Davranışcı Kuramlar Thorndike ve Watsonun Ortaya Attığı İlkeler EDWARD LEE THORNDIKE (1874–1979) Thorndike Amerika Birleşik Devletlerinin Massachusetts eyaletinin Williamsburg kasabasında doğdu. 1895 yılında Wesleyan ve 1896 yılında Harvard Üniversitelerinde eğitim gördü. İlk çalışmalarını hayvanlarla yapan Thorndike 1898 yılında Hayvan zekâsı (Animal Intelligence: An Experimental Study of Associative Process in Animals) konusunda Columbia Üniversitesinde doktora tezi hazırladı. Daha sonra bu çalışma 1911 yılında Hayvan Zekâsı başlığıyla yayınlandı.(KAYA, 2007) En önemli çalışmaları, *Eğitim Psikolojisi (Educational Physocology–1903), *Zihinsel ve Toplumsal Ölçme(Mental and Social Measurements- 1904), *Hayvanlarda Zekâ (Animal Intelligence–1911), *İnsanın Orijinal Doğası (The Original Nature of Man-1913), *İnsan Doğası ve Toplumsal Kurallar(Human Nature and the Social Order–1940) kitaplarında toplanmıştır. Öğrenme kuramları konusunda ilk temel çalışmalarını yapan Thorndike, bazı eleştirilere uğramakla birlikte yarım yüzyıla yakın bir süre ile diğer öğrenme kuramcılarını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu yüzden öğrenme psikolojisinin en önemli kuramcılarında biri olarak kabul edilmektedir. Thorndike’nin yapmış olduğu bu öncü çalışmalar sadece öğrenme kuramı değil aynı zamanda eğitimsel uygulamalar, transfer eğitimi, karşılaştırmalı psikoloji, zekâ testi sosyal psikoloji alanında ölçekler vb. konularda yaptığı çalışmalardır. Tolman Thorndike’ı şöyle değerlendirmiştir: “Thorndike’ın hayvan öğrenmesinin psikolojisi, Thorndike’la aynı fikirde olalım ya da olmayalım, Gestalt psikologlarını, koşullu refleks psikologlarını, işaret-Gestalt psikologlarını, diğer bir değişle Amerika’da bulunan hepimizi başlangıç noktamızda açık ya da örtük olarak etkilemiştir.”(Tolman, 1938) Thorndike ilk yazılarında öğrenmenin temelinin duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağ olduğunu kabul etmektedir. Alışkanlıkların meydana gelmesini ya da yok olmasını bu duyusal uyarıcılar ile tepkiler arasındaki bağların güçlenmesine ya da zayıflamasına bağladığından Thorndike’nin kuramı bağ psikolojisi ya da bağlaşımcılık olarak adlandırılmaktadır. Thorndikenin gerçek anlamda ilk uyarıcı-tepki psikoloğudur. Son yıllarda uyarıcı-tepki psikolojisindeki yeni uyarlamalar, Thorndike’ın öğrenmeye ilişkin görüşlerinin önemini azaltmakla birlikte Thorndike’ın bu alandaki en yeni deneyleri ve görüşleri büyük ölçüde etkilediği ve etkileyeceği de kuşku getirmemektedir. (Senemoğlu,1997) THORNDIKENİN ÖĞRENMEYE İLİŞKİN TEMEL GÖRÜŞLERİ 1. BAĞLANTI KURAMI Thorndike’ın kuramı bağlantıcı (connectionist) kuram olarak kabul edilmektedir. Çalışmalara hayvanlarda öğrenmeyi araştırmakla başlamış, daha sonra insanda öğrenme, sosyal psikoloji ve eğitim psikolojisi araştırmalarına yönelmiştir. Thorndike’ın öğrenme konuşundaki yaptığı çalışmalar ile Pavlov’un klasik koşullanma konusundaki yapmış olduğu çalışmalar ile yaklaşık olarak aynı yıllara denk gelmektedir. Bir başka deyişle Pavlov ile Thorndike farklı koşullarda aynı konuyu çalışmışlar ve öğrenme sürecine farklı açıklamalar getirmişlerdir.(KAYA, 2007) Thorndike’a göre eğer organizma analiz edilirse; tepkiler, tepkiye hazırbulunuşluk, tepkiyi kolaylaştıran koşullar, ket vurma ve tepkilerin yönleri arasında bağlantıların bulunduğu görülür. Yani Thorndike’a göre insanın her gözlenebilir durumda, neler düşünebileceğini, neler yapabileceğini, insanı nelerin tatmin edebileceğini ve rahatsız edebileceğini tam olarak söyleyebiliriz. Thorndike’ın ilgisi sadece uyarıcı koşullar ve davranış eğilimleri değil aynı zamanda uyarıcıyı ve tepkiyi birlikte tutan şeyin ne olduğunu açıklamaktadır. Thorndike uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmaktadır. Bağlaşım uyarıcı ve tepki arasında sinirsel bağın kurulmasına işaret etmektedir. Thorndike öğrenme konusundaki çalışmalarında öğrenme konusundaki çalışmalarında tavuk, kedi ve köpek gibi hayvanları kullanmış özellikle kedilerle çalışmıştır. Öğrenme sürecini daha çok dar ve rahatsızlık veren kafese kapatılan aç bir kedinin kafesin dışına bırakılan yiyeceğe ulaşmak için gösterdiği davranışları gözleyerek incelemiştir. Kafeste kapalı olan kedinin görebileceği şekilde kafesin dışına yiyecek yerleştirilmiş ve kedinin yiyeceğe ulaşması için kafesin kapısını açması gereken bir deney düzeneği oluşturulmuştur. Kafesin kapısını açabilmek için kedinin bazen bir pedala basması gerekmektedir bazen ise kafesin kapısını açan mekanizmaya bağlı bir ipin çekilmesi gerekmektedir. Deney, kafese kapatılan kedinin kafesin kapısını açarak yiyeceğe ulaşması ile son bulmaktadır. Eğer kedi kafesin kapısını açamaz ise belirli bir süre sonra deney sonlandırılmaktadır. Deneyin bu şekilde düzenlenmesinin amacının deney sürecinde kafese kapatılan canlının gösterdiği davranışları ve davranışlarındaki değişiklikleri analiz etmek olduğu belirtilmektedir.