VİZE SONRASI ANLATILAN VE TURİZMDE ETİK KİTABI DIŞINDAKİ KONULAR (Etik Ders Notları 2. Bölüm) EĞİTİM FAALİYETLERİ VE ETİK EĞİTİM FAALİYETLERİ VE ETİK ETİK NEDİR? Etik sözcüğü her geçen gün günlük hayatımızda daha fazla yer işgal etmektedir. Etik bir etkinlik alanı olarak felsefenin bir dalı, ahlak felsefenin alanı; ahlaki olanın özünü ve temellerini araştıran bir felsefe etkinliğidir. Etik; insanın kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlaki sorunları ele alıp inceler. Etik sözcüğü Yunanca “karakter”, ‘adet”, ‘usul”, veya gelenek anlamına gelen “ETHOS” sözcüğünden türetilmiştir. Etik insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları DOĞRU-YANLIŞ ya da İYİ-KÖTÜ gibi ahlaki açıdan araştıran bir felsefe disiplinidir. Basit bir anlatımla etik; doğru ve yanlış kriterleridir. Aslında etik ve ahlak birbirinden farklı kavramlardır. Ancak bu kavramların çoğu zaman aynı anlamda kullanıldığını görmekteyiz. Etik ve ahlakın eşanlamlı (özdeş) olmamasının nedeni; etiğin ahlak felsefesi olması, ahlakın ise etiğin araştırma konusu olmasıdır. Etik kuramlar, ahlakın özü, kökeni ve toplumsal yaşamdaki işlevinin yanı sıra, insanların bir arada yaşayabilmelerinin gerekleri, toplumsal yaşamın normları ve değerleri kişilerle toplum arasındaki ilişkileri, bireysel yaşamın amacı ve anlamı üstüne görüşleri dile getirir. Ahlak geniş tabanlı ve nasıl davranılması gerektiğine ilişkin yazılı olmayan kuralları belirler. Etik ise; kuralların açık ve belirli alana ilişkin yazılı kuralları içermesi beklenir. ÖRNEK: sanat etiği, tıp etiği, çevre etiği, eğitim etiği. Ahlak ile etik arasında genişlik-darlık, kuram ve uygulama açılarından farklılık vardır. Ancak ahlak; bir disiplin olarak etiğin günlük yaşam pratiğine yansıyan kurallar demetidir. Ahlak günlük yaşam içinde bireylerin nasıl yaşamaları gerektiğini ince ayrıntıları ile pratik açıdan düşünürken, Etik daha somut (elle tutulur) ve kuramsal bir bakış açısını gerektirir. Buradan hareketle etiğin genel bir tanıtımını yapacak olursak; TANIM; Etik bütün etkinlik ve amaçların yerli yerine konulması; neyin yapılacağı ya da yapılmayacağının; neyin isteneceği neyin istenmeyeceğinin; neye sahip olunacağı ya da olunmayacağının bilinmesidir. «Ahlak duygumuz, ihtiraslarımızı kontrol eder» Bernard SHAW MESLEK ETİĞİ Günümüzde meslek etiğine olan ilginin giderek artmasının nedeni kimi mesleklerde karşılaşılan etik sorunlarının artması ya da artan sorunların farkına varılmasıdır. Meslek etiği; özellikle direkt olarak insanla ilgili mesleklerde uyulması gereken davranış kuralları olarak tanımlanabilir. Meslek etiğinin en önemli yönlerinden biri, dünyanın neresinde olursa olsun; aynı meslekte çalışan bireylerin bu davranış kurallarına uygun davranmalarının gerekli olmasıdır. Meslek etiğinin temelinde insanlarla iyi ve olumlu ilişkiler oluşturulması yatar. Aynı meslekten insanların birbirleriyle ilişkilerinde belli davranış kalıplarına uymaları meslek etiğinin gereğidir. Mesleki etik, grup onu koruduğu sürece yürürlükte kalabilen ve bireylere emreden, onları şu ya da bu şekilde davranmaya zorlayan, kişisel eğilimlerine bir sınır çizen ve daha ileri gitmelerine engel olan kurallardan oluşmuştur. Mesleki etiğin en ayırt edici özelliği, mesleği yerine getirirken işlenen kusurların, meslek çevresi dışında çok fazla tepki görmemesi, kamu vicdanının bu tür kusurlara ilgisiz kalmasıdır. Kamu vicdanının bu hatalara ilgisiz kalmasının nedeni ise bu ilkelerin toplumun bütün organları arasında ortak olmamasıdır. Etik ilkeler herkesin görmediği görevleri düzenler, onun için herkes bu görevlerin ne olduğunu, ne olması gerektiğini, bu görevleri yerine getiren bireylerin özel ilişkilerinin ne olması gerektiğini bilemez. Toplum içinde meslek ilkelerini oluşturacak ve bu ilkelerin yürütülmesi ya da uygulanmasını denetleyecek özel bazı gruplara ihtiyaç vardır. Mesleki gruplar ne kadar sağlam ve örgütlü olurlarsa mesleki etik de o kadar gelişir ve saygınlık kazanır. Meslek etiği kuralları olarak belirlenen, meslek üyelerinin genel ve ortak olan davranış biçimlerini tanımlayan ilkelerin üç temel işlevi vardır; Yetersiz ve ilkesiz üyeleri ayırmak Meslek içi rekabeti düzenlemek Hizmet ideallerini korumak Ayrıca, meslek ile ilgili etik ilkelerin grubun diğer üyeleri