YAKIN DOĞUDA KENTLEŞME Kentleşme kuramı içinde ele alınan üç yaklaşım vardır ve bunların ortak özelliği,her üçünün de aynı değişken kullanmış olmalarıdır.bu değişkenler 'teknoloji','toplum' ve 'kentleşmedir’. Aralarındaki temel fark ise,her birinde bu üç değişken arasındaki ilişkinin farklı biçimde tanımlanmış olmasıdır. Başka bir deyişle,bu üç yaklaşımda kent ve kentleşme olgularının anlatılması için farklı varsayımlar ortaya atılmıştır. GORDON CHILD’IN İKİ DEVRİM KURAMI: TARIM DEVRÎMİ VE KENT DEVRİMİ Tarihçi-arkeolog Gordon Child, ilk kez 1936 yılında yayımlanan Kendini Yaratan İnsan isimli kitabında birbirini izleyen iki devrimden söz etmektedir. Bunlardan birincisi 'neolitik devrim',ikincisi ise 'kentsel devrimdir'. Burada devrim sözcüğü ekonomik yapıda ve sosyal örgütlenmede ortaya çıkarak büyük bir nüfus artışına neden olan gelişmeleri açıklamak için kullanılmıştır. Child geçen yüzyılda sosyologların ve antropologların endüstri öncesi toplumlar için benimsediği üç kademeli evrim sürecini ele almış ve 'ilkel' toplumun 'barbar' topluma,'barbar' toplumun 'uygar' topluma dönüşüm süreçlerini dünyanın farklı yörelerinden,farklı zaman kesitlerinden örnekler vererek incelemiştir. Arkeologlar,geçmişteki kültürleri,keski araçları için genellikle ve yeğlenerek kullanılan malzemeye göre,Taş Çağı(Eski Taş Çağı ve Yeni Taş çağı),Bronz Çağı ve Demir Çağı olarak ayırmışlardır. Bu yaklaşımda farklı dönemlerde toplumların bilgi düzeyi ölçüt olarak alınmıştır. Mesela bronz balta yapımında cevherin yerini saptamak için jeoloji,arıtmak için kimya ve bunlar gibi birçok karmaşık teknik süreçleri bilmek gerekmiştir. Taş Çağı insanı yalnızca aletleri yapmayı bilmekteydi ve büyük bir olasılıkla,Bronz Çağı insanın bilgi ve deneyiminden yoksundu. Bu olgu toplumların yaşam biçimlerinde ve ekonomik ilişkilerinde de belirleyicidir. Eski Taş çağında(Paleolitik Çağda),insanlar yaşamlarını avlanma ve besin toplama yoluyla sürdürüyorlardı. Nüfus ve doğal çevredeki nüfus yoğunluğu,doğanın onlara sağladığı besinle sınırlıydı ve gerekli besini sağlamak için sık sık yer değiştirmeleri gerekiyordu. Yeni Taş Çağında(Neolitik Çağda)ise toplumlar,tarım yapmayı ve hayvanları evcilleştirmeyi öğrendiler;bu yolla besin ürettiler. Neolitik toplum,doğa koşulları uygun olduğunda,artık kendi tüketimi için gerektiğinden çok besin üretebiliyor ve artan nüfusu beslemek için üretimini arttırabiliyordu. Artık ürünleri depolamak için tarım yaptıkları yerlerin yakınlarına köyler kurdular ve zamanla bu yerleşmelerin nüfusları ve yerleşim yerlerinin sayıları arttı;nüfüs yoğunluğunda da belirgin bir artış oldu. Child'da göre.'ekonomilerini ve araç gereçlerini yerel koşullara uydurma çabası,her neolitik topluma,keşif ve icatlarda bulunma yolunda,kendine özgü farklı olanaklar sunmuştur. Böylece,her grup,kendi koşullarına uygun farklı gelenekler geliştirmiştir. Bu nedenle tek bir neolitik kültürden söz edilemez;sayı sınırsız bir çok neolitik kültürler vardır. Arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular da açıkça göstermektedir ki karşılıklı ilişkiler,bazı teknik bilgilerin alışverişini de sağlamıştır. Gordon Child daha önce sözü geçen üç temel değişken arasında şöyle bir ilişki KENTLEŞME==f(Teknoloji ve Toplum). Kentsel devrim sırasında ortaya çıkan ilk kentleri gelişmiş