(KAYA, 2007) 2. SEÇME VE BAĞLAMA Thorndike’a göre öğrenmenin en temel formu deneme yanılma öğrenmesidir. Bunu daha sonra seçme ve bağlama yoluyla öğrenme olarak adlandırmıştır. Öğrenici olan organizma kafesten kaçma, bir yiyeceğe ulaşma, para kazanma gibi çeşitli amaçlara ulaşmak zorunda olduğu problemli bir durumla karşılaştırılır. Organizma amacına ulaşmak için pek çok davranış yapar. Ancak bunlardan bazıları amacına ulaşmasına yardım eder bazıları ise onu amacına götürmez. Öğrenici olan organizma daha sonra aynı uyarıcı koşullarla karşılaştığında onu amaca ulaştıran koşulu gerçekleştirir ve diğer koşulları eler. Haz ile sonuçlanan ve başarıya götürülen tepkiler kalıcı hale gelir. Diğer bir deyişle, uyarıcı ve tepki arasındaki sinirsel bağ amaca ulaştıran haz veren tepkilerle kurulur ve amaca ulaştırmayan tepkiler elenir. Thorndike’ın bu kedi üzerinden yaptığı deneyde kedi hem kafesten kurtulmak hem de yiyeceğe ulaşmak için çeşitli davranışlar göstermiştir. Kafesin parmaklıklarından sıyrılmaya çalışmış, pedalı ve demirleri tırmalayıp ısırmış, kafesin içindeki her şeye saldırmıştır. Yaklaşık olarak bu çabalama sekiz-on dakika sürmüştür. Ancak sonunda kedi tesadüfen ipi tırmalarken çekmiş ya da pedala basarak dışarı çıkabilmiştir. Aynı koşullarda ardışık denemeler yapıldığında kedi kendisini ulaştırmayan davranışları terk etmiştir. Birkaç denemeden sonra kedi kafese konulur konulmaz ipi çekme ya da pedala basma davranışını göstererek dışarı çıkmıştır. Thorndike hayvanın problemi çözme süresini problemi çözme zorunda bırakıldığı fırsatların bir fonksiyonu olarak görmektedir. Diğer bir deyişle hayvan ne kadar çok problem çözme durumu ile karşı karşıya getirilirse problem çözme süresi o denli kısalır. Hayvan daha fazla deneme yapması için olanak verme daha hızlı problem çözmesini sağlamaktadır. İnsanların problem çözme davranışlarında da benzer bir mekanizma vardır. Zor bir matematik problemini çözmeye çalışan çocuk problemin çözümü için çeşitli yollar deneyecektir. Bu süreçte problemi çözmesini sağlamayan yollar elenecek sadece problemi çözmesini sağlayan yol öğrenilecektir. Bir sonraki benzer bir problemde çocuk ilk olarak daha önce kendisini çözüme götüren yolu deneyecektir. Thorndike’nin öğrenme sürecine yönelik açıklaması öğrenmenin bir problem çözmenin tek yolu değildir. Günümüzde insanların problem çözme davranışını ve öğrenme sürecini açıklamak üzere farklı kuramlarda vardır. Ancak, Thorndike’nin açıkladığı deneme yanılma yoluyla öğrenme günlük yaşamda karşılaştığımız çeşitli problemlerin çözümünde işe yarayabilir ve öğrendiklerimizin bir bölümünü deneme yanılma yoluyla öğreniriz. Özellikle birey karşılaştığı problemin çözümü ile ilgili önceden öğrenilmiş yollara ve bilgilere sahip değilse deneme yanılma yöntemiyle problemi çözmeye çalışacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki bireyin davranışının ne kadar ısrarlı biçimde süreceği bireyin o davranışı göstermek için gereken güdülenmişlik düzeyine de bağlıdır. Bu nedenle öğretmenlerin öğrencilerine verdikleri ödevlerin çok karmaşık olmaması konusuna dikkat etmeleri gerekir. Aksi halde öğrenci çaresizlik geliştirebilir ve başarılı biçimde çözebileceği problemleri çözümsüzlük olarak görebilir. 