inceliyor, müslüman oluyor ve müslümanlara diyor ki: “Böyle güzel bir dinle nasıl oldu da geri kaldınız?” Bize dinimiz çalışma demiyor, üretme demiyor, yat, uyu demiyor. Aksine çalış diyor, çalışmak ibadettir diyor, iki günü eşit olan zarardadır diyor. Ziya paşanın ifadesiyle: - “İslam imiş devlete payende-i terakki, Evvel yağ idi iş bu rivayet yeni çıktı.” Akif‟ te: - “Çalış çalış dedikçe din, çalışmadın durdun, Onun hesabına birçok yalanlar uydurdun” diyerek bir gerçeği ifade etmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 123 Mustafa ÖSELMİŞ Şimdi sevilmeyen, emir – yasakları yerine getiril-meyen yani önemsenmeyen bir din nasıl geri bı-rakır? Geriliğin sebebi dindeki geriliktir. Neden? Çünkü Kur‟an bize oku dedi, okumadık. Çalış dedi, çalış-madık. Bu kadar açık. Çalışmadık, araştırmadık diğer milletler aya, gezegenlere çıkarken biz aşağıda kaldık. Diğer milletlerin ilim adamları icatlar keşifler yaparken bizim üniversitelerimizin üniversiteler arasında bir çalışması olmadı. Üniversiteyi yöneten biri “çalışma-ları bir yana bırakalım başörtüsünü halledelim” dedi. Bir tek eseri olmayan üniversitenin yönetimine getirildi. Bize oturmak, yatmak, tatil yapmak ve eğlenmek telkin edildi. Biz senin ihtiyacını sana daha ucuza veririz, biz size yardım ederiz, biz size borç veririz dendi. Kurduğumuz fabrikaları kapattırdılar. Bizi dini yaşamaktan çeşitli yollarla alıkoyup, dini tartıştırdılar. Bizi asırlar boyu Haçlı Seferleri ile misyonerlerle iç çatışmalarla; mezhep, tarikat çatışmaları ile siyasi kavgalarla, ırkçılıkla meşgul ettiler. Yerüstü yer altı zenginliklerimizi hep örtbas edip kullanılmaz hale getirdiler. Yeryüzünde müslümanların birliğini beraberliğini ve dayanışmasını kırdılar. Kardeş olması gereken-leri düşman hale getirdiler. Birbirlerinden alışveriş bile ettirmediler. Arada fitne rüzgarları estirip, lider-lerin arasındaki güveni sarstılar. Bu halimiz dinimizden değil. Biz bu hali hak ettik. Biz dini öğrenmeyi suç saydık, yaşamayı suç say-dık, şimdi de bu hale geldik. Kur‟an‟ da şöyle uyarıcı bir ayet var: “Bir toplumun kendilerinde bulunan iyi hali değiştirmedikçe, Allah‟ ta onlara verdiği nimetini değiştirmez.” (Enfal: 53) Değişmeyi biz istedik. Baş olacakken kuyruk olduk. Taklit edilenken taklit eden olduk. Yani yanlış yapan biz olduk. Allah bu durumu şöyle bildiriyor: - “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Allah yine de hatalarını-zın birçoğunu bağışlıyor.” (Şura: 30) - “Sana gelen her iyilik Allah‟ tandır. Başına gelen her kötülük ise kendindendir. Kendi yaptığının karşılığıdır.” (Nisa: 79) Demek ki, bu duruma kendi gafletimiz ve hatakarımız sebep olmuştur. Bizi biz yapan değerle-rimizin hayatımızdan sökülüp atılması olmuştur. İnancımıza göre insanın kendi rızkını ve bakmakla sorumlu olduğu kimselerin rızkını temin etmesi için ve başkalarına el açmaması için çalış-ması, üzerine farzdır. - Helalden kazanmak için çaba sarfedilmesi gerekir. Çalışmak kutsal, meşru iş yapmak şarttır. Tembellik yoktur, zamanı boşa geçirten oyun-lar eğlenceler yasaktır. Alınteri dökmek esastır. Kul hakkı ile ibadet kabul olmaz. (Mü‟mi-nun:51) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 124 Mustafa ÖSELMİŞ - Faydalı olmak başkasına yük olmamak esas-tır. - Boş ve manasız işlerle uğraşmak yasaktır. Hayalci olunmayacaktır. Olmayacak şeyler peşinde koşulmayacaktır. - Yapılan iş aksatılmayacaktır. Hasta olmadan hasta raporu alanın o günlerdeki geliri helal değildir. Çünkü aksayan iş vardır. Mağdur olanlar vardır. Ak-sayan eğitim vardır. - İsraf, savurganlık helal değildir. - Kumar, faizcilik, tefecilik büyük günahlardan-dır. - Dilencilik, çalıp çırpmak meşru şeyler değil-dir. Geride eser bırakarak ölen için, o şey istifade edildikçe sadaka-i cariye olur. - Ben yaşlandım, ben emekliyim diye çalışmayı durdurmak. Ben hacı oldum diye ölçüp biçmeyi terk etmek helal değildir. Şimdi sormazlar mı, böyle bir din nasıl geriliğe, tembelliğe sebep olur? demezler mi? Bir huyumuz var ki çalışmamak için bahane arıyoruz. Çoluk çocuğu okutup everen “oh!” diyor “Benim neyim var?” bahanesine sarılıyor. Emekli olan, yatıp yangeliyor. “Ben emekliyim” diyor. İnancımızda bunlar yok. Durgun suda mikrop ürer. Çalışmayan çabuk yıpranır. Azrail, çalışanı bu adam meşgul diye bırakır, çalışmayanı boş diye götürür. Elde sigara, elde kumanda; yat kalk, gez toz bu anlayış bizde var. Yaşlılık bilinirse en büyük nimettir. Tam hizmet için fırsattır. Yaşlılık, hayır kurumlarına muhtaçlara yardım zamanıdır. Kur‟an öğrenme zamanıdır. Geçmişte yapılamamış eksik kalmış ibadetlerin telafi zamanıdır. Bir köşeye çekilme zamanı değil, ölüme daha güzel hazırlanma zamanıdır. Geçmişin günahlarını silip süpürme zamanıdır. Allah Kur‟an‟ da: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm: 39) buyurarak çalışmanın insan için önemini bildirmiştir. Peygamber (as) da: - “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir.” (Buhari, Büyû: 15) Demek oluyor ki dinimiz İslam, çalışmayı, üret-meyi, alınteri ile meşru biçimde kazanmayı emret-miştir. Kazandığını da meşru yerlere harcamasını, israf etmemesini emretmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 125 Mustafa ÖSELMİŞ -BEn ağır hastalıklarımızdan biri, lüksten is-raftan kaçınamamamızdır. Her Ģeyi israf ediyo-ruz. Tutumlu olamıyoruz. Zamanı bile israf edi-yoruz. Tatil anlayıĢımız yanlıĢ. Ne yapıyorsun diyene “vakit geçiriyorum”, “vakit öldürüyorum” diyoruz. Saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri, yılları değil bir koskoca ömrü telef ediyoruz. Ġsraf ediyoruz. * * * * * * İsraf ölçüsüzlüğün, saçıp savurmanın, telef et-menin adıdır. Bize ölçülü olmak emredilmiştir. İhtiyaç sınırı aşılmayacaktır. Kur‟an‟ da: Onlar ki, harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik. İkisi arasında ortak bir yol tutarlar.“ (Furkan: 67) buyrulmuştur. İnancımızda kanaatkar olmak, ihtiyaç kadarı ile yetinmek, elde olana razı olmak emredilmiştir. Hırs ve başkasının elindekine göz dikmek yasaktır. Aç gözlü, hakkına razı olmayan insanı Allah sevmez. Gönlü zengin olan insanı herkes sever. İnsan sahip olduğunu kaybetmeden kıymetini bilirse sıkıntıya düşmez. İktisat denince cimrilik akla gelmemelidir. İsraf, helalin dışına taşan bir har-camadır. İktisat ölçülü olmaktır. İktisat edenleri dinimiz övmüştür. İnsan malını nereden kazandı-ğından, nereye harcadığından ve nasıl ne maksatla harcadığından sorulacaktır. Allah: “O gün size veri-len nimetlerin hepsinden sorguya çekileceksiniz” (Tekasür: 8) diye haber vermiştir. Müslüman israftan ve lüksten imanı ölçüsünde kaçar. İsrafa yönelik tahrik ve teşviklere kapılmaz. Kazanç ve alım gücünü kendine göre ayarlar. Aksi halde gayri meşruluğun kapıları açılıverir. Harama giden yollar çoğalır. Sefaletin kapısı aralanır. Peygamber (as): “İnsanın her canının çektiğini yiyip içmesi israftır” (Ramuz e‟l-Ehadis: 131/10) diyor. Büyüklerimize göre hayırda bile israf edilmez. Çünkü israfta hayır yoktur. İsraf, sefalete sebep olur. İnsandaki acıma, merhamet duygularını yok eder. Kur‟an‟ da şöyle buyruluyor: - “Allah israf edenleri sevmez.” (Enam: 141) - “Gereksiz yere saçıp savurma.” (İsra: 26) - “Saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdır.” (İsra: 27) - “Eli sıkı olma. Büsbütün eli açıkta olma. Sonra kaybettiklerinin hasretini çekersin.” (İsra: 29) - “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez.” (A‟raf: 31) Peygamber (as) da: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 126 Mustafa ÖSELMİŞ - “İnsanların çoğunun aldandığı iki nimet vardır. Sıhhat ve boş vakit” (Buhari: 2162) demiştir. Abdest alırken bile su israf edilmeyecektir. İslam‟ da insanın düşüncesine, davranışlarına ve konuşmalarına sınır vardır. İbadetlerde bile sayı vardır, sınır vardır. Demek ki her alanda ölçülü ve tutumlu olu-nacaktır. Bu nesil pek sıkıntı görmedi. Büyükleri gibi armut ekmeği yemedi. Geven yemedi. Karnına taşda bağlamadı. “Açım” diye ağlamadı. Onun için israf ediyor. Günümüzde bilhassa ekmek israfı çok ciddi bir israftır. Beş ekmekten birinin çöpe gittiği tespit edilmiştir. Ekmeği beğenmeyenler, çöpe atanlar, yemekten sonra ekmekle ağzını silenler, bir gün o nimeti bulamayacaklarını düşünmelidir. Veya o ek-meği bulamayanların olduğunu bilmelidir. Bu gün dünyanın yarısı açlık çekiyor. Ekmeğe nankörlük ediliyor, ayaklar altında çiğneniyor, çöp vidonlarına atılıyor. Ekmek, atılacak bir nimet değil. Ekmek kutsaldır. Daha yeniye kadar “ekmek gibi aziz ol!” denirdi. “Ekmek çarpsın” “ekmeğe el basarım” denirdi. Ekmeğe saygı duyulurdu. Eğer bir gün sıkıntıya düşer ekmek bulamazsak, bu bizim ekmeğe göstermediğimiz saygının cezasıdır. İsraf, daha çok inançsızlıktan, eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Kötü alışkanlıklarımız nedeniyle, yayın basın organlarının teşvikiyle ve çevrenin kötü örnek olmasıyla israf ediyoruz. Şöyle bir bakalım neleri israf ediyoruz: - Çocukluğumuzu, gençliğimizi ve hayatımızı israf ediyoruz. Boş ve manasız şeylerle ömür tüketiyoruz, enerjimizi boşa harcıyoruz. Sabahtan akşama akşamdan sabaha kahve-lerde zaman geçiriyoruz. Allah: “Kendine yazık etmiş kimselere melekler canlarını alırken “Ne işle meşguldün?” derler.” buyuruyor. (Nisa: 97) - Dünyanın en çok televizyon seyreden milletiyiz. En çok telefonla biz konuşuyoruz. - Tatil rekoru bizde. Bir yılda neredeyse 150 gün tatil yapıyoruz. Batılı bir kaynaktan alınan araştırma sonucu-na göre 80 yıllık insan ömrü bakın nerelerde tü-keniyor: 4 yıl eğitim öğretimde, 4 yıl yemek – içmekte, 3 yıl tuvalette, 2 yıl araçlarda, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 127 Mustafa ÖSELMİŞ 3 yıl sağda solda beklemede, 13 yıl işte çalışmada, 10 yıl tatilde, 4 yıl hastalıkta, 4 yıl eğlencede, 28 yıl uykuda. - Adam rüşveti bilmez, rapor almaz, kaytarmayı bilmez, içki içmez, kumar oynamaz ama eşi kapalı diye harcanır. - Evlatlarımızı iyi yetiştiremeyiz, topluma ka-zandıramayız, harcanır gider. - Yıllarca okuturuz ama sahip çıkamayız. Baş-ka ülkelere kaptırırız, kaybolur gider. - Çok konuşuruz, boş konuşuruz, kötü konuşu-ruz, yalan dolan söz, yerini bulmaz. - Dünyada kumarda, israfta, içkide ve sigarada 1.2.3.4. lüklerimiz var. - Kısa mesafelere bile özel arabayla gidiyoruz. - Bir ampul yerine beş ampul yakıyoruz. - Bol bol su akıtıp, bol paralar ödüyoruz. - Sağlık bakanlığının bütçesinden fazla parayı sigaraya veriyoruz. - Kağıdı israf ediyoruz. Boş kalan çiziyor, kara-lıyor, resim yapıyor. - Sık sık ders kitapları değiştiriyoruz. - Her evde ecza dolapları dolu. Canı sıkılan ilaç yazdırıyor. Olsun olmasın yazdırıyor. Çeşmelerimizden su akıp duruyor. Elini yüzünü yıkayan, abdest alan, dişini fırçalayan, bulaşık yıkayan şar şar su akıtıyor. - Evde iki çamaşır için makine çalışıyor. - Normal havalarda soba kaloriferler yanıyor, pencere açılıyor. - Telefon konuşmaları uzayıp gidiyor. - Elektrik süpürgeleri her gün, gür gür çalışıyor. - Her gün merdivenler balkonlar yıkanıyor. - Kediye, köpeğe, kuşa, yılana, maymuna özel yemler alınıyor, veterinere götürülüyor. - Ocağa göre, yemeğe göre tencere vurulmu-yor. - Pasta börek için fırın hergün çalışıyor. - Günlerce radyo, televizyon gibi aletlere düğ-me kapatılmadığı için elektrik geliyor. - O da yenir, bu da yenir diye sofraya sayısız yemek konuyor. İçecekler çeşit çeşit, yarısı yeniyor, yarısı yenmiyor. Ekmek kırıntıları, parça ekmekler çöpe gidiyor. Tabaklar sıyrılmıyor. Su bardağında yarım kalan sular dökülüyor. Çay bardağında çay yarım bırakılıyor. - Devletin imkanları kötüye kullanılıyor. Lojmanlar, yazlık kışlık tesisler, makam ve servis araçları yerinde kullanılmıyor. Koca araba maydo-noz almaya gidiyor. - Ölüye lüks mezarlar yapılıyor. - Hacca gidip gelen hediye dağıtmaya zorlanı-yor. Düğünlerde israf yapılıyor. Gücün üstünde eşya, altın alınıyor, alkol tüketiliyor, silah atılıyor. Şarkıcılar, dansözler, davulcular için para saçılıyor. - Eğlence uğruna ceketler yakılıyor, tabaklar kırılıyor, çılgınca para harcanıyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 128 Mustafa ÖSELMİŞ - En çok israf ettiğimiz, boşa harcadığımız şeylerden biri de zaman. Aslında zamanın her saniyesi kıymetli, “yarın buluşalım” “yarın görüşelim” diyoruz. Yarın 24 saat. İşte bakın zamanı nasıl kullanıyoruz. Günde 1 saat boşuna geçiren kimse 1 yılda 365 saat boşa geçirmiş oluyor. Bu saatlerin telafisi mümkün mü? Ne yapıyorsun? Sorusuna “vakit geçiriyorum” veya “zaman öldürüyorum” deniliyor. Bu, ömür tüketmek değil mi? İnsan bu dünyada ebedi değil. Kendisine bir ömür biçilmiştir. Onu ölçülü kullanmak veya iyi değerlendirmek gerekir. Ömrün boşa geçirilmesi pişmanlık vesilesi olacaktır. “Vakit nakittir” yani para gibi değerlidir. Harcanı-verirse elden çıkıverir. Ömrünün kıymetini bilen insanlar, onu iyi değerlendirirler. İyi şeyler yaparak “keşke”siz bir hayat yaşarlar. İslam dininin emir ve yasaklarına, vakit vakit yapılacak ibadetlere bakılırsa, hayat için bir plan bir program çizildiği görülecektir. Yani hayatta başıboş yaşanmayacak, ömür boşa geçirilmeyecektir. Unutulmamalıdır ki her geçen gün bizi biraz daha ölüme yaklaştırır. Dün, geçen zamandır; geri gelmez. Yarına acaba ulaşabilecek miyiz bilinmez. Bizim için önemli olan içinde bulunduğumuz zamandır. Cahilin boş vakti çoktur. Geri kalmış ülkenin tatili boldur. Gaflet içinde olanın uykusu boldur. Kendini bilen insanın boş sözü, boş vakti yoktur. Devamlı bir şeyle meşgul olur. Ben ne yapabilirim? Şimdi ne yapayım? der. Kendine bir iş, bir meşguliyet bulur. Çünkü o bilir ki hayatını her anının, her saniyesinin hesabını verecek. Boş geçirdiği zaman, kendisinden davacı olacak. Boşa harcadığı zamanlar için “keşke!” diyecek. Bize verilen ömür sayılı günlerdir. Can, bir emanettir. Hayat bir imtihandır. Peygamber (as): “Allah‟ ın kulundan vazgeçmesinin belirtisi, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır” demiştir. Çünkü zamanı boşa harcayan, Allah‟ ı terk etmiştir. Allah da onu terk etmiştir. Bir hadislerinde de peygamber (as) şunu haber vermiştir: - “Kıyamet günü insanoğlu ömrünü nerede harcadığından, yaptığı işleri ne niyetle yaptığından, nasıl kazanıp nereye harcadığından, vücudunu ve sağlığını nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorgu-ya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.” (Tirmizi, Kıya-me: 1) Şöyle bir düşünelim; bunların hesabını vermek kolay mı? Ver verebilirsen hesabını. Arkana bak bir şey yok, önüne bak bir şey görünmüyor. Sağda solda zaten bir şey yok. Nasıl yaşamak bu? Hayvanlar arasında başıboş bir hayvan yok. Hiçbiri kendilerine verilen ilahi iç güdüye isyan etmiyor. Onlar sorguya çekilmeyecek. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 129 Mustafa ÖSELMİŞ Mevlana soruyor: Yel, kopardığı tozdan anlaşılır. Ambarında hırsız fare yoksa, kırk yıllık ömrün buğdayı nerede? Kur‟an‟ da Allah bizi şöyle uyarıyor: - “Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara: 148) - “Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah: 7-8) - “Dikkat etmiş olsaydınız orada mutlaka ce-hennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu apaçık göreceksiniz. Nihayet o gün dünyada size verilen nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür: 5-8) Bu ayetlerle Allah dünyada yapılan her şeyin, Allah‟ ın ikramlarının, ihsanlarının hesabının bir bir, iğneden ipliğe sorulacağını bildiriyor. Zerre miktarı-da olsa hayrında, şerrinde karşılığının olduğunu haber veriyor. Sonra: “Ben size haber vermedim mi?” diyecek. Mutlaka zaman kaybını önlemeliyiz. Zamanı kaybettiren şeyleri yok etmeliyiz. Ele geçen her fırsatı değerlendirmeliyiz. Hayatımızın planını yap-malıyız. Kendimize hedefler tayin etmeliyiz. Hesap sorulacağını düşünerek faydalı işler yap-malıyız. Meşruluktan asla ayrılmamalıyız. Ölümden, ölenlerden ders almalıyız. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 130 Mustafa ÖSELMİŞ ONUNCU BÖLÜM BĠD’AT VE HURAFELER -ACahiliye adetleri gibi bid’atler çoğaldı. Gerçek bilinmediği için bid’atlere sarılınıyor. Bid’at iĢleniyor, bid’at kapısı açılıyor. Bid’atlar seviliyor ve yayılıyor. YanlıĢın, sapıklığın yayıl-ması daha çabuk oluyor. Cahillikten doğan saptırma ve kendimize gö-re uydurma hastalığımız var. Bid’atci kolay müĢ-teri buluyor. * * * * * * Cenab-ı Allah, her yönü ile dini tamamlamıştır. “Dininizi tamamladım” buyurmuştur. Bundan sonra dine bir şey eklemek veya bir şey çıkarmak bizim işimiz değildir. Din Allah‟ ındır. İnanç ve ibadetle ilgili olan şeyler asla değiştirilemez. Peygamber (as): “Beni nasıl namaz kılar görürseniz öyle namaz kılınız” demiştir. Bid‟at, dinde daha önce olmayan sonradan ortaya çıkarılmış şeydir. Bunlar Kur‟an‟ a ve sünnete ters şeylerdir. Kıyas ve içtihat; dinin doğru yaşanması ve anlaşılması için olduğundan bid‟at sayılmaz. Bid‟atin İslam‟ da yeri yoktur. Kur‟an‟ da: “Şüphesiz ki bu dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yola uymayın. Zira o yollar sizi Allah‟ ın yolundan ayırır.” (En‟am: 153) buyrularak uyarı yapılmıştır. En güzel yol, Kur‟an‟ a ve sünnete uymaktır. Peygamber (as): “Sapıtmayacağınız iki şey” diyerek Kur‟an ve sünnete işaret etmiştir. Daha çok sevap kazanma arzusu ile bazı bilgisiz kimselerin gayretleri bid‟atlar için ortam hazırla-maktadır. Peygamber (as): “Bid‟at sapıklıktır.” (R. Salihın: 169), “Bir kimse dinde olmayan bir şeyi ihdas ederse, o şey red olunmuştur.” (Age: 168), “Bid‟at işleyenin amelini Allah kabul etmez.