islam ve sosyalizm

advertisement
islam ve sosyalizm
İSLAM VE SOSYALİZM
Kapitalizm, liberalizmin ekonomi kanadı; liberalizm ise nötr devlet, sınırsız bireydir.
Tohumları reform ve Rönesans hareketleriyle atılmış, hümanizmle dallanmış, rasyonalizmle
meyvelerini vermiştir. Reform ve Rönesans, düzeni karşısına alan bir top yekûn yenileme,
ortadan kaldırma süreci. Kiliseye, skolastiğe, düşünce sınırlamasına kısacası ortaçağa karşı bir
savaş. Temel felsefesi özgürlük olan bu hareketler, bireyin öne çıkmasını, muhayyileyi
sınırlayan engellerin kaldırılmasını, sanatta, dinde, sosyal hayatta insanın kendi iradesi ile
hareket edebilmesini, hiçbir kanuni ve ilahi otoritenin bireyi sınırlamaması gerektiğini
savundular. Başardılar da. Sanatta, bilimde, siyasette artık sadece insanın hükmü geçmeye
başladı. Kilisenin değil, Calvin’in, Luther’in, Dante’nin sesi duyuluyordu. Liberalizm de bu
seslerin yanında şekillendi. Liberalizm, hem ekonomi de hem siyasette devleti sınırlamak,
bireyi öne çıkarmak, rasyonel insanı yaratmak isteyen düşünce. Piyasa ekonomisini
destekleyen, devletin sadece güvenlik ve benzeri konularla ilgilenmesinin gerektiğini ileri
süren hareketin, ekonomide de tavrı aynıdır. Devlet sınırlanmalı, bireyler istediğini
yapabilmelidir. Hareketin sloganı da “laissez faire” bırakın yapsınlardır.
Hareketin ürünlerinden olan kapitalizm, felsefesi “kar” olan, kar elde etmek için her şeyin
mubah göründüğü çağdaş, evrensel bir sistemdir. Parayı veren düdüğü çalar, düzenidir. Bu
düzenin derbeder çocuğu, işçi; sistemin karşısına dikilen güç ise komünizmdir. Komünizm,
Sezai Karakoç’un değimiyle “sosyalizm” demektir. Sosyalizm, emeğin hakkını savunan, işçinin
değerinin sermaye sahibiyle eşit seviyeye gelmesini arzulayan, insanın insana kul olmamasını
haykıran düzendir. Kıvılcımlarını ütopik eserlerle, sloganlarını broşürlerle, iktidarlarını
devrimlerle yaygınlaştıran işçilerin, emekçilerin düzenidir. Sosyalizmi kapitalizm var etmiş,
proletaryayı, burjuva ayaklandırmıştır. Zira sınıflar arası uçurumlar, yumrukların
yükselmesine zemin hazırlamıştır.
Her iki sistemin özünde ekonomi vardır. Sermeye ile emeğin birleşiminden ortaya çıkan,
kimine göre katma değer, kimine göre artı değer olan kazancın hangi ellerde toplanacağıdır.
Mevcut düzen de karın büyük bir kısmı sermaye sahibinin, çok küçük bir kısmı da emeğindir.
Yeni gibi görünse de mazisi olan bir tartışma da İslam ve sosyalizmin bağdaşıp,
bağdaşamayacağıdır. Başka bir deyişle Müslüman sosyalist mi olmalı kapitalist mi? sorusunun
cevabıdır. Kur’an-ı Kerim’de mevcut bir ekonomik sistem olmaması kesin bir cevap vermeyi
güçlendiriyor olsa da kutsal kitabın bir bütün olarak değerlendirilmesi şüpheleri azaltıyor.
Öncelikle her iki düşüncenin de dine karşı olan tutumlarını belirlemek gerekir. Her ne kadar
ekonomi sistemleri olsalar da, beraberinde getirdikleri bir takım yaşam şekilleri vardır. Din de
yaşamın bir parçası olduğundan bu hususta da bazı ilkeleri savunurlar. Bilinenin aksine
sosyalizm değil de kapitalizm dine karşı daha mesafelidir. Liberalizm insanı sınırlayan her
türlü güce karşıdır. Hümanizm insanın tanrı olmasıdır. Bu tohumların meyvesi olan kapitalizm
de aklı rehber kılan, akıldışı-duygusal- eylemleri bünyesinde barındırmayan bir sistemdir.
İşlerine duygularını karıştırmayacaksın felsefesidir. Kapitalist toplumlarda göze çarpan
sekulerleşme boyutunun yüksek sınırlara ulaşması bu durumun somut göstergeleridir. Marx
her ne kadar “din afyondur” demiş olsa da, Garaudy’nin “Bizi komünizmden ayıran şey, bizim
sosyalizmi tanrı ile birlikte kurma isteğimizdir; bir yandan toplumsal ve maddi ilerleme, öte
yandan ruhsal değerlerin gelişip açılması” söylemi, sosyalizmin duygusuz olmadığını belirtir.
