1. ÜNİTE: KAZA VE KADER ÖĞRENME ALANI: İNANÇ 1. ÜNİTE: KAZA VE KADER 1. Allah Her Şeyi Bir Ölçüye Göre Yaratmıştır 2. Kader ve Evrendeki Yasalar 3. İnsan İradesi ve Kader 3.1. İnsanın Özgürlüğü ve Sorumluluğu 3.2. İnsanın Çabası: Emek ve Rızık 3.3. Dünya Hayatının Sonu: Ecel ve Ömür 4. Allah’a Güvenmek (Tevekkül) 5. Ayete’l-Kürsi ve Anlamı Bu ünite için tavsiye kitaplar: 1 - Kaderi Merak Ediyorum, Özkan ÖZE, Uğurböceği Yayınları 2 - Allah'ı Merak Ediyorum 1, 2, Özkan ÖZE, Uğurböceği Yayınları 3 - Büyük İslam İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 1. Allah Her Şeyi Bir Ölçüye Göre Yaratmıştır Çevremizdeki varlıklara dikkat ettiğimizde her şeyin belirli bir ahenk ve düzen içerisinde hareket ettiğini görürüz. Allah, kâinatta bulunan her şeyi bir plan ve ölçü içerisinde yaratmıştır. Bu ölçü, evrendeki varlıkların tutarlı ve uyumlu bir sistem oluşturmalarını sağlamıştır. Allah’ın yarattığı hiçbir şeyde düzensizlik ve dengesizlik görülmez. Allah insandan evreni incelemesini, ondaki uyum ve denge üzerinde düşünmesini istemiştir: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabb’imiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen yücesin. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân suresi, 191. ayet.) ayeti bu konuya örnektir. Canlılar, yaşayabilmek için atmosfere, nefes alabilmek için oksijene ihtiyaç duyarlar. Bazı canlılar oksijen tüketip karbondioksit açığa çıkarırlar. Bitkiler ise besin üretmek için karbondioksit kullanıp oksijen üretirler. Bu durum canlıların yaşamı için Allah’ın koymuş olduğu kanunlardan biridir. Denizlerdeki tuz, orada yaşayan canlılar için uygun orandadır. Gezegen ve yıldızların büyüklükleri, aralarındaki mesafe, evrendeki düzen ve dengeyi sarsmayacak şekilde Allah tarafından konulmuştur. Evren ve içindeki varlıkların belli düzen ve ölçüye göre yaratıldığı Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Biz her şeyi bir ölçüye (bir düzene, plana) göre yarattık.” (Kamer suresi, 49. ayet.) Her şeye hayat veren ve varlığı belli bir amaca göre yaratan Allah’tır. Yaratma sürekli olarak devam etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de evrendeki ölçü ve dengeye şöyle dikkat çekilmiş ve insanın buna göre hareket etmesi istenmiştir: “Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte)dir. Yıldızlar ve ağaçlar (Allah’a) secde ederler. (Allah’ın koyduğu ölçülere göre hareket ederler.) Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) o koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (Rahmân suresi, 5-8. ayetler.) Allah’ın her şeyi belli bir ölçüye göre yarattığı başka bir ayette şöyle belirtilir: “...Her şeyi yaratmış, ona bir ölçü, biçim ve düzen vermiştir.” (Furkân suresi, 2. ayet.) Bir diğer ayette ise güneş ve ayın belli bir yörüngede döndüklerinden şöyle bahsedilmektedir: “Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan odur. Her biri bir yörüngede hareket etmektedir.” (Enbiyâ suresi, 33. ayet.) Allah’ın evreni yaratıp düzene koymuştur. Örneğin yağmurun bir ölçüye göre indirildiği şöyle haber verilmektedir: “Gökten bir ölçüye göre suyu indiren odur. Biz onunla (kupkuru), ölü bir memlekete hayat veririz...” (Zuhruf suresi, 11. ayet.) Allah her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. İnsan ve hayvanları yaratmadan önce, yeryüzünü onların yaşamalarına uygun bir şekilde hazırlamıştır. Dünyadaki hayat, onun yarattığı düzen ve denge içerisinde sürüp devam etmektedir. Bize düşen evrendeki düzeni korumaktır. Bu harika düzeni keşfetmeye yönelik yapılan bilimsel araştırmalar, Allah’ın her şeyi ölçülü bir şekilde yarattığı gerçeğini anlamamıza katkı sağlamaktadır. 