ve toplum ile ilişkilerini düzenleme işlevleri de vardır. EĞİTİMDE ETİĞİN ÖNEMİ Eğitim insanı doğumundan ölümüne kadar etkileyen ve bir şekle sokmaya çalışan bir süreçtir. Etik ise insanın; Ne yapmalıyım? Nasıl yapmalıyım? vb. sorularına yanıt vermeye çalıştığı cevaplardır. Eğitim ve etik arasında bu anlamda zorunlu bir ilişki vardır. Buradan hareketle eğitim, yaşam boyu süren “etik bir kendini tanıma sürecidir.” Genel olarak eğitim etkinliğinde dört boyut üzerinde durulması gerekmektedir. Bu boyutlar; a)“amaç”, yani eğitim faaliyetlerinin hangi amaca hizmet ettiği b)“kapsam”, eğitim faaliyetlerinin kapsamını c)“yöntem”, eğitim faaliyetlerinde uygulanacak yöntemleri d) ve “değerlendirme” dir. Eğitim faaliyetleri sonucunda elde edilenlerin gözden geçirilmesini içerir. Bu boyutlar aynı zamanda eğitim programlarının geliştirilmesinde sorulan dört sorunun da yanıtını oluşturmaktadır. Niçin? Sorusunun yanıtı amaç boyutu oluşturmaktadır. Ne? Sorusunun yanıtı ise kapsam boyutunda verilir. Nasıl? Sorusu yöntem boyutunda yanıtlanır. Ne oldu? Sorusu ise değerlendirme boyutunda elde edilen bilgilerle yanıtlanabilir. Etik çok önemli bir tartışma alanıdır. Bu nedenle aşağıda eğitim-öğretim faaliyet alanı ile ilgili bazı tartışmalara yer verilmiştir. TURİZM EĞİTİMİ VE ETİK 2014 yılında dünyada yaklaşık 1,15 milyar insan uluslararası seyahatlere katılmış, 6 milyarı aşkın insan da yurt içi seyahatler gerçekleştirmiştir. Bu kadar çok sayıda seyahat eden insana hizmet eden, yaklaşın 300 milyon insan da turizm sektöründe istihdam edilmektedir. Ülkemizdeki duruma bakacak olursak; Türkiye 2014’de yaklaşık 39 milyon yabancı turisti ağırlayıp, bu turistlerden de yaklaşık 32,5 milyar $ gelir elde etmiştir. Türkiye’de aynı dönemde turizm sektöründe çalışan insan sayısı da yaklaşık 1,5 milyon kişi olarak gerçekleşmiştir. Her yıl turizm sektörüne yönelik işlerde çalışan bu insanlara olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Sektör çalışanlarının nitelikli olması da ayrıca önem arz etmektedir. Turizm işletmelerinin, merkezi ve yerel yönetimlerin değişik kademelerinde ihtiyaç duyulan nitelikli personel yetiştirilmesi de ancak iyi bir eğitim verilmesi ile mümkündür. Literatürde etik ve öğretim faaliyetleri konusunda epeyce tartışmalar yer almaktadır. Bu tartışmalar eğitimde etik kuralların oluşturulması ve belirlenmesi konusunda yoğunlaşmaktadır. Etik çok önemli bir tartışma alanı olduğu için turizm de dahil eğitim-öğretim faaliyet alanı ile ilgili bazı tartışmalara yer verilmesi uygun olacaktır. Genel ve Turizm Eğitim programının içeriğine nasıl karar verilir? Öğrencilere neyin ne kadar öğretileceği konusunda karar verilmesi ve bu kararların toplumun ve öğrencilerin yararlarına uygun olmasının sağlanması, eğitimin kapsam boyutundaki etik tartışmalarının önemli bir noktasını oluşturmaktadır. İşte bu noktada eğitim programının içeriği ve beklenen sonuçları eğitim etiği açısından çok önemlidir. Turizm eğitiminde de aynı kurallar geçerlidir. Genel ve Turizm Eğitiminde Değerlendirme Boyutu Öğrencilerin değerlendirilme sürecinde yansız, doğru ölçme ve değerlendirme tekniklerinin kullanılması kadar, değerlendirme ve yönlendirme sürecinin etik değerlendirmeler ve yaklaşımları da içermesi gerekmektedir. Eğitim kurumlarında; değerlendirme sürecinde öğrencilerin her türlü ayrımcılıktan uzak tutularak, tarafsız ve objektif biçimde değerlendirilmeleri üzerinde önemle durulmalıdır. Eğitimcilerin Etik Tutumları (Bu konuya daha sonra ayrıntılı olarak değinilecektir. Öğretmenlik Meslek Etiği Öğretmenlik ve etik birbirine çok yakın kavramlardır. Bunlar birbirinden ayrı düşünülemezler. İdeal bir öğretmen yalnız kusursuz öğretme yetenekleri ile değil, aynı zamanda yaşama biçimi ile de örnek alınacak ahlaki bir modele dönüşür. Öğretmenlik ve etik birbirine çok yakın kavramlardır. Bunlar birbirinden ayrı düşünülemezler. İdeal bir öğretmen yalnız kusursuz öğretme yetenekleri ile değil, aynı zamanda yaşama biçimi ile de örnek alınacak ahlaki bir modele dönüşür. Yani bu anlamda öğretmen öğrettiklerinin örnek olarak yaşayan ideal biridir. Meslek etiği ilkelerinin evrensel değerler üzerine kurulu olduğu gerçeğinden hareket edildiğinde, branşı ne olursa olsun, hangi düzeyde öğretim etkinliğinde bulunursa