bağışıklık sistemi ve yetersizlikleri

advertisement
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi
Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Sempozyum Dizisi No:
80
BAÐIÞIKLIK SÝSTEMÝ VE
YETERSÝZLÝKLERÝ
Editör
Prof. Dr. Yýldýz Camcýoðlu
22 Yazar Katýlýmýyla
2013
ÝSTANBUL
Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Editör: Prof. Dr. Yýldýz Camcýoðlu
2013 © Bu kitabýn bütün haklarý Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Komisyonuna
içeriðinde yer alan bilgi ve görsel materyal ile ilgili her türlü sorumluluk yazarlara aittir. Kitabýn tamamý ya da bir
bölümü yazýlý izin alýnmaksýzýn elektronik ya da mekanik yöntemlerle kopya edilemez, çoðaltýlamaz ve yayýnlanamaz.
Kaynak olarak belirtilmesi koþuluyla alýntý yapýlabilir.
Birinci Basým • 6-7 Mayýs 2013
Ýstanbul Üniversitesi Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Komisyonu
Baþkan Prof. Dr. Barýþ Ýlerigelen
Kardiyoloji Anabilim Dalý
Üyeler Prof. Dr. M. Rýza Altýparmak
Ýç Hastalýklarý Anabilim Dalý
Prof. Dr. Ertuðrul H. Aydemir
Dermatoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Salim Çalýþkan
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Prof. Dr. Oktay Demirkýran
Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalý
Prof. Dr. Nur Ahmet Erözenci
Üroloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Ertuðrul Gazioðlu
Genel Cerrahi Anabilim Dalý
Prof. Dr. Emel Taþdelen Gür
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Prof. Dr. Meral Erdemir Kýzýltan
Nöroloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Haþim Mutlu
Kardiyoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Gül Öngen
Göðüs Hastalýklarý Anabilim Dalý
Prof. Dr. Recep Öztürk
Klinik Bakteriyoloji ve
Enfeksiyon Hastalýklarý Anabilim Dalý
Prof. Dr. Sabahattin Saip
Nöroloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Hakký Oktay Seymen
Fizyoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Abdullah Sonsuz
Ýç Hastalýklarý ve Týp Eðitimi Anabilim Dalý
Prof. Dr. Öner Süzer
Týbbi Farmakoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Yakup Tuna
Anatomi Anabilim Dalý
Baský öncesi hazýrlýk • Kapak tasarýmý • Enðin DÝREN
Baský ve Cilt • Doyuran Matbaasý
Alemdar Caddesi Güzel Sanatlar Sokak No: 5 Caðaloðlu / Ýstanbul
Tel.: (0212) 527 59 47 - Faks: (0212) 528 22 91
2
500 Adet basýlmýþtýr.
ÖNSÖZ
Baðýþýklýk bilimi veya immün sistem günlük yaþantýmýzda, bilimsel
olsun olmasýn her türlü yayýnda ve hatta reklamlarda her an hayatýmýzýn
içinde yer almaktadýr. Konu bu kadar güncelleþince “immün sistem veya
baðýþýklýk sistemi yeteri kadar biliniyor mu?” sorusu akla gelmektedir.
Baðýþýklýk veya immünite, enfeksiyon hastalýklarýna karþý direnç
olarak tanýmlanýr. Enfeksiyonlara karþý savunmayý saðlayan hücreler,
dokular ve moleküllerin hepsine genel olarak “immünsistem”adý verilmektedir. Ýmmünoloji, immün sistemi ve immün sistemin vücuda yayýlan
patojenlere verdiði yanýtlarýnýn incelendiði bir bilim dalýdýr.
Ý. Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi öðretim üyelerinin desteði ile kurulan
Türk Ýmmünoloji Derneði, 1974’den beri bilimsel toplantýlar düzenleyerek
ve bilim insaný yetiþmesine katkýda bulunarak immünoloji biliminin
ülkemizde yayýlmasýný saðlamayý amaç edinmiþtir. Bu sempozyumun
düzenlemesindeki katkýlarý için de Türk Ýmmünoloji Derneðine teþekkür
ediyorum.
Ýmmün sistemi kusurlu doðan veya ‘Primer Ýmmün Yetersizlik’ olarak
tanýmlanan bireylerin hayatý tehdit eden ciddi enfeksiyon geçirmeleri,
immün sistemin saðlýk için ne kadar önemli olduðunun göstergesidir.
Sýk enfeksiyon geçirme öyküsü ile gelen çocuklar, hekim için çözümlenmesi gereken en güç sorunlardan birisini oluþturmaktadýr. Hayatýn
ilk yýlýndaki fizyolojik immatürite sýk enfeksiyon hastalýklarýna yol
açabilmesine karþýn, en sýk bu dönemde görülen primer immün yetersizlik
hastalýklarý göz ardý edilmemelidir. Ýmmün yetersizlikli hastalarýn sorunlarý
tanýdan tedaviye ve toplum içinde yaþamlarýný sürdürebilme çabalarýna
kadar uzanmaktadýr. Ýmmün Yetmezlik Derneði (ÝMYED) bu sorunlarý
dile getirmek, çözüm aramak ve hastalara destek olmak için kurulmuþtur.
Bu sempozyumda onlarada sorunlarýný anlatmak fýrsatý verilmiþtir.
Son 20 yýlda immünolojik yöntemlerdeki teknolojik geliþmeler baðýþýklýk sistemindeki araþtýrmalarý moleküler düzeye taþýmýþ ve buna
3
koþut olarak baðýþýklýk sistemi ve yetersizlikleri konusundaki bilgilerimizde daha derinleþmiþtir.
Baðýþýklýk sistemi ve yetersizlikleri konusunda güncelleþen bilgileri
aktarmak üzere Ý. Ü., Cerrahpaþa Týp Fakültesi, Sürekli Týp Eðitimi kapsamýnda Türk Ýmmünoloji Derneði ve Ýmmün Yetmezlik Derneði’nin iþbirliði ile düzenlenen bu sempozyumda ülkemizin farklý üniversitelerinden
konusunda uzman öðretim üyeleri davet edilmiþlerdir.
Bu bilimsel þölene katýlmayý kabul eden ve engin bilgilerini yazýya
dökerek emek veren ve kitap basýlmasýna olanak saðlayan tüm öðretim
üyelerine yürekten teþekkür ediyorum.
Yazarlar immün sistem ve primer yetersizlik hastalýklarýna ait bilgileri,
aydýnlatýcý tablolar, þekiller ve yalýn bir anlatým kullanarak sunmuþlardýr,
bu kitabýn öðrencilere ve tüm hekimlere yararlý ve yol gösterici olmasý
dileðiyle…
Editör
Prof. Dr. Yýldýz Camcýoðlu
Ý. Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Ýnfeksiyon Hastalýklarý,
Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
4
Yazarlar
Doç. Dr. Ahmet Özen
Marmara Üniversitesi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Pediatrik Allerji ve Ýmmünoloji Bölümü
Prof. Dr. Ayper Somer
Ý.Ü. Ýstanbul Týp Fakültesi,
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Enfeksiyon Hastalýklarý ve Ýmmünoloji Bilim Dalý
Doç. Dr. Cem Ar
Doç. Dr. Elif Aydýner
Ýstanbul Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, Hematoloji Kliniði
Doç. Dr. Erkan Yýlmaz
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi,
Cerrahpaþa Kan Merkezi, Doku Tipi Laboratuvarý
Doç. Dr. Esin Aktaþ
Ýstanbul Üniversitesi, DETAE, Ýmmünoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Gaye Erten
Dr. Gökçen Gözübatýk Çelik
Ýstanbul Üniversitesi, DETAE, Ýmmünoloji Anabilim Dalý
Marmara Üniversitesi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Pediatrik Allerji ve Ýmmünoloji Bölümü
Ý.Ü Cerrahpaþa Týp Fakültesi
Nöroloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Güher Saruhan Direskeneli Ýstanbul Üniversitesi, Fizyoloji Bilim Dalý
Doç. Dr. Gülderen Yanýkkaya Demirel Yeditepe Üniversitesi Týp Fakültesi,
Ýmmünoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Günnur Deniz
Ýstanbul Üniversitesi, DETAE, Ýmmünoloji Anabilim Dalý
Prof. Haluk Çokuðraþ
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi,
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Enfeksiyon Hastalýklarý, Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
Prof. Dr. Iþýl Barlan
Marmara Üniversitesi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Pediatrik Allerji ve Ýmmünoloji Bölümü
Murat ERGÝNSOY
Prof. Dr. Necla Akçakaya
Ýmmün Yetmezliði Derneði (ÝMYED) Üyesi
Prof. Dr. Nuran Salman
Ý.Ü. Ýstanbul Týp Fakültesi,
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Enfeksiyon Hastalýklarý ve Ýmmünoloji Bilim Dalý
Doç. Dr. Safa Barýþ
Marmara Üniversitesi Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Pediatrik Allerji ve Ýmmünoloji Bölümü
Selcan Kaya
Prof. Dr. Selim Badur
Ýmmün Yetmezliði Derneði (ÝMYED) Baþkaný
Suzan Adýn Çýnar
Prof. Dr. Þebnem Kýlýç
Ýstanbul Üniversitesi, DETAE, Ýmmünoloji Anabilim Dalý
Prof. Dr. Yýldýz Camcýoðlu
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi,
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Enfeksiyon Hastalýklarý, Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi,
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý
Enfeksiyon Hastalýklarý, Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
Ý.Ü. Ýstanbul Týp Fakültesi,
Viroloji ve Temel Ýmmünoloji Bilim Dalý
Uludað Universitesi Týp Fakültesi,
Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý,
Ýmmünoloji Bilim Dalý
22 yazar katýlýmýyla
(Alfabetik sýraya göre)
5
6
ÝÇÝNDEKÝLER
Ýmmün Sistemin Organ ve Hücreleri ............................................... 9
Dr. Esin ÇETÝN AKTAÞ
Doðal Ýmmün Yanýt:
Sistemin Harekete Geçmesi ve Hümoral Elementleri .................. 17
Selim BADUR
Doðal Ýmmün Sistemin Hücresel Elemanlarý ................................ 25
Prof. Dr. Günnur DENÝZ
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri .................................. 29
Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
T hücre Geliþimi ve Ýþlevleri (Hücresel Ýmmün Yanýt) .................. 41
Prof. Dr. Güher SARUHAN DÝRESKENELÝ
Ýnsan Lökosit Antijenleri-HLA ........................................................ 47
Yard. Doç. Erkan YILMAZ
Sitokinler ......................................................................................... 55
Doç. Dr. Gaye ERTEN
Sistem Ýmmünolojisi ....................................................................... 63
Doç. Dr. Gülderen YANIKKAYA DEMÝREL
Aþýrý Duyarlýlýk Yanýtlarý .................................................................. 67
Prof. Dr. Günnur DENÝZ
Anafilaksi ......................................................................................... 71
Prof. Dr. Necla AKÇAKAYA
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým .................................................. 77
Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Eriþkin Çaðda Taný Alan
Primer Ýmmun Yetersizliklere Yaklaþým ......................................... 91
Dr. M. Cem AR
7
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan
Laboratuvar Uuygulamalarý ......................................................... 101
Suzan ÇINAR
Ýmmun Yetersizlikte Aþýlama ........................................................ 115
Prof. Dr. Nuran SALMAN
Primer Antikor Yetersizlikleri ....................................................... 119
Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
Kombine Ýmmün Yetmezlikler ...................................................... 137
Doç. Dr. Safa BARIÞ
Kronik Granülomatöz Hastalýk .................................................... 149
Prof. Dr. Iþýl B. BARLAN, Doç. Dr. Ahmet ÖZEN,
Doç. Dr. Safa BARIÞ, Doç. Dr. Elif AYDINER
Diðer Ýmmün Yetmezlikler ............................................................ 157
Doç. Dr. Elif KARAKOÇ - AYDINER
Damar Ýçi Ýmmünoglobulinin (IVIG) Hazýrlanmasý ve
Etki Mekanizmalarý ....................................................................... 167
Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Ýntravenöz Ýmmünglobulin Tedavisi ............................................ 177
Sara Þebnem KILIÇ
Ýmmün Yetmezlik Derneði (ÝMYED) ............................................. 187
Selcan KAYA
Ýmmün Yetersizlik Hastasý Olmak ................................................ 189
Dr. Gökçen GÖZÜBATIK ÇELÝK
Ben Hastayým ................................................................................ 191
Murat ERGÝNSOY
8
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 9 - 16
Ýmmün Sistemin Organ ve Hücreleri
Dr. Esin ÇETÝN AKTAÞ
Spesifik immün sistemin hücreleri olan lenfositlerin, mononükleer
fagositlerin ve diðer yardýmcý hücrelerin yabancý antijenlerle karþýlaþtýklarý
doku ve organlar lenfoid sistem olarak adlandýrýlmaktadýr. Bu hücrelerin
anatomik organizasyonlarý ile kan, lenfatik sistem ve lenfoid organlar
arasýndaki sirkülasyon immün yanýtýn oluþmasýnda kritik rol oynamaktadýr. Ýmmün sistemin doku ve hücrelerini kýsaca özetlersek, makrofajlar
dokulara giren mikroplara hýzlý yanýt veren ve dokularda sürekli bulunan
fagositik hücrelerdir. Nötrofiller ve makrofajlarýn öncül hücresi olan
monositler kanda bulunur ve enfeksiyon bölgelerine göç ederler. Periferik
lenfoid organlar olarak isimlendirilen özelleþmiþ dokular, deri, gastrointestinal ve solunum yollarýndan vücuda giren mikrobiyal antijenlerin
yoðunlaþtýrýldýðý yerlerdir. Antijenin yakalanmasý ve lenfoid organlara
transportu edinsel immün yanýtý baþlatan ilk basamaktýr. Bu antijenler,
antijen sunucu hücrelerin (ASH) yardýmýyla lenfositlere sunulur. Profesyonel ASH’lerden dendritik hücreler (DH) mikrobiyal antijenlerin yakalanmasý, lenfoid dokulara taþýnmasý ve sunulmasýndan sorumludur. Daha
önce antijenle karþýlaþmamýþ naif lenfositler antijenleri tanýdýðý perferik
lenfoid organlara gelir ve böylece edinsel immün yanýt baþlar ve efektör
veya hafýza lenfosit oluþumu gerçekleþir. Efektör ve hafýza lenfositler
kan dolaþýmýndan antijenin girdiði periferal bölgelere göç ederler ve etkili
olarak bu bölgelerde kalýrlar. Bu olay immün yanýtýn sistemik olduðunu
kanýtlamaktadýr.
FAGOSÝTÝK HÜCRELER
Makrofajlar ve nötrofillerin dahil olduðu fagositik hücrelerin primer
fonksiyonu mikroplarýn tanýnmasý, fagosite edilmesi ve öldürülmesidir.
Ýstanbul Üniversitesi, DETAE, Ýmmünoloji Anabilim Dalý
9
• Dr. Esin AKTAÞ
Nötrofiller. Dolaþýmda polimorf nükleer lökositler olarak da isimlendirilen nötrofiller beyaz kan hücrelerinin çoðunluðunu oluþturmakta ve
enflamatuvar reaksiyonlarýn erken fazýný oluþturmaktadýr. 12-15 µm
çapýndaki nötrofillerin sitoplazmalarýnda iki tip granül içeriði bulunmaktadýr. Spesifik granüller lizozim, kollagenaz ve elastaz, azurofilik granüller
ise enzimler, defensin ve katelisidin gibi mikrobiyal granüller içermektedir.
hCAP-18/LL37 nötrofillerden üretilmekte, antimikrobiyal aktivitenin yaný
sýra farklý hücrelerden sitokin ve kemokin üretiminin modulasyonu ve
efektör hücrelere kemoatraktan özellik saðlamaktadýr. Nötrofiller kemik
iliðinden kökenlenmekte ve granülosit koloni stimüle edici faktör (GCSF)
ile stimüle olmaktadýr. Mikroplarýn girmesinden sonra saatler içinde
enfeksiyon bölgesine göç eden nötrofiller, enflamasyon bölgesine göç
etmedikleri zaman apoptoza uðramakta ve karaciðer ve dalaktaki sabit
makrofajlar tarafýndan fagosite edilmektedir.
Mononükleer fagositler. Mononükleer fagosit sistemi doðal ve
edinsel immünitede rol oynayan ve esas fonksiyonu fagositoz olan
hücrelerden oluþmaktadýr. Bu hücreler kemik iliðinde oluþmakta,
dolaþýmda olgunlaþýp farklý dokularda aktive olmaktadýr. Monositler 1015 µm çapýnda, sitoplazmasýnda fagositik vakuoller, lizozomlar ve hücre
iskeleti filamentleri içeren hücrelerdir. Monositler fagositoz yetenekleri,
T lenfositlerine antijen sunumu, IL-1, IL-6, TNF-α, LL37 katelisidin
üretebilmelerinden dolayý immün yanýtýn önemli bir hücre alt grubudur.
Monositlerin farklý fenotipik ve fonksiyonel özelliklerine göre CD14+CD16ve CD14+CD16+ alt gruplarý bulunmaktadýr. Konvansiyonel CD14+CD16monositlerin aksine CD14+CD16+ monositlerin yüksek oranda antijen
sunumu ve proinflamatuvar sitokin salgýlamalarý nedeniylen proinflamatuvar özellik gösterdikleri saptanmýþtýr. Dokuya göç eden monositler
olgunlaþmakta ve makrofaja dönüþmektedir. Makrofajlar bulunduklarý
dokulara göre farklý isimler almaktadýr. Örneðin merkezi sinir sisteminde
mikrogliyal hücreler, karaciðerin vasküler sinüzoidlerinde Kupffer hücreleri, akciðerlerde alveolar makrofajlar ve kemikte osteoklast olarak
isimlendirilmektedir. Makrofajlar, mikroplarýn fagositozunda ve öldürülmesinde mikroplara toksik etki gösteren reaktif oksijen ve nitrojen ürünleri ile proteolitik enzimler rol oynamaktadýr. Bu hücreler ayrýca sitokin
salýnýmý, antijen sunan hücre olarak T hücrelerini aktive etmesi, anjiyogenez ve fibrozisi stimüle ederek doku onarýmýna katkýda bulunur.
10
Ýmmün Sistemin Organ ve Hücreleri •
Makrofajlar polarizsyonlarýna göre mikrobisidal aktivite gösteren M1 ve
immünomodulatör role sahip M2 olmak üzere iki alt gruba ayrýlmaktadýr.
MAST HÜCRELERÝ, EOZÝNOFÝLLER ve BAZOFÝLLER
Mast hücreleri, bazofiller ve eozinofiller doðal ve edinsel immünitede
rolleri bulunan hücrelerdir ve sitoplazmalarýnda farklý tip enflamatuvar
ve antimikrobiyal medyatörler içeren sitoplazmik granülleri bulunmaktadýr.
Helmintik enfeksiyonlara karþý korunmada ve alerjik reaksiyonlarda
öneml rol üstlenirler.
Mast hücreleri. Deri ve mukozal epitelde bulunan, sitoplazmik granüllerinde histamin ve medyatörler içeren kemik iliði kökenli hücrelerdir.
Stem cell faktör (c-kit) mast hücre geliþimi için temel bir sitokindir. Olgun
mast hücreleri dolaþýmda bulunmaz çoðunlukla saðlýklý dokularda küçük
kan damarlarý ile sinirlere komþu olarak bulunmaktadýr. Sitoplazmik
granülleri asidik proteoglikanlar içermekte ve plazma membranýnda
kompleman proteinleri, nöropeptidler, mikrobisidal ürünleri tanýyan aktivatör reseptörler ile genelde antikorla kaplý IgE ve IgG reseptörleri
bulunmaktadýr. Mast hücre yüzeyindeki antikorlar antijenle baðlandýðýnda
sinyal iletimi baþlar ve sitoplazmik granüller hücre dýþýna salýnýr.
Salgýlanan bu histaminler ve sitokinler kan damarlarýnda deðiþime neden
olmakta ve enflamatuvar reaksiyonlar baþlatmaktadýr.
Bazofiller. Mast hücrelerine yapýsal ve fonksiyonel olarak benzerlik
gösteren ve kemik iliðinden kökenlenen bazofiller normalde dolaþýmda
bulunmamakla beraber enflamatuvar bölgelere göç etmektedirler.
Sitoplazmalarýnda granüller içermekte ve mast hücrelerine benzer çok
sayýda medyatör sentezleyebilmektedir. Yüzeylerinde IgG ve IgE
reseptörleri eksprese ederler, IgE baðlarlar ve antijen baðlanmasýný
takiben aktive olurlar. Bazofiller sayýca dokularda çok az bulunduklarýndan dolayý, konak savunmasýnda ve alerjik reaksiyonlardaki rolleri
tam aydýnlatýlmamýþtýr.
Eozinofiller. Sitoplazmik granüllerinde parazitlerin hücre duvarlarýna
zararlý, bazen konaðýn dokularýna da zarar veren enzimler bulunan kan
granülositleridir. Kemik iliðinden köken alan eozinofillerin olgunlaþmasýnda GM-CSF, IL-3 ve IL-5 önemli rol oynamaktadýr. Özellikle
solunum, gastrointestinal ve genitoüriner kanal mukozasýnda bulunan
eozinofillerin ve sayýlarýnýn enflamasyonda arttýðý gösterilmiþtir.
11
• Dr. Esin AKTAÞ
ANTÝJEN SUNAN HÜCRELER
ASH’ler mikrobiyal ve diðer tip antijenleri yakalayýp lenfositlere sunan,
lenfositlerin farklýlaþmasý ve proliferasyonu için sinyal saðlayan hücre
populasyonudur. ASH’lerin T hücre yanýtýný baþlatan esas hücresi
DH’lerdir. Makrofajlar ve B lenfositleri de farklý tip immün yanýtlarda T
lenfositlerine antijen sunmaktadýr. Ayrýca özel bir hücre grubu olan foliküler DH’ler hümoral immün yanýtýn belli bir fazýnda B lenfositlerine antijen
sunumunda rol oynamaktadýr. ASH’ler doðal ve edinsel immün sistem
arasýnda baðlantý saðlayarak her iki sistemin bir komponenti olarak görev
yapmaktadýr.
Dendritik hücreler. Naif T hücre aktivasyonunu saðlayan DH’ler,
enfeksiyonlara karþý hem doðal hem de edinsel immün yanýtta önemli
rollere sahiptir. Bu hücreler uzun membranöz uzantýlarý ve fagositik
aktivitelere sahiptirler. Lenfoid doku, mukozal epitel ve organ parenkimlerinde yaygýn olarak lokalize olmaktadýrlar. DH’ler hemapoetik hücrelerin
miyeloid soyun bir üyesidir ve maturasyonunda Flt-3 ligand adý verilen
sitokin etkili olmaktadýr. Makrofajlara benzer þekilde DH’ler memeli
kökenli olmayýp mikrop kökenli molekülleri tanýyan reseptörler eksprese
etmekte ve sitokin salgýlamaktadýr. Bu hücrelerin büyük çoðunluðu
konvansiyonel DH olarak adlandýrýlmaktadýr. Mikrobiyal ürünler ile
aktivasyon sonrasý deri, mukoza ve organ parenkimindeki DH’ler lenf
nodlarýna gitmekte ve mikrobiyal antijenleri T lenfositerine sunmaktadýr.
DH’lerin bir alt grubu olan plazmasitoid DH’ler viral enfeksiyonlarýn erken
fazýnda rol oynamakta ve hücre içi virüslerin nükleik asitlerini tanýyarak
antiviral aktivitede önemli rolu bulunan tip I interferonlar salgýlamaktadýr.
Efektör T lenfositlerine antijen sunucu hücreler. DH’lere ek olarak
makrofaj ve B lenfositleri, CD4+ T hücre aracýlý immün önemli antijen
sunucu fonksiyonlara sahiptir. Makrofajlar, enfeksiyon bölgesinde antijeni yardýmcý T lenfositlerine sunarak T hücrelerinin aktivasyonuna ve
makrofajlarý stimüle edici sitokinlerin üretimine neden olmaktadýrlar. B
lenfositleri ise lenf nodu ve dalakta antijeni yardýmcý T lenfositlerine sunarak protein antijenlere karþý hümoral immün yanýtýn önemli aþamasýný
oluþturmaktadýr.
Foliküler dendritik hücreler. Foliküler DH’ler (FDH) aktive olmuþ B
lenfositlerinin bulunduðu lenf nodu, dalak ve mukozal lenfoid foliküllerde
12
Ýmmün Sistemin Organ ve Hücreleri •
bulunurlar. FDH’ler kemik iliði öncül hücrelerden köken almakta ve
antijeni T lenfositlerine sunan DH’lerle baðlantýsý bulunmamaktadýr.
FDH’ler kompleman ürünleri veya antijen/antikor komplekslerini yakalar
ve bu antijenlerin B lenfositlerince tanýnmasý için yüzeyinde sunarlar. Bu
olay sunulan bu antijenlere yüksek afinite ile antijen reseptörüne ile
baðlanan aktive olmuþ B lenfositlerinin seleksiyonunda önemli rol
oynamaktadýr.
LENFOSÝTLER
Lenfositler farklý antijenik determinantlara klonal olarak çeþitlilik
gösteren, antijen reseptörleri eksprese eden edinsel immün yanýtýn
hücreleridir. Her bir lenfosit klonu tek bir hücreden köken almakta ve tek
bir spesifiteye sahip antijen reseptörü taþýmaktadýr.
Lenfositlerin farklý fonksiyon, yüzey reseptörleri ve sitokin salýnýmlarýna göre farklý alt tipleri bulunmaktadýr. B lenfositleri antikor üretiminden
sorumludur ve olgunlaþmalarýnýn erken evreleri kemik iliðinde gerçekleþmektedir. B lenfositlerinin lenfoid dokulardaki farklý anatomik organizasyonlarýna göre foliküler B hücreleri, marjinal zon B hücreleri ve B1
hücreleri gibi alt gruplarý bulunmaktadýr. Hücresel immünitenin yapýtaþý
olan T lenfositleri kemik iliðinden köken almakta ve timusta olgunlaþmaktadýr. CD4+ (Th) yardýmcý ve CD8+ sitotoksik T hücreleri (Tc) ve
regülatör T hücreleri (Treg) αβ T hücre reseptör zincirlerini, γδ T hücreleri
ise γδ zincirlerini eksprese etmektedir.
Sitokin profillerine göre CD4+ T hücreleri Th1, Th2, Th9, Th17, Th22
ve T foliküler efektör hücre alt tiplerine ayrýlmaktadýr. Allerjik hastalýklarýn geliþimi süresince efektör Th2 hücreleri IL-4, IL-5, IL-9 ve IL-13
üretir. Ayrýca üretilen IL-25, IL-31 ve IL-33’ün Th2 hücre yanýtý ve
enflamasyonda rolleri bulunmaktadýr. Bununla birlikte Th1 hücreleri hücre
içi patojenlere koruyucu etki gösteren IFN-? üretirler. Enflamatuvar
yanýtlarda rol oynayan Th17 hücreleri IL-17A, IL-17F, IL-6, IL-8, TNF-?,
IL-22 ve IL-26 üretir. Mukus üretimi ve doku enflamasyonunda rol
oynayan Th9 hücreleri IL-9 ve IL-10 salgýlamaktadýr. T foliküler yardýmcý
hücreler B hücrelerine yardýmcý fonksiyonlarýndan dolayý lenfoid
dokularda bulunan önemli bir efektör T hücre alt grubudur. Forkhead
box protein 3 (FoxP3) eksprese eden Treg hücreleri immün yanýtýn
13
• Dr. Esin AKTAÞ
regülasyonu ve self toleransýn korunmasýnda rol oynamaktadýr. CD8+
Tc hücreleri MHC sýnýf I tarafýndan sunulan mikrobiyal peptidleri tanýmakta, efektör fonksiyon olarak virüs veya diðer hücre içi mikroplarla
enfekte konak hücre tanýnmasý ve öldürülmesinden sorumludur. Doðal
öldürücü hcreler (NK) çeþitli tümörleri, virüsle enfekte hücreler ile allogeneik hedef hücreleri öldürme yeteneðine sahip kemik iliði kökenli büyük granüllü hücrelerdir. NK hücreleri sitotoksik etkilerinin dýþýnda
IFN-γ, TNF-α, IL-5, IL-8, IL-10, IL-4, IL-17 gibi çeþitli sitokinler ve
kemokinler salgýlayarak immün yanýtýn regülasyonda da önemli rol
oynarlar. NK hücreleri sitokin salýnýmlarýna göre NK1, NK2, NK17 ve
regülatör NK hücreleri olarak ve ayrýca CD56 ve CD16 ekspresyonunun
yoðunluðuna baðlý olarak fonksiyonel olarak iki alt gruba ayrýlmaktadýr.
CD16parlak CD 56soluk fenotipindeki NK hücrelerinin daha yüksek orand
sitotoksik aktivite gösterdiði, CD16soluk CD56parlak NK hücre alt grubunun
ise esas olarak doðal immün yanýtta sitokin üretiminden sorumlu
immünoregülatör hücreler olduðu gösterilmiþtir.
Naif lenfositlerin aktivasyon sonrasýnda hücre büyüklükleri artar,
prolifere olurlar ve lenfoblast haline dönüþürler. Bu hücrelerin bazýlarý
efektör hücre haline farklýlaþýr ve yabancý antijenlerin eliminasyonu için
farklý moleküller üretirler. Aktivasyon sonrasýnda CD4+ Th hücreler CD40
Ligand (CD154) eksprese eder ve sitokin salýnýmlarý baþlar. Tc virüsle
enfekte veya tümör hücrelerini tanýdýðýnda sitoplazmik granüllerini salarak
hedef hücreyi öldürmekte, B lenfositleri ise antikor üretmeye baþlayan
plazma hücreleri haline farklýlaþmaktadýr. Hafýza hücreleri fonksiyonel
olarak dinlenme fazýnda aylar hatta yýllarca canlý kalabilir. Aktive veya
naif lenfositler yüzeylerindeki molekül ekspreyonlarý ile ayýrt edilebilmektedir. Örneðin hafýza B lenfositlerinin yüzeylerinde IgG, IgE veya
IgA ekspresyonu varken naif B hücreleri IgM ve IgD eksprese etmektedir.
Ýnsanlarda CD27 ekspresyonu hafýza B hücrelerinin, IL-7 reseptörü
(CD127) ise hafýza T lenfositlerinin esas belirteçleridir.
ÝMMÜN SÝSTEMÝN DOKULARI
Antijen tanýnmasý ve lenfosit aktivasyonu için gerekli olan etkileþimlerin optimizasyonu, lenfositler ve ASH’lerin bulunduðu ve yoðunlaþtýrýldýðý organlarda oluþmaktadýr. Yabancý antijenler bu dokulara transport edilip yoðunlaþtýrýlmaktadýr. Ýmmün sistemin dokularý lenfositlerin
14
Ýmmün Sistemin Organ ve Hücreleri •
olgunlaþtýðý ve antijene yanýt verebilecek hale geldiði primer veya merkezi lenfoid organlar ile yabancý antijenlere lenfosit yanýtýnýn baþladýðý
sekonder veya periferik lenfoid organlardan oluþmaktadýr. Primer lenfoid organlar kemik iliði ve timustur. B lenfositleri kemik iðlinde olgunlaþmasýný takiben maturasyon aþamalarýný tamamladýðý lenf nodu ve
dalak gibi sekonder lenfoid organlara giderler. T lenfositleri timusta
olgunlaþýr, dolaþýma girer, sekonder lenfoid organlar ve dokulara giderler.
Periferik lenfoid organlar lenf nodu, dalak, kutanöz immün sistem ve
mukozal immün sistemden oluþur.
Lenf nodlarý, tüm vücuda yayýlan lenfatik kanallarýn etrafýnda yer alan,
lenfoid dokularýn bir araya gelmesinden oluþur. Epitel ve dokulardan
absorbe edilen madde karýþýmý olan lenf, lenf düðümlerinden geçerken
lenf düðümünde bulunan ASH’ler epitelden dokulara geçen mikrobiyal
antijenleri yakalayabilir. B ve T lenfositleri lenf nodu içinde farklý anatomik
kompartýmanlarda bulunmaktadýr. DH’ler epiteldeki mikrobiyal antijenleri
yakalayýp lenf nodlarýna taþýmaktadýr. Hem antijenlerin yakalanmasý hem
de lenf nodlarý taþýnmasý sonucunda antijenik yapýlar lenf nodlarýnda
yoðunlaþmakta ve immün yanýt baþlamaktadýr. Dalak kan kaynaklý
antijenlere karþý immün yanýtýn oluþtuðu karýn boþluðunda yer alan bir
organdýr. Dalaða giren kan sinüzoidler içinde dolanýr. Kan kaynaklý
antijenler, dalakta DH ve makrofajlar tarafýndan tutulur ve yoðunlaþtýrýlýr.
Dalakta fazla miktarda bulunan fagositer hücreler kanda bulunan
mikroplarý yakalar ve yok ederler.
Kutanöz ve mukozal lenfoid sistemler, sýrasýyla, deri altýndaki eptelin
ve gastrointestinal sistem ile solunum sistemlerinde yer alýrlar.
Baðýrsaktaki peyer plaklarý ve faringeal tonsiller mukozal lenfoid dokulara
örnek gösterilebilir. Kutanöz ve mukozal lenf dokularý epiteli aþan
antijenlere karþý oluþan immün yanýttan sorumludur, lenf ve kan yoluyla
giren antijenlere karþý immün yanýt çoðunlukla lenf nodlarý ve dalakta
oluþmaktadýr.
KAYNAKLAR
1- Abbas A, Lictman A, Pillai S. Cellular and molecular immunology. 7th ed. Elsevier
Saunders; 2012.
2- Ziegler-Heitbrock L. The CD14+ CD16+ blood monocytes: their role in infection
and inflammation. J Leukoc Biol. 2007;81(3):584-592.
15
• Dr. Esin AKTAÞ
3- Frankenberger M, Hofer TP, Marei A, Dayyani F, Schewe S, Strasser C, et al.
Transcript profiling of CD16-positive monocytes reveals a unique molecular fingerprint. Eur J Immunol. 2012;42(4):957-974.
4- van der Does AM, Beekhuizen H, Ravensbergen B, Vos T, Ottenhoff TH, van
Dissel JT,et al. LL-37 directs macrophage differentiation toward macrophages with
a proinflammatory signature. J Immunol. 2010 Aug 1;185(3):1442-1449
5- Benoit M, Desnues B, Mege JL. Macrophage polarization in bacterial infections. J
Immunol. 2008 15;181(6):3733-3739.
6- Cooper MA, Fehniger TA, Caligiuri MA. The biology of human natural killer-cell
subsets. Trends Immunol. 2001;22(11):633-640.
7- Larché M, Akdis CA, Valenta R. Immunological mechanisms of allergen-specific
immunotherapy. Nat Rev Immunol. 2006;6(10):761-171.
8- Akdis M, Burgler S, Crameri R, Eiwegger T, Fujita H, Gomez E, et al. Interleukins,
from 1 to 37, and interferon-?: receptors, functions, and roles in diseases. J Allergy Clin Immunol. 2011;127(3):701-21.e1-70.
16
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 17 - 24
Doðal Ýmmün Yanýt:
Sistemin Harekete Geçmesi ve Hümoral Elementleri
Selim BADUR
Son yýllarda geliþtirilen yeni teknikler sayesinde, immün yanýtýn
aydýnlatýlmasý konusunda önemli adýmlar atýlmýþ; yanýtýn ayrýntýlarý, devreye giren farklý mekanizmalar ve moleküller saptanmýþ; böylece bilinmeyen bir dizi sorunun cevabý bulunmuþtur. Her ne kadar immünoloji
alanýnýn dinamik özelliði göz önüne alýndýðýnda geliþmelerin süreceðini
öngörsekte, bugün gelinen noktada yanýtýn nasýl harekete geçtiðini kýsaca
ele almak uygun olacaktýr.
Baðýþýk yanýt: doðal ve edinsel baðýþýklýk
Ýmmün sistemi iki ana baþlýk altýnda incelemekteyiz: doðal baðýþýklýk
(doðal direnç; özgül olmayan yanýt) ve edinsel baðýþýklýk (kazanýlmýþ
ya da özgül yanýt). Belli baþlý yapýtaþlarý: makrofajlar, nötrofiller, dendritik
hücreler (DH) ve NK hücreleri gibi hücresel elementler ile sitokinler,
kemokinler gibi çözünmüþ moleküller, C reaktif protein gibi akut faz
proteinleri ve nihayet kompleman sisteminden oluþan doðal baðýþýklýk,
etkene özgüllük göstermeyen ve uyarýyý izleyen dakikalar içinde harekete
geçen erken savunma sistemini oluþturmaktadýr. Etkene özgül olan ve
etkin hale geçmesi için günlerle ifade edilen belirli bir hazýrlýk süresini
gerektiren edinsel baðýþýklýk ise yapýtaþlarý olarak B ve T lenfositlerini
kullanmaktadýr.
Her ne kadar kuramsal olarak ayrý savunma sistemleri olarak ele
alýnsalar da, bu iki yanýt türü birbirlerini etkileyecek biçimde iþbirliði içinde
çalýþmaktadýr. Örneðin edinsel baðýþýklýðýn harekete geçmesi, doðal
direnç tarafýndan gönderilecek uyarýlar sonucu mümkün olmakta; özgül
yanýtýn yapýtaþlarýndan antikorlar ise opsonin görevi yaparak doðal
direncin önemli anti-bakteriyel mekanizmasý olan fagositoza destek
saðlamaktadýr.
Ýstanbul Týp Fakültesi, Viroloji ve Temel Ýmmünoloji Bilim Dalý, Çapa-34390, Ýstanbul
17
• Selim BADUR
Ýmmün yanýtýn uyarýlmasý: doðal baðýþýklýk ve sinyal iletisi
Doðal baðýþýklýðýn savunmada iki önemli görev üstlendiði bilinmektedir: a)- yabancýya karþý ilk direnci göstermek ve b)- daha sonra devreye
girecek olan edinsel baðýþýklýðýn aktivasyonunu saðlamak. Sistemin
harekete geçiþinin ilk aþamasýnda her þeyden önce uyarýcýnýn doðal
baðýþýklýk hücrelerince algýlanmasý gerekmektedir. Bu amaçla vücuda
giren yabancý üzerindeki özel bölgeler (pathogen-associated molecular
patterns; PAMP), örneðin DH’ler gibi doðal direnç hücrelerinin bu bölgeleri
algýlayabilen reseptörlerince (pattern-recognition receptors; PRR)
tanýnýrlar. Yabancýyý algýlayan PRR’lerin ortak bazý özellikleri bulunmaktadýr: bu reseptörler her þeyden önce yabancý üzerinde yaþamsal
önemi olan bölgeleri tanýrlar; bu nedenle PRR’lerce tanýnan PAMP’lar
genel anlamda mutasyona açýk olamayan, deðiþkenlik özelliði bulunmayan yapýlardýr. PRR’leri beþ ana grupta sýnýflandýrmak olasýdýr: a)Toll benzeri reseptörler (Toll-like receptors; TLR); b)- C-tipi lektin reseptörleri (C-type lectin-like receptors; CLR); c)- nükleotid baðlayan
oligomerizasyon domenli protein benzeri reseptörler ( nucleotide-binding oligomerization domain protein-like receptors; NOD protein-like receptors; NLR); d)- RIG-I-benzeri reseptörler (RIG-I-like receptors; RLR)
ve e)- AIM-2 reseptörleri (Absence in melanoma 2-like receptors; ALR).
Günümüzde hangi reseptörün ne tür bir ligandý olduðu, hangi molekülü tanýdýðý ayrýntýlarý ile tanýmlanmýþtýr (1). Doðal baðýþýklýðýn nasýl
çalýþtýðýný irdelemek için, PRR’ler den üzerinde en fazla çalýþmanýn
yapýldýðý TLR’lerin nasýl uyarýldýklarýna ve sinyal iletimi ile aktivasyon
sonucu ortaya çýkan ürünlerin neler olduðuna bakalým. TLR’lerin, insanda, bir kýsmý hücre yüzeyinde (TLR1, TLR2, TLR4 gibi), bir bölümü ise
hücre içinde (TLR3, TLR7, TLR8 gibi) yer alan 12 tipi saptanmýþtýr.
TLR’ler, doðal baðýþýklýðýn çeþitli hücrelerinde bulunurlar; örneðin TLR4,
insan miyeloid DH’lerin (mDH) yüzeyinde yer almýþtýr ve LPS’leri
tanýmaktadýr. Ayný hücrelerin yüzeyinde yer alan TLR2 ise, TLR1 veya
TLR6 ile heterodimerler oluþturarak, Gram pozitif bakterilerin hücre
duvarý yapýtaþlarý olan peptidoglikan, lipoprotein ve lipoteikoik asid gibi
PAMP’larý tanýrlar. TLR9 ve TLR7 ise plazmasitoid DH’lerin (pDH)
endozomlarýnda eksprese olan, mikroorganizmalarýn DNA ve
ssRNA’larýný tanýyan reseptörlerdir.
18
Doðal Ýmmün Yanýt: Sistemin Harekete Geçmesi ve Hümoral Elementleri •
Lösince zengin ekstraselüler bir bölgeye sahip olan TLR’lerin hücre
içindeki sitoplazmik uçlarý, IL-1 reseptörüne benzer bir yapýya sahiptir
ve bu bölge hücre içi sinyal iletisinden sorumludur. Nitekim ekstraselüler
kýsmýndan ligandýna baðlanan reseptör, bir dizi ara aktivatör maddeyi
(MyD88, TIRAP, TRIF, TRAM gibi) devreye sokarak antimikrobiyal yanýtý
baþlatýr. TLR’lerin büyük bölümü adaptör molekül olarak MyD88’i
kullanýrlar; bu molekülün devreye girmesi ile aktivatör yapý taþlarý olarak
önce TIRAP, daha sonraki aþamada IRAK ve TRAF6 üzerinden NF-κB
ve IRF-3 (ya da IRF5 veya IRF7) uyarýsý gerçekleþir. Bunlardan NFκB’nin nükleusa translokasyonu sonucunda IL-6, IL-12 ve TNF-α gibi
proinflamatuar sitokinlerin üretimi; IRF-3’ün aktivasyonu ile tip I IFN’lerin
sentezi baþlar (Þekil 1).
Þekil 1: Belli baþlý TLR’ler, ligandlarý ve aktivasyon ürünleri
Bir diðer PRR grubunu oluþturan CLR’lerin 20 kadar ekstraselüler
reseptör tipi bulunmaktadýr; prototipleri: mannoz reseptörleri, DC-SIGN,
dektin-1 ve langerin olan bu grup reseptörler karbonhidrat yapýsýndaki
PAMP’larý tanýmakla yükümlüdürler. NLR grubunda, sitozolik bölgede
19
• Selim BADUR
yer alan ve hücre içi patojenleri tanýmada rolleri olan yine 20 kadar reseptör bulunmaktadýr. RLR grubunda ise RIG-I ve MDA5 gibi reseptörler
bulunur ve dsRNA’yý tanýmaktadýrlar (2).
Kýsacasý herhangi bir PAMP’ýn, PRR’lerce tanýnmasýný takiben, yukarýda örnekleri verilen deðiþik ara moleküllerin rol oynadýðý sinyal ileti
mekanizmasý harekete geçer; sonuçta fagositik hücrelerin aktivasyonu
ve inflamatuar yanýt için gerekli sitokin ve kemokinlerin, örneðin
mikroorganizmanýn yýkým sürecinde etkili olacak IFN’ler, IL-1α, IL-6, IL12, TNF-α gibi sitokinlerin; CXCL8, MIP-3α, MCP-1 gibi kemokinlerin
üretimi gerçekleþir. Bu moleküller, immün yanýtta rolleri olan bir dizi
hücrenin uyarýlmasýnda; daha sonra devreye girecek olan özgül yanýtýn
tipinin belirlenmesinde; makrofaj, nötrofil, DH ve lenfositler gibi hücrelerin
inflamasyon bölgesine çekilmesinde ve antijen sunumunda etkili olurlar.
Örneðin reseptör-ligand iliþkisi sonucu DH’ler tip I interferonlar (IFN) ve
inflamatuar sitokinler üreterek olgunlaþýrlar ve bu hücrelerin
antimikrobiyal özellikleri ortaya çýkar. Bu aþamada aktive olan DH’lerin,
özgül yanýtýn baþlatýcýsý olan yardýmcý T lenfositlerine (Th) antijeni
sunmalarý da söz konusudur (3). Belli baþlý antijen sunan hücrelerden
(ASH’ler) olan DH’lerin sahip olduklarý TLR7 ve TLR9 üzerinden gerçekleþecek bir aktivasyon, T hücre uyarýsýnda gerekli olan kostimülatör
moleküllerin ekspresyonunu arttýrarak, özgül yanýtýn harekete geçmesini
saðlar (4). Ayrýca mikroorganizma ile konak hücre iliþkisinin PRR’ler
aracýlýðý ile gerçekleþmesi, özgül yanýtýn regülasyonundan sorumlu
proinflamatuar sitokinlerin (IL-1β, IL-18, IL-33 gibi) üretimine yol açar.
Örneðin IL-18, IFN-γ ekspresyonunu uyarýr ve naif T hücrelerinin Th1
yönünde farklýlaþmalarýnda rol oynar; IL-33 ise, ayný naif hücrelerin Th2
yönünde geliþimini saðlamaktadýr. Bu aþamada, adý geçen sitokinlerin
aktivasyon sürecinde ve salýnmalarýnda önemli rolü olan kaspaz-1’i
harekete geçiren ve mültiprotein kompleksleri olarak tanýmlanan inflamazomlarýn devreye girmesi söz konusudur. Benzer þekilde, özellikle
NLR grubundan NALP1, NALP2, IPAF gibi sitozolik PRR’ler, inflamazomlar içinde gerçekleþecek kaspaz-1 aktivasyonu üzerinden hem
proinflamatuar sitokinlerin uyarýlmasýný, hem de gerektiðinde konak hücre
ölümünü saðlarlar. Ve nihayet inflamazomlarýn, aluminyum yapýsýndaki
adjuvanlarýn aktivitesi üzerine etkileri belirlendiðinden, bu komplekslerden hareketle gerçekleþecek sinyal iletisinden yeni aþý modellerinde
yararlanýlmasý gündeme gelmiþtir (5).
20
Doðal Ýmmün Yanýt: Sistemin Harekete Geçmesi ve Hümoral Elementleri •
Kýsacasý TLR’ler baþta olmak üzere, doðal direncin hücresel yapýtaþlarýnýn taþýdýklarý ve yabancýyý algýlama görevini üstlenmiþ reseptörlerin (PRR’lerin) immün yanýtýn harekete geçmesinde öncü rolleri
olduðunu söyleyebiliriz.
Sitokinler:
Ýmmünokompetan olan ve olmayan hücrelerce üretilen ve immünomodülatör moleküller olarak tanýmlanan bir dizi yapýtaþý, lenfositlerin
klonal bölünmelerinde, efektör hücrelerin görevlerini gerçekleþtirmelerinde ve doðal/edinsel baðýþýklýðýn en etkili olacak biçimde
þekillenmelerinde rol oynarlar. Baþlýcalarý sitokinler ve kemokinler olan
bu moleküllerin ortak bazý özellikleri bulunur: ayný sitokin farklý hücrelerce üretilip, farklý tip hücreler üzerine etki gösterebilecekleri gibi
(pleiotropizm), tek bir hücrenin farklý etkilere sahip deðiþik sitokinleri
sentezlemesi de söz konusudur. Ayrýca farklý sitokinlerin benzer etkileri
bulunabileceði gibi, etkileri bazen sinerjizm, bazen additif özellik gösterir.
Yukarýda gördüðümüz þekliyle çeþitli PAMP’larýn uyarýsý sonunda
gerçekleþen NF-κB ve IRF-3 aktivasyonu, bir dizi proinflamatuar sitokinin
ve kemokinin üretimini baþlatmaktadýr. Bu moleküllerin etki gösterebilmeleri için hedef hücre yüzeyinde bulunan kendilerine özgü reseptörlerine
baðlanmalarý gerekir. Aktive olan hücreden kýsýtlý bir süre sentezlenen
sitokinlerin etkileri, üretimi yapan hücre üzerine olabileceði gibi (otokrin
etki), yakýn mesafedeki hücrelere (parakrin etki) ya da ender olarak uzak
mesafede bulunan hücreler üzerine olabilir (endokrin etki). Sitokinler
arasýnda direkt anti-viral aktiviteye sahip IFN’lerin ayrý bir önemi
bulunmaktadýr. Üç grupta toplanan IFN’ler (tip I, II ve III) DH’ler, T
lenfositleri ve NK hücreleri gibi belli baþlý immün sistem yapýtaþlarýnýn
uyarýlmalarý sonucu sentezlenirler. IFN’lerin anti-viral etkileri dýþýnda
makrofajlarý ve NK hücreleri uyarmak gibi önemli aktivatör roller üstlendikleri bilinmektedir (1, 3).
Genel anlamda sitokinler ve kemokinler, ASH’ler, lenfositler ve diðer
hücreler arasýnda iletiþimi saðlayan major mediatörler olarak deðerlendirilmeli; doðal baðýþýklýk üzerinden hareketle bu mediatörlerin edinsel
yanýtýn tipini ve þiddetini belirleyici özelliklere sahip olduklarý unutulmamalýdýr. Örneðin DH ya da makrofajlar gibi doðal baðýþýklýðýn yapý
21
• Selim BADUR
taþlarý: IFN-α ve β, IL-1, GM-CSF ve TNF-α gibi sitokinler üreterek doðaledinsel yanýt etkileþimini düzenlemekte; IL-12, IL-15 ve IL-18 üreterek
edinsel yanýtý yönlendirmektedir (6).
Kýsaca belli baþlý davranýþ biçimlerini özetlediðimiz bu mediatörlerin,
Th’ lerin bir dizi alt gruba (Th1, Th2, Th17, Treg vs) farklýlaþmasýnda da
rol oynamalarý söz konusudur. Sitokinlerin T hücre alt-tipleri üzerindeki
etkileri dýþýnda, yanýtý ve inflamasyonu baskýlama görevini üstlenme gibi
farklý iþlevlerine de deðinerek bu bölümü sonlandýralým. Özellikle makrofajlar, nötrofiller, keratonisitler ve epitel hücrelerince sentezlenen
IL-1R antagonisti (IL-1RA), IL-1 inhibitörü olarak görev yapar ve antiinflamatuar özellik taþýr.
Bu gün için sayýlarý 50’yi aþan kemokinlerin ise lökositlerin göçünde
etkili olan çözünmüþ mediatörler olduklarý unutulmamalýdýr.
Kompleman sistemi:
Doðal immün sistemin hümoral kolunun önemli parametresi olan
kompleman sistemi, mikroorganizmalar örneðinde olduðu gibi, herhangi
bir uyarý sonrasý aktive olan ve uyarýcýnýn yýkýmýna yol açacak inflamatuar
yanýtý harekete geçiren “plazma proteinleri örgütü” þeklinde deðerlendirilebilir (7). Efektör moleküllerin yaný sýra bir dizi regülatör proteini de
kapsayan sistemin inaktif yapýtaþlarý üç ana yoldan (klasik, alterne ve
lektin yollarý) harekete geçtiðinde, aktive olan her komponent, bir sonraki
yapýtaþýný uyarýp, biri enzimatik, diðeri biyolojik etkinliðe sahip iki alt
üniteye parçalanmasýna yol açar. Böylece adeta bir þelaleyi andýrýr gibi,
kademeli olarak harekete geçen sistemin iþleyiþinde her üç aktivasyon
yolunun farklý ve benzer iþleyiþ aþamalarý bulunmaktadýr. Antikor baðýmlý
yol olarak da tanýmlanan klasik aktivasyon yolunda ilk yapýtaþý olan
C1, antijenin IgM, IgG1 veya IgG3 antikorlarýný baðlamasý ile oluþan
immün komplekslerce uyarýlýr; C1q, C1r ve C1s alt üniteleri bulunan bu
ilk yapýtaþý mültimerik bir kompleks þeklindedir ve C1r ile C1s serin
proteaz aktivitesine sahip alt ünitelerdir. Aktivasyon sonunda C1s
parçasýnýn, önce C4’ü ikiye ayýrdýðý (C4a ve C4b), C4b parçasýnýn uyarýcý
molekülün yüzeyine yapýþtýðý, benzer biçimde C2’ nin de C2a ve C2b alt
birimlerine parçalandýðý görülür. Benzer þekilde yine C1s uyarýsý ile C3
konvertaz (C4b2b) sentezi ve C3 molekülünün ikiye ayrýlmasý söz konusu
22
Doðal Ýmmün Yanýt: Sistemin Harekete Geçmesi ve Hümoral Elementleri •
olur; ortaya çýkan C3b, C4b2b ile birleþerek bu kez C5 konvertaz etkisinin
doðmasýna yol açar. Bu þekilde baþlayan efektör etki döneminin son
aþamasýnda, C5 konvertaz, klasik yolun son komponentlerinin (C5-C9)
bir araya gelerek hedefin sitolizine yol açacak membran atak
kompleksinin (MAK) sentezine neden olur. Mannoz baðlayan lektin (MBL)
ve fikolin aracýlýðý ile karbonhidrat paternlerini tanýma yeteneðine sahip
lektin yolunda, C1r ve C1s’ ye benzeyen MBL ile ilintili serin proteazlar
(MASPs) ve özellikle MASP-2, C4 ve C2’ yi parçalayýp, klasik yoldaki
gibi C3 konvertaz oluþumunu saðlar. Bu aþamadan sonra aktivasyon
yolunun geliþimi klasik yoldaki gibi devam eder. Diðer iki aktivasyon
yolundan farklý niteliklere sahip alterne yolda ise hidrolize olan C3
molekülü (C3H2O) önce faktör B proteazý ile birleþir ve oluþan bu
kompleks, faktör D tarafýndan parçalanýr; ortaya çýkan C3 konvertaz,
C3 molekülüne etki eder. Alterne yol, ayrýca, properdin molekülünden
hareketle, farklý ara kademelerden geçerek de C3 konvertaz kompleksinin sentezini saðlayabilir. Sonuçta uyarýcýlarý ve ilk komponentleri farklý
olan her üç yol, belirli bir aþamadan sonra (C3 konvertaz aþamasý) ortak
biçimde ilerleyerek MAK oluþumu ile sonlanýr (8). Ancak kompleman
sisteminin, immün yanýttaki rolü MAK oluþumu ile gerçekleþecek hedef
hücre lizisi ile kýsýtlý olarak ele alýnmamalýdýr. Sistemin gerçek etkisi,
her komponentin aktivasyonu sýrasýnda ortaya çýkan ve biyolojik etkinliðe
sahip olduðu belirtilen alt ünite tarafýndan gerçekleþtirilir. Örneðin C3b
ünitesinin opsonin iþlevini üstlenmesi; anaflatoksin niteliðindeki C3a ve
C5a’nýn kemoatraktan özellik taþýmalarý gibi.
Bu arada her alt birimin etkinliðinin, hücreler yüzeyinde yer alan
kompleman reseptörlerince (CR1-4, C3aR, C5aR, C5L2, CRIg, C1qRp
gibi)) algýlanmalarý sonucu ortaya çýktýðý; sistemin iþlevini yerine getirmesinden sonra gereksiz yere çalýþmasýný engellemede görevli regülatör
ve inhibitör proteinlerin (C1-INH, CD59 gibi) düzenlemeyi saðladýklarý
unutulmamalýdýr (9) .
Öte yandan her ne kadar doðal baðýþýk yanýt kapsamýnda ele alýnsa
da, kompleman sisteminin edinsel yanýtýn regülasyonunda rol oynadýðý;
TLR’ler ile etkileþerek, antijen sunumundan baþlayarak hücresel ve
hümoral yanýtýn farklý aþamalarýna kadar, savunmanýn neredeyse tüm
mekanizmalarýnda önemli bir düzenleyici role sahip olduðu unutulmamalýdýr (8, 10-13). Kompleman sistemi, apoptoz mekanizmasýnýn
23
• Selim BADUR
iþleyiþinde, koagülasyon mekanizmasýnýn çalýþmasýnda, hematopoezde,
hücre proliferasyonunda, farklý doku ve organlarýn rejenerasyonunda
da etkilisi olan bir sistemdir (14).
Kaynaklar
1- Akira S, Uematsu S, Takeuchi O. Pathogen recognition and innate immunity. Cell
2006;124: 783.
2- Palm NW, Medzhitov R. Pattern recognition receptors and control of adaptive
immunity. Immunol Rev 2009;227: 221.
3- Kawai T, Akira S. Innate immune recognition of viral infection. Nature Immunol
2006;7: 131.
4- Hoebe K, Janssen E, Beutler B. The interface between innate and adaptive immunity. Nature Immunol 2004;5: 971.
5- Yu HB, Finlay BB. The caspase-1 inflammasome: a pilot of innate immune responses. Cell Host Microbe 2008;4: 198.
6- Ertl H. Immunity to viruses. In: Fundamental Immunology, Ed: WE Paul, 6th Ed. ,
p. 1131, Lippincott Williams and Wilkins, Philsdelphia-USA, 2008.
7- Walport MJ. Complement. N Engl J Med 2001;344: 1058.
8- Ricklin D, Hajishengallis G, Yang K, Lambris JD. Complement: a key system for
immune surveillance and homeostasis. Nature Immunol 2010;11: 785.
9- Zipfel PF, Skerka C. Complement regulators and inhibitory proteins. Nature Rev
Immunol 2009;9: 729.
10- Kemper C, Atkinson JP. T-cell regulation: with complemets from innate immunity.
Nature Rev Immunol 2007;7. 9.
11- Hajishengallis G, Lambris JD. Crosstalk pathways between Toll-like receptors and
the complement system. Trends Immunol 2010;31: 154.
12- Carroll MC. Complement and humoral immunity. Vaccine 2008;26S: 128.
13- Dunkelberger JR, Song WC. Role and mechanism of action of complement in
regulating T cell immunity. Mol Immunol 2010;47: 2176.
14- Mastellos D, Lambris JD. Complement: more than a gurad against invading pathogens? Trends Immunol 2002;23: 485.
24
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 25 - 28
Doðal Ýmmün Sistemin Hücresel Elemanlarý
Prof. Dr. Günnur DENÝZ
Konak savunma mekanizmasý, enfeksiyonlara karþý ilk koruyucu
engeli oluþturan, mikroorganizmalarý tanýyýp onlarý yýkýma uðratmak için
doðal olarak organizmada hazýr bulunan “doðal direnç - doðal baðýþýklýk" ve herhangi bir patojenle karþýlaþtýktan sonra doðal direnci takiben
ortaya çýkan, enfeksiyonlara karþý daha etkili savuma saðlayan “edinsel
direnç - edinsel baðýþýklýk” tan oluþmaktadýr.