neolitik köylerden ayıran nitelikler nelerdir?sorusuyla karşılaştığımızda ise Child,Mısır,Mezopotamya ve Indus Vadisi'nde ortaya çıkan ilk kentsel toplumların,kendilerinden önceki neolitik toplumlara/köylere göre,gösterdikleri farklılıkları on başlık altında toplar: 1- ilk kentler,kendilerinden önceki yerleşimlerden daha nüfus olarak daha büyük ve onlardan daha yoğun bir biçimde iskan edilmiş olmalıydılar. Mezopotamya'daki Sümer kentlerinin nüfuslarının 7000 ile 20000 arasında değiştiği saptanmıştır. Hindistan'da Indus Vadisi'ndeki Harappa ve Mohenjdaro daha da büyük olmalıydı. 2-Kentsel nüfusun büyük çoğunluğu hala tarımla uğraştığı halde büyük kentlerde,köyden farklı olarak,tarım dışı işlerde çalışan farklı gruplar bulunmaktadır.Bunlar,uzman zanaatkarlar,ulaşım işçileri,tüccarlar,askerler ve rahiplerdir. 3-Her kentsel toplumda,sınırlı teknik olanaklarla üretim yapan küçük üreticiden vergi veya başka bir isim altında çok küçük miktarlarda toplanan ürünü elinde toplayan tanrısal bir 'Kral’ bulunmaktadır. böyle bir odaklaşma olmasa,çok düşük üretkenliği olan kırsal ekonomiden bir anamal birikimi sağlamak mümkün olmazdı. 4-Anıtsal kamu yapılarının varlığı,yalnızca kentleri köylerden ayırmakla kalmaz,aynı zamanda da topluma ait artık ürünün kentlerde toplanmasını simgeler. Mezopotamya'deki Sümer kentinde,çevredeki konutlardan ayrılması için insan eliyle yapılmış bir tepe Üzerine inşa dilen tapınak,çok katlı kule ya da ziggurat bulunmaktadır. Tapınak,çevresinde yer alan depolar, zanaatkarlarm çalıştıkları atölyeler,rahiplerin kaldıkları odalar ile bklikte,büyük bir tahıl ambarı görünümündedir. 5-Sarayın veya tapınağın depolarında biriken ekonomik artık ürünün toplanmasını ve dağıtımını denetleyen rahipler,sivil ve asker yöneticiler ve memurlar,üretime katılmadıkları halde ondan en büyük payı alarak,bir yönetici sınıf oluşturmuşlardır. 6-Yazının kullanılması da bir uygarlık göstergesidir. Belirli olayları kayıt etmek,resmi kayıtları tutmak,tapınağın gelirlerini toplamak gibi gereksinimler işaret sisteminin gelişmesini sağlamıştır. Ancak yazının olmaması bize o yerleşimin kent sayılamayacağını da göstermez. Mesela Anadolu'da ki Troya kentinde yazı kullanılmamaktaydı fakat bu eksiği yüzünden bir çok gelişimini tamamlamış böylesine bir kenti yok saymak da mümkün değildir. 7-Geometri ve astronomi bilgisinin gelişmesi,tahıl ekiminin ne zaman yapılacağı,ürünün ne zaman toplanacağı konusunda takvimler hazırlanması ve matematiksel bilgilerin varlığı da,yazı gibi uyguladığın temel göstergelerindendir. 8-İlkel insan-mağara resimlerinde olduğu gibi-doğada gördüğü nesneleri somut ve yalın ifade etme yeteneğine sahipti. Neolitik çiftçiler ise bunu hiç yapmadılar;doğal nesneleri soyut geometrik ifadelerle simgelemeyi yeğlediler. 9-Üretimin sürdürülebilmesi için gerekli olan,yaşamsal önemi bulunan ve yerel olarak sağlanamayan nesnelerin ve ham maddelerin uzak mesafelerden taşınması kentleri dış ticarete bağımlı kılmıştır. Burada sözü edilen dış ticaretin kapsamı,daha çok,artık ürünü toplayan kralın ve sarayın lüks gereksinimlerini ve taleplerini karşılamaya yönelikti. Düzenli bir biçimde sürdürülen bölgeler arası uzun mesafeli dış ticaretin varlığı,ilk uygarlıkların ve onların ürünü olan kentlerin ortak özelliğidir. 