bulunsun, bir öğreticinin bazı etik ilkeler doğrultusunda davranması beklenir. Öğreticilik yalnızca bir takım bilgilerin aktarılmasını sağlayan bir meslek olmanın ötesinde, genç nesillere değerler kazandırılması hedefini de içeren bir meslektir. Eğitim Yöneticileri ve Etik “İnsanlar her zaman, her yerde acıkmışlardır; ama insanlar her zaman ve her yerde erdemli olamamışlardır.” SOKRATES. Eğitim yönetimi yönetim biliminin bir alt dalıdır. Eğitim yönetimi toplumun eğitim gereksinimini karşılamak üzere kurulan eğitim-öğretim örgütlerinin önceden tespit edilen amaçlar doğrultusunda idare edilmesi ve yenileştirme sürecidir. Eğitim yönetimi ve bunun bir alt alanı olan eğitim kurumları yönetimi, devletin eğitim politikalarını ve yetkili organların bu politikalar doğrultusunda tespit ettiği genel ve özel eğitim amaçlarını gerçekleştirmekle yükümlüdür. Bu nedenle eğitim kurumu yöneticilerinin, görevlerini yerine getirirken, yasa ve politikalar kadar, meslek etiği ilkelerine de uygun davranmaları gerekir. Şunu burada sormak gerekir; Eğitim Kurumu Yöneticiliği (İdareciliği) bir meslek midir? Bazı görüşler eğitim kurumları yöneticiliğini bir meslek olarak kabul etmezler. Buna gerekçe olarak da okul yöneticilerinin ücret ve çalışma koşullarını belirleme yetkilerinin olmamasını gösterirler. Bu tabi ki geçerli bir görüş değildir. Eğitim kurumları yöneticiliği (müdürlüğü) aşağıdaki bazı gerekçeler nedeniyle bir meslek sayılmaktadır. 1)Eğitim Felsefesine Uygun Bir Vizyon Geliştirilmesi Eğitim felsefesine uygun bir vizyon geliştirememiş bir eğitim yöneticisi, muhtemelen insani ilişkiler ve karar sürecinde tutarsızlık yaşayacaktır. Eğitim yöneticileri geliştirdikleri vizyonu gerçekleştirmelidirler. Bu gerçekleştirme duygular ile değil sınanmış ilkelerle yapılmalıdır. 2) Güçlü bir Etik Liderlik Uygulanması Bir eğitim yöneticisi, okuldaki etik havanın kurulmasında en temel belirleyicidir. Eğitim yöneticisinin aldığı tüm kararlar, okulun etik havasını oluşturur. Eğer okul yöneticisi okulda kalitesiz eğitim verilmesine göz yumuyorsa bu durum toplumun, veli ve öğrencilerin aldatıldığı bir havanın oluşmasına neden olur. 3) Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Eğitim yöneticisi ayrımcılığı hoş görmez. Eğitim yöneticileri bir etik ve eğitim sorunu olarak konuyu ele almalıdır. 4) Etkili Öğretimin Bir Vazife Olarak Görülmesi Okulda Eğitim-Öğretimin zayıf olması iyi öğreticilere, öğrencilere ve topluma zarar verir. EğitimÖğretimde zayıf öğreticiler, öğrencilere zengin bilgilerini ve sağlıklı bir öğrenme ortamının sağlanmasını engeller. Öğretmenin başarısızlığı öğrenciyi yaşam boyunca olumsuz etkiler. Paylaşılan genel amaçlara ve değerlere dayalı bir okul toplumu oluşturma çabası, etkili bir eğitim yöneticisinin birincil amacı olmalıdır. 5) Toplumla İlişkilerin Geliştirilmesi Okulla ilişkili birçok kişi kendisini okulun bir parçası olarak hissetmez. İyi ve etkili okul yöneticileri, okul ile toplum arasında iyi bir ilişki ve etkileşim kurarlar. Kurmuyorsa bu onun başarısızlığı olarak görülür. Okul sıcak ve çekici bir yer haline gelirse, öğrenci, öğretmen ve veliler bu kurum tarafından istendiklerini hissederler. 6)Bütün Grupların Hakları Arasında Denge Kurulması Okul içindeki farklı grupların haklarının dengelenmesi zor bir iştir. Burada önemli olan etik açıdan bütün gruplara eşit hakların verilmesidir. 7) Herkes Tarafından İstenen Karar, Her Zaman Doğru Karar Değildir Eğitim kurumu yöneticilerinden, herkesin istediği, beklenen kararlar ile doğru kararları birbirinden ayırması gerekmektedir. Bazen istenen kararlarla doğru kararlar birbiri ile bağdaşmaz. Bilinçli eğitim yöneticisi sorunları bütün yönleri ile ele alırlar ve etik sorunları göz ardı etmezler. 8) Kararlarda Belirleyici Olarak, Okulun Üyeleri İçin Doğru Olan Kararı Almak Kararlarında belirleyici olarak sadece örgüt için iyi olanları alan eğitim yöneticileri, örgüt üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduklarını unuturlar. Böylece eğitim ve öğretim kurumlarında ailelerin yakınmalarını görmezden gelir, öğrencilerin ihtiyaçlarını göz önüne almayan yöneticiler sadece belli işleri yapan bireyler olarak görülür. 