Doðal immünitenin baþlýca yapýtaþlarý epitel tabakasý, doðal öldürücü
hücreler (natural killer - NK hücreleri), kompleman sistemi, fagositik
hücreler ve sitokinlerdir. Bu olaylar edinsel immüniteden önce gerçekleþir
ve esas olarak enfeksiyonun primer bölgesinde veya virüslerin kana
geçiþi sürecinde meydana gelir. Doðal koruyucu sistem elemanlarý,
hücreleri enfeksiyonlardan korumak veya virüs ile enfekte hücreleri
elimine etmek için enfeksiyonlarý bloklama veya inhibe etmede rol oynar.
Doðal immün sistemin elemanlarýndan NK hücreleri, kemik iliði kökenli, büyük granüllü lenfositlerdir. T ve B lenfositleri esas olarak edinsel
immün yanýtta rol alýrlar. Patojenler ve tümörlere karþý spontan litik aktivite
gösteren NK hücreleri periferik kan lenfositlerinin %5 -15’ini oluþturur
ve karaciðer, peritoneal kavite, plasenta gibi periferik dokularda bulunur.
In vitro þartlarda belirli tümör hücrelerini öldürme yeteneðine sahip NK
hücrelerinin in vivo deplesyonu bazý fare modellerinde tümör oluþumunda
artýþa neden olmaktadýr. Th1 (yardýmcý T hücresi 1) ve Th2 hücrelerine
benzer þekilde insan NK hücre alt gruplarýnýn da NK1 ve NK2 olarak iki
gruba ayrýldýðý in vitro ve in vivo çalýþmalarda gösterilmiþtir. IFN-γ
salgýlayan NK hücre alt grubunun IL-4, IL-5 ve IL-13 salgýlamadýðý, aksine
IFN-γ salgýlamayan NK hücrelerinin ise IL-4, IL-5 ve IL-13 salgýladýðý
gösterilmiþtir. NK1 ve NK2 hücre alt gruplarýna ek olarak son araþtýrmalar
Ýstanbul Üniversitesi, Deneysel Týp Araþtýrma Enstitüsü (DETAE), Ýmmünoloji Anabilim Dalý,
Ýstanbul
25
• Prof. Dr. Günnur DENÝZ
IL-10 salgýlayan NK hücre alt grubunun varlýðýný da destekler yöndedir.
Çalýþmalar dolaþýmdaki NK hücrelerinin farklý sitokin profillerine sahip
efektör NK hücre alt gruplarýna dönüþebileceðini ve farklý enflamatuvar
özellikler kazanabileceðini desteklemektedir. NK hücre aktivasyonunun
düzenlenmesi, aktive ve inhibe edici sinyallerle NK hücre yüzeyindeki
reseptörler arasýndaki denge ile saðlanýr. NK hücrelerinin litik mekanizmasý iki hipotezle açýklanmaktadýr. Missing self hipotezine göre NK
hücresi MHC sýnýf I negatif otolog hücreleri tanýr ve yok eder, iki reseptör
hipotezine göre ise NK hücrelerinin öldürme yeteneði, farklý reseptör
tipleri tarafýndan üretilen aktivasyon ve inhibisyon sinyalleri arasýndaki
denge ile saðlanýr. Aktivatör sinyaller hedef hücredeki ligandlarý tanýr ve
protein tirozin kinazlarý (PTK) aktive eder. PTK aktivitesi ise MHC sýnýf I
moleküllerini tanýyan inhibitör reseptörlerin protein tirozin fosfatazlarý
aktive etmesi ile inhibe olur ve sonuçta NK hücreleri MHC sýnýf I taþýyan
hücreleri lize edemez. Viral enfeksiyonlar MHC sýnýf I ekspresyonunu
inhibe ederler, bu nedenle aktivatör sinyaller NK hücre lizisini tetikler ve
aktive olan NK hücreleri enfekte hücreleri lize eder. NK - koruma sistemi
özellikle bazý herpes virüslerine karþý önemlidir, virüsle enfekte hücreler
de MHC sunumu olmadýðý için NK hücreleri tarafýndan ölüm sinyallerine
açýk hale gelirler.
NK hücreleri, HLA-A, HLA-B, HLA-C gibi klasik HLA (MHC sýnýf I)
antijenleri, HLA-E ve HLA-G gibi non-klasik HLA antijenleri ve stres ile
indüklenen molekül MICA (majör histokompatibilite I zincir iliþkili antijen)
moleküllerinin her biri için reseptör eksprese eder. Natural killer - doðal
öldürücü reseptörler (NKR) olarak adlandýrýlan bu reseptörler, aktive
edici ve inhibe edici olmak üzere iki gruba ayrýlmaktadýr. HLA sýnýf I
molekülleri ile reaksiyonu sitolizi veya sitokin üretimini inhibe eden sinyal
iletimine yol açan reseptörler killer immünoglobulin benzeri
reseptörler (KIR), öldürme ve sitokin üretimi gibi efektör fonksiyonlarý
tetikleyen reseptörler ise killer aktivatör reseptörler (KAR) olarak
adlandýrýlmýþtýr. Primer olarak NK hücrelerinde bulunmakla birlikte NKT
hücreleri ve bellek T hücre alt gruplarýnda da eksprese edilen KIR ler
sadece NK hücrelerinin deðil ayný zamanda daha önceden aktive olmuþ
T hücre aktivasyonunun düzenlenmesinde de rol oynarlar.
Doðal korunmada rol oynayan NK hücrelerinin dýþýnda makrofajlar,
dendritik hücreler, nötrofiller, NKT ve antijene özgül (spesifik) γδ T
26
Doðal Ýmmün Sistemin Hücresel Elemanlarý •
reseptörü eksprese eden T hücreleri önemli rol oynamaktadýr.
Makrofajlar lizozomal granüllerinde bulunan asit hidrolaz ve diðer
enzimler sayesinde fagosite ettikleri materyali parçalayabilmektedir. Bu
hücrelerin fagositik aktivitelerini artýrabilen uyarýcýlar arasýnda sitokinler,
IgG, Fc reseptörleri veya bakteriyel polisakkaridler sayýlabilmektedir.
Monosit/makrofajlarýn aktivasyonunu tümör nekroze eden faktör (TNF)
ve interlökin-1 (IL-1) gibi sitokinlerin salýnýmý takip etmekte ve enflamasyon geniþlemektedir. Makrofajlar ayný zamanda antijenin T hücrelerine sunumunda da önemli rol oynamaktadýr. Fagositoz açýsýndan diðer
önem taþýyan hücre grubu nötrofillerdir. Bu hücreler makrofajlar gibi hücre
içine giren yabancý antijenleri öldürme yeteneðine sahiptir. Enflamasyon
bölgesine göç eden nötrofiller sitoplazmalarýnda bulunan granüllerin
içerisinde sahip olduklarý enzimlerle yabancý maddeleri ortadan
kaldýrabilmektedir. Nötrofillerin iki granül çeþidi bulunmaktadýr. Primer
granüller lizozim ve hidrolitik enzimler içerirken; sekonder granüller
kollajenaz, lizozim ve laktoferrin ihtiva etmektedir. Nötrofiller bakterisid
etkilerini hem oksijene baðýmlý hem de oksijenden baðýmsýz yolla
gerçekleþtirmektedir, fakat oksidatif patlama ve buna baðlý olarak
geliþen oksijen ara ürünleri özellikle nitrik oksit (NO) ile gerçekleþen
bakterisid etki nötrofillerde makrofajlara oranla çok geliþmiþtir.
NKT hücreleri ise hem NK hücrelerinin hem de lenfositlerin reseptörlerini ve özelliklerini taþýyan lenfositlerdir. NKT hücreleri CD4+ veya
çift negatif (CD4-CD8-) fenotipi gösteren, tümör immünitesinde ve
otoimmün hastalýklarda düzenleyici iþlev gören hücrelerdir. NKT hücreleri sýnýrlý T hücre reseptör (THR) ekspresyonu göstermekte ve insanda
CD1d ile sunulan glikolipid antijenleri tanýyan T hücre reseptörünü
taþýmaktadýr. Periferik kan T hücrelerinin %0.2 ni oluþturan ve NK hücresine eþlik eden NH1.1 (CD161) belirtecini taþýyan NKT hücreleri aktive
olduklarýnda yüksek miktarda IL-4, interferon gamma (IFN-γ), granülosit
makrofaj koloni stimule edici faktör (GM-CSF) ile IL-2 ve TNF-α gibi pek
çok sitokin ve kemokini üretebilmektedir. CD1d baðýmlý NKT hücrelerinin
en iyi tanýmlanan alt grubu deðiþmez THR-α eksprese etmekte ve Tip1
veya deðiþmez NKT hücreleri (iNKT) olarak adlandýrýlmaktadýr. NKT
hücrelerinin bozukluðu veya yetersizliði diyabet gibi otoimmün hastalýklara ve kansere yol açabilmektedir.
27
• Prof. Dr. Günnur DENÝZ
KAYNAKLAR
1. Temel immünoloji. Çeviri editörleri, Yýldýz Camcýoðlu, Günnur Deniz. Ýstanbul
Medikal Yayýncýlýk Ltd. Þti. 34104, Çapa-Ýstanbul, 2007.
2. Cooper MA, Fehniger TA, Caligiuri MA. The biology of human natural killer-cell
subsets. Trends in Immunology. 22(11):633, 2001.
3. Vosshenrich CAJ, Samson-Villeger SI, Di Santo JP. Distinguish features of developing natural killer cells. Current Opinion in Immunology. 17:151-158, 2005.
4. Deniz G, Akdis M, Aktas E, Blaser K, Akdis CA. Human NK1 and NK2 subsets
determined by purification of IFN-gamma-secreting and IFN-gamma-nonsecreting
NK cells. European Journal of Immunology. 32(3):879-84, 2002.
5. Aktas E, Akdis M, Bilgiç S, Disch R, Falk CS, Blaser K, Akdis CA, Deniz G. Different natural killer (NK) receptor expression and immunoglobulin E (IgE) regulation
by NK1 and NK2 cells. Clinical & Experimental Immunology. 140(2):301-309, 2005.
6. Deniz G, Erten G, Kücüksezer UC, Kocacik D, Karagiannidis C, Aktas E, Akdis
CA, Akdis M. Regulatory NK cells suppress antigen-specific T cell responses. J
Immunol. 180(2):850-857, 2008.
28
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 29 - 40
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri
Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Konak, saldýrgan bir mikroorganizma veya yabancý antijenlere karþý
kendini önce koruyucu engelleri oluþturan ‘doðal immünite’ ile savunur,
doðal immün yanýtýn engelleyemediði saldýrýlara ise daha yavaþ ancak
daha etkili savunma saðlayan ‘edinsel (adaptive) immünite’ karþý koyar.
Edinsel immün yanýtlar, mikroorganizma ya da antijenlerin epitelyal engelleri aþýp, lenfositler tarafýndan tanýndýklarý lenfoid organlara taþýndýktan
sonra tetiklenir.
B hücre geliþim evreleri
B hücre geliþimi antijenden baðýmsýz ve antijene baðýmlý olmak üzere
2 temel bölgede oluþur (þekil 1).
Kemik iliði B hücrelerinin geliþimi için antijenden arýnmýþ bir bölgedir,
B hücre burada olgunlaþýr ve öze-tepkili olgunB hücreleri yine kemik
iliðinde perifere çýkmadan önce ayýklanýp (negatif seçim) elenir. Perifere
geçebilen olgun ve kusursuz B hücreleri dolaþýma geçer ve sekonder
lenfoid organlara yerleþir. Bu B hücreleri deneyimsizdir (Naif) ve artýk
yaþamlarýný ‘antijene baðýmlý’ bölgede sürdürür. Organizmaya giren
herhangi bir antijenik uyarý ile sekonder lenfoid organlarda karþýlaþan B
lenfositleriantijene özgül antikor yapýmýný saðlayacak plazma hücrelerine
dönüþür. Antijenik uyarý sona erdiðinde protein tipindeki antijene özgül
B bellek hücreleri oluþur ve daha sonra ayný antijen ile karþýlaþmada
iþlev görmek üzere yine sekonder lenfoid organda saklanýr.
B hücrelerinin geliþimi
Hematopoetik kök hücreden oluþan ortak lenfoid progenitor (CLP)
hücreler fetusta karaciðerde yetiþkinlerde kemik iliðinde geliþirler. B
Ýstanbul Üniversitesi, Cerrahpaþa Týp Fakültesi, Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý,
Enfeksiyon Hastalýklarý Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
29
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
hücreleri adýný, içinde geliþtiði organdan (Bursal sistem) alýr. Ortak lenfoid
progenitor (CLP) hücrelerden oluþan pro- B hücreleri yüzeylerinde yüzeyinde Igα ve Igβ taþýrlar. Bu hücreler yüzeylerinde bulunan VLA1 ile kemik iliðinde bulunan VCAM-1’e yapýþýr, bunu izleyen ikinci baðlanma
hücre yüzeyindeki c-kit ile stromal hücre etmeni (SCF) arasýnda olur.
Ýkinci baðlanmadan sonra, kemik iliðine yerleþen hücreler IL-7 sitokinisalmaya baþlar ve yine kendi hücre yüzeyinde IL-7 reseptörü oluþturur,
IL-7-IL7R kenetlenmesi B hücrelerinin immunglobulin yapýsýndaki B hücre
reseptörünün (BHR) geliþimini tetikler (þekil 2). Erken proB hücreleri,
sitoplazmasýnda bulunan μ aðýr zincirinin V bölgesine önce DJ geni
eklenir sonra vekil hafif zincirin (SLC) katýlýmý ile geç proB hücre evresine
geçer (þekil 3). Erken preB evresinde vekil hafif zincir, μ aðýr zincirine
katýldýktan sonrasitoplazmadan hücre yüzeyine çýkar ancak geç preB
hücreleri yüzeylerinde beliren ‘yalancý IgM’dir. Geç preB evresinde ise
hafif zincir gen düzenlenmeleri ile kappa (κ) veya lamda (λ) hafif zinciri
düzenlenir, oluþan hafif zincir gen ürünlerinden ya kappa veya lamda,
vekil hafif zincir ile yer deðiþtirir. Olgunlaþmamýþ B hücreleri yüzeyinde?
aðýr zinciri ile ya kappa (κ) veya lamda (λ) hafif zincirinden oluþan IgM
yer alýr. Bu aþamada B hücreleri eðer öze-tepkili (oto-reaktif) iseler
‘negatif seçim’ ile apoptoza gider, kalan saðlam B lenfositlere olgun B
hücreye dönerler. B hücrelerinin kemik iliðinden perifere geçebilmesi
için olgun B hücreleri yüzeyinde IgM’in yanýsýra IgD birlikte bulunmalýdýr.
Olgun B hücreleri kan yoluyla lenf düðümü, dalak, gastrointestinal sistemi,
solunum sistemi ve deride epitelyum gibi periferik lenfoid organlara
göç ederler. Öncül B hücreleri olgun B hücrelere dönüþünceye kadar
birçok enzimin etkinliðinden yararlanýr.
B-1 ve B-2 Hücreler
Organizmada iki farklý B hücreleri bulunur. B-1 B hücreleri fetusun
karaciðerinde geliþir, genel olarak periton boþluðu, gastrointestinal ve
solunum sistemi gibi bakterilerin giriþ kapýlarýnda bulunurlar, bu dokular
kendilerini yenileyebilirler. B-1 B hücreleri, genel olarak karbonhidrat tipindeki antijenlere karþý antikor oluþmuþtur. Kan gruplarýna karþý geliþen
doðal antikorlar çoðu doðal antikorlar gibi B-1 B hücreleri tarafýndan
üretildiði varsayýlmaktadýr. Bu hücre grubunun izotip dönüþümü sýnýrlýdýr ve immünolojik bellek çok az oluþur. Mukozalardaki Salgýsal IgA’nýn
30
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri •
çoðu B-1 B hücreleri kökenli olduðu düþünülmektedir. Doðal baðýþýklýk
veotoimmün hastalýklarda önemli rol aldýðý belirlenmiþtir. Yüzeylerinde
IgM’den daha fazla IgD taþýrlar
B-2 B hücreleri, perinatal ve postnatal dönemde kemik iliðinde geliþen,
tüm vücutda yaygýn olarak bulunan ve iyi bilinen B hücreleridi. B-2 B
hücreleri, protein tipindeki antijenlere karþý antikor üretmek için T hücrelerinin yardýmýna gereksinim duyarlar. Çok sayýda antijene özgül antikor
üretebilirler. Üretilen antikorlarýn antijene çekim gücü (afinite) oldukça
yüksekdir. Antijene izotip dönüþümüile yanýt verir ve immünolojik bellek
oluþur. Yüzeylerinde IgD’den daha fazla IgM taþýrlar. Sürekli kemik iliðinde
yenilenirler.
B hücre etkinleþmesi
B lenfositleri, protein, lipid, karbonhidrat ve nükleik asitleri gibi doðal
makromoleküller yapýlarý tanýr. Antijen reseptör molekülleri antijen tanýnmasýnda görev yapan bölgeler veya ‘büklüm (domain) ”lerden oluþur
(Þekil 4). B hücreyüzey reseptörü (BHR), antijene baðlanan bir aðýr ve
hafif zincirden oluþan membrana baðlý immunoglobulin molekülü, bu
molekülün her iki tarafýnda hücre içine uyarýlarý ileten birer Igα ve Igβ
moleküllleri bulunur. Igα ve Igβ çiftleri birbirlerine disülfid baðlarý ile
baðlanmýþtýr, antijenle tetiklenen B hücre etkinleþmesi sýrasýnda geliþen
ve erken uyarý olaylarýnda rol alan baðýþýk algaç tirozin temelli etkinlik
motifleri (ITAM) içermektedir. B hücre eþ-reseptörü ise bir adezyon molekülü olan kompleman reseptörü (CR2) (CD21), hücre membranýnda 4
kez kývrýlan TAPA-1 (CD81) ve CD19 molekülünden ibarettir. BHR’nin
antijen tanýma bölgeleri deðiþken (Variable (V)) bölge ve korunmuþ sabit bölgeler (Constant ( C )) olarak adlandýrýlýr. Deðiþken bölgelerin içinde
daha fazla dizin deðiþkenliðinin olduðu ‘Çok Deðiþken’ (Hypervariable)
bölgeler veya antijeni baðlayan reseptörün parçalarýný oluþturduklarý için
“tamamlayýcý belirleyen bölgeler’ (Complementarity Determining (CDR))
vardýr. BHR’ye baðlanan antijen, Lyn, lck, fyn ve blk gibi tirozin kinazlarýn
etkinleþip Igα ve Igβ molekülllerin sitoplazmik kuyruklarýnda bulunan
ITAM motiflerini fosforillenmesini saðlar ve Syk’yý etkin kýlar, Syk hücre
içi uyarý ileti sistemini baþlatan fosfolipaz C-γ (PLC-γ)‘yý etkinleþtirir.
Etkinleþen PLC-γ, uyarý ileti proteinlerini tetikleyerek kopyalama
(transkripsiyon) etmenleri ve gen etkinleþmesini saðlar.
31
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
B ve T hücre etkileþimi
B hücreleri ayný zamanda bir antijen sunan hücredir (ASH), yardýmcý
T hücresine MHC yardýmý ile peptid yapýsýndaki antijeni sunarak, T hücre
yüzeyinde CD40 baðcýðýnýn (CD40L) belirmesine uyarýr. Etkinleþen T
hücre, yüzeyinde CD40L belirir iken ayný zamanda B hücresinin etkinleþmesine yardýmcý olan sitokinler salgýlar. T hücre yüzeyindeki CD40L,
B hücreleri üzerindeki CD40 ile kenetlenmesi ve salýnan sitokinler izotip
dönüþümünü baþlatýr (þekil 5). Baðýþýklýk yanýtýn geliþmesi için ikincil
uyaran ya da eþ-uyaran olmasý gereken bir koþuldur. Çünkü, özgül
antijeni tanýyan T hücre reseptörü (THR) gelen birincil uyaran ile tam
olarak etkinleþmez. Bilenen eþ-uyaranlardan biri CD28’dir. T hücresindeki CD28, B hücre üzerindeki CD80 (B7. 1) ve CD86 (B7. 2) ’e baðlanýr.
T hücresinin eþ-uyarýlmasý hücrenin çoðalmasý, farklýlaþmasý ve
yaþamýný sürdürebilmesi için koþuldur. Eðer T hücresi ikincil (eþ-uyaran)
uyarý olmaksýzýn etkin kýlýnýr ise, T hücresinde yanýtsýzlýðýna (anerji),
silinmeye veya baðýþýksal hoþgörüye (tolerans) yol açar.
Ýzotip dönüþümü, immünoglobülin aðýr zincir sýnýf (izotip) deðiþimini
tanýmlar. Antikor üreten B hücresinde yeniden düzenlemiþ VDJ gen kýsmý
aþaðýsýndaki C (deðiþmez bölge) geni ile birleþmekte ve araya giren C
geni silinmektedir. Böylece antijenik uyarýya karþý B hücresi baþlangýçta
IgM üretir iken izotip dönüþümü ile IgM yapýmýný durdurup antijene özgül
IgG, IgA veya IgE üretmeye baþlar.
Ýnsanda CD40L genindeki mutasyon X’e baðlý Hiper IgM sendromuna
neden olur. Bu immünyetersizlik hastalýðýnda serumda yüksek o miktarda
IgM bulunur iken diðer immunoglobulin düzeyleri çok düþükdür. Lenf
düðümünde germinal merkez oluþumu vebellek B hücreleri yetersizdir.
B lenfositlerin folikül içinde olgunlaþmasý
B hücreleri periferik lenfoid organlarlarda yabancý antijen ile tanýþýr,
çoðalmaya baþlar ve lenf düðümde yeni bir sekonder folikül oluþturur.
Folikülün karanlýk bölgesinde çoðalan sentroblastlar sentrositlere
dönüþür, yüzeylerinde Bcl-2 taþýyan sentrositler yaþamlarýný sürdürür
iken. Bcl-2 taþýmayanlar apoptoz ile yok edilirler. Aydýnlýk bölgede oluþan
antijen algaçlarýnýn deðiþken bölgelerini haritalayan genlerdeki DNA
parçalarýnýn yeniden yapýlandýrýlmasý, yani bir araya getirilmesi ‘somatik
32
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri •
rekombinasyon’ olarak tanýmlanýr. Ýmmünoglobülin aðýr ve hafif zincirlerinde “deðiþken” bölgesini etkileyen, aþýrý sýklýkta nokta mutasyonlarý
olur. Mutasyonlar, hem antijene karþý antikoraffinitesini arttýrýr hemde
ilgili antikorlarý yapan B hücrelerine saðkalým açýsýndan üstünlük saðlar.
Sonuçta hümoral baðýþýklýk yanýtlarýnýn çekim gücü olgunlaþmasý (affinity maturation) gerçekleþir. Baðýþýklýk sisteminin karþýlaþtýðý mikroorganizmaya karþý daha iyi baðýþýk yanýt vermesini saðlar. Böylece yaratýlan
B hücre çeþitliliði ile bireyin çevresindeki saldýrgan mikroorganizmalardan
daha iyi korunmasý saðlanýr (somatik hipermutasyon. Ayný antijen ile
tekrar karþýlaþan bellek B hücreleri, immünglobulin genlerindeki deðiþme
sonucu antijene karþý her seferinde daha güçlü baðlanabilen antikorlar
üretir. Bu hücrelerin bir kýsmý plazma hücresine dönüþür, bir kýsmý bellek
hücresi olarak germinal merkezde saklanýr (Þekil 6).
T baðýmsýz ve T baðýmlý B hücre etkinleþmesi
Bu antijenlere karþý geliþen immün yanýtýn niteliklerini bilmek gerekir.
Antijenlerin bir kýsmý B lenfositlerinin yüzeyinde bulunan immünglobulinlere baðlanarak B hücrelerin etkinleþmesini saðlar iken, diðerleri saðlayamaz ve Th hücrelerinin yüzeyindeki bir molekül ile iletiþim kurarak T
hücrelerinden yardým beklerler (Þekil 7). Bazý antijenlere karþý T hücresi
yardýmý olmadan antikor yapýlamaz bunlar T hücresine baðýmlý (TD)
antijenler olarak adlandýrýlýrlar, diðerleride yardým almadýklarý için T
hücresinden baðýmsýz (TI) antijenlerdir (Tablo1ve2). Primer immün yanýt
sýrasýnda lenfositler prolifere olur ve fenotiplerini deðiþtirir, antijene özgü
bellek hücresi geliþir. Araþtýrmalara göre antijene özgü lenfosit klonu ne
kadar geniþ ise bellek hücresinin daha uzun yaþadýðý belirlenmiþtir.
T hücresine baðýmlý antijenler farklý bir immün yanýt oluþturur. Divalan
veya oligovalan TD antijeninin (protein, peptid gibi) B hücre reseptörüne
baðlanmasý ile 7-14 gün süren primer immün yanýt geliþir. B lenfositleri
plazma hücresine dönüþür, plazma hücresi antijene özgül IgM ve IgG
üretir ve antijene özgül bellek hücreleri sekonder lenfoid organlarda
saklanýr. Sekonder immün yanýt TD antijeni ile ikinci kez karþýlaþan konak
tarafýndan oluþturulur. Ayný antijen ile ikinci kez karþýlaþan deneyimli B
bellek hücreleri 2-3 gün gibi kýsa sürede hýzla çoðalýr, primer immün
yanýtdan daha etkin, daha yüksek miktarda IgG yaparak konaðý enfeksiyondan korur (Þekil 5). Primer immün yanýtta salgýlanan antikor tipi IgM
33
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
iken, sekonder immün yanýtta izotip dönüþümü nedeniyle oluþan antikor
tipi IgG’dir. B hücrelerinin protein antijenlere karþý verdikleri yanýtta T
hücrelerinin yardýmýyla izotip dönüþümü ve daha yüksek afiniteye sahip
antikor üretebilmektedirler.
Tablo 1: Timusa baðýmlý olan ve olmayan antijenler
——————————————————————————————————————
Timusa baðýmlý antijenler (TD)
• Tetanoz toksoidi
• Difteri toksoidi
• Ýnfluenza aþýsý
• Ýnaktive Polio aþýsý (Salk
Timusdan baðýmsýz antijenler (TI)
•
•
•
•
E. coli LPS
TI Tip l
Pnömokok polisakkariti
TI Tip 2
H. influenza tip b (poliribozil ribosil fosfat prp)
Meningokok polisakkariti
——————————————————————————————————————
Tablo 2. Timusa baðýmlý (TD) olan ve olmayan (TI) antijenlerin nitelikler
——————————————————————————————————————
Nitelik
TD antijenler
TI Tip l
TI Tip 2
——————————————————————————————————————
Kimyasal yapý
Eriyik protein Bakteri hücre duvarý Polimerik protein
(Lipopolisakkarit)
(Polisakkarit)
Ýmmun yanýt
Ýzotip dönüþümü
Yapar
Yapmaz
Sýnýrlý
Affinite olgunlaþmasý
Yapar
Yapmaz
Yapmaz
Ýmmün bellek
Yapar
Yapmaz
Yapmaz
Poliklonal aktivasyon
Yapmaz
Yapar
Yapmaz
(yüksek dozda)
——————————————————————————————————————
T’den baðýmsýz antijenler yineleyen multivalan nitelikleriyle (örn.
polisakkarit) B hücre membrana baðlý immünglobülin (mIg) molekülleri
ile çapraz baðlar kurarak, 7-14 gün süren primer immün yanýtý oluþturur.
Primer immün yanýt yüksek düzeyde IgM, zayýf IgG yapýmý ile sonlanýr.
T’dan baðýmsýz antijenler olduklarý için bellek hücreleri oluþmaz, antijen
ile ikinci karþýlaþmalarý ilk tanýþmaya benzerdir. B hücreleri polisakkarid,
lipid ve diðer protein olmayan antijenlere (T hücre baðýmsýz antijenler) T
hücre yardýmý olmaksýzýn yanýt verebilmektedir, fakat bu yanýtta hem
izotip dönüþümü hem de afinite olgunlaþmasý yoktur veya çok düþük
düzeydedir.
34
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri •
T’den baðýmsýz antijenler T’e baðýmlý hale getirilebilir, buna en güzel
örnek kenetli (konjuge) aþýlardýr. Haemophilus influenzae tip b (Hib)
polisakkarit aþýsý, 2 yaþýn altýnda etkili olmayan bir aþýiken, Hib kapsül
polisakkariti (T’den baðýmsýz antijen), Tetanoz (T) veya Difteri toksoidi
(D), dýþ membran proteini (OMP), oligosakkarit (OC) gibi proteinlere
baðlanarak, T’e baðýmlý kýlýnmýþtýr. Böylece konjuge Hib aþýsý 2 aylýktan
itibaren etkili bir aþý olarak rutin aþý takvimine girmiþtir.
B hücre Ýþlevleri
B hücreleri antijeni tanýdýktan sonra, antikor üreten hücrelere dönüþür.
Plazma hücreleri tarafýndan salgýlanan Antikorlar humoral immünitede
iki göreve üstlenir; B hücre membranýna baðlý antikorlar antijenleri tanýr
ve humoral immün yanýtlarý baþlatýr, salgýlanan antikorlar dolaþýmda ve
mukoza sývýlarýnda bulunur, kanda, gastrointestinal ve solunum yollarý
gibi mukozal organlarda bulunan antijenler, allerjenler ve toksinlerin
nötralizasyonu, mikrooganizmalarýn fagositozu, kompleman sisteminin
etkin konuma geçmesinde ve aþýrý duyarlýk yanýtlarýnýn geliþmesinde
rol oynar (þekil 8).
Kaynaklar
1- Abbas AK, Lichtman A H.. Hümoral immün yanýtlar:B lenfosit aktivasyonu ve antikor
üretimi Çeviri Editörleri: Camcýoðlu Y, Deniz G. Temel Ýmmünoloji: Ýmmün sistemin
iþlev ve bozukluklarý. Ýstanbul Týp Kitabevi, 2007:123-142.
2- Doan T, Melvold R, Viselli S, Waltenbaugh C. Lymphocyte activation. Immunology. 2. edition. Series Editor Harvey RA. Walter Kluwer/Lippinctt Williams&Wilkins.
2013:123-140.
3- Kuby J: Overview of the immune system. Immunology 3rd edition, W. H. Freeman
and Company, New York. 1997, 3-24.
4- Kindt JT, Goldsby RA, Osborne BA: B-cell generation, activation and differentiation. Kuby Immunology, 6th edition, W. H. Freeman and Company. Newyork 2007,
271-301
5- Janeway CA, Travers P, Walpor M, Scholmchik M: The humoral Immune Response
Immunobiology 5 Kitabýndan, 5. ci baský. Churchil Livinstone, New York, 2001,
341-360.
6- Janeway CA, Travers P, Walport M, Scholmchik M: Manipulating the immune response to fight infection. Immunology. Immunobiology 5 Kitabýndan, 5. ci baský.
Churchil Livinstone, New York, 2001, 577-592.
35
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Þekil 1: B Hücre geliþim ve olgunlaþma evreleri
Þekil 2: B Lenfosit kemik iliðinde geliþmesi
36
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri •
Þekil 3: B lenfositin kemik iliðinde olgunlaþmasý
Þekil 4. B Hücre reseptörü ve eþ-reseptörü
37
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Þekil 5: B lenfosit ve T lenfositlerin etkileþimi
Þekil 6: B lenfositlerin sekonder folikül içinde olgunlaþmasý
38
B Hücre Geliþimi, Etkinleþmesi ve Ýþlevleri •
Þekil 7: Birincil ve ikincil antikor yanýtý
(Çeviri Abul K. Abbas, Andrew H. Lichtman. Editörler: Y Camcýoðlu, G Deniz Temel
Ýmmünoloji: Ýmmün sistemin iþlev ve bozukluklarý: Ýstanbul Týp Kitabevi, 2007).
Þekil 8: Humoral immün yanýt sýrasýnda antikorda deðiþim
39
40
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 41 - 46
T Hücre Geliþimi ve Ýþlevleri (Hücresel Ýmmün Yanýt)
Prof. Dr. Güher SARUHAN DÝRESKENELÝ
Edinsel immün yanýtýn temel hücrelerinden olan T hücreleri antijen
sunucu hücreler (ASH) tarafýndan kendilerine sunulan antijenik peptitleri
yüzeylerindeki özgül T hücre reseptörü (THR) ile tanýmakta ve aktifleþmektedir.
Lenfosit hücreleri immun sistemin efektör hücreleri olarak organizmada görev yapar. Öncüllerinin kemik iliðinde hemapoetik kök hücreden
kaynaklandýðý T lenfositi için olgunlaþmanýn tamamlandýðý primer lenfoid
organ timustur. Bu organda T lenfositleri çok kez bölünerek artar ve
geniþ bir repertuara sahip olacak þekilde geliþir. Olgunlaþýp eðitilen T
lenfositleri primer lenfoid organlarý terk edip sekonder (periferik) lenfoid
organlara daðýlýr: Primer lenfoid organlarda farklýlaþan olgun lenfositler
bundan sonra sürekli kan, doku ve sekonder lenfoid organlar arasýnda
dolaþýrlar.
Sekonder lenfoid organlar lenf düðümleri, dalak ve deri ve mukozalarla
iliþkili lenfoid dokular olup lenfositlerin uyaranla, yani antijenle karþýlaþýp
aktiflendiði yerlerdir. Antijenin vücuda girdiði yer ya da yol geliþecek yanýtý
belirlemektedir: Deri yoluyla gelen uyarýya öncelikle derinin ASH leri olan
Langerhans hücreleri yakalayýp, lenf düðümüne taþýrken, kan yoluyla
gelen antijen direk dalaða ulaþýr ve burada yanýtý baþlatýr. Doku sývýlarýndaki antijen lenf sývýsý aracýlýðýyla lokal sekonder lenfoid organa taþýnmakta ve lenfositlerin uyarýlmasý saðlanmaktadýr.
Sekonder lenfoid dokular olan lenf düðümleri lenfatik kanallar üzerinde
yer alan küçük nodüler yapýlardýr. Deri epiteli, gastrointestinal, bronþial
mukoza ve bað dokusunun lenfatik drenaj yolu üzerinde bulunurlar.
Organizmaya dýþarýdan giren yabancý maddelerin toplanýp lenfatik
kanallarda taþýndýðý lenf sývýsýnýn öncelikle “gözden geçirildiði” yerleri
oluþtururlar. Lenf düðümü yapýsýna giren afferent lenfatikler içeriklerini
Ýstanbul Üniversitesi, Fizyoloji Bilim Dalý
41
• Prof. Dr. Güher SARUHAN DÝRESKENELÝ
subkapsüler sinusa boþaltýrlar. Lenf düðümüne subkapsüler sinustan
giren lenf sývýsý hilus bölgesindeki tek lenfatikle (efferent) lenf düðümünü
terkeder. Lenfatik sistem ve kan dolaþýmý arasýndaki anatomik baðlantý
(ductus thoracicus) ile dokular arasý sývýdan toplanan lenf sývýsý kana
karýþmaktadýr.
T lenfositleri lenf düðümünde parafoliküler alan adýný alan ve B hücre
folikülleri arasýnda yer alan korteks altý bölgede yerleþir. Bu hücrelerin
çoðu CD4+ olan yardýmcý T hücre grubundandýr. Henüz uyaran ile
karþýlaþmamýþ “naiv” T lenfositleri lenf düðümüne lenf yoluyla ya da özel
yüksek endotelli venüllerden (“high endothelial venules” HEV) geçerek
girer. Bu venül yapýsý lenf düðümünde T hücre alanlarýnda çok sayýda
bulunur. Bu alanda T hücreleri lenf yoluyla gelen antijenlere yanýt
oluþturur. Bu aktivasyonda “ dendritik” hücreler antijen sunucu iþlev
üstlenirler.
T lenfositleri
Organizmada 'kendi' "self" ya da "öz" olmayaný tanýyýp yanýt verme
iþlevi immun sistemde T hücrelerinin görevidir. Periferdeki lenfositlerin
%70 ini oluþturan T lenfositleri belirli bir yerde yerleþmeyip sürekli doku
ile kan arasýnda dolaþýrlar. “Kendi” olmayan baþlýca mikroorganizma
(bakteri, virus vb.), transplant dokusu ve deðiþime uðramýþ “kendi“, yani
kanser dokusu (malignite) gibi dokular T lenfositlerince tanýnan ve yanýt
oluþturulan yapýlardýr.
T lenfositlerin özgül reseptörleri
Kemik iliðinde üretilen ve timus bezinde olgunlaþan bu hücreler öncelikle sekonder lenfoid dokuda yerleþir ve çoðunlukla orada aktifleþir. T
lenfosit öncülleri önce kemik iliðinden göç eder ve dolaþým yoluyla timusa
gelip korteksinden girer ve olgun halde medulla bölgesinden timusu
terkeder. Timusda bulunan lenfositler timosit olarak isimlendirilir. Bu hücreler geliþimlerinin farklý aþamalarýnda bulunabilir. Timusdaki bu geliþim
sýrasýnda timositler epitelyal hücreler, dendritik hücreler ve makrofajlarla
etkileþir. Önce T hücrelerine özgü yüzey molekülleri ve reseptörleri
taþýmayan timositler hýzla çoðalýr ve yüzeylerinde taþýyacaklarý T hücre
reseptörü (THR) genlerinin yeniden düzenlenmesi bu aþamada olur. THR
genlerinin (fragmanlarýnýn) olasý tüm kombinasyonlarýnýn gerçekleþtiði
ve rastgele eksprese edildiði.(20 x 109) öngörülmektedir. Timusda timik
epitelyal kökenli hücreler ve kemik iliði kökenli dendritik hücrelerle timosit
42
T Hücre Geliþimi ve Ýþlevleri (Hücresel Ýmmün Yanýt) •
etkileþimi bu süreci belirlemektedir. THR ardýndan yüzeyde CD4 ve CD8
moleküllerinin de ekspresyonu baþlar.
T Hücre Reseptörü (THR)
THR T hücrelerinin %95 inde αβ zincirlerinden, %5 kadarýnda γδ
zincirlerinden oluþan çok birimli bir yapýdýr. Bu yapý T hücresini tanýmlar
ve özgül olarak antijeni tanýr. Bu yapý ayrýca 5 ayrý polipeptit ile
baðlantýlýdýr ve CD3 kompleksi olarak adlandýrýlan biri ile hücreye sinyal
geçiþinden sorumludur. Bütün olgun T hücreleri bu kompleksi taþýdýklarý
için CD3 T hücre yüzey ayýracý (marker) olarak kabul edilmektedir.
THR oluþturan α ve β zincirleri immunoglobulin supergen ailesinden
olup sabit (C), birleþme (J), çeþitlilik (D) ve deðiþken (V) bölgelerden
oluþur. Bu bölgeler için genomda çeþitli diziler bulunur ve bunlarýn deðiþik
düzenlenmeleri sonucunda ortaya çýkan kombinasyonlarýyla zincirlerin,
dolayýsýyla THR nün deðiþkenliði (repertuarý) arttýrýlýr. Hem farklý genlerin
kombinasyon çeþitliliði, hem de yeniden birleþtirme sýrasýnda oluþan ekler
THR repertuarýný geniþleten (20 x 109) mekanizmalardýr.
T hücresinin antijen tanýmasýnda asýl olarak THR molekülü görevli
iken, timusdaki geliþme sýrasýnda T hücresinin kazandýðý yüzey moleküllerinden CD4 ve CD8 molekülleri de T hücrenin antijeni “human lökosit
antijeni” (HLA) sýnýf I ya da sýnýf II sunuþu ile tanýyacaðýný belirler. CD4+
özellikli yardýmcý T hücreleri HLA sýnýf II ile gösterilen antijeni tanýrken,
CD8+ sitotoksik T hücreleri HLA sýnýf I ile gösterilen antijeni tanýrlar.
Timik Seçim
Timus mediastinumda yer alan iki loblu bir organdýr. Her lob birçok
lobüle bölünmüþtür ve her lobülde korteks ve medulla ayýrdedilebilir.
Timus dokusu içinde daðýnýk olarak epitelyal hücreler, kemik iliði kökenli
dendritik hücreler ve makrofajlar bulunur.
Timusta timositler “pozitif seçim” ile kendi HLA molekülleri ile antijen
tanýyanlarýn yaþamaya, diðerleri ölmeye yönlendirilmekte, “negatif seçim”
ile kendi HLA moleküllerinin gösterdiði (sunduðu) organizmanýn kendi
proteinlerine karþý yanýt verenler yok olmaya programlanmaktadýr
(Apoptozis).
Timositlerin ancak %5 i bu seçim aþamalarýný aþarak medulladan
olgun T lenfositleri olarak timusu terkeder ve periferik kana, periferik
lenfoid dokuya ya da lenfe katýlýrlar.
43
• Prof. Dr. Güher SARUHAN DÝRESKENELÝ
Her olgun T lenfositi timusu terk ederken bir klona özgü (klonotipik)
tek çeþit T hücre reseptörü (THR) ve CD4 ya da CD8 eþ-molekülü
eksprese eder.
Timus dokusu T hücrelerinin eðitimini tamamlamasýndan sonra giderek küçülür ve atrofiye olur. Pubertede doku % 15 ine kadar küçülmüþtür.
T lenfositleri THR tipine göre γδ ve αβ THR taþýyan olarak 2 gruba
ayrýlýr. Bu gruplardan çoðunluðu oluþturan αβ T hücre grubu yardýmcý
yüzey reseptörlerine göre 2 gruba ayrýlýr:
• CD8+: Sitotoksik T lenfositi (Ts): Etkileþtikleri hücrelere toksik etki
gösterir.
• CD4+: Yardýmcý T lenfositi (Th): Temel olarak salgý yapar.
Bu grup da salgýladýklarý sitokinlere (interlökin vb) göre en az 3 gruba
ayrýlmaktadýr:
1- Th1: Proinflamatuar özellikli olup ÝFN-γ lenfotoksin salgýlar. Makrofaj
aktivasyonu ve kompleman aktivasyonuna da yardýmcý olan tipte
antikor üretimini destekler. Th1 hücreleri öncelikle hücresel immünitede rol oynar.
2- Th2: ÝL-4, ÝL-5, ÝL-13 salgýlayarak B hücre tarafýndan kuvvetli antikor
üretiminin stimülasyonundan sorumludur. Bu sitokinlerle IgE tipi
antikor üretimine (parazitik infestasyonlara), eozinofil aktivasyonuna
ve mast hücreleri ve mukozal salgýlara yardýmcý olur.
3- Th17: ÝL-17A, ÝL-17F, ÝL-22 salgýlar. Etkileri inflamatuar olup nötrofil
yanýtýný uyarýr ve bariyer iþlevlerine katýlýr. Proinflamatuvar sitokinler
salgýlayarak özellikle hücre dýþý bakteri, mantarlara karþý konak
direncinde ve otoimmün hastalýklarýn patogenezinde önemli rol
oynamaktadýr
4- Son yýllarda özellikle düzenleyici iþleve sahip yeni bir T hücre alt
grubu daha tanýmlanmýþtýr. Bu hücreler regülatör T hücreleri (Treg)
olarak isimlendirilmekte ve CD4+CD25+ fenotipi göstermektedir.
Treg hücreleri öz antijenlere karþý toleransýn saðlanmasýnda önem
taþýmaktadýr. Doðal geliþim gösteren CD4+CD25+ düzenleyici
(Treg) hücreleri ile edinsel Treg (Tr1) hücreleri en iyi tanýmlanan
gruplardýr. Doðal CD4+CD25+ düzenleyici hücreler direkt olarak
timustan kaynaklanmakta ve FoxP3 transkripsiyon faktörünü
44
T Hücre Geliþimi ve Ýþlevleri (Hücresel Ýmmün Yanýt) •
eksprese etmektedir. Bu hücreler düzenleyici etkilerini hücre-hücre
temasý ile gerçekleþtirmektedir. Buna karþýlýk edinsel Tr1 hücreleri
periferde geliþmekte ve salgýladýklarý IL-10 ile baskýlamayý
saðlamaktadýr.
T hücre aktivasyonu
T hücrelerinin efektör iþlevleri hücre aracýlý sitotoksisite ve hücre
aracýlý immünite veya gecikmiþ tip aþýrý duyarlýlýk olarak tanýmlanabilmektedir. T hücreleri düzenleyici olarak T ve B hücre aktivasyonu ve
farklýlaþmasý, immün yanýtýn baskýlanmasý, güçlü sitokinlerin salgýlanmasý sayýlabilmektedir.
T lenfositleri taþýdýklarý THR ye uygun antijen ve sunucu HLA molekülü
ile karþýlaþtýðýnda uyarýlýr.
1- Çoðalýr: Periferik kanda sakin dolaþan lenfositler antijenle karþýlaþmadan sonra farklýlaþarak büyürler. Antijenik uyarýya yakýn
bölgedeki sekonder lenf dokusunda proliferasyona baðlý büyüme
(Lenfadenopati) görülebilir. Periferden gelen uyarý, örneðin bakteri,
yakýndaki lenf düðümüne afferent lenfatiklerle taþýnýr ve bakterinin
antijenlerine yanýtlý çeþitli T ve B lenfositleri uyarýlýr. Bu yollarla
gerçekleþen T hücre aktivasyonu, makrofajlardan salgýlanan ÝL-1
in desteði sonucunda hücrelerin klonal çoðalmasýna yol açar.
2- ÝL-2 için reseptör (ÝL-2R) ekspresyonu kazanýr: Aktif T hücresinde ÝL-2 salgýsý antijene yanýtlý T hücrelerinin kendi kendini
çoðaltmasýný saðlar. Salgýlanan ÝL-2 ve hücre yüzeyinde ortaya
çýkan ÝL-2R yoðunluðu ile orantýlý olarak proliferasyon gerçekleþir.
Bu geliþmelerle immun-düzenleyici ve efektör iþlevler ortaya çýkar.
3- Yardýmcý T hücre (Th) grubunda ise farklýlaþmaya devam eder:
Th0 dan Th1, Th2 veya Th17 geliþir.
4- Bellek hücresi geliþir: Antijenik uyarý kesildiðinde proliferasyon
durur, ancak belirli sayýda T hücresi bellek hücreleri olarak yýllarca
dolaþýmda kalýr. Bu hücreler daha sonra ayný antijenle tekrar karþýlaþtýðýnda sekonder yanýt oluþmasýna yol açar.
T Lenfosit geliþimine etkili faktörler
Farklý T hücrelerinin geliþiminde ortamda bulunan sitokinler etkilidir.
ÝL-7: Kemik iliði stromal hücrelerinden salgýlanýp erken lenfosit
45
• Prof. Dr. Güher SARUHAN DÝRESKENELÝ
öncüllerine etkili olur. ÝL-2: T hücrelerince salgýlanýp T hücrelerinin
çoðalmasýný uyarýr. ÝL-4: T lenfositlerinden salgýlanýp T lenfositlerinin
alt gruplarýný (Th2) uyarýr. ÝL-12: ASH den salgýlanýp Th1 alt grubunu
uyarýr. Th17 hücreleri IL-1, IL-6 ve IL-23 etkisi ile farklýlaþmaktadýr.
T hücre iþlevleri
Aktif T hücreleri tanýmlanan alt gruplarýna göre farklý iþlevleri ile immun
düzenleyici ve efektör iþlevlerini yerine getirirler:
Yardýmcý T hücreleri (Th) CD4+:
1) B hücrelerinin antikor salgýlayan plazma hücrelerine dönüþmesine
ve salgýladýklarý antikorun afinite artýþý ve izotip deðiþikliklerine yardýmcý olurlar: Bu iþlevi Th2 grubu hücreler gerçekleþtirmektedir.
Salgýladýklarý ÝL-4 ve ÝL-5 ile ÝgE üretimi ve eozinofillere de etkili
olur.
2) Hücresel immunitede yer alan “gecikmiþ tipde aþýrý duyarlýlýk”
reaksiyonunda yer alan T hücreleri Th1 grubundadýr.
3) Salgýlarý ÝL-2 ile diðer yardýmcý ve sitotoksik T hücrelerini (CD4+
veya CD8+), ÝFN-γ ile makrofajlarý uyararak inflamatuar yanýtý arttýran
Th1 grubu hücrelerdir.
Sitotoksik T hücreleri (Ts) CD8+:
Hedef hücreyi öldüren sitotoksik T hücreleri perforin, granzim gibi
enzimleri ile etkili olurlar. Bu enzimler sitotoksik hücreyi uyaran hedef
hücrede sýrasýyla “osmotik lizis” ve “apoptozis” yollarýyla öldürücü etki
saðlar.
KAYNAKLAR:
1- Lecture Notes on Human Physiology: JJ Bray, PP Cragg.
2- Lecture Notes on Immunology: G Reeves, I Todd.
3- Immunology: I.Roit, J Brostoff
4- Cellular and Molecular Immunology: AK Abbas, AH Lichtman
5- Molecular Biology of the Cell: B Alberts, D Bray.
46
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 47 - 54
Ýnsan Lökosit Antijenleri-HLA
Yard. Doç. Erkan YILMAZ
Tarihçe
Landsteiner 1931yýlýnda dokularýn da kan gruplarý gibi bir özelliði
olmasý gerektiðini bildirdi. Gorer 1937 yýlýnda faredeki doku uyumu sistemini (H-2) buldu. Ardýndan Dausset 1958 yýlýnda ilk lökosit antijenini
buldu;buna MAC antijeni adýný verdi. Bu antijen günümüzde HLA-A2
adýyla bilinmektedir. Ýlk insan lökosit antijeni sistemini Van Rood 1962
yýlýnda grup 4 adýyla açýkladý. Burad 4a ve 4b adýyla bildirilen antijenler
bugün B4 ve B6 olarak bilinmektedir. Bu alanda yapýlan çalýþmalarýn
hýzlanmasýný saðlayan en önemli buluþu Terasaki ve Mc Clelland 1964
yýlýnda HLA antijenlerinin tayini için lenfositotoksik mikrometodu bularak
yaptýlar. Bu metod 1964 yýlýndaki 1. Uluslararasý Histokompatibilite Workshop toplantýsýnda standart doku tipi tayin metodu olarak kabul edildi.
1968 yýlýnda New York þehrinde adlandýrma komitesi-nomenclature
commitee ilk kez toplandý. Bu toplantýda HL-A(Human Lekocyte
Antigens)adý ilk kez kabul edildi. 1975 yýlýnda Dünya Saðlýk Örgütü ve
Uluslararasý Ýmmunoloji Dernekleri Birliði en iyi tanýnan 4 lokusu belirledi.
Her lokustaki antijenlere sýralarýna göre numaralar verildi. HL-A
kýsaltmasý HLA olarak deðiþtirildi. HLA-A, HLA-B, HLA-C, HLA-D olarak
4 lokus belirlendi. 1977 Yýlýnda özellikle B lenfositleri üzerinde bulunan,
D lokusu ile ilþkili yeni bir antijen gurubu bulundu. Bu guruba D-Related
anlamýnda HLA-DR adý verildi. Ayný yýl 7. Workshop toplantýsýnda bu
lokus ve içerdiði 7 antijen kabul edildi. (1)
1978 yýlýnda HLA uyumunun organ naklindeki önemi ve babalýk
tayinlerindeki yeri tartýþýlmaya baþlandý. 1980 yýlýndaki 8. Workshop
Ý.Ü.Cerrahpaþa Týp Fakültesi, Doku Tipleme Laboratuvarý
47
• Yard. Doç. Erkan YILMAZ
toplantýsýnda HLA ile hastalýklar arasýndaki iliþki tartýþýlmaya baþlandý.
1984 Yýlýnda HLA-Dq lokusu ve antijenleri 9. Workshop toplantýsýnda
açýklandý. (1)
Adlandýrma
HLA antijenlerinin adlandýrýlmasýnda kullanýlan harfler lokuslarý, onlarý
izleyen ilk iki rakam antijenik spesifiteyi, ardýndan gelen iki rakam da
hangi allel olduðunu belirtir. Bazen eklenen eþinci bir rakam da allelle
arasý farklýlýðý belirtir. (2)
HLA antijenlerini kodlayan genlerin yeraldýðý HLA kompleksi insanda
6. kromozomun kýsa kolu üzerinde yeralýr. Bunun faredeki karþýlýðý 17.
kromozomun üzerinde yeralan H-2 bölgesidir. Bu kompleks 3 bölgeye
ayrýlýr. Bu bölgelerde klas-1, klas-2, klas-3 antijenlerini kodlayan genler
bulunur. Klas-1 bölgesinde HLA-A, HLA-B, HLA-C lokuslarýnda olmak
üzere yer alan 3 gen bulunur. Yine ayný bölgede nonklasik klas-1
molekülleri denilen HLA-E, HLA-F, HLA-G, HLA-H proteinlerini kodlayan
genler yeralmaktadýr. Klas-2 bölgesinde HLA-DP, HLA-DQ, HLA-DR
okuslarýnda olmak üzere 3 gen yeralýr. Klas-3 bölgesinde ise kompleman
komponentleri (C2, C4A, C4B, BF), 21-Hidroksilaz, TNF (tümör nekrozis
faktör) genleri yeralýr(þekil1). (3)
Þekil 1
48
Ýnsan Lökosit Antijenleri-HLA •
HLA antijenlerinin yapýsý
Klas-1 HLA antijenleri glikoprotein yapýsýndadýr. Hücre membranýnda
yer alan birbirleriyle nonkovalent baðlarla baðlý iki öpolipeptid zincirden
oluþur. Alfa zinciri polimorfik özellilte bir aðýr zincirdir. 6. Kromozomda
bulunan HLA kompleksindeki A, B, C lokuslarýnda yer alan genlerce
kodlanýr. Beta 2 mikroglobulin hafif zinciri ise 15. kromozomdaki tek bir
gence kodlanan polimorfik bir polipeptiddir. Bu yapý alfa zincirinin 3.
Bölgesinde yer alan C-terminal kýsmýndan hücre membranýna baðlýdýr.
Beta-2 mikroglobulin adlý hafif zincir yeni sentezlenen proteinlerin
endoplazmik retikulumdan hücre yüzeyine transportu ile görevlidir. Klas1 molekülüne polimorfik olma özelliðini veren amino asit farklýlýklarý alfa
zincirinin alfa-1 ve alfa-2 bölgelerinde bulunur. Beta-2 mikroglobulin
halkasý alfa zincirine alfa-3 bölgesinden baðlýdýr.
Klas-2 HLA antijenleri ise klas-1 den farklý olarak ikisi de HLA
bölgesinde HLA bölgesindeki polimorfik genlerce kodlanan glikoprotein
yapýsýndaki nonkovalent baðlarla baðlý alfa ve beta zincirlerinden oluþur.
Klas-2 moleküllerinin polimorfiklikleri her iki zincirin N-terminal bölgesiyle sýnýrlýdýr.
Klas-3 bölgesinde kompleman komponentleri(C2, C4A, C4B, BF),
21-Hidroksilaz, TNF(tümör nekrozis faktör)genleri yeralýr. BF geni BF*S,
*F, *F1, *S1 olmak üzere 4 allele sahiptir. C2 geninin C2*1, *2, *QO
olarak üç ve C4 geninin C4A ve C4B, 21-Hidroksilaz geninin 21-OH-A
ve 21-OH-B olarak iki alleli vardýr(þekil2). (4, 5)
Þekil 2
49
• Yard. Doç. Erkan YILMAZ
HLA Antijelerinin Fonksiyonlarý
Klas-1 HLA antijenleri vücttaki tüm çekirdekli hücrelerde, T ve B
lenfositleriyle plateletlerin yüzeyinde bulunur. Ana görevleri virüslerle
enfekte olmuþ hücrelerin ve tümör hücrelerinin tanýnmasý ve eliminasyonudur. Enfekte olmuþ hücrenin yüzeyinde klas-1 antijenleri ile birlikte
sunulan viral antijenler CD8 pozitif sitotoksik T lenfositlerince tanýnýr ve
hücre lizis yoluyla imha edilir. Bu bölgede yer alan HLA-E, -F, -G, -H
genlerine ait ürünlerin görevleri henüz tam olarak açýklanmamýþ olmakla
beraber prokaryotlara karþý oganizmanýn savunmasýnda ve özellikle HLAG geni ürünlerinin fetusun rejeksiyonunu önlemekte rol aldýklarýna dair
yayýnlar vardýr.
Klas-2 HLA antijenleri makrofajlar, dendritik hücreler, B lenfositleri,
aktive olmuþ T lenfositleri üzerinde bulunur. Enfekte olmuþ hücrenin
yüzeyinde klas-2 antijenleri ile birlikte sunulan viral antijenler CD4 pozitif
helper T lenfositlerince(Th) tanýnýr. Th hücreleri aktive olup sitokinleri
salgýlarlar. Sonuçta B hücresi plazma hücresi ve bellek hücresi olarak
farklýlaþýr ve sitotoksik T hücreleri aktive olur. Plazma hücreleri antikor
üretirler.
Klas-3 bölgesi genlerinin kodladýðý proteinlerse enflamasyonun
oluþumu, yabancý materyalin fagositoz için belirlenmesi, çeþitli hücre ve
mikroorganizmalara karþý antikorla ilþkili yanýtýn düzenlenmesi ile
görevlidirler. (6, 7)
HLA ve kalýtým
Bir insanda her lokus için 2 allel vardýr. Eðer bir lokusta iki farklý
antijen varsa kiþi o lokus için heterozigot, iki ayný antijen varsa homozigottur. Kromozom üzerinde yer alan HLA lokuslarýndaki antijenlerin
oluþturduðu takýma haplotip denir. Her insan biri annesinden diðeri
babasýndan gelen 2 HLA haplotipine sahiptir. Annenin haplotipleri a, b,
babanýn haplotipleri c, d ise ac, ad, bc, bd olarak 4 HLA genotipi ihtimali
söz konusudur. Ancak çapraz etkileþim reaksiyonu ihtimalini de
gözönünde bulundurmak gerekir. Ýki kardeþin birbirinin ayný haplotipe
sahip olma þanslarý %25, Ýki kardeþin birbirinden tamamen farklý
haplotipe sahip olma þanslarý %25, bir haplotip uyumlu olma þanslarý
%50 dir (þekil3). (4)
50
Ýnsan Lökosit Antijenleri-HLA •
Þekil 3
HLA ve Transplantasyon
Transplantasyonda grat ömrü HLA uyumu ile yakýndan ilgilidir. Organizma kendinden olanla olamayaný HLA yardýmýyla tanýr cevap verir.