2. Kader ve Evrendeki Yasalar KADER; lügatte; "ölçü, ölçme, miktar, bir şeyi ölçerek belirli bir ölçüye göre yapmak, onu takdir ederek tayin ve tahsis etmek", anlamlarına gelir. TERİM ANLAMI: Allah’ın evrende olacakların hepsini önceden bilip takdir etmesine (ölçüp biçip, belirli kılmasına) “kader” denir. KAZA: Sözlükte; "bir şeyi sonuna getirerek hükme bağlamak", yani onun sözle veya hareketle tamamlanması, "fiillerin zamanında yaratılması"dır. Allah'ın önceden bilip takdir ettiği olayların zamanı gelince gerçekleşmesine "kaza" diyoruz. ALLAH’IN SIFATLARI Kendisinde olup başkasında bulunmayan (Zatî Sıfatları) • Öncesi yok • Sonrası yok • Varlığı kendisinden… • Yarattıklarına benzemez Kendisinde olup yarattıklarında da bulunabilen (Subutî Sıfatları) • Bilmek • Görmek • Diri olmak • Konuşmak • Yaratmak • Gücü yetmek Allah’ın her şeyi belli bir ölçü, düzen ve uyum içerisinde programlamasına kader denir. Zamanı geldiğinde olayların bu programa uygun olarak gerçekleşmesine kaza denir. Örneğin yerçekimi kanununun Allaht arafından programlanması kaderdir. Bu kanun nedeniyle yüksekten bırakılan bir cismin düşmesi ise kazadır. Buharlaşan havanın yağmur ve kar taneleri şeklinde toprağa düşmesi, canlıların bitkilerle olan oksijen ve karbondioksit değişimi gibi olayların tümü Allah’ın takdirine bağlıdır. Nitekim Yüce Allah bir ayette, “Biz her şeyi bir kadere (bir düzene, ölçüye, plana) göre yarattık.” (Kamer suresi, 49. ayet.) buyurmuştur. Allah, evrenin düzeni ve işleyişini birtakım yasalara bağlamıştır. Bunların başında fiziksel yasalar gelir. Fiziksel yasalar madde ve enerjinin oluşumu, değişimi, yapısı, hareketi ve maddeler arası ilişkilerle ilgili prensiplerdir. Deney, gözlem ve araştırmalar neticesinde anlaşılabilen bu yasalar değişmez olup evrensel bir niteliğe sahiptir ve Allah’ın evrende yarattığı düzenin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Örneğin evrendeki cisimler, birbirlerini bir kuvvetle çeker ve iterler. Cismin kütlesi ne kadar büyük olursa çekme ve itme kuvveti o kadar büyük olur. Böylece çekme ve itme kuvveti dengelenmiş olur. Güneş, bu kuvvetle gezegenleri kendine doğru çeker ve onların yörünge üzerinde kalmalarını sağlar. Fiziksel yasalar, Allah’ın üstün kudret sahibi olduğunu ve her şeyi hakkıyla bildiğini gösterir. Bu konuda Allah şöyle buyurur: “Onlara bir delil de gecedir ki biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de birden karanlığa gömülürler. Güneş de (bir delildir onlara), akar gider yörüngesinde. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın yaratmasıdır...” (Yâsîn suresi, 37-40. ayetler.) Fiziksel yasalara dayalı olarak gelişen teknoloji ve onun ürünleri insanların yaşamlarını kolaylaştırır. Telefon ve bilgisayar gibi aletler, teknoloji ürünleridir. Bunların tasarımlarında insanların evrende keşfettikleri ve pratiğe döktükleri fiziksel yasalar vardır. İnsan, aklı ve zekâsıyla fiziksel yasalardan hareketle icat ettiği araçları insanlığın hizmetine sunar. Biyolojik yasalar; canlıların yapısı, beslenmesi, korunması, gelişmesi ve üremesiyle ilgili yasalardır. Her şeyi bir sebebe bağlayan Allah; bitki, insan ve hayvanların oluşumunu biyolojik yasalara bağlı kılmıştır. Evrendeki biyolojik yasalar, her canlı türünü doğrudan ilgilen dirmektedir. Örneğin insanın yaşaması için solunum, sindirim ve dolaşım gibi sistemlere sahip olması gerekir. Canlılar dış dünyayı algılayabilmek için duyu organlarına ihtiyaç duyarlar. İnsanın