9)Etik Konularda Cesaretin Eğitim Yöneticisinin Rollerinin Ayrılmaz Bir Parçası Haline Getirilmesi Etik davranış sergilemek cesaret olmaksızın olanaksızdır. Eğitimin yöneticisi davranışının etik olduğunu iddia edebilir. Ancak kızgın bir veli, üst düzey yöneticiler ile öğretmenler ya da bir baskı grubun temsilcisi ile karşı karşıya kaldığında etik cesaretini kaybederse davranışını savunamaz. Eğitim yöneticisi okulunun veya kurumunun kuralları ihlal edildiğinde hayır diyebilmelidir. 10)Etik Davranış, Doğruluk ve Ahlaki Eylemlerin Bütünleşmesi Eğitim kurumu yöneticisi olarak değerleri astları ile paylaşmıyorsa, eğitim kurumunda bir etik hava oluşturamaz. Eğitim yöneticisi, toplumun değerlerine dayalı bir etik lider dizisi geliştirilmeli ve bunu mutlaka okulun diğer üyeleri ile paylaşmalıdır. Eğitim yöneticisinin etik bakımdan da liderlik yapması gerekir. Etik Liderlikten beklenen; Eğitim kurumu kaynaklarının doğru kullanımı, Bireylere adil davranılması, Öğreticilerin etkili bir öğrenme ortamı sunmaları, Kuralların toplumsal ihtiyaçları karşılaması, Öğrenci başarısı ve kendini geliştirmelerinin sağlanması, Okula katılımı ve öğrenme sürecinde iş birliğinin sağlanması ile yakından ilgilidir. ETİK FAKTÖRLER Örgütler incelendiğinde, örgüt içerisinde bireylerin ve grupların davranışlarını etkileyen pek çok faktör olduğu görülür. Bireyleri etkileyen bu faktörleri içsel ve dışsal faktörler olarak ikiye ayırmak mümkündür. İÇSEL FAKTÖRLER: Aile, arkadaş, komşu, eğitim, din ve basın-yayın organları gibi içsel faktörlerin işletme ve bireysel kültür üzerindeki yansımaları sonucu bireyin davranışları etkilenmektedir. DIŞSAL FAKTÖRLER: Siyasi, sosyal, iktisadi, yasal gelişmeler de bireylerin davranışları üzerinde etkileri olan dışsal faktörlerdir. Bireyleri etkileyen bu faktörler aynı zamanda, bireylerin ve grupların örgütsel davranışlarının belirlenmesinde ve ahlaki/etik davranışlarının oluşumunda da etkili olmaktadır. Bireylerin gerek özel gerekse iş hayatlarında davranış ve tutumlarında aldıkları kararların etiğe yani ahlaki değerlere uygun olup olmadığını belirleyen çeşitli faktörler vardır. Şekilde görüldüğü gibi bireysel davranışa etki eden bu faktörler; (1)Kültür, (2)Normlar, (3)Değerler, (4)Demografik yapı, (5)Standartlardır. KÜLTÜR Bir toplumun yapısı, kuşaktan kuşağa aktarılan ve toplum üyelerinin yaygın olarak paylaştığı kurallar, davranışlar, araçlar ve inançlara göre şekillenir. Bir toplumun yapısına yön veren tüm bu davranışlar, araçlar ve inançlar bütününe kültür denilir. İnsanın meydana getirdiklerinin tamamını oluşturan ve bir toplumun tüm yaşam şeklini ifade eden kültür; aynı zamanda toplumun duygu, düşünce ve hareketlerinden oluşan kalıplardır. Bir toplumdaki birliktelik içindeki oluşan yaşamı düzenleyen; toplum yaşamındaki sosyal ilişkilerde insanların birbirleriyle ilişkilerini belirleyen ve toplumda yerleşik örnekleri de kapsayan kültür; insanların sosyal ihtiyaçlarının tatminini düzenlemeyi amaçlar. Önceki paragrafta ifade edilen amaçlara uygun olarak kültür, bireylerarası ilişkileri düzenleyerek, bir arada yaşayan grup içinde çıkabilecek sorunlara, çözüm yollarını da geliştirir. Yani toplumsal olarak da kabul gören ortak etik/ ahlaki değerler toplumsal hayat süresince bireylerin rollerinin belirlenmesinde etkili olmaktadır. Kültürel etkinlikler bazı özellikler taşır. Kültürel faaliyetlerin en önemli özelliği, biyolojik kalıtımla değil; öğrenme yoluyla edinilen davranışlardan oluşmasıdır. Kültürel faaliyetlerin ikinci önemli özelliği; bir topluma özgü olmaları, bu toplumda, insanların ihtiyaçlarını gidermenin olağan ve doğru yolları olarak benimsenmiş yani kabul edilmiş olmalarıdır. Kültür; dil, inanç, değer, kural davranışlar ile nesilden nesile aktarılan maddi ve manevi unsurlardan oluşan bir bütünü ifade eder. Değişik veya farklı toplumların kültürlerini oluşturan ögelerin kapsamı içinde ayrılıklar olması muhtemeldir. Çeşitli toplumların kültürleri arasında farklar bulunduğu gibi aynı toplumların kültürleri arasında da farklılıklar olduğu saptanmıştır. Aslında toplumsal yaşamın gerekliliği olarak zamanla oluşan bu değerler, genel kabul görmüş kurallar manzumesidir. Yukarıda da belirtildiği gibi kültür kavramı içine topluluk üyelerinin büyük kesiminin benimsediği öğrenme yoluyla bir bireyden ötekine ve bir kuşaktan daha sonraki kuşaklara aktarılan bütün