Transplantasyonun baþarýlý olmasý bu cevabýn önlenebilmesine baðlýdýr.
Bu nedenle alýcý ile vericinin arasýndaki doku uyumu ne kadar çoksa
nakledilen dokunun ömrü o kadar uzun olmaktadýr. (8)
HLA sistemi ve Hastalýklar
HLA antijenlerinin bazý hastalýklarla birlikte sýklýkla görüldüðünü bildiren yayýnlar mevcuttur. Bunlar otoimmün hastalýklar olarak nitelendirilmektedir. HLA antijenlerinin hastalýklarla iliþkisi hastalýða yolaçýcý özellikte
oalbileceði gibi hastalýktan koruyucu özellikte de olabilir. Ayrýca bu iliþki
popülasyonlara göre farklýlýk gösterir. HLA antijenlerinin hastalýklarla
iliþkisine dair öne sürülen mekanizmalar þu þekildedir:
1- HLA-A antijenlerinin hastalýk etmenine yapýsal benzerlik göstermesi
(B27-ankilozan spondilit)
2- Patojen için HLA antijeninin reseptör özelliði göstermesi
3- HLA antijenlerince kontrol edilen immün cevap genlerinin aþýrý ya
da zayýf reaksiyon göstermeleri (DR2-multiple skleroz)
51
• Yard. Doç. Erkan YILMAZ
4- HLA proteinlerinde defektler oluþu ya da bunlarýn hiç olmayýþý
5- Klas-3 bölgesindeki kompleman sisteminde varolan defektler. C2,
C4 yetersizliði.
6- HLA Klas-2 antijenlerinin uygunsuz ekspresyonu.
7- HLA antijenlerinin yetersiz ekspresyonu
Neoplastik hastalýklarda MHC ekspreyonundaki azalmanýn tümörün
immün denetimden kaçmasýný saðladýðý öne sürülmektedir. Vücudun
immün direncini uyarmak ve arttýrmak amacýna yönelik tümör aþýlarý
üzerinde çalýþýlmaktadýr. (9-10)
HLA ve Babalýk tayinleri
HLA kompleksinin polimorfik olma özelliði babalýk tayinlerinde doku
tipi tayininin önemini arttýrmýþtýr. Çocuðun anne ve babasýnda olmayan
bir allele sahip olma þansý yoktur. Ayrýca HLA antijenleri ömür boyu
deðiþmez. Tek baþýna HLA doku tipi tayini yaparak olasý babanýn doðru
bir þekilde dýþlanma olasýlýðý %93’tür. (11-12)
HLA Doku Tipi Tayini Yöntemleri
1- Serolojik metod.
2- Moleküler metodlar;
a) PCR-SSP
b) PCR-SSO
c) DNA Sekanslama,
d) Flow Cytometry
e) Referans iplikçik tabanlý konformasyon analizi(RSCA)
3- Radyoimmünoassay; Mixed Lymphocyte Culture: Bu teknikte birlikte
inkübasyona sokulan alýcý ve vericinin lenfositlerin transfomasyon
derecesi ortama eklenen radyoaktif timidinin kullanýlma oranýna
göre hesaplanýr. Bu testle HLA-D lokusundaki uyum incelenir. (713-14)
52
Ýnsan Lökosit Antijenleri-HLA •
Kaynaklar
1- Yýlmaz E. (1997) HLA’nýn Tarihçesi. Endokrinolojide Yöneliþler3(6):130-131
2- Bodmer, G. J., Marsh, G. S., Albert, D., Bodmer, W. F., et al. (1994) Nomenclature
for factors of the HLA system. Týssue Antigens., 44:1-18.
3- Schwartz, D. B. (1996) The HLA majör histocompatibility complex in ‘’Clinical Immunology Principles and Practice’’(Rich, R. R., ed. -in-chief) volume1, pp. 94-113,
M0sby-Year Book Inc. USA
4- Goodman, W. J. (1994) Antigen presentation and major histocompatibility complex in’’Basic and Clinical Immunology’’, (Stites, D. P., Terr, I. A., Parslow, G. T.
eds.) 8th. Edition, pp. 58-65 Appleton and Lange, Lebanon
5- Nepom, T. G. (1994) The major histocompatibility complex. In “Rhematology”
(Klippel, H. J., Dieppe, A. P eds) pp. 12. 1-12. 6 Mosby-Year Book, England
6- Rock, L. K. (1996) A new foreign policy: MHC calss-1 molecules monitor the outside World. Immunology Today., 17(3):131-137
7- Roitt, L., Brostoff, J., Male, D. (1996) Immunology 4th edition, pp. 5. 1-5. 10 Mosby,
Spain
8- Kahan, D. B. (1996) Solid organ transplantation. Immunology and Allergy Clinics
of North America., 16(2)221-242
9- Altuntaþ, Y., Yilmaz, E., Taþan, E., Hatemi, H. (1996) Türk toplumunda HLA daðýlýmý
ve bazý HLA’lar ile bazý hastalýklar arasýndaki iliþkiler. Endokrinolojide yöneliþler
2(5):58-63
10- Bajoria D, Menon T. (2013) The HLA Class II Associations with Rheumatic Heart
Disease in South Indian Patients: A Preliminary Study. J Clin Diagn Res. 7(2):
302-4
11- Ravel, R. (1995) Immunohematology:Clinical Laboratory Medicine, Clinical Application of Laboratory Data. 6th edition, pp. 113-122, Mosby, USA
12- Wolf M, Musch J, Enczmann J, Fischer J. (2012) Estimating the prevalence of
nonpaternity in GermanyHum Nat. 23(2):208-17
13- Mahdi, B. M. (2013) A glow of HLA typing in organ transplantationClin Transl Med.
Feb 23;2(1)
14- Argüello JR, Madrigal JA. (1999) HLA typing by Reference Strand Mediated Conformation Analysis (RSCA) Rev Immunogenet. 1(2):209-19.
53
54
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 55 - 62
Sitokinler
Doç. Dr. Gaye ERTEN
Sitokinler (Yunanca cyto-, hücre ve -kinos, hareket) pek çok hücre
tarafýndan salgýlanan ve immün yanýtý deðiþtirebilme yeteneðine sahip
küçük hücre sinyal protein molekülleridir. Sitokinler ayrýca hematopoez,
embriyogenez gibi pek çok biyolojik mekanizmada da etkin rol almaktadýr.
Etkinlik anlamýnda bu moleküllerin otokrin, parakrin ve endokrin etkilerinden bahsetmek mümkündür. Etkilerini kendilerine ait reseptörlere baðlanarak gösterirler. Bu reseptörler hücre dýþý sitokin-baðlayan büklümlerine göre toplam beþ ana ailede toplanmaktadýr:
1. Ýmmünoglobülin (Ig) süper aile reseptörleri (IL-1)
2. Tip I sitokin reseptörleri (hematopoietin ailesi): heterodimerler
3. Tip II sitokin reseptörleri (interferon ailesi): heterodimerler
4. TNF reseptör ailesi
5. Kemokin reseptörleri (yedi zargeçiþli reseptörler)
Sitokinlerin sekresyonu kýsa ve sýnýrlý bir olaydýr. Sitokinler, genellikle
pleitropik (ayný sitokinin birden fazla hücre üzerine etkisi) ve redundant
(farklý sitokinlerin ayný hücre üzerinde ayný etkiyi göstermesi) etkilidir,
diðer sitokinlerin sentez ve üretimi üzerine ise benzer veya farklý yönde
etkili olabilirler. Sitokinler hücreler arasý iletiþimi saðlayarak, lenfosit ve
immün sistemin diðer hücrelerinin efektör fonksiyonlarýný göstermelerine
olanak saðlar. Sitokinleri pek çok farklý þekilde sýnýflandýrmak mümkündür, bu derlemede sitokinler doðal immün sistem, edinsel immün
sistem ve hematopoezde rol alan sitokinler þeklinde sýnýflandýrýlmýþtýr.
Ýstanbul Üniversitesi, Deneysel Týp Araþtýrma Enstitüsü (DETAE), Ýmmünoloji Anabilim Dalý,
Ýstanbul
55
• Doç. Dr. Gaye ERTEN
Þekil 1. Sitokin reseptörlerinin yapýsý.
A. Farklý sitokinler için reseptörler, korunmuþ hücre dýþý büklüm yapýlarýna ve sinyal
mekanizmalarýna göre aileler þeklinde sýnýflandýrýlmaktadýr. Þemada her reseptör
ailesine baðlanan reseptör ve ligandlar sýralanmýþtýr. WSXWS, triptofan-serin-Xtriptofan-serin. B. Sitokin reseptör gruplarý benzer veya yüksek homoloji gösteren alt
ünite zincirlerini paylaþmaktadýr. Her bir grup için örnek sitokinler gösterilmiþtir. (Abbas
et al.Cellular and Molecular Immunology, 6. Baskýdan alýnmýþtýr.)
Doðal immünitenin medyatörleri ve immün yanýtýn düzenlenmesinde
rol oynayan sitokinler arasýnda interferon-α, β, tümör nekroz faktör (TNF),
interlökin-1 (IL-1), IL-12, IL-10, IL-6, IL-15, IL-18, IL-19, IL-20, IL-22, IL23, IL-24 ve IL-27 bulunmaktadýr. T lenfositleri ile spesifik antijenin
tanýnmasýna yanýt olarak oluþan, lenfosit aktivasyonunu, büyümesini ve
farklýlaþmasýný düzenleyen, bir diðer deyiþle edinsel immünitede rol
oynayan sitokinler ise IL-2, IL-4, transforme edici büyüme faktörü - beta
(TGF-β) olarak özetlenmektedir. C-kit ligand, IL-7, IL-3, granülositmonosit koloni uyarýcý faktör (GM-CSF), monosit koloni uyarýcý faktör
(M-CSF), granülosit koloni uyarýcý faktör (G-CSF), IL-9 ve lL-11 ise
hematopoezde görev alan sitokinler olarak gruplandýrýlmaktadýr.
Doðal immünitede rol alan sitokinler genel olarak aktive olmuþ
mononükleer fagositler ve dendritik hücrelerden salgýlanan ve gram
negatif bakteri ve diðer enfeksiyöz mikroplara karþý ilk savaþ veren
56
Sitokinler •
sitokinlerdir. Bu sitokinlerin etkileri sayesinde nötrofil ve monositlerin
enfeksiyon bölgesine göç etmeleri ve mikroplarý ortadan kaldýrmak
amacýyla uyarýlmalarý gerçekleþmektedir. Ayný grupta yer alan Tip 1
interferonlar ise özellikle viral enfeksiyonlara karþý erken doðal immün
yanýtta rol oynamakta ve virüs enfeksiyonlarýnda etkenin ortadan
kaldýrýlmasýný saðlamaktadýr.
Bu grupta yer alan TNF-α’nýn ana iþlevi enfeksiyon bölgesine nötrofil
ve monositlerin çekilmesidir. Bu sitokin damar endotel hücrelerinde
yapýþma moleküllerinin ekspresyonunu arttýrýrken (özellikle selektinler),
endotelyal hücre ve makrofajlardan kemokin salýnýmýný da arttýrmaktadýr. TNF-α ayrýca makrofajlardan IL-1 salýnýmýnda da artýþa neden
olmaktadýr. TNF-α ile benzer fonksiyona sahip IL-1, enfeksiyon ve diðer
enflamatuvar uyaranlara karþý konak yanýtýnýn medyatörüdür ve TNF ile
beraber etki göstermektedir. Doðal immün sistem üzerinden ve ayný
zamanda edinsel immün yanýt üzerinde de etkilere sahip olan diðer bir
sitokin IL-12’dir. IL-12 NK ve T lenfositlerden IFN-γ sentezini uyarýrken;
CD4 + yardýmcý T lenfositlerinin IFN-γ salgýlayan Th1 hücrelerine
farklýlaþmasýný stimüle eder. IL-12 ayrýca aktive NK ve CD8 + T
hücrelerinin sitolitik fonksiyonlarýný da arttýrmaktadýr. Tip 1 interferonlar
IFN-α ve IFN-β þeklinde iki farklý proteinden oluþmaktadýr. IFN-α
mononükleer fagositlerden; IFN-β ise fibroblast ve pek çok farklý hücre
tarafýndan sentezlenmektedir. Yapýsal olarak farklý olmalarýna karþýn Tip
I interferonlar ayný reseptör üzerinden benzer etki gösterirler. Tip 1
interferonlarýn en önemli etkileri viral enfeksiyonlarda gözlenmektedir.
Bu sitokinler özellikle viral replikasyonu inhibe etmektedir. Diðer etkileri
arasýnda sýnýf I MHC moleküllerinin ekspresyonunu arttýrmak, Th1
hücrelerinin geliþimini uyarmak ve NK hücrelerinin sitolitik aktivitesini
arttýrmak sayýlabilmektedir. Doðal ve edinsel immün sistemin her ikisinde de iþlev gösteren bir sitokin olan IL-6; mononükleer fagositler,
vasküler endotelyal hücreler, fibroblastlar ve baþka hücreler tarafýndan
sentezlenmektedir. Doðal immünite açýsýndan bakýldýðýnda IL-6;
hepatositlerden akut faz reaktanlarýnýn sentezlenmesi, kemik iliði
öncüllerinden nötrofil yapýmýnda rol oynamaktadýr. Edinsel immünitede
ise antikor yapýmý için farklýlaþmýþ B hücrelerinin büyümesini uyarmaktadýr. IL-15 ve fonksiyonel olarak IL-1’e homoloji gösteren IL-18,
özellikle NK hücrelerinin proliferasyonunda ve IFN-γ salýnýmýnda artýþa
57
• Doç. Dr. Gaye ERTEN
neden olmaktadýr. IL-15 ile homoloji gösteren IL-21 de NK hücre
çoðalmasýnda etkilidir.
Edinsel immünitede fonksiyon gösteren sitokinler özellikle lenfositlerin
antijeni tanýmalarýndan sonra geliþen farklýlaþma ve çoðalma süreçlerinde etki göstermektedir. Bu sitokinler T lenfositler tarafýndan salgýlanmakta olup salgý profillerine göre adý geçen hücrelerin belli gruplar
oluþturmasýna neden olmaktadýr.
Patojenlerin neden olduðu enfeksiyonlara karþý immün sistemde
yardýmcý T hücreleri (CD4+) önemli rol oynar. CD4+ T hücreleri (Th) antijen
sunan hücreler tarafýndan kendilerine sunulan mikrobiyal antijenle
karþýlaþýnca aktive olmakta ve fonksiyonel olarak farklý iki gruba
ayrýlmaktadýr. Th1 hücreler, IL-2, IFN-γ ve TNF-β sekrete ederek makrofaj
aktivasyonu yolu ile Leishmania gibi hücre içi patojenlerin eliminasyonunda etkin bir rol oynamaktadýr. IL-2 antijenle uyarýlmýþ T lenfositleri
için ana büyüme ve saðkalým faktörüdür ve antijenle karþýlaþma
sonrasýnda T hücresinin klonal geniþlemesinden sorumludur. IL-2 ayrýca
NK ve B hücrelerinin farklýlaþma ve proliferasyonunu da arttýrmaktadýr.
Th1 hücreler tarafýndan sentezlenen diðer bir sitokin de IFN-γ’dýr. IFN-γ
en önemli makrofaj-uyarýcý sitokindir ve hem doðal ve edinsel immünitede kritik öneme sahiptir. Bu sitokinin biyolojik etkileri arasýnda, doðal
immünitede aktive makrofajlarýn fagosite ettikleri mikroplarý öldürmesinin
uyarýlmasý; edinsel immünitede ise ASH’ler üzerindeki sýnýf I ve II MHC
moleküllerinin ve eþ-uyaranlarý ekspresyonlarýnýn arttýrýlmasý ve naif
CD4+ T hücrelerinin Th1 alt grubuna farklýlaþmasýnýn saðlanmasý sayýlabilmektedir. IFN-γ ayrýca nötrofil ve NK hücrelerini de uyarabilmektedir.
Th2 hücreler ise IL-4, IL-5, IL-13 sekrete etmekte ve helmintik
parazitlere karþý hümoral immünitede etki göstermektedir. Bu hücreler
ayný zamanda allerjenlere karþý verilen immün yanýttan da sorumludur.
IL-4’ün en önemli görevi, B hücrelerinde IgE dönüþümünü saðlamaktýr.
Naif CD4+ T hücrelerinden Th2 hücre geliþimini uyardýðýndan ayný zamanda IFN-γ’nýn hücresel immünitedeki etkilerini inhibe etmektedir. IL5 ise eozinofillerin farklýlaþma ve büyümelerinde uyarýcý etkilere sahiptir.
Bu iki yardýmcý T hücre alt grubu birbirini çapraz þekilde düzenlemektedir, diðer bir deyiþle Th1 sitokinleri, Th2 sitokinleri inhibe etmekte;
diðer yandan Th2 sitokinleri ise Th1 sitokinleri inhibe etmektedir (Þekil
58
Sitokinler •
2). Th1 sitokinlerinin fazla üretimi gecikmiþ tip aþýrý duyarlýlýk reaksiyonlarý
ve otoimmün hastalýklarýn belirtecidir. Buna karþýlýk Th2 sitokinleri
eozinofiller için gereklidir ve mast hücrelerini aktive etmektedir. Th2
sitokin disregülasyonu allerjik reaksiyonlara neden olur. Yardýmcý T hücre
aktivasyonu sonucu salýnan sitokinler, immün sistemde rol oynayan
hücreler arasý iletiþimi saðlayarak immün yanýtýn geliþiminde rol oynar.
Saðlýklý bireylerde düzenleyici T hücreleri olarak isimlendirilen ve bu
iki farklý sitokin profili arasýnda dengeyi saðlayan ayrý bir T hücre grubunun
bulunduðu saptanmýþtýr. Bu düzenleyici T hücre (T regülatör, Treg) grubunun yüzeyinde CD4+CD25+ betimlediði ve transforme edici büyüme
faktörü-β (TGF-β) ile IL-10 sekrete ettikleri düþünülmektedir. Bu iki sitokin
de immün sistem üzerinde baskýlayýcý etki göstermektedir. TGF-β T ve
B hücre çoðalmasýný inhibe ederken, IL-10 ise makrofaj aktivasyonunu
ve makrofajlarý uyarma görevini üstlenen IFN-β’nýn etkilerini antagonize
etmektedir. Bu düzenleyici T hücre alt grubunda oluþan herhangi bir
aksama sonucunda iki farklý sitokin profili arasýnda oluþan dengesizlik
nedeniyle kiþide Th1 sitokinlerinin baskýn olduðu durumlarda tiroidit ve
Tip 1 diyabet gibi otoimmün hastalýklar, Th2 sitokin baskýnlýðýnda ise
allerji ortaya çýkmaktadýr.
Þekil 2. Th1/Th2 dengesi ve Treg hücreleri.
Th1 hücreleri ve Th2 hücreleri salgýladýklarý sitokinler aracýlýðýyla birbirlerini
inhibe edebilmektedirler. Treg hücreleri ise bu iki yardýmcý hücre
grubunu da inhibe etme yeteneðindedir.
59
• Doç. Dr. Gaye ERTEN
Son yýllarda saptanmýþ olan diðer bir yardýmcý T hücre grubu ise
Th17 hücre alt grubudur. Th17 hücreleri enflamasyon ve otoimmünitede önemli role sahip yeni bir hücre dizini olup, Th1 ve Th2’den farklý
olarak bu hücreler farklýlaþma sýrasýnda TGF-β ve IL-6’ya gereksinim
göstermektedir. IL-23; Th17 hücreleri için bir ekspansiyon ve saðkalým
faktörüdür. RORγt, RORα ve STAT-3 ise Th17 geliþiminde kritik
transkripsiyon faktörleridir. Th17 hücreleri FoxP3+Treg hücrelerle ters
iliþkili göstermekte ve gerek insan gerekse farelerde Th1 ve Th2
polarizasyonu sergileyebilmektedir. Th17 hücreleri bu etkilerini IL-17,
IL-22, IL-23, IL-6 ve IL-15 salgýlayarak yerine getirmektedir (Þekil 3).
Þekil 3. Th1/TH17 ve Treg hücreleri.
Th1 VE Th17 hücreleri enflamasyonu arttýrýken;
Treg hücreler enflamatuvar yanýtý azaltmak için sitokinler salgýlamaktadýr.
Yine son dönemde saptanan Th9 hücreleri de adýndan anlaþýlacaðý
gibi IL-9 salgýlamaktadýr. Farelerde potent antijen-baðýmsýz T hücre ve
mast hücre büyüme faktörü olan IL-9, Th2, mast hücreleri ve eozinofillerden sentezlenmektedir, Th9 hücreler, bronþiyal epitel hücrelerinden
kemokin ve mukus sekresyonunu arttýrmalarý ve mast hücre proliferasyonu saðlamalarý nedeniyle astým, allerji patogenezinde ve helmint
enfeksiyonlarýnda önemli bir hücre grubunu oluþturmaktadýr.
60
Sitokinler •
Son olarak sýnýflandýrýlmýþ yeni bir hücre grubu ise Th22 hücreleridir.
Aktive T hücrelerinde (özellikle CD4+ bellek) ve düþük düzeyde aktive
NK hücrelerinde eksprese edilen IL-22 yapýsal olarak IL-10 benzemekle
beraber, fonksiyonel anlamda özellikle keratinositlerde eksprese
edilmektedir. IL-22’nin bakteriyel enfeksiyon, psöriyazis ve atopik dermatitte yüksek olduðu saptanmýþtýr.
Hematopoetik etki gösteren sitokinler arasýnda sayýlan Kök Hücre
Faktörü (Stem cell factor) kemik iliði stromal hücreleri tarafýndan
sentezlenmekte ve kemik iliði kök hücrelerinin diðer koloni stimülan
faktörlere cevap vermesini saðlamaktadýr. IL-7, T ve B lenfositlerine
farklýlaþacak olan olgun olmayan öncüllerin ekspansiyonunu ve
saðkalýmýný destekleyen bir sitokindir. CD4+ T hücrelerinden salgýlanan
IL-3 olgun olmayan kemik iliði öncül hücrelerine etki ederek bilinen tüm
olgun hücrelere geliþime yardýmcý olmaktadýr. Aktive T hücreleri, makrofaj, endotel hücre ve kemik iliði stromal hücrelerinden salgýlanan GMCSF, M-CSF ve G-CSF ise kemik iliði öncüllerinden enflamatuvar
lökositlerin geliþiminden sorumludur. Bu grupta yer alan IL-11 ise megakaryositopoezi stimüle etmektedir.
Sonuç olarak immün sistemde hücreler arasýndaki iletiþim sitokin
adý verilen geniþ bir protein ailesi yoluyla saðlanmaktadýr. Konaðýn patojenlere karþý direncinde önemli rol oynayan sitokinler doðal ve edinsel
immün yanýt arasýnda bir iliþki oluþturabilmektedir. Sitokinler farklý hücre
tipleri üzerine etki ederek gerekli olan immün yanýtýn vücut savunmasý
için en uygun biçimde þekillendirilmesine büyük katký saðlamakta, immün
yanýt sýrasýnda lenfositlerin büyüme ve farklýlaþmalarý üzerine etki göstererek immün yanýtýn þiddetini ve þeklini düzenleyebilmektedir. Vücuda
dýþarýdan girerek enfeksiyon oluþturmaya çalýþan patojenlere karþý etkin
ve kuvvetli bir yanýt oluþmasýnda sitokinlerin büyük önemi bulunmaktadýr.
Sitokinlerin aþýrý miktarlarda salgýlanmasý da doðal olarak vücutta pek
çok aksaklýða neden olabilmektedir. Bu nedenle sitokinler arasýnda denge
saðlamak amacýyla dýþarýdan yapýlan bir sitokin desteði veya inhibisyonu
ile günümüzde farklý tedavi stratejileri geliþtirmek amacýyla çalýþmalar
devam etmektedir.
61
• Doç. Dr. Gaye ERTEN
Kaynaklar
1. Kuby Immunology. Editörler: Goldsby RA, Kindt TJ ve Osborne BA. Dördüncü
Baský, 2000.
2. Cellular and Molecular Immunology. Abbas AK, Lichtman AH. Yenilenmiþ
Ýnternasyonel Baský, 2005.
3. Steinke JW, Borish L. Cytokines and chemokines. J Allergy Clin Immunol 2006
Feb; 117(2 Suppl Mini-Primer: S441-5.
4. Damoiseaux J. Regulatory T cells: back to future. Neth J Med 2006 Jan; 64(1):49.
5. Bacchetta R, Gregori S, Roncarolo MG. CD4+ regulatory T cells: mechanisms of
induction and effector function. Autoimmun Rev. 2005 Nov;4(8):491-6.
6. Elenkov IJ, Iezzoni DG, Daly A, Harris AG, Chrousos GP. Cytokine dysregulation,
inflammation and well-being. Neuroimmunomodulation. 2005;12(5):255-69.
7. Moss RB, Moll T, El-Kalay M, Kohne C, Soo Hoo W, Encinas J, Carlo DJ. Th1/Th2
cells in inflammatory disease states: therapeutic implications. Expert Opin Biol
Ther. 2004 Dec;4(12):1887-96.
8. Matei I, Matei L. Cytokine patterns and pathogenicity in autoimmune diseases.
Rom J Intern Med.2002;40(1-4):27-41.
9. Liberman AC, Refojo D, Arzt E. Cytokine signaling/transcription factor cross-talk
in T cell activation and Th1-Th2 differentiation. Arch Immunol Ther Exp (Warsz).
2003;51(6):351-65.
10. Stevceva L. Cytokines and their antagonists as therapeutic agents. Curr Med Chem.
2002 Dec;9(24):2201-7.
11. Kidd P. Th1/Th2 balance: the hypothesis, its limitations, and implications for health
and disease. Altern Med Rev. 2003 Aug;8(3):223-46.
12. Weaver CT, Elson CO, Fouser LA, Kolls JK. The Th17 pathway and inflammatory
diseases of the intestines, lungs, and skin. Annu Rev Pathol. 2013 Jan 24;8:477512.
13. Witte E, Witte K, Warszawska K, Sabat R, Wolk K. Interleukin-22: a cytokine
produced by T, NK and NKT cell subsets, with importance in the innate immune
defense and tissue protection. Cytokine Growth Factor Rev. 2010 Oct;21(5):36579.
14. Stassen M, Schmitt E, Bopp T. From interleukin-9 to T helper 9 cells. Ann N Y
Acad Sci. 2012 Jan;1247:56-68.
15. Akdis M, Burgler S, Crameri R, Eiwegger T, Fujita H, Gomez E, Klunker S, Meyer
N, O'Mahony L, Palomares O, Rhyner C, Ouaked N, Schaffartzik A, Van De Veen
W, Zeller S, Zimmermann M, Akdis CA. Interleukins, from 1 to 37, and interferonγ: receptors, functions, and roles in diseases. J Allergy Clin Immunol. 2011
Mar;127(3):701-21.
62
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 63 - 66
Sistem Ýmmünolojisi
Doç. Dr. Gülderen YANIKKAYA DEMÝREL
Moleküler veri tabanlarýna hýzlý ve kolay eriþim, yüksek hýzda tarama
testleri sayesinde genomik, immünofenotipik, proteomik ve diðer “omiks”
ekli alanlarýn taranabilir olmasý týpta ve araþtýrma stratejilerinde deðiþim
olmasýna, sistem biyolojisinin daha çok kullanýlýr olmasýna yol açmýþtýr.
Sistem biyolojisi yakýn geçmiþte biyomedikal ve biyolojik araþtýrmalarda
biyolojik sistemlerdeki karmaþýk etkileþimlere bütünleþik bir yaklaþým
gösterme ilkesi üzerinden kurgulanmýþtýr. Sistem biyolojisinde temel
amaç; hücre, doku ve organlarýn özelliklerinden yola çýkarak sistemik
yöntemlerle tümleþik özellikleri ortaya çýkarma ve modelleme ile sistemler
hakkýnda daha fazla bilgiye ulaþmaktýr. Sistem biyolojisinin en etkin
kullaným alanlarýndan birisi immünoloji alanýdýr. “Omics” eki ile biten bir
çok araþtýrma alaný da (Genomics, Proteomics, Lipidomics, Interactomics, Glycomics, Metabolomics vb) sistem biyolojisinin kapsamý
içindedir. Ýmmünolojide “Ýmmunom” kavramý ve “Ýmmünomiks”alanýndaki
geliþmeler sistem biyolojisi araçlarýný kullanarak geliþmektedir.
Sistem immünolojisi kavramý immünolojik araþtýrmalarda elde edilen
geliþmelerin taný, hastalýk önleme ve tedavi aþamalarýnda kliniðe yansýmasýný da saðlamaktadýr. Klinik Ýmmünomiks alaný kanser, otoimmünite,
allerji ve immünyetmezliklere yeni yaklaþýmlar getirmektedir.
Sistem immünolojisi immünolojik olgulara matematiksel bir gözle
bakýlmasý olarak da deðerlendirilebilir. Zira matematiksel modellemeler
immüne sistem iþlevlerinin hastalýklar ile iliþkilendirilmesi sayesinde
hastalýklarý daha iyi ve hýzlý algýlamamýz ve anlamamýzý saðlar.
Günümüzde dünyanýn dört bir yanýnda yapýlan araþtýrmalarda, farklý
uyarýlarla nasýl immün yanýt oluþtuðunu önceden tahminde kullanýlacak
bir immün modelleme oluþturma konusunda çok sayýda araþtýrma
yürütülmektedir.
Yeditepe Üniversitesi Týp Fakültesi, Ýmmünoloji Anabilim Dalý
63
• Doç. Dr. Gülderen YANIKKAYA DEMÝREL
Ýmmünomiks çalýþmalarý temel olarak iki farklý yaklaþýmla yapýlmaktadýr: hipotez temelli olanlar ve var olan veriler temel alýnarak gerçekleþtirilenler. Hipotez temelli olan yaklaþýmla veri yorumlama, hangi
verilerin toplanmasý gerektiðine dair ön bilgi, yeni hipotezler oluþturma,
dinamik parametrelerin önceden belirlenebilmesi ve immünolojik
süreçlerin daha kolay anlaþýlmasýna yönelik çalýþmalar yapýlmasý mümkün iken, veri temelli olan yaklaþýmla hastalýkla ilgili kesin taný koydurucu biyobelirteçlerin saptanmasý, immün yanýtýn modellenmesi, tedavi
etkisinin önceden belirlenmesine yönelik araþtýrmalar yapýlmaktadýr.
Araþtýrmacýlar her iki yöntemi bir arada kullanarak geliþtirilecek modellerin
immün sistem ve immün yanýt konusunda daha çok bilgi saðlayýcý olacaklarý yönünde görüþ bildirmektedirler (1).
Ýmmünomiks çalýþmalarýný bazý örneklerle anlatmak daha kolay
olabilir. Örneðin; T hücre epitop haritalama (T cell epitope mapping). Bu
yöntemde antijen sunan hücrelerin HLA bölgelerine baðlanan peptid64
Sistem Ýmmünolojisi •
lerdeki amino asitlerin matematiksel analizlerinin yapýlmasý ilealgoritmalar
belirlenir. Epitop peptidi HLA’ya lineer olarak baðlandýðý için ligand ile T
hücre arasýndaki interfaz çok kesin olarak belirlenebilir. Bu konuda yapýlmýþ çok sayýda veri tabanýna ait bilgilere internet üzerinden ulaþýlabilmektedir (2).
Þekil 2. T hücre haritalama için akýþ þemasý
Sistem immünolojisi ile ilgili güzel örneklerden birisi, IMGT ImMunoGeneTics (http://imgt.cines.fr) veri tabanýdýr. 1989’dan beri
sürekli geliþim gösteren bu veri tabaný içeriðinde insan ve diðer
omurgalýlardaki immunoglobulinler, T hücre reseptörleri ve MHC-“Major
Histocompatability Complex” ile ilgili yüksek nitelikte bütünleþik bilgi
sunulmaktadýr. Bu bilgiler özellikle adaptif immün yanýtýn karþýlaþtýrmalý
genomik deðerlendirmeleri için yararlý olan, birbirinden farklý içeriði olan
çok sayýda veri tabaný oluþturularak saðlanmaktadýr (3).
Literatürde yayýnlanan malaria, otoimmün hastalýklar, aþý yanýtý,
bakteri ve viruslara karþý immün yanýt ve benzeri konularda yapýlan
immunomiks çalýþmalarý araþtýrmacýlarýn savunma mekanizmalarý
hakkýnda bilgi düzeyinin artýþýný saðlayýcýdýr (4,5,6,7).
Ýnsan immünomunda yaklaþýk 900 gen ve protein olduðu bildirilmektedir (8). Bu kadar yüksek oranda gen ve protein varlýðýnda sistematik
65
• Doç. Dr. Gülderen YANIKKAYA DEMÝREL
bir yaklaþým olmadan hastalýk ya da immün yanýt mekanizmasý ortaya
çýkarmak, etkileþimleri belirleyebilmek olanaksýz hale gelmiþ bulunmaktadýr. Bu nedenle, çok merkezli çalýþmalara matematik ve fizik dahil
farklý alanlardan çalýþma arkadaþlarý katarak araþtýrma yapmak Türkiye’deki immünologlar için de bir gereklilik heline gelmiþ bulunmaktadýr.
Bu tür araþtýrmalar dünyada immünoloji alanýnda tanýnýr ve saygýn
araþtýrmacýlar haline gelinmesi, yeni yetiþen immünologlarýn bu
kavramlarý bilerek, öðrenerek eðitilmesi açýsýndan önemlidir.
Kaynaklar
1. Arazi A, Pendergraft III WF, Riberio RM, Perelson AS, Hacohen N. Human systems immunology: Hypothesis-based modeling and unbiased data-driven approaches. Seminars in Immunology 2013 Jan 29, doi:pii:S1044-5323(12)001054. Baskýda.
2. De Groot AS. Immunomics:discovering new targets for vaccines and therapeutics. DDT 2006, 11(5/6): 203-209.
3. Lefranc MP. IMGT, the international ImMunoGeneTics database: a high-quality
information system for comparative immunogenetics and immunology. Dev & Comparative Immunol 2002, 26:697-705.
4. Straub RH, Schedlowski M and Steering Committee of GEBIN. Immunology and
multimodal system interactions in health and disease. Trends in Immunol 2002,
23(3):118-120.
5. Tran TM, Samal B, Kirkness E, Crompton PD. Systems immunology of human
malaria. Trends in Parasit. 2012, 28(6):248-257.
6. Afacan NJ, Fjell CD, Hancock REW. A systems biology approach to nutritional
immunology-Focus on innate immunity. Mol Aspects of Med. 2012, 33:14-25.
7. Arazi A, Sharabi A, Zinger H, Mozes E, Neumann AU. Ýn vivo dynamical interactions between CD4 Tregs, CD8 Tregs and CD4+CD25- cells in mice. Plos one.
2009, 4(12):e8447.
8. Vihinen M. Immunodeficiencies and Immunome: Diseases and Information Systems. Clinical Applications of Immunomics, ed. A. Falus, Springer, 2009.
66
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 67 - 70
Aþýrý Duyarlýlýk Yanýtlarý
Prof. Dr. Günnur DENÝZ
Ýmmün yanýtýn kendisi doku hasarýna ve hastalýklara neden olabilmekte ve oluþan hastalýklar “aþýrý duyarlýlýk - hipersensitivite hastalýklarý” olarak adlandýrýlmaktadýr. Aþýrý duyarlýlýk yanýtý, yabancý
antijenlere karþý verilen bozuk ya da kontrolsüz yanýt sonucu geliþen
doku hasarý veya self-tolerans bozukluðuna baðlý olarak baðýþýklýk
yanýtýnýn direkt olarak kendi (otolog) antijenlerine yönelmesi sonucu
geliþir. Organizmanýn kendi antijenlerine karþý geliþtirdiði yanýta otoimmünite, bu yanýt nedeniyle geliþen hipersensitivite bozukluklarýna da
otoimmün hastalýklar denir.
Hipersensitivite hastalýklarý, doku hasarý ve hastalýktan sorumlu olan
temel immünolojik mekanizmalara göre sýnýflandýrýlýr. Ani hipersensitivite (tip I hipersensitivite), mast hücrelerinden salýnan mediatörler
aracýlýðý ile geliþen patolojik bir reaksiyondur. Bu reaksiyon çevresel
antijenlere karþý geliþtirilen IgE antikorlarý ve bu antikorlarýn çeþitli
dokulardaki mast hücrelerine baðlanmasý ile tetiklenmektedir. IgE
dýþýndaki antikorlarýn yol açtýðý hastalýklar iki yönde gerçekleþebilir. Belirli
hücre ya da dokulara karþý oluþan antikorlar, bu hücre ya da dokulara
hasar verir ya da fonksiyonlarýný bozabilir. Bu hastalýklara antikor aracýlý
(tip II hipersensitivite) hastalýklar denir. Bazen de çözünür antijenlere
karþý oluþan antikorlar bu antijenlerle kompleksler oluþturabilir ve oluþan
immün kompleksler çeþitli dokularýn damarlarýnda birikip enflamasyona
(yangý) ve doku hasarýna yol açabilir, bu tip hastalýklara da immün
kompleks hastalýklarý (tip III hipersensitivite) denilmektedir. Bazý hastalýklar da genellikle T lenfositlerinin dokulardaki self-antijenlere karþý
reaksiyonlarý sonucunda geliþmektedir. Bu T hücre aracýlý hastalýklar
ise tip IV hipersensitivite hastalýklarýdýr.
Ýstanbul Üniversitesi, Deneysel Týp Araþtýrma Enstitüsü (DETAE),
Ýmmünoloji Anabilim Dalý, Ýstanbul
67
• Prof. Dr. Günnur DENÝZ
Ani hipersensitivite, yabancý antijenlerle tekrar karþýlaþma sonrasýnda hýzla geliþebilen, genelde enflamasyonla seyreden IgE antikoru
ve mast hücresi aracýlý damar ve düz kaslarýn reaksiyonudur. Ani hipersensitivite reaksiyonlarý allerji ya da atopi olarak da adlandýrýlýr, bu
reaksiyonlarý geliþtirmeye yatkýn kiþilere ise atopik denilir. Saman nezlesi, besin allerjileri, astým ve anaflaksi ani hipersensitivite reaksiyonlarýnýn en sýk görülenleridir. Allerjiler toplumun yaklaþýk %20’sini etkileyen
ve immün sistemin en sýk görülen rahatsýzlýklarýdýr.
Ani hipersensitivite reaksiyonlarý, bir antijene karþý IgE antikorunun
üretilmesi ile baþlar, bu IgE antikoru mast hücresi yüzeyindeki Fc
reseptörüne baðlanýr. Antijenle tekrar karþýlaþýldýðýnda, baðlý IgE antikoru antijenle çapraz bað oluþturup, mast hücresinden mediatörlerin
salýnmasýna neden olur. Mast hücrelerinin bazý mediatörleri hýzlý bir
þekilde damar geçirgenliðini artýrýp düz kaslarý kasarak bu reaksiyonlardaki bulgularýn oluþmasýna yol açar. Bu damarsal ve düz kas reaksiyonu, duyarlý kiþilerde antijenle tekrar karþýlaþma sonrasýnda dakikalar
içerisinde geliþebilmektedir. Mast hücrelerinin diðer mediatörleri de
ilerleyen saatlerde nötrofil ve eozinofillerin reaksiyon bölgesine toplanmasýna neden olan sitokinlerdir. Geç faz reaksiyon adý verilen ani hipersensitivitenin enflamatuvar bileþeni, tekrarlayan ani hipersensitivite
reaksiyonlarý sonucu oluþan doku hasarýndan sorumludur.
IgE dýþýndaki antikorlar, hücre ve dokulardaki hedef antijenlerine
baðlanarak ya da immün kompleksler oluþturup kan damarlarýnda
birikerek hasara neden olurlar. Antikor aracýlý hastalýklar adý verilen
bu hastalýklar insanlarda sýk görülen kronik immünolojik hastalýklardýr.
Hücrelere ya da hücredýþý matriks bileþenlerine karþý oluþan antikorlar,
uygun hedef antijenini taþýyan herhangi bir dokuda birikebilirler. Bu
antikorlarla geliþen hastalýklar genellikle belirli dokulara özgüldür.
Ýmmün kompleksler kan damarlarýndaki türbülans (damarlarýn dallanma alanlarýnda) ve yüksek basýnç bölgelerinde (böbrek glomerülleri ve
sinoviyum) birikime eðilimlidir. Bu nedenle, immün kompleks hastalýklarý sistemik olma eðilimindedir ve sýklýkla da yaygýn vaskülit, artrit ve
nefrit þeklinde bulgu verirler. Hastalýða neden olan antikorlar genel olarak
self antijenlere karþý oluþan otoantikorlardýr, nadiren de yabancý antijenler
(mikrobik) içindir. Otoantikorlarýn üretimi self toleransdaki bozukluk
sonucunda geliþir; otoantikorlar ya dokulardaki self-antijenlere baðlanýr
68
Aþýrý Duyarlýlýk Yanýtlarý •
ya da dolaþýmdaki self antijenlerle immün kompleks oluþtururlar. Bazý
immün kompleks hastalýklarý da, mikrobik antijenlere karþý oluþturulan
antikorlarýn antijenlerle kompleksler oluþturmalarý ile meydana gelmektedir.
T hücre aracýlý hastalýklar da T hücrelerinin rolü, lezyonlardan bu
hücreleri tanýmlayabilen ve izole edebilen metodlarýn geliþtirilmesi ve
hayvan deneylerinde de T hücrelerinin patolojik rollerinin gösterilebilmesi
ile daha iyi anlaþýlmýþtýr. Günümüzde otoimmün hastalýklarýn patogenez
ve tedavisi, T lenfositlerinin neden olduðu doku hasarýna odaklanmýþtýr.
Otoimmün reaksiyonlar, genellikle sýnýrlý dokulardaki hücresel antijenlere
yönelmiþtir. Bu sebeple, T hücre aracýlý otoimmün hastalýklar bir kaç
organa sýnýrlý olup genellikle sistemik deðillerdir. Mikroplara karþý tamamen normal olan bir T hücre yanýtý doku hasarýna eþlik edebilir. Örneðin
tüberkülozda, Mycobacterium tuberculosis’e karþý T hücre aracýlý bir imün
yanýt olduðu halde, enfeksiyonun ortadan kaldýrýlamamasý nedeniyle bu
yanýt kronikleþir. Sonuçta oluþan granülamatöz lezyon, enfeksiyon
bölgesinde normal dokularda oluþan hasarýn ve meydana gelen fonksiyon
bozukluðunun temel nedenidir. Hepatit virüsü çok sitotoksik olmadýðý
halde, bu enfeksiyondaki karaciðer hasarý, enfekte olan hepatositlere
karþý geliþen sitotoksik T lenfosit yanýtý nedeniyle oluþmaktadýr.
T hücre aracýlý hastalýklardaki doku hasarý, ya CD4+ T hücre aracýlý
gecikmiþ tip hipersensitivite reaksiyonu ya da konak hücrelerin CD8+
sitolitik T lenfositleri tarafýndan parçalanmasý ile oluþur. Doku hasar
mekanizmasý, T hücrelerinin mikroplarý yok etmede kullandýðý mekanizmayla aynýdýr. CD4+ T hücreleri, hücre ya da doku antijenlerine karþý
reaksiyon göstererek, lokal enflamasyona ve makrofajlarýn aktivasyonuna yol açan sitokinleri salgýlarlar. Gerçek doku hasarýna ise makrofajlar
ve diðer enflamatuvar hücreler neden olmaktadýr. Birçok T hücre aracýlý
otoimmün hastalýkda, hem CD4+ T hücreleri hem de konak antijenlerine
özgül CD8+ T hücreleri bulunmakta ve doku hasarýna katýlmaktadýr.
Kaynaklar
1. Temel immünoloji. Çeviri editörleri, Yýldýz Camcýoðlu, Günnur Deniz. Ýstanbul
Medikal Yayýncýlýk Ltd. Þti. 34104, Çapa-Ýstanbul, 2007.
2. Harmanyeri Y, Karabudak Ö. Aþýrý Duyarlýlýk Reaksiyonlarý, Türkiye Klinikleri J
Dermatol-Special Topics. 1(1):1-5, 2008.
69
70
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 71 - 76
Anafilaksi
Prof. Dr. Necla AKÇAKAYA
Anafilaksi ciddi hayatý tehdit eden genaralize veya sistemik bir aþýrý
duyarlýk reaksiyonudur. Anafilaksi bugün alerjik ve non alerjik olarak
sýnýflandýrýlmaktadýr. Alerjik olan IgE, IgG ve kompleman aktivasyonu
ile oluþur. Anafilaksi non immunolojik reaksiyonlar ile oluþursa non alerjik
anafilaksi olarak deðerlendirilmektedir.
Sýklýðý kesin bilinmemekle beraber yýlda 50 – 2000 epizod/100.000’dir.
Ölüm ise hayat boyu prevalans olarak %0.05-2’dir. Reçete edilen enjektabl epinefrine göre deðerlendirilirse populasyondaki sýklýðý %1’dir. UK’de
100.000 - 8.4/yýl, Ýsviçre’de 10.000 7.9 - 9.6/yýl, USA ve Avustralya’da
aðýr anafilaktik epizod 100.000 1 - 3 ortalama ölüm ise 0.65 - 2 % dir.
Anafilaksiye yol açan nedenlerin baþýnda ilaçlar (Betalaktam (penisilin), Nonsteroidal antiinflamatuarlar, kas gevþeticiler, radyokontras maddeler), gýdalar (yer fýstýðý, deniz ürünleri), lateks, arý, akrep ýsýrýðý ve
sebebi bilinmeyen etkenler (%60) gelmektedir. Anafilaksi çocuklarda
nadir eriþkinlerde ise sýk görülür. Özellikle kadýnlarda kas gevþeticiler,
lateks, aspirin; erkeklerde ise arý sokmasý ile oluþan anafilaksi daha
fazladýr. Antijenin oral alýmýnda az, enjeksiyon ve I.V. alýmýnda fazladýr.
Antijenle sýk karþýlaþýlmasý, anafilaksiyi arttýrýr. Yazýn ise arý sokmasý,
daha fazladýr. Atopik yapý, oral antijenler, eksersiz anafilaksisi, idyopatik
anafilaksi ve radyo kontrasla oluþan reaksiyonlar risk faktörü ise de
insülin, penisilin, arý reaksiyonlarýnda þahsýn atopik olmasý risk faktörü
deðildir.
Çocuk Göðüs Hastalýklarý Bilim Dalý Baþkaný,
Çocuk Enfeksiyon Hastalýklarý, Klinik Ýmmünoloji ve Alerji Bilim Dalý Öðretim Üyesi
71
• Prof. Dr. Necla AKÇAKAYA
Anafilakside patofizyolojik sýnýflama:
1. Alerjik Anafilaksi
a) IgE ile oluþan; gýdalar, arý sokmasý, egzersize (gýdaya baðlý)
b) Non IgE ile oluþan; Immün agregat, IgG, Anti IgA, Sitotoksik
2. Alerjik Olmayan Anafilaksi
Direk mediatör salýnýmý ile olan: Opiatler, fiziksel faktörler, soðuk,
güneþ ýþýðý, idiopatik ekzersiz, temas sistemin aktivasyonu, dializ
membranlarý, radyokontraslar, aspirin, NSAI, Kompleman, pýhtý,
pýhtýlysis vs.
Histamin ve araþidonik asit metabolitleri (lökotrenler, thomboxane,
prostoglandinler. PAF, Nötralproteazlar, triptaz, kimaz), proteoglikanlar,
heparin, kondritin sülfat, kemoatraktanlar (kemakinler). Tumör nekrozis
faktör anafilakside rol alan mast hücre ve bazofil kaynaklý medaiatörlerdir.
Bu mediatörlerin etkisi ile birçok organda belirtiler ortaya çýkar. Anafilaksi
tipik olarak temastan sonraki 5 - 30 dakika içinde ani geliþir. Ancak saatler
sonra veya daha geç de olabilir. Antijenin aðýzdan alýmýndan 2 saat sonra
veya daha geç de geliþebilir. Bazen erken epizoddan sonra semptomlar
kaybolur. Daha sonra tekrar belirtiler ortaya çýkabilir (8 - 72 saatte). Buna
bifazik anafilaksi denir. Sebebi bilinmemekle beraber gecikmiþ epinefrin
enjeksiyonu veya düþük doz epinefrin enjeksiyonuna baðlanabilmektedir.
Steroid anafilakside pek etkili deðildir.
Anaflilakside klinik bulgular olarak:
Deride; (ürtiker ve anjioödem, kýzarýklýk ve döküntü ve veya kaþýntý),
Solunum sisteminde; dispne, hýþýltý, larinkste anjioödem, boðazda
týkanma hissi, seste kalýnlaþma, siyanoz, rinit,
Kardio vasküler sistem de: aritmi, (baþ dönmesi, senkop, hipotansiyon),
Sindirim sisteminde; bulantý, kusma, diare, kramplar, aðýz çevresinde
uyuþukluk, karýncalanma hissi,
Diðer sistemlerde; baþaðrýsý, substernal aðrý, nöbet gibi belirtiler
görülür.
72
Anafilaksi •
Anafilakside ölüm sýklýkla laringospazm ve/veya hipotansiyon + vasküler kollapsla olur. Bu tablolara diðer sistem bulgularýda eþlik edebilir.
Ayýrýcý tanýda anafilaksiye en çok benzeyen tablo vazovagal senkoptur. Burada bradikardi hipotansýyon, solukluk, halsizlik, bulantý,
kusma, bazen bilinç kaybý da olur. Ancak ürtiker larenks ödemi olmaz,
solukluk ve bradikardi belirgindir. Vasadepressör reaksiyonlar (flashing
sendromlarý, karsinoidler, menapoz, alkol alýmý, otonamik epilepsi vs.
Restorant sendromlarý MSG, sulfitler, scrom broides, endogen histamin
salgýlanmasý, mastositoz vs), non arganik hastalýklar (panik atak vs.),
diðer hastalýklar (herediter anjioödem, feokromositom, vankomycinden
sonraki red man, kapiller kaçýþ sendromu) düþünülmelidir.
Anafilaksi de ayýrýcý taný için yapýlacak testler ise kanda seratonin,
idrarda 5 hidroksi indol asetik asit, katekolaminler veya katekalemin
metabolitleridir. Histamin 5 dakika - 60 dakika triptaz (30 - 60 dakika) ve
total triptaz/betatriptaz oraný bakýlýr. Bu oran 10 gg/ml veya daha azsa
anafilaksi tanýsý konur ve sistemik mastositozdan uzaklaþýlýr. Þüpheli
antijen biliniyorsa spesifik IgE bakýlabilir.Taný için anafilaksiden þüphe
etmek gerekir. Bunun içinde hastadan veya yakýnlarýnda etraflý bir
anamnez alýnmalýdýr.
Anafilaksi ani geliþen bir tablodur. Genellikle engellenmesi zordur.
Ama öyküde, gýda, ilaç vs. varsa hasta bunlardan men edilmeli ve yanlarýnda alerjilerine ait kolye, bilezik, özel kartlar ve epinefrin kitleri (epipen)
taþýmalýdýrlar. Anafilaksi ani geliþtiði ve birçok organda belirtisi olduðu
için ancak ekip halinde yaklaþýlýrsa hayat kurtarýlabilir. Hýzla tanýya varýp
mümkün olduðu kadar erken tedaviye baþlamak esastýr. Bu arada uygun
alet ve ilaçlarýn el altýnda bulunmasý gerekir.
Acil olarak hastaya yaklaþýmda ilk yapýlmasý gereken havayolunun
açýk tutulmasý, solunum ve dolaþýmýn (tansiyon alýnýr ve nabýz ölçülür)
saðlanmalý ve oksijen verilmelidir. Hasta sýrt üstü yatar þekilde ayaklarý
havaya kaldýrýlýr. Hýþýltý ve kusma varsa trendelenburg pozisyonu modifiye edilebilir. Antijenin girdiði yer belli ise injeksiyon yerinin proksimaline
turnike baðlanýr. 5 dakika da bir turnike açýlýp dolaþým bozukluðu
önlenmelidir. Anafilaksi de ilk kullanýlacak ilaç epinefrindir. Epinefrin α
adrenejik reseptörleri uyarýr, tansiyonu yükseltir, koroner kanlanmayý
ayarlar. β1 reseptörleri uyararak kalbe inotrapik etki, β2’leri uyararak da
73
• Prof. Dr. Necla AKÇAKAYA
bronkadilatasyon saðlar. Ancak pratikte birçok vakada hasta diðer tedavilere cevap vermezse uygulanmasý yapýlmaktadýr.. Anafilakside yaþayanlarýn çoðu öncelikle epinefrin enjeksiyonu yapýlan hastalardýr. Bu
nedenle epinefrinin hemen yapýlmasý ve gerektiðinde tekrarlanmasý hayat
kurtarýcý olmaktadýr. Epinefrinin otoenjektör (epi-pen junior) formu aile,
hasta ve/veya doktor tarafýndan uygulanabilir. Genellikle anafilaksi
epizodlarýnda 2 doz epinefrine ihtiyaç duyulmaktadýr.Epinefrin dozu ve
verilme yolu reaksiyonun aðýrlýðýna göre yapýlmalýdýr. Epinefrin vastus
lateralis kasýna yapýldýðýnda daha hýzlý kan düzeyinin uyarmaktadýr.
Eriþkinde epinefrin dozu 1/1000’lik solüsyondan 0.3 - 0.5 ml. çocukta
ise 0.01 ml/kg’dýr.
3 kez 5 - 15 dakika ara ile yapýlabilir. Eðer ciddi hipotansiyon, kardio
vasküler kollaps varsa intramüsküler veya cevap yoksa intravenöz
yapýlýr.Diðer Vasakonstriktörler: epinefrin dýþýnda metaraminol, methoxomine vasopressininde kardiovasküler kollapsta kullanýldýðý bildirilmektedir. Özellikle vasopressin refraktör kardiak arrestin tedavisinde
tek baþýna epnefrinden daha etkili olduðu bildirilmiþtir. Antihistaminikler
epinefrine ek olarak kullanýlabilir. Hayat kurtarýcý deðildir. Ancak kaþýntý,
ürtiker varsa etkilidir. H1 ve H2 reseptör antoganistleri birlikte kullanýlýrsa
deri belirtileri ve taþikardiye etkilidir. Kortikosteroidler: anafilakside etkin
bir ilaç grubu deðildir. Ancak alerjik hastalýklarda kortikosteroidler
kullanýldýðý için anafilakside de uygulanmaktadýr. Bifazik ve geç reaksiyonlarda yararlý olabilir. Daha önce steroid alan bir hastada anafilaksi
oluþtu ise steroid eklenmelidir. Ýnhale Beta-Agonist: efinefrine cevap
vermeyen wheezing varsa inhale beta-agonist verilebilir. Dozu astýmdaki
gibidir.Anafilakside larenks ödemi deðil de aðýr hipotansiyon ve þok
hakimse hýzla ve bol miktarda sývý verilmesi yani volum doldurulmasý
gerekir. Kristaloid veya kolloidler eklenmelidir. Çocuklarda 30 mL/kg
ringer laktat solüsyonu 1 saat içinde verilmelidir. Anafilakside beta
adrenerjik blokaj gösteren hasta varsa bu hastalar standart tedaviye
dirençlidirler. Refraktör hipotansiyon ve bradikardileri vardýr. Böyle
hastalarda oluþan kronotropik ve inotropik fonksiyonlardaki baskýlanma
için atropin ve glukagon kullanýlýr. Atropin sadece bradikardiyi etkiler.
Atropin sulfat I.M. ve S.C. 0.3 - 0.5 mg/doz 10 dakikada bir yapýlýr. Maksimal doz 2 mg. dýr. Glukagon dozu bolus olarak I.V. 1 - 5 mg. sonra
infüzyon olarak 5 - 15 mgr/dakika olarak devam edilir.
74
Anafilaksi •
Anafilaksi geçiren hastalarýn bifazik epizod göz önüne alýnarak
semptomlarý düzelse bile
8 - 24 saat daha gözlem altýnda tutulmalýdýr.Anafilakside prognoz
sadece alerjen miktarý ve oluþan reaksiyona baðlý deðil ayný zamanda
alerjenden kaçýnabilmeye de baðlýdýr. Anafilaksi geçiren hastalar izlendiðinde tekrar reaksiyon geçirebilecekleri akýlda tutulmalýdýr. Ancak
bunlarýn %25’inin ciddi reaksiyon olduðu geri kalanlarýn original epizoddan daha hafif bir reaksiyon olduðu gösterilmiþtir. Anafilaksiden ölüm
nadir olsada önlenebilirliðinin olduðu bilinmelidir. Ölümlerin genellikle
arý ýsýrýðý, gýdalar, ilaçlarla (anestezik ilaçlar ve radyokontras maddeler)
olduðu görülmektedir. Ölümde ana sebep havayolu obstrüksiyonu veya
kardiovasküler kollapstýr.
Anafilakside ölümün riskini arttýran nedenler olarak erken dönemde
epinefrinin yapýlmasý, hastanýn astýmýnýn varlýðý, antijenin enjeksiyonla
alýnmýþ olmasý ve hasta oturur veya baþý yüksekte tedavi ediliyor olmasýný
(kardiyak elektromekanik dissosiyasyon boþ kalp sendromu) saymak
mümkündür.
Özet olarak hastayý korumanýn kýsmen mümkün olduðu, kaçýnýlamadýðý hallerde ise epi-pen enjektörünü kullanmasýnýn öðretilmesi
gerektiði, ama en önemli noktanýn ise hýzla epinefrin uygulamak olduðu
akýlda tutulmalýdýr.
Kaynakça
1- Liberman P.L Anaphylaxis in Middleton’s Allergy Adkýnson N.F, Bochner BS, Buse
W.W, Holgate S.T. Lemanske R.F, Simons F.E. Principles &Pratice Seventh edition. Mosby Volume: 2 Chapter 59, 1027 – 1049 2009
2- Johansson SGO, Bieber T, Dahl R, et al Revised nomenclature for allergy for
global use: report of the nomenclature review committee of the World Allergy
Organization, October 2003. J Allergy Clin Immunol 2004; 113:832 – 836
3- Sampson HA, Munoz – Furlong A, Campbell RL, et al. Second National Institute
of Allergy and Infectious Disease/Food Allergy and Anaphylaxis Network
Symsosium. J Allergy Clin Immunol 2006: 117:391-397.