yaratılış gerçeği hakkında Allah şöyle buyurur: “(Ey insanlar!) Biz sizi basit bir sudan yaratmadık mı? İşte o suyu, belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik, sonra da ona ölçülü bir biçim verdik...” (Mürselât suresi, 20-23. ayetler.) Hayvanların vücut yapıları yaşayabilecekleri biçimde yaratılmıştır. Örneğin balıklar suda solunum yapabilmek için solungaca, kuşlar uçabilmek için iki kanada ihtiyaç duyarlar. Etle beslenen hayvanların çene yapıları, otla beslenenkilerden farklıdır. Deve, sıcak iklimde günlerce susuz yaşayabilme özelliğine sahiptir. Yılan, kertenkele ve kaplumbağa gibi hayvanlar hava ısınıncaya kadar kış uykusuna yatarlar. Allah, toplumsal olaylar arasında var olan sebep sonuç ilişkisini gösteren yasalar koymuştur. Bunlara toplumsal yasalar denir. Örneğin gelir dağılımının adil olduğu toplumlarda yoksulluk azalır, adaletin olmadığı toplumlarda barış bozulur. Eşitlik ve adalet yoksa toplumda bunalım ve kargaşa ortaya çıkar. Kuraklık sonucu açlık ve susuzluk yaşayan insanların, yaşanabilir yerlere göç etmeleri ve tarımsal üretimin azalıp sanayileşmenin artmasıyla köyden kente göçün hızlanması toplumsal yasalara örnek verilebilir. Aynı şekilde her insan gibi toplumların da bir ömrü olduğu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “Her toplumun (belirli) bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an erteleyebilirler ve ne de bir an öne alabilirler.” (A’râf suresi, 34. ayet.) Toplumsal yasalar Kur’an-ı Kerim’de “sünnetullah” kavramıyla dile getirilir. Sünnetullah, Allah’ın evrene koymuş olduğu yasalardır. Bir ayette bu durum şöyle ifade edilir: “…Sen Allah’ın yasasında (sünnetullahta) hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın yasasında asla bir sapma da göremezsin.” (Fâtır suresi, 43. ayet.) Kur’an-ı Kerim, toplumsal yasaların işleyişi hakkında düşünmeyi ve buna göre davranmayı öğütler: “Onlar yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmazlar mı?...” (Fâtır suresi, 44. ayet.) Toplumsal bozulma ve çöküntü, toplumun tümünü etkiler. Yüce Allah’ın belirlediği değişmez toplumsal yasaları (sünnetullah) dikkate almayan toplumların çöküşü kaçınılmaz olmuştur. Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarına bakıldığında peygamberlerin uyarılarına aldırış etmeyen toplumların ağır bedel ödedikleri görülür. Toplumsal yasaları bilmek, insanların çevresiyle uyum içerisinde yaşamasını sağlar. İnsanların birbirlerinin hak ve hukuklarına özen göstermelerini ve zarar verici davranışlardan kaçınmalarını gerektirir. Yapılan haksızlığın yapanın yanında kâr kalmayacağı ve bundan tüm toplumun etkileneceği konusunda Kur’an’da şöyle buyrulur: “(Öyle) Bir fitneden sakının ki aranızdan yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz (hepinize erişir)...” (Enfâl suresi, 25. ayet. ) Bu bakımdan adalet, sağlık ve güvenlik konularında toplumsal bilincin oluşması, toplumun huzuruna katkı sağlar. Bizler de toplumsal yasalar gereği, başkalarına iyilikte bulunmalı ve yararlı birey olmaya çalışmalıyız. 3. İnsan İradesi ve Kader Akıl ve irade sahibi olan insan; düşünce, söz ve davranışlarında özgür bir varlıktır. İnsan, bu özgür irade ve akıl sayesinde iyiyi kötüye, doğruyu da yanlışa tercih edebilir. İnsanın iradesi denildiğinde genel olarak en az iki seçenekten birini tercih etme gücü anlaşılır. İnsan yaratılış bakımından diğer varlıklardan farklıdır. Özellikle tercih hakkı onu diğer varlıklardan ayırır. Özgür iradesiyle seçim yapabilen insan, bundan dolayı işlediklerinden sorumlu tutulmuştur. Allah, peygamberler göndererek nelerin iyi ve nelerin kötü olduğunu insanlara açıklamıştır. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “Ona iki yolu (iyi ve kötüyü) gösterdik.” (Beled suresi, 10. ayet.) İnsan, irade ve seçme hürriyetiyle dilediği davranışı gerçekleştirir. Kur’an’da iyi-kötü, doğru-yanlış olan söz ve davranışlar açıklanmış, bunların seçimi ise insana bırakılmıştır. Bu hususla ilgili bir ayette insanın tercih özgürlüğüne şöyle vurgu yapılmıştır: “Kim doğru yolu seçerse bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur, kim de doğruluktan saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez…” (İsrâ suresi, 15. ayet.) Dinimiz akıl sahibi olmayı sorumluluğun şartlarından saymıştır. Bu bakımdan akıl ve özgür irade sahibi insan, sorumluluğu başkasında aramaz. Yaptıklarının kendisine ait olduğu bilinciyle sonucuna katlanamayacağı davranışlardan uzak durur. Trafik kazaları konuyla ilgili dikkat çekici bir örnektir. Günümüzde birçok trafik kazası olmaktadır. Trafik kazalarının en önemli sebepleri arasında alkollu araç kullanmak ve aşırı hız yapmak gelir. Bu durumunda kişi, öncelikle suçu kendinde aramalıdır. Çünkü akıl ve irade sahibi insanın trafik kurallarını ihlal etmesi kendi tercihidir. Bu nedenle insan yaptıklarından sorumlu tutulur. İnsanın kaderi, Allah’ın evrende belirlediği yasalarla düzenlenmiştir. Buna bağlı olarak insanın eylemleri, zorunlu ve seçime dayalı olmak üzere iki kısımdır. Kalbimizin çalışması, nefes alıp vermemiz, sindirim sisteminin çalışması bizim irademiz dışında gerçekleşir. Ne zaman, hangi anne ve babadan dünyaya geleceğimiz, cinsiyetimizin ne olacağı, göz rengimizin nasıl olacağı, nerede ve ne zaman öleceğimiz gibi konular bizim tercihimize bırakılmamıştır. Tüm bunlar, Allah’ın yarattığı fiziksel, biyolojik ve toplumsal yasalar çerçevesinde gerçekleşir. Bundan dolayı kendi seçimimize dayalı tercihlerimizi, irademiz dışında gerçekleşenlerden ayırt etmeliyiz. İnsana düşen gayret etmek, sebeplere sarılmak, çalışmak ve araştırmaktır. Sonucu takdir edecek olan Allah’tır. İnsan elde ettiği güzelliklerden dolayı Allah’a teşekkür etmeli, karşılaştığı darlık ve zorluğun üstesinden gelmesini bilmelidir. İnsan, Allah’ın kendisine akıl ve hür irade verdiğini unutmamalı, karşılaştığı olumsuzlukları alın yazısı ve talih diyerek kadere yüklememelidir. 3.1. İnsanın Özgürlüğü ve Sorumluluğu İnsanın özgürlüğü, zorlama ve baskı olmadan kendi iradesiyle karar vermesidir. Sorumluluk ise verdiği karar sonrasında doğan sonuçları kabul etmesidir. İslam dini, söz ve davranışlardan sorumlu tutulmayı akla ve özgür iradeye bağlı kılmıştır. Akıl ve irade sahibi olmayan diğer tüm canlılar, yaptıkları davranışlardan sorumlu tutulmazlar. Yüce Allah, insanın sorumluluğunu gücüyle sınırlı tutmuştur. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır…” (Bakara suresi, 286. ayet.) Bundan dolayı dinimiz, insanın gücünü aşan konuları, sorumluluk alanı dışında tutar. İnsanın sadece kendi yaptıklarından sorumlu tutulacağı, Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilir: “…Hiçbir kimse başkasının günahını yüklenmez…” (Zümer suresi, 7. ayet.) Allah adalet sahibidir ve kullarına asla zulmetmez. İnsan, aklı ve özgür iradesiyle ortaya koyduğu söz ve davranışlarından sorumlu tutulur. İnsan kendi iradesiyle karar verir ve seçimini yapar. İyi tercihin karşılığında sevap, kötü tercihin karşılığında ise günah kazanır. Allah, insanoğluna akıl ve irade yanında iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmesi için rehber olarak ilahî kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Din seçiminde ise insanı özgür bırakmış ve bu konuda şöyle buyurmuştur: “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır...” (Bakara suresi, 256. ayet.) Yüce Allah bütün insanların inanmasını istemekle birlikte iman konusunu insanın özgür iradesine bırakmıştır. Allah, Kur’an’da gerçekleri ve doğruları açıklamış ve insanın, tercihlerinin sonuçlarına katlanması gerektiğini şöyle bildirmiştir: “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan suresi, 3. ayet.) İnsan, sarfettiği sözlerde ve sergilediği davranışlarda sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Bu bakımdan akıl ve iradesini, iyi ve doğru olanı tercih etme yönünde kullanmalıdır. “Kaderim böyle” diyerek sorumluluktan kurtulmanın mümkün olamayacağı gerçeğini bilmelidir. Çünkü insan özgür iradesiyle işlediklerinden sorumludur. 3. 2. İnsanın Çabası: Emek ve Rızık İnsan, gücü nispetinde kendisine, ailesine ve topluma faydalı olmaya çalışır. Hayatında mutlu, huzurlu ve başarılı olmak için çaba gösterir. Dinimiz çalışkanlığı övmekte, insanın, çalışmadan ve gayret etmeden isteklerine ulaşmasının mümkün olamayacağını ifade etmektedir. Derslerde başarılı olmak ancak düzenli çalışmakla mümkündür. Dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmanın yolu da çalışmaktan geçmektedir. İslam dini, insanın her alanda çaba göstermesini istemiştir. Yüce Allah bir ayetinde çalışmanın gereğini şöyle vurgulamıştır: “Gerçekten insan için kendi çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur.” (Necm suresi, 39. ayet.) Bir başka ayette ise herkesin kazancının karşılığını alacağı şöyle dile getirilir: “Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.” (Câsiye suresi, 22. ayet.) Allah’ın insanlara örnek olarak gönderdiği peygamberler, emekleriyle geçimlerini sağlamışlar ve çalışmanın karşılıksız kalmayacağı bilinciyle hareket etmişlerdir. Hz. Âdem çiftçilik, Hz. Musa çobanlık, Hz. İdris terzilik, Hz. Davut demircilik ve Hz. Muhammed ise ticaret yapmıştır. İslam, çalışmadan kazanmayı ve üretmeden tüketmeyi hoş karşılamaz. Bu nedenle emeğe dayanmayan tefecilik ve kumar gibi kazançlar da dinimizce haram sayılmıştır. Dinimiz, “Rızkı veren Allah’tır.” diyerek çaba ve gayret göstermeden başkalarından bir şey beklemeyi ve dilenmeyi uygun görmez. Peygamberimiz bu konuyu şöyle dile getirir: “Sizden herhangi birinizin sırtına bir bağ odun yüklenip satması, dilenmesinden hayırlıdır…” (Buharî, Zekât, 50, 53; Müslim, Zekât, 106) Hacı Bektaş Veli de “Çalışmadan geçinenler bizden değildir.” (http://huham.com) diyerek çalışmanın önemine dikkat çekmiştir. İnsan, çalışmalı ve rızkını helal yoldan temin etmelidir. Ayrıca kazancını Allah’ın uygun görmediği yerlerde harcamamalıdır. İsraf etmeden dünyalık nimetlerden faydalanmalıdır. Bu konuda Allah şöyle buyurur: “Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de (insanlara) iyilik et…” (1 Kasas suresi, 77. ayet.) Tüm canlılara rızık veren Allah, bizleri de rızıklandırır. Bize düşen, rızkımızı temin etmek için çaba sarf etmektir. Nitekim kuşlar, karıncalar ve arılara baktığımızda onların da rızıklarını temin için gayret ettiklerini görmekteyiz. 3. 