• Lipitlerin yapısında C, H, O atomları bulunur. Bazı lipitlerde S, P, N atomları da bulunur. • Enerji potansiyeli en yüksek olan molekül grubudur. Suda çözünmezler (hidrofobiktirler). Ancak eter, kloroform gibi organik çözücülerde çözünürler. benzen, Vücutta bulunan lipitler genellikle ya membranların yapısında membran lipitleri olarak, ya adipositlerde (yağ dokusu hücreleri) triasilgliserol damlacıkları olarak yada plazmada lipoprotein partikülleri olarak bulunurlar. LİPİTLERİN BİYOLOJİK FONKSİYONLARI Vücut için enerji kaynağıdırlar. Lipitler tüm canlı hücrelerin bulunurlar. (ör: membran lipitleri) yapısında yapıtaşı olarak Hücrelerin sulu bölümleri ile hücre içi yapıların bölüklenmesine olanak sağlayan hidrofobik bariyer görevi yaparlar. Organizmada izolatör görevleri vardır. Örneğin; lipitler merkezi sinir sistemi hücrelerinin yapısında yüksek oranda bulunurlar ve izolatör görevleri sayesinde, sinirsel iletinin kayba uğramadan hedefe doğru hızla ulaşmasını sağlarlar. Ayrıca izolatör görevleri sayesinde vücuttan ısı kaybını da önlerler. Organ yağları, organları sararak onların uygun anatomik pozisyonda kalmalarını sağlar. Ayrıca organları mekanik etkilere karşı korur. Lipitler, yağda eriyen vitaminlerin vücutta düzenleyici veya koenzim olarak görev almalarını sağlar. Ayrıca, vücut hemoastazisinin kontrolünde önemli rol üstlenen steroid hormonlar da lipit yapısındadırlar. (kolestrol türevidirler) Safra asitleri ve safra tuzları da lipit sınıfına girerler. LİPİTLERİN SINIFLANDIRILMASI Yağ asitleri Nötral yağlar (yağ asitlerinin gliserolle yaptıkları mono, di ve trigliseridler) Fosfolipidler Glikolipidler Lipoproteinler (yağ asitlerinin proteinlerle yaptığı bileşikler) Kolestrol ve türevleri (steorid hormonlar, safra tuzları, safra asitleri) BESLENMEYLE ALINAN LİPİTLERİN SİNDİRİM, EMİLİM, SALGILANMA VE KULLANILMASI Yetişkin bir kişi günde yaklaşık 60-150 gr kadar yağ alır. Bu miktarın % 90’ından fazlası triasilgliseroller (trigliseritler) dir. Geri kalanı ise, kolesterol esterleri (kolesterol+yağ asidi), fosfolipidler ve esterleşmemiş (serbest) yağ asitlerinden oluşur. 1-DİYETLE ALINAN LİPİTLERİN MİDEDEKİ SINIRLI SİNDİRİMİ: Lipit sindirimi ile ilgili enzimlerden biri olan ve mideden salınan gastrik lipaz, nötr pH’da aktif olan bir enzimdir. Bu nedenle yetişkinlerin midesindeki asidik pH’da inaktiftir. Oysa bebeklerin midesinde pH nötre yakın olduğundan ve beslenmeleri süt lipitleri içerdiğinden gastrik lipaz lipit sindiriminde görev alır. Yani genel olarak bakıldığında, yetişkinlerde lipitler ağız ve midede pek değişikliğe uğramadan ince bağırsağa ulaşır. 2-DİYETLE ALINAN LİPİTLERİN İNCE BAĞIRSAKTA EMÜLSİFİKASYONU: Duedonumda, gerçekleşir. beslenmeyle alınan lipitlerin emülsifikasyonu Emülsifikasyon 2 mekanizma tarafından gerçekleştirilir. 