4- Siemons FER, Peterson S, Black Cd. Epinephrine dispensing patterns for an outof-hospital population: a novel approach to studying the epidemiology of anaphylaxis. J Allergy Clin Immunl 2002; 110;647-651.
5- Gupta R, Sheikh A, Strachan D, et al. Increasing hospital admissions for systemic
allergic disorders in England: analysis of national admission data. Br Med J
2003;327: 1142-1143.
6- Peng M, Jick H. A population based study of the incidence, cause, and severity of
anaphylaxis in the United Kingdom. Arch Int Med 2004: 164:317-319
75
• Prof. Dr. Necla AKÇAKAYA
7- Helbling A, Hurni T, Mueller UR, ET AL. Incidence of anafhylaxis with circulatory
symmptoms: a study over a three-year period comprising 940,000 inhabitants of
the Swiss Canton Bern Clin Exp allergy 2004; 34:285-290
8- Bohlke K, Davis R, DeStefano F, et al. Epidemiology of anaphylaxis among children and adolescents enrolled in a health maintenance organization. J allergy
Clin Immunol 2004, 113:536-542
9- Mehl A, Wahn U, Niggemann B. Anaphylactic rcactions in children – a questionnaire based survey in Germany. Allergy 2005;60:1440-1445
10- Pumphrey RSH, Roberts ISD. Postmortem findings after fatal anaphylactic reactions. J Clin Pathol 2000; 53:273-276.
11- Delage C, Irey NS. Anaphylactic deaths: a clinical pathologic study of 43 cases. J
Forensic Sci 1972; 17:525.
12- Mosbech H. Death caused by wasp and bee stings in Denmark 1960 – 1980.
Allergy 1983; 38:195-200.
13- Lieberman P. Biphasic anaphylactic reactions. Ann Allergy Asthma Immunol 2005;
95:217-228.
14- Kaplan AP, Hunt KJ, Sobotka AK, et al. Human anaphylaxis: a study of mediator
systems. Clin Res 1977;25:361A.
15- Fisher M. Clinical observations on the pathophysiology and implications for treatment. In:Vincent JL, ed. Update in intersive care and emergency medicine. New
York: Springer-Verlag; 1989:309-316.
16- Simons FER, Chad ZH, Gold M. Anaphylaxis in children. Allergy Clin Immunol Int
– J World Allergy Org 2004; 1(Suppl):242–244.
17- Lin RY, Schwartz LB, Curry A, et al. Histamine and tryptase levels in patients with
acute allergic reactions: an emergency department-based study. J Allergy Clin
Immunol 2000; 106:65 –71.
18- Lieberman P. Use of epinephrine in the treatment of anaphylaxis. Curr Opin Allergy Clin Immunol 2003; 3:313–318.
19- Pouessel G, Deschildre A, Castelain C, et al. Parental knowledge and use of
epinephrine autoinjector for children with food allergy. Pediatr allergy Immunol
2006; 17:221–226.
20- Korenblatt P, Lundie MJ, Dankner RE, et al. A retrospective study of epinephrine
administration for anaphylaxis: how many doses are needed? Allerg asthma Proc
1999; 20:383–386 .
21- McBrien ME, Breslin DS, Atkinson S, et al. Use of methoxamine in the resuscitation of epinephrine-resistant electromechanical dissociation. Anaesthesiology 2001;
56:1085–1089.
22- Stiell IG, Hebert PC, Wells GA, et al. Vasopressin versus epinephrine for inhospital
cardiac arrest: a randomised controlled trial. Lancet 2001; 358:105–109.
23- Lieberman P, Kemp SF, Oppenheimer J, et al. Beta – blockers and anaphylaxis:
are the risks overstated? J Allergy Clin Immunol 2005; 116:933 –935.
24- Pumphrey RSH. Fatal anaphylaxis in the UK, 1992 – 2001. In: Anaphylaxis (publication of The Novartis Foundation, summary of Novartis Foundation Symposium
257, 2004). Chichester, UK: John Wiley&Sons, 20004:116 –132
76
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 77 - 90
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým
Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Enfeksiyöz etkenlerin neden olduðu hastalýklara direnmeyi baðýþýklýk
sistemi saðlar. Enfeksiyöz etkenlerle savaþmak için özelleþtirilmiþ
dokular, yüksek özgünlüklü proteinler (antikorlar ve reseptörler gibi) ve
eþsiz genetik mekanizmalarla organizmayý savunurlar (1-4).Üst solunum
yollarýnýn savunma düzenekleri mekanik yollardan olduðu gibi büyük
oranda immün sistemin katkýlarý ile birlikte saðlanýr (Tablo1).
Tablo 1: Üst solunum yolllarýnýn (burun, orofarinks, larinks) savunma yollarý:
——————————————————————————————————————
Mekanik savunma
Nazal kýllarve hapþýrma
Nazal, orofaringeal ve sinüslerin silierepitelleri
Tükrük ve müküs
Vokal kordlar
Doðal Ýmmun Sistem
Kompleman
Proteazlar
Laktoferrin
Edinselhumoralimmün sistem
Salgýsalimmunoglobulin (Ig)A ve IgM
——————————————————————————————————————
Baðýþýklýk sistemi veya immün sistem fizik bariyerler, hücreler ve
çözünür maddeleri içeren farklý savunma mekanizmalarýndan oluþur.
Ýmmünsistem, bireyin çevresindeki milyonlarca mikroorganizmaya karþý
konaðý iki koldan savunur. Bunlarýn ilki enfeksiyon etkeninin vücuda
girmesiyle hemen baþlayan özgül olmayan doðal (innate) immün yanýtdýr,
ikincisi daha sonra patojene özgül geliþen edinsel (adaptif) immün yanýttýr.
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi, Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý Anabilim Dalý, Enfeksiyon Hastalýklarý
, Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
77
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Her iki kol ardýþýk olarak görevlerini yaparak konaðýn hayatýný saðlýklý
sürdürmesini ve enfeksiyonlara direnç kazanmasýný saðlar. Birbirleriyle
bir orkestranýn uyumuna benzer þekilde çalýþan iki sistemin bileþenlerinden herhangi bir hücre, hücre reseptörü, sitokin, hücre içi uyarý proteinleri, baðlanma molekülleri, düzenleyici proteinler eksik olur ise enfeksiyonlarýn denetimi saðlanamaz ve yineleyen enfeksiyonlar olur (1,2)
Küçük çocuklarýn enfeksiyonlara eðilimi bir çok etmene baðlýdýr;
• Ýmmünolojik immatürite
• Enfeksiyon etkeni ile ilk kez karþýlaþma
• Kötü saðlýk ve beslenme koþullarý
• Kalabalýk ev ortamý
• Yuva ve okul ortamýnda hasta kiþiler ile sýk temas
Saðlýklý bir yeni doðanda IgM ve IgA antikorlarý çok düþük düzeydedir.
IgM bir yaþýnda, IgA adolesan döneminde eriþkin düzeyine eriþir. IgG
plasenta aracýlýðýyla bebeðe taþýnýr, doðumda annenin IgG düzeyinden
yüksek olan plazma düzeyi doðumdan sonra düþmeye baþlar ve 4 aylýkta
en düþük düzeydedir. IgG, yapýsal ve iþlevsel olarak 4 farklý subgrubtan
oluþur ve herbiri diðerinden baðýmsýz olarak geliþimini tamamlar. Serum immünglobülin IgG düzeyleri 5-6 yaþýndan sonra eriþkin deðerlerine
eriþir.
Son senelerde araþtýrmalar, major serum immünglobülin ve IgG
subgrup deðerleri normal sýnýrlar içinde olan ve sýk hastalanan çocuklarda mikrobiyal patojenlere karþý spesifik antikor yanýtý üzerinde
odaklanmýþtýr. Doðal enfeksiyon veya aþý sonrasý antikor düzeyi yükselmeyen çocuklar Antikor yanýtý yetersizliði ile tanýmlanmaktadýr.
Yenidoðan, tetanos ve difteri toksoidi gibi protein yapýsýndaki antijenlere
(T’e baðýmlý antijenler), T-B hücrelerinin yardýmý ile spesifik antikor
yapabilmesine karþýn antikor düzeyi büyük çocuklar kadar yüksek deðildir ve IgM’den IgG’ye geçiþ daha yavaþtýr. H.Ýnfuenzae veya pnömokoklarýn kapsüler polisakkarit antijenleri ise T’den baðýmsýz antijenlerdir ve bu antijenlere karþý antikor yanýtý 2 yaþýna kadar çok zayýftýr (3,4,5).
“Sýk hastalanan çocuk” Tanýmý
Çocukluk çaðýnda normal kabul edilen sayýdan fazla enfeksiyon
78
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým •
geçiren veya basit bir üst solunum yolu infeksiyonunu izleyen mastoidit,
kronik otöre, beyin apsesi, ampiyem gibi ciddi komplikasyonlar görülen
çocuklar “sýk hastalanan çocuk” olarak tanýmlanýr ve hekimin en aciz
kaldýðý durumlardan biridir (2,3,7,8).
Bu ‘sýk hastalanan çocuk’larý olaðan enfeksiyonlarý geçiren saðlýklý
çocuklardan ayýrt etmek için bazý kriterler göz önünde tutulmalýdýr;
5 yaþýn altýndaki saðlýklý çocuklar;
4-9 kez/yýl üst solunum yolu enfeksiyonu
<1 yaþ küçük saðlýklý çocuklarda AOM ortalamasý;
% 62 'si en az yýlda bir kez
% 17 'si yýlda 3 veya 3 den fazla,
3 yaþýn altýndaki çocuklarýn AOM ortalamasý ise
% 80 'i en az 1,
% 46 'sý 3 veya daha fazla sayýda .
1-5 yaþ arasýndaki çocuklarýn
% 2'si semptomatik idrar yolu enfeksiyonu
Gastroenteritinsidansý; 2-3 kez/yýl
5 kez /yýl yuvaya giden çocuklarda.
Beþ yaþýn altýnda, yukarda verilen sayýlardan daha sýk enfeksiyon
öyküsü olan çocuklar ‘sýk hastanan çocuk’ tanýmýna girer. Bu enfeksiyonlarýn tanýsý hekim tarafýndan konulmuþ olmalýdýr. Hayatýn ilk beþ yýlý
daha önce anlatýldýðý gibi enfeksiyon hastalýklarýna yatkýn bir dönemdir,
oysa primerimmün yetersizliði olan hastalarýn tanýsý da büyük oranda ilk
5 yaþ içinde konulmalýdýr,
• % 40 Bir yaþ altýnda
• % 40 1 ila 5 yaþ arasýnda
• % 15 5 ila 16 yaþ arasýnda
• % 5 Eriþkin döneminde
Sýk hastalanan çocuðun öyküsü ve fizik bulgularý bize primerimmün
yetersizlik hakkýnda ipuçlarý vermektedir.
Öykü dikkatle alýnmalý ve aþaðýdaki bilgilere ulaþýldýðýnda hasta
mutlaka immünolojik açýdan incelenmelidir.
79
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
1- Bir yýlda 8’den fazla enfeksiyon
2- Bir yýlda 2’den fazla ciddi sinüs enfeksiyonu
3- 2 aydan uzun süren etkisiz antibiyotik kullanýmý
4- Bir yýlda 2’den fazla pnömoni
5- Büyüme ve geliþme geriliði
6- Yineleyen cilt, derin doku veya organ apseleri
7- Bir yaþýndan sonra aðýzda veya ciltdesüregen mantar enfeksiyonu
8- Enfeksiyonu iyileþtirmek için damar içi antibiyotik kullanýmý
gereksinimi
9- 2’den fazla derin doku yerleþimli enfeksiyon
10- Ailede primerimmün yetersizlik öyküsü
Ayrýca bu 10 belirtiye ek olarak aþaðýda sýralanan belirtiler de
primerimmün yetersizlik hastalýklarýný akla getirmelidir;
11- Canlý aþýya baðlý komplikasyonlar
12- KÝT yapýlmadan kronik GVH
13- Atipikmikobakteri’ye baðlý sistemik bir hastalýk
14- P. jirovecipnömonisi
15- Otoimmünsitopeniler
16- Nedeni bilinmeyen ekzema
Etyolojisi
Primerimmün yetersizlik hastalýklarýnýn etyolojisi çeþitlidir. Primerimmün yetersizliklerin patojenezinde genetik eksiklikler olabildiði gibi kromozon anomalileri, metabolikhastalýklar, ilaçlar, vitamin eksiklikleri ve
enfeksiyonlar olabilir (6,7,8).
Genetik defektleri;
Birden fazla dokuda görülen tek gen defekti;Ataxia-telangiectasia,
adenosinedeaminase eksikliði
Ýmmün sisteme özgü tek gen defekti (X’e baðlý agammaglobulinemide
Tirozinkinaz eksikliði, TCR anormalliðinde ε zinciri)
80
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým •
Genetik duyarlýk ile beraber multifaktoryel rahatsýzlýklar()Deðiþken
immün yetersizlik
Ýlaçlar veya Toksinler; Ýmmün sistemi baskýlayan ilaçlar (kortikosteroidler, siklosporinler), antikonvulsif ilaçlar(fenitoin gibi).
Beslenmeye baðlý ve metabolik hastalýklar;
Malnutrisyon (Kwashiorkor)
Protein kaybettiren enteropati (intestinallenfanjiektazi gibi)
Vitamin eksikliði (Biotin veya transkobalamin II eksikliði)
Mineral eksikliði (acrodermatitisenteropathica’da çinko eksikliði)
Enfeksiyon;
Geçici immün yetersizlik( suçiçeði, kýzamýk)
Kalýcý immün yetersizlik(HIV, doðumsal kýzamýkçýk)
Kromozom anomalisi;
DiGeorge anomalisi (22q11 delesyonu)
SelektifIgA eksikliði (trisomi 18 gibi)
Fizik muayenenin özellikleri
Sýk hastalanan çocuklarýn fizik muayenesindeateþ eðrisi, nabýz ve
solunum sayýsý gibi rutin ölçümlerin yaný sýra primerimmünyetersizlik
açýsýndan uyarýcý olan belirtiler aþaðýda özetlenmiþtir;
Büyüme ve geliþme bozukluðu
Lenf düðümü ve tonsillerin olmamasý
Deri lezyonlarý; telanjiektazi, peteþidermatomiyozit, lupus-benzeri
döküntü
Ataksi ( ataxia-telangiectasia)
Bir yaþýndan büyük çocuklarda aðýzda ve deride mantar e
enfeksiyonu
Aðýz içinde ülserler
Yüz görünümü, Di-georgesendromu, ICF sendromu gibi
81
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Klinik nitelikleri
Hastanýnsemptom ve enfeksiyonlarýn sorgulamasý ile hastaya yaklaþým saðlanýr. Semptomlarýn baþlama yaþý, lokalizasyonu, süresi , sýklýðý,
yan etkileri, antibiyotik kullanýmý, tedaviye yanýt, hastanede yatma nedeni, acil tedavi gereksinimi, yuvaya devamý, sigaraya maruz kalmasý
veya hastalanmaya yol açan çevresel faktörler sorgulanmalýdýr. Viralenfeksiyonu bakteriyel enfeksiyondan, üst solunum yolu enfeksiyonunu
alt solunum yolu enfeksiyonundan ve akut enfeksiyonu kronikden ayýrabilecek hastalýk belirtileri dikkate alýnmalý veya yineleyen enfeksiyonlarýn
kronik enfeksiyonun akut ataklar olabileceði düþünülmelidir. Akraba
evliliði, evdeki kiþi sayýsý, evin büyüklüðü, oturduðu bölge, gelir düzeyi,
beslenme alýþkanlýklarý, ailenin sosyal yapýsý hakkýnda bilgi verir. Ailede
düþük, ölü doðum ve ölen erkek çocuklar sorulmalý.
Hastalýklarýn tipik nitelikleri deprimerimmün yetersizlikler hakkýnda
ipucu verir (Tablo 2)
Tablo 2. Primerimmün yetersizliklerin tanýsal nitelikleri ve enfeksiyon etkenleri
——————————————————————————————————————
Nitelik
Ýmmün yetersizlik
Enfeksiyon etkenleri
——————————————————————————————————————
X’e baðlý agammaglobulinemi Yineleyen sinopulmoner
I-Antikor eksikliðine
baðlý Primerimmün
Tonsiller küçük,
enfeksiyonlar çoðunlukla
yetersizlikler
lenfadenomegali yok
kapsüllü bakteriler
Lenfoid organlarda germinal (H.influenzae, S.pnuemoniae,
merkez küçük, follikül azlýðý N.meningitidis)
veya yokluðu
Sorumlu Virüsler; en sýk
Serum
enterovirüs (ecco, Coxsackie),
Immünoglobulindüzeyleri
adenovirüs, diðer solunum
düþük
yolu virüsleri
Allerjik belirtiler sýk
SelektifIgA eksikliði
Obstruktif akciðer hastalýðý
IgG3 eksikliðinde
——————————————————————————————————————
II- Kombine immün
Timusgölgesi yok, küçülmüþ Hipogammaglobulinemiye
yetersizlikler
Lenfositopeni, Serum
baðlý yineleyen solunum yolu
Immünoglobulindüzeyi
enfeksiyonlarý sýk
düþük,
Opportunistikenfeksiyonlar;
Antijene özgü (aþýlar) antikor Hücre içi etkenler,
yanýtý yetersiz
Mikobakteriler
Polisakkarittipinde antijene
Mantar
antikor yanýtý zayýf
Virüs;CMV, EBV, HSV,
Omenn Sendromunda:
Rotavirüs,
Yukarda verilen T ve B
lenfosit yetersizliðine ek
Allerjik yanýt geliþir, hastalarda
olarak eozinofili, yüksek IgE seboreik dermatit sýk.
düzeyi eþlik eder
82
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým •
——————————————————————————————————————
—————————————
Tekrarlayan bakteriyel / viral
III-Diðer iyi
WAS:Polisakkarit tipinde
enfeksiyonlar ve ekzema
tanýmlanmýþ immün
antijene antikor yanýtý zayýf,
yetersizlikler
trombositopeni, purpura
Ataksi-telenjiektazi
Yineleyen sinopulmoner
DNA tamir düzeneði bozuk
enfeksiyonlarotoreve sinuzit
Hipogammaglobulinemiye
IgG2 altgrupveya selektifIgA sýk
eksikliði eþlik edebilir
Di-George sendromu
Yineleyen sinopulmoner
Humoral + hücresel immün
enfeksiyonlarotoreve sinuzit
yetersizlik söz konusu
Kantite ve kalite bakýmýndan sýk
antikor yapýmý yetersizlik
.Polisakkarittipinde antijene
zayýf antikor yanýtý
——————————————————————————————————————
IV-Immünsistemin
Hipopigmentasyon ile giden
regülasyon
immün yetersizlik, ailesel
bozukluðuna baðlý
hemofagositoz, X’e baðlý
hastalýklar
lenfoproliferatifsendrom,
otoimmün sendromlar,
APECED bu grupta yer alýr
——————————————————————————————————————
V-Fagositik hücrelerin Nötropeni<1000 hücre/mm3 Gingivit, stomatit, sellülit,
Sayýsal ve iþlevsel
perirektal apse, granuloma
Göbek kordonu geç ayrýlýr
oluþumu
bozukluklarý
Yara iyileþmesi geç,
——————————————————————————————————————
VI-Kompleman
Geç komplemankomponenti Yineleyen
neisseriaenfeksiyonlarý
Eksikliði
eksiklikleri
Anjio-nörotik ödem
C1q inhibitör eksikliði
——————————————————————————————————————
Aðýr yineleyen enfeksiyonlar
VII- Doðal immün
NEMO eksikliði.
Pnömokokenfeksiyonlarý
Sistemde eksiklik ile
IRAK-4 eksikliði
seyreden hastalýklar
——————————————————————————————————————
Kronik dermatit
VIII- Diðer immün
HiperIgEsendromu
yetersizlikler
serumIgE (200–4000 units/l), Yineleyen deri ve akciðer
Nötrofilkemotaksisbozukluðu enfeksiyonlarý. Staphaureus,
Hemophilusinfluenza, grup A
Deðiþken T hücre fonksiyon
streptococcus,
bozukluðu,
Escherichiacoli ve
Pseudomonas
Mukokutanözkandidiazis
Kandidaantijenine T lenfosit
Candida enfeksiyonlarý
yanýtý yok
Endokrin dokulara karþý
otoantikorlar geliþir
——————————————————————————————————————
83
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Taný
Öykü, aile öyküsü, fizik muayene ve laboratuar tetkikler ile ayýrýcý
taný yapýldýktan sonra tanýya konulur.
Primerimmün yetersizlik (PID) hastalýklarýnýn en sýk nedeni humoralimmün yetersizlik olup diðerleri daha az oranda belirlenmektedir. O halde
tanýda öncelikli olarak humoralimmün sistem incelemeleri yapýlýr.
% 65 B hücre(antikor) yetersizliði
% 15 Kombineimmün yetersizlik
% 5 T Hücre(hücresel) eksiklikleri
% 10 Fagosit fonksiyon bozukluðu
% 5 Kompleman eksikliði
Laboratuvar Ýncelemeler
Yapýlan laboratuvar incelemelerde düþük veya yüksek bulunan
veriler en az iki kez yinelenmelidir.
Genel Ýncelemeler; Tam kan sayýmý ve hücrelerin morfolojileri primerimmün yetersizlik tanýsýnda önemli ipuçlarý verir. Enfeksiyon belirtisi
olmadan sürekli lökositoz ve nötrofiliadezyon molekül eksikliðini, lökopeni
ve lenfopeni (salt lenfosit sayýsý yenidoðanda 3000, yenidoðan dýþýnda
1500 den düþük) aðýr kombine immün yetersizliði, trombositopeni yaný
sýra ekzemasý olan çocukta Wiscott-Aldrich sendromu, parçalanmýþ eritrositler G-6-PD eksikliðini, nötropeni (nötrofil sayýsý 500 den düþük), nötrofil morfolojisi incelenirken nötrofil granüllerindeki birikimler (howelljolly
cisimleri gibi) Chediak-Higashi veya aspleniyi düþündürür.
Tam idrar tetkiki
Mikrobiyoloji; Kültür
Nazofarenksgrafisi (Adenoid ?)
Akciðer grafisi (timüs gölgesi ?)
Humoralimmün yetersizliklerde;
Serum IgG, IgM. IgA düzeyi
Izohemaggülitinintitreleri
Spesifik antikor yanýtý (tetanoz,difteri,Hib gibi)
Hücresel immün yetersizliklerde
Lökosit ve lenfosit sayýmý
84
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým •
Total B, T lenfosit, TH, TS, CD45RA, CD45RO,
NK hücreleri, HLA oranlarý
Geç aþýrý deri duyarlýk testleri.
Fagosit saýsý ve iþlevleri
Total Nötrofil sayýmý
NBT, Kemotaksi, Oksidatif patlama
Adezyon Molekülleri (CD11, CD18)
Kompleman Sistemi; CH 50 Total hemolitikkompleman düzeyi
Tanýda rutin laboratuvar incelemeleri yetersiz kalýr ise daha ileri
moleküler ve genetik incelemeler gerekebilir.
Primer Immun yetersizliklerin sýnýflandýrmasý
Ýmmünolojik laboratuvar yöntemlerinin geliþmesiyle, 1952 'denberi
100'e yakýn primerimmün yetersizlik tanýmlanmýþtýr. Tanýmlama, Uluslararasý Ýmmünoloji Dernekleri Birliði, Primer Ýmmün Yetersizlikleri sýnýflandýrma komitesi (IUIS-PID clasification committee) tarafýndan 2004
yýlýnda yayýnlanan son sýnýflandýrmaya göre yapýlmaktadýr (Tablo 1) (10).
Tablo 1. PrimerÝmmün Yetersizlik Hastalýklarýnýn sýnýflamasý
I-Antikor eksikliðine baðlý Primerimmün yetersizlikler
Süt çocuðun geçici hipogammaglobulinemisi
AgammaglobulinemiX’e baðlý ve Otozomalresessif
Selektif IgA eksikliði
Deðiþken immün yetersizlik
IgG alt grubu eksikliði
Spesifik Antikor eksikliði
κzincir eksikliði
IgM eksikliði
HiperIgM
II-Kombine immün yetersizlikler
T-B-SCID (SCID;aðýr kombine immün yetersizlik)
a-RAG 1/2 eksikliði
b-ADA eksikliði
c-Retikülerdisgenezi
d-Artemis eksikliði
85
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
T-B+SCID
X-e baðlý (?c eksikliði)
Otozomal resesif (Jak 3 eksikliði)
T+B-SCID
Omennsendromu
IL-2Rα eksikliði
Purin Nukleosidfosforilaz eksikliði
MHC I eksikliði
MHC II eksikliði
CD3 eksikliði
CD8 eksikliði (ZAP-70 yokluðu)
III-Diðer iyi tanýmlanmýþ immün yetersizlikler
Wiskott-Aldrichsyndromu
DNA onarým eksikliði; Ataxia- telengiectasia, Nijmegenbreakage sendromu,
ICF
Di George Anomalisi
Primer CD4 eksikliði
IL-2 eksikliði
Kýsa ekstremiteli iskeletdisplazisi
Kýkýrdak saç hipoplazisi
IV-Immün sistemin regülasyon bozukluðuna baðlý hastalýklar;
Albinisme eþlik eden immün yetersizlik;
ChediakHigashisendromu
Gricellisendromu
Ailevi hemofagositiklenfohistiositozis (Perforin eksikliði,Munc eksikliði)
X’e baðlý lenfoproliferatif hastalýk
OtoimmünLenfoproliferatif Sendrom(ALPS) ( Fas, Fas L, Caspas 10, Caspas 8
eksikliði)
V-Fagosit Ýþlev bozukluðu
V -a-Oksidasyonmetobolizmasýnda bozukluk olan hastalýklar
A1-Kronik granulomatözhastalýk XL, AR
A2-Myeloperoksidaz eksikliði
V-b Diðer eksiklikler
Lökosit adezyon molekülü eksikliði 1,2
G-6PD eksikliði
Spesifik granül eksikliði
86
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým •
Schwachman sendromu
Doðumsal nötropeni (Kostman)
SiklikNötropeni
Lokalize juvenil Periodontit
Papillon-Lefevre Sendromu
V-c ; Monosit ve Th1 T hücre iletiþiminde eksiklik
IFNγ R1/2 eksikliði
IL-12 Rβ1 eksikliði
IL-12 p40 eksikliði
STAT1 eksikliði
VI- Kompleman eksikliði
VII- Doðal immün Sistemde eksiklik ile seyreden primerimmün yetersizliði
Anhidrotikektodermaldisplaziye eþlik eden immün yetersizlik
IL-1 reseptörüne eþlik eden kinaz 4 eksikliði(IRAK-4)
WHIM(siðil,hipogammaglobulinemi, enfeksiyonlar,myelokatheksiz)
Mannoz baðlayan protein(MBP) eksikliði
MASP-2 eksikliði
VIII- Diðer primerimmün yetersizlikler
HiperIgE
Kronik MukokutanözKandidiazis
Kronik MukokutanözKandidiazise eþlik eden poliendokrinopati(APECED)
IPEX(Ýmmün sistemde regulasyon bozukluðu, poliendokrinopati, enteropati
Ayýrýcý taný
Sýk hastalanan çocuðun ayýrýcý tanýsýnda anatomik ve fiziksel
bozukluklar göz önüne alýnmalýdýr;
1. Anatomik bozukluklar; trakeaözefageal fistül, vasküler ring
2. Bronkopulmonerdisplazi
3. Kistikfibroz, Primersilierdiskinezi
4. Yabancý cisim aspirasyonu, yineleyen aspirasyon (gastroözafagialreflü, hiatalherni,nöromüsküler hastalýklar)
5. Konjenital kap hastalýðý
6. Bronþiektazi
87
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
7. Santral sinir sistemi hastalýklarý , Ailevidizotonomi
8. Aspleni
9. Üriner sistem obstrüksiyonlarý
10. Metabolik hastalýklar (diabetesmellitus, galaktozemi)
11. Deri hastalýklarý (atopik dermatit, yanýk,)
12. Ýmmünglobulinlerin kaybýna yol açan protein losingenteropati ve
intestinallenfanjiektazi,
13. Kromozom anomalileri
14. Malnutrisyon.
15. Reaktif hava yolu hastalýklarý; Astým Bronþiale,
16. Ýlaçlara baðlý nedenler: Kortikosteroid, antineoplastik ilaçlar, antibiyotikler
17. Kronik enfeksiyon hastalýklarý: Doðumsal enfeksiyonlar, Kronik
Epstein-Barr virüs enfeksiyonu
Sýk hastalanan çocuklarýn incelemelerin sonucunda % 50’si saðlýklý,
%30’u allerjik, bulunmakta, %10’u non immünolojik ciddi hastalýk ve
%10’u primer veya sekonderimmün yetersizlik tanýsý almaktadýr.
Kaynaklar
1- Primary immuno deficiency diseases. Report of a WHO scientific group. Clin Exp
Immunol 1997;109 (suppl 1):1-28.
2- Stiehm ER,Fudenberg HH. Serum levels of immune globulins in health and disease; asurvey. Pediatrics 1996;37;715-27.
3- Paul ME, Shearer WT.:The child who has recurentinfection. Immunol Aller Clin
NorthAm, 1999;19;2;423-33.
4- Stiehm ER, Ochs HD, Winkelstein J. Immundeficiency Disorders; General
Considereation. InOchs HD, Stiehm ER, Winkelstein J (eds) Immunologic Disorders in infantand children. 5th edition Elsevier Saunders Company, Pennsylvania.
2004.p.652-684
5- Conley ME, Stiehm ER: Immuno deficiency disorders: General consideration in
Stiehm ER(ed). Immunologic Disorders in infantand children. 4th edition. Pennsylvania; WBSaunders; 1996; 201-52.
88
Sýk Hastalanan Çocuða Yaklaþým •
6- Chinen J, Kline MW, ShearerWT :Infections of the compromisedhost. Primary
Immuno deficiencies. In Feigin RD, Cherry JD, Demmler GJ, Kaplan SL (editors).
Textbook of Pediatric Infectious Diseases, 5th Edition, Philadelphia,
Saunders,;2004.p.967-82.
7- Amman AJ, StiehmER : Antibody (B-cell) immuno deficiency disorders. InStites
DP, Terr AI, Parslow TG(eds). Medical Immunology. 9th edition. Appeleton-Lange;
199:332-44.
8- Hughes W. Infections in the compromisedhost. InBehrman RE, Kliegman R, Arvin
AM (editors). Nelson Textbook of Pediatrics. Philadelphia, WB
Saunders;1996.p.733-44.
9- MillsJ : Mechanisms of immunityto infection. in Stites DP, Terr Al, Parslow TG(eds).
Medical Immunology. 9th edition. Appleton-Lange; 1996.p.679-83.
10- Notarangelo L, Casanova JL, Fischer A, Puck J, Rosen F, Seger R, Geha R, and
For the International Unionof Ýmmunological Societies, Primary Immunodeficiency
diseases clasification commitee. Primary Immuno deficiency diseases; An update. J Allergy Clin Immunol 2004;114;3;677-687.
11- Woroniecka M, Ballow M. Office evaluation of children with recurrentinfection.
Pediatr Clin North Am 2000;47:1211-24.
12- Sorensen RU, Moore C. Antibody deficiency syndromes. Pediatr Clin North Am
2000;47:1225-52.
13- Ballow M. Primary immunodeficiency disorders: antibody deficiency. J Allergy Clin
Immunol 2002; 109:581-91.
14- Conley ME, Notarangelo LD, Etzioni A. Diagnostic criteria for primary immunodeficiencies. Representing PAGID (Pan-American Group for Immunodeficiency) and
ESID (European Society for Immunodeficiencies). Clin Immunol 1999;93:190-7.
15- Ten RM. Primary immunodeficiencies. Mayo Clin Proc 1998;73:865-72.
16- Buckley R. The child with the suspected immunodeficiency. In: Behrman RE,
Kliegman RM, Jenson HB, eds. Nelson textbook of pediatrics. 16th ed. Philadelphia: Saunders, 2000:588-90.
89
90
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 91 - 100
Eriþkin Çaðda Taný Alan Primer Ýmmun Yetersizliklere Yaklaþým
Dr. M. Cem AR
Primer immun yetersizlikler (PÝY), genetik bozukluklara baðlý olarak
baðýþýklýk sisteminin zayýflamasý ve bazý iþlevlerini yerine getirememesi
ile karakterize hastalýklardýr. PÝY’li hastalar etkilenen baðýþýklýk iþlevine
baðlý olarak enfeksiyona olduðu kadar alerji, otoimmun hastalýklar ve
kansere de yatkýnlýk gösterirler. Bu hastalýklarýn çoðu yaþamýn ilk
yýllarýnda taný almaktadýr. Günümüzde artan destek tedavi olanaklarý ve
enfeksiyonlarýn baþarý ile yönetimi neticesinde PÝY tanýlý hastalarýn büyük
çoðunluðu artýk eriþkin yaþlara kadar gelmektedir. Primer immun
yetersizliklerin bir grubu ise çocukluk çaðlarýnda belirgin bir klinik bulgu
oluþturmayabilir. Bu hastalarda taný daha çok eriþkin çaðda sýk geçirilen enfeksiyonlar veya otoimmun/lenfoproliferatif hastalýklara yönelik yapýlan tetkikler sýrasýnda konur. Deðiþken immun yetersizlik (CVID,
commonvariableimmunudeficiency), seçici ÝgA eksikliði, ÝgG alt grup
eksiklikleri eriþkin dönemde taný alan immun yetersizliklerin baþýnda
gelir. Bu hastalýklarýn %25-40’ý 20’li yaþlar veya daha sonrasýnda teþhis
edilmektedir. Yapýlan çalýþmalar eriþkin hastalarda PÝY tanýsýnýn 10 yýla
varan bir gecikmeyle konabildiðini göstermektedir. Bu durum PÝY
hastalarýnda kanser, hepatit, diyabet, otoimmun hastalýklar, kronik akciðer hastalýklarý ve nörolojik bozukluklarýn ortaya çýkýþýný hýzlandýrmaktadýr. Bu derlemede eriþkin çaðda taný alan primer immun yetersizlik
durumlarýna yaklaþým anlatýlacaktýr.
Klinik belirti ve bulgular
1. Enfeksiyonlar:
a. Sýk tekrarlayan veya sebat eden sinopulmoner enfeksiyonlar,
açýklanamayan bronþiektazi akla ön planda antikor eksikliklerini
Ýstanbul Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, Hematoloji Kliniði
91
• Dr. M. Cem AR
(deðiþken immun yetersizlik, ÝgA eksikliði veya ÝgG alt grup eksiklikleri) akla getirmelidir. Ancak daha nadir görülen kompleman
eksiklikleri (C1-C4, faktör I,D ve H) ve fagositik bozukluklar (nötropeni, kronik granülomatöz hastalýk, hiper ÝgE sendromu) da altta
yatan neden olabilir.
b. Tekrarlayan cilt/mukoza veya derin doku (karaciðer, kemik akciðer,
v.b.) abseleri ön planda fagositik bozukluk düþündürmelidir (nötropeni, kronik granülomatöz hastalýk, hiper ÝgE sendromu, lökosit
adhezyon bozukluklarý).
c. Fýrsatçý enfeksiyonlar (Pneumocystisjiroveci, aspergillus, cryptococcus, cryptosporidium, nocardia, sitomegalovirüs (CMV), varisellazoster virüs, herpes virüs enfeksiyonlarý hücresel ve salgýsal
baðýþýklýðýn birlikte eksikliði veya baskýlanmasý durumunda daha
çok gözlenir.
d. Ýmmunolojik bozukluða özgü enfeksiyonlar: Terminal kompleman
eksikliðinde membran atak kompleksi oluþmaz; bu hastalarda mikobakteriyum ve neisseria enfeksiyonlarýna daha sýk rastlanýr. TRL
ileti eksikliðinde ve dalak yokluðunda pnömokok gibi kapsüllü bakterilerle oluþan enfeksiyonlar, X’e baðlý lenfoproliferatif sendromda
EbsteinBarr virüs (EBV) enfeksiyonlar sayýlabilecek diðer örneklerdir.
2. Ýshal/malabzorpsiyon: Daha çok deðiþken immun yetersizlik ve
seçici ÝgA eksikliðinin bir bulgusu olmakla beraber giardia, EBV, CMV
enfeksiyonlarý ya da çölyak gibi otoimmun hastalýklara baðlý bir komplikasyon olarak da ortaya çýkabilir.
3. Alerji: Astým ve besin alerjisi özellikle ÝgA eksikliðinde görülür.
Alerjik bir durum olmamasýna karþýn C1 inhibitörünün iþlevsel eksikliði
sonucu ortaya çýkan herediteranjiyo ödem de genellikle kaþýntýnýn eþlik
etmediði tekrarlayýcý bölgesel þiþliklerle (farinks, larinks, yüz, dudaklar,
dil v.b. gibi bölgelerde ödem)seyreden otozomaldomiminant kalýtým
gösteren bir hastalýktýr. Nadiren eriþkin çaðda taný alabilir.
92
Eriþkin Çaðda Taný Alan Primer Ýmmun Yetersizliklere Yaklaþým •
4. Otoimmun hastalýklar: Deðiþken immun yetersizlikte görülen
otoimmýntrombositopeni veya hemolitik anemi, Hashimototiroiditi, ÝgA
veya kompleman eksikliðindesistemik lupuseritematozus ve romatoidartrit,apoptoz yolaðýndaki bozukluklarda otoimmun lenfoproliferatif
sendrom bilinen örnekler arasýnda sayýlabilir.
5. Kanser: Özellikle deðiþken immun yetersizlikte artmýþ lenfoproliferatif hastalýk ve gastrik kanser riski söz konusudur.
6. Laboratuar:
a. Nötropeni: otoimmun, konjenital, hiperÝgM’e eþlik eden veya X’e
baðlý agammaglobulinemi ile iliþkili nötropeni
b. Nötrofili: lökosit adhezyon bozukluðu
c. Lenfopeni: hücresel veya kombine immun yetersizliklerde,
adenozindeaminaz eksikliðinde
d. Lenfositoz: hiper ÝgE sendromu veya Wiskott-Aldrich sendromunda
e. Hipogammglobulinemi: deðiþken immun yetersizlik
f. Hipergammaglobulinemi: fagositoz veya kompleman sistem
bozukluklar veya antikor yapýmýnýn saðlam olduðu tekrarlayan
enfeksiyonlara yol açan immun yetersizlik durumlarýnda
Taný
Tekrarlayan enfeksiyon/abse, ishal hikayesi olan, otoimmun veya
lenfoproliferatif hastalýklarla baþvuran hastalar mutlaka eþlik eden/altta
yatan immun yetersizlik durumlarý açýsýndan gözden geçirilmelidir. Avrupa
Ýmmun Yetersizlikler Derneði önerisi doðrultusunda eriþkinde immun
yetersizlik araþtýrýlmasý geren durumlar Tablo 1’de verilmiþtir.
93
• Dr. M. Cem AR
Tablo 1. Eriþkinde immun yetersizlik araþtýrmasý yapýlmasý gereken durumlar
———————————————————————————————
• Bir yýl içinde antibiyotik kullanmayý gerektiren 4 veya daha fazla
sinopulmonerenfeksiyon (otit, bronþit, sinüzit, pnömoni)
• Tekrarlayan veya uzun süreli antibiyotik kullanmayý gerektiren
enfeksiyonlar
• Tekrarlayan (>2)aðýr bakteriyel enfeksiyon (osteomiyelit, menenjit,
septisiemi, sellülit)
• Son 3 yýl içinde radyolojik olarak kanýtlanmýþ >2 pnömoni
• Beklenmedik yerleþim gösteren ve alýþýlmadýk patojenlerin yol açtýðý
enfeksiyonlar
• Ailede primer immun yetersizlik öyküsü
———————————————————————————————
Ýmmun yetersizlik þüphesinde ilk olarak tam kan sayýmý ile çevresel
kan yaymasýnda lökosit formülü yapýlarak nötrofil, eozinofil, lenfosit ve
monositlerin mutlak deðerleri hesaplanmalý, ayrýca ÝgG, ÝgA, ÝgM ve ÝgE
düzeylerine bakýlmalýdýr.
Salgýsal baðýþýklýk þüphesinde immunoglobulin düzeyleri mutlaka
tekrar edilmeli ve ÝgG alt grup tayini yapýlmalýdýr. Bunun ötesinde antikor
yanýtý oluþup oluþmadýðýný görebilmek için bilinen aþýlara karþý hastada
antikor olup olmadýðý kontrol edilebilir. Örneðin tetanos veya difteriye
karþý aþý ile oluþturulmuþ spesifik antikor varlýðý/düzeyi araþtýrýlabilir.
Antikor düzeyleri zaman içinde düþmüþ olabileceðinden aþýya özgü
antikorlar bir rapel sonrasý yeniden deðerlendirilmelidir. Normal antikor
yanýtýndan söz edebilmek için rapel sonrasý antikor düzeylerinde en az
4 kat artýþ görülmelidir. Antikor yanýtýný ölçmenin bir baþka yolu da doðal
antikorlarýn incelenmesidir. Bunun için izohemaglütininlere, anti ABO
antikorlarýna, antistreptolizin antikor düzeylerine bakýlabilir.
Hücresel bileþenlerin sayýsal olarak mutlak ve oransal deðerleri
lenfosit alt gruplarý çalýþýlarak kontrol edilmelidir (Tablo 2). Alt gruplar en
kýsa yoldan akým sitometri kullanýlarak belirlenebilir.T hücre fonksiyonlarýný deðerlendirmek için ciltte gecikmiþ tip aþýrý duyarlýlýk testi (PPD)
bakýlabilir. Ayrýca C3, C4 ve CH50 düzeyleri bakýlarak klasik ve terminal
kompleman sisteminin düzgün çalýþýp çalýþmadýðý görülmelidir.
Nitrobluetetrazolyum testi ile fagositik aktivite deðerlendirilebilir.
94
Eriþkin Çaðda Taný Alan Primer Ýmmun Yetersizliklere Yaklaþým •
Tablo 2. Lenfosit alt gruplarý
———————————————————————————————
Tarama testleri
T-Hücre
Yardýmcý T-Hücresi
Sitotoksik T-Hücresi
B-Hücre
NK-Hücre
Ýleri testler
Ortak gamma zinciri (CD132)
CD40L (T-Hücrelerde)
CD40 (B-Hücrelerde)
HLA-DR, HLA-I
CD45RA/RO,
CD18/11
CD15s
TCRalfa/beta
CD3+
CD3+ ve CD4+
CD3+ ve CD8+
CD19+ veya CD20+
CD3- ve CD16+ veya CD3- ve CD56+
———————————————————————————————
Bu yollarla tanýsal bulgu elde edilememesi durumunda ileri tetkiklere
geçilmelidir. Ýlk aþamada þüphelenilen immun yetersizlik durumuna uygun
olacak þekildenötrofillerdeoksidatif kapasite, alternatif yolda ve lektin
yolunda etkin olan diðer kompleman faktörlerinin düzeyleri, C1 inhibitör
düzeyi ya da daha ayrýntýlý olarak lenfosit alt gruplarý araþtýrýlabilir (Tablo
2). Lenfosit kültürlerinde mitojen (fitohemaglütinin veya konkanavalin
A)ile stimülasyon yoluyla lenfosit fonksiyon kusuru olup olmadýðý görülebilir. Gereðinde stimülasyon için daha farklý mitojenler (pokeweedmitojeni), monoklonal antikorlar (anti-CD3, anti-CD28) veya antijenler
(tetanos toksoidi) kullanýlabilir ve ortama farklý sitokinler (örn:IL-2)
eklenerek hücresel yanýt ölçülebilir. Lenfosit kültürlerinden elde edilen
süpernatanda aktivasyon belirteçleri, sitokin düzeyleri, immunoglobulinler
bakýlabilir. Son aþamada klinik olarak uygun görülen hastalarda genetik
testler yapýlarak (BTK, RAG1/2, v.b.) tanýsal yaklaþým tamamlanýr.
Ayýrýcý Taný
Eriþkinde immun yetersizlik üç þekilde söz konusu olabilir:
a. Altta yatan bir baþka hastalýk veya tedaviye ikincil olarak
b. Çocukluk çaðýnda taný alan genetik bir bozukluðun neden olduðu
primer immun yetersizlik
c. Ýlk defa eriþkin yaþta taný alan geç baþlangýçlý primer immun
yetersizlik
95
• Dr. M. Cem AR
Eriþkin hastada yeni taný alan bir immun yetersizliðe primer immun
yetersizlik demeden önce mutlaka edinsel nedenlerin dýþlanmasý gerekir
(Tablo 3a, 3b). Ayrýca tekrarlayan enfeksiyonlarýn görüldüðü bölgeye göre
edinsel immun yetersizlik dýþýnda diðer etkenler de gözden geçirilmelidir
(Tablo 4). Edinsel nedenler ve çevresel faktörler dýþlandýktan sonra primer
immun yetersizlik tanýsý yukarýda ayrýntýlarý verilen tetkikler yardýmý ile
doðrulanýr. Söz konusu tetkikler istenirken hastanýn kliniði, öyküsü ve
fizik muayenesi yönlendirici olabilir (Tablo 5).
Tablo 3a. Ýmmun yetersizliðe yol açan edinsel nedenler
———————————————————————————————
HÝV enfeksiyonu
Diyabetesmellitus
Nefrotik sendrom
Sirotik karaciðer hastalýðý
Lenfoproliferatif hastalýklar (kronik lenfosittik lösemi, multipl miyelom, lenfoma)
Tedavi ile iliþkili immun baskýlanma (kemoterapi, ýþýn tedavisi, steroid)
Beslenme bozukluklarý (vitamin, mineral, eser element eksiklikleri)
Otoimmun hastalýklar (SLE)
Ýntestinallenfanjiektazi, protein kaybettiren enteropati
Çevresel nedenler (kimyasal madde/radyasyon maruziyeti)
Hipogammaglobulinemi ile giden timoma
———————————————————————————————
Tablo 3b. Hipogammaglobulinemiye yol açan ilaçlar
———————————————————————————————
Altýn tuzlarý
Fenitoin
Fenklofenak
Glukosteroidler
Kaptopril
Karbamazepin
Penisilamin
Sulfasalazin
———————————————————————————————
96
Eriþkin Çaðda Taný Alan Primer Ýmmun Yetersizliklere Yaklaþým •
Tablo 4. Tekrarlayan enfeksiyonlarýn yerleþim yerine göre ayýrýcý taný
———————————————————————————————
Yerleþim yeri
Ayýrýcý taný
Üst solunum yollarý Alerjik rinit, nazal septumdeviyasyonu, sinüzoidal kist
veya yabancý madde varlýðýna baðlý rinosinüzit
Alt solunum yollarý
Astým bronþiale, alfa-1 antitripsin eksikliði, kistikfibroz,
bronþ týkanmasý ve atelektazi ile giden durumlar (tümör,
yabancý madde, konjenital malformasyon, gastroözofajiyalreflü) bronþiektazi, alerjik bronkopulmoneraspergilloz,
pulmonervaskülit, nörolojik bozukluklara baðlý aspirasyon
pnömonileri
Pulmonerabse
Bronþiyal kistler, yabancý madde, bronkopulmonermal
formasyonlar
Sellülit
Lenfödem, yanýk, travmadermatofitoz, ciddi egzema
Menenjit
Dalak yokluðu, epidermoid kist, herpessimpleks virüsün
yol açtýðý tekrarlayýcý aseptik menenjit, ventriküloperitonealþantlar, travmaya baðlý BOS fistülü
Gastroenterit
Giyardiazis, Çölyak hastalýðý, tüberküloz, laksatif kötüye
kullanýmý
———————————————————————————————
Tablo 5. Ýmmun yetersizlikte yönlendirici klinik bulgu
———————————————————————————————
Tekrarlayan viral enfeksiyonlar, kanser
Sinopulmonerenfeksiyonlar, ishal
Protozoa, mantar, mikobakterenfaksiyonlarý
Yüzeyel cilt enfeksiyonlarý/derin abseler
Enfeksiyon/otoimmunite
NK-Hücre bozukluklarý
B-Hücre bozukluklarý
T-hücre bozukluklarý
Fagositik bozukluklar
Kompleman bozukluklarý
———————————————————————————————
Deðiþken immun yetersizlik
Eriþkin çaðda en sýk taný alan primer immun yetersizlik “deðiþken
immun yetersizliktir”. Deðiþken immun yetersizlik sýklýðý 10000-50000’de
bir olarak bildirilmektedir. Özellikle antikor yapýmýnda azalma ile
seyretmesi nedeniyle bir B-Hücre hastalýðý gibi düþünülse de deðiþken
immun yetersizlikli hastalarýn yaklaýþ %10’unda T-Hücre fonksiyonlarýnda
da bozukluk olduðu gösterilmiþtir. B hücre sayýsý hastalarýn büyük
çoðunluðunda normal sýnýrlar içindedir. Ancak ÝgM-ÝgD-CD27+ bellek
hücre sayýsý hastalarda azalmýþtýr ve bu durum immunglobulin düzeyle97
• Dr. M. Cem AR
rinden baðýmsýz olmak üzere enfeksiyonla iliþkilendirilmiþtir. Genetik
bozukluk hastalarýn %10’unda gösterilebilmiþtir (Tablo 6). Hastalarýn
yarýya yakýnýnda taný çocukluk sonrasýnda konur. Eriþkin yaþlarda 1620 yaþ ve 40-50 yaþ arasý olmak üzere 2 zirve yapar. Heterojen bir kliniði
vardýr. Ön planda tekrarlayan sinopulmonerenfeksiyonlar, gastroenteritle kendini gösterse de, hastalarýn %10’unun otoimmun hastalýklarla
(immun trombositopeni, otoimmun hemolitik anemi, Hashimototiroiditi,
atrofik gastrit, pernisiyöz anemi, kollajenvasküler hastalýklar v.b.) baþvurabileceði unutulmamalýdýr. Baþta mide tümörleri ve lenfoproliferatif
hastalýklar (kronik lenfosittik lösemi, lenfomalar) olmak üzere hastalarýn
%3-5’inde kanser görülür. Lenfadenomegali, splenomegali %20 oranýnda rastlanabilir. Beklenen yaþam süresi saðlýklý toplumdan kýsadýr.
Hastalar genellikle enfeksiyon komplikasyonlarý ve kanser nedeniyle
kaybedilirler.
Tablo 6. Deðiþken immun yetersizlikte altta yatan moleküler bozukluklar
———————————————————————————————
ICOS
TACI
(Inducible T-cellco-stimulator, CD278)
(TransmembraneActivatorand CAML (Calcium-ModulatingCyclophilinLigand)
Interactor)
BAFF-R
(B-cellactivatingfactorreceptor)
MSH5
(MutS homolog 5)
CD19 eksikliði
———————————————————————————————
Hastalýðýn tanýsý tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlarý olan bir hastada
serum ÝgG ve ÝgA düzeylerinin yaþa uygun alt sýnýrdan düþük bulunmasý
ve aþaðýdaki ölçütlerin tümünün saðlanmasý ile konur:
1. Diðer Hipogammaglobulinemi nedenlerinin dýþlanmasý
2. Ýzohemaglütininlerin yokluðu veya aþýya yetersiz yanýt
3. Ýmmun yetersizliðin 2 yaþýndan sonra baþlamýþ olmasý
Deðiþken immun yetersizlikte tedavi enfeksiyonlarýn önlenmesine
yönelik 3-4 haftada bir 300-500mg/kg dozunda intravenözimmunoglobulin uygulamasýdýr. Tedavi hedefi ÝgG düzeyinin >500mg/dl tutulmasý
olarak kabul edilir. Damar yoluna alternatif olarak haftalýk cilt altý ve
intramüskülerimmunglobulin uygulamalarý önerilmektedir. Tedavinin bir
diðer bileþeni enfeksiyon varlýðýnda etkin ve hýzlý antibiyoterapi saðlanmasýdýr. Ayrýca sýk akciðer enfeksiyonu geçiren hastalarda solunum
98
Eriþkin Çaðda Taný Alan Primer Ýmmun Yetersizliklere Yaklaþým •
fizyoterapisi gibi destek tedaviler önem kazanýr. Geç komplikasyonlar
açýsýndan hastalar belli aralýklarla radyolojik (2 yýlda bir tomografi ile)
olarak ve solunum fonksiyon testleri ile (yýllýk) deðerlendirilmelidir. Kan
ürünü maruziyeti nedeniyle yýlda bir kez viral serolojik (hepatit B, C, HÝV)
testlerin taranmasýnda yarar vardýr.
Kaynaklar
1. Albert MH, Bittner TC, NonoyamaS,et al. X-linkedthrombocytopenia (XLT) dueto
WAS mutations: clinicalcharacteristics, long-termoutcome, andtreatmentoptions.
Blood 2010; 115:3231-3238.
2. Cunningham-Rundles C, Bodian C. Common variable immunodeficiency: clinical
and immunological features of 248 patients. ClinImmunol 1999;92(1):34-48.
3. Cunningham-Rundles C. How I treat common variable immunedeficiency. Blood
2010;116(1):7-15.
4. Durandy A, KrackerS.Immunoglobulin class switchre combination deficiencies.
ArthritisResTher2012; 14:218.
5. García JM, Gamboa P, de la Calle A, et al. Diagnosisand Management of Immunodeficiencies in Adultsby Allergologists. J Investig Allergol Clin Immunol2010;
20(3): 185-194.
6. Grimbacher B, Hutloff A, Schlesier M, et al. Homozygousloss of ICOS is associated with adult-onset common variable immunodeficiency. NatImmunol2003; 4:261268.
7. http://www.esid.org/clinical
8. Notarangelo LD, Fischer A, Geha RS, et al. Primary immuno deficiencies: 2009
update. J AllergyClinImmunol 2009;124(6):1161-1178.
9. Peter HH. Adult-onsetimmunodeficiency – why is it important in rheumatology?
Arthritis Research & Therapy 2013; 15:105.
10. SalzerU, Warnatz K, PeterHH. Common variable immunodeficiency - an update.
Arthritis Research & Therapy2012;14:223.
11. Shovlin CL, Simmonds HA, Fairbanks LD, et al. Adult onset immunodeficiency
caused by inheritedadenosinedeaminasedeficiency. J Immunol 1994;153(5):23312339.
12. Takahashi N, Matsumoto K, Saito H, et al. Impaired CD4 and CD8 effect or function and decreased memory T cellpopulations in ICOS-deficientpatients.J
Immunol2009;182:5515-5527.
13. Zonios D, Sheikh V, Sereti J. A case of missing, wanderingorin effectiveT cells.
ArthritisResTher2012;14:222.
99
100
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 101 - 114
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan
Laboratuvar Uuygulamalarý
Suzan ÇINAR
Ýnsan vücudu içinde bulunduðu çevrede yer alan saldýrgan mikroorganizmalara doðal ve edinsel immünite ile yanýt vererek saðlýðýný korur.
Doðal immünitenin hücresel yapýlarý monosit/makrofajlar ve doðal öldürücü hücrelerken, T ve B hücreler edinsel immünitenin hücresel unsurlarýdýr. Baðýþýklýðýn hümoral unsurlarýndan sitokinler, kemokinler ve
komplemanlar doðal, B hücreleri tarafýndan üretilen antikorlar da edinsel
immünitede rol alýrlar. Baðýþýklýðý oluþturan bu yapýlardan herhangi birinin
veya baðýþýk yanýt için gerekli uyarýcý sinyallerin veya reseptörlerin eksik
olmasý veya iþlev görmemesi veya aþýrý iþlev yapmasý immünyetersizliðe
neden olmaktadýr (1, 2). Laboratuvar uygulamalarýyla bu normal olmayan
durumlar ortaya çýkarýlýp taný konmaktadýr. Erken taný bazý immün
yetersizliklerin tedavisi için oldukça önemlidir (3-5). Burada immün
yetersizlik tanýsýnda kullanýlan laboratuvar uygulamalarý genel olarak
konu edilmiþtir.
Ýmmünyetersizlik tanýsý için tarama testleri
Savunma sisteminin doðru çalýþýp çalýþmadýðý kontrol edilirken, kistik
fibroz veya anatomik anormaliler gibi immünolojik olmayan ender
hastalýklar göz önünde tutularak immün yetersizlik tanýsý konmaktadýr.
Baðýþýklýðý deðerlendiren ve genel olarak bütün laboratuvarlarda
yapýlabilen tarama testleri Tablo 1’de listelenmiþtir.
Tam kan sayýmý nötropeni, lenfopeni ve trombositopeniyi gösterebilir.
SCID tanýsý için lenfosit sayýsý çok önemlidir. Serum immünoglobülin
(IgG, IgM, IgA ve IgE) düzeyleri yorumlanýrken sadece hastanýn yaþý
deðil, protein kaybý veya Ig tedavi alýp almadýðý da deðerlendirilmelidir.
Hemolitik kompleman aktivitesinin (CH50) azalmýþ olmasý birçok
konjenital kompleman yetersizliklerini ortaya çýkarmaktadýr.
Ýstanbul Üniversitesi, Deneysel Týp Araþtýrma Enstitüsü, Ýmmünoloji Anabilim Dalý, Ýstanbul.
101
• Suzan ÇINAR
Lenfosit ve lenfosit alt gruplarýnýn normal deðerleri ve serum Ig
düzeyleri yaþa baðlý olarak deðiþiklik göstermektedir, yaþ uyumlu saðlýklý
bireylerle karþýlaþtýrmak önemlidir (6-8).
Eðer steroid veya immün baskýlayýcý bir tedavi söz konusu deðilse
lenfopeni T hücre yetersizliðini iþaret edebilir. Dolaþýmdaki lenfositlerin
%60’dan fazlasý T hücresidir. T ve B hücre alt gruplarýnýn yüzdesi ve
mutlak sayýsý flow sitometri ile hücre tipine özgü monoklonal antikorlar
kullanýlarak belirlenir. Bu hücrelerin periferik kandaki oranlarý da yaþa
baðlý deðiþkenlik göstermektedir (8). SCID veya T hücre yetersizliklerinde
CD3, CD4 veya CD8 yüzey belirteçlerini taþýyan hücrelerin sayýsý azdýr.
