HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER – CİLT 3 – 1978 1 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-163 KİTAP ADI HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER Cilt-3 YAYINA HAZIRLAYANLAR Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Doç. Dr. Şakir BATMAZ Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN ISBN Takım no : 978-9944-0664-1-9 Kitap no : 978-9944-0664-4-0 İLK BASIM Ocak 2009 KAPAK TASARIMI Deniz Doğan MİZANPAJ VE BASKI ÖNCESİ HAZIRLIK Bilge Grafik (352) 232 29 05 BASKI Kardeşler Ofset (352) 331 61 00 2 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER – CİLT 3 – § ERCİYES ÜNİVERSİTESİ–NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ II. ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR SEMPOZYUMU [EUSAS–II] 22–24 Mayıs 2008 YAYINA HAZIRLAYANLAR Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Doç. Dr. Şakir BATMAZ Yrd. Doç. Dr. Gülbadi ALAN 1978 3 İÇİNDEKİLER İçindekiler ZEYTUN’DA MİSYONER FAALİYETLERİ.............................................................................................................. 9 Latif DİNÇASLAN EMPERYALİZMİN ERMENİ PİYONU KARABET TOMAYAN........................................................33 Prof. Dr. Mahir AYDIN XIX. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE AYNTAB KAZASINDA ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ VE AMERİKALI MİSYONERLER. ................................................................................51 Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM ERMENİ MESELESİ VE İNGİLİZLERİN ERMENİ POLİTİKASI...................................................65 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E MİSYONER, ERMENİ, TERÖR VE AMERİKA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE................................................................................................................................................95 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ AMERİKA VE AMERİKAN MİSYONERLERİNİN BU SORUNDAKİ ROLLERİ. ......... 159 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ SIR HENRY LAYARD’IN, OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLER VE DİĞER MİLLETLER HAKKINDA LÂYİHASI.................................................... 177 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLERİN AHVALİ HAKKINDA LONDRA’DA ERMENİ KOMİTESİNCE LORD SALİSBURY’E SUNULAN LAYİHA................................... 201 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK ADIYAMAN’DA PROTESTANLIK FAALİYETLERİ VE PROTESTAN ERMENİ KİLİSESİNİN KURULMASI. ............................................................................................................................................ 217 Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN 5 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 HANS BARTH’IN ‘TÜRK KENDİNİ SAVUN’ ADLI ESERİNE GÖRE ERMENİ MESELESİNİN DOĞUŞU VE AVRUPA.............................................................................................................. 233 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞUNUN EKONOMİK NEDENLERİ: KAYSERİ ÖRNEĞİ. .................................................................................................................................................................. 251 Prof. Dr. Mustafa KESKİN ERMENİ MEKTEPLERİ VE ULUSAL KİMLİK OLUŞUMU.............................................................. 263 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ FRANSIZ YAZAR P.B. DALOH’UN “ERMENİSTAN HAKKINDA HAKİKATLER” ADLI ESERİNE GÖRE MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLER. ......................................................... 289 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ ERMENİ MESELESİ ÜZERİNDE OSMANLI-İNGİLİZ DİPLOMATİK MÜCADELESİ (1878-1894).......................................................................................................................................... 309 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN BİRLİKTE YAŞAMADAN AYRIŞMAYA ERMENİ MESELESİ (SOSYO-PSİKOLOJİK BİR DENEME).................................................................................................................. 333 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN ERMENİLERİN AVRUPA VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE YÜRÜTTÜĞÜ PROPAGANDA FAALİYETLERİ. ........................................................................................ 351 Okt. Dr. Nejla GÜNAY ERMENİ AYRILIKÇI HAREKETLERİNDE AMERİKAN PROTESTAN MİSYONERLERİNİN EĞİTİM VE SAĞLIK FAALİYETLERİNİN ROLU............................ 381 Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN ERMENİ RÛHİYYÂTINDA BAĞIMSIZLIK FİKRİ...................................................................................... 391 Arş. Gör. Onur ÇELEBİ AMERİKAN MİSYONERLERİNE ERMENİ PATRİKHANESİ’NİN TEPKİSİ.................... 405 Prof. Dr. Ömer TURAN 6 İÇİNDEKİLER OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA MİLLET SİSTEMİNİN ÇÖZÜLMESİ BAĞLAMINDA ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ........................................................................... 439 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN OLUŞMASINDA YASA DIŞI ERMENİ ÖRGÜTLERİNİN ROLÜ: HINÇAK CEMİYETİ ÖRNEĞİ. ................................................................ 455 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK AYASTEFANOS VE BERLİN ANTLAŞMALARI’NIN ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ......................................... 473 Özlem ŞAHİN ALMANYA’NIN ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDEKİ ERMENİ OLAYLARINA YAKLAŞIMI. .................................................................................................................. 491 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK 7 Latif DİNÇASLAN ZEYTUN’DA MİSYONER FAALİYETLERİ Latif DİNÇASLAN Erciyes Üniversitesi, Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi Tlf.: 0 533 549 80 57, e-posta: latiflatif@gmail.com 9 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması hususunda ittifak eden Hıristiyan dünyasının, bu emellerine ulaşabilmek için, kullandıkları vasıtalardan biri de misyonerlik ve misyoner faaliyetleri idi. Bu düşünceden hareketle, özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren muhtelif Avrupa devletlerinden gelen misyonerler, Osmanlı topraklarının hemen her tarafında, özellikle de azınlıkların yoğun oldukları bölgelerde teşkilâtlanmışlardır. Açtıkları okullar, kurdukları hastaneler ve yetimhaneler ile faaliyetlerini yürütmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti’ne sadık bir millet olan ve önemli mevkilerde görevlere yükselen Ermenilere yönelik misyoner faaliyetleri, Ermeni milliyetçiliğinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Katolik ve Protestan misyonerlerin faaliyette bulunduğu yerlerden birisi de Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Maraş’a bağlı Zeytun kazası ve çevresindeki yerleşim alanları idi. Misyonerlik faaliyetleri için, o yerin demografik açıdan uygun bir dokuya sahip olması aranıyordu. Dağlık bir bölge olan Zeytun’da açılan misyoner tesisleri kısa sürede devlet karşıtı faaliyetlerin merkezi konumuna gelmiştir. Burada nüfusun ekseriyetini Ermenilerin oluşturması misyonerlerin özellikle ilgi ve alakasını çekmiştir. Bölgede Ermenilerce çıkarılan karışıklıklara destek veren, öncülük eden misyonerler Avrupalı devletlerin araya girmesiyle affa uğramışlardır. Bölgede görev yapan Avrupalı elçiler misyonerleri ziyaret ederek desteklerini açıkça göstermekten çekinmemişlerdir. Buradaki misyonerlere dört kıtadan maddî ve manevî yardım gelmiştir. Ermeni komiteleri bunlarla işbirliği yapmışlardır. Zeytun’daki misyoner okulları yakın yerlerdeki, misyoner kuruluşlarla işbirliği halinde olmuşlardır. Yapılacak faaliyetler için burada toplantılar düzenlenmiştir. Okullarda Ermeni milliyetçiliğini körükleyen yasaklı yayınlarla eğitim verilmiş, komitalara ait silahlar muhafaza edilmiştir. Buradaki okullardan mezun olan öğrenciler yeni okulların açılmasında görev almışlar, bazen ise isyanlarda önemli roller oynamışlardır. Zeytun Ermenilerine misyoner yardımı tehcir sırasında ve sonrasında da sürmüştür. Zeytun Ermenilerinin Anadolu’dan ayrılmalarında da misyonerler yardım etmiştir. 10 Latif DİNÇASLAN GİRİŞ Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Zeytun, Ermeni sorununda sürekli olarak isyanlarla gündeme gelmiştir. Bu konunun aydınlatılması için konu etraflıca incelenmelidir. Bu çalışmamızda Zeytun’un sorun haline gelmesinde buradaki misyoner faaliyetlerinin rolü irdelenecektir. Maraş’a bağlı dağlık bir bölgede yer alan Zeytun’daki dini yapılarla ilgili ilk bilgileri aslen Ermeni olan Polonyalı Simeon’dan almaktayız. 1608-1619 yılları arasında Anadolu’yu da kapsayan bir seyahate çıkan seyyah, 1613 yılında Maraş ve Zeytun’u da gezmiştir. Onun anlattıklarına göre; Zeytun’da altı kilise, bir manastır İncilci İonnes’e ithaf edilmiş çok eski bir şapel, vardır. Yazara göre; Zeytun Maraş’ın kuzeyinde, iki günlük mesafede, dağ ve çaylarla çevrili olup metin bir kale vaziyetinde tamamıyla Ermenilerle meskundur. Zeytun halkının gelirinin büyük kısmı civarda bulunan demir madeninin işletilmesiyle temin edilmektedir1. 1 Hırand D., Andreasyan, Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi: 1608-1619, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1964, s.156-158. 11 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Maraş bölgesinin 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmasından sonra Kanuni döneminde yeni fethedilen bu bölge için tahrir işlemi yapılmıştır. Yapılan 1563 tarihli bu Maraş Tahrir Defteri’ndeki kayıtlardan şehir nüfusunun ancak %10’nun gayrimüslim (Ermeni) olduğu ve bunların da büyük çoğunluğunun Zeytun’da bulunduğu anlaşılmaktadır. Aynı yıl Zeytun’da 148 Müslüman, 1928 gayrimüslim mevcuttur. Zeytun nahiyesine bağlı 6 Müslim, 6 gayrimüslim köyü vardır2. MİSYONERLERİN ZEYTUN’DA YAPILANMALARI VE AÇTIKLARI OKULLAR ABCFM (American Board of Comissioneers for Foreign Missions)’nin 1847 yılında yapılan genel kuruluna sunulan bir raporda, Zeytun’da misyonerlik faaliyetlerinin başlamış olmasından duydukları memnuniyet ifade edilmesi3, bölgeye misyoner ilgisinin çok erken olduğunu göstermektedir. Misyoner faaliyetleri içerisinde Maraş’ın ehemmiyeti, diğer bazı Anadolu şehirlerinde olduğu gibi misyonerlik için, demografik açıdan uygun bir dokuya sahip olmasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle de Maraş’a 1855’te bir misyoner istasyonu tesis etmişlerdi. 1856 yılında da Ermeni misyonunu Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye ayırmışlardı. İşte, Maraş, Güney Ermenistan misyonu içerisinde yer alıyordu4. Bilindiği gibi Zeytunlu Ermeniler de Gregoryen mezhebindendi. Ahmed Cevdet Paşa 1865’te Fırka-i İslâhiye çalışmaları için geldiği Zeytun’da; on beş seneden beri Katolik ve Protestan mezhepleri moda hükmüne girmiş olduğu cihetle günden güne Ermeniler azalmaktadır ve az vakit zarfında Zeytun Ermenilerinden birçoğu Katolik olmuşlardır, tespitini yapmıştır5. 2 Mayıs 1868 tarihli bir belgede; Zeytun’da Amerikalı Protestan Rahip Montgomery ve onunla birlikte hareket eden bazı Ermenilerin yine oradaki 2 3 4 5 12 Refet Yinanç, Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri (1563), C.I, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara 1988, s.XXXII, XXXVII. The Missionary Herald, Vol.44, February 1848, No:2, s.49-51. Bilgi için Sayın Prof. Dr. Ömer Turan’a teşekkürü borç bilirim. Ayhan Doğan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri (XIX. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XX. Yüzyılın Başlarında)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.11, Konya 2004, s.274. Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir (40 Tetimme), Yayınlayan: Cavid Baysun, TTK Yayınları, Ankara 1986, s.209. Latif DİNÇASLAN Ermeni papazlarla Zeytunlu Ermeniler tarafından saldırıya uğramamışlardır. Olayı soruşturmak üzere kurulan ve Tarsus Amerika Konsolosu’nun da yer aldığı komisyon soruşturmalar yapmıştır. Sonuçta olayın faillerini kesin olarak belirleyecek bir delile ulaşılamadığı için bu meseleden dolayı tutuklu ahalinin salıverilmesi ve olayda adı geçen şahısların da haklarında bir hüküm verilene kadar kefaletle serbest bırakılmaları, ayrıca Rahip Montgomery’nin de hükümetten habersiz faaliyette bulunarak karşı tarafı tahrik etmesinin bu olaya sebep olduğu sonucuna varıldığı, bildirilmektedir6. Amerikalı misyonerler bölgedeki köklü yapıyı değiştirmek için yaptıkları mücadelelerde bu gibi zorluklarla da karşılaşmışlardır. Ancak çalışmaları artarak devam etmiştir. ABCFM’den Myra Poctor, 1860 yılında Maraş’ta başlangıçtaki bazı güçlüklerden sonra kısa sürede gelişen bir kız ortaöğretim okulu kurmuştur7. Bu kız okulu resmi olarak 1880 Merkezî Türkiye Maraş Kız Koleji adıyla açılmıştır. Kızların eğitimini artırmak, bayan öğretmenlerin yetişmesine katkıda bulunmak, en azından yerli misyoner yardımcılarına ve yerli öğretmenlere okumuş eşler yetiştirmek gibi, genel ve özel amaçları olan bu okulların, o yöre hanımlarına faydalı oldukları düşünülmüştür. Bu okulda okuyan öğrenciler, okul saatleri dışında, ders başına alınan çok cüzi bir ücret karşılığında ve bölgede sempati kazanmak amacıyla 200 kadar yetişkin kadına okuma-yazma eğitimi vermişlerdir. Bu okulun, Adana, Antep, Maraş, Haçin Zeytun gibi kentlerdeki orta dereceli okullardan gelen kız öğrencilere daha ileri düzeyde eğitim imkânı sağlamak ve bu arada adı geçen bölgelerdeki okulların öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla tesis edildiğini belirtirmişse de kolejin amacının, Güneydoğu Anadolu’da Hıristiyanlığı yayabilecek ve azınlıkları aydınlatabilecek yerel kız liderler yetiştirmek olduğu açıktır8. 1893’te devrin Maarif Nazırı Zühdü Paşa tarafından hazırlanan listeye göre; Zeytun kasabasında 1873’de Amerikan Protestan Kız Mektebi ve aynı tarihte Amerikan Protestan Erkek Mektebi açılmıştır. Yine Zeytun Fırnız Köyü’nde Amerikan Protestan Erkek Mektebi 1883 tarihinde açılmıştır. Bölge okullarından mezun olanlar Maraş’ta bulunan büyük 6 7 8 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:1/14. Hans- Lukas Kieser, Iskalanmış Barış Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çeviren, Atilla Dirim, İletişim Yayınları, İstanbul 2005, s.91. Doğan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri...”, s.281. 13 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 okula gönderilmekte ve öğretmen olarak istihdam edilmekteydi9. Bu mekteplerde iki öğretmen çalışmaktaydı. Amerikan Protestan Erkek Mektebi’nde 1894 yılında 65, 1895 yılında 30, 1896 yılında 45 öğrenci eğitim görmüştür. Amerikan Protestan Kız Mektebi’nde ise 1894 yılında 25, 1895 yılında 40, 1896 yılında 30 öğrenci eğitim görmüştür. Zeytun’da bulunan kiliselerden bir tanesi de Amerikan misyonerleri tarafından kullanılmaktaydı. 1895 yılında söz konusu kilisenin 85 erkek ve 30 kadın üyesi bulunmaktaydı. Bu okullarda Zeytunlu Ermeni çocuklara dini bilgilerin yanı sıra Ermeni tarihi ve kültürü de öğretilmiştir10. İzmirli Takvor Agopyan adlı kişi Zeytun Mekteplerine 200, Kahire’de sakin Arabkirli Boğos isminde diğer bir şahıs da yine bu mekteplere 400 lira yardımda bulunmuşlardır. Miyasyal Ingerutyun adlı şahıs da Zeytun’da mektepler tesisini ve oraya özel öğretmenler alınmasını üstlenmişti. Bu muallimler bilhassa hararetli Taşnak, Hınçak, Ramgavar cemiyeti üyeleriydi11. 1900, 1902 yılı Halep Vilayeti Salnamesi’ne göre Maraş sancağında 8 kilise, 20 Hıristiyan mektebi; Zeytun kazasında 5 kilise, 2 Katolik mektebi, 4 Ermeni mektebi, 2 Protestan mektebi vardır12. Bu bilgiye dayanarak Zeytun’da 4 adet resmi misyoner okulu olduğunu söyleyebiliriz. 1906 yılında Maraş sancağında 4 Ermeni kilisesi, 3 Protestan kilisesi, 2 Katolik kilisesi, 11 Hıristiyan mektebi; Zeytun kazasında 5 kilise, 1 Katolik mektebi, 4 Ermeni mektebi, 1 Protestan mektebi bulunduğu anlaşılmaktadır13. 1911 tarihli bir belgede Maraş Alman Kız Okulu’ndan mezun olan iki kızın Zeytun kazası Fırnıs nahiyesine giderek, yöre halkından muvafakat almak suretiyle okul açma teşebbüsünde bulundukları anlaşılmaktadır14. Resmi olarak verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi Zeytun’da çok sayıda farklı mezheplere yönelik okullar mevcuttur. Hatta I. Dünya Savaşı öncesinde Maraş, 19 adetle en fazla Ermeni okulunun bulunduğu 9 10 11 12 13 14 14 Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2005, s.303-304. Yahya Bağçeci, 1895 Zeytun Ermeni İsyanı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2008, s.76. Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi (E.K.A.H.İ), Hazırlayan: Erdoğan Cengiz, Başbakanlık Basımevi, İstanbul 1983, s.61. Halep Vilayeti Salnamesi (HVS), 1900, s.340–360; HVS, 1902, s.366–389. HVS, 1906, s.469-490. BOA, İD., Belge No: 117/39. Latif DİNÇASLAN kentler arasında zikredilmektedir15. 1895 olaylarında Zeytunluların yabancı devletlerin müdahalesini sağlamak maksadıyla Pesalvator adlı Latin papazı ile 11 arkadaşını katletmeleri16, bölgedeki diğer misyoner yapılanmalarını da göstermektedir. Misyonerler bölge içindeki çalışmalar için sürekli bir araya gelmek durumunda kalmışlardır. Bir Osmanlı belgesinde; Maraş’da mukim Amerika misyonerlerinden Mr. Mikalim tarafindan Haçin’de mukim Amerikalılar serlevhasiyle mah-i baki ruminin yirmiyedinci günü Maraş merkezinden çekilmiş telgrafta ‘vaızlar meclisi Maraş’ta bulunacak ve müntehiplerinize de bildirileceği’ ibaratının muharrer olduğu ve bundan maksat Halep ve Adana vilayetleri dahilinde de civarda bulunan Protestan misyonerlerinin Maraş’ta tecemmü edeceklerinin hafıyyen icra kılınan tahkikattan anlaşıldığı..., denilmektedir. Anlaşıldığı gibi, misyonerler birbirinden kopuk değil aksine birbiri ile bağlantı ve düzen içersinde çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu toplantılar da buna örnektir. Yine, ikinci bir toplantı düzenlendiğine dair olan belgenin 1906 tarihli olduğu ifade edilmektedir17. Zeytun’un resmi nüfus istatistiklerinde de misyonerlerin faaliyetleri neticesinde mezhep değiştiren Ermeniler görülmektedir. Sayının yıllara göre çok fazla artmaması misyonerlerce alınmış bir tedbir olarak düşünülmektedir. Çünkü bölgede misyonerlik çok etkin bir şekilde yürütülmüştür. Tablo 1- 1891’de Zeytun Kazasının Nüfusu18 Milleti Kadın Erkek Toplam İslam 3377 3936 7313 Ermeni Katolik 285 229 424 Protestan 110 145 255 Ermeni 2640 4886 8526 Toplam 7312 9206 16518 15 Doğan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri...”, s.276. 16 Mehmet Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s.300; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.159. 17 İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, C.LII, S.203, 1988, s.631. 18 HVS, 1308/1891, s.214-222. 15 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Tablo 2-1896 Zeytun Kazasının Nüfusu19 Milleti Kadın Erkek Toplam İslam 3661 4116 7777 Ermeni 3659 4823 8482 Ermeni Katolik 233 256 489 Protestan 125 157 283 Toplam 7678 9353 17031 Tablo 3-1914 Yılı Resmi İstatistiği’ne Göre Zeytun Kazasının Nüfusu20 Toplam Müslüman Ermeni Ermeni Katolik Ermeni Protestan 18.417 7.832 9.930 180 475 Yahudi Diğer - - MİSYONERLERİN YARDIM FAALİYETLERİ Misyonerler bölgedeki fakir halka yardım toplayarak dağıtıyorlar. Böylece kendi yandaşlarını artırarak fikirlerini rahatlıkla yayma imkânı buluyorlardı. 1896 tarihli bir belgede, Christian Herald Gazetesi’nin Anadolu’daki Ermeniler için toplamış olduğu 30.000 doların Amerika Misyonerleri vasıtasıyla dağıtıldığı ve bu olayın gazetenin son sayısında edebi bir lisanla anlatıldığı Washington sefaret-i seniyesiden bildirilmiştir. Bu yardımla ilgili çıkan yazıda; bu misyonerlerin yardımları vesilesiyle Hıristiyan, Protestan ve Katolik mezhebinden ahaliye emelleri olduğu vurgulanmış, eğitim ve insaniyet namına her türlü fedakarlığı fırsattan istifade yapan Protestan misyonerleri, Maraş ve Zeytun ahalisine bu yardımları takdim etmişlerdir, denilerek çalışmalar övülmüştür21. 1897’de Misyoner Mösyö Macallum’un yardım dağıtmak üzere tekrar Zeytun’a geleceği haber alınarak, mahalli yetkililerden buna engel olunması istenmiştir22. Başka bir belgede daha Amerikan misyonerlerinin bölge Ermenilere yardımı söz konusudur. 25 Mart 1916 tarihinde yazılan bir yazıda Amerika’daki Ermeniler tarafından Ermenilere yardım yapıldığı belirtilmiştir. Buna göre Haleb Vilayeti’ne Amerika’dan gelen paranın 19 HVS, 1313/1896, s.256-273. 20 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C.I, Genelkurmay Başkanlığı ATASE Yayınları, Ankara 2005, s.655. 21 BOA, HR.SYS., Belge No:54/4. 22 BOA, HR.SYS., Belge No:2792/61. 16 Latif DİNÇASLAN Haleb Amerika Konsolosu canibinden Ermenilere tevzi olunduğu anlaşılmıştır. Maraş’a ise Mister Vedli ve Laymin isimlerine Dersaadet’den Amerikalı Pitt tarafından gönderilen paraların Ermenilere bu kişiler tarafından verildiği anlaşılmıştır23. Amerikan misyonerlerinden Proteston Papazı John E. Meril, Zeytun Ermenilerinin tehciri sırasında şu bilgileri vermektedir; Maraş bölgesinin okumuş ve kabiliyetli Hristiyan halkının göç ettirilmesi, Amerikan misyonerlerinin menfaatine direkt bir darbedir. 50 yıl süren bir çalışmanın ve binlerce dolar masrafın neticesi tehlikeye sokulmaktadır24. Bu itiraftan da anlaşıldığı gibi Zeytun Ermenilerine misyonerler büyük miktarda maddi destek vererek onları her konuda desteklemişlerdir. MİSYONER OKULLARINDA YAPILAN FAALİYETLER O dönemde yaşayan yerli bir tarihçinin anlattıklarına göre bu mektepler faaliyette oldukları dönemde çok sayıda zararlı işler yapıyorlardı. Buradaki heyetler Ermeni fukaralarını yedirmek, giydirmek ve mekteplerine mali yardımda bulunmak gibi görünüşte hayırsever hareketleriyle göz boyayarak el altından fesat vermekten geri kalmıyorlardı. Bunlar, yerli gibi hareket ediyorlardı. Tarlalar, bağlar, bahçeler almışlardı. Şehirde köylerde evler, çiftlik binaları kurdurmuşlardı. Hizmetlerinde kullandıkları kimseleri Ermenilerin açıkgözlerinden seçerlerdi. Çarşı pazar işleri, arazilerinin işletilmesi, hükümet dairelerindeki, tapu muamelelerinin takibi, kendi adamları olan bu Ermeniler tarafından yapılırdı. Bunlar ayrıca okuma odaları da açmışlar ve Türklere de serbest bırakmışlardı. Burada gündelik gazetelerden başka bir takım mecmualar, Avrupa medeniyet ve terakkiyatına ait eserler, bilhassa Hıristiyanlığa ait din kitapları bulundururlardı25. Maraş’ta bulunan Alman erkek ve kız okullarında okutulan ders programları bölge şartlarına göre tertip ediliyordu. Ermeniler tarafından çok kullanılmasa da ana dil olarak Ermenice yanında, bölge coğrafyası ve dinsel ağırlıklı bir program yürütüldüğü ders programlarından görülmektedir. Programlarda birinci yıldan 6. yıla kadar her yıl 23 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C.II, Genelkurmay Başkanlığı ATASE Yayınları, Ankara 2005, s.303-305. 24 Gürün, Ermeni Dosyası., s.120. 25 Adil Bağdatlılar, Uzunoluk İstiklal Harbi’nde Maraş, Kervan Yayınları, İstanbul 1974, s.12. 17 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ders programında Ermenice ve din dersi mevcuttur Okutulan kitaplar arasında Ermeni Tarihi kitabı da bulunmaktadır.26 Böylelikle Ermeniler daha milliyetçi bir şekilde yetişiyorlar, Ermenilerde sözde Ermeni milli bilinci uyandırılıyordu. Bu mekteplerin kütüphanelerinde mevcut olan ve Cenevre’de Ermeni komitesi tarafından bastırılmış kitaplardan bazılarını isimleri; Ermeniler İçin, Sosyalizm, İhtilal, Islahat Meselesi, Zindandan Zindana, Kan Yolu Üzerinde, İtiraz, Unutulmuş Kahramanlar, Yıldız Bombası şeklindeydi. Yine Türkleri tezyif ve tahkir eden Rusya’da yazılarak burada neşr ettirilmiş kitaplar ise; Ermenistan’ın Mazisi, Ermenistan Tarihi, Kadim Ermenistan Haritaları, Ermeni Kahramanları idi. Bunların yanında Ermeni komitecilerinin kartpostalları, Ermenistan krallarının büyük resimleri, Ermenistan arması, doğuda ençok mezalimi gerçekleştiren Rus-Ermeni çetelerinin büyük kıta tabloları, Sasun ve Zeytun kahramanlarının resimleri ise Anadolu dışından temin edilerek komiteler tarafından binlerce nüshası vilayetlere sevk ediliyordu. Ermeni fesat komitelerinin bu mekteplerde olmaması düşünülemezdi27. Temmuz 1886 tarihli bir belgede Zeytun kazasında bulunan Meyasipal Şirketi mektebi birinci muallimi Agop Efendi’nin yerine tayini istenilen ve aynı mektebin ikinci hocalarından olan Simbat’ın zararlı işleri nedeniyle nedeniyle okuldaki görevlerinden azlettirildiği belirtiliyordu28. 25 Nisan 1888’de Haleb Vilayeti’ne yazılan yazıda; Ermeni ve Katolik milletinden oluşan ve Papaz Dirkovand Efendi başkanlığında yasadışı olarak kurulan Zeytun kazasındaki Muhabbet Şirketi’nin kilise haricinde ayin yaptırmasına mani olunması istenmiştir29. Bu bilgiden misyonerlerle yerli Ermenilerin ortak hareket ettiği de anlaşılmaktadır. Londra ve Marsilya Ermeni Komitesi Ortak Sekreterliği tarafından 9 Ağustos 1892 tarihinde Adana Ermeni Başpiskoposu’na gönderilen ve oradan da dolaylı olarak bölgedeki başlıca komitelere bildirilmiş olan mektup da mekteplere verilen önemi anlatmaktadır; ….Başka yerlerde bulunan ihtilalci komitelerle yarışırken, Kilikya’daki partiler için de çalışmalısınız. Kız ve erkek çocuklarının eğitimlerine 26 27 28 29 18 Mutlu, Osmanlı Devleti’nde..., s.106-110. Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi, s.61. BOA, DH.MKT., Belge No: 1357/36. BOA, DH.MKT., Belge No: 1424/68. Latif DİNÇASLAN dikkat ediniz. Çünkü ilimsiz selamete varılmaz. Zeki ve inançlı öğretmenlerinizi henüz tespit etmemiş olmanız büyük bir hatadır. Türk kafalı olduğu bahanesiyle kaybettiğiniz bir yönetici öğretmeniniz vardı. Aşırı isteklerinin hoş görülmesini binlerce defa yazdık ve kendisine verilmek üzere çok miktarda para gönderdik. Siz bu parayı birbirinize yedirdiniz ve Katolik başrahibin de almasına müsaade ettiniz. 200 liradan ona hiç bir şey vermediğiniz, göndermiş olduğunuz Kilikya’nın bilançosu da bunu teyit etmektedir. Biliniz ki, Kilikya bu yıllarda hiçbir faaliyet gösteremediyse bu, öğretmeninizle anlaşamamanızdan kaynaklanmaktadır. Ermeni çocuklarını Osmanlı okullarına göndermeyiniz. Çünkü Türklerle dostluk bağları kurarlar30. Görüldüğü gibi komiteler Ermeni çocukların eğitimine ve Ermeni okullarına büyük önem veriyorlardı. 23 Mart 1901’de Zeytun’daki mekteplerde İslamlar aleyhinde ve tahrik edecek surette okutturulmakta olan zararlı dokümanlardan elde edilenler Haleb ve Adana fevkalade kumandanlığı vekâleti tarafından Seraskerlik Makamı’na sunulmuştur. Burada yazılanlardan mekteplerdeki öğrencilerin Türklere kin ve öfkeyle yetiştirildikleri anlaşılmaktadır. Eğitim programı içinde okutulan bu satırlar tamamen Türklerin kötülüğü, Ermeni milliyetçiliği propagandası meyanındadır. Burada görev yapan muallimlerin bazılarının ele geçirilen defterlerinden özetlenen şiirler ve yazılar şu şekildedir; Muallim Avodis Karderya’nın Defterinden; Vatanımın benim harab heykellerine selam veriniz Ararat eyaletinin viranelerine selam ediniz Toprakda kalmış şahane saraylarına selam ediniz. Yere serpilmiş yetimlerin lekesiz kemiklerine selam ediniz. Buna Zeytunlu derler kimseyi sokmaz Osmanlı Devleti’nin ağzına bakmaz, Kırar askerini içeri sokmaz Elemin Zeytun’u dün Ferik Paşa Allah Alah deyince hazır ulaştı Kılıncı çekince delik dolaştı. 30 BOA, HR.SYS., Belge No:2789/8. 19 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Yeni Dünya Ağa bir kale basdı Allah Allah deyüb üç asker kesdi. Daha ondan ma’da nicesini asdı Martini bırakıb kaçırmam der kalanını Serkis oğlu Hacı kışlaya oturdu. Beşyüz uşaklara akıl yetürdü. Kırdı Osmanlı askerini kökünü bitirdi Yakdı çıkdı Osmanlının imanını Avrupa şirketinden dört arslan geldi Milletin yoluna katılıverdi Osmanlı mülkünü elinden aldı Ermeni ferdini gör Ferik Paşa Muallim Asvatur’un 3 numaralı ve inkar eylediği defterinden; Sus artık bülbülüm figan etme Bizim eski dertlerimizi tazeleme Sus evvel senin nağmen Yareler açıyor Kilikya Kilikya deyü Bu kadar sükût yetsin artık Ey Ermeniler büyük hükümdarın esaretine karşı Bize yakışırmı bu kadar sükût Millet tahkir eder Ermeniler yetişir artık Muallim Astavur’un 4 numaralı eski defterinden; Türk Ermenistan’ı ayağa kalkub arslanlar gibi İntikam intikam deyü bağırıyor Bütün yazılar kan ile boyanmış Bütün ırmaklardan kan akıyor Yaşasın Zeytun yaşasın asla esirlik görmesün Bizim gibi evlatları var yaşa Zeytun yaşa Biz Zeytunluyuz kahramanlarımız var İslamlara intikamımız var Validemizin aziz sütüne mukabil Katre katre kan içmişiz 20 Latif DİNÇASLAN Manastır Eytamhane muallimlerinden Efsuslu Asvatur’un yeni defteri tercümesi; Kalk sen ey Ermenistan validesi senin derdlerin acıdır Yaralı yüreğine kanlı yüreğine zannedersin netice verirsin Sason’un devasını Allah sana göndersin Silahlarımı alayım muharebeye ineyim Urayım, kırayım muharebe ideyim Rezil acemler şimdi görsünler ki Ermeniler daimen galebe çalarlar31. ZEYTUN OLAYLARINDA MİSYONERLER 1862 ayaklanmasında Zeytun Ermenileriyle ilgilenmesi için III. Napolyon’a dilekçe verilmiştir. Bu meselenin sonucunu yine bir Ermeni yazarı olan Leo’dan aktaralım; Zeytun olayında, Ermeni ruhani reisleri eskiden olduğu Ermenilerin idari imtiyazını ellerinde bulunduruyorlardı. Fransız siyaseti ayaklandırıldı. III. Napolyan Zeytunlulara, Lübnan idaresi biçiminde, bu küçücük kasabaya, muhtariyet verilmesine taraftar oldu. Fakat onların Lübnan Marunîleri gibi Katolik Kilisesine bağlanmaları gerekiyordu. Zeytunluları Katolik yapmak gibi bir mesele ortaya çıktı. Ermeniler de öteden beri olduğu gibi taassup ejderi baş kaldırdı. Zeytunlular mezheplerinden dönmediler. III. Napolyon da Zeytun’u unuttu. Bu ilk teşebbüs başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat Ermeniler büyük bir umutla, bundan sonra, Avrupa diplomatlarının kapılarını Israrla inatla çalmasını öğrendiler32. Bu olay bölgedeki Katolik misyonerlerinin etkin çalışmalarını da göstermektedir. 1877 ayaklanmasında Kamil Paşa’nın anlattığına göre, Zeytun’da Fırnıs manastırının papazı yanında 4 aydan beri İstanbul’da görevi başında olmayan, bir okul öğretmeni Zeytun’a gelerek Fırnıs köyünden başlayarak halkı kışkırtmıştı. Yine Kamil Paşa olaya karıştığı için yakalanan bir papazdan şu itirafları almıştır; 5 ay önce İzmir’den bir Ermeni’nin Zeytun’a gelerek, manastırda kendisiyle konuştuklarını, Kendisi ve Zeytun’daki okulun bir öğret31 BOA, Y.MTV., Belge No:211-140. 32 Hocaoğlu, Tarihte Ermeni Mezalimi...., s.94 21 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 meni bu zatla birlikte İzmir’e ve İstanbul’a gittiler, fakat bir şey elde edemeyince geri döndüler33. Görüldüğü isyan hazırlıklarında İzmir’den gelen bir misyoner okulu öğretmeninin papazlarla birlikte yoğun bir çabası olduğu görülmektedir. İsyanın ön hazırlıkları papazların tahrikleriyle böylece oluşurken, 30 Kasım 1878 tarihinde İstanbul Ermeni Patriği’nin İngilizlere ve diğer Avrupa sefirlerine yazı göndererek, Zeytun, Maraş ve Diyarbakır’dan (din görevlilerinden) aldığı haberlere göre, Ermenilere çok kötü davranıldığını bildirmiştir34. Yine bu isyan sonucunda arabulucuk yapmak amacıyla Papaz Marden ve iki arkadaşı İngilizlerin isteği üzerine Zeytun’a giderek orada bir hafta kalarak ve barış sağlanması için çalışmışlardır. Daha sonra ise Türk heyetinin isteği üzerine bu sefer Amerikalı Papaz Giles E. Montgomery Zeytun’a gitmiş; eski idarecileri, mevkilerini bırakmaları ve Türk devletinin yeniden idareyi ele alması konusunda ikna etmişti35. Böylece 1878 İsyanı sona ermiş, ancak İngilizlerden alenen yardım gören Ermeniler zafer kazandıklarını düşünerek daha fazla başına buyruk hareket etmişlerdir. 23 Ocak 1879’da Kilikya Katolikos’u Mıgırdıç Zeytun’daki durumu görmek üzere sefaret 1. Katibi Malet ile Halep Konsolosu Henderson’u gönderilmesi dolayısıyla bir mektup yazarak İngiltere’ye teşekkür etmiştir. Kraliçenin, manevi lideri olduğu Hıristiyan toplumunu korumasını rica ederek mektubunu tamamlamıştır36. Olay sonrası Zeytun’daki komisyon çalışmalarına ilişkin Teğmen Chermside’in gönderdiği 29 Mayıs 1879 2. Rapor’da da misyoner Montgomery’nin isyancıların affı için aracılık yaptığı görülmektedir37. 33 Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Bilgi Yayınları, İstanbul 1986, Belge No:129. 34 Şimşir, İngiliz Belgelerinde...., s.196. 35 Kieser, Iskalanmış Barış..., s.188. 36 Şimşir, İngiliz Belgelerinde...., Belge No:149. 37 Komisyon, 19 Mayısta 4 bölükle Maraş’tan yola çıktı ve ertesi günü Zeytun’a vardı. ABD misyoneri Montgomery’nin aracılığıyla askerin gelmesinden korkan halk yatıştırıldı ve kasabanın dışında konakladı. Eşkiya reisleri Babek, Katzoff, Basterma ve diğerleri 100 kişilik tayfasıyla dağa çıkmışlar. Nedeni; yakalanıp yok olmaktansa askere karşı savunmak. Aracı Montgomery, bu durum affı kaldıracağı gibi, kasabadaki masum dindaşlarını da tehlikeye atar dedi. Kaymakam 1 Protestan, 1 Katolik, 1 Müslüman ve 5 Ermeniden oluşan bir soruşturma komisyonu kurdu. Komisyon kazayı 4 nahiyeye ayırdı. Köylerdeki evlerin reisleri bir aya gelerek 29 kişilik (15 Hıristiyan, 14 Müslüman) bir seçi22 Latif DİNÇASLAN 1880’li yıllarda Zeytun’da ortaya çıkan ve Ermeni-Apostolik Kilisesi’nin şiddetle mücadele ettiği bir tür Paskalya Hareketi -Teslimciler Hareketi- mevcuttu. Biri isyancı olduğu ve gizli komplolar planladığı gerekçesiyle bu hareketi yönetime şikâyet ettiği için, liderleri tutuklanmış ve Haçin’deki hapishaneye tıkılmıştı. Bunların serbest bırakılması için yine devreye bölgede görev yapan misyonerler girmişti38. Misyonerler isyanlarda Ermenilere önemli yarar sağlamışlar, bu olaylara katılmaktan çekinmemişlerdir. 1895 isyanına Ayıntab Ermeni Protestan Kilisesi rahibi katılmıştı. İsyanın üzerinden bir yıl bile geçmeden bu kişinin 1 Haziran 1896’da Halep’te tahliye edildiği görülmektedir39. Bu isyana katılan diğer bir kişi ise idama mahkûm edilmişken aftan yararlanarak serbest bırakılan Papas Gond adlı kişi idi40. İsyanda silah tedarikini patrikhane temin ediyordu. Patrikhane ve Ermeni Milli Meclisi; Usta Sinem, Usta Maksud adlarında iki mahir tüfenkçi ustasını Zeytun mektep muallimleriyle beraber oraya göndermişti41. Halep-Fransız konsolos ateşemiliteri 1896’da Maraş Mutasarrıfı hakkında şikayette bulunmuştur. Bunun üzerine mutasarrıf, isyanda Fransa’nın ve Katolik misyonerlerin rolünü anlatan açıklamalarda bulunmuştur42. 38 39 40 41 42 ciler kurulu teşkil ettiler. Bunlardan 8’i kaymakamlık meclisine aday gösterildi. Bunlardan 4’ü kaymakam tarafından seçildi. Caminin yakılmasını soruşturmak üzere yerli bir mahkeme kuruldu. Yeni kaymakam da geldi. Kadı da Maraş’tan geldi. Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında eşitlik kurulması için karma bir mahkeme daha kuruldu. Kaymakama bir emlak tahrirat meclisi memuru bağlandı. Kaymakamın başkanlığında vergi şikâyetlerini dinleyecek bir komisyon kuruldu. Kasabanın dışında büyük bir kışla yapımına başlandı. Askerlerin gideri için bir tar para bulundu. Subay ve askerlerin durumu perişan, bu işlerin yürüyeceğini pek ummuyorum. Şimşir, İngiliz Belgelerinde...., s.256-257. Kieser, Iskalanmış Barış..., s.189. BOA, A.MKT.MHM., Belge No: 651/12. BOA, A.MKT.MHM., Belge No: 652/13. Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi, s.30. 1-Zeytun’a gelen Fransız ateşemiliteri, isyancıların teslimi konusunda aracı olmuştur. Görevini tamamladıktan sonra Maraş’a gelmiştir. Bu arada zorla Maraş’a getirilmesi istenen 4 Cizvit rahibi, Zeytun eşkıyasına katılmıştır. Bunlardan 3 rahibin teslimi sırasında Salvator adında bir rahip kaçarak kaybolmuştur. Bunun üzerine konsolos bu rahibin asker tarafından öldürüldüğünü iddia etmiştir. Mutasarrıf konsolosun bu iddialarını uygun bir şekilde reddetmiştir. 2-Konsolos Zeytun eşkıyasının silah kullanarak askere isyan etmesini teşvik etmiştir. Bu arada Katoliklerin yanında Ermenileri isyana teşvik eden evrak bulunmuş ve yapılan soruşturmada da Ermeniler bunu itiraf etmiştir. İsyanla 23 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 1898 yılında Orta ve Doğu Anadolu’ya seyahat yapan Alman Rahip Ferdinand Brockes ve Rahip Lumann Maraş’taki Amerikalı misyoner Ferdinand ile Zeytun’da bir Protestan kilisesi için gerekli çalışmaları da yapmışlardı. Burada Hıristiyan cemaatlerinin liderleriyle Ermeni ileri gelenlerini evlerinde ziyaret etmişlerdi43. Zeytun şehrindeki Ermenileri İngiltere ve Rusya’dan gelecek yardımlardan söz ederek isyana teşvik etmekle suçlanan Rahip Ferdinand Brockes Osmanlı Devleti tarafından sınır dışı edilmiştir44. 21 Kasım 1898 tarihinde Haleb ve Adana Fevkalade Kumandanlığı’ndan şifreli telgrafta; Zeytun hadisesinden sonra (1895) Avrupa’ya gönderilen baronlardan Mileh isimli fesatçının Maraş’ta bulunan Amerikan misyonerlerinden Mister Mesalimi vasıtasıyla Nur Aşıkyan ile Zeytunlu Nezaret Çavuş’a Üskübyan imzasıyla yazdığı mektup ele geçirilerek sunulmuştur. Bu olay misyonerlerle isyancıların yardımlaşmasını göstermektedir45. Mektupta Avrupa’nın himayesini ilgili bulunan Katolikler mahkeme tarafından tutuklanmıştır. Konsolos, tutuklu bulunan Katolik Ermenilerin derhal tahliye edilmesini istemiş, fakat bu isteği uygun bulunmamıştır. 3-Konsolos, Maraş ve Zeytun kasabasıyla sancak dâhilinde bulunan bütün Katolik Ermenilerin Fransa’nın himayesinde olduğunu resmen yazmıştır. Mutasarrıf böyle bir kayıtın bulunmadığını konsolosa cevaben bildirmiştir. 4-Konsolos Fransız himayesinde olduğunu iddia ettiği Cizvit mekteplerinin civarında bulunan Müslümanların evlerinin iki misli ücretle satılmasını talep etmiştir. Fakat bu teşebbüsünde başarılı olamamıştır. 5-Konsolos, Maraş ve Zeytun Ermenilerinin Katolik adı altında Fransa’nın himayesinde olması gibi zararlı fikrini yaymak istemiştir. Konsolosun bu hareketleri Serasker Müşir Ethem Paşa ve Babıâli’ye bildirilmiştir. Bu açıklamalardan sonra Maraş mutasarrıfı, Fransız konsolos ve sefaret ateşemiliterinin Halep ve Maraş bölgesinden uzaklaştırılmalarını istemiştir. BOA, Y.PRK.UM., Belge No: 32/61. 43 Nejla Günay, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, İstanbul 2007, s.189. 44 Keiser, Iskalanmış Barış..., s.231. 45 Mektupta Zeytunlu ünlü bir Ermeni Komiteci olan Mileh şunları yazmaktadır; Şu an Amerika’da bulunuyorum, şubat ayının sonunda Zeytun’a gelerek yeniden karışıklık çıkarmaya çalışacağım. Zeytun’a gelen toplar bir işe yaramayacaklarından ehemmiyeti olmayacağını ve gelirken beraberimde top ve Martin imaline muktedir ustalar ile kilitli para getireceğim. Yanında birçok arkadaşım olacak, bunların hepsi ise vapurla Mersin ve civarına gelerek diğer komitecilerle ihtilal içün gerekli mahallere gönderilecektir. Benimle gelecek ustalar Payas ve Sis (Kozan) ve Kars (Kadirli) Pazarı yoluyla Keban (Geben) karyesine gelecekler, oradan ‘ ’ئمişaretiyle Zeytun’a mektup gönderildiğinde hemen Zeytun’dan münasip kimseleri gönderip Keban (Geben)’dan bizleri aldırın. Buradan ise Fırnıs ve Zeytun dağlarında demir ocakları ve saire imal edebilmek içün müsaid yerler ve mağaralar bulunduğundan, ulaştığımızda bu yerlerden birisinde işleriyle uğraşacaklardır. Bugün dünyayı böyle zabta muktedir olan Amerika Erme24 Latif DİNÇASLAN arkasına alan Ermeni eşkıyalarının rahatlığı ve uslanmazlığı açıkça görülmektedir. 31 Ekim 1898 tarihli bir Adana kumandanlığı vekâletinden şifreli telgrafta; Payas kazasının Çokmerzimen cihetinde kadın ve erkeklerden oluşan Muhabbet Şirketi isminde bir fesâd cemiyeti kuran Dergonet isimli rahibin merkez vilayetine aldırıldığı ve Zeytun kazasına bağlı Fırnıs nahiyesinden Deli Papaz adlı kişi olduğu anlaşılmıştır. Bu kişinin bazı zararlı kişileri başına topladığı ve Ayıntablı Makaracı Agobcıyan vasıtasıyla Kayseri ve Haçin Ermenileriyle haberleştiği anlaşılmıştır46. Zeytun’da misyonerlik faaliyetinde uzmanlaşan papazların çevredeki vilayetlerde de zararlı faaliyet yaptıkları görülmektedir. Misyonerler bölgedeki yabancı devlet temsilcilerinden tam destek görmekteydiler. Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biri olması dışında belirgin bir özelliği olmayan Zeytun’da da 1825 yılından önce açılmış bir Fransız Konsolosluğu vardı47. Bunun için zaman zaman tedbirler alınmıştır. 1904’te Zeytun havalisinde ziyaretlerde bulunan Maraş Fransız Konsolosu’nun ahaliye müdahale eylemesine katiyen meydan verilmemesi yetkililerce istenmiştir48. Misyonerler ve Ermeni din adamları yabancı konsoloslarla da sürekli irtibat halinde idi. Bunlarla fikir alışverişinde bulunuyorlar ve onların koruyucusu olduklarını sürekli dile getiriyorlardı. 1897 yılında Fransa Konsolosu Vekili Mösyö Bartelmi Rusçuk’dan Fırnıs’a gidip burada birkaç Müslüman ve Hıristiyan köyünde İslamların silah taşıyıp, Hıristiyanların taşımamalarının ve Çukurhisar’daki Hıristiyanlara Müslümanların hane ve nüfus sayılarının sormuş, asker ve zabıta sayısını öğrenmiş ve orada katlolunan Hıristiyanların ölüm sebeplerini nahiye müdürüne sorarak cevapları defterlerine kayd etmiştir. Göksun ve diğer köylerin ahalisinden 40 kadar kişi yanına gelerek iane suretiyle topladıkları zahirenin kendilerinden vergi için zorla hükümet tarafından alındığını anlatarak şikâyette nistan hakkında himayetkârâne bir durumdadır ve İngiliz Başvekili ‘Lord Salisbury’ bu günlerde Ermenileri himaye etmeği üzerine almıştır. Artık Ermeniler her cihetten yardım görüp emellerine muvaffak olacaklar ve Zeytun’un bir kerre daha kıyamı pek kafi bir başarı vesilesi olacaktır. Bu sefer götürecekleri meblağ eskisi gibi olmayıp her ihtiyaçlarını defetmeye yeterli olacaktır. BOA, Y.PRK.ASK., Belge No:147/27. 46 BOA, Y.PRK.ASK., Belge No:146-10. 47 Günay, Maraş’ta Ermeniler..., s.166. 48 BOA, İ.HUS., Belge No:116/1322. 25 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 bulunmuşlardır. Daha sonra bu kişi Maraş’a gelip mutasarrıfla resmen cevap verilmesi için dilekçe yazmıştır. Yine bu kişi yanında iki papaz olduğu halde Göksun ahalisiyle gizlice konuşmuş, kiliseye giderek iki saat papazlarla görüşmüştür. Sonra tercümanıyla bir Ermeni’nin bahçesine giderek birçok Hıristiyan’la konuşmuştur. Misafir olduğu hanede Çukurhisarlı Kigorok ve muhtar Asador ile gece saat yediye kadar yakınlarına kimseyi almayarak Fırnıs’ın nüfusunu tahrir etmiştir. Ertesi gün Fırnıs’ın dört tarafındaki dağ ve yolların ve civardaki karyelerin krokisini yaparak defterine kaydetmiştir. Sonra Göksun’a giden şahsın Zeytun ve Andırın kazalarına gideceğinden bu kişinin burada kaldırılması Maraş mutasarrıflığından alınan telgrafnamede bildirilmiştir49. 26 Nisan 1913 Hariciye Nezareti Tahrirat Dairesi’nden Dâhiliye Nezaret celilesine yazılan yazıda; Maraş’tan birkaç gün evvel yola çıkan Jhon Ayan ve Daklis Karadiris namlarında iki İngiliz Zeytun’da Katolik kilisesinde eşkıyayı toplayıp isyana teşvik etmişlerdir. Bu kişiler aynı zamanda oradakilerin silahlı şekilde resimlerini almıştır. İsyan çıkarmak üzere İngiltere hükümetinin kendilerine silah ve akçe vererek yardım edeceğini telkin etmişlerdir. Bu kişiler daha sonra Göksun üzerinden Kayseri’ye ve oradan da İzmit’e gideceklerini beyan etmişlerdi. Denilerek bilgi verilmişti50. Bu kişilerin halkı tahrik etmek için kiliseyi seçmeleri tesadüf olmasa gerektir. Bölgede görev yapan Amerikalı misyoner Stanley Kerr, The Lions of Maraş adlı eserinde bölgedeki yaşayan Ermenilere dayanarak Fındıcak’taki 1915 yılındaki isyanda da Misyonerlerin Zeytunlu isyancıların uzlaşması için aracılık ettiklerini anlatmaktadır51. 49 BOA, Y.MTV., Belge No:168/72. 50 BOA, DH.SYS., Belge No:118/5. 51 Zeytun’da 300 kadar asker öldüren isyancılara karşı 26 Temmuz 1915 günü öğleden sonra Komutan Ömer Bey, jandarmalarıyla saldırı başlattı. Ağır kayıpların olacağı tahmin edildiği için sakınılarak Maraş mutasarrıfı İsmail Kemal Bey’den arabuluculuk yapılması istenmişti. İsmail Kemal Bey ofisine Ermeni toplumun üç dini liderini çağırdı ve onlardan Fındıcak isyancılarının genel uzlaşma karşılığında boyun eğmeleri için ikna edilmesini istedi. Katolik liderler bu alanda hiç Katolik olmadığını söylediler. Protestan papazı Badveli veya papaz Abraham Hartunian ile Ermeni Apostolikçi kişilerden Der Arsen Hovaniyan ve Der Sahag, Der Bedrossian isteksiz şekilde bu görevi kabul etti26 Latif DİNÇASLAN TEHCİR SIRASINDA VE SONRASINDA MİSYONERLER Bilindiği gibi Zeytun’da tehcir öncesi olaylar çıkmıştır. Savaş içinde geçen bu olaylarla ilgili olarak Halep’teki Amerikan Konsolosluğunun kendi bakanlığına yolladığı bir raporuna bölgedeki Amerikan misyoneri ve Protestan Papazı John E. Merill’in bir mektubunu eklemektedir. Buradan da misyonerlerin bölge ilgili raporlar hazırlayarak Ermenileri yakından takip ettikleri görülmektedir52. Yine bir Amerikalı misyonerin verdiği bilgiye göre; Maraş’tan Konya’ya 300 aile gönderilmişti. Bunlardan Karapınar’a 6.000 ila 8.000, Sultaniye civarına ise 7.000 Ermeni yerleştirildi. Yine aynı kaynakta Maraş’tan tehcire tabi tutulan Ermenilerin 8.000’nin şehirden, 17.000’nin de köylerden olduğu belirtilmektedir. Karapınar ve Sultaniye civarına gönderilenlerin dışında kalan Ermeniler ise Deyr-i Zor’a gönderildiği kaydedilmektedir53. Yine Amerika’da çıkan Outlook Gazetesi’nin 1 Aralık 1915 tarihli sayısında Papaz Dikran Andersyan da Zeytun Ermenilerinin tehciri sırasında Amerikan misyonerlerinin yardımlarını yazmıştır54. ler. Jandarmanın eskortluğu altında Fındıcak’a gitmek için beş saatlik bir yolculuğa çıktılar… demektedir. Stanley E. Kerr, The Lions Of Marash: Personel Experiences With American Near East Relief, 1919 – 1922, Albany 1973, s.18-20. 52 Bu mektuptan bazı satırlar şöyledir; “Zeytun’da bir çatışma başlamadan, Protestan Misyoner Herr Blank ile iki Gregoryen’den oluşan bir Komite, Hükümetin izniyle Zeytun’a gidip, eğer mümkünse dostane bir anlaşma temin etmek istedi. Zeytun ahalisi ile görüştüklerinde, bu ahali kendilerinin, kanun kaçaklarının teslim olmaları için her şeyi yaptıklarını, ama onları ikna edemediklerini söylediler. Tabiatıyla Komite başarıya ulaşamadı. Kanun kaçakları 30 civarında olup, Zeytun’la Maraş arasında tepelerde bulunuyorlar. Suları, yiyecekleri ve cephaneleri var ve bulundukları yere sadece tek kişinin geçebileceği bir keçi yolundan gidiliyor. Daha sonra Zeytun halkı bu kaçakları vermeye razı edilmişler, karşılığında köylerine dokunulmamasını şart koşmuşlardır Fakat daha sonra köy halkının bir kısmı Maraş’a nakledilmiştir.” Gürün, Ermeni Dosyası..., s.200-201. 53 Yaşar Akbıyık, Milli Mücadelede Güney Cephesi (Maraş), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999, s.310. 54 1915 yılı İlkbaharı’nda Osmanlı Hükümeti, 6.000 kadar askerini Zeytun Kasabası’nın üst tarafında bulunan kışlalara yerleştirdi. Türk askerinin takviyesiyle Ermenilerin direnci kırıldı. 7.000 nüfusa sahip olan Ermeniler, başka bölgelere gönderilmeye başlandı. Ben Protestan Papazı ve Yetimler Evi’ne bakmakla görevliydim. Bana da kasabayı terk etmem emredildi. Mart’ın ilk günü yola çıktık; Maraş’a vardık. Ailemin ve Amerikan misyonerlerinin ricası üzerine hükümet, Antakya’nın batısında bulunan, sahile yakın ve memleketim olan Yoğunoluk Şehri’ne serbest olarak gitmeme izin verdi. İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Askeri Tarih Yayınları, Ankara 1984 s.247-248. 27 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Zeytun ve havalisinden Sultaniye’ye nakledilen Ermenilerin mezhep ayinlerinde kullanmaları gereken malzemelere ihtiyaçları olup olmadığının tahkiki ve patrik vekilinin izamına dair görüş bildirilmesi hakkında Emniyet-i Umumiye müdüriyetinden Konya vilâyetine telgraf çekilmiştir55. Konya’ya sevk olunan Zeytun Ermenilerine, Amerikan heyetinden bir üyenin yardım amacıyla gönderilmesinde sakınca olup olmadığına dair Dahiliye Nezâreti’nden Konya Vilâyeti’ne gönderilen 10 Haziran 1915 şifreli telgraf alınmıştır. Bu heyete izin yardım için verilmiştir56. Bu bilgiler Zeytun Ermenilerinin sağ-salim göç yerlerine ulaştıklarını ve misyonerlerce de gereken yardımların yapılarak, her konuda kolaylık gösterildiğini göstermektedir. Tehcir Sonrasında Zeytun’a dönen Ermeni sayısı hakkında kaynaklarda 1500 ile 5000 arasında rakamlar verilmektedir. Mesela Amerikan arşivlerinde bulunan ve Ermeni Patrikhanesi’nin tespitlerini gösteren 1921 tarihli bir belgede 150.000 Ermeni’nin döndüğü ifade edilirken, Temmuz 1920 tarihli bir raporda da Kilikya, yani Çukurova’daki Ermeni nüfusu şu şekilde belirtilmiştir. Buna göre Maraş’a 8.000, Zeytun’a 5.000 kişi olmak üzere bölgeye toplam 218.000 kişi geri dönmüştür57. Zeytun’a 1921 yılında yapılan harekâta katılan Teğmen Edip Bey, günlüğünde metruk vaziyette terk edilen Zeytun’daki kışla Mondros Mütarekesi’nden sonra Fransızların yardımı ile tekrar Ermenilere işgal ettirilmiş. Bu muazzam binaya 2000 den fazla Ermeni yerleştirilmiştir demekteydi58. Bölgeye yapılan Fransız-Ermeni yığınağından sonra Maraş’ta bir ay süresince kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Bunun sonucu Türklerden ve Ermenilerden çok sayıda kişi ölmüştü. Maraş’ta yaşananlardan sonra hazırlanan bir Osmanlı belgesinde Zeytun bölgesinde hiçbir Ermeninin burnu bile kanamayıp herkes gücüyle ilgilenmiştir denilmektedir59. Mustafa Kemal tarafından bölgedeki direnişe liderlik etmesi için 1921 yılında gönderilen Kılıç Ali Bey, hatıralarında Zeytun’da yine çok iyi Türkçe bilen Amerikalı misyonerlerle karşılaştığını aktarmaktadır. 55 BOA, DH.ŞFR., Belge No:53/296. 56 BOA, DH.ŞFR., Belge No:53/312. 57 Hikmet Özdemir ve Diğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004, s.127-128. 58 Edip Necdet Çetenakıncı, “1921 Yılında Güneydoğu Anadolu (Zeytun Kışlası)”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.23, Aralık 1998, s.60. 59 BOA, HR.SYS., Belge No:2544-8/19-21. 28 Latif DİNÇASLAN Ermenilerinin bu dönemdeki düşünceleri hakkında bir hatırasını nakletmiştir60. Fransızlar, 11 Şubat 1920’de Maraş’ı terk etmek zorunda kalınca Ermenilerin bir kısmı onlarla birlikte gittiler ve bir kısmı da Maraş’ta bulunan Amerikan misyonerlerine sığındılar. Fransızların şehri boşaltmasından sonra şehirde kalan 10.000 kadar Ermeni ise canlarına dokunulmadan, güven içerisinde ve Amerikalı öğretmen, doktor ve misyonerler denetiminde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Fransızların, yeni kurulan Türk devleti ile imzaladıkları Ankara Anlaşması gereğince bölgede ve tüm Çukurova’da çekilmeye başlamaları üzerine, Çukurova ve Maraş’ta kalan Ermeniler, gerek kendi yandaşlarının yanlış propagandaları ve başarısızlıkları nedeniyle bölgeden ayrılmaya karar vermişlerdir. Böylece Maraş’ta kalan son Ermeniler, kendi istekleri ile ve Amerikalı misyoner ve öğretmenleri gözetiminde, kafileler halinde Ocak 1922’ye kadar şehirden ayrılarak Halep’e, oradan da Beyrut’a, İstanbul 60 2 Ekim 1919 günü bu küçük müfreze ile Elbistan’a hareket ettim. İlk aldığım istihbarata göre Fransızlar, Maraş ve Zeytun Ermenilerini durmadan mütemadiyen silahlandırarak Maraş’taki mevcut kuvvetlerini de arttırıyorlardı. …Ne olursa olsun, işi oluruna bağlamak isteyenler ekseriyette idi. Hatta Ermeniler ile anlaşmak maksadı ile benim oraya varışımdan evvel Zeytun Protestan Ermenilerine Süryan oğullarından bir Ermeni ile Zeytun Ermeni mektebi muallimini ve Amerikan misyonerlerinden Mister Laymen isminde bir heyeti Elbistan’a davet etmişlerdi. ….Benim Elbistan’a geldiğimin ikinci günü bu heyet Maraş’tan gelmişti. Hüviyetimi gizleyerek; ‘Bizim, Ermenilere karşı vatandaşlık hislerinden ve iyi duygulardan başka bir hissimiz yoktur. Çok isteriz ki, bu memlekette bizimle beraber yaşamak mecburiyetinde olan Ermeni vatandaşlar da memleketimizi işgal eden ecnebi kuvvetlere karşı ayaklanmamızda bizimle beraber olsunlar ve haksız olan bu işgale karşı onlar da bizimle beraber isyan etsinler. Düşmana karşı kuracağımız cephelerde Ermeni vatandaşlarımızın da bizimle yer tutmasını isteriz’. Bu sözlerim biter bitmez Ermeni mektebi muallimi ile Zeytun eşrafından olan diğer iki Ermeni az çok mülayim ve müsait cevaplar verdikleri halde, iyi Türkçe konuşan Amerikalı Mister Laymen, şiddet ve hiddetle lafa atıldı. Ermenilerin mağdur olduklarından, şimdiye kadar Türkler tarafından yapılan zalimce hareketlere karşı onların şimdi fırsattan istifade edip intikam almakta haklı olduklarından bahsederek ve istihza dolu bir lisanla ilave etti: ‘Siz Türkler, ancak Ermenilerle hoş geçinmek ve Ermenilerin emellerine hizmet etmekle kendinizi kurtarabileceksiniz. Menfaatiniz da bundadır’, dedi. Bahis ve görüşmeler bu şekle dökülünce, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tertip etmiş olduğu bu toplantıda anlaşma imkânı ortadan kalktı ve soğuk bir hava içinde dağıldı. Bağdatlılar, Uzunoluk İstiklal....., s.130-131. 29 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ve Avrupa’ya gitmişlerdir61. Bu giden kafileler arasında Haziran 1921’de Zeytun kışlasının ele geçirilmesinden sonra Maraş’a sevk edilen 600 kadar Zeytunlu Ermeni de olduğu düşünülmektedir. Böylece Maraş’ta Ermeni nüfus kalmamıştır. SONUÇ Zeytun’daki Ermenilerin sorun çıkarmaya ve Osmanlı Devleti’nin başını ağrıtmaları buradaki misyonerlik faaliyetlerinin yoğunlaşmasıyla eş zamanlı olmuştur. Yoğun gayrimüslim nüfusun olması misyonerlerin de ilgisini çekerek hızla yapılanmalarını sağlamıştır. Burada açılan okulların programları ve derslerin içeriği, Ermeni gençlerin milliyetçilik bilinciyle yetiştirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Yetiştirdikleri yerli Ermeniler de aynı hizmetleri yaparak, misyonların güçlenmesini sağlamışlardır. Misyoner tesisleri ayaklanmalarda çoğunlukla odak noktası durumundadır. Bölgedeki konsolosların sınırsız desteği ile daha da rahat eder duruma gelen misyonerler devlete karşı yapılan faaliyetlerde yer almaktan çekinmemişlerdir. Devletin aldığı tedbirler ve zararlı işler yapan görevlilerin sınır dışı edilmeleri de onları yıldırmamıştır. Zeytun Ermenilerinin çıkardığı olaylar sonucu devletle isyancılar arasında yapılan arabulucuk ve anlaşma temini gibi durumlarda misyonerler baş aktör durumundadır. Bölge ile ilgili durumlar yabancı elçiliklere raporlar halinde misyonerlerce bildirilmiş ve Osmanlı düşmanı devletlerin buna göre politika uygulaması sağlanmıştır. Zeytun Ermenilerine büyük maddi destek sağlayan misyonerler tehcir sırasında, sonrasında da yardımlarını sürdürmüşlerdir. Zeytun Ermenilerinin Anadolu’dan sorunsuzca ayrılmalarında da bunların etkin müdahalesi bulunmuştur. 61 Memet Yetişgin, “Maraş’ta Ermeni Nüfusu: Osmanlı Son Dönemi, Mütareke ve Milli Mücadele Yılları”, OTAM, S.17, 2005, s.403. 30 Latif DİNÇASLAN KAYNAKÇA 1. Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.MKT.MHM. DH.MKT. DH.SYS. DH. ŞFR. HR.SYS. İD. İ.HUS. Y.PRK.UM. Y.PRK.ASK. Y.MTV. :1/14, 651/12, 652/13. : 1357/36, 1424/68. : 118 /5. : 53/296, 53/312. : 54/4, 2544-8/19-21, 2789/8, 2792/61. : 117/39. : 116/1322. : 32/61. : 147/27, 146/10. : 211/140, 168/72. 2. Salnameler Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1308-M.1891). Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1313-M.1896). Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1318-M.1900). Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1320-M.1902). Halep Vilayeti Salnamesi, İstanbul (H.1324-M.1906). 3. Tetkik Eserler ve Makaleler Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir (40 Tetimme), Yayınlayan: Cavid Baysun, TTK Yayınları, Ankara 1986. Akbıyık, Yaşar, Milli Mücadelede Güney Cephesi (Maraş), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1999. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri (1914-1918), C.I-II, Genelkurmay Başkanlığı ATASE Yayınları, Ankara 2005. Andreasyan, Hırand D., Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi: 1608-1619, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1964. Bağçeci, Yahya, 1895 Zeytun Ermeni İsyanı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2008. Bağdatlılar, Adil, Uzunoluk İstiklal Harbi’nde Maraş, Kervan Yayınları, İstanbul 1974. Çetenakıncı, Edip Necdet, “1921 Yılında Güneydoğu Anadolu (Zeytun Kışlası)”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.23, Aralık 1998. Doğan, Ayhan, “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri (XIX. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XX. Yüzyılın Başlarında)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.11, 2004, ss.274-285. Ermeni Komitelerinin Amal Harekat ve İhtilaliyesi, Hazırlayan: Erdoğan Cengiz, Başbakanlık Basımevi, İstanbul 1983. Günay, Nejla, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, İstanbul 2007. Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985. Hocaoğlu, Mehmet, Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976. 31 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Kerr, Stanley E., The Lions Of Marash: Personel Experiences With American Near East Relief, 1919 – 1922, Albany 1973. Kieser, Hans- Lukas, Iskalanmış Barış Doğu Vilayetlerinde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çeviren, Atilla Dirim, İletişim Yayınları, İstanbul 2005. Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2005. Özdemir, Hikmet ve Diğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004. Polat, İlknur, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, C.LII, S.203, Ankara 1988. Sakarya, İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Askeri Tarih Yayınları, Ankara 1984. Şimşir, Bilal N., İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Bilgi Yayınları, İstanbul 1986. The MIssIonary Herald, Vol.44, February 1848, No.2, p.49-51. Yetişgin, Memet, “Maraş’ta Ermeni Nüfusu: Osmanlı Son Dönemi, Mütareke ve Milli Mücadele Yılları”, OTAM, S.17, 2005. Yinanç, Refet, Mesut Elibüyük, Maraş Tahrir Defteri (1563), C.I, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara 1988. 32 Prof. Dr. Mahir AYDIN EMPERYALİZMİN ERMENİ PİYONU KARABET TOMAYAN Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, İstanbul-TÜRKİYE Tlf.: 0 535 930 52 30, e-posta: myetisgin@ksu.edu.tr 33 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Amerikan misyonerler Türkiye’de yoğun ve geniş kapsamlı bir Protestanlaştırma çalışması içine girdiklerinde, Merzifon’da da bir kolej kurdular: Amerikan Anadolu Protestan Koleji. 1864-1865’te izinsiz yapılan kolej binası, bir askerî kışla biçimindedir ve çeşitli tarihlerde genişletilmiştir. Kolej yönetimi, doğrudan Amerika’ya bağlıdır. Yaklaşık 30 yıldır Ermeni çocuklarını, devletin bilmediği bir programa göre yetiştirmektedir. Ohannes oğlu Karabet Tomayan da, Merzifonlu’dur. 1893 Olayları sırasında, tam 40 yaşındadır. Bir süre İsviçre’de kalmış ve orada, Protestan bir rahibin kızı olan Lucy ile evlenmiştir. Sonra Karabet ve Lucy Tomayan ailesi, Merzifon’a dönmüştür. Karabet Tomayan, Amerikan Koleji’nde öğretmenlik yaparken, 1887’de Merzifon İhtilal Komitesi’ni kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Öyle ki, Hınçak Komitesi de İsviçre’de kurulmuştur. Merzifon ve çevresinde ihtilal hazırlığı yapan Karabet Tomayan, 6 Ocak 1893’te harekete geçti. Yozgat, Kayseri, Çorum, Merzifon ve Gümüşhacıköy Ermenilerince, devlet dairelerine, sokaklara ve halkın geçeceği yerlere, afişler yapıştırıldı. Kolejde basılan ve Vatansever İslamlar Komitesi imzalı bu afişlerde, Ermenilere karşı cihat çağrısı yapılıyordu. Ardından olaylar çıktı ve yaklaşık 1.800 kişi tutuklandı. İlk sorgulamadan sonra, 58 sanık suçlu görüldü. Sorgu tutanakları ve kanıtlar, Ankara Yüksek Mahkemesi’ne gönderildi. 20 Mayıs’ta başlanan yargılama, 12 Haziran’da tamamlandı. Birkaçı dışında, tüm sanıklar suçunu kabul etti. Sonuçta; Karabet Tomayan ve 16 arkadaşı, Ceza Yasası’nın 54. maddesine göre: Osmanlı ülkesini parçalamak için silahlı faaliyet gösterenler, idamla cezalandırılır kapsamında yer buldu. Öteki sanıklar ise, 15, 10 ve 7 yıl arasında değişen mahkumiyetle cezalandırıldı. Bu durum, tüm Avrupa’da büyük tepki topladı. Yargıya müdahale edenlerin başında, İngiltere geliyordu. 160 İngiliz parlamenter, Karabet Tomayan’ın affedilmesini istiyordu. Sonrasında Fransa, ABD, İtalya ve Almanya bile, aynı yönde görüş bildirdiler. İngiltere daha da ileri gitti: Eğer Karabet Tomayan serbest bırakılmazsa, 1882’den beri işgal ettiği Mısır’a bağımsızlık vereceğini açıkladı. Bunun üzerine, bir daha geri dönmemek üzere 4 Temmuz 1893’te affedildi. 7 Temmuz’da trenle Ankara’dan İstanbul’a gelen Karabet Tomayan, 20 Temmuz’da da İngiltere vardı. Victoria Station’da; İngiltere’deki Ermeni Komiteciler ve Daily News başta olmak üzere, gazeteciler tarafından karşılandı. Ve Profesör Tomayan olarak konferanslar verecek, 1895’te ilk kez denenecek Ermeni Soykırımı Senaryosu’na, İngiltere desteğini sürdürmeye çalışacaktır. 34 Prof. Dr. Mahir AYDIN 19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemidir. Bilgi ve teknoloji alanında Avrupa ile arası açılan Türkiye, onun her hamlesinde biraz daha geri adım atar ve sonunda tükenir. Bu konuda Avrupa’nın izlediği politika, dün olduğu gibi bugün de değişmez: Birinci aşama ekonomik, ikinci aşama sosyal ve üçüncü aşama askeri olur. Bu politikanın somut kilometre taşlarını ise: 1838 Gümrük Antlaşması, 1856 Islahat Fermanı, 1877/78 Türk-Rus Savaşı’dır. Türkiye topraklarında bu politikayı döndüren dişlilere baktığımızda; yabancı okullar, misyoner etkinlikleri, demiryolları ve arkeolojik kazıları vitrin objesi; başbakan belirleme, siyasal yönlendirme ve borçlandırmayı da, sahne arkası yükleme olarak görüyoruz. Bu yazımız, yapay biçimde yaratılan Ermeni Sorunu’nun, politikbiyografik bir örneğidir. Yazının başlığı, ne bir düşmanlık, ne de bir hakaret olarak algılanmamalıdır. Çünkü Türk Tarihi’nin kötü sicil verdiği emperyalizm, Avrupa için gerçekçi bir politikadır. Bu politikanın, Türkiye Ermenilerini kullanışı için kullandığımız piyon sözcüğü ise, yaşananların sonunda, yerini bulmaktadır. 35 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 MERZİFON’DAKİ AMERİKA Konu olarak seçtiğimiz olay, 1893 yılında Sivas iline bağlı Amasya ilçesinin Merzifon bucağında geçer. Bu tarihte Merzifon, 25 bin 555 kişilik nüfustan 6 bin 216’sı Ermeni olan önemli bir yerleşim yeridir. Geçimini ticaret ile sağladığı içindir ki, Ermenilerin yalnızca 141’i köyde yaşar1. Bu dönem aynı zamanda, Amerikan misyonerlerinin Anadolu’da cirit attığı ve kolejlerin mantar gibi türediği bir süreçtir2. İlgisini Kudüs’e ve Irak’ın petrol bölgelerine odaklayan İngiltere, deyim yerindeyse, Anadolu’yu ABD’ye bırakır3. İlk misyoner kolejini 1824’te açan ABD, 1830 Ticaret ve Dostluk Antlaşması ile Türkiye’de en ayrıcalıklı devlet konumuna gelir4. Bu yüzden 1893’te, kolej sayısı 186’dır5. Bu koleji furyasından, Merzifon da payını alır. Kolejlerin denetim dışılığı ve doğru düzgün yapım izninin olmayışına karşın, Osmanlı Devleti bu konuda ilgisiz ve bilgisizdir. Örneğin olaylar büyüdüğü 18 Nisan 1895’te, İstanbul Merzifon’a sorar: Merzifon Amerikan Koleji kimin sadrazamlığında, kimin izniyle ve hangi tarihte kurulmuştur? Ne tür dersler okutuluyor? Ne kadar öğrenci vardır? İçinde Türk öğrenci var mıdır? Sayıları ne kadardır? Yarın sabaha kadar açık ve ayrıntılı bilgi verilmesi6. Ertesi gün Merzifon Kaymakamı Necip, İstanbul’a çok acele bildirir: Merzifon’daki Amerikan Misyoner Koleji 1864/65 yılında kurulmuşsa da, kimin sadaretinde olduğu bilinmiyor. Çünkü resmi izin yoktur. Fransızca, İngilizce, Ermenice, Rumca, İbranice ve Türkçe dersleri okutulmaktadır. Geceli-gündüzlü 200’den fazla kız-erkek öğrencisi var. İçlerinde Türk öğrenci yok7. 1 2 3 4 5 6 7 36 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.PRK.UM., Belge No:29/35. Bundan sonra kullanılan tüm belgeler, aynı arşivden alınmıştır. 1810 yılında Boston’da kurulan American Board of Commissioners for Foreign Missions, 10 yıl sonra Türkiye’de çalışmalara başlamıştır. Bkz Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005, s.285. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:749/18 (27). Mutlu, Osmanlı Devleti’nde..., s.294-295. Mutlu, Osmanlı Devleti’nde..., s.299-309. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:701/24 (1). BOA, A.MKT.MHM., Belge No:701/24 (3). Prof. Dr. Mahir AYDIN Bu yazışma; ilginçtir, traji-komiktir, ibret vericidir. Çünkü bu konuda Sivas Valisi Halil Paşa, bir buçuk yıl önceden bilgi vermiştir8. Aynı tutum yüzündendir ki, büyük bir askeri kışla biçiminde olan kolejin9 emlak vergisi, 16 lira 37 kuruştur10. Oysa kolejin bekçisi Nişan bile, aylık 1 lira alır11. Amaç eğitim olunca -ki nasıl bir eğitimin olduğu çok kuşkulu- bu vergi normal sayılabilir. Normal olmayan, emlak vergisi değil. Kolej kampusunda iki elin parmakları kadar bina var. Bitişikteki Ermeni Melkon’a ait ev, olaylar sırasında Ermenilerce kundaklanır ve devlet, bu yüzden 500 lira öder12. Bu kolejler, Osmanlı Devleti Niçin Çöktü? sorusunun en somut yanıtlarından biridir. Çünkü devlet, tam 90 yıldır türeyen ve vatan haini yetiştiren bu kolejlerin sorgulamasını, iş işten geçtikten çok sonra, 15 Kasım 1914’te yapacaktır13: Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Musul’da önemli sayıda olan ve özellikle Ermenilerin eğitimi ile ilgilenen yabancı kurumlar ve görevlilerinin sayısını belirleyiniz. KARABET TOMAYAN Asıl konumuz olan Ohannes oğlu Karabet Tomayan, 1853 Merzifon doğumludur14. 12 yaşında, Merzifon’a Atlantik ötesinden gelen misyo8 9 10 11 12 13 14 Tarih 24 Ekim 1893. Merzifon Protestan Okulu 1864/65 yapılmış ve sonraki yıllarda genişletilmiştir. Programında hendese, cebir, hikmet-i tabiiye, heyet, mantık, edebiyat, belagat, inşa, tarih, usul-i defteri, hukuk, mezhep dersleri yazılıdır. Bu derslerden bazısı İngilizce, bazısı Ermenice okutulur. Türkçe ve Yunanca da okutulmaktadır. Okulun açılışından şimdiye değin müdür ve öğretmen değişiklikleri normaldir. Şu anda müdürü Rayket’tir. Birkaç ay önce ABD uyruğundan 4 erkek öğretmen ile 3 kadın öğretmen ve Osmanlı uyruğundan 7 erkek öğretmen ile 6 kadın öğretmenin görevli olduğu öğrenilmiştir. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:749/24 (6). BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (9). BOA, A.MKT.MHM., Belge No:749/24 (1). BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (5). Maliye Nezaretine; Merzifon’da bulunan Amerikan Misyoner Okulu kompleksinden yakılmış olan binanın bedeli olup padişah tarafından ödenmesi istenen 500 liranın Dahiliye Bütçesinde ‘zuhurat tertibi’nden ödenmesi, 18 Mayıs 1893. BOA, DH.MKT., Belge No:41/1 (1). BOA, DH. EUM. 5. ŞB., Belge No:3/38. Bu dönemde birden çok Tomayan vardır: Toma Tomayan [BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:9/41]; Artin Tomayan [BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:13/18]; Harutyun Tomayan [BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (40)]. 37 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 nerler ile tanışır. Binlerce kilometre uzaktan, sevdiklerinden ve ülkesinin flora-faunasından laf olsun diye ayrılmayan bu insanlar, bizim Karabet’e kancayı takar. O da dünden razı olmalı ki, onların çekim alanına girer. Bu yetenekli Ermeni delikanlısı, İsviçre’ye gönderilir, orada eğitilir. İlk eserini, 26 yaşında Lozan’da yayınlar: Agathangelos ve 5. Yüzyılda Ermeni Kilisesi Doktrini15. İsviçre’de kendisine eş de verirler. Protestan bir rahip kızı olan Lucy ile evlenir. Sonunda Karabet-Lucy Tomayan çifti, büyük umutlar ve misyon üstlenmiş olarak Merzifon’a döner. İsviçre’de Protestan İhtilalci yüklenen Karabet Tomayan, Merzifon’da misyonunu yerine getirir ve verilen emekleri boşa çıkarmaz. Çünkü onu, önemli işler ve büyük sorumluluklar beklemektedir. Bir yandan Amerikan Anadolu Protestan Koleji’nde öğretmenlik yapar, öbür yandan Merzifon İhtilal Komitesi’ni kurup, başkan olur16. Yapısı, moda siyasal akım olan, anarşist özelliğindedir. Hınçak Derneği’nin tüzüğü ile aynı yaklaşımda17. AYAKLANMA Karabet Tomayan Merzifon ve çevresinde toplantılar yapar ve komiteye üye sağlamaya çalışır. Bu toplantıların en önemlisi, 25-27 Eylül 1892’de olur. Çünkü Hınçak Komitesi, 1893 için geniş çaplı bir ayaklanma kararı almıştır18. Merzifon Komitesi aracılığı ile Amasya, Ankara, Çorum, Kayseri, Sivas, Tokat ve Yozgat’ta, ayaklanma gerçekleşir19. 15 Garabed Thoumaian, Agathangelos El La Doctrine De L’eglise Arménienne Au Ve Siéecle, Lausanne 1879. 16 Taha Niyazi Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, s.106. 17 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:26/67 (5). 18 Bu karar çerçevesinde ABD’den, çok büyük sayıda tüfek, tabanca ve dinamit sağlanmıştır. Bkz. Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.118. 19 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.117. 38 Prof. Dr. Mahir AYDIN Bu amaçla silah için para toplamak sorun değildi. Çünkü Türkiye Ermenilerinin para problemi yoktu. Tamamına yakını, ticaretle uğraşıyordu. Bir toplantıda Karabet Tomayan; Merzifon İhtilal Komitesi’nin başkanı olarak; James Bryce’ın söylediklerini aktarır: Ermeniler itibar istiyorlarsa, böyle olamaz. Bir büyük karışıklık çıkarmalılar. Kimileri asılmalı ve kimileri kesilmeli. Türklerle kavgaya tutuşmalı ki, biz de o zaman işin içine girip onlara, amaçlarına ulaşmalarına yardım edelim20. Komite önce, halkı hükümete karşı ayaklanmaya çağıran afişler hazırlar. Bu afişlerin içeriği, Temmuz 1892’de Atina’da yayınlanan Hınçak Gazetesi’nden alınmıştır. Merzifon Amerikan Koleji’nde bulunan taşbaskı makinesi ile çoğaltılır21. Bunlar; 6 Ocak 1893 Perşembe gecesi22, Yozgat, Kayseri, Çorum, Merzifon ve Gümüşhacıköy’de devlet dairelerine, sokaklara ve halkın geçeceği yerlere yapıştırılır23. Vatansever İslamlar Komitesi imzalı Türkçe afişlerde, Ermenilere karşı cihat çağrısı yapılmaktadır24. Kışkırtmalar üzerine ayaklanma başlar; soygun, öldürme ve yaralanmalar yaşanır25. Sonuçta, yaklaşık 1.800 kişi tutuklanır26. İlk sorgulamadan sonra, 58 sanığın suçlu olduğuna karar verilir. Bunların başında, Merzifon İhtilal Komitesi başkanı Karabet Tomayan ile komite sekreteri27 gelir28. Sorgu tutanakları ve kanıtlar birleştirilerek, Ankara Yüksek Mahkemesi’ne gönderilir29 ve yargılamalara, 20 Mayıs 1893’te başlanır. Tomayan’ın avukatlığını, üç Ermeni yapar. Avukat ücreti olmayanları, mahkemede görevli Ermeni avukatlar savunur. Osmanlı 20 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (17). 21 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:26/67 (5); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.121124. 22 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (68); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.118. 23 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (62). 24 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.118. 25 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (20); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.119-120. 26 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.121. 27 Toros oğlu Ohannes Kayayan, 1865 Merzifon doğumludur ve Amerikan Koleji öğretmenidir. Olayların başından sonuna değin, Karabet Tomayan’ın yakın çalışma arkadaşı olacak ve her konuda, birlikte anılacaklardır. 28 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/28 (3). 29 Mahkemeye sunulan 34 tür, belge, defter, fotoğraf, mühür gibi kanıtlar için bkz. Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.125-127. 39 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Devleti durumdan, Amerikan ve İngiliz elçilerini bilgilendirirken, Ermeniler de İstanbul Patriği’nin dikkatini çeker. Bu arada, olaylara ters yönde anlam katmak için, kolej bitişiğindeki Melkon’un evi, yakılmak istenir30. Devlet görevlilerinin zamanında engellemesi ile amaca ulaşılamaz31. Ama bu girişim Avrupa’ya, kilise yakma biçiminde aktarılır. Bu kundaklamaya ilişkin, Amerikan ve İngilizlerin birbiriyle çelişen savları ise, komiktir32 Ama padişah; konu bir an önce kapansın diye, 500 lira tazminat verir ve paralelinde suçu da üstlenmiş olur33. Olaylarla ilgili olarak bir ay sonra, Merzifon Kaymakamı İstanbul’a, önemli, çok gizli ve acele bir telgraf gönderir. Bir ay sonrası için “acele” deyimi ilginç olduğu gibi, Merzifon Kaymakamı’nın Amasya Mutasarrıfı ve Sivas Vali’sini aşarak doğrudan saray ile yazışması, II. Abdülhamit döneminin devlet bürokrasisini sıfırlayan klasik yaklaşımıdır34: Kışkırtıcı ilanlar konusunda, derin bir araştırma yaptık. Bu ilanların asıl sahibi, Merzifon Protestan Mektebi’nin Amerika ve Osmanlı Devleti uyruğunda olan öğretmenlerdir. Amaçları, Ermenilerin yanı sıra, Türkleri 30 Kolejde ayaklanmaya ilişkin belgelerin bu binada yakılarak, ortadan kaldırılması görüşü için bkz. Nuran Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Ankara 2007, s.195-196. 31 Sivas Valisi Halil Paşa’dan İstanbul’a: “Merzifon’da Amerikan Koleji’nin yakınında, Melkon’un evinin nasıl yandığını açığa çıkardık. Bu konuda, Osmanlı uyruğundan ve ayda 1 lira maaş ile yanan binada çalışan bekçi Nişan anlattı. Yangını gördüğünde Yangın Var! diye avazı çıktığı kadar bağırmış. O sırada okulun marangozu olan ve okulda yatıp kalkan Kazaros, pencereden Ben biliyorum. Sen sesini kes. Bundan asla sana zarar gelmez. İlişik etme. Varsın yansın! demiş. Bunun üzerine Nişan susmak zorunda kalmış. Yangın başlarken okulun su tulumbası kullanılsaydı, söndürülebilirmiş. Yangın sırasında olay yerine giden güvenlik güçlerine, kolej kapısı bir süre açılmamıştır. Yangından sonra, kolej bahçesinde ve dışında inceleme yapıldı. Ama kar üzerinde, hiçbir ayak izi görülmedi. Yangının içeriden çıkarıldığı, su götürmez bir gerçek. Okul Müdürü, yangının büyümesini sağlayan marangozun dışarı çıkmasına izin vermedi. Sivas’taki Amerikan Kolejlerine karşı, bazen güç kullanmak zorunlu görünmekte. Ne yapmamız gerektiğini, bir an önce söyleyiniz.” BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (5); Y.PRK.UM., Belge No:26/67 (5); Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.128. 32 BOA, HR.SYS., Belge No:54/5 (116). 33 Maliye Nezareti’ne; Merzifon’da bulunan Amerikan Misyoner Okulu kompleksinden yakılmış olan binanın bedeli olup padişah tarafından ödenmesi istenen 500 liranın Dahiliye Bütçesinde “zuhurat tertibi”nden ödenmesi, 18 Mayıs 1893. BOA, DH.MKT., Belge No:41/1 (1). 34 6 Şubat 1893. BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (9). 40 Prof. Dr. Mahir AYDIN bile devlete karşı kışkırtmaktır. Kolejde, bu kışkırtıcı ilanları da basan, bir taş baskı matbaa vardır. Yıllardan beri halkı korkutan bozgunculuğun kaynağı, bu kolejdir. Okulun aranması ve yöneticilerinin sorgulanması zorunludur. Suyu baştan kesmek ve bu okul için etkili önlemler almak gerekir. LUCY TOMAYAN Bu sırada Lucy Tomayan da, Avrupa’da dolaşır. Bristol’dan, Londra, Liverpool’a ve oradan da Kuzey İngiltere’yi dolaşır. Gittiği yerde uzun süre kalmaz ama toplantılar yapar. Ermeni giysileri giyerek, Ermeni şarkıları eşliğinde ve Anadolu kentlerinden getirilen eşyaları sergileyip, satar. Türkiye Hıristiyanlarının, yoksulluk ve baskı kıskacında olduğunu söyler. Onlara yardım amacıyla, bir hastane yapabilmek için, toplantılarının sonunda para toplar. Sonra başka bir kente gider. Büyük kentlerde dinsel sömürü zor olduğundan, daha çok ikinci derecedeki kentleri dolaşır35. Öte yandan İngiliz gazetelerinde, duygusal sömürü üzerine kurulu ilanlar yayınlatır. Sanki İngilizler Ermenileri tanımıyordur. Oysa İngilizler, Anadolu’da Kim Kimdir taramasını, yaklaşık 50 yıl öncesinden yapmış, köylere varıncaya değin, kilise ve cemaat bilgisini tamamlamıştır. Lucy Tomayan’ın, Ermeni sorununu gündemde tutmak ve destek sağlamak amacına yönelik bir duyurusu şöyledir: Doğunun uzak bir köşesinde Ermeni milleti vardır Bir zamanlar bu millet, öteki milletler arasında yüksek bir yer tutuyordu. Bugün yerle-bir olmuştur. Yoksul ve sefil olan bu Ermeniler, her türlü baskıya uğradığı halde Hıristiyan mezheplerini hala korudukları gibi, ondan dünyanın sonuna kadar vazgeçmeyeceklerdir… Dünyanın ilk Hıristiyan toplumu sayılan Ermeniler, Batı ile ilişkisini daha ileriye götürmeye muhtaçtır… 35 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/35 (3). 41 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 25 yataklı olan en yakın hastane, yaşadığım ilden 10-15 günlük uzaktadır. Yolculuk yük arabalarıyla yapıldığından, Ermeni hastaları yollarda ölüyor. Doğum yerim İsviçre’den gelin olarak Anadolu’ya gittiğimde, beni en çok etkileyen bu oldu… Bu hastane, Hz. İsa efendimizin emri doğrultusunda, maddi ve manevi yardımlaşma yeri, Avrupa Hıristiyanları ile birlik bağı olacaktır36. Devlet Lucy Tomayan’dan kuşkulandığı için, onun hareketlerini Avrupa başkentlerindeki elçiler aracılığı ile izlettirir37. Bu konuda somut bir bilgi, Sivas’tan gelir. Lucy, 1 Ocak 1893’te Bristol’den Karabet’e, Fransızca ve oldukça ayrıntılı bir mektup gönderir. Mektupta önce hastane çalışmaları için bilgi verilir, sonra şifreli anlatımlara geçilir38: Bilmem son mektuplarınızda niçin bilgi vermiyorsunuz? Bir şey olmasından korkuyorum. Meraktayım. Rica ederim bilgi veriniz ki, İngilizlere bildireyim. Daha sana soracak çok şeyim var. Son mektuplarınızda, hastaneye ilişkin bir şey demiyorsunuz. Bu mektubunuz beni kuşkulandırıyor. Umarım ki koleradan kendinizi gereğince koruyorsunuz. Ayrıca Lucy, İngiltere ve İsviçre’de bazı derneklerde konuşmalar yaptığını, yanında binlerce belge ile dolaştığı ve Tomayan’dan 86 mektup aldığını da söyler. Bu mektuplar konusunda, Karabet’in bilgisine başvurulur ama o bir şey söylemez. Mektupların hastane ile ilgili olduğunu, Lucy’den gelen mektupları yaktığını ve ona gönderdiklerinin de kopyasını çıkarmadığını belirtir. EMPERYALİZM DESTEĞİ Ayaklanmanın başarısızlığı, İngiltere ve ABD’de kaygıyla karşılanır. Yasal bir devlete karşı ayaklanmanın, tutulacak yanı olmadığından, bu konudaki savunma, Karabet Tomayan’ın şahsında somutlaştırılır. Kendisinin suçsuzluğu yönünde propaganda, politika ve basın organları ile yürütülür39. 36 30 Kasım 1892, Daily Ferry Pres Gazetesi. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/35 (3). 37 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:733/35. 38 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (4). 39 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.130-131. 42 Prof. Dr. Mahir AYDIN Kimler devreye girmez ki?.. Başta İngiliz ve İtalyan elçileri40. Fransa’ya bakılırsa, ortada bir yanlış anlaşılma var. Karabet Tomayan, Anadolu’da saklanan Harutyun Tomayan’ın yerine, yanlışlıkla tutuklanmıştır41. İngiliz Parlamentosu’ndan 160 milletvekili de, 17 Şubat 1893’te toplu dilekçe verir42. Burada bir gerçeğe değinmek gerekirse: İngiltere, ABD’nin değirmenine su taşır43. Amerikan misyonerler, İngiliz konsoloslarının desteği ile büyük bir atak başlatır. Psikolojik baskı yapar, Ankara Mahkemesi’nin dürüstlüğü konusunda, kaygılarını dile getirir44. Bu atak, 2008 yılının güncel deyişle, yargıya müdahaledir. Bunun parlak örneğini, 7 Mayıs 1893’te Ankara Valisi Abidin Paşa verir: Erzurum İngiltere konsolosu, trenle Ankara’ya geldi. Ankara konsolosu ile birlikte, dün yanıma geldiler. Görüştük. Karabet Tomayan’ın eşi Lucy’nin, Alman imparatorunun papazı Pastör Hoffman’ın kız kardeşi olduğunu söylediler. Hoffman bunun için İstanbul’a gelip, Alman ve İngiliz elçilerine başvurmuş. Lucy de, İngiliz devlet adamlarını ve Avrupa basınının önde gelen yazarlarını tanıyormuş. Asıl suçlunun, firardaki Artin Tomayan olduğu söylentisi varmış. Karabet Tomayan’nın affedilmesini bekliyorlar45. İngiltere aynı baskıyı, İstanbul’da da yapar. İngiliz elçiliğinde bir Bahçe Safası düzenlenir. Bu kokteylde, başkentin en büyük protokolü var. Ev sahibi elçi; yargılama sürecindeki Tomayan konusunda, İngiliz kamuoyundan büyük baskı geldiğini söyler. Eğer affedilirse; Mösyö Bryce ve arkadaşları gibi, Ermenileri korumayı meslek edinenlerin susacağını ve kendisinin de son derece memnun olacağını belirtir46. İNGİLİZ TEHDİDİ Ankara Yüksek Mahkemesi’nde 20 Mayıs’ta başlayan yargılama, 12 Haziran’da tamamlanır. Birkaçı dışında, tüm sanıklar suçunu kabul 40 41 42 43 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (23). BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (40). BOA, HR.SYS., Belge No:2825/81. ABD; dünyanın merkezine, Greenwich terazisiyle Ortadoğu adını veren İngiltere’nin politik birikiminden, deneyim kazanacak ve 50 yıl sonra, dünya jandarması rolünü, devir-teslim ile üstlenecektir. 44 Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.129. 45 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:747/2 (23). 46 BOA, Y.PRK.HR., Belge No:33/46. 43 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 eder. Karar, Ceza Yasası’nın 54. maddesine göre verilir: Osmanlı ülkesini parçalamak için silahlı faaliyet gösterenler, idam edilir. Karabet Tomayan ve 16 arkadaşı, bu kapsamda yer alır. Ötekiler, 15, 10 ve 7 yıl arasında değişen mahkûmiyetle cezalandırılır47. Bu karar, İngiltere ile Türkiye arasında büyük sorun yaratır. Londra elçisi, 29 Haziran 1893’te İstanbul’a yazar48: İngiltere dışişleri bakanı ile bu kez uzun uzadıya konuşarak, Padişah’ın görüşünü anlattım. Bakan, parlamento ve kamuoyu kıskacında olduğunu söyledi. Ankara’daki İngiliz konsolosu; yargılamanın ciddiyetten uzak ve hileli yapıldığını, affetmek gerektiğini rapor etmiştir İstanbul elçisi de, cezayı hafifletilmenin daha uygun olacağı söylemiştir. Dışişleri bakanı, bunun kamuoyuna yetmeyeceği ve Türkler aleyhindeki saldırıları sona erdir­meyeceğini belirtti. Padişahın hemen affetmesini, gecikmenin kamuoyunda heyecanı artıraca­ğını ve kendisinin de buna dayanamayacağını bildirdi. Neresinden bakılırsa bakılsın, İngiltere’nin bu işe çok büyük önem verir. İngiliz bakan hafta sonu tatiline bile tahammülü olmadığını söylerken, aynı gün İstanbul’da elçilik işgüderi, dönemin tek taş pırlantası sadrazam Ahmet Cevat Paşa’nın makamına çıkar. Ankara’da tutuklu Ermenilerin yargılanma biçiminden uzun uzadıya söz eder ve şöyle der: 1) İngiltere için bu konu, sanıldığından daha önemlidir. 2) İngil­iz kamuoyu beklentidedir. 3) Yargılama adil yapılmamışsa, İngiltere önlemini alır. Sadrazam Cevat Paşa, İngiliz işgüdere: 1) Yargı kararı ve ilgili yasa, Temyiz Mah­kemesi’nde ince­ lenmektedir. 2) Bu inceleme sonucuna göre işlem yapıla­caktır. 3) İngiliz kamuoyunun kaygısına gerek yoktur. 47 Yükümlülerin adları ve cezaları için bkz. Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim..., s.134. 48 BOA, HR.SYS., Belge No:2819/30. 44 Prof. Dr. Mahir AYDIN 4) İngiltere’nin Osmanlı’nın içişlerine karışması, anlaşılamamıştır. Sonra işgüder, Ankara Konsolosu’nun raporuna göre, duruş­maların ayrıntısına girer: 1) Sanıkların veya avukatlarının, iste­dikleri gibi savunmasına izin verilmemiştir. 2) Avukatlar birkaç dakika konuşturulduktan sonra susturulmuştur. 3) Duruşmalar sıra­sında hiçbir savunma tanığı dinlenmemiştir. 4) Bunları, İngil­tere’nin Ankara konsolosu söylemektedir. 5) Osmanlı Hükümeti’nin suçluları affedeceğini umuyorum. Biraz önce Cevat Paşa için övgü içerikli söylenen sözler, iltifat değildir. İşgüder ile gerçekleşen görüşmede, diplomatik denklik ve söylem bakımından rahatsızdır. İngiltere karşısında, devletinin duruşunu beğenmez. Bu yüzden ki, yukarıdaki görüşmenin bilgisini, kendisi padişaha sunmaz. Bilgilendirme yazısını şöyle bitirir: Belirtilen konular hakkında Adliye Nezareti’ne de bilgi verildiğinden, duru­mun padişaha arz edilmesi temenni olunur49. İngiltere bu konuda çok kararlıdır. 4 Temmuz 1893’te, politik baskısını tehdide dönüştürür. Deyim yerindeyse, aba altından sopa gösterir. Yani 1882’den beri işgalindeki Mısır’a, bağımsızlık vereceğini duyurur. Bunun göstergesi de, Mısır Hidivi’nin İstanbul’a gelişi sırasında, İn­gil­ tere Hükümeti’nin kendisine gemi eşlik ettirmesidir50. Bu son restleşme üzerine, padişah geri adım atar ve 4 Temmuz 1893’te kararını açıklar: Tomayan adlı caninin, bir daha geri dönmemek üzere Os­man­lı ülkesi dışına sürülmesine, izin verilmiştir. Bu kararda, kamuoyundaki onursal ezikliği dengelemek için, şunlara değinilir: 1) Karabet Tomayan ihtilalcidir. 49 BOA, Y.A.HUS., Belge No:276/98 (1). 50 Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, s.200. 45 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 2) Her an her türlü alçaklığa eğilimlidir. 3) Yargılanması dürüstçe yapılmıştır. 4) İngil­tere’nin istekleri, devletler huku­kuna tümüyle aykırıdır. 5) Bu karar, İngilizleri kırmamak için alınmıştır. 6) Başkalarına örnek olmamalıdır. 7) Osmanlı Devleti bütünüyle hür ve bağımsızdır(!) 8) Daha sonrasında, devletin özgürlük ve bağımsızlığa karışılmamalıdır. 9) Bu affediş, bir istisnadır51. İngiltere işgüderi, sonuçtan çok mutlu olur. İstediğini yaptırmıştır. Oysa, devletlerarasında dostluk yok, ülke çıkarı vardır. Hele de söz konusu İngiltere ise… İstanbul elçiliğindeki işgüder, rolünü İngiliz klasiğinde oynar: Size dostça bir söz söylemeyi unuttum… Osmanlı Devleti ile İngiltere ara­sında eski dostluğun geri geldiğini görmeyi çok arzu ediyorum. Bunu başarmak için de hiçbir fırsatı kaçırmak istemiyo­rum... Padişah’a saygılarımı sunarım52. 7 Temmuz 1893’te Ankara’dan trenle İstanbul’a getirilen Karabet Tomayan’ı, Haydarpaşa’da bir İngiliz karşılar. Aynı gün Zaptiye Nezareti’ne götürülür ve lokantadan yemek, otelden yatak getirilip, rahat etmesi sağlanır53. İlk vapur ile Brendizi üzerinden Avrupa’ya gitmesi için, gemi ücreti ödenir, 1.500 kuruş yolluk verilir54. 18 Temmuz 1893’te Londra’daki Victoria Station’a ulaşır. Orada, Ermeni Komitesi üyeleri ve Daily News başta olmak üzere, gazeteciler tarafından karşılanır55. SOYKIRIM SENARYOLARI Karabet Tomayan, İngiltere’de çalışmalarını sürdürür. Prof. THOUMAIAN adıyla konferans konuşmaları yaparken, konu başlığı Ermenilere Zulüm’dür. Dahası, bu konuda asılan çarşaf gibi afişlerde: Öldürmek 51 52 53 54 55 46 BOA, HR.SYS., Belge No:2819/31. BOA, Y.A.HUS., Belge No:277/50. BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:11/85. BOA, Y.A.HUS., Belge No:277/72. Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, s.202-203. Prof. Dr. Mahir AYDIN Amacıyla Ermenileri Sürgün Eden Türkiye’yi Kınamak açıklama bilgisi yer alır56. Bu küçük ayrıntı, Ermeni Soykırımı’nın kırılma noktasıdır. Önce şu soruyu sormak gerek: Batı’nın Türkiye Ermenilerini kurtarması(!) için ne gereklidir? Bir gerekçe olmalı ki, Batı’ya davetiye çıkarılmış olsun. Yoksa durup dururken Osmanlı Devleti’ne müdahale etmek, Batı’yı saldırgan durumuna düşürür. Bu davetiyenin adı: ERMENİ SOYKIRIMI. Asıl konu: İÇİNİ DOLDURABİLMEK. Olaylara bakacak olursak: 1) Yıl 1892: Arnold Toynbee ile birlikte Mavi Kitap (1916)’yı yazan James Bryce’dan Tomayan’a: Ermeniler itibar istiyorlarsa, böyle olamaz. Bir büyük karışıklık çıkarmalılar. Kimileri asılmalı ve kimileri kesilmeli. Türklerle kavgaya tutuşmalı ki, biz de o zaman işin içine girip onlara, amaçlarına ulaşmalarına yardım edelim57. 2) Yıl 1895: 29 Eylül–3 Aralık arasında, Kızılırmak’ın doğusundaki 23 ayrı yerde Ermeniler, devletine silah doğrultarak ayaklanır. Olaylarda 1.537 Türk ve 6.448 Ermeni ölür58. Amerikan misyonerlerine göre 37.000 ve Avrupa’ya bakılırsa 300.000 Ermeni ölmüştür59. 3) Yıl 1915: Çanakkale’yi geçemeyen İngiltere, Almanya’ya yenileceğini anlar. ABD’yi kullanmak ister. Bir buçuk milyon Ermeni’nin Türklerce öldürüldüğü, yalanını söyler. Ortaçağ Tarihi olmayan, din baskısı ve din-mezhep savaşları yaşamamış ABD, romantik bir yaklaşımla, İngiltere’nin değirmenine su taşır60. 56 BOA, Y.A.HUS., Belge No:329/70; Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, s.203. 57 BOA, Y.PRK.DH., Belge No:5/83 (17). 58 BOA, Y.PRK.ASK., Belge No:109/69. 59 François Georgeon, Sultan Abdülhamid, Çev. Ali Berktay, İstanbul 2006, s.338. 60 Aynı klasik İngiliz Politikası; 1853 Kırım Savaşı’nda Fransa ve Osmanlı’yı kullanır, İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’yi, ikinci kez taşeron yapar. 47 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Emperyalizm Politikası: 1) Yıl 1893: Karabet Tomayan: Ermeni Soykırımı Senaryosu’nun piyonudur. Ve de ilk denemedir. 2) Yıl 1895: İngiltere, Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken Almanya’dan çekinmektedir. Rusya ve Fransa ise, Ermeni Sorunu’nda şiddet yanlısı politikayı bırakmıştır. İngiltere de onlardan ayrılamayacak ve Ermenileri ilk kez yüz üstü bırakacaktır. 3) Yıl 1915: Eli silah tutan Türkler, Birinci Dünya Savaşı’nın en yoğun döneminde ve dört cephede savaşırken, Doğu Anadolu’da Ermeniler, mıntıka temizliği için Türkleri ve Kürtleri öldürürken, mermi israfı olmasın diye, uçurumdan atarak ve çukurlara doldurup üzerine taş yuvarlarken, Osmanlı Devleti Ermenileri öldürmek(!) için, neden yüz binlerce altın harcar? Dahası İngiltere, Türkiye’nin tapu senedinin imza töreni Lozan’da, niçin Ermenileri ikinci kez yüz üstü bırakır? Ve 800 yıl komşuluk örneği sergileyen iki ulusu, birbirinin yüzüne bakamayacak duruma getirir? Bugün Ermeni Soykırımı’nı tanıyan devletlerin üç amacı vardır: 1) Ermeni lobisine şirin görünerek ABD’den çıkar sağlamak. 2) 100 yıllık geçmişleri ile 4.500 yıllık Türk Tarihi’ne baskın çıkmak. 3) İnsanlık havarisi rolü ile kendi ayıplarını örtmek. Bu konuda tutundukları dal: James Bryce ve Arnold Toynbee’nin 1016’da yayınladıkları Mavi Kitap’tır. Bu kitaba göre Türkleri suçlayan devletler, Hıristiyanlık inanışının deyimiyle Bağışlanamaz Günah işliyor. Çünkü İngiltere, 25 Mavi Kitap yayınlar. Fransa 15 Sarı Kitap ve ABD 10 Kırmızı Kitap. Renkli Kitap serisinde ulaşabildiğimiz rakam, şimdilik 76’dır. Bu sayıya göre Mavi Kitap (1916), Ermeni Soykırımının Kutsal Başucu Kitabı olmaktan çıkmış, karizması çizilmiş ve sıradan bir yıllık düzeyine inmiştir61. 61 Mahir Aydın, “Ermeni Soykırımı Senaryosunun İlk Denemesi”, Yapay Sorun Ermeni Meselesi, İstanbul 2008, s. 38-40. 48 Prof. Dr. Mahir AYDIN Son 20 yılda, Türkiye Ermeni Sorunu konusunda büyük duyarlılık kazandı. Önemli kurumlarımız ve aktarılan, yüz binlerce, milyonlarca dolar devlet desteğimiz var. Ama yapılanlarda; mikro ölçekte yaklaşım yok, psikolojik yaklaşım da… Oysa 2015, çok uzak değil. Sorular büyük olacak… Yeniden Karabet Tomayan’a dönelim. Memleketi Merzifon’dan uzak düşüşünün beşinci yılında, eşinin akrabası Adolphe Hoffman ile bir kitap daha yayınlar: Hilal’in Gölgesinde, Doğu Anlatısı (15 Resimli)62. 21 yıl sonra ise, dinmiş-durulmuş bir söyleminin satır aralarında, emperyalizme karşı çıkan bir Karabet Tomayan karşımıza çıkar. Sözlerinde, bir Anadolu Çocuğu olmanın engin ve sağduyulu bakış açısı vardır: Ermeniler daha uslu ve ciddi bir yol izleselerdi, bunlar yaşanmazdı. Tanrı aşkına, millet aşkına, biraz serinkanlı olunuz. Biraz ciddiyetle hareket ediniz. Çevrenizdeki unsurların korku ve kuşkularını kışkırtmayınız. Övgü ve gösterişten sakınınız. Bunları özellikle gençlere söylüyorum. Bir dirhem tedbir, bir okka pişmanlıktan üstündür. Cesaretinizi, saldırıya uğradığınızda gösterin. Sözle ve övünçle iş görülür sanmayın. Islahat, bizi Türkiye’den başka bir ülkeye taşımaz. Geleceğimiz, Türkler ve Kürtler ile birliktedir. Onlarla birlikte oturup kalkacak, onlarla birlikte yaşayacağız. Onların duygu ve düşüncelerini dikkate almalıyız. Onları aydınlatmalı ve yardım etmeliyiz. Bunu da, sevecenlikle ve saygı kuralları çerçevesinde yapmalıyız. Ya bu görevi böylece yaparız, ya da ters yöndeki davranışımızın belasını çekeriz. Gazetelerimize de aynı şeyleri öneririz. Boşboğazlık, büyük zarar verir. Birbirimize empati yapmak, hepimizin yararınadır63. Yukarıdaki değerlendirme, Türkiye Ermenisi bir aydının, birebir yaşanmış 35 yıllık samimi deneyimidir. Ama emperyalizm samimiyet tanımaz. O kendi mantığını uygular ve olan, birbirine gülün ömrü kısadır, gül demem ki hatırın kalır diyen, dünya tarihinin 800 yıllık tek örneği, Türk-Ermeni Komşuluğuna olur. 62 Adolphe Hoffman-Garabed Thoumaian, A L’ombre De Croissant: Réecit Oriental: Avec Quinze İllustrations, Geneve 1898. 63 Tanin Gazetesi, 19 Ocak 1914. 49 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.MKT.MHM. DH. EUM. 5. ŞB. DH.MKT. HR.SYS. Y.A.HUS. Y.PRK.ASK. Y.PRK.DH. Y.PRK.HR. Y.PRK.UM. Y.PRK.ZB. :701/24, 701/24, 749/18, 749/24, 733/28, 733/35, 747/2. :3/38 :41/1 :54/5, 2819/30, 2819/31, 2825/81. :276/98, 277/50, 277/72, 329/70. :109/69. :5/83 :33/46. :26/67, 29/35, : 9/41, 11/85, 13/18. 2.Tetkik Eserler Georgeon, François, Sultan Abdülhamid, Çev. Ali Berktay, İstanbul 2006. Hoffman, Adolphe, Garabed Thoumaian, A L’ombre De Croissant: Réecit Oriental: Avec Quinze İllustrations, Geneve 1898. Karaca, Taha Niyazi, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005. Koltuk, Nuran, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Ankara 2007. Mahir, Aydın, “Ermeni Soykırımı Senaryosunun İlk Denemesi”, Yapay Sorun Ermeni Meselesi, İstanbul 2008. Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005. Thoumaian, Garabed, Agathangelos El La Doctrine De L’eglise Arménienne Au Ve Siéecle, Lausanne 1879. 3.Gazeteler Tanin Gazetesi. Daily Ferry Pres Gazetesi. 50 Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM XIX. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİNDE AYNTAB KAZASINDA ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ VE AMERİKALI MİSYONERLER Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kilis-TÜRKİYE Tlf.: 0 348 8222350-3013, e-posta: www.mayildirim@windowslive.com, 51 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Anadolu’nun Ermeni ahalisi ile Müslüman-Türk ahalisi arasındaki sosyal ve kültürel bağı koparmak için faaliyete girişen Amerikalı misyonerler, Ermeni isyanlarının alt yapısını hazırlamakta önemli bir rol üstlenmişlerdir. Özellikle Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde okullar ve kiliseler açarak ayrılıkçı fikirleri toplumsal iletişimin güçlü olduğu bu yerlerde Ermeni ahaliye aşılamak için çaba sarf etmişlerdir. Nitekim XIX. yüzyılın son çeyreğinde nüfusunun yüzde yirmiye yakını Ermeni olan Ayıntab kazası, ayrılıkçı Ermenilerin en büyük destekçileri ve teşvikçileri arasında yer alan misyonerlerin oldukça faal olduğu Anadolu kentlerinden biri durumundadır. Din kisvesi altında faaliyet gösteren misyonerler ülkelerinin desteğine, teşvikine ve güçlü pozisyonuna dayanarak Ermeni ahaliyi isyana yönlendirmek için her türlü vasıtayı kullanmışlardır. Okullarında Ermeni tarihi okutarak gençlere milliyetçilik ihtirası aşılamış, kiliselerinde ise mezhep farkı gözetmeden ayrılıkçı vaazlar vermişlerdir. Ayrıca dışarıdan sağlanan her türlü maddi yardım da yine misyonerler vasıtasıyla şehre sokularak Ermeni ahaliyi isyana teşvik için kullanılmıştır. 52 Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM GİRİŞ Amacı, dinsizlere Hıristiyanlığı tanıtmak ve yaymak olan misyonerlik, zamanın akışı içerisinde sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi çıkarlarla bütünleşerek dönüşüme uğradı. Zira misyonerler Osmanlı topraklarında ilk olarak imparatorluğun Müslüman ve Yahudi ahalisini Hıristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdi. Ancak bunun imkânsızlığını anladıkları andan itibaren amaçları değişti ve bu defa Hıristiyanlığın farklı mezheplerine yönelik çalışmalar başladı. Fransızlar ile Almanlar dindaşlarını Katolikleştirme, İngiliz ve Amerikalılar Protestanlaştırma faaliyetlerine giriştiler. Misyonerler içerisinde en aktif çalışanlar ise Osmanlı Devleti’nin 1815 yılında Mısır’da tanıştığı ve yüzyıl boyunca devletin topraklarını adeta ablukaya alan Protestan misyonerler oldu. 1821 yılında Anadolu’da başlayan Protestan misyoner faaliyetlerinin odak noktasını XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ermeniler teşkil etmeye başladı. Ermenilerin yoğun olduğu bölgelerde faaliyet gösteren en etkili misyoner ekibi ise Amerikalı Protestanlar oldu. 1810 yılında Boston’da kurulan American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) 53 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 veya American Board adıyla da anılan misyoner oluşumu, çeşitli isimler altında örgütlenen Amerikan misyoner teşkilatlarından en etkilisiydi. Osmanlı topraklarında en faal olarak çalışan misyoner teşkilatı da yine American Board idi. Bu teşkilatın ilk faaliyeti 1820 yılında İzmir’de başladı. Ardından Amerikalı Protestan misyonerler Anadolu’ya yöneldiler. 1830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika arasında imzalanan ticaret anlaşmasıyla da imtiyaz kazandılar. Bu imtiyazdan sonra Osmanlı topraklarındaki faaliyet noktaları, Bulgarlar üzerinde çalışan Avrupa Türkiye’si Misyonu ile Ermeniler üzerinde faaliyeti öngören Batı, Merkezi Türkiye (Orta) ve Doğu Misyonu olarak belirlendi. Nihayet misyonerler, hızlı bir şekilde görev aldıkları coğrafyalara yöneldiler. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı topraklarındaki Amerikalı misyonerlerin sayısı 223’e ulaşmıştı. Ayrıca 1094 Protestan misyoner de yerli Ermeniler arasından seçilmişti1. Misyonerlerin faaliyetleri, tabiatıyla toplumsal iletişimin kuvvetli olduğu alanlarda yoğunluk göstermekteydi. Bu alanların başında ise taze beyinlere nüfuz etmenin en etkin yolu olan eğitim gelmekteydi. Zaten ayrılıkçı düşünceler, misyonerlerin ve Ermenilere ait şirketlerin elinde bulunan eğitim kurumlarında yeşermiş ve buralardan yayılma imkânı bulmuştu. Nitekim Merkezi Türkiye Misyonu’nun kapsamı alanında olan Ayntab şehrindeki ayrılıkçı hareketlerin merkezi de yine okullardı. Özellikle Hınçak örgütlenmesinin yoğun olduğu şehirde bu cemiyetin en faal üyeleri hatta liderleri okul hocalarından oluşmaktaydı. Ermeni komitacıları misyonerlerle koordineli bir şekilde çalışmaktaydılar. Bunların bazılarının yetiştiği yer Amerika idi. Birçoğu ise Ayntab’daki kolejden mezun olmuş ve şehirdeki Ermeni okullarında eğitimci olarak görev üslenmişlerdi. 1.AMERİKALI MİSYONERLERİN AYNTAB’A YERLEŞMELERİ Amerikalı misyonerlerden Ayntab’a ilk gelenler, Hamilton ve Newman olmuştu. Bu misyonerler 1830 yılında Bağdat’a giderken şehre uğramışlardı. Bu tarihten itibaren ileride Merkezi Türkiye Misyonu’nun 1 54 Bilal N. Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Erzurum, 8-12 Ekim 1984, s.99. Misyoner faaliyetleri ile ilgili ayrıca bkz. Ayten Sezer, “Ermeni Meselesi ve Misyonerler”, Yeni Türkiye, C. II, S.38, Ankara 2001, s.964. Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2005, s.61-67. Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM başşehri olacak olan Ayntab’ın misyonerlerce kuşatılması başlamış oldu. Misyonerler şehre daha ilk gelişlerinde Ermeni harfli İnciller dağıtmaya başladılar. 1822 yılında Malta’dan İzmir’e taşınan matbaa 1831 yılında Ayntab’a getirildi2. Takip eden yıllarda Latince, Osmanlı Türkçesi ve Ermenice İncil ile kutsal yayınlar basılmaya başlandı. 1844 yılında Dr. Azariah Smith, Ermeniler üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 1847 yılında ise Boston Ermeni cemaatinin tavsiyesiyle Van Lennep isimli misyoner Ayntab’a gönderildi. 1848 yılında kente gelen Lennep ilk iş olarak bir Protestan kilisesi oluşturdu3. Aynı yıl Osmanlı Devleti’nin Protestanları ayrı bir millet olarak tanıması misyonerleri daha faal hale getirdi4. Hızla Protestanlaştırılan Ermeniler ayinlerini yapabilmek için kilise yapımı ve tamiri konusunda Devlet-i aliyyeden de bir engelleme ile karşılaşmıyorlardı5. 1856 Islahat Fermanı’yla mezhep değiştirmenin kolaylaşması ise eğitim alanındaki faaliyetleri hızlandırdı6. Önce kilise yanına açılan sıbyan mektebini ardından çeşitli derecelerdeki okullar izledi7. Misyonerlerin eğitim sahasına yönelişi, cemaatin genişlemesinde en önemli faktör oldu. Öyle ki, öğrenci sayısındaki artış artık mekteplerin dar gelmesine neden olmaktaydı8. Bir yandan Ayntab’daki çalışmalar devam ederken diğer yandan civar şehirlerle de koordinasyon sağlanmaktaydı. 1860 yılına gelindiğinde artık Ayntab şehri, Merkezi Türkiye Misyonu’nun merkezi olmuş, misyonun yeni adı Güney Ermenistan Misyonu olarak değişmişti. Böl2 3 4 5 6 7 8 Uğurol Barlas, Gaziantep Basın Tarihi, Karabük 1972, s.77. Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, Arba Yayınları, İstanbul 1991, s.93. İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara 1993, s.121. Ayntab’da mütemekkin reaya-yı devlet-i aliyyeden Protestan taifesinin ayinhaneleri olmamasıyla mukaddemce vaki olan isti‘tâf ve istirhamlarına mebni müceddeden inşasına ruhsat-ı seniyye erzân buyurulan bir bâb kiliseyi inşâ ve ta‘mire mübâşeret iyledikleri beyânıyla… Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), C.ADL., Belge No:42/2517-3. Sezer, “Ermeni Meselesi ve...”, s.963. 1850 yılı sonunda Protestanlara ait ilk mektebin 3 öğretmeni ve 114 öğrencisi, orta mektebin ise 1 öğretmeni ve 14 öğrencisi bulunmaktaydı. BOA.,İ.HR., Belge No:194/10988-1; Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.94. Ayntab kazasında mütemekkin Protestan milleti sıbyanına mahsus olan mekteb pek zıyyık (dar) olduğundan tahtani ve fevkani iki bab odanın ilâve ve inşâsına ruhsat-ı seniyye erzân buyurulması istidâsına padişah tarafından mekteb-i mezkûrun istizân-ı tevsi‘ine irâde buyrulmuştur. BOA, İ.HR., Belge No:194/10988-2. 55 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gede 12 Protestan kilisesi ve buralara kayıtlı 600 üye bulunmaktaydı. Protestan cemaatin sayısı ise 3690’a ulaşmıştı9. 1865 yılında Ayntab’daki Protestan cemaatin iki kilisesi bulunmaktaydı10. XIX. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde ise şehirde bulunan ve Ermenilere ait beş kiliseden üçü Protestanlarındı11. Cemaatin sadece Ayntab’daki sayısı 3700’i bulmuştu. 87000 civarında nüfusa sahip kazada Ermeni ahalinin toplam nüfusu 16000 kadardı (bkz.Tablo:1). Üç mezhebe bölünmüş olan Ermenilerin en yoğun olduğu mezhep, nüfusun 3/4’ünün dahil olduğu Gregoryen mezhebi idi. Mezhepler içerisinde en az yoğunluğa sahip olanı ise Katolik mezhebi idi. Ayntab’daki Katolik Ermenilerin sayısı da tüm mezheplerde olduğu gibi yıllara göre değişkenlik göstermekle beraber ortalama 400 kadardı12. Tablo:1 XIX.Yüzyılın Sonlarında Ayntab’ta Müslüman ve Ermeni Nüfusu13 Yıl Müslüman Ahali 1313/1895 67054 1318/1900 68531 Gregoryen 11540 12342 Ermeni Ahali Protestan 3529 3796 Katolik 334 383 2.AYNTAB’DAKİ MİSYONER FAALİYETLERİNİN AYRILIKÇI FİKİRLERE ETKİSİ Misyonerlerin bahsettiğimiz üzere tarihi süreç içerisinde sarf ettikleri çabalar, birçok Anadolu kentinde olduğu gibi Ayntab’da da karşılık bulmuştu. Nitekim Amerikalı Protestanlar şehre ilk geldiklerinde, Ermeniler Türkçe konuşmakta ve ibadet etmekteydiler. Misyonerlerin kendi ifadesiyle Türk ve Ermeni ahali, sadece ibadethanelerinde ayırt edilebiliyordu. Ancak çocukluktan itibaren eğitmeye başladıkları Ermeni ahaliyi, şefkat şemsiyesi altında ve sabırla işledirler. Dil ve kültür birliğini çeşitli derecedeki okullarda verdikleri derslerle ortadan kaldırdılar. XIX. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde Ermenilerin birçoğu kendi dille9 10 11 12 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle...,, s.93-95. Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle...,, s.181. Salnâme-i Vilâyet-i Haleb H.1312, s.223. Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1307, s.137, Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1312, s.223., Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1313, s.187., Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1317, s.207., Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1318, s.222. 13 Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1312, s.223., Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1318, s.222. 56 Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM riyle konuşmaya başlamışlardı. Ayrıca ikinci bir dil olarak İngilizceyi de kullanmaktaydılar14. Fakat misyonerler bununla yetinmeyerek ayrılıkçı fikirleri de okullarda okutulan derslerde Ermeni ahaliye aşıladılar. Bu okullardan en önemlisi Osmanlı Devleti’ndeki üçüncü yabancı yüksek okul olan Merkezi Türkiye Koleji idi. 1876 yılında açılan kolejde sadece Ayntab’daki değil aynı zamanda civar illerden gelen Ermeniler de eğitim almaktaydılar15. 1879 yılında 80 öğrencisi bulunan okulun 1888-89 ders yılında 84 öğrencisi bulunmaktaydı. Sadece 30’u Ayntab’dan olan okul öğrencilerinin 63’ü ise Protestan mezhebine dahil idi16. Biraz evvelde belirtildiği üzere cemaate bağlı diğer okullarda olduğu gibi bu okulda da Ermeniler, ayrılıkçı fikirlere yönelik eğitim almaktaydılar. 1888 yılında Ayntab maarif müdürü tarafından okulun kütüphanesinde Osmanlı Devleti ve İslam dini aleyhinde seksen cildin üzerinde kitap tespit edilmişti. Ayrıca kolej, diğer Ermeni okullarıyla da irtibat halindeydi. Buradan mezun olanlar Osmanlı Devleti’nin değişik kurumlarında ve yabancı şirketlerde alanlarına göre görev yapmakla beraber Ermeni okullarında da hocalık yapmaktaydılar. Yine bu okullarda verilen eğitim de tamamen ayrılıkçı fikirlere yönelikti. Okullarda okutulan kitaplar arasında Ermenistan tarihi ile ilgili kitaplar bulunmakta ve gençler, uyruğu oldukları devlete ve Müslüman ahaliye karşı düşmanca hislerle donatılmaktaydılar. Hatta sözde Ermenistan haritaları dahi bu okulların ders araç-gereçleri arasındaydı17. Ayntab ile birlikte Ma′muratü’l-aziz, Van, Erzurum, Diyarbekir, Maraş, Urfa ve etraf-ı saireye gönderilen zararlı kitap ve risalelerden çoğu ise devlet tarafından müsadere edilmekteydi18. Ancak misyonerler kolej müdürünün evinde olan matbaada Ermenilere yönelik çeşitli konularda yayım yapıyorlardı19. Örneğin şehrin ilk gazetesi olan Ayntab gazetesi, Kolej matbaasında basılan bir gazete idi. Bu gazetenin üzerinde yoğunlaştığı 14 Uğurol Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul, 2006, s.41-52. 15 Amerikan board gurubuna bağlı misyonerler, Ayntab’da kolej ve hastane yapmak için Öksürük Deliği Tepesi olarak tabir olunan yeri uygun görmüşlerdi. Bu arazinin tamamı ise Kethüdazade Taha (Göğüş) Efendi’ye ait idi. Okulun 120 dönümlük arazisi, ben okul ve hastane yapılacak yerden para almam diyen Taha Efendi tarafından misyonerlere bağışlanmıştı. Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi..., s.42. 16 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.182-183. 17 BOA, DH.MKT., Belge No:1540/31. 18 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.1. 19 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle...,, s.149. 57 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 konular ise Kilikya İttihadı ve Protestan Ermeni cemaati ile ilgiliydi. Yine 1886 yılında Latin harfleriyle yayımlanan Avadaper isimli gazete, Ayntab Merkezi Türkiye Koleji Tıp Departmanı tarafından ve Dr.Trowbridge kontrolünde çıkarılmaktaydı20. Her açığı kapatmaya çalışan, her konuyla ilgilenen misyonerler, şehirdeki yetim çocukları da düşünmüyor değillerdi. Bu nedenle Protestan milleti adına şehrin Hayik Baba mahallesinde Eytâma mahsus bir mektep yapmak için 1879 yılında resmi girişimde bulunuldu. Gerekli tahkikat yapıldıktan sonra 1883 yılında mektebin yapılmasında bir sakınca olmadığına karar verildi. Ancak mektebin açılmasında bir sakınca olup olmadığını görüşen meclis-i mahsus-ı vükelâ, şu hususları da mazbatasında belirtmişti. Buna göre okulun ne çeşit ve derecede bir okul olacağı hakkında herhangi bir malumat bulunmamaktaydı. Hangi lisanda eğitim vereceği bilinmemekteydi. Sanayi, rüşdiye veya bir papaz mektebi mi olacağı belirtilmemişti. Ardından ise Harput, Musul, Suriye, Beyrut, Urfa, Diyarbekir, Erzurum ve Ayntab’da Amerikalı ve İngiliz misyonerlerine ait mekteplerin bulunduğu ve buraların mezhep neşrinin merkezi olduğuna dikkat çekilmekteydi21. Bu durum yetimlerin muhafazası için açılması düşünülen mektebin asıl amacını ve bu amacın Devlet-i aliyye tarafından tespitini açıkça göstermektedir. Ayntab’da misyonerlik faaliyetlerinin yoğun olarak ön plana çıktığı kurumlardan bir diğeri ise koleje bağlı hastane idi. Burada insan acziyetinden faydalanma had safhadaydı. Nitekim hastane personelinin hedefi, çaresiz bir şekilde hastaneye gelen hastaları, sadece fiziki olarak değil aynı zamanda ruhen de iyileştirmekti. Onlara göre bu cahil ve ruhları hastalıklı insanlar misyoner şefkatinden mutlaka ve ihtimamlı bir şekilde nasiplenmeliydiler. Bunun için hastanede Salı günleri özel dua günleri olarak ilan edilmişti. Ayrıca her akşam hastalara ilahiler ve İncil’den pasajlar okunmakta, onlara Ermenice ve Türkçe İnciller, dağıtılmaktaydı. Özellikle genç hastalara ruhlarını okşayacak hikâyeler anlatılarak dikkatleri çekilmekteydi. Öyle ki, Şafak Misyonu adlı kitaptan okunan ve iki putperest çocuğu anlatan bir hikâye sayesinde Amerikan Misyon kurulunun (American Board) Orta Afrika’daki merkezine yardım için para dahi toplanıp yollanmıştı. Üzerinde yoğunlaşılan hastalar ise şüphesiz Ermeniler idi. Hatta para toplama görevleri Ermeni hastalar 20 Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi..., s.21. 21 BOA, Y.A.RES., Belge No:19/32-6. 58 Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM tarafından görülmekteydi. Hastanede çalışan personelin ekserisi de yine Ermeni idi. Ancak işleri sadece hasta bakmak ya da yapmakla yükümlü oldukları iş ne ise onu görmek değildi. Aynı zamanda vaizlik ve Ermenice İnciller dağıtma işine de bakıyorlardı. Doğal olarak, Türk ve Arap hastalar üzerinde de vazifelerini icra eden misyonerlerin, asıl hedefleri Ermeniler idi. Kadınlar ve çocuklar için açılan pazar okullarında ders vermek, çocuklar için hafta içi dersleri düzenlemek hastane personelinin görevleri arasındaydı. Derslerde ise çocuklara İncil’den Ermenice ve Türkçe okuma yaptırılmakta ve ilahiler ezberletilmekteydi22. 3.AMERİKALI MİSYONERLER VE ERMENİ KOMİTACILAR Bütün bu tabloya göre planın kusursuz işlediği net bir şekilde görülmektedir. Nitekim Ermenilere, okullarda ve kiliselerde aşılanan milliyetçilik zamanla nefrete dönüşmeye başladı. Nefretin pratiğe dökülmesi işini ise yine misyonerlerin dolayısıyla bağlı oldukları devletlerin desteğini alan komiteler üslendi. Komite örgütlenmesinin merkezi ise yine okullardı. Özellikle Hınçak örgütlenmesinin yoğun olduğu Ayntab’da bu cemiyetin liderleri ve idari kadrosunda görev alanlar genelde kolejle bağlantısı olan hocalardı. Örneğin Antakya’nın Hassa kazasında ele geçirilen evraklarda Ayntab koleji reisi Rohannis Belbelyan ile Baş Hocası Eskiyan Bezciyan’nın erbâb-ı fesâdiye oldukları belirtildikten sonra kolejin Amerikanlıların idaresinde olduğu ve Amerikan vatandaşlarına ne yolda muamele edileceği Hariciye Nezaretine danışılmaktaydı23. Bunun yanı sıra Hınçak komitesine dahil olan üyeler de yine bu kolejde eğitim almışlardı. Burada yüklendikleri fikirlerle Osmanlı resmi kurumlarında çalışan Ermeniler ise bulundukları konumu iyi kullanmaktaydılar. Mesela Birecikliyan Agop Efendi kolejde eğitim almıştı, Halep’de dava vekilliği yapmaktaydı ve Hınçak komitesi üyesiydi. Yine Doktor Dikran Efendi Kilis’te Belediye tabibiydi ve buradaki Hınçak örgütlenmesinin lideriydi. Ayntab’daki komitacıların lideri olan Soğomon da yine bir okul hocasıydı. Bu örgütün Ayntab dahil olmak üzere civar kentleri kapsayan, Süveydiye merkezli örgütlenmesinde en aktif görevi üslenen üyeleri ise direkt olarak Amerika’da eğitim almışlardı24. Amerika’dan papaz kıyafetiyle gelen ve Ermeni meselesi üzerine müzâkere-i siyasiye işiyle 22 Elizabeth Trowbridge, A Year’s Work in Aintab Hospital, Üniversty of WisconsinMadison Central Library, DS 8A5-AI, s.1-7. 