inançlar, beceriler, kurallar, kurumlar ve davranışlar girmektedir. İnsanlar, doğumdan itibaren içinde yaşadığı toplumun kültürüne göre kişilik oluştururlar. Bu nedenle, bireylerin edindiği kültüre özgü değerler aynı zamanda bireyin kişiliğini, davranışlarını ve tutumlarını belirlediği için kültür, bireyin etik olup olmamasını da belirleyen bir faktör olarak kabul edilebilir. Kültürü oluşturan unsurlar, insan etkinliklerinden ya da insanın dışındaki farklı değerlerden oluşmalarına göre maddi ve manevi kültür, yalın olmalarına ya da çeşitli unsurların birleşiminden oluşmalarına göre kültür özelliği ve ülküsel kültür; yaygınlıklarına göre evrensel seçenekler veya uzmanlıklar gibi adlar almaktadır. Ayrıca bu kapsamda alt kültür de söz konusudur. Yani bir topluluğu oluşturan çeşitli kesimlerin kendilerine özgü yaşam biçimlerine alt kültür adı verilmektedir. Kültürü oluşturan unsurların oluşturduğu bütün kültür, bir sistem oluşturabilir. Bir bütün kültür içinde çeşitli lehçeler, teknolojiler, dinler, ideolojiler, ekonomik kurumlar arasında tam bir uyum bulunamaz. Bu nedenle bir bütün kültürün içindeki alt kültürlerin kendine özgü değerleri, normları ve tutumları bulunabilir. Bir örgüte iş gören olarak giren insanlar örgüte kültürleriyle birlikte gelirler. Küçük yaştan beri yaşayarak kazanılan kültür, iş görenlerin örgütsel davranışlarının oluşmasını da etkiler. Bu bir doğal oluşumdur. İş görenlerin örgüte getirdikleri kendi kültürlerinin yanı sıra, tüm örgütteki bireyler arasında da örgütsel kültür olarak adlandırılan yeni bir kültür gelişir. Örgütsel kültürün gelişmesi iş görenlerin toplu yaşamalarının doğal bir sonucudur. Örgütün kültürel yapısı, örgütte iş görenlerin birlikte davranmalarını, iş görenlerin aynı dili kullanmalarını; aynı inanç ve ilkede birleşmelerini; aynı kuralları, görüşleri uygulamalarını gerektirir. Örgütün kültür yapısı, iş görenlerin kendi kültürlerinin örgüt kültürüyle birleşimini ifade eder. Örgüt kültürünü oluşturan değerler, inançlar ve ilkeler sadece tek bir örgütte değil; aynı meslek grubunda da ortak olabilir. Diğer bir ifadeyle, aynı meslek grubunda tüm kültürden az veya çok farklı olarak meslek grupları kendilerine özgü bir alt kültüre sahip olabilirler. Örneğin: doktorlar, avukatlar, öğretim üyeleri gibi. NORMLAR (Kurallar Manzumesi) Norm veya genel kabul görmüş kurallar manzumesi; kültürün belirlediği yerleşik davranış kurallarıdır. Toplum içinde yaşamlarını sürdürürken bireylerden bazı kurallara uymaları beklenir. Bu kural ve beklentilere norm adı verilir. Diğer bir ifadeyle; normlar; toplumsal düzeni sağlayan, bireylere yol gösteren, doğru ve yanlışı, olumlu ve olumsuzu belirleyen kurallar, standartlar ve fikirlerin tümüdür. Normlar, belirli durumlarda nasıl davranılması gerektiği hakkında yol göstericiliği olan ve beklenilen davranış yapılmadığı zaman ceza verici bir tepki doğurarak yaptırım gücü yaratan kurallar olarak da tanımlanabilir. Aslında genel kabul görmüş kurallar zaten toplumun ortak paydasını oluşturan kurallardan oluşur. Bu kurallara uyulmaması doğal olarak toplumsal tepkilere neden olabilir. Bir toplumun bireyleri veya üyeleri davranışlarını bu kurallara ve toplumun beklentilerine uydurmaya özen gösterirler. Bir toplumun sosyal normları, diğer insanlarla etkileşimde kullanılacak davranışların sınırlarını önceden belirlediği için davranışı önceden kestirme olanağı verir. Davranış bozuklukları olan insanlar dışında toplum bireylerinin geneli, bu normlara uymaya büyük özen gösterirler. Normlar, belli bir grup içindeki bireylerin ilişkilerini düzenler ve eylemlerine yön verir. Normlar, genellikle değerlerin yansımasıdır ve bir grubun tüm üyelerince paylaşıldığı için kolektiftir. Bazı normlar diğerlerinden daha fazla ciddiye alınır; çünkü bunlara karşı gelindiğinde uygulanacak yaptırımlar daha ağırdır. Bu yaptırımlar, resmi veya gayri resmi ödül ve ceza sistemine dayanabilir. Sosyal hayatta insanların ve grupların tavır ve hareketlerini belirli standartlar ve kurallara göre örgütleyen standart ve kuralları ifade eden normlar, belirli sosyal sistemler içerisinde işlerlik kazanırlar. Normların hayat bulması, insanların birlikte yaşamaları ve toplumsal grup oluşturmalarına bağlıdır. Bir topluma dahil olmayan bireyin toplumsal değerleri paylaşması