Agammaglobülinemili ve bazý SCID hastalarýnda CD19, CD20 veya
CD21 betimleyen B hücrelerinin sayýsý azdýr. Yaygýn kullanýmý, geniþ
monoklonal antikor üretimi ve sýký standardizasyon protokolleri ile flow
sitometri oldukça güvenilir tarama testi yöntemlerinden biridir (3).
Tarama testlerinden elde edilen bulgulara göre kusur saptanan immün
sistem unsurlarýný hedefleyerek daha detaylý deðerlendiren testler Tablo
2’de listelenmiþtir.
Antikor yetersizliklerinin laboratuvar tanýsý
IgG, IgA, IgM ve IgE düzeylerini belirleyenler testler ile hipogammaglobülinemi, selektif IgA yetersizliði, deðiþken yaygýn immünyetersizlik
(CVID) ve konjenital agammaglobülinemiler (X’e baðlý veya otozomal
çekinik geçiþli) gibi hastalýklara taný konabilir (9, 10).
Taný için keskin bir standart olmamasýna raðmen, ergen veya eriþkinde IgG 300 mg/dl’den az olduðunda ileri testler yapýlmalýdýr (Tablo
3). IgG altgruplarýnýn düzeylerine bakýlabilir. Yetersiz antikor üretimini
göstermek için, özellikle immünoglobülin düzeyleri normal veya hafif
düþük olduðu tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlu olgularda, özgül antikor
yanýtýnýn ölçümü oldukça kullanýþlýdýr. Kan grubu antikorlarý (izohemaglütinin) ve önceden yapýlmýþ aþýlamalar veya geçirilen enfeksiyonlara
karþý antikorlarý araþtýran testlerdir. In vivo antikor üretimi hastanýn protein antijenleri (tetanoz toksoidi gibi) ve polisakkarit antijenlerle (Pneumovax gibi) aþýlanmadan önce ve 3-4 hafta sonra antikor düzeylerinin
deðerlendirilmesidir. Normal bireylerde aþýlama sonrasý yanýt dört kat
artar ve/veya koruyucu yanýt oluþur.
102
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan Laboratuvar Uuygulamalarý •
Bu testlere ek olarak flow sitometri ile B hücre varlýðý veya yokluðu
araþtýrýlmaktadýr, özellikle konjenital agammaglobülinemilerde B hücre
geliþiminin genetik olarak durdurulmasýndan dolayý dolaþýmda B hücresi
bulunmaz. Son zamanlarda CVID’li hastalarý sýnýflamak için B hücre alt
gruplarý (bellek ve olgun olmayan B hücreleri) bu yöntemle ayýrt
edilmektedir (9-12).
T hücre veya T ve B hücre kombine
yetersizliklerinin laboratuvar tanýsý
SCID hastalarý ve T hücre iþlevleri anormal olgularda geliþme geriliðinin yaný sýra fýrsatçý patojenlerin (Candida albicans, Pneumocystis
jiroveci veya sitomegalovirus) enfeksiyonlarý uygun konvansiyonel
tedavilere raðmen sýk sýk tekrarlar. Omenn ve Wiskott-Aldrich sendromu
dahil T hücre bozukluklarýnda deri döküntüleri yaygýndýr.
Hücresel immünyetersizliklerde beyaz kan hücre sayýsý dikkatlice
analiz edilir (Tablo 1 ve Tablo 2). Mutlak lenfosit sayýsý yaþ uyumlu saðlýklý
bireylerinki ile karþýlaþtýrmak doðru bir yöntemdir. Çocuklarda ciddi
lenfopeni (<3,000/ mm3) hassas bir bulgudur, eðer tekrar testinde de
ayný sonuç elde edilirse hemen immünolojik yönden deðerlendirilmelidir
(Tablo 4). Hücresel immünyetersizlik durumlarýnda HIV enfeksiyonu
serolojik olarak anti-HIV antikoru ve moleküler yöntemlerle virus varlýðý
(örn HIV viral yük) araþtýrýlmalýdýr (13). T hücre sayýsýndaki düþüklük T
hücre geliþimindeki kusuru gösterir, ancak Omenn sendromunda T
hücresinin oligoklonal olarak geniþlemesi nedeniyle, T hücre sayýsý normal veya artmýþ olabilir. Ayrýca anneden gelen ve konak savunmasýnda
etkin olmayan CD45RO+ bellek T hücrelerinin CD45RA+ naif T hücrelere
göre sayýsal üstünlük saðladýðý ciddi immün yetersizlik periferik kanýn
flow sitometrik analiz ile taný alabilir. Ýmmünfenotipleme sadece SCID
tanýsý deðil alttaki genetik kusuru da iþaret etmektedir (Tablo 5).
T hücresinin sayýsal verileri elde edildikten sonra iþlevleri deðerlendirilmelidir. Proliferasyon ve sitokin üretimi in vitro olarak uyarýlan T
hücrelerinin immünfenotiplemesinin yapýldýðý flow sitometrik yöntemlerdir
(Tablo 4).
DiGeorge sendromlu hastalarýn büyük kýsmýnda 22q11 mikrodelesyonu floresan in situ hibridizasyon (FISH) ile adenozin deaminaz
103
• Suzan ÇINAR
(ADA) ve purin nukleozid fosforilaz (PNP) yetersizlikleri özgül enzimatik
deneylerle gösterilmektedir. Wiskott-Aldrich sendrom protein
ekspresyonu hücreiçi boyama yöntemleri ile flow sitometrik olarak tanýmlanmaktadýr. Mitojen, hatýrlatma antijenleri ve/veya alloantijenlere
lenfoproliferatif yanýt ile T hücre iþlevlerinin deðerlendirilmesi hücresel
immünitenin durumu hakkýnda çok önemli bilgiler verir (Tablo 4).
Bunlara ek olarak T hücre reseptör eksizyon çemberinin (TREC) miktarýný ve T hücre repertuvarýný moleküler yöntemlerle deðerlendirmek
mümkündür. TREC ve flow sitometri ile CD4+CD45RA+CD31+ T hücreleri DiGeorge sendromu tanýsý veya kemik iliði transplantasyonu
sonrasý immün sistem yapýlanmasýnýn takibi için kullanýlýr. T hücre
repertuvar analizi özel klinik durumlar için kullanýlýr, saðlýklý bireylerin
dolaþýmdaki T hücre repertuvarý 24 TCR Vβ zincir ailesinin büyük bir
bölümünü eksprese eder ve flow sitometri ile belirlenir (Tablo 4). Ayrýca
TCR Vβ CDR3 polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile Gauss daðýlýmý
gösterip göstermediðine bakýlmaktadýr (9).
Fagosit iþlevlerinin deðerlendirilmesi
Nötrofil iþlevlerinin taramasý lökosit sayýmý ile baþlamaktadýr (Tablo
6). Ciddi konjenital nötropenilerde nötrofil sayýsý 0.5 X 109/L’den azdýr.
Neoplazilerin dýþlanmasý için kemik iliði analizine baþvurulmaktadýr.
Lökosit adezyon yetersizliði (LAD) ýsrarcý granülositoz ile birliktedir ve
dokudaki nötropeni fagositik hücrelerin adezyon ve göç etme yetersizliðinden kaynaklanmaktadýr. LAD1’de nötrofil adezyon molekülleri CD11
ve CD18’in flow sitometri ile nötrofil ve diðer lökositlerde azalmýþ olduðu
veya eksikliði gösterilir (14). LAD2’de ise nötrofillerde CD15 (Sialyl-Lewis
X) ekspresyonu yoktur (15).
Nötrofil oksidatif patlama nitroblu tetrazolium (NBT) testleri veya daha
duyarlý olan flow sitometri ile (dihidrorodamin 123, DHR) deðerlendirilir,
her iki testin anormal sonuçlarý kronik granülomatoz hastalýðýný gösterir
(Tablo 6).
Rebuck deri pencere, Boyden odasý veya yumuþak agar sistemi
tekniði ile nötrofillerin göçünün (kemotaksi) in vivo deðerlendirildiði, ancak
uygulama güçlüðü ve standardizasyon problemleri nedeniyle sýnýrlý
sayýda laboratuvarlarda yapýldýðý bildirilmiþtir (9).
104
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan Laboratuvar Uuygulamalarý •
Aþýrý yüksek IgE düzeyi (>2.000 IU/mL) ve interlökin-17 üreten T hücre
eksikliði ile karakterize otozomal baskýn ve sporadik hiper IgE sendromunda (HIgES) STAT’ý (signal transducer and activator of transcription) kodlayan gende mutasyonlar moleküler yöntemlerle gösterilmektedir.
Doðal öldürücü hücreler ve sitotoksik T hücre
kusurlarýnýn laboratuvar tanýsý
Doðal öldürücü hücre (NK) iþlevlerinde bozukluk tekrarlayan herpesvirus ailesi enfeksiyonlu az sayýda hastada tanýmlanmýþtýr. NK ve
sitotoksik T hücre kusurlarý hemofagositik lenfohistiyositozda (HLH)
kontrolsüz enflamatuvar yanýta ve X’e baðlý lenfoproliferatif sendromda
(XLP) EBV enfeksiyonuna kontrolsüz fatal lenfoproliferatif yanýta neden
olurlar. XLP’li hastalarýn yaklaþýk %30’unda baþka semptom olmaksýzýn
hipogammaglobulinemi gözlenebilir (13, 16).
NK iþlevleri flow sitometri ile immünfenotipleme ve in vitro sitotoksik
deneylerle sýnanabilir. XLP1’li hastalar periferik kanda sabit-zincir NK T
hücrelerinin eksikliði CD3+Vα24+ Vβ11+ boyamasý ile gösterilmektedir.
Ek olarak hücre içi flow sitometri ile kusurlu proteinler SAP (SLAM-associated protein) ve XIAP (X-linked inhibitor of apoptosis) sýrasýyla XLP1
ve XLP2’de bakýlabilir. Proteinin eksikliði hastalýðýn tanýsýný onaylar,
ancak antikor boyamasýnýn anormal proteini normal proteinden ayýrt
edemediði kuvvetli XLP þüphesi taþýyan hastalarda daha ileri testlere
(moleküler) ihtiyaç duyulabilir. Anemi, trombositopeni gibi sitopenilerle,
artmýþ karaciðer fonksiyonlarýyla, hipofibrinojenemiyle, hipertrigliseridemiyle, yüksek ferritin ve solubl CD25 düzeyleri ile HLH tanýsý
konabilir. Flow sitometri ile gösterilen azalmýþ hücre içi perforin
ekspresyonu HLH2’ye özgüdür ve NK yüzeyinde azalmýþ CD107a
ekspresyonu (LAMP1, lizozomal-assosye membran protein 1) MUNC134 ve syntaxin 11’de mutasyonun habercisidir (9, 13).
105
• Suzan ÇINAR
Adaptif-doðal baðýþýklýk arayüzündeki kusurlarýn
laboratuvar tanýsý
IL-12/23–IFN-γγ yolaklarý
Son zamanlarda düþük virulanslý veya çevresel Mycobacteria ve
Salmonella’nýn neden olduðu ciddi invazif enfeksiyonlu hastalarda IL12/23–IFN-γ yolaðýnda görev alan üyeleri kodlayan IFN-γ reseptör 1
(IFNGR1), IFNGR2, IL-12 reseptör β1 (IL12RB1) genlerinde kusurlardan söz edilmektedir (13). En sýk gözlenen IL12RB1 ve IFNGR1 genlerindeki kusur sonucu kodladýklarý proteinlerin yokluðudur. IFNGR2 veya
STAT1 anormalileri ise monositlerde ex vivo IFN-γ uyarýmýndan sonraki
STAT1 fosforilasyonu flow sitometri veya Western blot yöntemi ile
gösterilebilmektedir. IL-12 üretimi ise LPS ve IFN-γ ile ex vivo uyarým
sonrasý mononükleer hücrelerde takip edilebilir(9).
Toll-benzeri reseptör ve NF-kB sinyalleri
Tekrarlayan S pneumoniae ve Staphylococcus species enfeksiyonlarýnýn Toll-benzeri reseptör (TLR) yolak moleküllerindeki (IL-1 reseptör–
assosye kinaz 4, IRAK4; miyeloid farklýlaþma primer yanýt gen 88, MYD88
ve NEMO) kusurlarla baðlantýsý ortaya çýkarýlmýþtýr. Herpes simplex
ensefalitinin TLR3 reseptör ve TLR yolaðýnýn aksesuvar proteinlerini (unc93 homolog (UNC-93B)) kodlayan genlerdeki mutasyonlara baðlantýlý
olduðu bulunmuþtur (13). Þu anda az sayýdaki merkezde TLR iþlevlerinin
deðerlendirilmesi çeþitli TLR-özgül ligandlarla uyarýlan mononükleer
hücrelerin sitokin üretiminin ölçümüne dayanmaktadýr. von Bernuth ve
ark, bir seri özgül TLR ligandlarýyla tam kan örneklerindeki lökositleri
uyardýktan sonra flow sitometri ile granülositlerden CD62L dökülmesini
böylece TLR iþlevini saptadýklarý yeni bir yöntem geliþtirmiþlerdir (17).
IRAK4 veya UNC-93B yetersizlikli hastalarda CD62L dökülme hatalýdýr.
Bu deneyde kýsýtlayýcý faktör, spontan CD62L dökülmesine baðlý olarak
kan örneði alýndýktan kýsa bir süre içinde analizin yapýlmasý gerektiðidir.
Bu testlerin ardýndan þüpheli gen veya genler dizileme analizi yapýlabilir.
Kompleman yetersizliklerinin laboratuvar tanýsý
Klasik kompleman yolaðýnýn erken öðelerinde C1, C4 ve C2’de, C3’de
kusurlar gözlenebilir. Neisseria species’in oluþturduðu enfeksiyonlarda
106
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan Laboratuvar Uuygulamalarý •
membran atak kompleksini oluþturan (C5-C9) öðelerde veya alternatif
yolak öðeleri faktör B ve faktör D’de yetersizlik söz konusu olabilir. Faktör
H yetersizliði atipik hemolitik üremik sendroma veya glomerülonefrite,
C1 esteraz inhibitör yetersizliði herediter anjioödeme; DAF ve CD59
yetersizliði paroksismal noktürnal hemoglobinüriye sebep olur.
Klasik yol eksikliði en iyi hemolitik kompleman aktivite (CH50),
alternatif yoldaki kusurlar ise AH50 testi ile saptanýr (Tablo 2). Kompleman
yetersizliklerde CH50 aktivitesi gerçekten yoktur, Sistemik lupus
eritematoz gibi hastalýklarda ise oldukça düþük düzeyde fakat vardýr.
Ancak komplemanlarýn labil olmasý nedeniyle serumun doðru taþýndýðý
ve saklandýðý þartlarda test sonuçlarý geçerlidir. Azalmýþ AH50 sonuçlarý
faktör B, faktör D veya properdin yetersizliðini gösterir. CH50 ve AH50
her ikisinin azalmýþ olmasý C3’den C9’a kompleman öðelerinin katýldýðý
yetersizliði iþaret eder. Daha büyük laboratuvarlarda kompleman öðeleri
immünoassayleri, daha sýnýrlý sayýda laboratuvarda iþlevsel testleri
yapýlmaktadýr (9).
Ýmmün disregülasyonlarýn laboratuvar tanýsý
Bu kategoride otoimmün lenfoproliferatif sendrom (ALPS), X’e baðlý
immün disregülasyon poliendokrinopati enteropati sendromu (IPEX) ve
otoimmün poliendokrinopati kandidyaz ektodermal distrofi sendromu
(APECED) yer almaktadýr (14).
ALPS kendine has klinik semptomlarla birlikte çift negatif yani CD3
ve TCRαβ eksprese eden ancak CD4 ve CD8 eksprese etmeyen (CD4CD8-) T hücrelerinin varlýðýyla taný alýr (Tablo 7). Bu özel T hücrelerinin
tanýmlanmasý sýrasýnda TCRαβ’ya karþý antikorlar kullanýlýr, çünkü
saðlýklý bireylerde çift negatif T hücreleri TCRγδ+dir ve ALPS tanýsý için
uygun deðildir. Çift negatif T hücrelerinin normal deðer aralýðýný her laboratuvar kendi belirlemelidir. Ulusal Saðlýk Enstitüsü (National Institutes
of Health, NIH) eriþkinde total lenfosit oranýnýn %1’in üzerindekileri anormal olarak bildirmiþtir. Kesin taný için in vitro kusurlu lenfosit apoptozu
veya FAS, FASL (FAS ligand), CASP8 (caspase-8), CASP10 (caspase10) veya NRAS (neuroblastoma RAS viral oncogene homolog) genlerinde mutasyon gösterilmelidir. IPEX tanýsý için aþýrý artmýþ IgE düzeyleri
ve periferik kanda hücre içi flow sitometri yöntemiyle azalmýþ veya eksik
107
• Suzan ÇINAR
Foxp3+ (forkhead box protein 3) CD4+ T hücreleri gösterilmelidir. FOXP3
geninde mutasyon da araþtýrýlabilir. APECED’de ise AIRE (otoimmün
regülatör) geninin dizilemesi yapýlabilir (9).
Laboratuvar testleri ender rastlanan ve/veya tekrarlayan enfeksiyon
hikâyeleri olan hastalarýn immün iþlevlerini deðerlendirmede kritik öneme
sahiptirler. Tanýsal bilgiyi saðladýðý gibi doðru tedavi için yönlendiricidir.
Doðru testlerin doðru olgulara uygulanabilmesi için laboratuvar çalýþanlarýnýn doðru þekilde bilgilendirilmesi ve örneklerin uygun þekilde laboratuvara ulaþtýrýlmasý kaynaklarýn yerinde kullanýlmasýný saðlayacaktýr. Ýleri
laboratuvar testlerinde saðlýklý bireylerle hasta olgularýn ayný zamanda
çalýþýlmasý testin güvenirliði açýsýndan önemlidir.
TABLOLAR
Tablo 1. Ýmmünyetersizlik tarama testleri (3)
———————————————————————————————
Tam kan sayýmý (granülosit, lenfosit, platelet, hemoglobin)
Serum immünoglobülin düzeyleri (IgG, IgA, IgM, IgE)
Lenfosit alt gruplarý (flow sitometri ile)
Total T hücresi (CD3?, CD2?)
T hücre alt gruplarý (CD4?, CD8?)
B hücresi (CD19?, CD20?)
NK hücresi (CD16?, CD56?)
HLA-DR (MHC sýnýf II yetersizliði tanýsý)
Dihidrorodamin (Kronik granülomatoz hastalýðý tanýsý)
Ýzohemagglütinin titrasyonu
Özgül IgG antikorlarý
Bilinen geçirilmiþ bir hastalýk (Varicella zoster)
Bilinen aþýlamalar (tetanoz, difteri, Hib, meningokok, polio, rubella)
CH50 ve AH50
Ter testi (kistik fibroz tanýsý)
a-1 antitripsin düzeyi
———————————————————————————————
HLA-DR, insan lökosit antijeni-DR; MHC, major histokompatibilite
kompleksi.
108
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan Laboratuvar Uuygulamalarý •
Tablo 2. Ýmmünyetersizliklerin geniþ kapsamlý laboratuvar tanýsý (3)
———————————————————————————————
B hücre yetersizlikleri
IgG, IgM, IgA, IgE düzeyleri
IgG altsýnýflarý
Periferik kanda B hücre sayýsý (CD19, CD20)
Aþýlamaya antikor yanýtý (örn: D/T, Pneumovax)
Mitojenle uyarýlmýþ PKL veya saflaþtýrýlmýþ B hücrelerinin anti-CD40
ve sitokin varlýðýnda in vitro IgG sentezi
Anti-CD40 ve IL-4’e yanýt olarak B hücrelerinin in vitro proliferasyonu
Biyopsiler: rektal mukoza; lenf düðümü (gerektiðinde)
Moleküler / mutasyon analizleri (örn: Btk, µ aðýr zincir)
T hücre yetersizlikleri
Mutlak lenfosit sayýsý
T hücre, T hücre altgruplarý ve NK sayýmý (CD3, CD4, CD8 ve CD16,
CD56)
Gecikmiþ tip aþýrý duyarlýlýk deri testi (daha büyük çocuklar ve
eriþkinlere, kandida, tetanoz toksoidi ve kabakulak)
Lenfositlerin mitojenlerle (PHA, ConA) in vitro proliferasyonu, allogenik
hücreler ve özgül antijenler (kandida, tetanoz toksoidi)
Aktive lenfositlerin sitokin üretimi
Mitojenik uyarým sonrasý aktivasyon belirteçlerinin ekspresyonu (örn:
CD40L, CD69) ve sitokin reseptörleri (örn: IL-2Rγc, IFN-γR)
MHCI ve MHCII pozitif lenfosit sayýmý
Kromozom analizi (22q11)
Enzim deneyi (ADA, PNP)
Biyopsi: deri, lenf düðümü, timüs (gerektiðinde)
Moleküler / mutasyon analizleri (örn: CD40L, γc zinciri, Jak3, ZAP70)
Fagositik sistem yetersizlikleri
Mutlak nötrofil sayýsý
Beyaz kan hücre sayýmý
Anti nötrofil antikor
Kemik iliði biyopsisi
In vivo ve in vitro adezyon ve kemotaksi
CD11/CD18 (flow sitometri)
109
• Suzan ÇINAR
Bombay fenotipi (LAD2)
Fagositoz (ekmek mayasý, E. coli)
NBT testi; oksidatif patlama (flow sitometri)
Enzim deneyler (MPO, G6PD, Glutasyon peroksidaz, NADPH
oksidaz)
Moleküler / mutasyon analizleri (örn: gp91phox; p22phox; p47phox;
p67phox; βintegrin)
Kompleman yetersizlikleri
CH50, AH50
C öðelerinin miktar ve iþlev analizi
Kompleman parçalanma ürünlerinin kemotaktik aktivitesi (örn. C3a,
C5a)
Diðer taný testleri
α1-antitripsin
Ter C1Nazal mukoza biyopsisi (immotile cilia sendromu)
ADA, adenozin deaminaz; ConA, konkanavalin A; G6PD, glukoz-6fosfat dehidrogenaz; LAD, lökosit adezyon yetersizliði; MPO, miyeloperoksidaz; NBT, nitroblu tetrazolyum; PKL, periferik kan lenfositleri;
PHA, fitohemaglutinin; PNP, pürin nükleozid fosforilaz.
Tablo 3: Antikor yetersizliklerinin laboratuvar uygulamalarý
———————————————————————————————
Primer B-hücre bozukluklarý
Yaygýn deðiþken immünyetersizlik: düþük IgG ve IgA, deðiþken IgM
düzeyleri, genellikle normal B-hücre sayýsý
Selektif IgA yetersizliði: düþük IgA, normal IgG ve IgM düzeyleri, normal B hücre sayýsý
Konjenital agammaglobulinemi: düþük IgG, IgA ve IgM düzeyleri;
saptanamayan veya çok düþük B-hücre sayýsý (<%2),
monositlerde btk anlatýmý, BTK mutasyonu
Özgül antikor yetersizliði: normal IgG, IgA ve IgM düzeyleri; normal
B hücre sayýsý; bozulmuþ aþý yanýtý (antikor)
Timoma ile birlikte Agammaglobulinemi (Good sendromu): düþük IgG
ve IgA, deðiþken IgM düzeyleri, düþük B hücre sayýsý
110
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan Laboratuvar Uuygulamalarý •
Kombine hücresel ve hümoral immün yetersizlikler
Hiper-IgM sendromu: düþük IgG ve IgA düzeyleri, normal, düþük veya
yüksek IgM düzeyleri, normal B hücre sayýsý, CD 40, CD40-L
anlatýmý
Ýmmünyetersizlik sendromu eþliðinde Ektodermal displazi (NEMO/
IkBa yetersizliði): deðiþken immünoglobulin düzeyleri, normal B
hücre sayýsý
XLP: düþük IgG ve IgA, deðiþken IgM düzeyleri, normal B hücre sayýsý
Ataksi-telanjiektazi sendromu: düþük IgA düzeyleri
———————————————————————————————
Tablo 4. T hücre ve kombine immünyetersizliklerin deðerlendirilmesi
———————————————————————————————
Tarama testleri
HIV
Lenfosit immünfenotipleme
Geçikmiþ tip aþýrý duyarlýlýk deri testi
Ýkincil testler
T hücre proliferasyonu (mitojenler, alloantijenler, hatýrlatma antijenleri)
T hücre sitokin üretimi
Hücre yüzeyi veya hücreiçi proteinlerin flow sitometrik deðerlendirilmesi: CD40 ligand (CD154, uyarýlmýþ T hücre yüzeyinde),
IL-2 reseptör γ zinciri (CD132), MHC sýnýf I ve II, IL-7 reseptör
α zinciri (CD127), CD3 zinciri, WASP
Enzim deneyleri: adenozin deaminaz (ADA), pürin nükleozid fosforilaz
(PNP)
FISH deneyi: 22q11 delesyonu
TREC sayýsý
TCR repertuvar analizi
Mutasyon analizi
———————————————————————————————
WASP, Wiskott-Aldrich sendrom proteini; FISH, Floresan in situ
hibridizasyon; TREC, T hücre reseptör eksizyon çemberi.
111
• Suzan ÇINAR
Tablo 5. SCID hastalarýnda immünfenotipik bulgular ve genetik bozukluklar
———————————————————————————————
Fenotip
Etkilediði yolak ve gen(ler)
———————————————————————————————
+
T B NK
Sitokin sinyali: IL-2 reseptör ? zinciri, JAK3
T-B-NK+
DNA düzeltme: RAG1/2, Artemis, ligaz 4,
Cernunnos
T-B+NK+
Metabolik defekt: adenozin deaminaz, AK2
T+B-NKSitokin sinyali: IL-7 reseptör α zinciri
CD8+CD4-B+NK+
Pozitif seçilim/sinyal: MHC sýnýf II, p56lck
+
+
+
CD4 CD8 B NK
Sinyal: ZAP70
———————————————————————————————
JAK3, Janus kinaz 3; RAG, rekombinasyon-aktive edici gen; AK2,
adenilat kinaz 2;
ZAP70, zeta-zinciri iliþkili protein kinaz, 70 kD.
Tablo 6. Fagosit kusurlarýný ortaya çýkaran laboratuvar testleri
———————————————————————————————
Mutlak nötrofil sayýsý morfolojik analizi: konjenital nötropeni sendromu
ve Chediak-Higashi sendromu
Oksidatif patlama (DHR veya NBT deneyleri): kronik granülomatoz
hastalýk; nadiren tam G6PD veya MPO yetersizliði
CD18, CD11a, CD11b ve CD11c anlatýmý (flow sitometri): LAD1
CD15 anlatýmý (flow sitometri): LAD2
Bombay fenotipi: LAD2
Anti-nötrofil antikorlarý: otoimmün nötropeni
Kemik iliði biyopsisi: nötropeni sendromlarýnda hatalý miyeloid
üretimini dýþlama
Kemotaksi/fagositoz deneyleri
———————————————————————————————
NBT, Nitroblu tetrazolyum; G6PD, glukoz-6-fosfat dehidrojenaz; MPO,
miyeloperoksidaz.
112
Ýmmün Yetersizlik Tanýsýnda Kullanýlan Laboratuvar Uuygulamalarý •
Tablo 7. Ýmmün disregülasyon sendromlarýnýn anahtar klinik ve
laboratuvar bulgularý ve sorumlu genler
———————————————————————————————
Klinik bulgular
Laboratuvar bulgularý
Sorumlu genler
———————————————————————————————
Sendromlar
ALPS
Yüksek CD3+ TCR ab+
CD4-CD8- hücreler,
hipergammaglobülinemi,
Coomb pozitif,
yüksek plasma IL-10
düzeyi, yüksek serum
vitamin B12 düzeyi,
yüksek soluble Fas
ligand düzeyi
FAS, FASL,
CASP8,
CASP10,
NRAS
Enterit, dermatit,
otoimmün
endokrinopati
(tip 1 diyabet)
Yüksek IgE düzeyi,
azalmýþ FoxP31 CD4
T-hücre altgrubu
FOXP3
Adrenal yetmezliði,
hipotiroidizm, kronik
mukokütanöz
kandidyaz
Organa özgü
otoantikorlar
Lenfoadenopati,
splenomegali,
otoimmün
hemolitik anemi
ve/veya
trombositopeni,
yüksek lenfoma
riski
———————————————————————————————
IPEX
———————————————————————————————
APECED
AIRE
———————————————————————————————
FASL, Fas ligand; CASP8, caspase 8; CASP10, caspase10, NRAS,
nöroblastoma RAS viral onkogen homoloðu; FOXP3, forkhead box protein 3; AIRE, otoimmün regülatör.
Kaynaklar
www.bindingsite.com
www.bdbiosciences.com
www.ebioscience.com
1. Abbas, A.K., A.H. Lichtman, and S. Pillai, Cellular and molecular immunology. 7th
ed. ed. 2012, Philadelphia: Elsevier Sauders.
2. Goldsby, R.A., et al., Kuby's Immunology. 5th ed. 2006, New York: W. H. Freeman.
3. Chapel, H.M., S. Misbah, and A.D.B. Webster, Assesment of the Immune System., in Primary immunodeficiency diseases : a molecular and genetic approach
H.D. Ochs, C.I.E. Smith, and J.M. Puck, Editors. 2007 Oxford University Press,
Inc. : New York. p. 611-32.
4. Kersseboom, R., A. Brooks, and C. Weemaes, Educational paper: syndromic forms
of primary immunodeficiency. Eur J Pediatr, 2011. 170(3): p. 295-308.
113
• Suzan ÇINAR
5. de Vries, E., Patient-centred screening for primary immunodeficiency, a multistage diagnostic protocol designed for non-immunologists: 2011 update. Clin Exp
Immunol, 2012. 167(1): p. 108-19.
6. Stoop, J.W., et al., Serum immunoglobulin levels in healthy children and adults.
Clin Exp Immunol, 1969. 4(1): p. 101-12.
7. Melaranci, C., et al., T-cell subpopulations in pediatric healthy children: age-normal values. J Clin Lab Immunol, 1992. 38(3): p. 143-9.
8. Erkeller-Yuksel, F.M., et al., Age-related changes in human blood lymphocyte subpopulations. J Pediatr, 1992. 120(2 Pt 1): p. 216-22.
9. Oliveira, J.B. and T.A. Fleisher, Laboratory evaluation of primary immunodeficiencies. J Allergy Clin Immunol, 2010. 125(2 Suppl 2): p. S297-305.
10. Park, M.A., et al., Common variable immunodeficiency: a new look at an old disease. Lancet, 2008. 372(9637): p. 489-502.
11. Kokron, C.M., et al., Clinical and laboratory aspects of common variable immunodeficiency. An Acad Bras Cienc, 2004. 76(4): p. 707-26.
12. Wehr, C., et al., The EUROclass trial: defining subgroups in common variable
immunodeficiency. Blood, 2008. 111(1): p. 77-85.
13. Dropulic, L.K. and J.I. Cohen, Severe viral infections and primary immunodeficiencies. Clin Infect Dis, 2011. 53(9): p. 897-909.
14. Notarangelo, L.D., et al., Primary immunodeficiencies: 2009 update. J Allergy Clin
Immunol, 2009. 124(6): p. 1161-78.
15. Yakubenia, S. and M.K. Wild, Leukocyte adhesion deficiency II. Advances and
open questions. FEBS J, 2006. 273(19): p. 4390-8.
16. Terabe, M. and J.A. Berzofsky, NKT cells in immunoregulation of tumor immunity:
a new immunoregulatory axis. Trends Immunol, 2007. 28(11): p. 491-6.
17. von Bernuth, H., et al., A fast procedure for the detection of defects in Toll-like
receptor signaling. Pediatrics, 2006. 118(6): p. 2498-503.
114
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 115 - 118
Ýmmun Yetersizlikte Aþýlama
Prof. Dr. Nuran SALMAN
Doðuþtan(primer) ve sekonder immunyetersizliði (transplantasyon,
HIV, malignite ve immunosupressif ajan kullanma) olan hastalar ciddi
enfeksiyon riski taþýyan hastalardýr. Bu nedenden dolayý enfeksiyonlardan
korunma ve aþýlar çok önem kazanmýþtýr. Bazý aþýlar ise bu özel
konaklarda yeterli immunolojik yanýt oluþturamaz veya güvenlik açýsýnda
problemler oluþturabilir. Aþý uygulamalarýndan en iyi sonuç alabilmek
için bu gruplarýn hangi enfeksiyon açýsýndan risk taþýdýðý ve konaðýn
özel nitelikleri bilinmelidir.
Primer immunyetersizlikler :
1. Antikor eksikliðine baðlý primer immun yetersizlikler: x’e baðlý agammaglobulinemi ve sýk deðiþken immunyetersizlikle kýzamýk, kýzamýkçýk, kabakulak (KKK), Oral polio aþýsý (OPV) ve canlý bakteri
aþýsý (BCG) canlý influenza (LAIV) gibi canlý aþýlar yapýlamaz.
Bunlarýn sürekli IVIG almasý nedeni ile aþý etkinliði azalmýþtýr.
Selektif IgA eksikliði ve IgG alt grubu eksikliklerinde primer aþýlama uygulanýr. Kan ürünleri, IVIG gibi, almýþlarsa canlý aþýlarýn uygulanmasý yetersiz antikor yanýtýna yol açacaktýr.
2. Aðýr kombine immun yetersizliði olan hastalara canlý bakteryel veya
viral aþý uygulanamaz.
3. Ýyi tanýmlanmamýþ immun yetersizlikte canlý aþýlar uygulanamaz.
Wiscott-Aldrých sendromunda pnömokok aþýsýna yanýt yetersiz
kalabilir.
4. Ýmmun regulasyon bozukluklarýnda aþýlara karþý antikor yanýtý düþük
olabilir.
Ýstanbul Üniversitesi, Ýstanbul Týp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalýklarý ve Ýmmünoloji Bilim Dalý
115
• Prof. Dr. Nuran SALMAN
5. Kompleman eksiklerinin C5, C6, C7, C8, C9 gibi protein eksikliklerinde menengokok enfeksiyonlarýna eðilim vardýr. Bu gruplara
özellikle menengokok ve pnömokok aþýsý uygulanmalýdýr.
6. Fagositer sistem defeklerinden kronik granülomatoz hastalýk, lökosit
adezyon defektinde canlý bakteri aþýlarý (BCG, tifo) yapýlmamalýdýr.
Aþýlar bu hastalarda yeterli antikor yanýtý oluþturmaktadýr.
7. Diðer immun yetersizlikte tüm aþýlar uygulanabilir.
Sekonder immunyetersizlikler
Sekonder immunyetersizliklerde aþýlamada bazý faktörleri göz önünde
tutmalýyýz: altta yatan hastalýk, özel immunosuppresif tedavinin özellikleri
ve hastanýn aþýlama özgeçmiþi. Canlý aþýlar ciddi yan etkileri nedeni ile
kontrendikedir. Bu duruma istisna HIV enfeksiyonudur. Bu hastalarda
KKK aþýsý önerilir. CD+4 lenfosit sayýsý %25in üzerinde ise su çiçeði
aþýsý yapýlabilir. Dünya Saðlýk Örgütü tüberkülozu riski yüksek olan ve
aktif enfeksiyonu olmayan HIV lilere BCG önermektedir.
Remisyonda olan akut lenfositik lösemide riski göz önünde tutarak
canlý su çiçeði aþýsý yapýlabilir. Canlý virus aþýlarý kanser tedavisi
kesildikten 3 ay sonraya ertelenir. Kortikosteroid tedavi sonrasý aþýlama
Immun yanýtýn normalleþmesi için gereken sürenin (3 ay) geçmesi ve
altta yatan hastalýðýn remisyonda olmasýna baðlýdýr. Son yýllarda antienflamatuar özellikleri olan rekombinan insan proteinleri tedavide
kullanýlmaya baþlamýþtýr. Tümor nekroz faktor alfa antagonistleri
(infliximab, etanercept gibi) ve anti B lenfosit monoklonal antikorlar
(rituximab gibi) kullanýmýndan sonra oluþan immun sistem baskýlanmasý
uzun sürmektedir; aþýlama bunlarý göz önünde tutularak yapýlmalýdýr.
Kemik iliði transplantasyonundan sonra aþýlama aþaðýda gösterilmektedir.
Solid organ transplantasyonundan sonra aþýlama Tablo II de gösterilmektedir. Aspleni sendromlarý sonucu kapsüllü mikroorganizmalara
eðilim artmaktadýr ve bu etkenlerle enfeksiyon ciddi seyredebilir. Bu
hastalara pnömokok, meningokok ve Hib aþýlarý mutlaka uygulanmalýdýr.
Böbrek yetersizliðinde hepatit B ve pnömokok enfeksiyonlarýna eðilim
artmýþtýr. Düþük antikor düzeyi oluþtuðundan bu hastalara yüksek doz
hepatit aþýsý uygulanýr.
116
Ýmmun Yetersizlikte Aþýlama •
Gerek diabetik hastalar gereksede karaciðer hastalarýnda pnömokok
ve mevsimsel influenza aþýlarý artmýþ risk nedeni ile uygulanýr.
Tablo 1: KÝT sonrasý yeniden aþýlama
——————————————————————————————————
KIT sonrasý süre Otolog KIT
Alognik KIT
——————————————————————————————————
6 ay sonra
Her sonbahar influenza
Her sonbahar influenza
——————————————————————————————————
12- ayda
1 - 2 ay ara ile 3 doz:
DTaB, IPV, Itib, menengokok
(konjuge) 0,1,6. aylarda
3 doz ItibB
——————————————————————————————————
12 - 15 ayda
2 doz 1 - 2 ay arayla ile PCV13
——————————————————————————————————
18. ayda
KKK-1
1 - 2 ay arayla 3 doz Dtab,
IPV, Itib, menengokok
0,1,6, aylarda hep B
——————————————————————————————————
18 - 21. ayda
2 doz 1 - 2 ay ara ile
PCV13
——————————————————————————————————
24. ayda
KKK - 2
KKK - 1
——————————————————————————————————
30. ayda
KKK 2
PCV 3
——————————————————————————————————
Tablo 2: SOT alýcýlarýnda aþýlama önerileri
——————————————————————————————————
Aþý
SOT öncesi
SOT sonrasý
yorum
——————————————————————————————————
Hib
Hep A
Influenza
Hep B
Pnömokok
IPV
++
++
++
++
++
++
Serolojiye göre
++
Serolojiye göre
++
Serolojiye göre
TD toksoidi
++
+
Boðmaca
KKK
Su Çiceði
++: þiddetle
++
++
++
öneriler,
+
Kontrendike
önerilmez
+:
çocuklar
Eriþlin ve çocuklar, KC trans
Eriþkin ve çocuk
Sero (-) eriþkin ve çocuk
Eriþkin ve çocuk
Çocuklarda SOT öncesi primer seri,
tamamlanýr
Çocuklarda SOT öncesi primer seri,
eriþkinde SOT öncesi rapel
Çocuklar
Çocuklarda SOT öncesi primer seri
SOT öncesi sero (_) olana
öneriler
——————————————————————————————————
117
• Prof. Dr. Nuran SALMAN
Kaynaklar
1. Hadler SC,Orenstein WA.; Active immunization. Pediatric Infectious Diseases
kitabýndan. Long S, Pickering LK, Prober CG(yazarlar), 2.ci baský, Churchill
Livingstone, New York, 2003;45-64
2. Weisser M.Vaccination in immunocompromised patients. Schweiz Rundsch Med
Prax. 2007;21;96(12):457-61
3. Débat Zoguéreh D, Ruiz JM .Immunosuppression and vaccinations. Sante.
2000;10(3):211-9.
4. Goldacker S, Draeger R, Warnatz K, Huzly D, Salzer U, Thiel J, Eibel H, Schlesier
M, Peter HH Active vaccination in patients with common variable immunodeficiency (CVID).Clin Immunol. 2007;124(3):294-303.
5. Red Book .American Academy of Pediatrics. Active and passive immunization. In.
Pickering LK, Baker CJ, Long SS, McMillan JA(ed). Report of the Committee on
Infectious diseases, 27th ed.Elk Grove Village, IL: American academy of Pediatrics, 2006: 1-98.
6. Eskola J, Black S, Shinefield H. Pneumococcal Conjugate Vaccines. In Plotkin
SA, Orenstein WA, Offit PA(eds). Vaccines 4th ed, Saunders, Philadelphia,
2004:589-624.
7. Fletcher MA, Laufer DS, McIntosh ED, Cimino C, Malinoski FJ.Controlling invasive pneumococcal disease: is vaccination of at-risk groups sufficient? Int J Clin
Pract. 2006;60(4):450-6.
118
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 119 - 136
Primer Antikor Yetersizlikleri
Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
Primer antikor yetersizlikleri (PAY) immün sisteme ait kalýtsal hastalýklar olan primer immune yetmezliklerin en büyük grubunu oluþturur(1).
Bu hastalýklarýn özelliði serum immünoglobulinlerinin (Ig) belirgin düþüklüðü veya tamamen yokluðu ve aþýlara yetersiz yanýt vermesidir. PAY'nin
klinik özellikleri ve altta yatan imünopatolojik nedenleri ise çeþitlilik
gösterir. B hücre geliþiminde herhangi bir basamakta bozukluk olmasý
PAY'ne neden olabilir. Ancak PAY'li çoðu hastada immünolojik ve genetik
bozukluklar bilinmemektedir. PAY'den kuþku duyulan bir çocukta ikincil
olarak antikor eksikliðine neden olabilen nefrotik sendrom, protein kaybettirici enteropati, bir takým ilaçlar ve hematolojik maliniteler dýþlanmalýdýr. PAY'ler periferik kanda B lenfositlerin varlýðý veya yokluðu, serum Ig düzeyleri ve B-hücre bozukluðunun tipine göre üc baþlýkta incelenebilir (2): 1) öncül B hücre farklýlaþmasýna ait bozukluklara eþlik eden
agamaglobulinemi, 2) daha önce hiper IgM sendromlarý olarak adlandýrýlan Ig sýnýf deðiþim rekombinasyon bozukluklarý (IgSDRB), ve 3)
idiyopatik hipogamaglobulinemi. Aslýnda bu kategorilerdeki PAY'lerin
hepsi B hücre farklýlaþmasý ve olgunlaþmasýna ait farklý basamaklarýn
etkilenmesi sonucu ortaya çýkar. B hücrelerinin intrinsek genlerine ait
birçok genetik bozukluk tanýmlanmýþ olmakla birlikte T hücreler tarafýndan eksprese edilen reseptör veya ligandlarý kodlayan genlerde de
bozukluklar gösterilmiþtir (1). Bu genetik bozukluklar farklý PAY'lerde
immünopatolojik olarak hastalýk mekanizmalarýnýn aydýnlatýlmasýna
olanak saðlamýþtýr. Ancak bir çok olguda özellikle de PAY'nin ücüncü
kategorisinde yer alan hastalýklarda altta yatan mekanizmalar henüz
bilinmemektedir.
T.C. Saðlýk Bakanlýðý Maramara Üniversitesi Pendik Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, Çocuk
Ýmmünolojisi ve Alerji Bilim Dalý
119
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
Yakýn zamanda anlaþýlmýþtýr ki PAY'nin klinik çeþitliliðinde modifiye
edici genetik faktörler, hastanýn yaþý ve çevresel faktörler gibi birçok
etken rol oynamaktadýr. PAY'li hastalar erken çocukluk çaðýnda veya
eriþkin dönemde esas olarak üst ve alt solunum yollarýný etkileyen
bakteriyel enfeksiyonlarla (otit, sinüzit ve pnömoni ) karþýmýza çýkar (3).
Bunun yaný sýra cilt ve diðer organlarda abse oluþumlarý, idrar yolu
enfeksiyonlarý ve artrit de gözlenebilir. En sýk karþýlaþýlan patojenler
Streptococcus pneumoniae ve Haemophilus influenza'dýr ancak Giardia lamblia da saptanabilir (4). Ayrýca agamaglobulinemili hastalar enteroviral enfeksiyonlara da açýktýr. Ig replasman tedavisi [intravenöz Ig
(IVIG) veya subkutan Ig (SKIG) ] PAY'li hastalarýn tedavisinde çok önemli
bir yere sahiptir. Sýklýkla bu hastalarda enfeksiyon sayý ve aðýrlýðýný kontrol
etmek için antibiotik tedavisi veya profilaksiye ihtiyaç duyulur. Kronik ve
tekrarlayan enfeksiyonlarýn yaný sýra PAY hastalarýnda granülomatöz
enflamasyon, otoimmünite, lenfoproliferasyon ve maliniteler gibi ciddi
komplikasyonlar da görülebilir. Bu klinik komplikasyonlarý öngören
prognostik faktörler iyi bilinmemektedir. Klinik özellikler ve laboratuvar
bulgularýndaki deðiþkenliklerin yaný sýra bu tarz komplikasyonlar
konusundaki farkýndalýðýn az olmasý bu hastalarda tanýsal gecikmelere
yol açmakta ve bu da ciddi bir sorun olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
Son 20 yýlda PAY'ne neden olan 18 farklý genetik bozukluk tanýmlanmýþtýr (Þekil 1). Agamaglobuinemili ve IgSDRB'li çoðu olguda hastalýðýn
genetik temeli ortaya çýkarýlmýþtýr (Þekil 2). Bunun aksine idiyopatik
hipogamaglobulinemi için son 7 yýlda tanýmlanmýþ gen bozukluklarý olmasýna raðmen hastalarýn büyük kýsmýnda genetik bir bozukluk henüz
saptanamamýþtýr.
Konjenital Agamaglobulinemiler
Agamaglobulinemili hastalarýn büyük çoðunluðu erkek çocuðu olup
X'e baðlý Bruton tirozin kinaz (BTK) geninde mutasyon saptanmýþ
olgulardýr (2). Bu hastalýða ismi 1952 yýlýnda ilk agamaglobulinemili
hastayý tanýmlayan Dr. O.C. Bruton'a atfen verilmiþtir (5). Bu hasta
tekrarlayan bakteriyel sepsis nedeniyle araþtýrýlýrken serumda immunoglobulinleri olmadýðý bulunan 8 yaþýndaki bir erkek çocuðudur. Hasta
subkutan gamaglobulin ile baþarýlý þekilde tedavi edilmiþtir. Daha sonra
agamaglobulinemili baþka çocuklar olduðu da görülmüþ ve bunlarýn
aðýrlýklý olarak erkek cinsiyette olduðu ve X'e baðlý kalýtýmsal bir geçiþ
120
Primer Antikor Yetersizlikleri •
izlediði farkedilmiþtir (6). Bin dokuz yüz yetmiþ sekiz yýlýnda X'e baðlý
geçiþli agamaglobulinemi olgularýnda kemik iliði B hücre öncüllerinde
bir bozukluk sonucu periferik kanda B hücreleri bulunmadýðý anlaþýlmýþtýr.
Bu hastalýkla iliþkilendirilen BTK geni iki baðýmsýz grup tarafýndan 1993
yýlýnda tanýmlanmýþtýr (7,8). BTK kemik iliðinde B hücre geliþiminde
(pre)B hücre reseptör sinyalizasyonu için yaþamsal önem taþýyan bir
moleküldür ve eksikliðinde periferik kanda ve lenfoid dokularda B hücrelerinin tam veya tama yakýn yokluðu ile karþýmýza çýkar. Bunun sonucunda tüm immünoglobulin izotiplerinin üretimi ve aþýlara verilen immün
yanýt ciddi þekilde bozulur. X'e baðlý agamaglobulinemi konjenital agamaglobulinemilerin %85'ini oluþturur (9). Otozomal resesif geçiþli agamaglobulinemili hastalarda da Pre-BCR veya sonrasýnda sinyalizasyon
zincirini etkileyen B hücre bozukluklarý saptanmýþtýr. Bu hastalarýn klinik
problemleri X'e baðlý agamaglobulinemi ile benzerlik gösterir ancak erken B hücre geliþimindeki mutlak bir duraksamaya baðlý olarak bunlarýn
klinik fenotipi daha aðýr olma eðilimindedir (10). X'e baðlý agamaglobulinemi olgularýnýn yarýdan fazlasý bir yaþ altýnda semptom verir ve
%90'ýndan çoðu 5 yaþýna kadar taný alýr (11). Plasenta aracýlýðýyla
anneden geçen antikorlar nedeniyle ancak %10'undan az bir kýsmý 3
ayýn altýnda bulgu verir. Tekrarlayan kulak, burun, boðaz ve solunum
yolu enfeksiyonlarý en sýk baþvuru yakýnmalarýdýr. Ancak diðer organ
sistemlerinde aðýr bakteriyel enfeksiyonlar da ortaya çýkabilir. Aðýr antikor eksikliði dýþýnda X'e baðlý agamaglobulinemi olgularýnýn %11'inde
eþlik eden nötropeni de saptanabilir ve bu durum yanlýþlýkla konjenital
nötropeni ile karýþtýrýlabilir. Tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarý olan
bir çocukta IgG, IgA ve IgM düzeylerinin düþük bulunulmasý ile kolayca
konjenital agamaglobulinemiden kuþkulanýlýr (12). Lenfosit alt grup analizi
çalýþýldýðýnda periferik kanda B hücrelerinin ciddi oranda düþük olduðu
görülür. B hücre varlýðýnda ise süt çocuðunun geçici hipogamaglobulinemisi ve Ig sýnýf deðiþim rekombinasyon bozukluklarý gibi diðer PAY'ler
düþünülmelidir. B hücrelerin bulunmadýðý durumlarda aday genlere
yönelik genetik analiz yapýlmasý ile kesin taný konulabilir. Tedavide Ig
yerine koyma tedavisi ve bakteriyel enfeksiyonlara yönelik antibiyoterapi
yer alýr. Nötropeni varlýðýnda immünoglobulin replasmaný ile düzeldiði
görülür. Hastalýðýn uzun dönemde en sýk komplikasyonu kronik akciðer
hastalýðýdýr. X'e baðlý agamaglobulinemi hastalarý enteroviral meningoensefalitlere açýktýr ve bu da önemli bir ölüm nedenidir (11).
121
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
Ig sýnýf deðiþim rekombinasyon bozukluklarý
Daha önce hiper IgM sendromlarý olarak adlandýrýlan sýnýf deðiþim
rekombinasyon bozukluklarý normal veya yüksek IgM varlýðýnda serum
IgG ve IgA düzeylerinin düþük olmasý ile tanýnýr (13). Bu hastalýðýn ortaya
çýkmasýnda iki farklý mekanizma rol oynayabilir: 1) germinal merkezlerde
B hücre ve T hücrelerinin kostimulasyonunun bozulmasý sonucu Ig sýnýf
deðiþim rekombinasyonu baþlatýlamaz, 2) Ig sýnýf deðiþim rekombinasyon mekanizmasýnýn düzenlenmesi ile ilgili intrinsek bozukluklar olabilir.
Kostimülasyon bozukluðunun prototipi X'e baðlý geçiþli CD40 ligand
eksikliðidir (9). CD40 ligand eksikliði yalnýzca PAY'ne neden olmakla
kalmaz ayný zamanda derin bir T hücre eksikliðine de yol açar cünkü
antikor eksikliði T hücrelerince CD40 ligand ekspresyonunun azalmasýna
ikincil ortaya çýkmaktadýr. Bu yüzden CD40 ligand eksikliði günümüzde
esas olarak T hücre bozukluklarý baþlýðý altýnda ele alýnmaktadýr (13). T
hücre eksikliði sonucu bu hastalýðýn diðer PAY'lerden ayýrt edici özelliði
fýrsatçý enfeksiyonlardýr. Bu hastalarýn %80'inde gözlenen bakteriyel
pnömoni dýþýnda %41'inde Pnömosistis jiroveci pnömonisi de görülür.
Aðýr kombine immün yetmezlikler (AKÝY) CD40 ligand eksikliðinin ayýrýcý
tanýsýnda düþünülmelidir ancak diðer AKÝY'lerin aksine PAY hastalarýnda
lenfosit alt grup sayýlarý normal bulunur. X'e baðlý agamaglobulinemi
hastalarýna benzer þekilde CD40 ligand eksikliði hastalarýnda da
nötropeni görülebilir ve benzer þekilde bu hastalar da enterovis enfeksiyonlarý ile iliþkili meningoensefalit açýsýndan risk altýndadýr. Ayrýca, CD40
ligand eksikliði hastalarý Kriptosporidiyum parvum enfeksiyonu ile ölümcül
sklerozan kolanjit geçirebilir. CD40 ligand eksikliði hastalarýnýn baþlangýç
tedavisinde immünoglobulin replasman tedavisi ve Pnömosistis jiroveci
profilaksisi yer alýr. Ancak bu hastalarýn birçoðunda 25 yaþ öncesi yaþamý
tehdit edici komplikasyonlarýn sýk görülmesi nedeniyle bazý merkezler
hematopoetik kök hücre transplantasyonu uygulamaktadýr (14,15).
AID, UNG, NEMO, ve PMS2 eksiklikleri, sýnýf deðiþim rekombinasyonunun düzenlenmesini bozabilir. NEMO genindeki mutasyonlara baðlý
görülen Xgeçiþli anhidrotik ektodermal displazi ve immün yetmezlik sýnýf
deðiþim rekombinasyon bozukluðunun ötesinde çok daha geniþ bir
immün yetmezliðe neden olur (16-20 ). AID ve UNG'deki immün bozukluklar B hücre serisine aittir. Bu hastalar CD40 ligand eksikliði
hastalarýnagöre daha geç yaþlarda bulgu verir. Tekrarlayan enfeksiyon122
Primer Antikor Yetersizlikleri •
larýn dýþýnda bu hastalarda lenfoid hiperplazi, enflamatuvar barsak
hastalýklarý ve otoimmünite de görülebilir (18,21).
Yaygýn deðiþken immün yetmezlik
Yaygýn deðiþken immün yetmezlik (YDÝY) yaklaþýk 1:25,000 sýklýkta
görülen bir idiyopatik antikor eksikliði hastalýðýdýr. Bu hastalýðýn tanýmýnda; serum IgG düzeyleri normal populasyon ortalamasýna göre -2
standart sapmanýn altýnda olmalý; bunun yanýnda IgA ve /veya IgM
düzeyleri de düþük olmalý; tekrarlayan enfeksiyonlar ve aþý yanýtý bozulmuþ olmalý, hipogamaglobulinemiye neden olabilecek tanýmlanmýþ
diðer nedenler bulunmamalý ve hasta 2 yaþýn üzerinde olmalýdýr (ESIDPAGID kriterleri “olasý YDÝY”, www.esid.org). Önemli bir kýsým hastada
buna benzer idiyopatik hipogamaglobulinemi bulunmasýna raðmen YDÝY
için tanýsal kriterleri doldurmamaktadýr. Bu hastalar sýklýkla “olasý YDÝY”
veya “YDÝY-benzeri hastalýk” tanýsý almaktadýr ve klinik özellikleri
YDÝY'den ayýrtedilemez. YDÝY hastalarýnýn ancak %10'undan az bir
kýsmýnda aile öyküsü pozitiftir ve YDÝY klinik özellikleri sergileyen hastalarýn %10'undan daha azýnda bir genetik bozukluk saptandýðý bildirilmiþtir (22). Bildirilen bu genetik bozukluklar B hücre aktivasyonu (CD19
(23) ve CD81 eksikliði (24), kostimulasyon (ICOS eksikliði (25)) ve B
hücre saðkalýmý (BAFF-R eksikliði (26)) ile iliþkilidir. Ayrýca hipogamaglobulinemiye neden olmayan ancak hastalýða yatkýnlýðý artýran genetik
bozukluklar da tanýmlanmýþtýr (TACI eksikliði (27)).
YDÝY 'nin immünolojik ve klinik özelliklerindeki heterojenlik altta yatan
hastalýða neden olan mekanizmalarýn, klinik olarak önemli prognostik
belirteçlerin ve genetik bozukluklarýn keþfedilmesinde zorluklara neden
olmaktadýr. YDÝY'li hastalarýn çoðu genç eriþkin yaþta bulgu verir ancak
semptomlar hastalarýn yarýdan fazlasýnda çocukluk çaðýnda baþlar (28).
Bunun sonucunda taný konulma yaþýnda 5 yýllýk bir gecikme görülmesi
sýktýr (29). Zaman zaman YDÝY öncesinde IgA eksikliði, IgG alt sýnýf
eksikliði veya spesifik anti-polisakkarit antikor eksikliði görülebilir. YDÝY
hastalarýnýn baþvuru yakýnmalarý çeþitlilik gösterir ancak hastalarýn
%90'ýndan fazlasýnda tekrarlayan üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarý
gözlenir. Bazý hastalarda otoimmün hastalýklar, sýklýkla da otoimmün
sitopeniler görülür. Bunun dýþýnda akciðer ve gastrointestinal sistemde
granülomatöz enflamasyon, enteropatiye baðlý kronik ishal ve hemato123
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
lojik maliniteler gibi ölümle sonuçlanabilen hastalýklar da görülebilir.
Kliniðimizde yapýlan bir çalýþmada YDÝY'li hastalarýn kemik yoðunluðunun düþük olduðu ve özellikle artan yaþ ile birlikte kemik kýrýðý açýsýndan risk altýnda olduðu gösterilmiþtir (30). YDÝY hastalarýndan yalnýzca
enfeksiyöz komplikasyonlarý olanlara göre en az bir enfeksiyon dýþý komplikasyonu olan hastalarda mortalite daha yüksektir (31).
Tedavide immünoglobulin replasmaný ve enfeksiyonlara yönelik antibiotik tedavisi ter alýr. Otoimmün hastalýðý olan bazý hastalarda immün
baskýlayýcý ilaçlar sýklýkla kullanýlýr ancak YDÝY'li hastalarda bu ilaçlarýn
nasýl kullanýlacaðýna dair kanýta dayalý rehberler yoktur. Periferik kanda
sýnýf deðiþimi göstermiþ hafýza B hücrelerinin düþük olmasý otoimmünite,
ganülomlar ve solunum yolu enfeksiyonlarý ile iliþkili bulunmuþtur (32,33).
Ayrýca pnömokok polisakkarit aþýsýna yanýt vermeyen çocuklarda solunum enfeksiyonlarý ve bronþiektazi riski daha yüksektir (34). Büyümenin
izlenmesi önelidir cünkü hastalarýn ücte birinde büyüme geriliði gözlenir
(30). Bu durum tekrarlayan enfeksiyonlarla iliþkili olmakla beraber enfeksiyonlardan baðýmsýz olarak büyüme hormonu aksýnýn etkilenmesi ile
de iliþkili olabilir (35,36). Boy kýsalýðý ile antikor eksikliði birlikteliðinin
primer immün yetmezliklerin sendromik tipleri ile de iliþkili olabileceði
akýlda tutulmalýdýr (16).