3. Dünya Hayatının Sonu: Ecel ve Ömür Her canlının sahip olduğu yaşam süresine ömür denir. Bu yaşam serüveni ecelle noktalanır. Yeryüzü ölümlerle hüzünlenirken diğer taraftan doğumlarla neşelenir. Bir tohum tanesi uygun iklim şartlarında fidan olur. Gelişerek çiçek açıp meyve veren ağaç olur. Zaman geçer sararıp kuruyarak toprak olur. Dünya hayatı Allah’ın evrende yarattığı ilahî düzen ve ölçü içerisinde sürüp gider. Kur’an-ı Kerim’de geçen, “Allah’ın izni olmadan hiçbir kişi ölmez. (Ölüm) Belirli bir süreye göre yazılmıştır...” (Âl-i İmrân suresi, 145. ayet.) ayeti hayatın ve ölümün Allah’ın elinde olduğunu bildirir. Varlıkların sonlu olması yasası gereğince her insanın da ömrü bir gün son bulacaktır. Allah bu konuda şöyle buyurur: “Her can, ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût suresi, 57. ayet.) İnsan için belirlenen ömür bittiğinde ecel gelir ve ölüm olayı gerçekleşir. Bu durum bir ayette şöyle açıklanır: “O (Allah), sizi bir çamurdan yaratan, sonra size bir ecel, (bir ömür süresi) tayin edendir…” (En’âm suresi, 2. ayet.) Dünyada yaşayan varlıkların kendilerine biçilmiş birer tabii ömrü olduğu gibi uçsuz bucaksız evrenin de bir sonu vardır. Kur’an, evreni oluşturan varlıkların da sonlu olduğuna şöyle işaret eder: “…(Güneş ve aydan) her biri, belirlenmiş bir süreye kadar hareketlerini sürdürürler…” (Fâtır suresi, 13. ayet.) Dünya hayatının sona erip yeni bir hayatın başlamasına kıyamet denir. Kıyametin vaktini belirleyen de Allah’tır. Kıyametin vaktini ancak Allah bilir. Bu konu Kur’an’da şöyle açıklanır: “Kıyametin ne zaman kopacağı hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır…” (Lokman suresi, 34. ayet.) Yüce Allah; kendisine inanmanın, güzel söz sarf etmenin ve iyi davranış sergilemenin karşılıksız kalmayacağını şöyle dile getirir: “Allah, inanıp iyi işler yapanları ödüllendirir. Onlar için büyük bir bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.”(Sebe suresi, 4. ayet.) İnsan, hayatın bir sonunun olduğunu bilerek Allah’ın kendisine bağışladığı ömrü iyi değerlendirmelidir. Müslüman, hayatın her anında güzel davranışlar sergilemeye çalışmalı ve çevresine faydalı bir insan olmaya gayret etmelidir. ÜNİTE SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi yanlış bir tevekkül anlayışıdır? a) İhtiyaçlarımızı karşılamak için çalışmak ve Allah’tan başarı dilemek b) Çiftçinin tarlaya tohumu atması ve Allah’a güvenmesi c) Hastalığımızın geçmesi için tedavi olup Allah’tan şifa dilemek d) Derslere çalışmadan Allah’tan yardım dilemek Peygamberimizle görüşmeye gelen birisi, söz esnasında deveyle geldiğini söyleyince, peygamberimiz devesini nereye koyduğunu sorar. O da, Allah'a tevekkül ettim, der. Bunun üzerine peygamberimiz, "Deveni iyi bağla da öyle tevekkül et." buyurur (Tirmizi,Kıyame,60) 2. Yukarıdaki hadisten hareketle aşağıda verilen sonuçlardan hangisine ulaşabiliriz? a) Bir işimizin olması için çalışmamız yeterlidir. b) Bir iş için önce üzerimize düşenleri yapmalı sonra Allah’a bırakmalıyız. c) İşimizde başarıya ulaşmak için dua etmemiz yeterlidir. d) Çalışmadan da başarıya ulaşabiliriz. Serdar: Allah’a güvenmem yeterlidir, çalışmasam da başarılı olabilirim. Selçuk: Allah’ın bana yardım edeceğine inanırım Metin: Yaratılan rızıklardan yararlanabilmek için çaba gösteririm Hakan: Çalışırım, sonra Allah’a inanır ve güvenirim 3.Yukarıda bazı öğrenciler davranışlarını belirtmişlerdir. Hangi öğrencinin davranışı doğru olarak kabul edilemez? a) Serdar b) Hakan c) Metin d) Selçuk 4. İnsanın başarıya ulaşmak için bütün gayretini sarf ettikten sonra, işin sonunu Allah’a bırakıp O’na güvenmesine ne ad verilir? a) Sabır b) Rıza c) Şükür d) Tevekkül 5. Dünya hayatıyla ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? a) İnsan yaşamın sonlu olduğunun bilincinde olarak ömrünü güzellikler içinde geçirmelidir b) Sonsuz yaşam, dünya hayatında kazanılır. c) İnsanın yaşamı dünya hayatıyla sınırlıdır