10-Bu işleyiş içinden de eski kentler yöneticiler,rahipler,zanaatkarlar ve çiftçiler olarak toplumun refahı için kendilerine düşen,birbirini tamamlar nitelikteki işleri yapan,bu nedenle de organik bir dayanışma içinde olan toplumlardır* Bu nitelik,uygar/kent toplumunun barbar toplumdan en önemli farkıdır. Gordon Child'ın yaptığı değerlendirmeyi kullanarak,Mezopotamya'da,Mısır'da ve İdus Vadisi'nde ortaya çıkan ilk kentleri gelişmiş neolitik yerleşmelerden ayıran temel nitelikleri şöyle Özetleyebiliriz: -Temel ekonomisi tarıma ve ondan elde edilen artık ürüne dayalı bir ekonomik işleyiş içinde tarım dışı üretimde uzmanlaşmış bir grup zanaatkarın bulunması, -Tarımdan elde edilen artık ürünü elinde toplayan bir kralın ve bu artık ürünün toplanmasını ve dağıtılmasını denetleyen bir yönetici sınıfın olması, - Kral,rahipler,yönetici sınıf,zanaatkarlar ve çiftçilerden sosyal tabakalaşmanın ortaya çıkması, oluşan bir - Neolitik yerleşmelerden,görece daha fazla nüfus ve nüfus yoğunluğu olması, - Yazının,takvimin ve matematiğin kullanılmaya başlanması, - Tarımdan elde edilen artık ürünün/anamal birikimin mekanda odaklaşmasının göstergesi olan tapınak,saray gibi anıtsal yapıların inşa edilmiş olması, - Uzun mesafe dış ticaretin yapılması, - Belirgin bir kavramsallaşma ve gelişkinlik düzeyine ulaşmış resim,heykel yapma gibi sanatların varlığı. Kentsel devrimin gerçekleşmesi için gereken koşulları bu şekilde sıralayan Gordon Child'a Graham Clark da(1960 Dünyanın Tarih Öncesi) katılmaktadır. Bunun dışında bir ekonomi tarihçisi olan C.Cippalo da iki devrim kuramını kabul eder;ancak ona göre 1. devrim neolitik devrimi olarak gerçekleşirken 2. devrim dünyada endüstri devrimi olarak gerçekleşmiştir. Buradaki fark ise incelenen zaman sürecidir. Ama endüstri öncesi topluma bakış açıları aynıdır. Gordon Child'in kentleşme için gerekli olan 10 temel kuramını kabul eden bir başka kişi ise Mumfor'dur. Mumford 1960-The City in History adlı kitabında sadece Mezopotamya örneğini değil tüm uygarlıkları,tüm kültürleri ele almıştır. Bu kişilerin ele aldığı senaryoda,tarih içinde ilk kentlerin ortaya çıkmasına neden olan süreçler şöyle özetlenebilir: 1.evre. Bu evrede avcılık ve toplayıcılıkla geçinen toplum insanı vardır. Bunlar daha sonra tarım ve hayvancılığı öğrenerek kendilerindeki teknolojiyle geliştirmişler ve yerleşik düzene geçmişlerdir. Burada önemli olan nokta teknolojinin toplumda olması ve bunun hayata geçirilebilmesidir. Bunu yapamayan toplum ise kendi varlığını tüketmiştir. 2.evre:Çevre koşulları uygun olan, kendine yeten ekonomisi olan köyler bir süre sonra üretilen artı ürünü tüketemez hale gelirler ve bu artı ürün 2. evreyi oluşturur. Bu ürün kendi içlerinde uzmanlaşmış bir grup zanaatkarı besleyecek duruma gelir. 3.evre:Bu evrede karşımıza maden teknolojisi çıkar. Maden işleme teknolojisinin gelişmesi ve bu teknolojinin oluşması sonucunda değiş tokuşa yarayacak madeni eserlerin fazlası ortaya çıkar. Ve burada ilk üretilen maden bronzdur. 4.evre: bu dönemde de yine sulama kanallarının yapilması, su gücünün kontrol altına alınması gibi tarım alanında yapılan teknolojik gelişmelerle karşı karşıya kalırız. Bu durum da tarım ürünlerinin fazlasının ortaya çıkmasını sağlamış ve bu da uzun mesafeli ticareti doğurmuştur. 