3. KÜÇÜK ADIMLAR İLKESİ Thorndike problem çözme sürecinin organizmanın birbirini izleyen davranışları sonucunda ortaya çıktığını ve her adımda organizmanın çözüme biraz daha yaklaştığını ileri sürmektedir. Bu sebeple Thorndike, problem çözme süresini ardışık denemelerin sonucunda yavaş yavaş kısaldığından öğrenmenin birdenbire içgörüsel bir şekilde değil yavaş yavaş oluştuğuna karar vermiştir. Ona göre öğrenme büyük atlamalardan çok küçük sistemli adımlarla meydana gelir. Thorndike’a göre öğrenme doğrudandır. Düşünme veya akıl yürütme gibi dolaylı yollarla ortaya çıkmaz. Öğrenme deneme yanılma yöntemi ile problemin çözümü sürecinde doğru adımların doğru davranışların seçilmesi ve uyarıcı ile tepkinin-davranışın bağlanması işlemidir. Thorndike’a göre ilişkilendirme sürecinde organizma veya birey bazı başarılı tekrarlardan sonraki tekrarda daha uzun bir zaman harcamaktadır. Örneğin bisiklet sürmeyi yeni öğrenen bir çocuk pedala başarılı bir biçimde basarak ilerlemeyi başarsa bile bir sonraki denemesinde bu davranışı başarmak için daha uzun bir zaman harcayabilmektedir. Örneğin kafesin içine konulan bir kedi dışarıya çıkmak için ipi çekerek kapağı açmayı başardığı halde bir sonraki denemede tekrar ipi çekerek kapağı açmak için bir önceki başarılı davranış için harcadığı zamandan daha fazla zaman harcayabilmekte ve tekrar hedefe ulaştırmayan çeşitli başarısız davranışlar gösterebilmektedir. Bu durum örneğin kedinin ipi çekmeyi öğrenmesi ipi çekmekle kapağın açılması arasındaki ilişkiyi zekice kavramasına dayanmaktadır. Burada öğrenme ipi görmeyle onu çekme arasındaki bir uyarıcı tepki bağının adım adım zihinde oluşması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu durumu önce deneme yanılma öğrenmesi olarak açıklamış ancak daha sonra seçerek ve bağlantılandırarak öğrenme olarak açıklamıştır. THORNDIKE’ IN ÖĞRENME KURAMININ TEMEL KANUNLARI Thorndike öğrenmeyle ilgili uyarıcı-tepki bağının kuvvetlenmesi için üç temel kanun belirtmiştir. Bunlar; 1. Hazırbulunuşluk 2. Tekrar 3. Etki kanunlarıdır. HAZIRBULUNUŞLUK KANUNU Hazırbulunuşluk yasası organizmanın belirli bir tepki veya davranış için gereken hazırlıklara sahip olup olmadığını ifade eder. Bu yasayı şu maddelerle özetleyebiliriz: • Bir kişi etkinlik göstermeye hazır ise etkinliği yapması da ona mutluluk verir. • Bir kişi etkinliği göstermeye hazır fakat etkinliği yapmasına izin verilmese bu durum bireyde kızgınlık yaratır. • Bir kişi etkinliği yapmaya hazır değil ve etkinliği yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar. Örneğin çocuk kalem tutmaya hazır ve kalem tutmasına izin verilirse bundan haz duyar. Çocuk kalem tutmaya hazır fakat kalemi alması engellenirse bu durum çocukta kızgınlık yaratır. Çocuk henüz düzgün çizmeye hazır değil ve düzgün çizgi çizmeye zorlanırsa çocukta kızgınlık meydana getirir. TEKRAR KANUNU Thorndike 1930 yılından önce tekrar yasasını kullanma yasası ve kullanmama yasası olarak incelerken 1930 yılından sonra bu kanunda değişiklik yapmıştır. Thorndike’ a göre her tür amaç için tekrar yasası uygun değildir. Thorndike’a göre 1930’dan önceki tekrar kanunu iki bölümden oluşmaktadır. Bunlar: • Uyarıcı ve tepki arasındaki bağ kullanıldıkça güçlenir. Tekrar yasasının bu bölümü kullanma yasası olarak adlandırılmaktadır. • Tekrar devam etmediğinde ya da sinirsel bağ kullanılmadığında uyarıcı durumlar ve tepkiler arasında bağlaşımlar zayıflar. Tekrar yasasının bu bölümüne de kullanılmama yasası adı verilir. Kısaca tekrar yasasına göre yaparak öğreniriz yapmayarak unuturuz. Ancak Thorndike 1929 yılında kendi yasalarının bazı bakımlarından yanlış olduğunu; iyi bir bilim adamının veriler gerektiriyorsa kendi yargılarını değiştirmesi gerektiğini ifade etmiştir. 1930’dan sonra Thorndike tekrar yasasını tamamen değiştirmiştir. Sadece tekrar etme bağı güçlendirmediği gibi kullanmama da bağın gücünü azaltmaz. Bununla birlikte tekrar etme bağın gücünde az bir gelişme sağlayabilir, kullanmama da biraz unutmaya yol açabilir. Ancak her tür amaç için tekrar yasası uygun değildir.(Senemoğlu, 2007) ETKİ KANUNU Thorndike 1930’dan önce etki kanunu, tepkinin doğurduğu sonuç uyarıcı ve tepki arasındaki bağın güçlenmesine ya da zayıflamasına neden olduğu şeklinde açıklarken 1930’dan sonra bu tanımı değiştirmiştir. 1930’dan önceki duruma göre tepkinin doğurduğu sonuç uyarıcı ve tepki arasındaki bağın güçlenmesine ya da zayıflamasına neden olmaktadır. Bir başka deyişle eğer tepkinin sonucu tatmin edici ve haz verici ise, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın gücü artmaktadır. Tepki, rahatsız edici bir duruma yol açarsa uyarıcı tepki arasındaki bağın gücü zayıflar. Modern terminoloji ile açıklayacak olursak eğer uyarıcının yol açtığı tepki pekiştirilirse uyarıcı ve tepki arasındaki bağ güçlenir; uyarıcının yol açtığı tepki cezalandırılırsa uyarıcı ve tepki arasındaki bağ zayıflar.