Sayfa 30 Nisan 2001 Serxwebûn 1 MAYIS INSANLIK, SOSYALIZM VE ÖZGÜRLÜK BAYRAMIDIR Baştarafı 36’da Tek başına hak mücadelesi verilemez. Özgür bireyin yaratılması da toplumsal bir mücadeleyi gerektirir. Birey, toplumsal mücadeleler içinde kendi kişiliğini bulabilir. Kendine güvenini böyle kazanır. Dolayısıyla 20. yüzyılda emekçilerin ve ezilen halkların mücadelesi, toplumsal özgürlükte gelişme yaratırken, bireyin kendini ifade etmesinin de yolları döşenmiştir. Bireyin çıkarsız ve sömürüsüz bir düzen arzulaması, kendini özgür sorgulaması ve özgür üretmesinin temelini atmıştır. Kapitalizm gibi çıkar düzeninin ve onun felsefesinin, özgür bireyin alt yapısını oluşturması düşünülemez. Mülk edinme kültürü öldürülüp çıkarsızlık yaşam felsefesi haline gelmeden, gerçek özgür bireye ulaşılamaz. Eğer bugün özgür bireye doğru önemli adımlar atılıyorsa, sosyalizmin yaşam felsefesinde olan sömürü ve baskıyla çıkar elde etmeme kültürünün geliştirilmesiyle bağını kurmamız gerekir. Sosyalizmin asıl amacı bireyi yüceltmektir. Bireydeki gücü ortaya çıkarmaktır. Sosyalizm, bireye boyun eğmeyi, mevcut sisteme uyum göstermeyi hiçbir zaman öğütlemedi. Her şeyin insan için olduğu felsefesini esas aldı. Kapitalizmin, bireyi yücelten tek yaşam biçiminin kendisi olduğunu ileri sürmesi, dünyada söylenebilecek en büyük yalandır. Kapitalizmin gelişmesinin her şeyin gelişmesi olarak lanse edilmesi, bugünkü dünya gerçekliği içinde, insanların gözüne baka baka bu yalanı sürdürmekten başka bir şey ifade etmiyor. Emperyalist-kapitalizmin amacı, emekçi sınıfların mücadele tarihini ve sosyalizmin kazanımlarını unutturmaktır. Bunun için de işçi sınıfı ve benimsediği ideolojinin kazanımlarını değil, daha çok da hatalarını ön plana çıkarmaktadır. Günümüz dünyası, kapitalizmin doğasının yarattığı çirkinlikler ve kirlenmeler yanında, 20. yüzyıldaki büyük mücadelelerin ortaya çıkardığı çok olumlu gelişmeleri iç içe yaşamaktadır. Demokrasi ve özgürlük bilinci bu gün ideolojik ve felsefi olarak zafer kazanmıştır. En önemlisi de demokrasi ve özgürlük alanında tüm insanlık önemli mevziler elde etmiştir. Bu olumlu değerlerin ortaya çıkmasında, işçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçilerin ve ezilenlerin rolü belirleyicidir. Chicago işçilerinin ve II. Enternasyonal’in önüne koyduğu birçok hedef, bugün önemli oranda yerine gelmiştir. Sekiz saatlik işgünü, bu gün artık evrensel olarak benimsenmiş bir haktır. Çalışma saatleri, tekniğin de gelişmesiyle birlikte daha da azalma eğilimi içine girmiştir. Özellikle kapitalist-emperyalist merkezlerde emekçiler ve diğer hizmetliler, birçok ekonomik-demokratik kazanım elde etmişlerdir. Örgütlenme ve demokratik hakları kullanmada, 19. yüzyılla kıyaslanmayacak imkanlara sahiptirler. Tüm bunların hepsi de büyük bedeller ödenerek kazanılan haklardır. Sekiz saatlik işgünü gerçekleştirmek isteyen 1 Mayıs direnişçilerinin, bu hakkı elde etmek için verdiği bedeller az