1-safra tuzlarının deterjan etkisi, 2-bağırsak hareketlerinin mekanik karıştırıcı etkisi Emülsifikasyon, lipid damlacıklarının yüzey alanını arttırarak sindirim enzimlerinin daha kolay etki etmelerini sağlar. Safra tuzları kolesterol türevidir ve bir sterol halkasına eklenmiş bir glisin veya taurin molekülünden oluşur. Bu emülsifiye edici ajanlar, hem lipid partikülleri hem de bunları çevreleyen sıvı ortamla etkileşime girer ve partiküller küçüldükçe onları stabilize ederek kümeleşmelerini önlerler. 3-DİYETLE ALINAN LİPİTLERİN İNCE BAĞIRSAKTA PANKREAS ENZİMLERİ TARAFINDAN ENZİMATİK YIKIMI: Diyetle alınan triasilgliseroller, kolesterol esterleri, fosfolipidler salgılanmaları hormonal olarak kontrol edilen pankreas enzimleri tarafından enzimatik olarak parçalanırlar. Diyetle alınan lipitleri ince bağırsakta parçalayan hidrolitik enzimler pankreas tarafından salgılanırlar ve pankreas sıvısı içinde bulunurlar. Bu enzimlerin salgılanmaları hormonal olarak kontrol edilir. Jejunum ve aşağı duedonum mukozasındaki hücreler, küçük bir peptid hormon olan KOLESİSTOKİNİN üretirler. Kolesistokinin hormonu üretimi üst ince bağırsak bölümüne ulaşan lipitlere yanıt olarak oluşur. Kolesistokinin safra kesesinden safra ve pankreasın ekzokrin hücrelerinden ise sindirim enzimlerinin salgılanmasına neden olur. Ayrıca mide hareketlerini de azaltır. Bu durum, mide içeriğinin ince bağırsağa doğru yavaş olarak geçişine neden olur. Mideden bağırsağa doğru akan sıvının(kimus) düşük pH’ına yanıt olarak bağırsak hücrelerinden SEKRETİN hormonunu salınır. Bu hormon, pankreasın bikarbonattan zengin sulu bir sıvı salgılanmasına neden olur. Bu sıvı, bağırsak içeriğinin nötralize edilmesini sağlar. Böylece, pH sindirim sisteminin enzimatik aktivitesi için uygun olan düzeye getirilir. Lipidlerin Sindirimi 3A-TRİASİLGLİSEROLLER (TRİGLİSERİTLER)’İN YIKIMI: Triasilgliserol molekülleri, bağırsak villuslarının mukoza hücreleri tarafından etkili bir şekilde alınamayacak kadar büyük moleküllerdir. Bu nedenle, pankreastan salınan pankreatik lipaz enzimi tarafından hidroliz edilirler. Trigliseritlerin yıkımı sonucu oluşan ürünler; 2monoasilgliseroller ve serbest yağ asitleridir. 3B-KOLESTEROL ESTERLERİNİN YIKIMI: Kolesterol esterleri, pankreastan salınan pankreatik kolesterol esteraz enzimi tarafından hidroliz edilirler. Yıkımın ürünleri; serbest kolesterol ve serbest yağ asitleridir. 3C-FOSFOLİPİDLERİN YIKIMI: Fosfolipitteki bir yağ asidi, fosfolipaz A2 tarafından koparılır ve lizofosfolipid oluşur. Lizofosfolipitten de bir yağ asidi koparılır ve gliserilfosforin oluşur. Oluşan baz feçes yoluyla atılabilir veya ileri yıkıma uğrar. 