(Senemoğlu, 2007) Etki yasası Thorndike’ın kuramını bağın gücünü sadece “uyarıcı ve tepkinin meydana gelme sıklığı” ya da bitişikliğinin belirlendiğini savunan geleneksel çağrışım kurallarından farklı yapmıştır. Thorndike hem sıklık hem de bitişiklik yasalarını kabul etmekle birlikte daha ileri giderek uyarıcı ve tepki arasındaki bağın güçlenmesinde tepkinin doğurduğu sonuçların önemli olduğunu söylemiştir. Thorndike’ın etki yasası birçok bakımdan eleştirilmiştir. Eleştirilerden biri bir tepkinin doğurduğu sonuçlara göre tepki sayısının arttığı ya da azaldığını söyleyebilmek için aynı koşullarda yapılması gerektiği ve bunun ise pek de mümkün olamamasıdır. Ancak daha sonra bir durumda tatmin edici olan bir şeyin bir başka durumda da aynı etkiyi yarattığı ortaya konarak bu olumsuz eleştiri geçersiz hale getirilmiştir. Bir diğer eleştiri ise henüz daha tepkinin sonucu alınmadan uyarıcı ve tepki arasındaki sinirsel bağın meydana geldiğidir. Bu durumda tepkinin sonucunun sinirsel bağı nasıl güçlendirdiği açıklanması gereken bir sorundur. Thorndike bu soruyu doğrulama reaksiyonu ile cevaplamaktadır. Doğrulama reaksiyonu Thorndike’a göre nörofizyolojik bir olaydır ve organizma bu reaksiyonu bilinçsiz olarak yapar. Eğer tepki tatmin edici bir durumla sonuçlanırsa sinir sisteminde doğrulama reaksiyonu uyarılmaktadır. Thorndike bu reaksiyonun özelliklerini açıklayamamakla birlikte bu nörofizyolojik reaksiyonun sinirsel bağı güçlendirdiği doğrudur.(Senemoğlu, 2007) Son yıllarda bazı öğrenme kuramcıları pekiştirmenin tepkiyi nasıl güçlendirdiğini açıklamaya çalışmaktadırlar. Onlara göre organizma tatmin edici durum meydana geldiğinde de hala etkin durumdadır. Başka bir deyişle tatmin oluştuğunda hala aktif halde olan sinirsel iz bulunmaktadır. Sinirsel izin varlığı pekiştirmenin tepkiyi güçlendirdiğine cevap olabilir ancak tam olarak bu sorun çözümlenmemiştir. Thorndike’ın etki yasasına bir başka eleştiri de bağların güçlenmesi ya da zayıflamasının otomatik bir şekilde olduğunu savunmasıdır. Thorndike daha önce de belirtildiği gibi öğrenmenin düşünme gibi herhangi bir mekanizma sonucu değil doğrudan oluştuğuna inanmaktadır. Ona göre organizmanın tatmin edici veya haz verici şeylerin neler olduğu ve etkilerinin ne olacağının farkında olmasına gerek yoktur. Ancak bu görüş bugün hala tartışma konusudur. Thorndike 1930’dan sonra daha önce önerdiği etki kanununun yarı yarıya doğru olduğunu belirlemiştir. Bu durumda uyarıcıya karşı yapılan tepki haz verici bir durum yaratırsa uyarıcı ve tepki arasındaki bağın gücü artmaktadır. Ancak tepki tatmin edici bir sonuç yaratmazsa yani cezalandırılırsa bağın gücüne bir etkisi olmamaktadır. Bir başka deyişle pekiştirilen tepkinin gücü artmakta cezalandırılan tepkinin gücü ise azalmamaktadır. Bu bulgunun eğitimde, davranış biçimlendirme, çocuk yetiştirme vb. alanlarda çok önemli doğurguları vardır. Bu yasa Skinner’in edimsel koşullanmanın da temelini oluşturmuştur. 1930’DAN ÖNCEKİ İKİNCİL İLKELER Thorndike’ın 1930’da önceki ikincil ilkeleri şunlardan ibarettir. • Tepki çeşitliliği, • Dikkat çekici uyarıcılar, • Öğrenici özellikleri, • Benzetme yoluyla tepkide bulunma, • Bağlantılı (çağrışımsal) geçiş TEPKİ ÇEŞİTILİLİĞİ Organizma bir problemle karşılaştığında bir tepkide bulunur. O çözüm getirmezse bir başkasını bulur. Bu durum çözüme ulaştıran tepki bulununcaya kadar devam eder. Çözüme ulaşıncaya kadar çok çeşitli tepki gösterme deneme yanılma yoluyla öğrenmenin bir gereğidir. Bu durumda çözüme ulaşma yani öğrenme organizmanın aktif olma eğilimini sürdürmesine bağlıdır. DİKKAT ÇEKİCİ UYARICILAR Öğrenici problem ya da uyarıcı durumundaki, dikkati çeken daha baskın, olan ya da uyarıcıları seçerek onlara tepkide bulunur. Diğer önemsiz öğeleri, gereksiz ayrıntıları eler. Thorndike çevrenin çok karmaşık olduğunu öğrencinin onun bazı yönlerini seçerek tepkide bulunduğunu ifade etmiştir. Yani davranışı yönlendiren çevredeki uyarıcıların tümü değil ancak dikkati çeken bazı uyarıcılardır. Örneğin sınıfta ders anlatan bir öğretmenin tüm söylediklerini not alamayız, sadece önemli olan kısmını yani vurgu yaptığı kısmı not alırız. Thorndike’a göre bir uyarıcı durumda nasıl tepkide bulunacağımız hem dikkat ettiğimiz uyarıcıların neler olduğuna hem de bu uyarıcılarla ilişkilendirdiğimiz