23 BOA, HR.SYS., Belge No:2790/13. 24 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.20-21. 59 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 meşgul olanlar, Ermeni bayrağı altında Ermenistan haritası çizerken fotoğraflara poz verip, geldikleri yerin desteğini buradaki komitacılara anlatmaktaydılar25. Kanlı isyanlar birbiri ardına patlak verirken diplomatik zırha bürünmüş misyonerlerin güvenliği ise konsoloslukları aracılığıyla temin edilmekte ve denetim altında tutulmaktaydı26. 1890’lı yıllardan sonra etkinlik kazanan Hınçak cemiyetine her türlü desteği veren Amerikalı misyonerler komiteye üye olan Ermenilere maaş dahi bağlıyorlardı27. Komitelerin faaliyetleri, Batının büyük devletleri tarafından da hararetle destekleniyordu28. Erbâb-ı fesâdiye suçuyla hapis yatanlar Konsoloslarla hatta İngiltere başbakanıyla mektuplaşabiliyorlardı29. Çünkü bu devletlerin beklentileri kıyımlarla süslenmiş, dikkatten kaçması mümkün olmayan isyanlardı. Basını kullanarak kendi kamuoyları üzerinde yaptıkları yönlendirmelerle de işin propaganda ve meşruiyet boyutunu halletmişlerdi. Amerika’da ve İngiltere’de Osmanlı toprağında yaşayan Ermenilerin zulüm altında oldukları, sürekli işlenen konular arasındaydı30. Doğal olarak eşkıyayı mazlum olarak tanıyan halk, dindaşlarını kurtarma görevini yüklenmeye de hazırdı. Nitekim Türklerin Hıristiyan Ermenileri katlettiği zannıyla Anadolu’ya binlerce dolar gönderilmekteydi31. Bu bağlamda misyonerler dinlerini araç olarak kullanıp, halklarının inançlarını da sömürmekteydiler. Ancak bu onlar için son derece doğaldı. Bütün bu emeklerinin karşılığı ise bağımsız bir Ermenistan toprağında ve sadık Hıristiyanlar kisvesi altında yeni bir ekonomik ve sosyo-kültürel sömürü sahasıydı. Çünkü üzeri din ile örtülmüş emperyalist misyoner mantığı, ne verdiğini ve karşılığında ne aldığını mutlaka sorgulamaktaydı32. XIX. yüzyılın sonlarında gelindiğinde Amerikalı misyonerlerin Anadolu’nun diğer kent ve kazalarında olduğu gibi Ayntab’da üstlen25 26 27 28 29 30 31 32 60 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.1-2. BOA, HR.SYS., Belge No:73/16. Mim Kemal Öke, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorumu, İstanbul 2003, s.120. Hınçak cemiyeti üyeleri, Sasun tarafında icra edilen katl sebebiyle Avrupa devletlerinin müdahele ettiğini ve düvel-i ecnebiyenin müdahelesiyle Ermeniler için bir imtiyaz verileceğinin tabii olduğunu iyi bilmekteydiler. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.4. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.5. BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:33/34. Şimşir, “Ermeni Propagandasının...”, s.101-102. Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.19. Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM dikleri ulvi görev başarıya ulaşmıştı. Amerikan kamuoyu, gazeteler aracılığıyla para topluyor, toplanan para misyonerler vasıtasıyla Ayntab’a gönderiliyordu. Maarif ve insaniyet adı altında kullanılacağı söylenen bu paraların asıl toplanma amacı ise ahaliyi Protestanlaştırmak dolayısıyla da kışkırtmaktı33. Örneğin bu konu ile ilgili olarak Osmanlı arşiv kayıtlarına yansıyan belgelerin birinde Christiyan Herald gazetesinin vilâyet-i şahanede yaşayan Ermeniler için toplamış olduğu otuz bin dolarlık ianenin Amerika misyonerleri vâsıtasıyla dağıtıldığı belirtilmekteydi. Bu sebeple misyonerlerin nasraniyyeti neşre fırsat buldukları, ahali-yi Hıristiyaniyyeyi Protestan ve Katolik mezheplerine dahil etmeye gayret ettikleri ifade edilmekteydi. Ardından ise Ermeniler için toplanan iânenin Ayntab’da Kolej mektebi müdürü rahip Folyer vâsıtasıyla Ermeni, Protestan ve Katolik milleti tefrik edilmeyerek tevzi‘ edildiğine işaret ediliyordu. Ayrıca Ermeni meselesinden beri Ermenilerle Protestan milleti müttefik bulundukları ve şu sırada hiçbir günâ ihtilaf-ı mezhep hakkında muamele cereyan etmediğine dikkat çekiliyordu. Üstelik Protestan vâizleri Ermeni kilisesinde ve Ermeni papazları Protestan kilisesinde vaaz ve nasihat ettikleri gibi umur-ı ruhâniye-i cismâniyelerini yekvücûd olarak tesviye ettikleri görülmekte deniyordu. Yani misyonerler mezhep neşrinin ötesine geçmiş, Ermeni ahalinin tamamına nüfuz etmeye başlamışlardı. Misyonerlerin asıl amacı olması gereken din, yine onlar tarafından milliyetçiliğin gölgesine itilmiş oluyordu. Bununla birlikte Hınçak cemiyetinin insan kaynağı da Ermeni, Protestan ve Katolik mezheplerinin hepsinden temin edilmekteydi34. Bu durum ayrılıkçı zihniyetin ulaştığı boyutları anlamaya yetecektir. Lakin şu hususu da belirtmek yerinde olur. Buna göre, akdemce şerefvârid olan emirname mucebince terk-i mezhep ettiği reis-i ruhaniyle vâsıl olacağı mezhebin reis-i rûhanisinden ilm ü haber ibrâz etmedikçe muamele-i nizamiye icra edilmeyeceğinden şu suret-i ihtilâfın vuku′una meydan vermeyeceği derkâr ise de misyonerlerin birer vesile ile memâlik-i şahanenin Ermeni olan mahallerini gezerek ilkâ-yı fesâttan hâli olmadıkları işaret ediliyordu35. Mezhep değiştirmek için terk edilen mezhep ile dahil olunan mezhebin ruhani reislerinin durumdan haberdar edilmesi lazımdı. Ancak misyonerler bu durumun da üstesinden gelmeyi başarmışlar ve memleketin her tarafında fesat çıkarmaktan geri durmamışlardı. 33 BOA, HR.SYS., Belge No:54/4-6. 34 BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:15/37, s.21. 35 BOA, HR.SYS., Belge No:54/4-7. 61 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Misyonerlerin oluşumunda büyük paya sahip olduğu bu fesat ortamı, tabiatıyla sadece Ayntab’da yüzlerce masum insanın kanının akmasına neden oldu. Yüzyıllardır barış içerisinde yaşayan ahali ise merhametleri ve vicdani duyguları tahriş edildiğinden birbirlerine karşı kin ve nefret beslemeye başlamış oldular. SONUÇ Sonuç olarak Merkezi Türkiye veya Güney Ermenistan Misyonu’nun başşehri olarak tanımlanan Ayntab, coğrafi konumu ve demografik özelliği ile Protestan misyonerlerin üs kurduğu bir Anadolu kenti olmuştur. Ayntab’daki misyoner faaliyetleri, Ermenileri ayrılıkçı fikirlerle donatıp Müslüman ahali ve devlete karşı kışkırtmak için kullanılan en etkili yöntemlerden biri haline gelmiştir. Asıl amaçları dinsizleri Hıristiyanlaştırmak olan ancak bu amacı Protestan mezhebi ile sınırlayıp, Ermeniler üzerinde özelleştiren misyonerlerin zamanla bu fikirden de vazgeçtikleri yine Ayntab’daki çalışmalarında açıkça görülmektedir. Nitekim şehirde açılan ve Osmanlı topraklarındaki üçüncü büyük misyoner okulu olan kolejde okutulan kitap ve risaleler, amacın evrimine en etkili delildir. Okulların işlemediği durumlarda hastanenin devreye girmesi ise misyoner iradesinin her zaman bir alternatifi olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte hizmet edilmesi gereken din, ayrılıkçı zihniyete hizmet etmek için kullanılmıştır. Dini öğretiden ziyade milli his aşılayan, dolayısıyla mezhep gözetmeden çalışan misyonerler, inancı milli duyguların altında tutmuşlardır. Şehirdeki Gregoryen kilisesinde Protestan vaizin, Protestan kilisesinde ise Gregoryen papazın nasihatlerde bulunması buna en güzel örnektir. Ayrıca misyonerler Ermeni komitacılarının oluşumuna, faaliyet ve propagandalarına her türlü desteği de sağlamışlardır. Bu sayede Ayntab’da ve çevresinde bir arada, huzur içinde yaşayan ahali arasında ayrılığa yönelik bir alt yapı oluşturmuşlardır. Bu alt yapı üzerine tesis edilen isyanlar ise zamanla aradaki uçurumu daha da açmış ve I. Dünya Savaşı’na doğru, telafi edilmesi çok zor olan bir düşmanlık süreci başlamıştır. 62 Öğr. Gör. Mehmet Ali YILDIRIM KAYNAKÇA 1. Arşiv Belgeleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) DH.MKT. HR.SYS. İ.HR. C.ADL. Y.PRK.AZN. Y.PRK.TKM. Y.A.RES. :1540/31. :54/4, 73/16, 2790/13. :194/10988 :42/2517. :15/37. :33/34. :19/32. 2. Salnameler Salnâme-i Vilâyet-i Haleb, H.1307, H.1312, H.1313, H.1317, H.1318. 3. Hatırat-Mektup Trowbridge, Elizabeth, A Year’s Work in Aintab Hospital, (University of WisconsinMadison Central Library, DS 8A5-AI, s.1-7. 4. Araştırma ve İncelemeler Barlas, Uğurol, Gaziantep Basın Tarihi, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları: 60, Özer Matbaası, Karabük 1972. __________, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, Hilmi Barlas Eğitim Vakfı, İstanbul 2006. Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005. Haydaroğlu, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ocak Yayınları, Ankara 1993. Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, Arba Yayınları, İstanbul 1991. Öke, Mim Kemal, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorumu, İrfan Yayıncılık, İstanbul 2003. Sezer, Ayten “Ermeni Meselesi ve Misyonerler”, Yeni Türkiye, C. II, S.38, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2001. Şimşir, Bilal N. “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Yayınları: 628, Erzurum, 8-12 Ekim 1985. 63 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN ERMENİ MESELESİ VE İNGİLİZLERİN ERMENİ POLİTİKASI Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Kahramanmaraş-TÜRKİYE Tlf.: 0535 930 5230, e-posta: memyet@yahoo.com, 65 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 19. asrın ikinci yarısı Osmanlı Devleti’nin zayıf ve dağılma sürecinde olduğu ve yeni çıkan Ermeni Meselesi ile bu zayıflığın ve dağılmanın hızlandığı bir dönemdir. Aynı dönem İngiltere’nin dünya üzerinde hegemonya kurduğu, büyük devletlerarasında -özellikle denizlerde- en güçlü olduğu bir dönemdir. Yeni emperyalist eğilimlerin ortaya çıktığı ve bu eğilimler doğrultusunda büyük devletlerin yeni kamplaşmalara ve mücadelelere girdiği bir dönemde Ermeni meselesi bu mücadelelerin içerisinde yer almıştır. Çok milletli ve dinli olan Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan azınlıklar gerek iç dinamikler ve gerekse de dış etkilerle ayrılırken, devletin içerisinde son kalan geniş azınlık gurubu Ermeniler de on dokuzuncu asrın son çeyreği içerisinde açıkça ayrılma istidadı içerisine girmiş ve bu bağlamda büyük devletler -özellikle Rusya ve İngiltere- ile ilişki içerisinde olmuşlardır. Büyük devletler de bölgedeki kendi çıkarları doğrultusunda Ermeni azınlığı kazanma yoluna gitmişlerdir. Ruslar Ermenileri kullanarak güneye, Akdeniz’e, inmeye çalışırken, İngilizler Ermeniler yardımı ile Rusları kuzeyde tutmayı amaçlamışlardır. Bu çalışmada İngilizlerin Ermeni azınlığa yönelik politikası üzerinde durulacaktır. 66 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN İngilizlerin Osmanlı Devleti’ne yönelik son dönemdeki politikalarını birkaç ana bölüme ayırmak mümkündür. İlki 1790’larda başlayarak 1878 Berlin Antlaşması’na kadar süren dönemdir. Bu dönem İngilizlerin Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma politikasını izlediği dönem olarak görülmektedir. Bu politikanın izlenmesinde Osmanlı Devleti’nin İngilizlere sunduğu ekonomik ve ticarî imkânlar yanında, doğudaki İngiliz çıkarlarına karşı zarar veren Rus tehdidi ve Rus emperyalist yayılma planları etkili olmuştur. Genellikle Rusların II. Katerina (1762-1796) döneminde Grek Projesi düşüncesi, Osmanlıya karşı kazandığı askerî başarılar sonucu imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması (1774), azınlıklar üzerinde himaye hakkı kazanması ve bunun sonucu Osmanlı üzerinde oluşturduğu baskı ve güneye inme düşüncesi İngilizleri Rus tehdidine karşı uyarmış, 1790’lardan itibaren İngilizleri Rusya’ya karşı Osmanlıyı koruma politikaları aramaya itmiştir. Napoleon Bonaparte’ın 1798’de Mısır’ı işgaline kadar Rusların Osmanlı üzerindeki isteklerine birinci derecede Fransızlar karşı durmuş ve Bonaparte 1807’de Tilsit’te Rus Çarı I. Alexander’ın boğazlar üzerindeki isteklerini reddetmiştir. Ancak, Fransızların 1813’de 67 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ruslara yenilmesi ile başlayan yeni dönemde Osmanlı Devleti’nin Rusya karşısında korunması düşüncesi İngilizlere geçmiş, Rus ayısını Yakın ve Orta Doğu’da durdurmak işini İngilizler devralmıştır1. Buna rağmen, İngilizlerin Yunan İsyanı (1821-1829) sırasında isyancıları desteklemeleri, Cezayir’in Fransa tarafından işgaline (1830) göz yummaları, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’a yerleşmesine (1840) razı olmaları, Karadağ ve Sırbistan’ın özerklik hakları kazanmasına ve topraklarını genişletmesine yardımcı olmaları ve Rusların Kafkaslar ve Balkanlar üzerinde genişlemesine karşı etkili bir politika izlememeleri gibi politikalar onların Osmanlı toprak bütünlüğünden ziyade kendi çıkarlarını kolladıklarını göstermektedir. İngilizlerin gerçek amacı Rusları Akdeniz, Basra ve Hint Okyanusuna ulaşmaktan alıkoymaktı. Yoksa Osmanlı Devleti, İran ve Türkistan Türk hanlıkları Ruslara büyük topraklar kaybetmişti. İngilizler gibi Rusya da başarılı bir emperyalist devletti. Her iki güçlü ve yayılmacı devlet birbirini kontrol etme ihtiyacı içerisinde de olmuşlardı. Ruslar kendileri için doğal yayılma alanı olarak çoğunlukla Türk topraklarını -Karadeniz Kuzeyi, Volga Vadisi, Sibirya, Kazak Bozkırları, Orta Asya Hanlıkları, Kafkaslar ve Balkanlar- seçerken, İngilizler denizaşırı, zengin sömürge ve koloni topraklarını -Hindistan, Kanada, Avustralya, Güney Afrika, Mısır, Yeni Zelanda ve Karaibler- seçmişlerdir. Bu alanlar üzerinde sıcak çatışmalara girme tehlikesi ile karşı karşıya kalmadıkları sürece birbirinin yayılmasına göz yummuşlardır. Bu bağlamda, denizlerde güçlü donanmaları ile İspanya, Fransa ve Hollanda gibi yayılmacı devletlere galebe çalan İngilizler, Rusya ile denizlerde karşılaşmaktan kaçınmışlardır. Bunu sağlayabilmek için de çıkarlarına uygun dünya politikaları geliştirmişlerdir. Rusların sıcak denizlerde varlığı olmadığı sürece onlarla sıcak temas ve çetin mücadele olmayacaktı. Bu bağlamda on dokuzuncu yüzyıl boyunca Yakın Doğu’da Osmanlı İmparatorluğu, Orta Doğuda ise Afganistan, Türkistan ve İran üzerinde politikalar geliştirmişlerdir. Bu politikaları ile Rusların Akdeniz, Basra ve Hint Okyanusu’na ulaşmasını engellemek istemişleridir. Yakın Doğu ve Orta Doğu bu politikaların uygulama alanları olmuştur2. 1 2 68 Wayne S. Vucinich, “Russia and the Near and Middle East”, Current History, S.28, C.162, February 1955, s.87. Bernard Porter, The Lion’s Share: A Short History of British Imperialism, 1850-1970, London: Longman, 1975, s. 152-153. Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve yıkılması sürecinde en tehlikeli düşman Rusya olmuştur. Rusların Osmanlı Devleti’ne yönelik geleneksel, yıkıcı ve parçalayıcı politikaları I. Petro (1682-1725) dönemine kadar gerilere gitmektedir. Bu çar döneminde başlayan batılılaşma ve modernleşme hareketleri Rusya’yı sürekli geliştirirken, genişleme önünde engel gördüğü Türk topraklarını ortadan kaldırmak politikalarını da beraberinde getirmiştir. Hatta I. Petro yayılmacı ve Osmanlı Devleti’ne yönelik yıkıcı politikalarını bir miras olarak kendinden sonrakilere de aktarmıştır3. Dönemin en güçlü kara ordusuna sahip olan, insan kaynakları bakımında hemen hemen sınırsız bir gücü bulunan çarlık Rusya’sının Akdeniz veya Hint Okyanusunda görünmesi İngiltere için büyük bir tehlike arz etmekteydi. Bu tehlikeyi sezen İngilizler on sekizinci asrın sonlarına doğru, özellikle başarılı başbakanları William Pitt’in politikaları ile Rusya’yı kuzeyde, sıcak denizlerden uzak, tutma amacına yönelik politikalar geliştirmeye gitmişlerdir. Genç William Pitt 1791’de Rusya’dan Dinyeper Irmağı’nı Osmanlı Devleti’ne terk etmesini istemiştir4. 18. asır sonlarında Rusya’nın güneye inmesine itiraz eden İngilizler on dokuzuncu asrın sonlarına doğru hâlâ aynı itirazlarını sürdürmekteydiler. Bu onlar için geleneksel İngiliz politikası olmuştu5. Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sırasında zengin sömürgelerini -Kanada ve Hindistan- Britanya’ya kaptıran Fransa, Akdeniz’de ve Hindistan’da sömürgeler elde etmek için yeni askerî ve politik atılımlarda bulunmaktan çekinmemiştir. Napoleon Bonaparte’ın 1898’de Mısır’ı işgali, 1801’de Rus çarı I. Paul ile Hindistan’a karşı ortak bir sefer yapma planı, 1807’de I. Alexander ile Tilsit’te varılan kararla İngilizleri Hindistan’da çıkarma düşüncesi6 Büyük Britanya’yı ciddi tehditlerin 3 4 5 6 “An Indian Officer”, Russia’s March towards India, Vol.2, Samson Low, Marston & Company, London 1894, s.299-302. I. Petro bu vasiyetnamesinde önce Karadeniz’e ulaşılmasını, buraya varınca tersaneler kurarak gemi inşaa edilmesini ve ondan sonra İstanbul üzerine yürünmesini, Osmanlı içerisindeki Ortodoks tebaanın Rus çıkarları için kullanılmasını belirtmiştir. John Howes Gleason, The Genesis of Russophobia in Great Britain: A Study of the Interaction of Policy and Opinion, Harvard University Press, Cambridge 1950, s.9. H. Labouchere, “The Foreign Policy of England”, The North American Review, S.155, July-December 1892, s.439. Hugh-Seton Watson, The Russian Empire 1801-1917, Clarendon Press, Oxford 1967, s.118. 69 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 beklediği konusunda uyarmıştır. Napoleon Bonaparte’ın 1813’te Waterloo savaşı ile yenilmesi ve Fransa’nın Napoleon döneminde Avrupa’da kurduğu üstünlüğün sona ermesi İngilizler için büyük bir başarı olmuş, ancak Rusların sürekli yayılmacı politikaları, geniş insan ve malzeme kaynakları İngilizlerin uluslararası politikası için bir tehdit olmaya devam etmiştir. 1830’larda İran’da siyasi temsilcisi olan John McNeill’in İran, Orta Asya ve Afganistan üzerindeki Rus entrikalarından bahsetmesi, Rusların Hindistan’a yönelik gizli palanlarının olduğunu belirtmesi İngilizler tarafından Afganistan’ın 1839’da ilk işgaline yol açmıştır7. Türkistan, Afganistan ve İran üzerinde geliştirdiği politikalar ile Basra ve Hindistan’ı Ruslara kapamaya çalışan İngilizler, Osmanlı ile geliştirdikleri ilişkiler ile de Boğazlar’ı ve Akdeniz’i Ruslara kapamaya çalışmışlardır. Bu bağlamda 1830’larda Osmanlı Devleti’ne yönelik İngiliz ilgisi artmıştır. Bunda özellikle Rusların 1829 Türkmen Çayı Antlaşması ile İran’dan Azerbaycan, Ermenistan ve Kafkasların önemli bir kısmını ele geçirmesi ve yine aynı yıl Osmanlı Devleti ile yaptığı Edirne Antlaşması ile de hem Kafkaslarda ve hem de Balkanlarda önemli ilerlemeler sağlaması etkili olmuştur. İngilizler kendilerini bekleyen tehlikenin farkında idi. İngiliz devlet adamlarından Lord Palmerston, İstanbul’daki elçileri Lord Ponsonby ve enerji dolu devlet adamı David Urquhart Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü ve Rus ihtiraslarına karşı korunması düşüncesini taşımaktaydı. Dışişleri bakanlığına geldiği 1835’ten 1841’e kadar İngilizlerin Akdeniz politikasını Lord Palmerston belirlemişti8. Bu dönemde İngiltere ile Osmanlı Devleti’nin ilişkileri sıcak bir seyir izlemiş, İngilizler Mehmet Ali Paşa ayaklanmasında Osmanlı tarafını tutmuşlardır. 1840’ta varılan Londra Antlaşması ile Mehmet Ali’nin etki alanı sınırlandırılmış, bizzat İngiliz donanmasının yardımı ile Mehmet Ali güçleri Suriye’den çıkarılmıştır. Mehmet Ali 1832’de Kütahya Antlaşması ile kazandığı yerleri Osmanlıya terk ederek, Mısır valiliğinin veraset yolu ile kendisine bırakılması şartı ile Mısır’da bırakılmıştır. İngilizler aynı dönemde 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’nı yaparak Osmanlı ülkesinde geniş kapitülasyon haklarına kavuşmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti dışarıdan mal 7 8 70 Michael Edwardes, Playing the Great Game: A Victorian Cold War, Hamish Hamilton, London 1975, s.13. “VISCOUNT PALMERSTON, K.G.&c.”, Gentleman’s Magazine, S.2, December 1865, s.779. Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN girişine kapılarını sonuna kadar açan ve hiçbir sıkıntı çıkarmayan tek ülke olarak bilinmektedir9. Lord Palmerston’un öncülüğü ile İngilizlerin İstanbul’a gönderdiği siyasî ajanları David Urquhart10 uzun süre Osmanlı ülkesinde yaşamış yazdığı yazılarla ve kitaplarla İngiliz politikacılarına Osmanlı politikasının gelişimi konusunda yardımcı olmuştur. Turkey and Its Resources (Türkiye ve Kaynakları) adlı eserinde Urquhart, Osmanlı ile ekonomik ilişkilerin sıkılaştırması ile Britanya’nın Rus ticaretine bağımlılığının azalacağını, böylece de Osmanlı Devleti’nin İngiliz politikasında ağırlık kazanacağını dile getirmiştir11. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında İngilizler Osmanlı Devleti’ni desteklemişler ve Osmanlı işlerinde birinci derecede önemli yere sahip olmuşlardır12. Bunda Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı (1839) ile başlayan yenileşme hareketlerinin İngilizler nazarında olumlu karşılanması, Osmanlıların Macar Mültecilerini koruma konusunda gösterdiği kararlılık ve Rusların tek başlarına Osmanlı Devleti’ni kontrol etme girişimleri etkili olmuştur. Kırım Savaşı’nı sonuçlandıran Paris Barışı (1856) sonrasında Osmanlı azınlıkları ile büyük devletlerarasında yeni bir dönem başlamıştır. Bu zamana kadar genellikle Büyük Devletler kendi çıkarlarına en fazla hizmet edecek olan ve dinî-etnik kimliklerine yakın gayrimüslimleri himaye etmek -bu bağlamda Ruslar Ortodoks ve Slavları, Fransızlar Katolikleri ve İngilizlerde Protestanları koruyup kollamak istemişti- istidadında bulunurlarken, bu tarihten sonra tüm gayrimüslimler -Gregoryen Ermeniler dahil- büyük devletlerin himayesi altına alınarak, onlara Osmanlı iç işlerine müdahale hakkının genişletildiği belirtilmiştir13. Tanzimat döneminde (1839-1876) Müslim ve gayrimüslimler arasındaki eşitsizlikler giderilmeye çalışılmış, Osmanlıcılık temelinde modern 9 10 11 12 13 “Papers Presented To The British Houses Of Parliament, Article VI”, European Quarterly Journal, S.9, C.17, July 1839, s.247. Webster, Charles, Sir, KCMG, FBA, “Urquhart, Ponsonby, and Palmerston”, English Historical Review, S.62, 1947, s.327. G. H. Bolsover, “David Urquhart and the Eastern Question, 1833-1837: A Study in Publicity and Diplomacy”, The Journal of Modern History, Cilt 3, No:4, December 1936, s.446. Wucinich, “Russia and the Near and Middle East,” s.88. André N. Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, Paris 1926, s.29. 71 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 bir devlet ve millet anlayışına yönelik gelişmeler yaşanmıştır. Kanunlar önünde herkese eşitlik anlayışı kabul edilmiş, Osmanlı Devleti’nin geleneksel hukuk sistemi genişletilerek, laik hukuk anlayışı Osmanlı hukukuna girmiştir. Bu bağlamda 1843’te Ceza kanunu kabul edilmiş, azınlıklar ve yabancıların da yargılanabileceği karma mahkemeler yürürlüğe konmuştur. 1844’de İslam’dan ayrılmalara uygulanan ölüm cezasından vazgeçilmiş, 1850’de ise Fransız örneğinden kopyalanarak Ticaret Kanunu kabul edilmiştir. 1869’da ise laik mahkemeler olan nizamiye mahkemeleri işlevselleştirilmiştir. Osmanlı kendi adli kurumlarını laikleştirmekle kalmamış, gayrimüslim milletlerin laikleşmesi içinde atılımlar yapmıştır. Bu bağlamda Ermeniler 1863’te hazırladıkları ve din adamlarının geleneksel yetkilerini kısıtlayarak tüm Ermenilerin kendi milletlerini yönetmeye katılımını sağlayacak nizamnameyi Osmanlı hükümetine kabul ettirmişlerdir14. Ancak, yeniliklere karşı koyan bir kesim her zaman olmuştur. Bu bağlamda yeniliklere Müslümanlar kadar azınlıklar da karşı çıkmıştır. Müslümanlar gayrimüslimlerle eşitlik konusunu kendi dinî ve geleneksel anlayışlarına ters görürken, gayrimüslimler Osmanlı geleneksel azınlık yönetim tarzı olan millet sistemi içerisindeki avantajlarından -her ne kadar 1856 Islahat Fermanı eski azınlık imtiyazlarını teyit etmiş olsa da- uzaklaşmış olmanın korkusu ile karşı çıkmışlardır. Ayrıca hukukî eşitliğe dayalı merkezî bir yönetimin azınlıkların kendi benliklerini kaybetmelerine yol açacağı korkusu ile Rusya’da yeniliklere karşı çıkmıştır15. Azınlıkların en fazla istemediği durum askerlik yapma yükümlülüğü idi. Bununla birlikte azınlıklar da memur olabilecek ve idari kadrolara atanabilecekti. Tanzimat döneminin iki büyük meclisi bulunmaktaydı: Meclis-i Ahkâm-ı Adliye ve Meclis-i Tanzimat. Islahat Fermanı ile azınlıklara Meclis-i Ahkâm-ı Adliye gibi üst düzey meclislere katılma hakkı tanınmıştı. İngiliz elçisi Sir Bulwer bu meclislerin tek meclis haline getirilmesi, üye sayısının 12 olması, en yüksek memurlar arasında beş yıl süre ile seçilmesi ve seçilenlerin vilayetlerde olağanüstü yetkilerle teftiş yapma yetkisi kazanması gerektiğini belirtmiş ve bu birleştirilmiş meclisin zabıtayı düzenlemesi, mahkemelerin ıslahı, Hıristiyanların mahkeme şahitliklerinin kolaylaştırılması, öşrün kaldırılması, umuma açık okulların 14 Erik J. Zürcher, Turkey: A Modern History, I. B. Tauris and Co., London 1997, s.64. 15 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Kaknüs, İstanbul 1999, s.210-212. 72 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN kurulması ve meclise raporlar yazacak müsteşarların atanması gibi işleri yapmasını istemiştir. Ancak bu istekler olumlu karşılanmamıştır16. Yabancı gözlemciler Tanzimat döneminde azınlıklara tanınan idarî, hukukî, sosyal ve kültürel haklara rağmen Türklerin bütünleyici yönetiminin ve idarî kabiliyetlerinin gerekliliği üzerinde durmuşlardır. İngiliz devlet adamı Lord J. Russell’a göre (1860) Türk imparatorluğunda Türkler, Yunanlılar, Slavlar, Ermeniler, Araplar ve diğerleri yaşamaktadır. İçlerinde yönetme kabiliyeti olan tek ırk Türkler17 idi. Tanzimat döneminde padişah ve devlet adamlarının öncülüğü ile yürütülen reformlar Osmanlı Devleti’nin merkezi otoritesini güçlendirmeyi amaçladığı kadar Osmanlı çok-dinli ve çok-milletli yapısını Osmanlıcılık fikri altında modern “vatandaşlık” düşüncesi ile tımar etmek amacına yönelik olmuştur. Merkezi otorite ile devletin askerî, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda dinamik ve etkin gücünü geliştirmek düşüncesi yatarken, Osmanlıcılık fikri ile etnik dağılmaların önü alınmak istenmiştir. Osmanlıcılık fikrinin gelişmesinde 1860’lardan itibaren siyasî, kültürel ve sosyal sahalarda ön plana çıkan yeni aydın tipi -Genç Osmanlılar- etkin rol oynamıştır. Amaç Avrupa’nın Hasta Adamı olarak bilinen Osmanlı Devleti’nin varlığını sürdürmesini sağlamaktır18. İngilizlerin Osmanlıya yönelik politikalarında köklü değişim 1878’de Berlin Konferansı sırasında ortaya çıkmış olsa da bu politika alternatifi daha önceleri düşünülmüştür. 1868’de yayınlanan bir makalede Osmanlı Devleti’nin koruyucularının himaye sorumluluğunu yerine getirmeye devam etmelerini, ancak imparatorluğun tamamen tasfiyesi zorunlu hale gelince himayecilik politikalarından vazgeçmeleri gerektiğini belirtmekte idi. Bu durumda dahi yumuşak bir geçiş sağlanmalıydı. Osmanlı Devleti’nin sürdürülmesinin zorlaştığını dile getiren yazıda, Avrupa Türkiye’sinde 3.800.000 Müslüman bulunduğu, bunların 300.000’in Tatar ve Çerkezlerden, 2.500.000’i dönme yerlilerden ve sadece 1.000.000’u gerçek Türklerden oluştuğu belirtilmekteydi. Böylece gerçek Türklerin Avrupa’daki sayıları önemsiz idi. Ancak, Anadolu’da durum farklı idi. 16 Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, s.164-165. 17 Bilal N. Şimşir, British Documents on Ottoman Armeninas, Vol. 1, TTK Yayını, Ankara 1989, Belge 14, s.38. 18 Renée Worringer, “‘Sick Man of Europe’ or ‘Japan of the Near East’?: Constructing Ottoman Modernity in the Hamidian and Young Turk Eras”, International Journal of Middle East Studies, 36 (2004), s.209. 73 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Burada gerçek Türklerin sayısı beş kat daha fazla idi. Ondan dolayı henüz, Anadolu üzerinde düşünülen bir bölge değildi19. Oysa 1878’da Avrupa Türkiye’si büyük oranda parçalanınca sıra Anadolu’ya gelmişti. İngilizler de bu tarihten sonra Osmanlı toprak bütünlüğü politikası yerine kendi çıkarlarına hizmet edecek stratejik öneme haiz yerleri ele geçirmek ve kendi güdümlerindeki azınlıklara devletler kurdurmak şeklinde Osmanlı Devleti’nin parçalanması politikasına yönelmişlerdir. Bu gelişmede büyük devletlerarasında var olan emperyalist yarışın rolü olmuştur. Birliğini yeni sağlayan Güneş’te bir yer edinmek isteyen Almanya’nın Yakın Doğu üzerindeki ihtirasları doğrultusunda 1870’lerden itibaren Anadolu ile ilgilenmesi ve bu bağlamda ticarî ve ekonomik oluşumlar kurması20 İngilizlerin geleneksel Osmanlı politikalarında sapmalara yol açmıştır. Osmanlı topraklarının Avrupalılarca işgalinin sürmesi, İslamî Osmanlı Devleti ile bağlarını sorgulayan azınlıkların hareketleri, ekonomik iflas ve diğer uluslar arası komplikasyonlar Batılıların Osmanlı içişlerine müdahalesine yol açmıştır. Avrupa açıkça ‘Avrupa’nın Hasta Adamı’nın kendini savunmasını imkânsız hale getirmiştir21. 1870’lerde Osmanlı Devleti’ndeki azınlıklar sayıca, zenginlikçe, bilgi bakımında ve bağımsızlığı kazanabilme arzuları bağlamında sürekli gelişirken, onların sahipleri olan Türkler hızlı bir şekilde azalmakta ve fakirleşmekte idi. Anadolu köylülerinin dediği gibi ‘Ecnebi Tanrı olmuş’ idi ve imparatorluğu yıkacaklardı22. Osmanlı son döneminin en uzun padişahı olan II. Abdülhamit 1867’de Abdülaziz’in Avrupa gezisine şehzade olarak katılmış, İngilizlerin dürüstlüğünden ve bayındır işlerinden etkilenmiş, ancak, Osmanlıya gelen zararların büyük kısmının İngilizlerden kaynaklandığına da inanmıştır23. 1875’te Bosna ve Hersek’te ayaklanma devam ederken 1876’da Bulgaristan’da ayaklanma patlak vermiş, ayaklanmanın temel nedenleri arasında Rusya’nın panislav politikaları doğrultusunda kışkırtıcılığı, geleneksel Rus politikalarını yerine getirmek için azınlıkları kullanması, başıbozuk kimselerin yerli halk üzerindeki olumsuz tesiri, Osmanlı devle19 “La Question d’Orient, Expose Politique”, London Quarterly Review, 29: 58 (January 1868), s.401-402. 20 Wucinich, “Russia and the Near and Middle East”, s.88. 21 Worringer, “‘Sick Man of Europe’ or ‘Japan of the Near East…”, s.209. 22 “La Question d’Orient, Expose Politique”, s.402. 23 Enver Ziya Karal, OsmanlıTarihi, Cilt VIII, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1988, s.185. 74 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN tinin askeri ve ekonomik zafiyeti olmasına rağmen batıda, basında çıkan abartılı yayınların etkisi ile Türkler aleyhine büyük bir kamuoyu ortaya çıkmıştır. Türklere karşı düşmanca duyguların yaygınlaşmasında önde gelen bir takım tutucu ve önyargılı politikacıların kışkırtıcı demeç ve yazıları da etkili olmuştur. Bu politikacılardan bir tanesi W. E. Gladstone idi24. İngiliz devlet adamı Gladstone on dokuzuncu asır İngiltere’sinin önde gelen simalarından idi ve dört defa başbakanlık yapmıştı. 1876’da yayınladığı Bulgar Vahşeti ve Doğu Sorunu adlı broşüründe Türkler aleyhinde ağır ithamlarda bulundu. Türklerin Avrupa’dan çıkarılmasını savundu. Bu nedenle büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ni bölmesini tavsiye etti25. 1878’den itibaren İngilizlerin geleneksel politikalarındaki derin değişimde Gladstone gibi politikacıların rolü bulunmaktadır. 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında İngilizler genellikle Türk yanlısı ve Rus yanlısı olarak iki guruba ayrılmıştır. Aslında Türk yanlısı olanlar Rus karşıtı olanlardı. Rus yanlısı olanlar ise Türk imparatorluğundaki baskı altındaki azınlıklar yanlısı idi26. Bu varsayımdan yola çıkıldığında her iki gurubun da gerçekte Türklerin yanında olmadığı görülür. İngilizler ve diğer Avrupalı büyük devletler, özellikle Avusturya, Rusya ile Osmanlı Arasında 1878’de imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nın kendi çıkarlarına aykırı bularak, yeniden uluslararası bir konferans toplanmasına taraf olmuş ve aynı yıl içerisinde toplanan Berlin Konferansı’nda durum yeniden değerlendirilerek anlaşma sağlanmıştır. Burada ilginç olan İngilizlerin konferans öncesinde Rusya ve sonra da Osmanlı ile gizli anlaşmalar yaparak kendi çıkarlarına uygun zemin yaratmaları idi. Rusya ile 30 Mayıs 1878’de Londra’da varılan gizli anlaşmada Rusya’nın Baserabya ve evliye-i selaseyi -Kars, Ardahan, Batumalmasını, Bulgaristan Prensliğinin iki kısma ayrılmasını ve Rumeli’de ıslahat yapılmasına bütün büyük devletlerin taraf olmasını kabullenmiş olmaları idi. Bu anlaşmada Kars, Ardahan ve Batum’u Rusya’nın almasını onamalarına rağmen İngilizler Osmanlı ile yaptıkları 4 Haziran 1878 24 “The Life of William Ewart Gladstone”, Atheneaum, 2147, December 1868, London 1830, s.837. 25 W. E. Gladstone, Bulgarian Horrors and the Question of the East, William Clowes and Sons, London 1876, s.9-18. 26 W. E. Gladstone, “The Peace to Come”, Nineteenth Century: A Monthly Review, 3:12 (February 1878), s.209. 75 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tarihli gizli Kıbrıs Konvansiyonu ile Berlin Antlaşması’nda buraların tekrar Osmanlıya kazandırılması için çaba gösterecekleri sözünü vermişlerdi27. Oysa Berlin’de İngilizlerin bu yollu çabası görülmemiş, aksine Osmanlıyı gelecekte sıkıntıya sokacak olan Ermenilere yönelik haklar tanıyan 61. maddede ısrarcı bir tutum izlemişlerdir. 1878 Kıbrıs Konvansiyonu ve Berlin Konferansı ile Osmanlı Devleti’ne karşı olumsuz bir hava takınan İngilizlerin 1880’lerde hâlâ Türk toprakları üzerindeki çıkarları ağır basmaktaydı. İngilizlerin Osmanlı Devleti’nden aldıkları kapitülasyonlar doğrultusunda kazandıkları ticari ve ekonomik çıkarlar önemini sürdürmekteydi. 1880’lere gelindiğinde İngilizler ticari sistemlerinin gelişmesinde Türkiye şirketi tüccarlarının Büyük Doğu Hindistan şirketinden sonra en önemli rolü oynadığını düşünmekteydiler. İngilizlere göre Levant şirketi 1880’e gelindiğinde 244 yıldır aktif idi ve sanat ve araştırmaların geliştirilmesinde, köleliğin bastırılmasında ve medeniyetin yayılmasında etkili olmuştu28. Levant Şirket’i baskı altındaki Hıristiyanları koruduğunu ve yardımlarından dolayı Doğu’daki Hıristiyan milletlerin ortadan kaldırılarak silinmelerini önlediğini iddia etmiştir29. Osmanlı Hükümeti Berlin Anlaşması’nın Ermenilere yönelik 61. maddesinde belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmede isteksiz davranmış, Kürt ve Çerkezlere karşı herhangi bir eylemde bulunmamıştır. Bunda tarihi gelişmeler etkili olduğu gibi, Abdülhamit’in Panislamizm politikaları da etkili olmuştur30. 1880’de altı büyük devlet Osmanlı hükümetine baskıda bulunarak geçmişte olduğu gibi şimdi de devam eden Ermenilere yönelik baskı ve katliamlara son verilmesini istemişlerdir. Osmanlı Devleti bölgeye bir heyet göndermiş, onların raporu doğrultusunda da birtakım reformlar yapılacağını belirtmiştir. 1894’te patlak veren Sasun olayları sonrasında da İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri Osmanlıya ağır eleştirilerde bulunmuşlar ve acilen Ermenilere yönelik reformların yapılmasını istemişlerdir. Sultan Abdülhamit buna bağlı olarak 20 Ekim 1895’te bir fermanla bu devletlerin isteklerinin bazılarını teyit eden yenilikleri ilan etmiştir. Ancak, büyük devletlerin reform istekleri 27 Karal, Osmanlı Tarihi, s.170-173. 28 J. Theodore Bent, “The English in the Levant”, English Historical Review, 5 (October 1890), s.654. 29 Bent, “The English in the Levant”, s.664. 30 Karal, Osmanlı Tarihi, s.133. 76 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Ermenilerin durumunu iyileştirmediği gibi daha da kötüleştirmiş, istenen reformlar da kâğıt üzerinde kalmıştır31. Aynı dönem yazılmış bir makalede Sultan’ın Babıâli ve Büyük Güçler arasında Ermenilere yönelik reformlar konusunda yapılan görüşmeleri başarı ile sonuçlandırmasından dolayı kutlanması gerektiği vurgulanmıştır32. İngiliz politikalarının hem temellenmesinde ve hem de şekillenmesinde misyonerler önemli roller oynamışlardı. Protestan mezhepte olan İngilizler imparatorluk içerisinde kendi azınlıklarını yaratma düşüncesi ile misyonerlerden faydalanmışlardı. Bunda da başarılı olmuşlardı. Binlerce Rum Ortodoks ve Gregoryen Ermeni Protestanlığı seçmişti. 1850’de Osmanlı Devleti içerisinde Protestan Milleti doğmuştu. Misyonerler kendi okullarını kurmuşlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun her yerinde Amerikan ve İngiliz misyonerlerinin, Fransız Friars, Lazarists ve Jesuits’lerinin, Alman Deaconessesleri’nin, Yardımcı Bacıların (sisters of charity) ve diğerlerinin açtığı okullar bulunmaktaydı33. Misyonerler Ermeni ayrımcılığının manevi hazırlayıcıları idi34. Alttaki tablo Protestan misyonerlerinin gücü ile ilgili bir bilgi vermektedir. 1869’da Diyarbakır, Bitlis, Mardin, Harput, ve Erzurum’da Bulunan Amerikan Protestan Misyonerleri, Misyoner Kuruluşları ve Öğrencileri35 Kişi ve Kurumlar Misyonerler Yardımcı Kadın Yerli Din adamı (Pastorler) Diplomalı Papazlar (preachers) Yerli öğretmenler Yerli yardımcılar Kiliseler 1867’de dine kabul edilenler Şimdiki üye sayısı Sayıları 14 21 17 16 47 68 22 97 697 31 Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, s.36-38. 32 Rafiuddin Ahmad, “The Eastern Question”, The Nineteenth Century: A Monthly Review, 38, 226, December 1895, s.1009. 33 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.126. 34 Karal, Osmanlı Tarihi, s.135. 35 Şimşir, British Documents, s.68 77 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Kişi ve Kurumlar Sayıları Dua etme yerleri Ortalama Sabath congregation Sabbath okulları Sabbath okul öğrencileri 80 3.981 35 2.566 Protestan Toplumu ve Sıradan Okullar Erkek sayısı 2.794 Vergi ödeyenlerin sayısı 1.462 Kayıtlı Protestanlar 4.796 Genel okullar Erkek öğrenciler Kız öğrenciler Toplam öğrenci sayısı Teoloji okulu öğrencileri Kız okulu öğrencileri Eğitim alan diğer yetişkinler Eğitim alan tüm kişilerin sayısı 92 1.492 677 2.169 48 59 624 2.900 Osmanlı azınlıkları içerisinde Ermenilerin imparatorlukta yaşadıkları alanlar, ekonomik faaliyetleri, nüfusları ve tarihleri ayrılıkçı düşünceyi taşımalarını engellemiş veya en azında geciktirmiştir. Yaşadıkları alanlar itibariyle her ne kadar İstanbul, altı vilayet ve Çukurova’da yoğunlaşmış olsalar da Ermeniler İmparatorluğun hiçbir bölgesinde çoğunluğu teşkil etmemekteydi. Devletin hemen her bölgesine dağılmış, kendi işleri ile meşgul, hallerinde memnun bir görüntü vermekteydiler. Kendi halinde ve devlete sadakatlerinden dolayı Osmanlılar tarafından millet-i sadıka olarak nitelenmekteydiler36. Osmanlı istatistiklerine göre Ermeniler 1.300.000 kadardı. Bu nüfus genel nüfus içerisinde sınırlı bir yüzdeyi oluşturmaktaydı. 1912 Osmanlı nüfus sayımı sonuçlarına göre, tüm imparatorluk sınırları içerisinde ki buna Rumeli toprakları, İstanbul, Anadolu, Suriye, Irak ve Arap toprakları dâhildir, 1.698.301 Ermeni nüfusuna karşılık toplam 38.899.366 Osmanlı nüfusu sayılmıştır37. Bir başka kaynakta Büyük Savaş öncesi 36 Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, s.34. 37 Justin McCarthy, “The Population of the Ottoman Armenians”, The Armenians in the Late Ottoman Period, Hazırlayan Türkkaya Ataöv, The Turkish Historical Society, Ankara 2001, s.70. 78 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Ermeni nüfusu imparatorluk genelinde %5,5’i ve İstanbul’da da %18’i oluşturduğu, toplam Ermeni sayısının 988,887 Gregorian; 160,166 Katolik; ve 36.339 Protestan olduğu ve genel toplamda Ermeni nüfusunun 1.125.000’e vardığı belirtilmektedir. Aynı tarihlerde Osmanlı Nüfusunun ise 20.475.225 olduğu vurgulanmaktadır38. İngiliz Konsolos Taylor’a Göre 1869’da Erzurum, Diyarbakır ve Harput’un Nüfusu39 Etnik Gurup Erzurum Diyarbakır Harput Türkler 272.500 30.000 140.000 Kürtler 357.000 391.000 100.000 Hıristiyanlar 411.000 108.000 130.000 Yahudi 1.200 1.000 — Yezidiler 2.000 8.000 — Kızılbaş 158.000 12.500 30.000 29.000 — — — 118.000 — — 1.230.700 15.000 683.500 — 400.000 Terrek Iman (Kara Papaklar?) Araplar Çeçenler Toplam Ermenilerin çoğunlukta olduklarını iddia ettikleri altı vilayetteki -Erzurum, Van, Bitlis, Sivas, Harput ve Diyarbakır- nüfusları ile ilgili Ermeni kaynakları abartılı rakamlar vermiştir. Ermeni Patrikliği Ermenileri 1.028.000 (%39) kişi ve diğer Hıristiyanları 165.000 (%6) ve Müslüman nüfusu da 1.432.000 (%55) göstermiştir. Müslüman nüfustan ise Türkler 666.000, Çerkezler 62.000; yerleşik Kürtler 242,000 ve göçebe Kürtler 182.000 olarak belirtmiştir. Osmanlı Kayıtlarına göre ise altı vilayette Ermeniler 786.917 (%19), diğer Hıristiyanlar 176.845 (%4) ve Müslümanlar 3.173.918 (%77) olarak verilmiştir. Ermeni Patrikliği kayıtlarının varlığı şüphelidir çünkü bu kayıtlar ne Patriklikte ne de İstanbul’da bulunmuştur. Bu iddialar 1913’te Krikor Zohrab’ın Marcel Léart takma adıyla Paris’te bastırdığı bir kitaba dayanmaktadır. Kaynak Ermenileri fazla ve Müslümanları eksik göstermek suretiyle Ermeni 38 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 2, Çeviren Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul 1983, s.250. 39 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, vol. 1, Ank: TTK, 1989, s. 60-61, belge no, 25 79 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 iddialarını güçlendirmek istemiştir40. Genellikle Avrupalıların kullandığı Osmanlı Ermenistan’ı söylemi, demografik olarak bakıldığında gerçeği yansıtmamaktadır. Doğudaki bu altı vilayette Ermeni nüfusu toplam nüfusun %17’sini aşmamıştır. Hatta tüm imparatorluk sınırları içerisindeki Ermeniler bu bölgede toplansa dahi Müslüman nüfusa oranla azınlıkta kalırlardı41. Altı vilayetteki Ermeni nüfusu ile ilgili İngiliz Konsolos Taylor’un görüşleri üstteki tablodan görülmektedir. Ermeniler ekonomik olarak genel nüfus içerisinde iyi bir yere sahiptiler. Çoğunlukla şehirliydiler. Ticaret ve zanaat kollarında ağırlıklı yere sahiptiler. Zenginlik getiren iş kollarında -kuyumculuk, doktorluk, zanaatlar, ticaret, esnaflık- etkindiler42. Ermeniler, sarraflık, kuyumculuk, ticaret, inşaat... vb. alanlardaki üstünlüklerine, devlet memuriyetlerinden de özellikle maliye, dışişleri, içişleri ve eğitim alanlarında önemli görevlere gelmişlerdi43. Ermenileri çoğunlukla Gregoryen mezhebinde idi. Ancak, Fransa ve Papa gibi devlet ve din adamlarının gayretleri ile Katoliklik, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi Protestan devletlerin gayretleri ile de Protestanlık Ermeniler arasında taraf bulmuştu. On dokuzuncu asrın ortalarında Osmanlı Devleti Katolik ve Protestan milletleri olarak yeni dinî-cemaati gurupları ve kiliselerini kabullenmek durumunda kalmıştı44. Ermeniler 1870’lere gelindiğinde türlü sebeplerden dolayı bağımsızlık ve devletten ayrılma faaliyetleri içerisine girmişlerdir. Bunun en önemli sebebi olarak Osmanlı Devleti’nin içeriden ve dışarıdan doğan zaaflarından faydalanma hevesi yatmaktaydı. Ermeniler Osmanlı zayıflığını kendileri için bir kazanç haline getirmeyi ummuşlardı. Fransız Devriminin doğurduğu milliyetçi fikirler, Ermeni din adamlarının ayrılıkçı 40 McCarthy, “The Population of the Ottoman Armenians”, s.67-68. 41 McCarthy, “The Population of the Ottoman Armenians”, s.71. 42 Memet Yetişgin, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Maraş Sancağındaki Ermenilerin Ekonomik Durumları ve Yönetimdeki Yerleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, Cilt 3, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 2007, s.94-99; Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, s.34. 43 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 2, s.250; Karal, Osmanlı Tarihi, s.127. 44 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2001, s.4. Halaçoğlu’na göre 1831’de Katolik ve 1859’da da Protestan Kiliseleri kurulmuştu. 80 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN özlemi, yurt dışına giden Ermeni öğrencilerin çabaları, büyük devletlerin kışkırtmaları, devletin Tanzimat’tan beri idarede yaptığı yenilikleri yeterince sağlayamaması ve Osmanlı Devleti’nin durdurulamaz çöküşü Ermeni meselesinin doğmasına zemin hazırlamıştı. Rusların 93 Harbi sırasında Ermenileri kışkırtması, Ayastefanos Antlaşması (1878)’nın 16. maddesi ile onun yerini alan Berlin Antlaşması’nın (1878) 61. maddelerinin Ermenilere yönelik reformlar yapılması ve Kürt ve Çerkez saldırılarına karşı korunması ifadelerine yer vermesi ile Ermeni meselesi doğmuştu45. Ermenilerin 1878 öncesinde Osmanlı içerisinde ciddi bir sorun olmaksızın varlıklarını sürdürmelerine rağmen Ayastefanos ve Berlin Anlaşmalarına konulan maddelerden sonra sorun haline gelmeleri, Ermeni sorununun kendi çaba veya isteklerinden ziyade büyük devletlerin politikalarının bir sonucu ortaya çıktığı düşüncesini doğurmuştur. Bir bağlamda sorun Ermeni sorunu değil de bir emperyalizm sorunu görünümü kazanmıştır. İngilizler Rusların Ermenilere yönelik politikalar ile İskenderun ve Basra’ya kadar nüfuzlarını güçlendirip, sıcak denizlerde kendilerine rakip olmasını istemediklerinden, Ermenileri kendi taraflarına çekmeye çalışmışlardır. Berlin Antlaşması’ndan sonra Ermeni haklarını savunmada Rusya’yı da geçerek Osmanlı içişlerine karışmaya başlamışlardır46. İngilizler Ermenilere yönelik politikalarında Türklerin Hıristiyan tebaaya yönelik hatalı yönetim sergilemesi fikrini de sürekli bir retorik olarak kullanmışlardır47. Ermeni meselesinin doğmasında ve uluslararası bir boyut kazanmasında Ermeni patriğinin Rus ve İngilizler ile ikili ilişkileri etkili olmuştur. Ermeni Patriği Narses’in 17 Mart 1878’de İstanbul’da İngiliz elçisi Mr. Layard ile yaptığı görüşmede, Ermeni Patriği Ermenilerin Müslüman idaresinde çok çektiklerini, bu nedenle bağımsızlık veya Rusya’ya katılım istediklerini belirtmiştir. Layard ise daha bir yıl önce Patriğin kendisine Türkiye’yi Rusya’ya karşı korumak için Ermenilerin silaha sarılacağını 45 Richard G. Hovannisian, “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, East European Quarterly, 6, 1 (March 1872), s.4; Karal, Osmanlı Tarihi, s.126. Hovannisian, Ermenilerin geç kültürel uyanışının doğurduğu siyasî istekler sırasında Büyük Devletlerin Ermeni benliğini bulmada katkıları olduğunu ancak aralarındak rekabetin Ermeni politik isteklerinin gerçekleşmesinde bir şansızlık doğurduğunu belirtmiştir. 46 Karal, Osmanlı Tarihi, s.130-131. 47 Labouchere, “The Foreign Policy of England”, s.441. 81 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 belirttiğini söyleyince, Patrik, durumun değiştiğini, Rusların şimdi Ermeniler için anlaşma şartlarına madde eklemek istediğini belirtmiştir. Ayrıca, doğuda önemli bir bölümün Rusya idaresine geçtiğini, Balkanlardaki Hıristiyanların da otonomi istediğini, aynı otonomiyi kendilerinin de isteme hakkı bulunduğunu açıklamıştır. Ermenilerin Müslüman idaresine karşı düşmanlıklarının, Van ve Beyazıt’taki Kürtlerin Ermenilere karşı yaptığı zulümden dolayı arttığını dile getirmiş, kendilerinin şimdi haklar istediğini, bu hakların Avrupa tarafından kendilerine verilmemesi durumunda, Rusya’ya yöneleceklerini ve Rusya’ya katılımın sağlanmasına kadar da sürekli ayaklanacaklarını belirtmiştir. Daha şimdiden Ermenistan’daki Ermenilerin Rusya işgali altındaki bölgeye gitmek üzere hazır olduğunu söylemiş, Ermenilerin bir Hıristiyan hükümetin desteği ile bağımsızlıklarını kazanmasını istemiştir. Dahası Patrik, Ermeni isteklerini içeren bir mektubu Prens Bismarck’a göndermiştir. Mektup, Ermenilerin ayrılıkçı hareketlerinin başında bulunan Prens Reuss tarafından götürülmüştür. Layard, Patriğe Ermenistan’ın sınırlarını belirtmesini isteyince; Patrik, Ermenistan, Van ve Sivas Paşalığı ile Diyarbakır’ın büyük kısmını ve antik Kilikya krallığını kapsamalıdır demiştir. Layard’ın bu bölgede çok yüksek bir Müslüman çoğunluğu bulunduğunu belirtmesi üzerine, Patrik, bu gerçeği kabul ettiğini ancak Müslümanların da kendileri ile birlikte kurulacak Hıristiyan bir devlet içerisinde kalmayı yeğleyeceğini, mal ve canlarının korunacağını dile getirmiştir. Layard’ın toplanacak kongrede Avrupalı delegelerin böyle büyük bir toprak parçasını Ermenilere asla bırakmayacağını söylemesi üzerine, Patrik Ermenilerin Türk yönetimine karşı ayaklanarak, kendilerini Rusya’ya ilhak ettireceklerini belirtmiştir. Artık Ermenilerin Müslümanlarla birlikte yaşamak istemediğini dile getirmiştir48. Böylece Patrik Narses bir yandan ayrılıkçı istekleri için İngiltere’den destek ararken, İngilizleri bu desteğe zorlamak için Rus kozunu oynamıştır. İngiliz elçisi A. H. Layard’ın Ermenilerle ilgili olarak; Gregorian Ermeni Patriği Narses’in Ruslarla iletişim içinde olduğunu, San Stefano (Yeşilköy)’daki Rus heyeti ile ilişki kurduğunu, eski patriklerden Khorem Nar Bey ile bir diğer Ermeniyi Rusya’ya elçi olarak gönderdiğini, bunların bir Ermeni Otonomisi yaratmak için çalıştığını dile getirmiştir. Kurulacak muhtemel bir Ermeni otonomi bölgesinin kısa veya uzun 48 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Vol. 1, TTK Yayını, Ankara 1989, s.159-160. 82 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN dönemde Rusya’ya bağlanacağını ve Rusya’nın nüfuzunu güneye doğru genişleteceğini, Kongrede, otonomi yerine Ermenileri, özellikle Kürt aşiretlerinin zulmünden, kurtaracak bir sistemin kabul edilmesini tavsiye etmiştir. Doğuda çoğunlukla ziraatçı Ermenilerin çalışkan ve Türk komşuları ile iyi geçinen kimseler olduğunu, Ermeniler gibi Türklerin de Kürt aşiretlerinin baskılarından yıldığını, Ermenilerin devletin her yerinde ve diğer tüm Hıristiyan toplumlarından ziyade Türklerle en iyi şekilde ve barış içerisinde bir hayat sürdüğünü dile getirmiştir49. Ermeni Patriği Narses, San Stafeno’da Rus elçisi Grand Dük Nicholas’yı ziyaret ederek Ermeniler için otonomi istemiştir. Grand Dük, Kürt ve Çerkezlere karşı önlemler alınması için yapılacak anlaşmaya bir madde ekleyeceğini ve Rusya’nın kontrolünde bölgede Ermenilerin güven içinde kalmasına çalışacağını belirtmiştir50. Ermeni Patriği Narses, isteklerini gerçekleştirmek için Avrupa’ya eski patriklerden Kirimian ile Mısır Hıdivi’nin eski bakanlarından Nubar Paşa’yı göndermiştir51. Ermeni Patriği Abcheveque Narses’in İngiliz dışişleri bakanı Markis Salisbury’ye yazdığı mektup da; Konferans’ta Doğu Sorununa adil ve doğru bir çözüm bulunmasını, Ermenilerin bu topraklar üzerinde Hıristiyanlığı ilk kabule den halk olduğunu, Barbar orduları tarafından işgal edildikten beri varlıklarını korumaya çalıştıklarını ve hâlâ farklı dil, kişilik ve özgür kiliselerini koruduklarını, beş asırdır öldürüldüklerini ve ancak şimdi daha iyi geleceğe sahip olduklarını ve kendilerine yardım edilmesini istemiştir52. Salisbury İstanbul’daki elçisi Layard’a 30 Mayıs 1878 tarihli mektubunda, İngiltere Rusya’nın işgal ettiği Batum, Kars ve Ardahan’dan çıkarılması için askeri bir harekette bulunmayacağını, böyle bir hareketin çok pahalı ve gereksiz olduğunu, ancak Rusların yeni yerleri işgallerine askerî tedbirlerle karşı konulacağını, Osmanlı Sultanının otoritesi ve Türk idaresinin hâlâ ülkede gerekli olduğunu, İngiltere’nin Rusya’nın Doğu’daki hareketlerini kontrol etmek ve çıkarlarını korumak için Kıbrıs’ı istemekte olduğunu, ancak Kıbrıs’ın Osmanlı toprağı olarak 49 50 51 52 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.162-163. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.164-165. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.166. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.168-169. 83 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 kalması gerektiğini, Kıbrıs’ın vergisinin yıllık olarak İngiliz hükümeti tarafından Osmanlı hazinesine ödenmeye devam edeceğini, ancak adanın İngiliz işgal ve idaresine bırakılacağını, Ruslar doğuda işgal ettikleri yerlerden çekilirlerse, İngiltere’nin de Kıbrıs için istediği şartları bırakacağını belirtmiştir. Dahası, Kıbrıs konvansiyonunun hangi şartlarda olması gerektiğini dile getirmiştir. Bu şartları kraliçe adına imzalamaya yetkili olduğunu belirterek şatları sıralamıştır: Batum, Ardahan ve Kars Rusya tarafından işgal edildikçe ve Anlaşma sağlandıktan sonra Ruslar daha ileri giderek yeni yerler işgal ederse, İngiltere Sultanın topraklarını askeri güç ile savunmaya söz vermektedir. Sultan da buna karşılık, doğuda Hıristiyanlar lehine reformlar yapacak, Kıbrıs’ın İngiltere tarafından işgal ve idaresine müsaade edecektir53. Lord Salisbury 8 Ağustos 1878’de Sir A. H. Layard’a gönderdiği mektupta; Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarında Müslümanların ezici çoğunlukta (an enormous majority) olduğunu, Anadolu’da yapılacak ilk işin düzenin sağlanması, adaletin yürütülmesi ve gelirlerin toplanması olduğunu, Hıristiyanlara olduğu kadar Müslümanlara da zarar veren Kürt aşiretlerinin saldırılarına karşı askerî-polisin görev yapması gerektiğini, bölgede Sultanın mutlak egemenliğine zarar verecek herhangi bir şeyin yapılmamasını, kanun üstünlüğünün tesis edilmesini, beş veya altı vilayette mahkemeler kurulmasını ve her mahkemede bir Avrupalı üye bulunmasının adaletin yerine getirilmesinde elzem odluğunu, tarımda öşür vergisinin kaldırılmasını istemiştir. Lord Salisbury isteklerini özetle şöyle dile getirmiştir: a. Anadolu’daki eyaletlerde Avrupalılar tarafından organize ve komuta edilecek bir jandarma sisteminin kurulması, b. Belli başlı vilayetlerde üst mahkeme görevi görecek merkezi mahkemeler kurulması ve her davada etkili rol oynayacak bir Avrupalı hâkimin görev alması, c. Çoğu Avrupalı olmak üzere her vilayette vergi toplayacak bir kimsenin atanması şeklindedir.54 Salisbury’nin reform isteklerine cevap veren Saffet Paşa, jandarma kurulmasının zamanının erken olduğunu, her vilayette zaten bir üst 53 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.177-179. 54 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.192-195. 84 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN mahkeme olduğunu, önemli olanın bu mahkemelerde iş yapacak dürüst ve bilgili kimseleri yetiştirmek olduğunu, bunun için de hükümetin gayret gösterdiğini, öşrün kaldırılmasının kolay olmadığını bunda kadastronun yapılmadığından dolayı ne kadar vergi alınacağının kestirilememesinin ve halkın para ile değil mal ile vergisini ödemek istemesinin etkili olduğunu belirtmiştir55. Doğu Akdeniz ve Basra’da ekonomik ve siyasî çıkarlarının zedelenmesini istemeyen İngilizler Ermenileri Rus yayılması önünde bir tampon olarak görmüşlerdir. İngiltere için Mezopotamya ve Basra Körfezi önem kazanmış, bölgede siyasî entrikalara veya kendi deniz gücünü tehdit edecek gelişmelere fırsat tanımamak için çalışmıştır. İngilizlerin gayretleri zengin Hindistan ticaretini korumak ve bir Hıristiyan azınlığın korunması gerekliliği konusunda kamuoylarında oluşan düşüncenin tatmin edilmesine çalışmaktı. Yirminci asrın başlarında Hindistan Genel Valisi olan İngiliz devlet adamı Lord Curzon İngiltere’nin tarihi çabalarının sonucu kazandıkları bölge nüfuzunu kimseyle paylaşmaya veya kimseye vermeye niyetleri olmadığını dile getirmişti. Bölgede en eski güç olarak kendilerinin olduğunu, bölgedeki kaosu aşarak düzen kurduklarını dile getirmiştir. Bölgedeki denizlerin her kıyısında İngiliz Kralı’nın tabasının yaşadığı ve ticaret yaptığı gerekçesini belirten Curzon İngiliz ticareti ve tabasının güvenliği için bölgede olduklarını, bu sularda barışın devamı için İngiltere’nin üstün kalması gerektiğini vurgulamıştır56. Bölgede İngiltere’nin gücüne karşı koyabilecek en yakın kuvvet Rusya idi. Bu nedenle Rusya’nın Ermeni kozunu kullanmasına fırsat vermemek ve güneye inmesini engellemek İngiltere’nin önemli politikası olmuştur. Ermeniler dahi bu politikadan ümitlenmiştir. Berlin Kongresi öncesi Rusya’nın desteğinden faydalanmak isteyen Ermenilerin Kongre sırasında ve sonrasında İngilizlere yaklaşmasına gücenmiş olan Rus Çar’ı II. Alexander (1855-1881) kongre sonrasında kendisine yardım için gelen Ermeni heyete İngiltere’den yardım dilenmelerini tavsiye etmiştir57. Ermeniler bağımsızlık için yabancı devletlerin yardımına muhtaçtı. Kendilerinin yabancı devletlerin desteği ile bağımsızlık kazanacakları 55 Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, s.197-198. 56 Marian Kent, Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, London 1996, s.165. 57 Karal, Osmanlı Tarihi, s.133. 85 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 fikri Ermeniler için bir politik düşünceden öte millî kimliklerinin bir parçası olmuştu. Böylece yabancıların şaşalı (ve çoğunlukla boş) sözlerine bel bağlamışlardı. Bu onları sözlerde kalan eyleme dönüşmeyen en kötü güvenceye yöneltmişti. Avrupa’da reformlar tartışılmış, protestolar yapılmış, anlaşmalar imzalanmış olsa da gerçekte Ermenilerin durumu kötüleşmişti. Ermeniler Avrupalılara sempati beslemeye devam etse de Avrupalıların kendileri için ciddi bir girişimde bulunmayacaklarını görememişlerdir58. Ermenilerin istekleri büyük devletlerin emperyalist kazanımlar peşinde gösterdikleri çabaya hizmet etmekteydi. Bir bakıma azınlıklar ile büyük güçler çıkar birlikteliğine gitmekteydi. On dokuzuncu asrın sonları yeni emperyalizm dönemi ve bu dönemde büyük güçler arasında kızışan toprak ve güç kazanım hırsı dünyayı etkilemekteydi. Stratejik ve jeopolitik konumu nedeniyle Osmanlı Devleti yayılmacı gelişmelerin merkezlerinden idi. Batılı büyük devletlerin yeni ve daha kapsamlı yayılmacılık politikalarına yönelmelerinde 1870-1871 Alman-Fransız Savaşı bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu savaş birliğini sağlamış güçlü bir Almanya doğurduğu gibi, Fransa’nın yenilmesi ve Alsace-Lorraine’i Almanya’ya terk etmesine yol açmıştır. Dönemin en parlak devlet adamlarından olan Alman başbakanı Bismarck’ın Fransa’yı Alsace-Loraine’in acısını unutturmak için koloniler kazanımına, özellikle de Tunus’u almaya yöneltmesi, Berlin Konferansı (1878) sırasında Fransa’nın İngiltere karşısında Kıbrıs’taki isteklerinden vazgeçmesi ve İngilizlerin de Tunus’ta Fransa isteklerini tanıması emperyalist yarışı tetiklemiştir. 1881’de Fransızlar alacak ve borç durumunu ve Tunuslu yağmacıların Cezayir’deki askerlerini rahatsız ettiği gerekçesini ileri sürerek Tunus’u ele geçirmiştir59. Fransa’nın iki yıl sonra Madagaskar’ı alması ve Afrika’da koloniler etmeye başlaması Avrupalı devletlerin koloni kazanım hırsını kamçılamış, Afrika’da ve başka yerlerde ilk ulaşanın elinde kalan parseller için büyük mücadeleler verilmiştir. Demiryolları inşa ederek kazanımlarını geliştiren batılı emperyalistler, Osmanlı topraklarında da bu yarışı sürdürmüşlerdir. 58 Razmik Panossian, Armenians, Columbia University Press, ABD 2006, s.188189. 59 John Merriman, A History of Modern Europe: From the Renaissance to the Present, Norton & Company, London 1996, s.965. 86 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps’in 1869’da açmayı başardığı Süveyş kanalı ile Kızıl Deniz ve Akdeniz bir birine bağlanmış, Mısır Hindistan ticaretinde vazgeçilmez bir boğaz haline gelmiştir. Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın ekonomik sıkıntılarından dolayı kanaldaki hisselerini İngilizlerin alması Mısır üzerindeki İngiliz yetkilerini artırmıştır. Kanal gittikçe önem kazanmaya başlamıştır. Kanalda 1870’te 486 gemi geçerken 1882’de 3.000 gemi geçer olmuştur. Mısır’da baş gösteren sosyal ve siyasî gelişmeler İngilizlerin çıkarlarına zarar verince 1882’de burasını işgal etmişlerdir. Sıcak suların önemi artmıştır. Büyük devletlerin Osmanlı içişlerine müdahalesi, Ermenilere yönelik reform istekleri Osmanlı içerisinde geniş sıkıntılar doğurmuştur. Kürtler, Araplar, Makedonyalılar ve hatta Lazlar Osmanlı Hükümeti’nin isteklerine karşı gelmeye ve başkaldırma eğilimlerine başlamışlardır. Böylece dış devletlerin Ermeni politikası Osmanlı içerisinde var olan zayıflıkları ve tutarsızlıkları derinleştirmiştir60. Yazara göre Türk halkı İngiltere’nin hâlâ kendileri için en yakın dost olduğunu düşünmekteydi, sorun despotik yönetim sergileyen Sultan ve onun hükümetindeydi. Yapılması gereken Türkiye’nin güçlendirilmesine çalışmaktı. Bunun için meşrutiyet ilan edilmeli ve anayasa hâkim kılınmalı idi61. Ermeniler bağımsızlık, otonomi veya en azında siyasî ayrıcalıklar için örgütler kurmalarının temel nedeni olarak Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin büyük devletler tarafından ısrarla takip edilmemesinden doğan eksikliğin giderilmesi için kendi işlerini kendileri görme düşüncesinden doğduğunu iddia etmişlerdir62. Bu bağlamda Avrupa’da örgütler kurmuşlar ve bu örgütleri dışarıdan yaşayan zengin Ermeniler desteklemişlerdir. Üç önemli Ermeni örgütünden ilki 1885’te Van’da kurulmuş, milliyetçi ayrımcılığı ve Ermenilerin silahlandırılmasını amaçlamıştır. İkincisi Avrupa’daki Ermeni öğrenci ve göçmenleri tarafından 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak örgütü idi. Kurucularının tamamı Rusya Ermenistan’ından kimselerdi. Hınçak örgütü eylemlerinin merkezine Türk ve Ermeni ileri gelen devlet adamlarına karşı terörist saldırıları koymuştu. Marksist ve sosyalist fikirleri savunan örgüt özellikle İstanbul’daki genç Ermeniler arasında taraftar bulmuştu. Üçüncüsü ise Taşnak örgütü idi ve 1890’da Tiflis’te kurulmuştu. Ermenileri 60 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, s.288. 61 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, s.290. 62 Hovannisian, “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, s.11. 87 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 silahlandırmak, terör eylemlerinde bulunmak gibi konularda Hınçak programına benzer bir program kabul etmişti. Ancak Taşnaklar halka yönelik açıklamalarında daha ılımlı bir yöntem takip etmişlerdi63. Bu örgütler Osmanlı içerisinde tedhiş gurupları oluşturarak, katliam ve taşkınlıklar yapmayı bu metotla dış destek sağlanmasını amaçlamışlardı. Özellikle altı vilayette Müslüman halkı yıldırıp kaçırtmak veya toptan katletmeyi planlayan Ermeniler, terörist hareketlere başlamışlardı. Vilayetlerde hücreler oluşturan Ermeni örgütleri, devletin postacı, vergi memuru, askeri ve idarecisi herkese, Müslüman halka ve hatta padişaha bağlı Ermenilere saldırıyorlardı. Buna tepki olarak Müslümanlar da karşı saldırıya geçmiş, özellikle ülkeye yeni gelen göçmenler eski yerlerinde nasıl zulümlere uğradıklarını anlatarak Ermenilere karşı saldırgan olmaya başlamışlardı. II. Abdülhamit Ermeni memurlara güvenmeyerek onları atmış ve daha önemlisi doğuda yerel jandarma olan Hamidiye alaylarını kurmuştu. Teröre karşı-terörü hortlatmıştı64. Hamidiye alayları batılılar tarafından hoş karşılanmamıştır. Abdülhamit II kendinden önce yapılan yenilikleri ortadan kaldırarak baskıcı bir yönetim sergilemekle suçlanmış ve dönemi despot Hamidiye rejimi olarak isimlendirilmiştir. Hamidiye güçleri Hıristiyanlara karşı sürekli saldırılarda bulunmak ve sık sık katliamlar yapmakla suçlanmıştır65. Rusya her fırsatta olduğu gibi Ermenilerin kışkırtılmasında etkili olmuş, Ermeni faaliyetleri için Londra’yı merkez seçmişlerdir. Ruslar kendi topraklarında Ermenilere açıkça siyasî yapılanma fırsatı vermezken Avrupa’nın kucağında Ermeni faaliyetlerini kışkırtmışlardır. Ermeniler ayrılıkçı amaçları doğrultusunda Avrupalıların dikkatini kazanmak için her yola başvurmuşlardır66. Eğer Ermeniler Rus kışkırtmalarına uymak yerine 1876 yılında kabul edilen Türk kanunlarının kendilerine tanıdığı eşitlik için mücadele etselerdi tüm Türk toplumu onların yanında yer 63 Justin McCarthy, The Ottoman Peoples and the End of Empire, Arnold, London 2001, s.70-71; Hovannisian, “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, s.11. 64 Stanford J. Shaw ve Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 2, s.253-254. 65 Mandelstam, La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, s.27-28. 66 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, 59: 350 (February 1896), s.287. 88 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN alırdı. Oysa bu gün (1896) ülkelerinin düşmanları olarak görülmektedirler67. BAZI İNGİLİZ DEVLET ADAMLARININ OSMANLI DEVLETİ’NE YÖNELİK POLİTİKALARI 19. asrın ikinci yarısında İngilizlerin dış politikasını belirleyen belli başlı devlet adamları Lord Henry John T. Palmerston, Lord John Russell, William Ewart Gladstone, Benjamin Disraeli ve Robert C. Salisbury idi. Bunlardan Russell ve Gladstone liberal hükümetlerin başbakanı iken, Palmerston, Disraeli ve Salisbury tutucu hükümetlerin başbakanı olmuşlardır. Hepsi birden fazla başbakanlık görevine gelen bu kimselerin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikaları da farklı olmuştur. Lord Palmerston genellikle Türk-yanlısı (Turcophile) olarak bilinen bir politikacı olmuştur. 1850’lerde Kırım Savaşı patlak verdiğinde Türklerin desteklenmesi için Palmerston’un önemli gayretleri olmuştur. İngiliz tarihinin şansız olayı olarak hatırlanan Kırım Savaşı’nın çıkmasında İngiliz politikalarının açıklıktan uzak ve muallak bir yapıda kalmasının etkili olduğu kabul edilmiştir. Lord Palmerston’un görüşü açıklıktan yana idi. Buna göre, eğer İngiltere açıkça Rusya’nın isteklerine karşı olduğun başından beri belirtse idi Ruslar savaşı göze alamayabilirdi. Diğer bir görüş ise Lord Aberdeen’in görüşü idi ve Türkleri Rusya karşısında yalnız bırakmayı amaçlamaktaydı68. Rus-yanlısı (Russophile) Aberdeen ile Palmerston çatışması sırasında başbakan Russell genellikle Aberdeen’in fikirlerini desteklemiştir. 1853’te Palmerston’un görevinde istifasına yol açan en önemli gelişmelerden birisi onun Doğu meselesinde aldığı tavır olmuştur. Kırım Savaşı sırasında Palmerston müttefik donanmalarının Karadeniz’e çıkarak Rus donanmasını Sivastopol’a sığınmaya zorlamasını ve Karadeniz’in denetiminin müttefikler elinde olmasını istemişti. Onun istekleri yerine gelmeyince Ruslar Sinop baskınını gerçekleştirmiş ve Türklere büyük zayiat verdirmişlerdi. Palmerston’un istifaya zorlandığı günlerde gerçekleşen bu olay birçok İngiliz devlet adamının tepkisine yol açmış, Milletlerin ruhunu anlama kabiliyeti olan Palmerston’un düşünceleri 67 “England’s Policy in Turkey”, Fortnightly Review, s.288. 68 S. Walpole, “The Queen’s Prime Ministers”, Forthnightly Review, 58, 345 (September 1895), s.388. 89 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 kabul edilmemiş olmasından dolayı Sinop olayının yaşandığı ve şimdi de daha köklü kararlar alınması gerektiği vurgulanmıştır69. 1850’lerde Maliye Bakanlığı yapmış olan Disraeli kolonileri boynumuzu çevreleyen değirmen taşı sözleri ile faydasız bulmuşken, asrın sonlarına doğru İngiliz emperyalizminin en başta gelen savunucularından olmuştur. Aynı şekilde liberal Gladstone’da aynı dönemde Toprak sevgisi ve şehveti insanoğlunun en büyük lanetlerinden olduğunu dile getirmiştir70. 1875’te Disraeli’nin başbakanlığı döneminde (1875-1880) Mısır Hidiv’i İsmail Paşa’nın ekonomik sıkıntılarından dolayı sattığı Süveyş Kanalı hisselerini satın alması ve İngiliz Kraliçesi’nin aynı zamanda Hindistan Kraliçesi olmasında katkıları, İngiltere’nin Hindistan yolu üzerindeki kuvvet ve güvenliğini geliştirmede oldukça etkili olmuştur. Kendisi de bir doğulu olan Disraeli 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ve 1878 Berlin Konferansı’nda İngiltere’yi zarardan koruduğu gibi Rusya’nın ilerlemesini durdurmada başarılı bulunmuş, Avrupa’daki Türk gücünün zayıflaması ve Kıbrıs’ın kazanılmasına çalıştığı için bir diktatör olmuştur71. İngiltere için şerefli bir barış yapmıştır72. Disraeli İngiltere’yi savaşa sürüklememiş olsa bile Türklerin tarafını tuttuğu belirtilmiştir73. Oysa Osmanlı Devleti’nin savaşsız kaybettiği iki önemli toprak parçası -Kıbrıs ve Mısır- İngiltere’ye kaybedilmiştir74. İlkinde Türk-yanlısı Disraeli rol oynarken, ikincisinde Türk-düşmanı Gladstone rol oynamıştır. Benjamin Disraeli’nin liderliğindeki İngiliz heyeti Berlin Konferansı sırasında Türk yanlısı görünüm vermişti. Oysa Disraeli hükümetinin Osmanlıya yönelik politikaları çelişkilerle dolu ve zayıf bir karaktere sahipti75. 1880’de Disraeli hükümeti Gladstone’un liberallerine yenilmiş ve 1885’e kadar İngiliz politikasına koyu bir Hıristiyan olan ve Yakın Doğu ve Balkanlar politikasında Rus yanlısı bir politika izleyen 69 James Sykes, “Palmerston’s Quarrels with Court and Colleagues”, Macmillan’s Magazine, 80 (May-October 1899), s.46-49. 70 Merriman, A History of Modern Europe, s.963. 71 “Benjamin Disraeli”, Macmillan’s Magazine, 91 (November 1904-April 1905), s.239. 72 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1999, s.537; Walpole, “The Queen’s Prime Ministers”, s.389. 73 Labouchere, “The Foreign Policy of England”, s.432. 74 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, s.546. 75 “The Policy of Lord Beaconsfield’s Government”, Fraser’s Magazine, 17: 98 (February 1878), s.135. 90 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Gladstone hükümeti yön vermiştir. Bu dönemde Rusya’ya yaklaşma politikaları, Gladstone’un yakın adamı Duke of Argyll’ın çabaları ile Osmanlı Devleti’nin Balkanlar ve Anadolu kısmında yenilikler yapılması fikirleri desteklenmiş, bu da Osmanlı devletinin parçalanmasına katkıda bulunmuştur. Gladstone 1880’de Almanya, Fransa ve Avusturya’nın karşı koyduğu bir fikri -Osmanlı Topraklarının bombalanması- ortaya koymuş ve Osmanlıya baskılar sonucu Karadağ’ın istediği tüm toprakları Karadağ’a kazandırmıştır. Gladstone Türkleri despot barbarlar olarak görmeye devam etmiş, kendi dinî söylemleri ve dindar görünümü ile esaret altındaki Hıristiyanların bağımsızlığına çalışma gerekçesi ile gerçek politika peşinde gitmiş, İngiltere’nin Mısır ve Balkanlar’da çıkarlarını geliştirmiştir76. 1885’ten 1902 tarihine kadar İngiliz başbakanlık koltuğunu -birkaç yıl hariç- doldurmuş olan Lord Salisbury 1897’de yaptığı bir konuşmada medeniyeti ve Hıristiyan milletleri korumak için büyük devletlerle birlikte hareket ettiklerini bunun için Sultan’ın gücünü azaltmaya çalıştıklarını dile getirmiştir77. Oysa iki yıl önce yaptığı bir konuşmada İngiltere’nin Müslüman tebaasının Sultan’ın Müslüman tebaasından daha kalabalık olduğunu belirttikten sonra bu kesimin güveninin kazanılmasını istemiştir. Osmanlı Devleti’nde tebaa için ne yapılırsa yapılsın sadece Sultan’ın dileği aranmalıdır demiştir78. Lord Salisbury’nin 1895 Ermeni ayaklanmaları sırasında yaşanan olaylarda tarafsız bir devlet adamı edası yerine Osmanlı Devleti’ne karşı saldırgan bir tavır takınmıştır. Osmanlı Devleti’nin çökebileceğinden bahsetmiş, bunun olmamasının tek nedeni olarak Rusya ile İngiltere’nin müttefik olmamasını yani çatışan emperyalist çıkarların bulunduğunu dile getirmiştir79. Lord Salisbury’nin Ermeni meselesindeki olumsuz tavırları, Girit meselesinde de görülmüş, 1898’de Girit Ayaklanmasının bastırılmasından sonra Türk askerlerinin adadan tamamen çekilmesine İngiliz hükümetinin notası sebep olmuştur80. Bu tarihten yaklaşık on yıl sonra ada elden çıkmıştır. 76 Paul W. Schoroeder, “Gladstone as Bismarck”, Canadian Journal of History, 15: 2 (August 1980), s.169-171. 77 “The Situation in the East”, The Speaker, 22 May 1897, s.573. 78 Rafiuddin Ahmad, “The Eastern Question”, The Nineteenth Century: A Monthly Review, 38, 226 (December 1895), s.1008. 79 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, s.576. 80 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, s.563. 91 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 SONUÇLAR Ermeni meselesi 19. asrın ikinci yarısında ortaya çıkan, Osmanlı Devleti’nin zayıflığı, kurumlarının işlevsizliği, emperyalist çıkarlar için sürekli Osmanlı iç işlerine karışan Büyük Devletlerin varlığı, Ermeni milletinin milliyetçilik fikirleri doğrultusunda ayrımcılık düşüncesi, Hıristiyan misyonerlerin faaliyetleri gibi sebeplerin doğurduğu bir mesele olmuştur. Bu meselede Osmanlılar topraklarının parçalanmaması için gayret gösterirken, Ermeniler siyasî ihtiraslar peşinde olmuşlardır. Büyük Devletler -özellikle Rusya ve İngiltere- ise Yakın Doğu’daki çıkarları için mücadele etmişlerdir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Ermeniler için önemli bir dönüm noktası olmuş, savaş sonrasında yapılan anlaşmalara Ermeniler için reformlar yapılması maddeleri girmiştir. Böylece Ermeniler uluslararası bir boyutta ele alınmaya başlanmışlardır. Bunu bir fırsat bilen Ermeni patrikleri, okur-yazarları ve militanları Büyük Devletlerin desteğini alarak ayrılıkçı isteklerine kavuşmak taraflısı olmuşlardır. Osmanlı Devleti ise bir yandan uluslararası politikalarda Avrupa’daki emperyalist rekabetten faydalanırken, diğer taraftan Hamidiye Alayları gibi güçler oluşturarak Ermeni ayrımcılığının somut kazanımlar elde etmesini engellemeye çalışmışlardır. Ruslar Ermenileri sürekli kışkırtarak güneye inme politikalarını gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Ancak, 1878 Berlin Antlaşması’ndan sonra İngilizlerin Ermenilere yönelik politikaları desteklemeleri üzerine kendi Ermenilerinin benzer isteklerinden ürkerek daha temkinli davranmaya yönelmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının önünün alınamayacağına inanan İngilizler ise Ermeni azınlığı kazanma yoluna gitmişlerdir. Amaçları doğuda kurulacak ve İngiliz yanlısı olacak bir Ermeni devletinin kendi çıkarlarına daha fazla hizmet edeceği gerçeği idi. Ermenilere yönelik İngilizlerin ve diğer güçlerin politikaları Osmanlı iç politikasını daha fazla sıkıntıya sokmaktan başka bir işe yaramamış, bir yandan Ermenileri ayaklanmalara ve ayrılıkçı örgütler kurmaya yöneltirken, diğer taraftan Osmanlı Devleti ve Müslüman halkı küstürmüşlerdir. Sonuçta birçok siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel bunalımın doğmasına yol açmışlardır. 92 Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN BİBLİYOGRAFYA Ahmad, Rafiuddin, “The Eastern Question”, The Nineteenth Century: A Monthly Review, 38, 226 (December 1895). “An IndIan Officer,” Russia’s March towards India, Vol.2, Samson Low, Marston&Company, London 1894. Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, 1789-1914, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1999. “Benjamin Disraeli”, Macmillan’s Magazine, 91 (November 1904-April 1905). Bent, J. Theodore, “The English in the Levant”, English Historical Review, 5 (October 1890). Bolsover, G. H., “David Urquhart and the Eastern Question, 1833-1837: A Study in Publicity and Diplomacy”, The Journal of Modern History, Cilt 3, No:4, December 1936. Edwardes, Michael, Playing the Great Game: A Victorian Cold War, Hamish Hamilton, London 1975. Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Kaknüs, İstanbul 1999. Gladstone, W. E., “The Peace to Come”, Nineteenth Century: A Monthly Review, 3:12 (February 1878). Gladstone, W. E., Bulgarian Horrors and the Question of the East, William Clowes and Sons, London 1876. Gleason, John Howes, The Genesis of Russophobia in Great Britain: A Study of the Interaction of Policy and Opinion, Harvard University Press, Cambridge 1950. Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2001. Hovannisian, Richard G., “The Armenian Question in the Ottoman Empire”, East European Quarterly, 6, 1 (March 1872). Karal, Enver Ziya, OsmanlıTarihi, Cilt VIII, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1988. Kent, Marian, Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, London 1996. “La Question d’Orient, Expose Politique”, London Quarterly Review, 29: 58 (January 1868). Labouchere, H., “The Foreign Policy of England”, The North American Review, S.155, July-December 1892. Mandelstam, André N., La Société de Nations et les Puissances devant le Problème Arménien, Paris 1926. McCarthy, Justin, “The Population of the Ottoman Armenians”, The Armenians in the Late Ottoman Period, Hazırlayan Türkkaya Ataöv, Ankara: The Turkish Historical Society, 2001. McCarthy, Justin, The Ottoman Peoples and the End of Empire, Arnold, London 2001. Merriman, John, A History of Modern Europe: From the Renaissance to the Present, Norton & Company, London 1996. Panossian, Razmik, Armenians, Columbia University Press, ABD 2006. “Papers presented to the BrItIsh Houses of ParlIament, Article VI”, European Quarterly Journal, S.9, C.17, July 1839. 93 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Porter, Bernard, The Lion’s Share: A Short History of British Imperialism, 1850-1970, Longman, London 1975. Schoroeder, Paul W., “Gladstone as Bismarck”, Canadian Journal of History, 15: 2 (August 1980). Shaw, Stanford J., Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt 2, Çeviren Mehmet Harmancı, E Yayınları, İstanbul 1983. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Vol.1, TTK Yayını, Ankara 1989. Sykes, James, “Palmerston’s Quarrels with Court and Colleagues”, Macmillan’s Magazine, 80 (May-October 1899). “The LIfe of WIllIam Ewart Gladstone”, Atheneaum, 2147, December 1868, London 1830. “The PolIcy of Lord BeaconsfIeld’s Government”, Fraser’s Magazine, 17: 98 (February 1878). “VISCOUNT PALMERSTON, K.G.&c.”, Gentleman’s Magazine, S.2, December 1865. Vucinich, Wayne S., “Russia and the Near and Middle East”, Current History, S.28, C.162, February 1955. Walpole, S., “The Queen’s Prime Ministers”, Forthnightly Review, 58, 345 (September 1895). Watson, Hugh-Seton, The Russian Empire 1801-1917, Clarendon Press, Oxford 1967. Webster, Sir Charles, KCMG, FBA, “Urquhart, Ponsonby, and Palmerston”, English Historical Review, S.62, 1947. WorrInger, Renée, “‘Sick Man of Europe’ or ‘Japan of the Near East’?: Constructing Ottoman Modernity in the Hamidian and Young Turk Eras”, International Journal of Middle East Studies, 36 (2004). WucInIch, “Russia and the Near and Middle East”. Yetişgin, Memet, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Maraş Sancağındaki Ermenilerin Ekonomik Durumları ve Yönetimdeki Yerleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, Cilt 3, Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri 2007. Zürcher, Erik J., Turkey: A Modern History, I. B. Tauris and Co., London 1997. 94 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E MİSYONER, ERMENİ, TERÖR VE AMERİKA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Talas/Kayseri-TÜRKİYE Tlf.: 0 352 437 49 37, e-posta: hulagu@erciyes.edu.tr 95 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin başlangıç tarihi 19. asrın ilk yıllara kadar uzanır. İki devlet arasındaki ilk münasebetler siyasî olmaktan ziyade ticarî, dinî ve kültürel boyutlu bir gelişme izlemiştir. Osmanlı idaresindeki Anadolu ve Ortadoğu topraklarının yeraltı ve yer üstü kaynakları bakımından zenginliği, sahip olduğu pazar niteliği ve ulaşım olanakları 1830’lu yıllardan itibaren Amerika Birleşik Devletlerinin ilgisini çekmiştir. Amerika Birleşik Devletleri; Osmanlı Devleti ile imzaladığı daha ilk anlaşmadan ve ticari alandaki ilk yakınlaşmadan itibaren bu toprakların ve barındırdığı zenginliğin kendi çıkarları adına ne tarzda, hangi ölçülerle ve toplumun hangi kesimleriyle yakın münasebetler kurularak elde edilebileceğini araştırmaya yönelmiştir. Bu politikanın sonucu olarak Osmanlı topraklarında yaşayan ve özellikle Anadolu coğrafyasında hayat sürmekte olan Ermeniler, bu ilişkilerde ve ön görülen Amerikan hedeflerinin gerçekleştirilmesinde önemli bir unsur olarak kabul görmüş ve Amerika Birleşik Devletleri için büyük bir önem arz etmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri ile Ermeniler arasında ilk münasebetlerin kurulmasına, Ermenilerin Amerika Birleşik Devletleri’nin menfaatlerini gerçekleştirmede bir maşa haline getirilmesine ise Amerikan misyonerleri aracılık etmişlerdir. 96 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Hıristiyanlığı tanıtma, yayma ve yeni inanırlar kazanma demek olan misyonerlik Hıristiyanlığın temel özelliklerinden biri olmuştur. Bu politikayla misyonerlik Hıristiyanlık kadar eski ve köklü bir dinî unsur haline gelmiştir. Daha sonraki tarihlerde örgütlü bir kurum olarak vücut bulacak, amaçlı ve şuurlu bir dinî tebliğ faaliyeti başlatacak olan bu mesleğin öncüleri Havariler olmuştur1. Başlangıçta bu minvalde bir mana taşıyan misyonerlik kelimesi zamanla, özellikle on yedinci asırdan itibaren, yeni anlamlar kazanarak, dalalet ve sapıklık içerisinde bulunduğuna inanılan toplumlara hidayet yolunu gösterme çabası yanında, ticarî, siyasî ve kültürel amaçlarla diğer toplumlara gönderilme anlamlarını da içerecek şekilde bir kullanım kazanmıştır. Dolayısıyla misyoner temelde 1 Osman Cilacı, Hıristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1982, s.7; Hidayet M. Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, 2. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992, s.25. Bazı araştırmacılar da Hz. İsa’nın ve havarilerinin yapmış olduğu dini yayma çalışmalarının, teşkilât halinde yapılan organize bir faaliyet olmadığı, sadece tebliğ amacı taşıdığı düşüncesiyle bu dönemdeki çalışmalara misyoner faaliyetleri olarak bakmamak lazım geldiğini belirtmektedirler. Bkz. Şaban Kuzgun, “Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerliğinin Doğuşu”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, No:1, Cumhuriyetin 60. Yılına Armağan, Kayseri 1983, s.66. 97 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 bir din adamı demektir. Fakat misyonerler, dünyanın dört bir tarafına yayılmış olmalarından, bulundukları belde ve bölgelerin dinî karakterlerini, nüfus, dil ve kültür yapılarını, yeraltı ve yer üstü kaynaklarını tetkik ve tespit etme noktasında yapmış oldukları çalışmalar dolayısıyla, bir başka yönüyle de tarih-toplum-kültür araştırmacısı2 olmuşlardır. Osmanlı coğrafyasında misyonerlik faaliyetlerinin tarihi araştırmaların yabancılık duyduğu bir konu değildir. Bilindiği gibi, Anadolu’da faaliyet göstermeye başlayan ilk misyoner grubu daha 1220 yılında İstanbul’a gelen Saint François tarikatına mensup Franciscain rahiplerinden Katolik Kapusenler (Freres Mineurs) olmuştur. Bugün sadece Conventueller diye anılan bu rahipler İstanbul’a gelen en eski Katolik misyonerleri idiler. Bu misyonerlerin İstanbul’da yaptıkları en önemli iş Bizans ve Roma kiliselerinin birleştirilmesini gerçekleştirmek, yani Greklerin Katolikleşmelerine çalışmak olmuştur. Conventual rahipleri ayrıca öğretim işiyle de meşgul olmuşlardır. Ancak bu noktadaki çalışmaları belki diğerlerine nispetle biraz daha sınırlı olarak İstanbul’un fethinden önce olduğu gibi sonrasında da, Latin kiliselerinin yanında bulunan okullarda, kilise ruhanî dairesinde oturan Latin ailelerinin çocuklarını okutmaktan veya kilisede görev alacak çocukları kilise okullarında okutmaktan ibaret kalmıştır3. Osmanlı ülkesine giren ikinci grup Katolik misyoner grubu Dominikenlerdir. Bir iddiaya göre bunların İstanbul’a gelişi 13. yüzyılın ilk yarısı içinde, başka bir iddiaya göre ise aynı yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir. Osmanlı topraklarında faaliyete başlayan diğer bir Katolik misyoner grubu da Cizvitler olmuştur. 1583 Kasımının sekizinci günü beş kişilik bir grup hâlinde Osmanlı ülkesine ayak basan Cizvit misyonerleri aynı yılın 18 Kasımı’nda St. Benoit Manastır ve Kilisesi’ne yerleştirilmişlerdir. Yerleşir yerleşmez yaptıkları ilk işlerden biri ise burada hemen bir okul açmak olmuştur. Cizvitler, tarikatlarının 1773 yılında Papa XIV. Clement tarafından lağvedilmesine kadar, Rumlar ve Ermeniler arasında, 190 yıl süreyle İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmekten geri durmamışlardır. İstanbul’a Cezvitler’den sonra gelen diğer bir misyoner grubu ise Capucinsler olmuştur. 1626 Temmuzu’nun yedisinde 2 3 98 Necmettin Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, C.5, s.329. Nurettin Polvan, Türkiye’de Yabancı Öğretim, C.I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1952, s.66, 69-70. Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ üç kişilik bir Capucin misyoner grubu İstanbul’a gelmiş ve St. Georges Kilisesi’ne yerleşerek, Cizvitler gibi onlar da, kilise bünyesinde açtıkları bir okul ile eğitim alanında kendilerini ispatlamaya çalışmışlardır. Fransa, Colbert hükümeti zamanında bu misyonerlerin eğitim faaliyetlerinden faydalanmak istemiş ve Osmanlı Devleti’ndeki Fransız elçiliğine ve konsolosluklarına tercüman yetiştirmek maksadıyla Krallık Ticaret Meclisi 18 Kasım 1669 tarihinde her üç yılda bir kere Fransa’dan Capucinlerin İstanbul ve İzmir’deki okullarına altı dil oğlanı gönderilmesine karar vermiştir. 1718’de alınan son kararla da Capucinler’in İstanbul’daki okulunda on iki dil oğlanı bulundurulmuştur4. Osmanlı ülkesinde faaliyet gösteren ikinci gurup misyonerler ise Protestanlar olmuştur. Daha İngiltere Cumhuriyeti’nin ilan olunduğu 1646 yılında Londra’da yer alan yeni Parlamento Hıristiyanlığın neşri için bir cemiyet teşkili cihetine gitmiştir. 1698, 1792 ve 1805 tarihlerinde bu cemiyet mevcut teşkilatını, yaptığı atılımlarla daha geniş bir alana yaymaya çalışmıştır. Osmanlı Devleti’nin siyasî durumunun sunduğu imkânlar ve Katolik misyonerlerin faaliyetlerini hızla sürdürmelerine engel olma arzusu, Protestan misyonerlerini Osmanlı ülkesindeki çalışmalarını 19. asrın ilk yarısında bir kez daha gözden geçirmeye ve etkinlik sağlayıcı tedbirler almaya sevk etmiştir. Yapılan çalışmalar ilk başta ve bakışta dinî ve mezhebî nitelikli bir çerçeve içinde görünmüş olsalar bile, gerçekte İngiltere’nin Fransa ve Rusya’ya karşı Osmanlı ülkesinde kullanabileceği Protestan kitlenin meydana getirilmesi çalışmasından başka bir şey olmamıştı. Daha sonra 19. yüzyılda İngiltere’nin çoğunlukla yürüttüğü Protestanlık faaliyetlerine Amerikan Protestan faaliyet gurupları da katılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri siyasi bir teşekkül haline gelmede gecikmiş olması dolayısıyla her sahada olduğu gibi, diğer devletlere nispetle, misyonerlik faaliyetleri konusunda da geç kalmış, ancak böyle olmasına rağmen netice itibariyle kendi adına elle tutulur bir başarıyı gerçekleştirme istidadı gösterebilen bir ülke olmuştur. Bilindiği gibi Osmanlı topraklarında yaşayan Katoliklerin koruyuculuğunu Fransa ve Avusturya, Ortodoksların koruyuculuğunu ise Rusya üstlenmiştir. Adı geçen bu üç devlet 1840 tarihinden itibaren Lübnan ve Suriye bölgelerinde Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında meydana 4 Ayrıntılı bilgi için bkz. Polvan, Türkiye’de Yabancı Öğretim, s.60-125. 99 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gelen çatışmalardan faydalanarak kendi mezheplerinden olanları himaye etmek bahanesiyle olaylara müdahale etmişler, bu vesileyle nüfuzlarını kuvvetlendirmeye çalışmışlardır. Böyle bir gelişme ise İngiltere’yi, bölgede etkin hale gelme politikası güden diğer devletlerin nüfuzlarını dengede tutabilmek için, mezhebî bir himaye kurma siyasetini gütmeye sevk etmiştir. Fakat böyle bir himayeye konu teşkil edecek bir Protestan topluluğu bulunmadığı için de önce böyle bir topluluğu vücuda getirmek üzere harekete geçmiş, 1840 yılında Kudüs’te bir Protestan mabedi inşa etmek üzere Osmanlı Devleti’nden müsaade olunmasını istemiştir. Babıâli önceleri bu talebe pek sıcak bakmamış ise de nihayet 1842’de Kudüs’te ilk Protestan kilisesinin tesisi mümkün olabilmiştir. Bu ilk adımın gerçekleştirilmesinin ardından kurulan bu yeni kilise için Protestan müntesipler temin etmenin mücadelesine başlanmıştır. İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’dan gelen muhtelif Protestan misyonerleri, özellikle İngiliz konsoloslarının maddî ve manevî destekleri sayesinde, başka din ve mezheplere mensup halkı Protestan yapmak üzere hummalı bir faaliyete başlamışlardır5. Dolayısıyla Türkiye’ye gelen ilk Protestan misyonerleri 1804’ta kurulmuş olan British and Foreign Bible Society’ye mensup din adamları olmuşlardır. Bunlar, çalışmalarına öncelikle İzmir ve çevresinden başlayarak, misyoner faaliyetleri açısından Asya’nın anahtarı olarak kabul edilen Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemeye gayret etmişlerdir6. Önceleri İngiltere’nin yönlendirip desteklediği Protestan misyoner ve misyonerlik faaliyetleri, bu tür çalışmalara biraz gecikmeli olarak katıldığını belirttiğimiz Amerika Birleşik Devletleri tarafından, 19. asrın ilk çeyreğinden 20. asrın ilk çeyreğine kadar yaklaşık bir asrı kapsayacak bir dönem içinde gayet hızlı ve etkin bir şekilde sürdürülecektir. Böylece Osmanlı topraklarında açılan ve açılacak olan mabet, hastane, yetimhane, okul ve benzeri kurumlar vasıtasıyla mezhep propagandalarına girişilecek, bir taraftan Ermeniler Protestanlaştırılmaya, bir Protestan topluluğun oluşması ve palazlanması için çalışılırken diğer taraftan ise Osmanlı ülkesinde yavaş yavaş vücut bulmaya başlayan Protestan cemaat üzerinde himaye hakkı elde edilmek istenecektir. Önceleri sade ve yalın bir talep, akabinde ise bir hak olarak elde edilmeye çalışılacak olan bu 5 6 100 A. Alper Gazigiray, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, İstanbul 1982, s.68. Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 1988, s.57-58. Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ imtiyaz arayışı, ileriki satırlarda görüleceği üzere, zaman zaman Osmanlı idaresi ile Amerika Birleşik Devletleri’ni karşı karşıya getirecektir. Bu tür ihtilaflar iki devlet arasında siyasi krizlerin doğmasına yol açmanın ötesinde, ileriki yıllara hazırlık olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri tarafından, Ermeni Meselesi diye adlandırılan bir meselenin de yavaş yavaş ortaya çıkmasının ilk adımları atılmaya, alt yapısı oluşturulmaya, o gün için Osmanlı Devleti’ne karşı, bugün ise Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde kullanılacak olan bir kadro yetiştirilmeye7 başlanmıştır. Misyonerler genel olarak sabırlı, çalışkan, feragat sahibi, sır saklamasını bilen kimseler olmak gibi çok yönlü hususiyetlere sahip olmuşlardır. Misyonerlik her ne kadar dinî bir mana taşımışsa da misyoner faaliyetleri sadece dinî esaslar çerçevesinde yapılmakla sınırlı kalmamış, yapılan faaliyetler siyasî, iktisadî, içtimaî ve idarî alanlardaki her türlü çalışmayı kapsayacak şekilde oldukça geniş ve çok farklı amaçlara yönelik olarak yürütülmüştür. Hatta gerektiğinde, Roma İmparatorluğu yahut Osmanlı Devleti tarihinde yaşanan bir dizi örnekte olduğu gibi, kurulu düzeni değiştirmeye veya yıkmaya yönelik isyan ve ayaklanmalara rehberlik etmek veya bu tür olaylara iştirak etmek gibi bir noktaya kadar uzanmıştır. Bu durumdan dolayıdır ki 18. asır Fransız yazar ve filozoflarından Voltaire (1694–1778) misyonerleri koyun postuna girmiş ejderhalar olarak tavsif etmiş ve dünyayı bin dört yüz yıl kana boyadıklarına8 inanmıştır. Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerin başlaması ve gelişmesi açısından ticarî faaliyet ve münasebetlerin ilk ve temel unsurlardan biri olduğunu belirtmiştik. Bunun böyle olmasında ve belirli bir seviyeye ulaşmasında ise Amerikan misyonerlerinin küçümsenmeyecek bir payı olduğu aşikârdır. Zira misyonerlerin dinî çalışmaların yanında meşgul oldukları diğer bir alan da malî ve iktisadî konular, Osmanlı ülkesinin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile potansiyel ticaret hacmi olmuştur. Bu noktalarla birçok Amerikan misyoneri meşgul olmuş, içinde bulunduğu bölgenin haritalarını çizmiş, resimlerini çekmiş, yeraltı zenginliklerine ulaşabilmek için zenginliği muhtemel olan yerlerde, bir takım vesileler ve isimler altında, fırsat buldukça kuyular açtırmış ve kazılar yaptırmıştır. Yemen’de faaliyet gösteren ve esas ismi G. Wayman Bury iken niyetini ve kimliğini gizleyerek takma ad kullanma 7 8 Gazigiray, Osmanlılardan Günümüze…, s.70. Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.329-30. 101 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 yoluna giden Abdullah Mansur bu tür çalışmalar içerisindeki misyonerlerden sadece birisi olmuştur. Sivas’ta bulunan Amerika konsolosu ise hazırladığı raporlarla, Amerikan emperyalizminin ve ona aracılık eden kurumların Anadolu’nun engin zenginliğine, maden kaynaklarına ve genel yapısına dikkatini çekmeye9 çalışmıştır. Amerikan misyonerleri bir taraftan yaptıkları tespit ve çalışmalarla Osmanlı topraklarında yer alan zenginliklerden ve sunulan imkânlardan kendi ülkeleri ve halkları lehine azami derecede faydalanmaya çalışırken, diğer taraftan ise Osmanlı ülkesinin iktisadî, malî ve sanayi alanlarında gelişmesini önleyici girişimler içerisinde olmuşlardır. Örneğin yerli sanayinin güçlenmesi yolunda gümrük hadlerinin yüzde elli oranlarına kadar yükseltilmiş olması misyonerleri derinden rahatsız etmiş, bu tür uygulamaların son bulması için yoğun bir çaba sarf etmelerine yol açmıştır. Bu noktada vermiş oldukları mücadele bir taraftan bu tür uygulamaların son bulmasını sağlarken, diğer taraftan ise Osmanlı sanayisinin gelişmesini önleyen nedenlerden birisini oluşturmuştur. Mr. Hamlin’in ifadesi ile: Ne zaman ki, hükümetin bu politikası özellikle İngiltere tarafından tamamıyla yıkılmış, Türkiye’nin sanayisi çökmüş ve ülke hızlı bir zaaf süreci içerisine girmiştir10. Misyonerlerin en bariz özelliklerinden bir diğeri ise haber toplama ve bilgi edinme faaliyetleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Misyonerler bulundukları yerlerde ve çevre bölgelerde meydana gelen olayları, hadiseleri ve bunların nedenlerini bir kısım siyasî makamlara ve bağlı bulundukları merkezlere rapor etmişlerdir. Örneğin Anadolu’da dört sene Amerika Birleşik Devletleri adına misyonerlik faaliyetinde bulunmuş olan Frederic Davis Garin, Osmanlı topraklarında Ermeni Buhranı ve 1894 Kıtali ile Vukuat-ı Mukaddimesi ve Tafsilatı adı altında Ermenileri haklı gösteren bir kitap neşretmiştir11. Yine Amerika Birleşik Devletleri adına Van’da faaliyet gösteren başka bir misyoner Ermeni Buhranı başlığı altında Sason hadiselerine dair bir kitap kaleme almış ve Londra’da birçok kimseye nüshalarını göndermiştir12. Merzifon Anadolu 9 Bu tür raporlara örnek olması bakımından bkz. Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880), Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu, Aralık 1996, Kayseri. 10 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.333. 11 BOA, Y.A.Hus., Belge No:327/61, Tarih: 14.01.1312. 12 BOA, Y.A.Hus., Belge No:338/100, Tarih: 15.05.1313. 102 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Koleji’ni idare eden Amerika misyonerlerinden biri tarafından Ermenilerin Ankara’da yargılanmalarını ve bu yargılama dolayısıyla ortaya çıkan durumu konu alan bir makale Presbiterian adındaki İngiliz gazetesinde neşredilmiştir13. Yine Standard Gazetesi’nde bir kısım misyonerlerle Madam Tomayan tarafından gönderilmiş olduğu tahmin olunan Ankara Mahkemesi’nin konu edildiği bir mektup yayımlanmıştır14. Yine Van ve Bitlis’te bulunan iki Amerikalı misyoner bölgelerindeki yerel çatışmaları Erzurum’da bulunan İngiliz konsolosu Mr. Zahrab’a iletmişlerdir15. Beraberinde iki pasaport taşıma imkânı bulan, İngiliz ve Osmanlı kimliği ile halk arasında dolaşan, onlar gibi giyinip onlar gibi konuşan bir kısım misyonerler bağlı bulundukları devletin hedeflerini gerçekleştirmede onlara azami derecede yardımcı olmaya çalışmışlardır16. Bütün bunlardan dolayıdır ki misyonerler yakın ve Orta Doğu’daki durumla ilgili İngiliz ve Amerikan enformasyonunun temel kaynaklarından birini teşkil etmişlerdir17. Amerika Birleşik Devletleri’nin konsolosluk mensuplarını belirlemede ve onları tayini noktasında misyoner şahsiyetlere büyük yer vermesi ve itibar etmesi, atadığı elçi, elçilik kâtibi, konsolos ve konsolos yardımcıları ve saireyi bile zaman zaman misyonerlerden seçmiş olması misyonerlerin siyasî faaliyetler içerisinde bulunmalarını teşvik eden en önemli unsurlardan biri olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu yöndeki politikasında ısrarlı davranması ise hem misyoner faaliyetlerini sınırlamak konusunda alınan ve alınması düşünülen Osmanlı tedbirlerine karşı caydırıcı bir rol oynamış ve hem de misyonerlere serbestçe hareket etme cesaret ve fırsatı bahşetmiştir. Örneğin 1894 yılında önde gelen misyonerlerden B. D. W. Henter Harput’ta bulunan Amerikan konsolosluğuna konsolos yardımcısı olarak atanmak istenmiştir. O günkü Osmanlı hükümeti Amerika Birleşik Devletleri’nin bu kararına muhalefet etmiş ve atama bir süre için ertelenmiş ise de aynı göreve bir başka misyoner, Dr. Thomas H. Norton atanmıştır. Robert Koleji’nin kurucusu ve ilk müdürü Cyrus Hamlin (1811–1900)’in iki defa Amerika’ya başbakanlık etmiş 13 BOA, Y.A.Hus., Belge No:289/90, Tarih: 29.07.1311. 14 BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/69, Tarih: 10.12.1310. 15 Bu tür bilgilendirmeler için bkz. Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856–1880), Tercüme Şinasi Orel, İstanbul 1986, s.100, 101, 108, 107, 418, 419, 420. 16 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.333. 17 Gürün, Ermeni Dosyası, s.55. 103 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 olan Grover Cleveland (1837–1908)’a Osmanlı karasularına Amerikan donanmasının gönderilmesi tavsiyesinde bulunarak saldırgan bir gunboat diplomasisi kışkırtıcılığı yapması örneğinde olduğu gibi, gerek Amerikan okullarında ve gerekse Amerikan konsolosluklarında görev yapan ve siyasetle iç içe olan misyonerler Türk-Amerikan diplomasisinin ve ikili ilişkilerin şekillenmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Biraz da böyle bir yapının etkisi ve neticesi dolayısıyladır ki 1901’de Amerika Birleşik Devletleri’nin idaresi kendisine teslim edilecek olan ve her ne hikmetse 1906 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüş olan 26. Amerikan başbakanı Theodore Roosevelt (1858–1919) dünyada öncelikle ve herkesten evvel ezmek istediği iki ülkeden birisinin Osmanlı Devleti olduğunu beyan etmiştir18. Yukarıda da ifade edildiği üzere Osmanlı topraklarına ilk gelen misyonerler iktisadî, dinî, kültürel ve siyasî noktalar başta olmak üzere imparatorluğu genel yapısı itibariyle tanımaya çalışmışlar, mühendis, seyyah, topograf, doktor ve daha değişik unvan ve sıfatlarla önemli incelemelerde bulunmuşlardır. Misyonerlik faaliyetleri başlangıçta sadece Müslüman olmayan unsurlara değil, Osmanlı vatandaşı bütün herkese hitap etmeyi amaç edinmiştir. Böyle bir anlayışın gereği olarak da Amerikan misyonerleri öncelikle Müslümanlar ve nüfuzlarından faydalanmak üzere İzmir’deki Yahudi dönmeleriyle ilgilenmeye başlamışlardır. Ancak gerek ilk keşif incelemelerinden yaklaşık on yıl sonra, Eli Smith ve Harrison Gray Otis Dwight adlı iki misyonerin bir yıl kadar sürmüş olan ikinci araştırma gezisi ve gerekse Yahudilerin muhalefeti ve Müslümanların Protestanlaştırılmasının yapılan yatırıma ve verilen emeklere değmeyeceği şeklindeki o tarihe kadar edinilen tecrübeler neticesi bu yaklaşım biçiminden vazgeçilmiştir. Bunun üzerine, biraz da zorunlu olarak daha sonraları gayet mümbit bir alan olduğu anlaşılacak olan, ancak bu dönemde maddî ve manevî durumları fecaat arz eden... ahlak ve maneviyatları ifsat etmiş bulunan19 Hıristiyan azınlıklar, özellikle de Ermeniler arasında çalışmanın gerekli olduğu kararına varılmıştır20. Böyle bir karar ile Ermeni unsurunun din, kültür ve ekonomik çıkarları bakımından Fransa, İngiltere ve Rusya tarafından parsellenmeye çalışıldığı bir devrede, (1860–1870) Amerika Birleşik Devletleri de, bir 18 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.332. 19 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.341. 20 BOA, Y.A.Hus., Belge No:352/89, Tarih: 19.12.1313; Gürün, a.g.e., s.55. 104 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ taraftan Osmanlı coğrafyasında kurduğu misyoner örgütleri, okulları, yetimhaneleri, hastaneleriyle ve diğer taraftan kendi ülkesinde Ermenilere sağlamış olduğu imkânlarla bu unsur üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen süre zarfında da Ermenilik davasını siyasî bir düzeye getirmeyi başarabilmiştir. Öyle ki Ermeniler açısından genel olarak Amerika, özel olarak ise Boston şehri21, Ermeni Milli Mukavemet Komiteleri’nin kurulması22 ve faaliyetlerini hiç bir engel ve sınırlama ile karşılaşmadan gayet rahat bir şekilde sürdürme fırsatı buldukları yer olmuştur. Burada teşkilatlanan ve mukavemet komiteleri oluşturan Ermeniler bilakis Amerika’daki bir kısım dini cemaat ve kurumlardan ilgi ve alaka görmüşler, hatta bu tür cemaat ve cemiyetler Ermenileri müdafaa etmek üzere ortaya çıkan problemlerde Osmanlı Devleti’ne şiddetle aleyhtarlık etmişlerdir23. Amerikan misyonerleri tarafından Ermenilere yönelik faaliyetlerin nasıl sürdürülmesi gerektiği sorusunun cevabını bulmak ve programını yapmak üzere 1860 yılında Harput’ta bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda alınan ve yarım asra yakın bir süre uygulamada kalacak olan karara göre yapılacak çalışmaların öncelikle üç misyon dahilinde olması benimsenmiştir. Buna göre; kabaca Trabzon’dan Mersin’e çekilecek bir çizginin batısında kalan ve diğerlerine nispetle önceliği ve önemli bir yeri olan ve 1832 yılında merkez haline getirilen İstanbul’a ilaveten Merzifon, İzmit, Kayseri, Bursa, Manisa ve Sivas istasyonlarından oluşan bu bölge Batı Türkiye Misyonu’nu olarak adlandırılmıştır. Bu bölge zaman zaman küçük çaplı değişikliklere uğramışsa da genel olarak bütünlüğünü muhafaza etmiştir. Sivas’ın hemen güneyinden Mersin’e, Mersin’den de Halep’e çekilen doğrular içinde kalan ve merkezini Antep’in teşkil ettiği, Halep, Adana, Antakya ve Maraş istasyonlarından meydana gelen üçgen alanı ise Merkezî Türkiye Misyonu oluşturmuştur. Bu iki misyonun dışında ve doğusunda kalan topraklar ise Doğu Türkiye Misyonu olarak benimsenmiştir. Harput merkezli bu misyonun önde gelen istasyonlarını ise Harput, Bitlis, Erzurum ve Mardin24 teşkil etmiştir. 21 BOA, Y.A.Hus., Belge No:225/8, Tarih: 1319 L. 14. 22 BOA, Y.E.E., Kısım No:11, Evrak No:300–301; Zarf No:54, Kutu/Karton No:136. 23 BOA, Y.A.Hus., Belge No:321/68, Tarih:09.09.1312. 24 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.342. 105 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Son dönem içerisinde Amerika’nın en önemli faaliyet alanlarından biri haline gelen ve Protestan misyonerlerinin faaliyetlerini şekillendiren ve adım taşlarını oluşturan böyle bir yapılanmanın neticesindedir ki dünyanın paylaşılmasına biraz geç fakat etkin ve hızlı bir şekilde katılmış olan Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğindeki Protestan misyonerlerinin çalışmaları günden güne gelişme imkân ve ortamı bulmuştur. Bu ortamın oluşmasında bir dizi ikili antlaşmaların varlığı dikkat çeker. Bu noktada örnek olması bakımından 1830 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanmış olan ticaret antlaşması zikredilebilir. Bu antlaşma, söz konusu adım taşları içerisinde en ziyade önem arz edenlerinden biri ve Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Ermenileri arasındaki ilişkilerin gelişiminde gerek siyasî ve gerekse iktisadî şartların oluşumunu sağlamış olması bakımlarından oldukça ehemmiyetlidir. 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi bu adım taşlarından ikincisi ve misyonerlerin Osmanlı topraklarında faaliyetlerini hızlandırmalarına imkân veren bir diğer etkenidir. Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Ermenileri arasındaki ilişkiler 1840’lı yıllardan sonra daha büyük ve hızlı gelişmelere sahne olmuştur. Böyle bir değişim ve gelişimin gerisinde ise Amerikan misyonerlerinin eğitim alanındaki faaliyetleri, Osmanlı idaresinde meydana gelen bir kısım değişiklikler ve dolayısıyla imparatorlukta her sınıftan insanın eğitime giderek artan bir şekilde ihtiyaç duyması; özellikle Tanzimat Fermanı’nın sağladığı atmosfer ve Protestanların müstakil bir kiliseye kavuşmuş olmaları; dolayısıyla da ayrı bir millet olarak kabul görmeleri ve bütün bu ve benzeri gelişmelerin Amerikan misyoner okullarına olan talebi artırması; misyoner okullarının nitelik ve nicelik bakımlarından bir kısım değişikliklere uğraması; klasik dinî eğitim anlayışı yerine daha dünyevî yahut laik diye tanımlanabilecek bir uygulamaya25 yönelinmesi ve benzeri hususlar yer almıştır. 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ile İngiltere ve Fransa’nın istediği şekilde bir vicdan hürriyeti prensibinin ön görülmesi, diğer bir ifade ile mezhep değiştirme serbestiyetinin tanınması Protestan misyonerlerin faaliyetlerini çok daha rahat ve geniş bir şekilde sürdürmelerini mümkün kılmıştır. Ayrıca gerek ilan edilen fermanlar ve gerekse sürdürülmeye çalışılan yenileşme çabaları neticesinde Amerikan misyonerlerinin çalış25 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.342. 106 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ maları daha bir hız kazanmış ve gelişmiştir. İleriye yönelik hedeflerin belirlenmesinde ise Milletler Sistemi ve Kapitülasyonlar gibi istismara açık iki zayıf noktadan azami derecede istifade edilmiştir. Misyonerler, ayak bastıkları ancak inançları, lisanları, siyasî ve kültürel yapıları ile yeni tanıştıkları toplumlarda kabul ve itibar görebilmelerini sağlayabilmek ve aynı zamanda ön gördükleri hedefe ulaşabilmek için o ülke veya beldenin en ziyade ihtiyacı olan alanlarda hizmet sunmayı tercih etmiş gözükmektedirler. Bu noktadan bakıldığında misyonerlik çalışmasında eğitimin özel bir yeri ve önemi olmuştur. Kazandırılmak istenen ideallerin, ulaşılmak istenen hedeflerin, toplumlara nüfuz etmenin ve genç nesle ulaşabilmenin en uygun vasıtası olması dolayısıyla eğitim vazgeçilmez bir durum arz etmiştir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyıl itibariyle yabancı devletlerin eğitim alanında yoğun bir faaliyetine sahne olmuştur. Başta İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Fransa, Almanya, Avusturya, Rusya, İtalya ve Yunanistan gibi Avrupa devletlerinin çalışmaları yanında İran gibi Orta Doğu ülkesi olan bir devletin de eğitim kurumları vücut bulmuştur. Genel toplamları yedi yüzün üzerinde olan bu okulların yarıdan fazlasını (yaklaşık 550’si, yani %77’sini) İngiliz ve Amerikan destekli Protestan okulları oluşturmuştur. Protestan karakterli bir kısım eğitim kurumlarının gerisinde başlangıçta her ne kadar maddî ve manevî açıdan İngiliz desteği söz konusu olmuşsa da sonraki dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri daha etkin bir rol üstlenmiştir. Örneğin 1870 yılı itibariyle American Board of Commissioners for Foreign Mission’ın dünya genelinde eğitim alanında sürdürmüş olduğu çalışmaların, sahip olduğu ilâhiyat okullarının % 25’i; yatılı kız okullarının % 45’i ve ilkokullarının ise % 44’ü Anadolu toprakları üzerinde gerçekleştirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin üstlenmiş olduğu böyle bir rol ve 19. asrın ikinci yarısı ile 20. asrın başlarında Protestan misyoner örgütleri ve faaliyetleri, batı sömürgeciliği açısından Amerika Birleşik Devletleri’ni ön plana çıkaran temel unsurlardan biri haline gelmiştir26. Anadolu toprakları üzerinde gerçekleştirilmiş olan bu başarı yukarıda zikri geçen üç önemli misyon bölgesi dahilinde tesis edilen, her yönüyle güçlü, donanımlı ve pratiğe yönelik eğitim ve hizmet sunan merkezî okulların kurulması ile mümkün olabilmiş gözükmektedir. Bu 26 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.340, 342. 107 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 noktada Osmanlı topraklarında açılan ilk Amerikan misyoner okulları ise İstanbul’da Robert Koleji (1863) ile Suriye Protestan Kolejleri (1886) olmuştur. İzmir’de Milletlerarası İzmir Koleji (1903), Elazığ’da Fırat Koleji (1859), Merzifon’da Anadolu Koleji (1863) bu eğitim kurumları arasında, Tarsus, Antep, Konya, Maraş, İstanbul Van, Erzurum, Bitlis gibi daha başka örnekleri olmakla birlikte, en fazla dikkat çekenleri ve başta gelenleri olarak karşımıza çıkar27. Amerikan misyoner okullarının açılış gayesi sadece dinî ve etnik gurupların eğitim ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmakla kalmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan ve Amerikan çıkarlarının belkemiğini oluşturan bu okullar aracılığı ile azınlıkların uluslaşma süreçlerinin hızlandırılması ve uluslararası kapitalizmin Osmanlı Devleti’ne daha rahat bir şekilde nüfuz ettirilmesi yolları aranmış ve kolaylaştırılmaya çalışılmıştır. Başlangıçta Ermeni Koleji (Armenia College) olarak isimlendirilen ancak Osmanlı idaresinin muhalefeti karşısında 1888 yılından itibaren adı Fırat Koleji (Euphrates College) olarak değiştirilen28 bu kolej örneğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, Osmanlı topraklarında açılan Amerikan misyoner okulları esas itibariyle kendilerine Ermenileri hedef almışlardır. Bundan dolayıdır ki tesis olunan Protestan kilisesi ile Protestan kolejlerinin tesiri en çok Ermeniler arasında görülmüştür. Daha sonraki tarihlerde bu okullara gösterilen teveccüh ve talep memnuniyetle kabul görmüş, her kesimden Osmanlı insanının devam ettiği bir yer haline gelmiştir. Yine misyonerlerin faaliyette bulundukları hizmet sektörleri içerisinde eğitime ilaveten sağlık da en fazla önem verilen ve o günlerde Osmanlı cemiyetinde en fazla ihtiyaç hissedilen sahalardan biri olmuştur. Örneğin Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi Mustafa Kemal’in 15 Haziran 1919 tarihli raporunda belirttiğine göre Merzifon Anadolu Koleji’nde üçü doktor, dördü eczacı olmak üzere sekiz sağlık memuru yer almıştır29. Misyonerler, Basra, Van, Talas, Merzifon, Antep, Harput, Bitlis30 ve Haçin (Saimbeyli) gibi muhtelif Osmanlı vilayet, kaza ve hatta 27 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.336. 28 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.345-345. 29 İstiklal Harbi Koleksiyonu Katalogu (İSH), Genelkurmay Basımevi, Ankara 1996, Belge No: E: 8, Y: 104, Belge No:32-1, B.A.:1, Tarih:10.06.1335. 30 BOA, Y.A.Hus., Belge No:2123 (4189) / 13, Tarih: 04 Za. 1327; Kilise Defteri, Sayfa: 67-68, Belge No:88/2027; Sayfa:69, Belge No:124/2044; Y.A.Hus., Belge No:2163 (4196) / 15, Tarih:08. Za. 1327. 108 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ köylerinde açmış oldukları hastane ve yetimhaneler vasıtasıyla halkı kendilerine çekmenin yollarını aramışlardır. Misyonerlerin Anadolu’da başta Ermeniler olmak üzere diğer azınlıklara yaklaşımları sadece okul, yetimhane ve sağlık teşkilatları vasıtasıyla olmamış Amerika ve İngiltere’de toplanan para, erzak ve sair ianelerin Ermeni yetim ve muhtaçlarına, kısaca bunlardan ihtiyaç içerisinde bulunanlarına dağıtımı31 suretiyle alternatif vasıtalara başvurulması şeklinde sürdürülmüştür. İanelerin toplanması ve dağıtımında Amerika Kızılhaç Cemiyeti önemli bir rol üstlenmiştir32. İşin garip tarafı, o tarihlerde Bayan Barton’un başkanlığını yürüttüğü Amerikan Salibi Ahmer yahut diğer bir ifadeyle Amerika Kızılhaç Cemiyeti bu yardımları Amerika’da Osmanlı Ermenilerinin zulme uğradıkları propagandasını yaparak ve mitingler düzenleyerek33 yani Türk düşmanlığı esasına dayalı olarak toplamıştır. Toplanan bu ianeler Anadolu’da yine Bayan Barton ile Edim Milles tarafından tevzi edilmek istenmiştir34. Ancak toplanan ianelerin ve bunların toplanmasına öncülük edenlerin Osmanlı Devleti aleyhinde bir politika izlemiş olmalarından dolayı35 Anadolu’da Ermenilere dağıtılmasına engel olunmuştur. Bu engel New York’ta Türkiye aleyhtarı yeni ve şiddetli bir miting ve protesto rüzgârının esmesine neden olmuştur36. Böyle bir durum ise neticede Amerika misyonerleriyle ruhani heyetinin Osmanlı Devleti aleyhinde açıktan açığa ve büsbütün olumsuz bir tavır takınmalarına37 yol açmıştır. Misyonerlerin çalışma alanlarından bir diğeri de bulundukları bölgedeki insanlara kendi dinlerini kabul ettirme yani Hıristiyan yapma gayretleri olmuştur. Bu noktada yoğun bir faaliyet yürütülmüş ve böyle bir gayretin neticesindedir ki, Osmanlı coğrafyasında Protestan nüfus, yok denecek kadar az bir nispetle ifade edilirken, kısa bir süre içerisinde hızla gelişen ve genişleyen bir mezhep haline gelmiştir. 