beklenemez. Ancak insanlar tolu yaşama zorunluluğu hisseden varlıklar olarak, toplum dışına itilmeyi arzu etmezler ve istemeseler de toplumsal normları kabul etmek zorunda kalabilirler. Normlar, toplumu oluşturan bireyler tarafından içselleştirildiklerinde sosyal yapının bir parçası haline gelirler. İnsanlar, normları grup içinde yaşayarak elde ettikleri tecrübeler ve ilişkilerinden öğrenirler. Sosyal yapılarda, normlara uygun hareketler ceza ve ödüllerle sürdürülmeye çalışılır. Normlar, ihlal edildiklerinde tepkiler farklıdır ve uygulandıkları kişilere göre değişik nitelikler gösterirler. Her grup üyesinden normlara aynı şekilde uymaları beklenmez. Örneğin, bir köylü ile yükseköğrenim mezunu bir kişinin aynı terbiye kurallarına uyması beklenmez. Bazı normlar, toplumun her bireyi için geçerliyken, bazıları bazı bireyler için geçerli diğerleri için değildir. Hemen bütün toplumlarda geçerli olan ve yasak olan norm, insanın canını alma veya öldürmedir. Ancak, bu norm bazı gruplar (örneğin polisler) için her zaman geçerli olmayabilir. Toplum içinde bireyin diğer bireylerle ve gruplarla ilişkilerinde davranışlarını belirleyen farklı kurallar bulunmaktadır. Bu kurallardan önemli olanları şu şekildedir: Dini Kurallar, Örf ve Adetler, Moda Kuralları, Hukuk Normları, Ahlâk Normları. DİNİ KURALLAR (Normlar) Din insanların manevi ihtiyaçlarının tatmininde önemli işlevleri olan bir olgudur. Din, birbiriyle uyumlu inançlar ve kurallar çevresinde oluşan bir etkinlikler, roller ve ilişkiler bütünüdür. Dinin işlevleri konusunda çok değişik düşünceler geliştirilmiştir. Teologlar ve ilahiyatçılar yanında, toplumların önderleri sayılan bilim adamları da dini alanda değişik düşünceler üretmişlerdir. Dinin, insanlara tehlikelerle dolu bir dünyada güvenlik duygusu verdiği, karışık ve anlamsız bir evrende insanlarla yaşamak için bir amaç ve anlam sağladığı, toplumu simgelediği ve toplumsal dayanışmayı güçlendirdiği, egemen kümelerin kendi düzenlerini sürmeleri için bir araç olduğu ileri sürülmüştür. Dinin bu fonksiyonlardan başka eğitim ve ekonomik yapının düzenlenmesi, siyasal yapının yönetilmesi, ailenin kurulması ve sürdürülmesi gibi çok kapsamlı işlevleri de mevcuttur. Dinler, insanlar için bir takım hareket kuralları koymakta ve bunları bazı müeyyidelerle karşılamaktadırlar. Gerçekten din, kendisine tabi olanların tavır ve hareketleri yönünden uyumlu bir sistemdir. Bir dinin sahipleri değişik derecelerde olmakla beraber gerek özel, gerek toplumsal hayatlarında bu sistemin gereklerini göz önünde tutar ve uygularlar. Dinler, sadece insanlar arasındaki değil, aynı zamanda doğaüstü güçler arasındaki ilişkileri de düzenlemektedirler. Dine inanan kişiler, toplumsal hayatlarında, dinin gereklerini, kurallarını, normlarını ciddiyetle göz önünde tutmakta ve hareketlerini bunlara uydurmaktadırlar. Din, dünyanın her toplumunda toplumsallaşmada önemli bir role sahiptir. Özellikle çocuğun ahlâki açıdan gelişiminde, doğru ve yanlış kavramlarının öğrenilmesin-de çok etkilidir. Dünyanın hemen her toplumunda insanlar, dini ibadethanelere düzenli olarak gitmese de aile içindeki üyelerden ve toplumdan etkilenerek belirli din kalıplarına uyar ve bunları benimserler. Ahlâk felsefesini ifade eden etiğin çıkış noktası olan ahlâk kavramıyla din kavramı sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Zaman zaman aynı anlamda kullanılsa da aralarında belirgin farklılıklar vardır. Dinler pek çok ahlâki ilkeyi içerdiği gibi ahlâk da dinlerden bazı ahlâki standartlar almıştır. Ama yine de din ve ahlâk aynı şey değildir. Din, insan ve doğaüstü arasındaki ilişkileri temel alır ve buna uygun olarak bir ahlâki sistemi önerir ya da buyurur. Oysa ahlâk sadece dünyevi ilişkileri düzenler. Ahlâk ve din kavramı arasındaki fark, kapsam bakımından değil; otorite ve müeyyide yönündendir. Din kurallarının müeyyidesi, ahlâk kurallarından farklı olarak doğaüstüdür ve rasyonel olmadığı söylenir. Ahlâk kuralları ve din kuralları arasındaki bu ayırıma karşın, bu kurallar insan faaliyetlerini ve davranışlarını şekillendirerek bireylerin davranışlarını etik açıdan gerekçelendirmede önemli rol oynarlar. Bu nedenle dini kurallar, işletme faaliyetlerini etkileyen bir olgu olarak kabul edilirler. ÖRF VE ÂDETLER Örf ve âdetler, insan