Süt çocukluðunun geçici hipogamaglobulinemisi
Süt çocukluðunun geçici hipogamaglobulinemisi (SGH) hipogamaglobulinemi saptanan her kücük çocukta ayýrýcý tanýda düþünülmelidir.
SGH düþük IgG düzeylerinin (o yaþtaki çocuklarýn ortalamasýna göre <2 SS) yaný sýra IgA veya IgM düzeylerinin düþük veya normal olmasý ve
diðer hipogamaglobulinemi nedenlerinin dýþlanmasý durumunda düþünülür (37). Bu durumun patofizyolojisi iyi bilinmemektedir. Bazý hastalarda SGH normalde dolaþýmda 3 ila 6. aylarda saptanan anne kaynaklý
IgG'lerin ortadan kaybolmasý sonucu gözlenen fizyolojik hipogamaglobulineminin bir varyasyonu olarak düþünülebilir. Çoðu olgu semptomsuz olduðundan hiç farkedilmeyebilir. Semptomatik olgulardan çoðu
bir yaþ öncesi tekrarlayan üst ve alt havayolu enfeksiyonlarý ile karþýmýza
çýkabilir. Çok daha nadir baþvuru yakýnmasý ise sepsis, menenjit gibi
aðýr enfeksiyonlar olabilir (38). Diðer semptomlar arasýnda tekrarlayan
ishaller, aðýr suçiçeði enfeksiyonlarý veya uzamýþ oral kandida enfeksi124
Primer Antikor Yetersizlikleri •
yonlarý bulunmaktadýr (37). Çocuklarýn üçte ikisinden fazlasýnda immünoglobulin düzeyleri 2 yaþýna kadar düzelir ancak bazý çocuklarda bu durum 5 yaþýna kadar devam edebilir (39, 40). Hastalarýn az bir kýsmýnda
ise PAY daha uzun sürebilir. SGH kuþkusu olup düzelme gözlenmeyen
olgulara bakýldýðýnda bunlarýn kendiliðinden düzelen olgulara göre daha
fazla enfeksiyon geçirdiði, periferik kanda sýnýf deðiþimi göstermiþ hafýza
B hücrelerinin daha düþük olduðu ve daha düþük IgM düzeyleri sergilediði
bildirilmiþtir (41). Merkezimizde yapýlan bir çalýþmada IgA deðeri belirgin
düþük olan hastalarda hipogamaglobulineminin daha kalýcý olma
eðiliminde olduðu, öte yandan çok düþük IgM düzeylerinin ise daha aðýr
bir seyirle iliþkili olduðu bulunmuþtur (39). SGH tedavisinde profilaktik
antibiotikler yer alýrken immünoglobulin replasman tedavisi genellikle
yalnýzca antibiotik profilaksisine raðmen aðýr ve sýk enfeksiyon geçiren
olgularda düþünülmelidir.
Selektif IgA, IgG2 altgrup ve
spesifik anti-polisakkarit antikor eksiklikleri
Bu üc PAY çocuklarda en sýk görülen tipler olup izole olarak görülebilecekleri gibi bir arada da bulunabilirler. Tekil haldeyken sýklýkla asemptomatikken birlikte bulunduklarýnda çoðunlukla klinik olarak daha ciddi
immün yetmezlik yaparlar. Selektif IgA eksikliði en sýk primer antikor
eksikliðidir. Selektif IgA eksikliði tanýsý 4 yaþ üzerindeki bir çocukta IgG
ve IgM düzeyleri normalken IgA düzeyinin 0.07g/l’nin altýnda saptanmasý
ile konulur (42, 43). Kýsmi IgA eksikliði tanýsý ise IgA düzeyinin yaþa
göre ortalama deðerin -2 SS altýnda saptanmasý ile konulur (44). Selektif
IgA eksikliðinin nedeni bilinmez ancak YDÝY'de olduðu gibi TACI mutasyonlarý hastalýða yatkýnlýðý artýrýr (45). Sekretuvar IgA dimerik olarak
salgýlanýr, solunum yollarý ve gastrointestinal sistem lumenindeki salgýlardaki ana immünoglobulin tipidir ve mukozal immünitenin önemli bir bileþenidir. Sekretuvar IgA düzeyi serumda ölçülemez. Serumdaki monomerik
IgA düzeyi daha çok vücuttaki sekretuvar IgA'nýn dolaylý bir göstergesidir.
Selektif IgA eksikliði tanýsý genellikle tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonu olan bir çocukta immunoglobulin düzeylerinin bakýlmasý ile konur.
Ancak, çölyak hastalýðý, alerji veya otoimmün hastalýklarýn deðerlendirmesi esnasýnda insidental olarak da saptanabilir. Çoðu olguda klinik
seyir asemptomatiktir. Yakýnmalarý olan bir çocukta ise en sýk üst ve alt
solunum yolu enfeksiyonlarý gözlenir. Hastalarýn az bir kýsmýnda ise tek125
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
rarlayan alt solunum yolu enfeksiyonlarý ve/veya bronþiektazi gözlenebilir.
Selektif IgA eksikliði hastalarý mukozal immüniteleri bozuk olduðundan
özellikle kronik ishal ve giardia enfeksiyonlarý açýsýndan risk altýndadýr.
Ayrýca bu hastalarda alerji/atopi, otoimmün sitopeniler de dahil olmak
üzere farklý otoimmün hastalýklar görülebilir (46).
Sabit bölgelerinin yapýsal özelliklerine göre dört farklý IgG alt grubu
tanýmlanmýþtýr. IgG alt grup eksiklikleri arasýnda en azýndan IgG2
eksikliðinin klinik olarak anlamlý immünyetmezlik ile iliþkili olduðu bilinmektedir. IgG1 düþüklüðü bir IgG subgrup eksikliði olarak kabul edilemez cünkü IgG1'deki düþüklük zaten kendi baþýna hipogamaglobulinemiye yol açar. IgG3 eksikliði olan hastalarýn önemli bir kýsmýnda baþka
bir IgG alt grubunda da eksiklik saptanýr. IgG4 eksikliði daha sýk görülen
bir bozukluktur ancak klinik olarak semptoma yol açmaz. Saðlýklý çocuklarda IgG2 antikorlarý yaþamýn ilk yýllarýnda düþükken yaþla birlikte artýþ
gösterir. Kapsüllü bakterilere karþý antikorlarýn çoðu IgG2 tipindedir ve
dolayýsýyla IgG2 eksikliði olan bireyler bu bakterilere duyarlýdýr. Bu çocuklar sýk olarak alt ve üst solunum yolu enfeksiyonu geçirirler. IgG2
eksikliði olup semptomatik olan çocuklar 2 yaþýndan büyükse spesifik
anti-polisakkarit antikor eksikliði (SPAE) açýsýndan araþtýrýlmalýdýr (14).
On yaþýn altýndaki çocuklar kendiliðinden düzelebilir (37).
Tekrarlayan alt veya üst solunum yolu enfeksiyonlarý sebat eden ancak IgG, IgA ve IgM düzeyleri normal saptanan bir hastada SPAE mutlaka dýþlanmalýdýr. Literatürde tanýmlanan bir hastada patofizyolojisi
bilinmemekle birlikte CD20 eksikliði SPAE ile iliþkili bulunmuþtur (47).
Ýki-üc yaþýndan kücük saðlýklý çocuklarda polisakkarit antijenlere karþý
antikor yanýtlarý henüz tam olarak geliþmemiþ olmasý kapsüllü bakterilerle
enfeksiyon geliþimine katký saðlar. Ancak bazý sütcocuklarý belirli
pnömokok serotiplerine karþý normal yanýt verebilirler (48,49). Ýki-üc
yaþlarýndan itibaren ise çocuklar pnömokok polisakkaritlerine karþý yeterli yanýt oluþturabilmelidir. Bu yaþýn üzerindeki çocuklarda yetersiz
yanýt SPAE olarak tanýmlanýr. Bu arada SPAE tanýsý için pnömokok serolojisinin yorumlanmasýnda güçlükler vardýr. Anti-pnömokok antikorlar için
serotipe özgü sýnýr deðerler çocuk ve eriþkinler için tanýmlanmýþtýr (50).
Pnömokok antikorlarý pnömokok aþýsý öncesi ve aþýdan 2 ila 4 h afta
sonrasý ölcülür. Saðlýklý çocuklar 14 serotipten en az yedisine yanýt verebilmelidir. Ayrýca aþý sonrasý antikor titresinde aþý öncesine göre 2 ila 4
126
Primer Antikor Yetersizlikleri •
kat artýþ gözlenmesi ek kriter olarak kullanýlýr. Pnömokok kojuge aþýlarý
ile daha önce aþýlanmýþ çocuklarda ise bu aþýlarýn içeriðindeki serotiplere
karþý verilen antikor yanýtý aþý yanýtýnýn deðerlendirilmesinde kullanýlamaz. Dolayýsýyla konjuge pnömokok aþýlarýnýn ulusal aþý takvimine
alýnmýþ olmasý SPAE tanýsý için bu testlerin kullanýmýnda kýsýtlýlýklara
yol açmaktadýr. Anti-pnömokok IgA veya IgM yanýtlarýný ölçen testlerin
geliþtirilmesi bu kýsýtlýlýklarýn aþýlmasýnda yardýmcý olabilir. IgA eksikliði,
IgG2 eksikliði ve SPAE'nin tedavisinde semptomlu olgularda özellikle
kýþ ve sonbahar mevsimlerinde antibiotik profilaksisi kullanýlýr. Bronþiektazi veya tekrarlayan aðýr alt solunum yolu enfeksiyonu olan çocuklarda
ise özellikle de selektif IgA eksikliði ve/veya IgG2 eksikliði ile birlikte
SPAE varlýðýnda immünoglobulin replasman tedavisi düþünülmelidir. Bu
olgularda immünoglobulin replasmanýnýn etkinliðine yönelik çok fazla
veri olmamasýna raðmen klinik çalýþmalar sürmektedir. Erken yaþta taný
alan çocuklarda selektif IgA eksikliði, IgG2 eksikliði ve SPAE düzelme
eðilimindedir. Daha geç yaþta taný konan çocuklarda ise bu durumlar
genellikle kalýcýdýr. Bu olgular aralýklý olarak YDÝY geliþtirip geliþtirmedikleri açýsýndan izlenmelidir (51).
PAY'nin Tedavisi ve
izlemi Ýmmünoglobulin replasman tedavisi
Ýmmünoglobulin replasman tedavisinden önceki dönemlerde agamaglobulinemi veya hipogamaglobulinemi'li hastalarda yaþam süresi
beklentisi kronik akciðer hastalýðý veya tekrarlayan pnömoni ve bronþiektazi gibi komplikasyonlar nedeniyle oldukça kýsaydý. Ýmmünoglobulin
replasman tedavisi akciðer komplikasyonlarýnýn hepsini olmasa da
çoðunu önlemektedir. Son yýllarda PAY'li hastalarda önceden belirlenmiþ
bir “hedef antikor düzeyi”nden çok hastaya özgü enfeksiyon ve komplikasyonlarý önlemeye yetecek IgG düzeyinin hedeflenmesi gerektiði
anlaþýlmýþtýr (52). Subkutan immünoglobulin tedavisi ile intravenöz
immünoglobulin tedavisi arasýnda etkinlik açýsýndan bir fark yoktur (53).
Bu hastalarýn evde tedavi edilmesi ile yaþam kalitesini artýrmak mümkün
olabilmektedir. Kliniðimizde yapýlan bir çalýþma 500mg/kg/3 hafta
dozundaki IVIG tedavisinin YDÝY hastalarýnda solunum yolu enfeksiyonu
sýklýðýný azalttýðý, hastaneye yatýþ sayýsý ve süresinde azalma saðladýðý
ve antibiotik tedavi ihtiyacýný azalttýðýný ortaya koymuþtur (54).
127
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
Antibiotik profilaksisi
Klinik uygulamada PAY'li hastalarýn tedavisinde profilaktik antibiotikler
sýklýkla kullanýlmasýna raðmen bu uygulama kanýta dayalý deðildir. Bu
tedavi PAY hastalarýnda uygulanabilecek mevcut birkaç tedavi seçeneðinden birisi olduðundan bir an evvel bunun etkinliðine yönelik kontrollü
çalýþmalar planlanmalýdýr.
PAY'nin izlemi ve prognozu
Ýmmünoglobulin replasman tedavisi altýndaki PAY'li hastalarýn uzun
dönem izleminde kronik akciðer hastalýðýnýn erkenden tespit edilmesi
çok önemlidir. Düzenli aralýklarla solunum fonksiyon testleri yapýlmalý
ve ek olarak bronþiektazi ve diðer akciðer bozukluklarýnýn dýþlanmasý
için en az bir kez yüksek cözünürlüklü toraks bilgisayarlý tomografisi
çekilmesi önerilmektedir (55). Ýzlemde de aralýklý olarak yüksek cözünürlüklü toraks bilgisayarlý tomografi çekilmesi komplikasyonlarý erken
saptamada yararlý olabilir ancak bu konuda daha fazla çalýþmaya ihtiyaç
vardýr (56). YDÝY'li hastalarda mannoz baðlayýcý lektin polimorfizmlerinin
solunum komplikasyonlarýnda artýþ ve daha erken hastalýk baþlangýcý
ile iliþkili olduðu olduðu gösterilmiþtir (57). Bu yüzden PAY tanýsý alan bir
hastada MBL düzeylerinin ölcülmesinin yararlý olabileceði düþünülmüþtür. Ayrýca enfeksiyon dýþý komplikasyonlar da akýlda bulundurulmalý ve
otoimmünite, granülomlar, splenomegali ve enteropati açýsýndan izlenmelidir. YDÝY hastalarýnda hafýza B bücrelerinin düþük olmasý klinik komplikasyonlarýn sýklýðýnda artýþla iliþkili bulunmuþtur (33, 58). Bu deðerlerin
yaþa gore normalleri ile kýyaslanmasý gerekir.
Özet olarak;
1. PAY'ler sýklýkla asemptomatik olan selektif IgA eksikliði ve IgG
subgrup eksikliklerinden aðýr seyirli konjenital agamaglobulinemi'ye
kadar deðiþen aðýrlýkta heterojen bir hastalýk grubudur.
2. PAY'li hastalar en sýk tekrarlayýcý veya aðýr alt ve üst solunum yolu
enfeksiyonlarý ile karþýmýza çýkar.
3. PAY'lerde enfeksiyonlarýn yaný sýra otoimmünite ve enteropati gibi
enfeksiyon dýþý komplikasyonlar da gözlenebilir ve bir kýsým hastalar
yalnýzca bu komplikasyonlarla baþvurabilir.
128
Primer Antikor Yetersizlikleri •
4. Aðýr PAY'ler total IgG, IgA ve IgM düzeyi tayini ile saptanabilir.
5. Daha önce yapýlmýþ konjuge pnömokok aþýlamalarý spesifik antipolisakkarit antikor eksikliði tanýsýnda serolojinin kullanýmýný
kýsýtlamaktadýr.
6. Ýntravenöz veya subkutan immünoglobulin replasman tedavisi çok
düþük IgG düzeyleri ile giden PAY'lerde tercih edilen tedavidir.
Kýsaltmalar:
PAY
: Primer antikor yetersizlikleri
Ig
: immunoglobulin
IgSDRB : Ig sýnýf deðiþim rekombinasyon bozukluklarý
IVIG
: intravenöz Ig
SKIG
: subkutan Ig
BTK
: Bruton tirozin kinaz
AKÝY
: Aðýr kombine immün yetmezlikler
YDÝY
: Yaygýn deðiþken immün yetmezlik
SPAE
: spesifik anti-polisakkarit antikor eksikliði
129
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
Þekiller:
Þekil 1: PAY’lerde saptanan genetik bozukluklarýn sýklýðý ve tanýmlanma tarihleri.
A. 1990-2010 yýllarý arasýnda tanýmlanan agamaglobulinemi, IgSDRB ve YDÝY ile
iliþkili genetik bozukluklar. B. agamaglobulinemi, IgSDRB ve YDÝY’ye neden olan
genetik bozukluklarýn oranlarý. [2] no'lu referanstan alýnmýþtýr.
Þekil 2: B hücre farklýlaþmasý.
B hücrelerinin hematopoetik kök hücrelerden hafýza B hücreleri ve plazma hücrelerine
farklýlaþmasýndaki basamaklar gösterilmektedir. Ig geninde yeniden düzenlenmeler
kemik iliðinde fonksiyonel olanlarýn seçiminin ardýndan periferde antijen-uyarýmlý
B hücre çoðalmasý ve seleksiyon basamaklarý yer alýr. Tanýmlanmýþ olan PAY gen
bozukluklarý ve hücre farklýlaþmasýndaki bozukluklar kutucuklarda gösterilmiþtir.
(2) no'lu referanstan alýnmýþtýr.
130
Primer Antikor Yetersizlikleri •
Kaynaklar
1. Notarangelo LD, Fischer A, Geha RS, Casanova JL, Chapel H, Conley ME,
Cunningham-Rundles C, Etzioni A, Hammartrom L, Nonoyama S, Ochs HD, Puck
J, Roifman C, Seger R, Wedgwood J (2009) Primary immunodeficiencies: 2009
update. J Allergy Clin Immunol 124:1161
2. van der Burg M, van Zelm MC, Driessen GJ, van Dongen JJ. New frontiers of
primary antibody deficiencies. Cell Mol Life Sci. 2012 Jan;69(1):59-73.
3. Oksenhendler E, Gerard L, Fieschi C, Malphettes M, Mouillot G, Jaussaud R,
Viallard JF, Gardembas M, Galicier L, Schleinitz N, Suarez F, Soulas-Sprauel P,
Hachulla E, Jaccard A, Gardeur A, Theodorou I, Rabian C, Debre P (2008) Infections in 252 patients with common variable immunodeficiency. Clin Infect Dis
46:1547
4. Notarangelo LD (2010) Primary immunodeficiencies. J Allergy Clin Immunol
125:S182
5. Bruton OC (1952) Agammaglobulinemia. Pediatrics 9:722
6. Janeway CA, Apt L, Gitlin D (1953) Agammaglobulinemia. Trans Assoc Am Phys
66:200
7. Tsukada S, Saffran DC, Rawlings DJ, Parolini O, Allen RC, Klisak I, Sparkes RS,
Kubagawa H, Mohandas T, Quan S, Belmont JW, Cooper MD, Conley ME, Witte
ON (1993) Deficient expression of a B cell cytoplasmic tyrosine kinase in human
X-linked agammaglobulinemia. Cell 72:279
8. Vetrie D, Vorechovsky I, Sideras P, Holland J, Davies A, Flinter F, Hammarstro¨m
L, Kinnon C, Levinsky R, Bobrow M, Smith CIE, Bentley DR (1993) The gene
involved in X-linked agammaglobulinaemia is a member of the src family of
proteintyrosine kinases. Nature 361:226
9. Driessen G, van der Burg M. Educational paper: primary antibody deficiencies.
Eur J Pediatr. 2011 Jun;170(6):693-02.
10. Garcia Rodriguez MC, Lopez Granados E, Cambronero Martinez R, Ferreira Cerdan
A, Fontan Casariego G (2001) [Molecular diagnosis of primary immunodeficiencies] Diagnostico molecular de inmunodeficiencias primarias. Allergol
Immunopathol (Madr) 29:107–113
11. Winkelstein JA, Marino MC, Lederman HM, Jones SM, Sullivan K, Burks AW,
Conley ME, Cunningham-Rundles C, Ochs HD (2006) X-linked agammaglobulinemia: report on a United States registry of 201 patients. Med Baltim 85:193–
202
12. de Vries E, Driessen G (2011) Educational paper: primary immunodeficiencies in
children: a diagnostic challenge. Eur JbPediatr 170:169–177
13. International Union of Immunological Societies Expert Committee on Primary I,
Notarangelo LD, Fischer A, Geha RS, Casanova JL, Chapel H, Conley ME,
Cunningham-Rundles C, Etzioni A,Hammartrom L, Nonoyama S, Ochs HD, Puck
J, Roifman C,Seger R, Wedgwood J (2009) Primary immunodeficiencies: 2009
update. J Allergy Clin Immunol 124:1161–1178
131
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
14. Edwards E, Razvi S, Cunningham-Rundles C (2004) IgA deficiency: clinical correlates and responses to pneumococcal vaccine. Clin Immunol 111:93–97
15. Levy J, Espanol-Boren T, Thomas C, Fischer A, Tovo P, Bordigoni P, Resnick I,
Fasth A, Baer M, Gomez L, Sanders EA, Tabone MD, Plantaz D, Etzioni A, Monafo
V, Abinun M, Hammarstrom L, Abrahamsen T, Jones A, Finn A, Klemola T, DeVries
E, Sanal O, Peitsch MC, Notarangelo LD (1997) Clinical spectrum of X-linked
hyper-IgM syndrome. J Pediatr 131:47–54
16. Kersseboom R, Brooks A, Weemaes C (2011) Educational paper: syndromic forms
of primary immunodeficiency. Eur J Pediatr 170:295–308
17. Revy P, Muto T, Levy Y, Geissmann F, Plebani A, Sanal O, Catalan N, Forveille M,
Dufourcq-Labelouse R, Gennery A, Tezcan I, Ersoy F, Kayserili H, Ugazio AG,
Brousse N, Muramatsu M, Notarangelo LD, Kinoshita K, Honjo T, Fischer A,
Durandy A (2000) Activation-induced cytidine deaminase (AID) deficiency causes
the autosomal recessive form of the Hyper-IgM syndrome (HIGM2). Cell 102:565–
575
18. Imai K, Slupphaug G, Lee WI, Revy P, Nonoyama S, Catalan N, Yel L, Forveille M,
Kavli B, Krokan HE, Ochs HD, Fischer A, Durandy A (2003) Human uracil-DNA
glycosylase deficiency associated with profoundly impaired immunoglobulin classswitch recombination. Nat Immunol 4:1023–1028
19. Jain A, Ma CA, Lopez-Granados E, Means G, Brady W, Orange JS, Liu S, Holland
S, Derry JM (2004) Specific NEMO mutations impair CD40-mediated c-Rel activation and B cell terminal differentiation. J Clin Invest 114:1593–1602
20. Peron S, Metin A, Gardes P, Alyanakian MA, Sheridan E, Kratz CP, Fischer A,
Durandy A (2008) Human PMS2 deficiency is associated with impaired immunoglobulin class switch recombination. J Exp Med 205:2465–2472
21. Quartier P, Bustamante J, Sanal O, Plebani A, Debre M, Deville A, Litzman J, Levy
J, Fermand JP, Lane P, Horneff G, Aksu G, Yalcin I, Davies G, Tezcan I, Ersoy F,
Catalan N, Imai K, Fischer A, Durandy A (2004) Clinical, immunologic and genetic
analysis of 29 patients with autosomal recessive hyper-IgM syndrome due to activation-induced cytidine deaminase deficiency. Clin Immunol 110:22–29
22. Gathmann B, Grimbacher B, Beaute J, Dudoit Y, Mahlaoui N, Fischer A, Knerr V,
Kindle G, Party ERW (2009) The European internet-based patient and research
database for primary immunodeficiencies: results 2006–2008. Clin Exp Immunol
157(Suppl 1):3–11
23. van Zelm MC, Reisli I, van der Burg M, Castano D, van Noesel CJ, van Tol MJ,
Woellner C, Grimbacher B, Patino PJ, van Dongen JJ, Franco JL (2006) An antibody-deficiency syndrome due to mutations in the CD19 gene. N Engl J Med
354:1901–1912
24. van Zelm MC, Smet J, Adams B, Mascart F, Schandene L, Janssen F, Ferster A,
Kuo CC, Levy S, van Dongen JJ, van der Burg M (2010) CD81 gene defect in
humans disrupts CD19 complex formation and leads to antibody deficiency. J Clin
Invest 120:1265–1274
132
Primer Antikor Yetersizlikleri •
25. Grimbacher B, Hutloff A, Schlesier M, Glocker E, Warnatz K, Drager R, Eibel H,
Fischer B, Schaffer AA, Mages HW, Kroczek RA, Peter HH (2003) Homozygous
loss of ICOS is associated with adult-onset common variable immunodeficiency.
Nat Immunol 4:261–268
26. Warnatz K, Salzer U, Rizzi M, Fischer B, Gutenberger S, Bohm J,ienzler AK, PanHammarstrom Q, Hammarstrom L, Rakhmanov M, Schlesier M, Grimbacher B,
Peter HH, Eibel H (2009) B-cell activating factor receptor deficiency is associated
with an adultonset antibody deficiency syndrome in humans. Proc Natl Acad Sci
USA 106:13945–13950
27. Poodt AE, Driessen GJ, de Klein A, van Dongen JJ, van der Burg M, de Vries E
(2009) TACI mutations and disease susceptibility in patients with common variable immunodeficiency. Clin Exp Immunol 156:35–39
28. Quinti I, Soresina A, Spadaro G, Martino S, Donnanno S, Agostini C, Claudio P,
Franco D, Maria Pesce A, Borghese F, Guerra A, Rondelli R, Plebani A, Italian
Primary Immunodeficiency N (2007) Long-term follow-up and outcome of a large
cohort of patients with common variable immunodeficiency. J Clin Immunol 27:308–
316
29. Cunningham-Rundles C, Bodian C (1999) Common variable immunodeficiency:
clinical and immunological features of 248 patients. Clin Immunol 92:34–48
30. Baris S, Ozen A, Ercan H, Karakoc-Aydiner E, Cagan H, Ozdemir C, Barlan M,
Bahceciler NN, Barlan IB. Osteoporosis: an ignored complication of CVID. Pediatr
Allergy Immunol. 2011 Nov;22(7):676-83.
31. Chapel H, Lucas M, Lee M, Bjorkander J, Webster D, Grimbacher B, Fieschi C,
Thon V, Abedi MR, Hammarstrom L (2008) Common variable immunodeficiency
disorders: division into distinct clinical phenotypes. Blood 112:277–286
32. 32 Carsetti R, Rosado MM, Donnanno S, Guazzi V, Soresina A, Meini A, Plebani
A, Aiuti F, Quinti I (2005) The loss of IgM memory B cells correlates with clinical
disease in common variable immunodeficiency. J Allergy Clin Immunol 115:412–
417
33. van de Ven AA, van de Corput L, van Tilburg CM, Tesselaar K, van Gent R, Sanders EA, Boes M, Bloem AC, van Montfrans JM (2010) Lymphocyte characteristics
in children with common variable immunodeficiency. Clin Immunol 135:63–71
34. Rezaei N, Aghamohammadi A, Read RC (2008) Response to polysaccharide vaccination amongst pediatric patients with common variable immunodeficiency correlates with clinical disease. Iran J Allergy Asthma Immunol 7:231–234
35. van Bilsen K, Driessen GJ, de Paus RA, van de Vosse E, van Lom K, van Zelm
MC, Lam KH, Hartwig NG, Baarsma GS, van de Burg , van Hagen PM (2008) Low
level IGF-1 and common variable immune deficiency: an unusual combination.
Neth J Med 66:368–372
36. Delvecchio M, De Bellis A, De Mattia D, Cavallo L, Martire B (2009) Growth hormone deficiency and antipituitary antibodies in a patient with common variable
immunodeficiency. J Endocrinol Invest 32:637–640
133
• Doç. Dr. Ahmet ÖZEN
37. Stiehm ER (2008) The four most common pediatric immunodeficiencies. J
Immunotoxicol 5:227–234
38. Simon JL, Bosch J, Puig A, Grau M (1989) Two relapses of group B streptococcal
sepsis and transient hypogammaglobulinemia. Pediatr Infect Dis J 8:729–730
39. Ozen A, Baris S, Karakoc-Aydiner E, Ozdemir C, Bahceciler NN, Barlan IB. Outcome of hypogammaglobulinemia in children: immunoglobulin levels as predictors. Clin Immunol. 2010 Dec;137(3):374-83.
40. Dalal I, Reid B, Nisbet-Brown E, Roifman CM (1998) The outcome of patients with
hypogammaglobulinemia in infancy and early childhood. J Pediatr 133:144–146
41. 41 Moschese V, Graziani S, Avanzini MA, Carsetti R, Marconi M, La Rocca M,
Chini L, Pignata C, Soresina AR, Consolini R, Bossi G, Trizzino A, Martino S,
Cardinale F, Bertolini P, Marseglia GL, Zecca M, Di Cesare S, Quinti I, Rondelli R,
Pietrogrande MC, Rossi P, Plebani A (2008) A prospective study on children with
initial diagnosis of transient hypogammaglobulinemia of infancy: results from the
Italian Primary Immunodeficiency Network. Int J Immunopathol Pharmacol 21:343–
352
42. Ammann AJ, Hong R (1971) Selective IgA deficiency: presentation of 30 cases
and a review of the literature. Medicine (Baltimore) 50:223–236
43. Bonilla FA, Bernstein IL, Khan DA, Ballas ZK, Chinen J, Frank MM, Kobrynski LJ,
Levinson AI, Mazer B, Nelson RP, Jr., Orange JS, Routes JM, Shearer WT,
Sorensen RU (2005) Practice parameter for the diagnosis and management of
primary immunodeficiency. Ann Allergy Asthma Immunol 94:S1–S63
44. Daele J, Zicot AF (2000) Humoral immunodeficiency in recurrent upper respiratory tract infections. Some basic, clinical and therapeutic features. Acta
Otorhinolaryngol Belg 54:373–390
45. Rachid R, Castigli E, Geha RS, Bonilla FA (2006) TACI mutation in common variable immunodeficiency and IgA deficiency. Curr Allergy Asthma Rep 6:357–362
46. Jacob CM, Pastorino AC, Fahl K, Carneiro-Sampaio M, Monteiro RC (2008) Autoimmunity in IgA deficiency: revisiting the role of IgA as a silent housekeeper. J
Clin Immunol 28(Suppl 1):S56–S61
47. Kuijpers TW, Bende RJ, Baars PA, Grummels A, Derks IA, Dolman KM, Beaumont T, Tedder TF, van Noesel CJ, Eldering E, van Lier RA (2010) CD20 deficiency in humans results in impaired T cellindependent antibody responses. J
Clin Invest 120:214–222
48. Balloch A, Licciardi PV, Russell FM, Mulholland EK, Tang ML (2010) Infants aged
12 months can mount adequate serotypespecific IgG responses to pneumococcal polysaccharide vaccine. J Allergy Clin Immunol 126:395–397
49. Bossuyt X, Borgers H, Moens L, Verbinnen B, Meyts I (2011) Age- and serotypedependent antibody response to pneumococcal polysaccharides. J Allergy Clin
Immunol 127(4):1079–1080
50. Borgers H, Moens L, Picard C, Jeurissen A, Raes M, Sauer K, Proesmans M, De
Boeck K, Casanova JL, Meyts I, Bossuyt X (2009) Laboratory diagnosis of spe-
134
Primer Antikor Yetersizlikleri •
cific antibody deficiency to pneumococcal capsular polysaccharide antigens by
multiplexed bead assay. Clin Immunol 134:198–205
51. Espanol T, Catala M, Hernandez M, Caragol I, Bertran JM (1996) Development of
a common variable immunodeficiency in IgAdeficient patients. Clin Immunol
Immunopathol 80:333–335
52. Lucas M, Lee M, Lortan J, Lopez-Granados E, Misbah S, Chapel H (2010) Infection outcomes in patients with common variable immunodeficiency disorders: relationship to immunoglobulin therapy over 22 years. J Allergy Clin Immunol
125:1354–1360, e1354
53. Chapel HM, Spickett GP, Ericson D, Engl W, Eibl MM, Bjorkander J (2000) The
comparison of the efficacy and safety of intravenous versus subcutaneous immunoglobulin replacement therapy. J Clin Immunol 20:94–100
54. Baris S, Ercan H, Cagan HH, Ozen A, Karakoc-Aydiner E, Ozdemir C, Bahceciler
NN. Efficacy of intravenous immunoglobulin treatment in children with common
variable immunodeficiency. J Investig Allergol Clin Immunol. 2011;21(7):514-21.
55. Thickett KM, Kumararatne DS, Banerjee AK, Dudley R, Stableforth DE (2002)
Common variable immune deficiency: respiratory manifestations, pulmonary function and high resolution CT scan findings. QJM 95:655–662
56. van de Ven AA, van Montfrans JM, Terheggen-Lagro SW, Beek FJ, Hoytema van
Konijnenburg DP, Kessels OA, de Jong PA (2010) A CT scan score for the assessment of lung disease in children with common variable immunodeficiency disorders. Chest 138:371–379
57. 57 Mullighan CG, Marshall SE, Welsh KI (2000) Mannose binding lectin polymorphisms are associated with early age of disease onset and autoimmunity in common variable immunodeficiency. Scand J Immunol 51:111–122
58. Wehr C, Kivioja T, Schmitt C, Ferry B, Witte T, Eren E, Vlkova M et al (2008) The
EUROclass trial:defining subgroups in common variable immunodeficiency. Blood
111:77–85
135
136
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 137 - 148
Kombine Ýmmün Yetmezlikler
Doç. Dr. Safa BARIÞ
Primerimmün yetmezlikler (PÝY), 170’den fazla deðiþik genetik hastalýklarý kapsamakta olup, immün sistemin geliþim ve/veya fonksiyonunu
etkileyen hastalýk grubudur. Sýklýðý ülkeler arasýnda deðiþkenlik göstermesine raðmen genel görülme oraný 1:10.000’dir. Akraba evliliðinin
sýk olduðu toplumlarda otozomal çekinik hastalýk sýklýðýnýn artýþý nedeniyle bu tür hastalýklara daha sýk rastlanmaktadýr. Ülkemizde Reisli ve
arkadaþlarýnýn yaptýðý çalýþmada, aðýr kombine immün yetmezlik sýklýðý
1:10.000 olarak bulunmuþtur. Bu oran literatürdeki sýklýk verilerine (50100 binde bir) göre ülkemizde aðýr kombine immün yetmezliðin oldukça
yüksek oranda görüldüðünü bize düþündürmektedir (1, 2).
Kombine immün yetmezlikler, T lenfositlerin geliþim ve/veya fonksiyonunda ve antikor yapýmýnda bozukluk ile giden heterojen bir hastalýk
grubunu içerir. B lenfosit geliþimini etkileyen mutasyon varlýðýnýn yanýnda,
T lenfositlerdeki bozukluk sonucu yeterince olmayan B lenfosit fonksiyonu
da söz konusu olabilmektedir. 2011 yýlýnda yayýnlanan Uluslararasý Primer
Ýmmünoloji Dernekleri Birliði (IUIS)’nin sýnýflamasýna göre, kombine immün yetmezlikler aðýr kombine immün yetmezlikleri de içine alan toplam
22 farklý hastalýk grubu olarak sýnýflanmýþtýr (1) (Tablo-1).
Hastalýk genellikle yaþamýn erken döneminde aðýr enfeksiyonlar (viral, bakteriyal, fungal), pnömoni, inatçý ishal ve büyüme - geliþme geriliði
ile ortaya çýkmaktadýr. Bazý hastalarda, canlý aþý yapýlmasýný takiben
yaygýn veya ölümcül seyirli enfeksiyonlar söz konusudur. Iþýnlanmamýþ
kan veya kan ürünleri transfüzyonu yapýldýðýnda geliþebilen ve ölümcül
olabilen greftversushost (GVH) tipi reaksiyonlarda bu hastalýklarýn ilk
ortaya çýkýþ þekli olabilmektedir. Erken teþhisin yanýnda uygun antibakteriyal, antiviral, antifungal, antiPnömosisitis ve immünglobulin destek
TCSB Marmara Üniversitesi EAH, Çocuk Allerji ve Ýmmünoloji BD.
137
• Doç. Dr. Safa BARIÞ
tedavisinin baþlanmasý yaþama þansýný artýrmaktadýr. Bu hastalara canlý
aþýlar yapýlmamalýdýr. Hemapoietik kök hücre nakli (HKHN) yapýlmadýðý
takdirde, inatçý enfeksiyonlar nedeniyle yaþamýn erken döneminde
hastalar kaybedilir (1-3).
Tanýmlama
Sýk ve aðýr seyirli enfeksiyon öyküsü olan hastalarda, aile hikayesinde
akraba evliliði, benzer özellikte olgu varlýðýnýn sorgulanmasý erken teþhis
için son derece önemlidir. Hasta olgularýn cinsiyetlerinin belirlenmesi da
kalýtým þekli hakkýnda bilgi saðlayacaktýr. Tipik AKÝY’li olgularda periferik
kanda lenfosit sayýsý 2000/mm3, T lenfosit sayýsý da 500/mm3 altýndadýr.
Lenfosit sayýsýndaki azalmaya bazen eozinofili eþlik edebilmektedir. Aðýr
kombine immün yetmezlik klinik tablosunda baþvuran ancak T lenfosit
sayýsý 500/mm3 üzerinde olanlarda heterolog anneden geçiþli T lenfositler veya Omennsendromu gibi hipomorfik (RAG1, DCLRE1C) mutasyonlarý da içeren otolog T hücre varlýðý düþünülmelidir. Bu hücrelerde
erken geliþim basamaklarýnda duraklama sonucu anormal fonksiyonlu
T lenfosit geliþimine baðlý olarak otoimmünite, lenfoproliferasyon, granülomatöz reaksiyonlar ve lenfoma geliþimi daha sýk görülmektedir. Bu tip
olgular klasik mutasyonlara göre daha hafif ve daha geç klinik bulgu ile
ortaya çýkabilmektedir (1-3).
Bu hastalarda genellikle panhipogammaglobulinemi saptanýr. Akciðer
görüntülemesinde timus yokluðu AKÝY için destekleyici radyolojik bulgudur. Ýmmün yetmezliðin hangi hücre tiplerini içerdiðini periferik kanda
lenfosit altý tiplerinin akýmölçer ile incelenerek belirlenir. T lenfositlerin
fonksiyon analizleri in-vitro uyarým testleri ile deðerlendirmelidir. Son
yýllarda bazý ülkelerde AKÝY’leri daha erken tanýmak amacýyla yenidoðan
döneminde yapýlan tarama programlarý geliþtirilmiþtir. T lenfositlerin geliþimi sýrasýnda gerçekleþtirilen gen rekombinasyon aþamasýnda oluþan
artýk DNA parçacýklarýnýn (TREC) ölçümüne dayanan bu tarama testinde
timusta gerçekleþtirilen T lenfosit üretimi hakkýnda bilgi elde edinilmesi
mümkün olmaktadýr (4).
T-B+Aðýr Kombine Ýmmün Yetmezlik
T hücre geliþiminin etkilendiði ve buna baðlý B lenfosit fonksiyonlarýnda bozukluðun olduðu bu form reseptör/sinyalizasyon defekti sonucu
138
Kombine Ýmmün Yetmezlikler •
oluþup, tüm AKÝY’lerin %40’ni oluþturur. Doðal öldürücü (NK) hücrelerinin
tutulup tutulmamasýna göre iki grupta incelenir. γc ve JAK3 eksikliðinde
NK hücreleri bulunmazken, IL-7 reseptör α eksikliði, T hücre reseptör
(TCR) alt ünite (CD3γ, CD3δ, CD3ε, CD3ζ) defektlerinde NK hücre sayýsý
normal bulunur. Geliþmiþ ülkelerde en sýk görülen form, X baðlý geçiþ
gösteren γc zincir defekti iken, akraba evliliðinin sýk olduðu ülkelerde
OÇ geçen formlarýn daha sýk olduðu bilinmektedir. X’e baðlý geçiþ
gösteren tipte, IL-2, IL-4, IL-7, IL-9, IL-15 ve IL-21’in ortak olarak kullandýðý γc zincirindeki mutasyon sonucu oluþmaktadýr. Böylece T ve NK
geliþimi bozulmakta, IL-7 ve IL-21 sinyal bozukluðu nedeniyle B
lenfositlerin sayýsý normal olduðu halde intrensekdefekt sonucu
immünglobulin tip deðiþimi ve üretimi bozulmaktadýr. Otozomal çekinik
formlardan en sýk görüleni JAK3 mutasyonudur. γc zinciri ile iliþkili sinyal
iletim molekülü olmasý nedeniyle benzer klinik bulgu vermektedir.
T-B-Aðýr Kombine Ýmmün Yetmezlik
T hem de B hücre antijen reseptörlerinin oluþmasý ve çeþitliliðinin
saðlanmasý, V(D)J gen bölgesinin düzenlenmesi (rekombinasyonu) iþlemiyle gerçekleþtirilir. Bu iþlem, DNA’da oluþan çift sarmal kýrýklarýn
tanýmlanmasý, tamir edilmesi ve homolog olmayan DNA uçlarýnýn (NHEJ)
tekrar birleþtirilmesi esasýna dayanýr. Bu aþamanýn baþlangýcýnda, RAG1
ve RAG2 olarak adlandýrýlan rekombinasyonaktifleyici genler görev alýr.
NHEJ aparatýnda 6 faktör bulunmaktadýr. Bunlarda ilki olan DCLRE1C
proteini olup, DNA-PK katalitik subunit (DNA-PKcs) tarafýndan aktifleþtirilir ve V(D)J rekombinasyonu sýrasýnda oluþmuþ olan DNA uçlarýndaki
firkete benzeri uçlarýn düzleþtirilmesinde görevlidir. Düzleþen DNA çift
sarmal kýrýklarýnýn birleþtirilmesi KU70/80 heterodimeri, DNA-PK
aracýlýðýyla baþlatýlýr ve daha sonra XRCC4, DNA ligaz IV ve Cennunos
(XLF) proteini sayesinde kýrýk DNA uçlarýnýn baðlanma süreci tamamlanýr.
T-B-AKÝY, yaklaþýk olarak tüm AKÝY’lerin %30’unu oluþtururlar. Bu
gruptaki en sýk görülen mutasyon hem T hem de B hücre antijen reseptörlerinin oluþmasý sýrasýnda V(D)J gen düzenlenmesi (rekombinasyon)
iþleminde rolü olan RAG1 ve RAG2 geninde görülür. DCLRE1C
(Artemis), DNA-PKcs benzer kliniðe yol açan diðer mutasyonlardýr. Otozomal çekinik kalýtým ile geçen bu hastalýklarýn akraba evliliðinin sýk
139
• Doç. Dr. Safa BARIÞ
olduðu toplumunuzda en sýk görülen mutasyonlar olduðu tahmin edilmektedir. Bu tip AKÝY’de lenfositlerin kemik iliðinde ve timusta geliþimi
erken dönemde bozulmakta, ancak NK geliþimi etkilenmemektedir (2,
3). Erken taný (3 aydan önce) ve tam uyumlu kardeþten HKHN yapýlmasý
ile %90 üzerinde yaþama þansý mümkün olmaktadýr (3).
Adenozindeaminaz (ADA) ve Retikülerdisgenezi, T - B - AKÝY’lerin
daha az bir kýsmýný oluþturan aðýr seyirli hastalýklardýr. Adenozindeaminaz eksikliðinde pürin nükleotidlerinin yýkýlamamasý sonucu toksikadeninmetabolitleri birikerek lenfositlerin deðiþimini ve fonksiyonunu
etkiler. Tipik olan tiplerinde tüm lenfositlerin geliþimi etkilenir. Ancak daha
hafif olan formlarda bu etkilenme daha azdýr ve hastalar daha geç
dönemde klinik bulgu verirler. Diðer AKÝY’lerden farklý olarak kondoösseözdisplazi, iþitme bazukluðu, eozinofili, nötropeni, IgE yüksekliði,
otoimmünite (immünsitopeni, hipotiroidi, diyabet) eþik edebilir. Bu grupta
tedavide 1.seçenek HKHN, vericisi olmayanlarda PEG-ADA enzim tedavisi veya gen tedavisi de baþarýlý olabilmektedir (2).
Retikülerdisgenezi, adenilatkinaz 2 enzimindeki mutasyon sonucu
meydana gelir. Hem meyeloid ve lenfoid öncüllerin geliþim bozukluðu
sonucu lenfopeni ve granülositopeni oluþur. Bu hastalarda saðýrlýk da
tanýmlanmýþtýr. Prognozu kötü ve tek tedavi seçeneði HKHN’dir (2).
Omenn Sendromu
Omennsendromu özel bir AKÝY gurubu olup, lenfosit geliþim aþamasýnda oluþan hipomorfik mutasyonlar (RAG1, RAG2, DCLRE1C, IL-7Rα,
RMRP, ADA, DNA ligaz IV, γc) sonucuda T lenfositlerde anormal hücre
çoðalmasý meydana gelmektedir. Tanýmlanmýþ olgularda cilt, karaciðer
ve dalakta oligoklonal T hücre infiltrasyonu saptanýr. Buna baðlý olarak
yaygýn deri tutlumu (eritrodermi), alopesi, hepatosplenomegali ve yaygýn
lenfadenopati görülebilmektedir. Oligoklonalite nedeniyle T hücrelerin
aktivasyonu tam gerçekleþemez ve normal fonksiyon gösteremezler (2,
6).
Birçok hastada aðýr solunum yolu enfeksiyonlarý, deriden kaynaklanan Staphylocccusaureussepsis ataklarý eþlik edebilir. Cilt tutulumu
ve ishal hipoproteinemi ve ödeme neden olmaktadýr. Laboratuar
bulugularýnda, lenfositozun eþlik ettiði lökositoz, Th2 yönünde lenfosit
140
Kombine Ýmmün Yetmezlikler •
çoðalmasýna baðlý IL-4 ve IL-5 artýþýna ikincil eozinofili ve IgE yüksekliði
ayrýca IgG, A ve M’ de düþüklük görülür. Mutasyonun özelliðine göre B
ve NK hücreleri normal, az veya yok olabilir (6).
Eritrodermi ile baþvuran olgularda, aðýr atopik dermatit, besin alerjisi,
maternal T hücre engrafmaný ve IPEX (Ýmmündisregülasyon, enteropati,
X’ baðlý geçiþ) ayrýcý tanýda düþünülmelidir.
Ommen’li olgularda taný sonrasý beslenme desteðinin saðlanmasýnýn
yanýnda immün baskýlayýcý ajanlar (kortikosteroid, siklosporin A) ile anormal inflamasyonu kontrol altýna alýnýr. Kesin tedavisi HKHN’dir.
DNA ligaz IV eksikliði
DNA ligaz IV (LIG4), iyonize radyasyon veya V(D)J rekombinasyonu
sýrasýnda oluþan DNA çift sarmal kýrýk tamirinde görevli olan NHEJ
yolaðýnda bulunan 6 faktörden (DNA-PKcs, ku70/80, Artemis, LIG4 ve
XRCC4) biridir. DNA ligaz IV eksikliðinde DNA tamiri tam yapýlamadýðý
için iyonize radyasyona karþý artmýþ hassasiyet vardýr. Otozomal çekinik
geçiþli bu hastalýkta T-B-NK+ AKÝY tablosunun yaný sýra daha hafif olan
olgularda lenfopeni ve hipogammaglobulinemi oluþabilir. Diðer
AKÝY’lerden farklý olarak mikrosefali, dismorfik yüz görünümü, büyüme
geriliði eþlik edebilir. Bazý tanýmlanmýþ olgularda pansitopeni, EBV
iliþklilenfoproliferasyon, T hücreli lösemi görülmüþtür. Nakil tedavisi
sýrasýnda aðýr GVH gibi komplikasyonlara daha fazla rastlanýr ve sonraki
dönemlerde olgularda ikincil malignite geliþim riski bulunmaktadýr
(2, 7).
Cernunnos eksikliði
Cernunnos eksikliði, mikrosefali, aðýr T lenfosit düþüklüðü, yaþla birlikte azalan B lenfosit sayýsý ile karakterize otozomal çekinik olarak
kalýtýlanprimerimmün yetmezlik türüdür. Bu hastalýkta bozulmuþ DNA
tamiri olduðu düþünülmektedir. Hastalarda aðýr enfeksiyonlarýn yaný sýra mikrosefali, kuþa benzer yüz görünümü, otoimmün anemi, kemik ve
ürogenital anomaliler tanýmlanmýþtýr. Bu grup hastada radyasyon duyarlýlýðý olmasý nedeniyle kemik iliði nakil yapýlýrken kemoterapitoksisitesine
dikkat edilmelidir (2).
141
• Doç. Dr. Safa BARIÞ
CD40 ligand ve CD40 eksikliði (immüglobulin sýnýf
deðiþimi rekombinasyon defektleri)
T ve B lenfositler arasýnda CD40-CD40L etkileþimi sonucu B
lenfositlerde T baðýmlý yanýt meydana gelir ve IgM özelliðindeki antikorlar
sýnýf deðiþtirerek IgA, IgG ve IgE’ye dönüþür. Bu moleküllerin eksikliði
kombine immün yetmezlik tablosuna neden olur. IgM normal veya yüksek
ancak diðer Ig tiplerinin sayýsý azdýr. En sýk klinik bulgu tekrarlayan
solunum yolu enfeksiyonlarýdýr ayrýca, gastrointestinal sistemi tutan
enfeksiyonlar da sýktýr ve %50’ye kadar varabilmektedir (Cryptosporidium, Giardialamblia, Salmonella). T lenfositlerin fonksiyonsuzluðu
nedeniyle PneumocystisJiroveciienfeksiyonu da sýktýr. Bu hastalarýn
düzenli aralýklarla Cryptosporidium’a ikincil sklerozankolanjit ve nötropeni
gibi hematolojik bulgular açýsýndan yakýn takibi gereklidir. Immünglobulin
tedavisi etkili bulunmuþ ve tedavi ile IgM düzeyinin normale döndüðü
saptanmýþtýr. Nörtopenisi aðýr olan vakalarda koloni uyarýcý faktör tedavisi
iþe yarayabilir (2).
Pürin Nükleozidfosforilaz (PNP) eksikliði
Kombine immün yetmezlik grubu hastalýklardan OR geçiþli PNP
enzim eksikliðinde, purinmetabolitlerindentoksik olan inozin, deoksiinozin,
guanizin ve deoksiguanozinin ürik asite dönüþümü gerçekleþemez ve
bunun sonucunda lenfositlerde aþýrý dGTP birikimi toksik etkiye neden
olarak erken parçalanmalarýna neden olur. Belirgin olarak T lenfositleri
etkilemesinin yanýnda zaman içinde B hücrelerinde azalma ve fonksiyon
bozukluðu görülür. Doðal öldürücü hücre sayýsý normal veya artmýþ olabilir. Hastalýðýn baþlama yaþý deðiþken olup, genellikle geç süt çocukluðu
döneminde tekrarlayan enfeksiyonlar, otoimmün hastalýklar (hemolitik
anemi, trombositopeni, vaskulit, artrit), ataksi, spastisite, tremor, hiperaktivite ve geliþim geriliði gibi nörolojik bulgularla ortaya çýkmaktadýr.
Laboratuar bulgularýnda ürik asit düzeyinin 2 mg/dl altýnda olmasý tipiktir.
Ýmmünoglobulin düþüklüðü ve antikor yanýtlarý bozuk olanlarda IVIG
tedavisi yapýlmalýdýr. Prognozun kötü olduðu bu hastalýkta transpantasyon yapýlmadýðýnda olgularýn çoðu 2. dekatda gelmeden kaybedilmektedir (3).
142
Kombine Ýmmün Yetmezlikler •
α zincir defekti, ZAP-70 eksikliði)
CD8 eksikliði (CD8α
CD8 molekülü MHC sýnýf I ile sunulan peptidlerin TCR tarafýndan
tanýnmasýnda yardýmcý reseptör olarak rol oynamaktadýr. Eksikliðinde
CD8 + T lenfositlerin geliþimi timus içinde bozulmaktadýr. Buna baðlý
olarak periferik kanda CD8 + hücreleri görülmezken, CD3 sayýsý normal
olmaktadýr. Hastalýk genellikle geç dönemde (2 ve 3. dekat) MHC sýnýf I
eksikliðine benzer olarak tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarý ile
çýkarlar, viral enfeksiyonlar daha nadirdir (2, 3).
ZAP-70 (zeta iliþkili protein 70 kDa) proteini T lenfositlerin aktivasyonunda önemli bir moleküldür. Hücre içi sinyal iletimi elemaný olan bu
proteinin eksikliðinde, timusta TCR geliþiminden sonraki aþamada
CD8+ hücrelerin oluþumu etkilenmektedir. Klinik olarak hastalar AKÝY’e
benzer bulgularla ortaya çýkarlar. Yeni tanýmlanmýþ bazý hipomorfik
mutasyonu sahip olanlarda eritrodermi, otoimmün hastalýklar gözlenmiþtir. Hastalarda lenfoid doku vardýr ve timus boyutlarý normaldir.
Lenfosit sayýsý normal veya artmýþtýr. CD8+ hücreler azalmýþ, CD4 +
lenfosit, NK ve TCRγ/δ + T lenfosit sayýsý normaldir. Hipomorfik
mutasyonlardan faklý olarak TCR Vβ repertuarý normaldir. Anti- CD3 ve
fitohemaglutinin ile T lenfosit uyarýmý bozulurken, proksimal yolaklarý
kullanmayarak direkt olarak PLCγ aktivasyonu gerçekleþtiren iyonomisin ve forbol ester (PMA) aktivasyonu normaldir. Ýmmünglobulin düzeyleri
genellikle düþük olmakla birlikte normal veya yüksek de bulunabilmektedir. Özgül antikor yanýtlarýnda bozulmaktadýr. Tedavi HKHN’dir.
Kalsiyum salýnýmý ile aktive olan
kalsiyum kanal eksikliði (CRAC)
Lenfosit aktivasyonu sýrasýnda Ca salýnýmý önemlidir. Aktivasyon ile
endoplazmikretikulumdan hücre içine azalan kalsiyumun yerine
konulmasý için endoplazmikretükulum yüzeyinde yerleþen STIM-1
proteini sensör görevi görerek hücre membranýnda var olan CREC kanalý
komponenti ORAI-1’i aktive eder böylece hücre içine kalsiyum giriþini
saðlanýr. Bu yol ile lenfositlerde kalsiyum seviyesi belli seviyede tutulmaya
çalýþýlýr. Bu moleküllerin eksikliðinde, lenfosit sayýsý normal olmasýna
raðmen lenfosit uyarýmý bozulmuþtur. Tanýmlanan olgularda aðýr viral
(CMV enfeksiyonu), bakteriyal (BCG itis) ve paraziter (disseminetoxoplazmozis) enfeksiyonlara yatkýnlýk artmýþtýr. Ayrýca bu olgularda
143
• Doç. Dr. Safa BARIÞ
ilerleyici olmayan miyopati, anhidrotikektodermaldisplazi, diþ anomalileri
ve otoimmünite gözlenmiþtir. Diðer immünoloji özellikler; hipergammaglobulinemi, azalmýþ NK hücre aktivitesi ve NKT hücre yokluðudur.
Kemik iliði transplantasyonu gereklidir (2, 3).
MHC sýnýf I eksikliði
Sýnýf I MHC molekülü, iþlenmýþ peptidlerin CD8+ T hücrelerine
sunarak tanýma görevinde görev almaktadýr. Bu moleküler ayrýca
timikepitelde CD8+ lenfositlerin geliþiminde, NK ve mukozalimmünitede
görevli G/γ T hücrelerinin aktivitesini düzenlenmede de etkilidir. Hücre
içi peptidler; TAP1/2 (taþýyýcý protein), TABP (tapasin) proteinleri aracýlýðýyla MHC I’ e baðlanýr. Proteinlerde tanýmlanmýþ mutasyonlara baðlý
MHC I salgýlanmasý bozulmakta, buna baðlý CD8+ hücre sayýsý azalmaktadýr. Bu hastalarda, solunum yolu enfeksiyonlarýna ikincil bronþektazi ve amfizem, deride granülomatöz deðiþiklikler ve buna eþlik eden
vaskülit tablosu geliþebilmektedir. Sadece deride ülserasyon ile giden
olgular da tanýmlanmýþtýr. Hatta bazýlarý tamamen asemptomatik olabilmektedir. Ýlginç olarak bu hastalarda viralenfeksiyona yatkýnlýk görülmemektedir. Buda NK ve γ/δ T hücrelerinin MHC I baðýmsýz artmýþ aktiviteleri
ile açýklanmaktadýr (2, 3).
MHC sýnýf II eksikliði
MHC II molekülü CD4+ lenfositlerin geliþiminde ve görevini yerine
getirmesinde önemlidir. Otozomal çekinik geçiþ gösterir ve þuana kadar
MHC sýnýf II eksikliðine neden olan 4 adet gende mutasyon saptanmýþtýr
(MHC2TA, RFXANK, REX5, RFXAP). Eksikliðinde CD4+ T hücreleri
azalmaktadýr. Yaþamýn erken döneminde itibaren büyüme ve geliþme
geriliði, inatçý ishal ataklarý, altý solunum yolu ve üriner sistem enfeksiyonlarý görülür. Kronik ishalde etyoloji olarak Candidia, Giardia, Cryptosoridum, enterovirus ve adenovirus düþünülmelidir. Antikor yapýmý bozulduðu için bakteriyalenfeksiyonlarda da artýþ görülür. CD40L eksikliði
gibi bazý olgularda Cryptosoridum’aikincil sklerojankolanjitis ve nötropeni
bildirilmiþtir. T lenfosit sayýsý normal ancak CD4 sayýsý azalmýþtýr. Mitojen
yanýtý normaldýr ve çoðu olguda deðiþken oranda hipogammaglobulinemi
vardýr. B lenfosit, monosit ve aktive T lenfositlerde HLA-DR, DP, DQ
yüzey ekspresyonu olmaz. Genellikle kötü seyirli olduðu bu hastalara
144
Kombine Ýmmün Yetmezlikler •
erken dönemde IVIG ve antibiotikproflaksisi baþlanmalýdýr. Kesin tedavisi HKHN’dir ancak baþarý þansý diðer AKÝY’lere göre daha düþüktür(2).
Winged-helixnude (WHN) eksikliði
Timus ve cilt epitelyum hücrelerinin diferansiyasyonunda rol alan bir
transkripsiyon faktörü olan WHN eksikliði sonucu olmaktadýr. T lenfosit
düþüklüðü ile giden aðýr immün yetmezliðe neden olur ve tanýmlanmýþ
olgularda týrnak distrofisi, alopesi ve timus yokluðu görülmektedir. Taným−
lanan bir olguda Omenn benzeri eritrodermi ve lenfoproliferasyon görülmüþtür (2).