31 BOA, Y.A.Res., Belge No:349/79, Tarih:27.10.1313; Belge No:420/ 78, Tarihi: 18 R. 1315. 32 BOA, Y.A.Hus., Belge No:346/46, Tarih: 08.09.1313. 33 BOA, Y.A.Res., Belge No:348/70, Tarih: 10.10.1313. 34 BOA, Y.A.Res., Belge No:78/42, Tarih: 09.27.1313. 35 BOA, Y.A.Hus., Belge No:345/104, Tarih: 27.08.1313. 36 BOA, Y.A.Hus., Belge No:346/50, Tarih: 09.09.1313. 37 BOA, Y.A.Hus., Belge No:344/135, Tarih: 17.08.1313. 109 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Hıristiyanlaştırma çabası bir taraftan sivil halka yönelik olarak yürütülürken38 bir taraftan da mevcut eğitim kurumlarıyla daha planlı ve sistemli bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Örneğin Erzurum’da Ermenileri Protestan yapmak isteyen iki Amerikalı rahip bu noktadaki çalışmalarını açıktan açığa yürütmeye başlamış, Osmanlı idarî makamlarını, bu ve benzeri şahısların Ermenilerle görüştürülmemesi kararını almaya ve bulundukları bölgeden uzaklaştırılmaları tedbirine başvurmaya mecbur bırakmıştır39. Misyonerlerin Hıristiyanlaştırma çabaları ağırlıklı olarak Ermeni çocuklarına yönelik olmuş40, hatta gerekirse bunların zorla Hıristiyanlaştırılması yoluna gidilmiştir41. Protestanlığı yayma noktasındaki gayretlerin bir başka örneğini ise aşağıdaki satırlarda görmek mümkündür: Beyrutlu bir Ermeni kadını ikisi kız, biri erkek üç torununu Cebel-i Lübnan’da bulunan Amerikan okuluna vermiştir. Ancak kendisini Protestan edeceklerini anlayan erkek çocuk okuldan kaçmıştır. Bunun üzerine kadın kız torunlarını da okuldan almak istemiştir. Ancak kadının isteğine okuldaki papazlar muhalefet etmişlerdir. Olay vilayetteki Osmanlı idarî makamlara yansımışsa da yapılan teşebbüslere rağmen elde edilen netice, sefaretten emir almadıkça kızların verilemeyeceği şeklinde olmuştur42. Misyonerlerin bu yöndeki çalışmaları sadece Osmanlı Devleti zamanında değil, Türkiye Cumhuriyeti zamanında da devam etmiştir. Bursa’da bulunan Amerikan Kız Lisesi’nde bu okula devam etmekte olan üç Müslüman Türk kızının kendi dinlerini bırakarak Hıristiyanlığı kabul etmeleri planlı ve düzenli bir şekilde Hıristiyanlaştırma faaliyetinin bir örneğini oluşturmuştur. Bursa’da yaşanan bu olay Türk kamuoyu, basın ve hükümetini Amerikan okullarına karşı harekete geçirmiş, Bursa Amerikan Kız Lisesi ile birlikte bazı Amerikan misyoner okullarının kapatılmasını gündeme getirmiştir. Ancak Türkiye’de görev yapmakta olan o günkü Amerikan elçisi Mr. Grew Hıristiyanlaştırma hadisesi dolayısıyla yaşanan kapatma kararına derhal karşı çıkarak durumu Amerika Birleşik Devletler sekreteri Mr. Frank Billing Kellog (1856–1937)’a bildirmiştir. 38 39 40 41 42 110 BOA, Y.E.E., Kısım No: A; Evrak No: 24/XI; Zarf No: 24; Kutu/Karton No: 132. BOA, A.MKT.MHM., C.I, Belge No:1/14; Tarih: 1260.1.17. BOA, M.V., Belge No: 97/73, Tarih:1317 S.9. BOA, Y.A.Hus., Belge No:409/84, Tarihi:22.04.1318. BOA, Cevdet Tasnifi, Hariciye, Sıra No: 4935, Tarih: 24 M. 1261. Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Amerika Birleşik Devletler Sekreteri problemin halli için Washington’da bulunan Türk sefiri ile görüşerek okul hakkında alınan bu olumsuz kararın hemen düzeltilmesini istemiş, aksi takdirde Amerika’da bulunan Türk aleyhtarı lobilerin hareketlerine müsaade edileceği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Türklerin hala mutaassıp Müslümanlar oldukları yolunda propagandada bulunacakları tehditlerinde bulunmuştur. Amerika idaresinin kararlı ve tehditkâr tutumu dolayısıyla Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras (1883–1973) ile Mr. Grew’nun müzakereleri sonucunda durum Amerika Birleşik Devletleri’nin istekleri doğrultusunda halledilmiştir43. Nihayet misyonerler bu ve benzeri yollarla halka daha rahat bir şekilde ulaşabilmişler, sıcak ilişkiler kurarak hedeflerini gerçekleştirmede ciddi adımlar atmışlardır. Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyoner okulları ve kamu hizmeti sunan Amerikan kurumları bu hizmetlerinin yanında bir taraftan Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da Osmanlı toplumunda ayrılıkçı fikirlerin uyanmasına ve gelişmesine zemin hazırlamışlar, isyan hareketlerinin yaşanmasına katkıda bulunmuşlar, terör faaliyetlerinin merkezi ve bu tür girişimlerinin destekleyicisi olmuşlar ve hatta zaman zaman bu tür hadiselerin bizzat içerisinde yer almışlardır. Milli Mücadele yıllarında ise gerek Ermeniler ve gerekse İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri ile tam bir işbirliği içerisinde olmuşlar, bu güçlere aleni ve gizli, doğrudan ve dolaylı, maddî ve manevî destek ve rehberlikte bulunmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, misyonerler bulundukları bölgede her ne kadar sadece ve sadece eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde bulunuyor gibi gözükmeye çalışmışlarsa da meydana gelen toplumsal huzursuzlukların ve bozulan asayişin en önde gelen nedenlerinden birisini teşkil etmişlerdir. Özellikle Protestan misyonerleri gayr-i Müslim unsura ve daha ziyade de Ermeni ve Rum azınlıklara temin ettikleri silah ve dağıttıkları menfi içerikli evraklarla bunları ihtilal ve isyana sevk etmişlerdir44. Osmanlı idaresi, Anadolu vilayetlerinde bulunan ve İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri menfaatleri doğrultusunda çalışan ve gayret sarf eden bu tür misyonerleri, mahalli asayişi bozmaya yönelik hareketlerinden dolayı sınır dışı etme yoluna gitmiştir45. Ancak Osmanlı idaresinin bu noktada başvurmuş olduğu tedbirlerin her zaman 43 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”,.s 332-33. 44 BOA, Y.A.Hus., Belge No:1719 (883)/36, Tarih: 11. B. 1310. 45 BOA, Hariciye İradeleri, Belge No: 2073/48, Tarih: 1313 L. 7. 111 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 için başarılı olduğu ve iç barışı muhafaza edebildiği söylenemez. Bu noktada gerek Osmanlı idaresinin almış olduğu tedbirlerin ne derece başarılı olduğunu göstermesi bakımından ve gerekse meydana gelmesinde misyonerlerin oynadıkları rolü ve etkiyi belirtmesi açısından örnek olarak Urfa ve Van isyanları zikredilebilir. 1895–1896 yıllarında yaşanan Van Ermeni isyanlarını bastırmakla görevlendirilmiş bulunan Sadettin Paşa Ermeni isyanlarının zuhur etmesinin gerisindeki temel nedenlerden birisinin misyoner okullarının faaliyetleri ve izlemiş oldukları ders programlarının mahiyeti olduğunu dile getirmiş ve ayaklanmadaki rollerini şu şekilde açıklamıştır: Van’da on dört Ermeni mektebi vardır. Birisi Amerikan Protestanlarının diğerleri Ermenilerindir. Bunlardan yedisinin resmî izni yoktur. Fen derslerinden çok Ermenilik şuurunu kuvvetlendirecek Ermeni tarihi, edebiyatı, coğrafyası okutulmaktadır. İnançlarına göre, Rusya’nın Kafkas, Tiflis vilayetleri, Hazar denizine kadar olan yerler Ermenistan’ın bir parçası sayıldığı gibi İran’ın Azerbaycan vilayetleriyle Memalik-i Şahane’nin Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır Harput, Sivas ve Adana vilayetlerini Ermenistan’dan saydıkları iş bu harita üzerinde görülmektedir. Köylerde dahi büyücek mektepleri vardır. Talebinin okuma hevesini arttırmak için bir yüzüne eski Ermeni krallarından birisinin resmini hakketmişler ve diğer yüzüne iyi çalışanlara bir imtiyaz alameti yapmışlardır. Erzurum’da dahi Sultanî karşılığı Samsaryan mektebi bulunduğu gibi Bitlis’te Amerikan mektebi vardır. Diğer yerlerde bulunan mektepler de bu mekteplerin aynı programlarını uyguladıklarından tahsillerinin gayesi fesat çıkarmak içindir46. Sadettin Paşa’nın yukarıdaki ifadelerini teyit noktasında Trabzon, Merzifon, Erzurum ve İstanbul’da görev yapmış olan misyoner Edwin Bliss (ö. 1892) de bir kısım itiraflarda bulunmuş, Osmanlı coğrafyasında meydana gelen isyan ve ayaklanmaların gerisinde misyonerlerin, misyoner faaliyet, tahrik ve teşviklerinin olduğunu itiraf etmiştir47. 1895 yılında İngiliz, Fransız ve Rus teşvik ve tahrikleri neticesi Urfa’da Ermeniler tarafından, büyük bir isyan çıkarılmıştır. İsyanın 46 Mehmet Hocaoğlu, Arşiv vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s.123. 47 Gürün, Ermeni Dosyası, s.60-61. 112 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ gerçekleşmesi ve sürmesinde burada bulunan Amerikan misyonerlerinin önemli bir payı söz konusu olmuştur. Urfa’da bulunan Amerikan Yetimhanesi Müdürü Lesli bu isyanın başlamasına neden olan ve onu yönlendiren şahıslardan biri olmuş, isyan eden Ermenileri desteklemek bakımından tarafsız olması gereken Amerikan bayrağının asiler tarafından isyan sırasında kullanılmasına imkân tanımıştır. Büyük güçlüklerle bastırılan Urfa isyanı sırasında sivil halk ve askeri birliklerden olmak üzere toplam üç yüz civarında şehit ve yaralı verilmiş, isyanda bulunan Ermeniler diğer bölgelere kaçmak zorunda kalmışlardır. İsyanın meydana gelmesindeki rolünün anlaşılması üzerine ise çareyi intihar etmekte gören Lesli, intihar etmeden önce geriye bıraktığı Son Vasiyet adlı bir yazı ile suçunu itiraf etmiştir48. Urfa Amerikan Yetimhanesi’nin bu bölgedeki ve Osmanlı Devleti aleyhindeki olumsuz faaliyetleri sadece bu olayla sınırlı kalmamıştır. Milli Mücadele sırasında da aynı tarzda faaliyetlerde bulunmaktan ve olaylara karışmaktan geri kalmamıştır. Belki yeni ve eskiden farklı olanı bu ihanete Amerikan Yetimhanesi yanında Urfa Amerikan Hastanesi’nin de karışmış ve katılmış olması olmuştur. Bu dönemde Urfa Amerikan Yetimhanesi bünyesinde Ermeni çocukları barındırılmakta ve müdürlüğünü, idaresinde dokuz rahibenin bulunduğu, Bayan Holmes Carolin yapmaktaydı. Milli Mücadele sırasında Urfa Amerikan Hastanesi Fransızlar tarafından Kuvâ-yi Milliye kuvvetlerine karşı bir üs olarak kullanılmış, yine buradan açılan ateş neticesinde Kuvâ-yi Milliye büyük kayıplar vermeğe49 maruz ve mahkûm bırakılmıştır. Bayan Holmes, idaresinde bulunan kurumun kapılarını Fransız kuvvetlerine açmakla kalmamış, fakat aynı zamanda Türkü ve Türk gücünü küçümseyerek mağrur bir tavır sergilemiş, Kuva-yi Milliye hareketine muhalefet etmiş, bu hareketin önüne geçilmesi için, Urfa Mutasarrıfına bir de mektup yazmıştır. Türkleri haksız ve asi olarak değerlendiren ve yeren Bayan Holmes’in mektubunda yer alan aşağıdaki ifadeler Amerikan misyonerlerinin durumunu, bakış açılarını, 48 Gazigiray, Osmanlıdan Günümüze…, s.275-276. 49 İsmail Özçelik, Milli Mücadelede Güney Cephesi: Urfa (30 Ekim 1918–11 Temmuz 1920), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992, s.233, 235. 113 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Türk toplumuna ve geleceğine karşı ne düşündüklerini dile getirmesi bakımlarından önem arz eder: Gerçeği anlamayan ve halkının büyük bir kısmı okuma yazma bile bilmeyen bu şehrin kaderini kendi üzerine alanlar, dehşet verici bir sorumluluk altına girmiş oluyorlar... Fransız kuvveti hakkında yanlış bilgi almışsınız. Paris’te bulunan yüksek meclis bile, Allenby’den50 emir alıyor. Böyle büyük bir kişi, önemli noktaları tutmak için, bir avuç kuvvet göndermez... Siz, askeri eğitimden mahrum ve öteyi beriye etkisiz ateş eden askerlerinizle, mükemmel harp malzemeleriyle donatılmış ve Almanya’yı kendi hudutları içinde mağlup etmiş bir kuvveti yenemezsiniz... Yazıktır size...51. Merzifon Anadolu Koleji müdürü Amerikalı misyoner Mr. White’a ait bir mektup, Amerikan misyonerlerinin ve eğitim kuruluşlarının Osmanlı topraklarında bulunuş maksatlarını, Ermeni ve Rumlara karşı izlemiş oldukları politikayı, Ermeni isyanlarındaki rollerini ve benzeri hususları gayet açık bir şekilde ortaya koyması bakımlarından önem arz eder. Mr. White mektubunda şöyle demektedir: Hıristiyanlığın en büyük rakibi Müslümanlıktır. Müslümanların da en kuvvetlisi Türkiye’dir. Bu hükümeti ve memleketi devirmek için Ermeni ve Rum dostlarımızı terk etmemeliyiz. Hıristiyanlık için Ermeni ve Rum dostlarımız tarafından o kadar kan feda edildi ki, bunlardan birçoğu İslamlara karşı mücadelede şehit oldular. Unutmayalım ki kutsal hizmetimiz sonuna kadar daha pek çok böyle şehit kanı akıtılacaktır. Alevilere de mezhep konusunda serbestlik tanırsak onlar da bize katılacaklardır. Bizim görevimiz, bu fırsatı kaçırmamak, gereğine uygun hareket eylemektir. Hıristiyanların şimdiye kadar görmüş oldukların zulümlere karşı onların zekâtını ödeyecek bir ruh aşılamalıyız. Biz bunu şimdiye kadar yaptık ve başarılı da olduk52. Amerikan misyoner okulları bağlı bulundukları devletin hukukuna riayet, toplumsal barışa sağladıkları katkı ve benzeri açılardan genel 50 Edmund Henry Allenby (1861–1936) İngiliz komutan. İngiliz mandaterliğindeki Filistin’in ilk valisi. 51 Özçelik, Milli Mücadelede…, s.208-209. 52 Halil Metin, Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, MEB Yayınları:2437, Araştırma İnceleme Dizisi:32, İstanbul 1992, s.83-84. 114 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ bir değerlendirmeye tabi tutuldukları ve bu noktada sicillerine bakıldığı zaman pek de parlak bir durum arz ettikleri söylenemez. Örneğin 1876 yılında eğitim faaliyetlerine başlamış olan Antep Merkezî Türkiye Koleji l892 yılından itibaren Antep ve çevresinde meydana gelen olaylarla ilişki içerisinde olmuştur. Kolejde görev yapan bir kısım öğretim elemanları53 ve öğrenciler ihtilal hareketleri içerisinde olan Ermeni örgütleriyle birlikte hareket etmişlerdir. Okul bu tür olaylara karıştığı için bir nifak yuvası olarak değerlendirilerek kapatılmış, 1915 yılında ise faaliyetlerine son vermek zorunda kalmıştır. Mütareke dolayısıyla her ne kadar okul 1921 yılında yeniden eğitim hayatına dönmüşse de çalışmaları fazla uzun ömürlü olmamış, 1924 yılında sürgündeki kolej kimliği ile Halep’e taşınmak zorunda kalmıştır54. Ermeni olaylarına karışması, propaganda yapması veya Ermeni olaylarına sempati duyması nedeniyle suçlanan başka bir Amerikan misyoner okulu ise 1888 yılında Tarsus’ta öğretime başlayan Aziz Pavlos Enstitüsü olmuştur. Aziz Pavlos (St. Paul’s Institute) Enstitüsü Osmanlı idarecileri tarafından Hıristiyanlık propagandası yapmak ve okul duvarlarını Yunan sempatisini simgeleyen bir renge boyamakla suçlanmış ve eğitim faaliyetlerine bu nedenle ara vermek zorunda kalmıştır55. Aynı paraleldeki faaliyetleri ile dikkat çeken bir başka misyoner okulu ise Uluslararası İzmir Koleji’dir. İzmir’in Yunan işgali altında bulunduğu dönemde bölgede modern tarımsal faaliyetlerin geliştirilmesi konusunda Uluslararası İzmir Koleji yetkilileri Yunan işgal kuvvetleri temsilcileri ile işbirliğinde bulunmaktan kaçınmamışlardır. Ancak Milli Kuvvetlerin Yunan İşgal Kuvvetleri’ni 1922 yazında Anadolu’dan sürüp çıkarması ve 30 Ağustos’ta kesin bir mağlubiyete uğratması ve dolayısıyla da İzmir ve çevresinde hâkimiyetini tesis etmesi üzerine kolej Ankara’da kurulan yeni idare ile işbirliği yapmaya yönelmek zorunda kalmıştır56. Bu çerçevede üzerinde durulması gereken diğer bir okul ise Konya Apostolik Enstitüsü’dür. Konya Apostolik Enstitüsü Muhterem Harutune Stephanos Jenanyan tarafından 1894’te açılmış ve aynı yıl on beş 53 BOA, Y.A.Hus., Belge No:328/60, Tarih: 26.11.1312. 54 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.347. 55 Frank Andrews Stone, Academies for Anatolia. A Study of the Rationale, Program and Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 1830-1980, The University of Connecticut 1984, s.223. 56 Stone, Academies for Anatolia…, s.250-251. 115 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 öğrenci ile eğitime başlamıştır. Osmanlı idaresince resmen tanınması yahut resmî bir kurum hüviyeti kazanması ise ancak 1897 yılında söz konusu olmuştur. Konya Apostolik Enstitüsü, diğer derslere ilaveten, Ermenice, İngilizce, Fransızca, Yunanca, Latince, Almanca ve Türkçe’nin de öğretildiği yabancı dilde eğitim yapan bir Amerikan misyoner okulu olmuştur. Kurucusunun ifadesi ile bu okul dinsel (evangelical), eğitimsel ve endüstriyel alanlardaki çalışmalarının yanında, Rumlara, Ermenilere ve herkese hiç bir karşılık beklemeden yardımda bulunan bir kolej yahut bir üniversite57 olmuştur. Amerikan misyoner okullarının toplum huzurunu bozmak ve eğitim dışı işlerle meşgul olmak noktasında ortaya koyduğu olumsuz örneklerden bir diğeri ise Fırat Koleji’ne ait olanıdır. Fırat Koleji 1895 yılında meydana gelen Ermeni olaylarından azade kalamamış, okul binalarından bir kısmı yanmış ve yağmaya maruz bırakılmıştır. Bu dönemde meydana gelen olaylarla her hangi bir alakası bulunmadığını beyan ederek uğramış olduğu zararı Osmanlı idaresine tazmin ettirme başarısını gösterebilen Fırat Koleji, her ne kadar masum ve mazlum bir portre çizmeye çalışmışsa da 1915 yılındaki olaylara karışmaktan geri durmamıştır. Bu hadise ise okul müdürü Ernest Riggs’in o günkü Osmanlı hükümetince sınır dışı edilmesine ve yaklaşık kırk yıldır faaliyetlerini sürdüren bu kurumun kapılarını hayata kapatmaya mecbur kalmasına neden olmuştur58. Eğitim faaliyetleri yanında bölücü faaliyetlerde bulunan Amerikan misyoner okullarına bir diğer örneği ise Bitlis’te bulunan okul oluşturur. Bitlis kasabasında eğitim kurumu olarak faaliyet gösterdiği bilinen Amerikan Misyoner Mektebi, diğer misyoner okullarına nispetle fiziksel büyüklüğü ve etkinliği bakımlarından daha alt derecede olmakla birlikte Bitlis Ermenilerine yeteri derecede kaynaklık etme başarısını gösterebilmiştir. Bitlis Ermenileri, Diyarbakır, Erzurum ve Van’da olduğu gibi bir kısım bölücü ve yıkıcı Ermeni kaynaklarından talimat almamışlarsa da Bitlis’te bulunan Amerikan Misyoner Mektebi’nin rolü ve önemi farklı olmuştur. Çevre köylerden Bitlis’e gelerek bu okulda tahsil gören Ermeni asıllı kız ve erkek öğrencilerin aldıkları eğitim neticesinde zihinleri bulandırılıp, beyinleri Osmanlı idaresine muhalif ve menfi fikirlerle doldurulduktan sonra mezun edilmişlerdir. Böyle bir eğitim 57 Stone, Academies for Anatolia…, s.229, 231-232. 58 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.347. 116 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ tarzı, mezuniyet sonrasında bu gençleri, bulundukları vilayetin her köşe ve bucağına dağılarak menfi düşüncelerini muhataplarına aktarmaya ve devlete karşı itaatsizlik duygu ve düşüncesini yaygınlaştırmaya sevk etmiştir. Neticede Bitlis ve çevresinde yaşayan Ermeniler bir takım ümitlere kapılarak Tekâlif-i Emiriye gibi yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmışlar, Evveli Şam, ahiri de Şam’dır. Buralardan çıkıp gitmelisiniz gibi söz ve davranışlarda bulunarak bölgede yaşayan Müslüman nüfusu rahatsız ederek sadakat ve selametten ayrılmışlardır59. Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan misyonerlerin gücünü ve Amerika’nın misyonerlere verdiği önemi göstermesi ve buna mukabil Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu vaziyeti de bütün çıplaklığı ile sergilemesi bakımından 1895 yılında meydana gelen şu olay da oldukça ilginçtir: 1895 senesinde meydana gelen olaylar neticesinde Amerika tebaasına ait bir kısım emlak yanmış ve tahrip olmuştur. O günkü Amerikan idaresi Ermeni olayları neticesi zarar gören tebaasının mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda Washington sefareti vasıtasıyla Osmanlı hükümetine müracaatta bulunmuştur60. Osmanlı hükümetinin yapılan talebe ciddi bir yaklaşım sergilememesi ve tazminat ödemekten sarfı nazar etmesi iki devlet arasında ihtilafa yol açmış, o günkü Amerikan idaresi, misyonerler için talep ettiği tazminatın elde edilmesi noktasında zecri tedbirlere başvuracağını ifade etmiştir61. Bu gelişme üzerine Osmanlı idaresi ise geri adım atmak zorunda kalmıştır. Aynı dönemlerde Amerikan misyoner okullarının bölücü faaliyetlerinin bir diğer çarpıcı örneği de Merzifon’da yaşanmıştır. 19. asrın ikinci yarısında Merzifon ve çevresinde eğitim faaliyetlerine başlayan Amerikan misyonerleri bu çalışmalarını gayri resmî olarak 1886 tarihinde açtıkları Anadolu Koleji ile bir adım daha geliştirmişlerdir. İleriki yıllarda ciddi problemlere neden olacak olan bu kolejin resmî bir hüviyet kazanması ise ancak 1899 yılında62 söz konusu olabilmiştir. Merzifon’da Ermeniler, Küçük Ermenistan İhtilal Komitesi veya Merzifon Fesat Komitesi diye anılan bir cemiyet kurmuşlardır. Bu cemiye59 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I, T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:15, Ankara 1998, s.173-174. 60 BOA, Y.A.Hus., Belge No:405/60, Tarih: 20.12.1317. 61 BOA, Y.A.Hus., Belge No:406/55, Tarih: 13.01.1318. 62 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348. 117 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tin başkanlığını Merzifon Anadolu Koleji öğretmenlerinden biri olan Protestan Ermeni Karabet Tomayan yapmıştır. Cemiyetin kâtipliğini ise yine aynı okulda öğretmen olarak bulunan Protestan mezhebine mensup Ohannes Kayayan yürütmüştür63. Tomayan ailesi genel olarak Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca bir tavır içerisinde olmuştur. Örneğin Tomayan’a ilaveten amcası Vahan ve amcazadesi Tomayan Artin de Osmanlı idaresi aleyhinde çalışmıştır. İşlemiş olduğu bir kısım suçlardan dolayı amcası Amasya’ya sürülmüş, amcazadesi de maruz kaldığı cezadan Londra’ya firar ederek kurtulmuştur64. Merzifon kazasında bozgunculuk çıkaran ve zararlı fikirler yayan Ermeni elebaşlarının bir an evvel yakalanarak adliyeye teslim edilmelerinin istenmesi dolayısıyla Merzifon Komitesi’nin başkanı Tomayan Artin Osmanlı hükümeti tarafından ele geçirilmek üzere uzun bir süre takibata uğramıştır. Nihayet Merzifon Ermeni ailelerinden Mehran adlı şahsın evinde gizlenmiş olduğunun ihbar edilmesi üzerine adı geçen şahsın evi idarî makamlarca kuşatmaya alınmıştır. Baskına, gerek Tomayan Artin ve gerekse Mehran adlı şahsın silahla karşılık vermişler, çıkan çatışma neticesinde her ikisi de yaralı olarak ele geçirilmiş ve tutuklanmışlardır. Ohannes Kayayan bununla da kalmayıp, diğer Ermeni arkadaşları ile memuriyetini kötüye kullanarak Ermenilerin gizli ve zararlı haberleşmelerine aracılık etmiş65, yine Anadolu Koleji hocalarından olan Karabet Tomayan ve bir başka Ermeni Baron Meleh ile Vahram takma adını kullanarak haberleşme66 yoluna gitmiştir. Ayrıca Merzifon Anadolu Koleji’nde öğretmenlik yapan Karabet Tomayan ve Ohannes Kayayan Osmanlı Devleti tebaasından olmalarına rağmen devlet aleyhinde neşriyatta bulunmaktan ve bunların dağıtımını yapmaktan geri kalmamışlardır67. Tesis edilen bu cemiyet tarafından asayişin bozulması yolunda Müslüman kıyafetinde eşkıya çeteleri oluşturulmak, ateşli silahlarla 63 BOA, Y.M.Mar., Belge No:74/45, Tarih: 11.7.1310; 74/64, Tarih: 15.7.1310. 64 BOA, Y.A.Hus., Belge No:292/166, Tarih: 30.9.1311; 269/36, Tarih: 11. 7. 1310. 65 BOA, Y.A.Hus., Belge No:323/113; Tarih: 12. 10. 1312. 66 Ottoman Archives, Yıldız Collection, The Armenian Question, C.1, 1989, s.XXV. 67 BOA, Y.A.Hus., Belge No:269/100, Tarih: 19. 7. 1310. 118 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ yangın çıkarmak ve adam öldürmek gibi cinayetler yapılmasına karar verilmiştir68. Bundan dolayıdır ki Merzifon İhtilal Komitesi, bazı kimselere komite mührüyle mühürlenmiş bir talimat varakası ile kendilerini yetkili icra memuru olarak görevlendirmiş, kendilerini tasallutta bulunmaya sevk etmiştir. Böyle bir görevlendirmeden cesaret alan kimseler örneğin Develi (Kayseri) civarında, Osmanlı postalarına saldırmışlar ve zaptiyesini öldürerek postada bulunan para ve kıymetli eşyalara el koymuşlardır69. 1893 yılı başlarından itibaren Ermeni ihtilalcileri, diğer fesat cemiyetleri ile istişare ve müzakerelerde bulunarak, nihai olarak Tomayan ve Kayayan’ın planları dâhilinde Osmanlı Devleti’ne karşı ihtilal hazırlıklarına başlamışlardır70. Anadolu’da böyle bir isyan çıkarmak ve bu hareketi yaygınlaştırmak suretiyle Avrupa devletlerinin dikkatlerini kendilerine ve meselelerine çekmek ve müdahalelerini temin etmek istemişlerdir. Böyle bir isyan için bir yıl öncesinden harekete geçmişler, Atina’da hazırlanan bildirileri ve talimatları oradan İstanbul’a ve Anadolu’ya göndermeye başlamışlardır. Bu hareketin Anadolu’da yönetilip yönlendirildiği merkez ise, aşağıda da belirtileceği üzere, Merzifon’da Anadolu Koleji olmuştur. İsyan hareketi, Merzifon, Yozgat, Çorum, Amasya, Kayseri, Develi (Kayseri), Boğazlıyan (Kayseri), Aziziye (Pınarbaşı–Kayseri), Talas (Kayseri) ve daha bazı kasabalarda 6 Ocak gecesi patlak vermiştir. Amerikan misyonerlerinden destek gören Ermeniler, başta Anadolu Koleji duvarları olmak üzere Amasya, Merzifon, Çorum, Tokat, Yozgat, Ankara ve Diyarbakır’da bir kısım yerlere Osmanlı Devleti ve idaresi aleyhinde ilanlar asmak suretiyle faaliyetlerine hız vermişlerdir. Bu ilanlarda, daha ziyade doğrudan doğruya padişahın şahsı ve idaresi hedef alınmış, acziyeti üzerinde durulmuş, İngiltere ima edilerek, büyük bir Müslüman nüfusu idaresinde bulunduran büyük bir devletin yakında yardıma geleceğini bildiren ifadelere yer verilmiştir. İlanların kendilerinin eseri olmadığını göstermek, kendilerini kamufle edebilmek ve suçlamaları kolayca reddedebilmek için ise ilanların altına imza yerine, Vatansever İslamlar Komitesi cümlesini yazmışlardır. 68 BOA, Y.A.Hus., Belge No:272/56, Tarih: 10.9.1310. 69 BOA, Y.A.Hus., Belge No:44/272, Tarih: 9.9.1310. 70 Gürün, Ermeni Dosyası, s.191. 119 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Bu gelişmeler üzerine, adı geçen şehirlerde şüpheli görülen bir kısım Ermeniler Osmanlı idarî makamlarınca tutuklanmışlardır. Tutuklamalara ilaveten Protestan misyonerlerinin zarar ve ziyanlarına nihayet vermek üzere de bir komisyon teşkil edilmesine karar verilmiştir71. Ancak tutuklu Ermeniler bu ilanların kendileri tarafından değil, bir kısım Müslüman şahıslar tarafından asıldığını iddia etmişlerdir. O dönemde bir misyoner olan Max Balian bu ilanların kendisi tarafından asılmış olduğunu yıllar sonra itiraf etmiş, dolayısıyla misyoner, Rum ve Ermeni işbirliği ve Osmanlı idaresine karşı izlemiş oldukları menfi politikaları bugün bir kez daha kesinleşmiştir72. Merzifon, Kayseri ve Yozgat havalisinde isyan hareketlerinin başlaması ile Avrupa basını konuya yakın bir alaka duymuş ve özellikle İngiliz gazeteleri sütunlarında Ermeni katliamı iddia ve suçlamalarına geniş derecede yer vermişleridir. Ayrıca Anadolu’nun birçok yerinde Ermenilerin nüfus bakımından çoğunlukta oldukları, dolayısıyla bu tür yerlerde Ermenileri ön plana çıkaracak ayrı bir yönetimin oluşturulması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Karabet Tomayan ve Ohannes Kayayan, Merzifon’da bozgunculuk suçlamasıyla tutuklanıp muhakeme olunmak üzere önce Sivas’a götürülmüşlerdir. Ancak Sivas Müdde-i Umumiliğince muhakemenin adilane bir surette ifası için mezkûr şahıslar Ankara’ya sevk edilmişlerdir73. Tomayan Karabet’in tutuklanması üzerine hanımı Bayan Lusi İngiltere ve İsviçre’de Osmanlı hükümeti aleyhinde bir takım faaliyetler içerisine girmiştir74. Ankara mahkemesince Ermeniler hakkında verilen kararlardan dolayı Londra’da neşredilen Pall Mall Gazette ve Daily News gazeteleri ise Osmanlı Devleti aleyhinde menfi neşriyat yapmaya başlamışlardır75. Bu arada Londra’da Protestan Cemiyeti vekilleri tarafından bir miting yapılmıştır. Mitingde konuşma yapanların başında gelenler ise Ankara’da misyoner olarak faaliyet gösteren Doktor Herrik ile yine 71 BOA, Y.A.Hus., Belge No:269/36, Tarih: 11. 07. 1310. 72 Gürün, Ermeni Dosyası, s.190. 73 BOA, Y.A.Hus., Belge No:38/274, Tarih: 4.11.1310; Y.M.Mar., Belge No:77/154, Tarih: 28.10.1310; 74/64, Tarih: 15.7.1310. 74 BOA, Y.A.Hus., Belge No:75/188, Tarih: 23.8.1310. 75 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/33, Tarih: 18.12.1310. 120 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Amerika misyonerlerinden Mösyö Dayvayet olmuştur76. Bu toplantıda ayrıca Ermeni Hıristiyanlarını Müdafaa Komitesi adıyla bir komite teşkil olunmasına ve parlamento azasıyla Hıristiyan kiliseleri vekillerinden oluşan bir heyetin mahkûm edilen Ermenilerin serbest bırakılmalarını temin etmek üzere 1894–1895 yılarında İngiltere başbakanı olan Lord Archibald Philip Primrose Rosebery (1847–1909)’den bir mülakat elde etmeye çalışmalarına ve diğer bir mitingin yakın bir zamanda yapılması için davette bulunulmasına karar verilmiştir77. Ankara İstinaf Mahkemesi Ceza Dairesince 20 Mayıs 1893’de icra kılınmaya başlanan muhakemede Karabet Tomayan ve Ohannes Kayayan’ın Osmanlı hükümeti aleyhinde faaliyetlerde bulunmak, Hınçak İhtilal Komitesi adıyla Merzifon, Kayseri, Yozgat, Talas (Kayseri), Gemerek (Kayseri) kasabaları ve sair yerlerde birer komite teşkil edip Ermeni cemaatinin zihinlerini bulandırmak, yol kesmek ve adam öldürmek gibi bir takım hareketlerde bulunmak ve bir kısım yerlere afişler asmak gibi fiillere cüret etmek, bu işlere öncülükte bulunmak veya teşvikçisi olmak fiilleriyle78 suçlanmışlardır79. Muhakemelerine başlanılan Ermenilerden 15’i suçlarını itiraf etmiş80, netice itibariyle 15 isyancı idama 30 isyancı da çeşitli hapis cezalarına çarptırılmış81, karara dair mahkeme ilâmı Ceride-i Mehâkim’de yayımlanmıştır82. Hapis cezasına çarptırılanlar Trablusgarp, Akka ve Rodos’a gönderilmek üzere83 işlemlerine başlanmış, idam cezasına çarptırılanlardan 76 77 78 79 80 81 82 83 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/92, Tarih: 24.12.1310. BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/94, Tarih: 15.12.1310. Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, s.27. Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, Vol. I (1886–1893), ed. par. B. N. Şimşir, Ankara 1985, s.292. BOA, Y.A.Hus., Belge No:70/274, Tarih:07.11.1310; 274/115, Tarih: 12.11.1310. BOA, Y.A.Hus., Belge No:89/277, Tarih: 15.01.1311; 278/89, Tarih: 15.01.1311; Gürün, Ermeni Dosyası, s.191. BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/69, Tarih: 12.01.1311. Ermeni olaylarına karışanlar hakkında Fransızcaya tercüme ettirilmiş olan Ankara mahkemesi ilamının Türkçe olarak gazetelerde neşredildiği gibi ilamın Fransızcasının da gazetelerde neşrinin uygun olacağı kararlaştırılmıştır. Bkz. BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/107, Tarih: 19.1.1311. BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/145, Tarih: 24.01.1311. 121 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ise dış baskılardan dolayı ancak beşi idam edilebilmiştir84. Örneğin Tomayan ve arkadaşlarının daha muhkeme olunmalarına başlanmadan evvel o tarihlerde Evangelical Alliance’ın genel sekreteri Mr. A. J. Arnold 20 Nisan 1893’te Daily News’e bir yazı göndermiştir. Yayımlanan bu yazıda Mr. Tomayan (Thoumaian), arkadaşları ve tutuklu diğer Amerikan misyonerlerinin adilane bir surette muhakeme olunacaklarından endişe ettiğini dile getirmiş ve duyduğu rahatsızlığı ortaya koymuştur. Tomayan ve yandaşlarınca sebebiyet verilen olayları gayet normal şeyler ve hatta bir hak olarak görüp Osmanlı Devleti’nden altına imza koyduğu anlaşmalar gereği din hürriyetine saygı göstermesini istemiştir85. Yine Ankara mahkemesinde suçlu bulunarak cezaya çarptırılan Ermenileri savunmak üzere İngiliz Protestanları Exter Hall’de gösteri yapmışlar ve İngiliz kamuoyunu bu yönde harekete geçirmek istemişlerdir86. Yine Londara’da Stefanilerin gerçekleştirdiği mitingde Ankara’da idama mahkûm edilen Tomayan ve Kayayan ile diğer 15 Ermenin affedilmeleri hususunda padişahtan istirham olunması konusunda ittifak edilmiştir87. Öte yandan İngiltere maslahatgüzarı Babıâli’ye gelerek Ankara’da hapsedilen Ermenilerin mahkemesinde adliye heyetinin adilane hareket etmemesinden dolayı İngiliz kamuoyunun heyecan içerisinde olduğunu belirtmiştir88. Lord Rosbery, İngiliz kamuoyunun içinde bulunduğu heyecanın İngiliz hükümetince izale edilmesinin veya bunlara mukavemet gösterilmesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla siyasî suçlardan dolayı mahkûm edilenlerin affedilmelerinin iyi bir tesir hâsıl edeceğini dile getirmiştir89. Osmanlı makamları ise maslahatgüzarı bir kısım münasip cevaplarla ikna ve durumu idare etmeye çalışmışlardır90. Yine Merzifon meselesinden dolayı İngiltere Avam Kamarası azasından bazıları Tomayan ve Kayayan’ın affedilmeleri için Osmanlı Hari- 84 85 86 87 88 89 90 122 BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/111, Tarih: 19.01.1311. Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, C.I, s.253. Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, C.I, s.343. BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/61, Tarih: 12.09.1310. BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/98, Tarih: 15.12.1310. BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/77, Tarih: 11.12.1310. BOA, Y.A.Hus., Belge No:276/98, Tarih: 15.12.1310. Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ ciye Nezareti’ne ve hatta Sultan II. Abdulhamid’e bizzat müracaatta bulunmuşlardır91. Başta İngiltere olmak üzere bir kısım Avrupa devletlerinin yargılamayı daha baştan itibaren yakından takip etmeleri ve verilen cezadan duydukları memnuniyetsizliği her fırsatta dile getirmeleri dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne karşı oluşan olumsuz havayı bertaraf etmenin bir yolu olarak siyasî suçtan dolayı idam cezasına mahkûm edilenlerin cezaları padişah tarafından küreğe çevrilmiş, böyle bir uygulama ile öncelikle İngiltere olmak üzere, bir kısım siyasî çevrelerde olumlu bir hava meydana getirilmek istenmiştir92. Nihayet Ankara’da idama mahkûm edilmiş iken İngiltere ve bir kısım misyoner kuruluşlarının girişimleri ve Sultan II. Abdulhmid’in uzlaşmacı tavrı neticesinde nihayet genel bir af çıkmış ve Tomayan ve Kayayan’ın bir Avrupa ülkesine gönderilmek üzere sınır dışı edilmelerine karar verilmiştir93. Katil suçuyla muhakeme olanların idamına ve siyasî cürümlerden dolayı idama mahkûm olanların ise sekizer sene küreğe konmalarına ve o nispette de diğer mahkûmların cezalarının hafifletilmesine irade sadır olmasından94 sonra İngiltere ve diğer devletler tarafından yapılan itiraz ve şikâyetler bir süre için ortadan kalkmıştır95. Sultan II. Abdulhamid’in uzlaşmacı diye nitelendirdiğimiz bu tavrı esasen bir mecburiyet neticesinde meydana gelmiştir. İstanbul’daki İngiliz temsilcisi Babıâli’ye gelerek İngiltere’deki St. James kabinesinin yapılan muhakemeyi kabul etmeyeceğini açıkça ifade etmiştir96. Nihayet bir müddet sonra, idama mahkûm edilmiş olan97 Tomayan ve Kayayan Avusturya bandıralı bir vapurla Brindiz’e gönderilmişlerdir98. 19 Temmuz 1893 tarihinde Londra’ya varışlarında ise İngiltere tarafından büyük bir debdebe ile karşılanan Tomayan ve Kayayan99 adlı bu iki 91 BOA, Y.A.Hus., Belge No:273/111, Tarih: 19.10.1310. 92 BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/140, Tarih: 23.1.1311; 278/80, Tarih: 14.1.1311; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 1988, s.191. 93 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/84, Tarih: 24.12.1310; Gürün, Ermeni Dosyası, s.191. 94 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/150, Tarih: 21.12.1310. 95 BOA, Y.A.Hus., Belge No:278/80, Tarih: 14.1.1311. 96 Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, s.445. 97 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/72, Tarih: 22.12.1310. 98 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/120, Tarih: 26.12.1310. 99 Documents Diplomatiques Ottomans Affaires Armeniens, s.351. 123 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 şahıs, sonraki tarihlerde, Hınçak Cemiyeti içerisinde etkinliklerini daha geniş bir şekilde devam ettiren isimler olmuşlardır100. Bu olaylar sırasındaki tahrik ve teşviklerinden dolayı Amerikan elçiliği bundan sonra siyasî işlerle uğraşmamaları yolunda Amerikan Board misyonerlerine tebligatta bulunmuş ve uyarmış ise de101 bu uyarının bizatihi kendisinin formaliteden ibaret bulunması, ayrıca Amerikan sefaretleri ve sefaret görevlilerinin bizzat böyle bir uğraşı içerisinde olmaları dolayısıyla uyarının fazla bir caydırıcılığı olmamıştır. Merzifon Anadolu Koleji’nde yürütülen siyasî faaliyetler sadece zikredilenlerle sınırlı kalmayacaktır. İlerleyen yıllarda başka faaliyetler içerisinde de okulun adı geçecektir. Zira Osmanlı Devleti’ni kendi nüfuzları altına almak, sömürmek ve nihayet parçalamak noktasında bu yönde öteden beri süregelen misyoner çabaları Birinci Dünya Savaşı akabinde de Amerikan-İngiliz işbirliği ve bunların himayesindeki Rumlar ve Ermeniler ile merkezî bir faaliyet çerçevesinde102, yoğun bir tarz ve şekilde devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Merzifon Anadolu Koleji’nin savaş sahası içerisinde bulunmasından dolayı, 10 Mayıs 1916 tarihinde okul binalarına İttihat ve Terakki hükümetince el konulmuştur. Ancak bu kapatma keyfi bir kapatma olmamıştır. El konulan misyoner binalarında, cepheden gelen yaralı askerlerin tedavilerini sağlamak amacıyla Merzifon Şifa Yurdu kurulmuştur. Yani kolej binaları bir askeri hastaneye dönüştürülerek kapatılmıştır103. Bu kapatılma savaşın sonuna kadar devam edecektir. Nihayet okul, 1 Ekim 1919’da 11 öğretim elemanı ve 150 öğrenci ile yeniden öğrenime açılacaktır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Üçüncü Kolordu mıntıkası dâhilinde bulunan Merzifon bir kısım tertip ve bahaneler neticesinde104 işgal edilmiş, İngiltere adına burada bir subay, 250 nefer, dört hafif makineli 100 Metin, Türkiye’nin Siyasi…, s.107. 101 BOA, Y.A.Hus., Belge No:326/102, Tarih: 9. 11. 1312. 102 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE), İSH-1, Kutu: 16; Belge No: E: 167; Y: 45; B.A.: 1; Tarih: 15.06.1335. 103 ATASE, İSH-5, Sıra: 210; Kutu: 193; Gömlek: 191; Adet: 1; Tarih: 27.10.1334; Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, C.5, s.348. 104 General Davis’in, esasen İngilizlerin kendi tertip ve tazyiki sonucu meydana gelmiş olan, Urfa’da bir Amerikan misyonerine silah çekilmesi olayını Urfa’nın işgali için yeterli görmüş ve şehri işgal etmiştir. Bak: ATASE, İSH-3, Kutu: 79; Belge No: E: 220; Y: 251; B.A.: 6; Tarih: 16.03.1335. 124 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ tüfeğe sahip bir bölük görev almıştır. Merzifon Anadolu Koleji’nin bu tarihlerde en yetkili ismi Mister Getchell’dir. Zira Mister Getchell aynı zamanda Amerika siyasî temsilciliği görevini de üstlenmiş, dolayısıyla hem eğitim işleriyle ve hem de siyasî faaliyetlerle meşgul olmuştur. İngiltere Merzifon’u işgal altında tuttuğu günlerde, bir taraftan Amerikan misyonerleri ile işbirliği yaparken diğer taraftan ise burada yaşayan Rum ve Ermeni nüfusundan azami derecede yararlanma yoluna gitmiştir105. Hatta Ermeni ve Rumların yardımları ve rehberlikleri sayesinde Gümüşhacıköy’ü kazasına bağlı olup çevrede şekavet ve siyaset ocağı diye tanınmış bulunan Karaköy adındaki büyük Rum köyünü teşkilatlanma bölgelerinden biri haline getirmişlerdir106. Merzifon’da bulunan İngiliz subayları faaliyetlerini sürdürmek noktasında Anadolu Koleji’nden azami derecede istifade etmişler, bu okul ve mensupları ile daimi bir ilişki içerisinde olmuşlardır. Örneğin İngilizler, Merzifon Anadolu Koleji eşyası adı altında koleje her gün on beş yirmi araba yük getirmişlerdir. Önceleri getirilen sandıkların içerisinde ne olduğu konusunda Türk makamlarının her hangi bir bilgisi olmamıştır. Ancak daha sonra, karşılaşılan güçlüklere rağmen, yapılan araştırma neticesinde bunların silah ve teçhizat olduğu ve bunlarla Ermenilere yardım edildiği anlaşılmıştır107. Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi Mustafa Kemal’in Harbiye Nezareti’ne göndermiş olduğu 6.6.35 şifre ve 76 numaralı istihbaratta yukarıda ifade edilen durum bir kez daha teyit edilmiş ve Merzifon’daki dört İngiliz subayının Anadolu Koleji’nde toplandıkları, Merzifon ve havalisinde komitacılık teşkiliyle uğraştıkları ve bölge ile ilgili bir kısım kararlar aldıkları, diğer bir ifade ile komitacılık ile meşgul oldukları şüphesini duyduğunu belirtmiştir108. Merzifon 105 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 2; Tarih: 03.07.1335; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Gömlek: 30; Adet: 3; Tarih: 07.06.1335. 106 ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335. 107 ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335; ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 2; Tarih: 03.07.1335; ATASE, İSH-3, Kutu: 91; Belge No: E: 118; Y: 291-A; B.A.: 2; Tarih: 08.06.1335. 108 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Eylül 1952, Yıl: 1, Sayı: 1, Genelkurmay Basımevi, Ankara. Vesika No:101; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 1; Tarih: 10.06.1335. 125 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Anadolu Koleji’ne getirilen eşya sandıklarına Mustafa Kemal de muttali olmuş, sandıklar üzerinde Ottoman Amerikan yazısının yer almasından dolayı bunların silah olduğundan şüphe ve endişe etmiştir109. Sandık yüklü bu kafilelerin Merzifon’a yaklaşınca üç kısma ayrılarak muhtelif fasılalarla kasabaya girmeleri ve Merzifon’da bulunan İngiliz askerlerinin bir kısmının silahlı olarak güzergâha taksim edilmeleri bu şüpheyi takviye etmiştir110. Dolayısıyla da Mustafa Kemal’in bu sandıkların mahiyeti hakkındaki şüphe ve endişesi ve içlerinde silah olduğu yolundaki kanaati, daha sonraki bilgiler ışığında, doğru çıkmıştır111. İngilizlerin Merzifon bölgesine ve burada da Anadolu Koleji’ne silah sevkıyatı yanında Ulukışla yoluyla Sivas ve Elazığ’a gelen Amerikan heyeti de Kızıl Haç Cemiyeti ile işbirliği yaparak beraberlerinde, kapalı sandıklar içersinde çok sayıda makineli tüfek ve silah sevk etmişlerdir112. Amerikan siyasî desteğine zaten öteden beri sahip olan, bölgenin işgal edilmesi ile diğer işgalci kuvvetlerin de fazladan siyasî desteğine kavuşan Merzifon Anadolu Koleji ve mensupları bu gelişmeler üzerine olumsuz faaliyetlerine daha bir hız vermişler ve hatta bunu aleni ve endişesiz bir surette uygulamaya başlamışlardır. Örneğin Kolej hocalarından Mister Getchell, refakatinde bir subay ve silahlı 25 kadar İngiliz askeri ile birlikte 15 Mayıs 1919’da Gümüşhacıköyü’ne gelmiş ve hükümet konağı salonunda hükümet memurlarını toplayarak: Biz galibiz, siz mağlupsunuz. Her ne emredersek icra edeceksiniz tarzında bir konuşma yapmıştır. Bunun üzerine dinleyiciler arasında yer alan Müftü Efendi: Biz galip mağlup bilmeyiz. Hükümetimiz tarafından verilecek emre itaat mecburiyetindeyiz demiştir. Ayrıca Mister Getchell kazada bulunan Müslüman olmuş tüm Ermenileri Kiliseye toplayarak giymekte oldukları Müslüman elbiselerini 109 ATASE, İSH-3, Kutu: 91; Belge No: E: 118; Y: 291-A; B.A.: 2; Tarih: 08.06.1335; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Eylül 1952, Yıl: 1, Sayı: 1, Genelkurmay Basımevi Ankara. Vesika No:101; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 1; Tarih: 10.06.1335. 110 ATASE, İSH-3, Kutu: 91; Belge No: E: 118; Y: 291-A; B.A.: 2; Tarih: 08.06.1335; ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 1; Tarih: 10.06.1335. 111 ATASE, İSH-5, Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335. 112 ATASE, İSH-1, Kutu: 23; Belge No: E: 16; Y: 64; Gömlek: 102; B.A.: 1; Tarih: 03.07.1335. 126 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ çıkarmalarını söylemiş, Müslümanlarla evli bulunan Ermeni kadınların da tekrar kendi dinlerine dönmelerini istemiştir113. Amerikan misyonerleri ve misyoner okullarının Osmanlı topraklarında sürdürdükleri olumsuz meşguliyetlerden bir diğerini ise Pontusculuk faaliyetleri oluşturmuştur. Bu çerçevede 1892 yılından itibaren, yurt dışında basılan ve Rumları isyana teşvik eden çeşitli bildiri ve yayınların muntazam bir şekilde dağıtılabilmesi için Pontus adlı bir teşkilatın kurulduğu görülür. Samsun, Trabzon, Giresun, Batum, Kayseri, Yozgat, Çorum şehirleri ve diğer bazı yerler Pontus teşkilatının hareketli ve önde gelen merkezleri arasında yer almıştır114. Merzifon ise, Samsun limanına yakın olması dolayısıyla, bu teşkilatın merkezi olarak seçilmiştir. Merzifon Anadolu Koleji’nin mütevelli heyeti American Board of Commissioners for Foreign Mission (ABCFM)’ın kendi mensupları arasından seçtiği on Amerikalı misyonerden oluşmuştur. Okulun Merzifon’daki yönetim kurulu ise yine on kişiden meydana gelmiştir. Ancak bu on üyenin beşi Amerikan misyonerlerinden, diğer beş üyesi ise Pontus Protestan Birliği Üyesi olan kişilerden seçilmiştir115. Dolayısıyla kolej mensupları ile Pontus Cemiyeti üyeleri bir birinden ayrılmaz bir bütün halinde, aynı idealler ve hedefler için çalışır bir durum arz etmişlerdir. Pontus ismi, kuzey Anadolu’da eski bir bölgeye verilen addır. Bu bölge milattan önce birinci yüz yılda Roma hâkimiyetinde kalmıştır. Milattan önce dördüncü asrın sonunda bağımsız bir Pontus Krallığı kurulmuş ve başkentini bugünkü Amasya oluşturmuştur. Milattan önce ikinci ve üçüncü asırlarda ise Pontus Krallığı, başkenti Sinop olmak üzere yeniden şekillenmiştir. Pontus Krallığı en kudretli çağına Mithradates VI Eupator (M.Ö. 115–63) zamanında ulaşmıştır. Ancak bu dönem aynı zamanda, takip etmiş olduğu genişleme siyaseti neticesi Roma 113 ATASE, İSH-3, Kutu: 105; Belge No: E: 115; Y: 341; B.A.: 1; Tarih: 26/05/1335; ATASE, İSH-3, Kutu: 105; Belge No: E: 115; Y: 341; B.A.: 11; Tarih: 27.05.1335. 114 Pontus Meselesi, Yayma Hazırlayan Dr. Yılmaz Kurt, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi tarafından belgelere dayanılarak hazırlanmıştır. Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara 1922, TBMM Basımevi. TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 68, s.369; Gürün, Ermeni Dosyası, s.190. 115 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348. 127 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İmparatorluğu ile çatışmaya girmesi dolayısıyla, Roma’nın bir parçası haline geldiği bir dönem de (M.Ö. 63–62) olmuştur116. Ermeniler Trabzon’u hayal ettikleri Büyük Ermenistan’ın bir parçası sayarken Rumlar ise bu bölgede bir Rum Pontus devleti kurmak için büyük gayret içine girmişlerdir. Trabzon ve havalisinin Birinci Dünya Savaşı sırasında yaklaşık iki yıla yakın bir süre (14 Nisan 1916 – 24 Şubat 1918) ile Rus işgalinde kalmasından ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında ise Samsun ve havalisinin İtilaf devletleri tarafından işgal edilmiş olmasından cesaret alan ve öteden beri Osmanlı idaresi aleyhinde çalışmaktan, propaganda yapmaktan ve eşkıyalıkta bulunmaktan geri kalmayan ve kendilerini eski Pontus Krallığı’nın mirasçısı sayan yerli Samsun Rumları ve Rum çeteleri, İtilaf devletlerinin yardımına da güvenerek, Karadeniz’de yeniden bir Pontus Cumhuriyeti ilan etmek maksadıyla teşkilatlanmaya başlamışlardır. Pontus teşkilatı, yerli Rum aydınlarının katkıları ve çalışmaları yanında İstanbul’dan gelen ve kendilerine müfettiş adı verilen Yunan siyasî memurları tarafından da desteklenmiş, düzene konarak genişletilmiş ve yapılan bu çalışmalar neticesinde bir teşkilat ortaya çıkmıştır. Oluşan bu teşkilat, kuvvet bulup gelişme yolunda, Yunan hükümetinin de hatırı sayılır ödenek ve harcamalarına muhatap olmuştur. Rumlar Pontus Cumhuriyeti’ni gerçekleştirme noktasında, Rum Patrikhanesi’nin tahsis ettiği ödeneğin de sağladığı rahatlıkla, öncelikle kıyıları ve özellikle Samsun’u tahkim etmek, buralarda Rum nüfusunu belli sayıya ulaştırmak üzere harekete geçmişler ve diğer bölgelerden ve hatta Rusya’dan Rum göçmenlerin adı geçen bölgeye gelmelerini sağlamışlardır. Bu yöndeki çalışmalardan sonra Rum çeteleri ile çevrede bulunan Müslüman köylere saldırmışlar, yol kesmek, adam öldürmek ve mal gasp etmek suretleriyle bölgede asayişi ihlal etmeye başlamışlardır. Böyle bir tutumla ateşkesin özel maddelerine dayanmak ve dolayısıyla da dış müdahaleyi davet etmek, arkasından ise genel bir ayaklanma ile Karadeniz’de, Kastamonu ve Sivas’ın da içinde olduğu, Pontus Cumhuriyeti’ni ilan etmek istemişlerdir. Bu noktada, Samsun Rum Metropolitliği’ne atfettiği ehemmiyetten dolayı gerek Rusya’dan ve gerekse İstanbul Patrikhanesi aracılığıyla sağlanan maddî, Averof Zırhlısı vasıtasıyla sağlanan askeri destek dolayısıyla Yunanistan’dan 116 Geniş bilgi için bkz. “Pontus” maddesi, Britannica Ansiklopedisi. 128 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ büyük ilgi ve alaka görmüşlerdir. Moral desteği ise İngiliz siyasî temsilcisi Sulter’in himayesi altında metrepolithane ve Rum kulüplerinde sık sık verilen konserlerde bulmuşlardır. Pontus Cumhuriyeti kurma çabalarına, işgal kuvvetlerinin Anadolu’yu terk etmek zorunda kalmaları üzerine önce set çekilmiş, alakalı şahısların takibata uğramaları sonucunda ise duraksama dönemi başlatılmış ve nihayet önderlerinin ve teşvikçilerinin İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılanmaları ve cezalandırılmaları sonucu bu bölgedeki faaliyetlere tamamıyla son verilmiştir117. Yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan faaliyet ve gayretler çerçevesinde Merzifon’da bir Pontus Cemiyeti kurma çalışması söz konusu olmuştur. Bahsi geçen faaliyetlerin yürütüldüğü tarihlerde Merzifon, idarî açıdan Sivas vilayetine bağlı olup bir kaza durumunda bulunmaktaydı. 1904 yılında Merzifon gençlerinin girişimi, Merzifon Anadolu Koleji müdür ve öğretmenlerinin yardım ve iştirakleri ile adı geçen kolej içerisinde bir Pontus Kulübü kurulmuştur118. Amerikan misyonerlerinin öncülüğü ve yönlendirmeleri ile kurulan bu kulüp yine Amerikan misyonerlerinin himayeleri altında faaliyetlerini sürdürmüş ve geliştirmiştir119. Misyoner ve onlarla işbirliği içerisinde bulunan Ermeni ve Rumların olumsuz faaliyetlerinde hangi noktaya varmış olduklarını göstermesi ve Merzifon Anadolu Koleji için bir dönüm noktası oluşturması bakımlarından bu dönemin en önemli olaylarından birisi Zeki Ketani Bey’in öldürülmesi hadisesi olmuştur denebilir. O dönemde meydana gelen bu olaylar, Anadolu Koleji’nin kapatılmasının alt yapısını oluşturmuştur. Kolejin aranması ise kapatma kararını hızlandıran hadiselerin başında gelmiştir: Zeki Ketani Bey mezkûr kolejde Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktaydı. Ancak 1921 yılı Şubatı’nın ilk günlerinde bir suikast 117 Pontus Meselesi, s.380–82. 118 ATASE, Birinci Dünya Harbi Kolleksiyonu (BDH), D: 1-A; F: 14; BOA, Y.A.Hus., Belge No:268/24, Tarih: 05.06.1310; BOA, Y.A.Hus., Belge No:280/70, Tarih: 24 M. 1261;,281/1, Tarih: 1311.03.16; Pontus Meselesi, s.369. 119 Pontus Meselesi, s.369. 129 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 sonucu öldürülmüş120 ve cesedi kolej civarında bulunmuştur. Zeki Ketani Bey’in niçin öldürüldüğü konusunda kesin bir bilgi elde edilememişse de Pontus Cemiyeti mensuplarının tek tek tutuklanmaya başlanmalarına Zeki Bey’in ihbarının neden olduğu varsayımı dolayısıyla katledildiği muhtemel görülmüştür121. Merzifon’daki Amerikan hastanesiyle kolej içerisinde toprak altında gizli yollar ve depolar bulunduğu ve ara sıra otomobiller ile getirilen top ve tüfek gibi silahların ve cephanelerin buraya gizlendiği ve hatta zaman zaman silahlı Hıristiyan köylülerin koleji sığınak olarak kullandıkları, özellikle hastane heyetinin Tavşandağı’nda Hıristiyan köylülerle sıkı ilişkiler içerisinde oldukları ihbar edilmiştir. Bu ihbar üzerine genel silah araması ve toplanması sıralarında kolejin dahi usul üzere araştırılması için Merkez Ordusu Komutanlığı tarafından 5. Fırka Kumandanlığıyla Amasya Mutasarrıflığına özel emirler verilmiş, durum aynı zamanda hükümet merkezine de arz olunmuştur. Soruşturma durumu hakkında merkezî hükümet ile Merkez Ordusu Kumandanlığı arasında geçen haberleşme sonucunda Bakanlar Kurulu kararıyla kolejin aranması Merkez Ordusu Kumandanlığı’na bildirilmiştir122. Yapılan bu ihbar ve verilen emir üzerine 16 Şubat 1921 tarihinde Merzifon kolej ve hastanesinde arama yapılmış, ancak bu arama, Bakanlar Kurulu’nun Genelkurmay Başkanlığı’ndan Ordu Komutanlığı’na iletilen kararı gereğince gayet nazik bir şekilde gerçekleştirilmiştir123. Arama neticesinde silah ve cephane bulunamamış ise de Kolej içerisinde 1904 tarihinden beri kurulmuş olan Pontus Kulübü adıyla bir kulübün bulunduğu tespit edilmiş, 2 çuval Rumca ve İngilizce evrak ve defterlerin yanında ayrıca bu kulübe dair yönetmelikle, mühürler, Yunan bayrakları ve Pontus arması, Osmanlı silahları ile donatılmış ve gurup halinde okulda çekilmiş bir takım fotoğraflar ve bir kısım önemli evrak elde edilmiştir124. Ele geçirilen yönetmelikten anlaşıldığı kadarıyla Pontus Kulübü’nün hedefi Rumları Yunan emellerine ve Pontus hükümetinin diriltilmesine teşvik etmek ve bu yönde faaliyette bulunmak olmuştur125. 120 Pontus Meselesi, s.371; Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348. 121 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14. 122 Pontus Meselesi, s.370. 123 Pontus Meselesi, s.372-73. 124 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371-73. 125 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371. 130 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Anadolu Koleji’nde ayrıca Osmanlı Devleti aleyhinde şikâyetlerin ve Amerikan vatandaşlığına kayıt ve kabul ricasının dile getirildiği bir mektup ile kolej yetkilileri ile ilişki içerisinde olduğu anlaşılan 6. Fırkadan Yüzbaşı Mehmet Ali Efendi ile emekli iken silâhaltına alınarak Mecitözü şubesine memur edilen alay kâtibi Ali Rıza Efendi’nin hükümet memurları aleyhinde uydurma sözleri içeren mektupları bulunmuştur126. Ayrıca yapılan aramalar sırasında, Merzifon Anadolu Koleji’nin burada öğrenim gören gençler ile diğer Rum ve Ermeni gençlerinin Avrupa’ya kaçırılmalarına aracılık ettiği de ortaya çıkmıştır. Aramalarda kolej müdüriyeti ile Samsun’daki Amerika temsilcisi arasında yapılan yazışmalar ve konuya dair evraklar ele geçirilmiştir127. Anadolu Koleji’ne ilâveten Tokat Rumlarından durumu şüpheli görülen Lazaros’un evinin de aranması söz konusu olmuştur. Burada yapılan arama neticesinde Pontus yazısıyla edebi, siyasî Rumca belge ve Merzifon–Anadolu Koleji adıyla ve Kantarcıoğlu tarafından yazılmış 5 adet basılı kitapçık ve Pontus okullarıyla Merzifon’daki Anadolu Koleji’nin birleştirilmesine dair Rumlarla Amerikalılar arasında düzenlenmiş bir yönetmelik bulunmuştur. Durum ve yapılan araştırma Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin tarafından 18.2.1921 tarihi itibariyle Genelkurmay Başkanlığı’na rapor edilmiştir128. Yapılan sorgulamada, Osmanlı silahlarıyla donatılmış ve grup halinde okulda çekilmiş olarak bulunan fotoğrafların kimlere ait olduğu yolundaki sorulara kolej müdürü her hangi bir şey bilmediği şeklinde cevap vermiştir. Okul Öğretmenler Kurulu’nda yer alan kimseler ise, müdürün kendilerine gerçeğe aykırı ifadelerde bulunmalarını tembih etmesi dolayısıyla, kaçamaklı ve birbiriyle çelişen ifadelerde bulunmuşlardır. Ortada bulunan gerçeklere ve ele geçirilen belgelere rağmen kolej müdürü hakkında, nazik davranılması yolundaki ihtardan dolayı, herhangi bir muamele yapılamadığı gibi, okulda öğretimin yapılmasına veya hastanenin normal faaliyetini sürdürmesine de müdahale edil126 Pontus Meselesi, s.372. 127 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371. 128 Pontus Meselesi, s.372. 131 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 memiş, bu kurumların faaliyetlerini eskisi gibi devam ettirmesine izin verilmiştir129. Bu gelişmeler neticesinde ancak kulüp kapatılmış, okul yönetim kurulunu oluşturan 6 kişi tutuklanmış ve Amasya’ya gönderilerek Merkez Ordusu Kumandanlığı’na teslim edilmişlerdir. Silahlı bir şekilde fotoğrafları ortaya çıkan ve kendilerinin öğretmenler kurulunca tanınmadığı bildirildiği halde okulda kimliği belirlenen 4 Ermeni de Fırka Kumandanlığınca gözaltına alınmışlardır. Amerikan vatandaşı olanların yalnız ifadelerinin alınmasıyla yetinilmesi emredildiği için kendilerine bundan öte bir şey yapılamamıştır130. İlerleyen günlerde okulda yaşanan bu olaylar okulu yeniden karıştıran ve kapanmasına doğru götüren bir durum arz etmiştir. Aynı günlerde Anadolu’da Yenigün adlı gazetede Mektep Değil Fesat Ocağı başlığıyla yayınlanan bir yazıda, okulda Pontus teşkilatının pek çok belgesinin ele geçirildiğinin belirtmesi ve Anadolu Koleji’nin bir fesat ocağı olduğunun anlatılması havayı iyice gerginleştirmiştir. Bu yazının yayımlanmasından bir hafta önce, okulun tüm yabancı öğretim elemanlarının ülkeyi terk etmesi istenmiş, okulun mallarına el konmuş ve öğrenciler de evlerine gönderilmiştir. Bu arada, okulun Rum öğretim elemanlarından üçü, ayaklanmaya hazırlamak suçuyla 1921 Ağustosu’nda idam edilmişlerdir131. Merzifon Anadolu Koleji ve Hastanesi’nin Amasya mutasarrıflığınca kapatılması üzerine Amerika Birleşik Devletleri fevkalade komiserliğince mezkûr yerlerin açılması ve memurlarının görevlerine dönmelerine izin verilmesine dair İstanbul hükümetine protestoda bulunulmuştur. Ancak İstanbul hükümeti Anadolu ile münasebeti bulunmadığı gerekçesiyle bu protestoyu reddetmiştir132. Avrupa devletleri açısından Türkiye her zaman için Asya’nın anahtarı olarak değerlendirilmiştir. Asırlar boyu bu anlayış devam etmiş, Haçlı Seferleri, Şark Meselesi ve benzeri problemler ve gelişmeler hep bu yaklaşım ve anlayış tarzının temel nedenlerinden birisini teşkil etmiştir. 129 Pontus Meselesi, s.371-73. 130 ATASE, BDH, D: 1-A; F: 14; Pontus Meselesi, s.371-373. 131 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.348. 132 BOA, M.V., Belge No:221/146, Tarih: 1339 N. 6; Belge No:221/ 214, Tarih: 1339 L. 4. 132 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Amerikan okullarında okuyup tahsil gören ve buradan mezun olan Ermeni gençleri neticede gayet fanatik birer Türk düşmanı haline gelmişler, komitecilik ve çetecilik faaliyetlerine ağırlıklı olarak yer vermişlerdir. Bu hususta devlet şûrasından emekli Muhammed el-Mansur Efendi, padişaha takdim ettiği layihasında: Ermenilerin bu gibi tasavvur ve teşebbüslerde bulunmasına bizzat Devlet-i Aliyye sebep oldu, zira.... yüz bu kadar sene evvel Osmanlı ülkesine gelen Frenk papazlarının istedikleri yerlerde birer mektep açıp Ermenilerin evlatlarını talim ve terbiye etmelerine izin verilmesi dahi şimdiki halde Ermenilerin baş kaldırıp Osmanlı Devleti aleyhine bulunmalarına sebep oldu133 şeklindeki tespitlerini dile getirmiştir. Ermeni olaylarını hazırlayan nedenlerin başında kronolojik sıra bakımından Protestan misyonerlerinin çalışmalarına öncelikle işaret etmek gerekir. Zira Anadolu’da İngiliz ve Amerikan misyonerleri tarafından açılan Protestan kolej ve kiliselerinin Ermeniler üzerinde büyük derecede etkisinin olduğu göz ardı edilemeyecek bir durum arz eder. Lübnan, Anadolu, İstanbul ve benzeri yerlerde eğitim-öğretim faaliyetini başlatan misyoner okullarında Ermeniler, tarih ve edebiyatları hakkında geniş bilgi sahibi olmanın yanında insan hakları, ulus hürriyeti ve sair çağdaş konulardan da haberdar olmuşlardır. Ayrıca misyonerler tarafından okul dışında yürütülen mezhep propagandasının etkileriyle de birçok Ermeni Protestan mezhebini tercih etmeye başlamıştır. Protestan misyonerlerinin bu yöndeki çalışmaları Ermeni meselesini ortaya çıkaran nedenlerden ilkini olmasa da, temel sebeplerinden birisini teşkil ettiği muhakkaktır. Misyonerlik faaliyetlerinin ve açılan okulların Ermeni olaylarına katkılarını tespit açısından, sömürgeciliğin faziletine inanmış ve Fas’ta Fransız mandacılığını kurmuş olan meşhur Fransız Mareşali ve devlet adamı Lyautey Louis-hubert-gonzalve (1854–1934) Fas’ta bir konuşmasında dile getirdiği: Bir beyaz rahip, bana bir bölüğün işinden fazlasını görmüştür134 şeklindeki ifadesi de yukarıdaki görüşleri teyit eder durumdadır. Genel olarak bakıldığı zaman yabancı okulların uluslaşma sürecine giremeyen ya da geç girmiş olan bölgelerde kurulmuş oldukları görülür. Yabancı misyonlar uluslaşmanın çok hareketli olduğu ve Avrupa kültürünün etkilerine açık bulunan Balkanlarda fazla başarılı olama133 Gazigiray, Osmanlıdan Günümüze…, s.69. 134 Gazigiray, Osmanlıdan Günümüze…, s.68. 133 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 mışlardır. Misyonerlerin faaliyetleri daha ziyade yukarıda belirtilen hususlara ilaveten, Osmanlı yönetiminin eğitim ve sosyal konularda yeterince hizmet götüremediği bölgelerde etkinliği söz konusu olmuş gözükmektedir. Misyonerler muhtelif tarzdaki faaliyetleriyle Yunan, Ermeni, Keldanî, Marunî ve benzeri azınlıkları şuurlandırmaya çalışmış, Ortodoks hiyerarşisinin ve Türk despotizminin pençesinden kurtarmak135 üzere Bulgarlar arasında da faaliyet göstermişlerdir. Fakat esas neticeyi, kendilerini devlet haline getirme başarısını göstermekle Bulgarlar ve bir dizi isyana sevk etme becerisini sergilemekle de, Ermeniler arasındaki çalışmalarından elde etmişlerdir. Müslüman nüfusu ve bu nüfusun genç kesimini Hıristiyanlaştırma noktasında ciddi bir başarı elde edememişlerse de, özellikle eğitim kurumları dolayısıyla, millî ve dinî değerlere daha liberal bir şekilde yaklaşmalarına ve bu yönde bir hava içerisine girmelerine neden olmuşlardır. Bir taraftan misyonerlerin tahrik ve teşvikleriyle dinî ve milli anlayışa dayalı olarak meydana gelen kıpırdanmalar; diğer yandan, 1839 Tanzimat Fermanı ile gayr-i Müslim unsura tanınan geniş ve eşitliği öngören haklar; 1856 Islahat Fermanı ile bu imtiyazların bir kez daha tasdik ve teyit edilmesi; 1862’de Ermeni Nizamnamesi’nin çıkarılması; önde gelen bir kısım Ermenilerin fırsatları kullanabilme kabiliyet ve imkânına sahip olmaları Osmanlı idaresi ile Ermeni toplumu arasındaki ihtilafın neşv u nema bulmasının temel taşları ve en önemli fırsatları olmuştur. Bir kısım Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki siyasî, ticarî ve dinî imtiyazlar elde etme arayışı içerisinde olmaları ve dolayısıyla bir vasıta olması bakımından Ermenilere el atmaları, onları kendi emellerine ulaşma yolunda ortaya çıkan her fırsatta tahrik ve teşvike tabi tutmaları Türk-Ermeni ihtilafının fiili çatışamaya dönüşmesine ve tarih içerisinde sözde Ermeni Meselesi şekil ve rengine bürünerek bugün de bu ikili çatışmanın, belki sıcak manada değilse de siyasî ve akademik manada, mevcudiyetini sürdürmesine yol açmıştır. Osmanlı idaresi gerek Amerikan misyonerleri tarafından açılmış bulunan okulların ve gerekse diğer yabancı okulların Osmanlı idaresine ve toplumuna vermiş oldukları zararların ve misyonerlerin yaptığı hemen 135 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.331. 134 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ her şeyin hiç şüphesiz farkında olmuştur. Bu okulların muhtelif şekillerde doğurmuş oldukları olumsuzlukların giderilmesi ve halkın onlara olan rağbetinin izalesi için gereken tedbirlerin alınması136 yolunda ilgili şahıs ve makamların dikkatleri çekilmiş ve bu noktada belli bir gayret sergilenmiştir. Misyonerlerin faaliyetinden memnuniyet duymayan Osmanlı idaresi onları mevcut rejimin adeta düşmanı olarak değerlendirmiştir137. Örneğin Osmanlı idaresi Merzifon Anadolu Koleji’nin siyasî maksatla tesis edilmiş olduğuna kani olmuştur138. Ancak böyle bir kanaate rağmen, içinde bulunduğu acziyetten dolayı, Osmanlı hükümetleri misyonerlerin hem Osmanlı topraklarında dolaşmalarına ve hem de açıktan açığa olumsuz faaliyetlerini sürdürmelerine göz yummak zorunda kalmışlardır. 19. asrın son çeyreği gerek misyonerlerin faaliyetlerindeki yoğunluk bakımından ve gerekse Osmanlı Devleti’nin bu faaliyetlere yaklaşım tarzı açısından dikkat çekici bir durum arz eder. Misyoner örgütleri can çekiştiğine inandıkları Osmanlı Devleti’nden azami derecede istifade etmeye çalışırken Osmanlı hükümetleri de eskiye nispetle, özellikle Amerika adına faaliyet gösteren misyonerlere karşı izlemiş olduğu politikada bir kısım değişiklikler yaparak yerli ve yabancı, Müslim veya gayr-i Müslim tüm eğitim kurumlarını kontrol altına alıcı tedbirler ihdas etmeye yönelmişlerdir139. Bu noktada misyonerler ve misyoner okullarının meydana getirmiş oldukları olumsuzluklar konusunda açıktan açığa münakaşa ve mücadele içerisine girilmekten kaçınılmıştır. Bunun böyle olmasında biraz da içerisinde bulunulan zamanın ve şartların yeni meseleler ihdasına müsait olmayışı etkili olmuş gözükmektedir. Böyle olmakla birlikte misyoner ve onlarla işbirliği içerisinde olan kimselerin neden olduğu olaylar yakından izlenmiş ve bir kısım tedbirler alınmaya gayret edilmiştir140. Bu önlemlerden, örnek oluşturması bakımından, bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür: 136 BOA, M.V., Defter No: 35; Belge No:49; Tarih: 1305 Z. 25. 137 Gürün, Ermeni Dosyası, s.191. 138 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335. 139 BOA, H.İ.K., Belge No:81/15. R. 1318. 140 ATASE, İSH-5, Klasör No: 189; Kutu: 206; Belge No: E: 8; Y: 104; Gömlek: 30; Fihrist No: 30 (1,2); Belge No: 30 (1:3); B.A.: 3; Tarih: 07.06.1335. 135 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 1. Bitlis, Erzurum ve Mardin bölgesi örneğinde olduğu gibi Amerikan misyonerleri reislerinin toplanmalarına mümkün mertebe müsaade olunmamıştır141. 2. Protestan reisleriyle misyonerlerin yapmak istedikleri toplantıya ruhsat verilmemeye çalışılmıştır142. 3. Cizvit ve Protestan okullarının menfi faaliyetlerinin etkisiz bırakılması hususunda bir nizamname layihası kaleme alınmıştır143. 4. Amerikan misyonerlerinin Protestanlığa sevki hakkında teşebbüslerde bulunmalarının önlenmesine144 gayret edilmiştir. 5. Misyonerlerin Ermeni çocukları üzerindeki ve özellikle Hıristiyanlaştırma yönündeki zararlı faaliyetlerini önlemek için çeşitli tedbirlerin icrası145 yoluna gidilmiştir. 6. Misyonerler ve yabancı okullar vasıtasıyla meydana getirilen olumsuz faaliyetler ve cereyan eden hadiseler hakkında ilgili devletler nezdinde teşebbüslerde bulunulmuştur146. 7. Osmanlı toprakları üzerinde kurulu bulunan ecnebi kilise ve mektepleri hakkında bazı tedbirleri ihtiva eden bir kısım nizamnamelerin tanzimi yoluna gidilmiştir147. Bu düzenlemeye hem örnek oluşturması ve hem de önem arz etmesi bakımlarından Sultan Abdülaziz zamanında çıkarılan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi zikredilebilir. Bu nizamnamenin 129. maddesiyle, özellikle cemaat ve yabancı okullar hedef alınmış, bu tür okulların öğretmenlerinin diplomalarının Osmanlı Maarif Nezareti’nce onaylanması, okutulacak derslerin bir listesinin ilgili nezarete verilmesi ve ders kitaplarının bu kurumca tasdik edilmesi mecburiyeti getirilmiştir. 8. Sokakta vaaz edilmesi yasaklanmıştır. 141 BOA, H.İ.K., Belge No:92/28. R. 1323. 142 BOA, M.V., Belge No:94-566/68, Tarih: 9.L.1315. 143 BOA, M.V., Belge No:20/54, Tarih: 1304 N. 6; A.MKT.MHM., Belge No:14/1, Tarih: 17.01.1260. 144 BOA, H.İ.K., Belge No:319-81/15. R. 1318. 145 BOA, M.V., Belge No:97/73, Tarih: 1317 S.9.; 97/73, Tarih: 1317 S.9. 146 ATASE, İSH-2, Kutu: 33; Belge No: E: 171; Y: 94; B.A.: 1; Tarih: 10.07.1335. 147 BOA, Y.A.Hus., Belge No:326 (2363)/31, Tarih: 19. S.1320. 136 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ 9. Matbaalar Nizamnamesi (1857) uyarınca matbaalar için ruhsat alma zorunluluğu getirilmiştir. 10. Her türlü süreli yayın ve kitabın Encümen-i Teftiş ve Muayene’den geçirilmesi kararlaştırılmıştır. 11. Yabancı doktorların mesleklerini icra edebilmeleri için diplomalarının Tıbbiye-i Şahane’ce onaylanması kararlaştırılmıştır148. 12. Misyoner okullarının önünü kesmek ve bu okullara duyulan rağbeti baltalamak üzere Sultan II. Abdulhamid döneminde bir taraftan eğitim alanında bir dizi ıslahat girişimleri söz konusu edilirken, diğer bir ifade ile bir noktada misyoner okulları ile rekabet oluşturmaya çalışılırken, diğer taraftan ise dört yüz küsur Amerikan okulunu kapatma yoluna gidilmiş, dolayısıyla misyoner faaliyetlerine belli bir ölçüde sınırlama getirilmek istenmiştir. Sultan, devrin Maarif Nazırı Zühtü Paşa’yı konuya ait etraflı bir rapor hazırlamakla görevlendirmiş, benzer bir görev de Balkanlar’da, Tuna Valiliği’ne gönderilen Mithat Paşa’ya tevcih olunmuştur149. 13. 1886 yılında Mekâtib-i Ecnebiye ve Gayr-i Müslime Müfettişliği ihdas edilmiş, 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile getirilen hususların da tatbik alanına çekilmesine çalışılmıştır150. Misyonerler, her yerden ziyade Türkiye’de himayeye mazhar oldukları halde ortaya koymuş oldukları olumsuzlukları önleyebilmek üzere yukarıda Osmanlı idaresince alındığı belirtilen tedbirler ve benzeri önlemlerin uygulanmasına şiddetle karşı çıkmışlar, bu yöndeki uygulamaları, diğer bir ifade ile bir kısım faaliyetlerine sınırlama getirilmesini insafsızlık olarak değerlendirmişlerdir151. Bu tür önlemlerin icrasının ikili anlaşmalara ve kapitülasyonlardan doğan haklara aykırı olduğunu ve bu hakları sınırlayıcı nitelikte bulunduğunu ifade etmişler, AngloSaxon kamuoyunda büyük fırtınalar koparmışlardır152. Misyonerlerin sergilemiş oldukları muhalefet, Osmanlı hükümetlerince alınan kararları pek değişikliğe uğratamasa da, gerek misyonerlerin gerekse Boston’daki diğer etkili çevrelerin çabalarıyla Amerika Birleşik 148 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.343. 149 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.337. 150 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.337. 151 BOA, Y.A.Hus., Belge No:321/68,Tarih: 09. 09. 1312. 152 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.343. 137 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Devletleri idaresinin tutumunda ciddi bir değişikliğin meydana gelmesine ve Amerikan hariciyesinin misyonerlere daha yakın diplomatik bir koruma sağlamasına yol açmıştır153. Örneğin Amerika sefiri Babıâli’ye giderek Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyonerleri Osmanlı hükümetinden ilgi ve alaka gördükçe bazı devletler gibi Amerika’nın Osmanlı hükümetinin iç işlerine müdahale etmek gibi bir tutumunun olmayacağını ifade edebilmiştir154. Amerikan hükümeti taleplerinin yerine getirilmesini diplomatik yollarla gerçekleştirmeye çalışırken diğer taraftan Amerikan idaresinin isteklerinin kabul ettirilmesi noktasında Amerikan gazeteleri ise hükümetlerine Osmanlı sularına bir kaç harp gemisi gönderilmesi yollu tavsiyelerde bulunmuşlardır155. O günkü Osmanlı idaresi ise hem Amerika Birleşik Devletleri’nin yaklaşım biçimindeki değişiklikten dolayı ve hem de misyonerlerin gösterdiği tepki ve sairden ötürü, almış olduğu kararları uygulamada biraz esnek davranmak zorunda kalmıştır. Böyle bir durum ise, Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu siyasî yalnızlık yahut muhtaçlık ile malî, iktisadî, askerî ve eğitim alanlarındaki zafiyet dolayısıyla, alınan kararlar yerinde ve isabetli bile olsalar, yabancı ve misyoner okullarının zararlı faaliyetlerinin devam etmesine engel olucu bir durum sağlayamamışlardır. Bilakis, Ermenilerin kendilerine yapılan yardımlardan ve kendileri için alınan tedbirlerden dolayı Amerikan hükümetine teşekkürlerini dile getirmeleri ve daha ileri düzeyde ilgi ve yardım beklediklerini ifade etmeleri156 ile had safhaya ulaşmıştır. Bu noktada Osmanlı idaresinin ve idarecilerinin içerisinde bulunduğu siyasî acziyeti örneklendirmesi bakımından Merzifon’daki Amerikan Anadolu Koleji’nin aranması sırasında Osmanlı hükümetinin izlemiş olduğu politika zikredilebilir: Daha önce de zikredildiği gibi, Müslüman bir kadınının Merzifon’daki Amerikan hastanesiyle Anadolu Koleji içerisinde toprak altında gizli yollar ve depolar bulunduğu ve ara sıra otomobiller ile getirilen top, tüfek gibi silah ve cephanelerin burada saklandığı ve benzeri faaliyetlerin varlığı noktasındaki ihbarı üzerine Anadolu Koleji’nin aranması konusunda adı geçen okul hakkında Bakanlar Kurulunca yazılı bir karar alınmıştır. Ancak bu 153 Kocabaşoğlu, Kayseri Sancağı Hakkında…, s.343. 154 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/128, Tarih: 28.12.1310 155 BOA, Y.A.Hus., Belge No:389/57, Tarih: 11. 5.1316. 156 BOA, Y.A.Hus., Belge No:349/17, Tarih: 18. 10. 1313. 138 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ kararın, o günkü Osmanlı hükümetinin içerisinde bulunduğu acziyet dolayısıyla Amerika’nın İstanbul’daki temsilcisi Amiral Bristol’a da bildirilmesi, durumdan haberdar edilmesi gereği hasıl olmuştur. O günkü Osmanlı Hariciye Nazırı Ahmet Muhtar Bey tarafından Amiral Bristol’a bu konuda bir nota gönderilmiştir. Ancak sadece gönderilen bu nota ve bilgilendirme ile yetinilmemiş, Türk-Amerikan ilişkilerin bozulmaması için arama esnasında Amerikan vatandaşlarını küçültücü ve küçümseyici bir takım hal ve davranışta bulunulmaktan kaçınılması istenilmiştir. Anadolu Koleji’nde yapılan aramalar ve bulunan eşyalar neticesinde okul müdürü ve öğretmenlerin olayların bizzat içinde yer aldığının anlaşılmasına rağmen, yukarıdaki nedenlerden ötürü, bunlardan hiç birine dokunulmamış, okulda kimliği belirlenen sadece 4 Ermeni’nin tutuklanması söz konusu olmuştur157. Yine yukarıda bahsi geçen Ankara mahkemesince idama mahkûm edilmiş olan Kayayan ve Tomayan hakkında İngiliz maslahatgüzarına gelişmeler konusunda bilgi vermek lüzumu hissedilmiştir158. Milli Mücadele ve Cumhuriyet döneminde misyonerler ve bunların zararlı faaliyetlerine karşı izlenen politika ve alınan tedbirlere bakıldığı zaman bu dönemin de belli bir kısmı için çok ciddi ve caydırıcı tedbirlerin alındığından ve uygulandığından bahsetmek pek mümkün gözükmemektedir. Örneğin, 1919 Nobel Barış Ödülü sahibi ve 28. Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson (1856–1924)’un daha evvelce Ermenilere vermiş oldukları ehemmiyeti dile getiren telgrafına ilaveten, Birleşik Devletler Ordusu’nda tümgeneral sıfatıyla görev yapan Jas. G. Harbord da 9 Ekim 1919’da Türkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti temsilcisi Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben göndermiş olduğu telgrafta Amerika’nın Ermeni halkının yanında yer aldığını, bunların emniyet ve selameti ile yakından alakadar olduğunu159 bir kez daha hatırlatmıştır. Yine Fransız diplomatı Henry Franklin-Bouillon (1870–1939) ile Türk Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey arasında imzalanmış olmasından dolayı Franklin-Bouion anlaşması diye de anılan 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında imzalanmış ve de facto tanımayı sağlamış bulunan Ankara Antlaşması gereğince Türkiye’deki Fransız kurum 157 Pontus Meselesi, s.370. 158 BOA, Y.A.Hus., Belge No:277/72, Tarih: 22.12.1310. 159 ATASE, İSH-2, Kutu: 53; Belge No: E: Y: Gömlek: 151; Fihrist No: Belge No: 151. 139 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ve öğretim müesseselerinin Türk kanunlarına uymaları, zararlı faaliyetlerde bulunmamaları halinde mevcudiyetlerini sürdürebilecekleri kabul edildiği halde yabancı okullar yine gizli ve menfi davranışlarına, asgari düzeyde de olsa, devam etmekten çekinmemişlerdir. Yabancı ve misyoner okullarının olumsuz faaliyetleri üzerine İstanbul Maarif Müdürlüğü’nce açılan tahkikat ve yapılan incelemeler neticesinde bu okulların zararlı faaliyetlerinin mevcudiyeti tespit ve tevsik edilmiştir. Ancak eldeki delillere ve gerçeklere rağmen ne okul ve ne de olumsuz faaliyetlerde bulunan şahıslar hakkında herhangi bir işlem yapılamamıştır160. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi 1920’li yıllarda henüz kurulma ve var olma mücadelesi veren Türkiye Cumhuriyeti idaresi ve idarecileri de yabancı okullara yönelik çok ciddi ve caydırıcı bir politika izleyememişlerdir. Yabancı okulların kapatılmaları durumunda bunun ilgili devletler tarafından nasıl karşılanacağı ve yankılarının ne olacağı konusunda ciddi bir endişe duyulmuştur. Zira yabancı okullar konusu Osmanlı Devleti’ni yahut Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirdiği gibi en az onun kadar, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bir kısım Avrupa devletlerini de ilgilendiren haricî bir mesele olmuştur. Yeni Türkiye’nin kurucularının duymuş olduğu bu endişeler 1921 Şubatı’nda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada bizzat o dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver (1886–1966) tarafından161 da dile getirilmiştir. Ancak yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ilerleyen yıllarda yabancı okulları bir esasa bağlamak noktasında bir dizi yeni düzenlemeler yapma yoluna gitmiştir. Bu noktada yürürlükteki kanunlara bağlı kalınması; yabancı okulların denetime tabi olmaları; yabancı okullarda coğrafya, Türk dili, edebiyatı ve tarihi derslerinin okutulması kararların yanında, yabancı dile fazla itibar edilmemesi, kolejin vereceği diplomanın lise diploması olarak işlem görmesi, üniversite giriş sınavlarının Türkçe olması ve benzeri yönlerde kararlar alınmıştır. Alınan bu kararlar okul idaresini ve gayr-i Müslim kesimden gelen öğrencileri rahatsız etmiştir. Düzenlemelerden duyulan rahatsızlık dolayısıyla yükselen tansiyon nihayet 1933 sonbaharında bir kısım tatsız olayların patlak vermesine neden olmuştur. Cumhuriyetin en kutsal günlerinden biri denebilecek olan 29 Ekim kutlamalarına kolej öğrencilerinin katılımı Mehmet Timu160 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, s.333. 161 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, 5. Baskı, İstanbul 1994, s.281. 140 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ çin adlı okul öğrencilerinden biri tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Okulun diğer öğrencileri Timuçin’e arka çıkmışlar ve kendisinin okula tekrar kabul edilinceye kadar derslere girmeyeceklerini söyleyerek direnişte bulunmuşlar, aralarından seçtikleri temsilcilerle 1934 Mayısı’nda Ankara’ya giderek bazı taleplerde bulunmuşlardır. Ankara’nın almış olduğu kararlardan tatmin olmayan okul idaresi 31 Ağustos 1934 tarihinde kolejin kapatılmasına karar vermiş, dolayısıyla 1874’te başlayan ve altmış yıl süren bir macera böylece sona ermiştir162. Böyle bir olayın yaşanması ve bunun 29 Ekim kutlamalarına denk getirilmesi tesadüfün ötesinde kolejin öğrencilerine vermeye çalıştığı eğitimin yapısını ortaya koyması, kazandırılmak istenen ideallerin mahiyetini belirtmesi, içinde yaşadıkları toplumun değerlerine karşı taşıdıkları duyarsızlığı izhar etmesi, alınan tedbirlere rağmen misyonerlerin hedeflerine varma noktasında sarf etmiş oldukları gayreti göstermesi bakımlarından önemli olsa gerektir. Koleji kapatma kararına misyoner çevrelerinden itirazlar olmuştur. Örneğin Amerika’da yayımlanmakta olan Advance adlı misyoner dergisi, Türk hükümetinin tutumunu kolejin kapanmasına yol açan nedenleri hazırlamak şeklinde yorumlamıştır. Ancak bu suçlama veya yorum şekli yine aynı çevrenin insanı olan ve o tarihlerde İstanbul’da faaliyet gösteren Bayan E.T. Leslie tarafından ilgili dergiye gönderilen bir yazı ile reddedilmiş, kapanmaya neden olan gelişmelerin kolejin kendi problemlerinden kaynaklandığını beyan etmiştir163. Başlangıçta Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasî güç ve ekonomik çıkarları açısından ilgilendiği, misyonerlerin uzun yıllar işlediği Osmanlı Ermenileri nihaî olarak siyasî bir yapı kazanacak ve bir sözde Ermeni Sorunu olarak karşımıza çıkacaktır. Durumun bu tarzda sonuçlanmasında bir başka etken ise Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan itibaren Türkiye’nin geleceği ile ilgili kararlarda özellikle Ermenilerle ilgili olanlarda etkin bir politika izleyen Amerika Birleşik Devletleri’nin 1918 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Ermeni Cumhuriyeti’ni de Facto olarak tanıması önemli bir rol oynamıştır. Wilson’un ünlü savaş sonu demecinde Ermenilerin önemli bir ağırlık taşıması; yine Wilson’un Amerika Senatosu’nda Bağımsız bir Ermenistan’ı 162 Stone, Academies for Anatolia…, s.254. 163 Stone, Academies for Anatolia…, s.254. 141 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tanıyacağına dair açıklaması; Sevr Barış görüşmelerinde Osmanlı delegelerinin karşısına Ermeni Cumhurbaşkanı Avetiş Ahoranyan diye birisinin çıkmasının sağlanması; Sevr Anlaşması’nın bilinen hükümleri içerisinde Türk topraklan üzerinde bağımsız bir Ermeni devletinin kurulacağının belirtilmesi, fakat Milli Mücadele ile bu anlaşmanın akim bırakılması ve nihayet konunun Lozan’da yeniden ele alınması, ancak müspet bir netice çıkmaması Avrupa devletlerinin ve özellikle de İngiltere ve Amerika’nın girişim ve desteğiyle bir Ermeni devleti kurma yolunda ortak bir fikrin vücut bulmasını sağlamıştır. Buna neden olarak ise Türkiye’nin yanlış yönetim biçimi gösterilecek ve bu yanlışın Türk temsilcileri tarafından da itiraf edildiği belirtilecektir164. Böyle bir durum ise bugün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Avrupa devletlerinin sözde Ermeni Meselesi diye adlandırılan konuya bir takım siyasî nedenlerden ötürü ilgi duymalarını gerekli kılacak, Türkiye’nin sancılı günler yaşamasına neden olacaktır165. 164 Public Record Office (Londra), Foreign Office Archives:371/5142.162704 (E. 5319, p. 4121) From Viceroy, Home Department, 19 May 1920. 165 Metin, Türkiye’nin Siyasî …, s.67. 142 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ KAYNAKLAR 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA-İstanbul) Kilise Defterleri Y.A.Hus. Y.A.Res. Y.E.E. M.V. A.MKT.MHM. H.İ.K. Cevdet Tasnifi, Hariciye Hariciye İradeleri Y.M.Mar. ATASE Arşivi (Ankara) İSH BDH Public Record Office (Londra) Foreign Office Archives :371/5142.162704. 2.Tetkik Eserler Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, 5. Baskı, İstanbul 1994. Cilası, Osman, Hıristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri, Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1982. Documents DIplomatIques Ottomans AffaIres ArmenIens Documents DIplomatIques Ottomans AffaIres ArmenIens, Vol. I (1886– 1893), ed. par. B. N. Şimşir, Ankara 1985. Gazigiray, A. Alper, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni Terörünün Kaynakları, İstanbul 1982. Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, İstanbul 1988. Hocaoğlu, Mehmet, Arşiv vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976. Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I, T. C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:15, Ankara 1998. Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880), Çeviren: Uygur Kocabaşoğlu, Kayseri Aralık 1996. Kuzgun, Şaban, “Misyonerlik ve Hıristiyan Misyonerliğinin Doğuşu”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, No:1, Cumhuriyetin 60. Yılına Armağan, Kayseri 1983. Metin, Halil, Türkiye’nin Siyasî Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, MEB Yayınları:2437, Araştırma İnceleme Dizisi:32, İstanbul 1992. Ottoman ArchIves, Yıldız Collection, The Armenian Question, C.1, 1989, s.XXV. 143 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özçelik, İsmail, Milli Mücadelede Güney Cephesi: Urfa (30 Ekim 1918–11 Temmuz 1920), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992. Polvan, Nurettin, Türkiye’de Yabancı Öğretim, C.I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1952 Pontus Meselesi, Yayma Hazırlayan Dr. Yılmaz Kurt, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi tarafından belgelere dayanılarak hazırlanmıştır. Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara 1922. “Pontus” maddesi, Britannica Ansiklopedisi. Stone, Frank Andrews, Academies for Anatolia. A Study of the Rationale, Program and Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 18301980, The University of Connecticut 1984. Şimşir, Bilâl N., İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856–1880), Tercüme Şinasi Orel, İstanbul 1986. Tozlu, Necmettin, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999. Vahapoğlu, Hidayet M., Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, 2. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992. 144 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ EKLER/BELGELER Rapor: 1 Genelkurmay Başkanlığına Amasya 4.3.1921 17.2.1921 tarih ve 537 sayılı rapora ek. Merzifon’daki Amerika Kolejinin arama şekline ait 5. Kafkas Fırkasından alınan raporla tercüme edilebilen bazı evrakların içeriği özet olarak aşağıda arz olunur: 1. Kolejde arama yapılmazdan önce okul müdürü hastane baştabibi hükümet dairesine getirilerek okulda silah ve harp gereçleri depo edilmiş olduğu, kurum içerisinde Pontus Kulübü adıyla siyasî bir teşkilat kurulduğu, kolej öğretmenlerinden Zeki Beyin Samsun’da Pontusçuların tutuklanmasının ardından okula ve Pontus’a ait sırları açığa vurmuş olmak suçlandırmasıyla okuldaki Pontusçular tarafından öldürtüldüğü ihbarları ve açıklamalarıyla okulun genel arama dolayısıyla aranması gerektiği bildirilmiştir. Cevap olarak: Okulların bu gibi isnatlarla ilgileri olmadığı konusunda güvence verilmiş ve okulun aranabileceği beyan edilmiş, bir şey ortaya çıkmamış ise de okul hizmetlilerinin savaş silahları ve cephanesiyle silahlanmış oldukları halde okul içerisinden alınmış fotoğrafları delaletiyle okulda silahların var olduğu fakat saklanmış olduğu anlaşılmaktadır. Durumu haber veren kadın tarafından işaret edilen mahzen ve dehlizlerin mevcut olduğu görülmüş ve bunlardan birisinin kalorifer borularına ve diğerlerinin de okuldan hastaneye geçmeye mahsus olduğu anlaşılmıştır. Aramalar esnasında Pontus Kulübüne ait olarak elde edilen evrakın ve kendilerinin silahlı çetelerle olan samimi münasebetlerinin timsali birçok resimlerin ve aramalar esnasında varlığından şüphe ederek Müdür Mister Vayt, Doktor Mardin’in maiyetlerine gerçeği gizlemeleri ve açık konuşmamaları için yapılan uyarılara bakılarak işte bu kurumun tarafsız ve insani olmayıp Hıristiyanlığın kuvvet kazanmasına çalışan bir kurum olduğuna karar verilebilir. 145 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 2. Corc Papasyan adında bir papazla Merzifon Koleji Kurumu müdürü tarafından yazılan bir mektupta bekâr bir Ermeni olsa bağımsız Ermenistan’a gidip çalışacağını temin ediyor. Ermeni milleti zeki olduğundan Ermenistan’da iş bilir bir yönetimin Ermenilerle tam bağıntısı olan Türklerle ve Alevi Türkleri yutmanın pek mümkün kılacağı düşüncesini ve Ermenistan’da kalacak Müslümanların da kan irtibatı dolayısıyla atalarının dinleri olan Ermeni dinine geri döndürülebileceğini temin ediyor. Yine bu mektupta aşağıdaki satırlar aynen kayıtlıdır: İyi ve daha çok ürün alınması için bu kadar kan feda edilmesinin Ermeni tarihinin hiç bir döneminde görülmediğine imanım vardır. Anadolu koleji için 8 öğretmenimizin ölümü, bir kolej tarafından onların mensup olduğu millete bırakılması gerek hizmet için bir taahhüt olduğuna inanıyorum. Merzifon, mesut Ermeni sınırları içerisinde değildir. Görevimiz milletler arası ve özellikle herhangi bir millet için değildir. Fakat maziden Ermeni gençleri kadar kolejce istifade ettirilen hiç bir millet olmadığı gibi kendi lehine Ermenilerin bu kadar kan dökmesi dolayısıyla halkınız için daha yerine getirilecek görevimiz, hizmetlerimiz bulunduğuna dair bende kuvvetli bir kanaat vardır. Biz hükümet prensipleri içerisinde bir kolejin tatbiki ve samimi mümkün olduğu bir şekilde üzerine alabileceği eğitim ve öğretimi sağlamak konusunda kefil olur ve bağımsızlıklarının taçlandırılması için Ermeni milletinin terbiyesinin tamamlanmasını üzerine alacak gençlerin bir kısmının -ihtimal ki önemli bir miktarını- yetiştireceğimizi ümit ederim. 3. Bu okuldaki Pontus Kulübü ta 1904’ten beri kurulmuş olduğundan memlekette ilk Pontus teşkilatı olduğuna ve okul dışındaki kasaba ve köylerde bu kulüp için üye kayıt edilerek her tarafa dal budak salan bu teşkilatın kurucusunun aydınlatması ve izin vermesiyle okulun yetiştirdiği genç Pontusçular tarafından meydana getirildiğine şüphe yoktur. Pontus kulübünün edebi ve ilmi maskesi altındaki bu çalışması, klüp tüzüğünün açık maddesinden anlaşılmaktadır. Okul yöneticilerinin bu tüzük konusunda bilgileri ve eğilimleri olmasına ihtimal verilmek kabul edilmesi mümkün olmayan bir şeydir. İçinden yuvarlak ibarelerle şifreli yazılmış olan raporlar maddelerine bakılarak kolej kurumu Anadolu’da aleyhimize gerçekleştirilmekte oldukları görevler ve durumlar hakkında günü gününe Samsun’daki Amerika torpidosuna rapor göndermekle beraber Hıristiyan unsurların kendi kolej okulu içerisinde serbestçe milli gayelerine ulaşmak imkânını hazırlamaktadırlar ve Mister Kehcel adında Doğu Yardımlaşma 146 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Kurulu başkanlarından birisinin hükümetin zayıf bir zamanında kendisine İtilaf temsilcisi süsü vererek Hıristiyan unsurlar lehine Müslümanları hapsetmesi ve para toplanması gibi birçok icraatta bulunduğu da elde edilen evraktan anlaşılmaktadır. 4. İşte bu kurumda çalışan Doktor Martin’in müthiş ve habis bir komiteci olması hasebiyle muhakkak değiştirilmesi gerekmektedir. 5. Tercümeye devam ediliyor. Önemli belgelerin özetlerinin telgrafla, suretlerinin posta ile takdim kılınacağı arz olunur. Merkez Ordusu Kumandanı Namına Genelkurmay Başkanı Hüseyin Hüsnü Amasya 13.3.1921166 Rapor: 2 Genelkurmay Başkanlığına Amasya 18.2.1921 Tokat Rumlarından durumu şüphe çekici görülen Lazaros tutuklanmış ve evinin aranmasında Pontus yazısıyla edebî, siyasî Rumca belge ve Merzifon–Anadolu Koleji adıyla ve Kantarcıoğlu tarafından yazılmış 5 adet basılı kitapçık ve Pontus okulları ile Merzifon’daki Amerika Kolejinin birleştirilmesine (dair Rumlarla Amerikalılar arasında düzenlenmiş bir yönetmelik ve Yunan Efzun askeri kıyafet ve vaziyetini gösteren bir fotoğraf ve içeriği dikkat çekici Rumca resimli iki gazete bulunmuştur. Soruşturmalar derinleştirilmektedir. Amerika Kolejinde Osmanlı Devleti aleyhinde şikâyetleri ve Amerikan vatandaşlığına kayıt ve kabulü ricasını ihtiva eden 6. Fırkadan Yüzbaşı Mehmet Ali Efendi’nin emekli iken silâhaltına alınarak Mecitözü şubesine memur edilen alay kâtibi Ali Rıza Efendinin de hükümet memurları aleyhinde uydurma sözleri içeren mektupları 166 Pontus Meselesi, s.373-375. 147 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ortaya çıkmış ve adı geçen iki kişinin tutuklanmalarına emir vermiştir. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin167 Rapor: 3 Büyük Millet Meclisi İçişleri Bakanlığı 116 İçişleri Bakanlığına Cuma: 24.2.1921 Amasya 27-28.2.1921 Yapılan ihbar üzerine Merzifon kolej ve hastanesinde arama yapılmasına Merkez Ordusu Kumandanlığınca gerek duyulmuş ve 5. Fırka kumandanı ile Merzifon Kaymakamı bu işle görevlendirilmişler ve Bakanlar Kurulunun Genelkurmay Başkanlığından Ordu Komutanlığına bildirilen kararı gereğince arama sırasında nazik davranılması gereği de kendilerine bildirilmiş idi. Arama sonucunda silah ve cephane gibi şeyler ortaya çıkmayıp ancak kolejde 1904 tarihinde Pontus Kulübü adıyla kurulmuş ve Rum ve Ermenileri teşvik ve tahrike ve Pontus hükümetini diriltmeye çalışan bir Kulübün varlığı anlaşılmış ve yönetmelikleri ile mühürleri ve Pontus armaları ve Yunan bayrakları elde edilmiş ve yönetim kurulunu oluşturan 6 kişi tutuklanmış ve Amasya’ya gönderilerek (Merkez) Ordusu Kumandanlığına teslim edilmiş ve silahlı bir şekilde çekilmiş fotoğrafları ele geçen 4 Ermeni de Fırka Kumandanlığınca tutuklanmışlardır. Kulüpten alınan 2 çuval Rumca ve İngilizce evrak ve defterlerin fırka karargâhında incelenmesine devam edilmektedir. Kolej müdürü bu soruşturma ve bulunan şeylere karşı bir şey bilmediğini söylemektedir. Şimdilik hakkında bir muamele yapılmamaktadır. Okulda öğretim ve hastanede tedavi eskisi gibi devam etmektedir. Elde edilecek sonuçlardan ayrıca bilgi verileceği arz olunur. Mutasarrıf Osman168 167 Pontus Meselesi, s.372. 168 Pontus Meselesi, s.372-373. 148 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Rapor: 4 İstanbul’da Amerika Temsilcisi Amiral Bristol Hazretlerine Asaletmeab; Aşağıda anlatılacak olayları gözünüzün önüne sermekten dolayı üzüntülerimi arz eylerim: Geçen 16 Şubat tarihinde, 5. Fırka Kumandanının da bulunmasıyla Merzifon’daki Amerikan Kolejinde arama yapılmasına gerek duyulmuş ve arama sonucunda adı geçen kurumu idare edenlerin Türkiye aleyhinde bazı siyasî meseleler ile meşgul olduklarını ispat eden belgeler elde edilmiştir. Şöyle ki: İlk olarak: 1904 tarihinden beri Merzifon Koleji içerisinde Pontus adıyla kurulan bir Rum kulübünün tüzüğüyle mühür ve önemli evrakları ve bir de Yunan bayrağı elde edilmiştir. Kulübün tüzüğünden anlaşıldığına göre Karadeniz kıyılarında bir Yunan hükümeti kurulması ve hazırlanması için Rum gençliğini teşvik ve cesaretlendirmek ve bu maksatla Rum gençliğini Yunan sultası altına koymak için çalışmaktan ibarettir. İkinci olarak: Kolej müdürü ile Sumsun’da bulunan Amerika temsilcisi arasındaki sürekli ilişkiler Rum-Ermeni gençlerinin Türk hükümetinin iznine aykırı olarak ve izin almaksızın Avrupa’ya kaçmalarına çalışmaktadır. Üçüncü olarak: Kolejin Türkçe öğretmeni Zeki Bey geçen 14 Şubat gecesi üzerine hücum edilerek öldürülmüştür. Zeki Bey’in öldürülmesi klüp üyelerinin tutuklanmalarına başlanmasının ardından işlenmiş olduğuna göre kolej içerisindeki teşkilat ve tertibat ile cinayet teşebbüsünün merhum tarafından ifşa edileceğinden korkulmasından ileri geldiği anlaşılmaktadır. Özet olarak arz edilen olayların icra edilmekte olan çok yönlü soruşturma sonucuyla daha da ortaya çıkacağı tabiidir. 149 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Açık olarak anlaşıldığına göre Amerikan vatandaşlarından bazıları tarafından idare edilmekte ve tarafsız sayılan bu yüce kurumun Türkiye hükümetinin samimiyetini kötüye kullanarak Türkiye aleyhine teşkilatı idare merkezi olarak tahsis edilmesinin insanlık ve devletler prensipleriyle bağdaştırılmasının imkânsız olduğu açıktır. İşte bu şekilde tam bir kanaat sahibi olan Büyük Millet Meclisi hükümeti yabancılara karşı gösterdiği misafir severliğinin yeni bir örneği olmak üzere Mösyö Komis’i cezalandırmaksızın yalnız kurumdan kaldırmak ve sınırları dışına çıkarmakla yetinmeye karar vermiştir. Merzifon Kaymakamlığı tarafından seçilen iki Amerikalı kurumun korunması için görevlendirilmiştir. Eğer asil zatınız tarafından güvence verilerek adı geçen kurumun idaresi için yeni bir özel görevli memur gönderilmek arzusu ortaya çıkarsa kurumun yeniden açılması için gerekli kolaylıkların gösterileceğini hürmetlerimle arz eylerim. Ahmet Muhtar169 Rapor: 5 Amasya Mutasarrıflığına Pontus teşkilatıyla ilgili olduğu elde edilen evrak ve belgelerle kesinleşmiş olan Merzifon Amerikan okulunun kapatılması Bakanlar Kurulu kararı gereğidir. Okulun ve içerisinde bulunan kitap ile öğretim araçlarının korunması için uygun göreceğiniz iki Amerikalı okulda kalacaktır. Diğer öğretmenler, sınıfların hükümet tarafından mühürlenmesinin ardından en hızlı vasıta ile ve Samsun yoluyla yurdu terk edeceklerdir. İçişleri Bakanı Merzifon: 24.3.1921170 169 Pontus Meselesi, s.378-379. 170 Pontus Meselesi, s.376. 150 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Rapor: 6 İçişleri Bakanlığına C–14–15.3.1921: 1. Merzifon’daki Amerikan Kurumu yüce tebliğiniz çerçevesinde kapattırılmış ve müdür tarafından okuldaki eşya ve levazımın taşıttırılmasından sonra bina kapısı kaymakamlıkça mühürlendirilmiştir. 2. Binaların ve eşyanın korunması için hükümetin seçimi sonucu alıkonulan birisi evli diğeri bekâr olmak üzere 2 erkek, bir kadın Amerikalıdan ayrı olarak erkek ve kadın toplam 29 Amerikalı dün Samsun’a doğru Merzifon’dan ayrılmışlardır. 3. Okulun bina ve eşyasından başka hastane ve yetimevi binaları ve levazımı dahi doğrudan doğruya sözü edilen 2 Amerikalının idarelerine emanet edilmiş olup yalınız hastanede bulunan 82 hasta asker, fırka sağlık kurulunun Merzifon’dan gitmeleri dolayısıyla, Merzifon hükümet doktoru tarafından tedavi edilecek ve ilaçları reçete karşılığında hastane eczanesinden alınacaktır. Yetimevinde 5 ile 16 yaşlarında 61 erkek ve 44 kız olmak üzere 105 Rum ve 92 erkek ve 93 kız olmak üzere 185 Ermeni bulunmaktadır. Bunlardan toplam sayıları 290 çocuk olup yiyecek ve içecekleri eskiden olduğu gibi burada kalan 2 Amerikalı tarafından kendi arzuları ile yerine getirilmiş ve öğretime ara verilmiştir. Doktor Martin de yurdu terk edecek 29 Amerikalı arasında bulunmasından dolayı bundan böyle hastaneye hasta kabul olunmayacaktır. 4. Kurumun dışından da güvenliğinin sağlanması için Kaymakamlıkça gerekli olan tedbirler alınmıştır. 5. Hastane ve yetimevinin şimdiki şekilde bırakılması geçici bir tedbirden ibaret bulunmasına göre bunlardan birincisinin askeri ve belediyeye ait bir hastane halinde kullanılması ve diğerinin varlığını sürdürmesi veya kapatılması şıklarından birisi yahut İçişleri Bakanlığı’nca uygun görülecek başka bir şekilde idareleri kabul buyurulduğu takdirde acele olarak gerekli tebligat yapılması ve 151 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 yetimevi kapatılmak gerektiği halde, çocukların nereye verileceği emrinin bildirilmesi arz olunur. Merzifon’da Amasya Mutasarrıfı Osman171 Rapor: 7 Amasya Mutasarrıflığına Şifre: 29 Mart 1921 C. 23 Mart 1921 Merzifon Koleji hakkında şimdilik başka bir işleme gerek yoktur. Amerikan kurumları hakkında Bakanlar Kurulunca alınacak genel karar yakında duyurulacaktır. 0 zamana kadar mevcut durumun korunması ve gerekli tedbirleri almaktan da geri durulmaması temenni olunmaktadır. İçişleri Bakanı 14.9.1921172 Rapor: 8 İçişleri Bakanlığına Amasya 28-29.3.1921 C. 23.3.1921 Merzifon kolejinde Türkçe öğretmeni bulunan Mehmet Zeki Efendinin öldürülmesi durumundan kolej öğrencilerinden Anesti ve Protestan Lay ile elebaşıları Pavlidis’in tutuklandıkları ve savcılıkça soruşturmalarının derinleştirilmekte olduğu Merzifon Kaymakamlığından yazı ile bildirilmekle arz olunur. Mutasarrıf Osman173 171 Pontus Meselesi, s.377. 172 Pontus Meselesi, s.377-378. 173 Pontus Meselesi, s.377. 152 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Rapor: 9 Genelkurmay Başkanlığına 3.3.1921 tarih ve 75 numaralı şifreye ektir. Merzifon’daki kolejin aranmasında elde edilen, kolej müdürü Mister Wayt imzasını taşıyan bir rapor misyoner denilen bu adamların yurdumuza ne gibi bir amaçla geldiklerini pek güzel açıklıyor. İstanbul’dan Pabil House müdürü Fredrik Gaudsel’e yazdırıp sansür dolayısıyla her nasılsa gönderilemeyen bu mektubun bir bölümü aynen şu şekildedir: Önceden beri pek boş olan güvenim biz papazlar cemiyeti emellerinin gerçek bakış açısı, binayı kendisine tabi tutmak için Tanrı’nın İsa suretinde ortaya çıktığını Müslümanlara iman ettirmeyi sağlamaktır.(!) Bu münasebetle bu kutsal hizmetin yüceliğini önemle dikkate alalım. Hıristiyanlığın en büyük ve muntazam rakibi İslamiyet olduğu gibi Türkiye de en kuvvetli Müslüman hükümetidir. Başkanımızca bilinmektedir ki gerekirse sonucu elde etmek için 500 yıl duracağız ve bunlara işin sonunda muvaffak olacağız. Diğer bir mektupta ise: Hizmetimiz iihtilal ile değil, idare ile yapılmalıdır. Kendilerine bunca eza ve cefada bulunanlara borçlu oldukları zekâtı yakından bilip almaları için yakında Hıristiyanları teşvik etmeye çaba harcayacağız. Rum ve Ermenilere karşı olan mukaddes görevlerimizin canlandırılması için kutsal bir güven beslemekteyim. Bunlardan bazıları İslam uğruna şehit oldular ve unutmayalım ki kutsal görevimiz sona erinceye kadar pek çok şehit kanı akıtacağız. Diğer bir bölümünde de: Bundan sonra ümidimiz gençlere dönük olmalıdır. Olgunluk çağına ulaştıktan sonra karakterini değiştirmek bir adam için pek güçtür. Şii’ler gerçek Müslüman olmadıkları gibi çoğunluk halinde bulunmakla beraber Türk nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. Eğer ılımlı şekilde mezhepte serbestlik gösterilirse Ermenilerin bizden öncekilere gösterdikleri rağbet gibi rağbet göstereceklerdir. Bizim görevimiz bu fırsatı kaçırmamak ve gereklerine uygun hareket etmektedir. Bu mektup tercümesi suretiyle buna değer bir kaç mektup suretlerinin doğru olarak takdim olunduğu arz olunur. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin174 174 Pontus Meselesi, s.375-376. 153 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Rapor: 10 Genelkurmay Başkanlığına 1. Bugün 16.2.1921 tarihinde Merzifon Amerika Hastanesi ve koleji 5. Fırka Kumandanı dahi hazır olduğu halde arattırılmıştır. Silah ve cephane bulunamamış ise de kolej içerisinde 1904 tarihinden beri kurulmuş olan Pontus Kulübü adıyla bir Kulübün bulunduğu ortaya çıkmış, yönetmelikleri, mühürleri, Yunan bayrakları ve Pontus arması ve önemli evrak elde edilmiştir. Elde bulunan yönetmelik tercümesine bakarak Kulübün, Rumları Yunan emellerine ve Pontus hükümetinin diriltilmesine teşvik eden ve hazırlayan son derece zararlı bir kurum olduğu anlaşılmaktadır. 2. Kulübün Rum olan başkanı ile yönetim kurulunun tutuklanmaları kulübün kapatılması ve Amerikalı olanların yalnız ifadelerinin alınmasıyla yetinilmesi emir olunmaktadır. 3. Adı geçen kolejde Türkçe Öğretmeni olan Zeki Efendi iki gece önce kolej civarında öldürülmüş olarak bulunmuştur. Pontus Yürütme Kurulunun tutuklanmalarına başlanması üzerine, merhum Zeki Efendinin ihbarlarda bulunduğu zannedilerek Rumlar tarafından öldürüldüğü görülmektedir. 4. Rum ve Ermeni gençlerinin Avrupa’ya kaçırılması konusunda kolej müdüriyeti ile Samsun’daki Amerika temsilcisi arasında geçen yazışma evrakı dahi bulunmuştur. Ayrıntılı bilgi daha sonra arz edilecektir, efendim. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin175 175 Pontus Meselesi, s.371. 154 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Rapor: 11 Genelkurmay Başkanlığına Amasya 17.2.1921 16.2.1921 ve 28 numaralı şifreye ektir. Merzifon Anadolu Kolejinde elde edildiği dünkü telgrafla arz edilmiş olan eşkıyadan ayrı olarak Osmanlı silahlarıyla donatılmış grup halinde okulda çekilmiş bir takım fotoğraflar bulunmuş ve bunların kimlere ait olduğu yolundaki sorulara Okul Öğretmenler Kurulu kaçamaklı ve birbiriyle çelişen ifadede bulunmuşlar ve müdürün öğretmenlere gerçeğe aykırı ifadelerde bulunmalarını tembih eylediğini İngilizce bilen ve orada bulundurulan subayımız işitmiştir. Silahlı bir şekilde fotoğrafları ortaya çıkan ve kendilerinin öğretmenler kurulunca tanınmadığı bildirildiği halde okulda kimliği belirlenen 4 Ermeni tutuklanmıştır176. Rapor: 12 Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine Müdafaa-i Milliye Vekâletine 1-Bu gün 2/16 Merzifon Amerikan Hastane ve Koleji Beşinci Fırka Kumandanı dahi hazır olduğu halde taharri ettirilmiştir. Esliha ve cephane bulunmamış ise de Kolej dâhilinde 1904 tarihinden beri kurulu olan Pontus Kulübü namıyla bir kulüp bulunduğu tezahür etmiş nizamnameleri, mühürleri, Yunan bayrakları ve Pontus armaları ve bazı evrak-ı mühimme elde edilmiştir. Derdest-i terceme olan nizamnameye nazaran Kulübün Rumları Yunan amaline ve Pontus hükümetinin ihyasına teşvik ve ihzar eden gayet muzır bir müessese olduğu anlaşılmaktadır. 2-Kulübün Rum olan reisi ile heyet-ı idaresinin tevkifleri ve kulübün seddi ve Amerikalı olanların yalnız ifadelerinin zaptiyle iktifa edilmesi emir olunmuştur. 176 Pontus Meselesi, s.371. 155 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 3-Mezkûr kolejde Türkçe muallimi olan Zeki Efendi de iki gece evvel Kolej civarında maktul olarak bulunmuştur. Pontus Hey’at-ı faalesinin tevfikatına başlanması üzerine merhum Zeki Efendi’nin ihbaratta bulunduğu zannıyla Rumlar tarafından katl edildiği muhtemel görülmektedir. 4-Kolej müdüriyeti ile Samsun Amerika mümessili arasında Rum ve Ermeni katillerinin Avrupa’ya kaçırılmasında hakkında Kolej müdüriyeti ile Samsun Amerika mümessili arasında cereyan eden muhaberat evrakı dahi bulunmuştur. Tafsilat bade arz edilecektir. Efendim177. Rapor: 13 Genelkurmay Başkanlığına Amasya 12.2.1921 Merzifon’da Amerika Hastanesinde ve kolejinde toprak altında gizli yollar ve depoların bulunduğu ve otomobiller ile getirilen top ve tüfek, bomba gibi silah ve cephane ve bazı silahlı Hıristiyan köylülerin adı geçen yerde korunup saklandığını ve hastane yönetim kurulunun Tavşan Dağında bulunan Hıristiyan köyleri ile gizli temasta bulunduğunu bir buçuk yıl adı geçen hastanede bulunduktan sonra iki buçuk ay önce çıkarak bugün Amasya’da Şefkat-i İslamiye Yurdu’nda bulunan bir İslam kadını haber verdiğinden genel silah araması ve toplanması sırasında adı geçen kurumun dahi usul üzere aranması emri 5. Fırka Kumandanlığına ve Amasya Mutasarrıflığına verilmiş ve işte bu aramanın yapılması sırasında memurlar tarafından Amerikalılara aşağılayıcı davranışlardan sakınılarak hükümetimizin Amerika ile iyi ilişkilerde bulunmak arzusunun dikkatten uzak tutulmaması tavsiye edilmiştir. Genel silah aranmasına 16 Şubat 1921 tarihinde başlanacaktır: Merkez Ordusu Kumandanı178 177 ATASE, BDH, Belge No: D: 1-A; F: 14. 178 Pontus Meselesi, s.370. 156 Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Rapor: 14 Merkez Ordusu Kumandanlığı Tokat Mim–18 Şubat 37 şifreye Ahvali daima şüphe görülen Papaz Lazaros’un mahdumu Gavrail ve Kaltacikli İstavaris ve Yakim oğlu Tufak ve idare etmez Haralambos ve Kahveci Akalef taht-ı tevkife alınmıştır. Elde edilip tercüme edilen evrak meyanında Papaz Erba’da bulunduğu zaman mahdumu Avrail’e yazdığı 13 Kanun-ı sani 1919 tarihli mektupta temennim aldırıyorum. Hepsi bed-hevadır. Temennim harmanda verilmesine anın imarından sonrasından hazırdır. Gelemiyorum. Hayır etmeli. Allah’tan hayırlısı. Efendiye selam postaya Yanko’nun tahvil ederler. Korkmasın. Gaib olmaz başkaca kazanacağı ayı olur. Bir de İstanbul’da tevellüd ve zirde vefat etmiştir. Yüz elli milyon kuruşluk ve vasiyetnamesi vardır. Mektep ve millet hayrına bina ettirdiği Atina.... ve hane ve saireye 100 bin İngiliz lirası Atina hastanesine 15 bin İstanbul Patrikhanesi’ne 20 bin lira verildiği.... ise de imza yoktur. Pontus namıyla elde edilen Neşircioğlu tarafından Merzifon’da Anadolu Koleji’nde tab’ ve neşr edilerek Pontus adadı Arzun Kulübüne dâhil olmak isteyenlerin mahiyete verecekleri ahiretten ve bütün Merzifon Rumları Cem’iyyetin bütün azası tabiyetinde olduklarından ve saireden bahis bulunduğu ve Akalaf ve Haralambos’un ticaretgâh ve hanesinden elde edilen evrakla diğerlerinin tercümesine devam ve şüpheli eşhastan 3 Rum’un da ticarethane ve meskenleri ve manastır ve kiliseler el-yevm tahaddi ettirilmekte olduğu maruzdur. Mutasarrıf Vekili Ali Bey 20.02.37179 179 ATASE, BDH, Belge No: D: 1-A; F: 21-2. 157 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR AMERİKA VE AMERİKAN MİSYONERLERİNİN BU SORUNDAKİ ROLLERİ Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Giresun-TÜRKİYE Tlf.: 0 542 742 05 78 / 0 505 456 42 88, e-posta: m.kopar@hotmail.com 159 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Amerika kendi menfaatlerini sağlamak ve korumak için vatandaşlarının sayısı bir eli geçmeyecek kadar az olan bu bölgede, misyonerlerin sayesinde tesis ettiği nüfus sebebiyle Doğu bölgesinde adeta mandaterlik yapmaya çalışmıştır. Ermenileri vatandaşlığına geçirerek, Osmanlı Devleti kanunlarını hiçe saymış, kendi prensiplerini Osmanlı anayasasına sokarak nüfusunu pekiştirmeye çalışmış, Osmanlının aldığı her tedbire savaş gemisi göndermek suretiyle tehdit dolu cevaplar vermiştir. Amerikan yönetimi ülkesinde Türkler aleyhine yürütülen her kampanyaya müsaade etmiş ve Ermenileri desteklemiştir. Amerika, devlete baş kaldırmış unsurun yanında yer almak suretiyle, kendi de Osmanlıya karşıt bir konuma girmiştir. Amerikan misyonerlerin yayın organlarında ve yine onların yazılarıyla beslenen basında sürekli abartılarak yer verilen Türk Ermeni olaylarına ilişkin haber ve makalelerle, Hıristyan ulusun Müslüman imparatorlukta sözde ezilmekte olduğu savı işlenmiştir. Ermeniler de bundan güç almıştır. Amerika’da Ermenilere yardım düşüncesiyle çok miktarda yardım toplanmış, bazen bu yardım kampanyalılarını bizzat basın da desteklemiştir. Toplanan paralar Ermeni halkına değil, Ermeni komitalarına verilmiştir. Bu mesele o günden bu güne çok taze bir şekilde, Türk hükümetini zor durumda bırakmak için sürekli olarak gündemde tutulmaktadır. Bildirimizde yukarıda özetlenen sorunlarla ilgili olarak bilgiler verilecektir. 160 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası bir sorun olarak görülen Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışında etkili olan devletlerden birisi de Amerika Birleşik Devletleridir. 1800’li yıllardan itibaren Ermenilere ilgi duyan Amerika, imparatorluk sınırları içinde kendisine bağlı Protestan Ermeni cemaati oluşturmaya ve Ermenileri kendi siyasî ve iktisadî emelleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmıştır. Osmanlı yönetimindeki Anadolu ve Ortadoğu topraklarının yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zenginliği, sahip olduğu pazar niteliği ve ulaşım imkanları Amerika Birleşik Devletleri’nin ilgisini çekmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunmuş olduğu bu konumundan nasıl istifade edeceğini, mevcut zenginliği kendi çıkarları doğrultusunda hangi ölçülerle ve toplumun hangi kesimleriyle yakın münasebetler kurularak elde edilebileceğini araştırmaya çalışmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ile Ermeniler arasında ilk münasebetlerin kurulmasında ve Ermenilerin Amerika Birleşik Devletleri’nin menfaatlerini gerçekleştirmesinde Amerikan misyonerleri önemli bir rol oynamıştır. 161 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Misyonerler açısından 19. yüzyıl Türkiye’si bir İncil Ülkesi (Bible Land)’dir. Hristiyanlar için çok önemli pek çok merkez Anadolu’dadır. Misyonerlerin kendi ifadeleriyle; Bu mukaddes ve vaad edilmiş topraklar, silahsız bir haçlı seferiyle geri alınacaktır. Bir Amerikan misyonerinin 1880 yılındaki raporunda ifade ettiği gibi misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır1 demiştir. Demek ki, Hıristiyan misyoner örgütleri açısından Türkiye hem Asya’yı Hıristiyanlaştırmanın anahtarıdır ve hem de Hıristiyanlar için mukaddes ve vaad edilmiş topraklardır. Açıkçası Protestan misyonerlere göre Türkiye Türklerin değildir. Amerikalı protestan misyoner Everett P. Wheeler ifadesiyle: Biz Türkiye’de Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık için okul, hastane açıyoruz, ilaç götürüyoruz, modern tıbbı ve eğitimi kuruyoruz. Türkler bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki...2. Amerikalı misyonerler bu uğurda çokça kan akıtmayı ve yüzyıllarca çalışmayı göze almakta olduklarını da belirtmektedirler. Merzifon Amerikan Koleji’nin müdürü Protestan misyoner Mr. White’ın, İstanbul’daki (Protestan Ermeni Kilisesi olan) Bible House’ın müdürü Frederic F. Gudsel’e yazdığı mektupta yer alan şu ifadeler bunu açıkça gözler önüne sermektedir; Hristiyanlığın en büyük ve en muntazam rakibi İslamiyet’tir. Türkiye en güçlü Müslüman ülkedir. Gerekirse bu amaca ulaşmak için beş yüz sene bekleyeceğiz, nihayet buna muvaffak olacağız. Ve unutmayalım ki, mukaddes hizmetimiz sona erinceye kadar pek çok şehit kanı akıtacağız. Casus kavramıyla bağlantısı kurulabilen misyoner kavramı, sadece bir din adamını değil, bulunduğu yerin tarihini, siyasi ve idari yapısını, sosyolojik ve kültürel durumunu da araştırabilecek düzeyde yetiştirilmiş bir kişiyi belirtir. Bunlar görevlendirildikleri toplumun özelliklerini 1 2 162 Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991, s.21. İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim”, Makaleler I, Ankara 1998, s.321-332. Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR iyice tetkik edip hem bağlı bulunduğu devlete hem de dini merkezlere ulaştırırlar. Bir misyonerin nasıl yetiştirileceği, alacağı dersler, yapacağı işler3, nasıl çalışma yapacağı, misyoner hücresinde kaç misyonerin ve kimlerin bulunacağı tüm detaylarıyla belirlenmiştir4. Misyonerlik, tüzüğü, programı olan sistemli, organizeli bir örgüttür. Bir misyonerin örgütüne karşı ahitnamesi (taahhüdü) olduğu gibi misyonlar arasında doğal olarak iş bölümü de bulunmaktadır. Gittikleri bir yörede önce sosyolojik araştırma yaparlar ve yöreyi iyice tanımaya başlarlar5. Misyonerler, asli görevi olarak değerlendirilen dini faaliyetlerinin ötesinde mensubu bulunduğu devletin nüfuzunu tesis ederek, kültürel ve ticari çıkarlarını devam ettirecek, yetişmiş yerli Hristyan grubun oluşturulması da, devletlerarası mücadele konusu olmuştur. Çünkü yetişen elamanlar, o bölgede ticari faaliyetlerin geliştirilmesinde bir aracı olarak kullanılabiliyordu. Amerika, tacirlerini ve misyonerlerini kullanarak Osmanlı İmparatorluğu’nda ticarî imtiyazlar elde etmeyi başarmıştır. Böylece Avrupa işlerine karışmadan, laik devlet anlayışından ödün vermeden, devletin misyonerler ve tacirler üzerinde etkisi olmadığına karşı tarafı inandırarak, dinsel misyonun arkasına gizlenerek Osmanlı toprakları üzerinde emperyalist bir politika izlemiş ve hedefine ulaşmıştır. Amerika’nın iktisadî emperyalizmi misyonerler tarafından Anadolu’ya getirilmiş ve misyonerlerin Protestanlaştırdığı Ermeni cemaati tarafından Anadolu topraklarına yerleştirilmiştir6. Önceleri İngiltere’nin yönlendirip desteklediği Protestan misyoner ve misyonerlik faaliyetleri, 19. asrın ilk çeyreğinden 20. asrın ilk çeyreğine kadar yaklaşık bir asrı kapsayacak bir dönem içinde ABD tarafından gayet hızlı ve etkin bir şekilde sürdürülmüştür. Böylece Osmanlı topraklarında açılan ve açılacak olan mabet, hastane, yetimhane, okul ve benzeri kurumlar vasıtasıyla mezhep propagandalarına girişilecek, bir taraftan Ermeniler Protestanlaştırılmaya, bir Protestan topluluğun oluşması ve palazlanması için çalışılırken diğer taraftan ise Osmanlı ülkesinde yavaş yavaş vücut bulmaya başlayan Protestan cemaat üzerinde himaye hakkı 3 4 5 6 Erol Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyonerlerin Faaliyetleri, İstanbul 1963, s.85107. Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.52. Necmettin Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Misyoner Okulları”, Yeni Türkiye Osmanlı Ansiklopedisi, C.5, Ankara 1999, s.331. Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara 2001, s.81-82. 163 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 elde edilmek istenecektir. Önceleri sade ve yalın bir talep, akabinde ise bir hak olarak elde edilmeye çalışılacak olan bu imtiyaz arayışı, ileriki yıllarda görüleceği üzere, zaman zaman Osmanlı idaresi ile Amerika Birleşik Devletleri’ni karşı karşıya getirecektir7. 1800’lerin başında Amerika’daki Protestan kiliseleri, diğer din mensupları çalışmaya karar verdiler. Kilise bu çalışmaları organize etmek için 1812’de yabancı misyonlar için Amerikan Masası’nı kurdu. Bu masa kendisine çalışma alanlarından biri olarak Osmanlı Devleti’nin Müslümanlarını seçti. Bu Amerika misyonerlerinden ilki 1820’de Anadolu’ya geldi. Osmanlı Devleti kanunlarına göre Müslümanların dinini değiştirmek için faaliyetler yasaklandığı için misyonerler Hristiyanları seçtiler. Misyonerler öncelikle eski Apostolik Kilisesi’ni ayartmak için reform yapmayı, bu mümkün olmadığı takdirde bu yerli Hristiyanlar arasında bir Protestan toplumu kurmayı istediler. Rum Ortodoks toplumu Amerika Protestanlarına pek ilgi göstermediler, fakat Ermeniler bu konuda çok istekli idiler. Bu sebeple Protestan okulları, tıbbi klinikleri ve kiliseleri bunlarla dolmaya başladı. 1856’da ilân edilen Islahat Fermanı ile İngiltere ve Fransa’nın istediği şekilde bir vicdan hürriyeti prensibinin ön görülmesi, diğer bir ifade ile mezhep değiştirme serbestiyetinin tanınması Protestan misyonerlerin faaliyetlerini çok daha rahat ve geniş bir şekilde sürdürmelerini mümkün kılmıştır. Ayrıca gerek ilân edilen fermanlar ve gerekse sürdürülmeye çalışılan yenileşme çabaları neticesinde Amerikan misyonerlerinin çalışmaları daha bir hız kazanmış ve gelişmiştir. İleriye yönelik hedeflerin belirlenmesinde ise Milletler Sistemi ve Kapitülasyonlar gibi istismara açık iki zayıf noktadan azami derecede istifade edilmiştir. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Amerikan misyoner faaliyetlerinin Merkezî Türkiye Misyonu dairesinde yer alan kentlerde, oldukça hızlı bir gelişme gösterdiği bilinmektedir. Üç misyon içerisinde, Protestan cemaati en yüksek olan bu misyonun, adı geçen merkezlerde, ilkokuldan yüksekokula kadar eğitim kurumları açarak ciddî bir eğitim faaliyeti içine girdikleri anlaşılmaktadır. Zira misyonerlerin hedeflerine ulaşabilmeleri için kullanmayı düşündükleri araçlardan biri din, diğeri de eğitimdir. 7 164 Metin Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e Misyoner, Ermeni, Terör ve Amerika Dikdörtgeninde Türkiye”, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.10, Kayseri 2001, s.59. Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR Anadolu’daki Amerikan misyonerler 1891’e kadar 9 kolej kurdular. Bunlar İstanbul’da Robert Koleji (1862), Beyrut’ta Beyrut Üniversitesi (1864), İstanbul’da Amerikan Kız Koleji (1873), Antep’te Merkezî Türkiye Koleji (1876), Harput’ta Fırat Koleji (1878), Maraş’ta Merkezî Türkiye Kız Koleji (1882), Merzifon’da Anadolu Koleji (1886), Tarsus’ta Paul Enstitüsü (1888) ve İzmir’de Uluslararası Kolej (1891)8. Ermeni öğrencilere milli tarihleri ve edebiyatlerı anlatılıyor, müfredeta konulan Ermenice dersi ile milli dilleri öğretiliyordu. Robert Koleji’nin kurucusu Cyrus Hamlin; …Bunlar arasından secilen gençler misyonerler tarafından Amerika‘ya gönderildi. Misyonerler, bunların geri dönerek biz bu dili kil ve demir olarak bulduk altın olarak bıraktık diyerek dil çalışmalarına verdikleri önemi gözler önüne seriyordu. 1913 yılında Ermeni alfabesinin başlangıcının 1500. ve Ermenice çıkan ilk kitabın 400. yılı kutlamalarında Banjamin Bedrossian, Amerika misyonerlere olan minnettarlığını şu sözlerle ifade ediyordu; Alfabeyi kullanmakta bizim alın yazımız çizilmiş ve varlığımız korunmuştur. Bu alfabe bizim kurtarıcımızdır...9. Gerek eğitim ve öğretim faaliyetlerini desteklemek gerekse dini propaganda malzemesi hazırlamak için İzmir ve İstanbul gibi merkezlerde matbaalar kurulmuş ve buralarda çoğu dini muhtevatlı milyonlarca sayfa tutarında kitap ve broşür basılmıştır. 1820’lerden 1900’lere kadar basılan ve dağıtılan Kitab-ı Mukaddes ve Hıristiyanlığa dair diğer kitaplarla kolejlerde okutulan ders kitaplarının sayısının 7 milyon sayfayı bulduğu ifade edilmektedir10. Bu ilk giden ögrencilerden sonra11 tüccarlar Amerika’ya gitmeye basladı. Bu öğrenciler ve tüccarlar hızla Amerika’ya adapte oldular ve göçmenlerin liderligini yaptilar. 1880’lerde bunlara yeni bir grup Ermeni 8 Dennis Papazian, “The Changing American View of the Armenian Question and Interpretation”, Armenian Review 39, No:4-156 (1986), s.50. 9 Nil Sarı, “Amerika Misyonerler ve Ermeni Sorunu”, Uluslar Arası Türk Ermeni İlişkileri Sempozyomu (25 Mayıs 2001), s.289. 10 İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının Gelişimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), C.3, s.653. 11 İlk göçler 1870’li yıllardan itibaren Harput’tan başlamıştı ve Harput’tan ilk göç eden 1867 yılında Rahip George Knapp ile birlikte Garo’ydu. Zamanla bu şehirden göç edenlerin sayısı 3000’i bulmuştu. bkz., Rıfat, N. Bali, Anadolu’dan Yeni Dünya’ya Amerika’ya İlk Göç Eden Türklerin Öyküleri, İstanbul 2004, s.169. 165 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 daha katılmaya basladı. Bu yeni gelenler daha fakir olan Anadolu köylüsü idi. 1880’lerin sonunda Amerika’ya siyasî göçmen Ermeniler de gitmeye basladı. Bunlar Osmanlı Devleti’nden kaçan ihtilalcilerdi. Bu ihtilalciler 1887-1890 arasında Amerika’da hücreler kurmaya basladılar. Bunlardan en önemlisi Ermeni Milliyetçisi Sympad Kaprielian idi. Kaprielian 1886’da Osmanlı Devleti tarafindan yakalanarak sürgün edildi ve New York şehrine yerleşerek Amerika’daki ilk Ermeni ihtilâl gazetesi Haik’i çıkarmaya basladı. Washington Elcisi Mavroyani Bey 29 Mart 1892 tarihinde Hariciye Nezareti’ne gönderdigi yazısında Amerika’daki göçmenlerin durumunu ve sayılarını şu şekilde veriyordu: 1890 senesi zarfında Amerika’ya hicret eden ahali 455.302 nüfus iken, 1891 yılında bu rakam 560.319 bulmuştur12. Amerikalı misyonerlerin Ermeni okullarını, dolayısıyla Ermeni toplumunu etki altına alabilmelerinde en büyük rolü maddi olanaklar oynuyordu. Bu olanaklar da 1810 yılında Boston’da kurulan American Board of Commisioners for Foreign Missions13 örgütü tarafından sağlanıyordu. Amerikan halkı bu örgüte Osmanlı topraklarındaki eğitimöğretim amacı için harcanmak üzere 200.000 dolar vermişti. Bu örgüt özellikle 1819 yılında Osmanlı topraklarını programına alınca 1821 yılından itibaren maddi olanaklarla donatılmış misyonerler gönderilmeye başlanmıştı14. Amerikalı Protestan Misyonerleri Osmanlı topraklarını karış karış gezerek kapsamlı, bilinçli, planlı ve programlı bir çalışma sergilemeleri ABCFM örgütünün diğer misyoner teşkilatlarını geride 12 Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin..., s.207-208. 13 Amerikan Board teşkilatı, Amerika Birleşik Devletleri misyonerlik faaliyetlerini yürütmek için kurduğu bir örgüttür. Bu teşkilat 19. yüzyılın başında ABD’de New England bölgesinde kurulmuştur. 5 Eylül 1810 tarihinde ilk toplantısını yapmış ve çalışmalarına başlamıştır. Bkz. William E. Strong, The Sory of The American Board, The Pilgrim Press, Norwood 1910, s.4-7. 14 American Board of Commisioners for Foreign Missions (ABCFM) adlı örgütleriyle yapmış oldukları çalışmalar neticesinde, 1908’lere gelindiğinde 20 istasyon ve bu istasyonlara bağlı 269 dış istasyon şubesi, 130 kilise açmış bulunuyorlardı. 1893 yılına kadar Osmanlı Devleti’nde 3 milyon İncil ve yaklaşık 4 milyonda değişik dinî kitap dağıtmış olmaları, protestan misyonerliğinin Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerinin ne kadar yoğun faaliyet göstermesi açısından önemlidir. Bkz, Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları (Yöntemleri Açısından), Ankara 1990, s.74. 166 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR bıraktığının bir göstergesidir15. Misyonerlerin sadece eğitim vermek yada Ermenileri kendi mezheplerine geçmeye ikna etmek gibi bir misyonla değil, aynı zamanda Hıristiyanları Türk yönetiminden kurtaracak kahramanlar da yetiştiriyordu. Bu niyetlerini gizli ve açık olarak defalarca yazdıkları raporlarda dile getirdikleri biliniyordu16. 1876’da Osmanlı İmparatorluğu’nda Congregational Church veya ABCFM tarafından Osmanlı coğrafyasında yapılan toplam harcama 4502.810,00 dolar idi. 1914 yılında bir hesaba göre, ABD kuruluşları Osmanlı topraklarında 40 milyon dolara yakın yatırım yapmışlardır17. Amerikalı misyonerlerin yönlendirmeleri ve destekleriyle Ermeni kilise okullarının sayısında ciddi artışlar yaşanmıştır. Hükumet nezdinde barışçıl faaliyetlerde bulunduklarını söyleseler de misyonerlerin ilk işi Osmanlı’dan ayrı bir Ermeni kimliğini geliştirmektir. 20. yüzyılın başına gelindiğinde misyoner okullarında okuyan öğrenci sayısının 20.000’i aştığı tahmin edilmektedir. 1914 yılına gelindiğinde ABD’nin Osmanlı topraklarında 9 hastanesi, 25.000’den fazla öğrencisi ve 426 okulu bulunmaktadır18. Bir ara Osmanlı topraklarındaki Amerikan okullarının sayısı 500’e ulaşmıştır. Misyoner kaynaklarının verdiği bilgilere göre, 1893 yılında Türkiye’de 1317 tane misyoner görev yapmaktadır. Bunların 223’ü Amerika’dan gelmiş, geriye kalan 1094’ü ise yerli Ermeniler arasından seçilip yetiştirilmişti. Amerika’dan o tarihe kadar gelip, Türkiye’de uzun yıllar çalışmış olan Protestan misyonerlerinin sayısı 550 kişiyi bulmuştu19. Bu misyonerler arasında bulunan öğretmenler Ermenileri müslümanlara karşı eğittikleri ve onlara dinamit yapmayı öğrettikleri, Ermenileri her fırsatta müslümanlara karşı kullandıkları 15 İlknur Polat Haydaroğlu, “Ermeni Toplumunu Osmanlı’dan Koparan, Ermeni ve Amerikan Okulları”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. 1, Ankara 2003, s.478. 16 Kemal Çiçek, IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu, (Elazığ 16-17 Ekim), 2003. 17 H. Tahsin Fendoğdu, “Ermeni Meselesinin Doğuşunda Amerikan Protestan Misyonerlerinin Rolü (XIX. Yüzyıl.), Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara 2003, s.462-463. 18 Ayten Sezer, “Osmanlıdan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri”, Osmanlı, C. 2, Ankara 1999, s.183-184. 19 Remzi Kılıç, “Osmanlı Türkiyesi’nde Azınlık Okulları (XIX. Yüzyıl)”, Türk Kültürü XXXVII, S.431, Ankara Mart 1999, s.72. 167 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ifade edilmektedir20. Ermenilere muhtelif silahların yapılmasında öğretenlerde yine misyoner öğretmenlerdir21. Amerikalı Prof. Dr. Earle; Bu misyonerler ve din adamları dünyanın hiç bir ülkesinde Türkiye’deki kadar emperyalizme hizmet etmemişlerdir22. Harput’taki Fırat Koleji için Crosby H. Wheler; 1875 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 140.000 dolar yardım toplandı ve buna ilaveten yerli halkta 40.000 dolar bağışta bulundu demektedir23. Amerika’da para toplayarak Anadolu’ya getirip dağıtma işlemlerine, misyonerlerin denetiminde olan veya onları destekleyen Amerikan yayın kuruluşları da katılmışlardır. Christian Herald adlı New York gazetesi, toplanan paraları Ermenilere dağıtmak üzere, W. W. Haward adlı yazarını, Van çevresine göndermiştir. Osmanlı elçisi Mavroyeni Bey, W. W. Haward’ın yayın ve konuşmalarıyla koyu bir Türk düşmanı olduğunu 4 Ekim 1895 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri dışişleri başkanlığına bildirmesine rağmen, W. W. Haward ve benzeri kişiler, Anadolu’ya gelerek Ermenilere yardımları elden dağıtarak propaganda yapmışlardır. Amerika’dan, Anadolu’ya dağıtılmak üzere gönderilen paraların dağıtılma işleminde, Amerikalı misyoner ve Konsoloslar bir işbirliği içinde hareket etmişlerdi. Çoğunlukla Amerika’dan gelen paralar konsoloslar kanalıyla misyonerlere gönderilmiş, onlar aracılığı ile ilde dağıtımı yapılmıştır. Harput misyonu, Doğu Türkiye misyonunun merkezi oluşu ve Harput’taki Amerikan konsolosluğunun buranın dışında Diyarbakır, Bitlis, Muş, Van, Hakkari, Musul’a kadar olan bölgeyle de ilgilenmesi sebebiyle bu şehirlere gönderilecek yardımların dağıtımı da Harput’tan idare edilmiştir24. Bu dağıtılan yardımlar, daha sonra rapor20 Erol Ulubelen, İngiliz Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1967, s.170. 21 Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Türk Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s.172. 22 Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir, İstanbul 1983, s.28. 23 Kılıç, “Osmanlı Türkiyesi’nde...”, s.78. 24 Harput Amerikan konsolosluğunda yayılanan 1901 tarihli raporda Amerikalıların Asya kıtası ile ilgili emperyalist hedeflerli açıkça görülmektedir. Bu konsolosluğun açılışından bu yana Harput’taki Fırat Koleji’nin eğitim çalışmalarından oldukça etkilenmekteyim. Kolejin bütün sınıflarında şu anda Amerika’dan ülkeye getirilen en önemli şey Amerikan ticaret yaşantısı, konfor ve serveti hakkında bilgi verilmiş olmasıdır. Daha önemlisi Amerikanvari yaşama idealini, iş ahlakını zaman kavramını ve benzeri bütün konularda modern bilimdeki gelişmeleri Asyanın doğal bahçesine ekmektedir. Bu kolej toplumunun bütün sınıflarını da canlandırıp öğretmektedir. Özellikle Amerikan 168 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR larla Amerika’ya iletilmiş ve dağıtımın düzenli bir şekilde yapılmasına oldukça dikkat edilmiştir25. Misyonerlerin dinî çalışmaların yanında meşgul oldukları diğer bir alan da malî ve iktisadî konular, Osmanlı ülkesinin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile potansiyel ticaret hacmi olmuştur. Bu noktalarla birçok Amerikan misyoneri meşgul olmuş, içinde bulunduğu bölgenin haritalarını çizmiş, resimlerini çekmiş, yeraltı zenginliklerine ulaşabilmek için zenginliği muhtemel olan yerlerde, bir takım vesileler ve isimler altında, fırsat buldukça kazılar yaptırmıştır. Yemen’de faaliyet gösteren ve esas ismi G. Wayman Bury iken niyetini ve kimliğini gizleyerek takma ad kullanma yoluna giden Abdullah Mansur bu tür çalışmalar içerisindeki misyonerlerden sadece birisi olmuştur26. Sivas’ta bulunan Amerika konsolosu ise hazırladığı raporlarla, Amerikan emperyalizminin ve ona aracılık eden kurumların Anadolu’nun engin zenginliğine, maden kaynaklarına ve genel yapısına dikkatini çekmeye çalışmıştır27. Amerikan misyonerleri bir taraftan bulundukları yerlerde ve çevre bölgelerde meydana gelen olayları, hadiseleri ve bunların nedenlerini bir kısım siyasî makamlara ve bağlı bulundukları merkezlere rapor etmişlerdir. Örneğin Anadolu’da dört sene Amerika Birleşik Devletleri adına misyonerlik faaliyetinde bulunmuş olan Frederic Davis Garin, Osmanlı topraklarında Ermeni Buhranı ve 1894 Kıtali ile Vukuat-ı Mukaddimesi ve Tafsilatı adı altında Ermenileri haklı gösteren bir kitap neşretmiştir. Yine Van ve Bitlis’te bulunan iki Amerikalı misyoner bölgelerindeki yerel çatışmaları Erzurum’da bulunan İngiliz konsolosu Mr. Zahraba iletmişlerdir.28 Beraberinde iki pasaport taşıma imkânı bulan, İngiliz ve Osmanlı kimliği ile halk arasında dolaşan, onlar gibi giyinip onlar gibi konuşan bir kısım misyonerler bağlı bulundukları devletin hedeflerini gerçekleştirmede onlara azamî derecede yardımcı olmaya çalışmışlardır. Bütün bunlardan dolayıdır ki misyonerler yakın ve Orta Doğudaki Amerika Birleşik Devletleri de, bir taraftan Osmanlı coğrafyasında 25 26 27 28 tekstil üretimini çeşitli üretim dallarını geliştirmektedir. Bkz. Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancı Okullar, Ankara 1993, s.123-124. Erdal Açıkses, Harput’taki Ermeni Faaliyetleri, Ankara 2003, s.291-292. Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e...”, s.62. Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880), Çeviren Uygur Kocabaşoğlu, Kayseri Aralık 1996, s.37-38. Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Tercüme Şinasi Orel, İstanbul 1986, s.100, 101, 108, 107. 169 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 kurduğu misyoner örgütleri, okulları, yetimhaneleri hastaneleriyle ve diğer taraftan kendi ülkesinde Ermenilere sağlamış olduğu imkânlarla bu unsur üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Amerikan misyonerleri tarafından Ermenilere yönelik faaliyetlerin nasıl sürdürülmesi gerektiği sorusunun cevabını ve programını yapmak üzere 1860 yılında Harput’ta bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda alınan ve yarım asra yakın bir süre uygulamada kalacak olan karara göre yapılacak çalışmaların öncelikle üç misyon dahilinde olması benimsenmiştir. Buna göre; kabaca Trabzon’dan Mersin’e çekilecek bir çizginin batısında kalan ve diğerlerine nispetle önceliği ve önemli bir yeri olan ve 1832 yılında merkez haline getirilen İstanbul’a ilâveten Merzifon, İzmit, Kayseri, Bursa, Manisa ve Sivas istasyonlarından oluşan bu bölge Batı Türkiye Misyonu olarak adlandırılmıştır. Bu bölge zaman zaman küçük çaplı değişikliklere uğramışsa da genel olarak bütünlüğünü muhafaza etmiştir. Sivas’ın hemen güneyinden Mersin’e, Mersin’den de Halep’e çekilen doğrular içinde kalan ve merkezini Antep’in teşkil ettiği, Halep, Adana, Antakya ve Maraş istasyonlarından meydana gelen üçgen alanı ise Merkezî Türkiye Misyonu oluşturmuştur. Bu iki misyonun dışında ve doğusunda kalan topraklar ise Doğu Türkiye Misyonu olarak benimsenmiştir. Harput merkezli bu misyonun önde gelen istasyonlarını ise Harput, Bitlis, Erzurum ve Mardin teşkil etmiştir29. Misyonerlerin Anadolu’da başta Ermeniler olmak üzere diğer azınlıklara yaklaşımları sadece okul, yetimhane ve sağlık teşkilâtları vasıtasıyla olmamış Amerika ve İngiltere’de toplanan para erzak değişik yollarla dağıtılmıştır. Yardımların toplanması ve dağıtımında Amerika Kızılhaç Cemiyeti önemli bir rol üstlenmiştir30. Bu yardımları Amerika da Osmanlı Ermenilerinin zulme uğradıkları propagandasını yaparak ve mitingler düzenleyerek yani Türk düşmanlığı esasına dayalı olarak toplanılmıştır. Toplanan bu yardımlar Anadolu’da dağıtılmak istenmiş ancak toplanan yardımların ve bunların toplanmasına öncülük edenlerin Osmanlı Devleti aleyhinde bir politika izlemiş olmalarından dolayı zaman zaman mevcut yardımların, devlet tarafından Anadolu’da Ermenilere dağıtılmasına engel olunmuştur. 29 Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle..., s.342. 30 Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e...”, s.68. 170 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR Misyonerlerin bu yöndeki çalışmaları sadece Osmanlı Devleti zamanında değil, Türkiye Cumhuriyeti zamanında da devam etmiştir. Bursa da bulunan Amerikan Kız Lisesi’nde bu okula devam etmekte olan üç Müslüman Türk kızının kendi dinlerini bırakarak Hıristiyanlığı kabul etmeleri planlı ve düzenli bir şekilde Hristiyanlaştırma faaliyetinin bir örneğini oluşturmuştur. Bursa da yaşanan bu olay Türk kamuoyu, basın ve hükümetini Amerikan okullarına karşı harekete geçirmiş, Bursa Amerikan Kız Lisesi ile birlikte bazı Amerikan misyoner okullarının kapatılmasını gündeme getirmiştir. Ancak Türkiye’de görev yapmakta olan o günkü Amerikan elçisi Mr. Grew Hristiyanlaştırma hadisesi dolayısıyla yaşanan kapatma kararına derhal karşı çıkarak durumu Amerika Birleşik Devletler sekreteri Mr. Frank Billing Kellog (18561937)’a bildirmiştir. Amerika Birleşik Devletler Sekreteri problemin halli için Washingtonda bulunan Türk sefiri ile görüşerek okul hakkında alınan bu olumsuz kararın hemen düzeltilmesini istemiş, aksi takdirde Amerika’da bulunan Türk aleyhtarı lobilerin hareketlerine müsaade edileceği ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Türklerin hala mutaassıp Müslümanlar oldukları yolunda propagandada bulunacakları tehditlerinde bulunmuştur. Amerika idaresinin kararlı ve tehditkâr tutumu dolayısıyla Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras (1883-1973) ile Mr. Grew’nin müzakereleri sonucunda durum Amerika Birleşik Devletleri’nin istekleri doğrultusunda halledilmiştir31. Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyoner okulları ve kamu hizmeti sunan Amerikan kurumları bu hizmetlerinin yanında bir taraftan Hristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da Osmanlı toplumunda ayrılıkçı fikirlerin uyanmasına ve gelişmesine zemin hazırlamışlar, isyan hareketlerinin yaşanmasına katkıda bulunmuşlar, terör faaliyetlerinin merkezi ve bu tür girişimlerinin destekleyicisi ve hatta zaman zaman bu tür hadiselerin bizzat içerisinde yer almışlardır. Millî Mücadele yıllarında ise gerek Ermeniler ve gerekse İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri ile tam bir işbirliği içerisinde olmuşlar, bu güçlere aleni ve gizli, doğrudan ve dolaylı, maddî ve manevî destek vererek rehberlik etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki, misyonerler bulundukları bölgede her ne kadar sadece ve sadece eğitim-öğretim faaliyetleri içerisinde bulunuyor gibi gözükmeye çalışmışlarsa da meydana gelen toplumsal huzursuzlukların ve bozulan asayişin en önde gelen nedenlerinden biri31 Tozlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda...”, s.332-333. 171 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 sini teşkil etmişlerdir. Osmanlı idaresi, Anadolu vilâyetlerinde bulunan ve İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri menfaatleri doğrultusunda çalışan ve gayret sarf eden bu tür misyonerleri, mahallî asayişi bozmaya yönelik hareketlerinden dolayı sınır dışı etme yoluna gitmiştir32. 1895 yllarında meydana gelen olaylar sonucunda Amerika tebaasına ait bir kısım emlak yanmış ve tahrip olmuştur. O günkü Amerikan idaresi Ermeni olayları neticesi zarar gören tebaasının mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda Washington sefareti vasıtasıyla Osmanlı hükümetine müracaatta bulunmuştur. Osmanlı hükümetinin yapılan talebe ciddi bir yaklaşım sergilememesi ve tazminat ödemekten sarfı nazar etmesi iki devlet arasında ihtilafa yol açmış, o günkü Amerikan idaresi, misyonerler için talep ettiği tazminatın elde edilmesi noktasında zecri tedbirlere başvuracağını ifade etmiştir. Amerika sefiri Babıâli’ye giderek Osmanlı Devleti’ndeki Amerikan misyonerleri Osmanlı hükumetinden ilgi ve alâka gördükçe bazı devletler gibi Amerika’nın Osmanlı hükümetinin iç işlerine müdahale etmek gibi bir tutumunun olmayacağını ifade edebilmiştir. Amerikan hükumeti taleplerinin yerine getirilmesini diplomatik yollarla gerçekleştirmeye çalışırken diğer taraftan Amerikan idaresinin isteklerinin kabul ettirilmesi noktasında Amerikan gazeteleri ise hükümetlerine Osmanlı sularına bir kaç harp gemisi gönderilmesi yollu tavsiyelerde bulunmuşlardır Zaman zaman Anadolu’nun çeşitli yerlerine heyetler gönderilmiştir. Bunlardan birisi olan Dr. Hayec’in başkanlığında Samsun’a, bir diğeri Dr. Demol başkanlığındaki İzmir’e, bir diğeri ise Sivas, Harput ve Halep civarlarına gönderilmiştir. Bu heyetler gittikleri yerlerde yardım dağıtma komisyonlarını kurarak geri dönmüşlerdir. Dr. Vein başkanlığında Kafkasya’ya giden heyet maddi yardımlara başlamıştı. O ana kadar Anadolu’ya 1500 sandık süt tozu, 144 sandık ayakkabı, tüm parçalarıyla beraber 200 karyola ve yatak, 947 sandık et konservesi, çok miktarda sabun, yağ, kumaş, elbise, çamaşır ve diğer ihtiyaç maddelerinin gönderildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca 28 Mart 1919 tarihinde eşya yüklü büyük bir şilebin Samsun’a doğru hareketine karar verilmiş, gönderilen bu malzemeler Müslüman-Hristiyan ayırımı yapılmaksızın fakir ve ihtiyaç sahibi kimselere dağıtılması sağlanmıştır33. 32 Hülagü, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e...”, s.71-72. 33 Metin Ayışığı, “Amerikan Yardım Heyetlerinin Elazığ ve Çevresindeki Faaliyetleri”, Harput Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı ve Fırat Üniversitesi Organizasyonu, 172 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR Milli Mücadele döneminde zaman zaman silah ve cephane yardımları görülmüştür. Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi Mustafa Kemal’in Harbiye Nezaretine göndermiş olduğu 6.6.35 şifre ve 76 numaralı istihbaratta yukarıda ifade edilen durum bir kez daha teyit edilmiş ve Merzifondaki dört İngiliz subayının Anadolu Koleji’nde toplandıkları, Merzifon ve havalisinde komitacılık teşkiliyle uğraştıkları ve bölge ile ilgili bir kısım kararlar aldıkları, diğer bir ifade ile komitacılık ile meşgul oldukları şüphesini duyduğunu belirtmiştir. Merzifon Anadolu Koleji’ne getirilen eşya sandıklarına Mustafa Kemal de muttali olmuş, sandıklar üzerinde Ottoman Amerikan yazısının yer almasından dolayı bunların silah olduğundan şüphe ve endişe etmiştir. Sandık yüklü bu kafilelerin Merzifon’a yaklaşınca üç kısma ayrılarak muhtelif fasılalarla kasabaya girmeleri ve Merzifon’da bulunan İngiliz askerlerinin bir kısmının silahlı olarak güzergâha taksim edilmeleri bu şüpheyi takviye etmiştir. Dolayısıyla da Mustafa Kemal’in bu sandıkların mahiyeti hakkındaki şüphe ve endişesi ve içlerinde silah olduğu yolundaki kanaati, daha sonraki bilgiler ışığında, doğru çıkmıştır34. SONUÇ Batılı ülkelerin Osmanlı Devleti’ndeki misyonerlik faaliyetleri hakkında verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, çalışma alanları, amaçları ve metotları göz önüne alınırsa, Devlet 19. yüzyılda en yoğun ve çok yönlü bir misyoner faaliyetine sahne olmuştur. Ülke adeta bir baştan bir başa misyonerler tarafından açılan okullar ve sağlık kuruluşları ve dini kurumlarla donatılmıştır. Önceleri dini gayelerle başlayan bu faaaliyetler, daha sonra ait oldukları ülkelerin emperyalist gayelerini gerçekleştinnek için siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik nüfuz sağlamanın yollarından biri olarak kullanılmıştır. Eğitim faaliyetleri misyonerlerin önem verdiği alanlardan birisidir. Osmanlı Devleti’nin hemen hemen her bölgesinde okullar açmışlardır. Misyonerler yardım kurumları kurarak Anadolu’da etkili olmaya çalışırken, bu kurumlarla Anadolu’da yatımlar yaparak uzun sure kalmayı hedeflemişlerdir. Osmanlı ülkesinde Protestan kiliseleri açarak vaizler, pazlar görevlendirmişler, Hristyanlığın gerçeklerini sevdirmeye çalışmışlardır. Gittikleri ülkeleri ağ gibi saran misyonerlik teşkilatları dinin Elazığ 24-27 Eylül 1998, s.113-114. 34 Metin Hülağü, a.g.m., s.84. 173 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 dışında tüm alanlarda çalışma yapmış, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmalarında destek olmuşlardır. 174 Yrd. Doç. Dr Metin KOPAR KAYNAKLAR Açıkses, Erdal, Harput’taki Ermeni Faaliyetleri, Ankara, 2003. Ayışığı, Metin, “Amerikan Yardım Heyetlerinin Elazığ ve Çevresindeki Faaliyetleri”, Harput Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı ve Fırat Üniversitesi Organizasyonu, Elazığ 24-27 Eylül 1998. Bali, Rıfat N., Anadolu’dan Yeni Dünya’ya Amerika’ya İlk Göç Eden Türklerin Öyküleri, İstanbul 2004. Çiçek, Kemal, IV. Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu, (Elazığ 16-17 Ekim), 2003. Erhan, Çağrı, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara 2001. Fendoğdu, H. Tahsin, “Ermeni Meselesinin Doğuşunda Amerikan Protestan Misyonerlerinin Rolü (XIX.Yüzyıl), Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara 2003. Haydaroğlu, İlknur P., “Ermeni Toplumunu Osmanlı’dan Koparan, Ermeni ve Amerikan Okulları”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C.1, Ankara 2003. __________, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara 1993, s.123-124. Hocaoğlu, Mehmet, Arşiv Vesikalarıyla Türk Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul 1976. Hülagü, Metin, “Osmanlıdan Cumhuriyet’e Misyoner, Ermeni, Terör ve Amerika Dikdörtgeninde Türkiye”, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.10, Kayseri 2001. Kayseri Sancağı Hakkında Teğmen Bennet Tarafından Hazırlanan Genel Rapor (1880), Çeviren Uygur Kocabaşoğlu, Kayseri Aralık 1996. Kılıç, Remzi, “Osmanlı Türkiyesi’nde Azınlık Okulları (XIX. Yüzyıl)”, Türk Kültürü XXXVII, S.431, Ankara Mart 1999. Kırşehirlioğlu, Erol, Türkiye’de Misyonerlerin Faaliyetleri, İstanbul 1963. Kocabaş, Söleyman, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir, İstanbul 1983. Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991. Laçiner, Sedat, Türk-Amerikan İlişkilerinde Ermeni Faktörü”, Avrasya Dosyası, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, C.11, S.2, 2005. Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim”, Makaleler I, Ankara 1998. Papazian, Papazian, “The Changing American View of the Armenian Question and Interpretation”, Armenian Review 39, No:4-156 (1986). Sarı, Nil, “Amerika Misyonerler ve Ermeni Sorunu”, Uluslar Arası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyomu (25 Mayıs 2001). Sezer, Ayten, ‘Osmanlıdan Cumhuriyete Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri’, Osmanlı, C. 2, Ankara, 1999. Strong, William E., The Sory of The American Board, The Pilgrim Press, Norwood 1910. Şimşir, Bilâl N., İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri (1856-1880), Tercüme Şinasi Orel, İstanbul 1986. Tekeli, İlhan, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının Gelişimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), C.3. 175 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Tozlu, Necmettin, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Misyoner Okulları”, Yeni Türkiye Osmanlı Ansiklopedisi, C. 5, Ankara 1999. Ulubelen, Erol, İngiliz Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1967. Vahapoğlu, Hidayet, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları (Yöntemleri Açısından), Ankara 1990. 176 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ SIR HENRY LAYARD’IN, OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLER VE DİĞER MİLLETLER HAKKINDA LÂYİHASI Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kırıkkale-TÜRKİYE Tlf.: 0 536 342 45 71, e-posta: meliacik63@yahoo.com 177 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten ortaya çıkıp Osmanlı Devleti’nin son elli yılına etki eden Ermeni meselesi çeşitli anlaşma, kongre, toplantı ve layihaya konu olmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşması ve daha sonra onun yerini alan Berlin Antlaşması’yla Ermenilerle ilgili ıslahat yapmayı kabul etmiş ve böylece Ermeni meselesi Rusya ve İngiltere’nin müdahale aracı haline gelmiştir. Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresi arasındaki üç aylık sürede boş durmayan Ermeniler Balkanlar’daki gayrimüslim tebaanın bağımsızlık faaliyetinin Doğu Anadolu’da da tekrarlanmasını isteyip bağımsız bir devlet kurma çabası içine girmişlerdir. Ermeni meselesi hakkında büyük devletlerin pragmatist önerileri olmuş, bu da Osmanlı Devleti’nin işine gelerek bir ölçüde çöküşünü geciktirmiştir. İngiltere’nin Ermeni meselesine yaklaşımı Osmanlı Devleti’nce genellikle olumlu karşılanmış ve Rusya’ya karşı denge siyaseti izlenmesine yol açmıştır. Bu bildirimizde Ermeni meselesine özel bir önem veren İngiltere devletinde bu mesele ile ilgilenen Layard’ın 1880’de Hariciye Nazırı Lord Eranvil’e gönderdiği layiha incelenip değerlendirilecektir. Bu layihada Ermeni meselesinin yanı sıra Osmanlı-İngiliz ilişkileri, Berlin Antlaşması gereğince Doğu Trakya, Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ, Arnavutluk ve Kürt meseleleriyle ıslahat ve muhtariyet yapılması gibi konular ele alınmıştır. 178 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK GİRİŞ Tuna ve Kafkas cephelerinde yapılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti ağır bir yenilgiye uğramış ve bu durumu fırsat bilen Ermeniler imzalanan Ayastefanos Antlaşması’na koydurdukları madde ile yaşadıkları vilayetlerde ıslahat yapılmasını ve Müslüman halka karşı korunmalarını istemişlerdir. Bu antlaşmanın 16. maddesinde geçen Ermenistan ifadesiyle de böyle bir bölgenin varlığı kabul ettirilmiş, üç ay sonra imzalanan geniş katılımlı Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle de Ermenilerin istekleri daha ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. 61. maddeyle Osmanlı Devleti Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde gerekli ıslahat ve reformları yapmayı ve Kürtler ile Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliğini sağlamayı taahhüt etmiştir. Ayastefanos Antlaşması’yla Ermeniler üzerinde Rus nüfuzunun arttığını ve Basra Körfezi ve Hindistan yolundaki güvenliğinin tehlikede olduğunu gören İngiltere‘nin diplomatik çabalarıyla 13 Temmuz 1878’de Berlin‘de çok taraflı yeni bir antlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmadan hemen sonra 8 Ağustos 1878’de İngiltere dışişleri bakanı Lord Salisbury İstanbul büyükelçisi Layard’a gönderdiği talimatta Osmanlı hükümetinin doğuda reform179 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 lara başlaması gerektiğini bildirmiştir. Önce Kıbrıs`ı, sonra da Mısır`ı ele geçiren İngiltere gözünü Anadolu`ya çevirip güdümünde kurulacak ulus devletlerle Rus istilasının önüne geçmek istemiş, Sivas, Erzurum, Van ve Kayseri`ye asker-konsoloslar atayarak Ermeni meselesine iyice bulaşmıştır. Ayastefanos Antlaşması’nda fırsatı kaybeden Rusya Doğu Anadolu`yu ilhaka yönelip Ermenileri isyana yöneltmiş, Rusya kökenli Ermenilerce kurulan Hınçak-Taşnak örgütleri de acımasız katliamlar yapmışlardır. Berlin Kongresi öncesi İstanbul Ermenilerini ve Ermeni patrikhanesini özerklik heyecanı sarmış ve Patrik Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury`ye bir mektup yazarak zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu`nda artık Müslümanlarla Hıristiyanların bir arada yaşayamayacağını ve Doğu Anadolu`da bir Hıristiyan yönetimin kurulması gerektiğini belirtmiştir. Bu çabalar sonuç vermiş ve Berlin Antlaşması’nın 61. maddesine; Babıâli Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karşı Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt eder; bu hususta alınacak önlemleri büyük devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin uygulamasını gözetleyecektir hükmü konulmuştur. 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos ve büyük devletlerin araya girmesiyle üç ay sonra imzalanan Berlin Antlaşmaları’ndan sonra siyasî durum karmaşık bir hal almıştır. Oluşan ortamda büyük devletler Osmanlı ile fırsatçı ve çift yönlü ilişki kurmuşlardır. Berlin Antlaşması’ndan sadece Fransa toprak kazanmadan ayrılınca Almanya başbakanı Bismark, Fransız baş delegesine Fransa’nın da Tunus’u pekâlâ işgal edebileceğini gizlice söylemiş ve üç yıl geçmeden Fransa Tunus’a el atmış, bir yıl geçmeden İngiltere Mısır’ı tümüyle ele geçirme manevralarına başlamıştır. Ayastefanos ile Berlin Antlaşmaları’nın arasında 30 Mayıs 1878’de Londra’da Rusya ile İngiltere arasında gizli bir anlaşma yapılıp İngiltere’nin Rusya’dan Kars, Ardahan ve Batum’dan çıkmamasını istemesi, sonra da Türklere Ruslar Doğu Anadolu’ya girdiler, yalnız kalmak istemiyorsan Kıbrıs’ı geçici olarak kontrolüme bırak demesi dikkat çekicidir. İngiltere, Ayastefanos Antlaşması’yla Ermeniler üzerinde Rus nüfuzunun artıp Doğu Anadolu‘da kurulacak bir Ermenistan‘ın Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğini tehlikeye düşüreceğini görerek Berlin Antlaşması’nın 180 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK imzalanmasını sağlamışsa da böyle bir gizli anlaşmayı yapmakta da beis görmemiştir. İNGİLTERE VE ERMENİ MESELESİ Berlin Kongresi’nden sonra İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yönelik politikası değişerek Ermeni meselesine iyice bulaşmıştır. Özellikle İngiltere dışişleri bakanı Lord Salisbury 8 Ağustos 1878’de İstanbul büyükelçileri Sir Henry Layard’a gönderdiği uzun yönergede Osmanlı Devleti’nde Rumeli’deki ıslahat hareketlerinin Doğu Anadolu’da tatbikinin zorluğundan hareketle yeni bir reform projesi sunmuştur. Sir Henry Layard da, Salisbury’ye gönderdiği raporda aynı yönde görüşler belirtip, tüm dünyadaki nüfusları dört milyona yaklaşan Ermenilerin Türk topraklarında iki milyon nüfusla genel nüfusun 2/5’ini oluşturduğunu yazmıştır. Doğu Anadolu’da küçük bir Hıristiyan azınlık olan Ermenilere verilecek bir özerkliğin vahim sonuçlar doğuracağına inanan Lord Salisbury’nin reform adı altında Babıâli’ye kabul ettirmek istediği şey aslında Doğu Anadolu’da bir çeşit İngiliz protektorası idi. Bu projeye göre Doğu Anadolu’da ayrı ve bağımsız bir jandarma gücü kurulacak ve bu güç İngiliz subayların komutasında olacaktı. Bölgenin adliye örgütü değiştirilecek, her vilayette yeni birer yüksek mahkeme kurulacaktı. İngiltere, Osmanlı topraklarında ulus devletler kurdurup bunları nüfuzuna alarak Rus istilasının önüne geçmek istemiş ve Sivas, Erzurum, Van ve Kayseri‘ye asker-konsolos atamış, bunların görevlerini de; Anadolu ahalisinin çeşitli sınıfları üzerinde araştırmalar yapmak, yerel Türk yöneticilere öğütler vermek, Anadolu‘da yapılacak reformların uygulanmasını gözetlemek ve bu uygulamanın hakkıyla yapılmasını sağlamak şeklinde tanımlamıştır. Bu görevlerle illere dağılan asker-konsoloslar gittikleri yerlerde Ermenilerce yollarda kurtarıcı kahramanlar olarak karşılanmışlardır. 1876’da Tersane Konferansı’na İngiltere temsilcisi olarak katılan Lord Salisbury (1830-1903), İngiltere’nin imparatorluk politikasına damgasını vuran ve Sultan Abdülhamid’e paralel bir şekilde 32 yıllık saltanatının yarısına yakın bir süresinde İngiltere’nin Osmanlı politikasını yönlendiren kişidir. Tersane Konferansı’ndan bir yıl sonra dışişleri bakanı olan Salisbury’nin görevlerini senkronik olarak da yaptığı görülmektedir. Büyük Britanya’nın genişleme döneminde üç kez başbakanlık ve dört kez dışişleri bakanlığı yapmıştır. 181 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ LAYARD VE LAYİHASI İngiltere başbakanı ve dışişleri bakanı Lord Salisbury gibi İngiltere’nin Ermeni politikasında öne çıkan isimlerden birisi de diplomat ve bilim adamı Sir Henry Layard’dır. İçinde bulunduğu karmaşık ortamda gerek Ermeni, gerekse diğer meselelerle ilgili uzun layihalar kaleme almıştır. Yazdığı layihaları Lord Salisbury’e ve sonraki dışişleri bakanı Granvill’e sunmuştur. Bu layiha veya raporlarında Ermeni meselesiyle yakından ilgilenen Layard, Salisbury’ye göre bir Türk dostu kimliğiyle görünmektedir. Eski medeniyetlere ve arkeolojiye merakı olan Sir Henry Layard 1817’de Paris’te doğmuş, Osmanlıda Tanzimat’ın ilan edildiği 20’li yaşlarında Ortadoğu’yu gezmeye başlamış, Babıâli’den Mezopotamya’da kazı yapması ve bulduğu eserleri dışarı yollayabilmesi için 1846’da bir ferman çıkarılmış ve böylece Asur eserleriyle Bodrum kazılarından çıkanları British Museum’a götürmüştür. Musul civarına giderek Fırat nehrinin Musul karşısındaki sahilini kazmış, bu kazılarında arkeoloji tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaparak Asur krallığının başkenti Ninova’yı ortaya çıkarmış ve o ana kadar bir efsane zannedilen Asur medeniyetinin gerçek olduğunu ispat etmiştir. Bir ara British Museum’un başına getirilmiş, daha sonra tekrar Mezopotamya’ya giderek arkeolojinin yanısıra Yezidiler üzerinde de araştırma yapmıştır. 1878-1880 arasında İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi olmuş, genellikle Türk yanlısı tavırlarıyla tanınmış ve II.Abdülhamid’e Mezopotamya’nın kalkınması konusunda uzun layiha ve raporlar sunmuştur. 1877-1878 OsmanlıRus Savaşı’nda İstanbul’a akın eden mültecilere yardım eden yabancı kadınlara dağıtılan nişan ilk kez onun eşi Lady Layard’a verilmiştir. Onun Ermeni meselesine bir Türk dostu olarak baktığının izlerini Patrik Nerses’in, Ayastefanos’tan hemen sonra 17 Mart 1878’de büyükelçilikte kendisini ziyaret ettiğinde ikisi arasında geçen konuşmadan anlayabiliyoruz. Patrik Nerses bu ziyarette kendisine; Bir yıl önce Osmanlı idaresinden şikâyetimiz yoktu, ancak Rus zaferi şimdi durumu değiştirdi, doğuda bağımsız bir Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz bunu gerçekleştirmek için Rusya’ya müracaat ederiz demiş, o da Ermenistan’dan nereyi kastettiğini sorunca; Van, Sivas, Diyarbakır ve Kilikya diye cevap vermiştir. Evet ama bu yerlerin hiçbirinde çoğunlukta değilsiniz demesi üzerine de, Nerses; bunu biliyoruz, ama şimdi Rusya, Doğu’da topraklar kazanıyor, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki güç dengesi değişti, biz de geleceğimizi düşünmeliyiz diyerek Ermenilerin amacını açıklamıştır. 182 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Sir Henry Layard’ın Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) 80 sayfaya yakın 1294, 1296 ve 1297 tarihli layihalarını incelediğimizde Osmanlı Devleti’nde uygulanacak ıslahat, devletin genel durumu, Osmanlı-İngiliz ilişkileri, devlet işlerindeki idare tarzı, Berlin Antlaşması maddeleri gereğince Doğu Rumeli, Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ, Arnavutluk, Ermeni ve Kürt meseleleri, ıslahat ve muhtariyet konuları, İngiltere’nin meclisleri ictimaa davet etmesi ve yakın bir izmihlalden kurtulma çareleri vs. konuları içeren görüş ve tekliflerini dile getirdiğini görüyoruz. Bu bildirimizde Osmanlı Arşivi, Y.PRK.EŞA. (Yıldız Perakende Elçilik-Şehbenderlik-Ataşemiliterlik) kısmında yer alan 2/44 numaralı ve 29 Zilhicce 1297(2 Aralık 1880) tarihli layihasını inceleyeceğiz. Bu layiha o anda İngiltere dışişleri bakanı olan Granvill’e hitaben yazılmıştır. Layiha ana hatlarıyla şöyledir: Girişte, daima iltifatını gördüğü padişahın, hizmetlerinden dolayı kendisine müteşekkir olduğunu düşündüğünü ve bir hükümdar huzurunda kullanılması nadir görülen bir dille fikirlerini hiç gizlemeden bir süredir gidilen yolun memleketlerini tehlikeye atacağını kendisine söylediğini belirtmiştir. Bu ikazlarının bir süre iyi karşılanmasına rağmen sonra önemsenmediği serzenişini dile getirdikten sonra, padişaha yakın olanların İngiltere’yi emniyetsiz göstermeyi başardıklarını ve Ermeniler hakkındaki himayenin, Anadolu ıslahatı hakkındaki görüşlerinin ve Anadolu konsolosluklarına İngiliz askeri memurlarının tayini konusunun İngiltere’nin Anadolu’da gözü olduğu şeklinde yorumlanarak padişahın inandırıldığını söylemiştir. Bosna-Hersek’in Avusturya tarafından işgal edilmesi için Berlin kongresinde İngiltere’nin teklifinin padişahı ve ahaliyi kızdırdığını, İngiliz donanmasının Türkiye sularına gelmesinin bu hiddeti daha da artırdığını ve bu olayın Anadolu ıslahatının bir an önce yapılmasına Osmanlı Devleti’ni zorlamak maksadıyla bir gövde gösterisi olarak görüldüğünü söylemiştir. Bu olayın padişahı endişeye düşürmekle birlikte İngiltere’ye olan meylinin değişmeyeceği düşüncesinde olduğunu da eklemiştir. Çeşitli mezhep ve milliyetleri kapsayan Osmanlı yönetiminde Katolikler hariç bütün Müslüman ve Hıristiyanların kötü idareye karşı ıslahat isteyerek himaye için İngiltere’ye baktıklarını, Ermenilerin Kıbrıs Antlaşması’yla İngiltere’den ıslahat beklemelerine rağmen bir şey görmediklerinden ümitsizliğe düştüklerini söyleyip Van ve Erzurum’daki konsoloslarının raporlarına göre Rusya’nın Ermenilerin bu hislerinden 183 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 yararlanmak istediğini belirtmiştir. Tarafsız her Türkün memleketteki bu sakat idare ve zaruretin başka bir memlekette olması durumunda bir ayaklanmanın çıkacağını itiraf edeceğini de eklemiştir. Türkiye’de fitnenin çıkmamasının Müslüman ahalinin çok sabırlı ve yüce hilafet makamına çok itaatli olmasından, ahaliyi toplayıp hükümet aleyhine sevk etmenin zorluğundan ve Osmanlı memleketlerinde yaşayan ahalinin din ve milliyetçe aralarındaki farklılıktan kaynaklandığını, ancak bu durumun çok da sürmeyeceğini belirtmiştir. Osmanlı bakanlarıyla yüksek memurlarının ehliyetsiz ve kötü ahlaklı olduğunu, yapılan ihtarlara kayıtsızlığın giderilemeyecek sonuçlarını, İngiltere’nin dostluğunun kaybedileceğini ve Avrupa devletlerinin Osmanlı memleketlerindeki hükümetsizliğe bir son verip mazlum ahalinin refahının sağlanmasına mecbur oldukları takdirde Osmanlı memleketlerinin yeniden zayiata uğrayabileceğini bizzat padişaha hatırlatmasına rağmen tüm gayretinin heba olduğunu söylemiştir..Kendisiyle diğer elçilerin padişah nezdinde oluşturduğu iyi tesirin padişaha yakın olanların kötü etkisiyle yok edildiğinden yakınmıştır. Eğer Osmanlı memleketlerini hakikaten kurtarıp ahalisine adalet getirmek istiyorsak tehditlerin ötesine geçmeliyiz demiştir. Vaat edilen ıslahatın yapılmamasındaki ısrarın, Avrupa düşmanı mutaassıplarca oluşturulan havadan ve Tanzimat’ın iflasıyla artık Avrupa’nın terk edilerek İslâm kanunları üzere devletin düzeltilmesi yönünde padişahın ikna edilmiş olmasından kaynaklandığını ve bakanların ve saray taraftarlarının çoğunun Avrupa devletleriyle görüşmeden ve sözleşmeleri tanımadan eski antlaşmaları ilga etmek istediklerini söyleyip Avrupa’yı tanımayarak ona meydan okumanın Avrupa elçilerinin topluca Babıâli’nin bu zorba hareketlerine karşı şiddetli nasihatler yapmalarını doğurduğunu eklemiştir. Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan ahaliyi memnun edecek iyi niyetli ve adil bir idareye çalışması durumunda Hıristiyanların Devlet-i Aliye ile barışık hale getirilecegini hatırlatarak Osmanlı Devleti’nin Osmanlı Avrupası’nda temel nizamlar konulmasına dair Berlin Antlaşması’nın 23. bendi hükümlerini yapmaya mutlaka davet olunması gerektiğini söylemiştir. Arnavudluk taraflarında hükümete karşı koyma ve özerklik niyetleri görüldüğünü belirterek hükümetçe buraların ıslahına hemen başlanmazsa zararlı sonuç doğacağını bildirmiştir. Berlin Antlaşması ve 4 Haziran sözleşmesiyle Babıâli’den Ermenilere adil ve tarafsızca davranma ve Kürt ve Çerkezlerin zulümlerinden 184 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK koruyacak tedbirler alma taahhüdü alındığını, Berlin Antlaşması’nın 61. bendiyle de bu konuda gerekli tedbirler alındıkça ilgili devletlere bilgi verileceğinin vaat edildiğini hatırlatıp, antlaşma imza edileli iki yıl olmasına rağmen hiçbir şey yapılmadığı gibi Ermenilerin halinin de savaş zamanından daha kötü olduğunu ve Osmanlı memurlarının kötü hareketleriyle Kürtlerin mezaliminin de buna eklenmesiyle sıkıntıların iyice arttığını belirtmiş ve Ermenilerin de tabii olarak yardım ve himaye için Avrupa devletlerine ve özellikle de İngiltere’ye baktığını, bunlar için bir şeyler yapılmasının ve bu durumun devamının mümkün olmadığının mutlaka saltanata anlatılması gerektiğini söylemiştir. İngiltere’de haklarında gösterilen teveccühten cesaret alarak ülkesinin Türkiye hakkındaki politikasının değişebileceğine inanan Ermenilerin bağımsız gibi, olmazsa özerk bir Ermenistan kurulmasını beklediklerini, bu tasavvurların Ermeni komiteleriyle bu millete mensup gazetecilerden ve Avrupa’da ve İstanbul’daki bazı nüfuzlu Ermenilerden geldiğini açıklayarak şu anda bu tasavvurların husulüne kalkışmanın Ermenileri bile vahim sonuçlara götüreceğini söyleyip, ahalinin az bir kısmının Ermeniden oluştuğunu, bu durumun unutulup Kürtleri hesaba katmamanın yanlış ve tehlikeli olduğunu belirtmiştir. Osmanlı Avrupası’nda özerk idareye kavuşan Hıristiyan vilayetlerindeki kardeşlerinin halini gören Anadolu Müslüman ahalisinin böyle bir durumu kabul edemeyeceğini, Ermenistan için özerk idare talebinin katliamı ve Rusya’nın müdahalesini doğuracağını vurgulayarak Rusya’nın özerk veya müstakil bir Ermenistan’a hiçbir zaman razı olmayacağını, bu konudaki tecrübenin Ermenistan’ın Rusya’ya ilhakını ve eski Ermeni kavminin de milliyet ve lisanının yok olmasına yol açacağını belirtmiştir. Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde iyi bir idare ve ıslahatın yapılmasıyla mahalli hükümetin idaresine girme isteklerinin çok haklı olduğunu, ama Devlet-i Aliye’nin söz verilen ıslahatla ilgili birkaç şey dışında henüz hiçbir şey yapmadığını söylemiştir. Mali müşkülatla yabancı alacaklıların tazyikinin, Avrupa devletlerini Avrupa maliye komisyonunu toplamaya mecbur edecek noktaya getirdiğini, ama padişahın bütün gücüyle buna itiraz ettiğini belirtip, bununla birlikte Devlet-i Aliye’yi korkutan tehlikenin bütün vatansever ve sağduyulu devlet adamlarıyla Osmanlılarca bilindiğini ve devletin selameti için sağlam bir usulün konulması gereğinin onaylandığını da söylemiş, ancak bunların bu konudaki isteklerini gizlemedikleri için 185 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 valilik ve benzeri memuriyetlerle Dersaadet’ten uzaklaştırıldıklarnı haber vermiştir. Devlet-i Aliye’yi çöküşten kurtarmak için ehil olmayan vekillerin değiştirilip padişah üzerine kötü etkileri olanların saraydan uzaklaştırılmasını ve devlet işlerinin keyfî idareden kurtarılmasını önermiştir. Vekil sorumluluğu kaidesi getirilip valilerin yetkilerinin genişletilmesini, anayasaya uygun olarak âyan, mebuslar ve diğer seçilmişler meclisinin toplanmasını ve ahalinin seçimiyle vilayetlerde danışma meclislerinin kurulmasını tavsiye etmiştir. Bunlar yapılmadıkça Avrupa devletlerince teklif edilip Devlet-i Aliye’ce kabul edilen Tanzimat’ın içtenlikle uygulanamayacağını belirtmiştir. Dost devletlerin uygun görmeleri durumunda hemen âyan ve mebuslar meclisinin toplanmasını istemeye yetkileri olduğunu söylemiş ve bu şekilde padişahın serbest idaresinin de kontrol altında tutulacağını belirtmiştir. Bakanların sadece Berlin Antlaşması’na ait işlerle ve uzun görüşmelerle meşgul olduklarından diğer işlerin bir kenara bırakıldığını, vekillerin şahsen mesuliyeti yüklenmekten korkup her işi meclise, meclisin de saraya havale ederek en önemsiz işlerin bile saraya gittiğini ve padişahça incelenip irade çıkıncaya kadar da uzun bir süre geçtiğini şikâyet etmiştir. Babıâli ile kendi sefaretleri arasında çözülemeyen işlerin en önemlisinin padişahın vaatlerinin yapılmaması ve İngiltere’ye karşı yapılan sözleşmelerin bozulması olduğunu belirtmiş ve bundan maksadın da Anadolu’daki memleketlerin ıslahatı, ahalinin tarafsız ve adil bir idareye kavuşturulması ve Hıristiyan tebaanın himayesi olduğunu söylemiştir. Islahatın en acilinin 8 Ağustos 1878 tarihli Lord Salisbury’nin tahriratında açıklanan, Avrupalı subaylar vasıtasıyla jandarma teşkili, Avrupalı maliye ve adliye müfettişlerinin tayini ve valilerin beş seneliğine atanmaları maddeleri olduğunu belirterek bunların hiçbirisinin içtenlikle yapılmadığını ve Haziran sözleşmesiyle kabul edilen taahhütlerin fiiliyata geçirilmediğini. Şikâyet edip, Osmanlı hükümetince jandarma teşkili için çağırılan İngiliz subayları hakkında Osman Paşa’nın tesiriyle kayıtsızca bir muamele sergilendiğini ve bunlardan sadece üçünün hizmete girebildiğini eleştirmiştir. Memleketin rahat ve huzuru için jandarmalar oluşturmak maksadıyla bunca masraflar yapılarak getirilen subayların İngiltere’ye dönmek zorunda kalacağını söyleyerek bunun da Türk hükümetinin cinnetini ve kötü ahlakını gösterdiğini söylemiştir. 186 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Avrupalı hiçbir müfettişin mahkemelere atanmadığını, valilerin beş seneliğine tayininde eski usulün hiçbir şekilde değişmediğini ve valilerin yine padişahın istediği gibi atanıp azledildiğini, görevleri zahiren tahkikat yapıp neticesini Babıâli’ye arz etmek üzere Müslüman ve Hıristiyan’dan müteşekkil komisyonların hiçbir şey yapamadıkları gibi bazı yerlerde fayda yerine zararları olduğunu ve intikam duygusuyla Hıristiyanları Müslüman liderlerden şikayete cesaretlendirdiklerini yazmıştır. İngiliz düşmanı olan Süleyman Paşa’nın doğrudan padişahla görüşüp Peyker Paşa’ya düşmanlık ederek işlerini zorlaştırdığını, böyle bir görevden de netice alınamayacağını söylemiştir. Berlin Antlaşması’nın 23.bendi gereğince üyeleri genellikle yerel halktan oluşan komisyonlarca düzenlenip Doğu Rumeli Avrupa komisyonunda onaylandıktan sonra Rumeli eyaletlerinde uygulanması gereken kanun ve nizamların halen ilan edilmediği gibi layihalarının da henüz düzenlenip Avrupa komisyonuna gönderilmediğini şikâyet etmiştir. Edirne vilayeti müstesna olarak diğer Rumeli vilayetlerinin hiçbirinde jandarma teşkil edilmediği, bazı İngiliz subaylarının buralarda istihdamı hakkında verilen sözlerin tutulmadığı, Osman Paşa’nın bu konuda sürekli itiraz ettiği, kısacası Selanik, Tırhala ve Arnavutluk’ta mal ve can emniyetinin neredeyse yok olduğu konusu üzerinde durarak eşkıyalığın hüküm sürdüğünü ve bu havalinin hükümetsizliğe yaklaştığını belirtmiştir. Mektubun sonunda bir iki mühim mesele üzerine daha dikkati çekmek istediğini belirterek bunların da en önemlisinin Doğu Rumeli’nin mevkii olduğunu söylemiştir. Berlin Antlaşması’nın burayla ilgili bendinin hükümleri ve bu eyaletin özel nizamları tamamen uygulanacak, bu eyalet padişahın hükmü altında tutulacak ve her sınıf ahalinin Avrupa devletlerinin kararı üzerine hukuk serbestlikleri korunacaksa imza atan devletlerce Aleko Paşa ve Bulgar müsteşarlarının hareketlerine son verecek sebeplere vakit geçirmeksizin İngiltere tarafından teşebbüs olunması mecburidir diyerek Berlin Antlaşması’na göre Aleko Paşa’nın Doğu Rumeli’ye vali seçilmesinin her durumda zararlı olduğunu söylemiştir. Babıâli’nin, diğer meselelerle meşgul olduğundan Aleko Paşa’nın idaredeki hareketlerine bakamadığını, ancak sonunda, imza atan devletlerin bu antlaşmanın tüm hükümlerinin uygulanmasında ısrar edeceğini ve Aleko Paşa’nın azledilip Balkanların Osmanlı askerlerince işgal edileceğini Babıâli’nin de hissettiğini eklemiştir. Neticesiz bırakılması mümkün olmayan 187 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 mühim meselelerden birisinin de Yunan hudut meselesi olduğunu belirterek Lord Salisbury’nin emri üzerine muhtelif bir fen komisyonu tayin edilmesi teklifine dair Babıâli’ye sunduğu yazıdan beri bu madde hakkında hiçbir resmi tebligat almadığını söyleyip, hariciye nazırınca Lord Salisbury’e teblîğ edilmek üzere kendisine verilen gayr-i resmi bir muhtırayla işin orada kaldığını bildirmiştir. Padişah ve vekillerin Yunanistan’a bir sınır çizgisi teklif edilebileceğini ve biraz tadilatla bu hattın dost devletlerce yeterli görülerek Yunanistan’ın kabule mecbur olacağına hala inandıklarını hissettiğini söylemiş, padişah ve vekiller arasında bu sınırın miktarı üzerine epey görüşmeler geçmişse de bu konuda henüz bir şeye karar verilmediğini yazmıştır. Kendisine göre Devlet-i Aliye’ye terk ettirilecek arazi hakkında vakit geçmeden devletlerarasında bir birlik olmasının elzem olduğunu belirtip daha sonra Selanik ve Arnavutluk’un durumuna dikkat çekmiştir. Son olarak, Sofya sancağının Bulgaristan’a terkinin Doğu Rumeli ve Osmanlı Avrupası vilayetleri için çok zararlı olduğunu belirtip Doğu Rumeli’nin Sırbistan’a yaklaştırılması gerektiğini söylemiştir. Sofya’nın Bulgaristan’a terkiyle bu emirlik için Selanik taraflarına bir kapı açılıp Berlin Antlaşması’nın istediği maddeleri faydasız bıraktığını ifade etmiştir. LÂYİHA1 Sir Henry Layard’ın Lord Granvil’e Olan Lâyihasının Tercemesidir Babıâli ile münasebatımızın şimdiki mevkiini ve memalik-i mahrûsanın hâl-i hazırını zat-ı vâlâlarına arz u beyan eylemeği vazifemden add eylerim. Saltanat-ı seniyyenin her bir umûru yed-i hazret-i pâdişâhîde ve taht-ı nezâret-i mutlaka-i mülûkânede bulunmuş olduğundan zât-ı şâhânenin politikaya dâir olan efkâr-ı şâhânelerinden haşmetlü kraliçe hükümetinin haberdâr olması mühimdir. Zât-ı şâhâneyi ekseriyâ gördüm ve dâimâ mazhar-ı iltifat ve nevâziş-i şâhâneleri oldum. Kendilerine defeâtla ibrâz-ı hidmet edebilmek hâlinde bulunduğumdan zât-ı mülûkânenin müteşekkir olduklarını me’mûl ederim.Ve bununla berâber bir hükümdâr huzûrunda kullanıldığı nâdiren vâki olan bir 1 188 BOA, Y.PRK.EŞA., Belge No:2/44, 29 Z 1297/2 Aralık 1880 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK lisân ile dâimâ kendilerinden efkârımı ketm etmedikden başka biraz zamândan beri sülûk olunan tarîk-i zât-ı mülûkâne ve memâlik-i şâhânelerini muhâtarâta ilkâ eyleyeceğinden dahi defeâtla kendilerini ihbâr eyledim.İhbârât ve ihtârâtım nezd-i şâhânede hüsn-i telakkî olundu ve bir eyyâm takdîr edildiği görüldü ve ahîren ihtârâtım o derece takdîr olunmak istenilmedi. Şeref-i kurbiyyet-i şâhâneye nâil olanlar İngiltere hakkında zât-ı mülûkâneye bir azîm adem-i emniyet ilkâsına ve İngiltere’yi kendilerine şübheli göstermege muvaffak oldular. Ermeniler hakkında olan sahâbeti ve Anadolu ıslâhâtıyçün vukû bulan mutâlaâtımızı ve Anadolu konsolosluklarına İngiliz askerî me’mûrlarından ta’yîni Anadolu kıt’asının matlûbumuz olduğunun delâili bulunduğuna zât-ı şâhâneyi inanmağa sevk etdiler. Bosna ve Hersek’in Avusturyalu tarafından işgâl edilmesiyçün Berlin kongresinde İngiltere devletinin vukû bulan teklîfi zât-ı şâhânenin ve ahâlîden bir kısmının mûcib-i hiddeti olup geçen Teşrîn-i Sânîde İngiliz donanmasının Türkistan sularına gelmesi hakkında verilen emr bir kat daha bu hiddeti tezyîd eylemişdir.Bu donanma maddesi halk nazarında saltanat-ı seniyyenin va’d eyledigi Anadolu ıslâhâtının bir an akdem icrâsına Devlet-i Aliyye’yi mecbûr eylemek maksadına mebnî İngiltere’nin bir nümâyiş-i husûmet-kârânesi add olunmuşdur. Bu mâdde her ne kadar zât-ı şâhâneyi dûçâr-ı endîşe eylemiş ise de zât-ı hazret-i pâdişâhînin Avrupa devletlerinden birine meyli var ise behemehâl İngiltere devleti hakkındadır i’tikâdındayım. Haşmetlü kraliçe hazretleri ve a’zâ-yı hânedânları hakkında mahabbet-i mahsûsa-i şâhâneleri bulunup amm-i vâlâ-şânları cennet-mekân Abdülazîz Han hazretleriyle Avrupa’ya seyâhat-i humâyûnlarında müşârün-ileyhâ kraliçe ve taallukâtı taraflarından gösterilen hürmet ü riâyetden her-bâr müteşekkir olduklarını beyân buyururlar. Gerek menfaat-i mahsûsa-i şâhâneleri ve gerek saltanat-ı seniyyelerinin menfaati içün İngiltere ile hüsn-i müsâlemetin lüzûmunu an-samîmi’l-bâl mu’terifdirler. Mezâhib ve milliyet-i muhtelifeyi havi böyle bir cesim hükümetde efkâr-ı umûmiyye üzerine bir fikr tasavvur etmek bizlerin verdiğimiz ma’nâya mutabık olarak buralarda efkâr-ı umûmiyye belki mefkûd ise de görülen hâl İngiltere’ye müsâid add olunabilir. Katolik takımı ayrı olarak her tarafda ehl-i İslâm ve Anadolu’da bulunan hıristiyan cemâatleri idâre-i sakîmeye karşı ıslâhât aramakda (ıslâhât ki hüsn-i idâre ve adâleti te’mîn eder) taleb-i sahâbet içün İngiltere’ye atf-ı nazar eder ve nâil olmak içün nüfûz ve iktidârına istinâd ederler. 189 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ermeniler Kıbrıs Muahedesi üzerine memleketlerine ıslâhât idhâl edileceğini İngiltere’den me’mûl etmişler ise de şimdiye kadar bir şey görmediklerinden ümîdleri mübeddel-i ye’s olmuşdur. Van ve Erzurum taraflarında bulunan konsoloslarımızın raportları meâline nazaran Rusya devleti Ermenilerin bu hissiyâtından bi’l-istifade kendüsinden sahâbet intizârında bulundurarak celb-i kulûba sa’y ve bu vesîle ile Anadolu’da yeni zamm-ı memâlik ve müdâhale tarîkini niyet eylemekdedir. Rumeli ve Anadolu’da bulunan konsoloslarımız me’mûrînin adem-i ehliyetleri ve fikdânî-i hükümet ve ahâlînin dûçâr olduğu zarûret üzerine tafsîlât-ı mükemmele i’tâ eylemekde olduklarından bu bâbda taraf-ı âcizânemden bahse girişilmesi abesdir. Her bî-taraf Türkün i’tirâf eyleyeceği gibi bu memâlikde görünen idâre-i sakîme ve zarûret başka bir memleketde olsaydı bir kıyâm-ı umûmîyi mûcib olurdu. Bu sebebden dolayı Türkistan’da bu ana kadar fitnenin zuhûr etmemesi ahâlî-i İslâmiyyenin gayret-i sabûr ve makâm-ı Kübrâ-yı hilâfete olan kemâl derece riâyetlerinden ve ahâlîyi toplayıp hükümet aleyhine sevk etmek husûsunda görülecek suûbetden ve memâlik-i mahrûsa-i şâhânede meskûn ahâlînin dîn ve milliyyetce beynlerinde olan mübâyenetden neş’et etmekde olup mamâfîh ba’zı alâyime nazaran hâl-i hâzırın devâmı pek de me’mûl edilmez. Suriye kıt’asında ahâlînin İstanbul hükümeti hakkında gösterdikleri nefretden ve hükümet-i mezkûreden ayrılmak içün görünen temâyülden dolayı Müslüman ve hıristiyan arasında bir dereceye kadar akd-i ittifâka meyl var ise de şimdilik bu ittifâkın Anadolu’ya sirâyeti me’mûl edilmez. Hıristiyan taraflarından alınan ma’lûmâta nazaran buraların hâli dahi gâyet müşevveş olup bir azîm ihtilâlin zuhûru her an me’mûl imiş. Şu beyân eylediğim hâller ile saltanat-ı seniyyenin dûçâr olduğu muhâtarâtı mutâlaa eylemeleriyçün gerek zât-ı hazret-i şâhâneye ve gerek müsteşârlarına ihtâr u beyân husûsunda her dürlü vesâit-i diplomatikamı sarf eyledim. Islâhât-ı mev’ûdûnun hâlisâne icrâsı maksadıyla nasâyih u ihtârât ve belki tehdîdât icrâ eyledim.Ekseriyâ zât-ı şâhâneye doğruca ve bilâ-ihtiyât tahrîren saltanat-ı seniyyelerinin bulunduğu hâl ve mevki’i ve bundan münbais olan adem-i hoşnûdî-i ahâlîyi arz etdim. Vükelâ-yı saltanat-ı seniyyenin ve büyük me’mûrların adem-i ehliyyetlerini ve ahlâklarının bozukluğunu ve ihtârât-ı vâkıaya çeşm-i bî-kaydî ile bakılmanın def’i kâbil olmayan netâyicini ve İngiltere’nin dostluk ve mahabbetinin zâyi edileceği 190 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK muhtırasını ve Avrupa devletlerinin memâlik-i Devlet-i Aliyyede olan hükümetsizlige bir nihâyet vermege ve ahâlî-i mazlûmenin refâhiyyeti istihsâline mecbûr oldukları hâlde memâlik-i şâhânenin yeniden dûçâr-ı zâyiât olabilmesi ihtimâlini zât-ı hazret-i mülûkâneye ihtâr etdim; lâkin bu ana kadar cümle mesâî zâyi ve hebâ oldu. Zât-ı hazret-i pâdişâhî icrâ-yı mevâîde dâimâ müheyyâ ise de maa’t-teessüf icrâ olunmamakdadır. Zîrâ taraf-ı âcizîden huzûr-ı cenâb-ı pâdişâhîde idâre olunan lisânın ve bu kabîlden olarak sâir süferâ tarafından dahi arz edilmesi ihtimâli olan kelimâtın efkâr-ı mülûkâne üzerine hüsn-i te’sîr, velâkin kurb-ı pâdişâhîde bulunanların sû-i nüfûzu bu te’sîri mahv eylemekde ve fi’len icrâ edilmeyecek tehdîdat bir şey’-i müntic olmakdadır. Egerçi memâlik-i mahrûsa-i şâhâneyi hakîkaten kurtarmak ve ahâlîsini mazhar-ı adâlet eylemeği sahîhen arzû eder isek sâdece tehdîdâtın ötesine gitmek tedârükinde bulunmalıyız. Eger zât-ı şâhâne ve müsteşârları tarafından va’d edilen ıslâhâtın adem-i icrâsında niçün ısrâr ediyorlar suâli vârid olur ise zannederim ki muhârebe nihâyetine kadar Avrupa’nın düşmeni olan mutaassıblar eslâf-ı şâhâneleri tarafından yapılan tanzîmât-ı Devlet-i Aliyyeyi iflâsa kadar götürmüş ve bu muhârebeyi intâc eylemiş olduğundan artık Avrupa’yı terk ile kavânîn-i İslâmiyye üzere ıslâh-ı devlet eylemek hayrlu olacağı hakkında zât-ı hazret-i mülûkâneyi iknâ etmiş olmalıdırlar. Vükelâ-yı hâzıranın ekser a’zâsının ve sarây-ı humâyûn tarafdârlarının Avrupa devletleriyle müzâkere etmeksizin ve anlar ile olan taahhüdâtı tanımaksızın muâhedât-ı atîkanın ilgâsı efkârında bulundukları teşebbüsât-ı vâkıalarıyla sâbit oluyor. Avrupa’yı tanımamak ve Avrupa’ya meydân okumak tecribesi ahîren ve mükerreren Avrupa süferâsının bi’l-ittifâk Babıâli’nin bu sûretle tahakkümâne harekâtı üzerine açıkdan açığa ve müttahiden icrâ-yı nasâyih-i şedîde eylemelerine bâis oldu. Zât-ı hazret-i pâdişâhî ve müsteşârları bu mesâilin intâc eyleyeceği tehlikeyi ve bu sebebden dolayı Avrupa’nın Türkistân aleyhine ittifakı îcâb edeceğini fehm eder görünmüyorlar. Renkli harîtaya âdî bir nazarla bunun böyle olmadığı keşfedilir. Bulgarlar kendileriyçün yapılan bu müsâid hâlden vakt geçirmeyerek istifade ederler. Selanik tarafındaki Bulgarlar teşvîkât-ı mütemâdiye ve entrikalar ile tahrîk olunarak ve memleketin hâline nazaran men’i kâbil olamaz derecede eşkıyâ hücûm etdirilerek fesâd yolları tehyie edileceği ve belki müdâhalât-ı ecnebiyyeyi da’vet eyleyeceği derkârdır. Taraf-ı Devlet-i Aliyyeden hıristiyan ahâlîyi memnûn edecek bir idâre-i âdile ve muhıkka icrâsına çalışılsa ve bu bâbda niyyât-ı hakîka-i hâlisâne olsa yine hıristiyanları Devlet-i Aliye ile 191 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 hüsn-i i’tilâf hâline getirmek şübhenin dahi üstesinde bir hâldir. Her hâlde Avrupa-yı Osmânîde nizâmât-ı esâsiye vaz’ına dâir Berlin muâhedesinin yirmi üçüncü bendi ahkâmının icrasına Devlet-i Aliye da’vet olunmalıdır. Arnavudluk taraflarında islâm ve hıristiyan beyninde hükümet-i Osmâniyyeye mukâvemet niyyetleri ve muhtâriyyet-i idâreye temâyül müşâhede olunmakda olduğu kıyâs edilmekdedir. Şâyed saltanat-ı seniyye tarafından buraların ıslâhına ve hükümetin te’yîdine der-akab teşebbüs olunmaz ise işin netîce-i muzırrayı intâc edeceği kâbildir. Zât-ı asîlâneleri bu husûsa dâir Prizrin konsolosumuzun raporlarında kıymetdâr îzâhât-ı mükemmele bulabilirler. Anadolu’nun cihet-i şarkîsinde bulunan vilâyetlerin hâli dahi İngiltere hükümetinin dikkat-i âcilesini celb eylemelidirler. Berlin muâhedesiyle Avrupa devletlerine ve dört Haziran mukâvelenâmesiyle İngiltere’ye Babıâli’den bu vilâyetlerde mütemekkin Ermeniler hakkında muâmele-i muhıkka ve bî-tarafâne icrâsını kâfil nizâmât ve bununla berâber Kürd ve Çerkeslerin mezâlim ü taaddiyyâtından muhâfazalarına kâfî tedâbîr icrâsı taahhüd olunmuş ve Berlin ahdnâmesinin altmış birinci bendiyle dahi ol bâbda tedâbîr-i mukteziyye ittihâz olundukça düvel-i mumziyyeye ma’lûmât verileceği va’d kılınmış idi ve düvel-i müşârün-ileyhimin dahi kendi taraflarından o makûle tedâbîrin icrââtına hakk-ı nezâretleri var idi. Ahdnâme imzâ olunalı iki yıl olmuşiken bu şeylere dâir bir şey yapılmadı ve Ermenilerin hâli muhârebe zamânından daha fenâ bulunduğu isbât olunuyor. Me’mûrîn-i Osmâniyyenin sû-i harekâtı ve Kürdlerin mezâlimi dahi bunların üzerine munzam olmasıyla hâl-i meşakkat ü ıztırâbları tezâyüd etmişdir. Bi’t-tab’ Ermeniler muâvenet ve sahâbet temennîsi içün Avrupa devletlerine ve bâ-husûs İngiltere’ye atf-ı nigah ediyorlar.Bunlar hakkında bir şey yapılması ve hâl-i hâzırın devâmı mümkin olmadığının dahi saltanat-ı seniyyeye tefhîmi elzemdir. Maamâfîh ittihâz edilecek tedâbîr güzelce tedkîk ü mutâlaa olunmalıdır. İngiltere’de haklarında gösterilen teveccühden cesâret alarak ve memleketimizin Türkistân hakkında politikası tebdîl edebileceğine istinâd eyleyerek Ermeniler müstakill gibi, olmaz ise idâre-i muhtâreyi hâvî bir Ermenistân teşkîline tâlib ü muntazırdırlar. 192 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Bu tasavvurât başlıca Ermeni komitelerinden ve millet-i merkûmeye mensûb gazetecilerden Avrupa’da ve Dersaâdet’de bulunan ba’zı sâhib-i nüfûz Ermeniler tarafından vukû bulmakdadır. Bu makûle tasavvurâtın hâl-i hâzırda husûline teşebbüs etmeklik Ermenileri bile netâyic-i vahîmeye götürür. Burası unudulmamalıdır ki ahâlînin cüz’-i kalîli Ermeniden mürekkeb ve ba’zı eyâletlerde mikdârı pek azdır.Bu hâli ferâmûş etmek ve Kürdleri hisâba almamak gayr-i savâb ve muhâtaralıdır. Avrupa-yı Osmânîde idâre-i muhtâreye nâil olan hıristiyan vilâyetlerinde karındaşlarının hâli göz önünde durdukça Anadolu ahâlî-i İslâmiyyesi bilâ-mukâvemet bu misillü bir hâli kabûl edemezler. Ermenistân içün muhtâriyyet-i idâre taleb olunmanın netîcesi katl-i âmı ve Rusya’nın müdâhalesini intâc eder. Rusya devleti muhtâr veya müstakil bir Ermenistân’ın vücûduna hîçbir vakt rûy-ı rızâ göstermeyeceği ihtimâline mebnî bu bâbda edilecek tecribe Ermenistân’ın Rusya’ya iltihâkını ve atîk Ermeni kavminin milliyyet ve lisânlarının mahvını mûcib olur. Ermenilerin sâkin olduğu vilâyetler içün bir hüsn-i idâre ve ıslâhâtın icrâsını ve kendülerinin dahi idâre-i hükümet-i mahalliyyeye dâhil olunmaları temenniyyâtı pek haklı olduğundan bu derece taleb etmekliğimiz lâzımdır. Bu ana kadar Devlet-i Aliyye ıslâhât-ı mev’ûda dâir yâ pek az bir şey yapmış veyâhûd hîçbir şey icrâ etmemişdir. Tavsiye eylediğim gibi Rüstem Paşa’nın Erzurum’a vâlî nasb olunmasından netâyic-i hasene me’mûl idi. Ne çâre ki müşârün-ileyhin sû-i sıhhati kabûle mâni oldu ve ol vaktden beri Erzurum vâlîliği hıristiyandan hîçbir kimseye teklîf olunmadı. Her ne kadar bu vech umur-ı mâliyyeyi bir emniyetli sûretde göstermekde ise de müşkilât-ı mâliyye bir dereceye ve ecnebi dâyinlerinin tazyîkatı ol mertebeye varmakdadır ki galiba Avrupa devletleri Berlin konferansında İtalya murahhaslarının teklif eyledikleri Avrupa maliye komisyonunun tecemmuu teklifine mecbur olacaklardır. Zat-ı hazret-i padişahî bütün kuvve-i seniyyeleriyle buna i’tirâz buyururlar. 193 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Arîzama hitâm vermek içün şunu dahi diyebilirim ki Devlet-i Aliyyeyi ihâfe eden tehlike bi’l-cümle muhibb-i vatan ve kâr-âşnâ ricâl-i devletin ve ale’l-umûm sâhib-i akl ü fetânet Osmânlıların ma’lûmu olup devletin selâmeti içün kavî bir usûlün ittihâz edilmesi lüzûmunu tasdîk etmekdedirler. Bunların en güzîdeleri bu bâbda olan arzularını setr etmedikleriyçün valilik ve bu misillü sair me’mûriyyetler ile Dersaâdet’den teb’îd ve nefy olundular. Ma’rûf olarak İstanbul’da kalan yalnız Mahmûd Nedim ve Safvet ve Hayreddîn Paşalardır. Devlet-i Aliyyeyi pek yakın olan bir zevalden tahlis etmek içün erbâb olmayan zevâtdan müteşekkil vükelâ tebdil ve sû-i nüfûzlarının efkâr-ı şâhâne üzerine te’sîri olan mukarrebân-ı hazret-i pâdişâhîyi saray ve nezd-i şâhâneden teb’îd ve mesâlih-i devlet idâre-i keyfiyyeden kurtulup taht-ı nezâretde cereyân etmeli. Vükelâ mes’ûliyyeti kâidesi te’sis ve vulâtın me’zûniyyetleri tevsî ve kânûn-ı esâsîye tevfîkan hey’et-i a’yân u meb’ûsân cem’ ve ana mümâsil sâir hey’et-i müntahabe tecemmu ve ahâlînin intihâblarıyla vilâyetlerde meclis-i meşveretler teşkîl etmelidir. Bu misillü tedâbîr mevki-i icrâda bulunmadıkça Avrupa devletleri cânibinden teklîf ve Devlet-i Aliyye tarafından resmen kabûl olunan tanzîmâtın hâlisâne icrâ edilemeyeceğinde efkâr-ı âmme müttahiddir. Şehr-i Kânun-ı Evvel’de Hariciye nazırı bulunan Safvet Paşa nezdlerinde bulundukları devletlere tebliğ edilmek içün süferâ-yı saltanat-ı seniyyeye bir tahrirat-ı umûmiyye irsal idüp bunda taraf-ı hazret-i cihândârîden ihsan buyurulan kânun-ı esasî el-an devletin kânunu olup şimdi hey’et-i a’yân u meb’ûsânın te’hîr-i tecemmuları memleketin bulunduğu hâl-i müstesnadan neş’et idüp sene-i âtiyyede tecemmu edecekleri beyan olunmuşidi. Ol zamandan beri bu hususa dair düvel-i mütehâbbeye yeni teblîğât vuku bulmamış ve sene güzerân eyleyerek bu meclisler tecemmu etmemiş ise de ta’bîrât muhafaza olunarak i’lân edilen her nizam-ı kanunînin tasdiki hey’et-i a’yân u meb’ûsâna ta’lîk kılınmakdadır. Bendenize öyle gelir ki düvel-i mütehâbbe eger münâsib görürler ise şu zamânda hemân hey’et-i a’yân u meb’ûsânın tecemmuunu talebe salâhiyyetleri vardır. Şâyed haşmetlü kraliçe hazretlerinin hükümeti yalnız veyâhûd sâir devletler ile berâber hey’et-i a’yân u meb’ûsânın hemân tecemmuu içün teşebbüsâta kıyâm etmek 194 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK niyetinde olduğu hâlde efkâr-ı umûmiyyenin dirâyet ve hamiyet ashâbı kendülerine muîn olurlar i’tikâdındayım. Bu sûretle zât-ı hazret-i şâhânenin idâre-i müstakillesi lüzûmu derecesinde kontrol ile cereyân etdirilir. El-ân Türkistân’da bulunabilmesi kâbil olan ba’zı ashâb-ı tecribe ve basîretin meclis-i hazret-i pâdişâhîye idhâl ve Avrupa’nın taht-ı nezâretinde tanzîmât-ı lâzime icra ile devletin pek karîb olan izmihlâlden tahlîsi kâbil olabilir. Babıâli ile İngiltere sefareti beyninde olan mesâil-i kesîre-i muallakanın tesviyesi şu ahir zamânlarda gâyet müşkil olup bu suûbetin def’i pek güçleşmişdir. Vükelâ-yı devlet münhasıran Berlin muâhedesine müteallik ba’zı mesâil-i mühimme ile meşgûl olup bu işler içün edilen müzâkerât-ı tavîle sâir işleri bir tarafa bırakmışdır. Müzâkerât-ı tavîle demekden murâdım işlerin memnûniyyeti celb edecek derecede sür’at-i tesviyesine dâir arzû-yı sahîh görülmemiş olması beyânıdır. Vükelâ-yı devlet şahsen mes’ûliyyeti der-uhde etmekden korkdukları cihetle bir karâr istihsâli zımnında her işi meclis-i vükelâya havâle idüp orası ise irâde-i seniyye taalluk etdikçe karâr hükmünü icrâ edemez; binâen-aleyh en ehemmiyetsiz işler dahi sarây-ı humâyûna gider ve taraf-ı şâhâneden tedkîk edilüp irâde-i seniyye müteallik buyuruluncaya kadar bir müddet-i gayr-i mahdûde geçer. Tecribede yalnız bizim sefâret olmayup rüfekânın kâffesi şikâyet ederler ve bir iş tesviyesine destres olamazlar. İngiltere tebaasından Babıâli ile işleri olanların menâfii tehlikede bulunduğundan dolayı bir dereceye kadar haklı olarak azv-i tekâsül ile sefâretimiz ithâm olunuyor. Babıâli ile sefâret beyninde cârî olup ikdâmât-ı mütemâdiyye icrâ kılındığı hâlde hall ü tesviye kılınmayan işlerin zât-ı vâlâlarına bu mahalde tafsîlini bî-fâide görürüm. Mesâlih-i mezkûreden ba’zısı İngiliz menâfiine müteallik olup haklarında hükümet tarafından haksız ve gayr-i meşrû sûretde muâmele vukûa gelmiş ve şübhesiz ta’mîr ve tazmîne müstahak bulunmuşdur.Mesâlih-i mezbûrenin birtakımı dahi hakka makrûniyyeti birçok vaktden beri mehâkim huzûrunda kabûl ve tasdîk olunup ahkâmını icrâ etdirmege muvaffak olamadığım şeylerdir. Ba’zı işler dahi vardır ki İngiltere ve Devlet-i Aliyye menâfiine müteallik ve ehemmiyyeti nezd-i vükelâda musad195 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 dak olduğu hâlde hâlisâne ve serî bir netîce istihsâl edemeyerek kendülerine vakt kazandıracak her bir hiyel ve desâyise mürâcaat ederler. Lâkin bunların mühimmi taraf-ı hazret-i pâdişâhîden vukû bulan mevâîdin adem-i icrâsı ve İngiltere’ye karşı resmen ve alenen yapılan mukâvelâtın nakzı mâddesidir. Bu kinaye ile ale’l-husûs Anadolu’daki memâlik-i şâhânelerinin ahde merbût olan ıslâhâtı ve ahâlîsi hükümetlerinin bî-taraf ve âdil idâreye tahvîli ve hıristiyan tebaa-i şâhânenin himâyesi mâddelerini murâd ederim. Islâhâtın en mühim ve müsta’celi 8 Ağustos 1878 târîhli Lord Salisbury’nin tahrîrâtında bi’l-hâssa tasrîh edilmiş ve ba’zı ta’dîlât ile Safvet Paşa’nın 24 Teşrîn-i Evvel târîhli tahrîrâtıyla kabûl kılınmışdır. Islahat-ı ma’rûza Avrupalı zabitan vasıtasıyla jandarma teşkili ve Avrupalıdan mâliyye ve adliyye müfettişleri ta’yîni ve valilerin beş sene müddet içün nasb olunmaları maddeleri idi. Bunların hiçbiri halisane sûretde icra edilmemiş ve Haziran mukavelenamesiyle taraf-ı hazret-i pâdişâhîden icrâ buyurulan taahhüdât ahkâmının mevki-i fi’le getirilmesinden dâimâ ictinâb olunmuşdur. Hükümet-i Osmâniye tarafından jandarma teşkîli içün celb edilen İngiliz zâbitânı hakkında(gâlibâ en ziyâde Osmân Paşa’nın te’sîr-i nüfûzuyla) kaydsızlık ve riâyetsizlik ile muâmele olunmuşdur. Bunlardan üç dânesi hidmete dâhil olabilmişler ise de îfâ-yı me’mûriyyetlerinde kendülerine pek çok suûbet gösterilmişdir. Miralay Blon Raûf Paşa’nın muâvenet-i sahîha ve samîmesiyle Osmân Paşa’nın i’tirâzâtına karşı Edirne vilâyetinde bir küçük jandarma fırkası teşkîline muvaffak olmuşdur. Miralay Aleksi Babıâli ve Bâb-ı Seraskerînin müdâhalesi hâricinde bulunması haysiyetle o da Girid’de muvaffak olmuşdur. Üçüncüsü Miralay Vorton muhassasen kış içinde Bitlis’e gönderilmiş ise de orada yapacak bir şey bulamayacağı ihtimâlâtdan olduğu gibi hükümet tarafından dahi îfâ-yı umûr-ı me’mûresinde müşkilât çıkarılacakdır. Miralay Kop Erzurum’a gitmek içün her ne kadar emr almış ise de tedahüldeki maaşlarını istihsal edemediği ve masarif-i seferiyyesiyçün iktiza eden akçeye malik olmadığı ecilden zarurî emre itaat edemeyerek me’mûriyyetinden tard edilmişdir. Sâir zâbitana gelince istihdâmları hakkında gerek taraf-ı pâdişâhîden ve gerek Babıâli cânibinden va’d alınmış ise de el-ân işsiz gezmekdedirler. Bunların konturatoları gelecek Haziran ve Temmuz nihayetlerinde hitam bulacakdır zannederim. Memleketin istirahat ve saâdetiyçün muktezi jandarmaların teşkili maksadıyla ve bunca masarif ihtiyarıyla celb edilen bütün zabitan İngiltere’ye avdet hâlinde bırağılacak- 196 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK dır zannederim. Türk hükümetinin cinnetini ve ahlâk-ı zemîmesini isbâta bundan bedihî bir delil irâe olunamaz. Bildiğime göre Avrupalı hiçbir müfettiş mehâkime ta’yîn olunmadı. Bendenize bir cemile olmak üzere konsoloshane avukatı Edy Trabzon gibi ehemmiyeti az bir vilâyete müfettiş edileceğini söylediler ise de Babıâli ile uyuşmaları mümkin olamadığından iş hâliyle kalıp maliye müfettişleri hakkında dahi bu hâl aynıyla vaki olmuşdur. Rados şehbender vekili Mösyö Kalver’e vekâlet üzerinde kalmak üzere muvakkaten bu misillü bir me’mûriyyet kabûliyçün İngiltere devleti tarafından müsaade olunmuşidi; lâkin bana kat’iyyen va’d olunduğu gibi muma-ileyh birinci sınıf maliye müfettişi ta’yîn olacağı yerde Devlet-i Aliyye me’mûrlarından birinin maiyyetine nasb olunmuşdur. Bu hâlde nâfi ve müstakil sûretde îfâ-yı me’muriyyet edemeyeceği ecilden âdem-i kabûl mecbûriyetinde bulunarak bu me’muriyyetin kabûlü hakkında olan efkârımı kabûl etmemişdir. Valilerin beş sene müddetle ta’yînleri bahsine gelince usul-i kadime hiçbir suretle ta’dîl olunmuşa benzemiyor. Valiler kemâ-fi’s-sabık zat-ı şahanenin dilediği gibi azl ü nasb olunmaktadırlar. Anadolu ıslâhıyçün Babıâli’nin İngiltere’ye olan mevâîdinin hiçbiri icra edilmediği tafsilât-ı mesrûdeden münfehim olur. Zahiren me’mûriyyetleri tahkikat icra etmek ve netice-i tahkikatlarını Babıâli’ye arz eylemek üzere müslümân ve hıristiyandan mürekkeb komisyonlar ba’zı vilâyâta i’zâm edilmiş ise de konsoloslarımızın raporları mealine nazaran bunlar hiçbir şey yapmağa muktedir olamamışlardır. Bu komisyonların ba’zı mahallerde menfaat yerine mazarratları müşahede olunup ba’zı rüesa-yı İslâmiye hakkında beyan-ı şikâyete Hıristiyanları teşci ve bi’l-ahire bunları intikam muvacehesinde bırakmıştır. Zât-ı hazret-i pâdişâhî Peyker Paşa’yı Kürdistân ve Erzurum ve Van cihetlerinde bir büyük kumandan me’mûriyyetine nasb buyuracaklarını bendenize va’d ve böylece haşmetlü kraliçe hazretretlerinin hükümetine beyân olunmasıyçün bendelerini me’zûn buyurmuşlar ise de va’d-ı şâhâneleri incâz olunmadı. Bendenizin şikâyât-ı vâkıam üzerine ve İngiltere devletini hoşnûd etmek içün Suriye’nin ba’zı taraflarında ve Anadolu cihetinde tahkîkât icrâsıyla buraya rapor vermek ve bi’l197 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 hâssa jandarma teşkîlâtına nezâret etmek üzere muahharen Peyker Paşa bir komisyon riyâsetiyle bu havâlîye i’zâm kılınmışidi. Halbuki paşa-yı mûmâileyhin yedinde ba’zı ıslâhatın icrâ-yı fi’liyyâtına dâir iktidâr yoğidi. Emniyyet-i hazret-i pâdişâhîyi hâiz bir zâbit paşa-yı mûmâileye terfîk ve bu me’mûriyyet münâsebetiyle paşalık rütbesine terfî edilmedi. Bu zât ya’nî Süleymân Paşa doğrudan doğruya zât-ı hazret-i mülûkâne ile muhabere eder ve görünüşe nazaran Süleymân Paşa İngilizlere hasm olarak her an Peyker Paşa’ya icrâ-yı husûmet ve umûr-ı me’mûresinin icrâsını elden geldiği kadar dûçâr-ı müşkilât eylediği cihetle böyle bir me’mûriyyetden netîce intizâr edilemez. Berlin muâhedesinin yirmi üçüncü bendi mûcibince ekser a’zâsı ahâlî-i mahalliyyeden mürekkeb komisyonlar ma’rifetiyle tanzîm ve ba’dehu Rumeli-i şarkî Avrupa komisyonunda tedkîk ü tasdîk olundukdan sonra Rumeli eyâletlerinde icası lâzım gelen nizâmât ve kavânîn el-ân i’lân edilmemişdir. Gâlibâ kavânîn-i sâlifü’z-zikrin lâyihaları henüz tanzîm edilmemiş ve Avrupa komisyonuna i’tâ olunmamışdır. Edirne vilâyeti müstesnâ olarak sâir Rumeli vilâyetlerinin hîçbirinde jandarma teşkîl ve ba’zı İngiliz zâbitânının bunlarda istihdâmı hakkında bendelerine olan mevâîd icrâ edilmemişdir. Osmân Paşa dâimâ bu bâbda mu’teriz bulunuyorlar. Hulâsa-i kelâm Selanik ve Tırhala ve Arnavudluk taraflarında emniyet-i mâl u cân hemân mefkûd denilecek derecede olup şekâvet icrâ-yı hükm etmekde ve ahâlî-i hıristiyaniyye mazlûm olup bu havalînin hâli hükümetsizliğe takarrüb etmekdedir Bu arîzama hitâm vermezden evvel bir iki mesâil-i mühimme üzerine dikkat-i kâmile-i asîlânelerini celb etmek arzû ederim. Bunlardan en mühimmi gâlibâ Şarkî Rumeli’nin bulunduğu mevki mes’elesine taalluk eder.Eğer Berlin muâhedesinin buraya müteallik bendinin ahkâmı ve bu eyâletin nizâmât-ı mahsûsası tamâmen icrâ edilecek ve eyâlet-i mezkûre taht-ı hükümet-i hazret-i pâdişâhîde tutulacak ve her sınıf ahâlînin Avrupa devletlerinin karârı üzerine serbestî-i hukûkları vikâye olunacak ise düvel-i mumziyye tarafından Aleko Paşa ve Bulgar müsteşârlarının harekâtına bir netîce-i serîa vermek esbâbına vakt fevt etmeksizin İngiltere devleti cânibinden teşebbüs olunmağa mecbûriyet hâsıl olacakdır. Berlin muâhedesinin icrâsı mültezem olduğu takdîrde Aleko Paşa’nın Şarkî Rumeli eyâletine vâlî intihâbı her sûretle muzır vâki olmuşdur. Babıâli sâir mesâil ile meşgûl olduğundan Aleko Paşa’nın emr-i idârede olan harekâtına 198 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK atf-ı nazar edememişdir; lâkin nihâyetde muâhede-i mezkûrenin icrâ-yı tamâmî-i ahkâmında düvel-i mumziyye tarafından ısrâr olacağını ve bir vakt olacak ki Aleko Paşa’nın azli ve Balkanların asâkir-i Osmâniyye tarafından işgâl edileceğini Babıâli şöylece hissetmekdedir. Netîcesiz bırakılması kâbil olmayan mesâil-i mühimmenin biri Yunan hudûd mes’elesidir. Lord Salisbury’nin emri üzerine muhtelif bir fen komisyonu ta’yîn edileceği teklîfine dâir cânib-i Babıâli’ye 10 Mart târîhli takdîm eylediğim tahrîrâtdan beri bu mâdde hakkında hîçbir teblîğât-ı resmiye ahz eylemedim. Hâriciye Nâzırı paşa tarafından Lord Salisbury’e teblîğ edilmek içün gayr-i resmî sûretde taraf-ı âcizîye bir muhtıra i’tâ edilerek iş orada kalmışdır.Anlayışıma nazaran zât-ı hazret-i pâdişâhî ve vükelâ-yı devlet Yunanistan’a bir hatt-ı hudûd teklîfi kâbil olabileceğini ve biraz ta’dîlât ile bu hatt düvel-i mütehâbbe taraflarından derece-i kâfiyede add edilerek Yunanistan kabûle mecbûr olacağı ihtimâline hâlâ inanmakdadırlar. Zât-ı hazret-i mülûkâne ve vükelâ-yı saltanat-ı seniyye beyninde bu hattın kemmiyyet ve mikdârı üzerine haylî müzâkerât cereyân etmiş ise de bildiğime göre bu bâbda henüz bir şeye karâr verilmemişdir. Efkâr-ı âcizâneme göre Devlet-i Aliyye’ye terk etdirilecek arâzî hakkında vakt zâyi etmeksizin beyne’d-düvel bir ittihâd husûlü gâyet elzemdir. Selanik taraflarının ve Arnavudluk’un bulunduğu hâl dikkat-i kâmilemizi câlibdir. Sofya sancağının Bulgaristan’a terk edilmesi Berlin muâhedesi ahkâmının farz olunduğuna göre Şarkî Rumeli ve sâir Avrupa-yı Osmânîde bulunan vilâyât-i şâhâne içün pek mazarratlu olmuşdur. Egerçi Şarkî Rumeli hudûdu Bulgaristan’ın tevessüüne mâni ve Avrupa’daki memâlik-i şâhâneye sahîheten bir hatt-ı müdâfaa ittihâz olunmak üzere temdîd edilmiş ise Şarkî Rumeli’nin Sırbistan’a takrîb edilmesi lâzım gelür idi. Sofya’nın Bulgaristan’a terkiyle emâret-i mezkure içün Selanik taraflarına bir kapı açılmış ve Berlin muâhedesinin arzu eylediği mâddeleri fâidesiz bırakmış oldu. 199 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 KAYNAKÇA 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi(BOA) Y.PRK.EŞA. :2/44 2.Tetkik Eserler Bilal N. Şimşir, British Documents On Ottoman Armenians I (1856-1880), II (1880-1890), TTK Yayınları, Ankara 1989. Münir Aktepe, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Islahı Hakkında İngiltere Elçisi Layard’ın II. Abdülhamid’e Verdiği Rapor”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 22, 1969, s.13-27. Tekin Yuluğ Kurat, “Mithat Paşa ve Henry Layard, Tartışmalar ve Açıklamalar”, UA Mithat Paşa Semineri, (8-10 Mayıs 1984), Ankara 1986, s.213-226. Turgut Işıksal, “Mithat Paşa Hakkında İngiliz Elçisi Layard’ın Düşündükleri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.2, 1967, s.40-43. 200 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ ERMENİLERİN AHVALİ HAKKINDA LONDRA’DA ERMENİ KOMİTESİNCE LORD SALİSBURY’E SUNULAN LAYİHA Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kırıkkale-TÜRKİYE Tlf.: 0 536 342 45 71, e-posta: meliacik63@yahoo.com 201 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda İngiltere ile Rusya arasındaki rekabetten ortaya çıkıp Osmanlı Devleti’nin son elli yılına etki eden Ermeni meselesi çeşitli anlaşma, kongre, toplantı ve layihaların konusu olmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı Devleti Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları’nda Ermenilerle ilgili ıslahatı kabul etmiş ve böylece Ermeni meselesi Rusya ve İngiltere’nin bir müdahale aracı olmuştur. Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresi arasındaki üç aylık sürede sürekli çalışan Ermeniler Balkanlar’daki gayrimüslim tebaanın bağımsızlık faaliyetinin Doğu Anadolu’da da tekrarını isteyip bağımsız bir devlet kurma çabasına girmişlerdir. Ermeni meselesi hakkında büyük devletlerin pragmatist önerileri olmuş, bu da Osmanlı Devleti’nin bir ölçüde çöküşünü geciktirmiştir. İngiltere’nin Ermeni meselesine yaklaşımı Osmanlı Devleti’nce genellikle olumlu karşılanıp Rusya’ya karşı denge siyaseti izlenmesine yol açmıştır. Bu bildiride Ermeni meselesine özel bir önem veren İngiltere devletinde bu mesele ile ilgilenen Lord Salisbury’e 1888’de Londra’daki Ermeni komitesince verilen bir layiha incelenip değerlendirilecek, Ermenilerin ileri sürdükleri görüşler tahlil ve tahkik edilecektir. Times gazetesinde de neşredilen bu layiha objektif olarak değerlendirildiğinde bir araç olarak kullanılan Ermenilerin huzur içinde yaşadıkları devleti ve toplumu dışa gammazladıkları ve mesele olarak sundukları konuların bir icat eseri olduğu da görülmektedir. 202 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK GİRİŞ 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin ağır bir yenilgiye uğramasını fırsat bilen Ermeniler Ruslara gösterdikleri meyille Ayastefanos Antlaşması’na kendileriyle ilgili 16. maddeyi koydurmuşlar ve yaşadıkları vilayetlerde ıslahat yapılmasını ve müslüman halka karşı korunmalarını istemişlerdir. Bu maddede yer alan Ermenistan ifadesiyle böyle bir bölgenin varlığı resmen kabul edildiği gibi, Ermeni istekleri üç ay sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde de yer almış ve Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde gerekli ıslahat ve reformların yapılmasıyla Kürtlerle Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliğinin sağlanması taahhüt edilmiştir. Ayastefanos Antlaşması’yla Ermeniler üzerinde Rus nüfuzunun artıp Basra Körfezi ve Hindistan yolunun güvenliğinin tehlikeye düşeceğini gören İngiltere‘nin diplomatik çabalarıyla 13 Temmuz 1878’de Berlin`de çok taraflı yeni bir antlaşma imzalanmış ve bu antlaşmadan hemen sonra 8 Ağustos 1878’de İngiltere dışişleri bakanı Lord Salisbury İstanbul büyükelçisi Layard’a gönderdiği talimatta Osmanlı hükümetinin doğuda reformlara başlaması gerektiğini bildirmiştir. 203 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ayastefanos Antlaşması’ndan hemen sonra 17 Mart 1878’de İstanbul büyükelçisi Sir Hanry Layard’ı ziyaret eden Patrik Nerses; Bir yıl önce Osmanlı idaresinden şikâyetimiz yoktu; ancak Rus zaferi şimdi durumu değiştirdi; doğuda bağımsız bir Ermenistan istiyoruz. Eğer siz yardım edemezseniz Rusya’ya müracaat ederiz demiş ve Ermenistan’dan Van, Sivas, Diyarbakır ve Kilikya’yı kastettiğini söylemiş; Layard’ın, Evet ama bu yerlerin hiçbirinde çoğunlukta değilsiniz demesi üzerine de; Bunu biliyoruz, ama şimdi Rusya doğuda topraklar kazanıyor, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki güç dengesi değişti, biz de geleceğimizi düşünmeliyiz diyerek amaçlarını açıklamıştır. Berlin Kongresi öncesi İstanbul Ermenilerini ve Ermeni patrikhanesini bir özerklik heyecanı sarmış ve Patrik Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury`ye bir mektup yazarak zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu’nda artık müslümanlarla hıristiyanların bir arada yaşayamayacağını ve Doğu Anadolu’da bir hıristiyan yönetimin kurulması gerektiğini belirtmiştir. Ermenilerin çabaları sonuç vermiş ve Berlin Antlaşması’nın 61. maddesine; Babıâli Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karşı Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı taahhüt eder; bu hususta alınacak önlemleri büyük devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin uygulamasını gözetleyecektir. Hükmü konulmuştur. Müteakiben hem dost devletler, hem de Ermeniler tarafından taahhüt edilen ıslahat ve reformların hiçbirinin yapılmadığına dair birçok şikâyet dilekçesi ve layiha yazılmıştır. Bunlardan birisi de Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin du­ru­mu hakkında Ermeni komitesince Londra’da Lord Salisbury’ye verilen layihadır. Bu layiha hakkında Londra Büyükelçiliği’nden Hariciye Nezareti’ne gelen 3 Nisan 1888 tarihli telgrafta Times gazetesinde Londra’daki Ermeni komitesince Osmanlı ülke­sinde yaşayan Ermenilerin durumuna dair Lord Salisbury’ye verilen layiha metninin yayınlandığı bildirilmiş ve tutuklanıp haklarında adaletsiz davranıldığı iddia edilen kişilerin isimle­ rini gösteren bir defterin de bu layihada yer aldığı belirtilmiştir. Ayrıca bu komitenin kurucusunun, kişiliği ve ya­yınları yüzünden milletince dışlanmış serseri takımından bir fesatçı olan Agopyan1 adlı kişi olduğu 1 204 Anadolu’da reform isteyen Karabet Agopyan’ın Ermeni milleti adına konuşma yetki ve sıfatı olmadığına dair Ermeni patriği 10 Ağustos 1885’te açıklama yapmıştır. Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK da bildirilerek kendisiyle adamlarının Londra’dan uzaklaştırılmaları veya kışkırtıcı hareketlerine engel olunması için Lord Salisbury’ye çağrı yapılacağı2 ve layihanın yayınlandığı gazete nüshasının yabancı postalara kabul edilmemesi ve Osmanlı memleketlerine sokulmaması için de ilgili yerlere tebligat yapılacağı bildirilmiştir. Bu girişimlerden kısa bir süre sonra İngiltere Başbakanı Lord Salisbury Agopyan’ı tanımadığına dair bir açıklama yapmış, lordlar kamarasında yaptığı bir konuşmada da anlatılan mezalim hikâyelerinin büyük bir kısmının uydurma olduğunu, işin içine müfsidlerin karıştığını ve İngiltere’nin bu işe müdahalesinin doğru olmayacağını söylemiştir3. ERMENİ KOMİTESİNCE LORD SALİSBURY’YE SUNULAN LAYİHA 15 Mart 1888 tarihli layihada Ermenilerle ilgili özetle şu hususlar dile getirilmiştir: Berlin Antlaş­ması’nın 61.maddesi gereğince Ermeni milletine verilecek imtiyazlarla, yapılacak ıslahatın Babıâli tarafından geciktirilmesi, bu konuda İngiltere’den destek talebi, Osmanlı hükümetinin 1,5 yıl içerisinde Ermenistan’daki sert ve acımasız hareketleri için İngiltere’nin uyarılarının çok önem taşıdığı, Ermeni milletinin Osmanlı hükümetinin ilgi ve merhametini uyandır­mak üzere harcadığı çabaların sonuçsuz kaldığı, Osmanlı hükümetini razı et­meye kafa yoran patriğin, milletinin medenî ve dinî haklarını ayaklar altına aldırdığı, kendi iktidar ve nüfuzu­nun idari bakımdan bile tartışılır hale gelerek patrikhanenin yok hükmüne düştüğü, Ermeni milletinin padişaha bağlı kalmasının ülkenin çıkarlarına son derece hizmet edeceğine kuvvetle inanılmakla beraber Osmanlı hükümetinin 1878’de Ermenis­tan’da yapılmasını taahhüt ettiği ıslahatın geciktirilip bu konuda bir şey söyle­meye cüret eden Ermenilerin şiddetle cezalandırılması, kilise ve manastırların silah ve zahire bulundurul­duğu gerek­­­çe­­siyle aranıp taranması, Ermeni milletinin gözünde en mukaddes değerlerin incitilmesi, sözde muzır ve yasak kitap ve mektupları çıkarmak üzere evlere ansızın girilip arama yapılma­sı, Ermeni milletince Berlin Kongresi’ne gönderilen eski Pat­rik Kırımyan Efendi’nin bile bu muamelelerden kurtulamaması ve Müslüman 2 3 BOA, HR.SYS., Belge No:2751/20. BOA, Y.A.HUS., Belge No:212/62. BOA, Y.A.HUS., Belge No:227/38. 205 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 mahkeme heyetinin Ermeni kilisesinin evlenme kanununu hü­kümsüz bırakıp çok eşlilik kuralını Hıristiyanlığa sıkıca bağlı bir millet için de meşru bir hale getirmeye çalışması gibi durumların Ermeni milletinin büyük bir kısmının padişaha olan bağlılığını bozabileceğinden kor­ kulduğu, Ermenistan Hıristiyan halkının refah ve mutluluğunun sadece Berlin Antlaşması’nın belirlediği mahallî ve idarî ıslahatın cidden ortaya konulmasına bağlı olduğu, bu ıslahatın geciktirilmesinin Avrupa’da kötü etki uyandıracağına ve Ermenistan ile Anadolu vilayetlerinin sürekli korku içerisinde bulunmalarına sebep olacağına inanıldığı, Ermenilerin yaratılış olarak barışa eğilimli ve kanunlara itaatkâr bir mil­let olduğu, Osmanlı tebaası olarak kalmayı kuvvetle arzu ettikleri, kendilerine çok eziyette bulunulmuşsa da en sadık dostları olan İngiltere’nin ve Ber­lin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin himayelerine ve davalarında haklı olmalarına dayanarak sabır ve dikkat dairesinden dışarı çıkmadıkları, fakat Berlin Antlaşması’nın üzerinden seneler geçtiği için şimdilik bu milletin ümitsizliğe kapılmasında şaşılacak bir şeyin olmadığı, ancak verilmiş bir söz olarak kalan bu ıslahatın Babıâli tarafından geciktirilmeden yapılmaya başlanması durumunda da ümitsizlik halindeki ülkenin tekrar huzur ve güvene kavuşacağının ümit edildiği, Ermenistan’ın huzur ve güvenliğini sağlayacak durumları iyi bilen ekselanslarının bunları ve diğer gerekçeleri ortaya ko­yarak hem Ermenistan hem de Osmanlı Devleti’ne mutluluk getirecek güzel bir sonuç alınması için Osmanlı hükümetine başvuracaklarından emin olunduğu. LAYİHA Girişinde: An-Londra Chesilton Road, Fulham, numara: 25 fî 15 Mart 1888. İngiltere hükümeti başvekili ve Hâriciye Nâzırı Lord Salisbury Hazretlerine başlığı bulunan layiha, Lord Markiz Hazretleri hitabıyla başlamaktadır. Layihanın günümüz Türkçe’siyle ifade edilmiş şekli aşağıda verilmiştir: Londra’da ikamet eden biz Ermeni komitesi, Ermeniler adına Berlin Antlaş­ması’nın 61. maddesi gereğince Ermeni milletine verilmesi gereken imtiyaz­larla ıslahatın Babıâli tarafından geciktirilmesinden dolayı defalarca gerek komite olarak, gerek başkanımız Mösyö Karabet Agopyan vasıtasıyla İngiltere hükümetine başarılı şekilde müracaatlarda bulunduğumuzdan bu kez de taraf-ı âlilerinden iltifata 206 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK uğrayacağımızdan emin olarak aşağıdaki şekilde halimizi açık­lamaya başlarız: Osmanlı hükümetinin geçen 1,5 yıl içinde Ermenistan’daki sert ve acımasız hareketleri, İngiltere Devleti’nin İstanbul Büyükelçi­ liği’nin ‑bu konuda Ermenilerin söz konusu hükümete ya da Berlin Antlaşması’nı im­zalayan diğer hükümetlere şikâyetleri olmaksızın‑ Babıâli’ye yapmaya me­mur olduğu uyarıların ne kadar önem taşıdığını ve Ermeni milleti için ne kadar faydalı olduğunu ispatlamaya yeter. İngiltere hükümetinin, müracaatlarımız üzerine geciken ısla­hatlara dair verdiği notanın olumlu bir şekilde sonuçlanması ve Osmanlı hükümetinin gerek Avrupa ve gerekse kendi halkının bir kısmı için yerine geti­receği antlaşma şartlarının tamamen uygulama alanına konulması konusunda Sir Edward Thornton’un İstanbul’da bırakılmasında bir dereceye kadar umut­lanmıştık. Sir William White’ın hükümet aleyhine karışıklık çıkartıp cinayet iş­lemekle suçlanan Ermenilerin yakalanıp uzun süre hapishanelerde tutulmalarından dolayı Babıâli’ye son olarak yaptığı başvurusu hem fayda­sız olmadığı, hem de İngiltere’nin İstanbul büyükelçisiyle Osmanlı ülke­sin­deki diğer memurlarının Ermeni milletinin talihsiz durumuna kayıtsız kalma­dıklarını ispat etmesi bakımından bizim için son derece memnuniyet verici ol­muştur. Ermeni milletinin Osmanlı hükümetinin ilgi ve merhametini uyandır­mak için her türlü vasıtaya başvurduğuna tümüyle inanıyoruz. Ancak bu konuda harcanan çabalar sonuçsuz kalmıştır. Osmanlı hükümetini razı et­meye çalışan şu anki patrik, yönetimine bırakılan milletinin medenî ve dinî hak ve imtiyazlarının ayaklar altına alındığını, kendi iktidar ve nüfuzu­nun idarî yönden bile tartışılır hale geldiğini, patrikhanenin sanki yok­muş hükmüne girdiğini görecek kadar uzun yaşamıştır. Genel olarak Ermeni milletinin padişaha itaat ve samimiyetle bağlı kalmalarının ülkemizin çıkarlarına son derece hizmet edeceğine kuvvetle inanı­yoruz. Bununla beraber Osmanlı hükümetinin 1878’de Ermenis­tan’da yapılmasını deruhte ettiği ıslahatın geciktirilmesi ve bu konuda bir şey söyleyip yazmaya cesaret eden Ermenilerin haksız yere şid­detle cezalandırılmaları, kilise ve manastırların silah ve zahire bulundurul­ duğu gerek­­­çe­­siyle aranıp taranması ve bu aramalarda mihrap ve mabet­le­rin askerlerce tahrip edilmesi, haç, İncil ve kutsal eserler gibi Ermeni milleti için en mukaddes değerlerin incitilmesi, güya muzır ve yasak kitap ve mektupları çıkarmak üzere evlere ansızın girilip arama yapılma­sı, Ermeni milleti tarafından Berlin Kongresi’ne 207 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gönderilen eski Pat­rik Kırım­yan Efendi’nin bile bu muamelelerden kurtulamaması, son olarak da Müslüman mahkeme heyetinin Ermeni kilisesinin evlenme kanununu hü­kümsüz bırakıp çok eşlilik kuralını Hıristiyanlığa sıkı sıkıya bağlı bir millet için de meşru bir hale getirmeye çalışması gibi durumların Ermeni milletinin büyük bir kısmının padişaha olan bağlılık ve itaatini bozabileceğinden kor­kuyoruz. İngiltere hükümetinin de kabul ettiği gibi Ermenistan Hıristiyan halkının refah ve mutluluğu sadece Berlin Antlaşması’nın belirlediği mahallî ve idarî ıslahatın cidden ortaya konulmasına bağlıdır. Ancak, bu ıslahatın ge­ciktirilmesinin Avrupa’da kötü etki uyandırarak Ermenistan ile Ana­dolu vilayetlerinin sürekli korku içinde bulunmalarına sebep olacağına inanıyoruz. Ermeniler yaratılış olarak barışa eğilimli ve kanunlara itaatkâr bir mil­let olup Osmanlı tebaası olarak kalmayı kuvvetle arzu ederler. Kendilerine çok eziyette bulunulmuş ise de en sadık dostları olan İngiltere Devleti’nin ve Ber­lin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin himayelerine ve davalarında haklı olmalarına dayanarak sabır ve dikkat dairesinden çıkmamışlardır. Fakat Berlin Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden yıllar geçtiği için şimdilik bu milletin ümitsizliğe kapılmasında şaşılacak bir şey olmadığı açıktır. Bununla birlikte bunca zamandır verilmiş bir söz olarak kalan ıslahat, Babıâli tarafından geciktirilmeden yapılmaya başlanırsa üzüntü ve gevşeklik halindeki ülkenin tekrar huzur ve güvene kavuşacağını ümit ediyoruz. Ermenistan’ın asayiş ve huzurunu sağlayacak durumların tamamını en iyi şekilde bilen ekselanslarının bunları ve diğer kuvvetli sebepleri ortaya ko­yarak gerek Ermenistan’a ve gerekse bütün Osmanlı Devleti’ne kurtuluş ve mutluluk getirecek güzel bir sonuç alınması için Osmanlı hükümetine baş­vuracaklarından eminiz. Katip: M.Sivaslı, Sandıkkâr: Petros Aganoor, KomiteBaşkanı:Karabet Agopyan Mezkur layihaya ek varaka 1885 senesinden 1888 senesine kadar geçen sürede siyasî sebeplerden dolayı yakalanan, tutuklanan veya sürgün edilen Ermenilerin kısaca miktarını gösterir pusula: 208 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Ekim 1885’te Mıgırdıç Sefilyan 3 yıl hapse mahkum olmuştur. Muş Episkoposu Kirkor Efendi siyasî bir suç işlediği iddiasıyla İstan­bul’a götürülmüş, yargılanmaksızın birkaç yıl alıkonduktan sonra 1885’de Muş’a dönmesine izin verilmiştir. Aynı yılın baharında Avukat İshak Falcıyan koruma altında İstanbul’a götürülmüş, yargılanmadan tutuklanmıştır. 1886 Ocak’ında bir grup genç Ermeni Van’da tutuklanmıştır. Daha önce tutuklanarak beraat eden ve serbest bırakılan Öğretmen Akpar Kagortyan Nisan 1886’da tekrar tutuklanmıştır. Arapkir Episkoposu Yasnik Abahoni Efendi yakalanarak İstanbul’a gönderilmiş, siyasî bir suç işlediği iddiasıyla yargılanmadan 1886 yılına ka­dar alıkonulmuştur. Gerek kendisinin gerekse adı geçen Muş episkoposunun ­yokluğunda halk avukatsız kalmıştır. Oysa bu episkoposlar aleyhine hükümet tarafından iddia edilen suçlar yalan ve asılsızdır. O sırada da Osmanlı Hükümeti, eski Patrik Kırımyan Efendi’yi Van’da kalmasının sa­kıncalı olduğu bahanesiyle görev yerini bırakarak İstanbul’a gitmeye zorla­mıştır. Bunun üzerine adı geçen patrik, Ermeni Ruhban Meclisi tarafından Ermeni Patrikhanesi’nin icra kurulu başkanlığına tayin edilmiştir. Bulgaristan’dan İstanbul’a gelmiş olan Onnik adlı bir Ermeni karışık­lığa sebep olacak bir takım evrak taşıdığı bahanesiyle tutuklanmıştır. Mıgırdıç Terlemezyan adlı diğer bir kişi Ermenistan haritası çizdiği id­diasıyla Van’da tutuklanıp daha sonra beraat etmiştir. 20 ve 22 Haziran 1886’da Van kiliselerinde askerlerle çıkan olaylar sonucu adı ge­çen kişi savunması alınmadan gıyaben mahkûm edilmiş; daha sonra padişahın tahta çıkışı dolayısıyla affedilerek İstanbul’a gelmiş, fakat burada tekrar tutuklanmıştır. Yine aynı tarihlerde meydana gelen olaylarda 37 kişi yakalanıp bunlardan 26’sı beraat etmişse de diğerlerinin 3 yıldan 5 yıla kadar hapislerine karar verilmiş, kaçak olan 10 kişi ise ömür boyu hapse mahkûm edilmiştir. Ovadik Terlemezyan ve Kasador As­lan­ yan adlarında iki kişi de çocukları gelip hükümete teslim oluncaya ka­dar tutuklanmışlardır. Karabet Natanyan İstanbul’a gönderilip orada bir süre tutuklu kaldıktan sonra yargılanmadan Erzurum’a sürgüne gönderilmiş, ancak uzun bir süre geçtikten sonra Van’a geri dönmeye izin alabilmiştir. Ekim 1886’da Avadis Pertevyan Van’da tutuklanarak kefaletle serbest bırakılmış, o sırada Markar adlı diğer bir Ermeni ile aynı ay içinde Karakin Pagaşyan ve Markar Peciryan tutuklanmışlardır. Yine aynı yılın Aralık ayında polis, Erzurum episkoposunun resmî makamını sıkı şekilde aramıştır. Yine aynı tarihte Ermenistan okulları genel müfettişi Mıgırdıç Sar­yan ile yardımcısı Markar Natanyan hükümet aleyhine kitap yazmak su­çun­dan tutuk209 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 lanmışlar, Pazar günü mektebi (Sunday School) öğrencilerinden Petros Şedahtezyan, Bogos Holcuyan, Mıgırdıç Melkonyan, Aris Ahıcıyan, Hovannes Kokonyan, Kirkor Benziciyan, Rupen Şedaveryan, Nişan Oryan ve Mikail Natanyan tutuklanmış, Kirkor Benziciyan ve Rupen Şedaveryan beraat ederek serbest bırakılmışlar, Aris Ahıcıyan da yaşının kü­çüklüğü sebebiyle salıverilmiştir. Petros Şedahtezyan, Bogos Holcuyan ve Mıgırdıç Melkonyan da isyan suçlamasıyla üçer ay hapse mahkum olmuşlardır. Nişan Oryan, Mikail Natanyan ile Hovannes Kokon­yan ise Konya’ya sü­rülmüşlerdir. Adı geçen Ermeni okulları genel müfettişi Mıgırdıç Sar­yan’ın her ne kadar Erzurum hakimi tarafından suçsuz olduğuna karar ve­ril­mişse de tutuklanarak 1887 yılında gizlice Konya’ya sürülmüştür. Yardım­cısı Natanyan ise sürgün yeri olarak Bağdat’a gönderilmiştir. Padişah söz konusu okulların yararına düzenlenen bir baloyu himayesine almak lütfunda bulunmuşsa da bu okulların önde gelen iki görevlisi hâlâ sürgün yerlerinden çağrılmamışlardır. Daha önce Van’da tutuklanan Mardiros Dacikacmıyan 1887 yılı baharında Adana’ya sürülmüş, yine aynı tarihte Ganempokyan adlı iki kardeş ile Markos Mondiciyan adlı diğer bir Ermeni Van’da tutuklanmışlardır. Ayrıca Kiyork Pasbanyan ile kardeşinin iki oğlu ve İstepan Heygoni adlı bir şahıs Tokat’ta tutuklanmışlardır. Yine aynı yılın 23 Ekim’inde Arsen Tokmakyan adlı bir papaz karışık­lık çıkardığı iddiasıyla tutuklanarak Van’a gönderilip hapsedilmişse de henüz yargılanmamıştır. Bahsi geçen papaz olayına karıştıkları bahane­siyle çay tacirlerinden H. ve K. Çakalyan ile İstanbul’da Yıldız Hanı kiracısı Paş Vartan ile Harutyun Ahuryan adlı yaşlı bir adam yakalanarak İstanbul’a gönderilmişlerdir. Bunların birkaçı suçsuz bulunup salıverilmişse de yerlerine başkaları tutuklanmış olup içlerinde tanınmış bazı kişilerle köy okulu öğretmenleri de vardır. Muş’tan alınan bilgilere göre mahallî askerî kumandanı ile savcı, Muş Havariyyun Manastırı’na girerek silâh ve zahire aramak bahanesiyle azizlerin eserlerine, haç ve İncillere saygısızca el uzattıklarından İstanbul Ermeni pat­riğinin şiddetli protestosuna maruz kalmışlardır. İzmit’te genç bir Ermeni, üzerinde tarihî bir hikaye bulundurduğu içi tutuklanmıştır. Tokat’ta öğretmenlik yapan ve şüpheli olduğu bahanesiyle daha önce tutuklanarak serbest bırakılıp sonra da avukatlık yapmak üzere İstanbul’a gelen Kiyork Pasbanyan ansızın yakalanarak belgeleri aranmış, her ne kadar sorumluluk gerektirici bir belge bulunmamışsa da diğer şahıslarla birlikte tutuklu bulunmaktadır. Padişah hazretleri Ermenilerin itaat ve bağlılıklarından emin olduğunu Ermeni patriğine 210 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK bildirirken bunca Ermeninin hıyanet ve diğer siyasî sebep­lerden dolayı hapsedilip tutuklanmalarını gerçekleştiren Van Valisi Halil Paşa’ya bâlâ yüksek rütbesini vermiştir. İstanbul’dan gelen özel bir mektubun içeriğinden anlaşıldığına göre 12 Ermeni belge ve mektuplarıyla birlikte Yıldız Sarayı’nda tutuklu bulunmak­tadır. Padişah, bir Ermeni ayaklanması çıkmasından korkmaktadır. Böyle bir meselenin ortaya çıkmasını önlemek için gereken tedbirlerin alınması husu­ sunda Heyet‑i Vükelâ’ya emirler vermiştir. Ermeni memurlarından saraya davet edilen birkaç kişiye bu konudaki görüş ve düşünceleri sorulmuş, onlar da kötü muamelelerin kaldırılıp konuşma ve basın özgürlüğü ta­nınması gerektiğini tavsiye etmişlerdir. *** Londra’da Ermeni Vatanperver Komitesi Fahrî âzâ: Ceymis Brays(İngiltere parlamentosu âzâsından) Âzâ: Mösyö F. W. Çeson(Himâye-i Ahâlî Şirketi âzâsından) Mösyö J. Bayan Rahip Malcolm MacColl Reis: Mösyö K. Hakopyan Sandıkkâr: Mösyö Petros Aganon Katip: Mösyö M. Sivaslı (hukukda mülâzemet rüûsunu hâiz) *** Aziz vatandaş, Londra’daki Ermeni Vatanperver Komitesi’ni yeniden kurmak gereği çoktan beri hissedilmekteydi. Fransa, Bulgaristan, Mısır ve Kıbrıs’ta düzenli bir şekilde kurulan komiteler bulunduğu halde Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin hükmünün yerine getirilmesi için en fazla gayret gösteren İn­giltere’de düzenli bir komite kurulmamıştı. Bu durum çıkarlarımız açısından çok zararlıydı. Gayretli başkanımız Mösyö Hakopyan, gerek hükümet nezdinde girişimlerde bulunmak, gerekse Londra basınında Ermeni meselesi hakkında yazılar yayınlamak tarzında veya başka şekillerde isteklerimizi desteklemek konusunda yalnız bırakıl­mıştı. Şimdi artık Londra’da Ermeni Vatanperver Komitesi’nin kurulduğunu haber verebiliriz. Bu komiteyi oluşturan kişilerin isimleri yukarıda yazılıdır. Komitede zulme 211 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 uğrayan toplumlar lehinde birçok çaba ve gayreti görülmüş olan Mösyö Çeson, Rahip Mösyö Malcolm McColl ve Ermenistan’a olan sevgisiyle tanınan Ceymis Brays gibi üç İngiliz’in isimleri görülecektir. Biz yalnız başımıza kalmak istemiyoruz. Asil duygulara sahip ve bu yolda cö­mertçe hizmet gösteren saygın İngilizleri çalışmalarımıza ortak ederek ko­mitemizin amacını geliştirmeyi düşünüyoruz. Daha da ileri gitmeye kararlıyız. Ermenistan meselesine önem veren ve siyasî, ticarî ve dinî çevrelere mensup, tanınmış kişileri içine alan büyük bir cemiyet kurmak arzusundayız. Bunların isimlerini uygun bir zamanda bil­di­receğiz. Komitemiz bu şekilde genişletilerek şimdiye kadar izlenen yoldan daha katılımlı bir hareket tarzı benimsenecektir. Hükümet nezdinde girişim­lerde bulunmanın dışında Ermenistan meselesini ve milletimizin şikâyetle­rini İngiliz topraklarında yaymak üzere miting ve konferanslar düzenlene­cektir. Bu ortaklığın güzel bir şekilde işlemesi için bütün iyi niyet sahiplerin­den yardım istiyoruz. Bu kadar vatanperverce bir iş genişlemelidir. Av­rupa ve özellikle İngiltere’ye millî fikirlerimizden bir zerresini bile kaybetmediğimizi gösterelim. Berlin Antlaşması’nın 61. maddesiyle resmen söz verilen ıslahata lâyık olduğumuzu uygarlık dünyasına ispatlayalım; fakat ilgisiz kalmayalım; çünkü sessizliğimiz yanlış bir şekilde yorumlanarak mevcut durumdan hoşnut olduğumuza delil gösterilir. Nihayet, istediğimiz şey haklı ve meşrudur. Osmanlı Devleti Ber­lin Antlaşması’yla bir yükümlülük altına girmiştir. Bu antlaşmanın bütünüyle yerine getirilmesi için meşru metodlarla çalışmaktan kaçınmak vatanperver­liğin şanına yakışmaz. Başkan Hakopyan, 25, Chesilton Road Sandıkkâr: Petros Aganoor, 32, Great St. Helen’s Katip: Mösyö Sivaslı, 11, Upper Bedford Place, Russel Meydanı Lord Salisbury’nin cevabının tercümesi Efendim, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince Ermenilerin yaşadığı vi­layetlerde Babıâli tarafından gerekli ıslahatın yapılmadığına dair Londra’da yaşayan Ermeniler Komitesi adına gönderdiğiniz 15 Mart tarihli mektubun alındığını bildirmek üzere Marki dö Salisbury tarafından görevlendirildim. İngiltere hükümetinin bu durumları 212 Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK Osmanlı bakanlarına haber verip veremeyeceğini anlamak için bir rapor düzenlemek üzere mektubunuzun bir sureti İstanbul’daki büyükelçimize gönderilmiştir. Ancak Berlin Antlaş­ması’nın uygulanmasıyla ilgili bir meselede eğer diğer devletler katılmak iste­mezlerse İngiltere’nin girişiminin yeterli olmayacağını ifade ederim. Burada ikamet eden Osmanlı büyükelçisi girişiminizden bir şekilde bilgi sahibi ol­duğu için lâyihanızla ekinin birer kopyasını istedi. Bu evrakın Rüstem Paşa’ya iletilmesine komitenin bir itirazı olup olmadığını bildirirseniz Lord Salisbury memnun olacaktır. 