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 6/5), “Bir topluluk gelir sünneti öldürür. Dine dinin temizliğini bozacak şeyler sokarlar. Allah‟ ın, lanet edicilerin, meleklerin ve halkın laneti onların üzerine olsun.” (Age: 507/5) buyurarak bid‟atin ne kadar kötü olduğunu haber vermiştir. Bid‟ate yol açan şeyler şunlardır: - İslam‟ ı bilmemek ve doğru kaynaklarından öğrenmemek, - Daha çok sevap kazanma arzusu, bu değilse İslam‟ a zarar verme düşüncesi, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 131 Mustafa ÖSELMİŞ - Menfaat temini ve meşhur olma isteği, - İslam‟ ı ucuz ve kolay yaşama düşüncesi. Bid‟at büyük günahtır. Bid‟ate düşmeyi büyükle-rimiz ateşe düşmek olarak kabul etmişler, dinin temizliğini bozmamak için ellerinden geleni yapmışlardır. Ayrıca bid‟atcılara da asla itibar etme-mişler ve onlara hayat hakkı tanımamışlardır. Her zaman bid‟atcıya sapan ve saptıran gözü ile bakmışlardır. Çünkü bid‟atten herkes zarar görür. Bid‟ate bizimde karşı çıkmamız gerekir. Bid‟at ve bid‟atcı lanetlenmiştir. Bid‟ate karşı çıkmayanda aynı durumda olur. Allah Kur‟an‟ da: - “Peygamber size ne getirdi ise onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr: 7) diye emretmiştir. Peygamber (as) diyor ki: “Bid‟atler yayıldığı zaman ilmi olanlar onu açıklasın. Eğer açıklamayıp ilmini gizlerse, Allah‟ ın Muhammed‟ e indirdiğini gizlemiş olur.” Bid‟atte mahsur görmemek insanı sapıtır. O kişi saptığı ile kalmaz başkalarını da sapıtır. Onlarında günahına girer. -BĠnsan olarak gaybı bilme, bulma ve merak etme hastalığımız var. Gizlilikten ve gelecekten haber veren falcısına, medyumuna inanıveriyo-ruz. Bu yolda çok paralar harcanıyor. Bu yaygın olan hastalıklardan birisi. * * * * * * Gayb, gizli demek, insan bilgisinin dışında kalan demek. Gayb, insan içindir. İnsanı yaratan Allah için kayıp, gizli bir şey yoktur. İnsan daha çok gelecekle ilgilenir. Gizliliği ve geleceği öğrenmek istemiştir. Böyle olunca falcıdan, büyücüden ve medyumlardan kendini kurtarama-mıştır. Mesela tedbirini almaz HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 132 Mustafa ÖSELMİŞ deprem ne zaman olacak? Ölüme, kıyamete hazırlanmaz kıyamet ne zaman kopacak? Bunu sorar. Bazıları “Fala inanma falsızda kalma” diyerek günlük bilgileri almadan evinden çıkmamaktadır. Kendilerine sorulan kimseler eğer gaybı bilseydi, önce kendilerine fayda ve zarar verecek şeyleri bilirlerdi. Böylece faydayı elde ederler ve zarardan korunurlardı. Defineci ondan bundan bilgi almaya çalışıyor. Onun kendisi bilse, gider hazineyi o bulur. Hangi bilete ikramiye çıkacağını bilir, o bileti kendi alır. Gelecek kötülüğü, kazayı bilse, ondan korunur., kutulur. Bunları bilemeyen, nasıl başkalarına ait gizli bilgileri bilir? İnsan tahmin eder, ihtimallerden bahseder ama asla gizli olan, geleceğe ait bilgileri bilemez, elde edemez. Peygamber (as): “Gelecekten haber veren kimseye varıp bir şeyler soran ve onun dediğini tasdik eden kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz.” buyurur. (R. Salihın: 1701) Gayptan bir şeyler söylemek, gaybı bildiğini iddia etmek ve bunlara inanmak büyük günahtır. Kur‟an‟ da: “Gaybı Allah‟ tan başka kimse bilemez” buyrulur. (En‟am: 59) - “Göklerde ve yerde Allah‟ tan başka kimse gaybı bilmez” (NemL: 65) buyrulmuştur. -CBüyücülük hastalığımız var. Bir Ģey iste-diğimiz veya bir Ģey olduğunu zannettiğimiz zaman, hemen büyücü arıyoruz, büyü yaptırıyo-ruz. ġarlatanlara oluk oluk para akıtıyoruz. Oku-muĢumuz, okumamıĢımız gülünç durumlara dü-Ģüyoruz. ĠĢimiz mi bozuldu, geçimimiz mi sıkıntıya girdi, birine mi kızdık, iĢsiz mi kaldık haydi büyücüye, büyü yaptırmaya koĢuyoruz. * * * * * * Büyü çeşitli yollarla insanları etkileyip aldatma oyunudur. Asılsız olduğu için Allah falcılık, sihir-bazlık ve medyumculuk gibi aldatma yollarını yasak-lamıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 133 Mustafa ÖSELMİŞ Allah büyü ile uğraşmayı küfür olarak nitelen-dirmiştir. (Bakara sûresi: 102) Sihirbazların yalancı olduklarını ve asla kurtulamayacaklarını bildirmiştir. (Taha: 77) Peygamber (as) da büyücülerin Allah‟ a şirk koştuğunu, büyücülüğün helak edici yedi büyük günahtan olduğunu bildirmiş, büyü ile uğraşmayı yasaklamıştır. Bir gün sahabe, sorgusuz cennete gireceklerden bahsederken peygamber (as): - “Hesapsız ve azapsız cennete gireceklerin kim olduğunu haber vereyim mi? Onlar büyü yap-mayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayanlardır.” buyurmuştur. (Buhari, Rikak: 50) Büyü, insana zarar verir, acı çektirir. Yıkımı daha çok psikolojiktir. Denize düşen yılana sarılır hesabı bir problemi olan büyücülere koşmaktadır. Büyü yapanın gayesi para kazanmaktır. Büyü yaptıranlar ise genelde kötü niyetle ve kötülük olsun diye yaptırmaktadır. Ashab, insana verdikleri acı nedeniyle peygam-ber (as) a: - “Büyücüyü öldürelim mi ya Rasulellah?” de-miş O da: - “Hayır onun göreceği ilahi azap daha şiddetlidir” cevabını vermiştir. Din alimlerine göre büyücülük, küfre en yakın olan kötülüktür. Büyücünün para alması ve ona para verilmesi caiz değildir. (Bakara: 102) Büyüyü, imansızlık hastalığı olarak tarif etmişlerdir. İşim iyi gitmiyor, kendimi iyi hissetmiyorum, geçimim iyi değil deyip büyücüye koşulacağına durum değerlendirmesi yapılmalıdır. Nerede hatam var? Bu işte benim payım ne? Demeliyiz. Şüpheleri, vesveseleri, takıntıları kafamızdan atmalıyız. Kimse kimsenin rızkını kesemez, kısmetini bağlayamaz. Allah‟ ın izni olmadan bir yaprak bile düşmez. (En‟am: 159) En önemliside Felâk ve Nâs surelerini okuyup Allah‟ a sığınmaktır. Allah duaları kabul eder ve emanetleri korur. Büyücünün şerrinden de korur. Peygamber (as): “Yedi şeyden kaçının: Şirk, sihir, katil, faiz, yetim malı, cihadtan geri durmak ve iffetli kadına iftira” (R. Salihın: 1614) Bir hadiste de: - “Büyücüyü tasdik eden cennete giremez” (Seçme Hadisler: 210/19) buyurmuştur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 134 Mustafa ÖSELMİŞ -DĠnsan fala baktırmayı, fal bakmayı seviyor. Ġnanmasa da falcıdan uzak durmuyor. Elini uzatanın eline bakıp bir Ģeyler atıp tutuyor. Kahve fincanı kapatılıyor. Gazete falı kaçırıl-mıyor. Aynı falı binlerce insan okuyor. Güvercin, tavĢan fal çekiyor. Falcıyı dinledikten sonra “vallahi içimi okudu”, “dediği çıktı” deniliyor. En inanmayanı-mız: “Fala inanma, falsızda kalma” diyor. * * * * * * Avuç açmak, fincana bakmak, bakla açmak, fal çekmek, burca bakmak, medyuma bir şey sormak… Bunlar aslı astarı olmayan şeyler. Yalan olduğu için dinen büyük günah olduğu bildirilmiştir. - “Gaybı Allah‟ tan başkası bilmez” (En‟am: 59) - “Gökte ve yerde gaybı Allah‟ tan başkası bilmez” (NemL: 65) - “Gaipten haber verdiğine inananın kırk gün namazı kabul olmaz” (R. Salihın: 1701) - “Falın ne türlüsü olursa olsun küfre kadar götüren bir günahtır. Falcılık parası, fuhuş parası ile bir tutulmuştur” (Age: 1705) “Biri falcı için “bildi” derse Allah‟ ın gönderdiğine inanmamış olur” (Ramuz e‟lEhadis: 396/2) Allah Kur‟an‟da: “Fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı” (Miada: 3) Ayrıca “Falcılık, şeytan işi pisliktir” buyrulmuştur. (Miada: 90) Fala inanmak ruhi dengesizliğin belirtisidir. Çünkü geleceği önceden görebilenin, kendine gelecek zararı önlemesi gerekir veya gizli katili, gizli hazineyi bulması icap eder. Büyük ikramiyenin hangi bilette olduğunu bilmesi icap eder. Doğru değil mi? Gazeteye fal köşesi yazan biri; şuna ne yaza-yım? Buna ne yazayım? Derdi, atar tutardı. O bir kişi yazardı belki bin kişi aynı yalanı okurdu. Bir iddia sonu bir falcıya adam, ölmüş birinin adını verir, bir şeyler sorar. Falcı atar tutar, onun ölmüş olduğunu veya o kişinin o olmadığını bile bilemez. Bir falcı, bir falcıya canlı yayında bir tokat atmış ve “sen medyum olsaydın benim sana tokat atacağımı bilirdin” demişti. Fal cahiliye devrinin adetidir. Falcılık cahil ve inancı zayıf insanların işidir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 135 Mustafa ÖSELMİŞ Bu tür hurafeler insanı köleleştirir. Falda falcıda derman aramak, sonunda teselli bulmak, boşluktaki insanların işi haline gelmiştir. -EUğur ve uğursuzluk arama hastalığımız var. Sayıda, günde, renkte, hayvanda, insanda, parada, boncukta uğur veya uğursuzluk arıyo-ruz. Ġstemediğimiz bir durumda kulak memesini tutup, elimizle bir yere vuruyor “ırak olsun” diyoruz. ĠĢe baĢlamak için gün sayıyor, kediden, baykuĢtan, sevmediğimiz insanlardan etkileni-yoruz. Sabah birilerinden uğur parası almaya çalıĢıyoruz. “Salı sallanır” diyoruz. Sevmediği-miz birini görünce iĢi bırakıyoruz. bazı Ģeylerde uğur belleniyor, onu yapmadan iĢe baĢlanmıyor. * * * * * * Bunların hepsi saçmadır, hurafedir, ilkel insan-lardan kalma adetlerdir. Dinimizde inancımızda böy-le şeylere asla yer yoktur. Kur‟an‟ da, uğursuzluk aramak Yasin suresinin 19. , NemL suresinin 47. ayetlerinde kınanmıştır. Hiçbir şeyde ve hiçbir yerde uğurda yoktur uğur-suzlukta yoktur. Ne varsa insanın kendisindedir. Allah Rasulu uğur ve uğursuzluk çıkarmaktan asla hoşlanmazdı. Kötü bir isim gördüğünde onu değiştirirdi. Birinden ayrılırken “Uğurlar olsun” derdi. Her şeyin hayırlısını dilerdi. “Hayırlı olsun” derdi. Bir gün peygamber (as) ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Peygamber (as) şöyle buyurdu: “En iyisi hayıra yormaktır. Uğursuzluk inancı sizi yolunuzdan alıkoymasın.” (Ebu Davut, Tıb: 24) Hayırda şerde Allah‟ tandır. Bize bir şeyin hayırlısını dilemek düşer. Şerden şerliden dua ile Allah‟ a sığınmak gerekir. İbni Mes‟ud (ra) ın naklettiğine göre; peygamber efendimiz: “Uğursuzluk çıkarmak şirktir” diyerek üç defa tekrar etmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 136 Mustafa ÖSELMİŞ İnancımızda bir şeyi kötüye değil hayıra yormak esastır. Kedide, köpekte, baykuşta, tavşanda, rakamlarda, günlerde, renklerde, uçan kuşta, baca-dan çıkan dumanda ne uğursuzluğu olsun. Hiçbir şeyde uğursuzluk yoktur. Her şey Allah‟ ın yaratması ile olur. Bu da kişinin tavrına bağlıdır. Bir hadislerinde peygamber (as): “Renklerden, sayılardan, günlerden hüküm çıkaran bizden değildir” buyurmuş, İslam‟ da uğur ve uğursuzluğun olmadığını bildirmiştir. Kur‟an‟ da her şeyin Allah‟ ın yaratmasıyla olduğu, bir deneme olarak hayırlada şerlede imtihan edileceği, hoşa giden şeylerde bir şerrin olabileceği, hoşa gitmeyen şeylerde de bir hayırın olabileceği bildirilmiştir. (Enbiya: 35+Bakara: 216) İnsanın uğur veya uğursuzluk araması kendisine zarar verir, belayı beklemek olur ve belanın gelme-sine neden olur. Bir de rüyalara çok önem veriyoruz. Bir şeylere yoruyoruz veya birilerinin yormasını istiyoruz. Rüyadan bir şeyler çıkarıp falana malum oldu. Falan bana kızdı, bana şöyle dedi, şöyle göründü gibi sözlerle ölmüşlerle yatıp, ölmüşlerle kalkıyoruz. Bir defa ölen insanın dünya ile ilgisi kesilmiştir. Onun bu dünyada her türlü tasarrufu bitmiştir. Rüya rahmani olur, şeytani olur. İnsanın açlığına, tokluğuna, durumuna göre değişir. Hani “Aç tavuk düşünde darı görür” derler ya onun gibi. İnancımızda rüya delil sayılmaz. Bir de rüya ile amel edilmez ve rüya hayıra yorulur, kapatılır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 137 Mustafa ÖSELMİŞ -FNazara çok önem veriyoruz. Birçok Ģeyi nazara bağlıyoruz. Hafif bir rahatsızlık olunca “Bana oku!” diyoruz. KurĢun döktürmeye gidi-yoruz. Nazarlık takıyoruz, mavi ipi, mavi boncu-ğu ihmal etmiyoruz. Kemik, kaplumbağa kemiği, at nalı, hayvan kafası ile nazardan korunmaya çalıĢıyoruz. Nazar değmesin diye elbiseden bir parça kesmeye veya ayakkabı kesmeye kadar gidiyoruz. * * * * * * İnancımıza göre nazar haktır. Kur‟an‟ da: “Neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi.” buyrularak nazarın hak olduğu bildirilmiştir. (Kalem: 51) Peygamber (as) da: “Nazar (göz değmesi) haktır” buyurmuştur. (Müslim: 2187) Nazar hakmış diye nazarlık takılmaz. Bu şirk kokan bir davranıştır. Peygambere biat etmek için on kişi gelir. Dokuzu ile biatlaşır, biriyle biatlaşmaz, elini tutmaz. Neden onun elini tutmadığı sorulunca: “Onun kolunda nazarlık vardı” demiştir. Nazarlık takmak batıl bir inançtır. Kurşun döktür-mek tamamen İslam dışı bir davranıştır. Bunlar in-sanı nazar değmesinden korumaz. Fayda ve zarar Allah‟ ın takdiri ile olur. Dinimizde Allah‟ tan başka şeylerden medet ummak şirk sayılmıştır. Peygamberimiz şöyle buyu-ruyor: “Kim korunmak için bir şeyler takarsa, onun bütün işleri o taktığı şeye havale edilir.” Nazardan korunmak için takılar ve kurşun dökmek, eski Şamanlardan kalan bir adettir. Nazarın çaresi, bu tür bid‟atler değildir. Nazar değmemsi için “Bârekâllah, maşallah ve Allahümme bârik fîhi” diye dua edilir. Nazar değmesi halinde peygamber (as) duş alınmasını tavsiye ederdi. Ayrıca Kalem suresinin 51 ve 52. ayetlerinin, Ayetel Kürsi‟ nin, Fatiha, İhlas, Felak ve Nas surelerinin okunmasını tavsiye ederdi. Kendisine başvuranlara da bunları okurdu. İslam dışına çıkarak peygamber (as) dan farklı davranmak, çareyi onda bunda aramak bir müslü-mana yakışmaz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 138 Mustafa ÖSELMİŞ -GKabrin içini, kabir azabını değil, kabirlerin dıĢı ile meĢgul oluyoruz. Kabir satın alalım, kabri güzel yapalım, yatırlara kabirlere gidip dua edip bir Ģeyler isteyelim derdindeyiz. Kabirlerle ilgili akıl almaz bid’at ve hurafeler iĢliyoruz. ĠĢimizi gücümüzü ve dinimizin bildirdiği gerçekleri bı-rakıp ruhlarla uğraĢıyoruz. Diğer batıl dinlerdeki inançları yaĢatmaya çalıĢıyoruz. * * * * * * İnsanlar yaratılırken herkesin ruhuda ayrı ayrı yaratılmıştır. İnsan öldüğü zaman ruh bedeni terk eder. Kıyamet günü hesap vermek üzere ruhların beklediği Berzah alemine gider. Hiçbir ruh başı boş orada burada dolaşamaz. Geri gelemez. Çağrıldı-ğında gelemez. Kendisine bir şey sorulsa veya ken-disinden bir şey istense cevap veremez. Kur‟an‟ da olumlu hayat yaşamayanların ve inançsızların tekrar dünyaya dönmek isteyecekleri ancak buna izin verilmeyeceği bildrilmiştir. (Bak: Mü‟minun: 11+Zümer: 58+Yasin: 31+Mü‟minun: 99-100) Ölen bir insandan asla yardım istemez. Yardım Allah‟ tandır. Yardım istemek şirk olur. Bu eski Şamanların ölen büyüklerin ruhlarından yardım istemeleri, onların ruhlarını çağırmalarının deva-mından başka bir şey değildir. “Falanın ruhu hazırdır. O bize yardım eder. Kabirde sorularımızı cevaplandırır. Sıratta bizi alıp uçurur” gibi inanç ve sözler, şirktir ve küfre götürür. Hiçbir ruh başka bir bedene de geçemez. Bu da eski dinlerden kalma sapık bir inançtır. Ölen bir kimseden yardım beklenmez. Peygam-ber efendimize: “Medet ya Rasulellah!” demek bile tehlikelidir. O‟ nun şefaati Allah‟ ın izniyle olacaktır. Peygamber (as) kızına: “Peygamber kızıyım diye güvenme” demiştir. Nuh (as) oğlunu kurtarmak istemiş, kurtaramamıştır. İbrahim (as) babası Âzer için dua etmiş, duası kabul olmamıştır. İhtişamlı, masraflı mezarlar yapmak ve buralara aşırı ilgi göstermek dinimizde asla hoş görülmeyen davranışlardır. Bu ilgi ve masraf, ölüye külfet ve eza verir. Mezarda yatandan yardım istenmesi, hasta için şifa beklenmesi, sınava girecek için, evlenecekler için, çocuk isteyenler için, bir şey sahibi olmak için bir şeyler istemek ve beklenti içerisine girmek şirktir. Çünkü Kur‟an‟ da: “Yardım ancak Allah‟ tandır.” (Aliİmran: 126) “Sakın Allah ile beraber başkasına kul-luk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olur-sun!” (Şuara: 213) buyrularak ancak Allah‟ tan isten-mesi ve Allah‟ tan beklenmesi gerektiği bildirilmiştir. Türbe ziyareti, hasta ziyareti gibi olmalıdır. Hastadan nasıl bir şey beklemiyorsak, ölenden de bir şey beklememeliyiz. Onun bir Fatiha‟ ya muhtaç olup, bizden bir şeyler beklediğini unutmamalıyız. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 139 Mustafa ÖSELMİŞ Dua biliyoruz ki redolmaz. Ama usulüne göre yapmak gerekir. Eğer duaya başkaları karıştırıldıysa Allah onun duasını kabul etmediği gibi istediğini de vermez. Ancak Miada suresinin 35. ayetine göre “Allah‟ a yaklaşmak için vesile arayınız” buyrularak vasıta kılınabileceği, falanın yüzüsuyu hürmetine … deni-lebileceği bildirilmiştir. Kabir ziyaretlerinde birçok bid‟at ve hurafelere rastlıyoruz. Bunlardan bazıları şunlardır: - Kabirde kurban ve adak kesmek, - Kabirin etrafında dönmek, - Kabirde yatandan yardım beklemek, bir şeyler istemek, dilekte bulunmak, kısmetin açılması-nı istemek, işinin düzelmesini, geçimin iyileşmesini istemek, şifa, rızık beklemek, bazı düşüncelerle pa-ra, yiyecek ve içecek koymak, - Mezara yüz sürmek, mum yakmak, ip, çaput bağlamak, oradan toprak almak, - Mezarın yanında namaz kılmak, - Mezarın yanında, türbenin içinde yatmak… gibi. Peki kabir ve türbe ziyareti nasıl olmalı? Kabir ziyaretinden maksat ölenden, ölümden ibret almak olmalı, ölen için dua edilmeli, yasin okunup ruhuna bağışlanmalıdır. Sonuç olarak yanlış düşünceler, sapık inançlar ve hurafeler bir bakıma köleliktir esarettir en önem-lisi kanser gidi bir hastalıktır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 140 Mustafa ÖSELMİŞ -HGrupculuktan, particilikten bölük bölük olmaktan hoĢlanıyoruz. Sen – ben, senden – benden, sizden – bizden değil ayrımcılığı yapı-yoruz. Bana göre diyoruz kendimize göre din icat ediyoruz. Bir araya gelmek, güç oluĢturmak yerine ayrı ayrı olmayı tercih ediyoruz. Rahmet meclisleri olması gereken topluluklar baĢkalarına olan ayrımcılıktan dolayı zahmet oluyor. Allah’ ın rahmetini celbetmesi gereken gayretler boĢa gidiyor. * * * * * * Ayrımcılık, cenneti kazanma, kurtulma ve Allah‟ ın rızasını elde etme yolu değil. Cenab-ı Allah bir ve beraber olmamızı emrediyor. Cennete yalnız girmek isteyen cennetlik değildir. Cenab-ı Allah Kur‟an-ı Kerim‟ de şöyle buyu-ruyor: “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah‟ a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıkla-rını bildirecektir.” (En‟am: 159) - “Dinlerini parçalayanlardan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka kendilerin-de olan ile böbürlenmektedir.” (Rum: 32) Peygamber (as) da şöyle buyurur: “Yahudiler yetmiş bir gruba ayrıldı. Birinden başka hepsi cehennemdedir. Benim ümmetimde yetmiş üç gruba ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir.” “O kurtuluşa eren grup kimlerdir ya Rasulellah?” sorusuna cevaben: “Onlar benim ve Ashabımın gittiği yoldan gidenlerdir.” demiştir. Allah ve Rasulünden başkasına kayıtsız şartsız itaat olmaz. Ali, Veli eksenli din yaşanmaz. Saatler-ce falanca böyle dedi şöyle söyledi, ama Allah ne diyor, peygamber (as) ne diyor hiç dile gelmiyor. Kur‟an‟ da anaya, babaya itaat emredilir ama onların istekleri Allah‟ ın dinine, peygamberin sünnetine uymuyorsa, yani meşru değilse