tepkilerin neler olduğuna bağlıdır. ÖĞRENİCİ ÖZELLİKLERİ Thorndike öğrenenin öğrenme durumuna getirdiği özelliklerin önemini tanımaktadır. Davranışın genel yasası herhangi bir dışsal uyarıcıya yapılan tepkinin çevredeki uyarıcılara bağlı olduğu kadar insanın koşullarına da bağlı olduğudur. Bir başka deyişle çevredeki uyarıcılara karşı yapılan tepkiyi hem dışsal uyarıcılar hem de insanın koşulları belirlemektedir. İnsanın koşulları iki başlık altında toplanmaktadır. Bunlardan biri kalıtım gibi daha değişmez sürekli olan koşullardır. Bir diğeri de tutumlar, eğilimler gibi daha değişmeye açık, geçici olan koşullardır. Böylece öğrenmedeki bireysel farklılıklar insanlar arasındaki bu temel farklılıklarla açıklanabilir. Bireyler arasında kalıtımsal özellikler gibi değişmez farklar ya da yorgunluk, hastalık ve farklı duygusal koşullar gibi değişmeye açık özellikler öğrenmede farklılık yaratacaktır. Hangi etkinliğin tatmin edici ya da rahatsız edici olduğu öğrenmenin meydana geldiği anda bireyin ya da organizmanın bulunduğu koşullara yani kalıtsal mirasına, öğrenme geçmişlerine, tutumlarına ve eğilimlerine bağlıdır. BENZETME YOLUYLA TEPKİDE BULUNMA Yeni karşılaşılan bir durumda yapılan tepki daha önce benzer durumda gösterilen tepkidir. Başka bir deyişle her iki durumdaki öğelerin benzerliği ölçüsünde yeni durumda gösterilecek tepki önceki durumda yapılan tepkiye benzeyecektir. Karşılaşılan iki durum arasındaki benzerlik büyükse tepkilerdeki benzerlik de büyük olacaktır. Kuramcılar bu durumu daha sonra uyarıcı genellemesi adını vermişlerdir. Thorndike bunu transferde benzer öğeler teorisi olarak açıklamaktadır. İki benzer durum arasındaki ortak öğelerin sayısı arttıkça transfer miktarı da artmaktadır. Bu benzer öğeler uyarıcı duruma ait olabilecekleri gibi sürece ait de olabilirler. Örneğin okulda sözlüğe “yaşantı” kelimesi için bakmayı öğrenen bir kişi daha sonra okul dışında hiç ilgisi olamayan bir kelimenin ne anlama geldiğini öğrenmek için sözlüğe bakacaktır. Bu durumda uyarıcı öğelerden çok süreç öğeleri transfer edilmiştir. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak birey yeni bir durumla karşılaştığı zaman daha önceki deneyimlerini ve yaşantılarını düşünerek bu duruma tepki verir. Örneğin öğretmen adaylarına verilen eğitimde okul ortamında ne kadar çok uygulama yapılırsa öğretmen adayının öğrendiği bilgileri daha sonraki meslek yaşamında başarıyla kullanması olasılığı da artacaktır. ÇAĞRIŞIMSAL GEÇİŞ Çağrışımsal geçiş bir uyarıcı durumunda gösterilen tepkinin, duruma yeni uyarıcıların eklenmesi, eski uyarıcıların derece derece çıkarılmasıyla tamamen yeni uyarıcılara da eski tepkinin gösterilmesidir. Geçiş sırasında orijinal yarıcı yavaş yavaş ortamdan çıkarılmış; bu orjinal uyarıcıya gösterilen tepki eklenmiş uyarıcıya da gösterilir. Thorndike bu ilkeyi kediye “ayakta dur” emrini öğretirken kullanmıştır. Önce kediye bir parça balığı yukardan göstermiş daha sonra kediye ”ayağa kalk” demiştir. Yeterli sayıda deneme yaptıktan sonra yavaş yavaş balığı ortamdan çekmiş; sadece “ayağa kalk” komutunu verdiğinde kedinin ayağa kalktığı görülmüştür. 1930’DAN SONRA THORNDIKE’NIN ÖĞRENME KURAMI Daha önce açıklandığı gibi Thorndike 1930’dan sonra tekrar ve etki kanunlarında değişiklik yapmıştır. Bunun yanında bu kurama yeni kavramlar eklemiştir. Bunlar; • Etkinin yayılması, • Ait olma, • Çağrışımsal zıtlık gibi kavramlardır. ETKİNİN YAYILMASI Pekiştirme pekiştirilen doğru davranışın tekrar edilmesini sağladığı gibi pekiştirilmeyen fakat pekiştirilen davranışla yan yana yer alan yanlış davranışın tekrar edilmesine de neden olmaktadır. Bir başka deyişle pekiştirmenin etkisi doğru davranışla yan yana yer alan yanlış davranışa da yayılmaktadır. Hatta bu davranış cezalandırılmış olsa bile yanındaki doğru davranışa yapılan pekiştirmenin etkisi ile tekrar edilmektedir. Etkinin yayılması ile ilgili bir deneyde deneklere 1’den 10’a kadar sözcük öğretilmiş ve daha sonra deneklere sözcükler verilmiş numaraları sorulmuştur. Deneyi yapan kişi anında cevabın doğru ya da yanlış olduğunu söylemiştir. Buna rağmen ikinci denemede numarası yanlış söylenen sözcükler yine yanlış numarası doğru söylenen sözcükler ise doğru olarak tekrar edilmiştir. Yukarıdaki deneyde etkinin yaygınlığını belirtmektedir. Pekiştirilen davranışla diğer davranışlar arasındaki