4-LİPİTLERİN BAĞIRSAK MUKOZA HÜCRELERİ TARAFINDAN EMİLMESİ: Serbest yağ asitleri, serbest kolesterol ve 2monoasilgliseroller; jejunumdaki diyetsel (beslenme ile alınan) lipidlerin yıkımının başlıca ürünleridir. Bunlar safra tuzlarıyla birlikte karışık miçelleri oluştururlar. Karışık miçeller, bağırsak mukoza membranından absorbe edilirler. hücrelerinin 5-TRİASİLGLİSEROL VE KOLESTEROL ESTERLERİNİN BAĞIRSAK MUKOZA HÜCRELERİ TARAFINDAN YENİDEN SENTEZLENMESİ Bağırsak mukoza hücreleri içinde; yağ asitleri, yağ asil Co A sentetaz tarafından yağ asil Co A’ya dönüştürülürler. CH3-(CH2)X- C- O || O CoA Yağ asil-CoA Sentetaz (tiokinaz) CH3-(CH2)X – C – CoA || O Yağ asil-CoA ATP AMP+PPI 2-monoasilgliseroller, asiltransferazlar triasilgliserollere dönüştürülürler. tarafından Lizofosfolipidler ve serbest kolesterol, asiltransferazlar tarafından fosfolipitlere ve kolesterol esterlerine dönüştürülürler. 6-BAĞIRSAK MUKOZA HÜCRELERİNDEN LİPİDLERİN SALGILANMASI: Yeni sentezlenen kolesterol esterleri ve triasilgliseroller hidrofobik oldukları ve sulu ortamda kümeleştiklerinden dolayı; bunların protein, fosfolipid ve esterleşmemiş kolesterolün oluşturduğu bir tabaka tarafından çevrelenerek paketlenmesi gerekir. Bu tabaka partikülün çözünebilirliğini arttırır. Bu küçük partiküller ŞİLOMİKRONLAR olarak adlandırılır. Şilomikronlar, bağırsak epitel hücrelerinden ekzositoz yoluyla bağırsak lenf damarlarına salgılanırlar, oradan da kan dolaşımına katılırlar. 7-DİYETLE ALINAN LİPİTLERİN DOKULAR TARAFINDAN KULLANILMASI: Şilomikronlar içindeki triasilgliseroller, iskelet kası ve yağ dokusu başta olmak üzere pek çok doku tarafından yıkılırlar. Yıkımı sağlayan enzim lipoprotein lipazdır. Yıkım sonucu; serbest yağ asitleri ve gliserol oluşur. 7A- SERBEST YAĞ ASİTLERİNİN AKIBETİ: Triasilgliserolün hidroliziyle oluşan serbest yağ asitleri ya çeşitli dokular tarafından enerji elde etmek amacıyla okside edilirler, ya da hücreler tarafından alınıncaya kadar albumine bağlı olarak kanda taşınırlar. Yağ hücreleri; serbest yağ asitlerini, triasilgliserol moleküllerini oluşturmak amacıyla tekrar esterleştirebilir. 7B- GLİSEROLÜN AKIBETİ: Triasilgliserolün hidroliziyle oluşan gliserol, karaciğer tarafından gliserol-3-fosfat oluşturmak amacıyla kullanılır. Oluşan gliserol-3-fosfat, dihidroksiaseton fosfata dönüşerek glikolize ya da glikoneogeneze girebilir. 7C-GERİ KALAN ŞİLOMİKRON BİLEŞENLERİNİN AKIBETİ Triasilgliserolün çoğu uzaklaştırıldıktan sonra geri kalan şilomikron kalıntıları (kolesterol esterleri, fosfolipit, protein) karaciğer tarafından alınır ve hidroliz edilir. PLAZMA LİPOPROTEİNLERİ Lipoprotein partikülleri şunlardır: Şilomikronlar (CM) Çok düşük yoğunluklu lipoproteinler (VLDL) Ara yoğunluklu lipoproteinler (IDL) Düşük yoğunluklu lipoproteinler (LDL) Yüksek yoğunluklu lipoproteinler (HDL) Lipoproteinler; hem lipidleri plazmada taşırken çözünür tutmak, hem de kendilerinin lipid içeriklerini dokulara verme işlevini yerine getirirler. Kandaki lipit içeriğinin fazla olması, zamanla lipitlerin damar duvarlarında birikmesine ve kan damarlarının daralmasına neden olur. Bu duruma plak oluşumu (atheroskleroz) denir. PLAZMA LİPOPROTEİNLERİNİN