5.evre; Bu evrede de uzun mesafeli ticaret sonucunda çeşitli bölgelerde kültür,bilgi alışverişi sonucu bir kültür patlaması görülür. Bu patlama kent dediğimiz alanlarda gerçekleşmiş ve nüfus patlamasını da beraberinde getirmiştir. Burada insanların daha fazla iş için geldiğini ve buna cevap verebilecek bir kent olgusunun oluştuğunu buna bağlı olarak da bazı kollarda uzmanlaşmış zanaatkarların geldiğini göç ettiğini görürüz. Bunun sonucunda ise ihtiyaca cevap veren,bunlara cevap verebilecek ana parayı,ana malı elinde tutan bir yönetici sınıf ortaya çıkar. Gordon Child ve yandaşları Kent Devrimi senaryosunu böyle yazmaktadır YENİ OBSİDYEN KURAMI Amerikalı yazar Jane Jacobs 1969 yılında yayımlanan Kentlerin Ekonomisi isimli kitabında,farklı bir varsayım öne sürmüştür. Child ve yandaşları yapmış oldukları kentleşme senaryosunda,tarımsal yerleşmeler olmadan kentlerin değişemeyeceğini ifade etmekte ve tarımın gelişmesi ile kırsal kaynakları birincil öğeler,kenti ise onlara bağımlı ikincil önemde bir olgu olarak tanımlamışlardı. Jacobs ise bunu reddederek birincil öğenin kırsal kesim olduğunu söylerken kentin ikincil durumda olduğunu belirtmektedir. Ona göre kırsal alanda üretim artışına neden olan buluşlar hep kentlerde ortaya çıkmış, sonra da kırsal kesimde uygulanmıştı. ister giyecek imalatı,ister besin yetiştirmek biçiminde olsun,kırsal iş,kentsel işin farklı bir ortama nakledilmiş halidir. Jacobs avcılık ile geçinen taran öncesi toplumların tarım kültürünü ve hayvancılığı geliştirme sürecini açılamak için hayali bir kent modeli kurmuş,bu kente Yeni Obsidyen adını vermiştir. Yazarın bu adı kullanmasının nedenlerinin başında,Paleolitik,Neolitik ve Erken Bronz dönemi kültürleri için büyük önem taşıyan obsidyenin,çeşitli aletlerin,ok ve mızrak uçlarının,vazo gibi dekoratif eşyaların yapımında hammadde olarak kullanılması gelir. Volkanik bir cam olan obsidyen araştırmacıların bulgularına göre,buğday ve arpa kültürünün ortaya çıktığı bölgelerde ticareti yapılan önemli bir hammadde idi Jacobs Yeni Obsidyen',volkanik cam ticaretinin ortaya çıkardığı ve bir Pazar yeri işlevi gören kent olarak betimlemektedir. Jacobs'un senaryosuna göre: 1.evre: M.Ö. 9000 yıllarında avcılıkla geçinen,avcılık için ihtiyaç duydukları obsidyeni işleyen ve obsidyen yataklarını denetim altında tutan bir halk topluluğu vardı. Bu kabile avlanma ve diğer günlük faaliyetlerinde obsidyeni kullanan komşu kabileye bu obsidyeni takas yoluyla satmaktadır. Bu ikinci kabile ise birinciye uzak olan üçüncü bir kabileye aldığı obsidyeni satarak aracılık yapmaktadır. Aradaki bu ikinci kabilenin obsidyen ile hiçbir alakası yoktur ve tamamen aracı bir kurum işlevindedir. 2.evre: Bu evrede talepteki süreklilik ve düzenli alış veriş arcı yerleşimin yerleşik düzene geçmesine neden olmuştur. Bu aracı toplum Yeni Obsidyen Yerleşim Yeri adı verilen yerleşimdir. M.Ö. 8500 yıllarına gelindiğinde yerleşik düzene geçmiş kent görünümündeki bu birimin tarımdan dolayı hem nüfusu hem de zenginliği artmıştı. Takas ile yapılan alışverişte obsidyen alıcısı bu birim karşılığında avcılık ve toplayıcılık yoluyla elde edilen yabani yiyecek maddelerini veriyordu. 