27 Mart 1888 Dışişleri Bakanlığı’ndan: Pauncefote Londra Ermeni Vatanperver Cemiyeti, Lord Salisbury’ye bu cevaptan dolayı teşekkürleriyle birlikte lâyiha ve ekinin Osmanlı Devleti büyükelçisine resmen tebliğini uygun gördüğünü bildirmiştir. (Layihayı tercüme eden: Hakkı) SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Londra’da, Ermeni milleti adına hareket ettiğini iddia eden, Ermenilerce dışlanmış Agopyan adlı bir kişinin başkanlığını yaptığı bir Ermeni komitesinin, Ermenilerin büyük umutlara kapıldığı Berlin Kongresi’nden 10 yıl sonra böyle bir layihayı İngiltere’nin en güçlü adamı başbakan ve dışişleri bakanı Lord Salisbury’ye sunmaktaki amacı, Salisbury vasıtasıyla Osmanlı Devleti üzerinde baskı kurarak Berlin Antlaşması’nın 61. maddesini uygulamaya zorlamaktır. Bu layihada birkaç husus dikkati çekmektedir: Birincisi, başkanlığını Agopyan’ın yaptığı Ermeni komitesinin Ermenileri temsil etmediği hususu. Bu husus Osmanlı hükümetinden başka, Ermeni patrikhanesi ve diğer Ermeni ileri gelenleriyle İngiltere Başbakanı Salisbury tarafından da çeşitli vesilelerle dile getirilmiş ve lokal bir talep olarak görülmüştür. İkincisi, bir Türk dostu olmayan ve doğuda aslında bir Ermeni protektorası tasarlayan Salisbury’nin bu layihayı ve Ermeni komitesini ciddiye almamasıdır. Kendisi layihanın verildiği tarihten sonra çeşitli vesilelerle Osmanlı hükümetini destekleyici ve dostane görüşler belirtip bu konudaki sorulara lehte cevaplar vermiştir. 29 Haziran 1889’da parlamentoda Ermeni meselesine dair yaptığı ayrıntılı konuşmasında 213 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin işlerine karışmaya yetkisi olmadığını, Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde birtakım uygunsuz davranışlar oluyorsa da gazetelerin bildirdiği boyutlarda olmadığını söylemiştir. Bu vilayetlerde halkın büyük kısmının Müslüman olması sebebiyle yapılan eleştiri ve itirazların Müslümanlar üzerinde kötü etkiler oluşturduğunu ve memleketlerinin bir Hıristiyan devlet eline geçeceği düşüncesine kapılarak Hıristiyanlara düşman gözüyle bakabileceklerini söylemiştir4. Üçüncüsü ise layihada, yapıldığı iddia edilen çeşitli zulümlerin Ermeni milletinin büyük kısmının padişaha olan bağlılığını bozabileceğinden korkulduğu düşüncesi. Yani, padişaha sıkıca bağlı olan ve böyle kalmaya da devam etmek isteyen bir millet kendisine yapılan zulümlerden dolayı bu bağlılığa son vermek zorunda kalacaktır denilip, bunun da korkulan bir durum olduğu belirtilmiştir. Bu durumda millet-i sâdıka kavramına da bir telmihte bulunulmuş olmaktadır. Ayrıca, Ermenilerin yaratılış olarak barışa eğilimli ve kanunlara itaatkâr bir mil­let olduğu, Osmanlı tebaası olarak kalmayı kuvvetle arzu ettiği belirtildikten sonra söylenilen: kendilerine çok eziyette bulunulsa da en sadık dostları olan İngiltere’nin ve Ber­lin Antlaşması’nı imzalayan diğer devletlerin himayelerine ve davalarında haklı olmalarına dayanarak sabır ve dikkat dairesinden dışarı çıkmadıkları ifadesi, dayandıkları gücü ortaya koyduğu gibi, yaşadıkları devlet ve topraklara dış müdahalenin gelmesine de bir araç olmaktan rahatsızlık duymadıklarını göstermektedir. Salt: sabır ve dikkat dairesinden dışarı çıkmadıkları ifadesi ise, yaşanan elim olaylar hatırlandığında düşündürücü bir tespit olarak görünmektedir. 4 214 BOA, Y.A.HUS., Belge No:227/38. Doç. Dr. Muhittin ELİAÇIK BİBLİYOGRAFYA Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA): HR.SYS. Y.A.HUS. :2751/20. :212/62, 227/38. 215 Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN ADIYAMAN’DA PROTESTANLIK FAALİYETLERİ VE PROTESTAN ERMENİ KİLİSESİNİN KURULMASI Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN Adıyaman Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Adıyaman-TÜRKİYE Tlf.: 0 505 575 39 31, e-posta: mgdalyan@hotmail.com 217 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 19. yüzyıl Avrupa’da ve dünyada misyonerliğin altın yılı olmuştur. 19. yüzyılda yoğun bir şekilde dünya gündemine gelen misyonerlik faaliyetlerinden Osmanlı devleti de nasibini almıştır. Osmanlı devleti 19. yüzyılda gruplar halinde gelen misyonerlerin hedefi olmuş ve misyonerler Osmanlı devletinde azınlıkların bulunmuş olduğu birçok şehirde misyonerlik faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu faaliyetleri sonunda azınlıklar arasında parçalanmalara ve mücadelelere neden olmuşlardır. Misyonerler ayrıca Ermenilerin yaşamış oldukları bölgelerdeki halkla da olan ilişkilerini de olumsuz yöne etkilemiş ve yüzyıllardır. Bir arada yaşayan halkın bir birinden şüphe duymasına ve kendi kabuklarına çekilmesine neden olmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren amerikan Protestanları Osmanlı devletinin güney doğusunda misyon faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu amaçla Malatya, Urfa, Elazığ gibi yerlerde teşkilatlanmışlar ve istasyon merkezleri kurmuşlardır. Urfa’da faaliyet gösteren Amerikan misyonerleri 1850’li yıllarında sonların faaliyetlerini Adıyaman bölgesine de kaydırarak bu bölgedeki Ermenileri Protestanlaştırmaya başlamışlardı. Bu faaliyetleri sonunda. 1870’li yıllarda Adıyaman merkez ilçesinde bir Protestan Ermeni kilisesini açmayı başarmışlardır. Yine Adıyaman ve Besni ilçelerinde kendilerine bağlı kurmuş oldukları kiliselerin yanına Ermeni çocukları eğitmek için açmış oldukları okullar açtılar. Bu okullar sayesinde Ermenileri kendi itikat ve inançlarına kazandırmış ve onları Osmanlı devleti aleyhine kışkırtacak faaliyetlere girişmişlerdir. Protestanların bölgede kurmuş oldukları okullar aynı zaman da ayrılıkçı tohumların atıldığı yerler olmuştur. Adıyaman Protestan Ermenilerini kışkırtan ayrılıkçı fikirler Malatya Protestan Ermeni okullarından gönderilen yayınlar sayesinde olmuştur. Bu tür yayınlar Adıyaman’da ele geçirilmiş ve bunların Malatya’dan gönderildiği anlaşılmıştır. Adıyaman ve çevresinde Amerikan Protestanlarının bu çabaları toplumlar arasında soğukluk yaşanmasına ve bu soğukluğun yerini şüpheye bırakmasına neden olmuştur. Bu soğukluk zamanla toplumlar arasında çatışmalara neden olmuştur. Adıyaman ‘da olaylar fazla büyümeden bölgenin ileri gelenleri ve idari yetkililer tarafından önü alınmıştır. I. Dünya savaşına kadar olan dönemde Adıyaman’da Ermeniler Adıyaman’da bulunan Protestan faaliyetler devam etmiştir. 218 Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN Giriş Adıyaman ve çevresinin tarihi, Taş Devirleri’ne kadar uzanmaktadır. Kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girinceye kadar sırasıyla bölgeye Hitit, Mittanni, Asur, Med, Pers, İskender İmparatorluğu Kommagene, Seleukoslar, Roma, Bizans, Arap, Hamdani, Bizans, Selçuklu, Ermeniler, Urfa Haçlı Kontluğu, Artuklular, Zengiler, Eyyübiler, Moğollar, Memluklular, Dulkadiroğulları hâkim olmuştur. ADIYAMAN VE ÇEVRESİNİN OSMANLI DEVLETİNİN HÂKİMİYETİNE GİRMESİ Adıyaman ve havalisi ilk kez Yıldırım Beyazıt döneminde yerel beylerden alınarak Osmanlı hâkimiyetine girmiş1 olup 1402 Ankara 1 Hoca Sadettin Efendi, Tac’üt-Tevarih, Haz: İ.Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1992, s.229; Solakzade Tarihi, C. I, İstanbul 1927, s.88-89; Neşrî, Kitab-ı Cihannüma, Haz: M. Altay Köymen-Faik Reşit Unat, TTK Yay., Ankara 1995, s.381; Yusuf Halaçoğlu, “Adıyaman”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.I, İstanbul 1988, s.377; Besim Darkot, “Hısn-ı Mansur”, İslam Ansiklopedisi (MEB Yay.) C. V/I, İstanbul 1988, s. 455. 219 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Savaşı’ndan önce Timur’un komutanları tarafından yağmalanmış2 daha sonraki yıllarda meydana gelen sosyal ve siyasî çalkantılar sonucu bazı yerel beylerin, Memlükler’in3 ve daha sonrada Dulkadiroğluları’nın elinde kalmıştır. Esas olarak Adıyaman’ın Osmanlıların hâkimiyetine girmesi Yavuz Sultan Selim döneminde, vuku bulan Dulkadir seferinin akabinde olmuştur4. Ancak bölgenin geniş kapsamlı idarî teşkilatlanması, Kanunî döneminde ortaya çıkan isyanlardan sonra gerçekleşebilmiştir. Yapılan düzenlemelerde, Malatya sancak olmak üzere; Besni, Kâhta, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Maraş vilayetine bağlanmıştır5. 1560 yılında Adıyaman-Samsat ve çevre livalar Dulkadir Beylerbeyliği’nden ayrılarak Diyarbakır Beylerbeyliği’ne bağlanmış ise de 1574 yılında tekrar Dulkadir Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır6. ERMENİ MESELESİ VE ADIYAMAN ERMENİLERİ Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ayrılık hareketleri ve kargaşalık her tarafı etkilemiştir. Bu ayrılık hareketlerinden Adıyaman ve çevresini en fazla etkileyen ve yakın tarihimize damgasını vuran olayların başında Ermeni meselesi gelmektedir. 1815 Viyana Kongresi’yle ortaya çıkan Şark meselesi dönüşüm geçirerek ve değişerek 20. yüzyılın sonuna doğru Ermeni meselesi haline gelmiştir. Ermeniler imparatorluğun zayıflığından istifade ederek ülke içersinde ayrılık faaliyetlerini hızlandırmışlardır. Onların bu ayrılık faaliyetleri toplum arasında 2 3 4 5 6 220 Nizamüddin Şami, Zafernâme,(Çev.N.Lugal ), 2.Baskı, TTK Yay., Ankara 1995, s.68-69;Yaşar Yücel, Timur’un Ortadoğu ve Anadolu Seferleri Sonuçları, TTK Yay., Ankara 1989, s.86-87, s.116-117. Faruk Sümer, Kara Koyunlular C I, TTK Yay., Ankara 1984, s.97. İdrisi Bitlisi (İdris-i Bitlisî), Selim-Şehname, Haz. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı, Ankara 2001, s.317; İsmail Altınöz, “Yeni Bir Osmanlı Beylerbeyliğinin Oluşumu: Dulkadir Beylerbeyliği Örneği”, Yeni Türkiye, Mayıs-Haziran 2002, Sayı 44, s.105107; Hoca Sadettin, Tac’üt-Tevarih, s.292; Halaçoğlu, “Adıyaman”, s.377; Darkot, “Hısn-ı Mansur”, İA, s.455. Refet Yınaç-Mesud Elibüyük, 1560 Yılına Ait Malatya Tahrir Defteri, Ankara 1983, s.15; Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1997, s.45-6; Selahattin Arıbaş, 1657-1727 Yılları Arasındaki Malatya Şerriye Sicillerine Göre Malatya’da Sosyal Hayat, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1989, s.53-54. Ahmet Şimşirgil, “Osmanlı Taşra Teşkilatında Rum Beylerbeyliği”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 5,1989, İstanbul 1990, s.296-297; Murat Gökhan Dalyan, “Moltke’nin Mektuplarında Adıyaman ve Havalisi”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 2003/12/204, T.D.A.V, İstanbul 2003, s.4. Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN çeşitli karışıklıkların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bu karışıklıklar sırasında yaşanan bazı tatsız olaylar batı dünyası tarafından ülkemize yönelik toplu bir karalama ve haksız bir suçlamaya dönüşmüştür. Buna göre Osmanlı Devleti kasıtlı olarak Ermeni azınlıklara sert davranışlarda bulunuyordu. Bu haksız iddiaları çürütecek birçok belge, olay ve kanıt bulunmaktadır. Ermeniler Adıyaman ili ve çevresine ilk defa yoğun olarak 1071 yılında Bizans’ın Malazgirt Savaşı’nda yenilmesinden sonra Selçuklu Türklerine karşı bir savunma hattı ve tampon bölgesi oluşturmak amacıyla yerleştirilmişlerdir. Ermeniler Adıyaman ve çevresinde kümelenerek siyasî ortamdan da faydalanarak Filaretos Brankohamios gibi önderleri vasıtasıyla bölgede nüfuz kurmuşlardır7. ADIYAMAN’DAKİ ERMENİ NÜFUSU VE MESLEKLERİ 1871 yılında Adıyaman ve kazalarında yaşayan gayrimüslimler erkek nüfusu 1.379’dır. Genel nüfus ise 2.758 civarında bulunmaktaydı8. Bu nedenle 1871 yılında Adıyaman’daki Ermeniler arasındaki Protestan faaliyetleri sonunda Ermeni gayrimüslim nüfusun 350’si Protestan olmuştur9. Bu Protestanlar içim Meryem Ana Kilisesi açılmıştır10. 1876-1877 yıllarında ise Adıyaman merkezde 1.563 erkek gayrimüslim bulunmaktaydı. Ancak bu nüfusun ne kadarının Ermeni, ne kadarının Süryani olduğu belirtilmemiştir. Ancak başlarında bulunan dinî liderlerinin ismi verilmiştir. Buna göre Ermeni cemaatinin başında Piskopos Kirkor Efendi, Süryani cemaatinin başında ise Matran Efraim Efendi bulunmaktadır11. 1882 yılına gelindiğinde sadece Adıyaman merkezde gayrimüslim nüfus 1.450 erkek sayılmıştır12. 1883 yılında Adıyaman merkezinin nüfusu erkek olarak 12.860 olup bu nüfusun 1.355’i gayrimüslimdir. Kâhta’nın ise 13.139 kişiden oluşan nüfusunun 688 tanesi gayrimüslimdi13. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda hızla artan misyonerlik faaliyetleri sonunda azınlıklar arasındaki mezhepsel 7 8 9 10 11 12 13 Dalyan, Başlangıcından 1570 Yılına Kadar Adıyaman Tarihi, Ankara 2007, s.55-56. Said Öztürk, Osmanlı Salnâmelerinde Adıyaman 1286-1325/1869-1908,Adıyaman Vakfı Yayınları, I. Baskı İstanbul 2006, s.77-78. BOA, İ.HR. Belge No:251/14916-2. Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1993, s.8. Diyarbakır Salnamesi, 1293/1876, s.134; Diyarbakır Salnamesi, 1294/1877, s.150. Diyarbakır Salnamesi, 1300/1882, s.159-160. Mamuretülaziz Salnamesi, 1301/1883, s.182. 221 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 bölünme Adıyaman’ı da etkileyerek gayrimüslimler arasında bölünmelere neden olmuştur. Bu nedenle 1892 yılındaki salnamede Adıyaman’daki gayrimüslimlerin beş tane kiliseye sahip olduğu belirtilmektedir14. 1894 tarihinde Adıyaman merkezinde Eski Saray mahallesinde 625 erkek ve 584 kadın olmak üzere 1209 Ermeni, Katolik olarak da 134 erkek ve 137 kadın olmak üzere 271 Katolik ile 400 erkek ile 50 kadın olmak üzere toplam 450 Protestan bulunmaktadır. Hoca Ömer mahallesinde ise 95 erkek ve 75 kadın olmak üzere toplam 170 Ermeni bulunmaktaydı15. Adıyaman’daki Katolikler millet olarak sadece Ermenilerden oluşmayıp bölgedeki Süryanileri de içermektedir. Adıyaman’daki Katoliklerin ırkî ayrıştırılmadığını Osmanlı arşiv belgelerinde Katolik olarak bir Martiros Mihail/Mersi Süryani kilisesinden bahsedilmesinden de anlamaktayız16. 1908 yılında Adıyaman’da 30.784 olan toplam nüfus içerisinde 2.670’i gayrimüslim olup Süryani-Ermeni ayrımına gidilmemiştir. Bu nedenle Ermenilerin sayısı tam olarak net değildir17. Yukarıdaki bilgilerde de görüldüğü üzere genel anlamada ise Ermeniler Adıyaman merkezinde nüfusa göre azınlıkta kalmaktadırlar. Adıyaman bölgesinde yaşayan Ermeniler şehir merkezinde özellikle Eski Saray mahallesinde ve Hoca Ömer mahallesinde yaşamaktaydılar18. Protestan Ermeniler ise yine aynı şekilde Eski Saray mahallesinin ancak kale eteği civarında yaşamaktaydılar19. Adıyaman’dai toplumun sosyal yaşamında Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu genelinde olduğu gibi burada da genellikle tüccar ve esnaf grubunu oluşturmaktaydılar. Ermeni milletinin Adıyaman’da uğraşmış oldukları bu meslekler genel olarak meyhanecilik20 kuyumculuk, boyacılık21, bıçakçılık22, köşkerlik23, 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 222 Mamuretülaziz Salnamesi, 1310/1892, s.217. Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.257. BOA, DH.MKT., Belge No:1417/101-1 Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908, s.300. Canan Yörür, 259 Numaralı Adıyaman Kadı Sicili (H.1312/1895) (1-90. Sayfa), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Eylül 2006, s.54, 60,73. BOA, İ.HR., Belge No:251/14916/2. Ömer Faruk Gökdeniz, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) Kadı Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahraman Maraş Mart 2006, s.59. Gökdeniz, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr..., s.53. Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.71. Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.73. Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN kunduracılık, bakkallık, terzilik24, nalbantcılık değirmencilik25, demircilik ve kalaycılık gibi meslekleri icra etmekteydiler26. Adıyaman’a bağlı kazalarda meskûn bulunan Ermeniler ise özellikle Besni’de daha çok tüccarlıkla iştigal etmekteydiler27. Bunun dışında Adıyaman’da yaşayan Ermenilerin bir kısmı da polis komiserliği, meclis azalığı, yöredeki bazı devlet görevlerini icra etmekteydiler28. Adıyaman’da yaşayan Ermenilerden şehir merkezi dışında oturanlar ise genel anlamda tarım ve bahçecilik ile uğraşmaktaydı. Yine şehirdeki Ermenilerin bir kısmının şehir merkezinin yakınlarındaki Vartana köyü gibi yerleşim yerlerinde bağları ve bahçeleri bulunmaktaydı. Esnaf olmayan Ermenilerin bir kısmı buralarda rençperlik yaparak yaşamlarını sürdürmekteydiler29. ADIYAMAN’DA PROTESTAN FAALİYETLERİNİN BAŞLAMASI Amerika ve diğer ülkelerden gelenler için Osmanlı toprakları misyonerlik açısından oldukça büyük önem arz ediyordu. Onlara göre Türkiye Orta Asya’ya ulaşan coğrafyanın kapı kilidini oluşturmaktaydı Bu nedenle Amerikan misyonerleri 1820’lerden itibaren Osmanlı topraklarında hızla görünmeye başlayarak misyon faaliyetlerine girişmişlerdir30. Amerikan misyonerlerin Güneydoğu Anadolu bölgesinde üstlendikleri en önemli merkez Gazi Antep’ti. 1844 yılında bu şehirde başlayan Protestan faaliyetleri 1848 yılında kökleşme adına ilk kilisesini faaliyete geçirmiştir. Kısa süre buradaki faaliyetlerini bir düzene sokan Amerikan misyonerleri Urfa, Siverek gibi çevre illerde olduğu gibi Adıyaman böl24 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman, s.78, 79, 124. 25 Lüsan Bıçakcı, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”, Radikal Gazetesi 25.03.2007 26 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.117, 135. 27 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.119, Bu özelliklerinden dolayı bölgedeki gezileri esnasında Ainsworth şehrin zengin Ermeni bankerlerinden birinin evinde misafir olmuştur. Besni’de ekonomik durumu düşük ve fakir olan Ermeniler ise daha çok şehrin varoşlarında yaşamaktaydılar. 28 BOA, DH.MUİ., Belge No:21-2/38. Ermeni milletinden Ohannes Efendi Bidayet Mahkemesi azalığı ve Meclis-i İdare azalığı yapmıştır. Gökdeniz, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr..., s.49. Misal olarak Eski Saray mahallesinden polis komiseri Agop oğlu Kirok Efendi’dir. 29 Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.72. 30 Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmpratorluğu’ndaki, Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara 2000, s.24-25. 223 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gesindeki Ermenilere ulaşmak için düzenli gezilerde bulunmaya başladılar31. Bu geziler sonunda Antep bölgesindeki misyonerlik merkezine bağlı uç istasyonlar kurmaya çalıştılar ve bunda da başarılı oldular32. Bu ilk dönemlerde Adıyaman ve bölgesinde Amerikan Protestanlık faaliyetlerini koordine eden ve düzenli olarak çevre yerleşim yerlerine gezilerde bulunan misyoner Amerikalı George Nutting’dir33. Onun bu faaliyetleri sonunda Amerikan Protestanlar 1859 yılında Ermeniler arasında kendilerine bağlı bir cemaat oluşturmayı başarmışlar ve aynı yıl bu cemaat için ayrı bir kilise açmışlardır34. Bu Kilise aslında Ermenilere ait bir evin kilise olarak kullanılmasından başka bir şey değildi. 1871 yılına kadar Amerikan misyonerleri bölgede faaliyetlerini bu şekilde yürütmüşlerdir35. Yine aynı Amerikalı Protestan misyonerler Siverek bölgesinde Ermeniler için bir evi Protestan okuluna dönüştürmüştür. 1876 yılında bu ailelerin 40 kadar kız ve erkek çocuğu evden bozma okula devam ediyorlardı36. 1871 yılında Adıyaman merkezinde 350 olan Protestan sayısı misyonerlerin çalışmalarını hızla artırmıştır37. Bunun sonucu olarak Adıyaman’da kendilerine ait bir kilise kurulması talebinde bulundular. Bu talep sonrası Adıyaman Protestan topluluğu Meryem Ana Kilisesi adında bir kiliseye sahip oldular. Amerikan Protestanlarının yöredeki faaliyetleri sonunda önemli bir miktarda gayrimüslim Protestan olmuştur. 1894 yılında bu faaliyetleri sonucunda toplamda 826 gayrimüslimi Protestanlaştırmayı başarmışlardır38. Bu yıllarda Adıyaman’da Protestanlık faaliyetlerini yürütmek için 6 kadın ve erkek bulunmaktaydı39. 31 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika..., s.70. 32 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika..., s.60. 33 Hans-Lukas Kıeser, Iskalanmış Barış Doğu Vilayeteri’nde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İletişim Yayınları, II. Baskı, İstanbul 2005, s.109-110,114 34 Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908, s.294. 35 BOA, İ.HR., Belge No:251/14916/1-2. 36 Edward L. Cutts, The Assyrıan Chrıstıans. Report Of A Journey, Undertaken By Desire Of His Grace The Archbıshop Of Canterbury And Hıs Grace The Archbishop Of York, Chrıstians İn Koordistan And Oroomiah, Printed By R.Clay, Sons, And Taylor, Bread Street Hill, Quen Victoria Street, London 1887, s.6. 37 BOA, İ.HR., Belge No:251/14916-2 38 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.249-276. 39 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.231. 224 Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN Yerleşim yeri Besni Adıyaman ve çevresinde Samsat ve çevresinde Kahta ve çevresinde Gerger ve çevresinde TOPLAM Erkek nüfusu 26 erkek 227 erkek 121 erkek 26 erkek 16 erkek 416 erkek Kadın nüfusu 22 kadın 264 kadın 96 kadın 15 kadın 15 kadın 410 kadın ADIYAMAN PROTESTAN ERMENİ OKULU Protestan misyonerler bir yandan Amerika’nın desteği diğer yandan da 1856 yılında ilân edilen Islahat Fermanı’ndan istifade ederek çalışmalarına hız vermişlerdir. Bu çalışmalarının yoğunluk merkezi okullar olmuştur. Zira açılan misyoner okullarında Ermenice eğitim yapılıyor, Ermeni tarihi ve kültürü ders olarak veriliyordu. Bu yolla bir yandan misyoner okulları batının kültürel yayılmacılığına alet oluyorlar, diğer yandan da geleceğin isyancılarını yetiştirmiş oldukları merkezler olmuştur40. Bu misyoner gezilerinden kısa bir süre sonra Adıyaman ve çevresinde emeklerinin meyvelerini toplayarak 1859 yılında bir okul açmış ve faaliyetlerine başlamışlardır41. 1862 yılında yörede açmış oldukları okul Ermeniler tarafından oldukça rağbet görmüş ve okulun bütün gider ve masrafları Ermeniler tarafından karşılanmıştır.1862 yılındaki misyoner raporlarında yöredeki misyonerlik ve okul faaliyetlerinin oldukça iyi gittiğini halkın okullara olan talebin arttığını, disiplin ve kalitenin giderek yükseldiğini belirtmektedirler42. Protestan misyonerlerin Adıyaman’a ulaşmasından sonraki çalışmaları sonunda açmayı başarmış oldukları okul Köprüler sokağında bulunmakta olup Köprüler adını taşımaktadır. Bu okulun 1894 yılında 20 erkek ve 18 kız olmak üzere toplam 38 öğrencisi bulunmaktaydı43. Adıyaman’daki Protestanlık faaliyetlerini koordine etmek ve buradaki Ermeni Protestan cemaatinin eğitim ve ayinlerini düzenlemek için 40 Abdulkadir Yuvalı, “Ermeni İsyanlarında Misyoner Okullarının Rolü” http://64.233.183.104/search?q =cache:BsG6T_GR62AJ:strateji.cukurova.edu. tr/ERMENI/05.php+abdulkadir+yuval%C4%B1%2Bermeni+isyanlar%C4%B1nd a&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr ( 30.04.2008.). 41 Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908, s.294. 42 Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika..., s. 60. 43 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.235. 225 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 şehirde 6 kadın ve 6 erkek olmak üzere 12 Protestan misyoner bulunmaktaydı44. Misyonerlerden önce Adıyaman ve çevresinde yaşayan Ermeniler, Ermeniceden daha ziyade Kürtçe ve Türkçe konuşmaktaydılar45. Misyonerlerin kale civarında bugünkü çay bahçesinin alt tarafındaki yerde bulunan okulda Ermeni anadilinde okumayı, yazmayı, şarkı söylemeyi, matematik, coğrafya ve İngilizceyi, öğrettikleri gibi kız çocuklarının yaşı ilerleyince biraz da dikiş nakışı öğretiyorlardı46. 1908 yılına geldiğinde faaliyetlerine devam eden Meryem Ana Kilisesi’nin avlusundaki kız ve erkek Protestan okullarının her ikisinde 120 civarında öğrenci eğitim görmekteydi. Protestan okuluna devam eden Ermenilerin eğitim masrafları Adıyaman dâhilinde bulunan dört handan birisinin kira geliri ve Ermeni ailelerin yapmış oldukları yardımlar ile yürümekteydi47. Bu okul daha sonra I. Dünya Savaşı’ndan sonra faaliyetlerine son vermiştir. PROTESTAN OKULUNUN ADIYAMAN’DAKİ ERMENİ OLAYLARINA ETKİSİ Ermenilere zararlı fikirlerin ulaşmasında ve yayılmasında çevre illerde Protestan okulları önemli roller üstlenmişlerdir. 19. yüzyılın son yıllarında Adıyaman’daki Ermenileri infiale sürükleyen Protestan okulu ve burada eğitim gören Ermeniler Antep’teki Amerikan Protestanlarından daha ziyade Malatya’daki Protestan Ermeniler ve misyonerler ile iletişim halinde bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti’nde Ermeni azınlıkların bulunmuş olduğu yerlere zamanla yayılmaya başlayan ihtilal fikirleri imparatorluğun diğer bölgelerine ulaştığı gibi Adıyaman’da yaşayan Ermenilere de Malatya’daki Protestanlık faaliyetleri sonucunda ulaşmıştır. Adıyaman’daki Ermeniler arasında ayrılıkçı fikirlerin yayılmasında bu illerden özellikle Malatya’da bulunan Protestan okulu etkin bir rol üstlenmiştir. Burada hazırlanan veya tedarik edilen çeşitli zararlı neşriyat ve risaleler Adıyaman’daki Ermenilere Malatya Protestan okulundan posta ve diğer çeşitli yollarla ulaştırılmaktaydı. Bu tür kuryeler zaman zaman bölgedeki devlet yetkililerinin denetimleri sırasında elde edilmiştir. Bu denetimlerden bahseden 1888 yılına ait bir belge Malatya Protestan okulunun rolünü ve bu okulların Ermeniler arasındaki işlevini net bir şekilde ortaya koymaktadır. 44 45 46 47 226 Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.231. Yörür, 259 Numaralı Adıyaman..., s.72. Bıçakcı, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”. Mamuretülaziz Salnamesi, 1312/1894, s.231. Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN Hısn-ı Mansur’da ve Malatya Ermeni mektebinde ele geçirilmiş olan bazı risale ve evrak-ı muzıranın gönderildiği ol babda cerayan iden tedkikata dair varid olan 2 şevval 1304 tarihli tahrirat hallerinde evrak-ı merkumeden bir kıta mecmua Malatya Kirkor ve Kirkoryan ve Elbakoğlu Nisan nam kimesnelerin hatta dostlarıyla muharrer olarak Hısn-ı Mansur’da Nirankiyan Kigarok/Kiverok namına gönderilmekle posta haneden aldırılmış ve Ermenileri İfsad yolunda tahrik-i emin sözlerle meali/malı bulunmuş olacağı gibi ve diğer şark risaleler dahi derune tahri olunan Malatya Ermeni mektebinde bulunduğu deyü şarkıların çoğu mektebde muallim olub şimdi Arapkir’de bulunan Daniel ve Hacı Baba nam kimesneler tarafından şakirdane talim ettirildiği anlaşılub bu babada tahkikat-ı icrası iki Arapkir tarafında bulunan …48. Osmanlı yetkilileri tarafından elde edilen bu tür yayınlar ve neşriyatların Malatya ve çevre illerden Adıyaman’a akışı daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. Bu şekilde Doğu Anadolu’da faaliyet gösteren Ermeni komitacılarının faaliyetlerini, Ermenilerin yaşamış olduğu diğer bölgeler gibi Adıyaman’a da ulaştırmışlar ve ayrılıkçı fikirler ile onları devlete karşı kışkırtmışlardır. Protestan kisvesi altında verilen Ermeni milliyetçiliği ve Ermeni bilincinden sonunda Adıyaman’da yaşayan Ermeniler de etkilenerek bu tür faaliyetlere ilgi duymuşlardır. Bunun neticesi olarak önde gelen Ermeni çetelerinden Hınçak komitasına ait olan bir mühür Adıyaman’da ele geçirilmiştir. Bu mühür Adıyaman’da bulunan Ermenilerin ayrılıkçı fikirlere sahip olan Hınçak örgütüyle irtibatta olduğunu göstermektedir. Bu konu ile 1893 yılına ait olan belgede Adıyaman’da yakalanan Hınçak mührü ile ilgili şunlar kaydedilmiştir: Hısn-ı Mansur kaymakamlığınca derdest ve irsal edilen iki adet mührün gönderildiği ve bunların bil tercüme büyüğünün Hınçak kumpansı ve küçüğünün dahi Hısn-ı Mansur Ermeni milleti hükümeti zamanlarına işarete mahsus lâzıme anlaşıldığına havi Ma’murat’ül El-Aziz vilayetinden gelen tahrirat manzur-u ali buyrulmak için …..49. Bu ifadeler durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu nedenle Osmanlı Devleti bu tür zararlı faaliyetler ve ele geçirilen deliller sonunda 48 BOA, DH.MKT., Belge No:1517/ 96-1. 49 BOA, Y.A.HUS., Belge No:9/2. 227 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 1895 yılında bölgedeki zararlı gelişmeler konusunda bölgedeki hükümet görevlilerini uyardıkları arşiv belgelerinde kayıtlıdır50. Ancak buna rağmen 1895 yılında Ermenilerin ihtilal fikirleri ve ayrılık faaliyetleri Adıyaman’daki Müslüman halk ve Ermeniler arasında bir takım tatsızlıklara ve huzursuzluklara neden olmuştur. Buna rağmen şehirdeki devlet görevlileri ellerinden geldiğince Ermenilere tatsız olayların yaşanmasını önlemeye çalışmışlardır. Devlet görevlileri kaza kaymakamı Atıf Efendi, Binbaşı Şükrü ve Mahkeme reisi Fikri Efendiler’in Hıristiyan halkı korumaya çalıştıkları Adıyaman Ermenilerinden Ermeni Protestan azası Vartabet, Ermeni Murahhasa vekili Ohannes ve Ermeni Papaz Ovakim’in birlikte çekmiş oldukları telgrafta açıkça ortadadır. Ermenilere zarar vermesini önlemek için devlet yetkilileri gece yarısı mahalleye gelmiş ve Müslüman halkın tahriklere kapılarak gayrimüslim halka zarar vermesini önlemiş oldukları anlaşılmıştır51. Ancak bu olayın yatıştırılmasının ardından bir müddet sonra Adıyaman’ın Eski Saray mahallesinde bulunan Ermenilerin pervasızca iki Müslüman üzerine silahla ateş etmeleri sonucunda Müslüman halk ve Kürt aşiretleri galeyana gelerek nahoş olayların yaşanmasına neden olmuşlardır. Bu olayların ardından bölgede jandarma, ahaliden silahları alınmış ve bölgedeki kuvvetlerin çalışmaları neticesinde asayiş sağlanarak olaylar yatıştırılmıştır52. Adıyaman ve çevre yerleşim yerlerinde Ermeniler ve Müslümanlar arasında çıkan olaylarda Ermenilerin kışkırtıcılık yaptıkları soruşturmalar neticesinde ortaya çıkmıştır53. Bu olaylar sonunda alınan tedbirler sayesinde asayiş ve sükûnet sağlanmış ve Adıyaman’daki Protestan faaliyetleri devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nde, I. Dünya Savaşı sırasındaki tehcir olayından muaf tutulan Ermeniler, tehcirden sonra yurt dışına göç etmeyen Ermeniler 1970 yılına kadar Adıyaman ve çevresinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Protestanlık faaliyetleri ise I. Dünya Savaşı’ndan sonra Adıyaman’da sona ermiştir. 1970 yılından sonra Adıyaman Ermenileri yaşamsal ve sosyal sıkıntılardan dolayı İstanbul’a göç etmişlerdir. Günümüzde hala bu ilde torunları ve çocuklarıyla birlikte yaşamaktadırlar54. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında sona eren Protestanlık faaliyetleri 50 51 52 53 54 228 BOA, Y.PRK.UM., Belge No:33/60. BOA, A.MKT.MHM., Belge No: 657/6. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:33/85/1. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:33/60/1. Bıçakcı, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”. Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN günümüzde bölgede bulunan iki Alman misyoner tarafından tekrar icra edilmeye başlanmıştır. SONUÇ 19. yüzyılla birlikte bütün dünyada özellikle Osmanlı Devleti’ni zehirli bir sarmaşık gibi kaplayan misyonerlik dalgası 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Adıyaman’a da ulaşmıştır. Protestan misyonerlerin faaliyetlerine başlamasından önce Adıyaman’da toplumlar arasında var olan huzur ve sükûnet, bu faaliyetlerin başlamasından sonra bozulmuştur. Daha önceleri Ermeniler bölgede ağırlıklı olarak -hatta sadece- Türkçe konuşurken misyonerlerin etkisi ile Ermeniler önce millî benliklerinin farkına varmışlar ve neticede toplumdan ayrışmaya ve ayrılıkçı fikirlerin etkisiyle isyanlar çıkarmaya başlamışlardır. Protestanların çevre illerdeki özellikle Malatya’daki okulları Adıyaman’daki Ermenilerin bölgedeki ayrılıkçı faaliyetlerinin fikri zeminini oluşturmuş, bu durum halklar arası farklılaşmayı vurgulamaya, hem Ermenilerin hem de bölgedeki Müslüman halkın bir birinden kuşkulanmasına ve şüphe tohumlarının yeşermesine neden olmuştur. Bu da zamanla her iki toplumun kabuğuna çekilmesine, zamanla Ermenilerin taşkınlık faaliyetlerine Müslüman halkın da tepkisel reaksiyona geçmesine neden olmuştur. Sonunda olan bölgedeki toplumun huzuruna olmuş ve halklar birbirine düşman iki toplum haline getirilmiştir. 229 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA 1. Arşiv Vesikaları İ.HR. DH.MKT. DH.MUİ. Y.A.HUS. Y.PRK.UM. A.MKT.MHM. :251/14916-2. :1417/101-1, 1517/96-1. :21-2/38. :9/2. :33/60, 33/85-1 :657/6. 2. Tetkik Eserler Altınöz, İsmail, “Yeni Bir Osmanlı Beylerbeyliğinin Oluşumu: Dulkadir Beylerbeyliği Örneği”, Yeni Türkiye, Mayıs-Haziran 2002, Sayı 44. Arıbaş, Selahattin, 1657-1727 Yılları Arasındaki Malatya Şerriye Sicillerine Göre Malatya’da Sosyal Hayat, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1989. Bıçakcı, Lüsan, “İstanbul’da Adıyamanlı Bir Ermeni”, Radikal Gazetesi 25.03.2007. Cutts, Edward L., The Assyrıan Chrıstıans. Report Of A Journey, Undertaken By Desire Of His Grace The Archbıshop Of Canterbury And Hıs Grace The Archbishop Of York, Chrıstians İn Koordistan And Oroomiah, Printed By R.Clay, Sons, And Taylor, Bread Street Hill, Quen Victoria Street, London 1887, s. 6. Dalyan, Murat Gökhan, “Moltke’nin Mektuplarında Adıyaman ve Havalisi”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, Sayı 2003/12/204, T.D.A.V, Aksaray İstanbul 2003. Dalyan, Murat Gökhan, Başlangıcından 1570 Yılına Kadar Adıyaman Tarihi, Ankara 2007. Darkot, Besim, “Hısn-ı Mansur”, İslam Ansiklopedisi, C. V/I, MEB Yayını, İstanbul 1988. Diyarbakır Salnamesi, 1293/1876. Göğebakan, Göknur, XVI.Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Malatya 1997. Gökdeniz, Ömer Faruk, 262 Numaralı Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) Kadı Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahraman Maraş Mart 2006. Halaçoğlu, Yusuf, “Adıyaman”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. I, İstanbul 1988. Hoca Sadettin Efendi, Tac’üt-Tevarih, Haz: İ.Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1992. İdrisi Bitlisi, (İdris-i Bitlisî), Selim-Şehname, Haz. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı, Ankara 2001. Kıeser, Hans-Lukas, Iskalanmış Barış Doğu Vilayeteri’nde Misyonerlik Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Çev. Atilla Dirim, İletişim Yayınları, II. Baskı, İstanbul 2005. Kocabaşoğlu, Uygur, Anadolu’daki Amerika Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmpratorluğu’ndaki, Amerikan Misyoner Okulları, İmge Kitabevi, 3. Baskı, Ankara 2000. Mamuretülaziz Salnamesi, 1325/1908;1294/1877; 1300/1882; 1301/1883; 1310/1892; 1312/1894; 1325/1908; 1312/1894; 1312/1894, 1325/1908. 230 Arş. Gör. Murat Gökhan DALYAN Neşrî, Kitab-ı Cihannüma, Haz: M.Altay Köymen-Faik Reşit Unat, TTK Yayını, Ankara 1995. Nizamüddin Şami, Zafernâme, Çev. Necati Lugal, 2.Baskı, TTK Yayını, Ankara 1995. Öztürk, Said, Osmanlı Salnâmelerinde Adıyaman 1286-1325/1869-1908, I. Baskı, Adıyaman Vakfı Yayınları, İstanbul Ağustos 2006. Solakzade Tarihi, C.I, İstanbul 1927. Sümer, Faruk, Kara Koyunlular, C. I, TTK Yayını, Ankara 1984. Şimşirgil, Ahmet, “Osmanlı Taşra Teşkilatında Rum Beylerbeyliği”, Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 5,1989, İstanbul 1990. Tuğlacı, Pars, Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1993. Yınaç, Refet, Mesud Elibüyük, 1560 Yılına Ait Malatya Tahrir Defteri, Ankara 1983. Yörür, Canan, 259 Numaralı Adıyaman Kadı Sicili H (1312) (1895) (1-90. Sayfa), Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Eylül- 2006. Yuvalı, Abdulkadir, “Ermeni İsyanlarında Misyoner Okullarının Rolü” http://64.233.183.104/search?q=cache:BsG6T_GR62AJ:strateji.cukurova.edu.tr/ ERMENI/05.php+abdulkadir+yuval%C4%B1%2Bermeni+isyanlar%C4%B1nda&hl =tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr ( 30.04.2008.) Yücel, Yaşar, Timur’un Ortadoğu ve Anadolu Seferleri Sonuçları, TTK Yayını, Ankara 1989. 231 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK HANS BARTH’IN ‘TÜRK KENDİNİ SAVUN’ ADLI ESERİNE GÖRE ERMENİ MESELESİNİN DOĞUŞU VE AVRUPA Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK MKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, Antakya/Hatay-TÜRKİYE Tlf.: 0 326 245 58 45 /1119, e-posta: mcolak70@mynet.com 233 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Hans Barth, 1898 yılında Leipzig’de Almanca olarak yayınladığı Türke, Wehre Dich! adlı eserinde, Hıristiyan dünyasının Türklere karşı yeni bir haçlı seferi ilan ettiği iddiasında bulunmuştu. Barth’a göre, bu haçlı seferinin en önemli propaganda silahlarından biri de doğu halklarının ilk Hıristiyan milleti olan Ermeniler idi. Bu nedenle de 276 sayfadan oluşan eserinin 136 sayfalık Birinci Bölümü’nü Ermeni Meslesi’nin doğuşuna, Almanya ve İngiltere’nin Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışındaki rolüne, Avrupadaki Ermeni propagandası ve Hınçak terörü gibi temel konulara ayırmıştır. Hans Barth’ın bu eseri Selçuk Ünlü tarafından Türk, Kendini Savun! adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir. Biz bu çalışmamızda Hans Barth’ın eserinin Ermeni Meselesi ile ilgili kısmını değerlendirmeye tabi tutacağız. Böylece bir yabancının gözüyle Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışını ve büyük güçlerin Ermenileri kışkırtmalarının nedenlerini ortaya koymaya çalışacağız. Ayrıca bu çalışmayı yapmakla Ermeni araştırmaları konusuna katkıda bulunabileceğimizi düşünmekteyiz. 234 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK Giriş Bilindiği gibi Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında en önemli rolü, Şark Meselesi çerçevesinde Osmanlı Devleti’ni paylaşmayı amaçlayan Batılı emperyalist devletler ile Rusya oynamıştı. Ermeni meselesinin Batılı Devletler tarafından uluslararası bir çıkar aracı olarak kullanılmaya başlandığı Berlin Kongresi’nden günümüze kadar geçen zaman zarfında, her dönemin ruhuna göre yöntemler değişse de Ermeni meselesi hep propaganda ve diplomatik çıkar aracı olarak kullanıla gelmiştir. Bu araştırmanın konusu olan Hans Barth ve eserini incelerken, onun konuyu ele alış şekline paralel olarak özellikle üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk olan İngiltere’nin 19. yüzyıl sonlarına doğru Ermeni meselesini kendi imparatorluk çıkarları doğrultusunda ne şekilde kullandığı, bunu nasıl propaganda aracı haline getirdiği ve Osmanlı Devleti’nin bunu neden engelleyemediği konularına ağırlık verilecektir. Hans Barth’ın, elimizde bulunan Türke, wehre Dich! başlıklı eseri 1898 yılında Leipzig’de basılmış1 ve Selçuk Ünlü tarafından Türk Savun 1 Bkz. Hans Barth, Türke wehre Dich!, Rengersche Buchhandlung, Leipzig 1898. 235 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Kendini başlığıyla 1988 yılında Türkçeye çevrilmiştir2. Bu eserin ilk olarak 1896 yılında yayınlandığı ve daha sonra Almanya’da toplatılmış olduğu bilgisine ise Halil Cin tarafından yazılmış olan, Selçuk Ünlü’nün çevirisinin önsözünde rastlamaktayız3. Hans Barth’ın 1898’de Leipzig’de basılmış eseri küçük ebatta toplam 276 sayfa ve iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Der achte Kreuzzug (Sekizinci Haçlı Seferi) başlığıyla İngiltere’nin Osmanlı Devleti üzerindeki emelleri ve Ermeni isyanlarının nedenleri üzerinde durulurken ikinci bölümde, Die Türken als Kulturvolk (Bir kültür toplumu olarak Türkler) başlığı altında Türk kültürü ve hoşgörüsünden bahsedilmektedir. Biz bu çalışmamızda alıntılar yaparken, çalışmamızın Türkçe olması hasebiyle, Hans Barth’ın eserinin Türkçeye çevrilmiş olanından dipnot gösterdik; ancak bir eserin çevirisinin hiçbir zaman orijinalinin yerini tutamayacağını ve her dilin içinden çıktığı toplumun dünyaya bakışını ve tarihini yansıttığını düşündüğümüzden, eserin çevirisindeki aksaklıkları da azaltmak amacıyla alıntılarımızı orijinal eserle karşılaştırdık. Alman asıllı gazeteci-yazar Hans Barth, 1862’de Stuttgart’ta doğmuş, 1926’da Roma’da ölmüştür. İzmir’de bir süre pansiyonculuk yapmış, bu suretle Türkiye coğrafyasını ve Türk insanını yakından tanıma ve araştırma olanağı bulmuştur. O, İtalya’da üç Alman gazetesinin muhabirliğini de yapmış ve nüktedanlığı ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Yapmış olduğu araştırma ve gözlemler sonucunda özellikle 1890’lı yıllardaki Ermeni olaylarını ve buna karşın Türk hoşgörüsü ve toleransını konu edinen makaleler yazmıştır4. Bu makalelerinde Barth, 1890’lı yıllarında Osmanlı topraklarındaki Ermeni olaylarının iç yüzünü ortaya koymaya çalışmıştır. Bunu yaparken de savunduğu temel görüş, İngilizlerin Ermenileri kendi yayılmacı politikalarının bir aracı olarak keşfettikleri görüşüdür. 2 3 4 236 Bkz. Selçuk Ünlü, Türk Savun Kendini, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988. Selçuk Ünlü’nün bu çevirisine eleştirel bir yaklaşım için bkz. İlhan Pınar, “Türk, Savun Kendini! Çevirisine Dair”, Toplumsal Tarih, Temmuz 1994, s.62-64. Bkz. Barth, Türk Savun Kendini, Çevr. Selçuk Ünlü, Önsöz Kısmı. Barth, sadece Türkiye üzerine makale ve kitaplar yazmamıştır. Belli bir süre İtalya’da yaşadığı için İtalyan kültürü ve tarihini anlatan kitaplar da yazmıştır. Bu kitapların tanıtımı, Hans Barth’ın burada ele aldığımız eserinin arka sayfalarında yapılmıştır. Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK Barth, Türk Savun Kendini adlı yapıtını yazma gayesini eserinin önsözünde şu iki paragrafla açıklamaktadır: Tolerans sahibi ve asil bir topluma, yıllar yılı düşmanca bir tavır takınıldı ve iftira edildi. Yıllarca, Hıristiyan tesanüdünden hareketle, Rum ve Ermeni azınlıkları sistematik olarak kışkırtıldı ve eğer tehdit altındaki Osmanlı, gizli gizli yürütülen entrikalara ve açıkça sürdürülen isyanlara karşı koyarsa, Avrupa’nın din adamlarının tamamı ahlâki bir hiddete bürünecekler ve İslama karşı yeni bir haçlı seferini vaz edecekler. Bu kitabın yazarı gibi, kim Türk halkının ruhuna bir göz atsa, Türklere karşı yürütülen kışkırtıcılığın ne kadar haksız olduğunu bilecektir. Türkler hakkında yıllarca Hıristiyan dünyasınca sahip olunan yanlış imajları ortadan kaldırmaya yarayacak bir düşünceden hareketle, benden önce birçoklarının -Vambery, von der Goltz, Körte, Murad Efendi vs...- yaptığı gibi burada hakikat ve adalet namına onları savunmayı denedim. Eğer bu aptalca peşin hükümleri bir tarafa atmayı, çalışkan ve namuslu Osmanlıları bir dost olarak kazanmayı başarabilirsem, bu kitap boş yere yazılmamış olacaktır5. Bu sözleri ile Barth, bir taraftan Ermeni meselesi konusunda Batılıların tolerans sahibi ve asil bir toplu olan Türklere karşı ön yargılarla yaklaştıklarını belirtirken, diğer taraftan da hakikat ve adalet namına Türkleri savunmaya çalıştığını, bu eser ile onların dostluklarını kazanmayı amaçladığını ifade etmektedir. Barth, İngiltere’nin ve Ermeni isyanlarına destek veren diğer batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı saldırılarını, Hıristiyan âleminin topyekûn bir saldırısı olarak algıladığı için bu saldırıları eserinin birinci bölümünde sekizinci haçlı seferi başlığı altında toplamış ve Türkleri haçlılara karşı savunmaya çalışmıştır. Biz de bu çalışmamızda Barth’ın eserinin Ermeni meselesi ile ilgili olan Haçlı Seferi kısmının yani birinci bölümünün üzerinde duracağız. Ermeni Meselesinin Doğuşu ve Batı Kamuoyuna Yansıtılmasına Bir Örnek: Johannes Lepsius Hans Barth’ın eserinin birinci bölümü, yukarıda belirttiğimiz gibi Sekizinci Haçlı Seferi başlığını taşımakta ve Ermeni meselesinin ortaya 5 Hans Barth, Türk Savun Kendini, Çev. Selçuk Ünlü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988, s.8. 237 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 çıkışını ele almaktadır. Barth bu bölümde, Türklerin ve Ermenilerin karakter özelliklerini, Ermenilerin sosyal bir mesele olarak ortaya çıkışlarını, Rahip Lepsius ve eseri hakkındaki düşüncelerini, batı emperyalizminin Anadolu’daki menfaatleri doğrultusunda Ermenileri aracı olarak kullanmalarını ve son olarak Ermenilerin isyan etmek ve terör faaliyetlerinde bulunmak için örgütlenmelerini ve yer yer harekete geçmelerini ele almaktadır. Bu eserinde Barth, bir taraftan Ermeni meselesinin ortaya çıkışından itibaren batılı devletlerin bu meseleye yaklaşımını haçlı seferi olarak nitelerken, diğer taraftan da Ermenilerin örgütlenmeleri ve faaliyete geçmeleri üzerinde durarak, Ermeni meselesinin doğuşunu anlamamıza yardımcı olmaktadır. Ermeni meselesinin ortaya çıkışını açıklamaya çalışırken Barth: Ermeni toplumu, geniş bölgelere dağılmış, küçük bir azınlıktan, Türk Devleti’nin ortasında özel bir devlet kurma gibi akla durgunluk veren bir fikre saplanma hakkını kimden aldı6? diyerek önemli bir soru sormakta ve cevabını yine kendisi …(Ermeniler) Batılıların senaryosunu yazdığı bir komedide oynamak istediler. Böylece başlayan oyuna Ermenilerin çoğu katılmak zorunda kaldı… Fakat oynanan komediden daha sonra bir trajedi ortaya çıktı. Çünkü mert Osmanlı kendi ev sahipliği hakkını kullanarak oyunbozana gerekli dersi verdi… Bu ders sözde hümanizm açısından üzücü fakat tarihi Nemesis açısından haklı ve Ermenilerce çok hak edilmişti7 diyerek vermektedir. Böylece Barth, Ermeni meselesinin çıkışını batılı devletlerin bir oyunu olarak ortaya koyduğu gibi Ermenilerin de bu oyuna alet olmakla trajik bir durumun ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu oyunu oynamakla Batılı devletlerin iç kamuoylarını hoşnut ettiklerini de Barth ayrıca belirtmektedir. Barth’a göre, Avrupalı emperyalist devletler, bir Ermeni meselesi yaratmadan önce, Ermenistan’da böyle bir sorun yoktu. Ermeni halkının genelinde bağımsız bir devlet kurmak gibi en ufak bir düşünce yokken; son yıllarda görülen Ermeni hareketlerine kilisenin de karışması ile mesele son derece şeytani ve planlı olarak emperyalist devletler tarafından yönlendirildi. Özellikle İngiltere, Ermenilere büyük vaatlerde bulunarak, onları Türklere karşı tahrik etmek için temsilciliklerini ve misyonerlerini çekinmeden kullandı. İngiltere isyana teşebbüs eden Ermenileri cezalandırmaya çalışan Osmanlı Devletini ise, zavallı Hıris6 7 238 Barth, Türk Savun Kendini, s.9. Barth, Türk Savun Kendini, s.10. Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK tiyanların takipçisi olmakla suçlamış ve gerçekleri çarpıtmaktan çekinmemiştir8. İngiltere’nin bu propagandasının sayesindedir ki, Ermeni meselesi daha başlangıçtan itibaren Batı kamuoyuna Anadolu Hıristiyanlarının meselesi olarak girmiştir. Barth, Ermeni meselesinin daha başlangıçtan itibaren Batı kamuoyuna yansıma şekline örnek olarak Johannes Lepsius’u vermektedir. Protestan bir Alman papazı olan Johannes Lepsius, Avrupa ülkelerinde Ermeni propagandası yapmak için kilisedeki görevinden ayrılarak, Berlin’de Deutscher Hilfsbund für Armenien (Ermenistan için Alman Yardım Derneği)ni kurmuş ve bütün mesaisini Ermeniler için propaganda yapmaya ayırmıştı. Ermenistan için Alman Yardım Derneği, Ermeniler lehine kamuoyu oluşturmak için 1896 yılında Almanya’da Türkler aleyhine başlatmış olduğu kampanya ile özellikle kilise çevrelerinde rağbet görmüştür. Bu tarihten sonra Johannes Lepsius, Almanya’daki değişik Ermeni dernekleri çatısı altında faaliyetlerini sürdürmüş ve 1919 yılında Alman Dışişleri Bakanlığı’ndaki Ermeni meselesi ile ilgili bilgileri çarpıtarak Potsdam’da yayınlamıştır9. Lepsius’un faaliyetleri, Avrupa ülkelerinde Ermeniler lehine kamuoyu oluşmasında etkili olacak ve çarpıtarak yayınladığı belgeler Ermeni meselesi ile ilgili bilimsel çalışmalarda kullanılacaktır. Lepsius’un Ermeni meselesi ile ilgili propaganda mahiyetinde bildiğimiz ilk eseri Armenien und Europa (Ermenistan ve Avrupa)dır ki10, Barth kitabında bu eserden alaylı bir şekilde Lepsiade olarak bahsetmektedir. Lepsius’un bu eserine göre, Türkler Ermenileri yalnız öldürmekle kalmıyor, yaralılara işkence ediyor, ateşe atıyor, derilerine iğne batırıyor, 50’şer kişilik gruplar halinde ateşe atıyordu. Her türlü dehşet verici, menfi işkence yöntemleri Türkler tarafından Ermenilere uygulanıyordu. 8 9 Barth, Türk Savun Kendini, s.10. Johannes Lepsius ve Avrupa ülkelerindeki Ermeni propagandası hakkında geniş bilgi için bkz. Mustafa Çolak, “Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı –Johannes Lepsius Örneği- (üç belge ile birlikte)”, Belleten, C. 66, S. 247 (Aralık 2002), s. 967-985; Selami Kılıç, “Ermeni Dostu Olarak Tanınan Bir Alman Din Adamı Dr. Johannes Lepsius”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XVII, S. 51 (Kasım 2001), s.585-603; Cem Özgönül, Der Mythos Eines Völkermordes, Önel Verlag, Köln 2006. 10 Lepsius’un Almanca yazdığı bu eser İngilizce ve Fransızcaya da çevrilmiş olup Türkler hakkında ağır ithamlar içermektedir. Bkz. Kılıç, “Ermeni Dostu Olarak...”, s.591-592. 239 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Hatta öyle ki: … (Ermenilerin) Gözlerini oymak burun ve kulaklarını kesmek de ziyafetin bayram spesiyalitesi…11 idi. Barth’a göre, …Muhakemeden yoksun, son derece aptal ve cahil bir toplumun bile inanamayacağı…12 bu yalanlar Avrupa ülkelerinde Ermeniler lehine kamuoyunun oluşmasında etkili oluyordu. Lepsius, Anadoludaki Ermeni olaylarını Avrupa ülkelerine aktarırken Ermenileri kuzular gibi suçsuz, en ufak bir tahrike yeltenmeyen, mazlum Hıristiyanlar olarak gösterirken Türkleri tam aksine, Ermenilerin kökünü kurutmaya çalışan, Ermenilerin kesilmesini bir bayram olarak algılayan kana susamış kişiler olarak anlatmıştır. Lepsius’a göre: Her Müslüman hükümete karşı itaat ve bağlılığını ispat etmek üzere kendisine dost Hıristiyanları öldürmekle yükümlü(ydü)13. Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi Lepsius’un Avrupa kamuoyunu etkilemek için takip ettiği en önemli yol, Ermeni meselesini bir Hıristiyan meselesi olarak göstermeye çalışmasıdır. Hâlbuki bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nin ayrılıkçı olmayan ve teröre yeltenmeyen Hıristiyanlara karşı herhangi bir yaptırımı söz konusu değildi. Lepsius bilinçli olarak Ermeni meselesini bir Hıristiyan meselesi olarak göstererek Hıristiyan olan Avrupa kamuoyundan daha fazla destek almayı amaçlamıştır. Lepsius’un düşünce dünyasını ve onun Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni Olaylarına bakışını Barth özetle şöyle ifade etmiştir: …Türk olan her şeye karşı, vahşi, körü körüne acımasız bir kin; asil, sabırlı Ermeniler için ise, patolojik sempati çocuksu saf bir cehalet ve müsamahanın yanı sıra katliamın politik, ahlaki ve sosyal sebeblerinin tamamen ört bas edilmesi ve keyfi, sahte vahşet olaylarının sunulması… 14. Lepsius’un Türklere karşı duyduğu nefret o kadar ileri derecededir ki, Türklerin artık ıslah olamayacaklarını düşünerek Allah’ım onları bağışla ne yaptıklarını bilmiyorlar15 diyerek Türkleri Allaha havale etmektedir. Böylelikle bir taraftan kendisinin saf, temiz bir dindar olduğunu ortaya koymaya çalışırken diğer taraftan da kana susamış Türkler ile ancak Allahın baş edebileceğini vurgulamaya çalışmıştır. 11 12 13 14 15 240 Barth, Türk Savun Kendini, s.16. Barth, Türk Savun Kendini, s.16. Barth, Türk Savun Kendini, s.16. Barth, Türk Savun Kendini, s.15. Barth, Türk Savun Kendini, s.15. Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK Karakter Özelliklerine Göre Ermeniler ve Türkler Hans Barth, eserinde bazen Türkler ile Ermenileri karşılaştırarak bazen de her iki milleti ayrı ayrı ele alarak karakteristik özellikleri hakkında bilgi vermektedir. Barth, her şeyden önce Türklerin barbar olmadıklarını düşünmekte ve buna delil olarak da Osmanlı Devleti’ndeki yönetim anlayışını vermektedir. Barth’a göre, Osmanlılar hâkimiyetleri altındaki Hıristiyan azınlıklarının dinlerini yasaklamayı hiçbir zaman düşünmemişlerdi. Aksine herkesin özgürce, kendi bağımsız cemaatlerini oluşturmalarına müsaade etmişler ve ayrıca Hıristiyanlardan en düşük düzeyde vergi almışlardı. Askerlik ise yalnızca Müslümanlara mecburi idi. Avrupalıların, Türkleri barbar olarak nitelemeleri ya Türkleri tanımamalarından ya da bunu propaganda olarak kullanmak istemelerinden kaynaklanıyordu16. Barth, Ermeniler hakkındaki değerlendirmelerinin kaynağının kendi gözlemleri ve Alman araştırmacı Dr. Alfred Körte’nin Ermeniler hakkında yazdıkları olduğunu belirtmektedir. Barth’a göre Körte, Ermenilerle şahsen kurduğu münasebetler sayesinde Ermenileri oldukça iyi tanımaktaydı. Körte’nin Anadolu Ermenileri hakkındaki araştırmaları; konsolosların, ajanların, misyonerlerin ve papazların eserlerinden çok daha gerçekçiydi. Barth’ın Körte’den aktardığı üzere Bir Yunanlı iki Yahudi’yi, bir Ermeni de iki Yunanlıyı kandır(acak) kadar kurnazdı. Türkler ise kendi hallerinde bir lokma bir hırka felsefesine inanmış insanlardı. Dolayısıyla Körte, Anadolu’da esas sömürülenlerin Türkler olduğunu savunuyordu17. Körte, Ermenileri kurnaz olarak nitelerken bunu olumsuz anlamda ve Ermenilerin güvenilmez olduğunu belirtmek için kullanmıştır. Zira Körte’ye göre, Anadolu’da bir insan dolandırıldığında hemen bunun bir Ermeni işi olduğu kanaatine varılırdı. Anadolu’daki şartları iyi tanıyan büyük bir inşaat mühendisinin değerlendirmesi ise dikkat çekiciydi: Türk ile bir iş yaparsam herhangi bir yazılı mukavele yapmam; çünkü onun söz vermesi yeter. Yunan veya şarklı başka biriyle mukavele yapmam gerekir ve faydalıdır. Fakat Ermenilerle, yazılı herhangi bir mukavele yapmam, çünkü onların entrika ve yalancılıklarından dolayı yazılı mukavele bir işe yaramaz18. 16 Barth, Türk Savun Kendini, s.10-11. 17 Barth, Türk Savun Kendini, s.39. 18 Barth, Türk Savun Kendini, s.39. 241 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Körte’ye göre, bir Ermeni’nin hayattaki yegâne hedefi para kazanmaktır; parayı çok sevdiğinden ölçülü yaşar, zevk alacağı her şeyden uzak durur, para için düşünmeden yalan söyler ve dolandırırdı. Türk ise Ermenilerin bu özelliklerine karşı oldukça savunmasızdır. Çünkü Ermeni’yi güçlü kılan, o doymak bilmeyen kazanma hırsı, Türklerde hiç yoktu. Anadolu köylüsü tembel değildi, tarlasını ataları gibi işlerdi; fakat kendini yıpratarak mal biriktirme düşüncesini de taşımamaktaydı. Bu nedenle ekonomik olarak da güçsüzdü. Körte’ye göre Ermeniler ile Türkler arasındaki zıtlıkları, Türk ve Ermeni hanına giden herkes açıkça görebilirdi; Türk hanında insanlar sakin ve ağırbaşlı karşılanır, çıplak odalar, dini inançlar bakımından dokunulması yasak olan örümceklere varıncaya kadar temizlenirdi. Oda sert fakat temiz olan örtü ve yastıklardan ibaretti. Hayvanlara iyi bakılırdı. Türk hanının temel özelliği, rahat olmayışı fakat itinalı oluşudur. Ermeni hanlarında durum çok farklıdır. Hayvanlara iyi bakılmazdı. Han odalarına, Avrupa görüntüsü verilmeye çalışılmıştır. Hancı gelenleri iltifat ve tekliflere boğardı. Temiz olmayan çarşaflar ve böcekler rahatsız ederdi. Hesap da belli değildir19. Körte’nin dikkatini çeken bir diğer husus ise Anadolu’ da birçok köyde bulunan Ermeni bakkallarının durumuydu. Körte’ye göre Türk köylüsü kahve ve tütün gibi bazı ihtiyaçlarını bakkaldan karşılardı. Köylüde peşin para nadir bulunduğundan bakkala borçlanır, mahsul zamanı borcunu mahsulü ile öderdi. Bu durum, Türk köylüsünün Ermenilere ekonomik olarak bağımlı hale gelmesine neden olurdu. Zira Ermeni, mahsulü düşük fiyata, çok fazla kar edecek şekilde alırdı. Türk köylüsü bazen Ermeni bakkaldan kredi almak zorunda kalırdı. Ermeni bakkal ancak belirli şartlarla, mesela tiftik keçisinin yününün ve afyonunun çok düşük fiyatla kendisine satılması kaydıyla krediyi verirdi. Böylece Türk köylüsü, Ermeni bakkal tarafından sömürülürdü. Dolayısıyla Körte’ye göre: Sülük, köylüyü emdikten sonra şehre gider ve yerine başka bir Ermeni geçerdi. Anadolu’ya, Bulgaristan, Rumeli ve Dobruca’dan gelen muhacirler, bu yolla kısa sürede Ermenilerin ekonomik boyunduruğuna girmişlerdir. Eskiden büyük bir Türk köyü olan İnönü’de yaşlı bir köylünün Körte’ye söylediği ifade dikkat çekiciydi: Burada hepimiz Türk’üz. Bu köyde hiçbir Ermeni’nin Yunanlının olmaması bizim için büyük bir mutluluktur20. 19 Barth, Türk Savun Kendini, s.39-42 20 Barth, Türk Savun Kendini, s.41-42. 242 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin sosyo-ekonomik durumlarının Türklere oranla daha iyi olması, bazı Ermeni aydınlarının da dikkatini çekmişti. Bu aydınlar, Osmanlı Ermenilerinin Osmanlıya bağlı kalmalarını, isyan etmemelerini salık vermişlerdi. Barth’a göre Ermenilerin Rusya’daki Patriği dindaşlarına: Eğer siz menfaatlerinizi korumak istiyorsanız Osmanlılara sadık kalınız. Bütün diğer çabalarınız Türklerden ziyade size zarar verecektir. Mutlu yaşamak için size, Türkiye’den daha iyi bir ülke yoktur21 şeklinde hem tavsiyede hem de uyarıda bulunmuştu. Sonuç olarak Hans Barth, Ermeniler hakkındaki kendi değerlendirmelerinde, Anadolu Ermenilerini iyi tanıdığını iddia ettiği Körte’nin yazılarını da kaynak göstererek, Anadolu Ermenilerinin sosyo-ekonomik açıdan hem Türklere hem de Rusya ve diğer ülkelerdeki Ermenilere oranla daha iyi durumda olduklarını ve hukuki olarak da daha fazla haklara sahip olduklarını yazmaktaydı. Anadolu Ermenileri hem zengindiler hem de devlet yönetiminin her kademesinde temsil ediliyorlardı. Dolayısıyla Batılı Devletlerin, Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin ezildiği yönündeki iddiaları sadece bu emperyalist devletlerin Osmanlı Devleti’ni daha rahat sömürmek için kullandıkları bir bahaneydi. Batı Emperyalizmi ve Ermeniler Avrupalı kavimler Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerle karşılaştıklarında aralarındaki en önemli fark Türklerin Müslüman, Avrupalıların ise Hıristiyan olmalarıydı. Daha sonraları, Osmanlı Devleti ile birlikte Türkler daha da ileri giderek dünya Müslümanlarının savunuculuğunu da üstlenmişlerdi. Dolayısıyla Türkler ile Avrupalı kavimlerin temaslarında din faktörü daima önemli bir rol oynamıştır. Avrupalılar Türklere, çoğu zaman Türk oldukları için değil, Müslüman oldukları için karşı tavır almışlar ve hep öteki muamelesi yapmışlardır. Bu davranış sadece Türkler için değil, birçok topluluk için geçerli olmuştur. Macarlar ve Bulgarlar, Hıristiyanlığı kabul edene kadar aynı muameleye maruz kalmışlardır. Bu sebeple Avrupa’nın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı imparatorluğun haşmetli döneminde çekingen olmakla birlikte, daima düşmanca davranmasının temelinde din faktörünün olduğunu söylemek mümkündür. İmparatorluğun haşmetli dönemi bitince çekingenlik kalmamış ama düşmanlık devam etmiştir. 21 Barth, Türk Savun Kendini, s.44. 243 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Osmanlı Devleti dâhilinde Ermenilere ve diğer gayrimüslim gruplara dini ayrıcalıklar ile birlikte kültürel ve hukuki sahada geniş haklar tanınmıştı. Bu haklar, imparatorluğun zayıflamasıyla birlikte çeşitli devletlerin rahatlıkla kullandıkları birer vasıta haline gelmişlerdi. Rusya, Ortodoksların, Fransa Katoliklerin hamiliğini üstlenirken, İngiliz ve Amerikan misyonerleri de Ermenileri Protestanlığa çekmeye çalışıyorlardı. Dolayısıyla Amerikan ve İngiliz Protestan misyonerlerin ilgisi Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilere çevrilmişti. Esasen bu misyonerlik faaliyetleri, emperyalist devletler için Osmanlı Devleti’nin iç işlerine bir müdahale aracı olarak kullanılıyordu. Nitekim bu misyonerlik faaliyetleri sonucu Türkler ile Ermeniler arasında iyileşmesi zor yaralar açılmıştır. Avrupalı Devletlerin misyonerlik politikaları, Ermeni sorununun tetikleyici en önemli faktörü olmuştur22. Misyonerlik faaliyetlerinin Ermeni meselesinin en önemli nedeni olduğunu Hans Barth da belirtiyordu. O bu faaliyetlerin çoğunun hangi türden olduğunu New York Herald gazetesine dayanarak şöyle yazmaktaydı: Misyoner olarak gönderilen adamlar dünyanın her ülkesini karıştırabilecek durumdaydılar; bunlar kendi hükümet biçimlerinden başka her hükümet biçimine karşı, şarkın karakteri, tarihi üzerine çok az bilgi sahibi, kuvvetli önyargılara sahip, tecrübesiz ve yarı aydın, heyecanlı insanlardı. New York’taki memur ve büroları için sarf edilen son derece büyük meblağlar bir yana, bu zaten bölünmüş halkı daha fazla bölmek için bu Protestan propagandasına israf edilen büyük paralara acımak lâzım23. Büyük paralar harcayan Protestan misyonerler, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ırkî ve dinî farklılıkları kendi çıkarları doğrultu- 22 Avrupalı devletlerin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Ermenilere yönelik misyonerlik çalışmaları hakkında geniş bilgi için bkz. Hasan Babacan, Ermeni Sorunu Üzerine Makaleler, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Afyonkarahisar 2007, s.1-16; Selami Kılıç, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul 2003; Davut Kılıç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dini ve Siyasi Mücadeleler, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2000; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006; N. Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi ( 1774-2005), Bilgi Yay., İstanbul 2007. 23 Barth, Türk Savun Kendini, s.20-21. 244 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK sunda kullanmışlar ve ortaya çıkan trajedileri de zavallı Hıristiyanlar ve barbar Türkler olarak dünyaya yaymışlardır. Misyonerlik faaliyetleri yürüten devletlerarasında özellikle Amerika ve İngiltere, Osmanlı Devleti’ndeki Ermenileri kendi hedef kitleleri arasına koymuşlardı. Ermeni Kilisesine müstakil veya en azından otonom bir Ermenistan vaadinde bulunarak, kiliseyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı başardılar. Ermeni toplumunun bağımsız bir devlet hayali ve beklentisi, Ermeni kiliseleri arasındaki mezhep çatışmalarından doğan ihtilafları yumuşatmış, Ermeni ruhaniler, amaçları doğrultusunda mezheplerinin esaslarını bir tarafa bırakarak din yerine, kendileri için bir kurtuluş çaresi gördükleri milliyet propagandası yapmaya başlamışlardı. Ermeni ruhani liderleri, dini konularda göstermelik faaliyetlerine devam ederken; manastırlarda kiliselerde, okullarda yürüttükleri faaliyetler ile Türk toplumu ile Ermeniler arasına düşmanlık tohumları ekerek Ermeni toplumunda milli duyguların uyanmasını sağlamışlardı. Böylece Ermeni toplumu üzerinde yoğunlaşan dinî temalı propaganda faaliyetlerinin yerini siyasi temalar almaya başlamıştı. Bir başka deyişle İngiltere ve Amerika’nın misyonerlik faaliyetleri kısa bir süre sonra siyasal propagandalar şekline dönüştü. Barth’a göre misyonerlik faaliyetleri aracılığıyla Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı sinsice kışkırtan Avrupa devletlerinin başında İngiltere geliyordu. İngiltere …Dünyanın yaratılışından beri tek bir İngiliz’in bile ayak basmadığı şehirlerde konsolosluklar açıyor…24 ve bu konsolosluklar aracılığı ile Ermenilerle bağlantı kuruyordu. İngiltere’nin çalışma yöntemi ise şu şekildeydi: …Emin adımlarla ilerlemek, yakalanmamak, dikkati çekmemek… Bir zamanlar asıl etki sahasının olması gerektiği yerde köstebek gibi her tarafta yerin altından kazarak… Adım adım başkalarına karşı entrika çevirmek, başkalarını kışkırtmak, zayıflatmak, sarsmak… Tabii her zaman kendi tekeline aldığı medeniyet ve Hıristiyanlık bayrağı altında… İngiltere öteden beri hep böyle yapmıştır ve başarılarının sırrı bundan başka bir şey değildi…25. Aslında İngiltere’nin Osmanlı Ermenilerine olan ilgisi, Ermeni meselesi henüz uluslar arası bir boyut kazanmadan daha öncelere dayanıyordu. İngiltere Dışişleri Bakanlığı 1856 Paris Antlaşması esnasında 24 Barth, Türk Savun Kendini, s.21. 25 Barth, Türk Savun Kendini, s.19. 245 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 …Babıâli’nin Hıristiyan tebaası üzerinde bir tek devletin koruyuculuğu yerine beş devletin ortak koruyuculuğunu getirmeyi...26 istiyordu. Böylece İngiltere, Paris Anlaşması’nda Ermeni adını doğrudan kullanmıyor, onun yerine Hıristiyan tabirini kullanıyordu; fakat buradaki Hıristiyan tabirinin Ermenileri kastettiğini herkes biliyordu. Dolayısıyla bundan böyle Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilerin isyan ve tahriklerine yalnız Rusya değil; Avrupa’nın beş güçlü devleti yani İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya da destek olacaklardı. İngiltere genel bir dış politika olarak, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’nu Ruslara karşı destekliyordu. Bu savaşta Osmanlı’nın yenilmesi üzerine politikasını değiştirerek Mısır ve Kıbrıs’ı işgal etmişti. İngiltere, Osmanlı topraklarını hammadde kaynağı ve açık pazar olarak gördüğü için Rusya’yı Osmanlı İmparatorluğu topraklarından mümkün olduğu kadar uzak tutmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda, Ermenileri koruyarak Doğu Anadolu’da kendi güdümünde bir Ermeni Devleti kurmayı tasarlamış ve bu amacı doğrultusunda Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmıştır. İngiltere’nin Berlin Kongresi’nden sonra Osmanlı Ermenilerine yönelik politikalarını Barth şöyle özetlemektedir:…İngiliz politikası esasta ve her yerde yanlış yola saptı, hatta Avrupa’nın aldatılması ve sömürülmesi bahsinde de ‘şarkta’ İngilizlerin ikiyüzlülüğü bilinen menfi neticeleri uhdesine aldı. Ermeniler sistematik biçimde bölgelerindeki idarecilere karşı kışkırtıldı. Misyoner faaliyetleri ve kiliselerin yardımı ile cinayet ve yangınlara yol açıldı. İngiliz bayrağı altında, Osmanlı Bankası’na saldırı düzenleyen asiler, Türkiye’ye gizlice sokuldu…27. Anadolu’daki Ermeni ayaklanmalarının ve trajedisinin gerçek nedeninin Avrupalı ülkeler olmasına rağmen Avrupa basınında farklı haberler yer alıyordu. Bu konuda Barth, E. Scarfoglio’ya dayanarak şunları yazmaktaydı: Eğer İngiliz ve Yunan gazetelerinin hala uzun uzun ve korkunç Türk mezalimi hikâyeleri yazdıkları düşünülecek olursa benim yazdıklarım size yalan gibi gelecek, oysa Yunan ve İngiliz, gazetelerinin yazdıkları, edepsizce uydurulmuş birer yalandan başka bir şey değildir. Bununla beraber müşterek bir komplo gibi, bu yalanlar kuşaktan kuşağa yayılıyor ve her defasında aynı şekilde yeniden ortaya çıkıyor28. 26 Şimşir, N. Bilal, Osmanlı Ermenileri, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1986, s.11. 27 Barth, Türk Savun Kendini, s.71. 28 Barth, Türk Savun Kendini, s.50. 246 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK Avrupa basınına karşın Amerika Birleşik Devletleri basınında az da olsa şeref sahibi yazarların çıktığına da değinen Barth, Aralık 1893’te Doğu’da faaliyet göstermiş olan Amerikalı misyoner Cyrus Hamlyn’ın, bir Boston yayın organı olan The Congregationalist’te yazdığı makalesinde, Türk Devleti’nde yaşayan bütün Hıristiyan cemaatlerinin Ermeni İhtilal komitesi Hınçak’ın propagandasından rahatsızlık duyduklarını belirtmektedir. Hans Barth’ın Hamlyn’nden aktardığına göre, aynı makale içerisinde Hamlyn, birebir Ermenilerle görüşmeleri neticesinde edinmiş olduğu izlenim ve bilgilerine de yer vermektedir. Hamlyn’in verdiği bilgilerden bir Ermeni ile aralarında geçen şu diyalog dikkat çekicidir. Buna göre, ihtilalci, zeki bir Ermeni, yabancı bir kuvvete Anadolu’ya giden yolu açma ve Türk Devleti’nin yönetimini ele geçirme hususunda kendilerine güvendiklerini belirtmiştir. Hamlyn, bunun nasıl olacağını sorduğunda ihtilal yanlısı Ermeni: Hınçak Komiteleri bütün ülkede organize edilmiş durumdadır ve çok sayıda Türk’ü ve Kürt’ü öldürmek, köylerini ateşe vermek, sonra da dağlara kaçmak için fırsat kollamaktadır. Müslümanlar bundan gazaba gelecekler, Ermenilere saldıracaklar ve onları, aynı barbarlıkla katledecekler. Öyle ki, yabancı bir büyük kuvvet, insanlık ve Hıristiyan medeniyeti adına ülkeye girecek ve işgal edecek29 cevabını vermiştir. Hamlyn, bu projenin çok dehşet verici ve şeytanca olduğunu ifade edince Ermeni: Biz Ermeniler, hür olmaya karar verdik. Avrupa, Bulgar zulmü ile yumuşadı ve Bulgaristan’ı serbest bıraktı. Aynı Avrupa, bizim de feryadımızı duyacaktır30 cevabını vermiştir. Buradan Hınçak Cemiyeti’nin bağımsız Ermenistan ideali peşinde koşarken Bulgarları örnek aldığını ve bu yolda en az Bulgarlar kadar Türklere vahşet uygulamaya kararlı olduğunu anlayabiliriz. Nitekim Barth da, Hınçak Cemiyeti’nin Sasun, Erzurum, Bitlis, Maraş, Zeytun ve geri kalan Osmanlı topraklarında Müslümanlara yaptığı vahşeti, eserinde Hınçak’ın Cinayetler Galerisi başlığı altında detaylı ve somut örneklerle vermektedir31. Hınçak’ın Müslümanlara karşı uyguladığı vahşet karşısında Osmanlı Devleti’nin almış olduğu tedbirler, bazı Avrupalı diplomatları bile insafa getirmiştir. Hans Barth’ın aktardığına göre, İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Baron Von Saurna–Jeltsch bir Berlin gazetesinin temsilcisine şöyle bir açıklamada bulunmuştur: Türklerin davranışlarında haklı oldukları 29 Barth, Türk Savun Kendini, s.23. 30 Barth, Türk Savun Kendini, s.23. 31 Bkz. Barth, Türk Savun Kendini, s.29-36. 247 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gizlenemez, Ermenilerin istediklerini haklı ve gerçekleştirilebilir görmüyorum. Nihayet onlar da diğerleri gibi Türkiye’de bir millet, sultanın tebaalarıdır. Hak edebilecekleri eğitim ve kazanç hürriyetine zaten sahiptiler, hem de fazlasıyla, kimse onların ibadetlerine karışmıyor ve çoklarının durumu son derece iyi. Onların saygısız ve utanmazca kazanç yollarının Türklerin arasına nifak soktuğu da asla inkâr edilemez. Yüzyıllar boyu Türkiye’yi sömürdüler. Tefecilik yapıyorlar ve dürüst değiller32. Her ne kadar Alman Büyükelçisi Türkleri davranışlarında haklı bulsa da Ermenilerin Erzurum, Kayseri, Yozgat, Çorum, Merzifon, Sasun, Zeytun’da çıkardıkları isyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak Müslümanlar zavallı Hıristiyanları katlediyor mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır. Ancak döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları durumu daha tarafsız bir şekilde değerlendirerek, Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre, Ermeni meselesi ile ilgili Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde iki farklı bilgi kaynağı ortaya çıkmaktadır; birincisi, basın-yayın organları ki, Avrupa Kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor ve adeta bir propaganda makinesi gibi çalışıyordu. İkincisi ise diplomatik belgeler ki, daha tarafsız, olayları ve isyanları anlamaya çalışan, devlet adamları tarafından okunan ve bu bağlamda kendi milli çıkarları doğrultusunda politikalar üretilmesini sağlayan kaynaktı. SONUÇ Ermeni meselesinin uluslar arası bir boyuta taşınmasından kısa bir süre sonra bir Alman gazetecinin hakikat ve adalet namına ortaya çıkıp Türk Savun Kendini demesi bize bir taraftan Türklerin, daha Ermeni meselesinin başlangıcından itibaren haklı davalarında kendilerini savunamadıklarını gösterirken diğer taraftan da Ermeni meselesinin Avrupa ve Amerika kamuoyuna misyonerler tarafından nasıl çarpıtılarak yansıtıldığını açık bir şekilde göstermektedir. Özellikle Protestan misyonerlerin, Osmanlı Devleti’nin kendi toprakları üzerinde yer yer isyan etmiş ya da isyana teşebbüse kalkmış örgütlü Ermeni birliklerine karşı almış olduğu tedbirleri, Batı kamuoyuna Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki 32 Barth, Türk Savun Kendini, s.26. 248 Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇOLAK mazlum Hıristiyanları yok etme kampanyası olarak propaganda etmesi, Hans Barth’ın üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Protestan misyonerler bu yolla hem Ermeni meselesinin gerçek nedenlerini çarpıtmış hem de dinin hala önemli bir değer yargısı olduğu Batı toplumlarında Ermenilere karşı sempati oluşmasını sağlamışlardır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında da dünya imparatorluğunu sürdüren İngiltere’nin Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında ve uluslar arası bir boyut almasında önemli rol oynadığı şüphesizdir. İngiltere, Ermeni meselesi gerekçesiyle Şark Meselesi’ni mümkün olduğu kadar lehine sonuçlandırmak ve dünyaya da mazlum Ermenilere yardım eden medeni bir ülke olduğu propagandasını yaparak çıkar elde etme peşindeydi. Barth eserinde, İngiltere’nin bu tutumunu detaylı olarak ele almaktadır. Hatta Barth’a göre İngiltere, Ermenilerin isyana teşvik ve tahrikleri konusunda, medeniyet adına en fazla destek veren ülke durumundaydı. Barth’ın Ermeni meselesinin ortaya çıkışında İngiltere’nin rolü üzerinde, Rusya ve Fransa’dan daha fazla durması hem İngiltere’nin bir dünya imparatorluğu olmasıyla hem de Almanya’nın o dönemde takip ettiği İngiltere politikası ile açıklanabilir. Nitekim bir Alman olan Barth’ın, Alman imparatoru II. Wilhelm’in, İngiltere’nin dünya gücünü zayıflatma politikalarının etkisinde kaldığı söylenebilir. Barth, dönemin büyük devletlerinin etkilerinin yanı sıra, Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan o dönem Ermenilerin paraya olan düşkünlükleri, açgözlülükleri, güvenilmezlikleri dolayısıyla Osmanlı sosyal barışını bozmalarının, Ermeni meselesinin ortaya çıkışında önemli rol oynadığı üzerinde de durmaktadır. 249 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA Babacan, Hasan, Ermeni Sorunu Üzerine Makaleler, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, Afyonkarahisar 2007. Barth, Hans, Türk Savun Kendini, Çev. Selçuk Ünlü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988. Barth, Hans, Türke wehre Dich!, Rengersche Buchhandlung, Leipzig 1898. Çolak, Mustafa, “Kaynak Kritiği ve Tehcir Olayında Belge Tahrifatı –Johannes Lepsius Örneği- (üç belge ile birlikte)”, Belleten, C. 66, S. 247 (Aralık 2002). Gürün, Karman, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006. Kılıç, Davut, Osmanlı İdaresinde Ermeniler Arasındaki Dini ve Siyasi Mücadeleler, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2000. Kılıç, Selami, “Ermeni Dostu Olarak Tanınan Bir Alman Din Adamı Dr. Johannes Lepsius”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XVII, S. 51 (Kasım 2001). Kılıç, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul 2003. Özgönül, Cem, Der Mythos Eines Völkermordes, Önel Verlag, Köln 2006. Şimşir, N. Bilal, Ermeni Meselesi ( 1774-2005), Bilgi Yayını, İstanbul 2007. Ünlü, Selçuk, Türk Savun Kendini, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988. 250 Prof. Dr. Mustafa KESKİN ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN DOĞUŞUNUN EKONOMİK NEDENLERİ: KAYSERİ ÖRNEĞİ Prof. Dr. Mustafa KESKİN Erciyes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Talas / Kayseri-TÜRKİYE Tlf.: 0 352 437 49 37 / 33305, e-posta: mkeskin@erciyes.edu.tr 251 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet XIX. yüzyıl, hukukçular, toplumbilimciler, siyaset ve kültür tarihçileri tarafından milliyetçilik asrı olarak kabul edilmektedir. Milliyetçiliğin menşei ve mebdei olarak Büyük Fransız İhtilali gösteriliyorsa da, bu duygunun, hiç olmazsa işlenmemiş olarak, bütün insan topluluklarında mevcut olduğu söylenmektedir. Buna göre her insan topluluğunda, asgari olarak, varlığını kanıtlama, cinsini devam ettirme, dünyanın paydaşı olma, bunun için rekabet etme, nihayet bağımsız hüviyetiyle ve ayırt edici özellikleriyle insanlık (beşeriyet) ailesi içinde arz ü endam etme duygusu mevcuttur diyebiliriz. Milliyetçilik, sosyolojik anlamda, hilkatten itibaren mevcutsa da, bunun bilimsel ve sistematik olarak ortaya çıkışı, insan topluluklarının ileri bir merhalesinde mümkün olmaktadır. Binaenaleyh, devletli olma veya devlet kurabilme kabiliyet ve becerisine sahip, bilgili ve kültürlü olmak, ekonomik bağımsızlığa erişmek, güzel sanatların her şubesinde yetkinliğe sahip bulunmak, sermaye için tasarrufun bilincinde olmak, nihayet, başkalarına tabiiyeti yüz kızartıcılık saymak, kendini kanıtlamak gibi, çok sayıda doğal ve yapay duyguların harekete geçmesi veya geçirilmesi milliyetçiliğin tezahürlerinden sayılmak icap eder. Osmanlı Devleti, kuruluşundan 150 yıl sonra, bir dünya devleti olarak gelişmiş, başkenti İstanbul üç semavi dinin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet) merkezi olmuştur. Her üç dine, daha başka inançlara sahip topluluklar da dâhil, XIX. yüzyıla gelinceye değin, bu devletin bayrağı ve buyruğu altında, üstelik huzur ve ahenk içinde yaşayabilmişlerdir. Her milletin kendi geleceğini kendisinin belirlemesine dair inancın Fransa’da hayata geçirilmesi, bu inancın Napolyon ordularıyla Avrupa’nın her tarafına sirayet etmesinden sonradır ki, Osmanlı Devleti de bundan nasibini almıştır. Fransız İhtilalinden yüzyıl sonra Osmanlı başkentinde, İstanbul’da kurulan Terakki ve İttihad Cemiyeti, bir taraftan devleti kurtarmanın, öte taraftan da ayrılıkçı milliyetçilerin devleti sona erdirmelerinin bir merkezi, bir aracı olacaktır. Kayseri ve civarı, Ermeni nüfusunun dikkate değer bulunduğu bir merkezdir ve buradaki Ermeni tebaanın, Millet-i Ermeniyan’ın sahip olduğu imkân ve kabiliyetler, ayrılıkçılığın temelini oluşturacak boyuttadır. 252 Prof. Dr. Mustafa KESKİN XIX. yüzyılda Kayseri ve bağlı birimlerinde yaşayan, o tarihlerde Millet-i Ermeniyan adı verilen Hıristiyan Ermenilerin sosyal, ekonomik ve kültürel durumlarını gösterir önemli iki kaynak, Kayseri ve Yöresi Tarih Araştırmaları (KAYTAM) Merkezi arşivinde bulunan, 182 numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri ile Kayseri Vezir Han’dan gelen ve hal-i hazırda KAYTAM arşivinde bulunan Kayseri Kurasının Millet-i Ermeniyan’ının Defter-i Nüfusunun Cild-i Evveli’dir. 1831 tarihli nüfus sayımında Kayseri’de yaşayan Ermenilerin isimleri, görünüşleri, meslekleri ve yaşları yazılmıştır. Merkezde yaşayan Ermenilerin meslekleri hakkında bir fikir vermek için Dadır mahallesini örnek gösteriyoruz. Ermenilerin yaşadıkları diğer mahallelerde benzer durum vardır. Genel olarak Ermeniler sanatkârlıkla ve ticaretle uğraşmaktadırlar. İnşaat işçiliği Ermeniler arasında azdır. Buna mukabil Rumlar arasında taşçılar, mimarlar, boyacılar, inşaat işçileri fazla olup, bunların çok az bir kısmı ticaretle uğraşmaktadır. 253 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 MAHALLE-İ DADIR I. Müdürü Uğur oğlu, Sarı bıyıklı Karabet, 45 yaşındadır, bezzazdır. II. Müdürü Panos oğlu, Kır sakallı Agop, 60 yaşında ve bezzazdır. Mahalle yöneticileri dışında yaşları 21-75 arasında değişen 41 Ermeninin adı, dış görünümü ve meslekleri yazılıdır. Buna göre Dadır Mahallesi’nde sakin Ermenilerden 6’sı bezzaz, 6’sı kuyumcu, 4’ü gazzaz, 4’ü bezirgan, 4’ü çerçi, 2’si pabuççu, 2’si yağcı, 2’si terzi, 2’si kavcı, 2’si kalaycı, 1’i dülger, 1’i taşçı, 1’i bakkal, 1’i kürkçü, 1’i kazancı, 1’i sıvacı ve 1’i de çulhacıdır1. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kayseri merkezde 28 çarşı vardı. Bunlar: Hükümet Konağı Caddesi, Uzun Çarşı, Terziler Çarşısı, Katrancılar Çarşısı, Gazzazlar Çarşısı, Saraçhane Çarşısı, Eski Tol Çarşısı, Keçeciler Çarşısı, Küçük Kuyumcular Çarşısı, Kazancılar Çarşısı, Hendek Kenarı Çarşısı, Müftü Hanı Çarşısı, Hacı Efendi Çarşısı, Sipahi Pazarı Çarşısı, Börekçiler Çarşısı, Kürkçüler Çarşısı, Postalcılar Çarşısı, Haffaflar Çarşısı, Yeni Tol Çarşısı, Meydan Kapısı Çarşısı, Bedestan Çarşısı, Kürtüncüler Çarşısı, Pamukçular Çarşısı, Sebzeciler Çarşısı, Vezirhanı ve Halil Efendi Hanı’dır2. 1872 senesi vergi kayıtları için yapılan sayımda Kayseri merkezinde toplam 1165’i dükkan, 216’sı mağaza, 204’ü oda, 88’i peyke olmak üzere 2749 işyeri bulunmaktadır ve bunların %48’i Ermenilere aittir3. 1875 tarihli nüfus sayımında Kayseri’de 5793 Müslüman hanesi, 2326 Rum ve Ermenilere ait hane bulunuyordu. Aynı tarihte Kayseri merkezinde 13714 Müslüman, 7288 Ermeni ve 1339 Rum yaşıyordu4. 1899-1900 eğitim-öğretim yılında Kayseri’de Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışından itibaren yeni inşa edilen veya binası satın alınmak suretiyle açılan, bila tefrik-i cins ve mezhep, herkese açık devlet okulları arasında Kayseri Lisesi, üç ilkokul, Develi Kazası’nda bir 1 2 3 4 254 Hüseyin Cömert, 1831 Nüfus Sayımında Kayseri, İl Kültür Turizm Müdürlüğü Yayını, Kayseri 1993; XIX. Yüzyılda Kayseri, Mazaka Yayınları, Kayseri 2007, s.350. 182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.229-306. 182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri. Kemal Karpat, “1880’de Kayseri Sancağının Sosyal, Ekonomik ve İdari Durumu”, Çev: Bayram Bayraktar, Belleten, C.56, TTK Yayınları, Ankara, s.909. Prof. Dr. Mustafa KESKİN ortaokul, bir ilkokul ile Talas Nahiyesi’nde bir ortaokul vardı5. Buna mukabil Kayseri’deki gayr-i Müslimlere ait, her dereceden okul sayısı 15’ti. Bunlardan 11’i Ermeni toplumuna aitti. 1’i yüksekokul, diğerleri lise seviyesindedir. Kayseri Lisesi’nde 76, Talas ve Develi ortaokullarında toplam 122 erkek öğrenci okurken, Kayseri’de mevcut gayr-i Müslim okullarında, çoğunluğu Ermeni toplumundan olmak üzere, 1640’ı erkek, 993’ü kız toplam 2633 öğrenci eğitim-öğretim görüyordu6. Aynı tarihte Kayseri’de Raşit Efendi Kütüphanesi’nde 934 adet, İncesu kazasındaki Karamustafa Paşa Kütüphanesi’nde sadece 17 kitap bulunuyormuş7. Belirtilen tarih itibari ile eğitim-öğretim kurumları ve bu kurumlarda okuyan öğrenci sayıları karşılaştırıldığında, ülke genelinde olduğu gibi, Kayseri’de Müslüman Türk nüfusunun “ümmiliğine” hükmedebiliriz. Eğitim-öğretimden yoksun kalanların veya bırakılanların güçlü olmaları bir yana, devletlerini, milletlerini ve vatanlarını savunabilmeleri pek mümkün görülmemektedir. Osmanlı Devleti, değişim ve yenileşme konularında gösterdiği ihmal ve gafletin bedelini çok ağır olarak ödemiştir. Bu cümleden olmak üzere, geniş ülkelerle, üzerinde yaşayan milyonlarca tebaasını, nihayet bütün bunlarla beraber haysiyetinden, şeref ve itibarından da ağır kayıplara uğramıştır. Tanzimat-ı Hayriye denilen, devlet ve toplum hayatımızda gerçekleştirilmeye çalışılan bilcümle yeniliğin ve değişikliğin menşeinde Avrupa’nın telkin ve tavsiyeleri olduğu içindir ki, bu yenilik ve değişiklikler birtakım yararlar sağlamakla beraber, esas itibariyle birçok değerimizi de yitirmemize yol açmıştır. Tanzimat devri ve bunu izleyen Islahat ve Meşrutiyet devirlerinde Türk toplumu ile cüz-i tamları olan topluluklar arasında gelişmişlik bakımından büyük uçurumlar vardı. Bütünlüğün, birlikte yaşamanın, kaderde, kıvançta ve tasada ortak olabilmenin, kafalarla gönüller arasında ahenk kurabilmenin, müşterek gayelere yönelebilmenin biricik vasıtası şüphesiz eğitim ve öğretim düzeyinin kalitesi ve buna bağlı olarak refah ve mutluluk seviyesinin yükselmesidir. Bahsettiğimiz tarihlerde Osmanlı toplumunun genelinde böyle bir birlikteliğin ve ahengin bulunmadığı herkesin malumudur. Gayr-i mütecanis toplumlarda ayrışmanın, başına 5 6 7 Salnamelerde Kayseri, Hazırlayanlar: Uygur Kocabaşoğlu, Murat Uluğtekin, Kayseri Ticaret Odası Yayınları, No:16, Kayseri 1998, s.219-220. Salnamelerde Kayseri, s.221. Salnamelerde Kayseri, s.221. 255 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 buyruk olmanın en önemli sebebi eğitim-öğretim farklılığı ile buna bağlı gelişmişlik ya da geri kalmışlıktır. Osmanlı Türkiye’sinde çağdaş medeniyet nimetlerinden ilkin yararlananlar, içten ve dıştan kaynaklanan bir imkân ve fırsat bulur bulmaz ayaklananlar ve bağımsızlıklarını ilan edenler olmuştur. Bilgili olanların güçlü olmalarında, güçlü olanların da hâkim olma talebinde bulunmalarında herhangi bir sakınca düşünülmemelidir. Bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta ilh. ihmal gösterenler, aymazlıkta bulunanlar, bir zaman sonra ettiklerinin karşılığını göreceklerdir ve biraz basiretleri varsa pişmanlık duyacaklardır. Kayseri Vezirhan’ında bulunan ve Erciyes Üniversitesi’ne intikal eden defterden anlaşıldığı kadarıyla Talas’ta 3 adet mahalle mektebi bulunmakta, burada yaşayan Millet-i Ermeniyan’dan 310 kişinin adı ve meslekleri hakkında bilgi bulunmaktadır8. Aynı defterde Kayseri ve kurasından Efkere hakkında da bilgi bulunmaktadır. 1840 yılı itibari ile Efkere’de 200 hane Ermeni ve 565 erkek nüfus yaşıyordu. Ermenilerin büyük manastırı burada idi. Manastırın 11’i rahip, 17 çalışanı vardı. 1875’te 381 hane ve 845 Ermeni bulunduğuna bakılırsa, burada 18401875 tarihleri arasında aşırı bir nüfus artışının olduğu, buna dışarıdan gelen muhacirlerin sebep olduğu anlaşılmaktadır9. Çoğu kez yoksulluklar, ayaklanmaların hatta bağımsızlık hareketlerinin nedeni olarak gösterilir. Doğrudur. Fakat eksiktir. Kanaatimize göre, nereden kaynaklanmış olursa olsun, XIX. yüzyılın son çeyreğinde ve XX. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’nde baş gösteren etnik başkaldırıların gerisinde, bu toplulukların Batı Medeniyeti ile teması ve iktibastan öte o medeniyeti benimsemesi, icaplarını yerine getirmesi bulunmaktadır. Batı medeniyetinin temsilcileri, inşa ettikleri medeniyetin tabiatında bulunan bir sevk-i tabi ile emperyal politikalara yöneldiler. İnsanlığa hizmetten çok sömürmeyi benimsediler. Kitleler için ürettikleri malları pazarlamak, üretimin devamını sağlamak, onları deniz ve okyanus ötesi kıtalara yöneltti. Çoktandır başlatılan Batı dışı dünyaları ele geçirme, taksim etme projelerinden Osmanlı Devleti de nasibini alacaktır. Sömürgecilik, keşif kollarıyla uygulamaya konulacaktır. Hedefteki ülke ya da 8 9 256 182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.1-140; 184 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.82-86. 182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri, s.119. Prof. Dr. Mustafa KESKİN ülkelerin yumuşak karınları önceden belirlenerek onların üzerlerine gidilecektir. XIX. yüzyıla gelindiğinde Batı için ele geçirilmesi lazım olan yegâne topraklar, Osmanlı ülkesiydi. Memalik-i Mahrusa, sınırları Allah tarafından korunmuş, padişahın ülkesi idi. Bu ülke, yenilikleri ve değişiklikleri zamanında ve kendiliğinden gerçekleştiremediği, ilim ve aklı rehber olmaktan çıkardığı içindir ki, ne Allah sınırlarını korumuş, ne de tebaa ülkelerinin elden çıkmasına engel olabilmiştir. Vaktiyle Osmanlı ekonomisini geliştirmek için padişah tarafından ilkin Fransa’ya, bilahare bütün Avrupa ülkelerine, Amerika Birleşik Devletleri’ne ihsan edilen, 1740 tarihine kadar Sultanın hayatı ile mukayyet iken, bu tarihten sonra ebedileştirilen kapitülasyonlar Batı dünyası için vazgeçilmez hak olarak benimsenmiştir. Kapitülasyon rejimi, doğasında çifte hukuk sistemini barındırıyordu. Bu anlayış Osmanlı Türkiye’sinde, bir hayli zamandır tahrik edilen gayr-i Müslim unsurların ayrılma konusundaki cesaretlerini artırmıştır. Yabancı okullar olarak isimlendirilen ve hepsi de Osmanlı ülkesinde emelleri bulunan Batı medeniyetinin temsilcileri tarafından kurulan okullarda ayrılığın tohumları ekilmiş, ürünleri yetiştirilmiş ve asrın sonunda hasadı toplanmaya başlanmıştır. Bu arada 1876-1909 tarihleri arasında hükümdarlık eden Osmanlı padişahı, Sultan II. Abdülhamid Han’ı zikretmek bir kadirşinaslıktır. Devrinde hiziplerin hiçbiri tarafından benimsenmemiş, ancak ölümünden sonra hepsinin iade-i itibar ettikleri Sultan II. Abdülhamid Han çeyrek yüzyıllık saltanatında barışa öncelik vermiş, bu süre zarfında, başta Anadolu olmak üzere, bütün Osmanlı coğrafyasında, her seviyede, modern eğitim kurumları açmak suretiyle, Batının metodolojisine ve Doğunun ruh köklerine bağlı nesillerin yetişmesine vesile olmuştur. O, Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamladığına, açtığı okullardan yetişen Türk çocuklarının bu devletin enkazı arasında yeni bir Türk devleti kuracaklarına kuvvetle iman etmiş idi. 1831-1860 tarihli Kayseri nüfus müfredat defterinde, Kayseri ve mülhakatında yaşayan çeşitli dinlere mensup halklardan Müslüman olanlarına ehl-i İslam, Millet-i ehl-i İslam; Müslüman olmayanlarına Millet-i Ermeniyan, Millet-i Rumiyan; Kayseri merkez mahallelerine bitişik olarak bir yerleşim yeri oluşturanlarına da cemaat denilmektedir10. Adı geçen defterde Kayseri merkezindeki mahallelerden ve bağlı köylerden 10 Mustafa Keskin, Kayseri Nüfus Müfredat Defteri 1831-1860, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Kayseri 2000. 257 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İstanbul’a gönderilen ve dönenlerin cizyeye müteallik durumları da belirtilmektedir. Buna göre: a. Kayseri merkez mahallelerinden gönderilen ve millet-i Ermeniyan’a mensup olan 241 kişiden 138’inin durumu ala (iyi), 94’ünün durumu evsat (orta) ve 9’unun durumu edna (kötü)’dır. b. Kayseri’ye bağlı köylerden gönderilen ve millet-i Ermeniyan’a mensup olan 39 kişiden 20’sinin durumu ala, 16’sının durumu evsat ve 3’ününkü ednadır. c. Kayseri merkez mahallelerinden olup, ölen millet-i Ermeniyan’a mensup 61 kişiden 4’ü ala, 41’i evsat ve 16’sı ednadır11. d. Kayseri sancağı köylerinde bulunan millet-i Ermeniyan’a mensup olanlarından doğan ve ölen 37 kişiden 9’u ala, 22’si evsat, 1’i edna sınıfına mensup olup, 5’inden cizye alınmamaktadır12. e. Kayseri mahallelerindeki Ermenilerden doğan, ölen ve yeniden kaydedilen 170 kişiden 20’si ala, 139’u evsat ve 20’si edna sınıfındandır13. f. Kayseri’nin köylerinden olup, Ermeni milletine mensup 160 kişiden 110’u evsat, 21’i ala, 18’i edna sınıfından olup, 11 kişiden (çocuk ve yaşlı olduklarından) cizye alınmamaktadır14. g. 1838 tarihinde Kayseri merkez mahallelerinde yaşarken ölenlerinden ve mahalle değiştiren 47 kişiden 6’sı ala, 23’ü evsat, 3’ü edna sınıfında olup, 2 çocuktan ve 13 mevtadan cizye tahsil edilmemektedir15. h. 1838’de Kayseri köylerinde yaşarlarken ölen, mahalle değiştiren ve yeniden yazılan 88 kişiden 18’i ala, 48’i evsat, 7’si edna hanesinden olup, 15 ölü, çocuk ve yaşlıdan cizye alınmamaktadır16. Ermeni milliyetçiliğinin membaında Eçmiyadzin Kilisesi’nin önemli payı vardır. Doğu kilisesine (Ortodoksluk) bağlı olanlar Kadıköy’de toplanan ruhani mecliste başveren ihtilaf üzerine ikiye ayrıldılar; Ermeniler Rumlardan ayrılarak Eçmiyadzin piskoposuna tabi oldular ve onu 11 12 13 14 15 16 258 Keskin, Kayseri Nüfus..., s.108 ve devamı. Keskin, Kayseri Nüfus..., s.115 ve devamı Keskin, Kayseri Nüfus..., s.164-170. Keskin, Kayseri Nüfus..., s.150-156. Keskin, Kayseri Nüfus..., s.183-184. Keskin, Kayseri Nüfus..., s.186-189. Prof. Dr. Mustafa KESKİN Katogikos yani genel ruhani başkan olarak adlandırdılar17. XIII. Yüzyılın ortalarında İslam coğrafyasına vaki Moğol istilasında Eçmiyadzin tarafları büyük yıkım görmekle Ermeniler Anadolu taraflarına gelerek Sis’te (Kozan’da) meşhur manastırı inşa ettiler ve burasını ruhani hükümetlerinin merkezi edindiler. Bu aileden biri Van gölündeki Ahtamar adasında kalmakla, Ermeniler için iki ruhani merkez ortaya çıkmış ve ikisinde de piskoposlar yetiştirilmeye başlanmıştır. Fakat asıl katogikos Sis’e gelip, Ermeniler arasında muteber olan bazı eserler onun elinde bulunmakla beraber, Sis katogikosu daha saygın idi. Moğollardan sonra Ermeniler Eçmiyadzin Kilisesi’ni ihya etmek üzere Sis’teki katogikosu buraya davet etmek istemişlerse de, aile gitmediğinden Ermeniler arasında dışarıdan katogikos seçmek usulü yürürlüğe konulmuştur. Eçmiyadzin Kilisesi eski mabet sayılmakla ve katogikosluğuna piskoposlar içinden, uluslar arası itibar ve saygınlığa sahip kişiler seçilmekle, Eçmiyadzin Kilisesi kamuoyunun nazarında ön plana çıkmış ve iki kilise arasında rekabet eksik olmamıştır18. Ermenilerin bir de Kudüs ve İstanbul patrikleri ile bunların da bağımsız ruhani daireleri vardır. İstanbul ve Kudüs patriklikleri piskoposluk rütbesinde olup, kendileri bu rütbeyi veremezler. Rütbe vermek ve kutsal yağ kaynatmak hakkı katogikoslara mahsustur. Bununla beraber İstanbul patriği (İstanbul’un fethinden itibaren) saltanat merkezinde bulunarak, Osmanlı hükümeti ile yazıştığından, bütün Ermenilerin başvuru yeri ve katogikosların haberleşme aracıdır. Patrikler çoğunlukla Eçmiyadzin’de piskopos olmuş yahut oraya gidip gelmiş olan piskoposlardan seçilmiş olmakla, İstanbul ve bağlı Ermenileri Eçmiyadzin’e yatkın ve oraya gönül vermiş olarak her sene İstanbul’dan oraya surreler gönderilirdi. Eçmiyadzin, Revan Rusya tarafından işgal edilince, Rus ülkesinde kalmış, buraya gönderilen surreler kestirilmiş ve Sis katogikosluğuna daha ziyade ehemmiyet verilmiştir19. Sultan II. Mahmud devrinde, Ermenilerin itibarlılarından biri olan Kazaz Artin, Rusya büyükelçiliği, devrin dışişleri bakanı Akif Paşa’dan İstanbul’dan Eçmiyadzin’e gönderilen surrelerin eskiden olduğu gibi, gönderilmesi için Ermenilere uyarılarda bulunması üzerine Kazaz Artin, 17 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, Hazırlayan: Cavid Baysun, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1963, s.234. 18 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, Tezkire: 38, s.235. 19 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, s.236. 259 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Akif Paşa’ya şöyle demiştir: Daha önce Eçmiyadzin İran Devleti elinde iken, İstanbul orasını buraya çekerdi. Şimdi Rusya gibi kuvvetli ve şiddetli bir devlet eline geçmiştir. Bundan sonra burasını o tarafa çeker, Ermenilerden Rusya’ya yatkınlıklar olur, Osmanlı Devleti de bunu görüp, Ermenilerden soğur. Hâlbuki şimdi Osmanlı Devleti’nin ekonomik gücü Ermenilerin elindedir ve bütün Osmanlı memurlarının parası ve muhasebesi Ermeni sarraflarının odalarındadır. Osmanlıların yanında en çok yaygın olan ırz ve namusları Ermeni uşaklara teslim ve tevdi olunuyor. Bu güven sarsılırsa Ermeni topluluğu büyük yıkıma uğrar, Osmanlı Devleti de siyaseten zarar görür. Onun için İstanbul’un Eçmiyadzin ile olan bağını kesmek gerekir. Binaenaleyh Eçmiyadzin surrelerinin kesilmesine karar verdirdim. Siz de buna dayanmalısınız... uyarılarına Akif Paşa olumlu bakmış ve Rusya baş tercümanının uyarılarına önem vermemiştir20. Bundan sonra Ruslar doğrudan doğruya Ermenileri kendi yanlarına çekmeye çalışmışlar ve giderek Ermeniler içinde hayli taraftar kazanmışlardır. Bu konuda Osmanlı Devleti’nin gafletinden yahut tegafülünden çokça yaralanmışlardır. 1856’da Ermeniler bir nizamname kaleme alıp, Babıâli’ye vermişlerdir. O zamanlar Ermeniler içinde Sis manastırının şenlenmesini isteyenler varsa da Eçmiyadzin tarafına yüzünü çevirenler çoktu. Rusya yanlıları bu düşünceye işlerlik kazandırmak için Sis’in şan ve şöhret kazanmasını istemedikten başka, Sis dairesi halkının eski usul üzere kendi kendilerine katogikos seçmelerine olur vermeyip, genel olarak Ermeniler tarafından seçilmek usulünün konulması iddiasına düşerek İstanbul’daki Ermeni patrikhanesi meclisinin çoğunluğunun görüşü ile Nigogos’un katogikosluğu reddedilmiştir21. Osmanlı ülkesinde, daha önce de Selçuklu mülkünde, bütün tarihleri göz önüne alındığında, birlikte yaşayan, kader birliği içinde bulunan, her dinden ve mezhepten toplulukların arasına ayrılık tohumları XIX. yüzyılda atılmış, bu tohumlar asrın ortalarından itibaren meyveye dönmüş, sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında, ekenlerce, devşirilmeye başlanmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu kötülüklerden kurtulmanın tek yolu olarak, Türklerin hakanı ve yeryüzü Müslümanlarının halifesi olan, Sultan II. Abdülhamid’i tahttan uzaklaştırmayı gören İttihad ve Terakki Cemiyeti ve partisi, yurtdışında, Paris’te 1902 ve 1905’te gerçekleştirdiği 20 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, s.236. 21 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, s.238. 260 Prof. Dr. Mustafa KESKİN iki toplantıda, işbirliği içinde bulunduğu gayr-i Türk ve gayr-i müslim örgütlerin ve mensuplarının hiç de Osmanlı Devleti’nin bir bütün halinde devamından yana olmadıklarını, hatta ayrılıkçı hareketlerine destek vermeleri için Avrupa devletlerini, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaya davet ettiklerini gördüğünde anlayacaktır. Bunu anladıklarında da iş işten geçmişti. İttihad-ı anâsırcılık türküsünü tutturanlar, Balkan faciasında yanıldıklarını ve yandıklarını görmüşlerdir. Düşündüklerinin birer ham hayal olduğunu anlamışlardır. Eyvah bu baziçede biz yine yandık, zira ki ziyan ortada acep ne kazandık demek zorunda kalmışlardır. Böyle bir düşünce Osmanlı toplumunu teşkil eden bütün unsurlarca paylaşılmış olmalıdır. Çünkü kaybedenler hepsidir. Kaybetmenin bir derecesi de yoktur. Elbette kazananlar olmuştur. Tahmin edersiniz ki kazananlar, sömürgeleştirilmesini elzem gördükleri Osmanlı Devleti’ni ve onun hatıralarını tarihe gömenlerdir. Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun yıkılmasını kolaylaştıranlar ve gerçekleştirenlerin, olmuş bitmiş facialardan dolayı üzüntü beyan etmeleri, teşbihte hata olmaz, kurbanını yiyen timsahın gözyaşı dökmesi gibidir. XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında, Osmanlı Devleti’nin tasfiye sürecinde, meydana gelen ve gerçekten insanlık tarihinin önemli ızdıraplarına sebebiyet veren hadiseler tek taraflı bir incelemeye konu edinilirse, bu, tarihin saptırılmasına, nesillerin birbirinden nefret etmesine, netice olarak dünya barışının zedelenmesine yol açar ki, buna kimsenin hakkı olmasa gerektir. 261 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir: 21-39, Hazırlayan: Cavid Baysun, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1963. Cömert, Hüseyin, 1831 Nüfus Sayımında Kayseri, İl Kültür Turizm Müdürlüğü Yayını, Kayseri 1993. __________, XIX. Yüzyılda Kayseri, Mazaka Yayınları, Kayseri 2007. Karpat, Kemal, “1880’de Kayseri Sancağının Sosyal, Ekonomik ve İdari Durumu”, Çev: Bayram Bayraktar, Belleten, C.56. Keskin, Mustafa, Kayseri Nüfus Müfredat Defteri 1831-1860, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Kayseri 2000. Salnamelerde Kayseri, Hazırlayanlar: Uygur Kocabaşoğlu, Murat Uluğtekin, Kayseri Ticaret Odası Yayınları, No: 16, Kayseri 1998. 182 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri. 184 Numaralı Kayseri Ashab-ı Mülk Defteri. 262 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ ERMENİ MEKTEPLERİ VE ULUSAL KİMLİK OLUŞUMU Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Uşak-TÜRKİYE Tlf.: (İş) 0276 263 42 69, (MSN) 0533 366 47 71, e-posta: muratontug@hotmail.com 263 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler, tıpkı diğer cemaatler gibi kendi millet mekteplerinde çocuklarını eğitmişlerdir. XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren Kilise ve zengin Ermenilerin önderliğinde Ermeniler arasında mektep açma süreci hızlanmıştır. Islahat Fermanın ilanından sonra sınırsız mektep açma hakkına sahip olan Gayrimüslim tebaa bu fırsatı iyi şekilde değerlendirmiştir. Bu dönemde Ermeni mektepleri bütün ülke sathına yayılmıştır. Ermeni mekteplerinin kontrolsüz ve hızla çoğalması bu eğitim kurumlarında okutulan kitapların, görevli personelin denetlenmesi gibi pek çok sorunu beraberinde getirmiştir. Mekteplerin Ermeni muallimleri ulusal özerklikten ve kendi kimliğini belirtmekten yana olduklarını açıkça ifade etmekteydiler. Mekteplerde okutulan kitaplar, Ermeni toplumunu Osmanlı’dan koparmaya yönelik olup milliyetçilik propagandası içermekteydi. Bu ayrılıkçı fikirler ve emperyalist devletlerin Ermeni toplumu üzerindeki yoğun misyoner faaliyetleri kısa sürede Ermeni toplumunda ulusal kimliğin oluşmasına sebep olmuştur. Ermeniler, kendi millet mekteplerinde aldıkları eğitim yüzünden bağlı oldukları devletten her anlamda uzaklaşan bir topluluk haline gelmeye başlamışlardır. Uzun yıllardır süregelen olağan bir yaşantının bu şekilde değişime uğraması, Osmanlı Devleti’nde huzursuzluk yaratmıştır. Bu tebliğde Ermeni Mektepleri’nde verilen eğitimin bir sonucu olarak Ermeni toplumunda milliyetçilik hareketlerinin doğması ve yaygınlaşması, muallimlerin ve mekteplerde okutulan kitapların ulusal kimliğin oluşmasındaki rolü arşiv belgeleri doğrultusunda izah edilecektir. 264 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ I. ERMENİ MEKTEPLERİ Osmanlı Devleti içinde yaşayan Ermeniler 18. yüzyılın sonuna kadar bir mektep açma çabası içine girmemişlerdir. Kiliselerinde dini eğitime mahsus bazı kurumların mevcudiyeti bilinmekteyse de kendi cemaatlerine ait örgün eğitim kurumları 1790’lardan sonra açılmıştır. Bu tarihten önce Ermeni aileler, çocuklarını Osmanlı Devleti’ndeki Müslüman ve Rum cemaatine ait mekteplere göndermekteydiler1. 1856 yılında Islahat Ferman’ın ilanına müteakip diğer cemaatler gibi Ermeniler de mektep açma sürecini hızlı bir şekilde yaşamışlar ve devletin her bir köşesine sayısı 20. yüzyılın başlarında bine yaklaşan mektep binaları inşa etmişlerdir2. Osmanlı Devleti diğer milletlere tanıdığı eğitim özgürlüğünü Ermeni milleti için kabul ederek aynen uygulamıştır. Uzun yıllar Müslümanlar 1 2 Örneğin, Balıkesir’de yaşayan Ermeniler 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra kendi mekteplerini kurmuşlardır. Ermeniler mekteplerini açtıkları zaman ve sonrasında çocuklarını Müslüman ve Rum okullarına göndermeye devam etmişlerdir. Bkz. Mustafa Murat Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM, S.19, Ankara 2008, s.354-356. Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C.1-2, İstanbul 1977, s.759-760. 265 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ile birlikte yaşayan Ermeni toplumu kendi millet mekteplerini açtıkları zamana kadar Müslümanlar ile gayet iyi ilişkiler geliştirmişler; kültürel ve sosyal hayatta birbiri ile kaynaşmışlardır. Bu durum kendi mekteplerini açtıkları ilk yıllarda da devam etmiştir. Lakin Osmanlı Devleti’nde yabancıların açtıkları mektepler kısa süre içinde Osmanlı tebaası olan Gayrimüslim unsurlar üzerinde etkili olmaya başlamışlardır. Gayrimüslimler arasında kendi millet mektepleri nüfusuna oranla az olan millet ise Ermenilerdi. Yabancı Okullar ve onların müesseselerinden fazlaca istifade eden Gregoryen Ermeni cemaati uzun propaganda sonucunda Katolik ve Protestan cemaatine ayrıldılar. Osmanlı Devleti Gregoryen Ermenileri dışında ilk olarak Katolik ve sonra Protestan Ermeni Kilisesi’ni tanıdı. Ermeni milletinin üçe ayrılması yabancı misyonerlerin çok işine yaradı. Artık yeni nesil Ermeni gençlerini etkilemek ve Osmanlı’dan koparmak için gerekli olan ortam hazırlanmıştı. Gregoryen cemaatini okullar konusunda yeni atılımlar yapmaya zorlayan iki ana etken bulunmaktaydı. Bunlardan ilki Amerikan Protestan misyonerlerinin Anadolu’da açmış oldukları okullarda tatbik ettikleri eğitim-öğretim faaliyetleri, ikincisi ise İstanbul Gregoryen Ermeni cemaati içinde ortaya çıkan siyasî kargaşadır. Bu mücadele sonrasında Ermeni cemaati içinde Batıda eğitim görmüş Ermeniler ağırlık kazanmaya başladılar, aydın ve liberal olan bu zümre, gelenekçi ruhban Ermeni zümresine karşı eğitim konusunda daha etkin olmaya başlamıştır3. Ermeni milliyetçiliğinin mektepleşme süreci içerisinde aktif bir duruma gelmesi 1878 Berlin Kongresi kararları ile olmuştur. Nitekim daha önce dağınık halde bulunan kültür dernekleri 1880 yılında birleştirilerek Ermeni Okulları Genel Birliği teşkil olunmuştur. Bu sayede mevcut Ermeni okullarının ders programları ve öğretmenlerde aranan şartlar belli bir düzeye getirilmiştir. Gregoryen Ermeniler, Osmanlı Devleti içinde pek çok mektepler açtılar. Protestan ve Katolik olanları da eğitime önem verdiler ve onlar da mektep açmaya başladılar. Açılan mekteplerin büyük çoğunluğu ruhsatsızdı. Devlet ile yapılan yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla ruhsat almamak için ellerinden gelen mücadeleyi de vermekteydiler. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’nin Maarif Nazırı Ahmed Zühtü Paşa’nın 3 266 Selçuk Akşin Somel, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, (Yay. Haz. Halil İnalcık-Günsel Renda),Osmanlı Uygarlığı 1, KBY, İstanbul 2003, s.393394. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ 1894 tarihinde Osmanlı Topraklarındaki Yabancı Okullar hakkındaki raporuna göre Osmanlı ülkesinde 427 adet yabancı okul, 4.547 tane azınlık okulu vardır. Bu azınlık okullarından 498’si ruhsatlı diğer 4.049’u ise ruhsatsızdır4. Devlet ruhsatsız olan cemaat mekteplerini denetlemekte yetersiz kalmıştır. Cemaat okulları kısa zamanda Gayrimüslimlerin kendi tarih ve kültürlerinin öğretildikleri, gençlere bağımsızlık fikrinin aşılandığı ve millî bağımsızlıkları için yabancı devletlerin siyasetlerine alet oldukları eğitim kurumları haline gelmiştir. Yabancı okullar ve Gayrimüslimlere ait mekteplerin zararlı faaliyetlerinden burada okuyan Müslüman çocukları ve diğer Gayrimüslimleri korumak amacıyla Osmanlı Devleti bazı tedbir almaktaydı5. 1869 Maarif-i Umumîye Nizamnamesi’nin 129. maddesi özellikle Osmanlı Devleti’ndeki cemaat ve yabancı mekteplerin teftiş ve denetlenmesini hedeflemiştir. Bu madde, mektep öğretmenlerinin diplomaları, mekteplerde okutulacak derslerin bir listesinin ve ders kitaplarının Osmanlı Maarif Nezareti’nce onaylanmasını öngörüyordu6. Ancak uygulamaya bakıldığında bunların pek azına uyulduğu, o dönem bizzat devlete sunulan teklif ve layihalardan anlaşılmaktadır7. Buna rağmen 20. yüzyıla gelindiğinde Ermeni milletinin mektep sayısı bine yaklaşmıştı. 1874 yılında Ermeni okul sayısı 520 idi. 1900’de 813 Ermeni okulunda ise 81.222 öğrenci eğitim görmekteydi8. Ermeni okul sayısı 25 yıl içinde 4 5 6 7 8 Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991, s.76-78. Alınan tedbirler için bkz. Mustafa Murat Öntuğ, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri 2007, s.325-326. M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul 1997, s.122-124. Mehmet Ali bin Abdullah Selim’in hükümete sunduğu layihâda; …yabancıların kontrolündeki misyoner mekteplerinin, mahalli idareciler tarafından teftiş ve denetiminin yapılmadığı, yurtdışından getirdikleri ve kendi matbaalarında bastıkları zararlı yayınlara Ermenilerin rağbet ettikleri gibi öğretmen kılığındaki komitecilerin etkisinde kaldıkları, bunların önlenebilmesi için Maarif Nizamnamesi’nin teftiş ile ilgili hükümlerinin uygulanması ve bu faaliyetleri önleyecek yeni hükümlerin konması, mekteplerin teftişinde Ermenice bilen müfettişlerin görevlendirilerek teftiş işinin ciddi bir şekilde yapılması belirtilmektedir. Bkz. Hüseyin Bulut, Nurettin Birol, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas Vilayetinde Ermenilerin Faaliyetleri ve Alınması Düşünülen Tedbirler ve Mehmet Ali bin Abdullah Selim’in Layihâsı”, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, C.8, S.1, Erzincan 2006, s.1-11. Ramazan Çalık, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları, Ankara 2000, s.109. 267 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 % 64 artmıştır. Osmanlı Devleti, sayıları hızla çoğalan mekteplerin denetimini sağlamakta zorlanmasına rağmen yeni mekteplerin açılması konusunda devamlı olumlu tutum sergilemiştir. 19. yüzyılın son çeyreğinde ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı ülkesinin değişik pek çok yerine Ermenilerin yeni mektep inşası için yaptıkları ruhsat başvuruları kabul edilmiştir9. Mevcut ruhsatsız olan cemaat mekteplerine Maarif Nezareti tarafından ruhsatnâme verilip, mekteplerin ders programları bağlı oldukları patrikler ve metropolidlere bırakılmıştı10. Böylece Ermeniler, Osmanlı ülkesinde kendi cemaatleri tarafından idare olundukları, kendi dilleri ile eğitim yaptıkları özgür bir ortamda yaşamışlardır. Osmanlı Devleti’nin savaşlarla uğraştığı 1908-1916 yılları arasında Ermenilerin okul açma taleplerini olumlu karşılaması, kendi tebaasına eğitim özgürlüğü konusunda gösterdiği hoş9 Ermenilerin mektep inşasına ruhsat verilen yerlerden örnek için bkz. İzmit kazası Yuvacık Köyü Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), DH.MUİ., Belge No:52-1/37; Geyve kazası Kurtbelen köyü, DH.MUİ., Belge No:125/11; Malkara kasabası, DH.İD., Belge No:30-1/4; Muş sancağı Çanlı Manastırı, DH.İD., Belge No:30-2/8; Çapakcur kazası Çevlik kasabası, DH.İD., Belge No:30-2/54; Ankara vilayeti Mihalıçcık kazası Kuyucak kasabası, DH.İD., Belge No:162-1/53; Giresun’un Kumyeli mahallesi, DH.İD., Belge No:214/8; Aydın vilayeti Ödemiş kasabası, DH.İD., Belge No:214/13; Aydın vilayeti Menemen kasabası, DH.İD., Belge No:214/15; Kilis kasabası Deveciyan mahallesi, DH.İD., Belge No:214/18; Muş Alvarih köyü, DH.İD., Belge No:214/19; Erzurum vilayeti Refaiye kasabası, DH.İD., Belge No:214/20. 10 Cemaat mektepleriyle askerlik hizmetleri hakkında Rum, Ermeni ve Ermeni Katolik Patrikhaneleri ile Bulgar Eksarhlığı’ndan daha sonra da Rum Melkit, Katolik ve Keldani Patrik vekâletlerinin başvuruları üzerine 5 Kasım 1911 tarihinde tanzim olunan nizamnamenin askerlik hizmeti 11 maddeden oluşmaktadır. Cemaat mektepleriyle ilgili olanı 17 maddedir. Bu maddelerden bazıları şöyledir: Mevcut okulların ve açılacak olan yeni okulların ruhsatlarının mahalli maarif idaresi tarafından verilmesi; Ders programlarının patrikhane ve metropolidhanelerce tanzim ve tasdik edilmesi; Muallim ve muallimelerin iktidar ve ehliyetlerini tasdiki patrikhane ve metropolidhanelerden yedlerine verilecek ehliyetnamelerin Maarif Nezaretince ve maarif müdürlerince kabulü münasiptir; Tebaa-ı Osmanîden derece-i kifayede muallim yetiştirilinceye kadar ecnebi muallimlerin dahi istihdamı caizdir; Maarif müfettişi hükümete karşı mesul olan ruhani reisi bade’l-ihbar bir mektebi icray-ı teftiş edebilir; Cemaat okulları mezunlarına verilecek diploma ve şahadetnamelerin bir tarafı Türkçe diğer tarafı kendi lisanlarıyla muharrer bulunmak bu surette tanzim ve tasdik olunacak diploma ve şahadetnamelerin muteber tutulması iktiza eder; Gayrimüslim cemaat mektepleri için devlet bütçesine tahsisat namıyla bir meblağ kaydedildiği halde bundan her cemaate ait hissenin kendi ruhani reisine verilmesidir; Ruhani reisleri gösterecekleri lüzum üzerine cemaat mekteplerinin masraflarına medar olmak üzere iane toplayabilirler. Nizamnamenin tamamı için bkz. BOA, DH.İD., Belge No:69-2/10. 268 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ görünün ispatı olmuştur. Aynı dönemde Rusya, Kafkasya’daki Ermeni mekteplerini 1885 yılında kapatıp Eçmiyazin Katolik Kiliseleri’ni yasaklayıp, mal ve emlaklarına el koymuştur. Rusya bu yaptıklarıyla da yetinmeyip, Ermenilere Ya Rus tabiiyetine geçersiniz ya da Rus topraklarını terk edersiniz diyerek baskı yapmıştır11. Ermeniler, 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde artık eskisi gibi devlete sadık değillerdi ve ayrı bir devlet kurmak için mücadele içine girmişlerdi. Şüphesiz yabancı okulların buna büyük katkısı olmuştur. II. YABANCI OKULLARIN ERMENİ MEKTEPLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Osmanlı ülkesinde misyonerlerin açtığı yabancı okulları, Ortodoks, Katolik ve Protestan olmak üzere üç gruba ayırmak mümkündür. Misyonerlerin Anadolu’daki asıl hedefi Müslümanlar olmuştur. Fakat devletin aslî unsuru olan bu tebaayı devlete karşı ayaklandırmada başarılı olamayacaklarını anlayınca, yeni hedef Gayrimüslimler olarak belirlenmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nde yaşayan Gayrimüslimlerden Ortodoksların hamisi Rusya, Katoliklerin hamisi Fransa ve Avusturya, Protestan’larınki İngiltere ve Amerika olmuştur. Bu ülkeler açtıkları okullarda hangi dinden olursa olsun tüm milletlerin çocuklarının eğitim almalarına imkân tanımışlardır. Yabancı okullardan Katolik Cizvitler’in açtığı Latin okulları ve ABD’nin Protestan okulları Ermeniler tarafından en rağbet görenleri arasında yer almıştır. Bu okullarda okuyan Ermeni gençleri ileride Ermeni ulusalcılığının ortaya çıkmasında çok etkili olmuşlardır. ABD, Anadolu’daki misyonerlik faaliyetlerini ABCFM (American Board of Commissioners for Foreign Missions) sayesinde yürütmekteydi. ABCFM özellikle Doğu Anadolu’da dönemin şartları içinde çok kapsamlı bir okul ağı kurmuştu12. Bu okul sistemi kız eğitimine önem vermekteydi. Bu noktada bölgedeki Müslüman ve Hıristiyan okul eğitimlerinden farklılık göstermekteydi. Özellikle ABCFM okulları Anadolu’daki Ermeniler üzerinde kültürel, düşünsel ve siyasal alanda çok önemli etkileri 11 Rusya’nın Ermeniler üzerindeki etkisi hakkında bkz. Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü”, Ermeni Araştırmaları, S.2, Ankara 2001. 12 Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991, s.16-17. 269 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 olmuştur. Bu okullar Ermeni kız öğrencilere yönelik eğitim vermiştir. Bu sayede Doğu Anadolu’daki Ermeni kızları arasında okur-yazarlık oranı hızla yükselmiştir. Ayrıca Amerikalı misyonerler Gregoryen Ermeni eğitiminin gelişmesine de katkı sağlamışlardır13. Ermeniler yeni çağdaş eğitim kurumlarında gördükleri eğitimin sonucu olarak Osmanlı idaresine karşı olumsuz bir yaklaşım sergilemeye başlamışlardır. ABCFM okullarından yetişen yeni kuşak Ermeni gençleri Osmanlı sosyal ve kültürel yaşantısından uzaklaşmışlardır14. Böylece yüzyıllardır birlikte ortak değerlere sahip yaşayan iki toplum arasında büyük bir kopma meydana gelmiştir. 1850’lerden sonra Anadolu’da özellikle Ermeni halkının oturduğu şehir ve kasabalarda tesis edilen Amerikan okulları ve bunlara bağlı teşekküller, Ermeni gençleri ihtilâlci fikirlerle yetiştirmiş ve ileride Ermeni gençlerinin Türk düşmanı olmalarına sebep olmuştur. Örneğin Bitlis Kasabası’nda bulunan Amerikan misyoner mektebinin Bitlis ve çevresinden okumaya gelen Ermeni gençlerini kandırıp, Osmanlı Devleti’ne karşı nasıl isyancı yaptığını 1890’da Zaptiye Nazırı olan Hüseyin Nazım Paşa’nın derlediği Ermeni olaylarına ait istihbarat raporlarından okumak mümkündür15. Hınçak komitesinin faaliyetleri yıllarca Merzifon Amerikan Koleji’nden idare edilmiştir. 1913 yılında kolejdeki 32 öğretmenin 11’i ermenidir. Kolejdeki 425 öğrencinin 200’ü Rum, 160’ı Ermeni, 40’ı Rus ve sadece 25’i Türk’tür16. Merzifon Amerikan Koleji Rum ve Ermeni çetelerine her türlü yardımı yapmıştır. Okulun öğretmenleri öğrencilerini Osmanlı Devleti aleyhine devamlı surette kışkırtmışlardır. Bu ve benzer yabancı okullardan mezun olan öğrenciler ise ileride kendi cemaat mekteplerinde öğretmenlik yaparak Rum ve Ermeni gençler üzerinde ulusal kimlik oluşumunda önemli pay sahibi olmuşlardır. 13 Somel, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, s.396-397. 14 Tahsin Fendoğlu, “Ermeni Probleminin Doğuşunda Amerikan Protestan Misyonerlerinin Rolü (XIX. YY), Ermeni Araştırmaları 1, Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara 2003, s.456-459. 15 Ermeni Olayları Tarihi, C.I Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1994, s.174. 16 Adnan Şişman, XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006, s.66. 270 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ Ermeni ihtilal ve komitecilerin bir bölümü bu kolejde yetiştirilmiştir. Yurt dışında kurulan Hınçak ve Taşnak gibi Ermeni örgütleri de bölücü-yıkıcı çalışmaları için Merzifon Koleji’ni seçmişlerdi. Bu örgütler bölgede ilk olarak devlete sadık Ermenileri sindirmeye çalışmış, devlete ihanet etmeyenler ise öldürülmüştü. Osmanlı Devleti öldürülen bu Ermenilerin yetimlerine sahip çıkarak, devlete sadakatle hizmet edenleri himaye ettiğini göstermeye çalışmıştır. 1893 yılının başlarında Merzifon ve çevresinde çıkartılmaya çalışılan ayaklanma girişiminin arkasında da Amerikan Koleji bulunduğu anlaşılmıştır17. Olayların ortaya çıkarılması amacıyla Sivas Vilâyeti’nin yaptığı tahkikat neticesinde, 1893 olaylarındaki bildiri ve afişlerin Merzifon Amerikan Koleji’nin matbaasında basılmış olduğu, okulun Ermeni çocuklarını hükümet aleyhine yetiştirdiği tespit edilmiştir. Bu durum, dönemin Dâhiliye Nazırı Halil Rıfat Paşa tarafından yabancı mekteplere yönelik bir takım teftiş ve denetim amaçlı tedbirlerin alınması yönünde hükümete önerdiği kararların çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Bu kararlar arasında, Protestan mektepleri bulunan kazalarda istihdam olunacak kaymakamların İngilizce veya Fransızca bilenlerden seçilmesi ve sürekli teftiş yapacak ikişer müfettişin vilâyetlere tayini; özel yabancı okullar hakkında Maarif Nizamnamesi’nin teftişe ait hükümleri yetersiz olduğundan, Hariciye ve Maarif Nezaretince yeni bir nizamname layihasının sefaretlerin muvafakati ile hazırlanması; ruhsatlı veya ruhsatsız açılmış olan özel okulların teftişi ve dâhili durumları hakkında iyi haber alabilmek için valiler tarafından özel yetişmiş dil bilen hafiyeler istihdam edilmesi; Vilâyetlere atanacak kaymakamların mahalli dillere vâkıf olmaları için Mekteb-i Mülkiye-i Şahane öğrencilerinin üç kısma ayrılması ve Arap, Rum ve Ermeni dillerinden birinin tahsiline mecbur tutulmaları; zararlı yayınların basımına meydan vermemek için Dersaadet ve taşradaki ruhsatsız olan matbaaların ruhsatlı hale getirilip, Nizamname’ye uygun çalıştırılması gibi maddeler bulunmaktadır18. Maarif Nazırı Zühtü Paşa’nın Protestan okulları hakkında Abdülhamid’e sunduğu 1893 tarihli tezkerede Protestan okullarının programını ve amaçlarını şöyle 17 İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990, s.139; Hidayet Vahapoğlu, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, s.21. 18 Detaylı bilgi için bkz. Nurettin Birol, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatları (18271901), (İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış doktora tezi) Malatya 1999, s.145-147. 271 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ifade etmiştir19: Bu okullar iptidaî, rüşdî ve idadî olmak üzere üç kısım halinde kurulmuşlardır. En önem verilmesi gereken dersler, Ulum-i Diniye, Tarih ve İngilizce’dir. Zühtü Paşa üç dersin amacının Osmanlı topraklarında Protestanlığı yaymak, öğrencilerin zihinleri karıştırıp halkın merkezi yönetime bağlılığını sarsmak ve diğer yabancı ve özellikle de Fransız okullarının kültürel etkisi ile mücadele etmek, bu etkiyi silip kendi etkinliğini ön plana çıkarmaktır. Özellikle 19. yüzyılın sonlarında yabancı misyonerlerin Anadolu’da açmış oldukları okullar vasıtasıyla Osmanlı tebaası olan Müslüman ve gayrimüslimleri devlet aleyhine eğitmeye başlamaları üzerine, Padişah II. Abdülhamid dönemin Anadolu Islahatı Umum Müfettişi Şakir Paşa’dan durumu yerinde inceleyerek sonuçlarını en kısa sürede kendisine rapor etmesini istemiştir. Şakir Paşa 1898’de Padişah’a bir layiha hazırlayarak göndermiştir. Bu layihada özetle; yabancı okulların ve cemaat mekteplerinin zararlı faaliyetlerinden dolayı tamamen kapatılması gerektiği ya da devlet tarafından sıkı denetim altında tutulması gerektiğini, ayrıca Doğu Anadolu’da Türk Sanat Okulları açılmasının lüzumundan bahsetmektedir20. Yabancı ve cemaat mekteplerinin teftişi ve denetlenmesi ile ilgili benzer raporların daha sonraki yıllarda da hazırlandığı görülmektedir. 1899 yılında hazırlanmış olan başka belgede yabancı okullara olan ilgilin artmasından dolayı devletin, 13 vilayette yeni iptidai ve rüştiye seviyesinde mektepler açması, Müslüman ve Gayrimüslimlerin okullara mecburen devam ettirilip, bedava eğitim görmelerinin sağlanması gibi tedbirler alması istenmiştir. Ayrıca belgede yabancı okulların ve azınlık mekteplerinin müfredatlarının iyi tahlil edilmesi, gerekli olan derslerin Türkçe okutulmasının sağlanması, okulların denetimi esnasında yabancı dile hâkim müfettişlerin tedarik edilmesi gibi konulara da değinilmiştir21. Maalesef bütün bu ve benzer tekliflerin devlete sunulan birer öneriden öteye gitmemiş, yabancı ve azınlık okulları, Osmanlı ülkesinde Gayrimüslim gençleri din ve milliyet ayrımı gözetmeksizin devlet aleyhine yetiştirmeye devam etmişlerdir. 1 Temmuz 1915 tarihinde Suriye, Haleb, Musul Vilâyetlerine ve Urfa, Zor mutasarrıflıklarına Başkumandanlık vekâletinden yapılan 19 Yahya Akyüz, “Abdülhamit Devrinde Protestan Okulları ile İlgili Orijinal İki Belge”, Eğitim Fakültesi Dergisi, (1970), C.3, S.1-4, s.121-131. 20 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, 8. Baskı, İstanbul 2001, s.222. 21 BOA, Y.A.Res., Belge No:101/39-3. 272 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ tebligata dair Emniyet-i Umumîye Müdüriyeti’nden çekilen Nazır Talat imzalı şifreli telgrafta22; Rusya hududuna komşu Doğu Anadolu ile Zeytun, Suriye ve Adana sahillerinden çekilen ve çekilecek olan Ermenilerin iç ve dış haberleşmesin Türkçe olması, yeni tesis edilecek yerlerde Ermeni okulları açılmasına müsaade edilmemesi ve Ermeni genç ve çocuklarının tahsillerine hükümet mekteplerinde devam ettirilmeleri istenmektedir. Telgrafta ayrıca, İstanbul’daki Ermenice gazetelerin yayınına izin verilip, diğer vilâyetlerdeki gazetelerin kapatılması da ifade edilmektedir. Ermenilerin yukarıda ifade edilen yerlerde Ruslar ve diğer devletlerle birlikte hareket ederek önceden çıkardıkları isyanlar Osmanlı hükümeti tarafından unutulmamıştır. Bu tür olayların çıkmasında Ermeni kilisesi ve okullarının büyük etkisi olmuştur. I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği sırada Osmanlı hükümetinin böyle bir karar almış olması yadırganmamalıdır. Bugüne kadar yabancı okullar, onların açtıkları eğitim kurumları ve diğer müesseseleri üzerine pek çok bilimsel çalışma yapılmıştır23. Çalışmalarda bu kurumların Ermeni milliyetçiliğinin oluşmasında ne kadar önemli misyonerlik faaliyeti ifa ettiği ortaya konulmuştur. Bununla birlikte yukarıda ifade edildiği gibi Ermeni Millet Mektepleri üzerine sınırlı araştırma yapılmıştır24. Sınırlı yapılan araştırmalarda şu soruların cevaplarını bulmak pek mümkün değildir: Ermeni mekteplerinde 22 BOA, DH.ŞFR., Belge No:54/261.(18 Şaban 1333). 23 Bkz. Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara, 1991; Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul, 1991; İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1990; M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul, 1997; Adnan Şişman, XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006; Adnan Şişman, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, C.14, Ankara, 2002; Süleyman Büyükkarcı, Türkiye’de Amerikan Okulları, Konya 2002; Şamil Mutlu, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005; Nejdet Sevinç, Ajan Okulları, İstanbul. 24 Ermeni Millet Mektepleri üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla şehir bazında olmuştur. bazı örnek araştırmalar için bkz. Kenan Ziya Taş, “20. Yüzyılın Başında Güneydoğu Anadolu’daki Azınlık/ Ermeni Okulları”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, (Eylül 2005), S.6, s.627-636; Nurettin Birol, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas Vilayetinde Azınlık ve Yabancı Eğitim-Öğretim Kurumları ve Faaliyetleri”, Osmanlılar Döneminde Sivas, Sivas Sempozyumu Bildirileri 21-25 Mayıs 2007, C.1, Sivas, 2007, s.425-452; Nejla Günay, “Maraş Ermenileri’nde Eğitim-Öğretim Faaliyetleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri, 2007, s.385-398; Süley273 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 okutulan derslerin ve Ermeni matbaası, mekteplerde nasıl bir eğitimöğretim yapılıyordu? Ermeni öğretmenler ve öğrencilerinin Ermeni olaylarının çıkmasında ve hızlanmasında etkileri neydi? vb. şimdi bu sorulara cevap verilmeye çalışılacaktır. III. ERMENİ MEKTEPLERİNDE OKUTULAN DERSLER VE MATBAANIN ÖNEMİ Ermeni eğitim sistemi içinde ilk resmi okul 1790 yılında Amira Şinork Mıgırdıç Miricanyan tarafından devletten izin alınmak suretiyle İstanbul Kumkapı Fıçıcı sokağında açılmıştır. Kumkapı Ermeni okulunda gramer eğitimi verilmesi diğer okullardan onu farklı kılmaktaydı. 19. yüzyılın ilk yarısında başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin hemen her yerinde yeni Ermeni okulları tesis edilmişti. Aynı dönemde yeni açılan okulların dışında Ermeni gençlerinin daha iyi yetişmelerini sağlamak amacıyla yabancı ülkelere öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır. 1810 yılında Paris’te misyoner teşkilatının desteği ile açılan Yaşayan Doğu Dilleri Okulu’na, 1816’da Moskova’da kurulan Lazaryan Enstitüsü’ne, Tiflis’te kurulan Nersesyan Semineri’ne 1823 yılında Ermeni gençleri gönderilmiştir25. 19. yüzyılın başında İstanbul’da bulunan Ermeni milletine ait okulların tamamında aynı derslerden oluşan program uygulanmaktadır. Programda yer alan dersler ise şöyledir: I-Ermenice: Alfabe, Kıraat, Dini Kıraat II-Din: Hıristiyanlığın Esasları, Dualar, İlâhiler III-Yazı: Alfabe, Ermenice ve Türkçe senet yazmak IV-Hesap, Rakam: Türkçe olarak yapılır ve dört kısma ayrılırdı. Kara cümle, Çıkma, Zarb, Taksim Bu derslerden sonra rublu, buçuklu, çulatalı, zincirli taksim ve ortak payı denilen hesap usulleri de öğretiliyordu26. 1825 yılına kadar Ermeniler arasında Ermenice gramer bilen çok az kişi vardı. İstanbul’da sadece Kumkapı mektebinde gramer okutuluyordu ve okula devam edenler man Büyükkarcı, İstanbul Ermeni Okulları, Konya, 2003; Mustafa Murat Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, s.343-364. 25 Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık …, s.24. 26 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.752. 274 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ yukarıda ifade edilen derslerin dışında Gramer, Hitabet, Mantık gibi dersler tedris etmek suretiyle âlim, filozof unvanlarını alabilmekteydiler. 1824 yılında Patrik Karabet, Kumkapı’da bulunan okulu himayesine alıp, ders programını ıslah etmiştir. Okulun yeni dersleri Türkçe ağırlıklı yapıldı ve burası Âli Mektep (Yüksekokula) dönüşmüş oldu27. 1840 yılından itibaren Avrupa’da tahsil gören Ermeni öğrencilerin ülkeye dönmeye başlamasıyla birlikte eski tedrisatta da bir takım yeniliklerin yapılması lüzumlu görülmüştür. Aynı yıl ilk defa Kumkapı’da Lusaviriç isimli Kızlar Mektebi açıldı. Bu dönemde Ermeni okullarında tedris olunan dersler ise şöyledir28: Ermeni Gramer ve Tahrir; Ermenice, Türkçe ve Fransızca Hüsnü Hat; İlmî, Siyasî ve Tabiî Coğrafya; Hesap; Cebir; Fransızca Gramer, Tahrir ve Mükâleme; Resim; Türkçe Gramer ve Tahrir; Tarih; Hendese; Mantık; Usulü Defterî, Ticaret. Bu okutulan derslerin Ermenilerin 19. yüzyılın başlarında okullarında gösterdikleri programdan çok daha kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa’da eğitim almış Ermeni gençlerinin, Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni Millet mekteplerinin modernleşmesine katkısı şüphesiz büyük olmuştur. Ermeni mektepleri devamlı gelişmekte olan eğitim kurumlarıydı. Mekteplerde değişik, yeni eğitim sistemi ve teknikleri uygulamaktaydı. Bu anlayış sonucu Ermeniler, 19. yüzyılın ikinci yarısında 1860’lı yıllarda Van’da Yedi Kilise Ermeni Ziraat Mektebi’ni açmışlardır. Ermeni ziraat mektebi, Van Vilâyeti’nde ziraatın gelişmesine büyük katkı sağladığı gibi bölgenin fakir köylü çocuklarına eğitim imkânı da sağlamıştır. Bundan dolayı devlet, on bin kuruşun umumi bütçeden mükâfat, taltif ve yardım amaçlı Yedi Kilise Ermeni Ziraat Mektebi’ne verilmesini uygun görmüştür29. 27 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.752-753; İlhan Tekeli-Selim İlkin, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, TTK, Ankara, 1999, s.36. 28 Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.755-756. 29 Ticaret ve Ziraat Nezareti’nin 23 Aralık 1913 tarihindeki tahrirat raporunda mektebin durumu ve faydası şöyle ifade edilmektedir: Elli seneden beri evlâd-ı vatanın feyz ve intibâhına hizmet etmekte ve erbâb-ı hamiyetin mu’âvenet ve himayetiyle idâre olunmakta olan Yedi Kilise Ermeni Zirâ’at Mektebini geçenlerde bizzat gidip gezmek ve seksen kadar fakir köylü çocukların cidden şâyan-ı memnûnuyet bir surette ve bir tarz-ı müfîd-i a’melide burada tahsîl etmekde olduklarını re’yü’l-ayn görmüştüm irfân-ı memleket nâmına şayân-ı tebcil olan bu müessesenin zaruret-i idaresi anlaşıldığı zaman pek müte’essir olduğum ve bu gibi müessesâtın tergîb ve takdîrini en lâ-büd 275 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ermeni Patrikliği’nce hazırlanıp 1894 yılında Maarif Nezareti’nce Ermeni millet mekteplerinde okutulması uygun bulunan kitaplar şunlardır: Ulûm-ı Diniye, Ermeni Lisanı ve Edebiyatı, Lisan-ı Türkiye, Lisan-ı Fransevî, İngilizce, İlm-i Hesap, Tarih (Genel, Ermeni ve Osmanlı diye üç kısım), Coğrafya, İlm-i Servet-i Milel, Filosofiye, İlm-i Hikmet, Hıfzu’sSıhha, Usûl-ı Defter, Hüsn-i Hatt. Listede bulunan bu kitaplar Ermeni millet mekteplerinde okutulan derslerin neler olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Yine aynı fihriste göre 146 kitabın tamamına yakının lisanı (İngilizce, Fransızca, bir Coğrafya, bir Hüsn-i Hat kitabı hariç) Ermenice olup, müelliflerin tamamı da (bir kitap Türkçe) Ermenidir30. Böylece Ermenilerin 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı ülkesinde başlattığı mektepleşme süreci, Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim tebaasına sağladığı eğitim özgürlüğü sayesinde kısa sürede ilerleme kaydetmiştir. Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarında kendi mekteplerinde Ermeni müellif ve Ermeni lisanıyla yazılmış eserlerin okutulduğu, okul programları ve dersleriyle modern eğitim yapan kurumlar seviyesine ulaşmışlardır. Kiliselerin bahçesine veya yanına inşa edilen Ermeni mektepleri genellikle, taştan birkaç katlı ve değişik hizmetler verebilecek büyük yapılardan oluşmaktaydı. Örneğin Balıkesir Karaoğlan Mahallesindeki Ermeni mektebi Ermeni Kilisesi yanında tesis edilmiştir. Erkek ve kız çocuklarının eğitim göreceği mektep, 30 m. uzunluğunda, 14 m. eninde ve 10.5 m. yüksekliğinde, 3 kapılı, 106 pencereli taş bir yapıdır. Mektep, kız ve erkek çocukların ayrı ayrı eğitim göreceği birer bodrum ve ikişer kat olarak planlanmıştır. Yani binanın bir bodrumu ve iki katında kızlar, binanın diğer tarafındaki bodrum ve iki katında erkekler eğitim görecektir. Mektebin bodrum katından kiliseye giden ara bir yolun bulunması, Ermeni eğitiminde kilisenin etkisi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bu mektebe ek olarak yapılan bina ise iki katlı olup üst kat eğitim için, alt kat ise dükkân olarak inşa edilmiştir31. bir vazife bildiğim için on bin guruş kadar bir mükâfat-ı nakdiye ile mazhar-ı taltîf ve mu’âvenet buyurulmasını sûret-i mahsusada… bkz. BOA, DH.İD., Belge No:190/22. (24 Muharrem 1332). 30 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:30/50; Öntuğ, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, s.34. 31 Öntuğ, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, s.355357. 276 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ Gregoryen Ermenilerin, Osmanlı ülkesi içinde açtıkları mekteplerin dışında, Protestan ve Katolik olan Ermeni cemaatleri de eğitime önem verdiler ve onlar da Osmanlı topraklarında pek çok mektepler açtılar. Ermeni Protestan veya Katolik cemaatine ait okulda nasıl bir eğitim verilmekteydi, hangi dersler okutulmaktaydı? Bu sorunun cevabını verebilmek için Nezaret-i Maarif-i Umumîye tarafından 16 Mayıs 1911 tarihinde mektep açma ruhsatı verilmiş olan Diyarbakır’ın Hasırlı Mahallesi’ndeki Ermeni Katolik cemaatine ait kız çocuklarının eğitim göreceği okulu örnek vermek yerinde olacaktır32. Diyarbakır şehri Hasırlı Mahallesi’nde bulunan, Ermeni Katolik mektebi ruhsat evrakının içinde okulda yapılacak eğitim, okulun tahsil süresi, idareci kadrosu, okutulacak olan kitap ve risaleleri gösteren tablolar mevcuttur. Buna göre; ibtidaî ve rüşdî kısımlarında sadece gündüz eğitim yapacak olan kız mektebinin, öğrenci sayısı yüz olarak belirlenmiştir. Tahsil süresi, üçü iptidaî ve üçü rüşdî olmak üzere altı senedir. Şimdilik iptidaî derecesinde eğitim verecek okulun, İdareci kadrosunu oluşturan müdür, muallimler ve diğer personel Ermeni Katolik cemaatindendir33. Maarif Nezareti tarafından yapılan inceleme neticesinde mektepte tedris olunacak kitap ve risalelerin okutulmasında bir mahzur görülmemiştir. Mektepte okutulacak kitap ve risalelerin isimleri, ait olduğu fen, müellifi, lisanı, basım yeri, basım tarihi aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (Bkz. Tablo-1). Tablo-1 Ermeni Katolik Kız Mektebi’nde Tedris Olunan Kitap ve Risaleler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Kitap ve Risalenin İsmi Elif-bâ Akâid-i Diniye Musavver Muhtasar Tarih-i Mukaddes Musavver Muhtasar Tarih-i Mukaddes Fransızca sarf (Gramer) Musavver Fransızca Kıraat Kitabı (Lanfanis) Musavver Fransızca Kıraat Kitabı (Liktor) birinci kısım Musavver Fransızca Kıraat Kitabı (Liktor) ikinci kısım Kıraat Kitabı birinci kısım (Mayrin Lizo) Bahis olduğu Fen Hurûf-ı hece Akâid Ahd-i atîk ve cedid “ “ “ Usûl-ı sarf-ı Fransevî “ “ “ Lisanı Ermenice “ “ “ Fransızca “ Basım Yeri Dersaadet Viyana “ “ Paris “ Basım Tarihi 1907 1905 1883 1910 1910 1889 “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ Ermenice Dersaadet 1910 Usûl-ı sarf-ı Ermeni 32 BOA, İM, 1329, Ca/7. (17 Cemaziyelevvel 1329). 33 BOA, İM, 1329, Ca/7, (belgenin ekleri). 277 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 10 11 12 13 14 Kitap ve Risalenin İsmi Kıraat Kitabı ikinci kısım (Mayrin Lizo) Sarf Kitabı birinci kısım Sarf Kitabı ikinci kısım Kıraat Kitabı birinci kısım (Tankıram?) Kıraat Kitabı ikinci kısım (Tankıram) 15 İlm-i Hesab birinci ve ikinci kısım 16 İlm-i Hesab üçüncü ve dördüncü kısım 17 18 Coğrafya ikinci sene-i ibtidaiyesine mahsus Lisan-ı Osmanî Bahis olduğu Fen Lisanı Basım Yeri Basım Tarihi Usûl-ı sarf-ı Ermeni “ “ 1910 “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ 1909 1909 “ “ “ “ “ 1910 “ “ “ “ “ 1910 “ “ 1908 “ “ 1908 “ Türkçe “ “ 1910 1325 Talim-i hesab a’mâl-i erbaa Küsûrat-ı adiye aşariye vesaire Umûmi Sarf Tablo incelendiğinde tedris olunacak kitapların 18 adet olduğu ve bunların Fransız Kıratı ve Osmanlı Lisanı dışındaki bütün kitapların Ermeni müellifleri tarafından, Ermeni lisanında yazıldığı görülmektedir. Yazılan eserlerin tamamına yakını 20. yüzyılın başlarında basılmıştır. Buda eserlerin devamlı değişen eğitim koşullarına göre yeni bilgiler ışığında yazıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı toplumunda yaşayan Ermeniler 1567 tarihinde açtıkları matbaa ile yayın hayatına geçmişlerdir. Yıllar içinde açılan matbaaların sayıları başta İstanbul olmak üzere İzmir gibi devletin büyük şehirlerinde hızla artmıştır. Osmanlı Devleti’nde Ermeni matbaalarının çoğalması, yalnızca kendi yayınlarının fazla olması ve bunları basacak matbaaya ihtiyaç duyulmasıyla ilgili değildir. Gayrimüslim diğer milletler ve özellikle Müslüman tebaa basım işinde Ermeni matbaalarını kullanmaktaydılar. 1567-1923 tarihleri arasında Ermeni matbaalarında basılan dergi ve gazete sayısı 598’dir. Basılan kitaplar arasında ise hemen her türden binlerce eser bulunmaktaydı34. Ermeni mekteplerinde okutulan kitapların büyük kısmı İstanbul ve İzmir’de Ermeni matbaalarında basılmıştır. Ermeni Patrikhanesince hazırlanan ve Osmanlı Maarif Nezareti tarafından okutulmasına izin verilen 146 kitaptan oluşan fihriste göre 1868-1893 yılları arasında 34 Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Hazırlayanlar: Yavuz Özgüldür, Ali Güler, Suat Akgül, Mesut Köroğlu, Kara Harp Okulu Basımevi, Ankara 2001, s.43-45. 278 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ İstanbul’da 24 matbaada 138 eser basılmıştır35. Basılmasına müsaade edilen fihristteki kitapların matbaalara dağılımı ise aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (Bkz. Tablo-2). Tablo-2 Ermeni Matbaaları ve Basılan Kitap Çeşidi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 Matbaa Adı Agobyan Alemyan Aramyan Arevlek Aşciyan Bağdadliyan Balnes Berberyan Boyaciyan Civelekyan Estepanyan Hafafyan Kürekciyan (Kürkciyan) Mahmud Bey Markiryan Matbaa-i Amire Mekteb-i Sanayi Mihran Nikogosyan Papazyan Serviçen Şirket-i Mertebiye Yazıcıyan Zartaryan Mamuryan Kudüs-ı Şerif Manastır Mihtaryan Londun Litografya TOPLAM Bulunduğu Yer İstanbul “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ “ İzmir Kudüs Venedik İngiltere 29 Basılan Kitap Çeşidi 2 2 9 2 2 20 2 40 3 1 1 9 3 1 2 1 1 1 2 11 5 12 1 5 2 2 1 1 2 146 Tablodaki bilgilere göre; İzmir’de Mamuryan Matbaasında sadece 2 kitap, diğer 4 eser Kudüs, İngiltere ve Venedik’te basılmıştır. İstanbul’daki 24 matbaada toplam 138 eser neşredilmiştir. Ermenilere ait 20 matba35 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:30/50. 279 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ada baskısı yapılan 123 eserin 40’ı Berberyan, 20’si Bağdadliyan, 11’i Papazyan matbaalarında, 15 kitap ise 4 Türk matbaasında basılmıştır. Kitaplarından sadece Hüsn-i Hatta dair olan iki eser Litografya (Taş baskı) dır36. IV. ERMENİ MEKTEPLERİNDE EĞİTİM Ermeni mekteplerinde verilen eğitimin Ermeni öğrenciler arasında ulusal kimliğin oluşmasında büyük önemi vardır. Hüseyin Nazım Paşa, Zaptiye Nazırlığı döneminde derlediği Osmanlı istihbarat raporlarını 3 Ocak 1897 tarihinde “Ermeni Târih-i Vukûâtı” adıyla II. Abdülhamid’e sunmuştur. Raporlarda Ermeni mekteplerindeki muallimlerin bölücü ve yıkıcı fikirlerle masum Ermeni öğrencileri kandırıp, Osmanlıya karşı nasıl birer isyancı yaptıklarıyla ilgili pek çok kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtları konu başlıklarına ayırarak bazı örnekler verilmesi, Ermeni mekteplerindeki eğitimin Ermeni ulusal kimliğinin oluşmasına nasıl katkı sağladığını göstermesi bakımından önemlidir. a. Mektep muallimlerinin isyancı ve bölücü faaliyetleri: Yabancı mekteplerde okumuş ve ihtilalci örgütlere mensup Ermeni muallimler bağımsız Ermenistan fikrini gerçekleştirmek için Ermeni ahali üzerinde yoğun propaganda yapmaktaydılar. Haçin Ermeni Mektebi muallimi “Jirayir” nam-ı diğer Mardiros Garip Boyacıyan Yozgat ve köylerindeki Ermeni Kiliselerine gidip buralarda toplanan ahaliye yaptığı konuşmalarda37 biz artık Osmanlı Devleti’nin idaresi altından çıkarak bundan sonra müstakil olup rahat edeceğiz. Umum Ermeniler her tarafta ve hatta Rusya’da bulunan Ermeni karındaşlarımız da bizzat ittifak eyledi. İstanbul’dan emirler alıyorum. Ermenileri bizim Yozgat Sancağımızda ben ittifak ettiriyorum. Umum devlet bize taraftardır. En ziyade bize yakın olan İngiltere Devletidir. Bu uğurda kanımız dökülsün büsbütün mahv olalım. Boş durmayalım. Papazlar vasıtasıyla ve ayinler ile cümlesine yemin ettirip imza alın diyerek açıkça Ermenileri devlete karşı isyana teşvik etmiştir. Ermeni muallimler, Osmanlı hükümeti aleyhinde ihtilal çıkarmak maksadıyla Ermeni cemaatini isyana tahrik etmek, asker yazmak, asker için para toplamak gibi 36 Taş baskısı kitaplardan Hüsn-i Hat isimli eser Haçik Tahtaciyan tarafından Ermenice ve Fransızca lisanında 1893 yılında; Abraham Muradyan’ın Türkçe Hurufat Numunesi Türkçe ve Ermenice lisanlarında 1890 yılında basılmıştır. 37 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.4. 280 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ fesat işleri de tertip etmekteydiler38. Ermenistan’ın kurulması için çalışan muallimler gizli yardım sandıkları oluşturup, para topluyorlardı. İzmit Ortaköy mektebi muallimlerinden Mihran ve Ohannes Ermenistan’ın kurulabilmesi için gizli yardım sandığı tesis ederek para toplamaktan haklarında cezai işlem başlatılmıştır39. Ermeni muallimler ülkeye girmesi yasak zararlı gazete, risale gibi eserleri okumakta ve görev yaptıkları mekteplere bunları kaçak olarak sokmaktaydılar40. Erzurum Ermeni mektebi muallimine yurtdışından gönderilen Hınca (Yeni Sada) gazetesi zararlı yayınlar olmasından dolayı ülkeye sokulması yasaklanmıştır41. Muallimler bu olayların dışında; isyan çıkarmak, ahaliye fesat vermek, Ermeni öğrencilere mugayir kıraat okutmak, ruhsatsız gazete çıkarıp kaçak yayınlayıp dağıtmak, halkı kışkırtacak konuşmalar yapmak, silah ve bomba imal etmek, adam öldürmek gibi suçlardan ceza almaktaydılar42. 22 Eylül 1896 tarihinde Galata Ermeni Kilisesi avlusundaki Ermeni mektebinin muallimi Doğramacıyan Karabet Efendi’nin odasındaki çekmeceden sabun kalıbı şeklinde ve şimdiye kadar zuhur eden humbaralara gayr-i müşabih bir surette 3 adet dinamit humbarasıyla, 2 revolver ve Truşak gazeteleri bulunmuştur43. b.Ermeni öğrencilere okutulan zararlı dersler: Mekteplerde Ermeni çocuklarına devlet aleyhinde dersler okutuluyor ve fesat şarkılar öğretiliyordu. Devlet bu tür zararlı dersleri yasaklamıştır. Öğrencilere 38 39 40 41 42 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.25. BOA, ZB, Belge No:436/46. BOA, DH.MKT., Belge No:1509/35. BOA, DH.MKT., Belge No:1495/41. Ermeni muallimlerin işledikleri suçlardan dolayı aldıkları cezalarla ilgili pek çok rapor ve arşiv belgesi bulunmaktadır. Bkz. Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.29, 37, 38, 42; C.II, s.239, 243. 420; Trabzon hadisesinden dolayı Ermeni mektebi muallimlerinden Bıyıklıyan Ohannes ve Kirkor’un cezalandırılması (10 Aralık 1896) BOA, İ.AS., Belge No:19/1314/B-15; Kiğı Ermeni mektebi muallimi İvadis’in sorgulanması (25 Ağustos 1888) BOA, DH.MKT., Belge No:1525/90; Sivas Ermeni mektebi muallimi Manuk Efendi’nin vaaz verdiği (9 Mart 1887) BOA, DH.MKT., Belge No:1403/ 91; Manuk Efendi’nin izinsiz toplantı yaptığı için hanesin kapatılması (25 Mart 1887) BOA, DH.MKT., Belge No:1407/ 32; Tokat’ta Ermeni mektebi muallimlerin izinsiz gazete çıkarıp, bazı yerlere asmaları (18 Nisan 1887) BOA, DH.MKT., Belge No:1413/63; Aynı konuda (28 Nisan 1887) BOA, DH.MKT., Belge No:1416/54. 43 Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.401. 281 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ayrılıkçı fikirler, Ermeni Kilisesi ve Tarihi dersinde anlatılmaktaydı. Osmanlı Devleti bu dersin yerine Osmanlı Tarihi’nin okutulmasını sağlamıştır44. Ermeni öğretmenler ise söz konusu dersleri şifahi olarak anlatmaya devam etmişlerdir45. Ermenilerin sakin olduğu vilayetlerin birleştirilerek, Ermenistan namında bir hükümetin müstakil olarak teşkil edileceği, İslam ahalisinin taşrada Ermenileri öldüren, Kürtler ve Türklerden intikam alınacağı her yerde anlatılarak Ermeni toplumu galeyana getirilmekteydi. Özellikle Ermeni öğretmenler tarafından genç nesillere ulusal bilinç kazandırmak amacıyla derslerde sürekli “Bağımsız Ermenistan” fikri işleniyordu46. Sansaryan Ermeni mektebinde yapılan bir arama esnasında Ermeni ihtilal hareketine dair evrak ve fotoğrafların yanı sıra mektep kitapları arasında bir adet Ermenistan haritası da bulunmuştur47. Ermeni muallimler fesat şarkılar yaparak öğrencileri tedris ettiriyorlardı. Bu yolla öğrencilerin kafalarını İslam düşmanlığı ve bölücü fikirlerle doldurmak kolay oluyordu. Divriği kasabasında mektep hocası olan Toros veled-i Agop’un çocuklara talim ve neşretmek üzere bir takım fesat şarkılar kaleme aldığı ve suçu sabit görüldüğünden beş sene kal’a- bend cezası almıştır48. Yine Başkale kasabasında bulunan Ermeni mektebi muallimi Vanlı Debbağyan Ebkar Efendi’nin evinde bulunan zararlı evraklar arasında mekteplerde okutulmak üzere yazılmış şarkılar bulunmuştur. Bu olaydan sonra Ermeni mekteplerinde şarkının kesin olarak yasaklanmasıyla ilgili Hakkâri vilayetine yazı gönderilmiştir49. c.Ermeni Mekteplerine Hınçak ve diğer anarşist komitelerin müdahalesi: Ermeni ihtilal komiteleri büyük hedef olarak gördükleri bağımsız Ermenistan’ı kurabilmek için genç Ermenilerin bu davaya sahip çıkmaları gerektiğini biliyorlardı. İhtilal örgütlerinin genç nesillere milli bağımsız fikrini öğretileceği yerler ise şüphesiz mektepler olmuştur. Yapılan yazışmalarda anlaşılacağı üzere yurtdışındaki Ermeni ihtilal örgütleriyle Osmanlı ülkesindeki Ermeni murahhaslığı arasında direk bağlantı bulunmaktaydı. 1892 yılında Londra ve Marsilya Ermeni 44 Öntuğ, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, s.322. 45 Somel, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, s.395; Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.42, 43. 46 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.43, 65. 47 BOA, DH.EUM., Belge No:19/16. 48 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.40. 49 BOA, DH.MKT., Belge No:1424/32. 282 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ komitesinin Adana Ermeni murahhaslığına ve Osmanlı Devleti’ndeki merkez komitelerine gönderdiği mektubun içeriği bu bağlantıyı net şekilde ortaya koymaktadır. …Karadağ ve Sırbiye ve Romanya ordularında ve askeri mekteplerinde bulunan adamlarımızın terakkiyatından bu sene dahi pek memnunuz. Nasıl ki İtalya, Fransa, Amerika, İsviçre, Avusturya ve Rusya ordularıyla mekteplerinde bulunan Ermenilerin terakkiyatı daima muceb-i memnuniyetimiz olmaktadır… Oğlan ve kız mekteplerine dikkat ediniz. Zira maarifsiz selamet olmaz. Büyük kabahatiniz akıllı ve zeki muallimlerinizi teşvik ve teşci etmemiş olmanızdır. Bir direktör hocanız var idi, onu da Türk kafalıdır diye gaib ettiniz. Bin defa yazdık i onun şiddetli arzularına tahammül ediniz ve kendisine para veriniz diye pek çok para gönderdik… Malumunuz olsun ki, bu seneler zarfında Kilikya’nın bir iş gösterememesi hocanızla iyi barınamadığınızdandır… Silah imal etmek sanatında terakki ediniz ve Osmanlı mekteplerine Ermeni çocuklarını göndermeyiniz, zira Türk’e peyda ederler… bu mektupta ayrıca Armenia adlı gazetenin Ermeni mekteplerindeki öğrencilere okutturulması ve yabancı ülkelerde yetişen Ermenilerin kurulacak olan Ermenistan’da önemli rol üstleneceği, mektep öğrencilerine gerekli ilgi ve alakanın gösterilmesi, parasal desteğin sağlanması gibi konulara da yer verilmiştir50. Ermeni ihtilal örgütleri mektep öğrencilerini devlet aleyhinde devamlı kışkırtmışlardır. Bu yoğun propaganda sonucunda pek çok mektep talebesi Hınçak komitesi gibi ihtilal örgütlerine dâhil olup sonra da her türlü eylemlere katılmışlardır51. d.Mektep Talebelerinin Eylemleri: Ermeni mekteplerinde aldıkları eğitimin ve Ermeni ihtilal komitelerinin kışkırtmalarının bir sonucu olarak Ermeni öğrenciler arasında bölücü-yıkıcı görüşler hızlı yayılım göstermeye başlamıştır. Ermeni öğrenciler silah, bomba yapıyorlar ve Osmanlı Devleti’ne sadık Ermenileri öldürmek gibi korkusuzca eylemler gerçekleştiriyorlardı. Yukarıda ifade edilen Jirayir’in biraderi Hamporsum Boyacıyan, Ermeni efradından olan Haçik Efendiyi, Osmanlı hükümetine sadakat gösterdiği için, beş lira karşılığında 18 yaşında fakir Ermeni mektebi öğrencisine öldürtmüştür52. Galata Ermeni mektebi 50 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.57-58. 51 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.48, 55, 72, C.II, s.239. 52 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.4-5. 283 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 talebesi Haçinli Karabet Çalıkyan ile hemşerileri suikast amaçlı kullanmak üzere şemsiye tarzında Vinçeşter tüfekler yapmışlardır53. e.Ermeni mekteplerinde patlayıcı madde yapımı ve silah deposu olarak kullanılması: 19. yüzyılın sonlarında özellikle İstanbul ve Doğu Anadolu bölgesinde bulunan Ermeni mektepleri eğitim yapılan mekanlar olmaktan çıkmış; silah, patlayıcı madde yapılan ve bunların saklandığı mekanlar haline gelmişti. 20 Haziran 1890 tarihinde Erzurum’da Ermenilerin çıkardıkları isyanın başlama sebebi Erzurum’daki Ermeni Kilisesi ve mektebinde silah imal edilip depolandığı yönündeki ihbarın araştırılmasıdır. Mahkemenin izniyle papazın ve okul müdürünün nezaretinde zabıta tarafından mektepte arama yapılır. Bunu bahane eden Ermeniler tahrik sonucu ayaklanırlar ve zabıtanın üzerine ateş açarlar. Çıkan olaylarda 8 Ermeni ölür, 2 Müslüman şehit olmuştur. Ayrıca 60 Ermeni ve 45 Müslüman da yaralanmıştır. Askerin üzerine ateş açan Ermeni çetecileri yakalanıp adalete teslim edilmişlerse de yabancı ülkelerin elçilerinin araya girmesiyle serbest bırakılmışlardır54. Ermeni mekteplerinin teftişi esnasında binaların içlerinde pek çok patlayıcı madde yapımında kullanılan malzeme, silah ve bomba bulunmuştur. 22 Ağustos 1896 tarihinde Sulumanastır Ermeni Kilisesi mektebinde yapılan aramada 3, kız mektebi öğretmeni Agoni’nin dolabında 36 olmak üzere toplam 53 adet humbara bulunmuştur. Bundan başka Agoni’nin dolabında 7 kutu kapsül ve 4 kutu revolver fişek ve 1 deste de dinamit kapsülü ele geçirilmiştir55. 10 Eylül 1896 tarihinde Hasköy Ermeni mektebinde yapılan tahkikatta 6 humbara, 11 revolver ile 200 fişek bulunmuştur56. Yine Ağustos, Eylül 1899 tarihlerinde İstanbul’daki mektep teftişlerinde Samatya Ermeni Kilisesi içinde bulunan erkek mektebinde 3 adet humbara, Sulumanastırı’ndaki Ermeni kız mektebinde 1 adet dinamit kapsülü, 3 revolver ve 36 adet humbara ele geçirilmiştir57. Hasköy Ermeni Kilisesi’nde 5 humbara lağımı, 1 humbara, Kilise içinde yer alan mektepte 11 revolver ve bu silaha ait 200 fişek bulunmuştur58. Ermeni mekteplerinin bazılarında silah ve humbara 53 54 55 56 57 58 284 Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.14-15. Ermeni Olayları Tarihi, C.I, s.XVIII. Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.352. Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.377. Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.398, 423. Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.401. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ üretimi de yapılmaktaydı. 22 Eylül 1896 tarihinde Galata Ermeni Kilisesi bahçesindeki mektebin içindeki iki odada bir kimyahâne ve onun alet ve edevatı bulunmuştur. Mektepte bulunan bombaların bizzat burada üretildiğini göstermektedir59. SONUÇ Ermenilerin 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı ülkesinde başlattığı mektepleşme süreci, Osmanlı Devleti’nin Gayrimüslim tebaasına sağladığı eğitim özgürlüğü sayesinde kısa sürede ilerleme kaydetmiştir. Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarında kendi mekteplerinde Ermeni müellif ve Ermeni lisanıyla yazılmış eserlerin okutulduğu, okul programları ve dersleriyle modern eğitim yapan kurumlar seviyesine ulaşmışlardır. Devletin her bir köşesine sayısı 20. yüzyılın başlarında bine yaklaşan mektep binaları inşa etmişlerdir. Osmanlı Devleti diğer milletlere tanıdığı eğitim özgürlüğünü Ermeni milleti için kabul ederek aynen uygulamıştır. Uzun yıllar Müslümanlar ile birlikte yaşayan Ermeni toplumu kendi millet mekteplerini açtıkları zamana kadar Müslümanlar ile gayet iyi ilişkiler geliştirmişler; kültürel ve sosyal hayatta birbiri ile kaynaşmışlardır. Bu durum kendi mekteplerini açtıkları ilk yıllarda da devam etmiştir. Lakin Osmanlı Devleti’nde yabancıların açtıkları mektepler kısa süre içinde Osmanlı tebaası olan Gayrimüslim unsurlar üzerinde etkili olmaya başlamışlardır. Gregoryen Ermeni cemaati uzun propaganda sonucunda Katolik ve Protestan cemaatine ayrıldılar. Ermeni Milletinin üçe ayrılması yabancı misyonerlerin çok işine yaradı. Artık yeni nesil Ermeni gençlerini etkilemek, ulusal bilinç aşılamak ve Osmanlıdan koparmak için gerekli olan ortam hazırlanmıştı. Ermeniler 19. yüzyılın sona gelindiğinde artık eskisi gibi devlete sadık değillerdi ve ayrı bir devlet kurmak için mücadele içine girmişlerdir. Osmanlı Devleti sayıları hızla çoğalan mekteplerin denetimini sağlamakta zorlanmasına rağmen yeni mekteplerin açılması konusunda devamlı olumlu tutum sergilemiştir. Avrupa ve yabancı okullarda ihtilâlci fikirler aşılanarak yetiştirilen Ermeni gençleri, birer Türk düşmanı haline getirilmiştir. Osmanlı ülkesinde Ermeni Milleti’nin okullarında Ermeni çocuklarına öğretmenlik yapan bu gençler kısa sürede Ermeni öğrencileri etkileri altına aldılar. 59 Ermeni Olayları Tarihi, C.II, s.401-402. 285 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ermeni öğretmenler tarafından genç nesillere ulusal bilinç kazandırmak amacıyla derslerde Osmanlı Devleti aleyhinde dersler okutulmuş, fesat şarkılar öğretilmiş ve sürekli Bağımsız Ermenistan fikri işlenmiştir. Özellikle Ermeni mektepleri üzerindeki yoğun misyoner baskısı ve Ermeni ihtilal komiteleri Ermeni gençlerini Osmanlı Devleti’ne karşı isyancı yapmada önemli roller üstlenmişler. Bunun sonucunda Ermeni kiliseleri ve okulları silah yapılan ve depolanan mekânlar haline dönüştürülmüştür. Ermeni mekteplerinde aldıkları eğitimin bir sonucu olarak Ermeni öğrenciler arasında bölücü-yıkıcı görüşler hızlı yayılım göstermiştir. Artık Ermeni öğrenciler silah, bomba yapıyorlar ve adam öldürme, bombalama gibi eylemleri korkusuzca gerçekleştiriyorlardı. 286 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Murat ÖNTUĞ KAYNAKLAR 1. Arşiv Belgeleri DH.EUM. DH.İD. DH.MKT. DH.MUİ. DH.ŞFR. İ.AS. İM. Y.A.Res. Y.PRK.TKM. ZB. :19/16. : 30-1/4, 30-2/8, 30-2/54, 162-1/53, 214/8, 214/13, 214/15, 214/18, 214/19, 214/20, 69-2/10, 190/22. :1509/35, 1495/41, 1525/90, 1403/91, 1407/32, 1413/63, 1416/54, 1424/32. :52-1/37, 125/11. :54/261. :19/1314/B-15. :1329, Ca/7. :101/39-3. :30/50. :436/46. 2. Tetkik Eserler Akyüz, Yahya, “Abdülhamit Devrinde Protestan Okulları ile İlgili Orijinal İki Belge”, Eğitim Fakültesi Dergisi, 1970, C.3, S.1-4. Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, 8. Baskı, İstanbul 2001. Birol, Nurettin, Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatları (1827-1901), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, Malatya 1999. Birol, Nurettin, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas Vilayetinde Azınlık ve Yabancı EğitimÖğretim Kurumları ve Faaliyetleri”, Osmanlılar Döneminde Sivas (Sivas Sempozyumu Bildirileri 21-25 Mayıs 2007), C.1, Sivas 2007. Bulut, Hüseyin- Birol, Nurettin, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Sivas Vilayetinde Ermenilerin Faaliyetleri ve Alınması Düşünülen Tedbirler ve Mehmet Ali bin Abdullah Selim’in Layihâsı”, Erzincan Eğitim Fakültesi Dergisi, C.8, S.1, Erzincan 2006. Büyükkarcı, Süleyman, İstanbul Ermeni Okulları, Konya 2003. Büyükkarcı, Süleyman, Türkiye’de Amerikan Okulları, Konya 2002. Çalık, Ramazan, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları, Ankara 2000. Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, C. 1-2, İstanbul 1977. Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I-II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 1994. Fendoğlu, Tahsin, “Ermeni Probleminin Doğuşunda Amerikan Protestan Misyonerlerinin Rolü (XIX. YY), Ermeni Araştırmaları 1, Türkiye Kongresi Bildirileri, C.I, Ankara 2003. Haydaroğlu, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara 1990. Her Yönüyle Ermeni Sorunu, Hazırlayanlar: Yavuz Özgüldür, Ali Güler, Suat Akgül, Mesut Köroğlu, Kara Harp Okulu Basımevi, Ankara 2001. Günay, Nejla “Maraş Ermenileri’nde Eğitim-Öğretim Faaliyetleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri 2007. 287 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Kılıç, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyasetinde Eçmiyazin Kilisesinin Rolü”, Ermeni Araştırmaları, S.2, Ankara 2001. Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğundaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1991. Mutlu, Şamil, Osmanlı Devleti’nde Misyoner Okulları, İstanbul 2005. Öntuğ, Mustafa Murat, “Balıkesir’deki Ermeni Kilisesi ve Mektep Açma Faaliyetleri”, OTAM, S.19, Ankara 2008. Öntuğ, Mustafa Murat, “Osmanlı Devleti’nin Ermeni Mektepleri Üzerindeki Denetimi”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C.III, Kayseri 2007. Sevinç, Nejdet, Ajan Okulları, İstanbul. Somel, Selçuk Akşin, “Cemaat Mektepleri ve Yabancı Misyoner Okulları”, Yayına Hazırlayan Halil İnalcık-Günsel Renda, Osmanlı Uygarlığı 1, KBY, İstanbul 2003. Şişman, Adnan, XX. Yüzyılın Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006. Şişman, Adnan, “Misyonerlik ve Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Kurulan Yabancı Sosyal ve Kültürel Müesseseler”, Türkler, C.14, Ankara 2002. Taş, Kenan Ziya, “20. Yüzyılın Başında Güneydoğu Anadolu’daki Azınlık/ Ermeni Okulları”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, (Eylül 2005), S.6, s.627-636. Tekeli, İlhan–İlkin, Selim, Osmanlı İmparatorluğu’nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, TTK Yayını, Ankara 1999. Tozlu, Necmettin, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991. Vahapoğlu, M. Hidayet, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, İstanbul 1997. 288 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ FRANSIZ YAZAR P.B. DALOH’UN “ERMENİSTAN HAKKINDA HAKİKATLER” ADLI ESERİNE GÖRE MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLER Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Van-TÜRKİYE Tlf.: 0 505 776 68 27, e-posta: oflaz@yyu.edu.tr, vakanuvis38@yahoo.com 289 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet XIX. ve XX. yüzyıllarda Batılı devletlerden Osmanlı topraklarına çok sayıda seyyah gelmiştir. Bir kısmı samimi hislerle Anadolu’yu, Osmanlı Devleti’ni tanımak için gelse de, büyük çoğunluğu değişik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu insanlar gezdikleri bölgelerin sosyal, siyasî, ekonomik, dinî etnik yapılarını araştırmışlar ve elde ettikleri bilgileri raporlar halinde hükümetlerine sunmuşlardır. Bir kısmı da bizzat batılı devletler tarafından gönderilen seyyahların özellikle Anadolu’ya gönderilmelerinin sebebi siyasî amaçlı olup, verdikleri bilgiler de bu doğrultudadır. Ancak tamamen bağımsız olarak ve tanıma amaçlı olarak gelen seyyahlar da vardır. Seyyahlar şartlı olarak geldiklerinden bazen gördüklerini değil, görmek istediklerini yazmışlardır. Dolayısıyla da zaman zaman Ermenilerin Müslüman halkla olan sosyal ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtamamışlardır. XX. yüzyıl başlarında Osmanlı ülkesine gelen yabancı seyyah-yazarlardan birisi de Fransız P. B. Daloh’dur. Yazar-seyyah Doğu Anadolu’da yaşayan Müslüman ahali ile Ermenilerin durumlarını araştırmak gayesiyle bölgeye gelmiştir. P. B. Daloh yaptığı seyahatten edindiği intibalarını yazarak Ermenistan Hakkındaki Hakikatler adıyla neşretmiştir. Bu eser daha sonra Osmanlı Türkçesi’ne çevrilmiştir. Eserin tercümesi İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK. TKM. tasnifinde bulunmaktadır. Eserin tercümesi 14 B. 1313 / Aralık 1895 tarihlidir. Tebliğimizde seyyah-yazarın eseri değerlendirilecektir. 290 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Şark meselesinin 1683-1923 yılları arasında cereyan eden ve başlıca hedefi Osmanlı Devletini yıkmaya yönelik ikinci safhasında başlıca hedeflerden birisi de Osmanlı Devleti’nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyanların, özellikle de Ermenilerin istiklal veya muhtariyetini isyan, reform ve dış müdahale metotlarıyla temin etmektir1. Başta İngiltere olmak üzere, batılı devletler bu amaçlarına ulaşmak için çeşitli siyasi faaliyetler gerçekleştirirken2, özellikle batıda yaşayan Ermeniler de basını kullanmak suretiyle kendileri lehine bir kamuoyu oluşturma gayreti içerisine girmişlerdir. Bu doğrultuda batı basınında Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilerin katledildikleri haberleri çıkmaya başlamıştır. Diğer taraftan da gene batılı bir kısım seyyahlar ve değişik sebeplerle bölgeye gelmiş şahıslar; çeşitli gayelerle, ama çoğunlukla da Şark meselesi çerçevesinde batılı devletlerin siyasi projelerine yardım amacıyla Osmanlı ülkesini, özellikle de Ermenilerin yaşadıkları bölgeleri 1 2 Bayram Kodaman; “Osmanlı Siyasi Tarihi (1876-1920)”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 12, İstanbul 1989, s.22. Salim Çöhçe; “Büyük Ermenistan’ı Kurma Projesi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001, http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=De rgiIcerik&IcerikNo=200. 291 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gezerek gördüklerini ve intibalarını anlatan eserler kalem almışlardır3. Ancak bunların çoğu önyargılı olup, eserlerinde verdikleri bilgilerin bir kısmı da taraflıdır. Bunlar arasında az sayıda da olsa meseleleri, gördüklerini objektif olarak yansıtanlar da vardır. Bunlardan birisi de Fransız P.B. Daloh’dur. 1889 yılında Bitlis’e giden Daloh, yedi yıl kadar burada kaldıktan sonra, dönüşünde Ermenistan Hakkında Hakikatlar isimli eserini yazmıştır. Eserde verdiği bilgilerden yazarın mesleği hakkında net bir bilgi elde edemiyoruz. Ancak satır aralarında verdiği bilgilerden Osmanlı Devleti ve ülkesi ile yakın ilgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Mesela, eserini neşrinden 22 yıl önce, 1873 yılında, henüz şehzade iken Sultan II. Abdulhamit’le bir vesile ile tanışmıştır4. Diğer taraftan yazarın Ermenilerden de iyi ve ciddi dostları vardır. Daloh, 1889 yılı ortalarına doğru bir tanıdığı vasıtasıyla, o tarihlerde Bitlis valiliğine atanan Rauf Paşa ile tanışır. İfadelerinden anlaşıldığı kadarıyla Rauf Paşa kendisini Bitlis’e davet eder. Bu daveti memnuniyetle kabul eden Daloh, 22 Ağustos 1889 günü, Rus vapur kumpanyasına ait İzof/Uzof adlı gemiye binerek Trabzon’a gitmek üzere yola çıkar. Yazar 4 gün süren yolculuktan sonra 26 Ağustos’da Trabzon’a ulaşmıştır5. Daloh, paşa ile nerede tanıştığın yazmasa da, bu bilgilerden Daloh’un o sıralarda İstanbul’da olduğunu ve Rauf Paşa ile de burada tanıştığını tahmin ediyoruz. Daloh, Trabzon’dan Gümüşhane-Erzurum yoluyla Bitlis’e ulaşmıştır. Yazar Bitlis’te Rauf Paşa’nın yanında yedi yıl müddetle ikamet etmiştir. Yazar burada bulunduğu müddet içerisinde çevreyi gezmiş, Bağdad’a kadar gitmiştir. Ancak Bağdad dışında gezdiği yerler hakkında fazlaca bilgi vermemiştir. Daloh eserini Bitlis’ten dönüşte yazmıştır. Daloh eserinin bir yerinde ise kendisinin 25 seneden beri şarkta yaşadığından bahsetmektedir6. Yazarın burada şark derken Osmanlı ülkesini kastettiğini tahmin ediyoruz. Ancak şahsın hangi vesile ile 3 4 5 6 292 Seyyahlar ve seyahatnameler hakkında detaylı bilgiler için bakınız; İsmail Mangaltepe, XIX. Yüzyıl Fransız Seyyahlarına Göre Van, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2005. P. B. Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, Terc. Veli, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Paris 1895, Y.PRK.TKM., Belge No:37/1, s.48. Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.6-7. Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.45. Prof. Dr. Mustafa OFLAZ bölgede bulunduğunu bilemiyoruz ve eserde de bu hususla ilgili bir bilgi yoktur. Eserin Osmanlıca tercümesi Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Y.PRK. TKM. tasnifinde Dosya 37, Gömlek 1’de kayıtlıdır. Kitapçığın tarihi ise 14 B 1313 olarak verilmiştir. En dış kapağında Receb 1312 tarihiyle birlikte eserin adı olarak Ermenistan Hakkındaki Hakikat yazmakta, başka bir bilgi bulunmamaktadır. İç kapakta ise eserin ismiyle birlikte Gözüyle görmüş bir şahidin hikâyesi ve tırnak içerisinde İyi yap da herkes itdiğini söylesün ibareleri yer almaktadır. İç kapakta yer alan bilgilere göre eser Paris’te 1895 yılında basılmıştır. Eserin mütercimi olarak ise Veli kulları ibaresi yer almaktadır. Eserin Osmanlıcaya ne zaman çevrildiği hakkında ise ne kapakta ne de iç kısımlarda bir bilgi bulunmamaktadır. Eser mukaddime ve iki bölümden meydana gelmektedir. Ancak bölümlerin başlığı mevcut olmayıp, birinci bölüm ile ikinci bölüm arasında konular yönüyle bir farklılık bulunmamaktadır. Ayrıca her bölüm de kendi içerisinde bir konu bütünlüğüne sahip değildir. Ayrıca konu başlıkları mevcut olmayıp, verilen bilgiler de dağınık olarak kaydedilmiştir. Daloh eserinin giriş kısmında kendisini bu eseri yazmaya iten sebepleri açık ve net olarak ifade etmektedir. Yazarı bu kitapçığı yazmasının ana sebeplerinin başında 1895 yılı ve öncesinde Avrupa ve Amerika basınında, Doğu Anadolu’da meydana gelen olaylar hakkında yapılan neşriyattır. Bu yazıları dikkatle okuyan Daloh, bunların pek çoğunun kötü niyetli olduğunu ve olayları abartarak ifrat dereceye çıkarttığını görmüştür. Ayrıca yazara göre bu eserleri yazanlar gerek Osmanlı ülkesi gerekse ülkenin adetleri hakkında hiçbir bilgiye de sahip değillerdir. Bu durumu gören Daloh, eserini yazmaya karar verir. Eser Bitlis’den döndükten sonra yazıldığı gibi, meydana gelen son hadiselerin tesiri de yoktur. Aksine, değiştirilen bazı hadiseler hakkında doğru bilgi vermek amacıyla yazılmıştır. Daloh, bir Fransız olarak meseleleri tarafsız olarak yazma kudretini de kendisinde görmektedir. Yazar eserinin meseleye tarafsız olarak bakanlarda yardım vazifesini göreceğini de ümit etmektedir. Ayrıca bölge hakkında ciddi bilgi sahibi olduktan sonra hadiseler hakkında bir fikir sahibi olunabileceğini düşünmektedir7. Bu sebepler doğrultusunda da eserini yazma fikri oluşmuştur. 7 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, Mukaddime, s.3-5. 293 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ERMENİ MESELESİ Kendi ifadesiyle meseleyi pek yakından öğrenen Daloh’a göre Ermeni meselesi, son hadiselerden de anlaşılacağı üzere, insanlık şiarıyla alakalı olup, ancak bu meselenin esasına vakıf olunduktan sonra ancak fikir beyan edilebilir. Mesele bir kısım kimselerin Avrupa’da dehşet-engiz neticeler oluşturmak için ortaya attıkları hikâyelerdir ve bunlara ehemmiyet verilmemelidir8. Aslında mesele, yabancı ülkelerde ikamet eden ve Osmanlı hâkimiyetinde bulunan ve meydana gelen hadiselerden de habersiz olan bazı delikanlıların Avrupa’nın dikkatini çekmek için bağırmalarıdır. Önceleri Daloh da Ermenilerle ilgili şikâyetlerin ciddi esaslar üzerine bina edildiğine inanmış, içlerinde iyi ve ciddi arkadaşları olan Ermeni milleti ile ilgili olarak gazetelerde mektuplar neşretmiştir. Mesele hakkında uzun bir eser yazmakta iken Bitlis valisi ile tanışmıştır9. Daloh bölgede meydana gelen hadiseleri basit adli vakalar olarak görmektedir. Her memlekette olduğu gibi, Osmanlı ülkesinde de bir kısım insanlar durumlarından memnun olmayıp, durumlarını Avrupa parlamentolarına şikâyet etmektedirler. Ancak bunların şikâyetleri pek mübalağalıdır. Bu bakış açısıyla da Osmanlı ülkesiyle Avrupa’da meydana gelen hadiseleri kıyaslamakta ve bu türden hadiselerin Avrupa’da daha fazla olduğunu kaydetmektedir. Avrupa’da pek çok meşhur caniler mevcut olup, gazeteler de meydana gelen cinayet haberleri ile doludur. İngiltere’de kadınların karınlarını kesen caniler vardır. Daloh bunların da ötesinde, bölgede meydana gelen hadiseleri Avrupa’da olan ve en mukaddes hukuku mahveden ihtilallerle karşılaştırmakta, askerlerin zavallı ahali üzerine defaatle ateş açtığını belirtmektedir. Bu gibi hadiseler Şark’ta olmuş olsa idi, bütün Avrupa gazeteleri bağıracaklardı. Ancak İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde meydana gelince sadece kapıcıların dikkatini çekmektedir. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde meydana gelen cinayetler Avrupa’ya nazaran pek az olup, bir cinayet vuku bulduğunda, sebebi hakkında asla bir görüş bildirilmeyip derhal halka duyurulmaktadır10. 8 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, Mukaddime, s.4. 9 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.6. 10 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.42–44. 294 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Daloh Avrupa basınında çıkan haberlerle ilgili çok çarpıcı bir tespitte de bulunmaktadır. Avrupa basını bir kısım kimseler tarafından para karşılığı kendi yanlı yayın yapmaktadır. Karındaşlarımız Şarkta İslam taassubu ile katl olunmaktadır diye bağıran bu kimseler verdikleri bol bol altınlar ile basını kendi yanlarına çekmişlerdir. Hatta bunlara biraz daha yüz verilirse, Şarka bir donanma gönderilmesini bile talep edeceklerdir11. Memleketin doğusunda meydana bu hadiseler, bir kısım hatalar sebebiyle padişah suçlanmamalıdır. Böyle bir suçlama Daloh’a göre alçaklıktır12. SULTAN ABDULHAMİD Daloh eserinin sonunda dönemin padişahı II. Abdulhamid hakkında da değerlendirmelerde bulunmuş ve bazı bilgiler vermiştir. Yazarın padişahla tanışıklığı eski olup, 1873 yılı civarında, henüz tahta çıkmadan, bir vesile ile tanışmışlardır. Ona göre Sultan Abdulhamid dikkat çekici bir hükümdar olup, en zor meselelerde bile gösterdiği dirayet ve soğukkanlılıkla bütün dünyayı hayrette bırakan bir şahsiyettir. Politikayla devamlı meşgul olup, her türlü entrikaya karşı dikkatlidir. Gerek içeride asayişi sağlamak, gerekse dışarıda büyük devletler ile ilişkilerde bulunmak son derece zor bir iştir. Sultan Abdulhamit bu zor işi rahatlıkla başarmakta, gemiyi selametle limana sevk itmektedir. Osmanlı Devleti’nin kaç milletten oluştuğu ve ülkenin kaç düşmanla çevrili olduğu düşünüldüğünde meselenin zorluğu daha kolay anlaşılacaktır. Daloh, Fransız sefarethanesinde verilen bir ziyafete katılan ve Osmanlı düşmanlığı ile meşhur bir şahsın, Sultan Abdulhamit ile ilgili şu sözlerini nakleder: Efendiler, Abdulhamid Han Hazretleri hakikaten insanları hayretde bırakmak içün dünyaya gelmişdir, pek çok ve gayet dirayetli gördüm, fakat Abdulhamid Han Hazretleri gibi seriü’l-intikal ve zeki bir hükümdara şimdiye kadar tesadüf itmedim!. 11 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.44–45. 12 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.46. 295 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Bunu doğrulayan yazar, Sultan Abdulhamid’in iyi yürekli, halkının saadeti ve Osmanlı Devletinin refahını sağlamaktan başka bir fikrinin olmadığını kaydetmiştir. Abdulhamid aynı zamanda dünyanın en cömert hükümdarı olarak kabul edilebilir. Ülkesinde bir yerde bir felaket meydana geldiğinde büyük meblağlarda yardım yapmış ve muhtaçları yardımsız bırakmamıştır. Avrupa’da bir kimse böyle büyük yardımlarda bulunduğunda büyük gazeteler bu kimseden övgüyle bahsederlerdi. Osmanlı Devleti’nde ise bunlar sessiz sedasız yapılmıştır13. MÜSLÜMANLAR VE ERMENİLER Doğu Anadolu Bölgesinde, diğer bölgelerde olduğu gibi, halk iç içe yaşamaktadır. Daloh halk arasında herhangi bir anlaşmazlık olduğu şeklinde bir bilgi kaydetmemiştir. Ermenilerin her yerde kilise ve okulları vardır. Devlet kilise ve okul hususunda kendilerine daima yardımcı olmuştur. Bitlis valisi Rauf Paşa halkın adetlerini diledikleri gibi yaşamaları hususunda son derece dikkatlidir. Bu halkın çok hoşuna gitmekte idi. Vali şehirde asayiş ve güvenliği sağlarken, Ermenilerden teşkil edilmiş hafiye polislerini kullanmakta idi. Bu sebeple vali halkın teveccühünü kazanmaya da muvaffak olmuştu. Şehrin bazı yerlerinde Ermeniler tarafından işletilen fena evler olduğu gibi, içki satılan kahvehaneler de Ermeniler tarafından işletilmekte idi. Şehirde ticaretin de Ermeniler elinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak buralar pis sineklerle doludur. Daloh kendilerine temizlik konusunda nasihat verirse de, bu suretle Türklerin paralarını alıyoruz cevabını verirler14. Bu ifadeden Ermenilerin değil, belki de Müslümanların ezildiğini, mağdur olduğunu söyleyebiliriz. Köylüler fakir olup, köylerde para nadir olarak bulunur. Nitekim Daloh’un işlenmiş bir peştamal karşılığında kendisine bir mecidiye verdiği kadın, köye koşarak elindeki parayı herkese göstermiştir. Bununla birlikte ahali halinden oldukça memnundur. Burada kastedilen sadece Müslümanlar mı yoksa Ermenilerde fakir mi bunu net olarak anlayamıyoruz15. Diğer taraftan mahsulâtın ihracındaki sıkıntılar sebebiyle 13 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.46–48. 14 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.32–33. 15 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.39–40. 296 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ gerek hayvan fiyatlarının16 gerekse sebze-meyve fiyatlarının oldukça uygun olduğu da eserde kaydedilmektedir17. 1830 lu yıllarda Osmanlı hizmetinde bulunmuş olan Moltke, hatıratında, Türk hakimiyeti altındaki Ermeniler hakkında bilgi verirken Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün, bu hâkim milletin adetlerinden, hatta lisanından o kadar çok şey almışlardır... demektedir18. Daloh’un kitabında anlattığı bir anekdot bunu büyük ölçüde doğrulamaktadır. Ermenilerde bir kız evlendikten sonra artık hiç kimseye hatta akrabalarına bile hitab idemez, kendüleri bir şey talep ettikleri zaman küçük bir çocuk vasıtasıyla arzularını beyan iderler. Bitlis’de bulunur iken bir gün Mösyö (K…) namındaki zengin bir zatın hanesinde bulundum. Bu esnada mumaileyhin gelini (Van) dan vürud itmiş idi. Ev sahibi familyasının ne halde bulunduğuna ve kendüsinin ne suretde geldiğine dair malumat ahz itmek arzusunda bulunmuş ise de suallerimizi irad ve cevabları iade itmek içün yanımızda bir çocuk yokdu. Kainpederi nihayet para olub olmadığını sual itmeğe karar virdi. ‘Para var mı’ kelimelerini işidir işitmez kız elini kaldurub iki parmağını gösterdi ve bu suretde ağzını açmaksızın kendüsinde iki mecidi bulunduğunu ifham itdi. Kendüsinde tavuk dahi bulundığını beyan itmek içün kız odanın bir köşesine oturub yumurtlayan bir tavuk bağırışını taklid itdi. Bu taklidi olkadar mükemmel yapmakda idi ki yanında hakikaten bir tavuk bulunduğunu evvelan zan itmekde idik. Bundan dolayı ne kadar güldüğümüzü beyan ve ta’rif itmek kabil değildir? Üç sene geçdikten sonra bunu yazıyorum ve hala gülmekden kendimi zabt idemiyorum19. SONUÇ P. B. Daloh’un eserinde açıkça ifade ettiği üzere, Osmanlı ülkesinde Ermenilere karşı başlatılmış bir katliam söz konusu değildir. Bu konuyla ilgili Avrupa ve Amerika basınına yansıyan hususlar oldukça abartılı haberlerdir. Zaman zaman şahıslar arasında bazı kavgalar ve bunlar sonucu bazı sıkıntılar yaşanıyorsa da bunlar siyasi hadiseler olmayıp, 16 17 18 19 Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.26. Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.29. H. V. Moltke, Türkiye Mektupları, Neşreden H. Örs, İstanbul 1969, s.35. Daloh, Ermenistan Hakkında Hakikatler, s.36-37. 297 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 basit adi vakalardır. Ancak bazı kişiler bol bol altınlar vererek basını kendi yanlarına çekmişler ve uydurma haberler yayınlatmaya muvaffak olmuşlardır. 298 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Ek 1 – Eserin Osmanlıca tercümesinin kapağı 299 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ek 2 – Mukaddime, s.3 300 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Ek 3 – Mukaddime, s.4 301 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ek 4 – Mukaddime, s.5 302 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Ek 5 – Eserin Ermeni kadınlarının evlilik sonrası durumlarının anlatıldığı bir bölümü, s.36 303 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ek 6 – Eserin Ermeni kadınlarının evlilik sonrası durumlarının anlatıldığı bir bölümü, s.37 304 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Ek 7-Eserin Sultan Abdulhamid ile ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bölümü, s.46 305 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Ek 8–Eserin Sultan Abdulhamid ile ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bölümü, s.47 306 Prof. Dr. Mustafa OFLAZ Ek 9–Eserin Sultan Abdulhamid ile ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bölümü, s.48 307 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA Cöhce, Salim, “Büyük Ermenistan’ı Kurma Projesi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı 1, Mart-Nisan-Mayıs 2001.http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIc erik&Icerik No=200. Daloh, P. B., Ermenistan Hakkında Hakikatler, Terc. Veli, Paris 1895, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK.TKM., Belge No:37/1. Kodaman, Bayram, “Osmanlı Siyasi Tarihi (1876-1920)”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 12, İstanbul 1989. Mangaltepe, İsmail, XIX. Yüzyıl Fransız Seyyahlarına Göre Van, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2005. Moltke, H.V., Türkiye Mektupları, Neşreden H. Örs, İstanbul 1969. 308 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN ERMENİ MESELESİ ÜZERİNDE OSMANLI-İNGİLİZ DİPLOMATİK MÜCADELESİ (1878-1894) Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kahramanmaraş-TÜRKİYE Tlf.: 0 344 219 13 35, e-posta: bilgin.ms@gmail.com 309 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Özellikle 19. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ni en çok uğraştıran siyasî sorunlardan biri de azınlıklar meselesi olmuştur. Zira bu meseleyi bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç ve dışişlerine müdahale eden Avrupa devletleri azınlık halkları kışkırtmak suretiyle son Türk imparatorluğunun dağılmasına sebep olmuşlardı. Ermenileri kışkırtma konusunda temel rol oynayan devletler arasında hiç kuşkusuz İngiltere başta gelir. Zira İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içersindeki Ermenilerin en önemli hamisi olma konumuna gelmişti. Bahsi geçen tarihten sonra geleneksel politikası olan Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunma siyasetini terk eden İngiltere, doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermeni devletinin uygulamaya koyacağı yeni bölgesel stratejiye uygun olacağını düşünmekteydi. İngiltere’nin bu görüşü gerek I. Dünya Savaşı sırasında ve gerek sonrasındaki dönemde değişmemişti. İngilizler, Büyük Savaş döneminde kendileriyle ittifak kuran Ermenilere Doğu Anadolu’da bir yurt sağlamayı önemli bir vazife olarak görmüşlerdi. Bu genel çerçevede konu, iki ana bölüm halinde incelenecektir. Tarihsel altyapıyı ihtiva eden birinci bölümde İngiltere’nin Osmanlı Ermenilerine karşı 1878 yılına kadar takip ettiği politika araştırılacak, ikinci bölümde ise, bu devletin 19. yüzyılın son çeyreğinde takip ettiği siyaset mercek altına alınacaktır. Konu incelenirken Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin yanısıra ikinci el kaynaklardan da istifade edilmiştir. 310 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN GİRİŞ Özellikle, 19. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’ni en çok uğraştıran siyasi sorunların başında Ermenilere reform meselesi yer alır. Zira bu mesele, Avrupa devletleri tarafından Osmanlı Devleti’nin iç ve dışişlerine müdahale etmek için kullanılagelen bir vasıta olmuştu. Ermeni Meselesini siyasi gayeleri için kullanmaya çalışan devletlerin arasında hiç kuşkusuz İngiltere başta gelir. Çünkü İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içersindeki Ermenilerin en büyük hamisi olma konumuna gelmişti. Bahsi geçen tarihten sonra Ermeni Meselesi sadece Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir sorun olarak ortaya çıkmamış aynı zamanda uluslararası bir mesele olarak Avrupa devletleri arasında (özellikle de İngiltere ve Rusya arasında) Asya kıtası üzerindeki mevcut hâkimiyet mücadelesinin şiddetlenmesine de sebep olmuştu. Bu genel çerçevede konu iki ana bölüm halinde incelenecektir. Tarihsel altyapıyı ihtiva eden birinci bölümde, İngiltere’nin Osmanlı Ermenilerine karşı 1878 yılına kadar takip ettiği politika araştırılacak, ikinci bölümde ise, bu devletin 19. yüzyılın son çeyreğinde takip ettiği 311 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 siyaset mercek altına alınacaktır. Konu incelenirken Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin yanısıra ikinci el kaynaklardan da istifade edilmiştir. I. TARİHSEL ALTYAPI: İNGİLTERE’NİN ERMENİLERE YÖNELİK POLİTİKASININ TEMELLERİ İngiliz-Ermeni ilişkilerini Haçlı seferlerine kadar geriye götürmek mümkündür. Bu dönemde Çukurova bölgesindeki Ermeniler İngiltere’den gelen Haçlılarla temas ederek Müslüman Türklere karşı ittifak yapmışlardır. Böylece, İngiliz Kralı Henry’nin yardım isteği Ermeni Kralı tarafından karşılanmıştır. Yine bu dönemde İngiliz Kralı Aslan yürekli Richarhad ile Ermeni Kralı II. Leon’un 1191 yılında Kıbrıs’ta görüşmeler yaptıklarını ve bu ilişkilerin daha sonra Ermeni Kralı IV. Leon’un İngiltere’yi ziyaretiyle devam ettirildiğini Ermeni kaynakları kaydetmiştir. Ayrıca, bu dönemde Ermeni ve Kıbrıs krallıkları ittifak kurmuş olup evlilik bağı yoluyla bu ittifakı güçlendirmişlerdi. 1250 yılında bir Ermeni din adamının İngiltere’ye gelerek dini faaliyetlerde bulunduğu belirtilmiştir. Bundan sonra Ermeni-İngiliz İlişkileri V. Leon’un 1382 yılında Londra’ya gidip Memlük akınlarına karşı İngiliz ve diğer Avrupa devletlerinden yardım istemesiyle devam etmiştir. Ermeni Kralı Avrupalılardan mürekkeb bir Haçlı ordusunun teşkili için gayretler sarfetmişti1. Böylece, başlarda siyasi ve dini faaliyetler çerçevesinde başlayan İngiliz-Ermeni ilişkileri daha sonraları pek bir ilerleme kaydedememiş ancak 17. yüzyıldan itibaren ticari bir mahiyet alarak yeni bir ivme kazanmıştır. Bu dönemde, henüz Avrupalıların ticari ve askeri istilasının vukubulmadığı bir zamanda, Hindistan’ın ticaretinde Ermeniler hâkim rol oynamaktaydı. İngiliz ve Avrupalı tüccarlar ipek, baharat ve halı gibi emtiayı Hindistan’dan İstanbul’a getiren Ermeni tüccarlardan almaktaydılar. Bundan başka Hindistan’da oldukça büyük ticari ve siyasi nüfuz kazanan Ermeniler bu ülkeden Mısır, Rusya, Venedik ve diğer Avrupa devletlerine ticaret yapmışlardır. Ermeilerin Hint ticarertindeki üstünlüğü 1600 tarihinde kurulan İngiliz Doğu Hindistan Şirketinin 1650’lerden sonra Hindistan’a nüfuz etmek istemesiyle sarsılmaya başlamıştır. İngiliz şirketi ilk başta Ermeni tüccarlarla iyi geçinme 1 312 Mustafa Sıtkı Bilgin, “Attitudes of the Great Powers towards the Ottoman Armenians up to the Outbreak of the First World War”, Review of Armenıan Studies, No:4, s.45; Joan George, Merchants in Exile: The Armenians in Manchester, England, 1835-1935, Taderon Press, UK 2002, s.15; Sedat Laçiner-İhsan Bal, “İngiltere Ermenileri, Lobicilik, Ermeni Sorunu” Ermeni Araştırmaları, No:7, s.73-74. Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN yolunu tutmuştur. Zira İngilizler, Ermenilerin bölgenin dilini, kültürünü ve coğrafyasını iyi bilmesinden ve Hint ticari ve siyasi alanlarındaki hâkimiyetlerinden faydalanmak istemekteydiler2. Daha da önemlisi Ermeniler, Hindistan’ı sömürgeleştirmek isteyen İngilizler için kilit bir rol oynayabilirlerdi. Böylece, İngilizlerin Hindistan’a girmesinde önemli rol oynayan Ermenilere, 1688 yılında verilen Kraliyet Fermanıyla özgür İngiliz vatandaşlarına tanınan statü verilmişti. Ayrıca, Ermeniler, İngilizler için mallarının Hindistan’ın iç bölgelerine taşınmasında ve ihraç edilecek emtianın toplanmasında ve gemilerle taşınmasında aracılık rolü oynayacaklardı. Böylece, her iki taraf da sömürüden paylarını almış olacaklardı. Ancak, bu durum fazla uzun sürmedi. İngilizler zamanla Ermenilerin ticari faaliyetlerini önce kısıtlamaya sonra da her türlü baskı, zorbalık, hapis ve mallarını gasp etme gibi yöntemlerle onları ticaretten men etmeye başlamışlardır. Hatta Ermeniler Londra’ya gelerek mahkemeye müracaat ettilerse de bundan hiçbir sonuç elde edememişlerdi3. Ancak, 17. yüzyılda ticari bir mahiyet arz eden İngiliz-Ermeni ilişkilerine 18. yüzyılın ortalarından itibaren yeni bir unsur olan misyonerlik faaliyetleri de eklenecekti. Batı’nın Ortadoğu’da kültürel ve siyasi yayılmacılığına aracılık eden misyonerlik faaliyetleri 17. yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu içinde yaygın bir hal almaya başlamıştı. İngiltere, 1840’lı yıllardan itibaren protestanlığı yaymak için misyonerlerini Osmanlı sınırları içine yollamaya başlamıştı. 1842’de Kudüs’te Protestanlar için bir mabet inşa etmişti. Daha sonra 1846 yılında İngiliz hükümetinin destek ve himayesiyle İstanbul’da Protestan Ermeni Cemaatı oluşturulmuş ve millet olarak 1850 yılında tanınması sağlanmıştır4. İngiltere ve Osmanlı Ermenileri arasındaki bu dini münasebetler aynı zamanda ticari münasebetlerin gelişmesinin de yolunu açmış ve Ermeniler, İstanbul ve Anadolu’dan ticari faaliyetler için Londra, Manchester ve Liverpool gibi şehirlere göç etmişlerdir. Manchester şehrine ilk gelenler arasında Kapamacıyan kardeşler (Manuk, Harotun, Kevork, Kaçık) ve Karabed ve Krikor Tokadyan bulunmaktaydı. Bunlar İstanbul’un zengin ailelerindendi. Bu dönemde imza edilen 1838 2 3 4 Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.45; http://www.menq.am/history. Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.45; http://www.menq.am/history. Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.45. 313 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tarihli Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşması gereğince düşük gümrükle mal satan Ermeni tacirler büyük kazançlar elde etmişlerdi. Ermeni tüccarlar Manchester’ın ucuz ve çeşitli tekstil ve metal ürünlerini Osmanlı sınırları içinde satıp büyük kazançlar elde etmişlerdi5. İngilizlerin ticari ve dini maksatlarla Osmanlı Ermenileriyle ilgilendikleri bir dönemde Rusya, 1828 Türkmençayı Antlaşması’yla Erivan’ı ve Kafkasyadaki pek çok yöreyi ele geçirmişti. Yine aynı yıl Rusya, Osmanlı Devleti ile bir savaşa girmiş ve bu savaşta Kars ve Erzurumdaki Ermeniler Rusya ile beraber hareket ederek Osmanlıya ihanet etmişlerdir. Edirne Antlaşması’nın imzasından sonra 40 bin Ermeni Osmanlının karşı mukabelede bulunacağından korkarak Rusya’ya kaçmışlardı. Ermeniler, Rusların yardımıyla otonom bir yönetime kavuşmayı düşündüklerinden dolayı Ruslar’a yardım etmişlerdi6. 1855 yılında Rus tahtına geçen II. Alexander, Ermenilere Doğu Anadolu’da Rus himayesi altında bağımsız bir devlet kurma sözü vermişti. Çar bu politikasını 1881 yılında bir suikast neticesinde öldürülen kadar devam ettirmişti. Moskova’nın Balkanlarda bir slav ve Doğu Anadoluda bir Ermeni isyanı tertibi içinde olduğu bu dönemde, Osmanlı Devleti, Ermenilerin sadakatine güvenmeye devam etmekteydi7. Çar’ın Ermeni politikasını dikkatle takip eden İngiltere, Rusya’nın Doğu Anadolu’yu bir şekilde etkisi altına alarak güneye körfeze inmesinden ve dolayısıyla da Hindistan yolunu tehdit etmesinden çekinmekteydi. İngiltere, 1878’e kadar henüz Ermenilerle siyasi yönden direk ilgilenmemesine rağmen Doğu Anadolu’nun Rusya’nın etkisi altına düşmesini engellemek ve şartların elverdiği bir zamanda mümkünse kendi himayesi altında bir Ermeni devleti kurmak için zemin oluşturma çabaları içine girmektende de geri kalmayacaktı. Nitekim bunu dönemle ilgili birçok Osmanlı-İngiliz belgesinden de anlamak mümkündür. 16 Kasım 1857 tarihinde İstanbuldaki İngiliz ataşesinden İngiliz Dışişlerine gönderilen gizli bir raporda: Rusya’ya yakın Osmanlı sınırları içindeki Ermenilerin Osmanlıdan memnun olmayıp Rusya’ya yakınlık duyduklarını ve sınırdaki Türk müdafaa tertiplerinin çok zayıf olduğunu ve Osmanlı askerlerinin sayı ve teçhizat bakımından pek 5 6 7 314 George, Merchants in Exile, s.4-5. Foreign Office Handbook, May 1919, FO 373/5. Bilgin, “Attitudes of the Great Powers”, s.41. Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN zayıf bir durumda bulunduğu belirtildikten sonra, bu durumun yakın bir gelecekte yeni bir Rus saldırısını celbedeceği ifade edilmişti. Böyle bir durumda Doğu Anadolu’da Rus himayesinde bir Ermeni devletinin kurulma ihtimalinin çok yüksek olduğu sonucuna varan Yarbay Simmons bunun İngitere’nin ali menfaatleini çok kötü bir şekilde etkileyeceğini rapor etmişti8. 28 Şubat 1868 tarihli bir Osmanlı belgesinde ise, Rusların Erzurum Piskoposu Harutyun ve Van piskoposu Aknadyos vasıtasıyla doğuda Rus taraftarı Ermenileri organize ettiklerini ve bunun Osmanlı ve İngiliz çıkarları açısından büyük bir tehlike arzedeceği Erzurumdaki İngiliz konsolosu tarafından İstanbul’daki elçiliğe rapor edildiği ifade edilmiştir9. Ancak, İngiltere’nin Osmanlı Ermenileriyle kendi çıkarları gereği yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlaması 1877-1878 Osmanlı Rus Harbinden sonra başlayacaktır. Zira Rusya’nın bu savaşta Osmanlı Devleti’ni ağır bir yenilgiye uğratarak Batı’da İstanbul’u ve doğuda Mezopotamya’yı tehdit etmesi İngiltere’de alarm zilllerinin çalmasına yetmiştir. Nitekim bu durumu İstanbul’daki İngiliz elçisi Layard Londra’daki amiri Edward Stanley’e (15. Earl of Derby) 16 Aralık 1877’de gönderdiği gizli bir raporda şu şekilde ifade etmekteydi: Ben size 4 Aralık’ta yazdığım gizli raporda Rusya’nın Doğu Anadolu’yu Batum limanı ile birlikte işgal etmesinin İngiltere için ne kadar büyük bir tehlike arz edeceğini belirtmiştim. Rusya’nın Dicle ve Fırat vadilerine hâkim olması ona Mezopotamya’yı ve dolayısıyla da İngiltere’nin Hindistan’a giden diğer alternatif yolunu kontrol etme imkânını sağlayacaktır ve neticede de İngiltere’nin bu yoldan mahrum kalmasına sebep olacaktır. St Petersburg’daki İngiliz elçisi de Rus gazetelerinin Rusya’nın böyle bir fırsatı mutlaka değerlendirmesi gerektiğini defalarca manşetlerden yazdığını size ve bana gönderdiği telgraflarında belirtmişti. Sizin de tanık olduğunuz üzere o raporda ayrıca, Rus efkar-ı umumiyyesinin tam bir birlik ve bütünlük içerisinde Karadenizin artık bir Rus gölüne çevrilmesi gerektiği ve buraya Osmanlı da dâhil hiç bir yabancı gücün ne ticari ve ne de askeri maksatlarla girmemesi gerektiği kanaatinde oldukları da belirtilmişti. Golos, Sovremenoi Isvesti ve diğer gazeteler bu fikirleri 8 9 Simmons’tan Earl of Clarendon’a, (gizli rapor), 17 Kasım 1857, FO 881/ 717. BOA, HR.SYS., Belge No:1774/21. 315 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 devamlı işlemektedirler... Vakit çok geç olmadan İngiliz hükümetinin gerekli tedbirleri alması kaçınılmazdır10. II. BERLİN ANTLAŞMASI SONRASI İNGİLİZERMENİ İLİŞKİLERİ (1878-1890) 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Rusya’nın Pan-İslavizm amaçlarını gerçekleştirmek için 24 Nisan 1877 yılında saldırıya geçmesiyle başladı. Savaş Plevne’nin düşmesinden sonra, 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne’de yapılan mütareke ile sona ermişti. Savaşın başlaması, Ermeni-Rus işbirliği yoluyla bağımsız bir devlet kurmayı hayal eden İstanbul’daki Ermeni Kilisesi ve yandaşlarını da harekete geçirmişti. 1876 yılında Osmanlı Devleti’nin düştüğü zor durumdan faydalanmak isteyen bazı Ermeni grupları İngiliz Büyükelçisine başvurarak Ermenilerin Osmanlı yönetiminden kurtarılmasını istemişlerdi. Büyükelçi raporunda bu tip hareketlerin Rus kışkırtması sonucu meydana geldiğini ve genelde Ermeni aydınlarının ve eğitimli kimselerin Rusya ile herhangi bir işbirliğine taraftar olmadıklarını belirtmişti11. İngiliz belgelerine göre, Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonrasında 3 Mart 1878 de imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nda İngiliz hükümetinin dikkatini yoğunlaştırdığı en önemli hususlardan birisi, Rusların Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı siyasi gayeler için kullanma teşebbüslerini önlemekti. Zira Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesine göre, Rusya ancak Osmanlı Devleti Ermeniler için taahhüt ettiği reformları hayata geçirdikten sonra işgal ettiği 6 doğu vilayetinden çekilecekti. Bu, bir diğer ifadeyle, Rusya’nın Doğu Anadolu’yu işgal ve Ermenileri hâkimiyeti altına alması demek olacaktı. Bunu çok iyi bilen İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Salisbury 4 Temmuz 1878 tarihinde toplanan Berlin Kongresi tartışmalarının 12 ve 14. oturumlarında, ya Rus şartının kaldırılmasını ya da Ermeniler için yeni bir madde eklenmesini talep etmişti. Salisbury, bu yolla Ermenilerin üzerinden Rus tekelini kaldırmak ve Ermenileri hami arama hususunda İngiltere’ye yönlendirme siyasetini gütmüştü12. 10 Layard’dan Earl of Derbi’ye, (gizli rapor) 16 Aralık 1877, FO 881/3410. 11 Salahi Ramazan Sonyel, The Ottoman Armenians: Victims of Great Power Diplomacy, K. Rustem & Brother, London 1987, s.40-41. 12 Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili 61 maddesiyle alakalı İngiliz Memorandumu, 16 Şubat 1918, FO 371/3399; A J Tynbee’nın raporu, 3 Ekim 1918, FO 371/3407. 316 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN Daha sonra 8 Temmuzda toplanan 15. toplantıda, Lord Salisbury Osmanlı Büyükelçisiyle de müzakere yaparak Berlin Antlaşması’nın 61. maddesini teşkil edecek olan metni Kongreye sunmuş ve kabul ettirmiştir. Buna göre: Osmanlı hükümeti Ermenilerin güvenliklerini garanti altına almak ve durumlarını iyileştirmek için gerekli reformları vakit geçirmeden icra edecek ve reformların uygulanması esnasında ilgili devletlere bilgi vererek uygulamaların denetlenmesi sağlanacaktır13. Böylece, Ayastefanos muahedesinin yerine 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması’nın 61’nci maddesiyle, büyük devletlerin gözetimi altında olmak şartıyla, Osmanlı Devleti, Ermeniler için bazı ıslahatları yapma yükümlülüğü altına sokulmuştu. Netice itibariyle, Osmanlı Devletinin parçalanması planı olan Doğu Meselesi projesinin en önemli adımı atılmış oluyor ve bu çerçevede Ermeni sorunu da uluslararası bir vaziyete dönüştürülmüş bulunuyordu14. Ancak, Osmanlı-Rus Savaşı’na ve dolayısıyla da Osmanlı Ermenilerine karşı takip edilecek politika ve tavır İngiliz kabinesini ikiye bölmüştü. Bu dönemde İngiliz Dışişleri Bakanı olan Edward Stanley, kabinedeki birçok meslektaşının ve Başbakan Disraeli’nin aksine Osmanlı-Rus meselesinde İngiltere’nin tarafsız kalması gerektiğini savunmaktaydı. Ancak, İngiliz Başbakanı ve asker ve hariciyesinden birçok devlet adamı, İngiliz menfaatleri gereği Osmanlının desteklenmesi kanatinde olduklarından dolayı Stanley istifa edip yerini Lord Salisburi’ye bırakmak zorunda kalmıştı15. Berlin Antlaşması’yla İngilizler, Ermenilerin hamiliğini üstlenirken Türk-Ermeni ilişkileri ise, uzunca bir süre devam edecek olan kaos ve karmaşa süreci içersine girecekti. Berlin Kongresini izleyen yıllarda genelde Doğu ve Düneydoğu Anadolu’da ortaya çıkan ve sayıları hayli kabarık olan büyük-küçük Ermeni ayaklanmaları bu durumu serahatle ortaya koymaktadır. Bir örnek vermek gerekirse sadece Maraş’a bağlı bir kasaba olan Zeytun’da (Süleymanlı) 57 tane Ermeni isyanı meydana 13 Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili 61 maddesiyle alakalı İngiliz Memorandumu, 16 Şubat 1918, FO 371/3399. 14 Foreign Office Handbook, Mayıs 1919, FO 373/5, s.21. 15 http://en.wikipedia.org/wiki/Edward-Stanley; http://www.spartacus.schoolnet. co.uk. 317 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 gelmişti. Yine 1890-1897 yılları arasında yukarıda mezkür bölgelerde kırka yakın Ermeni tedhiş ve isyan olayı vukubulmuştu16. Ne var ki, Ermeni tedhiş hareketlerinin ortaya çıkış süreci Berlin Antlaşması’ndan daha da geri tarihlere kadar gitmektedir. Ermenilerde bağımsızlık ve siyasi bilincin oluşması Ermeniler tarafından ifade edildiği gibi Zartonk adı verilen Ermeni Rönesansı nın ortaya çıkmasıyla başlar. Bunun da kökleri Tanzimat Fremanının ilanına kadar uzanır. Zira Tanzimat Fermanıyla birlikte eşitlik temeli üzerinde şekillendirilmeye çalışılan yeni Osmanlı toplum yapısı asırlarca süren bir birikim sonucu oluşmuş olan geleneksel yapıyı bozmuştu. Türk, Ermeni ve diğer toplumlar arasında Millet Sistemiyle oluşturulan ve yüzyıllardır devam edegelen değer yargıları, kurumlar ve dengeler Tanzimatın getirdiği yeni sistemle birlikte tahrip edilmişti17. Bu durum ise Fransız İhtilali fikirlerinin de yıkıcı tesirlerinin neticesinde Osmanlı toplumları arasındaki taşları yerinden oynatmış ve bunlar arasında ayrışmaya sebebiyet vermişti. Bu dönemde hariçte ve dâhilde Ermenilere tanınan iki temel siyasi imtiyaz Türk-Ermeni ilişkilerinin kaderini tayin edecekti. 1863’te kabul edilen Ermeni Milleti Nizannamesiyle Osmanlı Ermenileri dâhilde adeta devlet içinde devlet konumuna yükseltilirken 1878’de imza edilen Berlin Antlaşması’yla, emperyalizmin Ermeniler vasıtasıyla Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahalesine resmiyet kazandırılmıştı. Bu durum ise, organize Ermeni terör eylemlerinin yaygınlaşmasına zemin teşkil etmişti. Çünkü kabul edilen Ermeni nizannamesinden sonra Osmanlı Ermenileri bölücü faaliyetlerini pratiğe aktarmak için başta İstanbul, Adana ve Maraş olmak üzere çeşitli vilayetlerde dernekler kurmaya başlamışlardı18. Bunu daha sonra 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak ve 1890’da Tiflis’te kurulan Taşnak örgütleri izlemiştir. Artık bu dönemden sonra Millet-i Sadıka sıfatıyla taltif edilen Osmanlı Ermenileri bu konumlarını kaybedip Millet-i Faside (fesat çıkaran millet) durumuna düşmüşlerdi. Zira Türk idaresi altında 800 yıldır devam edegelen barış devresi Ermeniler tarafından emperyalist tertiplere tercih edilmişti. 16 Stephan H Astourian, “Genocidal Process: Reflections on the Armeno-Turkish Polarization” içinde The Armenian Genocide: History, Politics, Ethics, Editör Richard G Hovannisian, USA: New York1992, s.57-58; Özalp, Millet-i Sadıka Patırdısı, s.128; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s.58-59. 17 Astourian, “Genodical Process”, ss.56-57. 18 Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı İhtilaliyyesi, İstanbul 2005, s.33. 318 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN Öte taraftan 1881 yılında bir suikast sonucu öldürülen ve otonom bir Ermenistan’ın kurulmasını savunan II Alexander’ın yerine geçen yeni Çar, III. Alexander, tam tersi bir politika izlemeye başlamıştı. Zira yeni Çar İngiltere’nin Ayastefanos Antlaşması’na müdahale ederek Berlin Antlaşması’nın imza edilmesine önayak olduğu ve Ermenilerin hamiliği rolünü üstlendiği için Ermenilere karşı olan Rus politikasını değiştirmişti. Çünkü İngiliz nüfuzu altında kurulacak olan bir otonom Ermenistan Rusya için çok zararlı olabilirdi. Rusya bu dönemden sonra kendi idaresi altındaki Ermeniler üzerindeki baskılarını arttırarak onları bir taraftan ‘Ruslaştırma’ politikası güderken diğer taraftan Tatarları Ermeniler’e karşı kullanmaya çalışacaktı19. Ermenilere ıslahatı öngören Kıbrıs Mukavelesi ve Berlin Konferansı’nın Ağustos 1878’de onaylanmasından sonra İngiliz hükümeti Osmanlı Devleti nezdinde reformların uygulanması için 1914 yılına devam edecek olan yoğun bir baskı sürecini başlatmıştı. Bu doğrultuda talimat alan İngiliz elçisi Layard, Avrupalı bir subayın idareciliği altında bir Jandarma teşkilatınının oluşturulması, eşit sayıda Hıristiyanların da bulunacağı yerel yönetim birimlerinin oluşturulması, vergi sistemi ve Avrupalı yargıçların nezaretinde mahkemelerin ıslah edilmesi gibi bir dizi reformların yapılması için Babıâli’ye bir nota vermişti. Ancak, Sultan II. Abdülhamit ve hükümeti İngilizlerin reform taleplerini kabul etmekle beraber bazı noktaların kabul edilemeyeceğini bildirmişlerdi. Sultan, reformların dışarıdan dayatmalarla değil iç ihtiyaçlara binaen yapılması gereğine ve Osmanlı geleneklerine ve devletin bağımsızlık haklarına halel getirmeyecek bir şekilde uygulanması zaruretine vurgu yaparak Avrupa tarzında bir jandarma, yerel yönetim ve adliye teşkilatlarının kurulabileceğini ancak bunların Türk yöneticiler altında olması gerektiğini ifade etmişti20. Yoğun İngiliz ve Rus baskıları neticesinde nihayet Sultan Abdülhamit Ekim 1879 tarihinde Ermenilerin şikâyetlerini tespit etmek ve reformlar için gerekli olan altyapıyı araştırmak üzere Türk ve Ermenilerden oluşan üç komisyon kurarak doğudaki 6 vilayete göndermişti. Aynı zamanda Sivas Valisi olarak ta görev yapan Abidin Paşa ve Manas Efendi Diyarbakır, Sivas ve Harput; Yusuf Paşa ve Nurian Efendi Erzu19 Foreign Office Handbook, Mayıs 1919, FO 373/5. 20 Sonyel, The Ottoman Armenians, s.57-58. 319 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 rum Van ve Sait Paşa ile Sarkis Efendi ise Halep ve civarı bölgelerden sorumlu olacaklardı21. Abidin Paşa’nın reform programı öncelikle Ermeniler’e karşı problem çıkardığı tespit edilen Kürt ağalara karşı tedbirler almakla başladı. Kürt ağaların bir kısmı Haleb’e sürülürken bir kısmı da Arvavutluk’a gönderilmişti. Bu duruma kızgın olan bölgedeki Kürt halkı bu gâvurlar ağalarımızın sürgün edilmesine sebep oldu, bunların kökünü kazınması lazım diyerek tepkilerini dile getirmişlerdi. Ayrıca, Abidin Paşa’nın Diyarbakır adi suçlar mahkemesi için atanmasını istediği hâkimler Ekim ayı içersinde göreve başlayacaklardı. Ancak, İngiliz askeri ataşesi Albay Trodder, Palu, Maden ve Harputta Ermenilere karşı işlendiği iddia edilen suçlar için birbirileriyle tezatlık ifade eden raporlar almaktaydı. Ermeni Boyacıyan yukarıda adı geçen bölgeler için çok karamsar bir tablo çizerken henüz o bölgeleri ziyaretten gelmiş olan Amerikalı bir misyoner ise zikri geçen bölgelerde idari, siyasi ve sosyal atmosferin iyi bir durumda olduğunu rapor etmişti22. Van ve Erzurum’a giden komisyon üyeleri ise Kürtler ve Ermeniler arasındaki toprak anlaşmazlıklarını incelemiş ve bu durumun Mahkeme-i Bidayet tarafından karara bağlanmasını rapor etmişlerdi. Yine bölgede suçlu görülen bazı ağalar mahkemeye verilirken Tepir kaymakamı ise rüşvet almaktan tutuklanıp görevden el çektirilmişti. Komisyon ayrıca Münir Paşa’yı bölgede yeni bir Jandarma teşkilatı kurması için görevlendirmiştir23. Ancak, bu reformların daha geniş ve kalıcı olmaları için paraya ihtiyaç vardı ve Sultan Abdülhamit bu durumu defaatle İngiliz elçisine iletmişti. Zira Osmanlı, Rusya ile çok ağır bir maliyeti olan büyük bir savaşa girmiş ve daha da bozulan Osmanlının ekonomik durumu 1881 yılında iflasla yani Düyun-ı Umumiye idaresinin kurulmasıyla noktalanmıştı. Ancak, İngiltere para denilince oyalama ve reform denilince baskı taktiklerine yönelince Sultan Abdülhamit’in de reform planı hızını kaybetti. Bunun üzerine Lord Salisbury Sultan Abdülhamit’i, reformların Berlin Antlaşması şartlarına göre uygulanmaması halinde Malta’daki İngiliz donanmasını İstanbul Boğazına göndermekle tehdit etmişti. Bu durum bir taraftan Osmanlıyı İngiltere’den soğuturken diğer taraftan 21 Trotter’den, Erzurum Salisburi’ye, 1 Ekim 1879; Trodder’den, Erzurum Salisburi’ye 3 Ekim 1879, FO 881/4072; Sonyel, The Ottoman Armenians, s.63. 22 Trotter’den, Erzurum, Salisburi’ye, 1 Ekim 1879, FO 881/4072. 23 Trotter’den, Erzurum, Salisburi’ye, 3 Ekim 1879, FO 881/4072. 320 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN da İstanbul’un yönünün Berlin ve Moskova’ya doğru bir ittifak aramak üzere çevrilmesine yol açmıştı24. Ancak, Nisan 1880 deki seçimler Salisbury’nin bu tehdidinin test edilmesine fırsat bırakmayacaktı. Yeni İngiliz hükümeti, Gladston’un başında olduğu Liberal Parti, her ne kadar Osmanlının Rusya karşısında savunulması politikasını takip etmişse de reformlar konusunda Babıâli’ye karşı eski hükümetten daha baskıcı ve sert bir tavır benimsemişlerdi. Hatta yeni İngiliz hükümeti o kadar ileri gidecekti ki Dışişleri Bakanı olan Lord Granville ve İstanbul’a atadığı yeni elçi George J Goschen (Goşen) Osmanlıdan talep edecekleri aşırı liberal reformlarla nihayette doğu Anadolu’da ‘otonom bir Ermeni bölgesi’nin kurulmasını sağlamayı düşünebileceklerdi. Ne var ki, Anadoludaki İngiliz Genel Konsolosu olan Yarbay C W Wilson bu düşünceye şiddetle karşı çıkarak Ermenilerin doğu Anadoluda otonom bir bölge kuracak kadar nüfusa sahip olmadıkları ve dışrarıdan bir yardım almadıkça bölgeyi yönetemeyecekleri için böyle bir planın çok yanlış olacağını ve bunun ancak Ermenilerin menfaatlerine büyük zarar vereceğini ifade etmişti25. Wilson, ayrıca, Patrikhanenin İngiliz elçiliğine bildirdiği nüfus bilgilerinin de çok abartılı olduğunu belirtmişti. Lord Granville, çok geçmeden Avrupa devletlerine başvurarak reformlar konusunda Osmanlı Devletine karşı ortak hareket etmeyi önermişti. Nihayet, 12 Haziran 1880 tarihinde Almanya, Avusturya, Fransa, Rus ve İtalyan elçilerinin onayladığı ortak nota İngiliz elçisi tarafından Dışişleri Bakanı Abidin Paşa’ya iletilmişti. Notada, Osmanlı Devleti’nin Berlin Antlaşması’nın 61 maddesine uygun olarak reformları yerine getirmesi isteniyor ve aksi takdirde olacaklardan Babıâli’nin sorumlu olacağı ihtar ediliyordu26. Buna karşılık, Osmanlı hükümeti 5 Temmuz’da verdiği cevabi notasında yukarıda bahsi geçen reform komisyonlarının yaptıkları çalışmalar anlatıldıktan sonra bazı yeni reformların yapılmasının planlandığını belirtmişti. Bu reform paketi içinde; yerel mahkeme kararlarının bir üst kurul tarafından denetlenmesi, yeni hâkimlerin atanması, yerel halktan oluşan polis gücünün oluşturulması, 24 Sonyel, The Ottoman Armenians, ss.64-74. 25 Goschen’den Earl Granville’ye, 6 Temmuz 1880, FO 424/106. 26 Goschen’den Abidin Paşa’ya 11 Haziran 1880, FO 424/99; Roma Büyükelçiliğinden Hariciye Nezaretine gelen gizli yazı, 11 Mayıs 1880, BOA, Y.A.HUS., Belge No:164/83. 321 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 nahiye müdürlerinin halk tarafından seçilmesi ve vilayetlere gerekli ödeneğin gönderilmesi gibi husular yeralmıştır27. Ancak, bu cevapla yetinmeyen Granville, Goşen’e diğer elçileri de yanına alarak Osmanlı hükümetine daha fazla baskı yapması talimatını vermişti. Neticede, Goşen’nin yoğun çabaları neticesinde 7 Eylül 1880’de kaleme alınan ancak dört gün sonra Babıâli’ye verilen ortak notanın başlangıç kısmında; İngiliz, Fransız, Rus, Alman ve Avusturya elçileri Osmanlı Devleti’nin 5 Temmuz’da ilgili devletlere sunduğu reform taslağının Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin ne şartlarıyla ne de ruhuyla uygunluk taşımadığını belirtilmişlerdi. Ortak notanın ilerleyen bölümünde Babıâli’nin reform için kurduğu komisyonların hiçbir sonuç elde edemediği, mahkemelerin ıslah edilmediği, polis ve Jandarma teşkilatında reform yapılmadığı, Kürt ve Çerkezlerin yaptıkları eylemlere karşı hiçbir tedbirin alınmadığı gibi şikayetler sıralandıktan sonra doğru bir reform programı için nüfus sayımı yapılması gereğine işaret edilmiş ancak notanın sonuç kısmında Ermenileri, Kürt ve Çerkez saldırılarından koruyacak güvenlik ve idari reformların acilen yapılması ve gerekli bilginin ilgili devletlere bildirilmesi istenmişti28. Babıâli cevabını 3 Ekim’de ilgili devlet temsilcilerine iletti. Ancak, İngiliz hükümetini tatmin etmeyen cevabi yazıda, Ermenilerin yaşadığı bölgelerde ıslahatların yapılacağından bahsedilmekteydi. Artan İngiliz baskısından oldukça rahatsız olan Sultan Abdülhamit, 1 Ağustos 1881 tarihinde yeni atanan İngiliz elçisiLord Dufferin’e, imparatorluğun ihtiyaçları gereği kendisinin zaten devlet yönetimini, maarifi ve ekonomiyi reform ederek ayırım yapmaksızın halkının refah seviyesini yükseltmek istediğini fakat Osmanlı-Rus savaşının sıkıntılı neticelerinin ve içteki bazı siyasi ve mali sıkıntıların (Mithat Paşa’nın yargılanması vb.) buna imkân ve zaman bırakmadığını ifade etmişti. Nitekim çok geçmeden, Sultan bu konuda iyi niyetini göstermek üzere Başbakan Sait Paşa, İçişleri Bakanı Mahmut Nedim Paşa, Server Paşa, Kamil Paşa ve Evkaf Bakanı Suphi Paşa’dan oluşan yeni bir Reform Özel komisyonu oluşturmuştu. Ancak, komisyon henüz çalışmalarına başlayamadan fikir ayrılığına düşmüştü: Mahmut Nedim Paşa vilayetlerde adem-i merkeziyetçiliği 27 Goschen’den Earl Granville’ye, 6 Temmuz 1880, FO 424/106. 28 Babıâli’ye verilen ortak nota, İstanbul, 7 Eylül 1880, FO 424/107; Goschen’den Earl Granville’ye, 14 Eylül, 1880, FO 424/107; Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili 61 maddesiyle alakalı İngiliz Memorandumu, 16 Şubat 1918, FO 371/3399. 322 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN ve Hiristiyanlardan da vali seçilebilmesini arzu ederken Sait Paşa tam tersini savunmaktaydı29. Fakat Sultan Abdülhamit’in ve Osmanlı hükümetinin attığı adımlardan hiçbir şekilde memnun olmayan İngiliz elçisi, Lonra’dan gelen talimatla Eylül ayının başlarından itibaren İstanbul’daki Avrupa devletlerinin elçileriyle tekrar temasa geçerek onları reform konusunda Osmanlı hükümetine karşı harekete geçirmeyi başarmıştı. 9 Eylül 1881 tarihinde İstanbul’da icra edilen elçiler toplantısında Lord Dufferin şu önerileri elçilere kabul ettirmeyi başarmıştı: a) Anadolu’ya görevini kötüye kullanan valileri görevden alma yetkisine sahip ve en az 3 yıllığına görevlendirilmek üzere bir Yüksek bir Komiserin (Valinin) atanması; b) 7 Eylül 1880 tarihinde verilen notanın gereklerinin yerine getirilmesinin sağlanması; c) görevlerini kötüye kullanan vali ve mutasarrıfların derhal azledilmelerinin sağlanması30. İngiliz elçisi her ne kadar bu önerilerin Osmanlı hükümetine nota olarak verilmesini arzu ettiyse de diğer elçilerin itirazı üzerine bu önerilerin Sultana sözlü olarak bildirilmesine karar verildi. Ancak, Dufferin’nin elçilere önerdiği reform projesi orijinal İngiliz planın kısaltılmış bir şekliydi. İngilizlerin asıl niyeti ilerideki müsait bir zamanda otonom bir yönetim özelliklerine haiz geniş bir reform planının uygulanması idi. Bu plan aşağıdaki maddeleri kapsamaktaydı: 1) Rus sınırından Sivas’a, Karadeniz’den Toros yamaçlarına kadar olan bölgenin Ermenistan olarak tanımlanması ve mümkünse burayı yönetmek üzere geniş yetkileri olan bir valinin (Governor-General) atanması; 2) Doğu Anadolu’ya görevleri üç yıl süreli olan iki reform komisyonunun tayin edilmesi; 3) Bölgedeki valilerin Sultan, mutasarrıfların ise komisyonlar tarafından atanması. Kaymakam, müdür ve muhtarların halk tarafından seçilmesi; 4) Vilayet gelirlerinden bir kısmının idarenin iyileştirilmesine harcanması, havale sisteminin kaldırılması, aşar vergisinin düzenlenmesi; 5) Kazaların yönetim meclislerinde hiristiyanların da yer aldığı adil bir sistemin getirilmesi; 6) Mahkemelerde ve adliye sisteminde 29 Dufferin’den Granville’ye, 1 Ağustos 1881, FO 424/123; Preziosi’den Dışişlerine, 6 Haziran 1881, FO 424/122; Dufferin’den Granville’ye, 6 Aralık 1881, FO 424/123. 30 Dufferin’den Granville’ye, 10 Eylül 1881, FO424/123; Londra büyükelçiliğinden Mabeyn-i Humayun Başkitabetine gelen 8 Ocak 1881 tarihli telgrafın tercümesi, BOA, Y.A.HUS., Belge No:169/43-4. 323 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 reform yapılması; 7) Kanun önünde eşitliğin herkese sağlanması; 8) İçinde Hiristiyanların da adil bir şekilde yer alacağı polis ve Jandarma sisteminin yeniden yapılandırılması; 9) Nüfus sayımının yapılması ve arazi ve emlakın aidiyeti meselesinin yeniden değerlendirilmesi; 10) Toplumların yeniden yapılandırılması ve aşiretlerin kontrol altında tutulması31. Lord Dufferin, elçiler toplantısında alınan kararlar çerçevesinde hareket ederek reform konusunu 14 ve 19 Eylül tarihlerinde Sultan Abdülhamit’e açmıştı. Abdülhamit cevaben, Osmanlıda kesif bir zayıf yönetici zaafı olduğunu ve bu eksikliği yoğun bir eğitim ve öğretim seferberliğiyle gidermeyi arzu ettiğini belirttikten sonra idari alanda da reform yapmak istediğini ancak, mali problemlerin ve Mısır Meselesi’nin gündemini yoğun bir şekilde meşgul etmesi sebebiyle buna fırsat ve imkân bulamadığını ifade etmişti. Ayrıca, İngiliz elçinin üzerinde ısrarla durduğu bir konu olan doğuya geniş yetkiye sahip genel bir vali atama meselesini de düşündüğünü belirtmişti32. Fakat, Sultanın bu cevaplarından da tatmin olmayan Lord Dufferin 4 Ekim 1881’de Avrupa devletlerinin elçileriyle tekrar bir araya gelerek yukarıda bahsi geçen genişletilmiş İngiliz reform projesini ele almışlardı. Ancak, bu toplantıda elçiler arasında ilk çatlak meydana gelmiş ve İngiliz planı kabul görmemiştir. Elçiler ancak 7 Eylül 1880’de alınan kararların Osmanlı hükümetine bildirilmesi konusunda anlaşma sağlayabilmişlerdi. Fakat sadece İngiliz ve Rus elçiler alınan karar gereğince Osmanlı Dışişleri Bakanına müracaat ederek reform konusunda adım atmamasından dolayı Babıâli protesto etmişlerdi33. Böylece elde edilen sonuç Lord Granville’nin umduğu gibi olmadı. İngiltere’den başka hiçbir devlet Ermeni meselesinin sıklıkla kullanılarak Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışılmasına taraftar değildi. Diğer devletlerin temsilcileri İngilizlerin Ermenileri politik amaçlar için kul31 Dufferin’den Granville’ye, 1 Eylül 1881, FO FO424/123. 32 Dufferin’den Granville’ye, 14 Eylül 1881, FO FO424/123; Dufferin’den Granville’ye, 19 Eylül 1881, FO FO424/123. 33 Dufferin’den Granville’ye, 4 Ekim 1881, FO FO424/123; Dufferin’den Granville’ye, 5 Nisan 1883, FO FO424/140; E. Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645; Londra büyükelçiliğinden Mabeyn-i Humayun Başkitabetine gelen 8 Ocak 1881 tarihli telgrafın Tercümesi, BOA, Y.A.HUS., Belge No:169/43-4. 324 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN landıkları noktasındaki şüphelerini İngiliz elçiye ima yoluyla da olsa ifade etmekten çekinmeyeceklerdi. Nitekim 29 Ağustos 1881’de Lord Dufferin’le görüşen Alman elçisi bu şüphelerini açıkca ifade etmekten imtina etmemişti34. Yine Alman temsilcisi İngiliz elçisinin Şubat 1881 tarihindeki Osmanlı hükümetine baskı yapılması teklifini geri çevirmişti. Ayrıca, Granville’nin talimatı üzerine Mayıs 1883’te destek aramak üzere Prens Bismark’la görüşen İngiltere’nin Alman Büyükelçisi Lord Ampthill, Alman Dışişleri Bakanından olumsuz cevap almıştı. Zira Bismark’a göre, Osmanlı Devleti’ne reformlar konusunda baskı yapmak şimdilik pasif konumda bulunan Rusya’yı tahrik edebilirdi ve Osmanlı Devleti’ni yeniden işgal etmesi durumunda Rusları Doğu Anadolu’dan kim çıkarabilirdi35. Aynı şekilde Viyanada’ki İngiliz elçisi Sir H Elliot’da Avusturya’nın ‘Sultan’ı incitecek şekilde reform konusunda baskı yapmaya niyeti olmadığını’ rapor etmişti. Daha sonra bu devletlerin elçilerinin takındıkları tavrı Rus ve Fransız elçileri de benimseyeceklerdi36. İngiltere’nin reform konusundaki politikası şimdiye kadar sadece İstanbul’daki Avrupalı elçilerden destek arama şeklinde devam ederken birden bire daha geniş bir alana kayarak Avrupalı devletlerin (özellikle de Almanya’nın) Dışişleri Bakanlarını harekete geçirmeye çalışması sadece yeni bir taktik değildi. Bu değişikliğin sebebi daha ziyade Lord Dufferin’in Osmanlı Dışişleri Müsteşarı olan Artin Efendi’den aldığı çok gizli ve güvenilir bir istihbarata dayanmaktaydı. Artin Efendi Dufferin’e Sultan’ın Almanya’ya özel görevle gönderdiği elçiler, Reşit bey ve Müşir Ali Nizami’nin dönüşüne kadar Ermenilere reform konusunda hiç bir adım atmamaya karar verdiği’ bilgisini iletmişti37. Tabiatıyla, bu bilgiyi alan İngiliz hükümeti, Osmanlı Sultanı üzerinde etki sahibi olduğunu bildiği Almanya ve Avusturya’dan Babıâli’ye baskı yapmaları için destek arama yolunu tutmuştu. 34 Dufferin’den Earl Granville’ye, 29 Ağustos 1881, FO 424/123. 35 Lord Ampthill’den Granville’ye, 8 Aralık 1881, FO 424/123; Lord Amthill’den Granville’ye, 16 Mayıs 1883, FO 424/140; E. Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645. 36 Elliot’tan Granville’ye, 16 Mayıs 1883; Elliot’tan Granville’ye, 31 Mayıs 1883, Wyndham’dan Granville’ye, 10 Ağustos 1883, FO 424/140; Mısır’dan dönen Lord Dufferin’in destek arayışları, 4 Ekim 1883, BOA, Y.PRK.AZJ., Belge No:6/113. 37 Dufferin’den Granville’ye, 6 Aralık 1881; Lord Ampthill’den Granville’ye, 8 Aralık 1881, FO 424/123. 325 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İngiltere’nin uluslararası destek aradığı ve baskılarının devam ettiği bir dönemde Sultan Abdülhamit, Kasım 1882’de, Osmanlı Devletinde ekonomi, adliye ve yönetim alanlarında genel bir reform programı hazırlamak ve icra etmek üzere üç komisyon atamaya fırsat bulabilmişti. Birinci komisyon Şura-yı Devlet Başkanı olan Akif Paşa’nın riyaseti altında iki Alman uzman, Maliye Bakanı ve bazı bürokratlarından oluşmaktaydı. Adliye sistemini ıslah etmekle görevli ikinci komisyon ise Şeyhül-İslam başkanlığında Adalet Bakanı, yüksek hâkimler ve bazı ulema temsilcilerinden oluşmuştu. Ticaret, tarım, bayındırlık ve imar konularında reform yapmakla görevli üçüncü komisyon ise Bayındırlık ve İmar Bakanı Hasan Fehmi Paşa ve emrindeki Türk ve Fransız uzmanlardan oluşmuştu.38 Ancak, Ermenilere reform meselesinde İngiltere’nin çok ısrarcı ve baskıcı tutumu hem İngiliz elçisini ve hem de Sultan Abdülhamit’i çok yormuştu. Lord Dufferin 2 Nisan 1882’de Londra’ya gönderdiği raporda sıkıntısını şu şekilde dile getirmişti: Ermenilere reform konusunda sık sık Sultan ile görüşmeye çabalamak ve ikna edebilmek için büyük gayretler içine girmek beni çok yordu. Artık Sultan ile yapacağım görüşmelerde bu konuya ara vermenin iyi olacağı kanaatine varmış bulunmaktayım39. Ne var ki, Sultan Abdülhamit İngiliz elçiden daha sabırlı olacak ki Temmuz 1886 tarihine kadar İngiliz baskısına karşı büyük bir tepki ortaya koymadı. Fakat bu tarihte İngiliz Liberal Partisi’nin Dışişleri Bakanı olan Earl Rosebery’den talimat alan yeni İngiliz elçisi Sir E. Thornton’un tekrar konuyu tehditkâr bir ifadeyle Osmanlı Hariciye Nazırı Said Paşa’ya iletmesi bardağı taşıran son damla olacaktı. İngiliz elçiye 6 Temmuz 1886 tarihinde gelen talimatname şu hususları kapsamaktaydı: 1) El’an doğu Rumeli’de ortaya çıkan tehlikeli durum ve Yunanistan’ın düşmanca tavrı bertaraf edildiğinden dolayı Sultan’ın iç reform ve doğu Anadolu’daki vilayetlerin kötü durumunun düzeltilmesi işine yoğunlaşması elzemdir; 2) Son zamanlarda yönetim zaaflarından dolayı doğu Anadolu bögesinde birtakım ayrılıkçı harketlerin ortaya çıktığı ancak bu durumun, yönetimdeki zaafların giderilmesi ve halkın refah durumunun yükseltilmesiyle düzeleceği aşikârdır; 3) İngiliz hükümeti Babıâli’yi, vergi sisteminin ıslahı, adliye teşkilatının reformu, ehliyetli yöneticilerin tayini, Kürtlere karşı Ermenilerin asayiş ve güvenliğinin 38 Wyndham’dan Granvelli’ye, 14 Aralık 1882, FO 424/132. 39 Dufferin’den Granville’ye, 2 Nisan 1882, FO 424/132. 326 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN sağlanması ve genel reformların yapılması konusunda çok çeşitli defalar uyarmıştır; 4) İngiliz hükümetinin Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin uygulanması hususunda çok yoğun gayretleri olmuştur. Ancak, bu reformların yapılmaması halinde ‘gelecekte Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit edecek durumlar ortaya çıktığında Berlin Antlaşması’na imza koyan dost devletler Babıâli’ye destek verme konusunda isteksiz davranacaklardır40. İlk sert tepki İngiliz memorandumunu inceleyen Said Paşa’dan geldi. Thornton’un tabiriyle çok mülayim olan Paşa memorandumu okuduktan sonra çok bunalmış bir vaziyette tepkisini şu sözlerle ortaya koymuştu: İngiltere, Osmanlı Devleti’ne bu kadar baskı yapmakla çok yanlış bir siyaset takip etmektedir. Osmanlı hükümetinin elindeki kıt imkânlarla Ermenilerin maruz kaldığı mali ve idari sıkıntıları kısa bir zamanda gidermesi mümkün değildir. Ancak, son dönemde reform konusunda yetersiz de olsa bir takım önemli adımlar atılmıştır. Fakat İngiliz konsoloslukları kötü örnekleri bulup çıkarmakta çok mahir davranırken Osmanlı hükümetinin reform alanında kaydettiği ilerlemeleri her nedense görmezlikten gelmektedirler. Osmanlı hükümetine bu şekilde baskı olduğu müddetçe bu ancak reformların yavaşlamasına sebep olur. İngiliz elçisi ayrıca, Alman elçisinin kendisine ‘Sultan Abdülhamit memorandumu gördükten sonra çok rahatsız olmuş ve İngiliz memorandumunu Türkiye’ye karşı bir tehdit olarak gördüğünü’ söylediğini rapor etmişti41. Said Paşa’dan sonra sadrazam Kamil Paşa İngiliz elçiyi huzuruna çağırarak ona: Sultan’ın son gönderilen İngiliz memorandumundan çok rahatsız olduğunu ve metnin dilinin gereksiz bir şekilde çok sert yazıldığını ifade ettiğini bildirmişti. Kamil Paşa, ayrıca, Osmanlı hükümetinin son birkaç yıldır önemli bir reform programı uyguladığını, imparatorluğun hemen her yerinde yeni mahkemelerin kurulduğunuve 40 Rosebery’den Sir E Thornton’a, 6 Temmuz 1886, FO 424/143; E. Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645; İngiltere büyükelçiliği tarafından verilen muhtıranın tercümesi, 18 Ağustos 1886, BOA, HR.SYS., Belge No:2822/25. 41 Thornton’tan Earl Iddesleigh’e, 24 Ağustos 1886, FO 424/143. 327 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 okulların açıldığını, emniyet ve polis teşkilatının yeniden organize edildiğini, eşkıyalık hareketlerinin büyük ölçüde önlendiğini Thornton’a bildirmişti. Kamil Paşa, ayrıca, reform çalışmalarının bundan sonra da devam edeceğini ancak böyle geniş sınırlara sahip bir imparatorlukta reformların icra edilmesinin ve meyvelerinin alınmasının uzun zaman alacağını İngiliz elçiye beyan etmişti42. Nihayet, Sultan Abdülhamit’in ve Babıâli’nin bu sert tepkileri İngiliz hükümetinin politikasının yumuşamasına sebep olmuştu. Bu kadar büyük tepkiden sonra özür dileyen İngiliz hükümeti Sir E. Thornton’u görevden alarak yerine Sir W. White’ı elçi olarak atamıştı. Bu olaydan iyi bir ders çıkaran yeni İngiliz elçisi, Sultan ve maiyetinin gösterdiği sert tepkileri dikkate alarak Ermeni Meselesini Osmanlı hükümetine karşı bir baskı unsuru olarak kullanmaktan imtina etmişti43. Hakikaten de bu olayın örnek bir durum oluşturmasından dolayı White’dan sonra gelen İngiliz temsilcileri, Mayıs 1895 tarihindeki Elçiler Projesi’nin ortaya atılmasına kadar, Sultan nezdinde Ermeni Meselesini gündeme getirme hususunda hep isteksiz davaranacaklardı. Buna en güzel örnek te Kasım 1894 tarihinde zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Kimberley’in İngiliz elçisi Sir P. Currie’den Osmanlıyı güç kullanmakla tehdit etmesini istediği zaman, elçinin bu talimatı uygulamakta oldukça isteksiz davranmasıydı. Ağustos 1894’de patlak veren I. Sason ayaklanmasıyla ilgili olarak İngiltere, Osmanlı hükümetini gerekli tahkikatı yapmamakla suçlamış ve kasım ayında da Lord Kimberley İngiliz elçisinden Osmanlı Devleti’nin gereğini yapmaması halinde güç kullanmakla tehdit edilmesini istemişti. Ancak, İngiliz elçi böyle bir hareketin işleri kötüleştürmekten başka bir işe yaramayacağını ve ancak orta bir yol takip edilerek bir şeyler yapılacağını rapor etmişti44. SONUÇ İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti sınırları içersindeki Ermenilerin en büyük hamisi olma konumuna yükselmişti. Bu 42 Thornton’tan Earl Iddesleigh’e, 29 Ağustos 1886, FO 424/143. 43 İngiltere’deki Osmanlı Büyükelçiliğinden gelen rapor, 13 Ağustos 1886, BOA, Y.EE., Belge No:51/30; Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645. 44 Barrington tarafından hazırlanan Ermeni Meselesiyle ilgili diplomatik yazışmaların özeti, 29 Haziran 1895, FO 881/6645. 