değildir. Ekonomik ve demokratik taleplerin dile getirildiği birçok 1 Mayıs kana boyanmıştır. Vahşi kapitalizmin kendini yaşatmak için reformlara girişmesi, böyle büyük mücadeleler sonucu ortaya çıkmıştır. Bu dünyada yalnızca kapitalistlerin ve onun zor gücü olan devletin varolmadığı, emekçilerin birliğinin ortaya çıkardığı bir gücün de varolduğu, 20. yüzyılda herkese gösterilmiştir. Kapitalistler bazen ezmek biçiminde, bazen de bazı tavizler vererek, bu gücü ne kadar ciddiye aldıklarını gösterdiler. Her 1 Mayıs’ta sömürücüler, bu gücün büyüklüğü karşısında korkuya kapılırken, emekçiler de güçlerini görerek geleceğe güvenlerini artırdılar. Bu güvenle her yıl mücadele ederek yeni mevziler kazandılar. Sosyalizmden vazgeçmek insanl›ktan vazgeçmektir B ugün de, tüketim çılgınlığıyla yalnız maddi değerlerin değil, moral değerlerin de tüketildiği bir dünya ile karşı karşıyayız. Vahşi kapitalizm nasıl ki büyük mücadelelerle geriletildiyse, bu çürümüşlüğe de yine sosyalizm ve yelpazesi daha da genişleyen emekçi sınıfı çare olacaktır. İnsanları çıkar düzeni girdabında boğulmaya uğratan bu düzenin tek alternatifi sosyalizmdir. Reel sosyalizmin hatalarından ders çıkaracak olan sosyalizm, bu görevi mutlaka başaracaktır. Sosyalizme olan ihtiyaç azalmamış, aksine artmıştır. Bilimsel-teknik devrim, sosyalizmi gerçekleştirmeyi daha imkanlı kıldığı gibi, vazgeçilmez hale de getirmiştir. Sosyalizmden vazgeçmek insanlıktan vazgeçmektir. İnsanların gelmiş geçmiş tek ütopyası cennet vardır. Başka hiçbir ütopya bunun üstüne çıkmamıştır. Bu ütopya da sömürünün ve baskının olmadığı bir dünyada yaşamaktır. İnsanların cennet ütopyasını ortaya çıkarması boşuna değildir. Cennet, yaşanmak istenen bir özlemdir. İnsanların düşünce dünyasını ve yaşam felsefelerini bu ütopyalar etkilemiştir. Sosyalizmle birlikte bu ütopyalar, bu dünyada da gerçekleştirilebilir bir hedef haline getirilmiştir. Marks ve Engels’in ütopyası, bırakalım güncelliğinden bir şeyler yitirmesini, daha fazla pratikte uygulanabilir hale gelmiştir. Üretimin bollaşacağı, herkesin ihtiyacına göre bir üretim ve bölüşümün gerçekleşeceği bir düzeni yaratmak bugün imkan dahiline girmiştir. İnsanın moral değerlerden kopmadan bunu yapabilmesini de yalnızca sosyalizm sağlar. Aksi halde, bilimsel-teknik gelişim tüketim çılgınlığı ile insanı tüketirken, adaletsiz bölüşüm de çürümeyi ve çöküşü beraberinde getirir. Marks’ın bolluk kehaneti doğrulanmıştır. Eğer bilimsel-teknik devrim sadece kar hırsının kontrolü altında olmaz, gelişiminin önü tümden açılırsa, insanların maddi ihtiyaçlarının karşılanması tüm dünyada bir sorun olmaktan çıkar. Herkesin kendi ihtiyacına göre aldığı bir düzen kurulur. Bu ihtiyaçlar moral değerlerle dengelenmiş ve aşırı tüketicilikten kurtarılmış biçimde yaşama geçirilebilir. Yine bilimsel-teknik devrim çalışmayı bir zorunluluktan çıkarıp ihtiyaç haline getirme sürecine girmiştir. Yüzyılın ortalarında çalışmanın tamamen