BİLEŞİMİ Lipoprotein partikülleri tarafından taşınan belli başlı lipitler ya beslenme ile alınan ya da de novo sentez yolu elde edilen triasilgliseroller ve kolesteroldür. Lipoproteinler; lipit çekirdek (triasilgliserol veya kolesterol esterleri veya her ikisi) ile bunun çevresindeki protein, fosfolipid ve serbest kolesterolden oluşan bir kabuktan oluşurlar. Her bir lipoprotein sınıfının protein ve lipid içeriği birbirinden farklıdır. ŞİLOMİKRONLAR: Yoğunluk olarak en az, boyut açısından en büyük partiküllerdir ve en çok lipid, en az protein oranına sahiptir. Şilomikronlar; bağırsak mukoza hücrelerinde üretilirler ve besinsel triasilgliserol, kolesterol ve kolesterol esterlerini periferik dokulara taşırlar. VLDL (ÇOK DÜŞÜK DANSİTELİ LİPOPROTEİNLER): Yüksek protein, az lipid içeriğine sahiptirler. Bu lipoproteinler, büyük çoğunlukla triasilgliserollerden oluşurlar. Karaciğer, kolestrol ve trigliseritlerin sentezlendiği başlıca organdır. Bu organın ihtiyacını aşan kolestrol ve trigliseritler karaciğerden VLDL tanecikleri olarak kana salınırlar. Fonksiyonları triasilgliserolleri (trigliseritleri) karaciğerden periferik dokulara taşımaktır. LDL (DÜŞÜK DANSİTELİ LİPOPROTEİNLER): (˂ 130 mg/dl) VLDL’den daha az triasilgliserol içerirler ama kolesterol ve kolesterol esterleri içerikleri yüksektir. LDL, plazmada VLDL’den oluşur. LDL partiküllerinin ana işlevi, periferik dokulara kolesterol sağlamaktır. HDL (YÜKSEK DANSİTELİ LİPOPROTEİNLER): (˃40 mg/dl) Plazma lipoproteinlerinin en yoğun olanıdır. Protein içeriği yüksektir. HDL partiküllerin işlevi; -Ekstrahepatik dokulardan serbest kolesterolü getirmektir. NOT: Plazma total kolestrol düzeyi ˂ 200 mg/dl Plazma trigliserit düzeyi ˂ 150 mg/dl toplayıp karaciğere YAĞ ASİTLERİ Yağ asitleri, vücutta serbest (esterleşmemiş) halde veya triasilgliserol gibi karmaşık moleküllerin yapısında esterlermiş olarak bulunurlar. Serbest yağ asitleri, küçük miktarda tüm dokularda oluşurlar. Fakat bazen özellikle açlık ve uzun süreli açlık durumlarında, plazmada önemli miktarda serbest yağ asidi bulunur. Serbest yağ asitleri, enerji üretmek amacıyla karaciğer ve kas gibi birçok doku tarafından okside edilebilirler. Yağ asitleri ayrıca; glikolipidler, fosfolipidler, sfingolipidler, prostaglandinler ve kolesterol esterlerini içeren birçok bileşiğin yapımında kullanılırlar. Triasilgliserol bünyesindeki esterleşmiş yağ asitleri, vücudun ana enerji kaynağı olarak işlev görürler. YAĞ ASİTLERİNİN YAPISI Bir yağ asidi; terminalinde(uç kısmında) karboksil grubu (COOH) bulunan bir hidrokarbon zincirinden oluşur. Fizyolojik pH’da –COOH grubu, -COO- şeklinde iyonize olur. Bu anyonik grubun suya karşı ilgisi (hidrofilik) vardır. Yağ asitlerinin hidrokarbon zinciri ise hidrofobiktir. Bu nedenle, yağ asitleri amfipatik (hem hidrofilik hem hidrofobik bölgelere sahip olma özelliği) özellik gösterir. Ancak, uzun