3.evre: Bu evreye gelindiğinde Yeni Obsidyen Yerleşim Yeri'nde obsidyen dışında parlak renkli bakır,deniz kabukları,renkli taşlar gibi o bölgede bulunmayan ama talebi olan değerli malların da ticareti yapılmaktaydı. Böylece pek çok maddeyi içeren kent hem depolama hem de üretim mekanlarının yer aldığı bir merkez haline gelmiştir. Bu yolla da hem yerel hem de komşu ihtiyaçlarım karşılayan bir nitelik kazanmıştır. Buraya kadar olan süreç içinde,Yeni Obsidyen adındaki kent,doğrudan avcılık ve toplayıcılıkla geçinen topluluklar tarafindan kurulmuş bir kenttir. 4.evre: Bu evrede ise büyüyen potansiyel karşısında Yeni Obsidyen'de ayrılan ufak grupların varlığı görülür. Mesela av hayvanı yerine canlı hayvan kabul edilmesi çobanlık iş kolunun oluşmasına neden olmuştur. Zaman içinde ise kendi işinde uzmanlaşan bu çobanların ve daha bir çok küçük iş grubunun yerleşimden koparak buradan uzak olmayan bir yere yerleşmeye başladıkları görülür. 5.evre:.Yeni Obsidyen Yerleşimi'nin daha önceki evrelerde gerçekleşen gelişmeden dolayı birtakım farklı mekansal yapılara büründüğü görülür. Mekansal yapılar yapılan işle paralel farklılıklar göstermektedir. Obsidyen ticareti doğrultusunda yerleşim yerinin ortasında oluşan Pazar yeri birimin ana mekanını oluşturmaktadır. Bu işten yaralanaf insanlann da hemen Pazar yeri çevresinde mahalleler oluşturdukları ve yavaş yavaş uzmanlaştıkları görülür. Yeni Obsidyen kuramını James Mellaart'ın,Orta Anadolu'da,Çatal Höyük ile ilgili araştırmasında ortaya koyduğu bulguları kullanarak geliştiren Jacobs'a göre birincil öğe kent,ikincil öğe ise yine kente bağlı olan küçük yerleşim yerleridir. Bu ikincil öğeler hiçbir zaman teknolojiyi kendi bünyesinde bulundurup geliştirmemiş,önce kentte teknoloji gelişip büyümüş ve küçük yerleşimlerde kullanım görmüştür. Bu kentler yine suya,ormana,önemli ticaret noktalarına, geçiş yerlerine yakın yerlerde kurulmuş5gelişmiş,teknolojiyi bulmuş,geliştirmiş,kendinden küçük birimler doğurmuş ve teknolojisini köy diyebileceğimiz bu küçük yerleşimlere sunmuştur. ENDÜSTRİ ÖNCESİ KENT KURAMI: Gideon Sjoberg,1960 yılında yayımlanan Endüstri öncesi Kent isimli kitabında,kentlerin ortaya çıkması için üç koşulun var olması gerektiğini vurgulamıştır. Bunlar: -Uygun teknolojik çevre -Kent öncesi döneme göre daha gelişmiş bir teknoloji -Karmaşık toplumsal örgütlenme. Sjoberg'e göre çevre aktif olmayan,edügen, bir öğedir. Çevrenin tek başına kentlerin ortaya çıkması için yeterli olmadığını,çevrenin mutlaka 2. ve 3. faktöre gebe olduğunu söyler. Teknolojide ise sürekli ve büyük çapta bir yerleşim birimi için kullanılan teknolojinin seviyesi çok önemlidir. En önemlisi ise kentlerin ortaya çıkmasını direkt olarak ilgilendiren bir faktör olan 3. faktördür. Ve Sjoberg'e göre üç toplum çeşidi vardır. 1İlkel Toplum Bu toplumda sosyal tabaka görülmez,okur-yazar değildir ve kendine yeter durumdadır;ancak uzmanlaşma yoktur. 2.Feodal Toplum Bu toplumda ise artık çok küçük düzeyde de olsa uzmanlaşma vardır. Sosyal tabaka oluşmuştur ve kısmen okur-yazardır. Bunun diğer adı da Endüstri Öncesi Toplumdur. 3.Endüstri Toplum:-Burada ise uzmanlaşma,iş bölümü,sosyal tabakalaşma vardır ve büyükoranda okur-yazardır. Sjoberg'e göre kentleşmenin oluşabilmesi için en önemli öğe:Kral,tapınak,kısaca yönetici sınıftır. Bu kuram Child'ın kuramıyla kısmen kesişir;ancak handikapı olan durum çok uzun bir zaman dilimini içermesidir. Sjoberg'e göre bu süreç M.