anababa-ya itaat edilmeyecektir. (Bak: Ankebut: 8+Lokman: 15) Allah‟ a isyan sayılan bir konuda kula itaat olmaz. Mesela Sad b. Ebi Vakkas müslüman olunca annesi ona: dedi. “Eğer dininden geri dönmezsen, bir lokma yemeyip ölürüm, sende ana katili olursun” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 141 Mustafa ÖSELMİŞ Sad, çok sevdiği annesine: - “Anne! Yüz canın olsa ve bunlar birer birer çıksa vallahi dinimi terk etmem, ister ye, ister yeme” dedi. Peygamber (as) şöyle buyurur: - “Allah‟ ın kullarına ters düşme. Günah emre-dilmedikçe idarecinin sözünü dinleyip uymak ge-rekir. Allah‟ ın kullarına ters düşmek emredilirse em-re uymak yoktur.” (Buhari Cihad: 108) Bir gün peygamber (as) bir yere görevli kimseler göndermişti. Başlarına da birini komutan tayin etti ve ona itaat etmelerini söyledi. Yolda komutanı kızdıracak bir durum oldu. “Peygamber bana itaat etmenizi söylemedi mi? Odun toplayın!” dedi. Odun toplandı, ateş yakıldı. Komutan: “Ateşe girin!” emrini verdi. Bir kısmı itaat etmeye hazırlanırken bir kısmıda: “Biz ateşten Hz. Peygambere kaçtık” diyerek ateşe yürüyenlere mani oldu. Tartışma devam ederken ateş söndü. Dönüşte bu olayı peygamber (as) a anlattılar. O da: “Eğer ateşe girselerdi kıyamete kadar içinden çıka-mazlardı. İtaat dinin güzel gördüğü konularda olur” buyurdu. (Buhari, Meğâzi: 59) Bid‟at işleyene uyan bid‟at işleyen kadar suç-ludur. Kur‟an‟ da Cenab-ı Allah: “Yeryüzünde bulu-nanların çoğuna uyacak olursan Allah yolundan sa-pıtırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmazlar, yalandan başka da söz söylemezler.” (En‟am: 116) Bir çoğumuz, işlerimizi kolaylaştırsın diye birile-rini arıyoruz. Gerçek olanı değil kolay olanı tercih ediyoruz. Allah‟ tan başkasına sığınak diye sığını-yoruz. Allah‟ tan beklenilmesi gerekeni kuldan bekli-yoruz. Kayıtsız şartsız itaat ediyor, teslimiyetin ölçü-sünü bilmiyoruz. Halbuki Allah‟ tan başkasına sığınılmaz. Allah Rasulü şöyle diyor: “Allah‟ a isyan olan yerde kula itaat olmaz” (Ramuz e‟l-Ehadis: 481/9) İnancımızda kula kulluk yoktur. Kula ibadet edil-mez. Kula kurban kesilmez. Kuldan bir şey beklen-mez. Kul, kusursuz görünmez. Övgüde saygıda aşı-rı gidilmez. Her türlü tasarruf Allah‟ a aittir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 142 Mustafa ÖSELMİŞ -IBana göre din, anlayıĢına sahibiz. Din bize uysun çağa uysun, değiĢsin değiĢtirilsin. Re-form yapılsın Rönesans olsun idtiyoruz. Bazen de dinde çok aĢırı gidiyoruz. Orta yolu bulamı-yoruz. Ġnandığımız gibi yaĢamıyor, yaĢadığımız gibi inanıyoruz. * * * * * * Din nedir? Din Cenab-ı Allah‟ ın kullarına gön-derdiği emir ve yasaklardır. Biz din icat edemeyiz. Ona göre buna göre din anlayışı olmaz. Ayrıca din ortaya koyamadığımız gibi dini değiştiremeyiz. Din-de ilaveler yapamayız, dinden bir şeyleri beğenme-yip çıkaramayız. Bizim dine müdahale yetkimiz yoktur. Hristiyanlığa ve Yahudiliğe müdahaleler olduğu için iki dinde bozulmuştur. İslam‟ da reform ve Rönesans söylentileri de İslam‟ın aslını bozmaya yönelik çabalardır. Eğer İslam Allah‟ tan geldiği gibi korunamamış olsaydı, iyileştirme söz konusu olabilirdi. İslam‟ ın şekilledirmeye ve iyileştirmeye ihtiyacı yoktur. Birilerinin din anlayışı değiştiyse, dini öğrenmemiş ise veya ona İslam öğretilmemişse bunda İslam‟ ın ne suçu vardır? İslam‟ ın reforma da rönesansa da ihtiyacı yok-tur. Çünkü İslam bozulmamıştır. İslam değişmemiş-tir ki biz onu değiştirelim. İslam deforme olmamıştır ki reform olsun. İslam‟ ın nesi değişmiştir ki biz neyi-ni değiştirelim. Yani herkese göre din mi icat ede-lim? Dinde kuralları Allah koymuştur. Biz ya onu aynen kabul ederiz, ya da kabul etmeyiz. Bu konuda asla zorlama yoktur. Kur‟an‟ da şöyle bildirilir: - “Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman inanmış bir erkek ve kadının o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah‟ a ve Rasu-lüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab: 36) Bir ayette de: - “Yoksa onların Allah‟ ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? ”(Şura: 21) buyrularak din-de hüküm koyma yetkisinin Allah‟a ait olduğu bildiril-miştir. İslam tartışılmaz, İslam yaşanır. Bize düşen bu-dur. Kur‟an Müslümanlığı, Türk Müslümanlığı, Türk-çe ezan Türkçe namaz arayışı boşunadır. Allah: “kim İslam‟ dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” buyurur. (AL-i İmran: 85) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 143 Mustafa ÖSELMİŞ Başka konular da olabilir belki ama dinde ağzı olan konuşamaz. O zaman kafalar karışır, inanç bü-tünlüğü bozulur. İnsanlığa onun bunun görüşleri, is-tekleri değil Allah‟ ın gönderdiği din lazımdır. Bu kafa karıştırıcılar iyi niyetli, samimi insanlar değillerdir. Ayrıca dinde aşırılık yoktur. İslam, kolaylık dini-dir. Dinde orta yol tutulacaktır. Peygamber (as) şöyle buyurur: “Dinde aşırı git-mekten sakının. Çünkü sizden öncekiler dinde aşırı gittikleri için helak oldular.” Kur‟an‟ da: “Allah size kolaylık diler; zorluk dile-mez.” ( Bakara: 185) buyrulmuştur. Cenab-ı Allah güç yetiremeyeceğimiz bir şeyi emretmemiştir. Peygamber (as) da: “Eğer güçlük vermeyeceğini bilseydim her abdestte misvak kul-lanmayı emrederdim.” demiştir. Ashabtan biri: “Ben bütün geceleri namaz kılacağım.” diğeri: “Ben hergün oruç tutacağım.” bir başkası: “Ben hiç evlenmeyeceğim.” deyince, Allah Rasulü: “Ben Allah‟ tan en çok korkanınızım. Ben bazen oruç tutarım bazen tutmam, geceleri hem namaz kılarım hem de uyurum, ben kadınlarla da evlenirim, benim sünnetim budur.” dedi. İslam‟ da her sene hac emredilmemiştir. Her gün oruç emredilmemiştir. Malın tamamının zekat veril-mesi emredilmemiştir. İslam‟da bir ölçü konmuştur. Aşırılık yasaklanmıştır. Peygamber efendimiz iki şey karşısına çıkarsa, kolay ve meşru olanını tercih ederdi. Kolaylık dini olan İslam‟ ı zorlaştırmaya kimsenin hakkı yoktur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 144 Mustafa ÖSELMİŞ ONBĠRĠNCĠ BÖLÜM DÜNYA VE AHĠRET -ASanki ahiret yokmuĢ, ölüm yokmuĢ ve hesap yokmuĢ gibi düĢünüyoruz. Hiç ahiret kaygısı çekmeden yaĢıyoruz. Ölçümüz dünya, her Ģeyimizle dünyaya meylediyoruz. Böyle bir yanlıĢımız var. * * * * * * Bir İslam büyüğü mezarlığın yanından geçerken durur ve yanındakilere: - “Buradakilerin çoğu yalancıydı” der. - “Niçin?” dediler, o şöyle cevap verir: “Onlar ölmeyeceğini düşünmez miydi? Malım var, param var, bağım, bahçem, arabam var demez-ler miydi? Ama bakın onlar ölmüş ve hiçbir şeyleri yok.” Evet ölüm yok diyenlere ölüm var. Hesap yok diyenlere hesap var. Dünyayı ebedi görenler içinde dünya fani, geçici. Büyükler: “Dünya bir gölge gibidir; ardından ko-şarsan senden uzaklaşır, terk edersen ardına takı-lır.” demişlerdir. İnsan dünyaya çıplak olarak gelir çıplak olarak gider. Ne eski çorabını ne de burnunu sildiği mendilini götürebilir. Dünya malı insanı aldatmamalıdır. İnsan isterse dünyayı ahiret sermayesi haline getirebilir. İstersede dünya malı yüzünden ahreti kaybedebilir. Allah Kur‟an‟ da dünya malının geçici, dünya ha-yatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bildir-miştir: “Dünya hayatı, ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir…” (Hadid: 20) Peygamber (as) da şöyle demiştir: - “Ben sizin için fakirlikten korkmuyorum. Ben sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için ya-rıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden kor-kuyorum.” (Buhari, Rikak: 7) Bir defasında da: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 145 Mustafa ÖSELMİŞ - “Şartları sizinkinden daha aşağıda olanlara bakın; hayat şartları sizden daha iyi olanlara bakma-yın. Bu Allah‟ ın üzerinizdeki nimetini horgörmeme-niz için daha uygun bir davranıştır.” (Müslim, Zuhd: 9) Dünyayı ahretle değiştirmeye kalkan, ahreti unutup dünyaya sarılan her zaman zarar etmiş olur. Dünyasıda hayır etmez, ahretide hayır etmez. Dünya hırsı helak sebebidir. Dünya hırsına ka-pılan Salebe için Allah Rasulü “Yazık oldu Salebe‟ ye” demiştir. Açgözlülükle insan aza kanaat etmez, çoğa göz diker ve ahretin nimetlerini kaybeder. Yolda Allah Rasulü Ashaptan bazıları ile Pazar yerine giderken yolun kenarında bir oğlak ölüsü bu-lur, kulağından tutar: - “Kim bunu bir dirheme satın almak ister?” di-ye sorar. - “Daha az parayada onu kimse almaz ya Ra-sulellah!” derler. - “Size bedava verilse alır mısınız?” der. O kişi-ler: - “Biz onu ne yapalım ey Allah‟ ın elçisi!” der-ler. Bunun üzerine peygamber (as): - “Yemin ederim ki, bu dünya Allah yanında bu ölü oğlaktan daha değersizdir” der. (Müslim, Zühd: 2) Dünya hırsı, günahların kaynağıdır. Şu anda sahip olduğumuz dünya malı için kim bilir kaç kişi birbiri ile kavga etmiş, kaç kişi ölmüş – öldürmüş, kaç kişi o yüzden günaha girmiştir? Çünkü dünya herkese süslü ve cazip gösterilmiştir. Dünya ve ahiret dengesini kurabilen çok az insan olmuştur. Uzun ömür yaşayan Hz. Nuh‟ a sormuşlar: - “Dünyayı nasıl buldun?” cevap vermiş: “İki kapılı bir han gibi buldum; birinden girdim diğerinden çıkıyorum.” Hz. Ali (ra): “İnsanlar uykudadır. Ölümle uyanır-lar.” demiştir. Hz. Mevlana‟ da: “Dünya hayatı bir rüyadan iba-rettir.” demiştir. Dünya hayatı geçici ve sınırlı bir hayattır. Do-ğumla ölüm arası sayılı günlerden ibarettir. Mezar taşında da “doğdu – öldü” arasındaki çizgi kadar kı-sadır. Onun için hayatı, ahreti kazanmak için verilen müddet kabul etmek gerekir. Allah Kur‟an‟ da: “Sakın dünya hayatı seni aldat-masın” buyurarak uyarmıştır. (Fatır: 5) Dünyada hiçbir şey bizim değildir, ancak amelle-rimizle kefen bizimdir. Dünya için “yalan dünya” di-yenler olmuş “misafirhane” diyenler olmuştur. Dünya hayatının her zevki, ahretin ızdırabı olacaktır. Onun için hayatın gayesi, ahreti kazan-mak ve kurtarmak olmalıdır. Çünkü ahiret burada kazanılır. Peygamber (as) şöyle buyurur: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 146 Mustafa ÖSELMİŞ - “Ey insanlar! Utanmıyor musunuz? Yemeyece-ğiniz şeyleri topluyor, oturmayacağınız binalar yapı-yor ve ulaşamayacağınız hayaller kuruyorsunuz.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 495/6) -BKefen alıp koymayı, mezar satın almayı, ufak tefek iĢler iĢlemeyi ahiret hazırlığı zannedi-yoruz. Ġmanlı ölmeye, ahreti kurtarmaya pek ni-yetli yaĢamıyoruz. * * * * * * Adamın biri dar yerlerden hep korkarmış, ölmüş, tabuta koymuşlar, kaçamamış, tabutu götürenler “yazık oldu genç yaşta öldü” diyorlarmış, yakınları da ağlıyormuş… Adamın yapılacak o kadar çok işi varmış ki, canını alırken Azrail sormamış bile… O hala o işlerini, dünyadaki yakınlarını düşünüyormuş ve üzülüyormuş. Bir ses “geçti geçti” diyormuş. O sevdiği kimseler, namaz kılıp, mezarlığa götürüp, karanlık, dar, korkulu bir çukura; böceklerin, yılanların, akreplerin uğradığı kabre gömmüşler. O: - Gitmeyin, beni burada yapayalnız bırakıp nere-ye gidiyorsunuz? Diye bağırıyormuş. Yanındaki mezardan bir ses “Sus, ne bağırıp du-ruyorsun, onlar seni duymaz ve burada bağırılmaz” demiş. Bir başka ses de: - Kabirde mi uyandın? “Yazık yazık” demiş ve: “geçti geçti” diye ilave etmiş. Bundan sonra demiş ki: - Eyvah! Yazık oldu bana, şimdi ne olacak benim halim!... Ahireti umursamayanların kıyamet gününde şöyle diyeceğini Allah bize haber veriyor: - “Kıyamet günü önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Doğrusu Rabbımızın elçileri gerçeği getir-mişler. Şimdi bizim şefaatcilerimiz var mı ki bize şe-faat etsinler veya dünyaya geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden baş-kasını yapalım?” Onlar cidden kendilerine yazık etti-ler ve uydurdukları şeylerde kendilerinden kaybolup gitti.” (A‟raf: 53) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 147 Mustafa ÖSELMİŞ Bir yaşlıya soruyorlar: - “Bir daha dünyaya gelsen ne olmak, neler yapmak istersin?” cevap veriyor: “Bir dahası yok ki…” Peygamber (as) şöyle haber verir: - “İnsan ölünce onunla ilgili her şey önüne konur. O bunları görünce “Ya Rabbi beni geri döndür de terk ettiğim Salih amelleri işleyeyim” der.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 42/8) O gün ki pişmanlık fayda vermez. Neden? Çünkü Allah dünyada bizi uyarmıştır. - “Ancak müslümanlar olarak ölün.” (Bakara: 132) - “Rabbımız, bize dünyada da iyilikler, güzellik-ler nasip eyle, ahirette de iyilikler, güzellikler nasip eyle ve bizi ateş azabından, cehennem azabından koru” de. (Bakara: 231) - “Allah‟ ın sana verdiği imkanlarla ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah‟ ın sana ihsanda bulunduğu gibi sende insanlara ihsanda bulun…” (Kasas: 77) buyurmuştur. İnsan öleceğini düşünmüyor, ölmek de istemiyor. Ahiret yok gibi yaşıyor. Halbuki akıl var diyor. Ölen-ler mezarlar hep var diyor. Ana karnındaki çocuğa: “Çık, dünyada güzel ve çok nimetler var” dense çıkmaz. Dünyadakine de: “ahirette cennet var, cennet nimetleri var” deniliyor oda ölmek ve ahrete gitmek istemiyor. Ana karnın-daki çocuğun dünyaya baktığı gibi dünyadaki de ahrete öyle bakıyor. Benlik davası güdüyor. Şair: - “Yoklansın kafası mezarda her ölenin, Farkı var mı hükümdarla kölenin?” demiş. Bir gün gurur içinde olan Büyük İskender‟ e Diyojen, ölüm gerçeğini ve insanın faniliğini anlat-mak maksadıyla şöyle der: “Babanızın kemiklerini arıyorum ama hangisinin kölelere hangisinin babanıza ait olduğunu ayırt edemedim efendim!” Eğer ahrete, sorgu suale ve hesaba inanıyorsak ölümü unutmamamız ve ölenlerden ders almamız gerekir ki ancak bu şekilde ahiret hazırlığı yapabiliriz ve o zaman keşkesiz bir hayat yaşayabiliriz. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: - “Zevkleri bıçak gibi kesen ölümü unutmayın, ölümü çokca hatırlayın.” (Tirmizi Zuhd: 4) “Ölümü yad edin. Kim ölümü çokca anarsa, Allah onun ölümünü kolaylaştırır.” (Ramuz e‟l-Eha-dis: 80/15) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 148 Mustafa ÖSELMİŞ Ölüm unutuluyor, anılmıyor. Ölülerimizi ellerimiz-le gömüp gelirken güle oynaya, şakalaşarak dönü-yoruz. “öldü” diyoruz. İbret almıyoruz. Öleceğimizi aklımıza bile getirmiyoruz. Ayağımızı denk atmıyo-ruz, değişmiyoruz. Mezarlıkta mezar kazan biri ile konuşurken çok huzursuz olduğundan bahsetti. Kendisine namaz kılıp kılmadığını sordum. Namaz kılmadığını söyle-di. Ona “kimse kılmasa mezar kazıp duruyorsun senin kılman gerekmez mi?” dedim. Bir araştırma yapılsa, kimse ölmek istemiyor. Çünkü hazır değil. Ama Azrail hazır olup olmadığına bakmıyor. Davetsiz, habersiz çıkıp geliveriyor. Allah Rasulü şöyle diyor: - “Cebrail bana geldi, dedi ki: “Ya Muhammed! Dilediğin kadar yaşa, bir gün mutlaka öleceksin. Ya Muhammed! İstediğini sev, nihayet bir gün ondan ayrılacaksın. Ya Muhammed! İstediğini yap, sonuçta onun hesabını mutlaka vereceksin.” ” (Age: 331/9) İnsan ne yaparsa yapsın ölümden kurtulamaya-caktır. kurtulamayacaktır. Bir ba-hane ile bu dünyadan ayrılacaktır. Hesap vermekten Bunun için insan hayatı güzel yaşamalıdır. İnanmanın gereğini yapmalıdır. Ahrete hazırlan-malıdır. Her an ölüme hazır olmalıdır. Ölürken imanını şeytana, amellerini hak sahiplerine kaptır-mamalıdır. Hayatında Kelime-i Şehadet‟ i çok söyle-meli ki, ölürken unutmamalıdır. Çünkü insan nasıl yaşarsa öyle ölür. İnsan günah işlememelidir. Çünkü ölünce işlediği günahları sırtlanarak hesap verecektir. Onun için insan boş ve manasız şeylerle uğraşmamalıdır. Peygamber (as): “Allah‟ ın kulundan vazgeçmesinin belirtisi, o kulun boş şeylerle uğraşmasıdır” diyor. Boş ve manasız şeylerle uğraşan kimse keşkesiz bir hayat yaşayamaz. Allah Rasulü şöyle haber veriyor: - “Cenab-ı Allah azabı en hafif olan cehen-nemliğe: - Eğer dünya her şeyiyle senin olsaydı, şu azabından kurtulmaya bedel, fidye olarak verir miy-din? diye soracak. O adam: “Evet” diyecek. Bunun üzerine Allah: - Ben senden daha azını daha hafifini istedim. diyecek” (Buhari Rikak: 51) Şöyle bir düşünelim: güç ve takat yetiremeyece-ğimiz bizim zararımıza ve aleyhimize Allah‟ ın bir emri var mıdır? Allah‟ ın elçisine sorarlar: - “Mü‟minlerin hangisi akıllıdır ey Allah‟ ın elçi-si?” cevap verir: “Ölümü en çok hatırlayandır ve ölümden son-ra en iyi hazırlığı yapandır.” buyurur. Hep gelecek endişesi ile yaşarız şöyle olsun, böyle olsun. Şunu yapalım, bunu yapalım, deriz bir şeyler yaparız. Ama ahiret için ne yapıyoruz, ahiret gelecek değil mi? Pazara giden biri yenmeyecek, işe yaramayan şeyler alır gelir mi? Tabi ki hayır. Ama hayat paza-rından niye pişman olacağımız şeyler alırız? HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 149 Mustafa ÖSELMİŞ Adamın biri eşeği ile değirmene giderken geç kalmak istemiyormuş. Ama eşeği gördüğü her pisliği kokluyormuş. Adam bakmış olmayacak, onun kokladığını saman torbasına doldurmuş. Değirmene varınca saman torbasını başına geçirmiş. Eşek beğenmeyip anırıyormuş. Adam: “Sana ne oluyor ki, sen beğendin ben aldım” demiş. Bunun gibi kıyamet gününde yaptığımız şeyler önümüze yığılacak, “bunlar senin marifetlerin” denilecek. “Bunları sen yaptın, sen getirdin” denilecek. Peygamberimiz diyor ki: - “İnsan ölünce insanlar “ne bıraktı?” derler. Melekler ise “ne getirdi?” derler.” (Ramuz e‟l-Eha-dis:62/12) Bir hadislerinde de: “Eğer ölümden sonrasını bilseydiniz, görsey-diniz, isteyerek yiyip içmezdiniz, evlerinize giremez, dağlara çıkar ağlardınız.” diyor. (Age: 357/6) Nasıl bir yolculukta belirli bir miktarda paramız olsa onu nasıl ölçülü harcarsak, ömrümüzde sayılı günlerden ibarettir. Onuda akıllıca harcamak zorun-dayız. Dünyada bir yolculuğa çıkarken her türlü hazırlığı yapan bizler ahiret yolcusu olduğumuz halde ahiret hazırlığı yapmıyoruz. Unutmayalım, ahrete iyi veya kötü her şey dünyadan gider. Bazılarının meczup, bazılarının evliya dediği Behlül dana perişan bir halde saraya gelir. Harun Reşit sorar: der. Hayrola böyle nereden gelirsin? Cehennemden. Ne işin vardı cehennemde? Ateş almaya gittim. Alabildin mi bari? Hayır, vermediler. Burada ateş olmaz. Her-kes ateşini dünyadan kendi getirir, dediler Bazı şeyleri yanlış yapıyoruz. - Ölümle, ölüme hazırlıkla pek ilgilenmiyoruz. - Kabri unutuyoruz. İçini düşünmüyoruz. - Allah‟ ın her an bizi gördüğünü, bildiğini ve hesap soracağını unutuyoruz. - Filme alındığımızı, Allah‟ ın bizi Kiramen Katibi‟ ne fişlettiğini düşünmüyoruz. - Kul borçları, ibadetteki eksiklikler unutuluyor vasiyet etmek aklımıza gelmiyor. Ölenin ardından yas ediyor, ağıtlar yakıyor ve isyan derecesine varan günahlar işliyoruz. Onda ol-mayan vasıfları sayıp döküyor, övgüler yağdırıyo-ruz. Çelenkler, nutuklar, sloganlar unutulmuyor. Ye-dinci, kırkıncı ve elli ikinci gün sayıyoruz. - Cenaze ile beraber kabre bir şeyler koyu-yoruz. Aynı gün yemekler, helvalar ikramı unutul-muyor. Masraflı mezarlar yapıyor, mevlid okutmayı şart biliyoruz. Ölüye hiçbir faydası dokunmayacak, azabını arttıracak işler yapıyoruz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 150 Mustafa ÖSELMİŞ - Ölenin ardından çok ve boş konuşuyoruz. Şöyle öldü, şu şekilde öldü. Toprağı yetti, yetmedi, kabirden şu çıktı bu çıktı, cenaze kalabalıktı, şu gün öldü. Falanın yanına gömüldü bunlar önemli değil. Önemli olan ahrete imanlı ve hazırlıklı gitmektir. Ölenin ardından iyilikleri konuşulur Allah‟ ın affı için dua edilir. -CÖlümü kabir azabını ve sorgu suali ciddiye almıyoruz. Yolculuk nereye hiç düĢünmüyoruz. Cennete veya cehenneme fark etmiyor. * * * * * * Allah Kur‟an‟ da soruyor “Feeynetezhebün” = Yolculuk nereye? diyor, uyarıyor. - “Her can ölümü tadıcıdır” (Enbiya: 35) ayetiyle de son nefes endişesini taşımamızı istiyor. Gerçek böyle olunca Allah için olduğu kadar kendimiz için ne yaptık? Mezarda ve mahşerde geçer akçeyi kazandık mı? Bu dünyadan ayrılırken son sözümüz ne olacak önemli olan budur. Peygamber (as): “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur-dur” buyurmuş (Tirmizi Kıyamet: 26) Acaba bahçeye mi gireceğiz yoksa çukura mı düşeceğiz? Bunu, ölümü ciddiye alıp almamamız tayin edecek. Allah: “Ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et” (Hıcır: 99) buyurarak kulluğa davet ediyor. Kulluğa önem vererek hayatı güzelleştirebiliriz. Hayat güzel-leşince de ölümü güzelleştirmiş oluruz, dolayısıyla ölüm ötesini güzelleştirmiş oluruz. Arzumuz rahmetle anılmak olmalıdır. Bu da Allah‟ a karşı görevlerini yapmak yaratıklara karşı görevlerini yapmakla mümkün olur. İnsan faydacı bir insansa, ardından güzel sözler söyleniyorsa, ölünce ardından insanlar üzülüyorsa, işte bu hayırla yâd edilmektir. İnsanın ardından lanet okunmuyorsa, “Allah rahmet etsin” deniliyorsa, okuyanları varsa, bu rahmetle anılmaktır. İnsan ruhen diri yaşarsa, yaşarken yaşatırsa, o ölmez. Onun teni ölür ruhu ölmez. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 151 Mustafa ÖSELMİŞ Eğer insan Allah‟ ı unutursa, Allah da onu unutur ve unutturur. İnsanın hayırla anılması da elinde, şerle anıl-ması da elinde. İnsanın rahmet okutturması da elin-de, lanet okutturması da elinde. Geçmişe baktığımız zaman bu gün iyi olarak anılan mezarı kalabalıklar halinde ziyaret edilen, hatimler, fatihalar okunan hatta gözyaşı dökülen insanlar var. Hiç adı anılmayan anılsa da kötü olarak anılanlar da var. Şairin dediği gibi: - “Ne kendisi eyledi rahat, Ne halka verdi huzur, Göçtü gitti cihandan, Dayansın ehl-i kubur.” Kendisi rahat etmediği gibi dünyadaki kalanlara da kabirde yatanlara da huzur vermeyenler var. On-lar yüzünden insanlar acı çekiyor. Peygamber (as): “İnsan öldüğü hal üzere diri-lecek” diyor. (Müslim, Cennet: 83) Ayrılış, göçüş çok önemli. Kabirleri görüp dururken, ölenleri ellerimizle gö-merken kabirlerin içini değil dışını süslüyoruz, sanki ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Dünya malı kimse-nin olmasın hep bizim olsun istiyoruz. Bir mezar taşının üzerine kazınmış olan şu şiir, babalarının ölümünden sonra mal – mülk için birbi-rine düşen kardeşlerin ibretlik hikayesini anlatıyor: Mal bıraktın, mülk bıraktın üşüştük, Kavga ile nara ile bölüştük Biz dokuz kardeş toprak için dövüştük, Mezarında huzur içinde yat baba Çocukların etsinler diye rahat Satmadın da geçindin kıt kanaat Evladından sana olsun nasihat O dünyada malın varsa sat baba. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 152 Mustafa ÖSELMİŞ Dünyada yaşarken kabrin darlığını, karanlığını ve azabını düşünmüyoruz. Peygamber (as) şöyle diyor: - “Kabir, ahiretin duraklarından ilk duraktır. Kabirde işi kurtaranın önü iyidir. Kabirde işi kurtara-mayanın işi kötüdür.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 105/12) - “Kabirden daha şiddetli bir manzara görme-dim.” (Age: 375/3) - “Kabirde kafire 99 ejderha musallat edilir. Kı-yamete kadar onu ısırır ve sokarlar.” (Age: 510/9) - “Cehennem ehli, cennetteki yerini görür durur. “Keşke bende oraya gitseydim” der. Cennet ehlide cehennemdeki yerini görür durur. “Allah bana hidayet etmeseydi halim ne olurdu?” der.” (Age: 342/1) buyurarak kabrin unutulacak bir yer olma-dığını bildirmiştir. Peygamber efendimiz kabir azabından kabir dehşetinden bahsetmiştir. Ve şöyle demiştir: “Eğer ölüleri gömmekten kaçınacağınız endişesi duymasaydım, kabirde olup bitenlerden be-nim duyduklarımın bir kısmını size de duyurmasını Allah‟ tan dilerdim.” (Müslim, Cennet: 67) Bir cenaze kabre konmuş, hoca efendi son görevini yapacak. O bölgede meczup diye bilinen biri hocayı biraz ittirir, eğilerek mezardakine şöyle der: - “İyi yaşadıysan, kıvırtmadıysan hiç korkma!” diyerek oradan ayrılır. Peygamber efendimiz: “Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyareti ahreti hatırlatır” (Tirmizi, Cenaiz: 60) buyurarak kabir ziyareti yapmamızı ve kabir ehline okumamızı istemiştir. Hz. Osman (ra) şöyle diyor: “Nebi (sav) bir ölüyü defnettikten sonra kabri başında dikilir ve: “Kardeşi-mizin affını dileyin, onun için başarı dileyin. Çünkü o şu an sorgulanmaktadır” dedi.” (Ebu Davut, Cenaiz: 67) Bir hadislerinde de: - “Bir kimse ana babasının veya başka birinin kabrini ziyaret eder ve Yasin okursa, Allah ona Yasin‟ in her harfi kadar mağrifet eder.” buyurur. (Ramuz e‟l-Ehadis: 422/4) - “Kabirde ki, boğulmak üzere olan kimseye benzer. Herkesten dua bekler, dua edilince sevinir.” (Age: 368/10) Bir gün mezarlıkta Peygamber (as): “Ey kabirde yatan müminler! Size selam olsun. İnşallah bizde sizin peşinizden geleceğiz. Bizim içinde sizin içinde Allahtan mağrifet dileriz.” demiştir. (R. Salihın: 585) Bazı itikadı bozuk kimselere bakıp kabirde ya-tanları Kur‟an‟dan, duadan ve mezar taşında ki yazı-lı isteğinden mahrum etmemeliyiz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 153 Mustafa ÖSELMİŞ -DÖlüler için bazı Ģeyleri yanlıĢ yapıyoruz, feryatlar çığlıklar, isyana varan sözler davranıĢ-lar oluyor. Esas yapılacak Ģeyleri bırakıyor baĢ-ka Ģeylerle uğraĢıyoruz. Her türlü tasarrufu elin-den alınan kiĢiden yardım bekliyoruz. * * * * * * Hani “keçi can derdinde, kasap et derdinde” derler ya. Ölüm anında iman kavgası yapılırken te-ferruatla, lüzumsuz şeylerle uğraşılıyor. Ne bıraktı merakı başlıyor. Son anda son görevlerin yapılması lazım. Pey-gamberimiz: “ölüm anında “Lâilâhe illallah” demesini telkin edin” diyor. (R. Salihın: 922) - “Mü‟min‟ in ruhu, borcu ödeninceye kadar ona bağlı kalır” diyor. (Age: 947) Hısım akraba konu komşuya da: “Cenaze evindekiler için yemek yapın. Çünkü onların başına kendilerini meşgul edecek şey gel-miştir.” diyor. (Age: 59) Çünkü üç gün cenaze evinin hazırladığı yemek yenmez. Ölen için ağlanmaz değil, ağlanır. Peygamberi-mizde ağlamıştır. Bir hadislerinde: - “Ağlayınız fakat şeytanın çığırtkanı olmaktan sakınınız. Zira ağlamak, göz ve kalpten oldukça Allah‟ tandır ve rahmettendir. El ve dille olduğu za-man ise şeytandandır.” buyurmuştur. (Ramuz e‟l-Ehadis:8/9) Hz. Aişe (ra) şöyle anlatır: - “Peygamber (as), ailesinin kendisi için ağla-dığı bir mezara rastladı:”şüphesiz onlar bu mezarda ki için ağlıyorlar ama o bu yüzden azap görüyor” buyurdu.” (Sahih-i Buhari Terc: 655) Başka bir hadislerinde de: - “Ölü, kendisi için yapılan feryattan dolayı azap olunur.” (R. Salihın: 1689) “Ölü için feryat eden bizim izimizden yürüyenlerden değildir.” (Age:1690) buyurmuşlardır. Ölü için ne yapılacağı konusunda da bize şunları söylemiştir: “Ölü mezara konurken istiğfar edin. Zira o sorgulanmaktadır.” (Age: 950) - “Ölü defnedildikten sonra onun başında durup dua edin, ona yardımcı olun.” (Age) “Ölüler için Yasin okuyunuz, azabı hafifler.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 79/4) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 154 Mustafa ÖSELMİŞ Bir müslüman, ahirete inanmayanların düşünce-lerine sahip olmamalıdır. Ruhun bir bedenden diğe-rine göçmesi, ruh çağırmalar ve ölenlerden medet bekleme gibi … “O ölmedi aramızda”, “O bize ne ya-pacağımızı bildirir”, “O bize yardım eder”, “O bizi görüyor” gibi sözler çok yanlıştır. “Falan türbeye gittim dua ettim işim oldu” demek yanlıştır. Çünkü Allah‟ tan başkasına dua edilmez. (Cin Suresi: 18) Mezardaki bizden bir Fatiha bekler-ken türbede çare aramak ne kadar mantıksızlıktır. Türbeye el yüz sürmek, para, eşya bırakmak, çaput bağlamak, adak sunmak, çocuk istemek, bir yerleri öpmek, oradan toprak almak, kâbeyi tavaf eder gibi tavaf etmek, şifa beklemek yardım istemek “yardım ancak Allah‟ tandır.” (AL-i İmran: 126) Türbede namaz kılmak bu ve bunun gibi şeyler inancımızda olmayan şeylerdir. Peygamber (as): - “Kabirlere karşı namaz kılmayın” (İslam Fıkhı Ans: 3/77) “Ey Allah‟ ım! Kabrimi kendisine karşı namaz kılınan bir put yapma. Peygamberlerinin kabirlerini mescid edilen kavime karşı Allah‟ ın gazabı şiddetli olur.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 187/1) buyurarak türbede, kabir yanında namaz kılmamızı yasaklamıştır. Mezardakilerin işi başından aşkın. Onların meş-gul edilmemesi, rahat bırakılması gerekir. -ECennet isteniyor, cennete götürecek iĢ iĢlenmiyor. Sanki tasarrufu bize aitmiĢ gibi o da, falanda cennetliktir deniliyor. Hayatın sonunda ki piĢmanlığı ve cehennem ehlinin halini düĢünerek yaĢanmıyor. * * * * * * Cennete gitmek isteyenin, kendisini cennete gö-türecek iş yapması lazım. Cehenneme gitmek iste-meyenin de kendini cehennemden uzaklaştıracak iş yapması lazım. Allah: “İyilikler, kötülükleri yok eder” diyor. (Hud: 114) Onun için iyilikleri çok arttırmamız lazım. Cennete ancak iman eden “müslümanım” diyen-ler girecektir. Çünkü cennetin kapısında Kelime-i Şehadet yazılıdır. Peygamber (as): - “Müslüman olmayan cennete giremez” buyur-muş. (Tirmizi, Cennet: 13) İnançsız ne yaparsa yap-sın amelleri boşa gidecektir. Onun amellerinin kar-şılığı dünyada para, itibar gibi şeylerdir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 155 Mustafa ÖSELMİŞ Bir hadiste: “Cennete ancak inanan Müslüman girer” buyrulmuştur. (Ramuz e‟l-Ehadis: 141/6) Kur‟an‟ da da şöyle bildirilmiştir: “İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, için-de ırmaklar akan cennetler var” (Bakara: 25) “Kim Allah‟ a ve peygamberine itaat ederse Allah onu üzerinden ırmaklar akan cennetlere koya-caktır. Orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kutru-luş budur” (Nisa: 13) - “İnanıpta güzel işler yapan ve Rabbine gönül-den boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehli-dir. Onlar orada ebedi kalırlar.” (Hud: 23) Geç kalmış pişmanlığın, keşke demenin ve yal-varmanın fayda vermeyeceğini bilmek gerekir. Bu konuda Kur‟an bize bunu şöyle haber veriyor: - “Kötülere uyanlar: “Ah, keşke dünyaya dön-memiz mümkün olsa da şimdi onların bizden uzak-laştığı gibi biz onlardan uzaklaşsaydık…” ” (Bakara: 167) - “Onların ateş karşısında durdurulup: “Ah, keşke dünyaya geri gönderilsekte bir daha Rabbimi-zin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak.” dediğini bir görsen.” (En‟am: 27) “O gün zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: “Keşke o peygamberle birlikte yol tutsay-dım. Yazık bana, keşke falan sapığı dost edinme-seydim.” ” (Furkan: 2728) “O gün cehennem gösterilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var? O zaman insan: “Keşke burası için bir şeyler yapıp gönderseydim.” der.” (Fecr: 23-24) O gün kişi yaptıklarına bakacak ve o inkarcı kişi: - “Keşke toprak olsaydım! diyecek” (Nebe: 40) Yaşadığına, insan olarak yaratıldığına pişman ola-cak. Cehennem halkının halini peygamber (as) şöyle ifade ediyor: - “Cehennem ehli ağlar, o derece ki, gözlerin-den kan gelir.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 119/2) “Zakkumdan bir damla dünyaya damlasa, dünya halkının geçimini bozardı. Ya yemeği ondan olanların hali nasıl olur?” (Age: 355/8) Bu konuda Kur‟an‟ da şöyle bildiriliyor: - “Onlar bağırsaklarını parça parça eden kay-nar su içerler.” (Muhammed: 15) - “Cehennemdekiler susuzluktan “imdat!” diye-cekler. İmdatlarına erimiş maden gibi haşlayan bir su ile karşılık verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir yer!” (Kehf: 29) - “Azgınlar orada çağlar boyu kalırlar, orada bir serinlik ya da susuzluğu giderecek bir içecek tat-mazlar. Ancak dünyada yaşayışlarına uygun kaynar su ve irin tadarlar.” (Nebe: 2426) - “Onlar kaynar su ve irin tadarlar.” (Sad: 57) - “Zakkum ağacı günahkarların yemeğidir.” (Duhan: 43-44) “Siz ey sapıklar, yalancılar! Elbette zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı ondan doldu-racaksınız. Üstüne de kaynar su içeceksiniz.” (Vakıa: 51-54) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 156 Mustafa ÖSELMİŞ - “Ancak günahkarların yediği kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.” (Hakka: 36-37) “Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri gün gelecek ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar!” (Nisa: 56) Soruyorum: Böyle bir cehenneme kim razı olur? İman etmeyip güzel yaşamayanlar razı olmuş olur-lar. Soruyorum: Keşkesiz bir hayat yaşamak müm-kün mü? Neden olmasın? Niye yaşamıyoruz öyley-se?... -FÖyle bir anlayıĢ, öyle bir düĢünce ve öyle bir hayat ki; intihar etmiĢ oluyoruz. Ġntihara sü-rükleyecek ne kadar günah ne kadar ahlak dıĢı Ģeyler ve Allah’ ın yasakladığı davranıĢlar varsa onlar yapılıyor. Böylece, dünyada kararıyor, ah-rette kararıyor. * * * * * * Cenab-ı Allah bizi: “Kendi elinizle kendinizi tehli-keye atmayın.” (Bakara: 195) diye uyarıyor. Buna göre insan intihara götürecek iş yapmayacak, intihar ettirecek hayat yaşamayacaktır. Tedbirsiz davran-mayacaktır. Ümitsizliğe düşmeyecek ve ölümü te-menni etmeyecektir. Ümitsizlik, karamsarlık insanı kötü durumlara düşürür. İnancımızda ümit kesilmez. Kur‟an‟ da: - “Allah‟ ın rahmetinden ümit kesmeyin çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah‟ ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf: 87) buyrulmuştur. Eğer insan kötü bir şey yaptıysa, pişmanlıkla kötülüğü terk edip tevbe kapısını çalacaktır. Bu konuda Allah Rasulü de şöyle diyor: - “Sizden biri ölümü temenni etmesin. Zira o iyi ise iyiliğini arttırır. Kötü ise kendini düzeltir ve iyilik yapar.” (R. Salihın: 587) - “Sizden biri başına gelen beladan dolayı ölümü temenni etmesin. Şöyle desin: “Ya Rabbi, hayat benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat. Benim için ölüm hayırlı olunca beni öldür” desin.” (Age: 588) buyuruyor ve ölümün temenni edilmemesi gerektiğini ifade ediyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 157 Mustafa ÖSELMİŞ Allah‟ a kaza ve kadere inanan bir müslümanın intihar etmesi düşünülemez. İntihar olaylarının hiçbir yerinde inanç ve maneviyat yoktur. İntihar, iradesi, ahlakı ve inancı zayıf insanların işidir. İnancımızda intihar eden kimse büyük suç işlemiş olur. Kötülüğün kapısını açmış ve başkaları-na kötü örnek olmuş olur. Bu yüzden intihar edenin cenaze namazı kılınmaz diyenler vardır. İnsanın Allah‟ ın verdiği canı alma yetkisi yoktur. Canı Allah vermiştir, ancak Allah alır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 158 Mustafa ÖSELMİŞ ON ĠKĠNCĠ BÖLÜM GAFLET -AGaflete dalmak, nefsin isteklerini yerine getirmek, aldanmak, amelleri boĢa çıkaracak iĢ-ler yapmak, kalbin ölmesine neden olacak hayat sürmek çoklarının alıĢkanlık haline getirdiği alıĢ-kanlıklardır, hayat anlayıĢıdır. * * * * * * Gaflet, kalbin uyuması, nefsin uyanık olmasıdır. Genellikle nefis iyi şeyler istemez. İnsanın başını belaya sokacak, insanı sıkıntıya düşürecek şeyler peşinde koşar. Nefsin istekleri yapılınca kalp kararır; iyi işler unutulur, kötü şeyler öne çıkar. Günah ortamlarında günahkarlarla yaşanmaya başlanır; haram, günah güzel görülür, haram kazançtan, şüpheli şeylerden kaçınılmaz olur. Dünya zevkleri hayat tarzı olur. Bütün bunlar kalbin paslanmasının ve kararmasının sonucudur. Allah Kur‟an‟ da şöyle bildirir: - “Onların işlemekte oldukları kötülükler kalple-rini kirletmiştir.” (Mutaffifin: 14) Günahkar kalp katılaşır; merhametten, sevgiden, şefkatten yoksun kalır. Ve kalp mühürlenir. Bu konuda peygamber (as) da şöyle bildirmiştir: - “Dikkat edin! Nefsinizin arzu ve istekleri size öleceğinizi unutturmasın! Aksi halde kalpleriniz ka-tılaşır.” (İbn-i Mace, Mukaddime: 7) - “Kul yalan söylemeye devam ettikçe kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bu nokta büyür ve kalbin tamamını kaplar.” (Muvatta, Kalem: 18) İnsan uyanık olmalıdır. İnsan Allah‟ a yönelirse, Allah onu hidayet eder. (Rad: 27) Gaflete düşmenin ve gafletten kurtulmanın yolu Allah‟ a yönelmek ibadetlere sarılmaktır. Uyanmak-tır. Uyanmadan insan hiçbir şeyin farkına varamaz. Peygamber efendimize sabaha kadar uyuyan bi-rinden bahsederler. Peygamberimiz onun için “Şey-tan onun kulağına işemiştir” der. (R. Salihın: 451) Cenab-ı Allah: “Kendi kendine yalvararak ve ür-pererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 159 Mustafa ÖSELMİŞ “Kim Allah‟ ı zikretmekten gafil olursa, yanın-dan ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Bu şeytan onu doğru yoldan alıkoyar da o kişi kendini doğru yolda sanır.” (Zuhruf: 36-37) buyuruyor. Müslümanın gözü uyusa da kalbi uyumamalıdır. Midesini doldurup gaflete düşmemelidir. Zevk – se-faya dalarak kendini kurtaracak amellerden geri kal-mamalıdır. Çok gülerek kalbini öldürmemelidir. Pey-gamber (as): “Çok gülmek kalbi öldürür” demiştir. Ömer (ra) da: “Çok gülenin heybeti azalır” demiştir. Eğer kalp ölürse, ölü gibi gözden yaş çıkmaz. Kuru gözle yürek yumuşamaz. Gözyaşı olmadan dualar, tevbeler kabul olmaz, günahlar silinmez. Peygamber (as): “Merhameti olmayanın gözü ya-şarmaz” demiştir. Çoğumuzun ağlaması ancak dünya kayıpları için oluyor, günahlar ve manevi kayıplar için olmuyor. Onlar için Allah Kur‟an‟ da: “Artık kazanmakta olduk-larının cezası olarak az gülsünler çok ağlasınlar” buyuruştur. (Tevbe: 82) Gafletin bir nedeni de nefsin gıdası olan müzik ve eğlencelerdir. Bu tür müzik ve eğlence insanı günaha sürükler, aklına kötü şeyler getirir, şehveti azdırır, kötü alışkanlıklara götürür. Hele müstehcen görüntü ve sözler insanı hasta eder, sapık düşünce-lere ve sapık iş işlemeye sevk eder. -BBesmelesizlik, Ģükürsüzlük sabırsızlık ve Allah’ ın adını anmama, iman zayıflığının neden olduğu hastalıklardır. * * * * * * Besmele, her şeyin başıdır. Besmelesiz işin ha-yırıda yoktur, bereketide yoktur. Besmele, bereket getirir, hayır getirir. Besmele, haramı helal kılar. Besmelesiz hayat, Fatiha‟ sız mezarlara götürür. Bir işin başında besmele çekilmeyince o işe şeytan karışır. Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da şöyle bu-yurur: “Kim Allah‟ ı zikretmekten gafil olursa, ya-nından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.” (Zuhruf: 36) Peygamber (as) şöyle buyurur: - “Allah‟ ın adını anmadan bir meclisten kalkanlar, merkep leşi yanından kalkmış gibi olurlar. O toplantı onların pişmanlığına sebep olur.” (R. Salihın: 838) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 160 Mustafa ÖSELMİŞ * * * Müslüman şükretmesini bilmelidir. Atalarımız: “Bir yiyip bin şükret” derler. İnsan, Allah‟ a şükretmekle sorumludur. Farkında olmadığımız bir çok nimete sahibiz. Allah: “Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara: 152) buyurmuştur. “Şükrederseniz nimetimi arttırırım” (İbrahim: 7) diyor. Her nimetin, her organın bir şükrü vardır. Bir ne-fesin iki şükrü vardır. Müslüman her durumda şük-retmelidir. Çünkü “beterin beteri vardır” denmiştir. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: - “Sizden biri kendinden üstün birini görünce hemen kendinden aşağıda olana baksın.” (Buhari, Rikak: 30) Bir nimete sahip olan şükretmelidir. Her Müslüman, bulunduğu hale şükretmelidir. Nasılsın denilince “şükür elhamdülillah” demelidir. Kötü du-rumda olan haline şükretmelidir. Kur‟an‟ da: “Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah şüküre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” (Nisa: 147) buyruluyor. Bir sabah peygamber (as) karşılaştığı bir müslü-mana: - “Nasıl sabahladın?” diye sorar. O kişi: “Hayır üzereyim” der. Allah Rasulü aynı soruyu üç defa sorar. Üçüncü defasında adam: “Elhamdülillah Allah‟ a hamd ü senalar olsun iyiyim” der. Bunun üzerine peygamberimiz: - “senden bu cevabı bekliyordum” buyurur. Sadece dilde şükür, şükür olmaz. O dil alışkanlığı olur. Büyüklerden biri bir adama sorar: - “Ne haldesin?” Adam: - “Afiyetteyim!” der. Bunun üzerine: “Allah‟ a isyan etmedin, bir günah işleme-diysen gerçekten afiyettesin. Günah işlediysen, di-nin emirlerinden birini yapmadıysan bundan daha büyük hastalık olur mu?” der. * * * Müslüman sabretmesini bilmelidir. Sabır, taham-mül demektir. Sabır kendine hakim olmak demektir. Allah insanı imtihana tabi tutar. İşte o zaman sabır gerekir. Allah: “Sabrederek ve namaz kılarak Allah‟ tan yardım dileyin” diye emreder. (Bakara: 45) Bir ayette de: “Sabredenlere mükafatları elbette hesap-sız olarak verilir.” (Zümer: 10) denmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 161 Mustafa ÖSELMİŞ Sabır, Allah‟ tan gelene razı olmaktır. Sabır, müslümanın en başta gelen vasıflarından biridir. Sabır, koruğu üzüm yapar, acıyı rahmete çevirir. Derde sabır Allah‟ ın rızasını kazandırır. Sabır, bela ve musibet karşısında isyan etmemek, sızlanıp şika-yet etmemektir. Sabırsızlık insanın başını belaya sokar. Onun için “sabrın sonu selamettir” denmiştir. Asr suresinde şöyle ifade edilir: - “İnsanlar gerçekten zarardadır. Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.” Peygamber (as): “Sabır üçtür; musibete sabır, Allah‟ a kullukta sabır, günah işlememekte sabır” buyurur. Kur‟an‟ da: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 15) - “Sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal can ve mahsul eksiltilerek imtihan ederiz, sabredenlere müjdele.” (Bakara: 155) - “Hoşlanmadığınız bir şey sizin için iyi olabilir. Hoşlandığınız bir şeyde sizin için kötü olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz.” (Bakara: 216) buyurmuştur. Felaketlere karşı Müslüman sabretmekle bera-ber olaylardan ders almalı, hatasının olup olmadı-ğını düşünmeli ve kendini düzeltmelidir. İsyan etme-meli hemen inancını devreye sokmalıdır. Başkaları-na da sabır tavsiye etmelidir. Olayları büyüterek dert ve acıları arttırmamalıdır. Dua ve tevekkül ile Allah‟ a sığınmalıdır. Çünkü bela ve musibetler, müslüma-nın iyi hali karşısında günahlarına kefaret olur. Malı telef olursa, sadaka olur. Kendi ölürse şehit olur. * * * Müslüman, Allah‟ a güvenip Allah‟ a dayanma-lıdır. Allah insana şah damarından daha yakındır. Her an görür, her şeyi de bilir. Hicret sırasında mağarada telaşlanan “Geldiler ya Rasulellah!” diyen Hz. Ebu Bekir‟ e peygamber (as) ın cevabı: “Korkma Allah bizimle beraberdir” olmuştur. Müslüman her işinde “İnşallah” demelidir. Bazı-ları “Bu işe Allah‟ ı karıştırma!” deme hatasına düşü-yor. İnşallah demek Allah‟ ı anmaktır. “Allah izin ve-rirse” deyip Allah‟ tan izin, müsaade almaktır. Kur‟an‟ da: “Allah‟ ın dilemesine bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için “bunu yarın yapacağım” deme.” (Kehf: 23) buyrularak peygam-berimiz uyarılmıştır. * * * Müslüman, güzel bir şey gördüğü zamanda zarara sebep olmamak ve sıkıntı vermemek için “Maşallah” demelidir. Çünkü insan, organlarının işlediği şeylerden mes‟uldur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 162 Mustafa ÖSELMİŞ -CDin öğrenilmek istenmiyor. ĠĢin kolayına kaçıp ağızdan öğrenmeye çalıĢılıyor. Kaynaklar bir tarafa bırakılıyor. Bilinmeyen soruluveriyor. Ondan sonra da “bana göre”, “benim aklıma göre” din anlayıĢı oluyor. Din doğru anlaĢılmıyor. Din bilinmeyince de doğru yaĢanmıyor. * * * * * * Dinini doğru biçimde doğru kişiden ve doğru kaynaktan öğrenmek her müslümanın görevidir. Bu dinde farzdır. Dini bilmeyenden, dini yaşamayandan din alıp din satandan din öğrenilmez. Dini Allah peygamber aracılığı ile göndermiştir. Allah ne gönderdiyse, din odur. Eğer din, kaynağından öğrenilmezse; itikat bo-zuk olur, Müslümanlık sözde kalır, sünnetsizlik, mezhepsizlik başlar. Ondan sonra da kolaylıkla şey-tanın tuzağına düşülür. Peygamber (as) şöyle buyuruyor: - “Alimin günahı bir günahtır, cahilin günahı iki günahtır. Alim, günaha düştüğü için azap olunur. Cahil ise hem günaha düştüğü için hemde öğren-mediği için azap olunur.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 286/8) buyurarak dinini öğrenmeyenin iki suçu birden işlediğini bildirmiştir. Dini yanlış kişilerden, yanlış kaynaklardan öğre-nenler için Mehmet Akif şöyle der: “Eyvah! Beş – on kafirin imanına kandık; Bir uykuya daldık ki cehennemde uyandık.” İnsan, nüfusdaki kaydına göre Müslüman olmaz. Müslümanlık söz değildir, iddia değildir. Önemli olan insanın kime benzediğidir. Onu görenin kime ben-zettiğidir. Çünkü Müslümanlık lafla olsaydı o zaman münafık daha çok ve daha iyi Müslüman olurdu. Müslüman denince farklı insan akla gelmelidir. Görülünce de Allah‟ ı peygamberi akla getirmelidir. Müslüman İslam‟ ı doğru anlamalıdır. Doğru dü-rüst yaşamak için bu şarttır. İslam doğru anlaşıl-mazsa, hedefini şaşıran mermi gibi olunuyor, dinden uzaklaşılıyor. Din yaşanmaktan çıkarılarak tartışıl-maya başlanıyor. İslam, Allah Rasulünün sunduğu gibi öğrenilmeli ve öyle yaşanmalıdır. Dinin başka türlüsü olmaz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 163 Mustafa ÖSELMİŞ Dinde önce imandan başlamak gerekir. İmanda kesinlik olur, şüphe olmaz. İman, taklidi olmaz. İman, amele dönüşmelidir. Ne derler: “Müslümanlık imanla başlar, amelle devam eder.” Kur‟an‟ da şöyle bildirilmiştir: - “İnanıp iyi işler yapanları Rableri rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.” (Casiye: 30) Benim kalbim temiz, Allah‟ ın benim ibadetime ihtiyacı yoktur, ibadet edecek vaktim yok sözleri boş sözlerdir. Böyleleri başkasına söyler kendi yapmaz, yapmayacağı şeyler söyler. Dinde itikat düzgünlüğü olmazsa, şeytan dev-reye girer; vesveseler, dini kendine göre anlamalar başlar. Fare gibi un çuvallarının ağzı açık olsada ta-banından delinir. Şeytan bir zamanlar inandığı ve meleklerin hocası olduğu halde imanını koruya-madığı için aldanan ve aldatan durumuna düşmüş-tür. Şimdi de imanı, itikadı bozuk kimseleri sapıklık-tan sapıklığa sürüklemektedir. İslam‟ ı doğru anlamak ancak şöyle olur: - Şeksiz, şüphesiz ve şirksiz imanla olur. Hayrında, şerrinde Allah‟ tan olduğunu bil-mekle olur. Her şeyin yaratıcısının Allah olduğunu bil-mekle olur. Peygamber (as) a uymakla olur. Her şeyin hesabının Allah‟ a verileceğini bil-mekle olur. Şunlar asla unutulmamalıdır: - Allah biliyor, Allah görüyor, Allah soracak. -DĠnançta, yaĢayıĢımızda kararlılık ve sami-miyet olmuyor. SıkıĢıldı mı “Allah” deniliyor. Ġhlas ve huĢu içinde olamıyoruz. Namazı bile kaç rekat kıldığımızın farkında olamıyoruz. * * * * * * Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da: “Dini Allah‟ a has kıla-rak ihlas ile kulluk et.” (Zümer: 2) “Azaptan ancak Allah‟ ın halis kulları istisna edi-lecektir.” (Saffat: 40) buyurmuştur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 164 Mustafa ÖSELMİŞ Şeytanın Allah‟ a söyle dediği nakledilir: “And ol-sun bende yeryüzünde kullarına günahları güzel gösterip azdıracağım. Ancak onlardan ihlaslı kulla-rın müstesna.” (Hıcr: 3940) Dinde ihlaslı olmamızı tavsiye eden peygamber (as) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Allah bu ümmete zayıfların duası, namazları ve ihlasları sebebiyle yardım eder.” (Nesei, Cihad: 43) İyi niyetli olmadan ihlaslı davranılamaz. İnancı-mızda niyet çok önemlidir. Bir hadiste: “Mü‟minin ni-yeti amelinden hayırlıdır. Kim iyilik yapmaya niyet ederde yapamazsa, Allah ona o iyiliği yapmış gibi sevap yazar. Eğer o iyiliği işlerse ona on mislinden yedi yüz misline kadar iyilik sevabı yazılır.” (Buhari Rikak: 31) buyrulmuş, güzel bir müjde verilmiştir. İhlasa ulaşmak için sağlam iman ve düzgün itikada sahip olmak ve vicdanı rahatsız edecek şeylerden arındırmak gerekir. Veysel Karani‟ nin annesi oğluna: “Geceleri nasıl uzun süreli ibadet edebiliyorsun?” diye sorunca Veysel: “Anacığım, ibadetimi özene bezene yapıyorum, kalbim huşu ile genişliyor, vaktin nasıl geçtiğini fark etmiyorum” cevabını veriyor. Namazda sakalı ile oynayan birine Hz. Ali (ra): “Kalbin huşu duysaydı, organlarında huşu içinde olurdu.” demiştir. İnsanın dünya meşguliyeti ağır basarsa veya mala paraya ihtiraslıysa, bu hal hu-şuya mani olur. Hatta namazda bile kaç rekat kıldı-ğını unutur. Bahâüddin Nakşıbend‟ e sorarlar, o da cevap verir: - “Bir insan namazda nasıl huşu içinde olur?” “Dört şeyle; helal lokma, güzel abdest, ken-dini huzurda bilirse ve namazdaki günahtan uzak durma halini namazdan sonra da devam ettire-bilmekle.” İbadetin yalnız Allah için yapılması, riyadan uzak olması gerekir. Allah Kur‟an‟da şöyle buyurur: “Halbuki onlara, ancak dini Allah‟a has kılarak iba-det etmeleri emredilmişti.” (Beyyine: 5) İbadetlerde ölçü ihlastır. İhlastan uzak ibadet makbul değildir. Kul ihlaslı değilse kendini aldatır. Laz, denizde fırtınaya tutulmuş, ellerini açıp “Allah‟ ım, beni kurtarırsan sana hamsi kurban edeceğim” demiş. Aradan aylar gecmiş, uşağı ona bu ahdini hatırlatınca Laz: “Sus ulan ben Allah‟ ı aldattım” de-miş. Allah‟ a olan ahdimizi, Allah‟ ın bize lütuf ve ih-sanlarını unutmamalıyız. Kur‟an‟ da: “Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa Salih amel işlesin.” Buyu-ruluyor. (Kehf: 110) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 165 Mustafa ÖSELMİŞ -EĠbadetsizliği seviyoruz. Hırslarımız ve ruh kirliliği yüzünden ibadetten kaçıyoruz. Böylece manevi bir açlık içindeyiz. Bunun için her gün fela-ketlere mâruz kalıyoruz. * * * * * * Yeryüzünde her şey, her şeyi yaratan yaşatan Cenab-ı Allah‟ a itaat ederken, kullukla emredilen insan, emre itaat etmiyor. Bir çok insanda ibadet bilgisi yok, ibadet aşkıda yok. “Çalışmakta bir ibadettir” diyor ibadet etmiyor. İbadetsiz çalışma nasıl ibadet olur? Veya “İbadete vaktim yok” diyor. Kur‟an‟ da: “İbadetiniz olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan: 77) Peygamber (as) da: “ibadet edenle etmeyenin misa-li, ölü ile dirinin misali gibidir.” buyurmuştur. İşin çoğu zaten meşru değil. İşte hayır yok, bereket yok. Neden? Allah‟ ın ikram ve ihsanlarına cevap verilmiyorda ondan. İbadetlerimizi tam, zamanında ve güzel yapmakla sorumluyuz. Cennet istiyoruz, cennete götürecek iş işlemiyoruz. Sadece cennet istemekle cennete girilmez. Peygamber (as): “Bana cennete ilk giren üç kişi haber verildi: “Şehit, iffetini koruyan ve Allah‟ a ibadetini güzel yapan kimse.” demiştir.” (İ. C. Hadis Ans: 14/269) Ezan okunuyor, Cenab-ı Allah namaza çağırıyor, kurtuluşa davet ediyor, birçoklarının kılı kıpırdamı-yor. Adam ezana, namaza, camiye düşman. Cami-lerin çokluğundan bahsediyor; “Fatiha dilencisi deği-lim”, “Namazımı kılmayın” diyebiliyor. Camiye gidende cami adabına uymuyor, saygılı davranmıyor. Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde: “Bir zaman gelecek ki insanlar camide halka halka oturacaklar; dünya sohbeti yapacaklar. Bu kişilere katılmayın. Zira onlarla Allah‟ ın alakası yoktur.” (Ramuz elEhadis:301/3) buyuruyor. Peygamber (as): “Namazsız din olmaz. Namaz dinin direğidir” diyor, Müslüman olduğunu söyleyen namaz kılmıyor. Bir hadiste de: “Namazı olmayanın kıyamet günü diğer amellerine bakılmaz” buyurur. (İ. C. Hadis Ans: 14/5067) “Allah bu ümmete zayıfların duası, namazları ve yaşlıları sebebiyle yardım eder.” (Nesei, cihad: 43) “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde hali-dir.” (Müslim, Salad: 215) “Aleyhinize yaktığınız ateşi namazla söndürün.” (Büyük Hadis Kül: 1/933) ifadeleri ile Allah Rasulü namazsız olmayacağını haber veriyor. Namazsız kurtulunmayacağını bildiriyor. Kur‟an‟ da da Allah şöyle bildirmiştir: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 166 Mustafa ÖSELMİŞ - “Öyle bir nesil geldi ki, namazı bıraktılar. Ne-fislerinin arzularına uydular. Bu yüzden sapıklıkları-nın cezasını çekecekler.” (Meryem: 59) - “Secde et, Rabbına yaklaş.” (A‟lak: 19) - “Namaz kılın, müşriklerden olmayın.” (Rum: 31) - “Namaz, hayasızlıktan kötülükten alıkor.” (Ankebut: 45) Bu ayetlerde namazsızlığın cezasının ağır oldu-ğu ve insanın ancak Allah‟ a namazla yaklaşabile-ceği ifade edilmiştir. Namazı güzel kılmak gerekir. Önce güzel abdest almak gerekir. Namaza önceden hazırlanıp beklen-melidir. Vaktinde kılınmalıdır. Devamlı kılınmalı, ha-yat tarzı haline getirilmelidir. İbadetsizlik, namazsızlık sıkıntılara sebep olur. Namaz kılmayanın sıkıntılı bir hayatı olur. Peygam-berimizin son sözü: “Namaza, namaza dikkat!” ol-muştur. “Allahü Ekber” diyerek namaza duran dünya ve dünyadakileri geride bırakmalıdır. Çünkü başta “Allah rızası için” demiştir. Hz. Ömer (ra): “Vallahi namazı terk edenin İslam‟ dan nasibi yoktur” demiştir. Namazı değil terk, geciktirmemek gerekir. Şöyle anlatılır: Adam namazları vaktinde kılmazmış. Ölmüş, amelleri tartılmış kötülükleri fazla çıkmış. Cehenneme doğru sürüklenirken, bir ihtiyar adam son anda elini tutup kurtarmış. Adam sormuş: “Sen kimsin?” Cevap: “Ben senin namazlarınım; hani vaktinde kılmayıp geciktirdiğin namazların…” Namaz sadece Allah‟ ın emrettiği kadar değildir. Farzlardan başka sünnet namazlar vardır. Hatta nafile namazlar vardır. Hepsinin kılınması lazımdır. Peygember (as) şöyle buyurur: “Biriniz farzlardan eksik yaparsa, Allah onu nafile namazlarla tamam-lar.” (Ramuz el-Ehadis: 491/9) Önemli bir hususta, ibadetleri yaparken vesve-seden uzak durmak gerekir. Çünkü şüphe ile vesve-se ile ibadet olmaz. Şeytan en çok vesveseyide ab-dest ve namazda verir. Başta ibadet ettirmemeye çalışır. Allah‟ ın senin namazına ihtiyacı mı var? der. Sizin ibadetiniz yapıldı. Senin kalbin temiz, çalış-makda ibadettir. Allah senin namazını kabul etmez. Allah‟ ın affı geniş, seni affeder der. Namazı ibadeti bıraktırır. Abdest alsa, tekrar tekrar abdest aldırır, tekrar tekrar guslettirir. Namazı unutturarak kıldırır. Şeytanın işi gücü vesvese vermektir. İnsan, Allah böyle diyor, böyle yap diyor, pey-gamberim böyle yapmış, böyle yapın demiş demeli vesveseye itibar etmemelidir. Vesveseye kulak verilecek olursa, kuşkulu ve vesveseli kimseye şeytan çok şey söyler. Bunun için insan, bildiğini iyi ve sağlam bilmelidir. Çünkü bilgi vesveseyi kovar. Şeytan, cahile ekmeği sabunla yıkatır. Günah işletir, isyan ettirir, nefsine uydurur. Bunun tedavisi insanın kendindedir. Vesvese ile güç kuran şeytanı kovmak için Allah, Felâk ve Nâs gibi iki sûre indir-miştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 167 Mustafa ÖSELMİŞ Şeytan eşi ile ilgili vesvese verir. Evden çıkarken ocağı söndürdüm mü? Lambayı söndürdüm mü? Çeşmeyi kapattım mı? diye çoğu zaman geri döndürür, uzakta ise üzüntü ve sıkıntı verir. Bunu önlemek için evden kontrollü çıkmak; emin olmaktır, acelesiz çıkmaktır. Kur‟an‟ da şöye buyruluyor: - “Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse, hemen Allah‟ a sığın.” (A‟raf: 200) - “Eğer şeytanda gelen bir kötü düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah‟ a sığın.” (Fussılat: 36) - “Kuşkulanan olma!” (Bakara: 147) - “Şüphelenenlerden olma!” (AL-i İmran: 60) buyrularak, şüpheden kuşkudan Allah‟ a sığınarak vesveseden uzak kalınabileceği ifade edilmiştir. Şeytanın fısıldaması, vesvese vermesi aldatmak içindir. İnsanın amellerini boşa çıkarmak içindir. İn-sanı günaha sokmak ve suç işletmek içindir. Suç iş-leyenide o suça devam ettirmek içindir. * * * Duasız hayat olmaz. Dua istemektir, Allah‟ ı yardıma çağırmaktır, Allah‟ ın gazabından affına sığınmaktır. Dua ibadettir. Allah “Dua edin” diyor. (Mü‟min: 60) Peygamberimiz: “Belaya dua ile karşı koyun” diyor. (Hadis Ans: 11/136) “Dua ile bela ateşini söndürün” diyor. (Ramuz e‟l-Ehadis: 207/16) Furkan 77 de: “Dualarınız olmasa Allah size ne diye değer versin?” Fatır 15 te: “Ey insanlar! Allah‟ a muhtaç olan sizsiniz.” A‟raf 55 te: “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki; O, haddi aşanları sevmez.” diye bildiriliyor. Duayı unutan Rabbini unutur. Rabbini unutanı da, O unutur. * * * Tevbesiz hayat insana sıkıntı verir. İnsanı daha da günaha iter, karamsarlığa neden olur. Tevbe, kulun hatasını terk edip Allah‟ tan bağış-lanmayı dilemesidir. Peygamber (as): “Bütün insan-lar hata yapar. Hata yapanların en hayırlısı hatasın-dan dönendir.” buyurur. (Tirmizi, Kıyamet: 50) Allah, tevbe etmemizi istiyor: “İçtenlikle tevbe edin” (Tahrim: 8) buyuruyor. Tevbede gecikme, ih-mal olmamalıdır. Genellikle günahlar küçük görüldü-ğü için tevbeye ihtiyaç duyulmuyor. Her günahta küfre giden bir yol vardır. Tevbe, küfürden kaçma yolu ve Allah‟ a hicret yoludur. Günahsız, hatasız kul olmaz. Onun için herkes tevbe etmelidir. Tevbe de ihmal, kalbi karartır ve in-sanı günahtan günaha sürükler. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 168 Mustafa ÖSELMİŞ Günahta ısrar olmaz. Allah beni affetmez diyerek ümit de kesilmez. Allah‟ ın rahmetinden ancak kafirler ümit keser. Önümüzde şöyle bir örnek var: Adem (as) hatasından dolayı pişman olmuş ve tevbe etmiştir. Şeytan ise tevbe etmemiştir… * * * Allah hep bizimle olduğu halde biz onunla olmuyoruz. Cumadan cumaya bayramdan bayrama Allah‟ a kulluk olmaz. Her an O‟ nunla olunmalıdır. Çünkü Allah bize şah damarımızdan daha yakın. Bir nefeste alırkende verirkende Allah bizimle oluyor. Kur‟an bize: “Allah‟ a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.” (Niya: 81) diyor. Tevekkül Allah‟ a telsi-miyettir, Allah‟ ı vekil bırakmaktır. Anlıyoruz ki her an Allah bizimle, ya biz kimin-leyiz? Osmanlı zamanında yurda gelen İngiliz elçisi evlere asılan “yâ Hafız” (Muhafaza eden Allah) lev-halarını sormuş. Fuat Paşa, elçinin anlayabileceği bir ifadeyle: “Onlar Osmanlı Sigorta Şirketinin lev-halarıdır.” cevabını vermiştir. * * * İslam‟ ın beş temel şartından hac; döviz kaybı görülür, gitmek için can atılmazsa, zekattan kaçılır-sa, laf olsun diye işe yaramayan mallardan verilirse, İslam nerede olur? Bu nasıl Müslümanlık olur? Peygamberimiz diyor ki: “Allah cehennem ehlin-den azabı en hafif olana: “Dünyadaki her şey senin olsaydı bu azaptan kurtulmak için onları verir miy-din?” der. O da: “Evet” der. Allah ona: “Ben senden onların çok azını istemiştim” der.” (Ramuz e‟l-Eha-dis: 94/5) buyurarak hayatın sonundaki pişmanlığı haber veriyor. Allah‟ ı anmayan Allah ile olamaz. Allah da onunla olamaz. Kutsi hadiste: “Kulum beni anınca, bende onunla beraber olurum” buyurmuştur. Allah‟ ı anmayan beden ölüdür. Kur‟an‟ da: - “Allah‟ ı anmak en büyük şeydir.” (Ankebut: 45) “Kim Rahman‟ ı zikretmekten gafil olursa, ya-nından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz.” (Zuhruf: 36) - “Siz beni anın ki bende sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!” (Bakara: 152) diye Allah kullarını uyarmıştır. Günahın büyüklüğü, haramın çokluğu Allah‟ ı an-maktan alıkor. Mal hırsı, nefsin ve şeytanın esareti insanı Allah‟ tan uzaklaştırır. * * * Çağımız insanı, Kur‟an okumamanın ve Kur‟an‟ a uymamanın sıkıntısını yaşıyor. Çoğumuz Kur‟an ile tanışmamış, Kur‟an ile barışık değil. Kur‟an‟ ı o-kumasını bilmiyor, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 169 Mustafa ÖSELMİŞ Kur‟an ne emrediyor, neyi yasak-lıyor bilmiyor. Kur‟an‟ a muhabbet yok tabii ki hiz-mette yok. Çocuklara öğretmek arzumuzda yok. Ev-de Kur‟an yok, elde Kur‟an yok, kalpte Kur‟an yok, hayatımızda Kur‟an yok. Kur‟an bize nasıl fayda versin? Kur‟an‟ a değer vermeyenler için peygamber (as): “Ey Rabbım! Kavmim bu Kur‟an‟ ı büsbütün terk ettiler” der. (Furkan: 30) Altın yaldızlı Kur‟an satınaldığını övünerek anla-tan birine: “sen Kur‟an‟ ı okumasını biliyor musun?” dedim “hayır” cevabını aldım. Kur‟an‟ ı torbaya ko-yup duvara asmakla Müslümanlık olmaz. Kur‟an‟ ı öğrenmek, okumak ve O‟na uymak her-kese nasip olmuyor. Kendisi için Kur‟an okunsun, ölmüşleri için Kur‟an okunsun isteyenler bile “Ben Kur‟an okumasını bilmiyorum, öğreneyim” demiyor. Hatim, Yasin satın almaya kalkıyor. Peygamber (as): “En hayırlınız Kur‟an‟ ı öğrenen ve öğretenizdir. Bir evde Kur‟an okununca melekler hazır olurlar. Şeytanlar kaçar. Ev halkına genişlik hasıl olur ve hayır çok, şer az olur. Bir evde Kur‟an okunmazsa, orada şeytanlar hazır olur melekler gider. Ev halkına darlık gelir. Hayır azalır, şer çoğalır.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 196/2) Kur‟an okumayanın, Kur‟an‟ a uymayanın kalbi-nin paslanacağı bildirilmiştir. Allah‟ dan uzaklaşaca-ğı haber verilmiştir. Eğer Kur‟an bilinmiyorsa, Kur‟an yaşanmıyorsa, güzel bir ölümle ölüneceği ve ölüm ötesinin güzel olacağı zannedilmemelidir. * * * İbadet edenimiz nasıl, kime ibadet edileceğini tam bilmiyor. Fıkıhsız ibadet olmaz. Peygamber (as): “Fıkıh öğrenin cahil olarak ölmeyin. Zira Allah, cahiller için mazeret kabul etmez” buyuruyor. (Ra-muz e‟l-Ehadis: 336/2) Kur‟an‟ da bilen; gören insana, bilmeyen; gözleri kör kimseye benzetilmiştir. (En‟am: 50) Dinini öğrenmek her insana farzdır. Din bilin-mezse yanlış yapılır, sapıtılır. İslam‟ da ibadetten önce bilgi gelir. Nasıl iman edileceğini bilmeyen şirke düşer. Nasıl ibadet edileceğini bilmeyenin yaptığı işler boşa gider. * * * Allah uymamız için peygamber göndermiş: “Sevin, uyun, itaat edin” demiş. Peygamberimizin emrettiği şeyler var, yasakladığı şeyler var. Onlar da dinin bir parçasıdır. Yani sünnetde bir emirdir. Sünneti terk peygamberi terktir. Allah‟ a isyandır. Sünnetsiz din yaşanmaz. Sünnetsiz Kur‟an anla-şılmaz. Hadisle emredilen bir şeyi tercih hakkımız yoktur. O‟ nu her Müslüman yapmak zorundadır. Kur‟an‟ da Allah: “Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan kaçının. Allah‟ dan korkun. Çünkü Allah‟ ın azabı çetindir.” (Haşr: 7) diye emrediyor. Kur‟an‟ da altmış kadar ayette de peygemberi sevmek ve O‟ na itaat etmek emrediliyor. Yani peygambere, sünnetine itaat et-mek Allah‟ ın emridir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 170 Mustafa ÖSELMİŞ Peygambere uymamakta inat edenler oluyor. Allah Rasulünün emrine uygun olmayan bir şekilde hareket etme hakkımız yoktur. (Ahzab: 36) Allah Rasulüne ters hareket ettiğimiz zaman o kişinin amellerinin hiçbir değerinin olmadığı bildirilmiştir. (Muhammed: 33) Kim dünyada kime uyarsa ahirette onunla beraber olacak, onunla beraber hesap verecektir. (Nisa: 69)+(İsra: 71)+(Hud: 98) Peygamber (as) a uymayanlar helak olmuştur. Dinde peygambere uymayan sapıtır. Sapıklığın kay-nağı sünnete uymamakla başlar. Çünkü sünnet, din-de Kur‟an‟ dan sonra ikinci kaynaktır. Müslüman, Kur‟an‟ dan sorumlu olduğu gibi sünnettende so-rumludur. Sünnete karşı çıkmakta Kur‟an‟ dan, peygam-berden uzaklaştırma, müslümanı başsız bırakma ve İslam‟ ı yaşanmaz hale getirme gayreti vardır. Bu konuda peygamber (as) şöyle diyor: “Öyle bir zaman gelecek ki, tartışmalı dönemde benim sün-netime tutunan, eli ile ateş tutan kimse gibi ola-caktır.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 502/10) -FRiya ve gösteriĢ en büyük hastalıklarımızdan biri. En çok sakınmamız gereken gösteriĢten kendimizi alamıyoruz. Kendimizi hep iyi, hep üstün görmeye çalıĢıyoruz. * * * * * * Gösteriş budalası insalar başka başka insanlar-dır. Onlara asla güvenilemez. Yalnızken başkadır-lar, insanların yanında başkadırlar. Hz. Ali (ra): “Riyakâr insanlar, yalnızken tembel, insanları görünce gayretli olurlar. Bir de övülünce fazla, yerilince az amel işlerler.” demiştir. Bir büyük zat da camide ağlayan birini görünce: “Acaba evinde de böyle ağlıyor mu?” demiştir… Riya, gururlanma, övünme hastalığı olup bir şeyi olduğundan başka göstermektir. Onun için riyada yalan vardır. İnsanlar için yapıldığı ve insanlardan beklenti olduğu için riyada şirk vardır, münafıklık vardır. Gösteriş düşüncesiyle yapılan işlerin Allah yanında hiçbir değeri yoktur. Gösteriş için yapılan amellerin sevabı için kıyamet gününde “Git kimin için yaptıysan, sevabını da ondan al” denileceği bildirilmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 171 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamber (as): “Elimde olsa amelimi Kiramen Katibi‟ nden gizlerdim” demiştir. Yaptığımız şeyleri ikiyüzlülükle değil Allah için yapmalıyız. Yapılanları gözümüzde büyütmemeliyiz. Kendimizi büyük gös-termeye çalışmamalıyız. Her şeyi bilen ve gören Allah, bizim kalbimize bakar, görünüşümüze bak-maz. Kur‟an‟ da Allah bizi şu ayetlerle uyarmıştır: - “Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref Allah‟ ındır. O‟ na ancak güzel sözler ulaşır. Onlarıda Allah‟ a Salih emelleri ulaştırır.” (Fatır: 10) İkiyüzlü münafıklar içinde: - “Münafıklar, Allah‟ ı aldatmaya çalışırlar. Al-lah da onların hilelerini ve oyunlarını bozar. Onlar namaza kalkarken üşene üşene kalkarlar, Müslü-manlara gösteriş yaparlar yoksa Allah‟ ı pek az hatırlarlar.” (Nisa: 142) “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki; onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapan-lardır, hayırada mani olurlar.” (Ma‟un: 4-7) Bu konuda peygamber (as) da şöyle buyuruyor: - “Gösteriş için namaz, oruç ve sadaka şirktir” (Ramuz e‟l-Ehadis: 428/1) - “İnsanlara başka başka yüzle yaklaşan, in-sanların en şerlisidir.” (Buhari, Menakıb: 1) “Dünyada şöhret elbisesi giyene Allah ahiret-te zillet elbisesi giydirir ve yüzüne bakmaz.” (Buhari, Libas: 5) Bir sahabi peygambere sorar: - “Biz mallarımızı şan şöhret için sadaka ver-sek Allah bize bir mükafat verir mi?” Peygamber (as): - “Hayır” cevabını verir. O zat: - “Hem Allah rızası, hem de şan şöhret için versek?” deyince peygamber (as): “Allah, rızası için yapılmamış hiçbir ameli ka-bul etmez” der ve şu ayeti okur: “Şüphesiz ki kitabı sana hak olarak indirdik. O halde sende dini yalnız Allah‟ a has kılarak ihlas ile kulluk et.” (Zümer: 2) Bir şey ya Allah içindir ya da başkası içindir. Hem Allah için hem de başkası için olmaz. Bir şey de Allah dan başkası için en ufak bir niyet varsa o alah için değildir. Bazı şeylere dikkat etmemiz lazım. Mesela işleri-mize Allah dan başkasını karıştırmamalıyız. Yatırlar-la iş yapmamalıyız, adaklar adamamalıyız. Riyadan gösterişten uzak yaşamalıyız. Başkalarını imdada çağırmamalıyız. Başkasından yardım beklememeli-yiz. Allah dan başkasını yaratıcı görmemeliyiz. Biri-lerine saygıda, hizmette, el etek öpmekte aşırı gidip sınırı aşmamalıyız. Her işimizde Allah‟ ın rızası ölçü olmalıdır. Bir büyüğümüzün elini eğile büküle öpmek iste-diler. Elini çekti de: “Böyle etmeyin, çok tevbe et-mem gerekiyor.” dedi. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 172 Mustafa ÖSELMİŞ -GEn belirgin hastalıklardan biri de baĢkasını taklit etme, baĢkasına benzeme hastalığı, kimlik kiĢilik zaafı gösteriyoruz. BaĢkasına benzemek baĢkası olmak hoĢumuza gidiyor. Maymun vari bir taklitten kendimizi alamıyoruz. * * * * * * Taklit hastalığı, kimlik kişilik zaafıdır. Taklit, gü-vensizlik ve yozlaşma hastalığıdır. Milli, insani de-ğerler taklidle ölür, kimlik kişilik kaybı başlar. İrade ortadan kalkar, bağımlılık başlar. Bir ağacın mey-velerini koparıp başka bir ağaca iliştirebilir misiniz? Sürahiyi kırıp bardak yapabilir misiniz? Aslında taklit çok zor bir iştir. O gibi olmak, ona benzemek kolay değildir. Mesela iki kağıt alsak, avucumuzda buruştursak birbirine benzeteblir miyiz? Maddi, manevi varlığımızdan sıyrılıp başkası gibi olursak, adam olacağımızı zannetmemeliyiz. Za-manla din değiştirelim, kan değiştirelim tartışmaları yapılmıştır. Bu millet kimliğinden, kökünden kopa-rılmaya çalışılmıştır. Taklit, belki geçici olarak dışımızı süsler. Ama içimizi boşaltır. Mevlana şöyle der: “Seçkin kişi iç değerleri, bayağı kişide dış değerleri sever.” Osmanlı‟ nın son döneminde girilen taklit hare-keti bize bir şey kazandırmamıştır. Bizim kökümüzle olan bağı zayıflatmış; etkisiz, tepkisiz hale getir-miştir. Necip Fazıl‟ ın ifadesiyle: “Tam bir buçuk asırdır maymunlardan el‟aman, Bizdeki hale nispet maymun taklitten pişman.” Taklitte kendini beğenmeme, başkasının üstün-lüğünü kabul etme vardır. Bu da insanı ve toplumu alçaklık kompleksine sokar. Benlik, kişilik kazanamamış kimselere bakıyor-sunuz başka milletlerin temsilcisi gibi yabancı re-simli, yabancı bayraklı gömlekler, tişörtler… Üze-rinde Die = ölüm, satan = şeytan, kiss me = beni öp gibi nice nice sözler… İnancımızda bir başkasına benzeme asla hoş-görülmez. Mesela; üç vakit vardır, bu vakitlerde gü-neşe tapanlara benzememek için namaz kılınmaz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 173 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamberimiz Mekke‟ den Medine‟ ye hicret ettiğinde oruçlu olan Yahudilere benzememek için orucunu bozmuş: “Bir başka topluluğa benzeyen onlardandır” demiştir. (Tirmizi, İsti‟zan: 7) Ateşe tapanlara benzememek için ateşe karşı, putperestlere benzememek için resme karşı namaz kılınmaz. Yılbaşını peygambere yakışmayacak şe-kilde kutlayanlara benzememek için yılbaşı kut-lanmaz. Allah Kur‟an‟ da şöyle uyarıyor: - “Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah‟ ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabii olmazlar, yalandan başka sözde söylemezler.” (En‟am: 116) - “Kafirlerle beraber oturmayın yoksa sizde onlar gibi olursunuz.” (Nisa: 140) Şekil benzerliği deyip geçmeyelim. Şekil benzer-liği, ruh benzerliğine götürür. İnsanı başkaları gibi yapar. İnsan kendisi olamaz, istese de kendisi ka-lamaz. Karga kilisenin kırık camından içeriye girmiş, kutsal şaraptan içmiş, putun üzerine pislemiş, ortalığı dağıtmış, çıkamamışdta. İçeriye giren papaz hali görünce, kargaya saldırmış ve: - “Müslümansan niye içki içtin? Hristiyansan putun üzerine neden pisledin?” demiş. Sahi biz kimiz? Müslüman mı? Hristiyan mı? Peygamber (as) gelecekle ilgili şöyle buyurmuş-tur: - “Sizler başkalarının yoluna tıpatıp uyacak-sınız. O derece ki, onlar kelerin deliğine girseler, sizde onlara tabii olacaksınız.” - “Bunlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır ey Allah‟ ın elçisi?” denilincede: - “Başka kimler olacak?” cevabını vermiştir. (Müslim, İlim: 6) Bizim benzemeye çalıştıklarımız, protokollerinde şöyle bir madde var: başkasına benzemeye çalışmıyor. Yahudi “Bir Yahudi hiçbir zaman yabancıların adet ve ahlakını benimsemeyecek, asla onların temsilcisi olmayacaktır. Bir Yahudi her zaman yine Yahudi olarak kalacaktır.” Hristiyanlardan daha yaman Noel kutlamak iğrenç bir yabancılaşma örneğidir. Bizim Noel‟ e ihtiyacımız yok. O‟ nun gayrı meşru babalığınada ihtiyacımız yok. O bizim çocuklarımızı kandırdı. Bacadan girip ruhlarını çaldı. Üç ayları, kandilleri bayramları unutturdu. Dede Korkut‟ umuzu, Mev-lana‟ mızı ve Yunus‟ umuzu alıp götürdü. Yozlaştırma, Hristiyanlaştırma ve yabancılaştır-ma oyununun boyutu korkunç, o gece devlet imkanları kullanılıyor. O gece günah kavramı, ahlak anlayışı bir tarafa bırakılarak her türlü kumar, içki, fuhuş gibi her türlü rezaletlerle peygamberin doğum günü kutlanıyor. Yılbaşı denince akla iyi şeyler mi geliyor, kötü şeyler mi geliyor? Kötü şeyler geliyorsa aklı başında bir insan neyi kutlar? HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 174 Mustafa ÖSELMİŞ Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da şöyle uyarıyor: - “Ey iman edenler! Başkalarını sırdaş edinme-yin. Çünkü onlar size kötülük etmekten asla geri durmazlar hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kin ve düşmanlıkları ağızlarından çıkan sözlerinden bellidir. İçlerinde sakladıkları düşmanlık ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, size açıklı-yoruz.” (AL-i İmran: 118) -HĠbret almaz, öğüt dinlemez ve nasihat kabul etmez bulaĢıcı hastalığına tutulduk. Rahmet olan yağmur damlalarını içine almayan sert toprak haline geldik. * * * * * * Mevlana: “Düşman kazanmak istersen öğüt ver, nasihat et” demiş. Evlat, öğüt veren, yol gösteren anababasına kızıyor. Öğrenci, zarar görmesin diye çırpınan öğretmenine kızıyor. Cemaat, doğruları söyleyen hocaya kızıyor. Hülasa, kendisine nasihat eden birilerine kızıyor. Eskiden yanlış yapan bir çocuk bir kenara çekilir nasihat verilirdi. Çocukda dinlerdi. Ana babada bundan memnundu. Şimdi nerde? İstersen bir çocuğa öğüt vermeye kalk ba-kalım. Hoca öğrencisine nasihat etsin bakalım. Ba-şına bela mı lazım? Bir insan öğüte nasihate muhtaçtır. Allah in-sanlara peygamber ve kitap göndermiştir. Büyükleri küçüklerden, bilenleri bilmeyenlerden sorumlu tut-muştur. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmayı görev olarak vermiştir. İnsan her şeyi kendi kendine öğrenemez. Gök-yüzünün mavi olduğunu öğrenmek için dünyayı do-laşmakda gerekmez. İnsanın her şeyi kendi kendine öğrenmesi için ömrü yetmez. Peygamber (as) ikaz manasında: - “Ölüpde pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur” der. - “Onun pişmanlığı nedir?” diye sorulunca da: - “İyi bir insansa, iyiliğini daha fazla arttırma-dığına, kötü bir insansa, kötülüklerden vazgeçme-diğine pişman olur” der. (Tirmizi, Zühd: 59) İnsan keşkesiz bir hayat yaşamak istiyorsa, ha-yatının sonunda pişman olmak istemiyorsa, yol gös-teren peygamberi ve öğüt veren büyükleri dinlemek zorundadır. Kur‟an‟ da Cenab-ı Allah peygamberleri-ni dinlemeyen, ilim erbabını dinlemeyip azan top-lumların nasıl helak olduklarını bize haber vermek-tedir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 175 Mustafa ÖSELMİŞ Her biri inci kadar, altın kadar değerli olan sözler hastaya verilen ilaç gibidir. “Bir musibet bin nasi-hatten hayırlıdır.” sözü aklını kullanmayan, öğüt din-lemeyenler içindir. Sapmamanın, sapıtmamanın yolu yapılan nasi-hatleri ve verilen öğütleri dinlemektir. Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da: - “Sen öğüt ver. Çünkü öğüt mü‟minlere fayda verir.” buyuruyor. (Zariyat: 55) “Hikmetle, güzel öğütle Rabbinin yoluna ça-ğır.” diye emrediyor. (Nahl: 125) Peygamber (as) da: “Başkalarını doğruluğa çağı-ran kimseye kendisine uyanların sevabı kadar se-vap verilir.” müjdesini vermiştir. (R. Salihın: 173) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 176 Mustafa ÖSELMİŞ ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÜNAHLAR -ADüzgün, prensipli ve dengeli bir günlük hayatımız yok. Planlı yaĢamayı değil düzensiz yaĢıyoruz. Bir hedef, gaye gütmüyoruz. Haram-mıĢ, günahmıĢ çokların umrunda değil. * * * * * * Peygamber (as) bugünlere işaretle şöyle bu-yurmuştur: - “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığının ve yediğinin helalden mi, haramdan mı olduğuna dikkat etmeyecek.” (Buhari, Büyü: 7) - “Öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, sizden biri emronulduğu şeylerin onda birini terk etse helak olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki, sizden kim emrolunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur.” (Tirmizi, Fiten: 79) - “İnsanların dünyaca en bahtiyarını, adi oğlu adiler teşkil etmedikçe kıyamet kopmaz.” (Tirmizi, Fiten: 37) “Öyle bir zaman gelecek ki, insanların oku-dukları boğazlarından aşağı geçmeyecek.” “Öyle bir zaman gelecekki, bütün insanlar faize bulaşacak. Ondan sakınanlar bile tozundan kurtulamayacak.” (Nesai, Büyü: 2) - “Yaklaşan fitne nedeniyle vay insanların haline. İnsanlar Müslüman olarak sabahlarlar da akşam kafir oluverir. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı değiştiriverirler. İşte böyle bir zamanda dinlerini muhafaza edenler ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler.” (Müsned: 2/390) + (Müslim, iman: 186) - “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman da mü‟minin kalbi tuzun suda eridiği gibi eri-yecek!” Oradakiler: “Niçin eriyecek?” deyince: “Kötü-lükleri görüpde onları değiştirmeye güç yetiremediği için” buyurmuştur, Allah Rasulü: İyi olmak da kötü olmak da, iyi yaşamak da kötü yaşamak da insanın elindedir. Hasta insanların bazı hastalıklarını şöyle sıralayabiliriz. - Ağaca, oturduğu koltuğa yeni atılan betona ismini veya birşeyler yazmak. - Ele geçirdiği kağıdı, gazeteyi karalamak, an-lamsız şeyler yapmak. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 177 Mustafa ÖSELMİŞ - Yeyip içtiği şeyin artığını yerlere atmak. - Duvara tekme atmak, ayak izini bırakmak. - İnsanların karşısında ağzını, burnunu karıştır-mak. - “Cep telefonunuzu kapatınız” yazısına inat te-lefonla konuşmak. - Tuvalete, bahçe duvarlarına yazılar yazmak. - Ünlüler karşısında el sallama, alkışlama, el öpme hastalığı. - Birilerinin arkasında durup poz verme fotoğ-raf veya kameraya çekilme. - Yalan söyleme “atıyorum” deyip atıp tutma. - Yeşil ışıkta geçme yerine kırmızı ışıkta geç-me. Lamba yanar yanmaz kornaya basma, ona bu-na laf atma. - Bayram sabahı silah atma, düğünde, takım galibiyetinde magandalık yapma. - Hep övünme, gururlanma, onu bunu hakir görme. - Üzerimize vazife olmayan işlere karışma. - Cıvıklık, sululuklar yapma vb… Allah on kişide şu hastalıkların bulunmasını iste-mez. - Zenginde cimrilik hastalığının, - Fakirde gururun, - Alimde aç gözlülüğün, - Kadında hayasızlığın, - İhtiyarda dünya arzusunun, - Gençte tembelliğin, - Yöneticide adaletsizliğin, zulmün, - Askerde korkaklığın, - İbadet edende ameline güvenip, kendini be-ğenmenin, - Cenneti kazanmak isteyende riyave gösteri-şin.” * * * HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 178 Mustafa ÖSELMİŞ Kaybetmemek için her günü iyi değerlendirmek ve muhasebesini akşam iyi ya pmak zorundayız yoksa doludolu geçmemiş gün, kaybedilmiş gündür. Bir gün her nekadar belirli saatlersede, istenirse bir güne pek çok şey sığdırılabilir. Mesela; gün boyu dikkatli yaşar, kendi yararına işler yapar, akşamda sorar: Bugün nasıl bir gün geçirdim? Helalden mi yiyip içtim haramdan mı, yoksa şüpheli şeylerden mi? Bugün herhangi birine yardım mı ettim veya yük mü oldum? Eziyet mi verdim? Bugün ibadet sayılan davranışlardan hangilerini yaptım? hangi ibadet borçlarımı ödedim? Bugün ölüm ne kadar aklıma geldi? Ahiret için neler yaptım? Bugün Kiramen Katibin melekleri amel defterime neler yazdı? Bugün kârda mıyım, zararda mı? Bugün birisine bir şey öğrettim mi? Başkalarına iyi örnek mi oldum kötü örnek mi? Bugün Allah‟ın razı olacağı ne gibi bir amelim oldu? gibi sorulara cevap arayabiliriz. Bulursak ne ala. Hiç cevabını alırsak yazık o güne… * * * Allah‟ın Kur‟an‟ da koyduğu hayat ölçüleri var. Peygamberin koyup yaşadığı mutluluk ve huzur kaynağı prensipler var. Büyüklerimizin tecrübelerle bize aktardığı altın kurallar var, bunları yaşayıp yaşatabiliriz. Bu altın kurallardan birkaç tane örnek verelim: - Bakarken baktığını gör. - Geldiğinde boşluk dolduran değil, gittiğinde yeri doldurulamayan ol. - Dedikodulara inanıp karar verme. - Yavaş konuş, hızlı düşün. - Hata yaptığını fark edersen, hemen onu dü-zeltmeye bak. - Kızmaya hakkın vardır ama zalimce davran-maya hakkın yoktur. - Bir işle meşgul olurken hiddetlenme, öfkene mani ol. Eğer gazaba gelirsen dilsiz gibi davran. - Yardım ederken acele et ve çabuk ver, ceza-landırma. - Ne kadar güzel olursa olsun, söz tekrar edi-lince usanç verir. - Düşünmeden konuşan, nişan almadan ateş eden avcı gibidir. - Neden söyledim diye pişman olmaktansa ne söyleyeyim diye düşünmek daha iyidir. - Bilgisize görgüsüze olma kul, ara tara başına çare bul. - Bazen sağır, bazen dilsiz, bazende kör ol. * * * HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 179 Mustafa ÖSELMİŞ Cenab-ı Allah cinleri ve insanları ibadet etsinler diye yaratmıştır. İnsan için ibadetlerde büyük fay-dalar vardır. Onun için ibadet hayatımız olmalıdır. İnsan ancak ibadetleri karşılığında yardım görür ve ibadetle huzur bulur. Kul Allah‟ ı anmakta gevşeklik gösterir ve Allah‟ ı unutursa, Allah da onu kulluk defterinden siler, atar. O zaman dünyası zindan olur, ahiret hayatını da kaybeder. Ayrıca insanın iyi bir insan olmasında ibadetlerin önemli bir rolü vardır. * * * Ölümden pek hoşlanılmaz, kimse ölmek istemez ama herkes birgün mutlaka ölümü tadacaktır. Hayatının hesabını Allah‟ a iğneden ipliğe verecek-tir. Onun için fırsat varken işimizi sağlam yapmak, dünya ahiret dengesini bozmamak gerekir. Peygamber (as): “Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha ulaştığında da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık için, hayatın boyuncada ölümün için tedbir al.” buyurmuştur. (Buhari, Rikak: 3) Cennetlik olmak, kabir azabından, ahiretin deh-şetinden kurtulmak kolay olmayacaktır. İnsan hangi yola düşerse o yolun sonuna varır. Orasıda ya cennet yada cehennemdir. -BGünahlardan yeterince kaçmıyoruz. Gü-nahları pek tanımıyoruz. Günaha düĢerim, günahkar olurum endiĢesi pek yok. Günahın yansımasından ve cezasından korkulduğu pek söylenemez. Günahlar küçük görülüyor, bazıları günahla övünüyor, iĢltediği günahı teĢhir ediyor. Ve kötü örnek oluyor. Günahlardan sonra tevbe etmek pek düĢünülmüyor. Yapılan tevbeler ise tevbeye muhtaç oluyor. * * * * * * Dikkat edilmezse günaha düşülür. Günahtan kaçmayana toplumda iyi gözle bakılmaz, hakkında iyi şeyler söylenmez. Günah işlenmeye devam edi-lirse kötü, günahkar psikolojisinden kurtulamayız., her zaman suçlu ve kirli kompleksine düşeriz. Eğer şüpheli şeylerden kaçılmaz, günah küçük görülürse “Küçüktü önemsemedik, büyüdü baş ede-medik” olur. Günah işlemek için kılıf aranmamalıdır. O zaman da günah büyür, göreceğimiz ceza da artar. Hz. Ömer (ra): “Utanma duygusu azalanın, gü-naha düşme endişesiyle, şüpheli şeylerden uzak durma titizliği kaybolur ve kalbi ölür.” demiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 180 Mustafa ÖSELMİŞ Günaha girilmiş, hata yapılmış olabilir. Önemli olan günahta ısrar etmemektir. Geç kalınırsa “geçti, geçti” derler. Geç kalma halini Allah Kur‟an‟ da şöyle haber veriyor: “Ölüm sancıları içinde kişi vaktin gelip çat-tığını anlar. Artık geç kalınmış bir pişmanlık içerisin-de yolculuk alemlerin Rabbınadır.” (Kıyamet: 30) Şunu bilmeliyiz ki cehennemde ki ateşi insan dünyadan götürür. Hemde kendi elleriyle, dayana-mayacağı kadar sırtlanır götürür. Şöyle anlatırlar: Harun Reşit, Behlül Dana‟yı perişan bir halde görür, aralarında şöyle bir konuşma geçer: - Nereden böyle? - Cehennemden. - Ne işin vardı orada? - Ateş almaya gittim. - Alabildin mi? - Hayır. Burada ateş olmaz, herkes kendi ate-şini kendisi getirir “dediler” der. Kurtuluş için haram ve günah olduğunu bildi-ğimiz bir şeyi hemen terk etmeliyiz. O şeyde kazan-cımız, menfaatimiz olsa bile tereddüt etmemeliyiz. Günaha girmek için bahane uydurmamalıyız. Gü-nahkarların sonunu, iyi düşünmeliyiz ve sevaplı işler yapmaya çalışmalıyız. Çünkü iyilikler kötülükleri götürür. Unutmayalım ki şeytan günahtan günaha sokmak için çalışır, Allah‟ ın affına güvendirir. Tevbe etmek isteyincede “Bu kadar günahınla Allah seni affetmez” der. Allah‟ ın rahmetinden ümit kestirir. En sonda “Ben nefsime, şeytana uydum, böyle ola-cağını ne bileyim?” dedirtir. Haramla, günahla iyi olunmaz, ibadet de edil-mez. Kurtulmak için iyi olmak lazım, iyi olmak için de günahlardan kurtulmak lazım, günahlardan kur-tulunca ibadet etmek lazım. Peygamber (as): “Kim gülerek günah işlerse, ağlayarak cehenneme gider” demiştir. (Ramuz e‟l-Ehadis: 400/4) Günaha düşmekten korkmalıyız, bunun için: - İyi niyetli olmalıyız. İç günahı terk edersek, dış günahlar kendiliğinden kaybolur. - Her günümüzü günahsız geçirmeye çalışma-lıyız. - Yenilene, içilene, kazanılana çok dikkat et-meliyiz. - Nefsin ve şeytanın arzularına uymamalıyız. - Küçük hataları ve şüpheli şeyleri terk etme-liyiz. Küçümsemenin günahı büyüttüğünü bilmeliyiz. Günah işlemişsek hemen tevbe etmeliyiz. (AL-i İmran: 135) Günahın açığını da gizlisinide terk et-meliyiz. (Nisa: 31 + En‟am: 120) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 181 Mustafa ÖSELMİŞ - Allah‟ ı görüyormuş gibi yaşamalıyız. Devamlı gözetlendiğimizi, hakkımızda iyi kötü her şeyin yazılıp tespit edildiğini yapılanların hesabının verile-ceğini, her günahın bir cezası olduğunu bilmeliyiz ve şu üç kelimeyi zaman zaman tekrarlamalıyız: “Allah biliyor, görüyor ve soracak.” - Zaman hangi zaman, herkes öyle, insan gü-nahsız olmaz, budamı günah olur, Allah affeder, da-ha var, daha gençsin telkinlerine asla aldırış etme-meliyiz. - Hiçbir hatayı, hiçbir günahı küçük görmeme-liyiz. Bir hadiste: “Kendini günahlardan korumayanı Allah korumaz” (Ramuz e‟l-Ehadis: 446/12) buyrul-muştur. Günahların evimize, işimize ve amelimize yansıdığını asla unutmamalıyız. Peygamber (as) şöyle buyurur: - “Adam işlediği günahlar yüzünden rızkından mahrum olur.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 98/7) “Bir kimse haram mal ile hacca giderse, “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” deyince Allah ona: sana lebbeyk yok, haccın kabul değildir.” der. (Age: 418/6) - “Kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nok-ta oluşur. Eğer tevbe etmezse o leke büyür ve kal-bini karartır.” (Age: 26/9) - “Haram yiyenin harami evladı olur” derler. Bir zamanlar iffetli bir kadın hergün süt alırmış, birgün sütçü kapının aralığından uzanan kadının elini şehvetle tutmuş, süt kabını sütçünün başına çarpan kadın, akşam ağlayarak beyine: Söyle bakalım bugün ne gibi bir iş yaptın ki, başıma böyle bir şey geldi demiş. Adamın cevabı enterasan: - Allah affetsin bugün bilezik alan kadının elini isteyerek tutmuştum.” olmuştur. İşlenen günahlar başkalarına anlatılmamalı, teşhir edilmemeli henem pişman olup tevbe edil-melidir. Eğer kul hakkı varsa, hak iade edilip helal-leşilmelidir. - Bilinmelidir ki günah, manevi kirlenmedir, in-sanın kalbini karartır, her iyi duyguyu öldürür ve utanma duygusunu köreltir. “Eğer göz günah işlen-mişse, onu su ile yıkayamazsın. Onun kirini gidecek olan ancak gözyaşıdır.” der Mevlana. Her günaha tevbe gerekir. Yalnız günahı terk et-meden, pişman olmadan tevbe olmaz. Allah dönül-meyecek tevbe etmemizi istiyor. (Tahrim: 8) + (Furkan: 70-71) Tevbe yapılacağı veya yapıldığı zamanda ümitsiz olmamamız gerektiği bildiriliyor. (Hıcır: 55-56 + Zümer: 53) Peygamberimizin haber verdiğine göre son dere-ce kaçınılması gereken günahlar şunlardır. 1. Allah‟a ortak koşmak, HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 182 Mustafa ÖSELMİŞ 2. Ana babaya isyan etmek, 3. Haksız yere birini öldürmek, 4. Namuslu kadına iftira etmek, 5. Zina yapmak, 6. Yetim malı yemek, 7. Haram ve günahta ısrar etmek, 8. Faiz yemek, 9. Hırsızlık yapmak, 10. İçki içmek, 11. Büyü yapmak, 12. Yalan şahitliği yapmak, 13. Yalan yere yemin etmek. (Buhari, Vesaya: 1172) -CHaramı helali ayıklama düĢüncemiz yok. “Haram helal ver Allah’ ım kulun durmaz yer Allah’ ım” deyip, gelsinde nasıl gelirse gelsin düĢüncesi yaygın. Ġyibir avukat, iyibir savunma ve rüĢvetle bizim olmayan birim olsun isteniyor. * * * * * * Bir Yahudi Peygamber (as)‟a geliyor, onu sına-mak istiyor. Elindekini gösterip: “Bu benim rızkım mıdır?” diyor “Rızkındır” dese elindekini atacak, “Rızkın değil-dir” dese yiyecek, peygamberi güya mahçup ede-cek. Allah‟ın elçisi yahudiye şöyle cevap verir: HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 183 Mustafa ÖSELMİŞ - “Yersen rızkındır.” Kedi eniğini yiyeceği zaman itip kakıp toza toprağa bulaştırıp fareye benzetir, yermiş. Onun gibi kılıfına uydurup ne bulursak kabul ediyoruz. Bir İslam büyüğü şöyle diyor: “Kişinin dindarlığı, yediğinin içtiğinin helalliği nisbetindedir.” İnançlı kimse midesine haram girsin istemez. Başkasının hakkı kendisinin olsun istemez çünkü bir vücuda haram girerse, beden ve bedendeki organlar asi olur. Evlat, eş asi olur, akıl asi olur. Vücut yanmaya razı olmuştur artık. Davete icabet etmez direnir ibadette dikleşir. Allah Kur‟an‟ da “Ey iman edenler! Birbirinizin malını meşru olmayan yollarla yemeyin” (Nisa: 29) - “Temiz şeylerden yiyin salih amel işleyin” (Mü‟minun: 51) - “Verdiğimiz rızıktan helal olandan yiyin” (Bakara: 172) diye emretmiştir. Kulun haramı helalmiş gibi kabul etme yetkisi yoktur. Başkalarının o günahı işlemesi, onu meşru-laştırmaz. Şartlar, zaman, mekan haramı helalleş-tirmez. Miktarda bahane edilemez. Bir şeyin adını değiştirmek de onun haramlığını gidermez. Kur‟an da ve sünnette kesin haram kılınanı fetvada helal-leştiremez. Allah‟ın ve peygamberinin haram oldu-ğunu bildirdiği bir şeyi değiştirme hakkımız yoktur. Kur‟an‟da: - “Yoksa onların Allah‟ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü ol-masaydı, derhal haklarında hüküm verilirdi. Şüp-hesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” (Şura: 21) buyrulmuştur. Peygamber (as) da: “Allah‟ın haram kıldığı kıyamete kadar ha-ramdır.” (Ramuz e‟l-Ehadis: 495/8) demiştir. Haram yenilip içilemeyeceği gibi kullanılamaz da. Onunla tedavi de olunamaz. Mesela; - Şişmelerde inek pisliği, - Sarılıkta idrar, - İyi olsun, geçmiş olsun, işimiz düzelsin dü-şüncesiyle hayız kanı, domuz yağı, - Sağlık için alkol, - Türbelerden medet umma, adak adama, ça-put bağlama vb… Eğer haramda bir fayda olsaydı, Allah onu zaten haram kılmazdı. Haram kılmasına sebep zararlı oluşudur. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 184 Mustafa ÖSELMİŞ Peygamberimiz bu konuda: - “Haramla tedavi olmayın” (Ramuz e‟l-Ehadis: 87/3) - “Haramdan şifa olmaz. O deva değil derttir.” (Müslim Eşribe: 12) - “İçki deva değil derttir.” (Hadis Ans: 11/54) buyurarak bizi uyarmıştır. * * * Diğer bazı haramları da Ģöyle sıralayabiliriz: Yalan söylemek, hile yapmak: Yalanla hile ile kazanç, felaket sebebi olur. Peygamberlerimiz: gerçeği gizleyerek yapılan alışverişin bereketini, hayrını Allah yok eder” demiştir. (Buhari Büyü: 26) Atalarımız: “Hile ile iş gören mihnet ile can verir” der. Dürüst olunmalı, helal kazanç duyarlılığımız olmalıdır. Alırken yermek satarken övmek ticari ahlaka sığmaz. Aldatmak aslında aldanmaktır. Al-datan kendini aldatır. Kur‟an‟ da: Ölçtüğünüzde tam ölçün, doğru tera-zi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır, hem de netice itibariyle daha güzeldir. (İsra: 35) diye emretmiştir. Peygamberimiz (as) de “Verdiğiniz sözde durun, kimseyi aldatmayın. Aldatan bizden değildir demiş-tir. (Müslim, iman: 164) Kur‟an: - “Dosdoğru ol” (Hud: 112) - “Doğrularla beraber ol” (Tevbe: 119) diye em-rediyor. “Hadislerde de şöle bildirilmiştir. Yalan ve ye-min kazancın bereketini giderir.” (Müsned: 11/235) - “Güvenilir doğru tüccar, peygamberlerle, sıd-dıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraber haşro-lunacaktır.” (Tirmizi, Buyü: 4) * * * Faiz yemek ve faizli muamele: Faiz kazanç değildir, kâr da değildir. Faiz felaket ve ceza sebebidir. Faiz büyük günahlardandır. Hatta imansız gitme-ye bile sebep olabilir. Peygamber (as) faiz yiyene, yedirene lanet etmiştir. (Ramuz e‟l-Ehadis: 4/6) Peygamberimiz veda hutbesinde: “Faizin her çeşidi ayağımın altındadır” demiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 185 Mustafa ÖSELMİŞ Faiz parası hayretmez, onunla hayır yapılmaz, yapılsa sevap beklenmez . onunla ibadet edilmez. Dinimizde helal olan faiz yoktur. Her yerde, her zaman ve ne miktarda olursa olsun haramdır. Faize hak karıştığı, ticarete, çalışmaya ve yatırıma mani olduğu için faizde alın teri olmadığı için ayrıca yardımlaşmayı ortadan kaldırdığı için haram kılınmıştır. Peygamberimiz: “İnsan yediğinden ibarettir” de-miştir. Bir aile tanırım ibadetlerini tam yapan, gece namazlarına kalkan, faizli bir miras gelir ve şu iti-rafta bulunmuştu: “Ailecek gece namazına kal-kamaz olduk. Çocuklar bize itaat etmez oldu. Yap-tığımız ibadetten, işten zevk almaz olduk” Malik Bin Dinar bir hasta ziyaretine gider. Ölüm anı gelince bir türlü Kelime-i Şaadet getiremez. Bir ara döner der ki: “Önümde ateşten dağ var. Dediğini demek istiyorum, o anda ateş üzerime geliyor.” der. Malik Bin Dinar sorar: “Bu ne işle meşgul olurdu?” - “Ölçü ve tartıda hile yapar ve