zincirleri yağ asitlerinde hidrofobik kısım baskındır. Bu nedenle bu moleküller, suda oldukça güçlü bir çözünmezlik özelliği gösterirler. Bu yüzden, dolaşımda plazma proteini olan albumine bağlı olarak taşınmak zorundadırlar. Yağ asitleri çift bağ içerip içermemelerine göre 2 gruba ayrılır. DOYMUŞ YAĞ ASİTLERİ: Yağ asidi zinciri çift bağ içermiyorsa (formik asit, asetik asit, propiyonik asit, bütirik asit, kaprik asit, palmitik asit, stearik asit) DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİ: Yağ asidi zinciri bir veya daha fazla sayıda çift bağ içeriyorsa (palmitoleik asit, oleik asit, linoleik asit, araşidonik asit, araşidonik asit, nervonik asit) Fizyolojik önemi olan bazı yağ asitlerinin yaygın kullanılan isimleri ve yapıları tabloda özetlenmiştir. Tablodaki sayılar zincirdeki karbon (C) sayısını, çift bağların sayısını ve yerini göstermektedir. Yağ asitlerinin vücutta sentezlenmeyen ve besinlerle alınması gerekli olanlarına ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ denir. İki yağ asidi insanlar için esansiyeldir. Bunlar, linoleik asit ve linolenik asittir. Eğer diyette araşidonik asitin öncül maddesi olan linoleik asit yoksa, araşidonik asitte esansiyel yağ asidi sınıfına girer. YAĞ ASİTLERİNİN DE NOVO SENTEZİ Vücut tarafından kullanılan yağ asitlerinin büyük miktarı besinlerle sağlanır. Ancak diyetle alınan aşırı miktardaki proteinler ve karbonhidratlar da, triasilgliserol olarak depolanan yağ asitlerine dönüştürülebilir. Bu sürece yağ asitlerinin de novo sentezi denir. İnsanda yağ asidi sentezi başlıca; karaciğer, meme dokusu, yağ dokusu ve böbrekte meydana gelir. Bu sentezde, asetil Co A’dan koparılan karbonlardan, yağ asidi zincirleri oluşturulur. Bu sentezde ATP ve NADPH kullanılır. Aşağıdaki şekil yağ asitlerinin sentez ve yıkımının metabolik yollarını ve bu yolların karbonhidrat metabolizmasıyla olan bağlantısını göstermektedir. TRİASİLGLİSEROLLER Besinlerle alınan lipitlerin en önemli kısmını oluştururlar. Bir molekül gliserol ile esterleşmiş, 3 molekül yağ asidinden oluşurlar. Yağ asitleri –COOH grubundan esterleşirler. Bu sırada elektron kaybederler, yani negatif yük kaybı olur. Bu nedenle, triasilgliserole nötral yağ da denir. Triasilgliseroller suda çok az çözündüklerinden, yağ hücreleri içinde hemen hemen susuz olan damlacıklar oluşturarak birikirler. Bu lipid damlacıkları, vücudun en büyük enerji depolarıdır. Vücut yakıt gereksinimi duyduğunda kullanılmaya hazır depo yağı olarak iş görürler. KETON CİSİMLERİ Karaciğer; yağ asitlerinin, aminoasitlerinin ve piruvatın oksidasyonundan oluşan aşırı miktardaki asetil Co A’ları keton cisimlerine dönüştürme kapasitesine sahiptir. Keton cisimleri grubuna giren bileşikler; asetoasetat, beta-hidroksibutirat ve asetondur. Bu bileşikler, kan yoluyla dokulara taşınırlar. Bu dokularda yeniden asetil Co A’ya dönüşürler ve TCA siklusunda