mesafe önemlidir. Mesafe arttıkça etki azalır. Ayrıca Thorndike etkinin yayılmasını öğrenmenin doğrudan doğasının bir kanıtı olarak görmektedir. AİT OLMA Thorndike ait olma kavramını iki şekilde açıklamaktadır. Bunlardan birincisi; uyarıcı bir durumda yer alan iki öğe birbirine ait ise ikisi arasında çağrışım olmakta; ancak bitişik olarak bulunan fakat birbirine ait olmayan öğeler arasında çağrışım meydana gelmemektedir. Ait olma kavramının ikinci kullanımı ise; tepkinin meydana getirdiği etki, organizmanın ihtiyaçlarıyla ilişkili ise öğrenme daha etkilidir. ÇAĞRIŞIMSAL ZITLIK Bu kavramı bir örnek üzerinden açıklayacak olursak bir birey alfabeyi baştan sona doğru akıcı bir şekilde söyleyebilirken, sondan başa doğru zorlanmaktadır. Yani birey uyarıcı tepki bağında her iki yönde de aynı performansı sergilemesi güçtür. THORNDIKE’IN EĞİTİME İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ Thorndike eğitimdeki uygulamaların bilimsel bir nitelik taşıması gerektiğine inanmaktadır. Öğrenme sürecine ilişkin bilgi ile öğretme uygulamaları arasında çok yakın bir ilişki olduğuna vurgulamakta, öğrenmenin doğası ne kadar iyi anlaşılabilirse, öğretme uygulamalarının da o denli geliştirilebileceğini savunmaktadır. Thorndike’a göre psikoloji alanındaki bilgi ve bunun eğitime uygulanması henüz yetersizdir. Psikolojinin bulgularının öğretmeye uygulanması botanik ve kimyanın tarıma uygulanmasına benzetmektedir. Her tür koşul bakımından eşit olan iki çiftçiden kimya ve botanik bilgisini tarıma uygulayan çiftçi daha başarılıdır. Bu durumda insan doğasının bilimi olan psikolojiyi okul problemlerin çözümüne uygulayan öğretmen daha başarılı olacaktır. THORNDIKE’IN ÖĞRENME KURAMININ EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI • Eğitim bilimsel bir nitelik taşımalıdır. Eğitim bilimsel bir nitelik taşıyabilmesi için ise çıktılarının nesnel olarak gözlenebilir, ölçülebilir özellikler olması gerekmektedir. • Hedef davranışları belirlerken öğrencinin özellikleri hazırbulunuşluk düzeyi dikkate alınmalıdır. • Thorndike için güdülenme sadece öğrenciye haz verecek durumu belirleme açısından önemlidir. • Öğrencinin hedef davranışları kazanması için düzenlenecek öğretme- öğrenme ortamında seçilecek uyarıcıların dikkat çekici ve hedef davranışa yöneltici nitelikte olmasına özen göstermek gerekmektedir. • Thorndike’ın öğrenme kuramında belirli bir uyarıcıya karşı gösterilen doğru tepkiler vurgulanmaktadır. • Öğretme-öğrenme ortamının gerçek yaşamın bir temsilcisi olmasına özen gösterilmelidir. • Öğretme-öğrenme ortamında öğretmenin değil öğrencinin etkin olması gerekir. J. B. Watson (1878-1958) Öğrenme psikolojisi alanındaki önemli kuramcılardan birisi olan Watson’ın, psikolojinin bir bilim olmasında önemli katkıları olmuştur. Psikolojik etkinliklerin ve insan davranışlarının içe bakış yöntemiyle araştırılabileceğini düşünen yaklaşımların aksine, Watson davranışı gerçek, nesnel ve uygulama için elverişli bir birim olarak görmektedir. Bilinç ise fantazi dünyasına aittir. Sadece, davranışlarımızı deneysel yöntemlerle inceleyebiliriz. Psikoloji bir davranış bilimidir, bilincin içe bakışla (introspective) araştırılması değildir. Watson, insan davranışlarının araştırılmasında psikoloji biliminin yöntemleri olarak; aletle veya aletsiz gözlem, testlerle yapılan ölçümler, ve sözel ifade (verbal report) araçlarının kullanılmasını önermektedir. En Son ve En Sık İlkesi Watson öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz etmemiştir. Watson’a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya verilmiş en son ve en sık tekrarlanmış tepkidir. Ör: Okulda matematik problemini çözmekten hoşlanmayan bir öğrenci, karşılaştığı bir başka matematik problemini çözmekten de hoşlanmaz. Watson’un Öğrenmeye İlişkin Görüşlerinin Eğitim Açısından Doğruları ● Pavlov’u Amerika’ya tanıtmış ancak kendisi tüm ilkeleri kabul etmemiştir. ● Watson’a göre öğrenme, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların birbirine çok yakın zamanlarda verildiğinde meydana gelmektedir. Bunlar ne kadar sık verilirse aralarındaki ilişki o kadar güçlenmektedir. ● Watson öğrenmede bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul etmekte ancak pekiştirmenin gereğine inanmamaktadır. ● Çocukların korkularının ve diğer duygusal özelliklerinin giderilmesi ile ilgili bazı ilkelerin (sistematik duyarsızlaşma) uygulamalarının öncülerindendir. ● İstenilen davranışların kazandırılmasında tekrarın önemini vurgulamıştır. Watson’a göre, davranışlar çeşitli kasların hareketi olarak ele almaktadır. Konuşma, yürüme, düşünme, duygulanım, ve benzeri gibi insan davranışlarının tamamı sinir sistemi ve kasların hareketlerinden oluşmaktadır. Watson’a göre diğer kuramların insan davranışlarını açıklamak üzere ortaya attığı içgüdü, motive, bilinç, bilinçaltı gibi kavramlar, kas hareketleri ve sinirsel etkinlikleri açıklamaya çalışan belirsiz ifadelerdir. Bireyin ne düşündüğünü ve ne hissettiğini gözleyemeyeceğimizi ancak belli bir uyarıcıya verilen tepkileri gözleyebileceğimizi belirten Watson, kuramının temeline gözlenebilir davranışı oturtmuştur. Davranışlarımız koşullamanın sonucudur. İnsan doğuştan getirdiği bir kaç refleksive tepki dışında tamamen öğrenmenin ürünüdür. Bütün davranışçılarda olduğu gibi, Watson’da insanları tamamen çevrenin bir ürünü olarak görmekte, doğuştan getirilen özelliklerin etkisini yoksaymaktadır. İnsanın doğuştan getirdiği bir anatomik yapısı ve bir kaç refleksi olduğunu belirterek, bireyin ilgi, yetenek, beceri ve davranışlarının tamamen sonradan koşullama yoluyla öğrenildiğini ileri sürmektedir. Bütün davranışların temelinde uyarıcı-tepki bağıntısı bulunmaktadır. Bir davranış ne kadar karmaşık olursa olsun, uyarıcı-tepki ilişkisi içinde ele alınabilir ve tek tek uyarıcı-tepki dizgesi içinde incelenebilir. Watson’a göre doğuştan getirdiğimiz uyarıcı-tepki bağıntıları bulunmaktadır. Birey gelişim sürecinde yeni uyarıcı-tepki bağıntılarını bu uyarıcı-tepki bağıntısı üzerine kurmaktadır. Herhangi bir davranışı ele aldığımızda bu davranış bir çok uyarıcı-tepki ilişkisiyle açıklanabilir. Örneğin, yürüme davranışı, birbirini takip eden bir çok uyarıcı-tepki dizgesinden oluşmaktadır. Belirli bir hedefe doğru yürümeye başladığınız zaman, önce hedefe yönelirsiniz, öne doğru adım atarsınız, sonra diğer ayağınızı ileri doğru atarsınız ve bu şekilde hareketler biribirini takip ederek davranış ortaya çıkar. Bu davranış dizgesinde hedef nokta uyarıcı, hedefe yönelme tepki, hedefe yönelme uyarıcı, adım atma tepki, adım atma uyarıcı bir sonraki adım tepki şeklinde devam etmektedir. Hareketin ortaya çıkardığı kas duyumları organizma tarafından uyarıcı olarak değerlendirilmekte ve organizma uyarıcıya tepki vermektedir. Sadece yürüme davranışı değil, her çeşit davranış, kas hareketleri olarak değerlendirilmekte ve bu şekilde ele alınarak uyarıcı-tepki bağıntısı kurulabilmektedir. Albert deneyi aracılığıyla Watson, sorunlu davranışların da öğrenmelere bağlı olarak ortaya çıktığını belirtmekte ve uygun çevresel koşulların sağlanmasıyla davranışların değiştirilebileceğini ifade etmektedir. Dokuz aylık bir bebek olan Albert, önce beyaz fareler gibi tüylü hayvanlarla karşılaştırılmış ve korku tepkisi göstermediği, hatta bu hayvanlarla oynamaya çalıştığı gözlenmiştir. Deneyin bir sonraki aşamasında Albert hayvanlarla aynı ortamda iken çok şiddetli gürültüye maruz bırakılmıştır. Daha sonra Albert annesinin mantosu, noel babanın sakalı gibi daha önce korku duymadığı nesnelere karşı şiddetli korku tepkileri göstermeye başlamıştır. Watson bu deney aracılığıyla çevresel faktörlerin ve uyarıcı-tepki bağıntısının bireyin yaşamında ne kadar belirleyici olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Watson davranışları her ne kadar uyarıcı-tepki ilişkisi çerçevesinde değerlendirse de, açıkladığı kuramda koşulsuz uyarıcıya yer vermemektedir. Bir başka deyişle, davranışların öğrenilmesi sürecine açıklama getirmeye çalışan kuramlardan birisi olan klasik koşullama sürecinde koşulsuz davranışın ortaya çıkarıcısı olarak ele alınan koşulsuz uyarıcı konusuna Watson’un kuramı yeterli açıklığı getirmemektedir. Motor hareketleri meydana getirilen uyarıcı-tepki bağları koşullu reflekslerdir. Her tepki diğer tepkinin koşullu uyarıcısı olan duyumları doğurmaktadır. Bu mekanizmanın yerleşmesinde ise tekrar ve son yapılan tepki (yenilik-recency) faktörleri rol oynamaktadır. Organizma belirli bir uyarıcıya karşı belirli bir tepkiyi ne kadar çok gösterirse (tekrar), bu uyarıcıya karşı o tepkiyi tekrar gösterme olasılığı da artmaktadır. Aynı şekilde, en son gösterilen tepkinin veya daha yeni gösterilmiş tepkinin gösterilme olasılığı