toplumlarında, hiçbir organ tarafından açık bir biçimde konulmadıkları ve arkalarında resmi bir otorite bulunmadığı halde, yavaş yavaş kendiliğinden ve dereceli olarak oluşan ve toplum içindeki ilişkileri yöneten bir tür sosyal normlardır. Örfler, toplumun katı beklentileri olarak nitelenen birtakım örnek tutum ve davranışlar olmalarının yanı sıra, aynı zamanda toplumun, herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarını da temsil ederler. Bu değerler sistemi, toplumsal yapının durumuna göre giderek özel bir hukuk sistemine göre ya da o sistemdeki bir yasa maddesine de gerekçe olur. Örflerin bireyle birey, bireyle aile, bireyle komşular ve akrabalar, bireyle halk ve ulus arasındaki ilişkileri, davranışları, tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır. Toplumun her üyesini sürekli olarak baskı altında tutan örfler, zorlayıcı yaptırıcı ya da yasaklayıcı yaptırımlarıyla bireyin grupla, cemaatle ya da toplumla uygun olmasını sağlarlar. Öte yandan, cins, yaş, sınıf ve mesleklere göre belirlenmiş çeşitli örfler bunlar arasında bağlantıyı koruma, kollama, pekiştirme ve denetleme işlevlerini de yerine getirirler. Adetler, toplumda insanlar arasında sosyal içerikli ilişkileri düzenleyen, yöneten ve denetleyen normlardır. Adetler de, toplumsal yaşamın düzenli gitmesinde, kuralların uygulanmasında etkilidirler. Örneğin, karşılama ve uğurlamalar, yemek ve sofra düzenleri, kız isteme, nişanlılık ve evlenme usulleri, yaş grupları, meslek mensupları arasındaki ilişkilerin biçimleri, selamlaşma gibi durumlarda takınılacak tavırlar ve tutumlar âdetlerin alanına girerler. Bir toplumda, toplumun bütününü ilgilendiren âdetler olduğu gibi, çeşitli mesleklerin, mezheplerin, etnik grupların vb. kendilerine özgü âdetleri vardır. MODA KURALLARI Toplum üyelerinin davranış ve hareketlerini belirleyen kuralların önemli bir bölümünün de moda kurallarından oluştuğu dikkat çekmektedir. Moda, örf ve âdetler ve gündelik konular üzerinde sosyal bakımdan onaylanan geçici değişiklikler olarak tanımlanabilir. Ancak, moda daimi bir süreçtir ve bu sürecin sonunda birtakım izler kalır. Fikir, inanç, eğlence, giyinme, süsleme, mobilya, konuşma tarzı, müzik, edebiyat ve sanat gibi konuların hepsinde moda kuralları etkilerini gösterir. Daimi değişikliğe uğrayan her sosyal hayat alanı modanın etkisi ile karşı karşıyadır. Moda kuralları, bireylerin tavır ve hareketlerini etkilemesinden dolayı etik açıdan konunun incelenmesini gerektirmektedir. Modanın toplumca kabul edilmesi, onaylanması yarar ya da yüksek değerinden değil, zevk ve duyarlılığa yönelmiş bir cevap niteliğinde bulunmasından ileri gelmektedir. Modanın geçici olması ve suni nitelik taşıyan tavır ve hareket biçimleri üzerinde etkili olmasına rağmen, moda bazı gruplarda hayatın aslî yönlerine karşı ilgisizlik getirmesi nedeniyle bireylerin davranışlarındaki etik gerekçelendirmeyi belirleyen bir unsur olabilmektedir. HUKUK KURALLARI (Normları) Etik kuralların evrensel bir yapıya dönüşmesi ve evrensel etik kuralların oluşturulmasında hukuk normlarından yararlanılır. Çünkü hukuk kapsamında oluşturulan yasalar; aynı zamanda, toplumun çoğunluğunun tutumunu yansıtan ve gelecekteki yasa koyucuların yararlanabileceği önemli bir kaynaktır. Yasalar, devlet tarafından tanınmış ve kabul edilmiş kurallar olup, devlet mahkemelerinin ve mercilerinin belirli durumlar için yorumladıkları ve uyguladıkları kurallardır. Hukuk kurallarının, arkalarında devletin zorlayıcı desteği bulunmaktadır. Bireylerin doğru ve yanlış ya da iyi ve kötü davranışla-rının ölçütleri ve kötü-yanlış davranışlarının cezalandırıl-ması yasalarla belirlenir. Bu noktada, eğer yasalar bu düzenleme ve yaptırımları koymuşsa, etiğin ne gibi bir işlevi olabilir, diye düşünülebilir. Oysa yasalar ve etik kuralların alanları birbirinden ayrıdır. Günümüzün heterojen toplumlarında, ahlâk ile hukuk arasındaki ilişkiler çok azdır. Değişik ahlâk standartlarına sahip gruplardan oluşan çağdaş toplumlarda, hangi gruba ait ahlâkın standart olarak kabul edileceği konusunda karar vermek mümkün gözükmemektedir. Yasalar, ahlâk kuralları gibi kendi kendine gelişme-yip, bilinçli bir biçimde ve bilinen kimselerce ortaya konulurlar. Tüm toplum içinde geçerli olan yasalar olduğu gibi belirli küme ve