oksidasyona uğrarlar. Keton cisimleri periferik dokular için önemli enerji kaynaklarıdır. Keton cisimleri; Sulu çözeltilerde çözünürler. Böylece, lipoproteinlerin bünyelerinde bulunmalarına gerek kalmaz. Karaciğerdeki mevcut Asetil Co A miktarı karaciğerin oksidatif kapasitesini aşacak kadar arttığında meydana gelirler. Pek çok doku tarafından enerji kaynağı olarak kullanılırlar. Keton cisimlerinin sentezi Şeker hastalığında keton cisimlerinin oluşum hızı, kullanım hızından büyük olduğundan keton cisimlerinin kandaki miktarı artmaya başlar. (KETONEMİ) Sonra da idrara çıkarlar. (KETONÜRİ) Keton cisimlerinin kandaki miktarının artması, kanın pH’ını düşürür. Bu duruma KETOASİDOZ denir. KOLESTEROL ve METABOLİZMASI Kolestrol; insanda başta karaciğer olmak üzere, bağırsak, adrenal korteks, yumurtalıklar, testisler gibi hemen hemen tüm dokular tarafından sentezlenir. Kolesterol, hücre membranlarının ve plazma lipoproteinlerinin önemli bir bileşeni ve safra tuzları, safra asitleri, steroid hormonlar ve D vitamini gibi çok önemli biyolojik maddenin öncülüdür. Bu nedenle, vücudun belli başlı dokularına sürekli kolesterol sağlanması önemlidir. Karaciğer, vücudun kolesterol dengesinin düzenlenmesinde merkezi bir role sahiptir. Örneğin; karaciğerin kolesterol havuzuna kaynaklardan kolesterol gelir. Bu kaynaklar; bazı 1-Diyetle alınan kolesterol 2-Ekstrahepatik dokularda sentezlenen kolesterol 3-Karaciğerde de novo sentez sonucu meydana gelen kolesterol Karaciğer tarafından kolesterolün elimine edilmesi de çeşitli şekillerde olur. 1-Safraya salgılanan serbest kolesterol 2-Bağırsak lümenine salgılanan safra tuzları olarak 3-Periferik dokulara gönderilen plazma lipoproteinlerinin bileşeni olarak KOLESTEROL SENTEZİ Kolesterol sentezi, hücrelerin hem sitozol hem de endoplazmik retikulumda bulunan enzimler aracılığıyla sitozolde ve endoplazmik retikulumda meydana gelir. 16 reaksiyon kademesi sonunda kolesterol sentezi Asetil Co A ile başlar. sentezlenen Kolestrol sentezi 3 aşamada gerçekleşir. 1. ve 2. aşama sitozolde, 3.aşama endoplazmik retikulum da gerçekleşir. KOLESTEROL BİYOSENTEZİ VE REGÜLASYONU Asetil-CoA tiyolaz Asetoasetil-CoA 1.Basamak (sitoplazma) (HMG-CoA) sentetaz Hidroksimetil glutaril-CoA (HMG-CoA) T3-T4 insülin + (HMG-CoA) redüktaz Mavelonat ATP Mg+2 Mavelonat kinaz ADP - Mavelonat-5-P ATP Fosfoavelona kinaz ADP Mg+2 Mavelonat-5-PP 2.Basamak (sitoplazma) Mg+2 Kolesterol Açlık Glukagon Glukokortikoidler ATP kinaz ADP Mavelonat-3-fosfo-5-pp 3-İzopentenil pirofosfat Squalen sentez Squalen 3.Basamak (mikrozomda) Lanosterol Zimosterol KOLESTEROL KOLESTROL SENTEZİNİN DÜZENLENMESİ Kolesterol, HMG (hidroksimetil glutaril) Co A redüktazın inhibitörüdür ve böylece fazla kolesterol sentezini engeller. T3,T4 ve insülin HMG-Co A redüktazın oluşumunu kolaylaştırır ve kolesterol sentez hızını arttırır. Glukagon, glukokortikoidler