CD25 eksikliði
IL-2 reseptör a zincir eksikliði (CD25 eksikliði) sonucu oluþan OR
geçiþlidir. CD25 molekülü timusta lenfositlerin erken geliþimi evresinde
ve matür aktive T lenfositlerin normal görev görmesinde gerekli olan
moleküldür. Eksikliði sonucu aðýr viral ve bakteriyalenfeksiyonlar, lenfoproliferasyon, otoimmünite (hemolitik anemi, nötropeni, enteropativillusatrofisi, tip I DM, biliyer siroz, hipotiroidi ve otoantikor pozitifliði)
görülmektedir. Ýmmündisregülasyonla giden IPEX’e benzer þekilde
akciðer, karaciðer ve barsaklarda artmýþ lenfositikinfiltrasyon tanýmlanmýþtýr. CD3 ve CD4 lenfositlerde azalma, Aktive CD4 lenfositlerde
CD25 salgýsýnda azalma, normal B ve NK hücre oranýnýn yanýnda
immünglobulinlerin seviyesi normal veya yüksektir. Tanýn erken konulmasý, enfeksiyonlarýn tedavisi, otoimmünite için immünbaskýlayýcý
ajanlarýn (kortikosteroid ve siklosporin A) verilmesi yaþama þansýný artýrýr.
Kesin tedavi myeloablatif hazýrlýk rejimi ile HKHN’dir (2, 3).
Saç týrnak hipoplazisi
RNA mitokondrial RNA processingendoribonükleaz (RMRP) eksikliði
sonucu oluþan OÇ geçiþli hastalýktýr. Doðumdan itibaren var olan boy
kýsalýðýnýn yanýnda bu olgularda hipopigmentasyon, kýsa ve displastik
týrnaklar, seyrek ve açýk renkli saç yapýsý görülmektedir. Daha çok T
lenfosit yetmezliði ile gider. B lenfosit sayýsý normaldir. Bazý olgularda,
anemi, MDS, lenfoma, Hirschprung hastalýðý, anormal spermatogenezis
tanýmlanmýþtýr (2).
145
• Doç. Dr. Safa BARIÞ
STAT5B eksikliði
Literatürde 10’un altýnda olgu tanýmlanmýþtýr. Bu olgularda bozulmuþ
büyüme hormonu sinyal iletimine baðlý olarak boy kýsalýðý, dismorfik yüz
görünümü, dermatit, lenfositikintersitisyelpnömoni ve fibrozis, aðýr hemorajikvarisellaenfeksiyonu, otoimmünite görülmüþtür. Doðumda boyu normal olan ve daha sonra boy kýsalýðý geliþen olgularda düþünülmelidir(2).
ITK eksikliði
IL-2 tetikleyici T hücre kinaz (ITK) eksikliði 2009 yýlýnda akraba evliliði
olan ailenin 2 kýz çocuðunda tanýmlanmýþ OÇ geçen bir immün yetmezliktir. Tirozinkinaz özelliði olan bu protein lenfositlerin aktivasyonunda
görev alýr. Eksikliðinde, CD4 lenfosit (özellikle naiv T lenfositler) ve NKT
sayýsýnda azalma sonucu öldürücü EBV iliþkili lenfoproliferatif hastalýk
geliþir (lenfoadenopati, hepatosplenomegali, lenfoma ve sitopeni). T
hücre proliferayon yanýtý bozulur ve immünglobulin deðerlerinde giderek
azalma saptanýr. Tedavide antiviral ajanlar, steroid ve monoklonal CD20
antikoru klinik olarak yarar saðlasa da kesin tedavisi HKHN’dir (8).
MAGT1 eksikliði
2011 yýlýnda tanýmlanan bu immün yetmezlik türünde, lenfositlere
magneziyum giriþinde görevli MAGT1 kanalýný kodlayan gende (magnesiumtransporter protein 1) mutasyon saptanmýþtýr. Hastalýk X’ baðlý
geçiþ gösterir ve kronik viralenfeksiyonlar (özellikle EBV, HSV), EBV
iliþkili lenfoma, solunum yolu enfeksiyonlarý, kronik ishal gibi klinik bulgularla ortaya çýkar. Laboratuar bulgularýnda, total lenfosit sayýsý normal olduðu halde CD4 lenfopeni saptanýr. T hücre aktivasyonunun
fitohemaglutinine yanýtsýz, PMA ve iyonomisine yanýtlý olmasý hastalýðýn
ayýrt edici özelliðidir (9).
DOCK8 eksikliði
Dedicator of cytokinesis 8 (DOCK8), DOCK180 ailesi üyesi protein
olup, GTPaz aktivitesi sayesinde RAC1 ve Cdc42 proteinlerinde GDPGTP dönüþümü gerçekleþtirerek lenfositlerin aktivasyonunda, proliferasyonunda, sitoskelatonun korunmasýnda görev almaktadýr. Hiper IgE
146
Kombine Ýmmün Yetmezlikler •
sendromunun OÇ tipi olan DOCK8 mutasyonu ilk defa 2009 yýlýnda,
ülkemizden yapýlan çok merkezli çalýþmadaki hastalarda tanýmlandý. Bu
olgularda egzama, tekrarlayan sinopulmonerenfeksiyonlar, viral enfeksiyonlar (molloscumcontagiosum, HPV, HPV), tekrarlayan deri abseleri
(s.aureus), mukokutenözkandidyazis, aðýr besin, inhaler ve ilaç allerjisi,
malignite geliþimi (skuamöz hücreli karsinom-HPV iliþkili, lenfoma,
leiomiyosarkom), santral sinir sistemi vasküliti ve trombozu, otoimmünsitopeniler görülebilmektedir. Laboratuar bulgularýnda eozinofili,
lenfopeni (özellikle CD4 düþüklüðü, naiv T lenfosit düþüklüðü, daha az
sýklýkla CD8 düþüklüðü), azalmýþ B, switched hafýza B ve NK lenfosit
sayýsý, IgE yüksekliði, IgM düþüklüðü görülür. IgG normal veya yüksek
olabilir ayrýca IgE düzeyi normal olan olgularda tanýmlanmýþtýr. HiperIgE
sendromunda Th17 hücre geliþiminin olmadýðý ve buna baðlý olarak
IL-17 seviyesinin düþük olmasý tipiktir. Destekleyici tedavilerin yanýnda
IVIG verilmesi hastalýklarýn kontrol altýna alýnmasýnda katký saðlamaktadýr. Son yýllarda yapýlan HKHN ile baþarýlý sonuçlar elde edilmiþ
ve bu hastalarda tedavi seçeneði olarak daha fazla ön plana çýkmaya
baþlamýþtýr (10).
MST1 eksikliði
Otozomal çekinik geçen 2012 yýlýnda tanýmlanmýþ kombine immün
yetmezliktir. Hastalýk MST1 (makrofajstimulating 1) genindeki mutasyon
sonucu oluþur. Mutasyon sonucu T lenfositlerde programlý hücre ölümü
artýþý meydana gelir. Klinikte tekrarlayýcý aðýr viral ve bakteriyal enfeksiyonlar, HPV iliþkili aðýr siðil hastalýðý, mukokutenözkandidyazis, molluscumcontagiosum enfeksiyonu görülür. Bu olgularda ayrýca nötropeni,
EBV iliþkili lenfoproliferasyon, konjenital kalp defektleri (ASD, PFO)
tanýmlanmýþtýr. T ve B lenfositlerde azalmanýn ile birlikte Naive T (CD4
ve CD8+) sayýsý ve TCR Vß repertuarý da azalýr. Antikor ve lenfosit
proliferasyon yanýtlarý deðiþkendir. Bu hastalarýn immünglobulin deðerleri
yüksek bulunur (11).
147
• Doç. Dr. Safa BARIÞ
Kaynaklar:
1. Al-Herz W, Bousfiha A, Casanova JL, Chapel H, Conley ME, et al. Primary immuno
deficiency diseases: an update on the classification from the International Union
of Immunological Societies Expert Committee for Primary Immunodeficiency. Front
Immunol 2011;2:1-26.
2. Le Deist F, Moshous D, Howe SJ, et al. Combined T and B cellImmunodeficiencies.
In: Rezaei N, Aghamohammadi, Notarangelo LD (eds). Primary Immunodeficiency
Diseases: Definition Diagnosis and managment. Berlin Heidelberg: Springer-Verlag.
2008: 39-78.
3. Notarangelo LD. 2010. Primaryimmunodeficiencies. J AllergyClinImmunol 2012;125
(2 Suppl. 2):S182–94.
4. Roifman CM, Somech R, Kavadas F, Pires L, Nahum A, Dalal I, Grunebaum E.
Definingcombinedimmunodeficiency. J AllergyClinImmunol 2012; 130: 177-83.
5. Notarangelo LD. Functional T Cell Immunodeficiencies
CellsPresent).AnnuRevImmunol 2013; 31: 195-225.
(with
T
6. Villa A, Notarangelo LD, Roifman CM. Omennsyndrome: inflammation in leaky
severe combinedimmunodeficiency. J AllergyClin Immunol2008; 122:1082–86.
7. Felgentreff K, Perez-Becker R, Speckmann C, Schwarz K, Kalwak K, Markelj G,
Avcin T, Qasim W, Davies EG, Niehues T, Ehl S. Clinical and immunological manifestations of patients with atypical severe combinedimmunodeficiency.ClinImmunol
2011; 141: 73-82.
8. Huck K, Feyen O, Niehues T, Rüschendorf F, Hübner N, et al. Girlshomozygousfor
an IL-2- inducible T cellkinasemutationthatleadsto protein deficiencydevelopfatal
EBV-associatedlymphoproliferation. J ClinInvestig. 2009 119:1350–58.
9. Li FY, Chaigne-Delalande B, Kanellopoulou C, Davis JC, Matthews HF, et al. Second Messenger role for Mg2+ revealedbyhuman T-cellimmunodeficiency. Nature
2011;475:471–76.
10. Engelhardt KR, McGhee S, Winkler S, Sassi A, Woellner C, et al.
Largedeletionsandpointmutationsinvolvingthededicator of cytokinesis 8 (DOCK8)
in theautosomal-recessive form of hyper- IgEsyndrome. J. AllergyClin. Immunol
2009; 124:1289–302.e4.
11. Abdollahpour H, Appaswamy G, Kotlarz D, Diestelhorst J, Beier R, et al.
Thephenotype of human STK4 deficiency. Blood 2012; 119:3450–57.
148
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 149 - 156
Kronik Granülomatöz Hastalýk
Prof. Dr. Iþýl B. BARLAN, Doç. Dr. Ahmet ÖZEN,
Doç. Dr. Safa BARIÞ, Doç. Dr. Elif AYDINER
Kronik granülomatöz hastalýk (KGH), öldürücü bakteriyel, fungal
infeksiyonlarýn yaný sýra artmýþ inflamasyona ikincil granülom oluþumu
ile karakterize olup, ilk defa 1954 yýlýnda Janeway ve arkadaþlarý tarafýndan tanýmlanmýþtýr. Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat (NADPH)
oksidaz sistemini kodlayan genlerdeki mutasyonla karakterize bir
fagositer sistem hastalýðýdýr.
Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat oksidaz sistemi, sitokrom b558
(gp91phox ve p22phox) ve sitoplazmik proteinlerden (p47 phox, p67
phox, p40 phox) oluþmuþtur. Bu proteinlerin yapýsýnda oluþan mutasyonlar sonucu süperoksit radikalinin yapýmý engellendiði için fagosite
edilen mikroorganizmalar öldürülememektedir.
Genetik olarak heterojen geçiþli olup X’e baðlý genotip (% 65-70) en
sýk rastlanan tiptir. X kromozomun kýsa kolu tarafýndan kodlanan NADPH
oksidaz ýn membranýnda bulunan gp91 phox da oluþan mutasyonlara
baðlý olarak geliþmektedir. Yüzde 30 hastada ise otozomal resesif kalýtým
görülmektedir.
Kronik granülomatöz hastalýklý olgularda fagosit içinde reaktif oksijen ara ürünlerinin açýða çýkmamasý sonucu özellikle katalaz-pozitif
bakterilere, mantar infeksiyonlarýna ve apse oluþumuna yatkýnlýk söz
konusudur, hücre içi mikroorganizmalarýn öldürülememesi sonucu özellikle katalaz pozitif Staphylococcus aureus, Klebsiella pneumoniae, Salmonella spp, Burkholderia cepacia, Aspergillus, Candida ve Nocardia
enfeksiyonlarýna yatkýnlýk görülmektedir.
Hastalýðýn sýklýðý geliþmiþ ülkelerde 1/200.000 bir olarak rapor
edilmektedir. Akraba evliliðinin sýk olduðu ülkemizde otozomal resesif
formunun beklenen insidanstan yüksek olacaðý tahmin edilebilinir.
SB Marmara Üniversitesi, Pendik Eðitim ve Arastýrma Hastanesi, Allerji Immunoloji Bilim Dalý
149
• Prof. Dr. I.B. BARLAN, Doç. Dr. A.ÖÖZEN, Doç. Dr. S.BARIÞ, Doç. Dr. E.AYDINER
Klinik Bulgular:
Hastalýðýn seyri çok deðiþken olabilmekte, geç yaþta hafif formlarý
olmakla birlikte neonatal dönemde sepsisle de seyredebilmektedir.
Hastalarýn çoðu küçük yaþta tekrarlayan enfeksiyonlar ya da granülom
oluþumu nedeni ile taný almaktadýr. Enfeksiyonlarýn en sýk görüldüðü
yerler akciðer ,deri, lenf nodlarý ve karaciðer dir. Karaciðerde stafilokoksik
abse oluþumu bu hastalýðýn patognomonik bulgusudur. Bakteriyel ve
Nocardia enfeksiyonlarý semptomatik olup, eritrosit sedimentasyon hýzýný
artýrýp, lökositoza neden olurlar. Öte yandan, Aspergilloz enfeksiyonu
ise ateþin yükselmediði, sedimantasyon hýzýnýn normal olduðu ve
semptomlarýn baskýn olmadýðý durumlarda akla gelmelidir.
Hastalýkta en sýk görülen klinik belirtiler abseleþen cilt lezyonlarý,
lenfadenit, pnömoni, ampiyem, perianal abse ve osteomiyelittir.
Kronik granülomatöz hastalýkta artan inflamasyona ikincil granülomlar
meydana gelmektedir. Bu patolojinin tipik özelliði kazeifiye olmayan, çok
nukleuslu dev hücre formasyonudur. Granulomlar sýklýkla gastrointestinal sistemde beyin, dalak ve akciðerde rastlanýlýr. Ýç organlarda oluþtuðunda gastrik çýkýþ yolunda veya uretrada týkanýklýða neden olabilmektedir. Birçok olguda bu granulomlar patojen ajan içermemekte olup,
steroid tedavisine olumlu yanýt vermektedir. Tedavinin azaltýldýðý durumlarda, semptomlar geri gelebilir, bu nedenle steroid tedavisine düþük
dozda yýllarca bile devam etmek gerekebilir.
KG Hastalýða özgü bir manifestasyon da mulch (mantar sporlarý,
çürüyen yapraklar gibi) inhalasyonuna baðlý olarak geliþen akut enflamatuar yanýttýr.Bu durumda ateþ, hipoksi ve akciðer görüntülemesinde
yaygýn infiltrasyon görülür. T tedavisinde antifungallere ek olarak ,yüksek
doz steroidler kullanýlmaktadýr.
Kronik Granülomatöz hastalýðýn barsak tutulumunun Crohn hastalýðýndan ayrýmý oldukça zor dur. Ancak KGH da barsak dýþý özellikler
Crohn hastalýðýnýn aksine genellikle görülmemektedir. Bu durumun
tedavisinde steroid dýþýnda, sulfasalazin, azathioprine de kullanýlabilir.
TNF alfa inhibitöreleri aðýr enfeksiyon riski göz önüne alýnarak denenebilir.
Ayrýca son yýllarda, KGH ile birlikte rapor edilen sarkoidozis, juvenile idiopatik artrit (JIA),IgA nefropatisi, perikardial efüzyon, kutanöz lu150
Kronik Granülomatöz Hastalýk •
pus eritematozis(LE) and aðýr Crohn-benzeri enflamatuar barsak hastalýðý bu hastalýðýn spektrumunu tekrarlayan enfeksiyon ve granulom
oluþumunun dýþýna taþýmýþtýr. Nedeni tam olarak bilinmeyen bu otoimmün hastalýklarýn artan inflamasyonla iliþkili olabileceði düþünülmektedir. Bu tesbitin en önemli sonucu enfeksiyon riski gözetilerek gerekli
tedavilerin geciktirilmemesi, kortikosteroid yanýnda, otoimmün hastalýklarýn tedavisinde kullanýlan diðer tedavilerin de gerektiðinde kullanýlmasýna iþaret etmesidir.
Öte yandan, KGH ve BCG aþý komplikasyonlarý ve tüberküloz hastalýðýna yatkýnlýk sýklýkla birlikte görülen bir durumdur. BCG aþýsý ve M.
Tbc ile aðýr hastalýk geçiren hastalar sadece IL-12,IL-23 ve IGN gama
yolaðý defektleri için deðil ,KGH açýsýndan da araþtýrýlmalýdýr. Ýran, Hong
Kong ve Arjantin den bu birliktelikle ilgili raporlar mevcuttur. BCG aþýsý
KGH lý çocuklarda kontrendike olmakla birlikte, tüberküloz enfeksiyonunun görülme sýklýðýnýn hala yüksek olduðu ülkelerde, aþýnýn doðumda yapýlmýþ olmasý nedeni ile,KGH tanýsý ancak aþý sonrasý yapýlabilmektedir.Tüberkülozun endemik olduðu ülkelerde IFN gama uygulamasý özellikle önem taþýmaktadýr.
Taný:
KGH tanýsý superoksit üretim ölçümüne dayanan testlerle yapýlmaktadýr. Kantitatif Nitro Blue Tetrazolium testinde mavi renkteki formazan maddesi NADPH oksidaz enzimi varlýðýnda indirgenip renk
deðiþtirerek, nötrofil fonksiyonlarý hakkýnda bilgi saðlamaktadýr. Ancak
bu test, testi yapan kiþinin becerisine, kullanýlan maddelerin niteliðine
göre yanýltýcý sonuç verebilmektedir. Öte yandan, günümüzde en güvenilir
test dihidrorodamin testidir.Bu testte flow sitometre kullanýlarak uyarýlan
nötrofillerde NADPH oksidaz enzimi sayesinde floresan özelliði olmayan
dihidrorodamin, floresan özelliði olan rodamine çevrilir. Bu test sayesinde
hem X e baðlý veya otozomal resesif kalýtýmlýlar ayrýþtýrýlabilir, hem de
taþýyýcý vakalar tesbit edilebilir.
151
• Prof. Dr. I.B. BARLAN, Doç. Dr. A.ÖÖZEN, Doç. Dr. S.BARIÞ, Doç. Dr. E.AYDINER
Þekil 1: DHR testinde histogram görünümü
Solda normal histogram görülmektedir. Uyarým sonrasý nötrofiller artmýþ
floresan aktivitesine baðlý saða kayma göstermektedir.
Saðda ise hastanýn nötrofilleri uyarým sonrasý floresan artýþý gösterememiþtir.
Þekil 2: X e baðlý kalýtýlan Kronik Granülomatöz hastalýkta taþýyýcý annenin histogramý
Uyarým sonrasý annede bulunan saðlýklý (M2) ve hastalýklý geni taþýyan
(M1) iki ayrý nötrofil populasyonu görülmektedir.
152
* Oral solusyon.
LHA, laminar hava akýmý; G-CSF, granulosit koloni-uyarýcý faktör; HLA, Ýnsan lökosit antijeni; KGH, kronik granulomatöz hastalýk; s.c., subkutan. () no'lu
referanstan alýnmýþtýr.
Tablo 1. KGH: ana tedavi seçenekleri
————————————————————————————————————————————————————————————
Seçenek
Endikasyon
Süre
Ýlaç
Pediatrik doz
————————————————————————————————————————————————————————————
Antibiotik profilaksisi
Bakteriyel enfeksiyonlar yaþam boyu
Trimetoprimsul6 + 30 mg/kg/gün
famethoksazol
Fungal enfeksiyonlar
yaþam boyu
Itrakonazol
5 mg/kg/gün*
————————————————————————————————————————————————————————————
Ampirik antibiotik
Gram+ enfeksiyonlar
patojen saptanana dek
Teikoplenin
10 mg/kg/gün
tedavisi
Gram-enfeksiyonlar)
patojen saptanana dek
Siprofloksasin
15 mg/kg/gün
Fungal enfeksiyonlar
patojen saptanana dek
Vorikonazol
14 mg/kg/gün
————————————————————————————————————————————————————————————
Interferon-γ profilaksisi
tekrarlayan enfeksiyonlar yaþam boyu
γ-Interferon
3x50 μg/m2/hafta
(subkutan)
————————————————————————————————————————————————————————————
Beyaz hücre
Aðýr dirençli
Düzelene dek veya
G-CSF uyarýlmýþ
Lökoferez'den 12 saat
transfüzyonu
enfeksiyonlar
antikor oluþumuna dek
lökositler
önce 10 μg/kg (s.c.)
————————————————————————————————————————————————————————————
Antiinflammatory
týkayýcý granülom
7–10 gün--> azalt
Prednizolon
0.5–1 mg/kg/gün
treatment
————————————————————————————————————————————————————————————
Kök hücre
tekrarlayan ciddi
LHA-izolasyonu
HLA identik kemik iliði
>2x106/kg
transplantasyonu
komplikasyonlar
transplantasyonu
CD34+ hücreler
————————————————————————————————————————————————————————————
Tedavi:
Kronik Granülomatöz Hastalýk •
153
• Prof. Dr. I.B. BARLAN, Doç. Dr. A.ÖÖZEN, Doç. Dr. S.BARIÞ, Doç. Dr. E.AYDINER
Trimetoprim-sulfametoksazol profilaksisi genel olarak tüm bakteriyel
enfeksiyonlarýn ve özellikle stafilokok enfeksiyonlarýnýn sýklýðýný
azaltmaktadýr. Profilaksi alan hastalarda stafilokok enfeksiyonlarý hemen
hemen yalnýzca karaciðer ve servikal lenf nodlarýnda sýnýrlý kalmaktadýr.
KGH'lý hastalardaki karaciðer abseleri hemen her zaman stafilokoklara
baðlýdýr, yoðunluðu fazladýr, kazeifiyedir, drenajý zordur ve çoðunlukla
cerrahi giriþim gerektirir. Stafilokoklara baðlý karaciðer absesi olan
vakalarda mutlaka KGH akla gelmeli ve buna yönelik tarama yapýlmalýdýr.
Antibakteriyel profilaksisi ve tedavisindeki ilerlemelere baðlý olarak
günümüzde KGH'lý hastalarda mortalitenin en önde gelen nedeni mantar
enfeksiyonlarý ve özellikle de Aspergillus türlerine baðlý olanlardýr. Geniþ,
çok merkezli ve çok uluslu plasebo- kontrollü bir çalýþma subkutan
rekombinan IFN-γ tedavisinin belirgin bir klinik yarar saðladýðýný ortaya
koymuþtur. Bu tedaviyi alan hastalarýn plasebo alanlara göre %70
oranýnda daha az enfeksiyon geçirdiði ve bu enfeksiyonlarýn þiddetinin
daha hafif olduðu görülmüþtür. KGH'lý hastalarýn tedavisinde kullanýlan
ilaçlar ve pediatrik dozlarý Tablo 1'de gösterilmiþtir.
Itrakonazol profilaksisinin KGH'lý hastalarda mantar enfeksiyon riskini
azalttýðýný bildirmiþtir. Klinik uygulamada birçok merkezde genel yaklaþým
Trimetoprim-sulfametoksazol ve itrakonazol profilaksisinin yaný sýra
subkutan rekombinan IFN-γ tedavisinin KGH'lý hastalarda kullanýmý
þeklindedir. Gerek myeloablatif gerekse non-myeloablatif HLA uyumlu
kemik iliði transplantasyonu bir çok KGH hastasýnda uygulanmýþtýr. Bu
hastalarýn yaþam kalitesi belirgin olarak iyileþmiþ olmakla beraber
prosedürden kaynaklanan toksisiteler, akut ve kronik graft- versus host
hastalýðý ve hatta ölümcül komplikasyonlar nedeniyle yarar ve zarar
dengesi dikkatlice deðerlendirilerek karar verilmelidir.
Lökosit Adezyon Defektleri
Lökosit adezyon yetmezliði 1(LAD-1), 2 (LAD-2), VE 3 (LAD-3) lökosit
fonksiyonunun nadir otozomal resesif bozukluklarýdýr. LAD-1 10 milyonda
bir kiþiyi etkiler ve aþýrý nötrofiliye raðmen düþük inflamatuvar yanýtý,
rekürren bakteriyel ve fungal enfeksiyonlar ile karakterizedir. LAD-1,
CD18’i kodlayan 21q22.3 kromozomundaki bir gende meydana gelen
mutasyonlarýn sonucudur. LAD-2’li çocuklar LAD 1’li çocuklarla ayný
kliniksel özellikleri paylaþýrlar fakat normal CD11 / CD18 integrinleri
154
Kronik Granülomatöz Hastalýk •
bulunur. LAD 2’de nörolojik defektleri, kranial yüz dismorfizmi ve eritrosit ABO kan grubu antijeni yokluðu bulunmaktadýr (Bombay fenotipi).
LAD 3’de β2 ve β1 integrin aracýlý adezyon ve migrasyonda kusur
mevcuttur. LAD-1’dekiyle benzer olarak ciddi deri ve yumuþak doku
enfeksiyonlarýnýn yanýnda, göbek kordonunun geç düþmesi ve Glanzmann trombasteni-benzeri kanama bozukluðuyla karakterizedir. LAD1’li hastalardaki patojenler, Staphylococcus aereus ve Escherichia coli
gibi enterik gram negatif organizmalarý kapsarlar. Bu hastalar ayný
zamanda Candida ve Aspergillus gibi fýrsatçý enfeksiyonlara karþý
duyarlýdýrlar. Ýnflamasyonun tipik belirtileri olan þiþkinlik, eritema ve
sýcaklýk mevcut olmayabilir. Ýltihap oluþmaz, enfekte dokularýn biyopsi
örneklerinde çok az nötrofil mikroskopik olarak tanýmlanmýþtýr. Etkilenen
dokuda nötrofillerin yetersizliðine raðmen, enfeksiyon süresince ölçülen
dolaþýmdaki nötrofil sayýsý 30,000’ü aþar ve 100,000/ µL’i bile geçebilir.
Enfeksiyonlar arasý intervallerde, periferik kan nötrofil sayýsý kronik olarak
12,000/ µL’i aþabilir. LAD-1 tanýsý uyarýlmýþ ve uyarýlmamýþ nötrofillerdeki
yüzey CD11b/CD18’in akým sitometri ölçümleriyle belirlenir. LAD-2 tanýsý
nötrofiller üzerindeki sialyl Lewis X (CD15) akým sitometri ölçümü ile
belirlenir. LAD-1 tedavisi, fonksiyonel CD11/CD18 integrinlerin ekspresyon seviyesi ile tayin edilen fenotipe baðlýdýr. Erken allojeneik hematopoietik kök hücre transplantasyonu; CD11/CD18 integrinlerin olmamasý
ile iliþkili ciddi LAD-1 (ve LAD-3) için tercih edilen tedavi seçeneðidir.
Chediak-Higashi Sendromu
Chediak-Higashi sendromu (CHS) nötrofillerin arýzalý degranülasyonu
nedeniyle enfeksiyona artmýþ duyarlýlýk, hafif bir kanama diyatezi, parsiyel
okülokutanöz albinizm, ilerleyici periferik nöropati ile karakterize nadir
görülen otozomal resesif bir hastalýktýr. CHS olan hastalar açýk tenlidir
ve gümüþ renkli saçlarý vardýr. Nistagmus, güneþe karþý hassasiyet ve
fotofobiden yakýnýrlar. Enfeksiyonlar mukoza, cilt ve solunum yolunu
içerir. Etkilenen çocuklar, gram-pozitif bakteriler, gram-negatif bakteriler,
mantarlar ve S. Aureus’a karþý duyarlýdýrlar. CHS’nin en çok hayatý tehdit
eden komplikasyonu pansitopeni, yüksek ateþ, karaciðer, dalak ve lenf
nodlarýnýn lenfohistiyositik infiltrasyonu ile karakterize hýzlanmýþ bir fazýn
geliþmesidir. Yüksek doz askorbik asit (200 mg/gün bebekler, 2,000 mg/
gün yetiþkinler için) stabil dönemde bazý çocuklarýn klinik durumunu
düzeltir. Kök hücre nakli hýzlanmýþ fazý önlemek için tek tedavi yöntemidir.
155
• Prof. Dr. I.B. BARLAN, Doç. Dr. A.ÖÖZEN, Doç. Dr. S.BARIÞ, Doç. Dr. E.AYDINER
Kaynaklar
1- Janeway CA, Craig J, Davison M, Doroney W, Gitlin D, Sullivan JC. Hypergammaglobulinemia associated with severe, recurrent, and chronic non-specific infection. Am J Dis Child 1954;88:388-92.
2- Quie PG. Chronic granulomatous disease of childhood: a saga of discovery and
understanding. Pediatr Infect Dis J 1993;12:395-8.
3- Segal BH, Leto TL, Gallin JI, Malech HL, Holland SM. Genetic, biochemical, and
clinical features of chronic granulomatous disease. Medicine (Baltimore)
2000;79:170-200.
4- De Ravin SS et al.Chronic granulomatous disease as a risk factor for autoimmune
disease.J Allergy Clin Immunol 2008;122:1097-103.
5- Norouzi S,et al. BCG complications associated with primary immunodeficiency
diseases.J Infection,2012; 64:543-554.
6- Barese C,et al. X-linked CGD-first report of mutations in patients of Argentina.J
Pediatr Hematol Oncol 2004;26:656-660.
7- Carnide EG, et al.Clinical and laboratory aspects of CGD diseases in description
of 18 patients.Pediatr Allergy Immunol,2005:16:5-9.
8- Kang EM, Marciano BE,et al. Chronic Granulomatous Disease: Overview and
Hematopoetic Stem Cell Transplant .J Allergy Clin Immunol 2011;127 (6):13191326.
9- Rozenzweig S D,Holland SM et al.Phogocyte immunodeficienciesand their infections. J Allergy Clin Immunol,2004;113:620-6.
10- Seger RA. Modern management of chronic granulomatous disease. Br J Haematol.
2008 Feb;140(3):255-66. Review.
11- Winkelstein JA, Marino MC, Johnston RB Jr, Boyle J, Curnutte J, Gallin JI, et al.
Chronic granulomatous disease. Report on a national registry of 368 patients.
Medicine (Baltimore) 2000;79:155-69.
12- Lublin M, Bartlett DL, Danforth DN, Kauffman H, Gallin JI, Malech HL, et al. Hepatic abscess in patients with chronic granulomatous disease. Ann Surg
2002;235:383-91.
13- Gallin JI, Alling DW, Malech HL, Wesley R, Koziol D, Marciano B,et al. Itraconazole
to prevent fungal infections in chronic granulomatous disease. N Engl J Med
2003;248:2416-22.
14- Horwitz ME, Barrett AJ, Brown MR, Carter CS, Childs R, Gallin JI, et al. Treatment
of chronic granulomatous disease with nonmyeloablative conditioning and T-celldepleted hematopoietic allograft. N Engl J Med 2001;344:881-8.
156
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 157 - 166
Diðer Ýmmün Yetmezlikler
Doç. Dr. Elif KARAKOÇ - AYDINER
1. Ýmmün yetmezliðin eþlik ettiði iyi tanýmlanmýþ
sendromlar
a. Wiskott-Aldrich Sendromu (WAS): Hastalýk X’e baðlý kalýtýlmaktadýr. Trombositopeni, küçük trombositler (düþük MPV), egzema
hastalýðýn belirgin özellikleridir. B hücre sayýlarý normaldir. Ancak,
IgA ve IgE düzeyleri sýklýkla yüksek, IgM düzeyleri ise düþük
saptanmaktadýr. Polisakkarid antijenlere verilen antikor yanýtý
azalmaktadýr. T hücre sayýlarý yaþ ile giderek azalmaktadýr ve antiCD3 ile uyarýlan lenfosit yanýtlarý bozuk olmaktadýr.
b. DNA tamir kusurlarý (Kromozomal instabilite)
i. Ataksi-telenjektazi: Otozomal resesif kalýtýlmaktadýr. Akciðer
enfeksiyonlarý, lenforetiküler sistem maliniteleri, alfa feto protein
düzeyleri yüksektir. IgA, IgE ve IgG altgruplarý düþük iken IgM
düzeyleri yüksektir. B hücre sayýlarý normaldir. T hücre sayýlarý
yaþ ile giderek azalmaktadýr.
ii. Nijmegen kýrýlma sendromu
iii. Bloom sendromu
iv. ICF; immün yetmezlik, fasiyel anomali ve sentromerik instabilite
v. PMS2 eksikliði
vi. Riddle sendromu
c. Timik kusurlar, Di George anomalisi: Kromozom 22q11.2 delesyon de novo saptanmakta ya da otozomal dominant kalýtýlmaktadýr. B hücre sayýlarý normaldir. Ancak T hücre sayýlarý azalmakS.B. Marmara Universitesi, Pendik Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi. Allerji Ýmmünoloji Bilim Dalý
157
• Doç. Dr. Elif KARAKOÇ - AYDINER
tadýr. Immünglobulin sayýlarý normal ya da düþük saptanmaktadýr.
Hastalarda hipoparatiroidi, konotrunkal kalp anomalileri, tipik yüz
görünümü hastalýða eþlik etmektedir.
d. Ýmmün-osseöz hipoplazi
i. Kýkýrdak saç hipoplazisi
ii. Schimke sendromu
e. Comel-Netherton sendromu
f. Hiper IgE sendromlarý (HIES)
i. Otozomal dominant (Job sendromu) HIES: STAT3 geninde
dominant negatif heterozigot mutasyonlar hastalýða neden
olmaktadýr. Tipik yüz görünümü, egzema, skolyoz ve kýrýk öyküsü,
çift sýra diþ, hiperekstensibilite, akciðer ve cilt enfeksiyonlarý (s.
aureus), pnömatosel, kandidiyazis görülmektedir. Yüksek IgE
düzeyi, normal B ve T hücre sayýlarý saptanmaktadýr. Ancak Th17
sayýlarý düþük ve IL-17 üretimi azalmýþtýr.
ii. Otozomal resesif HIES: Pnomatosel, iskelet ve bað doku
bulgularýnýn yokluðu ile klinikte otozomal dominant tipten
ayrýlmaktadýr. Ayrýca viral cilt enfeksiyonlarýna yatkýnlýk, santral
sinir sistemi tutulumu ve malinite riskinde artýþ gözlenmektedir.
1. TYK2 eksikliði
2. DOCK8 eksikliði: T ve B hücre sayýlarýnda azalma, IgE
düzeyinde artýþýn yanýnda IgM düzeyindeki azalma ve
mitojenlere karþý düþük T hücre proliferasyon yanýtý ile
karakterize olmaktadýr.
3. Bilinmeyen kaynaklý
Hiper IgE sendromunda antibiyotik ve intravenöz immünoglobulin
profilaksileri önerilmektedir.
g. VOD; immün yetmezlikðin eþlik ettiði hepatik veno-okluzif hastalýk
h. Diskeratozis konjenita: In-utero büyüme geriliði, mikrosefali, týrnak
distrofisi, pansitopeni görülmektedir. X’e baðlý, otozomal resesif ve
dominant kalýtýlan tipleri mevcuttur.
i. IKAROS eksikliði
158
Diðer Ýmmün Yetmezlikler •
2. Ýmmün disregülasyonla seyreden hastalýklar
a. Hipopigmentasyonla giden immün yetmezlikler
i. Chediak-Higashi sendromu
ii. Griscelli sendromu tip 2
iii. Hermansky-Pudlak sendromu tip 2
b. Ailevi hemofagositik lenfohistiositoz (HLH) sendromlarý:
Hastalarda T, B hücre sayýlarý ve immünglobulin düzeyleri normaldir.
Klinikte persistan ateþ, pansitopeni, hepatosplenomegali, hemofagositoz gözlenmektedir. NK hücre sayý ve fonksiyonlarýnýn bozukluðuna yol açan ve otozomal resesif kalýtýlan çeþitli genetik kusurlara
baðlý ortaya çýkmaktadýr.
i. Perforin eksikliði, FHL2
ii. UNC13D eksikliði, FHL3
iii. Syntaxin 11 eksikliði, FHL4
iv. STXBP2 eksikliði, FHL5
Tablo 1: HLH taný kriterleri aþaðýda özetlenmektedir.
———————————————————————————————
Kesin taný
———————————————————————————————
1/1 veya
5/8
———————————————————————————————
Moleküler taný
Ateþ >38,3
PRF1, UNC13D
Splenomegali
Munc18-2, Rab27a
Sitopeni (en az 2 seride)
STX11, SH2D1A
Hb<9, plt<100000, ANC<1000
BIRC4
Dalak, karaciðer, lenf nodu veya
kemik iðlinde hemofagositoz
Düþük NK hücre aktivitesi
Ferritin >500ng/ml
Hipertrigliseridemi (>265 mg/dl)
veya hipofibrinojenemi
(<150mg/dl)
Artmýþ soluble CD25
———————————————————————————————
159
• Doç. Dr. Elif KARAKOÇ - AYDINER
c. Lenfoproliferatif sendromlar: EBV enfeksiyonu ile tetiklenen ve
X’e baðlý kalýtým gösteren klinik bir tablodur. Farklý iki genetik nedeni
tanýmlanmýþtýr.
i. SH2D1A eksikliði, XLP1
ii. XIAP eksikliði, XLP2
Hastalar genelde EBV ile karþýlaþana dek normal bir hayat sürmektedir. Klinik tablo fulminan, fatal EBV enfeksiyonu, lenfoma ya da
edinsel hipogamaglobulinemi olarak karþýmýza çýkabilmektedir.
Laboratuvar bulgusu olarak, T hücre sayýlarý normal, B hücre sayýlarý
ve immünglobulin düzeyleri normal ya da azalmýþ olarak bulunmaktadýr. Mortalitesi oldukça yüksek olan bu hastalýkta kök hücre nakli
tedavi seçeneði olarak kullanýlmaktadýr.
d. Otoimmünitenin eþlik ettiði sendromlar
i. Otoimmün lenfoproliferatif sendromlar (ALPS): Klinikte splenomegali, lenfadenomegali, otoimmün sitopeniler ile karþýmýza
çýkmaktadýr. Lenfosit apoptozisi kusurludur ve TCR alfa-beta
CD3+ CD4- CD8- (Double Negatif) hücrelerde artýþ mevcuttur. B
ve T hücre sayýlarý normaldir. Ýmmünglobulin sayýlarý normal ya
da artmýþ olabilmektedir.
1. ALPS-FAS (otozomal dominant)
2. ALPS-FASL (otozomal dominant ve resesif)
3. ALPS-CASP10 (otozomal dominant)
4. Kaspaz 8 eksikliði (otozomal dominant)
5. Aktive edici N-RAS ve K-RAS defektleri (sporadik)
6. FADD eksikliði (otozomal resesif)
160
Diðer Ýmmün Yetmezlikler •
Tablo-2: ALPS tanýmlaya yardýmcý kriterler 2012 yýlýnda revize edilmiþtir.
——————————————————————————————————————
Gerekli koþullar
Aksesuar koþullar
——————————————————————————————————————
Primer
Sekonder
——————————————————————————————————————
Kronik non-malin
2 farklý analizde
Artmýþ biyomarkýrlar
lenfoproliferasyon
in vitro ortamda
• Plazma SFASL>200 pg/ml
FAS aracýlý apoptoz
• Plazma IL-10>20pg/ml
(>6 ay lenfadenopati
• Serum/plazma vit B12 >1500ng/L
ve/veya splenomegali)
• Plazma IL-18 >500 pg/ml
——————————————————————————————————————
Periferik kanda yüksek
FAS, FASL, CASP10 ALPS ile uyumlu
DNT hücreleri
mutasyonlarý
histopatolojik bulgular
——————————————————————————————————————
Otoimmün sitopeniler ve
poliklonal hipergamaglobulinemi
——————————————————————————————————————
Ailede ALPS veya non-malin
lenfoproliferasyon öyküsü
——————————————————————————————————————
Kesin ALPS tanýsý için gerekli koþullara ek olarak bir primer
aksesuar kriter, olasý taný için ise gerekli koþullara ek olarak bir
sekonder aksesuar kriter varlýðý gerekmektedir. Kesin ya da olasý
ALPS tanýsýnda ayný tedavi protokolleri uygulanmaktadýr. Tedavide
lenfoproliferasyon için steroid, immunosupresanlar (siklofosfamid,
metotreksat, )
ii. APECED: Otozomal resesif olarak kalýtýlan hastalýk klinikte
karþýmýza otoimmün poliendokrinopati (özellikle paratiroid, adrenal bez bozuklularý), kandidiyazis, ektodermal distrofi (diþ minesi
bozukluklarý) ile çýkmaktadýr. Ayrýca hipogonadizm, kronik aktif
hepatit, alopesi, vitiligo, pernisyöz anemi ve Sjögren sendromu
tabloya eþlik edebilmektedir. AIRE gen mutasyonlarýna baðlý
ortaya çýkan hastalýkta self tolerans mekanizmasýnýn bozulduðu
düþünülmektedir.
iii. IPEX: Ýmmün disregülasyon, poliendokrinopati ve X’e baðlý
kalýtýlým ile tanýnmaktadýr. IgA ve IgE düzeylerinde artýþ, CD4+
CD25+ FOXP3+ T hücrelerinde azalma mevcuttur. Erkek çocukta otoimmün enteropati (ishal, büyüme geriliði), erken baþlangýçlý
diyabet, tiroidit, hemolitik anemi, egzema, trombositopeni, alopesi
161
• Doç. Dr. Elif KARAKOÇ - AYDINER
varlýðý uyarýcý olmaktadýr. FOXP3 gen mutasyonu ile kesin taný
koyulmaktadýr. Tedavide T hücre aktivasyonunu inhibe etmek için
steroidlerin yaný sýra siklosporin, takrolimus, sirolimus kullanýlmaktadýr. Kök hücre nakli kesin tedavi saðlayabilmektedir.
iv. CD25 eksikliði: Otozomal resesif kalýtýlan bu tabloda otoimmün
enteropati, lenfoproliferasyon ve diðer otoimmüniteler gözlenmektedir.
v. ITCH eksikliði
3.Doðal baðýþýklýk yetmezlikleri:
a. EDA-ID (Ýmmün yetmezlikle seyreden anhidrotik ektodermal
displazi): X2e baðlý kalýtýlan NEMO gen defektleri sonucunda ortaya
çýkmaktadýr.
b. IRAK-4 eksikliði (otozomal resesif): Lenfosit ve monosit hücre
bozukluðuna baðlý pyojen enfeksiyonlara yatkýnlýk oluþmaktadýr.
c. MyD88 eksikliði (otozomal resesif): Lenfosit ve monosit hücre
bozukluðuna baðlý pyojen enfeksiyonlara yatkýnlýk oluþmaktadýr.
d. WHIM (otozomal dominant): Siðil, hipogamaglobulinemi, B hücre
ve nötrofil sayýsýnda azalma, enfeksiyonlar, myelokateksi ile kliniðe
yansýmaktadýr.
e. Epidermo-displasia verrusiformis (otozomal resesif)
f. Herpes simpleks ensefalit: TLR3, UNC93B1 veya TRAF3 mutasyonlarýna baðlý geliþen herpes simpleks ensefalitine yatkýnlýk
durumudur.
g. CMC (kronik mukokütan kandidiyazis): IL-17RA (otozomal resesif),
IL-17F (otozomal dominant) veya STAT1 (otozomal dominant) mutasyonlarýna baðlý ortaya çýkmaktadýr.
4. Otoinflamatuar bozukluklar
a. Ýnfalamazomu etkileyen tekrarlayan ateþ sendromlarý
i. FMF (Ailevi Akdeniz Ateþi): tekrarlayan ateþ ve serozitler, otozomal resesif kalýtým
162
Diðer Ýmmün Yetmezlikler •
ii. Hiper IgD sendromu: mevalonat kinaz eksikliði, periyodik ateþ,
yüksen lökosit ve IgD düzeyleri, otozomal resesif kalýtým
iii. Muckle-Wells sendromu: ürtiker, amiloidoz, otozomal dominant
kalýtým
iv. Ailevi soðuk otoinflamatuar sendrom: kaþýntýsýz ürtiker, artrit, ateþ,
soðuða maruziyet sonrasý lökositoz
v. Yenidoðan baþlangýçlý multisistem inflamatuar hastalýk (NOMID)
ya da kronik infantil nörolojik kutanöz ve artriküler sendrom
(CINCA)
b. Ýnflamazomdan baðýmsýz durumlar
i. TNF reseptör iliþkili periyodik sendrom (TRAPS): otozomal dominant kalýtým, TNFRSF1A mutasyonu, tekrarlayan ateþ ve serözit,
döküntü, göz ve eklem bulgularý
ii. Erken baþlangýçlý inflamatuar barsak hastalýðý: otozomal resesif
kalýtým, IL-10 ve IL-10R gen mutasyonlarý, erken baþlangýçlý
enterokolit, fistül, perianal abse
iii. Pyojenik steril artrit, pyoderma gangrenozum, akne (PAPA)
sendromu: otozomal dominant kalýtým
iv. Blau sendromu: NOD2 mutasyonu, otozomal dominant kalýtým,
üveit, granulomatöz snovit, kamptodaktili, döküntü
v. Majeed sendromu: otozomal resesif kalýtým, kronik multifokal
osteomyelit, anemi, cilt tutulumu
vi. DIRA eksikliði: otozomal resesif kalýtým, neonatal baþlangýçlý
multifokal osteomyelit, püstülozis
5. Kompleman eksiklikleri Pek çok hastalýk otozomal resesif
kalýtýlmaktadýr.
a. C1q eksikliði: SLE benzeri sendrom, romatoid hastalýklar,
enfeksiyonlar
b. C1r eksikliði: SLE benzeri sendrom, romatoid hastalýklar,
enfeksiyonlar, otoimmünite
163
• Doç. Dr. Elif KARAKOÇ - AYDINER
c. C1s eksikliði: SLE benzeri sendrom, otoimmünite
d. C4 eksikliði: SLE benzeri sendrom, romatoid hastalýklar,
enfeksiyonlar, Tip 1 diyabet
e. C2 eksikliði: SLE benzeri sendrom, vaskülit, ateroskleroz,
polimyozit, glomerulonefrit, pyojenik enfeksiyonlar
f. C3 eksikliði: pyojenik enfeksiyonlar, SLE benzeri sendrom,
glomerulonefrit, atipik HÜS
g. C5 eksikliði: Neisseria enfeksiyonlarý, SLE
h. C6 eksikliði: Neisseria enfeksiyonlarý, SLE
i. C7 eksikliði: Neisseria enfeksiyonlarý, SLE, vaskülit
j. C8a eksikliði: Neisseria enfeksiyonlarý, SLE
k. C8b eksikliði: Neisseria enfeksiyonlarý, SLE
l. C9 eksikliði: Neisseria enfeksiyonlarý
m. C1 inhibitör eksikliði: Herediter anjiyoödem, otozomal dominant
kalýtým
n. Faktör D eksikliði: Aðýr Neisseria enfeksiyonlarý
o. Properdin eksikliði: Aðýr Neisseria enfeksiyonlarý
p. Faktör I eksikliði: pyojenik enfeksiyonlar, glomerulonefrit, SLE,
aðýr pre-eklampsi
q. Faktör H eksikliði: HÜS, MPGN, aðýr pre-eklampsi
r. MASP1 eksikliði: yarýk damak dudak, kraniosinostoz, atipik yüz,
öðrenme güçlüðü, uzuv, genital, vesikorenal anomaliler
s. 3MC sendromu
t. MASP2 eksikliði: pyojenik enfeksiyonlar, inflamatuar akciðer
hastalýðý
u. CR3 eksikliði: otozomal dominant kalýtým, glomerulonefrit, atipik
hemolitik üremik sendrom, aðýr pre-eklampsi
v. CD46 eksikliði: atipik HÜS, glomerulonefrit, aðýr pre-eklanpsi
w. CD59 eksikliði: hemolitik anemi ve tromboz
x. Paroksizmal nokturnal hemoglobinüri: kompeman aracýlý hemoliz,
edinsel ya da X’e baðlý kalýtým
164
Diðer Ýmmün Yetmezlikler •
Kaynaklar
1. Al-Herz W, Bousfiha A, Casanova JL, Chapel H, Conley ME, Cunningham-Rundles
C, Etzioni A, Fischer A, Franco JL, Geha RS, Hammarström L, Nonoyama S,
Notarangelo LD, Ochs HD, Puck JM, Roifman CM, Seger R, Tang ML. Primary
immunodeficiency diseases: an update on the classification from the international
union of immunological societies expert committee for primary immunodeficiency.
Front Immunol. 2011;2:54.
2. Teachey DT. New advances in the diagnosis and treatment of autoimmune
lymphoproliferative syndrome. Curr Opin Pediatr. 2012 Feb;24(1):1-8.
3. Trottestam H, Berglöf E, Horne A, Onelöv E, Beutel K, Lehmberg K, Sieni E,
Silfverberg T, Aricò M, Janka G, Henter JI. Risk factors for early death in children
with haemophagocytic lymphohistiocytosis. Acta Paediatr. 2012 Mar;101(3):3138.
4. Jabara HH, McDonald DR, Janssen E, Massaad MJ, Ramesh N, Borzutzky A,
Rauter I, Benson H, Schneider L, Baxi S, Recher M, Notarangelo LD, Wakim R,
Dbaibo G, Dasouki M, Al-Herz W, Barlan I, Baris S, Kutukculer N, Ochs HD, Plebani
A, Kanariou M, Lefranc G, Reisli I, Fitzgerald KA, Golenbock D, Manis J, Keles S,
Ceja R, Chatila TA, Geha RS. DOCK8 functions as an adaptor that links TLRMyD88 signaling to B cell activation. Nat Immunol. 2012 May 13;13(6):612-20.
5. Engelhardt KR, McGhee S, Winkler S, Sassi A, Woellner C, Lopez-Herrera G,
Chen A, Kim HS, Lloret MG, Schulze I, Ehl S, Thiel J, Pfeifer D, Veelken H, Niehues
T, Siepermann K, Weinspach S, Reisli I, Keles S, Genel F, Kutukculer N, Camcioðlu
Y, Somer A, Karakoc-Aydiner E, Barlan I, Gennery A, Metin A, Degerliyurt A,
Pietrogrande MC, Yeganeh M, Baz Z, Al-Tamemi S, Klein C, Puck JM, Holland
SM, McCabe ER, Grimbacher B, Chatila TA. Large deletions and point mutations
involving the dedicator of cytokinesis 8 (DOCK8) in the autosomal-recessive form
of hyper-IgE syndrome. J Allergy Clin Immunol. 2009 Dec;124(6):1289-302
6. Al Khatib S, Keles S, Garcia-Lloret M, Karakoc-Aydiner E, Reisli I, Artac H,
Camcioglu Y, Cokugras H, Somer A, Kutukculer N, Yilmaz M, Ikinciogullari A,
Yegin O, Yüksek M, Genel F, Kucukosmanoglu E, Baki A, Bahceciler NN,
Rambhatla A, Nickerson DW, McGhee S, Barlan IB, Chatila T. Defects along the
T(H)17 differentiation pathway underlie genetically distinct forms of the hyper IgE
syndrome. J Allergy Clin Immunol. 2009 Aug;124(2):342-8
7. Robert M. Kliegman , Bonita M.D. Stanton , Joseph St. Geme. Nelson Textbook of
Pediatrics, 19 Edition, 2013, Saunders, ISBN: 9781437707557. Part XIV Immunology. 715-57
165
166
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 167 - 176
Damar Ýçi Ýmmünoglobulinin (IVIG) Hazýrlanmasý ve
Etki Mekanizmalarý
Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Son 28 yýl için içinde damar içine verilen insan kaynaklý immunoglobulin (IVIG) tedavisi bir çok hastalýðýn tedavisinde önem kazanmýþtýr.
Temel olarak, antikor eksikliði olan olgularda eksik immünoglobulin’nin
yerine konulmasý amacýný taþýmaktadýr. Ancak immunoglobulin(IVIG)
tedavisinin, anti-inflammatuvarve immunomodulatör etkileri ile bir çok
hastalýkta yararlý ve hayat kurtarýcý olduðu gösterilmesine karþýnkanýta
dayanmayan bazý özel durumlarda sýkça kullanýlmaktadýr. Ýnsan
plazmasýndan saðlanan IVIG preparatlarýnýn temininde yaþanýlan
güçlükler ve yan etkileri açýsýndan tedavide son derece dikkatli ve sýnýrlý
olgularda kullanýlmalýdýr (1-7). Bu yazýdaIVIG’in etki mekanizmalarý
aktarýlacaktýr.
Tarihçe
Tarihçesi, 17. Yüzyýlda Lower ve King’in “Kötü kanýn, saðlýklý bir
vucut’dan alýnan iyi kan ile tamiri” düþüncesinden ilham alarak
transfüzyon denemelerine dayanmaktadýr. 1889 von Behring ve Kitasato, tetanoza karþý baðýþýk kýlýnan tavþandan alýnan kanýn, baðýþýk
olmayan tavþana verilerek tavþaný hastalýktan koruduðunu göstermiþlerdir(8). Ýkinci dünya savaþý sýrasýnda Cohn ve arkadaþlarý antikordan
zenginleþtirilmiþ, kýzamýk ve hepatit A ‘dan koruyan ve adale içine
kullanýlabilen immünoglobulin (IG) geliþtirmiþlerdir (8). Bruton, 1952
yýlýnda ilk kez agammaglobulinemisi olan hastalarý belirledikden sonra,
bu hastalara Cohn ve arkadaþlarýnýn geliþtirdiði immünoglobulini adale
içine uyguladýðýnda yararlý sonuçlar elde etmiþ ancak damar içine
verilince anaflaksi yaptýðýný gözlemlemiþtir. Ýmmünglobulin preparatlarý
%16,5’lik solüsyon halinde adale içine uygulanmaya baþlanmýþtýr.
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi, Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý AB
Enfeksiyon Hastalýklarý , Klinik Ýmmünoloji ve Allerji Bilim Dalý
167
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Ýmmünglobulininadele içine kullaným zorluklarý ve yan etkilerinin olmasý
nedeniyle 1981 de damar içine uygulanabilen solusyonun kullanýma
girmesine neden olmuþtur (5-8). Böylece, immunoglobulin preparatlarý
50 yýldan beri primer ve sekonderimmün yetersizliklerin tedavisinde
kullanýlmaktadýr. Halen, %16’ lýk insan immün serum globulini, adale
içine ve damar içine(IVIG) olmak üzere 2 formda kullanýlmaktadýr. Ayrýca
son 5 yýlda Avrupa’dainfüzyon pompasý aracýlýðý ile cilt altýna uygulanabilen, %16’lýk preparatlar geliþtirilmiþ ve uygulanmaktadýr(9, 10).
Ýmmünoglobulin tanýmý
Bu preparatlarýn içeriðinde %95’den fazla IgG bulunur. Çok az miktarda IgA, IgM ve diðer serum proteinleri içermektedir. IG içinde bulunan
IgA ve IgM’ in yarýlanma ömrü kýsa olduðu için tedavi edici deðildir. IG
birden fazla IgGallotipi (Gm ve Km tiplerini ) barýndýrýr. IG sadece IM ve
SC kullaným için uygundur, IV olarak kesinlikle kullanýlmaz(1, 2, 5, 6).
Ýntravenözimmünglobulin (IVIG) üretimi
Barandum ve arkadaþlarý, Ýsveç Kýzýlhaç’ýn iþbirliði ile damar içine
verilebilen Cohn fraksiyonu II’nunu 1960 lý yýllarda geliþtirmiþlerdir(8).
IVIG preparatlarý çok yüksek sayýda insandönor plazmasýndan
plazmaferezdönorlerinden hazýrlanýr. Kan ürünü olduklarý için transfüzyon ile geçen enfeksiyon etkenlerinden özellikle virüslerden arýndýrma
göz önünde tutulur. Chon’un alkol fraksinasyonu (Cohn-Oncley Cold
Ethanol Fractionation) yöntemi ile hazýrlanmaktadýr.
Solvent/deterjant veya pastörizasyon ile viralinaktivasyon saðlanarak son ürün hepatit B, C ve HIV’den arýndýrýlmaktadýr(1, 2, 8). Solvent/
Deterjan (S/D) ile zarflý virüslerin lipid tabakasý parçalanýr, PH 4uygulamasý ile zarfsýz virüslerden arýnma(non-lipid ve bazý lipidmembranlývirusler), kromatografik yöntem ile virusinaktivasyonu yapýlýr.
Pastörizasyon, 10 saat 60°C de ýsýtýlýp, stabilize etmek için aminoasit,
sitrat, þeker eklenerek saðlanýr. Kuru ürünlerin 68°C ýsýtýlmasý ile HIV
inaktive edilir. Thiomersol eklenen veya içermeyen steril %16,5 lik (165
mg/ml) solüsyon kullanýma hazýrdýr(4-10)
IVIG preparatlarýnýn hazýrlanmasý aþamalarýnda immünglobülinin
güvenirliði her adýmda gözetim altýndadadýr:
168
Damar Ýçi Ýmmünoglobulinin (IVIG) Hazýrlanmasý ve Etki Mekanizmalarý •
a. Donörler: FDA, PPT kurallarýna uygun olarak en az 15000, en
fazla 60. 000donörseçilir.
b. Donörlerden alýnan kanda tarama testleri yapýlýr: HBV, HIV-1,
HIV-2, sifiilis antikorlarý, , HCV, HAV gibi.
c. Üretim iþlemleri: Cohn ayrýþtýrmasý, kromatografik yöntemler, solvent-deterjan, kaprilatveya pepsin ile ayrýþmasý gibi yöntemler
kullanýlýr. Cohn-fraksiyonu iþleminde, etanol ile viral yük azaltýlýr
Alkol-kapsayan maddeler ile ayrýþtýrýldýðýnda immunoglobulin-içeren
parçalar çökerler, çok az miktarda prekallikrein, pýhtýlaþma faktörleri,
kompleman proteinleri, IgM, IgA, plasmin ve plasminojen serumda
kalýr. Bu maddeler eklenen(DEAE) kromatografi ile yok edilir
d- Virüslerden arýnma: Pek az pepsin ile eklenip, pH4 de yapýlýr (HBV,
HCV, HIV yok eder)
Farklý yöntemler kullanýlarak farklý virüslerden arýnma saðlanmaya
çalýþýlýr (4-10):
A- Pastörizasyon: Stabilize maddelerin (AminoAsit, Sitrat, Þeker)
varlýðýnda 10 saat 60°C ýsýda yapýlýr
B- Solvent/Deterjan: Organik solvent (eter, 0.3% tri9n-butylphosphate (TNBT) ve 0.2% deterjan (Tween 80, sodium cholateveyatriton-100).