örgütlerin kendi tüzük ve yönetmelikleri de yasal kuralların kapsamına girer. İş yasası, trafik kuralları, okul disiplin ve sınav yönetmelikleri yasal kurallara örnektirler. Yasal kurallar, etik/ahlâk kurallarının düzenlenemeyeceği ölçüde ayrıntılı, özel, teknik ve değişen koşullan düzenlemek için geliştirilirler. Her yasa kendisine aykırı davranışlar için kesin cezalar içerir. Etik, toplumun bakış açısını da dikkate alarak bireylerin uygun ve uygun olmayan davranışlarını belirler. Etik ilkeler yıllarca süren bir gelişmenin sonucunda ortaya çıkarlar. Ancak, yasal düzenlemeler genellikle etik tartışmalardan sonra gerçekleşir. Belli bir konuya ilişkin etik tartışmalara başlayıp, dikkatler bu konu üzerinde odaklaştıktan sonra, etik sorunlara yol açan konuların çözümlenmesini sağlayan yasal düzenlemeler gerçekleştirilmektedir. Çünkü, yasalar toplumun çoğunluğunun tutumlarını yansıtır ve mevcut etik tartışmaları, gelecekteki yasa koyucuların yararlanabileceği bir kaynaktır. Ayrıca, bütün bireyler, işyerinde, toplumda ve karar verme sürecindeki etik değerlerini ve davranışlarını gözden geçirmekle sorumludurlar. AHLAKİ KURALLAR (Normları) Ahlâk normları, belirli davranışları zorunlu kılan, belirli davranışları yasaklayan, yanlış ve doğru konusundaki güçlü inançlardır. İnsanlar, genellikle ait oldukları grup içerisinde ahlâk kurallarına aykırı davranışların gruba zarar vereceğine inanırlar. Böyle bir inanç, gerçek temellere dayanabilir ya da dayanmayabilir. Kimi bitkilerin yenmesinin yasaklanması, zehirli olmalarıyla ilgilidir. Ancak, ahlâk kurallarının yasakladıkları davranış-ların gerçekten topluma zarar vermesi gerekmez. Eğer, bir toplumun üyeleri, bir davranışın topluma zarar vereceğine inanıyorlarsa, bu davranış ahlâk kurallarınca yasaklanır. Ahlâk kuralları, bilinçli bir çaba ile ortaya konmaz; bireylerin günlük davranışları ve ilişkileri sonucunda kendi kendine gelişirler. Bir toplulukta balık yiyenler hastalanırsa, balıketi yemenin tehlikeli olduğu konusunda ortak bir inanç gelişir. Ancak, bir süre sonra bu inancın kaynağı unutularak, balık yemenin kendi başına yanlış bir davranış olduğuna inanılmaya başlanır. DEĞERLER İyi kendi başına bir değerdir; fakat para iyidir bir değer yargısıdır. Değer, evrensel ve tümel olurken, değer yargıları tekil veya tikel olmaktadır. Değerlerin taşıdığı genel ve evrensel anlam ne yere, ne insana, ne topluma, ne de zamana göre değişmezken, değer yargıları bireyden bireye, toplumdan topluma, dünyadan dünyaya, zamandan zamana göre değişir. Değerler, toplum içinde işleyen ve değerlendirmelerde kullanılan standartlardır. Değer, birey için önemli olan her türlü düşünce yapısı, obje veya etkinlik olarak da tanımlanabilir. Değer kavramının özellikleri şöyle sıralanabilir: Değerler, çok genel ülküler, amaçlar ve umutlardır, Değerler, davranışların kaynağıdır, Değerler, soyuttur, Değerlerin belli bir sınırı yoktur, DEMOGRAFİK YAPI Bir topluluğun içerdiği insan sayısının topluluğun kapladığı alana oranı, nüfusun artması ya da eksilmesi; nüfusun cinsiyete, yaşa, eğitim düzeyine, mesleklere, sağlık durumuna, köylü ya da kentli oluşuna göre dağılımı; bu dağılımlardaki değişmeler; toplumsal yaşayışla yakından bağıntılı olaylardır. Bir topluluğun nüfus yapısını belirleyen demografik özellikler arasında; yaş, cinsiyet, evlilik durumu, eğitim, meslek, gelir ve yerleşim yeri bulunmaktadır. STANDARTLAR Standart, Türkçe’ye İngilizce’den geçen bir kelimedir ve belli bir tipe göre yapılmış ya da ayrılmış, belirli ölçülere uygun, yasaya, kullanıma uygun olan, örnek ya da temel alınabilen, tek biçim anlamlarına gelmektedir. Etik faktörlerinden biri olarak kabul edilmeye başlanan standartlar, bireylerin yaptığı işlerin değerlen-dirilebilmesi için gereken ölçüt olması nedeniyle, kural koyma ve değerlendirme çalışmalarında önemli bir kaynaktır. Özellikle, işletmelerin ürettiği mal ve hizmetleri değerlendirmede önceden belirlenmiş ölçütlere ihtiyaç duyulur. İşletmelerin faaliyetlerinin etik açıdan uygun olup olmadığını belirlemede çeşitli amaçlarla oluşturulmuş bu standartlardan yararlanılır. Standartlar aynı zamanda, birer kalite belirleyicileridir. Standartların kalite belirleyicisi olma özelliği iş dünyasında ve iş etiği konusundaki önemini daha da artırmaktadır.