bir ihtiyaç haline gelmesi olasıdır. Yüzyılın sonunda da demokrasi ve özgürlük yaşamın tüm hücrelerine sinerek mutlaka sosyalizme ulaşacaktır. Bu saptamada bulunmak yalnızca insana inanmaktan dolayıdır. Marks, Engels ve Lenin başta olmak üzere tüm sosyalist önderler, sosyalizmin kurulmasının ve semalarda özgürlüğün yazılmasının, devletin sönerek ortadan kalkmasıyla olacağını söylemişlerdir. Sınıfsız ve sömürüsüz toplumun kurulmasının en temel ilkesi ve koşulu olarak da bunu öne sürmüşlerdir. Bugün devletin küçültülmesinden ve yaşamın birçok alanından çekilmesinden söz edilmesi, sosyalistler açısından sevindirici bir gelişmedir. Önemli olan, devletin küçültülmesi ve işlerinin azaltılması amacının ve sosyalist felsefesinin daha da derinleştirilmesidir. Reel sosyalizmin güncel zorunluluklar nedeniyle devlete fazladan vurgu yapması, sonraları sosyalizmin devlet teorisinde sapmalara yol açmıştır. Devlete en fazla saldıran, devleti en fazla anlamsız gören, özgürlüğün gelişmesi ile devletin sönmesi arasında birebir bağ kuran sosyalizmin devletçi olarak beyinlerde yer etmesi talihsiz bir paradokstur. Reel sosyalizmin eleştirisi ve 21. yüzyılda sosyalizmin güncelleştirilmesi de, bu paradoksun aşılmasını zorunlu kılıyor. Bugün Türkiye ve bazı ülkelerde solun burjuvalardan daha fazla devletçi kesilmesi sosyalizmle açıklanamaz. Sosyalizmin kapitalist devletler ve burjuvazi karşısında korunması ihtiyacıyla da açıklanamaz. Bugün Türkiye’de solun hala ulusal ve devletçi olması, sosyalizmi doğru anlamadığının kanıtıdır. Burada Türk halkının ulusal ve demokratik gelişim kaygısından çok, kendi hakimiyetini sürdürmek isteyen devletçi Kemalist yönetici kliğin yedeğine düşme söz konusudur. Karl Marks’ın politik ve taktik yanı fazla gelişmemişti. İşçilerin evrensel birliği ve mücadelesi daha öndeydi. Lenin, haklı ve doğru olarak emekçi sınıfların ideolojisini pratikleştirmek için politik ve taktik yanı geliştirdi. Ancak daha sonraları, bu politik ve taktik tespitlerin ilkesel düzeye çıkarılarak dogmatik ve şematik tarzda her duruma uygulanması, sosyalizmin gerçek ilkelerinden sapılması durumunu yaşatmıştır. Devletçiliğin sola bir virüs gibi yerleşmesi bu sapmayla ilgilidir. Sosyalizm; devlet eleştirisini güncelleştirerek, devletin sömürü, baskı ve özgürlüklerin kısıtlanmasıyla bağını daha kapsamlı belirleyerek, yalnızca politikleşen değil, yaşamsallaşan sosyalizmi alternatif olarak toplumların önüne koymalıdır. Küreselleşmenin halkların daha fazla sömürülmesini beraberinde getirdiği ve gelir bölüşümündeki dengesizlikleri artırdığı doğrudur. Küreselleşen kapitalizmin 21. yüzyılda sınırları anlamsızlaştırdığı da bir gerçektir. Ancak sınırların aşılmasını, yalnızca ka- pitalizmin ihtiyaçları ve gelişimi ile açıklamak ve buna göre tavır geliştirmek de yetersiz ve tek boyutludur. Emekçi sınıfların uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününde, soruna daha kapsamlı bakmakta yarar