Bu iþlem 6 saat sürer ve virüslerinlipid zarflarýný harap ederek
virüslerin infektivitesini yok eder
C- Ph 4-uygulamasý; Zarfsýz virüslerden arýnma (non-lipid ve bazý
lipidmembranlývirusler)
D- Kromatografik yöntem; Virusinaktivasyonu
E- Nanofiltrasyon: Küçük zarfsýz virüslerden (B19V, HAV) arýndýrýr.
F- Düþük pH’dainkubasyon: Yüksek ýsýda yapýlan inkubasyonHIV,
HBV/HCV) gibi 14 lipid-zarflývirüsleri yok eder
G- Kuru ürünlerin ýsýtýlmasý; 68°C HIV’ý inaktive eder, NANBV ve
HBV riskini azaltýr
169
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
Tablo 1: Virüslerden arýnma iþlemlerinde kullanýlan yöntemler ve IVIG preparatlarý
——————————————————————————————————
Virüslerden arýnma iþlemi
IVIG preparatý
——————————————————————————————————
Solvent/Deterjan:
Gammagard S/D
Gammagard
Flebogamma %5 DIF
Octagam
——————————————————————————————————
Isý ile öldürme(10 saat 60°C ýsýda )
Vivaglobulin
Flebogamma %5
Flebogamma %5 DIF
——————————————————————————————————
Nanofiltrasyon
Gammagard
Privigen
Carimune NF
——————————————————————————————————
Ph 4-uygulamasý
Flebogamma %5 DIF
Privigen
Octagam
——————————————————————————————————
Düþük pHinkubasyonu(21 gün)
Gamunex
——————————————————————————————————
Düþük pH’dainkubasyonuYüksek ýsýda Gammagardliqud
——————————————————————————————————
Pepsin uygulamasý
Carimune NF
——————————————————————————————————
Kaprilik asit ile virüsden arýnma
Gamunex
——————————————————————————————————
Cohn’nun alkol fraksinasyonu yöntemi ile hazýrlanan IVIG preparatlarýnda yüksek molekül aðýrlýklý bileþenleri(kompleks) ve antikomplemanter aktiviteyi ortadan kaldýrmak için aþaðýda verilen iþlemlerden
geçirilmektedir;
1- Agregatlarýn, ultasantrifüj veya jel filtrasyonyöntemi ile fiziksel olarak
uzaklaþtýrýlýr
2- Proteolitik enzimler ile iþleme tabii tutulur
3- Kimyasal olarak sülfidril baðlarýn azaltýlýr, daha sonra serbest kalan
disulfid baðlarýn alkalizasyonu saðlanýr
4- Stabilizan etken olarak disakkaridlerin eklenir
5- Düþük PH’ da inkübasyon yapýlýr.
170
Damar Ýçi Ýmmünoglobulinin (IVIG) Hazýrlanmasý ve Etki Mekanizmalarý •
IVIG etki mekanizmalarý nelerdir?
Primer ve sekonder immün yetersizliklerin tedavisininde kullanýlmasýnýn yanýsýra IVIG, dünyada yaygýn olarak otoimmün veya inflamatuar
hastalýklarda ve nihayet bazý enfeksiyon hastalýklarýnýn tedavisinde
kullanýlmaktadýr. IVIG infuzyonu sonrasýnda, primer immün yetersizliði
olan hastalarýn serum IL-6, IL-8, IL-1Ra ve TNF-alpha düzeylerini
yükseldiði ancak IL-beta, IFNgamma veya IL-2 düzeyinde fark olmadýðý
saptanmýþtýr(14). IVIG, immün yetersizliklerde eksik olan immünoglobulini yerine koyarak tedavi baþarýsý saðladýðý, ancak IVIG tedavisinin
seçilmiþ sitokinleri etkileyerek, otoimmün veya inflamatuvar hastalýklarda etki yaptýðý ortaya koyulmuþtur (11, 12, 13). Aðýr enfeksiyonlarda
IgG’nin katabolizmasýnýn artmasý, aðýr diarelerde dýþký ile IgG’nin
kaybedilmesi, nötropeni de aðýr enfeksiyon riskinden dolayý yüksek doz
IVIG antimikrobiyal tedaviye eklenebilir.
IVIG, birçok düzenek üzerinden etkilerini ortaya koyar(2-8, 12):
• Ýmmünoglobülin, hedef hücre yüzeyindeki Fc reseptörüne baðlanarak, antijenin hücreye giriþini önler
• B ve T hücresinin Fc reseptörlerine baðlanan immünoglobulin,
antikor yanýtýný engelleyerek immün modulatuvar etki gösterir
• Anti-idiotipik etkisi vardýr; IgG Anti-idiotipik antikor gibi davranarak,
B hücrelerini baskýlar
• Anti-inflamatuvar etkisini, monosit/makrofajlardan salýnan sitokinler
ve diðer proinflamatuvar mediyatörlerin yapýmýný azaltarak gösterir
• Sistemik inflamatuvar hastalýklarda baðýþýk-bileþenlerin (immün
kompleksler) çözünürlüðünü deðiþtirir
• Kopleman ile kovalant baðlar ile baðlanýp etkin durumdaki endotelyal hücrelere baðlanmasýný engeller
Ýdeal IVIG preparatý
Dünya saðlýk örgütü tarafýndan ideal bir IVIG preparatý için aþaðýda
verilen niteliklere uygun olmasý kararý alýnmýþtýr(8):
• Donörsayýsý 4000’den fazla(5000-10000)
• Yarýlanma ömrü >20 gün
• MonomerikIgG>%90
171
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
• IgGaltgrup daðýlýmý uygun
• Fc iþlevleri eksiksiz; Kompleman baðlama, opsonizasyon gibi
• Pirojen, aggregat, vazoaktif madde içermemeli
• Yan etkisi az
• Minimal IgA içermeli
• Steril olmalý
• Stabil ve toz ise çabuk eriyik olabilen
• Ucuz olmalý
Birçok immünglobulin preparatýnda eriþkin donörlerden alýnan
plazmalardan hazýrlandýklarý için birçok antijene karþý antikorlar bulunur:
• Antibakteryel : anti-streptolizin O > 6000 IU/g protein
• Antiviral : anti-CMV > 210 IU/g protein
• anti-HBs> 69 IU/g protein
• anti-hepatit A > 1100 IU/g protein
• anti-kýzamýk > 620 IU/g protein
• anti-zona-varicella> 90 IU/g protein
IVIG kullanýmýnýn üstünlükleriþunlardýr;
• Aðrýsýz
• Proteoliz ile dokuda kaybýn olmamasý, dokuda birikmez
• Steril apse yapmaz
• Cýva içermez
• Miktar sýnýrlamasý yok, yüksek dozlarda kolayca verilebilir
• Sürekli etki ile kan düzeyi hýzla artar
• Daha az enjeksiyon,
Ancak IVIG uygulamasýnýn bazý olumsuzluklarý da vardýr;
• Pahalý
• Damar içine verilmesi
• Uzun zaman almasý
• Yan etkisi fazla %5-15
• Daha aðýr yan etkiler
172
Damar Ýçi Ýmmünoglobulinin (IVIG) Hazýrlanmasý ve Etki Mekanizmalarý •
IVIG preparatlarý nelerdir?
Dünyada çok sayýda IVIG preparatý mevcuttur. Bütün bu preparatlarýn
serum yarýlanma ömrü (18-25 gün), içerdikleri IgG alt gruplarý, minimal
antikomplemanter aktiviteleri, iyi ve ayrýþabilir antikor içerikleri aynýdýr
ve HbsAg, HCV ve HIV taþýmazlar. Kullanýma sunulmuþ olan her bir
ürünün birbirinden terapötik olarak farklýlýðý olmamasýna karþýn, liyofilize
oluþu, þeker içeriði, IgA miktarý ve fiyat açýsýndan ayýrýmý yapýlarak uygulanabilmektedir (Tablo 1).
Tablo2. IVIG Preparatlarý (4, 8)
————————————————————————————————————————————
Adý
Firma
Hazýrlanýþ
Stabilizör
Antimikrobiyal
IgA miktarý
iþlem
µg/mL
————————————————————————————————————————————
Octagam
Octapharma
%5 Likid
Maltoz
Solvent-deterjan
100
————————————————————————————————————————————
Gamimune N Bayer
%5
pH4. 0-4. 5
Dialfiltrasyon,
270
%10 Likid
Maltoz
Ultrafiltrasyon
Solvent-deterjan
————————————————————————————————————————————
Sandoglobulin Novartis
%3, 6 , 9, 12
glükoz
Pepsin/
720
Liyofilize
20mg/g IgG
PH 4 filtrasyon
————————————————————————————————————————————
Gammagard
Baxter
%5
%2 glükoz
Ultrasantrifüj,
%5 solüsyon
S/D %5
Liyofilize
pH6. 8
Ýyon deðiþimi,
<2. 2.
kromotografi,
Solvent-deterjan
————————————————————————————————————————————
Gammagard
Baxter
%10 likid
glisin,
Cohn-Oncley
37
S/D %10
pH6. 8
fraksiyonu
Kiovig
Ýyon deðiþimi,
kromotografi,
Nanofiltrasyon
Solvent-deterjan
PH 4 filtrasyon
————————————————————————————————————————————
Flebogamma Grifols
%5, %10
D-sorbitol
Soðuk etanol
%5 <50
DIF
likid
pH5. 0-. 6. 0
fraksiyonu,
PEG,
%10 <100
Ýyon deðiþimi,
kromotografi,
PH 4. 0 iþlemi
Solvent-deterjan
nanofiltrasyon
————————————————————————————————————————————
Venoglobulin S Alpha
%5
Albümin(insan) PEG, Ýyon deðiþimi, 24
%10 Likid
D-sorbitol
kromotografi,
Solvent-deterjan
————————————————————————————————————————————
173
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
————————————————————————————————————————————
Gammar-PIV Centeon,
Liyofilize
Albümin(insan) Soðuk etanol
25
L. L. C. ,
Sukroz
fraksiyonu
Kankakee
Isýtma
10 saat 600C
————————————————————————————————————————————
Iveegam
Immuno US
Liyofilize
Glükoz,
Polietilen
5
%5
NaCl
glikol/tripsin
————————————————————————————————————————————
Endobulýn
Baxter
Liyofilize
Glukoz,
Solvent-deterjan
Immuno France
Polietilen
glikol(PEG),
Sodyum klorür
————————————————————————————————————————————
IgVena
Sclavo
Likid
Maltoz
Solvent-deterjan
100
pH 4 filtrasyon
————————————————————————————————————————————
Privigen
CSL Behring
Likid
Maltoz
Oktanoik asit
<25
AG
fraksiyonu,
CH9 filtrasyon
PH 4. 0 iþlemi,
Derin filtrasyon,
kromotografi,
nanofiltrasyon
————————————————————————————————————————————
Tegeline
Er-kim ilaç liyofilize
sukroz
Cohn-Oncley
17
sanayi
fraksiyonu
Derin filtrasyon,
Ultrafiltrasyon
Nanofiltrasyon
P H 4/pepsin
uygulamasý
————————————————————————————————————————————
Endobulinin etkinliðini göstermek için yapýlan bir araþtýrmada, 142
olguda 19 ay endobulinkullanýmýndan sonra(1660 IVIG infüzyonu), %
93.7 iyi tolere edildiði ve infüzyon sayýsýna göre %0.54 (9 /1660 ) aðýr
olmayan yan etki görüldüðü bildirilmiþtir (14). Octagam’ýn etkinliðine
iliþkin, yapýlan bir araþtýrmada da Octagam’ýnFDA’nýn belirlediði verilere
uygun olduðu belirlenmiþtir(15)
Farklý ürünlerin tedavide yararlarý da araþtýrýlmýþ ve olumlu
bulunmuþtur (16, 17).
IVIG preparatlarýnýn etkinliði ve güvenirliði son 20 yýlda yapýlan
araþtýrmalarda gösterilmiþ olmasýna karþýn bu araþtýrmalar her yeni
mikrobiyolojik yöntem geliþmesine koþut olarak halen sürmektedir.
Örneðin, PCR temelli incelemeler HCV, HIV ve HBV RNA plazma
güvenirliði açýsýndan son derece önemli bir basamak oluþturmuþ ve daha
geçerli virüs yok etme iþlemlerinin kapsamýna pastörizasyon yöntemini
174
Damar Ýçi Ýmmünoglobulinin (IVIG) Hazýrlanmasý ve Etki Mekanizmalarý •
de sokarak daha da geniþletmiþtir. Böylece lipid-zarflý virüsler(HIV, HCV,
HBV) ve lipid tabakasý taþýmayan (non-lipid virüsler, hepatitis A virus)
zarflý virüslerin yok edilmesine yarar saðlamýþtýr. Creutzfeldt-Jacob
hastalýðýna yol açan virüslerin bazý IVIG preparatlarýnda bulunmasý,
hastalýk riskine karþý IVIG preparatlarýnýn toplanmasýna ve yokluk krizleri
(1998) yaþanmasýna yol açmýþtýr. Viral güvenirlik iþlemleri daha
sýkýlaþmasýndan sonra, Hastalýklarý Denetleme ve Koruma merkezi (The
Centersfor Disease Control and Prevention (CDC)) IVIG uygulamasýnýn ancak tedavi için koþul olan primerimmün yetersizliklerde ve bazý
belli hastalýklarda, preparatýn þeker, osmalarite ve IgA düzeyi gözönüne
alýnarak kullanýlmasýný öngörmektedir. IVIG içeriðindekiIgA içeriðine karþý
geliþebilecek IgE kaynaklý anti-IgA antikorlarý öngörülerek en düþük IgA
içeriði olan IVIG seçilmelidir.
Kaynaklar
1- Camcýoðlu Y. Immunoglobulintreatment of in immunodeficientPatients. Immunodeficiency. InKrassimirMetodiev(ed). InTech, Croatia, 2012:89-112.
2- Stiehm ER. Conventionaltherapy of primaryimmunodeficiencydiseases. InOchs
HD, Smith CIE, Puck. JM(eds). Primary immundeficiency diseases; a molecular
and genetic approach. New York, Oxford Universitypress, 1999;448-58.
3- Cunningham-Rundles C. Intravenousimmune serum globulin in immunodeficiency.
VoxSang. 1985;49 Suppl 1:8-14.
4- Schwartz. S. A. Intravenous Immunglobulin treatment of immunedeficiency disorders. Pediatr. Clin North Am 2000;47;6; 1355-69
5- Amman AJ, StiehmER : Antibody(B-cell) immunodeficiencydisorders. InStites DP,
Terr AI, Parslow TG(eds). Medical Immunology. 9thedition. Appeleton-Lange; 1996.
p. 332-44.
6- Stiehm ER. Vaerman JP, Fudenberg HH. Plasmainfusions in immunologic deficiency states: metabolic and therapeutic studies. Blood 1966;28;918-38.
7- Medical research Council Working Party. Hypogamma globulinemia in the United
Kingdom. Lancet1969;1;163-9.
8- Thampakkul S, BallowM. Replacement intravenousimmune serum immunoglobulin therapy in patients with antibody immunedeficiency. Immunol Allergy Clin North
America 2001:21:1:165-184.
9- Gardulf A, Hammarström L, Smith CIE. Home treatment of
hypogammaglobulinemia with subcutaneous gammaglobulibyrapidinfusion. Lancet 1991;338;162-6.
10- Stiehm ER. , Casillas AM, Finkelstein JZ, GallagherKET, GroncyPM, Kobayashi
RH, OleskeJM, Roberts RL, SandbertET, Wakim ME. Slow subcutaneous human
175
• Prof. Dr. Yýldýz CAMCIOÐLU
intraveneus imminoglobulin in thetreatment of antibody immunodeficiency: use of
an oldmethodwith a new product. J. AllergyClinImmunol 1998;101:848-9.
11- Fontan G, Garcia MC, Pascual-Salcedo D, Lopez Trascasa M, Alvarez Doforno R,
Ferreira A. New Ýndicationsfor gamma globulins. An Esp Pediatr. 1992;36;48:1358.
12- Berkman SA, Lee ML, Gale RP. Clinicaluses of intravenous immunoglobulins.
AnnInternMed 1990; 15;112(12):967-71.
13- Ibanez C, Sune P, Fierro A, Rodriguez S, Lopez M, Alvarez A, De Gracia J, Montoro
JB. Modulating effects of intravenous immunoglobulins on serum cytokinelevels
in patientswith primary hypogammaglobulinemia. BioDrugs. 2005;19(1):59-65
14- Pautard B, Hachulla E, Bagotd'Arc M, ChantreuilL. Intravenousimmunoglobulin
(Endobulin) clinicaltolerance: prospective therapeutic follow-up of 142 adultsand
children. RevMedInterne. 2003;24(8):505-13
15- Ochs HD, Pinciaro PJ; Octagam Study Group. Octagam 5%, an intravenousIg
Gproduct, is efficacious and welltolerated in subjects with primary immunodeficiency diseases. J ClinImmunol. 2004;24(3):309-14.
16- Busse PJ, Razvi S, Cunningham-Rundles C . Efficacy of intravenous immunoglobulin in theprevention of pneumonia in patients with common variable immunodeficiency. J AllergyClinImmunol. 2002;109(6):1001-4.
17- Roifman CM, Schroeder H, Berger M, Sorensen R, Ballow M, Buckley RH, Gewurz
A, Korenblat P, Sussman G, LemmG. Comparison of theefficacy of IGIV-C, 10%
(caprylate/chromatography) and IGIV-SD, 10% as replacement therapy in primary
immunedeficiency. A randomized double-blindtrial. IntImmunopharmacol. 2003;3
(9):1325-33.
18- Ballow M. Intravenous Immunoglobulins: Clinical Experience and Viral Safety J
Am Pharm Assoc (Wash). 2002 May-Jun;42(3):449-58.
176
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 177 - 186
Ýntravenöz Ýmmünglobulin Tedavisi
Sara Þebnem KILIÇ
Standart intravenöz immunglobulin (IVIG) preparatlarý yaklaþýk olarak
5000-10000 donör plazmasýndan elde edilmektedir. Çok sayýda donörden
hazýrlanmasý nedeniyle donörlerin doðal enfeksiyon ve immunizasyon
ile oluþmuþ çok çeþitli tipteki antikorlarýný içerirler. Kullanýmda olan IVIG
preparatlarý, IgA ve IgG subgruplarý yönünden aralarýnda minör farklýlýklar
içerirler. Ticari bir IVIG preparatý %95 ve üzeri IgG, %2.5’den az IgA ve
IgM içerir. IgG subgruplarý ise donör havuzunun içeriðine göre; IgG1
%55-70, Ig G2 %30-38, Ig G3 %0-6, Ig G4 %0. 7-2.6 þeklinde deðiþen
oranlarda bulunur. Pürifiye immunglobulin glukoz, maltoz, glisin, sukroz,
mannitol veya albumin ile stabilize edilir. IVIG’in ortalama yarý ömrü üç
haftadýr. IgG molekülü, dört polipeptid zincirden (iki hafif, iki aðýr)
oluþmaktadýr. Hem hafif hem de aðýr zincirlerin deðiþken(V) ve sabit (C)
olarak belirtilen bölümleri mevcuttur. Bir hafif ve bir aðýr zincir disülfit
baðla kovalent olarak baðlanýr. Hafif ve aðýr zincirin deðiþken kýsýmlarý
non-kovalent olarak baðlanmýþtýr ve antijen baðlayan kýsmý oluþturmaktadýr. IgG’nin hücrelerle baðlantýsýný IgG’nin Fc kýsmý saðlamakta
ve Fc reseptörleri aracýlýðýyla fagositlerde, B hücre ve diðer antijen sunan
hücrelerle karþýlýklý iletiþim meydana gelmektedir.
Ýntravenöz immunglobulin (IVIG) tedavisi Amerika Birleþik Devletlerinde ilk kez 1981 yýlýnda FDA onayý almýþ ve öncelikle hypogamaglobulinemi ile seyreden immün yetmezliklerin tedavisinde önerilmiþtir.
IVIG tedavisi baþlangýçta aylýk 200 mg/kg dozunda uygulanýrken;
günümüzde kiþinin sýk enfeksiyon geçirmesini engelleyecek en düþük
doz önerilmektedir. Ancak otoimmün hastalýklarda ise yüksek doz
immünglobulin tedavisi kullanýlmaktadýr (örneðin idiopatik trombositopenik purpura tedavisinde 1-2 g/kg doz)1, 2.
Uludað Universitesi Týp Fakültesi, Çocuk Saðlýðý ve Hastalýklarý ABD, Ýmmünoloji Bilim Dalý,
Bursa
177
• Sara Þebnem KILIÇ
IVIG tedavisi sadece klinik immunolojide deðil ayný zamanda nöroloji,
hematoloji, nefroloji, romatoloji ve dermatolojide de kullanýlmaktadýr.
Hematolojide kullaným alanlarý immün sitopeniler, parvovirus B19 a baðlý
gelisen kýrmýzý hücrelerin aplazisi, myelom veya kronik lenfositik lösemiye
ikincil geliþen hipogammaglobulinemi, kemik iliði nakli sonrasýdýr. Nefroloji, romatoloji ve oftalmoloji de vaskülitleri (Sistemik lupus, mükoz membran pemfigoidi, üveit, dermatomyozit, toksik epidermal nekroz) tedavi
etmede kullanýlýr.
FDA onaylý IVIG tedavi endikasyonlarý:
Agamaglobulinemi/Hypogammaglobulinemi
Ýmmün yetmezlikli hastalarda bakteriyel enfeksiyon profilaksisi
Kemik iliði nakli ve Graft-versus-host hastalýðý
Kronik lenfositik lösemi
Ýdiopatik trombositopenik purpura
Kawasaki Hastalýðý
Pediatrik HIV enfeksiyonlarý
FDA onayý olmayan IVIG tedavi endikasyonlarý:
Büllöz pemfigoid
Kronik inflamatuar demiyelinizan polinöropati
Guillian-Barre sendromu
Myastenia Gravis
Dermatomyozit
Epilepsi
Multifokal motor nöropati
IVIG’in etki mekanizmasý:
Ticari IVIG preparatlarý geniþ sayýda superantijen ve patojenleri içeren
antijenleri nötralize eder. Ayný zamanda mitojen aracýlýklý T hücre
proliferasyonunu baskýlamaktadýr. Antijene baðýmlý yada antijenden
baðýmsýz T hücre proliferatif cevaplarý IVIG tarafýndan doza baðýmlý
olarak baskýlanýr.
IVIG’in toksik epidermal nekrozlu hastalarda fas-bloke eden antikorlarý
ile apopitozu baskýlarken, lösemik hastalarda lenfosit ve monositlerde
apopitozu tetiklediði gösterilmiþtir. Baþka bir çalýþmada ise IVIG’ in
178
Ýntravenöz Ýmmünglobulin Tedavisi •
hücrelerin G0/G1 fazýndan S fazýna geçiþini bloke ettiðini ve böylece
hücre siklusunu durdurduðu gösterilmiþtir. Multipar kadýnlardan elde
edilen IVIG preparatlarý daha fazla anti-idiyotip içermekte olduðundan
HLA ya karþý alloimmunizasyonu baskýlamada kullanýlmaktadýr. Ayrýca
IVIG proinflamatuar bazý sitokinlere (IL-1α, TNF-α, IFNγ) karþý da antikor
içermektedir. Immunglobulinin Fc kýsmýnýn baðlandýðý reseptöre göre
fonksiyonu deðiþkenlik göstermektedir. FcγRIIb reseptörü inhibitör etki
gösterirken; FcγRI ve FcγRIII aktive edici yönde etkiye neden olur. IVIG,
Fc reseptörlerine baðlanacak antikorlarla yarýþarak antikor baðýmlý
hücresel sitotoksisite ile etkileþir. IVID deksametazonla sinerjistik etki
göstererek lenfosit aktivasyonunu baskýlar.
Ayrýca yüksek dozda IVIG kompleman aktivitesini de baskýlayabilmektedir. Dermatomiyozitli hastalarda kompleman aracýlýklý mikroanjiopati tedavisinde kullanýlýr.
Ýmmün yetmezlikli hastaya yaklaþým ve IVIG tedavisi:
Tekrarlayan, nadir görülen ve aðýr enfeksiyon geçiren büyüme geliþme geriliði olan veya kan hastalarda; tekrarlayan düþükleri veya erken
yaþta enfeksiyon nedeniyle bebek ölüm hikayesi olan ailelerde immün
yetmezlik araþtýrýlmalýdýr. Oportunistik mikroorganzimalarla (Pneumocystis carini, Giardia lamblia, mycobacterium türleri) enfeksiyonlar
immün yetmezlik þüphesini uyandýran nedenlerdendir. HIV-1 enfeksiyonu
saptanan olgularda ise ebeveynlerin uyuþturucu kullanýmý, çeþitli seks
partneri ve kan ürünleri kullanýmý açýsýndan sorgulanmasý esastýr.
Geliþmiþ ülkelerde kan ürünleriyle HIV-1 geçiþ riski düþükken geliþmekte olan ülkelerde bu risk hala yüksek olarak bildirilmektedir. Ýmmün
yetmezliðin deðerlendirilmesinde sorgulanmasý gereken ikincil faktörler
arasýnda malnütrisyon, malinite, steroid veya diðer immünsupressif
ilaçlarla tedavi yer almaktadýr 1, 3.
Laboratuar incelemesi:
Immunglobulin tedavisi baþlanmadan önce yapýlmasý gerekli tetkikler
arasýnda serum immunglobulinleri, spesifik antijenlere karþý antikor
cevabý (protein, karbonhidrat antijenler), IgG alt gruplarý ve T ve B hücre
sayýlarý yer almaktadýr. HIV þüphesi olan olgularda reverse transcriptase
PCR, P24 antijen seviyesi, nükleik asit sekans amplifikasyonu ile HIV
enfeksiyonu ekarte edilmelidir.
179
• Sara Þebnem KILIÇ
Primer Antikor yapým bozukluðu (AYB) ile
seyreden hastalýklar:
X’e baðlý geçen agamaglobulinemi:
Ýlk kez 1952 yýlýnda Bruton4 tarafýndan bir erkek çocukta tanýmlanmýþtýr. X’ baðlý olarak geçen bu konjenital hastalýkta erkek çocuklarý
etkilenmekte olup, transplasental olarak anneden geçen Ig G nedeniyle
6 aylýk olana kadar enfeksiyona rastlanmamaktadýr. Sýk tekrarlayan otitis media ve sinopulmoner enfeksiyonlar baþlýca görülen enfeksiyon
hastalýklarýndandýr. Canlý aþýlarýn yapýlmasý özellikle polio aþýsý kontendikedir. BTK gen mutasyonu hastalýðýn patogenezinden sorumludur5.
Yaygýn deðiþken immün yetmezlik:
Hipogamaglobulinemiye ikincil olarak geliþen tekrarlayan sinopulmoner enfeksiyonlar hastalýðýn klinik tablosunu oluþturmaktadýr. Ayrýca
otoimmün hastalýklar ve maliniteye artmýþ yatkýnlýk söz konusudur.
Hastalýk herhangi bir yaþta kendini gösterebilmektedir. Hastalýðýn patogenezi tam olarak bilinmemekle birlikte, T ve B hücre fonksiyon bozukluðundan þüphelenilmektedir 6.
Ig G alt grup eksikliði:
Ig G nin 4 alt grubu olup özellikle Ig G1 ve Ig G2 nin selektif olarak
eksikliði immün yetmezlik bulgularýna neden olmaktadýr. Antikor yapým
defektinin saptanmasý bu hastalarda IVIG endikasyonunu belirlemektedir 1.
Hiperimmünglobulin M sendromu:
Otozomal resesif ve X’e baðlý geçiþ gösteren bu hastalýkta CD40LCD40 genlerinde defekt hastalýktan sorumludur. CD40L-CD40 arasýndaki karþýlýklý konuþma sonucunda B hücresinde Ig M’den Ig G ve Ig A’
ya dönüþüm iþlemi (switching) gerçekleþmektedir. Hastalýk tablosunda
sýk tekrarlayan enfeksiyonlar, malinite, sklerozan kolanjit, hepatit ve siroz
yer almaktadýr. IVIG tedavisi enfeksiyon kontrolünde önemli bir tedavi
þekli iken; malinite ve karaciðer komplikasyonlarýna karþý etkisizdir 7.
180
Ýntravenöz Ýmmünglobulin Tedavisi •
Kombine immün yetmezlikler:
Hücresel ve humoral immünitenin birlikte etkilendiði hastalýklar olu
bu grupta en sýk görülenleri aðýr kombine immün yetmezlik, Di George
sendromu’dur. Antikor yapýmýnýn bozulduðu bu hastalýk grubunda kesin
tedavi kemik iliði veya timus naklidir. IVIG tedavisi nakil öncesi ve
sonrasýnda kullanýlabilmektedir 1.
Sekonder Antikor yapým bozukluðu ile
seyreden hastalýklar :
Tekrarlayan enfeksiyonlar negatif nitrojen dengesine ve hipoproteinemiye yol açan malinite veya malnitrüsyon sonucunda karþýmýza çýkabilmektedir. Protein kaybettiren hastalýklar (protein kaybettiren enteropati,
intestinal lenfanjiektazi, nefrotik sendrom) globulin kaybýna yol açsa da
daha fazla albumin kaybýyla seyretmektedir. Bu gibi hastalýk tablolarýnda,
kayýp engellenmedikçe IVIG tedavisinin belirgin bir faydasý olmamaktadýr.
Primer hastalýðýn tedavisi protein kaybýný durduracaðýndan enfeksiyonla
baþa çýkmada da yardýmcý olacaktýr.
Yoðun bakým ünitelerinde mortalitenin en baþlýca sebeplerinden birisi
enfeksiyondur. Kaza, yanýk ve cerrahi giriþim geçiren hastalar, bu bölümlerde yatan hastalarýn büyük kýsmýný oluþturmakta ve enfeksiyon riski
açýsýndan oldukça yüksek riskli grubu oluþturmaktadýrlar. Bu hastalarýn
immunolojik fonksiyonlarýnýn baskýlandýðý ve sekonder immün yetmezliðe
yol açtýðý gösterilmiþtir. Ancak IVIG tedavisinin eklenmesinin hastalarýn
mortalite ve morbidite oranlarýnda herhangi bir deðiþikliðe yol açmadýðý
görülmüþtür.
AIDS li çocuklarda ise IVIG tedavisinin morbiditeyi azalttýðý ancak
mortalite üzerine herhangi deðiþtirici bir etkisinin olmadýðý bildirilmiþtir.
Primer immün yetmezlikli veya maliniteli hastalarda kemik iliði nakli
sonrasý immün sistemin yeniden yapýlanma döneminde IVIG tedavisinin
gerektiði vurgulanmýþtýr.
Kronik lenfositik lösemili hastalarýn tedavisinde de IVIG tedavisi
önerilmektedir. B lenfosit fonksiyonlarý ve antikor yapýmý bozuk olan bu
hastalarda hayatý tehdit edici enfeksiyonlar büyük risk oluþturmaktadýr.
181
• Sara Þebnem KILIÇ
Antikor yapým bozukluðu ile seyreden hastalýklarda
tedavi :
Ýmmün yetmezlik tanýsý alan hastalarda öncelikle enfeksiyon varlýðý,
akut ve kronik olup olmadýðý araþtýrýlmalýdýr. Enfeksiyonu olan hastalardan kültür alýnýp, mikroorganizma ve hassas olduðu antibiotikler saptanmalýdýr. Hýzlý ve agressif antibiotik tedavisi yapýlmalýdýr.
IVIG replasman tedavisi :
AYB saptanan ve semptomatik hastalarda IVIG replasmaný baþlýca
tedavi yöntemidir. Sýk ve tekrarlayan enfeksiyon geçiren veya büyüme
geliþme geriliði olan çocuklar immün yetmezlik açýsýndan tetkik edilmelidir. Saðlýklý yaþýtlarýna göre serum Ig G düzeyi 2 standart sapma
düþük olan, spesifik antikor yapým bozukluðu gösteren semptomatik
hastalarda IVIG replasman tedavisi gereklidir.
IVIG tedavinin bulunmasýndan önce immunoglobulin, taze donmuþ
plazma veya intramuskuler (IMIG) yolla verilmekteydi. IMIG’in, %16 lýk
konsantrasyonda ticari preparatý mevcut olup, en fazla 100 mg/kg/ay
dozunda eriþkin ve büyük çocuklarda uygulanabilmektedir. IVIG için böyle
bir doz kýsýtlamasý gerekmeyip, önerilen minumum doz 200 mg/kg/ay’dýr.
Ancak günümüzde pek çok klinisyen immunolog, immün yetmezlikli
hastalarda IVIG tedavisini 300-400 mg/kg/ay olarak uygulamaktadýrlar.
IVIG replasman tedavisinde hedef doz ve doz aralýðýný hastanýn Ig G
katabolizma hýzý belirlemektedir. Hastalarda serum Ig G düzeyini 500
mg/dl’nin üzerinde tutmak hedeflenmektedir.
Damar yolu açýlma problemi olan hastalarda önerilen 2 seçenekten
birisi kateter; diðeri ise infüzyon pompasý ile subcutan yolla IVIG
tedavisinin verilmesidir 8. Progressif enteroviral meningoensefalitli
olgularda IVIG preparatý, intraventriküler olarak da önerilmektedir 9.
Yan etkiler:
IVIG tedavisi esnasýnda yan etki görülme sýklýðý %5 veya daha az
olarak bildirilmektedir. Bu yan etkiler genellikle kompleman sisteminin
aktivasyonuna yol açan immunglobulin moleküllerinin agregasyonuna
baðlanmaktadýr. Bu agregatlarýn oluþumu infüzyon hýzý yavaþlatýlarak
engellenebilir. Bu komplikasyonlar ayrýca antijen-antikor reaksiyonlarý
veya üründeki stabilizan ajanlara da baðlý olabilir.
182
Ýntravenöz Ýmmünglobulin Tedavisi •
Panhipogamaglobulinemili veya Ig A düzeyi saptanamayacak
seviyede olan (Ig A<1 mg/dl) ya da selektif immunglobulin eksikli olan
olgularda, relatif olarak yüksek konsantrasyonda Ig A içeren IVIG
preparatlarý anaflaksi riskini beraberinde taþýmaktadýr.
Primer antikor yapým defekti olan hastalarda ilk kez IVIG alýrken,
yan etki olasýlýðý, düzenli IVIG tedavisi alanlara göre daha fazladýr. Ig’ e
karþý hafif reaksiyonlar genellikle ilk 30 dk içinde oluþmaktadýr. En sýk
görülen yan etkiler ise miyalji, ateþ, terleme, kaslarda geçici kasýlma
hali, bulantý ve kusmadýr. Baþaðrýsý ve aseptik menenjitte IVIG tedavisinin
bildirilen yan etkilerindendir. Bu yan etkilerden çoðu verilen IVIG’in akýþ
hýzý ile doðru orantýlý olarak görülmektedir. Tedavinin verilme hýzý azaltýldýðýnda ya da tedaviye kýsa bir süre ara verildiðinde semptomlar ortadan
kalkmaktadýr. Ýnfüzyon hýzýnýn azaltýlmasý ile yanýt alýnamayan ve yineleyen reaksiyonlarýn varlýðýnda asetil salisilik asit (15mg/kg/doz) veya
asetaminofen (15mg/kg/doz), difenhidramin (1mg/ kg/doz), hidrokortizone (6mg/kg/doz, max 100mg) infüzyondan 1 saat önce verilerek
yan etkiler önlenebilir. Gereðinde 2-4 saat sonra dozlar yinelenebilir.
IVIG tedavisi esnasýnda yan etki sýk geliþen olgularda, IVIG preparatýnýn veya lot numarasýnýn deðiþtirilmesi önerilmektedir. Antihistaminik
veya nonsteroid anti-inflamatuar ajanlar ile premedikasyon IVIG’in yan
etkilerini azaltmaktadýr. Ayrýca IVIG infüzyonu öncesi hidrokortizon
tedavisinin de yan etki geliþimini engelleyebileceði bildirilmektedir. IVIG
tedavisi ilk uygulanan enfeksiyonlu olgularda, hýzlý kompleman
aktivasyonuna ikincil olarak ciddi yan etkiler görülebileceðinden,
baþlangýç dozunun çok yavaþ olarak verilmesi (0.01-0.02 ml/saat) ve
hastanýn monitorize edilmesi önerilmektedir. Daha sonraki infüzyonlarýn
hýzý, hastanýn tolere etmesine baðlý olarak, 0.03-0.06 ml/kg/dk olarak
verilebilmektedir 10. IVIG tedavisinden 4-8 saat sonra yan etki geliþiminde
lökotrien antagonisti kullanýlmasýnýn faydalý olabileceði bildirilmektedir.
IVIG tedavisine baðlý olarak birkaç olguda kalp krizi görülmüþtür.
IVIG tedavisine baðlý olarak geliþen gerçek anaflaktik reaksiyonlar
nadirdir. Bu gibi reaksiyonlar genellikle selektif Ig A eksikliði, Ig A eksikliði
ile birlikte Ig G subgrup eksikliði veya sýk görülen deðiþken immun
yetersizlik gibi Ig A düzeyinin çok düþük olduðu ve serumunda Ig A’ya
karþý antikor oluþturabilen olgularda görülür. Selektif Ig A eksikliði olan
183
• Sara Þebnem KILIÇ
hastalarýn %40’ýnda ve sýk görülen deðiþken immun yetersizlikli
hastalarýn %10’unda serumda anti-Ig A antikorlarý mevcuttur. Ancak bu
anaflaktik reaksiyonlar daha çok Ig E yapýsýndaki anti-IgA antikorlarla
iliþkili olduðu bildirilmektedir. Çok düþük konsantrasyonlarda Ig A içeren
preparatlar bu gibi olgularda iyi tolere edilmektedir
1993-1994 yýllarý arasýnda ABD’de IVIG tedavisine baðlý olarak, 112
olguda hepatit C virüsüne rastlanmýþtýr. Ancak günümüzde IVIG
preparatlarý hazýrlanýrken uygulanan teknikler (solvent detarjan ýsý
uygulamasý) ile böyle bir komplikasyona rastlanmamaktadýr. IVIG tedavisi
almakta olan bazý hasta gruplarýnda böbrek yetmezliðinin geliþtiði
görülmüþtür. Bu durumun artmýþ osmotik yükle ilgili olabileceði bildirilmiþtir 11. IVIG infüzyonu sonrasý görülen nötropeni va hemolitik anemi
hafif ve geçici olup birkaç günde düzelmektedir 12-14. Lenfopeni geliþen
olgularda ise lenfosit deðerleri bazal deðerin %33 altýna düþmekte ve
30 günde tedavi öncesi düzeylere ulaþmaktadýr 15. Ayrýca IVIG tedavisi
kan viskozitesinde artýþa yol açarak serebral infarkt, pulmoner emboli
ve derin ven trombozu gibi trombotik ve tromboembolik komplikasyonlara
neden olabilmektedir. Sýklýðý deðiþik çalýþmalarda %1-%3 oranýnda
bildirilmiþtir 16.
Diðer görülen yan etkiler hipotermi, alopesi, üveit, immun kompleks
artriti literatürde sporadik olgu sunumlarý þeklinde bildirilmiþtir. Bunlarýn
IVIG ile iliþkisi kesin deðildir ve fizyopatolojisi açýklanamamýþtýr. Alopesi
bildirilen olgularda diffuz alopesi infüzyondan dört hafta sonra ortaya
çýkmýþ ve dört haftada geri dönmüþtür. Hipotermi, kronik lenfositik lösemili
bir olguda infüzyondan birkaç saat sonra baþlamýþ ve bradikinin sistemi
ile iliþkili olabileceði düþünülmüþtür 17, 18.
IVIG ile pasif olarak antiviral ve antibakteriyel antikorlarýn geçiþi
infüzyon sonrasý 1-2 aya kadar serolojik sonuçlarýn etkilenmesine yol
açmaktadýr. Kýzamýk aþýsýna karþý antikor yanýtý standart doz IVIG tedavi
sonrasý 5 ay için inhibe olmakta, rubella için ise bu süre 2 ay olmaktadýr.
Bu nedenle canlý viral aþýlarýn konakta serokonversiyon saðlayabilmesi
için immunglobulin tedavisinden 3-4 ay sonra yapýlmasý önerilmektedir19.
184
Ýntravenöz Ýmmünglobulin Tedavisi •
Hiperimmün insan immunglobulinleri:
Hiperimmun human immunglobulini yüksek titrede antikor içeren
preparatlar olup nekahat dönemindeki donörlerden elde edilmektedir.
Ticari preparatlara sahip olan hiperimmünglobulinler:
Cytomegalovirus immünglobulini
Hepatit B immünglobulini
HIV hiperimmünglobulini
Rabies immünglobulini (human)
Respiratory Syncytial virus IVIG
Rho D IMIG
Rho D IVIG
Tetanoz immünglobulini (human)
Varicella-Zoster immünglobulini (human)
Kaynaklar
1. Schwartz SA. Intravenous immunoglobulin treatment of immunodeficiency disorders. Pediatr Clin North Am 2000; 47(6): 1355-1369.
2. Schwartz SA. Intravenous immunoglobulin (IVIG) for the therapy of autoimmune
disorders. J Clin Immunol 1990; 10: 81-89.
3. Douzinas EE, Pitaridis MT. Secondary antibody deficiency states. Crit Care Med
2000; 28: 8-15.
4. Bruton O. A Gammaglobulinemia. Pediatrics 1952; 9: 722-728.
5. Minegishi R, Rohrer J, Conley ME. Recent progress in the diagnosis and treatment of patients with defects in early B-cell development. Curr Opin Pediatr 1999;
11: 528-532.
6. Cunningam-Rundles C, Bodian C. Common variable immunodeficiency: Clinical
and immunological features of 248 patients. Clin Immunol 1999; 92: 34-48.
7. Levy J, Espanol-Boren T, Thomas C, et al. Clinical spectrum of X-linked hyper-Ig
M syndrome. J Pediatr 1997; 131: 47-54.
8. Gardulf A, Hammarstrom L, Smith CIE. Home treatment of hypogammaglobulinemia with subcutaneous gammaglobulin by rapid infusion. Lancet 1991; 338:162166.
9. Misbah SA, Spickett GA, Ryba PC, et al. Chronic enteroviral meningoenephalitis
in agammaglobulinemia. J Clin Immunol 1992; 12: 266-270.
10. Duhem C, Dicato MA, Ries F. Side effects of intravenous immuno globulins. Clin
Exp Immunol 1994; 97: 79-83.
11. Anonymous. Renal insufficiency and failure associated with immunoglobulin intra
185
• Sara Þebnem KILIÇ
venous therapy-United States, 1985-1998. MMWR 1999; 48: 518-521.
12. Tam DA, Morton LD, Stroncek DF, et al. Neutropenia in a patient receiving intravenous immune globulin. J Neuroimmunol 1996;64:175-178.
13. Brox AG, Cournoyer D, Sternbach M, et al. Hemolytic anemia following intravenous gammaglobulin administration. Am J Med 1987;82:633-635.
14. Kessary-Shoham H, Levy Y, Shoenfeld Y, et al. In vivo administration of intravenous immunoglobulin (IVIg) can lead to enhanced erythrocyte sequestration. J
Autoimmun 1999;13:129-135.
15. Koffman BM, Dalakas MC. Effect of high-dose intravenous immunoglobulin on
serum chemistry, hematology and lymphocyte subpopulations: assessments based
on controlled treatment trials in patients with neurological diseases. Muscle Nerve
1997;20:1102-1107
16. Go RS, Call TG. Deep venous thrombosis of the arm after intravenous immunoglobulin infusion: case report and literature review of intravenous immunoglobulin-related thrombotic complications. Mayo Clin Proc 2000;75:83-85.
17. Bertorini TE, Nance AM, Homer LH, et al. Complications of intravenous gammaglobulin in neuromuscular and other diseases. Muscle Nerve 1996;19:388-391.
18. Lisak RP. Arthritis associated with circulating immune complexes following administration of intravenous immunoglobulin therapy in a patient with chronic inflammatory demyelinating polyneuropathy. J Neurol Sci 1996;135:85-88.
19. Siber GR, Werner BG, Halsey NA, et al. Interference of immune globulin with
measles and rubella immunization. J Pediatr 1993;122:204-211.
186
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 187 - 188
Ýmmün Yetmezlik Derneði (ÝMYED)
Selcan KAYA
ÝMYED, primerimmun yetmezliði hastalarýnýn, hasta yakýnlarýnýn ve
bu hastalýða gönül veren doktorlarýmýzýn bu hastalýkla yaþayan hastalarýmýz için yaþam kalitesini, farkýndalýðý, taný ve tedavi yöntemlerini arttýrmak, bu hastalýkla yaþayan hastalarýmýza yarar saðlamak amacýyla
30.04.2010 tarihinde Ýstanbul’da, kendisi de Primer Ýmmun Yetmezlik
hastasý olan Selcan KAYA baþkanlýðýnda kurulmuþtur. Derneðimizin
kurulumundan itibaren 112 üyesi mevcuttur.
PrimerÝmmun yetmezlik doðuþtan baðýþýklýk sistemi hastalýðýdýr. Bu
hastalýkla yaþayan hastalarýn yaþam kalitesi, saðlýklý insanlara oranla
çok düþüktür. Ülkemizde çok sýk görülmekle birlikte (özellikle çocuk
yaþlarda) halen taný ve tedavilerinde sýkýntý yaþayan hastalarýmýz
mevcuttur. Ýmmun sistemden kaynaklanan bu hastalýkla birlikte, bu
hastalarda birçok kronik hastalýklarda mevcuttur. Bunlar daha ziyade
iltihaplý (kolit, otit, sinüzit, artritvb ) hastalýklar ve akciðer enfeksiyonlarý
þeklinde görülür. Çok sýk tekrarlayan enfeksiyonlar en önemli belirtilerindendir. Çocuk yaþta baþlayan hastalýkla birlikte çocuklar sorunlarýyla
büyümekte ve buna baðlý ortaya çýkan birçok hastalýk yüzünden de farklý
tedavileri yaþamak zorundadýr.
Tekrarlayan enfeksiyonlar ve mevcut hastalýklardan dolayý çalýþma
yaþamýnda büyük sýkýntýlar doðmakta, iþverenlerin çoðu Primer Ýmmun
Yetmezlikli hastalýklarý çalýþtýrmak istememektedir. Bu durumdan dolayý
özürlü belgesi alarak toplumda iþ imkanýnýn doðmasý açýsýndan çalýþmalar derneðimiz çatýsý altýnda devam etmektedir.
Birçok Avrupa ülkesinde uygulanmakta olan cilt altý immünglobulin
(Subkutan) tedavisinin ülkemizde de uygulanmasý açýsýndan dernek
faaliyetlerimiz sürmektedir. Tedaviler (ÝVÝG tedavisi) sýrasýnda hastanede
ÝMYED Baþkaný
187
• Selcan KAYA
geçen zamanlar ve sonrasýnda meydana gelen halsizlik dolayýsýyla
yetiþkin hastalar için bu durum sorun yaratmaktadýr. Ülkemizde de subkutan tedavinin uygulanmasý ile çalýþma hayatýnda yer edinmiþ hastalar
için evlerinde tedavi olma imkaný doðacaktýr.
Birde erkek hastalarýmýz için askerlik sorunu, maalesef ki hastalýk
bilinmediðinden ve çok saðlýklý bir görüntü sergilediðimizden dolayý erkek
hastalarýmýzýn en çok yaþadýðý sýkýntýlardan birisi, ÝMYED her sýkýntýda
olduðu gibi bu konuda da faaliyetlerine devam ediyor.
ÝMYED (Ýmmun Yetmezlik Derneði) ayný zamanda uluslararasý
Uluslararasý PrimerÝmmün Yetersizlik Hastalarý Derneðin’in (IPOPI, International Patient Organization of Primary Immunodeficiency) derneðininde üye kuruluþudur.
Hastalarýmýz için dernek faaliyetlerimiz devam etmektedir. Bizler için
ses, ýþýk olmak isterseniz derneðimiz çatýsý altýna bekleriz.
Unutmayýn ki, baðýþýklýðý zayýf o küçük çocuklar büyüyor ve toplumda
herkes gibi yer edinmek istiyor !
Sevgiler,
www.imyed.org.tr
188
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 189 - 190
Ýmmün Yetersizlik Hastasý Olmak
Dr. Gökçen GÖZÜBATIK ÇELÝK
Bugün sizlere immun yetmezlik tanýsý alma sürecimde yaþadýklarýmý
aktararak immun yetmezlik gibi bir tanýnýn farkýndalýðýnýn önemini
vurgulamak istiyorum.
Çocukluktan beri hayalim doktor olmaktý. Sýnavlar uykusuz geceler
derken týp fakültesini kazandým. Bu zorlu týp eðitiminin beþinci yýlýnda
ise immun yetmezlik ile tanýþtým.
Kendimi bildim bileli neredeyse her gün, özellikle geceleri öksürük
krizlerim olurdu. 3-4 saatlik öksürükle boðuþarak geçirdiðim uyku sonrasý
derslere ve sýnavlara girerdim. Sürekli elimde bir selpakla burnunu silen
bu nedenle kütüphanede hemen yeri tespit edilebilen bir öðrenciydim.
Birçok doktorla tanýþmýþtým doktor olmadan önce. Ailem birçok kez farklý
bölümlerdeki doktorlara götürmüþlerdi beni. Sürekli antibiyotik verip
“üþütmüþ bu çocuk” derlerdi meslektaþlarým. Oysaki, antibiyotiðim biter
bitmez öksürüðüm burun akýntým hemen yeniden baþlardý. Farenjit,
kronik sinüzit, bronþit, astým gibi birçok taný aldým hatta sinüzit ameliyatý
bile oldum, ancak hiçbir fayda göremedim.
Týp fakültesi 5. Sýnýf öðrencisiydim. Bir gün, kitaptan bir bölüm gözüme
takýldý. Ýmmun yetmezlikler! Önce ‘’yok artýk daha neler!” dedim. Sonra
biraz daha detaylý okuyunca sanki benden bir þeyler anlatýyor gibi
hissettim ve panikle allerji- immunoloji bölümündeki Sayýn Hocalarým
Ýsmail Reisli ve Hasibe Haným’ýn yanýnda buldum kendimi.
Stajer hekim hastalýðý denilen bir durum vardýr, doktor adayý arkadaþlarým bilirler bu durumu; bilgiler biriktikçe insan kendinde bir hastalýk
arar, semptom çýkarýr. Önceleri arkadaþlarým arasýndaki taným stajer
hekim hastalýðý idi. Kimileri uzmanlýk sýnavýna çalýþmak için böyle bir
Ý. Ü Cerrahpaþa Týp Fakültesi, Nöroloji ABD
189
• Dr. Gökçen Gözübatýk ÇELÝK
aldatmacaya baþvurduðumu aslýnda hasta olmadýðýmý bile düþündüler..
arkadaþlarým.. ileride doktor olacak arkadaþlarým..
Bundan sonraki hikayede artýk rolüm hasta olarak deðiþti. Yapýlan
detaylý tetkiklerimde Yaygýn Deðiþken Ýmmun Yetmezlik tanýsý alýp
immunglobulin (IVIG)tedavisine baþladým. Doktor olmama raðmen ben
de her hasta gibi önce red ettim hastalýðýmý. Zamanla, baþta annem ve
babam olmak üzere, hocalarýmýn ve arkadaþlarýmýn desteðiyle atlatmaya
çalýþtým bu ani geliþen durumumu. Ýlaç tedavisiyle eski konforsuz hayatým
neredeyse tamamen sona erdi. Aylýk IVIG tedavisi ile hatýrlar oldum
hastalýðýmý, çünkü öksürmüyordum artýk.
Ülkemizde, sýk enfeksiyon geçirerek doktor doktor dolaþan ancak
ne yazýkki doðru taný alamayan birçok hasta bulunmakta. Özellikle sýk
geçirilen enfeksiyonlar nedeniyle genç yaþlarda kronik akciðer hastalýklarý
ile savaþmak zorunda kalan ve bu hastalýklarýn altýnda baðýþýklýk sistem
bozukluðu teþhisi konulan hasta sayýsýnýn tahmin ettiðimizden daha fazla
olduðunu düþünüyorum. Erken taný ile bizler için ölümcül olabilen enfeksiyonlardan korunup sosyal hayatta baþarý ile yer alabileceðimizi, bu
þansýmýzýn elimizden alýnmamasý için Ýmmun Yetmezlik Farkýndalýðý’nýn
ön plana çýkmasý gerekliliðini bu konferans aracýlýðý ile tekrar vurgulamak
istiyorum.
Hayatýmýn her anýnda yanýmda olan desteðini esirgemeyen ailem ve
hayatýma ayrý bir renk katan eþime, güler yüzlü doktorlarým Ýsmail Reisli,
Hasibe...., Sevgi Pekcan’a sonsuz teþekkür ediyorum.
190
Ý.Ü. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Sürekli Týp Eðitimi Etkinlikleri
Baðýþýklýk Sistemi ve Yetersizlikleri
Sempozyum Dizisi No: 80 • 6-7 Mayýs 2013; s. 191 - 192
Ben Hastayým
Murat ERGÝNSOY
Evet, ben hastayým, ya da deðil miyim? Ne olduðumu doktorlar biliyor
mu acaba? Hastalýðýmý, fiziksel görüntüm mü, yoksa yaþadýðým sýk
enfeksiyonlar mý belirliyor? Ne garip deðil mi? Bir insanýn hasta olup
olmadýðýna karar verebilmek.
Ben, 36 yaþýndayým, 60 günlükken hastalanmaya baþlamýþým, o doktor senin, bu doktor benim götürmüþ annem-babam. Doktor zatüre demiþ,
tedavi etmiþ, ya da o öyle sanmýþ, tedavi bitmiþ yine hasta, haddi tekrar
doktora. Bu defa doktor "nerde kaldýnýz kardeþim" diye babama çýkýþmýþ.
"Bu çocuk bu zamana kadar bekletilir" mi diye. Neler neler... Anlayacaðýnýz benim hastalýðým perdenin arkasýnda duran güçlü bir düþman.
Kendisini göstermeden çeþit çeþit hastalýklarla bünyeyi hasta yapan,
ama hiç bir doktorun da “acaba bu çocuðu hasta eden ne?” düþünmediði/
düþünmek istemediði bir hastalýk. 60 günlükten 4 yaþýna kadar sýk sýk
hastalanmýþým, hatta kobay olarak bile her ilaç üzerimde denenmiþ, çare
yok. ilaç olduðunda saðlam, ilaç bittiðinde hasta. Ne ilginç ve korkutucu
bir durum deðil mi?
Evet 4 yaþýmda taný konmuþ, CVID. Türkçesi “Yaygýn Deðiþken Ýmmün Yetmezlik”. Tanýnýn konmasý iyileþtiðiniz anlamýna gelmiyor. Neden
mi? Türkiye de kaç doktor bu tanýyý, bu hastalýðý biliyor. Günümüzde
bile sayýlýdýr ki 1981'lerden bahsediyorum. Türkiye de sadece üç hastane
Ankara-Ýstanbul-Ýzmir de bulunan üç hastane.
Evet ÝVÝG alýyoruz. Bu ilacý alýnca normal günlük aktivitelerimizi yapmamýz gerekiyor deðil mi? Doktorlar böyle diyor. Ama ne hikmet ben bu
gün ÝVÝG alýp, akþamýna 39-40 derece ateþle hastalandýðýmý biliyorum.
Hatta doktorumun bu ateþle benim ayakta durmama hayret ettiðini de
biliyorum.
Deðiþken Ýmmün Yetersizlik Hastasý (CVID)
191
• Murat ERGÝNSOY
Ýmmün Yetmezlik, bence her doktorun bilmesi gereken bir hastalýk,
çünkü bir çok hastalýðýn arkasýnda duran gizli düþman. Evet, ben böyle
tanýmlýyorum.
Hastanýn týbbi tedavisi yapýldýðý gibi, hangi doktor acaba bu hastaya
(çocuk-yetiþkin fark etmez) psikolojik destekte lazým demiþtir. Eminim
benim bu yazýmý okuyuncaya kadar hiç biriniz düþünmemiþsinizdir. Çünkü
sizler içinde týbbi durum önemli. haklýda olabilirsiniz. Ama ya biz, bizim
hayatýmýz, sosyal yaþantýmýz?...
Amacým sizleri hedef almak deðil. ama bilin ki bizler sürekli doktora
ihtiyaç duyan insanlarýz. ÝVÝG alsak bile. Kaç hasta hayatýnýn sonuna
kadar her 3 haftada bir veya ayda bir hastaneye gitmek zorunda. Ben
tedavi sürecimin 32. yýlýndayým, sadece tedavim için hastaneye gitmek
için yolda geçirdiðim süre 576 gün civarýnda. Karýþtýrmayýn, bu sadece
ulaþým için geçen süredir. Ve ne ilginç ki bana özürlü raporu verilemiyor.
Neden, görüntüm hasta gibi deðilmiþ.
Ben askerlik için müracaat ettiðim de GATA'da 1996 yýlýnda hastalýðýmýn tüm tetkikleri yapýlamýyordu bile.Ve ne þekilde karar verildi biliyor
musunuz? Heyet ilacýmýn o gün ki piyasa fiyatýný bana sorup da, benden
aldýðý yanýta göre “askerlik yapmana gerek yok” ifadesini kullanarak,
malullük kararý verdi.
Bunlar bizler için ne büyük travmalar biliyor musunuz? Ben CVÝD
hastasýyým. hastalýðýmýn farkýndayým, artýk sizlerde farkýmýza varýn ve
gerekli olan öncelikli sosyal düzenleme (özürlü raporu), psikolojik
rehabilitasyon ve benim aklýma gelmeyen neler yapýlabilecekse, e biraz
da siz düþünün, yani ne gerekiyorsa yapýlmasýný ümit ederek bu yazýmý
sizlerle paylaþýyorum.
Saygýlarýmla.
192
Download