328 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN tarihten sonra İngiltere’nin Ermenilere bakış açısı daha ziyade siyasi ve stratejik yönlerden olmuştur. Bu dönemde, İngiltere’nin en temel stratejik hedefi Rusya’yı Osmanlı sınırlarında tutup güneye inmesini önlemek ve böylece Irak ve Basra Körfezini tehlikeden uzak tutmak suretiyle alternatif Hindistan yolunu emniyet altına almaktı. Zira, İngiltere, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusya’nın Slavları koruma bahanesini kullanması gibi Ermenileri (isyan, iç çatışma, yardım isteme vs gibi sebepler) de bahane ederek Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmasından çekinmekteydi. Britanya hükümeti böyle bir durumun olması halinde hiçbir Avrupa gücünün Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ne yardım edemeyeceğini ve böylece de Rusya’nın Ortadoğu ve dolayısıyla da Hindistan yolunu tehdit edeceğini düşünmekteydi. Bu durum ise, özellikle de İngiltere ve Rusya arasında Asya’daki uluslararası rekabetin kızışmasına yol açan önemli sebeplerden birini oluşturmaktaydı. Bu sebeple Britanya Krallığı, Ruslar’ın eline böyle bir koz vermemek için Osmanlı Devleti’ne karşı Ermenilere kapsamlı bir reform programı uygulaması için yoğun bir diplomatik baskı uygulamıştı. Hatta bu baskı bazan Babıâli’yi tehdit etme derecesine kadar da vardırılmıştı. Yaptığımız araştırmanın sonuçları bize, İngiltere’nin Osmanlı Ermenileriyle ilgili biri kısa vade ve biri de uzun vade olmak üzere iki tür politika takip ettiğini göstemektedir. Londra, kısa vadede, Ermeniler’e reform programının uygulanmasını istemekle bir taraftan Rusya’ya siyasi ve askeri bir koz vermemeyi diğer taraftan da Ermeni topluluğunu kendine bağlamayı gaye edinmiştir. Uzun vadedeki hedefi ise, doğu Anadolu’da otonom bir Ermeni bölgesi oluşturup bu bölgeyi Osmanlı Devleti’nin yıkılması durumunda doğu Ermenistan ile birleştirerek büyük Ermenistan’ı kurmak ve bu şekilde Rusya’nın önüne set çekebilmekti. Tıpkı, Batı bölgesi ve Balkanlarda bu işi büyük Yunanistan’ı kurdurarak yapmayı planladığı gibi. Osmanlı Devleti ise, başta Sultan Abdülhamit olmak üzere ilgili devlet erkânı, İngiltere’nin bu yoğun diplomatik baskılarına büyük tahammül göstermişti. Ancak, Sultan, büyük hassasiyet gösterdiği devletinin istikbali söz konusu olunca en sert tepkiyi göstermekten de kaçınmamıştı. Sultan Abdülhamit, Artin Efendi’nin İngiltere lehine casusluk yapmasına rağmen, İngilizlerin diplomatik ataklarına ustaca karşı koymuş ve İngiltere’nin diğer devletleri Ermenilere reform konusunda Osmanlıya karşı harekete geçirmesini gayet başarılı bir şekilde 329 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 engellemiştir. Hatta Sultan Abdülhamit İngiliz hükümetine özür diletebilecek kadar diplomatik manevralar ortaya koyabilmişti. Sultanın reform konusunda yapmak istediği en önemli yenilik eğitimin düzenlenmesi ve yaygınlaştırılması idi. Hakikatte ise, Sultan Abdülhamit reform programını sadece İngilizler istediği için değil, fakat buna tüm Osmanlı halkının ihtiyacı olduğu için bizzat kendisi arzu etmekteydi. Ancak, bunun için gerekli altyapı, insan gücü ve en önemlisi mali kaynak olmadığı için reformlar kısım kısım uygulanmış ve çok ağır işlemiştir. İngiliz hükümetinin herhangi bir mali yardımda bulunmamasına rağmen reform konusunda baskı yapması bir taraftan Osmanlı-İngiliz ilişkilerini bozarken diğer taraftan Osmanlı sınırları içersinde de Müslüman-Hıristiyan nüfus arasındaki sarsılmaya başlayan ahengi daha da kötüleştirmiştir. Ermenilerin, İngilizler vasıtasıyla devlet kuracağı ve kendi topraklarını ellerinden alacağı haberleri Müslüman arasında yayıldıkça bu durum iki taraf arasındaki tansiyonu arttırmış ve birtakım çatışmaların çıkmasına sebep olmuştur. Öte taraftan, 1878 Kıbrıs Mukavelesine göre, ada İngiltere’de kaldıkça bu devlet reform programını uygulamak şartıyla Asya’da herhangi bir saldırıya karşı Osmanlı Devleti’ne yardım edecekti. Ancak, Ermeni reformu meselesi üzerindeki anlaşmazlık Osmanlı Devleti’ni böyle bir imkândan mahrum etmiş ve devletin yönünün Berlin’e çevrilmesinde önemli bir rol oynamıştır. 330 Doç. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN BİBLİYOGRAFYA 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) HR.SYS. Y.A.HUS. Y.PRK.AZJ. Y.EE. :1774/21, 2822/25. :164/83, 169/43-4. : 6/113. :51/30. Foreign Office FO :371/3399, 371/3407, 373/5, 424/106, 424/107, 424/122, 424/123, 424/132, 424/140, 424/143, 881/717, 881/3410, 881/6645. 2.Tetkik Eserler AstourIan, Stephan H., “Genocidal Process: Reflections on the Armeno-Turkish Polarization” içinde The Armenian Genocide: History, Politics, Ethics, Editör Richard G. Hovannisian, USA: New York 1992. Bilgin, Mustafa Sıtkı, “Attitudes of the Great Powers towards the Ottoman Armenians up to the Outbreak of the First World War”, Review of Armenıan Studies, No:4. Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyyesi, İstanbul 2005. George, Joan, Merchants in Exile: The Armenians in Manchester, England, 1835-1935 Taderon Press, UK 2002. Laçiner, Sedat, İhsan Bal, “İngiltere Ermenileri, Lobicilik, Ermeni Sorunu”, Ermeni Araştırmaları, No:7. Sonyel, Salahi Ramazan, The Ottoman Armenians: Victims of Great Power Diplomacy, K. Rustem & Brother, London 1987. Süslü, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990. http://en.wikipedia.org/wiki/Edward-Stanley; http://www.spartacus.schoolnet. co.uk. http://www.menq.am/history. 331 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN BİRLİKTE YAŞAMADAN AYRIŞMAYA ERMENİ MESELESİ (SOSYO-PSİKOLOJİK BİR DENEME) Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Trabzon-TÜRKİYE Tlf.: 0 462 377 37 11, e-posta: necmettinalkan@gmail.com 333 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Ermeni Meselesi tarihi bir olgu olarak tarihçileri ve kamuoyunu meşgul etmeye halen devam etmektedir. Gündemi böylesine meşgul eden Ermeni Meselesi’nin tarihî bir hadise olarak yeterince ele alınmasına rağmen, hadisesinin sosyo-psikolojik yönü pek fazla bir alaka görmemiştir. Böylesi kitlesel hadiselerin ortaya çıkmasında sosyo-psikolojik nedenler oldukça önemli görev ifa ederler. Hatta olayların ortaya çıkmasında etkili olan temel unsurların başında gelmesine rağmen, Ermeni Meselesi’nde olduğu gibi genellikle göz ardı edilirler. Bilindiği tarihi olaylar, yatay ve dikey olmak üzere iki boyutta cereyan ederler: Yatay boyutta, ilgili hadiselerin alt yapısı hazırlanırken; dikey boyutta ise, son halini alıp artık tebarüz ederler. İki aşamalı bu sürecin birinci bölümünde gelişmeler çoğu zaman fark edilmez, alttan alta gelişirler. İkinci ve son aşamada ise hadise nihaî halini almış, patlak vermiş ve bunun sonuçları herkes tarafından müşahede edilir hale gelmiştir. Bu tespitten hareket ederek, Ermeni Meselesi de aynı şekilde yatay ve dikey olmak üzere iki aşamada ele alınabilir. Yatay diye adlandırdığımız birinci aşamada uzun bir süreçte daha ziyade sosyo-psikolojik nedenler/gelişmeler ve dolayısıyla bir alt yapı hazırlığı söz konusudur. İkinci aşama ise, bunların bir neticesi olarak gelişen herkes tarafından net bir şekilde müşahede edilebilecek sıcak gelişmelerdir. Bu bağlamda 1890’li yıllarından itibaren başlayan dikey boyuttaki Ermeni Olayları’nın alt yapısı çok daha önceden oluşurken; 1890 hadiseleri ise daha sonraki 1915 Ermeni Tehciri’nin sosyo-pisikolojik nedenleri olmuştur. Böylesi bir kurgu çerçevesinde Ermeni Hadiseleri’ni bir bütün halinde ele almak istiyoruz. 334 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN I. GİRİŞ ÇALIŞMANIN DAYANDIĞI TEORİK ZEMİN Tarihî olaylar, y a t a y ve d i k e y olmak üzere iki boyutta cereyan ederler: Yatay boyutta, sonradan ortaya çıkacak olan hadiselerin alt yapısı hazırlanırken; ardından başlayan dikey boyutta ise, olayın kendisi cereyan etmektedir. İki aşamalı bu sürecin yatay/birinci dönemindeki gelişmeler, sonradan patlak verecek olayla doğrudan alakası olmadığı için çoğu zaman o kurgu dâhilinde düşünülmezler. Birbirinden bağımsız gibi görünen ve yatay boyutta gelişen bu olaylar zinciri, aslında uzun bir süreçte alttan alta farklı bir olayın ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. İkinci/dikey dönemde ise, bu gelişmelerin bir sonucu olarak ilgili hadise ortaya çıkmaktadır. İstisnasız bütün tarihî hadiseler, bu şekilde iki boyuttun birbirini etkilemesi ve tamamlamasıyla oluşmaktadırlar. Yatay boyutta cereyan eden gelişmeler, aynı zamanda daha sonra patlak verecek belli bir tarihî hadisenin s o s y o–p s i k o l o j i k nedenleri olarak da adlandırılabilir. Özellikle de farklı milletler ve guruplar arasında dikey boyutta cereyan eden çatışmaların nedenleri araştırılırken, 335 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 geriye doğru gidilerek ilgili milletleri çatısı altında barından devletin kurumsal ve toplumsal anlamda geçirmiş olduğu değişim/dönüşümle alakalı bir takım gelişmeler mercek altına alınmalıdır. Çünkü bu türde geniş ve derin boyutlu olarak yaşanan değişim, ister istemez belli bir süre sonra ayrışmalara neden olmakta; bu ayrışmada ise, k i t l e p s i k o l o j i s i devreye girerek hadiseleri yönlendirmektedir. Bu şekilde tespit edilecek ve yatay boyutta cereyan eden hadiseler, söz konusu olan daha sonraki süreçte patlak veren çatışmaların veya mücadelelerin sosyopsikolojik nedenlerini oluştururlar. Kısaca belirtilen bu teoriden hareket ederek, Ermeni Meselesi de aynı şekilde yatay ve dikey olmak üzere iki boyutta veya aşamada ele alınabilir. Yatay diye adlandırdığımız birinci aşamada, Ermeni Olayları’yla görünürde doğrudan alakası olmayan bir takım gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin geçirmiş olduğu kurumsal ve toplumsal d e ğ i ş m e n i n / d ö n ü ş ü m ü n bir neticesi olarak zuhur etmiş; daha sonra cereyan edecek olan Ermeni Olayları’na bir zemin veya alt bir alt yapı hazırlamıştır. Aynı zamanda bunlar, bu olayların sosyopsikolojik nedenlerini de teşkil etmiştir. Bu şekilde 1890’li yıllardan itibaren başlayan dikey boyuttaki Ermeni Olayları’nın alt yapısı çok daha önceden başlayarak uzun bir süreçte oluşurken; 1890 hâdiseleri ve devamındaki gelişmeler ise, 1915 Ermeni Tehciri’nin nedenlerini meydana getirmiştir. Teorik olarak sınırlarını çizdiğimiz böylesi bir kurgu çerçevesinde, yatay ve dikey boyutlar bağlamında Ermeni Hadiseleri’ni temas etmek istiyoruz. Çalışmada yatay diye ifade edilen süreçte cereyan eden ve 1890 olaylarına zemin hazırlayan gelişmeleri şu başlıklar altında ele alınmaktadır: Osmanlı yönetimi ve Ermeniler; Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve çözülme süreci; Avrupa’daki ihtilâller, siyasî akımlar ve örgütlenmeler; Misyoner faaliyetleri, Balkanlar’daki milliyetçi isyanlar ve Düvel-i Muazzama’nın Osmanlı mirası üzerindeki rekabetleri. Çalışmanın son bölümünde ise, genel bir değerlendirmede bulunulacaktır. Burada alt başlıklar halinde ele alınan bu gelişmeler, aslında Osmanlı tarihiyle alakalı çeşitli çalışmalarda şöyle veya böyle bahsedilen ve bilinen olaylardır. Bunların bir bütün ve yatay/dikey boyut kurgusu halinde Ermeni Meselesi’nin nedenleri bağlamında ele alınması, Ermeni araştırmaları açısından bir yenilik olarak görülebilir. Mevcut araştır336 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN malarda, Ermeni Meselesi ele alınırken Osmanlı ve Avrupa tarihiyle alakalı bu hadiseler böylesi bir yatay-dikey boyutunda ele alınmamıştır. Dolayısıyla bu çalışma, ilgili alanda yapılmış bir katkı veya açılım olarak görülebilir. Dikey diye adlandırdığımız boyutta cereyan eden 1890’lı yıllardaki olaylara bu çalışmada temas edilmeyecektir. İlgili çalışmalarda bunlar hakkında yeterince bilgi bulunmaktadır. II. ERMENİ MESELESİ’NİN YATAY BOYUTTA OLUŞMASI Bu başlık altında, Ermeni Meselesi’ne zemin hazırlaması bakımından önemli görev ifa eden ve yatay boyutta vuku’ bulan gelişmelere temas edilecektir. Bunlar ele alınırken, mümkün olduğunca kronolojik sıra esas alınmıştır. 1. OSMANLI YÖNETİMİ VE ERMENİLER: MİLLETLEŞME SÜRECİNE ÇOK YÖNLÜ KATKI Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki iyi durumlarının hukukî teminatı olan Osmanlı Millet Sistemi’nin ve diğer uygulamaların Ermenilerin milletleşme sürecine yaptığı katkıya geçmeden önce, henüz daha devletin temellerinin yeni atıldığı ilk yıllarındaki önemli bir gelişmeye temas etmek gerekiyor. Osmanlı Devleti, Anadolu’da Ermenilerin yaşadıkları toprakları kendi sınırlarına katmak için yaptığı mücadelede Ermeniler’e karşı savaşmamış; aksine Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safavî gibi Müslüman-Türk devletleriyle harp etmiştir. Bu devletler mağlup edilince, Ermenilerin meskûn oldukları topraklar Osmanlı sınırlarına katılırken, Ermeniler de otomatik olarak Osmanlı tebaası olmuşlardı. Osmanlı Hıristiyan tebaası arasında önemli bir nüfus kesafetine sahip olan Ermenilerin bu şekilde Osmanlı hâkimiyeti altına alınmasında, her hangi bir savaşın yaşanmaması ve karşılıklı olarak kan akıtılmaması, bunların Osmanlı sistemine dâhil olmalarını kolaylaştırmış ve daha da önemlisi uzun vadede devletle bütünleşmelerine olumlu katkıda bulunmuştur. Nitekim Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarından itibaren başlayarak devletin şekillenme safhalarında sistemdeki konumlarını adım adım sağlamlaştırmasını bilmişler ve zamanla devletle âdeta bütünleşmişlerdi. Bu süreç, Orhan Gazi döneminde yeni başşehir Bursa’ya yerleşmeleriyle başlamış, ardından Fatih Sultan Mehmet’le birlikte 337 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İstanbul’a yerleşmeleriyle devam etmişti. 1461 yılına gelindiğinde ise, Patrik Hovakim liderliğinde Gregoryen Milleti adıyla Osmanlı Millet Sistemi içinde nihaî olarak sağlam hukukî bir statü kazanmalarıyla, Ermeniler klasik dönemde ideal konumlarına ulaşmışlardı. Bu şekilde klasik Osmanlı döneminde, yani yükseliş yıllarında Ermenilere yönelik yapılan düzenlemeler Ermenilerin milletleşme sürecine olumlu katkılar sağlamıştır. Bu süreç daha sonraki yıllarda yapılmaya çalışılan devletin yeniden şekillendirilmesinde/dönüştürülmesinde bir kesintiye uğramamış, aksine yeni düzenlemelerle devam etmiştir. Batı Avrupa’nın muasır hali model alınarak 19. asırda başlamış olan devletin yeniden şekillendirilmesi faaliyetlerine paralel olarak, Ermenilerin sosyal ve ictimaî durumları zamanın icaplarına göre daha da iyileşmiştir. Bu süreçte özellikle de Sultan II. Mahmud (1808-1838) ve Sultan Abdülmecid’in (1838-1866) yönetimleri zamanında saltanata en yakın tebaa olmuşlar ve hatta azınlıklar arasında devletin en güvenilir unsuru anlamında millet- i sadıka olmuşlardı. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte devletin birinci sınıf hizmetler diye adlandırabileceğimiz bakanlık, milletvekillik, valilik, elçilik gibi bürokrasinin her yerinde görev almaya başlamışlardı. Ayrıca daha da önemlisi 1863 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ilan edilmesiyle ve Ermeni Patrikhanesi’ne 140 üyeden oluşan modern bir meclis kurma imkânı tanınmasıyla, Ermeni Millet Meclisi ortaya çıkmıştı. Bu meclis, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ndeki konumlarının hangi noktaya vardığının en güzel göstergesi olmuştur. Bu kurumsallaşmadan ve milletleşmeden başka bir de, daha sonra gereken şartların ortaya çıkmasıyla, Ermeni Milliyetçiliği’nin taşıyıcılığını yapacak olan aydınlar, din adamları, tüccarlar gibi üç önemli gurup yine aynı şekilde bu süreçte yetişmiştir. Bunların Ermeni Hadiseleri’nde üstlendikleri görevler şu şekildeydi: Modern eğitim almış aydınlar, ayrılıkçı muasır siyasî fikirleri ve talepleri gündeme fonksiyonunu yerine getirirken; din adamları ise, bunlara meşruiyet kazandırarak halka indirilmesinde ve isyanlarda halk desteğinin kazanılmasında etkili olmuşlardır. En son olarak ise, zenginler bu faaliyetlerin ve eylemlerin gerçekleştirilmesinde her türlü maddî yardımları yapmışlardır. Böylece Osmanlı sisteminin bir ürünü olarak ortaya çıkan bu üç zümre, Ermeni Meselesi’nin âdeta motoru olmuşlardır. 338 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN Özet halinde temas edilmeye çalışılan gelişmeler ışığında, Osmanlı devlet adamlarının o günkü şartların bir gereği olarak oluşturdukları sistem ve daha sonraki dönemlerde zamanın bir gereği olarak yaptıkları yeni düzenlemeler, Ermenilerin modern anlamda etnik, iktisadî ve hukukî olarak milletleşme sürecine müspet katkıda bulunmuştur. Bütün bunlar, Avrupa’da henüz daha başlamamış olan milletçilik gibi modern fikir akımlarının çok daha öncesinde, bu akımların Osmanlı Devleti’nde tutunması ve taraftar bulması nokta-i nazarında uygun zeminin oluşmasına neden olmuştur. Böylece oluşan bu mümbit arazi, daha sonra kendisine atılacak olan milliyetçilik ve diğer modern fikirler tohumunun neşv ü nemâ bulmasına; dolayısıyla Osmanlı yönetimi karşıtı hareketlerin başarılı olmasına yardımcı olmuştur. Bu haliyle Osmanlı Devleti, kendi eliyle kendi sonunu getirmiştir. 2. OSMANLI DEVLETİ’NİN ZAYIFLAMASI VE ÇÖZÜLME SÜRECİ: AYRIŞMADA İLK ALAMETLERİN ORTAYA ÇIKMASI 1683 yılındaki başarısız II. Viyana Muhasarası, gerek bizzat Osmanlı Devleti için ve gerekse Avrupalı devletlerle olan münasebetlerde yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. Akamete uğrayan bu askerî teşebbüsün ardından karşı saldırıya geçen Avrupalı müttefik devletler, Avrupa’daki Osmanlı memleketlerini işgal etmeye başlamışlardı. Bu şekilde başlayan bu süreçte, tarafların roller değişmiş; Osmanlı Devleti savunma durumuna, Avrupalı devletler ise karşı saldırıya geçmişlerdi. Osmanlı, bu saldırılar karşısında başlangıçta belli bir süre denge sağlamış olsa da, nihaî toprak kayıplarını bir türlü engelleyememiştir. Bundan dolayı, bu kez uzun yıllar sürecek olan mevcudu koruma korkusu/endişesi başlamış; bu durum ise, ister istemez beraberinde devletin ve Osmanlı toplumunun içe kapanmasına neden olmuştur. Devletin sonuna kadar devam edecek olan bu kapanma hali, iç içe geçmiş pek çok meseleler/ sıkıtılar yumağının kaynağını teşkil etmiştir. Bu şekilde başlayan askerî, siyasî ve iktisadî alanlardaki olumsuzluklara bir çözüm bulunamadığı için, bu durum Osmanlı toplumundaki sosyal dengeyi de bozmuştur. Osmanlı Devleti, bundan sonra dört boyutlu bir problem yumağıyla son anına kadar uğraşmak zorunda kalmıştır. Çözüm amacıyla yapılan her müdahale, istenilen/beklenilen 339 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 sonucu vermemiş, devlet eski kuvvet ve kudretine kavuşamadığı gibi, bunlar devamında daha başka problemlerin de kaynağı olmuştur. Buna en güzel örnek, para sıkıntısını gidermek için dış borçların devletin malî iflasına neden olması gösterilebilir. Devletteki sistematik çözülmenin olumsuz sonuçlarının kendini hissettirdiği alanlardan biri de hiç şüphesiz bürokrasi idi. Devlet aygıtını meydan getiren bürokratik kurumlar, görevlerini yerine getiremediği için artık halka hizmet etmekten daha ziyade, bunları yürütmekle görevli yöneticilerin halkı sömürme araçları haline gelmişlerdi. Bu şekilde çözülmenin tipik bir yansıması olan hizmet anlamında da tıkanan kurumlar, devletle halkın uyumunu ve barışını bozan en önemli sorunlardan biri olmuştur. Bu durum ise, ister istemez sistemin tıkandığı izlemini ve kanaatini doğurmuştur. Osmanlı Devleti’ndeki bu bozulma ve çözülme hâlinin, Gayrimüslim tebaaya ve dolayısıyla Ermenilere yansıması iki şekilde olmuştur: Ermeniler öncelikle, devletin içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretebilmek için girdiği değişmeden/yeni oluşumdan iktisadî, hukukî ve siyasî olarak istifade etmişler; böylelikle yukarıdaki bölümde de anlatıldığı gibi zaten iyi olan durumlarını daha da iyileştirmişlerdi. İkinci olarak ise, devletin Millet Sistemi adı altında yüzyıllardan beri kendilerine sunduğu imkânlarla milletleşme sürecini tamamladıkları için, devletin bu şekilde zayıflaması ve çözülmesi kendilerinin yaşadığı bölgede millî bir devlet kurma hevesine kapılmalarına; cesaretine sahip olmalarına neden olmuştur. Bu durum öncelikle zengin belli ailelerde, eğitimli kişiler ile din adamlarında başlamış; daha sonra bunlar tarafından halkın diğer kesimlerine mümkün olabildiğince indirilmeye çalışılmıştır. Buna rağmen, yine de Ermenilerin tamamının böylesi bir ayrışma hevesine sahip olmadıklarını da belirtmek gerekiyor. Ayrışma taraftarı Ermeniler, bu sürecin ardından örgütsel oluşumlarını tamamlamışlar ve ardından bu yöndeki taleplerini siyasîleştirerek gündeme getirir olmuşlardı. Bu siyasî anarşist oluşumlar, normalde Müslim ve Gayrimüslim ayırt etmeden bütün tebaanın eşit oranda etkilendikleri çözülmeden kaynaklanan sıkıntıları, içteki ayrılıkçı-milliyetçi eylemleri için siyasî birer ajitasyon malzemesi olarak suiistimal etme yoluna gitmişlerdi. Böylesi sıkıntıları kendi milliyetçi oluşumlarını büyütebilmek ve geniş kitlelere yayabilmek için propaganda aracı olarak ustaca kullanmasını bilmişlerdi. Bu arada paralel olarak aynı problemler bu kez Düvel-i Muazzama tarafından, gayrimüslimler lehine yapılması istedik340 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN leri reformların gündeme getirilmesinde kullanılmıştır. Bu ısrarlar, daha doğrusu baskılar karşısında dayanamayan Osmanlı devlet adamları geri adım atarak istenilen reformları yapmak zorunda kalmışlardı. Fakat ilginçtir, yapılan her reform bunların milliyetçi taleplerini dindirmemiş; aksine, daha da körüklediği gibi devletin savunma reflekslerini de zayıflatmıştır. Bu yeni durum, ayrılıkçı azınlık örgütlerinin hem iştahını kabartmış hem de işini kolaylaştırmıştır. Düvel-i Muazzama’nın devreye girmesiyle Gayrimüslimler lehine bunlar yaşanırken, Müslüman tebaa bu gelişmeler karşısında çok boyutlu bir hayal kırıklığı yaşamaktaydı. Öncelikle, geride kalan o eski parlak günlerin bir daha gelemeyeceğinden artık ümidi kesmenin neden olduğu, bir hayal kırıklığı yaşamaktaydılar. Bunun yanında bir de, gittikçe zayıflayan ve çözülen; ellerinden kayıp giden devletleri için bir şey yapamamanın neden olduğu moral bozukluğuna duçar olmuşlardı. Hayal kırıklığı ve moral bozukluğuyla birlikte, devletin içinde bulunduğu askerî, siyasî, iktisadî ve yönetimle ilgili sıkıntılardan fazlasıyla kendileri de mağdur oldukları halde, Avrupalı Büyük Devletler’in sadece Gayrimüslimler lehine doğrudan devreye girmeleri ve devletin iç işlerine müdahale etmeleri durumu daha da vahim bir hâle getirmekteydi. Bu hâlet-i ruhiye, Müslüman tebaanın Gayrimüslimlere bakışlarını olumsuz olarak etkilemiştir. Bu ise, tarafların arasının açılmasına ve Osmanlı toplumundaki barışın en ufak müdahalelerden dahi kolayca etkilenebilecek kırılgan bir hâl almasına neden olmuştur. Bu sürecin, yani devletin çözülmesinin neden olduğu diğer olumsuz durum ise, Osmanlı devlet adamlarının ve emniyet kuvvetlerinin ilgili gelişmelere caydırıcı bir şekilde müdahale edememeleri ve kat’i tedbirler alamamalarından dolayı Müslüman ahali ile Ermenilerin karşı karşıya gelmeleridir. Devlet otoritesi olaylarda etkisiz kalınca, kendilerini korumak isteyen Müslümanların, İstanbul ve Anadolu’daki isyanlara ve anarşist olaylara müdahale etmeleriyle birlikte ister istemez Ermenilerle karşı karşıya gelmişlerdi. Ayrılıkçı Ermeni terör örgütlerin de istedikleri zaten bu idi. Neden oldukları provoke olaylar neticesinde, sivil taraflar karşı karşıya gelmiş ve kitlesel olayların yaşanmasına yol açmıştır. Devlet otoritesinin, aklın ve sağduyunun devre dışı kaldığı böylesi bir ortamda, artık kitle psikolojisi ve istedikleri neticeyi almak için bunu yönlendirmek isteyen kışkırtıcılar devreye girmiştir. 341 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 3. AVRUPA’DAKİ İHTİLÂLLER, SİYASÎ AKIMLAR VE ÖRGÜTLENMELER: DEVLETE KARŞI SİYASÎ BAŞKALDIRMADA MODEL 1789 Fransız İhtilâli ile Avrupa’daki dengelerin altüst olmasının ardından başlayan ve Avrupa’nın pek çok bölgesine yayılan yeni gençlik ihtilâlleri ve fikir akımları dalgasının Osmanlı Devleti’ne yanması ve bunun etkileri bu başlık altında ele alınacaktır. Başta öncelikle belli idealler etrafından gizlice örgütlenme şekli olmak üzere, milliyetçilik, sosyalizm, liberalizm ve anarşizm gibi fikirler akımları ile akımlar o tarihlerde gençliği cazibesi altına almıştı. Bunlar, dalga teorisi misali Avrupa’nın birçok memleketinde gençleri etkileyerek örgütlenmelerine ve mevcut yönetimlere karşı harekete geçmelerine neden olmuştu. Başlangıçta Fransa, fakat daha sonra Avrupa’nın diğer memleketlerine sıçrayarak patlak veren gençlik merkezli gizli siyasî oluşumların gerek fikirleri ve gerekse hareket tarzları, en sonunda Osmanlı sınırlarına ulaşarak Osmanlı azınlıklarını da etkilemiştir. Osmanlı Gayrimüslimleri’nin bu tür fikirlerden ve modellerden etkilenmesinin kanalları çok çeşitliydi. Yenileşme faaliyetleriyle birlikte Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya eklemlenmesi ve buradaki gelişmelerin çok daha yaygın, hızlı ve rahat bir şekilde Osmanlı coğrafyasına ulaşması birinci sırada zikredilebilir. Ayrıca zengin ailelerin çocuklarını Avrupa memleketlerinde okutmaları, tüccarların Avrupa ile olan ticari irtibatları, Osmanlı memleketlerinde ticaret yapan Avrupalı tüccarlar, çeşitli işlerde çalışanlar, misyonerler, Avrupalı ajanlar ve konsoloslar ile konsolosluklarda çalışan memurlar da bu süreçte etkili olmuşlardı. Bütün bunların devreye girmesiyle Osmanlı Ermenileri, hem fikir bağlamında Avrupa merkezli siyasî akımlarından hem de örgütlenme olarak yine Avrupa’daki ihtilâlci gençlik siyasî oluşumlardan etkilenerek devlete karşı baş kaldırmışlardı.1890 yıllarda başta Osmanlı başşehri İstanbul olmak üzere Anadolu’nun irili ufaklı birçok yerleşim yerinde ardı ardına patlak veren hadislerde rol alan Taşnak ve Hınçak gibi ihtilâlci terör örgütlenmelerin temelinde bu etkileşimin izleri bulunmaktadır. 342 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN 4. MİSYONER FAALİYETLERİ: DİN DEĞİŞTİRMEDEN ÖTE BİR ETKİ Osmanlı Devleti’ndeki misyoner faaliyetleri özellikle de devletin ikinci değişim/dönüşüm süreci diye adlandırabileceğimiz 19. yüzyıldaki Batı Avrupa Tarzı’ndaki Yenileşme Faaliyetleri’nin bir sonucu olarak ciddi bir artış göstermiştir. Başta Angelikan-Protestan olmak üzere Katolik misyonerlerin çok yönlü olarak yaptıkları bu faaliyetler, özellikle de Anadolu’da kurdukları geniş ağ şeklindeki teşkilatları vasıtasıyla en ücra köşelere kadar ulaşmıştı. Böylelikle her kesimden ve her yaş gurubundan Ermeniye ulaşabilmiş ve çok kalemli faaliyetleriyle bunları etkilemesini bilmişlerdi. Bu Misyoner faaliyetlerinin neticesinde öncelikle din değiştirmelerin ve belli mezheplere mensup olanların sayısının artmasıyla birlikte, Ermeni Hadiseleri gibi ayrılıkçı eylemlerdeki etkileri çok daha önemlidir. Nitekim öncelikle kurdukları okullarda verdikleri eğitim ve buralarda görevlendirdikleri din adamları veya öğretmenleri vasıtasıyla, Ermeni çocukları ve gençlerinin siyasî ve millî bilinçlerinin uyandırılmasında yardımları olmuşlardır. Yine bu okullar yoluyla milliyetçilik, liberalizm ve anarşizm gibi Batı Avrupa’daki modern fikir akımlarını ile akımlarını ve aksiyonlarını en ücra köşelere ulaştırmışlardı. Malum olduğu üzere, bu akımlar zaten Avrupa’daki dengeleri altüst etmiş ve ilgili devletleri uzun süre meşgul etmişti. Şimdi ise, aynı fikirler bu kez Osmanlı Devleti’ni ve kamu düzenini ciddi olarak rahatsız etmeye başlamıştı. Burada Avrupalı devletlerin içinde bulundukları ilginç bir tezadın veya ikilemin belirtilmesi gerekiyor: Bir taraftan bu devletler, kendi kamu düzenlerini sarsan bu fikirleri savunan oluşumlarla mücadele ederken ve bu yolda her türlü şiddeti kullanırken, diğer taraftan gönderdikleri Misyonerler vasıtasıyla aynı fikirlerin Osmanlı içinde farklı etnik gurupları etkilemeye çalışıyorlardı. Bu etki neticesinde patlak veren olaylara müdahale etmek isteyen Osmanlı Devleti’ne baskıda bulunarak, hadiselerin bastırılmasına engel olmaya çalışıyorlardı. Bu tezat gerek Ermeni ve gerekse Balkanlar’daki diğer ayrılıkçı hadiselerde sürekli olarak yaşanmıştır. Misyoner faaliyetlerinin diğer bir sonucu ise çok daha değişik bir boyut arz etmekteydi. Avrupa’da Sanayi İnkılâbı’nı gerçekleştirilmesi 343 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ve sanayi ile ticareti elinde tutan burjuva sınıfının ortaya çıkmasıyla, Batı Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nde istedikleri gibi ticarî işbirliği yapabilecekleri bir zümrenin kazanılmasında, misyoner faaliyetleri olumlu bir katkıda bulunmuştur. Avrupalı kapitalist çevreler için, zaten son dönemlerde gittikçe azalan; aynı zamanda yeterince yabancı lisan bilmeyen ve dinî ve kültürü farklı Müslüman tüccarlarla ticaret ve başka alanlarda işbirliği yapmanın zorlukları aşikârdı. Aynı lisanı konuşan ve aynı inanca sahip olan insanlarla çok daha rahat anlaşabilecekler; geniş şekilde işbirliği yapabileceklerdi. İşte Misyoner faaliyetleri, bu şekilde öncelikle ticarî olmak üzere daha başka ve farklı alanlarda kendileriyle işbirliği yapabilecek Gayrimüslim gurupların çıkmasına vesile olmuştur. Bu durumdan en fazla istifade edenlerin başında Ermeniler gelmekteydi. Özellikle de Protestanlaşanlar İngiltere’nin, Katolikleşenler Fransa’nın ve Gregoryenler ise Rusya’nın desteğini almışlardı. Bunlar ilgili devletlerin geniş koruyucu şemsiyesi altına girmişlerdi. Bu şekilde ilgili devletler, Anadolu’nun iç bölgelerinde bunlarla rahat bir şekilde ticarî faaliyetlerini yaparken, aynı zamanda daha uzun vadeli bir takım bölgesel siyasî işbirliği için aralarındaki inanç ve ticarî rabıtayı sağlaştırmaktaydılar. Nitekim Ermeni Meselesi’ndeki Avrupalı aktörlerin değişken olması tamamen bu çevrelerin bölgesel siyasetleriyle alakalıydı. 1890’lı yıllarda patlak veren terör olaylarındaki Ermeni komitalarının arkasında, bu bağlamda en az bir veya birkaç devlet bulunmaktaydı. Bu şekilde misyoner faaliyetler din dışında çok farklı bir alanda netice vermiş ve Ermeni hadiselerine farklı bir boyut katmıştır. 5. BALKANLAR’DAKİ MİLLİYETÇİ İSYANLAR: OSMANLI’DAN AYRILMA YOLUNDA İLK ÖRNEKLER Osmanlı Devleti’ndeki ayrılıkçı ve siyasî nitelikteki ilk isyanlar Balkanlar’daki Gayrimüslim tebaa arasında başlamış; 19. yüzyıldan itibaren önce Sırplar, ardından Yunanlılar ve sonrasında diğerleri Osmanlı yönetimine isyan etmişlerdi. Bunlardan, ilk olarak Yunanlılar çok erken bir dönemde millî devletlerine sahip olurken, ardından bunu diğerleri takip etmiştir. Böylece Balkanlar’da belli bir kesafete sahip olan Hıristiyan milletler, Osmanlı hâkimiyetinden ayrılarak kendi devletlerini kurmuşlardı. Bu şekilde Balkanlar’daki azınlıkların bağımsızlıklarını 344 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN kazanmasında iki temel faktör etkili olmuştur: Öncelikle Osmanlı yönetimine karşı belli gizli oluşumlarla isyan etmeleri ve ardından Avrupalı devletlerin ve kamuoyunun sınırsız destek ve yardımları. Nitekim bu süreçte, takriben 19. yüzyılın başlarından itibaren patlak veren isyanlar dizisinde ilk etapta e ş k ı y a hareketleri görülmüştür. Özellikle de Balkanlar’da çıkan azınlık isyanları, başlangıçta bölgesel ve idarî bir takım olgulara tepki olarak eşkıya hareketi şeklinde başlamış ve ardından Osmanlı yönetimi karşıtı siyasî bir mücadele aracı halini almıştır. İkinci dönemde ise, bu tür isyanlar artık doğrudan etnik ve siyasî nedenlerle başlamışlardı. Başta Balkanlar olmak üzere, Anadolu’da 19. yüzyılın sonlarına doğru patlak veren k o m i t a hareketleri yine etnik ve siyasi hedefler çerçevesinde eşkıyacılığın biraz daha gelişmiş haliyle ortaya çıkmıştır. Nihayet üçüncü ve son aşamada ise, Anadolu’da meskûn Ermeni örgütlenmelerindeki t e r ö r i s t / a n a r ş i s t hareketler söz konusudur. Bunlarda da nihaî hedef aynı olsa da gerek dönemin aktüel siyasî akımlarından etkilenilmesi, gerek örgütlenme biçimi olarak ve gerekse eylemleriyle ilk iki biçimden farklılaşmışlardır. Bu şekilde Balkanlar’daki Gayrimüslim milletlerin Osmanlı yönetimine karşı çeteler ve komitalar yoluyla mücadele ederek bağımsız devletlerine sahip olmaları, Anadolu’da meskûn olan Ermeniler için örneklik teşkil etmiştir. Ermeniler, bu pratiklerden de hareket ederek günün şartlarına uygun daha gelişmiş siyasî-terör örgütleri kurarak merkezî Osmanlı yönetimine karşı mücadele etmişlerdi. Bağımsızlık yolunda bu örgütleri vasıtasıyla yaptıkları eylemlerde ulaşmak istedikleri üç amaçları vardı: Osmanlı yönetimini iyice zayıflatmak ve sistemi işlemez hale getirmek ve tıkamak, toplumda anarşi çıkararak kitleleri birbirine düşürmek ve isyan çıkarmak, Düvel-i Muazzama ile Avrupa kamuoyunun dikkatlerini bölgeye çekerek dış müdahaleye zemin hazırlamak. Böylece Balkanlar’da başlayan milliyetçi ve aylıkçı hareketler, Anadolu’daki Ermenilere ulaşmış ve bunları da etkisi altına almıştır. Bu hareketler, o günkü modern fikirlerden ve oluşumlardan da etkilenerek; yani evrimleşerek daha modern terör hareketi halini almıştır. 345 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 6. DÜVEL-İ MUAZZAMA’NIN OSMANLI MİRASI ÜZERİNDEKİ REKABETLERİ: FİLLERİN KAVGASINDA EZİLEN FARELER Oldukça stratejik bir konuma sahip olan, her bakımdan zengin ve geniş Osmanlı coğrafyası üzerindeki Düvel-i Muazzama’nın rekabeti bilinen bir mevzudur. İngiltere, Fransa, Rusya ve daha sonra bunlara Alman Kaiserreich’inin dâhil olmasıyla dört devlet, bu rekabette daha avantajlı duruma geçebilmek için gayret etmekteydiler. Avrupalı Büyük Devletler’in bu rekabetlerinde iki amaç dikkatleri çekmekteydi: Öncelikle bir şekilde Osmanlı Devleti’ndeki konumlarını sağlamlaştırmak ve mümkün olabildiğince siyasî, coğrafî ve iktisadî alanlarda tavizler koparmaya gayret etmekteydiler. Şayet istedikleri şeyi elde edemiyorlarsa, bu kez rakip gördükleri devletlerin kendileri karşısında daha avantajlı bir konuma ulaşmasına engel olmaya çalışmaktaydılar. Rekabetin bu boyutu, Osmanlı Devleti’nin işine gelmekteydi ve devletin ömrü bu rekabetin neden olduğu denge siyaseti sayesinde uzamıştır. Bu devletler, yaptıkları rekabette Osmanlı vatandaşı gayrimüslimleri kendi siyasetleri için bir araç olarak görmüşlerdi. Özellikle konumuz kapsamına giren Ermeniler örneğini alarak, bu durum şu şekilde izah edilebiliriz: Rusya, Anadolu’da kendi destekleriyle kontrollerinde ve güdümlerinde kurulacak olan Ermenistan üzerinde Akdeniz’e inme imkânı elde edebilecek; İngiltere’nin nüfuz alanını daralta bilecekti. Bunu fark eden İngiltere, karşı bir hamle yaparak Rusya’nın elindeki Ermeni kartını almış ve ona karşı kullanmaya çalışmıştı. Bu kez tam tersine Anadolu’da Rusya’nın hemen burnunun dibinde İngiltere’nin yardımlarıyla ve güdümünde kurulabilecek bir Ermenistan, Rusya’yı endişelendirmişti. Her iki devlet de bu projelerini gerçekleştirmek için farklı zamanlarda harekete geçerek, Ermeni örgütlerini desteklemişler ve ayrıca Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde reform yapılması için siyasetlerine göre farklı zamanlarda Babıâli’ye baskılarda bulunmuşlardı. Üçüncü aktör olan Alman Kaiserreich’i ise, bu iki devletin istedikleri şeylerin gerçekleşmesi durumunda ikisinden birinin Anadolu’yu kendi kontrolüne alacağını gördüğü için, her iki devletin Ermeni merkezli siyasetlerine karşı çıkarak Osmanlı hükümetini desteklemişti. Almanların destekledikleri Anadolu’da kuvvetli bir Osmanlı yönetimi, bu iki devletin burada istedikleri şeyleri yapamayacakları anlamını taşımaktaydı. 346 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN Bundan dolayı Almanya, Ermeni Meselesi’nde bu iki devletin taleplerine destek vermemişti. Fransa ise kendi başına bağımsız bir siyaset takip etmeyerek, genelde diğer iki devletin yanında yer almıştır. Bu şekilde Ermeniler, bu dört devletin arasındaki nüfuz mücadelesinde sadece bir araç olarak kullanılmışlardı. Çeşitli şekillerde destekledikleri Ermenileri, Osmanlı yönetimine karşı kışkırtarak meydana sürmüşler, fakat o günkü dengelerde bahsettiğimiz nedenlerden dolayı daha sonra bunları yalnız bırakmışlardı. Osmanlı Devleti ise, haklı olarak yönetim karşıtı bu isyanlara olabildiğince müdahale ederek, başarılı olmalarına engel olmaya çalışmıştı. Bu şekilde, her iki taraftan da birçok masum insan hayatını kaybetmişti. Artık ok yaydan çıkmıştı. 1890’lardaki hadiselerle ayrışma iyice şekillenmiş ve Ermeniler ile Müslümanlar arasındaki bölünmeyi hızlandırmıştı. Bu sürecin sonunda bir de Birinci Cihan Harbi’nde isyanların tekrar çıkması ve daha da önemlisi Ermenilerin düşman devletlerle işbirliği etmeleri, artık Ermenilerin tehcir edilmesini gündeme getirmişti. Böylece bu ayrışma, Balkanlar’dakilerin tam tersine merkezi gücün galibiyeti, Ermenilerin tasfiye edilmesiyle neticelenmişti. III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ YERİNE 19. yüzyıldaki Ermeni Hadiseleri başta olmak üzere genel olarak Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasını ele aldığımız bu çalışmayı, öncelikle belli bir teori üzerine oturtmaya çalıştık. Girişte de belirttiğimiz gibi, tarihî hadiseler yatay ve dikey olmak üzere iki boyutta cereyan etmektedir: Uzun bir zaman diliminde yatay boyutta cereyan eden görünürde farklı olaylar zinciri, daha sonra ortaya çıkan dikey düzlemdeki ayrı bir olayın alt yapısını, sosyo-psikolojik temellerini oluşturmaktadır. İlk etapta birbirinden bağımsız birer tarihî hadise gibi görünen bu olaylar, sebep sonuç bağlamında bir bütün halinde cereyan ederek en sonunda dikey boyutta ortaya çıkan Ermeni Olayları’nı doğurmuştur. Yukarıda da anlatıldığı gibi, bu süreci Osmanlı Millet Sistemi ve yönetimiyle başlatmak gerekiyor. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu takip eden yıllarda hâkimiyeti altındaki toplumlara sağlamış olduğu çeşitli alanlardaki imkânlar ve özgürlükler, bu toplumların kendi etnik ve dinî kimlikleri etrafında birleşmelerine; yani milletleşmelerine yardımcı olmuştur. Muasır başka yönetimlerin yaptığının tam aksine, 347 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Osmanlı bunların daha da bölünmelerine, sistem içinde hâkim olan etnik ve dinî yapı içinde eriyip yok olup gitmelerine neden olmamıştır. Bu şekilde, ortak dinî ve hukukî bir çatı altında toplanan Ermeniler, modern anlamda milletleşme süreçlerini sağlıklı bir şekilde tamamlamışlar ve böylelikle ardından başlayacak olan milliyetçi hareketlere hazırlanmışlardı. Başka bir ifadeyle, yaptığı bu uygulamalarla bunları konserve ederek, bu hareketlere kadar muhafaza etmiştir. Osmanlı Devleti’nin fetihlerle coğrafyasını artık genişletememesi anlamında duraklama dönemine girmesi ve ardından elindeki toprakları muhafaza edemeyerek kaybetmeye başlamasıyla, birçok alanda sıkıntıların yaşanmasına neden olmuştur. Bu süreç, başta askerî olmak üzere, siyasî ve sosyal alanlarda kendini olumsuz olarak hissettirmiş; yaşanan başarısızlıklar ve bunlara çözümler üretilememesi neticesinde devlet içe kapanmış ve çözülme sürecine girmiştir. Bu durum, yani devletin çözülmesi Ermeniler gibi diğer gayrimüslimlerin millî devlet kurma ümitlerini ve heveslerini kabartmıştır. Bunun dışında bir de Osmanlı şemsiye altında yaşayan herkesi eşit bir şekilde etkileyen bu sıkıntılar, ayrılıkçı Ermeniler tarafından suiistimal edilerek, isyanlarını meşrulaştırmaya çalışmışlardı. Avrupa’da ardı ardına patlak veren ihtilâller ve modern fikir akımları, diğer milletler gibi Ermenileri de bu yolda olumlu olarak etkilemiştir. Özellikle de pratik bakımından gizli örgütlenme ve ihtilâlcilik düşüncesi başta olmak üzere, milliyetçilik ve liberalizm gibi modern Avrupaî fikir akımları Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmasında olumlu etkide bulunmuştur. Yine yukarıda da belirtildiği gibi, klasik Osmanlı Millet Sistemi ve devlet yönetiminin başarılı uygulamaları, bu tür modern oluşumların ve fikirlerin çok rahat bir şekilde kabul görecekleri müsait bir ortam hazırlamıştı. Nitekim Ermeni milliyetçiliği başta olmak üzere, bunun pratiğe aktarılmasında yardımcı olacak diğer modern akımları, bu mümbit arazide neşv ü nemâ bulma fırsatı elde etmişlerdi. Misyoner faaliyetleri, bu süreci tamamlar bir şekilde devreye girmiştir. Özellikle de Protestan-Anglosakson Mezhebi’ne mensup misyonerler başta din olmak üzere eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda geniş bir hizmet ağı kurarak Anadolu’da ulaşmadık bir köşe ve bucak bırakmamışlardı. Bu şekilde devletin dahi hizmet anlamında ulaşamadığı en ücra köşelere giderek, buralardaki Ermeni gençlerini ve çocuklarını kendi dinî ve siyasî 348 Yrd. Doç. Dr. Necmettin ALKAN fikirleri için kazanmasını bilmişlerdi. Daha öncesinde hiç duymadıkları pek çok muasır Avrupaî fikir ölçüsüzce kendilerine ulaştırılmış ve bunlar ışığında devlete karşı gelmeleri için kışkırtılmışlardı. Böylece misyoner teşkilatları, hem kendi dinî/mezhebî nüfuzlarını artırmışlar hem de mensubu oldukları devletler için tabiî müttefikler kazanmışlardır. Bu dindaş/mezepdaşlar, ilgili devletlerin özellikle de siyasî ve iktisadî hedefleri için gerektiği zaman kullanabilecekleri birer müttefik ve işbirlikçiler haline getirilmişlerdi. Balkanlar’daki milliyetçi isyanlar, Anadolu Ermenileri için yakın bir pratik olmuştur. Kendileri gibi aynı devlette ve şartlarda yaşayan Yunanlılar ve Sırplar devlete karşı isyan ederek kendi millî devletlerine sahip olmuşlardı. Böylece Ermeniler için pratiğe uygun bir “model” hemen yanı başlarında başarılı bir şekilde uygulanmıştı. Komitalar kurarak, öncelikle kendi halklarını isyanlarına kazanabilmek ve Avrupa kamuoyunun dikkatlerini çekebilmek ve devamında onların geniş yardımlarını alabilmek için terör saldırılarına başlamışlardı. Nitekim bunu, 19. yüzyılın başlarındaki şartlarda Sırplar ve Yunanlılar devletleşme yolunda başarılı bir şekilde uygulamışlardı. Şimdi Ermeniler, aradan geçen süreçte meydana gelen şartlara göre benzeri şeyleri yaparak başarılı olmak istiyorlardı. Ermeniler yaptıkları 1890 terör olayları, bunların Anadolu’daki modern uygulamalarından başka bir şey değildi. Düvel-i Muazzama’nın Osmanlı memleketleri üzerine giriştikleri rekabet, Ermeni terör örgütlerinin son aşamada eyleme geçmesinde yardımcı olmuştur. Bu devletler, Ermeniler üzerinden Anadolu’ya hâkim olabilmek için farklı Ermeni guruplarını el altından maddî ve manevî desteklemişlerdi. Yeri gelmiş el altında bunlara yardımcı olmuşlar, yeri gelmiş siyasî ve diplomasi desteğinde bulunmuşlardı. İlgili devletler bunları kendi siyasetleri için birer araç olarak görürken, kamuoyları ise yüzyıllardır baskısı ve boyunduruğu altında yaşadıkları MüslümanOsmanlı hâkimiyetine karşı din kardeşlerinin bağımsızlık mücadelesi olarak algılamışlardı. Nitekim Ermeni Hadiseleri’yle ilgili muasır kaynaklara bakılırsa, siyasî ve sivil kanadın bu yaklaşımları çok net bir şekilde görülebilir. Özetin özeti olarak bir kez daha belirtmek gerekirse; Ermeni Meselesi ve ardından yaşananlar, asıl itibarıyla Osmanlı Devleti’nin ve Türkler başta olmak üzere Müslüman tebaanın ürettiği dinî bir fanatizm ve ırkî 349 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 bir tepki neticesinde ortaya çıkmamış, aksine duraklama devresine giren ve ardından adım adım çözülen bir devletteki unsurların ayrışmasının tipik bir yansıması şeklinde görmek gerekiyor. Hadiselerin çok daha vahim bir hal alması ve kontrol dışına çıkmasında, Avrupalı devletlerin ve kamuoyunun bunları yatıştırmak yerine, merkezî ve siyasî otoriteye isyan eden anarşist güçlere destek vererek müdahale etmelerinin de rolü olmuştur. 350 Okt. Dr. Nejla GÜNAY ERMENİLERİN AVRUPA VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE YÜRÜTTÜĞÜ PROPAGANDA FAALİYETLERİ Okt. Dr. Nejla GÜNAY Gazi Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü Tlf.: (Ev) 0312 211 16 15, (İş) 0312 202 35 44, e-posta: ngunay@gazi.edu.tr 351 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 1878 yılında yapılan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinde Ermenilerin meskun oldukları yerlerde ıslahat yapılacaktır denilmekteydi. Avrupa ve Amerika basını bu maddenin uygulanmasını sağlamak için 1878’den sonra Ermeni konusunu gündemde tutan haberler yaptılar. Bu haberler Times, Reuters, Daily News, Manchester Guardian gibi basın kuruluşları Ermenilerle ilgili haberlere geniş yer vererek Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiğini okuyucularına duyuruyordu. Ermeniler yabancı basın aracığıyla propaganda yapmalarının yanısıra bunun için kendi kurdukları gazeteleri de kullanıyorlardı. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki basın-yayın faaliyetleri Ermeni komitelerinin kurulmasından sonra daha da arttı. Basın yoluyla dünya kamuoyunu etkilemeye çalışan komitelerin kurduğu sistem şöyle işliyordu: Anadolu’da Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları saldırılara Avrupa’daki gazetelerde hiç yer verilmemiş ya da kısa ve ayrıntısız anlatılırken Müslüman halkın bir bölümünün Ermenilere yaptığı misilleme ve ardından yaşanan üzücü çatşmalar ayrıntılı olarak yayınlanıyordu. Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren değişik ülkelerin gönderdiği misyonerler de Ermeni amaçlarına hizmet eden bazı gazetelerin birer muhabiri gibi çalışıyorlardı. Ermeniler için yardım kampanyaları da genellikle basın aracığı ile düzenlenmekteydi. 352 Okt. Dr. Nejla GÜNAY GİRİŞ 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Ayestefanos Antlaşması’nın 16. maddesinde, Osmanlı Devleti’nin, Anadolu’nun doğusunda, Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde ıslahat yapması ve buralarda yaşayan Hristiyanların, Kürt ve Çerkezlere karşı korunması hükmü yer aldı1. Rusya’nın bu antlaşma sonrasında Kafkasya’ya hâkim olması, Balkanlarda ve Doğu Anadolu’da etkisinin artması İngiltere’yi rahatsız etti. İngiltere, Balkanlarda ve Akdeniz’de dengenin bozulduğunu ileri sürerek Ayestefanos Antlaşması yerine öteki Avrupa devletlerinin de katılmasıyla Berlin’de yeni bir antlaşma yapılması isteğini Rusya’ya kabul ettirdi. 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti, Doğu Anadolu’da oturan Ermeniler için İngiltere ile birlikte kararlaştıracağı bir ıslahat yapacaktı. İngiltere de Doğu Anadolu’da bulunan Rus tehdidini önlemek için bu tehlike kalkıncaya kadar Kıbrıs adasına yerleşecekti. Böylece İngiltere, 1 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, Belge Yay., İstanbul 1987, s.199. 353 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Hindistan’a giden en kısa yolun güvenliğini sağlamış2 ve Ermeni ıslahatı konusu artık bir Avrupa meselesi hâline getirilmişti3. Bu bildiride Ermenilerin Berlin Antlaşması’ndan sonra bağımsız devlet kurma çabalarını artırmalarına paralel olarak Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yürüttükleri propaganda çalışmaları, bu çalışmalarda kimlerden ne şekilde destek gördükleri ve propaganda çalışmalarından beklentileri ele alınacaktır. ERMENİLERİN PROPAGANDA METOTLARI VE AMAÇLARI Yabancı basının Ermeni konusuna eğilmesi, Berlin Antlaşması’nda yer alan Ermeni Islahatı’nı gündeme alarak bunun gerçekleşmesini temin etmek ve hızlandırmak amacına yönelikti. Times gazetesi, 26 Nisan 1883 tarihli nüshasında, Londra büyükelçisi Musurus Paşa’nın Hariciye Nazırı Ârifî Paşa’ya yaptığı bir uyarıya geniş yer vererek dikkatlerin bu konu üzerinde toplanmasına sebep oldu. Buna göre Musurus Paşa Hariciye Nazırı Ârifî Paşa’ya, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince Ermenilerin oturdukları vilayetlerde Kürt ve Çerkezlere karşı korunmalarının Osmanlı hükümetince garanti edildiği halde bu konuda bugüne kadar hiçbir şey yapılmadığını söylemekteydi. Öte yandan büyük devletlerin bu maddeyi biraz da Rusya’nın Asya’da izlediği politikayı engellemek için antlaşmaya eklediklerini söyleyerek Osmanlı hükümetinin bu konudaki tutumunda bir değişiklik olmazsa konunun yeniden gündeme getirilebileceği uyarısında bulunmaktaydı4. Bağımsız devlet kurma hayali taşıyan Ermeniler, Avrupalı büyük devletlerin kendilerine maddî ve manevî destek sağlamasından da cesaret alarak Hınçak (1887), Taşnaksutyun (1890) gibi komitelerde teşkilatlanıp propaganda ve terör cemiyetleri kurdular. Bu cemiyetlerin esas görevi Ermenileri devlete karşı isyana hazırlamaktı. Cemiyetler, propaganda ve terör eylemleriyle; Avrupa kamuoyunu Türkler aleyhine tahrik ederek kendi davalarını kazanıp seçimle iktidara gelen Avrupalı hükûmetlerin dikkatini Anadolu’daki Ermenilerin üzerine çekmeyi ve büyük devletlerin Ermeniler lehine Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasını temin 2 3 4 354 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, TTK Yayınları, Ankara 1983, s.66-72. Avedis K. Sanjian, The Armenian Communities in Syria under Ottoman Dominion, Harward University Press, Massachusetts 1965, s.46; Kâmran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.84. Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (OBE), V. Cilt, Belge No:63, s.262. Okt. Dr. Nejla GÜNAY etmeyi5 ve yabancı basında çarpıcı haberler yayımlatıp Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’ne güvenin sarsılmasını amaçlamaktaydı6. Ancak bu şekilde Avrupalıların Ermeni istekleri konusunda Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaları söz konusu olabilecekti. Bu amaçla gazetelerde makaleler yayınlanıyor, kitaplar basılıyor ve çekilen telgraflarda verilen yanlış bilgilerle insanlar galeyana getiriliyordu7. Hatta bazı devletlere, mesela İngiltere’ye şikâyetnameler gönderiliyordu8. Ermeniler, yabancı basın yoluyla propaganda yapmalarının yanı sıra bunun için kendi kurdukları gazeteleri de kullanıyorlardı. Mesela Haıssadan gazetesi, Osmanlı Devleti’nin Ermeniler için vaat ettiği ıslahatların yapılması için kamuoyu oluşturmak ve büyük devletler nezdinde girişimde bulunmak için kuruldu. Söz konusu gazete, Paris’te Fransızca ve Ermenice olarak 15 günde bir çıkarılmaktaydı9. Bulgaristan’a özerklik verilmesi Ermenileri çok etkiledi. Onlar da muhtariyet elde etmek için kendi kurdukları gazete ve dergilerde Osmanlı Devleti’ni kastederek karındaşlarımızı katl ve hemşirelerimizi itlaf ediyorlar şeklinde haberler yayınladılar. Bu gazetelerin kurulmasının amacı bu tarz yayınlar yaparak Amerika ve Avrupa kamuoyu karşısında Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmaktı10. Basın yoluyla dünya kamuoyunu etkilemeye çalışan komitelerin kurduğu sistem şöyle işliyordu: Anadolu’da Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları saldırılar Avrupa’daki gazetelerde hiç yer almıyor ya da kısa ve ayrıntısız anlatılıyor, Müslüman halkın bir bölümünün Ermenilere karşı yaptığı misilleme ve ardından yaşanan üzücü çatışmalarla ilgili 5 Jeremy Salt, Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians 1878–1896, 1993 London, s.61; Bayram Kodaman, “Abdülhamid ve Paul Terziyan”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001, s.283. 6 Bilal N. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Cilt II, TTK Yayını, Ankara 1989, Belge No:313, s.619. 7 Osmanlı Belgelerinde..., C.VII, Belge No:3, s.15; Belge No:35, s.144-147; Belge No:68, s.255-257. 8 Mesela, Hagopian’ın 1889 yılında tutuklanmasından sonra konunun İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Sir White’a şikâyet edilmesi hakkında bkz. Şimşir, British Documents on..., Belge No:325, s.632. 9 Osmanlı Belgelerinde..., C.V, s.102, 454. 10 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1839–1895), C.I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Numarası:85, Ankara 2007, s.50. 355 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ayrıntılar ise geniş bir şekilde yayınlanıyordu11. Öte yandan Anadolu’da küçük bir olay çıkarılıyor, bunu yerel makamların Ermenileri tutuklaması takip ediyordu. Sonra olay orada bulunan Ermeni din görevlisi tarafından Ermeni Patrikhanesine; konsolos, bağlı olduğu kuruma; misyoner de kendi teşkilatına ve istediği gazete ve sefaretlere bildiriyordu. Bu şekilde konu dünyanın gündemine giriyor ve komiteler amaçlarına ulaşıyordu12. Daily News, 27 Mayıs 1889 tarihli nüshasında Londra Ermeni Yurtseverler Derneği’nin verdiği bilgilere dayanarak bir Ermeni köyünün Türkler tarafından basılmasından sonra bazı Ermenilerin yakıldıkları ve Ermeni kızlarına tecavüz edildiği haberine yer verdi13. Aslında Daily News Ermenilerin sesi durumundaydı. Bu gazetenin sahibinin bir akrabasına ait olan Morning Leder, Manchaster Guardian ve Reuter Ermenilerin Anadolu’da zulme uğradığı hakkında uydurma haberler yapan diğer basın kuruluşlarıydı14. Bu yönde çıkan haberlerin asılsız olduğu sonradan anlaşılsa da devleti zor duruma düşürmesi üzerine Osmanlı Devleti çeşitli tedbirler almak zorunda kaldı. Ermenilerle ilgili davaların süratle sonuçlandırılarak kararların gazetelerde ilan edilmesi, Avrupa gazetelerinde çıkan yanlış haberlerin hemen tekzibi ve bazı yerlere telgraf çekerek boş yere ortalığı karıştıranların cezalandırılması, bu tedbirlerdendi15. Ermeniler basını taraftar sayılarını artırmak için de kullanıyordu. 10-15 Mayıs 1891 tarihlerinde Haik gazetesinde geçen şu ifadeler bu açıdan oldukça ilginçtir16: ...Avrupa ve Amerikan basını Ermeni sorununu konuşmaktan geri durmuyor. İngiliz Meclisi bütün oturumlarında bu konuyu tartışıyor. Bütün politikalar başımızdaki belalara duydukları yakınlığı bize göstermektedir. Avrupa bir kongreyle bizim sorunumuza koruyuculuk 11 BOA, HR.SYS., Belge No:37/54. Ayrıca bkz. Nejla Günay, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, IQ Yayınları, İstanbul 2007, s.217. 12 Osmanlı Belgelerinde..., C.XI, Belge No:34, s.146; Salt, a.g.e, s.63. 13 Osmanlı Belgelerinde..., C.VII, Belge No:45, s.184-187. 14 Osmanlı Belgelerinde..., C.XIII, Belge No:69, s.276; Belge No:73, s.305-306; Belge No:50, s.229-231; Belge No:39, s.201; Belge No:68, s.275; Belge No:58, s.251. 15 Osmanlı Belgelerinde..., C.VII, Belge No:36. 16 BOA, HR.SYS., Belge No:60/46 ve EK 1. 356 Okt. Dr. Nejla GÜNAY yapıyor. Devletleri, orduları ve donanmaları bizi kurtarmak için bir araya geliyor... Ermeniler izledikleri propaganda metodu sayesinde Fransa, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi liberal demokrasinin hâkim olduğu ülkelerin kamuoyunu Ermeniler lehine kazanmayı başardılar. Bu ülkelerdeki Ermeni başarısı sadece demokrasiye bağlanmamalıdır. Adı geçen ülkelerin Osmanlı Devleti üzerindeki emperyalist emellerini17 ve Ermenilere karşı beslenen dinî sempatiyi de göz ardı etmemek gerekir18. Londra’daki Ermeni Yurtseverler Derneği’nin başkanı olan Hagopyan, İngiltere Dışişleri nezdinde girişimlerde bulunarak Ermeni meselesini gündemde tutmaya çalışmaktaydı. Hagopyan’ın Türkiye Ermenilerini temsil etmediği, İstanbul Ermeni Patrikhanesi tarafından İngiltere’ye bildirildiği19 hâlde İngiliz hükûmeti onunla yazışmakta ve Hagopyan, Ermenilerin katledildiği yönündeki listeleri mektuplarına ekleyerek Londra basınına dağıtmaktaydı. Times, Daily News, Manchaster Guardian gibi gazeteler bu haberlere geniş yer vererek Osmanlı Devleti’nin Ermenileri katlettiğini okuyucularına duyurmaktaydı20. Osmanlı Devleti bu asılsız haberleri tekzip ettirse de21 Avrupa’da Ermenilerin Osmanlı ülkesinde katledildiklerine inananların sayısının artmasına engel olamayacaktır. Propaganda çalışmalarında din unsuru ile birlikte Anadolu’da kadın ve çocukların kötü muameleye maruz kaldığı konusu işlenmekteydi. Mesela Amerika Birleşik Devletleri’nde Women Journal gazetesinde 1896 17 Bu emeller için bkz. Mim Kemâl Öke, Uluslararası Boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya Ekseninde Ermeni Sorunu 1914-1923, İz Yayıncılık, İstanbul 1996, s.47-54; Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, 1986 Ankara; Kâmran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayını, Ankara 1985; Azmi Süslü vd., Türk Tarihinde Ermeniler, Ankara 2001; Stanford Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, II. Cilt, Çev. Mehmet Harmancı, 2. Baskı, E Yayınları, İstanbul 1983; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990; Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, Belge Yay., İstanbul 1987. 18 Salt, Imperialism, Evangelism..., s.67; Kodaman, “Abdülhamid ve Paul...”, s.283. 19 Şimşir, British Documents on..., II. Cilt, Belge No:241, s.502. 20 Osmanlı Belgelerinde..., C.V, Belge No:69, s.294-296; Belge No:70, s.297; Belge No:95, s.396-397; Belge No:97, s.411. 21 Osmanlı Belgelerinde..., C.V, Belge No:64, s.271-272; Belge No:66, s.276-281; Belge No:68, s.284-285; Belge No:86, s.368. 357 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tarihinde yayınlanan bir makalede, Maraş’ta yaşayan Ermeni kadın ve çocuklarının Müslümanların saldırısına uğradıkları anlatılıyordu22. Avrupalı ve Amerikalıların Müslümanlara ve Hıristiyanlara karşı yapılan katliam hikâyelerine karşı bakış açıları farklıdır. Hristiyanlar böyle bir musibete kurban oldukları zaman olay başmakalelere mevzu olup kanlı katil Türklerin faaliyetlerinin yeni bir örneği olarak gösterilirken masum Müslümanlar kurban oldukları zaman mesele sükûtla geçiştirilmiş veya tahrif olunmuştur. Bu keyfiyet bilhassa İngilizleri Ermenilerin koruyucusu yapan Berlin Antlaşması’ndan beri iyice açığa çıkmıştır23. Ermeniler yabancı ülkelerdeki neşriyatlarını gayet sistemli ve disiplinli olarak yapıyorlardı. Hatta bunun için eski New York baş şehbenderi ve hâlen New York Matbuat Cemiyeti üyesi olan Oskanyan’a, Amerika’da bulunan tüm Ermenilerin temsilcileri tarafından bu yayınların sorumluluğu verildi24. Hatta Ermeniler, isteklerini kendi kurdukları gazetelerin yanı sıra Amerikan gazetelerinde de dile getirmek için olağanüstü çaba gösteriyorlar ve bunu kabul eden Amerikan gazetelerine en az 10 bin Ermeninin abone olacağını vaat ediyorlardı25. Bu çalışmalar sonucunda Amerikan gazetelerinin birçoğunda ortak noktası Osmanlı Devleti’nin Ermenilere yaptığı baskı ve kötü tutum olmak üzere Avrupa’dan gelen telgraflarla Amerika’da ikamet eden Ermeniler tarafından gönderilen yazılar yayınlanmaya başladı. Gönderilen yazılarda Ermenilerin Hıristiyan oldukları için bu baskılara maruz kaldıkları vurgusu özellikle dikkat çekiciydi26. Avrupa ve Amerikan basınının oluşturduğu kamuoyu İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya gibi bazı devletlerin dikkatlerini sürekli olarak Osmanlı Devleti üzerinde tutmalarına sebep oluyordu27. Amerika’daki Ermeni basın, bir taraftan Anadolu dışındaki Ermenilere ve Amerikalılara Anadolu’daki Ermenilerin çektiği acıları anlatırken 22 Gazete bu haberinde kendi isteğiyle bir Müslüman’a kaçıp onunla evlenen ve ihtida eden bir Ermeni kızının hikâyesini Ermeni kızlar zorla Müslüman yapılıyor! şeklinde işlemiştir. Bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:715/8, Ek 2. 23 Ernest Jackh, Yükselen Hilâl Bir Milletin Yeniden Doğuşu Türkiye’nin Dünü, Bugünü, Yarını, Çev. Perihan Kuturman, Temel Yayınları, İstanbul 1999, s.72. 24 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.55. 25 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.58-59. 26 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.131. 27 Münir Süreyya Bey, Ermeni Meselesinin Siyasî Tarihçesi (1877–1914), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara 2001, s.22-23. 358 Okt. Dr. Nejla GÜNAY bir taraftan da Anadolu’daki Ermenileri, izleyecekleri yol konusunda yönlendiriyordu. Ermeni isteklerinin Amerika’daki propagandasını yapan en önemli gazete Haik idi. Bu gazete, hem Anadolu’da olup bitenleri okuyucularına kendi gözüyle aktarıyor hem de Ermenileri nasıl davranmaları gerektiği konusunda yönlendiriyordu. Şöyle ki 1 Temmuz 1891 tarihli Haik gazetesinde yayınlanan Ermeni Milletinin Ordu Gücü adlı yazıda Ermeniler isyana ve Osmanlı Devleti ile mücadele etmeye çağrılıyor ve bunun için şu planın uygulanacağı duyuruluyordu28: A- Milletin maddî ve manevî gücü üzerinde yoğunlaşarak planlı programlı bir biçim vermek, B- Milletin zayıflayan güçlerini, özellikle askerî ruhunu uyandırmak ve işlemek. 1891 yılı bitmeden millet “Merkez Komitesi”nin kendini birinci şıkka vakfettiğini görecek. Aynı zamanda ikinci şıkkın gerçekleşebilmesi için askeri eğitimi işleyen resimli bir kitap hazırlanacak... Bir amacımız var. Ermeni milletinin varlığını koruyup kollamak! Bunun için iki araç var: Evrim ya da devrim. Evrim Ermenistan hedefini izler, devrim ‘Hınçak’ın hedefine odaklanır. İki temel yapı da zorunludur... Haik’te 9 Mayıs 1891 tarihinde V. F. Bahlan imzasıyla M. S. G. W. Benjamin’e Cevap başlığı ile yayınlanan yazıda, Ermenilerin Türk baskısı altında çektiği acılar uzun ve detaylı olarak anlatıldıktan sonra Hristiyan Avrupa’ya Hıristiyan dünya ayağa kalkmalı, Türkü devirmeli, dünyanın her yanındaki Ermeniler bir araya toplanmalı, Ermenistan yaylasına tekrar yerleştirilmeli ve onlara bağımsızlık sorununu çözme fırsatı sunulmalıdır çağrısı yapılmaktaydı29. Haik gazetesini çıkaranlar Ermeni haklarını en iyi savunacak kişinin Patrik İzmirliyan olduğuna inandıklarından onun görevde kalması için kampanya düzenliyor ve İzmirliyan’ı doktrine bağlı kalması konusunda uyarmayı da ihmal etmiyorlardı. Öte yandan gazete Zeytun’la ilgili olarak okuyucularına şu bilgileri veriyordu: 28 BOA, HR.SYS., Belge No:61/4. 29 BOA, HR.SYS., Belge No:61/4. 359 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Zeytun’daki isyanın nasıl sonuçlanacağı tam olarak bilinmese de bu Ermenistan’ın dertli yüreği için bir tesellidir. Başka her yerde milletler Müslümanlarla birleşerek Ermenileri öldürmeye çalışırken yalnız Zeytun buna direnebildi. Zeytunlular sadece Türk halkıyla değil aynı zamanda düzenli orduyla da savaşabildi. Top, tüfek ve yedek kuvvetlerle kaleyi tutabildi. Bu, Ermeni özerkliğinin bir başlangıcıdır. Çünkü Büyük Ermenistan, Rusya’ya eklenmeyle büyümüş ve güzelleşmiş olacaktır. Ermeni milletinin temelini Kilikya’da aramak ve güçlendirmek gerekir30. 1895–1896 yıllarında Haik’te, Yazıklar Olsun başlığıyla yayınlanan yazı dizisinde okuyuculara verilen mesajlar şu şekildeydi31: 75 bin Ermeni iki aylık sürede öldürülmüştür. Bu korkunç katliamda, bunlar sadece başlangıç olarak Sason’da öldürülmüşlerdir. Sonuç olarak büyük rakamlarla sonuçlanan kayıp sonraki ilkbahara kadar 300 bin rakamına ulaşacaktı. Gözü yaşlı binlerce evli kadın, kız kardeş ve anne vardır. Geride kalanların çoğunun evi yoktur. Onlar şimdi dağlarda ve ormanın içlerinde başıboş dolaşıyorlar. Avrupa kan içinde bulunan Ermenistan’ın iniltisini duymazlıktan geliyor. On binlerce masumun kanları içinde, Boğaz’da sağ kalanların üzerinde oturan ‘Canavar’a karşı yapılan hiçbir şey kâr etmiyor. Bazen Anadolu’daki yandaşları veya muhabirlerinden gelen katliam rakamları o kadar abartılı olabiliyordu ki bunlara Haik gazetesini çıkaranlar bile inanmıyorlardı32. Haik, Osmanlı Devleti’nin iç işlerini de yakından takip ediyordu. Abdülhamit’e karşı başlatılan Jön-Türk hareketi ve askerî okul öğrencilerinin bu harekete katılmaları büyük bir sevinçle okurlara duyurulu30 BOA, HR.SYS., Belge No:65/30, EK 3. 31 BOA, HR.SYS., Belge No:65/30. Haik’te yer alan katliam ve saldırı haberleri bu belgenin bir çok bölümünde geçmektedir. Mesela 1895 yılı sonlarında Kürt aşiretlerinin Diyarbakır’da hem Müslümanları hem de Ermenileri öldürdükleri, Kürtlerin cami çıkışında Hıristiyanlara saldırıp 2500 kişiyi öldürdükleri; İstanbul’dan alınan emir ile 9 Aralık 1895 tarihinde Sivas’ta 1500 Ermeninin öldürüldüğü, 1895 yılı sonları itibari ile 100 bin Ermeninin öldürüldüğü, 500 bin Ermeninin evsiz kaldığı iddiaları için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30. 32 1 Mayıs 1896 tarihli Haik gazetesinde yer alan haber; Ayıntab’tan alınan bir genelge ölü sayısını 200 bin olarak veriyor, başka bir vilayetten 150 bin kişinin şehit edildiği haberleri geliyor, ancak bu rakamların doğru olduğunu kabul etmiyoruz- Haik şeklindeydi. Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/49. 360 Okt. Dr. Nejla GÜNAY yordu. Ayrıca Ermeniler devlete vergi vermemeleri konusunda teşvik ediliyordu33. Haik, 7 Mayıs 1896’da Anadolu’daki Ermenilere; Her zaman katliam ve zulme maruz kalan Ermenilerin başka yerlere göç etmek yerine kalıp mücadele etmeleri gerektiği çağrısında bulunuyor ve Hınçak komitesinin isyan eden Ermenilere yardım ettiğini bildiriyordu34. Almanya’da yayınlanan gazetelerde de Anadolu’da Hristiyanların çektiği acılara ayrıntılı olarak yer verilerek Ermenilere acıyan bir kamuoyu oluşturuluyordu. Mesela 1 Kasım 1895 tarihli tüm Alman gazetelerinde (Voss, Köln, Frankfurt, Croix, Berliner Tageblatt, Allgemeine Zeitung) Wolff ajansına dayanarak Ermeni Patriğinin Hıristiyan cemaatinin himayesini elde etmek için yaptığı müracaatları duyururken Reuter ajansına dayanarak aşağıdaki haberi geçti35: Bitlis’teki son kargaşa sırasında 800 Ermeni öldürüldü. Türklerin pek kayda değer kaybı yok. Trabzon’dan gelen bir habere göre aralarında bir kilise mensubunun da bulunduğu üç önde gelen Ermeni, olaylarda yer aldıkları gerekçesiyle kestirmeden mahkûm oldular. Devletin onları kurşuna dizdirme niyeti vardı. Bu haber İstanbul’da büyük bir infiale yol açtı. Aynı gün Köln gazetesinde, Daily News gazetesinde yer alan bir habere dayanarak pek yakında Arabistan’da bir isyanın olacağı ve tüm Hıristiyanların öldürüleceği haberi yer alırken Frankfurt gazetesinde de İstanbul muhabirinden gelen şu haber yayınlandı36: …Herkes giderek şuna inanıyor ki Ermeni olayları 50 yıl önce ilan edilen eski ferman ve hatlara dayanan söz vermelerle bitirilmeyecek. Hâla devamlı işkence yapılıyor, Ermeniler geceleyin ortadan kaldırılıyor, söylentisi aralıksız sürüp gitmektedir. Elleri ayakları bağlanmış çok sayıda cesedin Marmara kıyılarında bulunduğu anla- 33 34 35 36 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/49. Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/49. Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30. Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30. 361 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tılmaktadır. Bu cesetlerin fotoğraflarının çekildiği gibi şeyler de söylenmektedir37. Özellikle 1896 yılının başlarında Avrupalıları Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtan yazıların iyice artması üzerine Osmanlı Dışişleri, bazı ülkelerin Dışişleri nezdinde harekete geçerek Ermeni kışkırtıcılarının, Anadolu’da yeni karışıklıklar çıkartmaya yönelik olarak basın aracılığıyla yaptıkları propaganda çalışmalarının engellenmesini istedi38. Ancak bir sonuç alamadı. 19 Aralık 1895 tarihinde Frankfurt gazetesinde yayınlanan ve Osmanlı Devleti’nin Berlin Büyükelçisince yalanlanan bir başka haber de şu şekildeydi39: ‘Daily News’ gazetesi Padişahın yakında tahttan indirileceğini şimdiden duyurdu… Altı vilayetteki Ermenilere yönelik katliamın bir programa göre ve sıkı bir düzenle sahneye konduğuna ilişkin her gün yeni kanıtlar ortaya çıkıyor. Bu yüzdendir ki yöneticiler olaylara hiçbir zaman vaktinde müdahale etmediler ve suçluları hiçbir zaman cezalandırmadılar. Büyük devletler Babıâli’nin suçluları cezalandırmasını ve Ermenilere yönelik canavarlıklara son vermesini istedilerse de Türkiye yararsız zorluklar çıkarıyor. Avrupa basınında Osmanlı Devleti’ni suçlamaya yönelik yazılar 1896 yılında iyice arttı. Mesela Almanya’da yayınlanan tüm gazetelerde Osmanlı Ermenilerini konu alan yazılarda Anadolu’da yaşanan olaylar çarpıtılarak verilmekteydi. Ermeniler tarafından Osmanlı Bankası’na, han bekçilerine, savunmasız insanlara karşı yapılan saldırılarla ilgili haberler kısaca geçiştirilirken Müslüman halkın bir bölümünce Ermenilere karşı yapılan misillemeler ayrıntılı ve geniş bir şekilde yayınlanmaktaydı. Küçük olaylar abartılarak yayınlanabildiği gibi bazen de tamamen uydurma haberler yayınlanıyor ve Osmanlı Hariciyesince tekzip ediliyordu. Avusturya’da yayınlanan Pester Lloyd gazetesinde 27 Şubat 1895 tarihinde yayımlanan uydurma bir haber şu şekildeydi40: 37 Muhabirin İstanbul’dan haber geçerken gördüklerini değil de duyduklarını yazması manidardır. 38 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:37/9. 39 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:36/24. 40 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:189/1, EK 4. 362 Okt. Dr. Nejla GÜNAY Ramazan dolayısıyla Hıristiyanlara karşı kutsal cihadı bildirmek üzere İstanbul’daki birçok camiin kapısına duvar ilanları asılmıştır. Çok sayıda softa yakalanarak taşraya gönderilmiştir. Balat semtinde bir Rum kilisesi yağmalanmıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki imajını o kadar çok etkilemeye başlamıştı ki Osmanlı Hariciyesi 27–28 Ağustos 1896 tarihlerinde, Gazete de L’Allemague du Nord gazetesinde, olayların gerçek seyrini konu alan bir yazı yayımlattı41. Öte yandan Osmanlı Devleti, aleyhinde yayınlanan olumsuz yazıların etkilerini giderebilmek için bir telgraf şirketi aracılığıyla Ermeni komitelerinin yaptıklarını Avrupa ve Amerikan gazetelerinde yayınlatma ihtiyacı duydu42. Anadolu’da Ermenilerin öldürüldüğü yönünde haberler verilmesi sıradan bir uygulama hâline geldi. Osmanlı topraklarında kayda değer hiçbir olayın yaşanmadığı 1898 yılında Frankfurt’ta çıkan gazetelerde Maraş’ta Ermenilere katliam yapıldığı haberlerinin çıkması üzerine Tevfik Paşa Mahmut Nedim Bey’den bu haberleri tekzip etmesini istedi43. PROPAGANDA ÇALIŞMALARINDA MİSYONERLERİN ROLÜ Ermeniler arasında çalışma yapan Protestan misyonerler de genel merkezlerinin tam bir onayı olmamakla birlikte Ermeni siyasî davasına katıldılar. Ermeni siyasî ve dinî önderlerini yetiştirmek amacıyla Amerika’daki merkezlerine taşıdıkları Ermeni gençler buradaki ihtilalci derneklerin doğal üyesi oldular. Önceden Anadolu’da bulunmuş Protestan misyonerlerin Amerika’da yaydıkları Ermeni sempatisi sayesinde bu ihtilalci dernek ve partilerin çok büyük maddi imkânlar elde ettikleri aşikârdır.44 Amerika’ya göç eden Ermeniler, Amerikalı misyonerlerin Ermeni davasına hizmet etmemeleri durumunda Ermeniler üzerinde nüfuzlarının olamayacağı tehdidinde bulunuyorlardı45. Bunun sonu41 42 43 44 Bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:37/54. Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.205-208. BOA, HR.SYS., Belge No:194/12. Kemal Çiçek, “Amerika’da Türk Ermeni Çatışması ve Harry The Turk Cinayeti”, Ermeni Araştırmaları, ASAM, sayı 20-21, 2006. 45 Mesela Amerika’nın Massasuchets eyaletinde görev yapan Ermeni Misyoner Hitckokh, …? adlı gazetede Ermenilere hitaben Ermenice yazdığı makalede bu konuyu gündeme getirmişti. Rahip Hitckokh, Ermenice yayınladığı küçük bir risalede de şunları ifade etmiştir: Biliyorum serbest olmak istersiniz. Ermenilerle meskûn vilayâtın kendi mülkünüz olmasını arzu edersiniz. Milletiniz maarifte ilerledikçe ve memalik-i sairede daha ziyade nail-i hürriyet oldukça ta’diyât-ı hâzıranın tesiratını 363 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 cunda Osmanlı ülkesinde yaşayan misyonerlerin çoğu, iç ve dış basının birer muhabiri ve Ermenilerin haklarını savunan, onların politik temsilcileriymiş gibi davranıyorlardı. Güya Ermeni haklarının korunması için çalışan Harput’taki Amerikan misyonerlerinden Barton’un, Herald gazetesinde, Türklerin Anadolu’daki yanlış hareketlerini anlatan yazısı yayımlandı46. Misyonerler, Avrupa ve Amerika’daki gazetelerde yayınlanmak üzere Ermeni amaçlarına hizmet eden makaleler yazıyorlardı. Misyonerler bazen de Anadolu Ermenilerini konu alan kitaplar yayınlıyorlardı. Misyonerlerin gerek gazetelere gönderdikleri makalelerde gerek yayınladıkları kitaplarda Osmanlı Devleti aleyhine bir tutum takınmaları Babıâli’de üzüntüyle karşılanmaktaydı. Misyonerlerin şüpheli davranışlarının, zaman zaman Osmanlı hükümeti tarafından soruşturulmak istenmesi de Avrupa basınının şiddetli tepkisine sebep oluyordu. 1895 yılında, Maraş’taki Amerikan misyonerlerinin Ermenilere silah tedarik ettiğinden şüphelenen Osmanlı Devleti, konuyu soruşturmak isteyince Press ve Extraplatt gazetelerinin; Osmanlı ülkesinde misyonerler zor durumda şeklindeki haberleriyle karşılaştı47. Washington sefiri Mavroyani, 16 Ocak 1896’da Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’ya yalan haberlerle dolu Haik gazetesinin Amerika Birleşik Devletleri’nin her bölgesinde yayınlandığını ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’ne düşman bir kamuoyu oluşturduğunu bildirince Tevfik Paşa, kendisinden bu gazetede çıkan haberlerin tekzip edilmesini istedi48. Washington büyükelçisi Mavroyani Bey, Osmanlı topraklarındaki misyonerler ve onların Amerika Birleşik Devletleri’ndeki destekçilerinin Ermeni ayaklanmalarından sorumlu olduğunu, bu tür kışkırtmaların Türk-Amerikan ilişkilerini tehlikeye attığını ve Amerikan basınında kötü Türk imgesi yarattığını, benzeri eğilimlerin sürmesi durumunda misilleme yapılacağını açıkladı49. Mavroyani Bey daha sonra Amerika 46 47 48 49 364 bi-t-tab’ daha ziyade his eylersiniz. Diğer bil-cümle misyonerler gibi burasını bende tasdik eylerim... Bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:715/8 ve EK 5ab. BOA, HR.SYS., Belge No:73/79. BOA, Y.A.Hus., Belge No:322/109. Ayrıca bkz. Günay, Maraş’ta Ermeniler.., s.218. BOA, HR.SYS., Belge No:65/30. Nurşen Mazıcı, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 19191921, Pozitif Yay., İstanbul 2005, s.27. Okt. Dr. Nejla GÜNAY Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Richard Olney’e 11 Nisan 1896’da gönderdiği notada şunları kaydetmiştir50; …Babıâli bilir ki Türkiye’ye karşı Birleşik Devletler’deki hıncın nedeni ülkemizde yaşayan Amerikan misyonerlerinin, Ermeni olaylarıyla ilgili olarak bizim kanunlarımıza muhalif olarak hazırladıkları raporların Amerikan gazetelerinde yayınlanmasıdır. Hem Amerikalı hem de İngiliz misyonerlerinin konuyla ilgili olarak yazdığı raporlar elimizdedir ve herkesin inanacağı kadar çok ve kapsamlıdır. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa bu konuyla ilgili olarak Washington Sefiri Mavroyani Bey aracılığıyla Amerika Dışişleri Bakanlığı’na 25 Nisan 1896 tarihinde bir nota daha verdi51. Propaganda çalışmaları yapılırken Anadolu’dan Amerika’ya göç etmiş olan Ermenilerden de yararlanılmaktaydı. Kiliselerde yapılan ayinlerde bu kişiler Osmanlı topraklarında kendilerine yapılan kötü muamelelerden bahsederek kendilerine ve Anadolu’da yaşayan Ermenilere acınmasını ve yardım kampanyaları düzenlenmesini sağlıyordu. Bu amaç doğrultusunda Ekim 1889’da Amerika Ermenilerinden yaklaşık 200 kişinin katılımıyla düzenlenen bir toplantıda Osmanlı memurlarının Ermenilere yaptıkları kötü muameleler uzun uzun anlatıldı. Ermeni Patrikhanesini temsilen toplantıya katılan Rahip Osep Efendi de yaptığı konuşma ile Osmanlı Devleti’nin Ermenilere yaptığı kötü muameleleri anlattı. Toplantı sonunda Anadolu Ermenileri için bir yardım defteri açıldı.52 Avrupa’da Ermeniler için düzenlenen yardım kampanyalarında aynı taktik izleniyor ve bütün bu çalışmalar Marsilya’da bulunan ve Ermeniyanya gazetesini çıkaran Portakalyan tarafından organize ediliyordu53. Ermeni komiteleri bütün bu propaganda çalışmalarını yetersiz bulmuş olmalılar ki yaklaşık 1000 Ermeninin Avrupa’nın büyük şehirlerine uğrayıp Osmanlı topraklarına gitme eylemi yaparak büyük devletlerin Ermeni istekleri konusuna dikkatini çekmeyi tasarladılar54. Ermeniler, propaganda ve yardım toplama faaliyetlerini bir arada yürütüyorlardı. Bunun için miting düzenlemek de başvurulan yollar50 51 52 53 54 BOA, HR.SYS., Belge No:65/46. BOA, HR.SYS., Belge No:65/48 ve EK 6ab. Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.28-29. Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.30-31. Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.224. 365 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 dandı. Anadolu’da katliama uğradığı ilan edilen Ermeniler için Amerikan ve Avrupa gazeteleri aracılığı ile yardım kampanyaları düzenleniyor, yardımların nasıl dağıtıldığı konusundaki bilgiler kamuoyuna yine bu gazeteler aracılığı ile veriliyordu. Gazetelerde sürekli olarak Anadolu Ermenilerinin çektiği acıların anlatılması nedeniyle teşvik ve tahrik edilmiş olan Amerika’daki Ermeniler hatta Amerikalılar bu mitinglere katılıp yardım kampanyalarına destek oluyorlardı. Boston’da 1894 yılının Kasım ayında Amis Unis de l’Armenia Cemiyeti tarafından düzenlenen mitingde etkiyi artırmak için misyonerlerin gönderdiği iddia edilen imzasız mektuplar okunmuştu55. Bu mitingler bazen de Ermeniler ve Amerikalılar tarafından beraberce organize ediliyordu56. Hatta resmî kurumlarla da işbirliği yapıyorlardı. Mesela Amerika Kızılhaç başkanı Miss Barton, muhtaç durumda olan Ermeniler için Boston, Chicago ve New York’ta mitingler düzenlemek suretiyle yardım kampanyası başlattı. Miss Barton 1896 yılı İlkbaharında düzenlediği yardım kampanyasında basının yardımını almıştı57. Miss Barton, toplanan yardımların Anadolu Ermenilerine ulaştırılması için bir savaş gemisi tahsis edilmesi konusunda Amerikan Kongresi’ne başvurdu58. Anadolu’da bulunan Amerikalı misyonerler, Christian Herald gazetesinin teşvikiyle Ermenilere para dağıtmak ve söz konusu yardımları ulaştırmak amacıyla Van, Erzurum, Harput, Diyarbakır, Erzincan, Mardin ve Gemerek’te yardım komisyonları kurdu. Ayrıca yakın bir zamanda Bitlis, Antep, Urfa ve Sivas’ta da yardım komisyonları kurulması planlandı. Böylece Amerikalı misyonerlerin Ermeniler üzerindeki etkinlik ve nüfuzunun artırılması planlanmaktaydı59. Avrupa ve Amerikan basınında Ermenilerin açlıktan öldüğü haberlerinin çok sık yer almasından dolayı İngiliz sömürgelerinden olan Kanada Parlamentosu, bütün Hristiyan devletleri Anadolu Ermenileri için yardım kampanyası yapmaya davet etme kararı aldı60. Öte yandan Anadolu’da isyan hâlinde olan Ermenilere silah alınması için Kafkas Ermenilerinin yardım kampanyası düzenledikleri Berliner Tageplatt gazetesinden öğrenilmekteydi61. 55 56 57 58 59 60 61 366 Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.110-111, 161-163. Osmanlı Belgelerinde..., C.I, s.202. BOA, HR.SYS., Belge No:74/5. Osmanlı Belgelerinde..., C.II, s.11-12. Osmanlı Belgelerinde..., C.II, s.21-22. BOA, HR.SYS., Belge No:74/3. BOA, HR.SYS., Belge No:36/67. Okt. Dr. Nejla GÜNAY YAYINLANAN KİTAPLAR Ermeniler, Ermeni devleti kurabilmek için Ermeni milliyetçiliğinin canlı tutulmasının önemini biliyorlardı. Bunu hem yurt dışında hem de Anadolu’da yaşayan Ermeni halk için uygulamak mecburiyetinde olduklarından Anadolu’da yapılan isyanlarda yaşanan kahramanlık hikâyelerini kaleme alıyorlardı. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Ermeni bağımsızlık hareketini desteklemek amacıyla çeşitli kitaplar yazıldı. Osmanlı Devleti’ne karşı yaptığı isyanlarla ünlü olan Zeytun Ermenileri, Ermeniler arasında kahraman olarak kabul görüyordu. Bu yüzden Zeytun’u konu alan kitaplar da yazılmaktaydı. Bunlardan biri de 1884’te, Hagop Allahverdiyan tarafından kaleme alınmış olan Ulniya gam Zeytun: Lernayin Avani Gilikya (Ulniya yahut Zeytun: Kilikya’da Dağlık Bir Köy) adlı eserdir. Bu eser 1887 yılında İzmiryants ödülünü almıştır62. 1895-1896 Zeytun İsyanı’nı planlayan ve isyana önderlik eden Aghassi Fransa’ya döndükten sonra Zeytun isyanı sırasında yaşadıklarını yazarak Zeytun adı ile yayınladı. Osmanlı hükûmeti Anadolu Ermenilerinin bu risaleyi okumaları durumunda onlar üzerinde nasıl bir etki yaratacağını tahmin ederek söz konusu yazının Osmanlı topraklarına girişini yasakladı63. Aghassi’nin anıları Zeitoun- Depuis Les Origines Jusqu’a L’Insurrection de 1895 adıyla 1897 yılında Paris’te basıldı. Aynı konuda yazılmış bir başka eser, 1934 yılında yayımlanmış olan Krikor Kalutsyan’ın Maraş gam Kermanig yev Heros Zeytun(Maraş veya Kermanig ve Kahraman Zeytun) adlı eserdir.64 Haik gazetesinin yazarlarından biri olan Dr. Rahip Gabrielyan, bir taraftan Filedelfiya’da Ermeniler veya Ararat Ahalisi diye yazdığı kitapta, Osmanlıların Ermenilere karşı zulmettiklerini, Kürt ve Çerkezleri korumak suretiyle Ermenilerin sorunlarına ilgi göstermediklerini ifade ederken65 diğer taraftan da Haik gazetesinde yayımlanan yazılarında Müslüman bir devletten Hıristiyanlara iyi davranmasını beklememek gerektiğini ileri sürerek ihtilal fikrini öğütlemekteydi66. 1895 yılında diğer bir kitap Frederick Davis Greene adlı bir Amerikan misyoneri tarafından yazıldı. Daha önce Anadolu’da dört yıl görev 62 Kevork Pamukçiyan, Biyografileriyle Ermeniler, Yayına Haz. Osman Köker, Aras Yay., İstanbul 2003, s.16; Günay, Maraş’ta Ermeniler ve..., s.220-221. 63 BOA, A.MKT.MHM., Belge No:541/9. 64 Pamukçiyan, Biyografileriyle Ermeniler, s.260. 65 Osmanlı Belgelerinde..., C.XIII, Belge No:33, s.100. 66 Osmanlı Belgelerinde..., C.XIII, Belge No:43, s.207. 367 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 yapmış olan Greene kitabına Osmanlı Devleti’nde Ermeni Buhranı ve 1894 Katliamı adını verdi. Bu kitapta Anadolu’dan gelen imzasız mektuplar yayınlanarak Müslümanların Ermenileri katlettiği anlatılmaktaydı67. Amerika’da 1896 yılında üç kitap daha basıldı. Amerikalı misyonerler tarafından yayınlanan bu kitaplarda Türk düşmanlığı aşılanmaktaydı, daha da önemlisi, bu kitaplar daha sonra yapılan çalışmalarda temel kaynak olarak kullanıldı. Bu kitaplar; Rahip Edwin M. Bliss, The Armenian Attrocities, A.W.Williams, Bleeding Armenia, Frederic Davis Greene, Armenian Massacres or The Sword of Muhammed’tir68. 1896 yılında basıldığı Haik gazetesi tarafından halka duyurulan diğer kitaplar ise; V.S. Charmetemps’in Paris’te basılan Bleeding Armenia (Ermeni Ölüm Listeleri), Kont L. Romanovsky’nin önsözüyle Rusça yazılan ve Diltey’in makaleleriyle Gladstone’un nutkunu da ihtiva eden Ermeni Sorunu ve Mac Cole’un yazdığı Ermenistan Konusunda İngiltere’nin Sorumluluğu’dur69. AVRUPA VE AMERİKA’DA ANADOLU ERMENİLERİ İLE İLGİLİ OLARAK YAYINLANAN BAZI HABERLERİN UYDURMA OLDUĞU YÖNÜNDE GÖRÜŞLER Ermeni komiteleri her isyanı, bu isyandan hemen sonra Avrupalıların müdahalede bulunacakları propagandasıyla çıkarmışlar ve böylece taraftar bulmuşlardır. Bu propagandaya komitecilerden bazıları da inanmış, mesela Osmanlı Bankası’nın işgali olayında saatlerce İngiliz donanmasının gelişini gözleyen komiteci Armen Aknomi donanmanın gelmemesi üzerine kaderine küserek intihar etmiştir70. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı izlemek üzere İngiliz hükümeti tarafından Türkiye’ye gönderilen Charles Boswell Norman, savaşla ilgili anılarını yazdı ve bu anılar 1878 yılında Cassell Yayınevi tarafından yayınlandı. Normann, daha sonra Anadolu’da gördüğü Ermeni olaylarıyla ilgili olarak hazırladığı raporunda şu ifadelere yer vermiştir71: 67 Haluk Selvi, “Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeni Faaliyetleri (1892–1896)”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, III. Cilt, ASAM, Ankara 2003, s.33. 68 Jeremy Salt, “A Precarious Symbiosis: Ottoman Christians and Foreign Missionaries in the Nineteenth Century”, International Journal of Turkish Studies, Winter 1985-1986, Vol.3, No:2, s.62; Selvi, “Amerika Birleşik Devletleri’nde...”, s.33. 69 BOA, HR.SYS., Belge No:65/49. 70 Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, 1982, s.23. 71 Yavuz Ercan, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001, s.525. 368 Okt. Dr. Nejla GÜNAY …Şimdiye kadar olayları sadece Ermenilerin anlattığı ve İngiliz dostlarının heyecan çığlıklarıyla süslediği şekilleriyle duyduk. Henüz Osmanlıların savunmasını dinlemedik. Katliam, yağma ve kadınlara tecavüz hikâyelerini bıkıncaya kadar duyduk, fakat bunların hiç biri bir tek Avrupalı görgü tanığı tarafından doğrulanmadığı gibi İngiltere de Anadolu’daki olayların, farkında olmadan desteklediği yaygın bir anarşist hareketin doğrudan sonucu olduğunu henüz fark etmiş değildir. Normann raporunun başka bir bölümünde de şunları söylemektedir72: Ermenilerin bir masumiyet modeli ve Türklerin de her türlü zulümle dolu bir canavar olduğunu kanıtlamak amacıyla o kadar çok şey yazıldı ki barış, hakikat ve adalet uğruna, Ermeni isyancıların gerçek amaçlarını ve özgürlüklerini elde etmek için kullanacakları yöntemleri anlatmak gerekli olmaktadır... Sason halkı da 1894 sonbaharında Hınçak ve Troşak gazetelerindeki kışkırtıcı yazılar yüzünden ayaklanmaya teşvik edilmişlerdi... Yalnız Avrupa veya Amerika’daki gazeteler değil Türkiye’ye gönderilmiş görevlilerden de Ermeni konusu hakkında tarafsız tespitler yapanlar vardı. Bunlardan biri de 1896 Van İsyanı hakkında rapor hazırlayan İngiliz Konsolosu Williams’tır. Williams, Mavi Kitap’ta yayınlanan raporunda Ermeniler hakkında şu görüşlere yer vermiştir73: Gazetelerde yayınlanan Ermeni sorunu konusundaki yazılar doğru değildir. Bunlara ait yazılanların hepsi yalandır... Türkler, Anadolu’daki halkların, yalnız İslamların değil öteki ırkların da en iyisidirler. Rus ve Avrupa gazetelerinin yaptıkları suçlamalara asla layık değildirler... SONUÇ Yabancı gazetelerde yayınlanan Anadolu Ermenileri ile ilgili haberlerde hep Anadolu’da yaşayan Ermenilerin Osmanlı Devleti tarafından zulme uğratıldıkları ve katledildikleri okuyuculara bildiriliyordu. Bu haberler somut bilgilere değil de duyumlara dayanıyordu. Duyumlar 72 Ercan, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, s.525. 73 Ercan, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, s.530. 369 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ve tahminler doğrultusunda hükümler veriliyordu. Son derece abartılı katliam haberleri ve katledilenlerin sayıları hakkında verilen bilgiler bu haberleri yaymak amacıyla kurulmuş bazı Ermeni gazetelerinin (mesela Haik) yöneticilerini bile şaşırtıyordu. Yardım kampanyaları gazeteler aracılığı ile yapılıyordu. Gazetelerde Osmanlı Devleti’nin olay çıkaran Müslümanları engellemediği ve suçluların cezalandırılmadığı iddiaları sık sık gündeme getirilmekteydi. Ermeni isteklerinin yurt dışında taraftar bulabilmesi için Ermeni Patrikhanesi’nin girişimleriyle Anadolu’dan Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmiş olan Ermeniler kullanılmaktaydı. Ermeniler yaptıkları yayınlarda Hristiyan olmalarını öne çıkararak bu dine mensup olanları kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. Aynı şekilde savunmasız kadın ve çocuklara baskı yapıldığı konusu işlenerek insanların acıma duyguları harekete geçirilmek isteniyordu. Ermeni komiteleri, misyonerleri kendi amaçlarına hizmet etmedikleri takdirde Ermeniler üzerinde nüfuzlarının azalacağı konusunda tehdit ettiler. Misyonerler de bu amaca hizmet ederek nüfuz alanlarını genişlettiler. Ermeniler, Ermeni amaçlarını işleyen gazetelere abone olunacağı vaadinde bulunarak yabancı basın üzerinde ekonomik baskı kurdular. Ermeni meselesi ile ilgili olarak Avrupa ve Amerika’da anlatılanlardan hiç biri tarafsız görgü tanığı ya da belgeye dayanmamaktadır. Bu bilgiler Ermeniler ya da kendi ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda hareket eden büyük devletlerin Anadolu’daki temsilcileri tarafından ortaya atılmıştır. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 1878 yılından sonra oluşturulan kamuoyu bugün hâla varlığını korumakta ve Ermeni amaçlarına hizmet etmeye devam etmektedir. Bazı yabancı ülkelerin parlamentolarında Ermeni iddialarının (soykırım iddialarının) kabul edilmesi de geçmişten bugüne kadar yürütülen propaganda çalışmalarının bir başka sonucudur. 370 Okt. Dr. Nejla GÜNAY Ekler: EK 1: Haik gazetesinin taraftar sayısını artırmak için Avrupa ve Amerikalıların kendilerine verdiği desteği anlatan uzun yazının bir bölümü (BOA, HR.SYS., Belge No:60/46). 371 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 EK 2: Maraş’ta Ermeni kadınlarına baskı yapıldığına dair Women Journal gazetesinde yer alan haber (BOA, A.MKT.MHM., Belge No:715/8). 372 Okt. Dr. Nejla GÜNAY EK 3: Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler tarafından çıkarılan Haik gazetesi (BOA, HR.SYS., Belge No:65/30). 373 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 EK 4: Avusturya’da yayınlanan Pester Lloyd gazetesine yer alan Osmanlı Devleti ile ilgili uydurma haber (BOA, HR.SYS., Belge No:189/1). 374 Okt. Dr. Nejla GÜNAY EK 5a: Ermenilerin, Amerikan misyonerlerinin amaçlarına yardım etmemeleri hâlinde Anadolu Ermenileri üzerinde nüfuz kuramayacaklarına dair tehditleri (BOA, A.MKT. MHM., Belge No:715/8). 375 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 EK 5b 376 Okt. Dr. Nejla GÜNAY EK 6a: Osmanlı Hariciye Nezareti’nin Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’na verdiği nota (BOA, HR.SYS., Belge No:65/48). 377 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 EK 6b 378 Okt. Dr. Nejla GÜNAY BİBLİYOGRAFYA Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.MKT.MHM. HR.SYS. Y.A.Hus. :715/8, 541/9. :36/24, 36/67, 37/9, 37/54, 60/46, 61/4, 65/30, 65/46, 65/48, 65/49, 73/79, 74/3, 74/5, 189/1, 194/12. :322/109. Tetkik Eserler Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, y.y, 1982. Ercan, Yavuz, “Ermenilerin Maskesi Düşüyor”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001. Günay, Nejla, Maraş’ta Ermeniler ve Zeytun İsyanları, IQ Yay., İstanbul 2007. Gürün, Kâmran, Ermeni Dosyası, TTK Yay., Ankara 1985. Jackh, Ernest, Yükselen Hilâl Bir Milletin Yeniden Doğuşu Türkiye’nin Dünü, Bugünü, Yarını, Çev. Perihan Kuturman, Temel Yay., İstanbul 1999. Kâmran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yay., Ankara 1985. Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, TTK Yay., Ankara1983. Kodaman, Bayram, “Abdülhamid ve Paul Terziyan”, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı I, S.37, Ocak-Şubat 2001. Kurat, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1990. Kurat, Yuluğ Tekin, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Ankara 1986. Mazıcı, Nurşen, ABD’nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu 19191921, Pozitif Yay., İstanbul 2005. Münir Süreyya Bey, Ermeni Meselesinin Siyasî Tarihçesi (1877–1914), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara 2001. Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1839–1895), C.I, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:85, Ankara 2007. Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Cilt V, VII, XI, XIII, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın, Ankara. Öke, Mim Kemâl, Uluslararası Boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya Ekseninde Ermeni Sorunu 1914-1923, İz Yayıncılık, İstanbul 1996. Pamukçiyan, Kevork, Biyografileriyle Ermeniler, Yayına Haz. Osman Köker, Aras Yay., İstanbul 2003. Salt, Jeremy, “A Precarious Symbiosis: Ottoman Christians and Foreign Missionaries in the Nineteenth Century”, International Journal of Turkish Studies, Winter 19851986, Vol.3, No:2. _________, Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians 1878–1896, London 1993. Sanjian, Avedis K., The Armenian Communities in Syria under Ottoman Dominion, Harward University Press, Massachusetts 1965. Selvi, Haluk, “Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeni Faaliyetleri (1892–1896)”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, III. Cilt, ASAM, Ankara 2003. 379 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Shaw, Stanford-Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, II. Cilt, Çev. Mehmet Harmancı, 2. Baskı, e Yay., İstanbul 1983. Şimşir, Bilal N., British Documents on Ottoman Armenians, Cilt II, TTK Yay., Ankara 1989. Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Genişletilmiş 2. Baskı, Belge Yay., İstanbul 1987. 380 Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN ERMENİ AYRILIKÇI HAREKETLERİNDE AMERİKAN PROTESTAN MİSYONERLERİNİN EĞİTİM VE SAĞLIK FAALİYETLERİNİN ROLU Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Van-TÜRKİYE Tlf.: 0 505 7696912, e-posta: nese_tozkoparan@hotmail.com 381 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Sömürgeci toplumlar Sanayi Devrimi sonrasında silahlı işgal yerine yayılmak istedikleri coğrafyalarda sağlık, eğitim ve güvenlik hizmeti veriyormuş görüntüsü çizerek gizli bir işgali tercih etmişlerdir. Bu harekâtın en önemli aktörleri de mensubu oldukları milletlerin çıkarlarını da göz önünde tutarak dünyanın her köşesinde kendi dini inançlarını yaymayı kutsal bir amaç olarak gören misyonerlerdir. 1871 Senesinde Van’da bir misyon istasyonu kuran ABCFM adlı teşkilata mensup Amerikan Protestan misyonerler de bölge Ermenilerine verdikleri eğitim ve sağlık hizmetleriyle yaygınlaşmaya başlayan ayrılıkçı Ermeni hareketini hızlandırmışlardır. Van ABCFM misyonerleri bölgeye geldikten hemen sonra misyoner hareketin vazgeçilmez unsurları sayılan okullar açmışlar, Türk eşrafın çocukları için açılan anaokulu dışında diğer okullara sadece Ermeni öğrencileri kabul etmişlerdir. Eğitim materyalleri ülke dışından getirilmiş ve ABCFM vasıtasıyla toplanan bağışlarla okulların finansmanı sağlanmıştır. Rus modeli olarak bilinen ve aynı zamanda bir üretim birimi gibi çalışan bu misyoner okullarında Ermeni çocukların sempatisini kazanmak amacıyla sigara ikramı gibi eğitimle bağdaşması mümkün olmayan uygulamalar yapılmıştır. Asıl amaçlarının Ermenilerin eğitim seviyesini ve kalitesini yükseltmek olmadığı ABCFM misyonerlerinin Bostan’da bulunan merkezleriyle yaptıkları yazışmalarda çok açık olarak beyan edilmiştir. Okulların açılmasından hemen sonra Van misyoner hastanesi açılmış, bölgede yaşayan bütün halka ve Osmanlı Askeri Hastanesi’nde tedavi gören Osmanlı askerlerine de hizmet verilmiştir. Tamamen insani amaçlarla hizmet veriyormuş izlenimi verilen hastanede çalışan misyonerlerin II. Van İsyanı sırasında ve sonrasında yaptıkları çalışmalar asıl amaçlarını kuşkuya yer bırakmaksızın ortaya koymaktadır. Jeopolitik ve jeostratejik olarak son derece önemli olan Van’da bulunan yeraltı kaynaklarının nitelikleri ve niceliği, bölgede yaşayan Ermenilerle din ortaklığı söylemiyle ortak payda geliştiren misyonerlerin gerçekte dikkatlerini çeken tek unsurdur. ABD’nin misyonerlerle bağlantısını ve onlara duyduğu sempatiyi asla gizlemeyen başkanı W. Wilson Van’da Amerikan etkinliği kurmak istemektedir. Bu amaca tepki çekmeden ulaşmanın en kolay ve etkili yolu da misyonerlerdir. 382 Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN Misyonerlik hareketleri basit anlamda din yayma davranışı olarak düşünülse de gerçekte farklı amaçlara hizmet etmiştir. Üretim ilişkilerinin farklılaşmaya başladığı 18. yüzyılın sonunda1 misyonerlik yani din tebliğ çalışmaları insanî yardımlarla güçlendirilmiş din yayma davranışı olmaktan çıkmaya başlamıştır. Özellikle 19. yüzyılda sömürge ve pazar arayan batılı emperyalistler2 ve ABD için din; sınırları savaşmadan genişletmenin yolu haline gelmiştir3. Osmanlı ülkesine elçi olarak da gelen Prof. Dr. Arminius Vambery’in; Önce kâşifler, sonra misyonerler, sonra tacirler ve nihayet bayrak...4 sözü varolan durumu özetler niteliktedir. Yayılmacı amaçlarla ve mensubu bulundukları milletlerin ulusal çıkarlarını gerçekleştirme kaygısındaki misyonerlerin hedeflerini gerçekleştirebilmelerinin en kolay yolu çalıştıkları coğrafyalarda ortaklıklar 1 2 3 4 Henry Prienne, Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişimYayınları, I. Baskı, İstanbul 2005, s.37. Yüksel Ülken, 20. Yüzyılda Dünya Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları No:1909, 3. Baskı, Çağlayan Basımevi, İstanbul 1974, s.12. Berger, age, s.169. Mim Kemal Öke, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’in Gizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983, s.27. 383 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 sağlayabilecekleri etnik gruplar bulmak ya da yaratmaktır. Bu şekilde tepki almadan çalışabilmeleri ve hedef kitleye mesajlarını daha ustalıklı olarak iletmeleri mümkündür. Osmanlı topraklarındaki misyoner faaliyetleri bu gerçeğin somut bir yansıması haline gelmiştir. Osmanlı toprağında çalışan misyoner grupları kendilerine hedef kitle olarak gayri-müslim grupları seçmişlerdir. 1800’lerin başından itibaren bahsi geçen coğrafyada çalışan Protestan Amerikan misyonerleri de Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri kendilerine çalışma alanı olarak belirlemişlerdir. Bu misyonerler ABCFM (American Board Of Commissionaries For Foreign Missions-Amerikan Yabancı Misyonlar Masası) adında bir kuruma mensupturlar. Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da çalışmayı tercih eden misyonerler açmış oldukları pek çok eğitim ve sağlık kurumuyla Ermenilerle yakınlaşma şansı bulmuşlardır. Bu yakınlaşma sadece insani ya da dini amaçlarla olmamıştır. ABCFM misyonerleri verdikleri her hizmette kendi hükümetlerinin politikalarıyla uyum halindedirler. İsa Kilisesi Ulusal Konseyi temsilcisi Waldo Chamberlin misyoner faaliyetlerinin devlet politikalarının sonucu olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın beyan etmiştir: Yapılanlardan duyulan hoşnutluk, kişisel çalışma değil, grup aktivitesi sonucundadır. Bu hükümet politikasıyla örtüşür5. Bu ilişkinin beyanı sadece Chamberlin tarafından yapılmamıştır. 1821’de Amerikan Dışişleri Bakanı John Q. Adams; Her nerede özgürlük ve bağımsızlık bayrağı açılmışsa Amerikanın kalbi ve iyi niyetleri oradadır6 demiştir. Burada ifade edilen ulusal devletlerin kurulması amacıyla ABD’nin diğer milletlere yardımcı olması değildir. Amaç Ermenilerle ortaklıklar kurularak onların adeta Amerikan ulusal çıkarlarının gerçekleştirilmesinde piyon olarak kullanılmasıdır. Nitekim yaklaşık bir asır sonra ABD başkanı Woodrow Wilson Ermenilerin bağımsızlık kazanması gereken zavallı Hıristiyanlar7 olduğunu ifade etmiştir. Geçen bir asır boyunca Amerikalı misyonerler genelde Hıristiyan azınlıklarla özelde de Ermenilerle çalışmışlardır. Çünkü Amerikan misyonerlerine 5 6 7 384 Chamberlin, agm, s.46. Henry Kissinger, Diplomasi, Çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 2000, s.19. Kuran, a.g.m., s.620. Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN göre kitleler ulusal kimliklerini sadece bu mezheple sağlayabilirlerdi8. Bu ise Ermeniler için çok önemliydi. Misyonerlere göre yıllarca Osmanlı tebaası olarak yaşayan ve ulusal bilinç geliştiremeyen Ermeniler; sadelik fikrini esas alan9 ve bir başkaldırıyla başlayan10 Protestanlıkla kendilerini ifade edebilirlerdi. Çünkü toplumları harekete geçiren en önemli güç11 kitle psikolojisi yaratan12 inançtı ve Protestan inancı kitle psikolojisi yaratmak için iyi bir araçtı. Ermeni halkı yabancı boyunduruktan kurtularak kurtuluşa13 sadece inancın yarattığı birliktelik düşüncesiyle erişebilirdi. Ermeniler çok uzun yıllardır Osmanlı idarî yapısında çok önemli görevler üstlenmektedir. Ermeni halkının geneli ticaret yaptığı için diğer azınlıklara göre daha iyi bir yaşam standardına sahiptir. Bu nedenle var olan şartlardan duyulan hoşnutluğu ortadan kaldırmak gerekliydi. Bu ise sadece inançla sağlanabilecek ve tarihin akışı değiştirilebilecekti14. Çünkü misyonerlere göre; bir ulus yaratma sürecinde yani benim özgürlüğüm yerine bizim özgürlüğümüz diyebilmek için15 kilise yapılanması, din referanstı16 ve insan hakları inançtan ve dinden doğardı17. Ayrıca dinî azınlıkların devletin resmî dininin gölgesinden kurtarılmasının18 yani Osmanlı 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 Anderson, a.g.e., s.467-468. Pazarlı, a.g.e., s.129. Pazarlı, a.g.e., s.125. Lev Nikolayeviç Tolstoy, Din Nedir?, Çev. Murat Çiftkaya, Kaknüs Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 1998, s.17. Pazarlı, a.g.e., s.118 Marx, a.g.e., s.23. Eileen Barker, “The Protection of Minority In Eastern Europe”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities in Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York, 2002, s.61 Barker, a.g.m., s.60 Peter G. Danchin, “Religion, Religious Minorities And Human Rights: An Introduction” Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002, s.3. Danchin, a.g.m, s.3. David Little, “Religious Minorities And Religious Freedom: An Overwiew”, Protecting The Human Rights Of Religious Minorities In Eastern Europe”, Editör Peter G. Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002, s.39; Ted Stankhe “Equality And Religious Preferences: Theorethical, Internatıonal &Religious Perspectives”,Protecting TheHuman Rigthts of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002, s.96. 385 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Devleti’nin uygulamadığı politik otorite dinî özgürlükleri sağlar ilkesinin19 hayata geçirilmesinin tek yolu mümkün olduğu kadar çok insanı kiliseye çekmektir. Bu şekilde özgürleşen insanlar kabul ya da red etmek hürriyeti ve politik olarak kontrol edilebilir grup bilinci20 kazanacaktır21. Bu ise ulusallaşma sürecini hızlandıracaktır. Daha sonra ise misyonerlik teorisyeni Rufus Anderson’ın da beyan ettiği üzere Ermenilerin ulusal kimliklerini Protestanlıkla kazanmaları22 söz konusu olacaktır. Amerikan misyonerlerinin Ermenileri değiştirme süreçleri başarıyla sonuçlanmış, Ermeniler üzerinde beklenen etki yaratılmıştır. ABCFM Boston merkezi genel sekreteri Judson Smith durumu şöyle özetlemektedir: Bizim bu asil hizmetlerimiz Ermeni milletini bize karşı sonsuz sevgi ve şükran duygularına gark etti ve Ermenilerin yüreklerini çelik bir çengelle misyonerlere bağladı. Artık Ermeni milleti bu koruyucularının ve velinimetlerinin ellerinde bir balmumu parçası gibidir23. Amerikan hükümetinin maddî desteğini de alan ABCFM’nin24 kurum politikası da devlet siyasetiyle aynı eksendedir25. Misyonerler kimi zaman ABD başkanına mektuplar yazarak gelişmelerden haberdar etmişlerdir26. Devlet destekli misyonerler ABD’de Ermenilere dağıtılmak üzere 19 Peter G. Danchin, “External Monitoring And The International Protection of Freedom of Religion or Belief ”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin &Elizabeth A.Cole, Columbia University Pres, New York 2002, s.131. 20 Johan Van Der Vyer,“Self-Determination and the Right to Secession of Religious Minorities Under International Law”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin &Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002, s.251. 21 Peter G. Danchin&Lisa Forman, “The Evolving Jurisprudence of The European Court of Human Rights And The Protection of Religious Minorities”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin &Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002, s.205. 22 Anderson, a.g.e., s.467-468. 23 http://www.maltepe.edu.tr/GunaydınMarmara/ermeni/u_rolü.asp. Erişim Tarihi 21.02.2006. 24 Kılıç, a.g.e., s.106. 25 Barr, a.g.e., s.310. 26 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 715/599. 386 Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN para toplamışlar ve paraya ihtiyaç duyduklarında da başkanı haberdar etmişlerdir27. Misyonerlerin ABD hükümeti destekli çalışmaları özellikle sağlık ve eğitim alanında yoğunlaşmıştır. Sağlık hizmetleri alanında çalışmalarının yegâne sebebini misyonerlik teorisyeni Anna Milligan açıklamıştır: İnsanın olduğu yerde acılar da vardır. Acıların olduğu yerde de misyonerlik için uygun bir ortam…28. Başka bir ifadeyle insanlar için en fazla önem arz eden alanlar en çok muzdarip oldukları alanlardır. Bu nedenle özellikle sağlık alanı boş bırakılmamalıdır. Öte yandan eğitim alanı da misyonerlik çalışmalarının mutlak başarısı için vazgeçilmezdir. Çünkü misyonerlik teorisyeni Henry Jessup’un da ifade ettiği gibi misyonerliğin başarısı için temel şart okullardır. Haddizatında bu da gaye olmayıp vasıtadır. Şu da bir hakikattir ki misyonerlerin yahut İncil’in başka yollarla sokulmaya imkân bulamadığı birçok yerlere İncil okul vasıtası ile sokulabilmiştir29. Ayrıca tıbbî misyonlar İncil öğretiminin öncüleridir. Bunlar, başka bir evanjelizm ağacı dikilmesi imkânsız olan yerlerde fidan yetiştirebilirler. Doktor, diğer misyonerlerle ne bir münasebeti olan ne de münasebeti isteyen birçok insanı doğrudan doğruya kabul edebilir. Bir hekim nerede olursa olsun bir dispanser açtığı zaman şifa verici mahareti yüzünden kendisine başvuranlarla kuşatılır. Bu yobaz bir İslam mollası veya bir fakir onun elini öpecek; kör, topal, mefluç insanların, can çekişen ana babaların İsa’ya hazin yakarışlarını andıran bir sesle ona yalvaracaklardır30. ABCFM misyonerleri asil savaşçılar olarak gördükleri Ermenilere31 rahat ulaşabilmek için okullarda ve okul dışı eğitim faaliyetlerinde çok özenli ve yoğun çalışmışlardır32. Bu faaliyetin temel amacı Ermenilere ulus bilincini eğitimle kazandırmaktı33. Başka bir ifadeyle misyon okulları ayrılıkçı milliyetçilik düşünceleriyle donanmış bir Ermeni gençliği 27 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 715/599. 28 T. Günay, a.g.e., s.155. 29 http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm Erişim Tarihi 06.02.2006. 30 Erol Güngör, “Türkiye’de Yabancı Kültürü II”, Türk Yurt Yurdu, S.2, C.1, s.34. 31 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 714/498. 32 Vadakumpadan, a.g.m., s.9 33 Anderson, a.g.e., s.461. 387 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 oluşmasını sağlamıştır. ABCFM misyonerleri tarafından öğrencilerin seçiminde devrimci olmamak şartının arandığı beyan edilmiştir34. Ancak okullar Ermeni ulusal kimliğinin ortaya çıkmasında anahtar bir rol oynadığı açıktır35. Misyoner okulları zaman içinde birer ayrılıkçı Ermeni üssü haline gelmiştir36. Ermeni din adamları ile birlikte çalışan Amerikalı misyonerler Türk ve Müslüman düşmanı Ermeniler yetiştirmişlerdir37. Başka bir deyişle misyonerler eliyle verilen eğitimle ayrılıkçı fikirleri benimseyen genç bir nesil yaratılması ABCFM misyonerlerinin Ermeni ulusalcılığına önemli bir katkısıdır. Bunu yapabilmek için daha önce benzeri olmayan uygulamalara imza attılar. Örneğin Ermenileri okula çekebilmek için alışılmış uygulamalarının dışında davranışlar, örneğin sigara ve kahve ikramı38 ya da görkemli okul açılışları39 söz konusu olmuştur40. ABCFM misyonerleri Ermenilere sadece okullarda verilen eğitimle değil aynı zamanda kadın çalışmalarıyla da ulusal bilinç kazandırmıştır. Kadın çalışmaları kadınlar arasında muhalefet ruhunun ve ayrılıkçı Ermeni milliyetçiliğinin doğmasını sağlamıştır41. ABCFM Misyonerlerinin ayrılıkçı Ermeni hareketine oluşum ve gelişim aşamalarında sunduğu katkıların kanıtlarını özellikle 1915 II. Van isyanı süresince görmek mümkündür. İsyan başladığında ABCFM misyon istasyonundaki okul binası, misyoner lojmanları ve kilise Ermenilere ikametgah42 haline dönüştürülmüştür43. Misyonerlerden Elizabeth Borrows-Ussher Bayan Rogers ve Bayan Silliman her gün Ermeni üreticilerden süt ve yumurta toplanmasından sorumludur44. Misyonerler tarafından kız okullarında eğitilen kızlar ise sütün kaynatılarak pastörize edilmesi ve şişelenerek, pişirilmiş yumurtalarla birlikte, liderliğini 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 388 Lukas-Kieser, a.g.e., s.315 H. Nazım Paşa, a.g.e., s.252. Duran, a.g.m., s.423. Kodaman, “Üç Ermeni Şarkısı Ve Ermenilerin …ı”, s.115. Lynch, a.g.e., s.98. ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/316. ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 712/525532. Lukas-Kieser, a.g.e., s.316 http://www.lib.byu.edu/~rdh/wwi/1915/bryce/a02.htm#2 Erişim Tarihi 30.03.2005. Ussher&Knapp, a.g.e., s.251-252; Lukas-Kieser, a.g.e., s.313. Bryce&Toynbee, a.g.e., s.191. Arş. Gör. Neşe TOZKOPARAN misyon doktoru C. D. Ussher’in oğlu Neville Ussher’in45 yaptığı erkek izci grubu tarafından46 190 bebeğe ve emziren annelere ulaştırılmasıyla ilgilenmişlerdir47. İaşe yardımı yapılan anne ve bebekler sadece Ermenidir. Yani isyan esnasında yardıma ihtiyaç duyan Müslüman annelere ve bebeklerine her hangi bir katkı sağlanmamıştır. Ayrıca misyonerlerden Neville Ussher’in oluşturduğu48 Erkek Okulu’nun okul bandosu çatışmaların en yoğun olduğu yerlere doğru Ermenileri cesaretlendirmek için yürüyüşe geçmiştir49. Ayrıca Van misyon hastanesinin hekimi olan Dr. Ussher’in öğretmenlik yaptğı 1914 senesinde verilen50 Kızılhaç Kursu’nda eğitilen Ermeni gençler geçici hastanelerde hemşirelik yapmışlar51 ve isyanda misyoner hastanesindeki Ermeni ayrılıkçı milliyetçi yaralılar çatışmalarda yaralanan diğer Ermenileri hastaneye taşımışlardır52. Ancak aynı hizmet yaralı Müslümanlara verilmemiştir. Sonuç olarak, Amerikalı Protestan misyonerlerin Osmanlı coğrafyasında yaptıkları insanî hizmet olarak görülebilecek olan sağlık ve eğitim çalışmaları ayrılıkçı Ermeni hareketinin ortaya çıkışı ve sonrasında siyasal amaçlarla gerçekleştirilmiş ve Osmanlı Devleti’nin bekasına bir tehdit olarak tarihteki yerini almıştır. 45 46 47 48 49 50 51 52 ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/244. ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/244 Bryce&Toynbee, a.g.e., s.191. http://www.cilicia.com/armo10nc-nyt19150731.htm Erişim Tarihi 15.03.2006 Ussher&Knapp, a.g.e., s.253. Ussher& Knapp, a.g.e., s.97. Ussher&Knapp, a.g.e., s.269. ABCFM Arch. ABC:16 The Near East, 16.9.9., Eastern Turkey Reel 717/149. 389 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA Barker, Eileen, “The Protection Of Minority In Eastern Europe”, Protecting The Human Rigths Of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin-Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002. DanchIn, Peter G., “External Monitoring and the International Protection of Freedom of Religion or Belief”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin-Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002. DanchIn, Peter G., “Religion, Religious Minorities And Human Rights: An Introduction”, Protecting The Human Rigths Of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin-Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002. DanchIn, Peter G., -Lisa Forman, “The Evolving Jurisprudence of The European Court of Human Rights And The Protection of Religious Minorities”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G.Danchin-Elizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002. Güngör, Erol, “Türkiye’de Yabancı Kültürü II”, Türk Yurt Yurdu, S.2, C.1. Johan Van Der VYER,“Self-Determination and the Right to Secession of Religious Minorities Under International Law”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin-Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002. KIssInger, Henry, Diplomasi, Çev. İbrahim H. Kurt, İş Bankası Yayınları, Ankara 2000. LIttle, David, “Religious Minorities and Religious Freedom: An Overwiew”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities in Eastern Europe, Editör Peter G.DanchinElizabeth A.Cole, Columbia University Press, New York 2002. Öke, Mim Kemal, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’in Gizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983. PrIenne, Henry, Ortaçağ Avrupasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişimYayınları, I. Baskı, İstanbul 2005. Stankhe, Ted, “Equality And Religious Preferences: Theorethical, International &Religious Perspectives”, Protecting The Human Rigths of Religious Minorities In Eastern Europe, Editör Peter G. Danchin-Elizabeth A. Cole, Columbia University Press, New York 2002. Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Din Nedir?, Çev. Murat Çiftkaya, Kaknüs Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 1998. Ülken, Yüksel, 20. Yüzyılda Dünya Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları No:1909, 3. Baskı, Çağlayan Basımevi, İstanbul 1974. ABCFM Arch. ABC:16 The Near East,16.9.9., Eastern Turkey Reel 712, 714, 715, 717,. http://www.lib.byu.edu/~rdh/wwi/1915/bryce/a02.htm#2, Erişim Tarihi 30.03.2005. http://www.cilicia.com/armo10nc-nyt19150731.htm, Erişim Tarihi15.03.2006 http://www.maltepe.edu.tr/GunaydınMarmara/ermeni/urolü.asp., Erişim Tarihi 21.02.2006. http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm Erişim Tarihi 06.02.2006. 