vardır: Demokrasinin giderek evrensel kültür haline gelmesi, emekçi sınıfların enternasyonalist yaklaşımları ve mücadelesi de sınırların aşılmasını beraberinde getiren diğer etkenlerdir. Dünyanın küçülmesi ve ülkelerin komşu köyler gibi birbirine yakınlaşması olumsuz görülemez. Kapitalizmin, mallarının güvenilir ve serbestçe dolaşımını sağlayarak sömürüsünü arttırmak istemesi de, bu gelişmeyi olumsuz karşılamamızı getirmez. Dünyanın küçülmesinden çıkaracağımız en temel sonuç; ulusal çapta mücadeleyi azaltmadan mücadeleyi küreselleştirmek olmalıdır. Kapitalizmin küreselleşmesinin olumsuz sonuçlarının önüne de ancak böyle geçilebilir. Sermayenin, siyasi ve askeri gücün belirli merkezlerde toplanarak, diğer halklar için olumsuz ve irade kırıcı hale gelmesinin önüne de böyle geçilebilir. De¤iflim sosyalist olman›n gere¤idir D aha 1900’lerin başında Lenin, emperyalizmin uluslararasılaşarak sınırları ortadan kaldırdığını ve sosyalizmin geleceği açısından olumlu olacak birçok şeyi beraberinde getirdiğini dillendirmiştir. Lenin, kapitalizmin yarattığı bu objektif gelişmeleri “nasıl sosyalizm lehine kullanırım” düşüncesi içinde olmuş, ulusal ve uluslararası politika ve taktiklerini bu gelişmelere göre belirlemiştir. Öte yandan bizlerin, günümüz dünya koşullarında sosyalizmin ruhunu, Marks’tan ve Lenin’den daha yaratıcı ve ufuklu biçimde yaşama geçirme görevi vardır. 150 yıllık muazzam gelişmelerin bizi politikada, taktikte, örgütte ve eylemde daha da yaratıcı kılması gerekir. Marks ve Lenin’in söyledikleri dışına çıkmamak, bu değerli önderlere saygılı olmak anlamına gelmez. Ekonomik-sosyal gelişmeler, tarihte her zaman düşünceleri de, politikaları da, örgüt ve eylem biçimlerini de değiştirmiştir. Hele yaşadığımız yüzyılın muazzam devinimi dikkate alındığında, kendimizi değiştirmek sosyalist olmanın zorunlu gereğidir. Örgüt ve eylem biçimlerimiz ister istemez değişecektir. 19. ve 20. yüzyılın çok çatışmalı ortamında, çelişkilerin yalnız silahla çözüldüğü ortamdaki örgüt ve eylem biçimlerinin aynısını dogmatik biçimde muhafaza etmek, yalnızca marjinal kalmakta ısrar etmek olur. Bugün demokratik ve silahın daha az işin içine girdiği eylem biçimlerini kullanmak ise, ne bir sapmadır, ne de mücadeleden vazgeçmektir. Bu mücadele imkanlarını egemenler ve kapitalistler kendiliğinden vermemiştir. Son iki yüzyıldır süren şiddetli mücadele ile ağır bedeller ödenilerek kazanılmış mevzilerdir. Meşruiyet kazandırılmış örgüt ve eylem biçimleridir. İcazetli örgüt ve eylem biçimleri değil, emekçilerin ve ezilenlerin büyük bedeller ödeyerek, mücadelede örgüt ve eylem biçimlerine kattıkları zenginliktir. Hatta iyi ve yerinde değerlendirildiğinde, bu tür örgüt ve eylem biçimlerinin silahlı mücadelelerden daha etkili sonuçlar verdiği de kanıtlanmıştır. Eğer 1 Mayıslar uluslararası birlik ve dayanışma günüyse, uluslararası işçi ve ezilenlerin mücadelesinin tüm örgüt ve eylem biçimlerinden sonuç çıkarmak da yapılması gereken görevlerdendir. Mücadeleyi belirli örgüt ve eylem kalıpları içine hapsetmek, emekçileri yalnızca mücadelesiz kalmakla karşı karşıya getirir, ya da çeşitli dönemlerde tıkanmaya yol açarak mücadeleyi etkili olmaktan çıkarır. Özellikle 21. yüzyılda, emekçi sınıfların ulusal ve uluslararası boyuttaki kazanımlarına dayanarak örgüt ve mücadele biçimleri geliştirilmelidir. 