Ö.9000 İle M. S. 800-850 yılları arasındaki süreçte gerçekleşmiştir. Bu yüzden kentleşme olgusu bu kadar uzun zaman dilimi içerisinde kentleşmeyi ortaya çıkaran farklı etkenlerle karşılaşmıştır. Sjoberg bir kent için tapınak,kral ve yönetici sınıfın yanı sıra oku-yazarlığın da önemli olduğunu söylemektedir. Bu kurama da doğru olarak bakarsak Anadolu'daki bazı kentler açısından eksik noktaların olduğunu görürüz. Mesela M.Ö. 2500'lü yıllarda her şeyi ile bir kent olarak gözüken Troia'nın yazıyı kullanmadığından dolayı kent olmadığını kabul etmemiz gerekir. Bu sebeple yazı bir yerleşimin kent sayılabilmesi konusunda 2. planda kalmaktadır diyebiliriz. Kent İçinde Kenti Kent Yapan Kuramlar; SurDuvarı:: Yerleşim yerlerini dış etkenlerden koruyacak herhangi bir şey olmadığı için çok erken dönemlerden itibaren Mezopotamya'da sur duvarı ile karşılaşmaktayız. Bunun en erken Örneği Jerko'daki duvardır. Ancak M.Ö. 9-8 bin arasına tarihlenen bu duvarın savunma amaçlı yapılıp yapılmadığına dair kesin bir kanıt yoktur. Bir su kaynağı kıyısındaki Jerko'da bulunan bu duvarın kalınlığı 1,6 m.'dir. duvarın dışında 22 basamağı ve 8m.'lik bir duvarı bulunan taş kule yer almaktadır. Yapılan hesaplamalar bu kulenin ve duvarın yapılabilmesi için 10.000 günlük iş gücü gerektirdiğini,buna bağlı olarak da bir iş bölümünün olması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu duvarın inşa edilmesindeki sebep belki de su yada çamur baskınlarıydı. Sur duvarı için bir diğer Örnek ise Jeriko'dan yaklaşık 3-4 hektar daha küçük olan ve Irak bulunan Teli Mazgaliyah'tır. Bu yerleşimde de kesin bir savaş izine rastlanmamasına rağmen bir çevre duvarının olduğunu görmek mümkündür. Yerleşimin coğrafi konumu da bu duvarın yapılış sebebini açıklamak için yeterli değildir;çünkü tepede bir yerleşim olan Mazgaliyah su baskınına maruz kalmış olamaz. Kentsel anlamda sur duvarının inşa edildiği dönem Akad'dır. Bu dönemdeki sur duvarı muhtemelen Akad İmparatorluğu etrafındaki topluluklardan dolayı yapılmıştı. Erken dönemlerde duvarlar güneşte kurutulmuş kerpiçten,aralıksız bir şekilde yapılmıştır ve bu bize payendeli sur duvarı anlayışının olduğunu gösterir. Geniş bir giriş kapısının,yanlarda yan odaların içerde merdiven sisteminin yapılmış olduğu da anlaşılmaktadır. Kerpiç kullanımı Babil'e kadar aynen devam etmiş;fakat bu dönemden itibaren fırında pişirilmiş tuğlalar kullanılmıştır. Bu açıdan Babil dönemi duvarları önem taşır. Aynca Hitit'ten tanıdığımız,yapılan iki duvarın arasının toprakla doldurulması sonucu oluşturulan,sandık duvarın da varlığını görmekteyiz. Yani burada daha gelişmiş bir mimari dönem olduğunu anlamak mümkündür. Kentin içine girildiğinde yönetici sınıfın oturduğu ve farklı bir mimariye sahip saraylar karşımıza çıkar. Bunlar hem yönetici sınıfın evi hem de idari merkez olarak kullanıldıklarından dolayı ayrı bir önem taşırlar. Bu iki özelliği de 3000'e tarihlenen kiş A sarayında görmek mümkündür. Sarayın dışında kent içinde yer alan diğer mimari yapılar ise zigguratlardır. Akadça yüksekte inşa etmek anlamına gelen ZAGARU'dan ortaya çıkmış zigguratlarm fonksiyonları hakkında Ipazı kaynaklar bilgi vermemektedir. Mezopotamya'da ele geçmiş 30 ziggurat hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Zigguratlarm yapılma amacı konusunda yaygın görüşler bulunur. Bunlardan biri dini amaçlı yapılmış olmalarıdır. Bunun