herhangi bir tepkiden daha fazladır. Bir uyarıcıya karşı gösterdiğimiz en son tepkinin aynı uyarıcıya karşı tekrar gösterilme olasılığı daha fazladır. Watson tekrar ve son tepki ilkelerinin geçerliğini, üç yaşındaki bir çocuğun deneyde kullanılan bir bilmece kutusundan şeker elde etme davranışlarında göstermeye çalışmıştır. Çocuğa içinde şeker bulunan bir kutu verilmesi durumunda çocuğun şeker elde etmek amacıyla çetitli denemelerde bulunduğu, bir başka ifadeyle, hedefe götürmeyen bir çok denemede bulunduğu gözlenmektedir. Çocuk, çeşitli denemelerinden birisinde kutunun kapağını açmayı başarıp şeker elde ettiğinde, çocuğu denemelere (tepkilere) yönlendiren uyarıcının ortadan kalkmış olması nedeniyle çocuk çeşitli davranış denemelerini durdurmaktadır. Benzer bir durumda en son gösterilen davranışın daha önceki denemelerde başarılı olması nedeniyle bu davranış tekrarlanır, çünkü, bir önceki durumda bu tepki uyarıcı durumunu değiştirmiş, hedef elde edilmiş, uyarıcı ortadan kalkmış, çocuk artık kutuya tepki vermez olmuştur. Bundan sonra kutunun çocuğa her verilişinde en son gösterilen tepki gösterilecek, tekrarlar devam ettikçe de en son gösterilen tepkinin gösterilme sıklığı artacaktır. Kutunun kapağının açılmasını sağlayan tepkiden sonra yeni tepki gösterilmeyeceği için bu tepki son tepki olma özelliğini sürekli olarak koruyacaktır. Watson, daha karmaşık davranışların öğrenilmesinde de enson davranış ve tekrar ilkelerinin geçerli olacağını belirtmektedir. Biribirini izleyen uyarıcı-tepki bağlantısı durumunda da her bir uyarıcı-tepki bağlantısı için aynı kuralın geçerli olacağını belirterek, kutunun içindeki şekere ulaşmak için çocuğun birden fazla aşamada tepki göstermesi gerektiği bir durumda da her bir aşamada aynı sürecin işleyeceği iddia edilmektedir. Örneğin şekere ulaşmak için önce bir düğmeye basılarak kutunun dış kapağı açılacak, kutunun içinde bir pedala basılarak şekere ulaşılacaktır. Böyle bir durumda düğmeye basılması olan son tepki durumu değiştirecek ve son davranış olma özelliğini koruyacaktır. Aynı şekilde pedala basma davranışı da son tepki olma özelliği gösterecek ve bu davranışlar öğrenilecektir. Watson’a göre (heyecanlar) duygular da tepkiler olarak ele alınmaktadır. Birey sadece korku, kızgınlık ve sevgi olmak üzere üç duygusal tepkiyi kalıtımsal olarak transfer etmektedir. Bu tepkiler de uyarıcı tepki-bağıntısı içinde incelenebilmektedir. Duygusal tepkilerimiz her ne kadar reflekslerden daha karmaşık bir yapı gösterse de uyarıcı-tepki bağlantısı değişmeyecektir. Bir çocuğa bağırdığımız zaman, onun ağlama tepkisinde bulunması duygusal bir tepkidir. Bir başka deyişle bu duygu durumu dışsal bir uyarıcıya verilen bir tepkidir. Albert deneyinde gösterildiği gibi duygusal tepkiler de uyarıcı-tepki ilişkisi içinde öğrenilmiş süreçler olarak ele alınmaktadır. Aynı şekilde, sadece duygularla ilgili değil düşünce süreçleri veya zihinsel süreçler de uyarıcı tepki bağı içinde ele alınmakta, bir düşünce bir sonraki düşüncenin uyarıcısı olmakta ve süreç bu şekilde devam etmektedir. Watson’un Kuramının Sınırlılıkları: Davranışın gösterilme sıklığı ve/ya tekrar, yeni davranışların öğrenilmesinde temel belirleyicilerden birisi olduğuna göre, bir çok öğrenme durumunda gösterilen yanlış tepkiler, doğru tepkilerden daha fazla tekrarlanmaktadır. Ancak, Watson’un kuramına göre gösterilen son davranış (durumu değiştiren davranış) öğrenilmektedir. Kuram gösterilme sıklığı yönünden daha yoğun olan yanlış davranışların öğrenilmesi yerine neden son gösterilen davranışın öğrenildiğini açıklamamaktadır. Watson içe bakış (introspection) yöntemini tamamen reddetmektedir ancak, günümüzde de bireylerden elde edilen kişilik, ilgi, tutum, değer gibi bilgilerin büyük bir bölümü bireyin kendi içsel süreçlerini sözel olarak ifade etmesi yöntemine dayalıdır. Bir başka deyişle bireyin kendini içe bakış yöntemiyle değerlendirmesi sürecidir. Watson, insan davranışlarını ve öğrenme sürecini tamamen çevresel koşullara bağlamaktadır ancak bilimsel araştırma bulguları öğrenme sürecinde genetik olarak transfer edilen kapasitenin de belirleyici olabileceğini göstermektedir. SÜHEYLA BERK 20070252 KAYNAK: http://www.pdrciyiz.biz/guthrienin-ogrenmeye-iliskin-gorusleri-t7002.html http://pedagoji.blogspot.com/2008_05_04_archive.html 06 Nisan 2009 Pazartesi 08:30