Kapitalizm ise duyguya tamamen karşıdır, zira duygu gereği kar ikinci planda kalabilir. Bu da
sistemin ilerlemesi için engeldir.
Din ise tamamen “mana” dünyasıdır. Maddenin, eylemin, sözün ne olduğu veya nasıl
meydana geldiği önemli değildir, önemli olan taşıdığı anlamdır. Aşktır din. Ve kendisinden
başka her aşkı şiddetle kıskanır, kapitalizm ise görünen âlemden ötesini tanımaz, paraya olan
aşkı, lükse olan zaafı kanatlandırır. Açıkça dini terk eylemeyi dile getirmese de, sessizce
uzaklaştırır dinden, dinin sadece şeklen yaşamasına izin verir.
Ekonomik olarak bakıldığında ise ne kapitalizm ne de sosyalizm İslam’ın ekonomik modeli
olamaz. Kapitalizmin hiçbir engel koymadan uyguladığı faiz Müslüman için yasaktır. “Ey iman
edenler! Öyle kat kat katlayarak faiz yemeyin. Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz”. (Al-i
İmran, 130) ayetiyle kesin olarak yasaklandığı açıkça bellidir.
“Çünkü rabbin dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar az verir. Şüphesiz o kullarını
bilendir, onlardan haberdardır” ve “Allah’ın sizi başına diktiği malları…” ifadeleri gösterir ki
Müslümanın özel malı olabilir. Kiminin çok kiminin az olabileceği gibi, kimilerinin de hiç
olmayabilir. Bu durumda yapılması gereken İslam’ın rehberlerine eğilmektir.
Kur’an-ı Kerim ve peygamberin hayatı Müslümanın olmazsa olmaz rehberidir. Bu rehberlere
bir bütünlük içinde baktığımızda İslam’ın ön gördüğü hayat düzenin bir “dengeler” silsilesi
içinde ilerlediğini görürüz. Konumuz sınırlarında baktığımızda, özel ve kamu mülkü İslam’da
mevcuttur. Ne sadece kapitalizmin özel mülkiyeti, ne de sadece sosyalizmin kamu mülkiyeti…
Denge burada sağlanmıştır. Kamu mülkünün her bireyin ortak malı olması ve ortak çıkarlar
için kullanılması; özel mülk sahiplerine de “lüksten” kaçınınız uyarısı, yine özel mülk
sahiplerinin mallarının zekâtlarını vermesi ekonomik dengenin sağlanması içindir. Ne çok
fazlaya yer vardır, ne de hiçe. Bunun somut örnekleri ise içinde yaşadığımız dünyadan başka
bir yerde değildir. Dünya ne sadece çiçeklerden ibarettir ne de sadece dikenlerden, ne
sadece zengin vardır ne de fakir, dengenin sağlanması için her şey zıddıyla beraber
oluşmuştur. Dengeyi aşmak kapitalizmin, zıtlıkları ortadan kaldırarak her şeyi aynı hale
getirmek de sosyalizmin özüdür. Her ikisi de dengeyi bozduğu için İslam’ın özüne aykırıdır.
Diğer bir husus da Müslüman için bu dünyanın bir sınavdan ibaret olmasıdır. Herkes farklı
şekillerde bu sınavdan geçer. Kimi malını nasıl kullandığından, kimi de başkasının malına
hangi gözle baktığından sorguya çekilir. Sosyalizmin yapısı bu yapıya uymaz. Zira eşitliğin
olmaması gerekir ki, malı olmayan ile olanın sorumlulukları farklıdır.
Tüm bunları göz önüne aldığımızda İslam’ın kendi hukuk sistemi olduğu gibi kendi yaşam
şekli olduğu gibi, ekonomi sisteminin de olduğunu görebiliriz. İslam’a göre mülkün sahibi
Allah’tır, O malikü’l- mülktür. Lakin mülkü bu dünyada insanlara emanet olarak verir ve onları
emanet ettiklerinden sınava tabii tutar. Bağışladığı malları hayırlı işlerde kullanmalarını, o
helal mallara haram katmamalarını, mallarının zekâtını adaletli bir şekilde vermelerini
emreder. Adaletinden şüphe duyulmayanın, insanlardan da adaleti beklemesi insanlar
arasında bir takım maddi eşitsizlikler olmasının sebebidir. Ağaç meyvesiyle, gölgesiyle
insanlara, hayvanlara faydalı olmak için yaratılmıştır; aynı şekilde zengine verilen mal da
fakire yardım edebilmesi içindir. Sistemin her taşı bu dünyanın bir imtihandan ibaret olduğu
düşünülerek yerleştirilmiştir. Sınav herkes için geçerlidir lakin herkesin soruları aynı değildir.
Tarih: 22.01.2013
Yeni Kalemler
http://www.yenikalemler.net/haber/
Download