yanı sıra yüksekte olmalarından dolayı gökyüzündeki olayları incelemek içinde yapılmış olabilecekleri söylenir. Bazı bilim adamları da bu yapılan Mısır piramitlerine benzeterek öbür dünya amaçlı olduklarını söyler. Ancak piramitlerde mezar odalan,zengin hediyeler yer alırken zigguratlarda bunları görmek mümkün değildir. Zigguratlarm çıkışı Sümerlerin ibadet şekilleri ile de bağlantılı olabilir. Mezopotamya'nın yerli halkı olamayan ve dağlık bölgelerden gelen Sümerler açık hava tapınaklarına alışık olduklarından dolayı ziggurat tapınaklarını yüksek olarak yapmış olabilirler. Bu da dediğimiz gibi alışık oldukları bir tarzda ibadet etme ihtiyacından kaynaklanmış olabilir. Zigguratlar Mezopotamya haritasına yerleştirildiğinde bunların sellerin olduğu bölgelerde yapılmış oldukları görülebilir ve bu yüzden sel baskınlarına karşı bir fonksiyonları olduğu seklinde bir düşünceyi ortaya koyabilir. Zigguratlarm dışında şehir içinde karşımıza çıkan bir mimari de tapınaklardır. Zigguratlar baş tanrı Anu için yapılırken tapınaklar şehir tanrıları için yapılmıştır. Bunların ötesinde,dini unsurların dışında idari yönetimin de buradan yapıldığını görmek mümkündür. iş Mekanları: Kentsel özelliğe sahip yerleşimlere baktığımızda iş alalarının,kanal ve nehir kenarlarına yakın yerlerde olduğunu görebiliriz. Karum(liman) kelimesinin kullanımının da buradan çıktığını anlamak mümkündür. Bunun dışında tapınak ve zigguratlarm etrafında da iş alanlarının olduğu ve bunlara kentin ortası anlamına gelen Akadça 'merkes' denildiği bilinmektedir. Caddeler: En erken örneğini Neolitik bir yerleşim olan ve M.Ö.8000'e tarihlenen Nemrik yerleşiminde gördüğümüz caddeleri Arpaçiyah ve Ubaid'de de görmek mümkündür. Daha geç dönemde ise Tepe Gavvra'ya tarihlenen örnekleri ortaya çıkar. Bu caddeler sadece araba trafiğine değil yaya trafiğine de uygun olarak yapılmıştır. Kentlerde domestik mekanlar ile kamu yapılarını ayıran önemli bir özelliktir. Açık Alanlar (open spaces): Erken döneme yerleşim yerlerindeki kazılar sonucunda kanalların yanında yer alan palmiye ve ağaçların yanı sıra banliyö olarak tanımlayabileceğimiz sistemleri de kentin merkezi alanlarında ve yerleşim alanlarında görebiliriz. Mezarlar da diğer önemli kentsel faktörlerdir. Yerleşimlerde mekanların hemen yanında oluşmuş mezar amaçlı açık alanların olduğunu görmek mümkündür. Diğer açık alanlar da genellikle tarımsal faaliyet için kullanılmıştır. G. Mezopotamya'ya baktığımızda taranın sulamaya bağlı olduğunu,kilometrelerce tarım alanının bulunduğunu ve toprak herkesin tarım alanlarının çevresini çamur duvarla ördüğünü görürüz. K. Mezopotamya’da kuru tarım yapılmasından dolayı kesintisiz tarım alanları yer alır. Kentlerde ayrıca bataklıkların oluşturmuş olduğu açık alanlarla karşılaşmak mümkündür. Mimari Plan: Mimari plan açısından karşımıza çıkan ilk mekan yuvarlak yada oval mimaridir. Bu plandaki bir yapıya oda eklemek,yapıyı genişletmek zor olduğu için zamanla dikdörtgen planlı yapılar yapılmaya başlanmıştır. Mezopotamya'nın tipik mimarisinde iklimin de etkisiyle ortada avlu ve etrafında odalar seklinde bir yapılanma olduğu görülür. Kullanılan malzeme kolaylıkla bulunabilen kerpiçtir. Anadolu'da ev planında avlu Mezopotamya'dan farklı olarak merkezde yer almaz Eser KARACA Ege Üni. Protohistorya