faiz yerdi” ceva-bını alır. Kur‟an‟ da (Rum: 39, Al-i İmran: 130, Nisa: 160-161, Bakara: 275-279) faiz kesin olarak yasak-lanmış, faiz yiyenlerin kabirlerinden şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetlerinden kalktığı gibi kal-kacakları bildirilmiştir. * * * BaĢkasının hakkına tecavüz: Allah kul hakkı ile hayvan hakkını bağışlamaya-cağını bildirmiştir. Hele yalanla, yeminle veya zorla hak gasbı yapıldıysa bu apaçık bir zulümdür. Zali-min hasmı da Allah‟ tır. Bir de kamuyu ilgilendiren hak vardır. Haksız yere devleti dolandırmak, hak etmeden ilaç almak, maaş almak, kamu malını kötüye kullanmak, kaçak elektrik, su kullanmak milletin hakkına gasptır. Bir cenazenin namazını kıldırmadan peygambe-rimiz onun borcunun olup olmadığını sorar, borcu varsa ödeninceye kadar namazını kıldırmazdı. “Hakkını helal et, helal olsun” demekle hak helal olmaz. Hak iade edildikten sonra helalleşme olur. Peygambe (as) şöyle uyarıyor: - “Bir kimsenin hakkını gasp edip vermeyen, kıyamet günü karşısında beni bulacaktır. (Buhari Büyu: 106) - “Bir kimse haksız olarak başkasının bir karış toprağına tecavüz ederse, o yerin yedi katı o kimse-nin boynuna geçirilecektir.” (Riyaz üs-Salihın: 204) HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 186 Mustafa ÖSELMİŞ “Bir kimse yemin ederek, bir müslümanın hakkını gasp ederse Allah o kimseye cehennemi va-cip kılar ve cenneti haram kılar. (Age: 212) * * * Kumar oynamak ve oynatmak Haksız para kazanmak amacına yönelik çirkin bir iştir. Allah‟ ın ifadesiyle şeytan işi pisliktir. (Mai-da: 90) Kumar, helal kazanma, doğru dürüst olma düşüncesini yok eder. Toplumda fitneye ve düşman-lığa sebep olur. İnsanın şeref ve haysiyetini yok eder. Yuvaları söndürür. Şans oyunları, bahis olan oyunlar, alın teri olma-yan her kazanç kumardır. Kur‟an‟ da Allah kumarın büyük günah olduğunu bildirmiştir. (Bakara: 219) “Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah‟ ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bun-lardan vazgeçtiniz değil mi?” (Maida: 90-91) buyur-muştur. Necip Fazıl‟ın ifadesiyle: “Kumar oynayanlar Allah‟a inandığını söyler. Ama Allah‟a inanan kumar oynamaz.” * * * Zina etmek: Her türlü nikahsız ilişki zinadır. Dilin müstehcen-liği, gözün hain bakışı, elle temas hepsi zinadır. Resimdeki müstehcenlik, dudağın öpüşü zinadır. Her iffetsizlik zina hükmündedir. Allah Kur‟an‟ da; “Zinaya yaklaşmayın. Zira o bir hayasızlıktır. Ve çok kötü bir yoldur.” (İsra: 32) demiştir. Umeyme (ra) şöyle anlatıyor: “Bir grup Medineli kadın Müslüman olduk, peygambere gelerek: “Ey Allah‟ ın elçisi! Allah‟ a ortak koşmayacağımıza, hır-sızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, ço-cuklarımızı öldürmeyeceğimize, iftira etmeyeceğimi-ze, ve sana itaat edeceğimize söz veriyoruz.” dedik. Bize: “gücünüzün yettiği kadar ve elinizden geldiği kadar” dedi. Biz: “Elini uzatta sana bi‟at edelim ya Resulullah” dedik. Hz. Peygamber bize: “Ben kadın-larla tokalaşmam” dedi.” (Tirmizi Siyer: 37) buyurdu. Gözünde adabı vardır. Göz kalbin aynasıdır. Kalp temizse bakış güzel olur. Göz iyi bakarsa kalbe leke düşmez. Kur‟an‟ da “Allah gözlerin hain bakı-şını bilir.” (Mü‟min: 19) “Resulüm! Mü‟min erkeklere gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle” (Nur: 30) “Mü‟min kadınlara da söyle gözlerini harama bakmaktan korusunlar, namus ve iffetlerini korusun-lar” (Nur: 31) diye emretmiştir. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 187 Mustafa ÖSELMİŞ Geçmişte fuhuş yayılan toplumları Allah cezalan-dırmıştır. Pompe halkı taş kesilmiştir. Nuh kavmi su-larda boğulmuştur. Hz. Ebu Bekir (ra): “İçinde fuhuş yayılan bir kavme Allah umumi ceza verir” demiştir. Zina yüzün nurunu alır, rızkı daraltır. Allah‟ ın gazabını çeker. AIDS gibi, frengi ve bel soğukluğu gibi hastalıklar yayılır. Yuvalar yıkılır, nesil bozulur. Bir hadislerinde peygamberimiz: “Bir kimse zina ederken Müslüman olarak zina etmez” demiştir. * * * Domuz her Ģeyi ile haram kılınmıĢtır: Kur‟an‟ da domuz haram kılınmıştır. (Bakara: 172-173, Maida: 3-4, En‟am: 145) Peygamberimizin bildirdiğine göre Adem pey-gamberden bu yana Allah leşi, domuzu ve Allah‟ tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır. Domuz zararlı bir hayvandır. Ondan şifa olmaz, gıda da olmaz. Domuz pistir, her türlü pisliği yer. Domuz eti E vitaminini öldürür. Domuzdan tirişim geçer, veba bulaşır. Cilt hastalıkları geçer, saç dö-külmesine neden olur. Vücudun yapısını bozar. Ay-rıca cinnet ve körlük gibi hastalıklara neden olur. Protein değeri en düşük et domuz etidir: - Sığır: 18,11 - Dana: 18,86 - Koyun: 16,27 - Tavşan: 22,05 - Tavuk: 18,46 - Ördek: 21,53 - Domuz: 14:43 „dür 150 kg domuzun 75 kg‟si yağdır. Yani domuzun besleyici değeri yoktur. Domuzdan yapılacak organ nakli ve hücre nakli de dinen caiz değildir. * * * İhtiyaç dışı köpek beslemek de uygun görül-memiştir. İnsan yaratılış gayesine uygun olarak ya-şamalıdır. İnsan yüce bir varlıktır, üstün bir gaye için yaratılmıştır. Köpeğe hizmet ve kulluk için yara-tılmamıştır. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 188 Mustafa ÖSELMİŞ Hiç unutmam yıllarca köpek besleyen, onu gez-dirmekle vakit geçiren birini köpek gibi hırlayarak öldürüne şahit oldum. Hiçbir ihtiyaç sahibine ilgi duyulmayıp, köpek sevilir, köpek beslenirse, buna ne vicdan razı olur ne Allah razı olur. Kuduz köpek bir insanı ısırıyor, ölüyor, köpek öldürülüyor. Köpek sevenler köpek leşinin başında yas tutuyor, slogan atıyor, yürüyüş yapıyor. Ama cenaze evine baş sağlığına gidilmiyor. Bu nasıl sevgi Allah‟ ım! Peygamber(as): “Allah bir kulunu terk ettiyse, o kul boş şeylerle uğraşır.” demiştir. Bir insan yetiştirilirse insana rahmet okur ve rahmet olur. Ya köpek ne olur? Bugün sağlık açısından da köpek beslemek uygun değildir. Köpek necistir. Ondan bir çok has-talık geçer. Atalarımız: “İtle yatan bitle kalkar.” “Köpekle ya-tan havlayarak kalkar.” demiştir. İyice dikkat eder-seniz uzun süre köpek besleyende insan sevgisi kalmaz, o kişinin yüz görünüşüne köpeğinin görü-nüşü yansır. Bir hususda köpek bulunan eve melekler gel-mez. * * * RüĢvet alıp vermek haram kılınmıĢtır: Daha çok rüşvet meşru olmayan bir konuda menfaat sağlamak için verilir. Rüşvet, toplum düzenini bozan ahlaksızca bir davranıştır. Adalete manidir. Allah Kur‟an‟ da rüşveti yasaklamıştır. (Baka-ra:188. Nisa:29) Peygamberimiz de: “Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.” buyurmuştur. (Ebu Davut, Akdi-ye:4) Ara buluculuk yapan da aynı durumdadır. Rüşvet alan, o işi yapmak zorundadır. Rüşvet hak gaspıdır. Rüşvetle elde edilen hiçbir menfaat helal değildir. Haram yiyen ve yedirenin mayası bozulur. Kendi organları kendine isyan eder. Rüşvet insanın çocuklarına da yansır yani onlar da acı çeker. Ayrıca hediye adı altında alınan da rüşvettir. Çünkü o görevde bulunmasa, o hediye ona gelir mi? Gelmez. * * * Çağın yasaklanan hastalıklarından biri de ırk-çılıktır: İnsanların neticede anası da birdir, babası da birdir. Herkesi Allah yaratmıştır. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Yunus: “Yaradılanı severiz, yara-dandan ötürü” demiş. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 189 Mustafa ÖSELMİŞ Irkçılık; ayrımcılık ve düşmanlık sebebidir. Pey-gamberimiz soy sop ile övünmeyi cahiliye adeti kabul eder. Bir hadiste: “ırkçılık uğruna ölen de öl-düren de cennetlik değildir.” der.(Ebu Davut. E-dep:121) der. Nuh peygamber inanmayan oğlu için: “Ya Rabbi! O da benim ailemdendir.” Deyince, Cenab-ı Allah: “ Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir.” cevabını vermiştir. (Hud:45-46) Peygamber(as) ın ifadesiyle: “insanların en hayırlısı, en üstünü, insanlara en çok faydalı olandır.” * * * ġeytana uymak, Ģeytani iĢler yapmak yasak-lanmıĢtır: Şeytanın insanın düşmanı olduğu, sapıtmaya, aldatmaya yeminli olduğu bildirilimiştir. Bunu unutu-yoruz, onunla olmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. “şeytan diyor ki” diye başlayıp onun telkinlerine ka-nıp tuzağına düşüyoruz. “Euzubillehimineşşeytanirracim” diyoruz, mana-sını bilmiyoruz. Hacda şeytan taşlayan kendisi şey-tandan uzaklaşmıyor. Allah: “şeytanın ardına düşmeyin” diyor. (En‟am:142) şeytana kapı aralanıyor, şeytan davet ediliyor. Kendisine göz kırpılınca şeytan koşup geliyor. Ne kadar haram, günah varsa güzel, cazip gösteriyor. Allah bizi uyarıyor: “şeytan sizin için düşmandır. Siz de onu düşman bilin.” (Fatır:6) Şeytanın zara vermesinden kurtulmak için ,iyi bir kul olmak lazım. Şeytandan Allah‟ a sığınmak lazım.(Fussılaf:36, Nahl:98) Önemli olan da namazla Allah‟ tan yardım istemek lazımdır. Pey-gamber(as): “Namaz şeytanın yüzünü karartır. Sadaka belini kırar. Allah için birini sevmek ve Salih amel kökünü kazır. Bunları yaparsanız, şeytan sizden uzak olur.” Buyurarak şeytandan kurtulmanın yolunu göstermiştir. Zaten şeytan en çok amel etmeyenlere musallat olur. İbadetlere devam edenin yanında barınamaz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 190 Mustafa ÖSELMİŞ -DKimlik çatıĢması yaĢanıyor. Kimlik aranıyor, kimlik bunalımı yaĢanıyor. Ġslam’ ı tanımayanlar Ġslam kimliğini reddediyor Ġslam’ ı doğru anlaya-mayan, Ġslam’ ı yaĢayamıyor Ġslam’ ı temsil ede-miyor, kendi dinine düĢman oluyor. Kafasına göre din arayanlar oluyor. Bunların hepsi mane-vi haklarımızdır. * * * * * * Kimlik kazanamamış şahsiyet bulamamış kim-seler her zaman problem oluyor. Kendine de etrafı-na da zarar veriyor. Bunlar şuursuzluktan, idealsiz-likten ve tutarsızlıktan kurtulamıyor. Müslümanım di-yorlar ama müslüman gibi yaşamıyorlar. Yozlaşma-nın örneğini teşkil ediyorlar. Topluma baktığımız zaman hacı, hoca olan de-desiyle babasıyla müslümanlığını ispata çalışanlar oluyor. Hacıoğlu, Müftüoğlu adları neyi ispatlar. De-demizin babamızın Müslümanlığı asla bizi kur-tarmaz. İslam kimliği imanla, amelle bütünleşen kimliktir. Etrafın, bilhassa medyanın “Kendin olma, başka-sı ol” baskısı altındayız. Zaman oluyor Müslümanım demekten, bazen de Müslüman deyiverirler endişesi taşıyor ve çekiniyoruz. Kur‟an‟ da: “Yapmadığını söylemek Allah ka-tında büyük öfkeye sebep olur” (Saff:3) buyruluyor. Peygamber(as) da: “insanların en fenası birine ayrı diğerine ayrı görünendir. Bunlar iki yüzlü kimse-lerdir.” (Seçme Hadisler:101/49) “Dünyada iki yüzlü olanlar, ahirette iki yüzlü olduğu halde haşrolunacaklardır.” (Age:102/50) diye haber vermiştir. Gerçek İslam kimliği için islamı doğru öğrenmek doğru anlamak ve doğru yaşamak gerekir. İmanı taklidi olan, itikadı düzgün olmayan “bana göre” di-yen Kur‟ani hayat yaşamadan sünnete itibar etme-yenden, dinin emir ve yasaklarını yerine getirme-yenden din öğrenilmez. Din doğru yerden ve doğru kaynaktan öğre-nilirse, ancak ozaman gerçek İslam kimliğine sahip olabiliriz. İslam; daraldığı, bunaldığı ve korktuğu zaman in-san için sığınaktır, güç kaynağıdır. İnsanı zin-deleştirir, aşırı yıpranmayı önler. İnsana şifa ve ümit verir. İslam, insanın şerefini namusunu korur. İnsanı kötülüklerden alıkoyar, insanın hayatına anlam verir. J.J.Russo şöyle der: “inanmadan da insanın faziletli olabileceğini zannederdim, ne kadar yanıl-mışım!” HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 191 Mustafa ÖSELMİŞ Bir zamanların sosyalist yazarı Afet Ilgaz: “Huzur ve saadet arayanlar islamı öğrenmeli ve yaşama-lıdırlar. Beşeri sistemlerin insanları mutlu etmediği ortaya çıkmıştır.” diye yazmıştır. İslam kolaylık dinidir. İslam peygamberi: Müjdeleyiniz, nefret ettir-meyiniz “demiştir. “Kolay-laştırınız, güçleştirmeyiniz. Yalnız yapan eden çok olsun diye din sulandırıl-mamalıdır. İslam insan yararınadır. Onu istesek de zorlaştı-ramayız. Bugün islama karşı olanlar geçmişte oldu-ğu gibi islamı benimsese, yaşaması lazım. Yaşama-ya kalksa, alışkanlıklarından vazgeçmesi lazım; içki içmemesi, kumar oynamaması, zina etmemesi, şeytan, nefsin arzularını terk etmesi lazım. Hak hukuk gözetip doğru dürüst yaşaması lazım. Bunları yapamadığına göre islamın karşısında olacaktır. Ona göre inanan; gerici, dinci, kökten dinci ola-caktır. Bugüne kadar İslam‟ a ve müslümana yapılan it-hamlar, itiraflar, zulüm ve haksızlıklar yer yüzünde başka bir dine yapılmamıştır. İslam‟ ı kabulleneme-yenlerde çıldırtacak şekilde İslam korkusu vardır. Ebu Cehil, Ebu Leheb‟ ler de aynı hastalığa tutul-muş ve İslam‟ a, müslümanlığa neler dememişlerdi? Neler yapmamışlardı? Müslümanların sayısının artması, islamın yayıl-ması, camilerin, kur‟an kurslarının sayısının artması, küçük çocukların başını örtmesi, ilahi okuması bazı çevrelerde büyük rahatsızlıklara neden oluyor, bu da şeytanın çok hoşuna gidiyor. Din ve dindar düşmanlığı, ruh sağlığı bozuk, Ebu Cehil ve Ebu Leheb‟in gerekçelerine sahip kimse-lerin işi oluyor. Dinden dindardan değil, dinsizden, Allahsızdan korkmak lazım. Atalarımız: “Allah‟ ı ol-mayanın ahlakı olmaz; kork Allah‟ tan korkmayan-dan” demişlerdir. İnançsızlık nasipsizliktir ve bir in-san için en büyük kayıptır. Din, toplumun ve insanin huzuru, sağlığı için su kadar, ekmek kadar gereklidir. Sircon Lobuk şöyle diyor: “din hayta bir ölçü, ge-lecekte bir hami, felaket anında bir teselli kaynağı, tehlike anında bir sığınak kederli anda bir daya-naktır.” Din düşmanların dünyadaki rahatsızlıkları gibi ahirette de rahatsız olacaklarını Peygamber (as) şöyle haber veriyor: “Ahirette cehennem ehline uyuzluk musallat olur. Kemikleri görününceye kadar kaşınırlar. Birbirine: “bu uyuzluk bize neden musallat oldu?” derler. Onlara: -“Dünyada ehli imana eza‟nız (verdiğiniz sıkıntı) yüzünden” denilir. (Ramuz-e‟l Ehadis: 510/8) buyu-rarak din, dindar düşmanlığının cezasını haber veriyor. İslam‟ a zarar verebilmek için Türk Müslümanlı-ğı, Kur‟an Müslümanlığı, ılımlı İslam, Türkçe na-maz, Türkçe ibadet, dinde reform, Rönesans vs. gibi sözlerle ortaya çıkılıyor. Din, nefsimizi okşasın istiyoruz. İstediğimiz gibi yaşayalım Müslüman kalalım ve Müslüman mua-melesi ile gömülelim istiyoruz. Ardından da cennete girelim istiyoruz. Din, ezan, cami düşmanlığı ya-pıyoruz. Ama cenazemizin hangi camiden kalka-cağını vasiyet etmekten geri kalmıyoruz. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 192 Mustafa ÖSELMİŞ Her vesileyle dini tartışıyoruz. Herkes din hak-kında konuşabiliyor. Din bir filozofun görüşü mü ki tartışalım? Dinde zorlama yoktur. Ya aynen kabul edersiniz ya da onu inananlara bırakırsınız. Dini tahrif etmek isteyenler “ılımlı” diyor, “modern” diyor, “reform” diyor. Dinin ılımlısı, moder-ni, reforma tabi tutulanı olmaz. Din deforme olma-mıştır ki reform olsun. Dinin Türkçesi, Türk Müs-lümanlığı da olmaz. Allah islamı nasıl indirdiyse din odur. Ama yeni bir din icad edilmek isteniyorda o başka. Bazıları “sen farzlara bak” diyor. Din farzlardan ibaret değildir. Farzları anlaşılır hale getiren, yaşanır hale getiren sünnetler vardır. Cenab-ı Allah Kur‟an‟ da şöyle uyarıyor: “Allah‟ ı ve peygamberini ayırmak isteyenler “Bir kısmına iman ederiz, bir kısmına inanmayız” diyenler iman ile küfür arasında bir yol tutmuşlardır.” buyuruyor. (Nisa: 150) Bu gayretleri pergamber (as) da şöyle haber ver-miştir: “Bir zaman gelecek, bir grup ümmetimi süne-timden ayırıp başka yollara götürmeye çalışacak-lardır.” (Müslim: 1847) Zamana göre, şartlara göre Allah‟ ın dini de-ğişmez. İslam kıyamete kadar baki, son dindir. Din bana göre sana göre değil Kur‟an‟ a göre ve pey-gambere göredir. Dinden çıkarmalar yapacak, ila-veler yapacak Allah ‟ın ortakları yoktur. (Şura: 21) Dinde hüküm Allah‟ın‟dır. Emir ve yasak koyma yetkisi Allah‟ın‟ dır. Kur‟an Allah kelamıdır. Değiş-mez, ibadetler Allah‟ın emridir değiştirilemez. Değiş-tirilirse ibadet olmaktan çıkar. Dine bizim müdahele yetkimiz yoktur. İslamı diğer dinlerle karıştırırsak bu tür saçmalık-lar devam edecektir. Neden oluyor bunlar? Bütün dünyada İslam yükselen bir değer her tarafta İslam rüzgarı esiyor. Müslüman olarak doğanların sayısı artıyor. Müslü-manlar daha çok şuurlanıyor. Batıda bir şeye kızan Müslüman oluyor, doğan çocuklar (Muhammed) adını alıyor. Dinlerinin tatmin etmediği kimseler ve araştırıp inceleyenlere alternetif İslam dini oluyor. Her türlü çirkefin içinde boğulmak üzere olanlar, Müslümanları daha mutlu ve daha huzurlu görüyor. Ve islamı seçiyorlar da ondan. İslam‟ a yapılan saldırılar, iftiralar hiçbir dine ya-pılmamasına rağmen tek yayılan din islamdır. İşte telaşın sebebi bu korkudur. İslama zarar vereme-yenlerin bir gayreti de İslamı diğer dinler seviyesine çekmek; o da din bu da din. Onu da Allah gönder-miş bunu da. Dinler arasında ve peygamberler ara-sında ayırım yapamayız. Ona da uysak olur, buna da uysak olur şeklindedir. Bizim başka dinlere ve peygamberlere bakışı-mız; Yahudilik, hristiyanlık gibi dinler ve Musa, İsa peygamberler bunların yanında Kur‟an‟da adları geçen 25 peygamber gelmiştir. Tevrat, Zebur, İncil muhafaza edilemeyip bozulduğu için Allah‟ ın gön-derdiği Yahudilik, hristiyanlık bozulduğu için Allah son din olarak islamı, son peygamber olarak da Hz. Muhammed (as) ı göndermiştir. Başka bir din ve başka bir peygamber gelmeyecektir. Şu anda hak olan ve bozulmamış din İslam dinidir. İslam‟ dan sonra diğer dinlerin hükmü kalmamıştır. Allah bizden İslamdan başka din istemiyor. HASTALIKLARIMIZ VE ÇARELERİ 193 Mustafa ÖSELMİŞ Dinler bir tutulamaz. Dinleri bir tutmak daha önceki dinlerin kaldırılmadığı anlamına gelir. İslam anlayışında dinler arası birlik olmaz. Davet olur, tebliğ olur. Peygamberimiz (sav) dinler arası birlik yapmamış, diyalog kurmamış, tebliğ yapmıştır. Mektuplar yazarak davetlerde bulunmuştur. Ayrıca heyetler göndermiştir. Bugün Hristiyanlık şirk içinde bozulmuş bir dindir. Kur‟an bize şöyle hitap ediyor: - “Allah nezdinde hak din İslam‟dır.” (AL-i İm-ram: 19) - “Sizin için İslamı beğenip seçtim.” (Maida: 3) - “Kim İslamdan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden böyle bir din asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (AL-i İmran: 85) Rab olarak Allah‟ ı, din olarak İslam‟ ı, peygam-ber olarak Muhammed (sav) ı seçtim beğendim di-yene ne mutlu.-