HMG-Co A redüktazın oluşumunu engeller ve kolesterol sentez hızını azaltır. Lovastatin ve mevastatin gibi statin grubu ilaçlar, HMG-Co A redüktaz enzimini inhibe eder ve kolesterol sentezini azaltır. Bu ilaçlar, hiperkolesterolemili (kandaki kolestrol düzeyinin yüksek olması) hastalarda kolesterol düzeyini azaltmak için kullanılırlar. KOLESTEROLÜN YIKIMI Kolesterolün yıkımı 2 şekilde gerçekleşir : 1- Dışkıyla atılan safra asitlerine veya tuzlarına dönüştürülür. 2- Safra içine serbest kolesterol olarak salınır ve atılmak üzere bağırsağa taşınır. SAFRA ASİTLERİ VE SAFRA TUZLARI Safra, çeşitli bileşiklerin sulu bir karışımından oluşur. Fosfolipidler ve safra tuzları safranın en önemli bileşenleridir. Safra asitleri, karaciğerde kolesterolden sentezlenir. Kolesterolden sentezlenen safra asitleri; kolik asit ve kenodeoksikolik asittir. Safra asitleri karaciğerden ayrılmadan önce 1 molekül taurin ve glisinle konjuge edilir. Safra asitlerinden yapılan safra tuzları; glikokolik asit, glikokenodeoksikolik asit, taurokolik asit ve taurokenodeoksikolik asittir. Safra, ya doğrudan safra kanalı yoluyla karaciğerden duedonuma geçer ya da sindirim için hemen gereksinim yoksa safra kesesinde depolanır. ENTEROHEPATİK DOLAŞIM Safra asitleri karaciğerde, glisin ve taurin gibi moleküllerle birleşerek, safra tuzlarına dönüştürülür ve böylece safraya salgılanmak üzere hazır hale gelirler. Safrayla birlikte duedonuma gelen safra tuzları ince bağırsağın distal kısmına geldiklerinde aktif transportla absorbe edilir. Safra tuzlarının % 95’inden fazlası bağırsak mukoza hücrelerinden kan dolaşımına katılır, oradan da karaciğere gelir. Bu dolaşıma ENTEROHEPATİK DOLAŞIM denir. (Karaciğerden bağırsağa salınan safra tuzlarının günde 0.5 gr’ı feçesle kaybedilir. Bu kaybolan safra tuzları karaciğer tarafından hergün yerine konur.) KOLELİTHİAZİS Kolesterol çok hidrofobik bir moleküldür. Bu özelliğinden dolayı, safra sıvısında fosfolipid ve safra tuzları tarafından çözünmüş halde taşınmalıdır. Bu nedenle kolesterolün karaciğerden safraya hareketi, fosfolipid ve safra tuzlarının salgılanması ile birlikte gerçekleşmelidir. Eğer bu ikili süreç bozulursa, kolesterol safra kesesinde çökebilir ve bu da kolesterol taşı (kolelithiazis) oluşumuna neden olur. Kolelithiazis nedenleri: ileumdaki bir bozukluğa bağlı olarak safra asitlerinin emilim bozukluğu, safra asitlerinin sentezinde azalmaya yol açan ciddi karaciğer bozukluğu olabilir. FOSFOLİPİDLER PO4(fosfat) grubu taşırlar. Hücresel membranlarda yapıtaşı olarak bulunurlar. Safranın bileşenidirler. Akciğer surfaktanlarının bileşenidirler. Plazmadaki lipoprotein partiküllerinin bileşenidirler. GLİKOLİPİDLER Karbonhidrat grubu taşırlar. Hücresel membranların yapısında bulunurlar. Birçok bakteri ve virüs toksinleri için hücre yüzey reseptörü olarak iş görürler. Birçok antijenin yapısını oluştururlar.