21. yüzyıl sorunlarına da yalnızca sosyalistler çözüm getirebilir. Cins sorununu da, çevre sorunlarını da sosyalistler çözebilir. Dolayısıyla her türlü sorunun çözümünün bekleneceği yer olan sosyalistlerin, tüm sorunlara çözüm bulacak düzeyde kendilerini donatmaları gerekir. Reel sosyalizmin yıkılışında, sosyalizmin kendi demokrasisini her alanda yaşamsallaştırmamasının payı belirleyicidir. Sosyalizm, 20. yüzyılda demokrasi ve özgürlük fırtınası estirmiştir. Ancak reel sosyalizm, demokrasi ve özgürlükleri kapsamlı ele almadığı için, daha çok da kendi estirdiği bu fırtına karşısında ayakta kalamamıştır. Demokrasi, özgürlüklerin gelişmesi için önemli bir çerçevedir. Özgürlükleri demokrasisiz düşünmek, demokrasisiz özgürlükleri geliştirmek mümkün değildir. Sosyalizm ve emekçiler; baskı, sömürü sahibi olmadıkları, bireysel ve özel çıkarlar peşinde koşmadıkları için, demokrasi sadece emekçileri ve sosyalizmi güçlendirir. Yalancıların, demagogların ve emeksiz yaşayanların maskelerini ise düşürür. Dolayısıyla, herkesten fazla sosyalistlerin ve emekçilerin demokrasi savaşımında çıkarları vardır. Reel sosyalizm gerçek sosyalizm olmadığı için, demokrasiyi geliştirmemiş, hatta sınırlamıştır. Hakim bürokratizmin ve yönetici elitin çıkarına uygun olmadığı için, demokrasiyi geliştirmekten uzak durulmuştur. Emperyalist ve dış saldırılar ağırdı, ama bunlara karşı korunmak için de demokrasiyi geliştirmek ve mücadeleye halkı çekmek zorunluydu. Halk demokratik süreçle sisteme katılmayınca, ülkenin iç ve dış sorunlarına sahiplenme de fazla gelişmemiştir. 1 Mayıslar sosyalizmin yüceltildiği günler olduğu gibi, aynı zamanda sosyalizmi zayıf düşüren zaaflardan kurtulmanın muhasebesinin de güçlü yapıldığı günler olmalıdır. Sosyalizm toplumun ve kitlelerin eseri olacaktır. Demokratik olmayan toplumda ne toplum, ne de birey kişilik kazanır. Sosyalizmi gerçekleştirecek özgür ve yaratıcı bireyi yaratmak için, demokrasi olmazsa olmaz bir koşuldur. Demokrasi bayraktarlığını burjuvaların ele alması, sosyalistler açısından kabul edilemez bir durumdur. Burjuvazinin demokrasiye yaklaşımı çıkarlarına göre belirlendiğinden, ister istemez belirli sınırların ötesine geçmiyor. Toplumun özgürlük düzeyinin gelişimine yeterli açılım sunmuyor. Çıkarlarına dokunduğu anda demokratik ilkeleri kendine göre yorumlayabiliyor. Demokrasinin gelişiminde demokratik ahlak ve ölçü önemlidir. Bunu da hesapsız-çıkarsız uygulayacak olan sadece emekçilerdir. Demokrasinin bazı ilkeleri evrensel olsa da, bunun içeriğini yine de sınıfsal yakla-