390 Arş. Gör. Onur ÇELEBİ ERMENİ RÛHİYYÂTINDA BAĞIMSIZLIK FİKRİ Arş. Gör. Onur ÇELEBİ Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Yozgat-TÜRKİYE Tlf.: (Ev) 0 312 280 00 28, (MSN) 0 505 764 85 56, e-posta: celebi_sentez@hotmail.com 391 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Türk tarafında, Ermeni sorunu olarak dile getirilen ve bu konu çerçevesinde yapılan bütün araştırmaların neticesi sonrasında özellikle olayın gerek Avrupa (İngiltere-Fransa) gerekse de Rusya gibi büyük devletlerin çıkarları doğrultusunda bir seyir aldığı belirtilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise Ermeni sorunu olarak adlandırılan bu konunun seyri esnasında gerçekten Osmanlı tabiiyyeti altında bulunan Ermenilerin tabiri caizse bir (koyun sürüsü) gibi sürekli olarak dış mihrakların bir piyonu olarak mı bu konuda rol aldıkları, yoksa zaman zaman kendilerinin, bir bağımsızlık rühiyyatı içerisinde bulunup bu olayda doğrudan aktif bir rol aldıkları mıdır? İşte burada, bu konu doğrultusunda Rus-Ermeni ilişkilerine değinmek istiyorum. 392 Arş. Gör. Onur ÇELEBİ GİRİŞ İçinde yaşadığımız dünyayı şayet tarihin yazıya dökülmesi ile birlikte ele alıp insanlık, toplum ve devletler arasındaki ilişkileri incelersek, zamanın seyri esnasında elde edilen gelişim dışında, aslında her şeyin kısır bir döngüden ibaret olduğu görülecektir. Bu doğrultuda, öncelikle bazı olguları kabul etmemiz gerekir. Nasıl bir insan dünyaya geldikten sonra büyür ve gelişir ve en nihayetinde ise yaşamı son bulursa, aynı şekilde devletler de kuruldukları aşamadan sonra güçleri doğrultusunda büyür ve gelişirler ve bir süre sonra ise çeşitli nedenlerden dolayı güç kaybına uğrayarak kendisini bekleyen o en son mukadderata doğru yol alırlar. Bazısı kendisini bekleyen bu son dönemece doğru hızlı bir şekilde yol alırken, bir başkası ise bu son dönemeç içerisinde aldığı bir takım önlemler ile bu ilerleyişi bir nebze olsun yavaşlatır. Ancak, bu son çırpınışlardan başka bir şey değildir. Çünkü kurtuluş için artık bir ışık yoktur; ancak biraz daha ömür daha fazlası değil, o gençlik ve dinamizmin verdiği o şaşalı günler artık geride kalmıştır. Nitekim bu durum Osmanlı Devleti için de, 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlar. Artık, bu tarihten itibaren dünya devletlerinin imrenerek baktığı o kudretli 393 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 ve yıkılmaz denilen Osmanlı, yaşamının en son dönemecine girmiştir. Ancak, o koca çınar hemen de pes etmez. Nitekim Napolyon’un Mısır’ı işgali sırasında İngiltere ve Rusya’nın desteğini arkasına alan Osmanlı artık yaşamını bir yüzyıl daha uzatacak olan Denge Politikası’na yönelecektir. Buna karşın Osmanlının artık kaderi bellidir. Nitekim bu durum hemen içe yansır. Önce 1830’da Yunanistan ve hemen akabinde 1878’de Sırbistan-Karadağ ve Romanya bağımsızlığını kazanır, aynı zamanda özerklik elde eden Bulgaristan’ı da unutmamak gerekir. Bu doğrultuda Osmanlı’da bir zamanlar Millet-i Sadıka olarak adlandırılan Ermeniler için de, artık yakın gelecekte izlenecek olan yol ve yöntem bellidir. Nitekim Osmanlı’nın bu son 50 yılı onlar için eşi bulunmaz bir bilgi kaynağıdır. Yolunu kaybetmiş ve batmak üzere olan bir gemiden, kendisi o geminin kaptanı olmadığına göre, en kısa zamanda kendini kurtarmalıdır. Bundan, daha da doğal bir şey olamaz sanırım. YENİDEN DOĞUŞ Tarih boyunca bulundukları bölgelerde uzun vadeli güçlü ve merkezi bir devlet kuramamış olan Ermeniler sürekli olarak çeşitli milletlerin idareleri altında yaşamlarını sürdürmüşler ve bu doğrultuda da kendi öz benliklerini yani gelenek -görenek, kültür ve dillerini korumak için yaşamlarını tamamen Ermeni Kilisesi’ne adapte etmişlerdir. Ermenilerde bir kilise kültürünün meydana gelmesi ise Ermeni yazısının icadı ve İncil’in Ermenice’ye tercümesi ile başlamıştır. Tarihçiler, Ermeni kilisesinin Ermeni milletini yarattığından ve onun, Ermeni milletinin ruhu olduğundan müttefiktirler. Ermeni tarihçisi H. Pasdırmacıyan, kilise için Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin kilise tarafından can verilen ruhunun, yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur demektir. Ermeni Patriği M. Ormanyan’a göre ise Ermeni kilisesi, Kayıp ülkenin görünen ruhudur1. İşte, bunun bir sonucu olarak da Ermeni Tarih ve Edebiyatı da gelişimini Kilisenin kollarına bırakmıştır. Ermeni Edebiyatına göz attığımızda ise genelde üç döneme ayrıldığını görürüz. Ancak, burada konumuzla ilgili olan asıl önemli kısım üçüncü dönemdir. Bu dönem On Sekizinci yüzyılda başlıyor. Bu dönemi açanların başında ise Sivaslı Mihitar’ın katolitik örgütü bulunmaktadır2. 1 2 394 http:// yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayı38/İlter-1.htm (25. 04.2008) Mihitarist ismi altındaki teşekkül, Sivaslı rahip Mihitar tarafından kurulmuştur. Bu zat, 1676’da Sivas’ta doğmuştur. Babası Çerçi Bedros Manukyan annesi Arş. Gör. Onur ÇELEBİ Bu dönemde Ermeni dili düzeltiliyor, Avrupa klâsikleri Ermenice’ye çevriliyor. Edebiyat, tarih ve filoloji üzerinde çalışılıyor, Ermeni eserleri Avrupa’ya tanıtılıyor. Kısacası Ermeni milleti için Yeniden Doğuş dönemi başlıyor. 1818’ de ise Tiflis’te Nersesyan, Moskova’da ise Lazaryan okulları açılır. Bu asırda Kafkas Ermenilerinden Apovyan, ilk kez olarak eserlerini halk dili ile yazmaya çalışır ve böylece kendisi yeni bir çığır açar3. 1836’ da ise Tiflis’te S. Nazaryan, K. Bagdanyan, M. Nalbantyan, Arzruni, Raffi Kafkas Ermenilerinin en kuvvetli yazar, tarihçi ve milliyetçi kişileri olurlar4. Genelde ise edebi hareketler için üç çalışma merkezi vardı. Bunlar Venedik, İstanbul ve Tiflis’tir. Bu üç merkez, özellikle milli hareketlere önderlik etmişlerdir. Ondokuzuncu yüzyılda bütün tanınmış yazarların çalışması bu alana bağlı kalmıştı. Ozanlar, yazarlar sürekli olarak dert ve acıları dile getiriyorlardı. Bütün konularını Ermenistan’ın kalkınması ve bağımsızlığı teşkil ediyordu. Nitekim 1850 tarihleri Türkiyesi de, Ermeni yazarlar için bağımsızlık ve özgürlük hareketlerine başlangıç teşkil eder. Avrupa’dan öğrenimden dönenler, ebediyatçı ve yazar olmaktan ziyade millî hareket öncüsü oldular5. Gerek Rusya’da ve gerekse de Türkiye’de 3 4 5 Şehristan’dır. Vaftiz ismi Manuk’tur.1691’de Sivas’ta Surp Nişan Kilisesine (diyakos) olmuştur. Sonra Eçmiazin’e gitti. Az kaldı, sonra Erivan’a oradan da Erzurum’a geçti. Orada Papa propagandacılarıyla görüştü. 1696’da yurduna döndü. Vartabet derecesine çıktı. Ermenislerin dinsel ve bilimsel alanlarda aydınlatılmasına çalışmak istedi. O sıralarda İstanbul’da Papalık propagandası aleyhine mücadeleler okuyordu. 1701’de öğrencileri ile birlikte, Ermeni milletinin fikri ve dini alanda uyarılması için bir örgüt meydana getirdi. Bu teşekkülü Mora’nın Venediklilere ait kısmına aktardı. Sonra başvurması üzerine, Venedik hükümeti kendisine bir yer verdi. 1712’de örgütü, Papalığın onayına sundu. Mora’da Türkiye ile savaş yüzünden kalmadı. Öğrencileri ile birlikte Venedik’e geçti.1715’de Venedik’e geldi. Hükümet, kendisine vaktiyle cüzzamlılara verilmiş olan bir yerle birlikte Senlazar adasını verdi.1717’de adaya yerleşti. Manastırı yaptı. Adada 30 yıl kaldıktan sonra 1749’da 74 yaşında öldü. Kurduğu örgüt çok güçlendi. Manastıra öğrenim için birçok kimseler gitti. Basımevi, bütün Ermeni Ebedi, ilmi eserlerini bastı. Ermeni dili ile birçok tarihler, sözlük yayınlandı. Avrupa klasikleri çevrildi. 1773’de Mihitaryan’lardan bir kısmı ayrılarak Triyes’de bir örgüt kurdular, sonra 1811’de Viyana’ya gelerek Viyana Mihitaristlerini meydana getirdiler. Bu yüzyıl içinde halkın konuştuğu dil artık edebiyat dilinin yerine geçmeye başlayacaktır. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987, s.112-113 Paris’te Mıhtaryan–Muradyan Okulu kurulmuştu. Gelecekteki Ermeni harekâtını idare edecek gençler, burada hazırlanıyordu. Bunlar, milletin yalnız kültürde değil, siyasi alanda da önderliğini yapmak için hazırlanmışlardı. Batı ihtilallerinden 395 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tanınmış olan yazarların, ozanların belirli nitelikleri, her şeyden evvel Ermeni bağımsızlığına kavuşmak, yeni kuşağı buna hazırlamak, idaresi altında bulundukları milletle aralarında derin uçurumlar açmak ve nefret duygusu ile kin yaşatmaktı6. Ayrıca bu yüzyıl başlarında, Amira denilen ve Bankerlerden, tüccarlardan ve devlet memurlarından oluşan Ermeni büyüklerinin, Ermeni ulusunun toplumsal yaşamlarının gelişiminde pek etkili hizmetleri oldu. Bunların yardımlarıyla okullar, matbaalar ve kütüphaneler açıldı. Aynı zamanda birçok Ermeni genci de öğrenim için Avrupa’ya gönderildi. Necitede Ermeni Milletinin gelecekteki bağımsızlık hareketi için gerekli olan liderleri yetişmeye başlamıştı. Nitekim Varantyan’a göre de Türk idaresi bozuktu, Açıkgöz ve tahsilli Ermeniler, uluslarının yükselişine ilgisiz kalamazlardı. Kafkasya’daki Katogikos Nerses ve öteki reisler, İranlılara karşı çarpışırken, Ermeniler, Türkiye’nin, hasta adamın mirasından, susuşundan yararlanmak isterlerdi. Gözleri önünde asırlık komşuları Rumlar, Türk baskısından kurtulmaya uğraşıyorlardı. Bunlar da, korkak adımlarla işe başladılar demekteydi7. Ancak, Osmanlı yöneticilerinin, 19. yüzyılda yabancıların, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmalarına engel olmak amacıyla Demokratikleşme adı altında sırasıyla önce Tanzimat Fermanı’nı (1839) ve sonrasında ise Islahat Fermanı’nı ilan etmeleri ve en nihayetinde ise Ermenilere devlet içinde devlet ve yönetim içinde yönetim denebilecek kadar ölçüsüz imtiyazlar tanıyan Ermeni Milleti Nizamnamesi’ni onaylamaları Ermenilerin bu korkak adımlarını bir anda hızlandırmış ve deyim yerindeyse ekmeklerine yağ sürmüştür. Nitekim, bu durumun sonuçlarını Ermeni Toplumu ve Ermeni Kilisesi olmak üzere iki açıdan ele almak gerekir. 6 7 396 alınan sonuçları ülkelerinde de daha köklü bir şekilde uygulamaya, ulusa önayak olmaya çalışacaklardı. Saruhan: Bu hareket halktan değil, okumuş, aydın gençlerden geliyordu. Bunlar, az devam etmiş olan Üsküdar Okulundan, Galatasaray’dan, Mihitaristlerin Paris ve Venedik’teki kurumlarından, Paris’teki Gabriel-Ayvazovski (Doğu Okulundan) çıkmışlardı. Bu aydınlar, 1846’da (Milletdaş Cemiyeti) adı ile bir örgüt meydana getirdiler. Buna Lusavorçagan ve Katolik gençler de katılmışlardı. Bu hareketlerde Protestan Misionaire’lerinin (Ermeni İncil Cemaati) de büyük rol oynadı. Gençlerin bir kısmı Fransız İhtilali’ni görmüşlerdi. Bunlar da, 21 Ekim 1853’te bir(Maarif Cemiyeti) kurdular. Ermeni Anayasası’nı yazanlar da bunlardı. Bu örgüt, okullar için programlar, talimatnameler düzenledi, yeni okullar açtılar diyor. Uras, Tarihte Ermeniler, s.151152. Uras, Ermeni Meselesi, s.113-114 Uras, Ermeni Meselesi, s.151. Arş. Gör. Onur ÇELEBİ İlk olarak; Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla ve Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin getirdiği yeni düzenlemelerden sonra, yüksek devlet memurluklarına; elçiliklere, mebusluklara, hatta nazırlıklara (bakanlık) Ermeniler getirilmeye başlanmıştır. Böylece Ermeniler, donanma tercümanlıklarına, hariciye, maarif, nafıa, dâhiliye, adalet nezaretlerine, mutasarrıflıklara, PTT hizmetlerine, hazine-i hassaya tayin edilerek, nazır, müsteşar, sefir, sefaret kâtibi, mutasarrıf muavini, mebus, saray doktoru, kuyumcusu, vali muavini, baruthane memuru, hâkim, müderris, muallim ve avukat olmuşlardır8. Böylece Osmanlı Devleti’nde, Ermenilerin hem ekonomik ve hem de siyasal açıdan güçlenmesi, onların kültürel düzeylerinin daha da yükselmesi ve kendilerini diğerlerinden ayıran cemaat bilinçlerinin gelişmesi sonucunu doğurmuş ve bu durum Osmanlı öncesi var olan Bağımsızlık Hatıralarını tekrar canlandırmıştır. Neticede Ermeniler, ilk fırsatta, sahip oldukları siyasal gücü yani toplumsal alandaki yerlerini ve ekonomik güçlerini büyük oranda kendi ulusal hareketleri doğrultusunda seferber etmişlerdir9. Diğer taraftan ise; Avrupalı misyonerler vasıtasıyla, Osmanlı Ermeni Toplumu’nun yavaş yavaş Gregoryen Kilisesi’nden kopmaya başlaması ve bu doğrultuda da İmparatorluk içinde Katolik ve Protestan Ermenilerin ortaya çıkması Ermeni Kilisesi’ni endişelendirmekteydi10. Ayrıca 19. yüzyıla kadar Ermeni Kilisesi otoritesini, Ermeni aristokrasisinden oluşan bir milli konseye dayayarak koruyabilmişti. Ancak şimdi Islahat Fermanı’nın imkânlarından yararlanan Ermeniler, yeni bir Millet Nizamnamesi yapıp, asillerin tahakkümünü tamamen ortadan kaldırınca; Patrikler, Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana tuttukları iktidarı Ermeni milletiyle paylaşmak durumunda kaldılar. Bu ise, Gregoryen Kilisesi’nin kendi geleceğini tehlikede görmesine yol açtı11. Yine Ermeni Kilise’nin geleceği için tehlike olarak addettiği diğer bir konu ise, Rusya’nın İstanbul üzerindeki emelleri idi. Şayet Ruslar, İstanbul’u alıp, Bizans’ı Rumların yönetimi altında tekrar ihya ederlerse, 8 Ergünöz Akçora, “Osmanlı Devleti Dönemi Ermeni İsyanları ve Türk-Ermeni Toplumu İlişkilerine Etkileri”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2006, s.145. 9 Turgay Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri İçerisinde Ermeniler”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2006, s.162-165 10 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006, s.98-104. 11 http://www.aiit.sakarya.edu.tr/ermeni-meselesi2.htm. 397 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin bütün hakları ve imtiyazları sona erebilirdi. İşte, bütün bu endişeler Kilisenin dünyevi yetkilerini koruyabilmek gayesiyle, imparatorluk toprakları içinde muhtar bir Ermenistan kurmayı düşünmesine yol açtı. Hedefe ulaşabilmek için ise, Milliyetçilik akımından yararlandı12. Bu doğrultuda ise, Osmanlı İmparatorluğu içinde muhtar bir Ermenistan kurulması fikrinin şampiyonu Patrik Mıgırdiç Hrimyan (1869-1873)’dır. 1820’de Van’da doğan Hrimyan, 1854 yılında 34 yaşında iken, Akdamar Kilisesi’ne Vartabed13 olmuş, böylece Kiliseye intisab etmiştir. 1858’de Van’da Varak Manastırı’nda kurduğu matbaada Ermeni bağımsızlığını güden Van Kartalı, 1863’te ise Muş’ta St. Garabet Manastırı’nda da Muş Kartalı adlı gazeteleri neşretmeye başlamıştır. Vaizleri ile dikkatleri çekmiş olan Hrimyan, 1869 yılında İstanbul’da Ermeni Patriği seçilmiştir. Onun patrik seçilmesi, uyanmakta olan Ermeni Milli menfaatlerinin zirveye tırmanması sonucunu doğuracaktır. Nitekim Hrimyan’nın Muş’tan İstanbul Patrikliği’ne getirilmesi ile Ermeni sorunu da İstanbul’a oradan da Avrupa’ya kendisiyle birlikte geçmiş oluyordu. Bundan sonra Milli Ermeni Meclisi şikâyetlerin başvurma yeri ve gazeteler de bunların yayıncısı oldu14. Diğer taraftan ise, Hrimyan’la birlikte artık ondan sonra bu göreve gelecek olan diğer Patriklerle birlikte Ermenilerin, Osmanlı İmparatorluğu’nda izleyecekleri politika da son şeklini almış oluyordu. Nitekim Hrimyan’dan sonra Patrik olacak olan Nerses Varjabedyan (1874-1884) da ister istemez Hrimyan’ın izinden yürümüştür. ÜMİTLERİ YEŞERTECEK OLAN ÜLKE RUSYA Ermenilerin hemen yanı başında bağımsızlığını Osmanlı Devleti’nden elde etmiş olan bir Yunanistan örneği bulunmaktaydı. Nitekim Rusların da desteğini arkasına alan Yunanlılar, meşru hükümdarlarına karşı isyan etmişler ve neticede bağımsızlıklarını elde etmişlerdi. Bu durum diğer Balkan Hıristiyanlarını derinden etkilediği gibi Türklerin Anavatanı’nın tam kalbinde yaşayan Ermenileri de doğal olarak etkilemişti. Bu doğrultuda Ermenilerin de bağımsızlığa giden yolda, dışarıdan güçlü bir desteğe kat’i suretle ihtiyaçları vardı. Ancak bu devlet kim olabilirdi? 12 http://www.aiit.sakarya.edu.tr/ermeni-meselesi2.htm. 13 Ermeni Kilisesi’ndeki ruhanî dereceler şunlardır: Katogigos, Patrik, Yepiskopos (Piskopos), Vartabed, Papaz. 14 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.176 398 Arş. Gör. Onur ÇELEBİ Aslında mevcut durum ve şartlar düşünüldüğünde cevap da kendiliğinden ortaya çıkmaktaydı. Nitekim bir defa coğrafî şartlar düşünüldüğünde bu devlet Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeye yakın olmalıydı ki olası bir ihtiyaçta yani bir anarşi hareketi neticesi sonrasında ortaya çıkacak olan bir iç isyanda derhal harekete geçebilmeliydi. Bu doğrultuda da İngiltere ve Fransa’ya oranla Rusya avantajlı bir konumdaydı. Üstelik İngiltere hala 1783’ten itibaren William Pitt’in Osmanlı Devleti ile ilgili olarak kabul ettiği politikayı sürdürmekteydi. Buna göre; William Pitt, Rusya’nın devamlı olarak güneye sarkması ve güçlü bir Karadeniz devleti olması halinde İngiltere için tehlikeli olabileceği endişesini ilk defa hissetmiş ve Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’ni desteklemek lüzumunu duymuştu. Kısacası İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü savunmaktaydı. Pitt’in 1873’te başlattığı bu politika değişmeden bir asır Gladstone’un başbakan olmasına kadar sürecektir15. Fransa ise Büyük İhtilal’den sonra, hürriyet ve bağımsızlık fikirlerinin beşiği olmasına karşın, Napolyon döneminden itibaren 1870’e kadar böyle cereyanlara kapalı kalacaktı. En nihayetinde Rusya ise, sıcak denizlere inme arzusu başta olmak üzere Osmanlı’nın amansız düşmanıydı. Nitekim, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na saldırmak için her defasında kullandığı koz da İmparatorluk içindeki Ortodoks olan çeşitli milletleri tahrik ve teşvikle isyana sevk ettirmek, sonra da onları himaye maksadıyla savaş açmaktı. 1806 Sırp İsyanı, o yıl başlayan Türk-Rus Harbine ve Yunan İsyanı ise yine 1828’de başlayan Türk-Rus harbine neden olmuştu16. Bu harplerde Rusların, Balkanlar’da bağımsızlık bayrağını ele alarak Hrıstiyan Milletlere özgürlüklerini sağlamaktan ziyade kendi menfaatlerini ön planda tutarak belirli bir takım amaçlar gütmüş. Ancak neticede Sırplar özerkliğe, Yunanlılar ise bağımsızlığa kavuşmuştu. Bu doğrultuda Ermeniler de bağımsızlıkları uğruna Rusya’ya birtakım imtiyazlar verebilirdi. Diğer taraftan Rusya’nın İngiltere ve Fransa gibi göze batan bir sömürgecilik İmparatorluğu da bulunmamaktaydı. Hem Rusya’da, Türkiye Ermenileri’nin soydaşları da bulunmaktaydı ki bu durum Türkiye Ermenilerinin Rusya’ya daha bir sempati ile bak- 15 Gürün, Ermeni Dosyası, s.109. 16 Gürün, Ermeni Dosyası, s.114. 399 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 malarına neden olacaktı17. Neticede, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın patlak vermesi ve bu savaşta Osmanlıların Ruslar karşısında mağlup olması, Ermenilerin ümitlerinin zirveye çıkmasına neden olacaktır. Bu arada, Rusya’nın müstakil bir Ermenistan istemediğini Ermeni Kilisesi biliyordu. Ermeni Kilisesi’nin bunu bildiğini de Ruslar biliyordu. Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu içerisinde muhtariyet istediğini de Ruslar biliyordu. Rusya ayrıca Ermenistan denilen bölgenin işgaline diğer devletlerin müsaade etmeyeceklerini biliyor, bu bakımdan kendi nüfuzuna düşmesi mukadder olacak olan bu bölgeye muhtariyet verilmesinde kendi açısından da menfaat görüyordu.18Nitekim bu doğrultuda, Ayastefanos Antlaşması’na Ermeniler lehine bir madde eklenir. Ancak bu antlaşma ile Avrupa Güç Dengesi’nin bozulduğunun farkına varan başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupalı devletlerin bu antlaşmaya karşı çıkması üzerine Ermenilerin planları da kısa süreli sekteye uğrar ve bu seferde Ermeniler çalışmalarını daha geniş çapta yürütmek zorunda kalırlar. Ancak bu tarihten itibaren de Ermenilerin Rusya umudu ters teper ta ki 1900’lü yıllara kadar. Artık bu dönemde Rusya, Osmanlı toprakları içerisinde özerk bir Ermenistan’ın kurulmasını engellemeye çalışacakken, İngiltere ise bunun amansız savunucusu olacaktır. Nitekim Rusya’nın 1878-1900’lü yıllar arasındaki bu politikası Osmanlı belgelerinde de yer etmiştir. Bu belgelerin bir kısmı ise bildirimizin içeri doğrultusunda günümüz Türkçesi ile aşağıda verilmiştir. Örneğin; Ermenilerin hareket ve düşünceleri hakkında bir fikir elde etmek amacıyla konuyla ilgili evrakın incelenip kontrol edilmesiyle görevlendirilen Rusya Dışişleri Bakanlığı memurlarından Prens Kantakuzen’in Petersburg sefiri Ahmet Şakir Paşa ile yaptığı gayr-ı resmi görüşmede, Ermenilerin asıl amacının Rusya ve Osmanlı Hükümeti dâhilinde bağımsız bir Ermenistan devleti oluşturmak olduğu, ancak iki devletle de savaşmayı göze alamadıklarından dolayı önce Rusya’nın himayesini kazanıp Osmanlı Devleti aleyhine müşkilat çıkararak dünyanın dikkatini çekmek ve bu sayede bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu sefer de 17 Nitekim Rusya’daki Ermeniler, Türkiye’deki Ermeniler lehine Rus Çarına müracaatta bulunacaklardır. Gürün, Ermeni Dosyası, s.196. 18 Gürün, Ermeni Dosyası, s.120. 400 Arş. Gör. Onur ÇELEBİ politika değiştirip Rusya’daki Ermenileri de kendilerine katmak olduğunu belirtmesi (1 Mayıs 1884)19. Neticede Osmanlı Devleti’nin, o dönem ki amansız düşmanı olarak görülen Rusya’nın (Ermenilerin izlemiş oldukları politika doğrultusunda) Osmanlı elçisine hükümetinin bu konuda dikkatli olması gerektiği hususundaki uyarısı şaşırtıcı olsa gerekir.Yine, Rusya Dışişleri Bakanı Giers’in, Ermeni faaliyetlerine engel olmak amacıyla Kafkasya bölgesinde bulunan Rus memurlarını ve Eçmiyazin Katogikosunu uyardığını belirttiğine dair belge (13 Şubat 1881)20. Osmanlı Devleti’nin isteği doğrultusunda Rusya Hükümeti’nin Osmanlı-Rus sınırında, Ermenilerin Osmanlı tarafına geçip fesat hareketlerinde bulunmasına engel olmak amacıyla sıkı güvenlik önlemleri aldığı ve bu doğrultuda aynı özenin Osmanlı Hükümeti tarafından sağlanmaya çalışıldığına dair 19 Mart 189621 ve 28 Ağustos 189722 tarihli belgeler ve hatta Anadolu’da Ermeniler tarafından çıkarılan karışıklıklarda Rusya’nın herhangi bir rolünün olmadığı ve Rusya tarafından Osmanlı hududunu geçmek isteyen silahlı Ermenilere müsaade edilmediği, çok sayıda Rus askerinin Ermeniler tarafından öldürüldüğü ve özellikle Ermenilerin İstiklal hareketlerinin kendisine de sirayet etmesi ihmalinden dolayı bu tür hareketlerin Osmanlı Hükümeti tarafından kontrol altına alınmasını Rusya’nın desteklediğine dair Paris’te yayınlanan Siecle gazetesinin neşrettiği bir mektupta yer alan içeriğe dair belge (1895- 1896).23Yine Rusya’nın; şikâyet ve mezhep değişikliği için gelen Ermenilere, mezhep değiştirmenin kendilerine bir fayda sağlamayacağına ve bağımsızlık taleplerinin de Rusya Devletince kabul edilmeyip sadece Hıristiyanlıkları sebebiyle bir dereceye kadar himaye edebileceklerini belirten belge (8 Ağustos1890)24. Neticede Ermenilerin, 19 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898) C.I, TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2006, s.34-36. 20 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006, s.87-88. 21 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006, s.145. 22 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006, s.174175. 23 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006, s.140-141. 24 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1868) C.I, Ankara 2006, s.58-62. 401 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Osmanlı sınırları dahilinde bağımsız bir Ermenistan Devleti kurulmasına dair fikirleri gerek dünya siyasetinde meydana gelişmeler, ki bunda Rus ve İngiliz çıkarlarının 1900’lü yıllara kadar çelişmesi ve gerekse de bu dönemden sonra bu sefer de Türklerin, Emperyalist Devletlere karşı başarılı olması Ermenilerin Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti kurmalarına engel olmuştur. 402 Arş. Gör. Onur ÇELEBİ BİBLİYOGRAFYA Akçora, Ergünöz, “Osmanlı Devleti Dönemi Ermeni İsyanları ve Türk-Ermeni Toplumu İlişkilerine Etkileri”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara 2006. Gürün, Karman, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006. Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Rus İlişkileri (1841-1898) C.I, TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2006. Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987. Uzun, Turgay, “Osmanlı Devleti’nde Milliyetçilik Hareketleri İçerisinde Ermeniler”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2006. http:// yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayı38/İlter-1.htm (25.04.2008) http://www.aiit.sakarya.edu.tr/ermeni-meselesi2.htm. (25.04.2008) 403 Prof. Dr. Ömer TURAN AMERİKAN MİSYONERLERİNE ERMENİ PATRİKHANESİ’NİN TEPKİSİ Prof. Dr. Ömer TURAN Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara-TÜRKİYE Tlf.:001 646 712 4365, e-posta: omert@metu.edu.tr 405 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 19. yüzyılda hem Amerika’nın hem de dünyanın en büyük Protestan misyonerlik kuruluşu olan the American Board of Commissioners for Foreign Missions 1820 yılında Osmanlı topraklarındaki Amerikan misyonerlik faaliyetlerini başlatmışlardır. Amerikan misyonerler İmparatorluğun Müslüman olmayan topluluklarına yönelik misyonlar kurarak söz konusu toplulukları Protestanlığa celbetmeye çalışmışlardır. Amerikan misyonerlerin ilgilendiği Müslüman olmayan toplulukların başında Ermeniler gelmektedir. Amerikan misyonerler açtıkları okullar, yaptıkları yayınlar ve kurdukları hastanelerle Protestanlık propagandası yapmışlar ve 1850 yılında Ermeniler arasında bir Protestan milleti yaratmaya muvaffak olmuşlardır. Amerikan misyonerler eğitim ve basın-yayın faaliyetleriyle Ermeni toplumunun ilerleyip güçlenmesinde, Ermeniler arasında milli bilincin yükselmesinde rol oynamışlar; Anadolu’da meydana gelen olaylarda yarı siyasi kimlikleriyle Ermenileri himaye etmişler; daha da önemlisi bu hadiseleri Amerikan kamuoyuna tek taraflı olarak aktararak Amerikan kamuoyunda zalim Türk, mazlum Ermeni imajının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Ermenilere yönelik Protestan misyonerlik faaliyetlerine zaman zaman çeşitli Ermeni çevrelerinden tenkitler gelmiştir. Ermeni Patrikhanesi, Ortodoksları Protestanlığa celbetmeye çalışmaları sebebiyle Amerikan misyonerlere karşı çıkarken, bazı Ermeniler kendi milli kimliklerinin zarar gördüğü gerekçesiyle Amerikan misyonerlere muhalefet etmişler, ateist-sosyalist Ermeniler ise bir din propagandası yapıyor olmaları sebebiyle misyonerlere karşı çıkmışlardır. Bunlara ilaveten söz konusu misyonerler tarafından Protestan yapılan Ermeniler de Protestan Ermeni kiliseleri üzerindeki aşırı hükmedici tavırlarından dolayı Amerikan misyonerlerden şikâyetçi olmuşlardır. Bildirimizde Osmanlı topraklarındaki Ermenilere yönelik Amerikan misyonerlik faaliyetlerinden kısaca bahsedildikten sonra yukarıda işaret edilen Ermeni çevrelerin Amerikan misyonerlerden şikâyetleri ayrıntılı olarak anlatılacaktır. 406 Prof. Dr. Ömer TURAN 19. yüzyılda hem Amerika’nın hem de dünyanın en büyük Protestan misyonerlik kuruluşu olan the American Board of Commissioners for Foreign Missions, Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerini 1820 yılında başlattı. Amerikan misyonerler imparatorluğun Müslüman ve Yahudi cemaatleri arasında kendilerine yer bulamayacaklarını görünce Hıristiyanlara yöneldiler. Katolikler ile Müslümanlar arasına sıkışmış Doğu Kiliseleri’ne mensup topluluklar olarak tanımladıkları Ortodoks milletlere yönelik misyonlar kurdular. The American Board’un Ermenilere yönelik faaliyetleri çok boyutludur. Amerikan misyonerler eğitim ve basın-yayın faaliyetleriyle Ermeni toplumunun liberal fikirlerle tanışmasında ve Ermeniler arasında millî bilincin yükselmesinde rol oynadılar; Anadolu’da meydana gelen olaylarda yarı siyasî kimlikleriyle Ermenileri himaye ettiler; daha da önemlisi bu hadiseleri Amerikan kamuoyuna tek taraflı olarak aktararak Amerikan kamuoyunda zalim Türk, mazlum Ermeni imajının oluşmasına katkıda bulundular. Bununla beraber, Ermenilere yönelik Protestan misyonerlik faaliyetlerine çeşitli dönemlerde çeşitli sebeplerle Ermeni Patrikhanesi, ihtilalci Ermeni örgütleri ve hatta Protestan Ermeniler karşı çıktılar, tenkitler yönelttiler. Bu çalışmamızda 407 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 19. yüzyılda Ermenilere yönelik Protestan misyonerlik faaliyetlerine Ermeni Patrikhanesi’nin tepkisi üzerinde durulacaktır. 1. İLK TEMASLAR (1820-1831) 1820 yılında Anadolu’ya gelen ilk iki American Board misyoneri Fisk ve Parsons’un günlükleri1, Amerikan misyonerlerinin Katolik ve Ortodoks kiliselerine nasıl baktıklarını gösterir. Fisk’e göre, Akdeniz’in kuzeyindeki Portekiz, İspanya, Sardinya ve Sicilya gibi Katolik ülkelerdeki insanların üzeri Papalığın karanlığı ile örtülmüştür. Sadece adları Hıristiyan olan Ortodokslar ise cahil, geri ve acınacak bir haldedirler2. Parsons’un günlüğünde Ermenilerin kendilerine ilgi gösterdikleri belirtilir. Parsons, 1821 yılında Filistin’e yaptığı gezi esnasında Kudüs’teki Ermeni Patrikhanesi’ni ziyaret ederek Patrik ile görüşmüştür. Ermenice bastıkları bir Eski Ahit’i kendisine vermiş, tercüme yanlışları varsa bildirmelerini rica etmiştir. Patrik, tercümeyi incelediğini, yanlış bulunmadığı cevabını vermiştir. Parsons daha sonra beraberindeki Ermenice İncilleri uygun bir fiyatla Hac için Kudüs’e gelen Ermenilere satmak için Patriğin iznini almıştır. Kudüs’e ilişkin notları arasında Ermenilerin kendisine çok yakın davrandıklarını, daha fazla Ermenice İncil ve dinî broşür istediklerini kaydeder3. Parsons’dan sonra Orta Doğu’ya gelen the American Board’dan Bird ve William Goodell, 1823 yılında kurdukları Suriye Misyonu içerisindeki faaliyetleri çerçevesinde Piskopos Dionysius ve Jacop isimli iki Ermeni din adamını Protestanlığa celbettiler. Ermeniler arasındaki ilk Protestanlar muhtemelen bunlardır4. Amerikan misyonerlerine Orta Doğu’da ilk karşı çıkan kurumlar Katolik ve Rum Patrikhaneleri oldu. Marunî ve Rum Ortodoks Patrik1 2 3 4 408 İki misyonerin günlükleri ile ilgili bir değerlendirme için bk. Ömer Turan, “Osmanlı Orta Doğusu’nda Amerikan Misyonerlik Faaliyetlerinin Başlangıcı,” On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri I, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara 2007, s.153-166. Alvan Bond, Memoir of the Rev. Pliny Fisk, A.M., Late Missionary to Palestine, Boston 1828, s.103, 132-133. Daniel O. Morton, Memoir of Rev. Levi Parsons, First Missionary to Palestine from the United States, Second Edition, Burlington 1830, s.334-335; The Missionary Herald, Vol.18, No:2, February 1822, s.34, 43-44. E. D. G. Prime, Forty Years in the Turkish Empire; or Memoirs of Rev. William Goodell, D.D., Late Missionary of the ABCFM at Constantinople, Robert Carter and Brothers, New York 1876, s.83-84; Leon Arpee, The Armenian Awakening, A History of the Armenian Church, 1820-1860, The University of Chicago Press, 1909, s.93. Prof. Dr. Ömer TURAN lerinin şikâyeti üzerine, vesvese ve karışıklığa sebep olduğu gerekçesiyle 1824 yılında Osmanlı yönetimi Suriye’ye İncil getirilmesini yasakladı5. Goodell ve Bird, Beyrut’ta kendi kiliselerine şüpheyle bakan Ermeni, Marunî ve Rumlardan oluşan yaklaşık yirmi kişilik bir cemaat oluşturmuşlardı. 1826 yılında Katolik Marunî Patriği bu nevzuhur misyonerlere karşı sert tedbirler alma ihtiyacını hissetti. Cemaatini misyonerleri kovmaya çağırdı ve onlara ev verecek olanları aforoz edeceğini duyurdu6. Protestanlığı benimsemiş olan Esad Şidyak’a ömür boyu hapis cezası verdi7. Bu şartlarda misyonerler ve Ermeni yardımcıları 1828 yılında Suriye’den Malta’ya geçerek Ermeniler için yayın faaliyetlerine giriştiler. Ermenice ve Ermeni harfleriyle Türkçe dinî broşürler bastılar. Goodell, Dionysius’un yardımıyla 1830 yılında İncil’i Ermenice’ye çevirdi8. Bu yıllarda İstanbul’daki Ermeni Patriği, Marunî ve Rum Patriklerinin aksine Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerine sempati ile bakıyor, Ermeni gençlerinin misyonerlerden yararlanması gerektiğini düşünüyordu. Misyonerlerin kaynaklarında Patriğin bazı öğrencilerini misyonerlere gönderdiği bilgisi yer almaktadır9. The American Board, Eli Smith ve H. G. O. Dwight isimli iki misyonerini müstakilen Ermenilere yönelik bir araştırma gezisi yapmaları için 1830 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na gönderdi. Misyonerlerin İzmir’den başlayan gezisi bir buçuk yıl sürdü. İstanbul, Tokat, Erzurum, Tiflis, Tebriz, Eçmiyazin ve Trabzon’a gittiler. Ermeni kiliselerini ziyaret ettiler. Ermenilerin ekonomik, dinî, sosyal ve kültürel durumu hakkında bilgi topladılar. Bu gezi esnasında İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’ne de gittiler. Patrik ile iki defa görüştüler. Aynı şekilde Eçmiyazin’de Ermeni 5 6 7 8 9 Robert L. Daniel, American Philanthropy in the Near East, 1820-1960, Ohio University Press, Ohio 1970, s.24. William E. Strong, The Story of the American Board, An Account of the First Hundred Years of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, The Pilgrim Press, Boston 1910, s.84. Report of the American Board of Commissioners for Foreign Missions Compiled from Documents Laid Before the Board at the Eighteenth Annual Meeting, Boston 1827, s.49-56; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.98; James A. Field, America and the Mediterranean World, 1776-1882, Princeton University Press, 1969, s.99. Arpee, The Armenian Awakening..., s.94. Strong, The Story of the American Board..., s.91. 409 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Katogikosu ile görüştüler. Katogikos Ermenilere hizmetlerinden dolayı kendilerine teşekkür etti10. 2. ERMENİLERE YÖNELİK MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN İLK YILLARI (1831-1837) Belli bir noktaya gelmiş olan Türkçesi sayesinde Ermenilere de ulaşabileceği göz önüne alınarak Goodell’e İzmir veya İstanbul’a yerleşerek Ermeniler arasında çalışması önerilmişti. Misyonun 1829 yılında Malta’da yapılan toplantısında Goodell’in İstanbul’da çalışmaları başlatması the American Board’un Genel Sekreter Yardımcısı Rufus Anderson tarafından yeniden teklif edildi. 1831 yılında the American Board tarafından resmen görevlendirilen Goodell 9 Haziran 1831 tarihinde İstanbul’a geldi11. Goodell, Board’a 21 Kasım 1831 tarihli mektubunda, Ermenilerden çok Rumlarla ilgilenmek mecburiyetinde kaldığını, Ermenilere yönelik bir eğitim programı başlatabilecek hiçbir alt yapının bulunmadığını, bu bakımdan Rumlarının durumunun çok daha iyi olduğunu yazdı. Aynı mektupta İstanbul’a gelişini müteakip Ermeni patriği ile görüştüğünü, okullar ve eğitim meselelerini konuştuklarını, bu konuyla çok ilgilenen patriğin, misyonerlerin bazı papazları ve okul müdürlerini alarak sistemli eğitim konusunda yetiştirmelerini arzu ettiğini bildirdi. 14 Ocak 1832 tarihli mektubunda da yine patriği ziyaret ettiğini, patrik ve vekili ile Amerika ve okullar konusunda konuştuklarını yazdı. Goodell’in bildirdiğine göre, Patrik, misyonerlerin dinini çok merak etmektedir. Calvin’i mi, Luther’i mi takip ettiklerini, Çin’deki faaliyetlerini sormuştur. Goodell, kendisine Amerika’daki din özgürlüğünü, bazılarının Luther’i bazılarının Calvin’i takip ettiklerini, bunların dışında anlayışların da olduğunu; Çin, Hindistan ve Burma’da yeni açılan misyonlarını anlatmıştır. Görüşmenin sonunda Patrik, misyonerlerin hangi Hıristiyanlığı telkin ettiklerini, hangi mezhebi takip ettiklerini, kendilerine ne denildiğini sormuş, Goodell de misyonerlerin insanları 10 Bu iki misyonerin gezisi hakkında bk. Ömer Turan, “Amerikan Misyonerlerinden E. Smith ve H. G. O. Dwight’e Göre 1830-1831 Yıllarında Ermeniler”, XIV. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, C.II, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002, s.1459-1483; Bu iki misyonerin gezilerinin sonucu olan kitap için bkz. Eli Smith, Researches of the Rev. E. Smith and Rev. H. G.O. Dwight in Armenia: Including a Journey Through Asia Minor, and Into Georgia and Persia, With a Visit to the Nestorian and Chaldean Christians of Oormiah and Salmas, Crocker and Brewster, Vols. I-II, Boston 1833. 11 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.112-113. 410 Prof. Dr. Ömer TURAN Calvin, Luther, Papa veya başka biri adına değil sadece Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ettiklerini söylemiştir12. Daha evvel E. Smith ile birlikte Ermenilerin yaşadıkları yerlerde bir inceleme gezisi yaptığını belirttiğimiz Dwight, 5 Haziran 1832’de İstanbul’a gelerek Goodell’a katıldı. Goodell faaliyetlerini büyük ölçüde Türkçe yürütüyordu. Çünkü bu şekilde Türklerin yanı sıra Rumlara ve Ermenilere de ulaşabiliyordu. Dwight’in bütün çalışmaları Ermenilere yönelikti. Bu meyanda Ermenice’ye başladı. 1830’lu yıllarda Ermeni Patrikhanesi’nin başında bulunan Stephen çok yumuşak mizaçlı bir insandı. Bundan dolayı kendisine Güvercin Stephen deniliyordu. Stephen’in müşvik ve toleranslı mizacından misyonerler de yararlandılar. 1833 yılında Beyoğlu’nda büyükçe bir bina kiralayarak Ermenilere yönelik bir lise açtılar. Patrikhane’nin akademisinde okuduğu halde misyonerlerle birlikte hareket eden Sahakian isimli bir Ermeni’yi okulun müdürlüğüne getirdiler. Aralık ayında ikisi papas olmak üzere öğrencilerinin sayısı 27’yi buldu13. 1835 yılı başlarında Patrikhane vekili bir papası teftiş yapmak üzere okula gönderdi. Okuldaki öğrencilerin sayısını ve isimlerini kaydeden papaz vekilin isteği üzerine kendi çocuğunu okuldan aldı. Vekil ayrıca okula devam eden öğrencilerin birinden ne okuduklarını, Amerikalıların kendilerine ne söylediklerini soruşturdu14. Amerikan misyonerler İstanbul’da eğitim, propaganda ve yayın faaliyetlerini sürdürürlerken Anadolu’da da istasyonlar açarak çalışma alanlarını genişlettiler. Bu çerçevede 1833 yılında İzmir’de, 1834 yılında Bursa’da ve 1835 yılında Trabzon’da istasyonlar açtılar. 12 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.128-133. 13 The Missionary Herald, Vol.31, No:1, January 1835, s.6-7. Goodell ve Dwight’in beraber yazdıkları bir raporda okulun açılmasından bir süre sonra Katoliklerin baskısı sonucunda kapatıldığı belirtilmektedir. Muhtemelen burada belirtildiği gibi okul kapatılmış ve fakat yeniden açılmıştır. The Missionary Herald, Vol.32, No:1, January 1836, s.33; Vol.32, No:2, February 1836, s.42. Bu binanın bahçesindeki küçük bir binada Rum okulu vardı. Burada Schauffler sayıları 20 civarında olan İstanbul’daki Protestan Almanlara Almanca dinî ayin yaptırıyordu. Bk.William G. Schauffler, Autobiography of William G.Schauffler, for Forty-Nine Years a Missionary in the Orient, Anson D.F.Randolph & Company, New York 1887, s.91. 14 Dwight bu hadiseyi not ettiği 6 Şubat 1835 tarihli günlüğünde vekilin okulu kapatmak istediğini, ancak halkın tepkisinden çekindiğini yazmaktadır. The Missionary Herald, Vol.32, No:2, February 1836, s.48; Arpee, The Armenian Awakening..., s.96-98. 411 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Dwight hatıralarında, Goodell ile birlikte, 12 Ocak 1835 günü Ermenilerin yeni yılı ayini için Ermeni Patrikhanesi’nin kilisesine giderek Patrik Stephen’in yönettiği ayine katıldıklarını anlatır. Kilisede kendilerine özel ilgi gösterilmiş, Patriğin yanında kendilerine oturacak yer verilmiştir. Patrik ayinden sonra kendilerini yanına çağırmış, ikramda bulunmuş, iltifat etmiştir. Misyonerler Patrikten hemen sonra vekil tarafından kabul edilmişlerdir. Goodell, vekile, Dwight’in Ermenice’yi öğrendiğini ve böylece tam bir Ermeni olduğunu belirterek, yanına almasını ve vaftiz etmesini söylemiştir. Vekil, Dwight’i kabul ettiklerini, eski vaftizinin geçerli olduğunu, Rumların yeniden vaftiz ettiklerini, kendilerinin buna gerek görmediklerini söylemiştir. Böylesine sıcak bir ortamda başka şeylerden de konuştuktan sonra vekil Dwight’e yönelerek Adım adım Ermenilere vaizlik yapacaksın demiştir. Misyonerler, İstanbul Ermeni Patrikhanesi vekilinden sonra da Kudüs Ermeni Patrikhanesi vekili ile görüşmüşlerdir. Bu olaydan birkaç gün sonra da misyonerler eşleri ile birlikte Patrikhanenin kilisesine giderek Patrikin yönettiği, Dwight’in bir tiyatro olarak nitelediği ayine katılmışlardır15. 1835 yılı boyunca misyonerler, din adamlarından bir muhalefetle karşılaşmadan Ermeniler arasındaki çalışmalarını devam ettirdiler. Ermeni papazları ve diğer ileri gelenleri Amerikalıları ziyaret etmeyi sürdürdüler16. Goodell’in hatıralarına göre, Şubat ayında hemen her gün bir grup reform yanlısı Ermeni, misyonerlerle toplanarak İncil okudu; Ermeniler Patriğin sorularına verdiği cevaplardan tatmin olmayarak misyonerlere geldiler. Müstakil bir kilise kurmak isteyen Ermenilere, acele etmemelerini, belki Patriğin kendilerine bir kilise vereceğini söylediğini kaydeden Goodell, Nisan ayında, Ermeniler arasındaki çalışmalarının verimli geçtiğini, son on beş ay içerisinde güzel gelişmeler kaydettiklerini, Ermeni Patrikhanesi Sinodu’nun üyesi üç önemli kişinin reform yanlısı olduğunu yazdı. Ekim ayında, Ermeni Patrikhanesi’nde Patrik’ten sonraki en etkili kişi olan vekilin, biri Patrikhaneden olmak üzere iki piskoposla ziyaretine geldiğini, Hıristiyanlıktan konuştuklarını bildirdi. Kasım sonunda da Ermeniler arasındaki çalışmalarının çok iyi gittiğini yazdı17. Dwight ise aynı dönemde pek çok insanın kendilerine 15 The Missionary Herald, Vol.32, No:2, February 1836, s.46-47. 16 Armayis P. Vartooguian, Armenia’s Ordeal, A Sketch of the Main Features of the History of Armenia; and an Inside Account of the Work of American Missionaries among Armenians, and its Ruinos Effect, New York 1896, s.43-47. 17 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.178-185. 412 Prof. Dr. Ömer TURAN Protestan olduğunu söylediğini, bunların aslında ne birbirleri ile ne de Protestanlıkla alakalı olmadıklarını bildiklerini yazdı18. 1896 yılında yazılan ve Amerikalı misyonerlerin Ermenileri aldattığını savunan bir kitapta, Amerikan misyonerlerinin Ermeni Patrikhanesi, papazları ve halkı ile ilişkilerinin ilk yılları şöyle değerlendirilmektedir: Amerikan misyonerler Ermenilerle temaslarının ilk yıllarında kendilerini Ermenilere büyük ilgi duyan, onlar arasında yaşamak, onlar arasında eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla ta Amerika’daki evlerini barklarını bırakıp gelen din adamları olarak takdim ettiler. Eğitime çok önem veren Ermeniler, okyanuslar aşarak kendilerine yardım etmek için ayaklarına kadar gelen Amerikalı Philarmenian din adamlarını içlerine aldılar. Bazı Ermeni papazlar Ermeni okullarında okutulmak üzere Yeni Ahit’in basımına yardımcı oldular. Misyonerler matbaalarında Yeni Ahit başta olmak üzere Ermeni Gregoryen inancına aykırı düşmeyen dini kitaplar ve ders kitapları bastılar. Patrik Amerikalıların bir gün Ermeni kilisesine mensup olmak suretiyle Ermenileşeceklerini düşünüyordu. Hatta onları din adamı olarak Ermeni kilisesinde istihdam etmeyi planlıyor, bu suretle eğitim faaliyetlerini kolaylıkla yürütebileceklerini hesap ediyordu. Bir seferinde Ermeni piskoposlardan biri kilisedeki misyonerlerden birine kendi yerini almasını istemiş, misyoner reddedince piskopos bunu misyonerin tevazuuna yormuştu. Mamafih misyonerler kendilerine gösterilen bu yakınlığı desteği yanlış değerlendirdiler, Ermeni din adamlarının Protestanlık mesajına susamışlıkları şeklinde sundular. Ermeni papazlar Dwight’in arkasından diğer Amerikalıların da Ermeni kilisesine girmesini bekliyorlardı. Bu çerçevede gerçekleştirilen ziyaretler Ermeni papazların Protestanlık hakikatine açlıkları olarak takdim edildi. Hâlbuki o günlerde Amerikalılar Protestan olduklarını belli etmiyorlar, Ermeni papazlara ayrı bir inanç telkinine girişmiyorlardı. Misyonerler iyi maaş alıyorlardı ve güçlüydüler. Yüksek standartlarda yaşıyorlar, iyi evlerde kalıyorlardı. Kavasları, aşçıları, uşakları ve hizmetçileri vardı. Bundan dolayı fakir Ermeniler, onlardan yararlanmayı, yardım alabilmeyi, misyonerlerin yanında kendilerine iş bulabilmeyi, çocuklarına iyi bir eğitim aldırabilmeyi umarak Protestanlığı benimsediklerini söylediler19. Ermeni Patrikhanesi’nin ve papazlarının misyonerleri tanımadıkları ve farklı bir inanca mensup olduklarını bilmedikleri iddiasını kabul 18 Missionary Herald, Vol.32, No:1, January 1836, s.49. 19 Vartooguian, Armenia’s Ordeal..., s.42-43, 46-47, 50. 413 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 etmek zordur. Goodell, bizzat Patrik ile 1831 ve 1832 yıllarında yaptığı görüşmelerde, inanç esaslarını ve başka ülkelerdeki faaliyetlerini anlatmıştır. Ermeni Patrikhanesi, Osmanlı topraklarındaki diğer kiliselerin Amerikan misyonerlere karşı tutumlarını, 1830 yılların ortalarında İstanbul’daki Fener Patrikhanesi’nde Amerikan misyonerler dolayısıyla yaşanan büyük tartışmaları da bilmektedir20. Muhtemelen, Ermeni Patrikhanesi, Amerikan misyonerlerin kendi Ermeni cemaati üzerinde etkili olabileceğine ihtimal vermemiş; onlarla iyi geçinerek, imkânlarından ve güçlerinden yararlanmayı düşünmüştür. Bilindiği gibi, İngiliz, Fransız, Alman ve Avusturyalı Philhelenler, 1820’li yıllarda Avrupa’da Yunan davasına siyasi anlamda büyük destek vermişlerdir. Ermeni Patrikhanesi de 1830’lu yıllarda siyasi olarak değil ama eğitim ve kültür alanında Philarmenian Amerikalılardan istifade etmek istemiştir. 3. PATRİKHANE’NİN MİSYONERLERE KARŞI TAVIR ALDIĞI YILLAR (1836-1850) 1830’lu yılların ikinci yarısında Amerikan misyonerlerinin Ermeni Patrikhanesi’ni tenkide, Ermenilere ayrı bir din anlayışını telkine ve Ermeniler arasında ayrı bir cemaat oluşturmaya başlamaları üzerine misyonerlerle Patrikhane’nin ilişkileri gittikçe kötüleşmeye başladı. 1836 başlarında bir Ermeni papas misyonerlerin yerli yardımcılarından birini kilisede kâfir ilan etti. Patrikhane konuyu araştırmak üzere piskoposlar ve papazlardan oluşan bir komisyon kurdu. Goodell, 5 Nisan 1836 tarihli mektubunda, misyonerlik karşıtlarının 800 kişilik bir Evangelik kâfirler listesi yaptıkları duyumunu aldıklarını bildirerek, bu hareketin misyonerler ve Protestanlar aleyhine bir çığ gibi büyümesinden endişe ettiklerini yazdı21. Bu hadisenin arkasından okul kapamalar geldi. 1834 yılında misyonerler tarafından Beyoğlu’nda açıldığını belirttiğimiz liseye devam eden öğrencilerin velileri 1837 başlarında Patrikhane’ye davet edilerek çocuklarını çekmeleri istendi ve okul kapatıldı. O aylarda zengin bir Ermeni bankerin desteğiyle Hasköy’de çok daha büyük sayıda 20 Goodell, 1834 yılında kendilerine müsamahalı davranan Fener Patriğine karşı Rum papaslarının çok öfkeli olduklarını, bütün ahalinin kâfir, Protestan ve Lutheren olduğunu ve Patriğin ise olan biteni sadece izlediğini söylediklerini yazar. Nihayet Patrik değiştirilir. Yeni Patrik eskisinin bütün yaptıklarını iptal etmek için harekete geçer. Tayin ettiği bir papaz eski Patriğin üç yıl daha makamında kalması halinde bütün ahalinin Protestan yapılacağını söylemiştir. Bkz. Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.165, 180. 21 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.186. 414 Prof. Dr. Ömer TURAN bir öğrenci kitlesine hitap edebilecek bir okul açıldı. Ancak bu okul da uzun ömürlü olamadı. Patrikhane’nin baskısı sonucunda Ermeni banker okulu kapatmak zorunda kaldı22. Bu günlerde İzmit’teki papaz Der Vertanes ve bir papaz arkadaşının Protestanlığa geçmeleri Ermeniler arasında büyük bir dalgalanmaya sebep olmuştu. Ermeni Patriği Stephen’in yumuşak tavrından cesaret alan misyonerlerin Ermeni cemaatini böleceğini ve zayıflatacağını düşünen İstanbul’un ileri gelen Ermenileri, misyonerlere sempati ile bakmadığı bilinen Merzifon ve Amasya Piskoposu Jacop Serepian’ı 17 Şubat 1839’da Patrikhane vekilliğine getirdiler. Serepian’ın vekilliğe getirilmesinden sonra Patrikhane’nin misyonerlere karşı tavrı sertleşti. Diğerlerine bir gözdağı vermek amacıyla yukarıda okul müdürlüğünü yaptığını belirttiğimiz Protestan Ermeni Sahakian, Ermeni kilisesinin ayin ve törenlerini tenkid ettiği, Protestan olduğu, büyücülük yapıp başkalarını etkilediği gerekçesiyle tutuklandı. Arkasından Boghos Physica ve Hohannes tutuklanarak aynı şekilde Patrikhane’nin hapishanesine konuldular. Dört gün sonra Babıâli’den aldıkları izinle İstanbul dışına sürüldüler. Bunları başka tutuklamalar izledi. Rus uyruklu bir Protestan Ermeni ve Anadolu’da misyonerlerle işbirliği yapan bazı Ermeniler tutuklanıp hapsedildiler. Patrikhane 3 Mart’ta misyonerlerin yayınlarını yasakladı. Bu kitapları ellerinde bulunduranların derhal bağlı bulundukları kiliselere teslim etmeleri istendi. 25 Mart 1839’da Seropian, Stephen’ın yerine Patrikliğe geçti. 28 Nisan’da yeni Patrik misyonerlerle ilişki kuran, onların yayınlarını okuyan ve bunları haber vermeyenlerin aforoz edileceğini ilan etti23. Osmanlı hükümeti, Ermeni Patrikhanesi ile misyonerler arasındaki ilişkilere, kamu düzenini bozmadığı ve bir şikâyet olmadığı müddetçe karışmamıştır. Ermeni Patrikhanesi Osmanlı İmparatorluğu dâhilindeki Ermenilerin siyasal, dini, sosyal ve kültürel yegâne kurumu olarak tam yetkiyle Ermenileri yönetmiştir. Osmanlı hükümeti nezdinde Ermeni cemaatini, Ermeni cemaati nezdinde Osmanlı hükümetini temsil 22 Arpee, The Armenian Awakening..., s.98-99; Schauffler, Autobiography of William G.Schauffler..., s.130-131; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.195. 23 Arpee, The Armenian Awakening..., s.100-102; Aynı günlerde Rum Patriği de misyonerlerin kitaplarını alanları, satanları, okuyanları aforoz etti. Pek çok Rum misyonerlere yakın oldukları gerekçesiyle tutuklandı. Bk. Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.232-234. 415 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 etmiş; vergileri toplamıştır. Ermenilerin eğitim ve kültürü tamamen Patrikhane’nin denetiminde olmuştur. Kendi dini hukuklarına göre Ermenilerin kendi aralarındaki davalara bakmış, Gregoryen anlayışına göre Ermenilerin dini hayatını yürütmüştür. Patrikhane Ermeniler arasındaki davalara kendi inançlarını temel alarak bakmış, cezalar vermiştir. Osmanlı millet sistemi içerisinde bu şekilde geniş yetkilerle donatılmış olan Patrikhane, manevî bir saldırı durumunda ceza verme, hapse atma ve sürgüne göndermeye yetkili olmuştur. Teorik olarak sürgüne gönderme için hükümetin onayı gerekmişse de genellikle hükümet Patrikhane’nin sürgün talebini sorgulamadan onaylamıştır24. Misyonerlerle ilişkilerinin bozulduğu ilk yıllarda, Patrikhane, Ermenilerin dini inançlarına zarar verdiği gerekçesiyle misyonerlerden şikâyetçi olmuş, Babıâli de gereğini yerine getirmiştir. 4 Mart 1839 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Beyoğlu’nda Amerikalılar tarafından açılan okulun, devam eden Ermenilerin inançlarını bozduğu için kapatıldığı, inançlarına aykırı zararlı kitaplar yayınlayan birkaç Ermeninin de sürgün edildiği yer almaktadır25. Cyrus Hamlin, Osmanlı topraklarındaki Protestan misyonerlik faaliyetleri içerisinde çok önemli bir isimdir. Hatıralarında, 1839’un ilk aylarında İstanbul’da Protestan Ermenilerle tanışmaya başladığını, yaklaşık 22 kişilik gizli bir topluluk olduklarını belirtir. Öğretmenleri Avedis Der Sahakian’ın kardeşi Hohannes Der Sahakian’ın liderliğindeki Evengelican Union isimli topluluk fiilen bir kilise gibi çalışmakta, düzenli olarak toplanmaktadır. Kardeşi Patrikhane’de tutuklu olarak bulunan ve sürgüne gönderilecek olan Avedis’in bir gün soluk soluğa gelerek polislerin evi aramaya geleceklerini bildirmesi üzerine Hamlin bazı evrakı alarak arka kapıdan kaçar. Bu olaydan sonra Ermeniler korkularından misyonerlerin evine gelmez olmuşlardır. 1839-1840 kışında İstanbul’daki misyonerlik çalışmaları ve hayatları hakkında çok düşündüklerini yazar. Protestanlığı kabul eden Ermeniler büyük zorluklarla karşılaşmakta, sürgün veya aforoz edilmekten korkmaktadırlar. Çok az sayıda Ermeni 24 Ermeni kiliseleri, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin kuruluşu ve yüzyıllar içerisindeki gelişimi, inanç esasları ve iç yapısı hakkında bir dönem Patriklik de yapmış bulunan yetkili bir kalemin eseri için bkz. Malachia Ormanian, The Church of Armenia, Her History, Doctrine, Rule, Discipline, Liturgy, Literature, and Existing Condition, Second Edition, G.Marcar Gregory (tr.), A.R.Mowbray & Co.Ltd., London 1955. 25 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), HAT, Belge No:512/25086. 416 Prof. Dr. Ömer TURAN misyonerlere yaklaşmaya cesaret edebilmektedir. 1840 yılının sonlarında, İstanbul’a geleli bir yıl dokuz ay geçtiği halde–Seropian’ın vekil ve Patrik olduğu döneme tekabül etmektedir–Protestanlığı kabul eden Ermenilere yönelik baskı sebebiyle halkla ilişkilerinin yok derecesinde olduğunu yazar26. Daha önceki Patriklik yıllarında yumuşak huyluluğu sebebiyle Güvercin olarak anılan Stephen 27 Eylül 1840’da yeniden Patriklik makamına geçti. Seropian’ın yerine Stephen’ın yeniden Ermeni Patriği oluşunu misyonerler büyük bir memnuniyetle karşıladılar.27 Ancak Stephen bu görevde ancak bir yıl kalabildi. 1 Ekim 1841 tarihinde Theodore Patrik oldu28. Bu yıllarda Ermeni Patrikhanesi’nin misyonerlerle ilişkisi hiç bir zaman 1830’lu yılların ilk yarısındaki gibi olmadı. Seropian dönemindeki kadar sert olmasalar bile Stephen ve Theodore dönemlerinde Patrikhane yine misyonerlere karşı oldu. Patrikler, vekiller, piskoposlar ve diğer yetkililer bazen sert bir şekilde misyonerlerin üzerine gittiler, bazen de görmezlikten geldiler. Ermeni Kilisesi teşkilatının genel tavrının yanı sıra yetkili kişilerin şahsi anlayış ve değerlendirmelerine göre de bu tavır yer yer sertleşti, yer yer gevşedi. The American Board’un yayın organı The Missionary Herald, Stephen döneminde Dwight’in haftada üç toplantı yaptığını, çalışmaların gayet iyi gittiğini yazdı. Hamlin’in Ermeniler için ne yapılacaksa bir an evvel yapılmasını isteyen, 28 Ağustos 1841 tarihli mektubunu yayınladı29. Amerikan misyonerlerinin Ermenilere yönelik Protestanlaştırma faaliyetleri içerisinde Bebek Semineri’nin özel bir yeri vardır. Hamlin tarafından 1840 Kasımı’nda açılan Bebek Semineri’nin amacı Protestan papaz ve vaiz yetiştirmektir. Evvela misyonerlik karşıtı Ermeniler Patriğe başvurarak Hamlin’in geri gönderilmesini istediler. Hamlin’i geri gönderemeyeceği cevabını veren30 Patrik, okulun açılmasından birkaç ay sonra harekete geçti. Bir Papas okula gelen öğrencilerin ve ailelerinin isimlerini belirledi. Ermeni Patrikhanesi’nin vekili Baron Nishan bir adamını Hamlin’e göndererek, bütün öğrencilerin ve ailelerinin listesine 26 Cyrus Hamlin, My Life and Times, Second Edition, Congragetional Sunday School and Publishing Society, Boston ve Chicago 1893, s.183-185, 205-210. 27 The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.6. 28 Arpee, The Armenian Awakening..., s.100-109. 29 The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.6, 13-15. 30 Cyrus Hamlin, Among the Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1881, s.62. 417 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 sahip olduklarını, aileleri Patrikhaneye çağırıp bütün öğrenciler okuldan ayrılana kadar onları hapiste tutacaklarını bildirdi. Hamlin de okuldaki çocukları aileleri ile birlikte Patriğe göndererek kendisi ile çatışmak için değil halkına yardım için İstanbul’da bulunduğunu, semineri kapattığını ve bütün çocukları dağıttığını bildirdi. Sarrafların kendisine baskı yaptıklarını ve böyle hareket etmeye mecbur kaldığını, akıllı bir insan olan Hamlin’in kendisini tatsız bir şey yapmaktan kurtardığını söyleyen Patrik, yabancıların okulundan daha iyi bir okul açacaklarını vaat etti. Mamafih bir grup Ermeni esnaf bu tavra karşı çıkarak Patrikhane’yi geri adım atmaya mecbur bıraktı. Üç hafta sonra öğrenciler yeniden okula gelmeye başladılar. Bu sefer öğrencilerin sayısı 12’den 14’e çıktı. Seminer 1841 Kasımı’nda aynı yerde bir başka binaya taşındı. Öğrenci sayısı 20 oldu. Pek başarılı olamasa da Ermeni Patriği misyonerleri memleketlerine gönderme, çocukları tekrar kendi eğitimine alma uğraşını sürdürdü31. 3 Mayıs 1841 tarihli mektubunda, Patrikhane’deki bir toplantıdan sonra doğrudan kendisine gelen bir Ermeni papasın, Patrikhane’de misyonerlerin durumunun tartışıldığını, bu günlerde fazla göze batmamalarının uygun olacağını, okulu büyütmemelerini tavsiye ettiğini aktaran Dwight32, bir başka mektubunda, 1841 yılında 1000 kişi ile görüştüğünü; Ermeni Patrikhanesi vekilliğine yeni gelen kişinin kendilerine yakın olduğunu, Trabzon’da iken Protestanlıkla itham edildiğini, tercüme işinde kendilerine yardımcı olabileceğini söylediğini yazmaktadır33. Daha evvel Tokat’ta görev yaparken misyonerlerden dağıtmak için kitap alan, 1839 yılında Protestanlıkla suçlanıp Erzurum’a sürülen piskopos burada misyonerlere karşı sert bir tutum içerisine girmiştir34. Misyonerlerin kitaplarını lanetlemiş, misyonerlerin Ermenilerle temasını önlemeye çalışmıştır35. The American Board’un Eylül 1842’de yapılan genel kuruluna sunulan yıllık faaliyet raporunda Ermenilere yönelik faaliyetleri hakkında olumlu ifadelere yer verilmekte ve hasat zamanı olduğu vurgulanmaktadır36. 31 32 33 34 35 36 418 Hamlin, My Life and Times, s.213-216, 221; Hamlin, Among the Turks, s.65-66. The Missionary Herald, Vol.38, No:3, March 1842, s.81-82. The Missionary Herald, Vol.38, No:11, November 1842, s.447. The Missionary Herald, Vol.38, No:2, February 1842, s.48. The Missionary Herald, Vol.39, No:8, August 1843, s.323. The Missionary Herald, Vol.38, No:11, November 1842, s.421. Prof. Dr. Ömer TURAN Patrikhane’nin 1839 yılında yasak getirmesine rağmen misyonerler İzmir’deki matbaalarında kitaplar basmayı ve dağıtıp satmayı sürdürmüşlerdir. 1841 yılında misyonerlerin İzmir’deki matbaasında Ermenilere yönelik olarak 1.340.000 sahife Ermenice, 3.860.000 sahife Ermeni harfleriyle Türkçe yayın yapılmıştır37. Burada Ermeni harfleriyle Türkçe yayınların sahife sayısının Ermenicelerin üç misli olması bilhassa dikkati çekmektedir. Yasağa rağmen her yıl basılan kitap ve sahife adedi azalmamış artmıştır. 1842 yıl itibariyle ellerinde 30 çeşit kitap vardır ve Ermenice ve Ermeni harfleriyle Türkçe toplam 19.000 kitap basmışlardır. Ermeni harfleriyle Türkçe Eski Ahit bu rakama dâhil değildir. Bastıkları kitapları yarı fiyatına satmaktadırlar38. Bursa’dan Benjamin Schneider, Haziran 1840’ta hemen her gün kitap talebi aldığını, bir Ermeni köyüne 36 kitap ve broşür gönderdiğini, bir okul müdürünün kitaplara yasak getirilmesi talebiyle Piskopos’a vekâlet eden Vartabed’e çıktığını ancak Vartabed’in bu talebe itibar etmediğini39; Ağustos 1841’de Balıkesir’deki bir panayırda toplam 247 kitabın satıldığını yazmaktadır40. Erzurum’dan William C. Jackson, 7 Aralık 1840 tarihli mektubunda, bir önceki yıl konulan yasağın etkisinin gevşediğini, kitaplarına büyük bir talep olduğunu; 7 Ocak 1841 tarihli mektubunda ise kitapları alan iki kişinin yasağı öğrenince kitapları geri getirdiklerini yazmaktadır41. Henry A. Homes 15 Mayıs 1842’de İstanbul’daki Patriklerin, yabancıların yayın yapmalarının izne bağlanması hususunda Babıâli’ye başvurduklarını, şimdilik uygulanmamakla birlikte Patriklerden izin almadıkça yeni kitap basılamayacağını bildirmektedir42. Goodell 1842 yılının sessiz ama verimli geçtiğini, İstanbul’da durumun sakin olduğunu taşrada ise hala sıkıntılar yaşandığını bildirir43. 1845 yılında Ermenilere yönelik olarak 39.000 kitap ve broşür, bir başka ifade ile toplam 4.150.000 sayfa basmışlardır44. 37 “Abstract of the Thirthy-Second Annual Report”, The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.5. 38 The Missionary Herald, Vol.38, No:10, October 1842, s.388; Vol.38, No:11, November 1842, s.453; Vol.39, No:9, September 1843, s.350. 39 The Missionary Herald, Vol.38, No:2, February 1842, s.49-50. 40 The Missionary Herald, Vol.38, No:6, June 1842, s.222. 41 The Missionary Herald, Vol.38, No:2, February 1842, s.47-48. 42 The Missionary Herald, Vol.39, No:3, March 1843, s.107. 43 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.280-281. 44 The Missionary Herald, Vol.42, No:1, January 1846, s.5. 419 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Amerikan misyonerler bu yıllarda karşılaştıkları zorluklara rağmen Anadolu’ya yayılmayı sürdürdüler. İzmir, Bursa ve Trabzon’a ilaveten, 1839’da Erzurum’da, 1840’da da Adapazarı’nda istasyonlar açtılar. Ermeni Patrikhanesi’nin niyetinin kendilerini Amerika’ya geri göndermek olduğunu düşünen misyonerler, İstanbul’daki Amerikan elçiliğine müracaat ederek himaye edilmelerini istediler. Ancak o dönemde Amerikan elçiliği misyonerlerle ilgili konulara girmemeye özen gösterdi. Amerika ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 1830 yılında imzalanan ticaret anlaşmasının misyonerleri kapsamadığını belirterek teklifi reddetti. Bunun üzerine misyonerler the American Board vasıtasıyla Amerikan hükümetine başvurarak korunmalarını sağladılar45. 1842 yılında Viyana’dan İstanbul’a gelen Schauffler, misyonerlerin evlerinin Ermeni casuslar tarafından gözlendiği için evlerinde Protestan Ermenilerle toplanamadıklarını başka yerlerde gizli gizli bir araya geldiklerini yazmıştır. 1843 yılı sonlarında Rufus Anderson ve Joel Hawes İstanbul’a geldiklerinde zorluklara rağmen cemaatin tamamen dağılmamış ve misyonun kapanmamış olduğunu görmekten duydukları memnuniyeti ifade etmişlerdir46. 1843 Yazından sonra Patrikhane misyonerlere karşı yine sert bir tutum içerisine girdi. 1843 Eylülü’nde Ermeni Patriği iki Pazar ayininde misyonerler ve Protestanlar aleyhine çok ağır ifadeler kullandı. Patriğin konuşmalarının eskisi gibi Ermenileri korkutmadığını, Ermenilerin misyonerlere gitmeyi sürdürdüklerini bildiren Hamlin, Patrikhane’nin baskısıyla üç dört öğrencinin okuldan ayrıldıklarını aktardı47. Dwight, İstanbul’dan gönderdiği 30 Mart 1844 tarihli mektubunda son üç ay 45 Schauffler, Autobiography of William G. Schauffler..., s.131-134. 1820’li yıllarda Amerikan misyonerlere karşı takındığı sert tavırdan bahsettiğimiz Marunî Patriği, 1841 yılında Suriye Valisi Zekeriya Paşa’ya müracaat ederek yıkıcı faaliyetlerinden dolayı söz konusu misyonerlerin çalışmalarının yasaklanmasını istedi. Suriye’den gelen bu talep doğrultusunda Babıâli Mayıs 1841’de Amerikan elçiliğinden söz konusu misyonerlerin Lübnan’dan çekilmelerini istedi. Amerikan elçisi cevabında, misyonerleri çalıştıkları yeri terke zorlayamayacakları ve bu konuda bir sorumluluk alamayacakları cevabını verdi. Çağrı Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations,” Turkish-American Relations Past, Present and Future, Mustafa Aydın and Çağrı Erhan (eds.), Routledge Taylor & Francis Group, London and New York 2004, s.15. 46 Schauffler, Autobiography of William G. Schauffler..., s.180. 47 The Missionary Herald, Vol.40, No:4, April 1844, s.115; Vol.40, No:7, July 1844, s.226. 420 Prof. Dr. Ömer TURAN içerisinde Ermeni kiliselerindeki vaazların konusunun değiştiğini, kendilerine yakın vartabetlerin, azizlerin menkıbeleri yerine İncil’i anlattıklarını; Patriğin bir Pazar ayininde yine Protestanlar aleyhine konuştuğunu, misyonerlerin İncil’i oltanın ucundaki balık gibi tuttuklarını, asıl amaçlarının toplumu imha olduğunu söylediğini bildirdi48. Patrikhane’ye bağlı Gregoryen Ermeniler ile Protestan misyonerler ve Protestanlığı kabul eden Ermeniler arasındaki gerginlik ve çatışmalar İstanbul’un yanı sıra misyonerlerin faaliyet gösterdiği Anadolu şehirlerinde de devam etti. Erzurum Ermenileri Nisan 1843’te Patrikhaneye mektup yazarak 46 kişinin Protestan olmasından ve kitaplar dağıtılmasından şikâyet ettiler49. Erzurum Piskoposu Ağustos 1843’te misyonerlerle görüşülmesini yasakladı. Pasin’de beş papas misyonerlere yakın olduğu gerekçesiyle görevlerinden alındı50. Erzurum Ermenileri, yine 1843 yılında, Ermenilerin dini usullerini ihlal ettikleri gerekçesiyle iki Amerikan misyonerini Osmanlı makamlarına şikâyet ettiler. Osmanlı hükümeti konuyu Amerikan elçiliğine bildirdi ve gerekli incelemenin yapılması için Erzurum Valisine emir verdi51. 7 Şubat 1844 tarihinde Erzurum’dan gönderilen cevapta Erzurum’da Ermenileri Protestan yapmak isteyen iki Amerikalı rahibin Ermenilerle görüştürülmediği ve İstanbul’a gönderileceği bildirildi.52 Aynı yıllarda benzer olaylar Trabzon’da da yaşandı. 1843-1844 kışında Trabzon Ermenileri Patriğe 27 imzalı bir dilekçe göndererek, hükümetin misyonerleri şehirden atmasını istediler. 10 Nisan 1844’de ölen bir Protestan’ın cenazesi Ermeni Kilisesine ait olan mezarlığa kabul edilmedi. Cenaze ortada bırakıldı. Nihayet geceleyin Türk hamallar cenazeyi alarak şehrin dışındaki bir yere gömdüler. 14 Nisan günü Ermeni Vartabed Trabzon’un küçük kiliselerini kapatarak bütün ahaliyi en büyük kilisede topladıktan sonra Protestan oldukları için üç kardeşi aforoz etti. Onların evlerini, onlara selam vereni, onlardan selam alanı lanetledi. Bunlar gibi başkalarının da olduğunu, kendilerini düzeltmezlerse onların da aforoz edileceklerini bildirdi53. Benzer gerginlikler başka 48 49 50 51 52 53 The Missionary Herald, Vol.40, No:10, October 1844, s.355. The Missionary Herald, Vol.40, No:3, March 1844, s.76-77. The Missionary Herald, Vol.40, No:9, September 1844, s.296. BOA, C.DH., Belge No:30/1485. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:1/14. The Missionary Herald, Vol.40, No:9, September 1844, s.297-299. 421 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 yerlerde de yaşandı. Ermeniler Mayıs 1844’te Osmanlı hükümetine başvurarak, Erzurum, Trabzon ve Bursa’da Ermenileri Protestanlığa teşvik eden Amerikan misyonerlerinden şikâyetçi oldular, Ermeniler arasında Protestanlık propagandasının yasaklanmasını istediler54. Ermenilerden gelen şikâyetler doğrultusunda, Hariciye Nezareti Amerikan Elçiliğine bir yazı yazarak huzursuzluk çıkaran misyonerlerin geri çekilmesini istedi. Amerikan Elçiliği’nin misyonerlere karışamayacakları cevabı üzerine Babıâli adı geçen üç vilayete emirler gönderdi, Ermeniler arasında Protestanlaştırma faaliyetlerinin yasak olduğunu bildirdi. 1844 ve 1845 yılları arasında Hıristiyan topluluklara yönelik Amerikan misyonerlik faaliyetleri konusunda Babıâli ile İstanbul’daki Amerikan Elçiliği arasında bir hayli yazışma yapıldı. Bununla ilgili Amerikan Elçisi Carr, Washington’a gönderdiği bir değerlendirmede, Osmanlı hükümetinin misyonerlerin insani yardım faaliyetlerinden rahatsız olmadığını ancak Hıristiyan din adamlarının isteklerinden dolayı konunun bir mesele haline geldiğini bildirmektedir55. Ele aldığımız dönem içerisinde, Amerikan misyonerlerinin en istikrarlı muhalifleri Katolik kilisesi ve misyonerleri olmuşlardır. Suriye’deki Marunî Patriği’nin 1820’li yıllarda Amerikan misyonerlere ve Protestanlığı benimseyen mensuplarına karşı tutumundan bahsetmiştik. Amerikan misyonerler İstanbul’da Ermenilere yönelik faaliyetlerinde de Katoliklerle çatıştılar. Goodell 1841 yılında Ermeniler için ne yapılacaksa bir an evvel yapılması gerektiğini yazarken, aksi takdirde Ermeni çocuklarını Katoliklere kaptıracaklarını belirtiyordu56. Hamlin, 1840 sonlarında Bebek’te Seminerini açtıktan altı ay sonra Katolikler aynı semtte benzer bir okul açtılar. 1843-1844 Kışında İstanbul’da Lazaristlerin veya Cizvitlerin desteğiyle Protestanlar aleyhine bir kitap çıkarıldı57. 1845 yılında Cizvitler Protestan misyonerler aleyhine Boré imzalı iki kitap yayınladılar. Bunlardan Ermenice olanı Fransızca’dan tercümeydi, Ermeni harfleriyle Türkçe olanı ise Vanlı Ermeni ile Protestan Öğretmen başlığını taşıyordu58. 54 55 56 57 58 422 BOA, C.HR., Belge No:83/4111; HR.MKT., Belge No:4/18. Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, s.15-16. The Missionary Herald, Vol.38, No:1, January 1842, s.6, 13-15. The Missionary Herald, Vol.40, No:1, January 1844, s.25. The Missionary Herald, Vol.41, No:2, February 1845, s.6, 50-51. Prof. Dr. Ömer TURAN 1845 Yazında hem Fener Rum Patrikhanesi hem Yunan Ortodok Kilisesi Protestanlara karşı ayrı ayrı aforozlar yayınladı. İstanbul’daki Fener Patrikhanesi, İncil’i muhtelif dünya dillerine tercüme ettirip dağıtmayı gaye edinen British and Foreign Bible Society isimli İngiliz misyonerlik cemiyetini aforoz etti. Söz konusu cemiyetin 1840 yılında tercüme ettirerek bastırdığı Eski Ahit’in ve Cemiyetin diğer kitaplarının alınmasını, satılmasını, okunmasını yasakladı. Bu kitapların din karşıtı ve devlet karşıtı olduğunu ilan etti.59 1845 Ağustosu’nda Yunanistan Kutsal Sinodu, bu ülkedeki tek the American Board misyoneri King’i aforoz etti. Aforoz Yunanistan’daki bütün kiliselerde duyuruldu. Sinod ayrıca Yunanistan Anayasası’nı ve Ceza Kanunu’nu ihlal ettiği gerekçesiyle King’i Yunan hükümetine şikâyet etti60. Bu yıllarda İstanbul’daki the American Board misyonerleri, Katolik ve Ortodokslardan çok İstanbul’daki bir başka Amerikan Protestan misyonerinden bekledikleri desteği bulamamaya içerlediler. İstanbul’daki the American Board misyonerleri ile Amerikan Episcopol Cemiyeti’nin misyoneri Horatio Southgate arasındaki tartışma ve anlaşmazlıklar çerçevesinde the American Board misyonerleri Southgate’i, Katolik misyonerler gibi kendilerine muhalefet etmek ve çalışmalarını zorlaştırmakla itham ettiler; Southgate’in Ermeni Patrikhanesi’ni haklı bulduğunu, Protestanların tavrını isyankârlıkla nitelediğini, Ermeni Patrikhanesi’nin aforozunu haklı görerek İngiliz Büyükelçisi’ne müdahale etmemesini telkin ettiğini yazdılar. Bu konuda Amerika’daki iki misyonerlik kuruluşu arasında tartışmalar, karşılıklı ithamlar yaşandı ve yayınlandı61. Bu şartlarda İstanbul, İzmir ve Bursa’da piskoposluk yapmış olan Matthew’un 29 Temmuz 1844 tarihinde Patrik oluşu ile Patrikhane’nin misyonerlere karşı tavrı çok sertleşti. Matthew piskopos iken misyonerlerle irtibatı olan, onlarla şahsen görüşen bir insandı. Patrik seçildikten sonra kendisini ziyarete gelen Protestanlara iyi davrandı. Protestanlara, 59 The Missionary Herald, Vol.41, No:2, February 1845, s.51-52. 60 The Missionary Herald, Vol.41, No:12, December 1845, s.415. 61 Schauffler, Autobiography of William G. Schauffler..., s.188; The American misyonerlerinin bu konuda yayınladığı bir kitapçık için bk. A Letter from the Missionaries at Constantinoplein Reply to Charges by Rev. Horatio Southgate, Crocker and Brewster, Boston 1844. Southgate bu ithamlara bir kitapçık yayınlayarak cevap verdi: Horatio Southgate, A Letter to a Friend, in Reply to a Recent Pamplet, from the Missionaries of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, at Constantinople, D.Appleton & Co., New York, Philadelphia 1845. 423 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 makul davranırlar ve Ermeni Kilisesine karşı saldırgan olmazlarsa bir zarar görmeyecekleri intibaını vermeye çalıştı. Amerikalılar işlerini yapsınlar, bir şeye karışmasınlar, ortalığı karıştırmasınlar demekle birlikte sistemli olarak misyonerler aleyhinde çalışmaya başladı. Çocuğunu Bebek Semineri’ne gönderdiği için mahcubiyet içerisinde olduğunu söyleyenlere, çocuklarını oradan seçerlerse en iyi okulu açacağını vaat etti. Yanında Protestan Ermeni çalıştıran ileri gelen Ermenilere, bunları işten atmalarını, bunlara iş vermemelerini istedi. Emir uygulandı. Ayrıca Ermeni papazlara emir vererek cemaatlerindeki herkesin gelip günah çıkarmasını sağlamalarını istedi. Günahlarını itiraf edenlerin affedilerek cemaate dâhil edileceğini bildirdi. Bu emir Protestan olduğundan şüphelenilen herkese ulaştırılacak, günah çıkarmaya gelmeyi reddedenlerin isimleri bir liste halinde Patrikhane’ye bildirilecekti62. İstanbul’dan yazdığı 9 Aralık 1844 tarihli mektubuna göre, Goodell, Patrikhane’de her Çarşamba günü toplanarak gelen şikâyetleri değerlendiren 12 kişilik heyetin bir üyesiyle görüştü. Söz konusu şahıs, adil bir değerlendirme yapabilmek için Goodell’dan, çalışma şekil, prensip ve kurallarını gösteren bir metin hazırlamasını istedi. Aynı şahıs bir Protestan’dan Goodell’in bir konuşmasından tuttuğu notları istedi. Yine aynı şahıs Goodell’a ne kadar kalacaklarını sordu. Goodell, Türkiye’de çok iyi okullar açılıp kendi okullarına gerek kalmayıncaya kadar, bütün kiliselerde çok iyi vaazlar verilip kendi yabancı aksanlı vaizlerine insanların ihtiyaç duymayacakları zamana kadar ve İncil’in ışığının ve rahmetinin her yeri kuşatmasına kadar kalacakları cevabını verdi63. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde aforoz edilen Protestan Ermenilerle ilgili Ocak 1845 tarihli iki önemli belge bulunmaktadır. Bu belgelerin 9 Ocak 1845 tarihli olanında, Protestanlığı benimsedikleri için Patrik tarafından aforoz edilen bir grup Ermeni Osmanlı hükümetine müracaat ederek kendilerine kolaylık gösterilmesini istemektedir64. Ocak 1845 tarihli diğer belge ise Protestanlığı benimseyenlerin Gregoryen Ermeni toplumundan tamamen soyutlanması üzerine, İngiltere’nin İstanbul’daki Büyükelçisi Canning’in Hariciye Nezareti’ne yazdığı mektubun tercümesidir. Canning, ruhban sınıfının kendi mezheplerine 62 The Missionary Herald, Vol.41,, No:4, April 1845s.109-112; Arpee, The Armenian Awakening..., s.110. 63 The Missionary Herald, Vol.41, No:4, April 1845, s.112-113. 64 BOA, A.MKT., Belge No:21/78. 424 Prof. Dr. Ömer TURAN aykırı olarak inanç propagandası yapanları kiliselerinden uzaklaştırabileceğini, ancak olayın boyutlarının belediye hukukuna, özel ve şahsi ilişkilere ve geçim kaynaklarına el uzatılması noktasına getirilmemesi gerektiğini vurgulayarak Osmanlı hükümetinin buna izin vermemesini istemektedir65. Eğer bu belgelerdeki tarihler doğru ise aforozların 1845 Ocağı’nda veya hatta daha önce başladığını düşünmemiz gerekir. Ancak misyonerlerin kaynaklarında böyle bir bilgi yoktur. Daha da önemlisi olayların genel seyri içinde bu iki belgede geçen hadiselerin 1845 değil 1846 yılında vuku bulmuş olması daha mantıklı görünmektedir. Dolayısıyla bu iki belgenin tarihlendirilmesinde bir yanlışlık yapılmış olabileceğini düşünüyoruz. 1845 yılı boyunca Ermeni Patrikhanesi misyonerler ve Protestanlık faaliyetleri aleyhine tutumunu sürdürdü. Patrikhane’nin baskısıyla 1845 Şubat ve Mart aylarında dört öğrenci Bebek Semineri’nden ayrıldı66. Aynı şekilde Seminerin Ermenice öğretmeni ayrılmak zorunda bırakıldı67. Dwight, 6 Mart 1845 tarihli mektubunda, Patrikhane’nin günah çıkarma talimatının istenildiği şekilde yürümediğini yazdı68. Aynı yıl Hristiyan ilahiyatı konusunda Patrikhane yanlıları ile Protestan Ermeniler arasında tartışmalar yaşandı. Genellikle evlerde yapılan bu tartışmalarda Patrikhane’nin anlayışını Tscamourjian, Protestanların anlayışını ise Apisoghom savundu69. Tscamourjian Patrikhane’de Protestanlığa karşı Ermeni kilisesinin din anlayışını savunan Kilisenin Yanılmazlığı ve İnanç ve Doğru Çalışma başlıklı iki konferans verdi70. Tscamourjian’ın iki konferansı daha sonra kitapçık şeklinde bastırıldı. Misyoner Wood ve Hatschadurian bunlara birer kitapçıkla cevap verdiler71. Her şeye rağmen Protestanlık Ermeniler arasında yayılmasını sürdürdü. İstanbul’da Ermeni kızları için bir seminer açılması için misyoner Henry J. Van Lennep ve karısı tarafından yürütülen çalışmalar, bayan Van Lennep’in ölümü üzerine durmuştu. Harriott M. Lowell’in İstanbul’a gelmesiyle bu çalışmalar yeniden başladı. Goodell’in 17 Kasım 65 BOA, HR.SYS., Belge No:1774/1. 66 The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.201; Vol.41, No:9, September 1845, s.291. 67 The Missionary Herald, Vol.42, No:3, March 1846, s.76-77. 68 The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.199. 69 The Missionary Herald, Vol.44, No:2, February 1848, s.39-43. 70 The Missionary Herald, Vol.42, No:3, March 1846, s.78. 71 Arpee, The Armenian Awakening..., s.110-113. 425 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 1845 tarihli mektubuna göre, seminer yaşları 11-13 arası olan altı ve 20 civarında olan iki öğrenciyle başladı. Bayan Lowell’in Ermenicesinin yeterince iyi olmaması sebebiyle bu kadar öğrenci kabul edebildiler. Seminerde yemek yapmak ve çamaşır yıkamak dışında kalan bütün işleri kızlar yapıyorlardı. Goodell sabahları Türkçe duaya katılıp Eski Ahit okuyor, Dwight ise akşamları Ermenice yapılan duaya katılıp Yeni Ahit okuyordu. Goodell 27 Kasım 1845 tarihli mektubunda da yakında Galata’da açılacak olan küçük kilise ile İstanbul’da Protestanların Pazar ayinlerini yapabilecekleri mekânların sayısının dörde çıkacağını bildiriyordu72. Protestan Ermeniler 1845 yılı boyunca Erzurum, Trabzon İzmit, Adapazarı ve Bursa’da Patrikhane taraftarlarının baskılarıyla karşılaştılar73. 1845 başlarında Trabzon’dan Protestan bir Ermeni, Piskopos ve Patriğin talebiyle Trabzon Valisi tarafından tutuklanarak İstanbul’a gönderilip, tımarhaneye konuldu. Çocuk bir süre sonra tımarhaneden çıktı, İstanbul’daki Protestan cemaate katıldı. Misyonerler bu hareketi kendilerine bir gözdağı olarak algıladılar74. Nisan 1845’te Trabzon’da Ermeniler Patriğe bir dilekçe göndererek Protestanlık propagandasının yasaklanmasını istediler. Dilekçelerine henüz cevap gelmeden Trabzon’da Protestan bir Ermeni kadın öldü. Ailesinden yeniden kiliseye bağlılık sözü alınmasına rağmen kadının cenazesi Ermeni mezarlığına kabul edilmedi. Kadının cenazesinin başka bir yere defnedildiği gün Patrik’ten beklenen cevap geldi. Patrik Protestanlara her türlü zorluğun çıkarılması, selamlarının alınmaması, kendilerine selam verilmemesi, onlarla iş yapılmaması, ev ve işyeri kiralanmaması talimatını verdi75. 1845 Yazında Adapazarı’nda misyoner Schneider kadı ve mutasarrıf tarafından şehirden atıldı76. 1846 yılı Gregoryan ve Protestan Ermeniler arasındaki ilişkiler bakımından daha da sert geçti. Ermeni Patrikhanesi Kilisesi’nde, 27 Ocak 1846 tarihinde gerçekleştirilen pazar ayininde, Patrik Matthew, Der Vertannes isimli Protestanlığı benimsemiş Ermeni papası aforoz ettiğini duyurdu. Patriğin aforoz metni şehirdeki bütün Ermeni kiliselerinde 72 73 74 75 76 426 The Missionary Herald, Vol.42, No:3, March 1846, s.74-76. The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.199. The Missionary Herald, Vol.41, No:9, September 1845, s.292. The Missionary Herald, Vol.41, No:6, June 1845, s.298-301. The Missionary Herald, Vol.42, No:4, April 1846, s.109. Prof. Dr. Ömer TURAN okundu77. 12 Ocak 1846 tarihli aforoz metninde, Vertanes, hakikatin düşmanı şeytan, Kutsal Kilisenin düşmanı hain, cemaati bölen ve ahaliyi iğfal eden, İsa’nın katili, şeytanın ve İsa düşmanlarının çocuğu olarak nitelendi. Bir şeytan ve şeytanın çocuğu olması itibariyle cemaatten çıkarıldığı, cemaate girmesinin yasaklandığı, İsa’nın manevi bedenini kesen birisi olması sebebiyle papazlıktan atıldığı ilan edildi. Asmanın kuru bir dalı olması sebebiyle sadece ateşte yakmaya yarayacağı bildirildi. Şeytan suratlı olması sebebiyle yüzüne bakılmaması, ruhları zehirleyen bir kişi olması bakımından selamının alınmaması, evleri talan eden bir kurt olması sebebiyle kutsal mekânlara sokulmaması istendi. Ebeveynler, aile fertlerini yeni mezhepçilerin yanlış doktrinlerini benimseyenlerin iğfalinden korumaları konusunda uyarıldı78. Vertanes’in aforozu münferit bir hadise olmanın ötesinde diğer Protestanlara da bir uyarı mahiyetindeydi. Bu meyanda aforoz metni okunmak için İmparatorluk dâhilindeki bütün Ermeni kiliselerine gönderildi. Patrik Protestanlığı benimseyen Ermenileri toplumdan dışlamak ve en ağır bir şekilde cezalandırmak istiyordu. Aforozun ilanını takip eden günlerde Protestan Ermeniler birer ikişer Patrikhaneye davet edilerek, şeytana kapıldıklarına, pişman olduklarına, bir daha misyonerlerle ilişki kurmayacaklarına dair bir yazıyı imzalamaları istendi. Aksi takdirde kendilerinin de aforoz edilecekleri söylendi79. Birinci aforozdan bir hafta sonra Matthew, ikinci bir aforoz yayınladı. Bazılarının zannettiği gibi birinci aforozun sadece Vertanes’e yönelik olmadığına dikkat çekerek, Tanrı’nın, bütün azizlerin ve kendisinin Vertanes’i ve Vertanes gibi düşünenlerin tamamını aforoz ettiğini ilan etti. Böyle bir oğlu, kardeşi veya iş ortağı olan ve böyle birine yardım eden ve böyle birine ekmek verenlerin evlerinde zehirli bir yılan beslediklerini, bir gün o yılan tarafından zehirlenerek öldürüleceklerini ve ruhlarını kaybedeceklerini bilmeleri gerektiği; bunların Hz. İsa’ya ihanet eden Yahuda’ya ekmek verdiklerini; bu insanların Hristiyanlığın düşmanı olduklarını ve Ermenilerin Kutsal Ortodoks Kilisesi’ne zarar 77 The Missionary Herald, Vol.42, No:5, May 1846, s.164. 78 Aforoz metninin İngilizcesi için bk. The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.196-197. 79 The Missionary Herald, Vol.42, No:5, May 1846, s.165-167. 427 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 verdiklerini duyurdu. Ermenilerin bu tip insanlardan uzak durmalarını istedi80. Aforoz kilise üyeliğinden çıkarılmaktan ibaret değildi. Aforoz edilen kişi toplumdan dışlanıyor, iktisadi ve sosyal bakımdan büyük bir darbe yiyordu. Osmanlı millet sistemi içerisinde Patrikhane’nin dinin yanı sıra siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatı da kontrolü altında tuttuğu hatırlanırsa cezanın ağırlığı daha bir anlaşılabilir. Aforozun ilan edilmesinin ertesi gününden itibaren Protestan Ermenilerin ailelerinden ve sosyal hayattan dışlanması başladı. Evlerinden çıkarıldılar, işlerini kaybettiler. Dwight 17 Şubat itibariyle aforoz edilenlerin sayısının otuza yakın olduğunu bildirdi81. Aforoz edilen Ermenilerin işyerleri ve dükkânları kapatıldı. Bu meyanda aforoz edilen otuz beş civarında Ermeni işadamının ticaret yapma izni elinden alındı. Yabancılar marifetiyle dükkân açanlara boykot uygulandı. Gregoryen Ermenilerin aforoz edilen Ermenilere borçlarını ödemek yükümlülükleri ortadan kalktı. Aforoz edildiği için yerinden olan Ermenilerin bir kısmı misyonerlere sığındılar, bir kısmı misyonerler tarafından sağlanan imkânlarla kalacak yer buldular. Aforoz edildiği için maddi ve manevi zarara uğrayan Ermeniler, durumlarını anlatan bir metin hazırlayarak Avrupa’nın ve Amerika’nın Protestan çevrelerine gönderdiler ve yardım istediler. Hazırladıkları metin bazı gazetelerde yayınlandı82. Gelen yardımlarla aforoz edildikleri için mağdur olan Protestan Ermenilerin acil ihtiyaçları karşılandı. Misyonerlik kaynaklarına göre yetmiş civarında Ermeni bu şekilde evinden, mahallesinden ve toplumundan ayrılmak zorunda kaldı83. Protestan Ermeniler birinci aforozun ilanından iki gün sonra Patrikhaneye bir mektup yazarak inançsız olduklarına dair iddiaları reddettiler. Teslise, Baba, Oğul ve Kutsal Ruha inandıklarını bildirdiler. Kiliselerinin yıkıcısı ve milletlerinin düşmanı olmadıklarını, kendilerine Protestan denildiğini, milliyetlerinin Ermeni ve dinlerinin Hristiyanlık 80 Joseph L. Grabill, Protestant Diplomacy and the Near East, Missionary Influence on American Policy, 1810-1927, University of Minnesota Press, 1971, s.13. Bu ikinci aforoz metninin İngilizcesi için bkz. The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.198. 81 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.199. 82 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.198-199. 83 Arpee, The Armenian Awakening..., s.123-125; Hamlin, My Life and Times, s.284285; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.308-314. 428 Prof. Dr. Ömer TURAN olduğunu belirterek Osmanlı vatandaşı olduklarını vurguladılar84. Şubat ortalarında Protestan Ermeniler Patrikhane’ye ikinci bir mektup yazarak aforoza karşı çıktılar, dokuz madde halinde inançlarının esaslarını ortaya koydular85. İlaveten, 15 Şubat 1846 tarihinde Hariciye Nezareti’ne bir dilekçe yazarak durumlarını anlattılar. Patrikhane’nin ateistlik ve Protestanlık ithamıyla kendilerini Kiliseden atmakla kalmayıp ailelerinden, evlerinden ve işyerlerinden de attığını ve iş bağlantılarını feshe, ticaret yapma izinlerini iptale gittiğini belirttiler. Hükümetin Patrikhane’yi bu tutumundan vazgeçirmesini talep ettiler86. Tanzimat Fermanı ile başlayan bu yeni dönemde daha önceki yıllarda olduğu gibi Ermeni Patrikhanesi’nin doğrudan Ermenileri hapis etme yetkisi yoktu. Buna rağmen dolaylı olarak bazı ileri gelen Protestan Ermenilerin Osmanlı hükümeti marifetiyle hapsedilmesi sağlandı. İngiliz ve Prusya büyükelçileri ve Amerika’nın İstanbul’daki temsilcisi Protestan Ermenilerin durumu ile ilgilendiler. Hariciye Nazırı Reşit Paşa ile konu hakkında haberleştiler87. Nihayet Reşit Paşa Mart ortalarında Ermeni Patriği Matthew’u çağırarak Protestanlığı benimseyen Ermenilere karşı takındığı sert tutumu bırakmaya davet etti. Bu meyanda hapsedilen Protestan Ermeniler serbest bırakıldılar88. Bilahare Patrikhane’nin yayınladığı bir broşürde Protestanlara eziyet yapılmadığı savunuldu. Patrik kürsüsünde, Türkiye’de dinin özgür olduğunu söyledi89. 1846 Nisanı sonlarında Prusya ve İngiltere büyükelçileri aforoz edilen Ermenilerle ilgili olarak yeniden Osmanlı hükümetine başvurdular. Reşit Paşa İngiliz Büyükelçisi Canning’e Protestan Ermenilerin yeniden işyerlerini açma haklarına ve diğer sivil haklarının garanti edileceğine dair söz verdi90. Nihayet Reşit Paşa Mayıs başlarında Protestan Ermenilerin işlerine dönebileceklerini bildirdi. Bu iznin alınmasında Canning büyük bir rol oynadı. Prusya Büyükelçisi Le Coq ve Amerikan 84 Mektubun tam metninin İngilizcesi için bk. The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.197-198. 85 Arpee, The Armenian Awakening..., 121-123. 86 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.198-199. 87 The Missionary Herald, Vol.42, No:6, June 1846, s.195, 199, 203. 88 The Missionary Herald, Vol.42, No:7, July 1846, s.218-219. 89 The Missionary Herald, Vol.42, No:7, July 1846, s.223-224. 90 The Missionary Herald, Vol.42, No:8, August 1846, s.270. 429 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 temsilcisi Brown da her zaman Protestanlara sahip çıktılar91. İşyerlerini açabileceklerine dair Sadrazamın imzasıyla verilen izinde Ermeniler değil Protestanlar olarak adlandırıldılar. Sadrazamın Erzurum Valisine gönderdiği, Patrikhane’ye karşı kendilerini koruyan 2 Haziran tarihli mektupta Protestanlar şeklinde anıldılar92. Patrikhane’nin pişmanlık belgesi İstanbul’da olduğu gibi Anadolu’da da Protestan Ermenilere sunuldu. İmzalamayı kabul etmeyenler aforoz edildi. Bu çerçevede Bursa’da ve İzmir’de dörder Protestan aforoz edildi. Bu iki şehirde Protestan Ermeniler ayrıca bir baskı görmediler. Trabzon’da dokuz kişi aforoz edildi. Aylarca Protestanlar şiddete maruz kaldılar, çeşitli sebeplerle hapsedildiler. Erzurum’da altı kişi aforoz edildi. Protestan Ermeniler burada saldırılara uğradılar. Adapazarı’nda 26 Temmuz günü 24 Protestan aforoz edildi. Sayılarını tam olarak bilemesek de İzmit’te de Protestan Ermeniler aynı şekilde aforoz edildiler93. 25 Ocak’ı takip eden beş ay boyunca Patrikhane önüne yeni isimler geldikçe aforoz etti. 21 Haziran 1846’da Eçmiyazin Festivali dolayısıyla Patrik Matthew bütün Protestan Ermenileri aforoz ettiğine dair yeni bir bildiri yayınladı. Bu beyanname bütün Ermeni kiliselerinde okundu94. Matthew, 1846 yılında Protestan Ermenileri Ortodoks Kilisesi’nden kovduktan sonra detaylı bir mektup yazarak şikâyetlerini Osmanlı hükümetine sundu. Osmanlı hükümeti bir defa daha Amerikan Elçiliği’ne yazarak Ermeniler arasında misyonerlik faaliyetlerinin durdurulmasını istedi95. 1846 Sonbaharı’nda misyonerlerin kitaplarını satan ilk Protestan Ermenilerden Oscan öldü. Patrikhane Oscan’ın oğlunun babasının cenazesine katılmasına izin vermedi. Protestanlık karşıtı Gregoryen Ermenilerin Oscan’ın cesedinin defnedilmesine izin vermeyecekleri, parçalayıp sokaklarda gezdirecekleri şayiasının çıkması üzerine misyonerler karakola başvurarak koruma istediler. Cenazeyi ve cenaze törenine katılan 100-200 kişilik Protestanı korumak için karakoldan 16 bekçi görevlendirildi. Bekçilerin korumasında cenaze defnedildi. Muhalif 91 The Missionary Herald, Vol.42, No:8, August 1846, s.272-273; Arpee, The Armenian Awakening..., s.126-127. 92 The Missionary Herald, Vol.42, No:9, September 1846, s.301-302. 93 Arpee, The Armenian Awakening..., s.127-132. 94 Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.316. 95 Erhan, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, s.16. 430 Prof. Dr. Ömer TURAN Gregoryen Ermeniler dönüşte kafileye taşlarla saldırdılar. Misyonerleri ve kafileyi bekçiler korudu. Oscar’dan bir süre sonra ölen diğer Protestan Hosep’in cenazesi de Osmanlı polisinin korumasında gerçekleşti. Bir grup Gregoryen Ermeni mezarlıkta toplandıysa da polislerden dolayı saldırmaya cesaret edemediler96. 1846 ve 1847 yıllarında Ermeni Patrikhanesi ve Patrikhane taraftarları gerek İstanbul’da gerekse İstanbul dışındaki yerlerde Protestan Ermenilere karşı tutumlarını sürdürdüler. Protestanlar, Gregoryan Kilisesi’ne ait mekânlardan ve imkânlardan mahrum edildikleri gibi çeşitli bahanelerle Osmanlı otoritelerine şikâyet edildiler. Bir kısmı hapsedildi. Protestanların okullarına baskı yapıldı, ibadet ve toplantı mahalli açmalarına zorluklar çıkarıldı97. Hamlin’e göre, Ermeni Patrikhanesi’nin Protestanlığı kabul eden Ermenilere karşı takındığı sert tutumun arkasında Rusya vardır. Protestanlık hareketinin Rusya’daki Ermenileri de etkileyeceğinden endişe eden Rus hükümeti bu konuda Eçmiyazin Katogikosluğu’na talimat vermiş, Eçmiyazin Katogiskosluğu da İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nden Protestan misyonerlere karşı sert davranılmasını ve Protestanlığı kabul eden Ermenilerin ağır bir şekilde cezalandırılmasını istemiştir98. Bu şartlarda İstanbul’da bulunan the American Board misyonerlerinin toplantısında kurulması düşünülen Protestan Ermeni kilisesinin tüzüğü hazırlandı. Oniki maddeden oluşan tüzük Congregationalist ve Presbyterian bir yapı arz ediyordu. Söz konusu tüzük İstanbul Protestanlarının 1 Temmuz 1846 tarihinde yaptıkları toplantıda resmen kabul edildi. Daha evvel Patrikhane yanlıları ile Protestan Ermeniler arasında evlerde yapılan teolojik tartışmalarda Protestanların görüşlerini savunduğunu belirttiğimiz Apisoghan ilk Protestan kilisesinin pastörü oldu99. Temmuz ve Ağustos aylarında bu esaslar dâhilinde İzmit, Adapazarı ve 96 Hamlin, My Life and Times, 286-290; The Missionary Herald, Vol.43, No:1, January 1847, s.16-19. 97 The Missionary Herald, Vol.43, No:2, February 1847, s.58-59; Vol.43, No:6, June 1847, s.193-195; Vol.43, No:8, August 1847, s.264-265; Vol.43, No:9, September 1847, s.298-299; Vol.43, No:11, November 1847, s.372-373; Vol.44, No:1, January 1848, s.4. 98 Arpee, The Armenian Awakening..., s.113-114; Hamlin, My Life and Times, s.221, 283-284. 99 Arpee, The Armenian Awakening..., s.132-136; The Missionary Herald, Vol.44, No:2, February 1848, s.43. 431 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Trabzon’da benzer Protestan kiliseler kuruldu. Kiliselerin üye sayıları çok mütevazıydi. Birinci ve ikinci kilisenin on dörder, üçüncüsünün ise dokuz üyesi vardı. Mamafih yılsonunda söz konusu dört kiliseye üye Protestan Ermeni sayısı 140’ı bulmuştu100. Bazı kaynaklarda 1845 yılı itibariyle Protestanlığı benimseyen Ermenilerin sayısının 8.000 civarında olduğu iddia edilmekle birlikte101 aslında sayıları birkaç yüz kişiden ibarettir. Gerek aforoz edilen Ermenilerin, gerekse daha sonra kurulan Protestan kiliselerine üye olanların burada belirttiğimiz sayıları da bu kanaatimizi teyit etmektedir. Nitekim 1847 yılına ait faaliyet raporunda Türkiye ve Suriye’de Ortodoks Kilisesi’nden ayrılmış ve açıkca Protestan olduğunu beyan edenlerin sayısının, erkek, kadın ve çocuk toplam 1007 olduğu bildirilmektedir102. Protestan Ermeniler 17 Ağustos 1846’da İstanbul’da yaptıkları bir toplantıda kurdukları kilisenin dış ilişkilerini sürdürmek için dört kişilik bir yürütme kurulu oluşturdular. Söz konusu kurul, 16 Haziran 1847 tarihli toplantısında Ermeni cemaatinden ayrılma ve diğer cemaatler gibi kendilerine de bir berat verilmesi için Padişaha başvurma kararı aldı. Takip eden aylarda Padişaha bu konuda dört dilekçe verdikten sonra İngiliz Büyükelçiliği’nin delaletiyle Protestanlar 15 Kasım 1847 tarihinde istedikleri izni aldılar. Sadrazam Reşit Paşa’nın imzasıyla İngiliz Büyükelçisine hitaben verilen izinde Protestanlar müstakil bir cemaat olarak tanınıyor, inanç ve ibadet hürriyetleri kabul ediliyor, Latinlerde olduğu gibi vergiden pasaport çıkarılmasına kadar kendileri için ayrı bir defter tutulacağı bildiriliyordu. Söz konusu izin metninde Ermeni kelimesi geçmiyor, bütün milliyetlerden Protestanlar bir grup olarak değerlendiriliyordu103. İstanbul’daki the American Board misyonerleri 100 Arpee, The Armenian Awakening..., s.132-137; Goodell’in hatıralarında İstanbul’daki ilk Protestan kilisesinin kuruluşunda 40 kişinin bulunduğu yer alır. Bkz. Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.317. 101 Hagop Barsoumian, “The Eastern Question and the Tanzimat Era,” The Armenian People from Ancient to Modern Times, Vol.II, Richard G. Hovannisian (ed.), St. Martin’s Press, New York 1997, s.188. 102 The Missionary Herald, Vol.44, February 1848, No:2, s.51. 103 Arpee, The Armenian Awakening..., s.137-138. İradenin İngilizce tercümesi için bk. The M issionary Herald, Vol.44, No:3, March 1848, s.98-99; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.483. Protestan Ermeniler, Ocak 1847’de Ermeni Patrikhanesi’nin onayı olmadan evlenebilme izni almalarını da Protestanların müstakil bir millet olarak tanınmaları sürecinde önemli bir merhale olarak kabul ederler. Bk. The Missionary Herald, Vol.43, No:5, May 1847, s.150-151. 432 Prof. Dr. Ömer TURAN 21 Aralık 1847 tarihinde İstanbul’daki İngiliz temsilcisi Lord Cowley’e ortak bir mektup yazarak Protestanlığın kabul edilmesindeki katkılarından dolayı teşekkür ettiler. Lord Corwey de 26 Aralık’ta yazdığı cevabi mektupta Protestanlığın yayılması için gösterdikleri gayretlerden ötürü misyonerlere teşekkür etti; her zaman kendilerine yardımcı olmaya hazır olduğunu bildirdi; Patrikhane ile gereksiz çatışmalara girmemeleri ve tahriklere kapılmamaları konusunda kendilerini uyardı104. 1847 iradesi Stephan Seropian’ı Protestan cemaatin vekili olarak kabul etmekle birlikte sadece Kapı Oğlanı unvanı ile Babıâli nezdinde cemaat adına görüşmeler yapmaya yetkili kılmıştı. Mamafih bu iradedeki ifadeler yeterince kuvvetli değildi. İstanbul’daki Protestan cemaatin yönetimi 31 Temmuz 1849 tarihinde İngiltere’nin İstanbul’daki Büyükelçiliğine başvurarak haklarının ve statülerinin daha kuvvetli ifadelerle belirlendiği, seçecekleri millet başının Babıâli tarafından onaylanmasına dair bir irade alabilmek için yardım istediler. İngiliz Büyükelçisi Lord Stratford de Canning 22 Nisan 1850 tarihinde Protestan Ermenilere ferman verilmesi için Hariciye Nezareti’ne başvurdu105. Nihayet 27 Kasım 1850 tarihinde Protestanları ayrı bir millet olarak tanımlayan Sultan Abdülmecid’in fermanı çıktı106. Protestan cemaatin İstanbul’da 13 Aralık 1850 tarihinde yaptığı genel bir toplantıda, Padişahın fermanı okundu ve 1847’den beri Protestan cemaati Babıâli nezdinde temsil eden Stephen Seropian Protestan milletinin başı seçildi107. III. PROTESTAN MİLLETİNİN TANINMASINDAN SONRAKİ YILLAR (1850–) Protestanların ayrı bir millet olarak kabul edilmelerinden sonra da gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’da Gregoryen ve Protestan Ermeniler arasında gerginlik ve çatışmalar devam etti. Gregoryen Ermenilere göre, Amerikan misyonerler Ermenilerin evine kuzular gibi girip kurtlar gibi 104 The Missionary Herald, Vol.44, No:5, May 1848, s.157-158. 105 BOA, HR.SYS., Belge No:1774/7. Bugünlerde de patriğin Protestan olan Ermenileri aforoz etmeyi sürdürdüğünü görüyoruz. 28 Nisan 1850 tarihli bir Osmanlı belgesi, Gregoryanlıktan çıkıp Protestanlığa geçen Kayserili bazı Ermenilerin aforoz edildikleri için diğer Ermenilerin düşmanlıklarına maruz kaldıkları hakkındadır. BOA, HR.MKT., Belge No:33/6. 106 Fermanın İngilizcesi için bkz. Arpee, The Armenian Awakening..., s.139-141; The Missionary Herald, Vol.47, No:4, April 1851, s.114-115; Prime, Forty Years in the Turkish Empire..., s.483-484. 107 Arpee, The Armenian Awakening..., s.142. 433 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 herşeyi tahrip ettiler; Ermeni toplumunda ayrılık ve bölünmeye sebep oldular, babayla oğulun arasını açtılar; sürüyü çobana, kardeşi kardeşe karşı kışkırttılar; dindar Ermenilere, kutsal olarak öğrendikleri şeylere karşı tepeden bakmayı ve küçümsemeyi öğrettiler. Bütün bunların sonucunda manevi ve ahlaki bir alçalma ve soysuzluk ortaya çıktı. Bu mülahazalarla Gregoryenler, Protestanları cüzzamlı anlamına gelen porod olarak adlandırdılar108. Protestanlığı kabul ettikten sonra sürekli olarak Ermeni kilisesi aleyhine konuşan, Ermeni kilisesini puthane ve Gregoryen Ermenileri putperestler olarak suçlayan Garabed Mirikelam 1860 yılında öldü. Gregoryen Ermeniler sürekli olarak kiliselerine ve kendilerine hakaret eden bu şahsın cenazesinin, Ermeni kilisesinin mülkü olan mezarlığa gömülmesine karşı çıktılar. Mezarlığı zapt ettiler. İngiltere’nin ve Amerika’nın diplomatları Patrikhane’ye temsilciler göndererek defnin gerçekleştirilmesi için izin vermesini istediler. Fakat Patrik Sarkis Ermenilerin ne kadar şiddetle buna karşı olduklarını göz önüne alarak talebi reddetti. Daha sonra söz konusu temsilciler Babıâli’ye gittiler. Harbiye Nazırı Rıza Paşa ve Zaptiye Nazırı Mehmet Paşa yanlarında askerler ve polisler olduğu halde mezarlığa geldiler. Patrik de mezarlığa geldi. Rıza Paşa’nın bütün ısrar ve tehdidine rağmen Patrik defne izin vermedi. Ermenilerin söz konusu defne ne kadar karşı olduklarını gören Rıza Paşa, Mehmet Paşa ile görüşerek cenazenin mezarlığın dışındaki bir yere gömülmesi kararını verdi109. Bu hadiseden sonra 23 Temmuz 1860 tarihinde İngiltere, İsveç-Norveç, Danimarka ve Amerika büyükelçileri ile Hollanda ve Prusya maslahatgüzarları Sadaret’e başvurarak Ermenilerin nümayişleri sebebiyle hükümetin defin kararının uygulanamamasından duyulan üzüntülerini bildirdiler, Protestan Ermeniler için bir mezar yeri tahsis edilmesini istediler110. Gerek bu hadisede gerek daha önce Anadolu’nun muhtelif şehirlerindeki olaylarda, Gregoryan Ermenilerin Protestanları mezarlıklarına defnettirmemek konusundaki katı tutumları ve yabancı devletlerin temsilciliklerinin talepleri doğrultusunda, Osmanlı hükümeti, Protestan Ermeniler için ayrı bir mezar yeri tahsis etmeyi kararlaştırdı111. 108 Vartooguian, Armenia’s Ordeal..., s.37. 109 Vartooguian, Armenia’s Ordeal..., s.57. 110 BOA, HR.SYS., 1774/16. 111 Arpee, The Armenian Awakening..., s.143. 434 Prof. Dr. Ömer TURAN 19. yüzyılın ikinci yarısında da Anadolu’nun pek çok yerinde Ortodoks Ermeniler ile Protestan Ermeniler arasında gerginlik sürdü; Sivas, Siirt, Redvan, Antakya, Tekirdağ, Yozgat, Maraş, Kayseri ve Çanakkale’de kavgalar yaşandı. Ortodoks Ermeniler Protestanları Osmanlı yönetimine şikâyet ettiler; Protestanlar, kendilerine baskı yapan Ortodokslara karşı Osmanlı hükümetinden korunma istediler112. 19. yüzyılın birinci yarısında olduğu gibi, ikinci yarısında da, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi ve diğer Ermeni Patrikhaneleri Protestan Ermenilere karşı olumsuz bir tavır içerisinde oldular. Eçmiyazin Katogikosluğu da Protestan misyonerlere karşı tutumunda İstanbul Ermeni Patrikhanesi’ni destekledi113. 1856 yılında Sis’teki Ermeni Patriği Tarsus’ta Protestan Ermenilerin yedi tanesini hapse attırdı114. 19. yüzyıl boyunca Gregoryenler (Patrikhane, papazlar ve Gregoryen Ermeniler) ile Protestanlar (Amerikalı misyonerler ve Protestan Ermeniler) arasındaki problemlerde İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği ve Anadolu’daki İngiliz konsolosları Protestanlara sahip çıktılar; Osmanlı hükümetinin Ermeni Patrikhanesi’ne, papazlarına ve taraftarlarına karşı Protestan Ermenileri korumasını istediler115. İngiliz büyükelçisi Protestan Ermenilere karşı saldırıların durdurulması için bazen de doğrudan Ermeni Patrikhanesi’ne yöneldi. 1879 yılında Diyarbakır vilayetindeki Protestan Ermenilerin Ortodoks Ermenilerden korunmasını Ermeni Patrikhanesi’nden isterken, Patrikhane’ye bağlı Ermenilerin Protestan Ermenilere yönelik saldırılarını durdurmazsa, Müslümanlardan veya Hıristiyanlardan gelen saldırılara karşı kendilerini himaye etmeyeceklerini ve bilhassa Babıâli nezdinde kendilerine destek vermeyeceklerini bildirdi. Ermeni Patriği cevabında Protestan Ermenilerle Gregoryen Ermenilerin barış içinde varlıklarını sürdürmeleri taraftarı olduğunu belirterek İngiliz Büyükelçiliğinin Gregoryen Ermenileri korumayı 112 Davut Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler, ASAM, Ankara 2000, s.170-176; British Documents on Ottoman Armenians (18561880), Bilal Şimşir (ed.), Vol.I, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1989, s.384-385, 614-615. 113 Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler..., s.168, 171-173. 114 BOA, HR. SYS., Belge No:1774/9. 115 BOA, HR.SYS., Belge No.1774/22, 1774/24, 1774/29, 1774/34; Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler..., s.174-176. 435 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 sürdürmesini talep etti, bir daha benzer saldırıların olmayacağına söz verdi116. Sonuç olarak, Osmanlı topraklarında başlatılan Amerikan misyonerlik faaliyetleri ilk yıllarında Ermeni Patrikhanesi hariç Katolik ve Ortodoks bütün Hıristiyan kiliselerinin tepkisini çekti. Amerikan misyonerlerin Ermeni cemaati içerisinde pek etkili olabileceğine ihtimal vermeyen Ermeni Patrikhanesi, misyonerlerin eğitim ve yayın faaliyetlerinden yararlanmak düşüncesiyle kendilerine diğer Kiliselerden çok daha fazla hoşgörülü davrandı. Patrikhane ile iyi ilişkiler kuran misyonerler, İstanbul’da bir okul açarak Ermeni çocuklarını eğittiler, Ermeni papazların yardımıyla Ermenice yayınlar yaptılar, Anadolu’da istasyonlar kurdular; Patrikhane’nin Hıristiyanlık anlayışını tenkit eden Protestan bir cemaat oluşturmaya başladılar. 1830’lu yılların ikinci yarısında, otoritesinin tartışılır hale getirildiğini ve tabanının altından çekiliyor olduğunu fark eden Patrikhane, misyonerlere karşı sert tedbirler alma yoluna gitti. Amerikan misyonerleri Osmanlı hükümetine şikâyet ederek Protestanlık propagandasına izin verilmemesini istedi. Protestanlığı benimseyen Ermenileri aforoz ederek Ermeni cemaatinden çıkardı. Gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’da Patrikhane’ye bağlı Ermenilerle Protestan Ermeniler arasında çatışmalar yaşandı. Osmanlı idaresi Ermeniler arasındaki bu kavgalara mümkün olduğu kadar karışmak istemedi. İngiliz Büyükelçisi Canning’in desteği sayesinde Protestan Ermeniler 1850 yılında müstakil bir millet statüsünü kazandılar. 1850 sonrasında da Gregoryen ve Protestan Ermeniler arasındaki kavgalar hem İstanbul’da hem Anadolu’da devam etti. 116 British Documents on Ottoman Armenians (1856-1880), Vol.I, s.400-402. 436 Prof. Dr. Ömer TURAN BİBLİYOGRAFYA 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi A.MKT. A.MKT.MHM. C.DH. C.HR. HAT HR. SYS. HR.MKT. :21/78. :1/14. :30/1485. :83/4111 :512/25086. :1774/1, 1774/7, 1774/9, 1774/16, 1774/22, 1774/24, 1774/29, 1774/34. :4/18, 33/6. The MIssIonary Herald :Vol.18, No:2, February 1822; Vol.31, No:1, January 1835; Vol.32, No:1, January 1836; Vol.32, No:2, February 1836; Vol.38, No:1, January 1842; Vol.38, No:10, October 1842; Vol.38, No:11, November 1842; Vol.38, No:2, February 1842; Vol.38, No:3, March 1842; Vol.38, No:6, June 1842; Vol.39, No:3, March 1843; Vol.39, No:8, August 1843; Vol.39, No:9, September 1843; Vol.40, No:1, January 1844; Vol.40, No:10, October 1844; Vol.40, No:4, April 1844; Vol.40, No:7, July 1844; Vol.40, No:9, September 1844; Vol.41, No:12, December 1845; Vol.41, No:2, February 1845; Vol.41, No:4, April 1845; Vol.41, No:6, June 1845; Vol.41, No:9, September 1845; Vol.42, No:1, January 1846; Vol.42, No:3, March 1846; Vol.42, No:4, April 1846; Vol.42, No:5, May 1846; Vol.42, No:6, June 1846; Vol.42, No:7, July 1846; Vol.42, No:8, August 1846; Vol.42, No:9, September 1846; Vol.43, No:1, January 1847; Vol.43, No:11, November 1847; Vol.43, No:2, February 1847; Vol.43, No:5, May 1847; Vol.43, No:6, June 1847; Vol.43, No:8, August 1847; Vol.43, No:9, September 1847; Vol.44, No:1, January 1848; Vol.44, No:2, February 1848; Vol.44, No:3, March 1848; Vol.44, No:5, May 1848; Vol.47, No:4, April 1851. 2.Tetkik Eserler A Letter from the MIssIonarIes at ConstantInopleIn Reply to Charges by Rev.HoratIo Southgate, Crocker and Brewster, Boston 1844. Arpee, Leon, The Armenian Awakening, A History of the Armenian Church, 1820-1860, The University of Chicago Press, 1909. Barsoumian, Hagop, “The Eastern Question and the Tanzimat Era,” The Armenian People from Ancient to Modern Times, Vol.II, Richard G. Hovannisian (ed.), St. Martin’s Press, New York 1997. Bond, Alvan, Memoir of the Rev. Pliny Fisk, A.M., Late Missionary to Palestine, Boston 1828. BrItIsh Documents on Ottoman ArmenIans (1856-1880), Bilal Şimşir (ed.), Vol.I, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1989. 437 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 DanIel, Robert L., American Philanthropy in the Near East, 1820-1960, Ohio University Press, Ohio 1970. Davut Kılıç, Osmanlı İdaresindeki Ermeniler Arasında Dini ve Siyasi Mücadeleler, ASAM, Ankara 2000. Erhan, Çağrı, “Main Trends in Ottoman-American Relations”, Turkish-American Relations Past, Present and Future, Mustafa Aydın and Çağrı Erhan (eds.), Routledge Taylor & Francis Group, London and New York 2004. FIeld, James A., America and the Mediterranean World, 1776-1882, Princeton University Press, 1969. GrabIll, Joseph L., Protestant Diplomacy and the Near East, Missionary Influence on American Policy, 1810-1927, University of Minnesota Press, 1971. HamlIn, Cyrus, Among the Turks, Robert Carter and Brothers, New York 1881. HamlIn, Cyrus, My Life and Times, Second Edition, Congragetional Sunday School and Publishing Society, Boston ve Chicago 1893. O. Morton, Daniel, Memoir of Rev. Levi Parsons, First Missionary to Palestine from the United States, Second Edition, Burlington, 1830. OrmanIan, Malachia, The Church of Armenia, Her History, Doctrine, Rule, Discipline, Liturgy, Literature, and Existing Condition, Second Edition, G.Marcar Gregory (tr.), A.R.Mowbray & Co.Ltd., London 1955. PrIme, E. D. G., Forty Years in the Turkish Empire; or Memoirs of Rev. William Goodell, D.D., Late Missionary of the A.B.C.F.M. at Constantinople, Robert Carter and Brothers, New York 1876. Report of the AmerIcan Board of CommIssIoners for ForeIgn MIssIons CompIled from Documents LaId Before the Board at the EIghteenth Annual MeetIng, Boston 1827. Schauffler, William G., Autobiography of William G. Schauffler, for Forty-Nine Years a Missionary in the Orient, Anson D.F.Randolph & Company, New York 1887. SmIth, Eli, Researches of the Rev. E.Smith and Rev. H. G.O. Dwight in Armenia: Including a Journey Through Asia Minor, and Into Georgia and Persia, With a Visit to the Nestorian and Chaldean Christians of Oormiah and Salmas, Crocker and Brewster, Vols. I-II, Boston 1833. Southgate, Horatio, A Letter to a Friend, in Reply to a Recent Pamplet, from the Missionaries of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, at Constantinople, D.Appleton & Co., New York, Philadelphia 1845. Strong, William E., The Story of the American Board, An Account of the First Hundred Years of the American Board of Commissioners for Foreign Missions, The Pilgrim Press, Boston 1910. Turan, Ömer, “Amerikan Misyonerlerinden E.Smith ve H.G.O.Dwigh’e Göre 18301831 Yıllarında Ermeniler”, XIV. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Tebliğler, C.II, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2002. Turan, Ömer, “Osmanlı Orta Doğusu’nda Amerikan Misyonerlik Faaliyetlerinin Başlangıcı,” On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri I, Genelkurmay Başkanlığı, Ankara 2007. Vartooguian, Armayis P., Armenia’s Ordeal, A Sketch of the Main Features of the History of Armenia; and an Inside Account of the Work of American Missionaries among Armenians, and its Ruinos Effect, New York 1896. 438 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA MİLLET SİSTEMİNİN ÇÖZÜLMESİ BAĞLAMINDA ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ Yrd.Doç.Dr.Özen TOK Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Kayseri-TÜRKİYE Tlf.: 0 352 437 49 37 / 33315, e-mail: ozen@erciyes.edu.tr 439 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 1839 yılında Sultan Abdülmecit tarafından Tanzimat Fermanı ilan edildi. Bu ferman ile bütün Osmanlı azınlıkları için ırk ve mezhep farkı olmaksızın eşitlik, can ve mal emniyeti sağlandı. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki fark kaldırıldı. Tanzimat Fermanı, Ermenilerin siyaseten de gelişimine yol açtı. Tanzimat ve sonrasında Ermenistan’ın ihyası işi ağır ağır ilerlemeye başladı. 1857, 1859 ve 1860’ta Patrikhane’de toplanan meclisler tarafından, yoğun tartışmalardan sonra hazırlanmış olan Ermeni Milleti Nizamnamesi, Ermeniler için çok uygun ve önemli esasları içeriyordu. Bu nizamname Osmanlı Ermenilerinin siyasî ve toplumsal varlıkları üzerinde yeni bir dönem açması ve o zaman Osmanlı hükümetinin kendilerine karşı ne kadar müsait bulunduğunu göstermesi bakımından son derece önemliydi. Bu nizamname ile Ermenilere verilmiş olan hukuk ve yetkiler, gelecek için yüksek gelişmeler sağlayacak yerde, olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nizamname ile verilmiş olan izinlerden yararlanan patrikler, daha ziyade millî ve siyasî cephelerde çalışmaya başladılar. Neticede nizamname, Ermenilerce bağımsızlık için bir adım kabul edilmişti. 440 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK 1. GİRİŞ Osmanlıca’da topluluk ifade eden terim ve deyimler arasında ümmet, kavim, taife, makule, halk ve ahali yer alır. Millet kelimesinin dört temel anlamı bulunmaktadır. Bunlar: 1.Din, mezhep, 2.Bir dinde veya mezhepte bulunanların hepsi, 3.Sınıf, topluluk, 4.Makule, kategori. Millet terimi öncelikle dinsel grupları ifade eder. Etnik anlam taşımaz. Bugünkü millet kelimesiyle tamamen zıt anlam taşır1. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar gayrimüslimlere İslam Hukuku’nun tanıdığı haklar çerçevesinde muamele yapılmış, ancak onlara devletin hiyerarşik yapısı içinde örgütlenmiş dinî-siyasî topluluklar olarak özerk bir statü tanınmamıştır. 1 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2004, s.648; Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001, s.XX. 441 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Osmanlı millet sisteminin yapısı, özellikle gayrimüslimlerin kendi cemaatlerine bağlılığını pekiştirmiş ve cemaat içi ilişkilerin, cemaat-devlet, cemaat-cemaat ilişkilerinden daha yoğun ve sağlam olduğu bir yapıyı ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle Osmanlı millet sistemi cemaatlere ve alt kültürel yapılara geniş oranda serbest bir hareket alanı oluşturmuştur2. Osmanlı Devleti bir yandan güçlü bir merkezî yönetim yapısı kurarken, aynı zamanda geniş bir dinî özgürlük ve cemaatsel özerkliğe dayanan bir sistem kurmuştur. Temelde çoğulculuk, farklılıklara anlayış gösterme ve yerinden yönetime dayalı olan bu sistem, coğrafî olarak taşraya, kurumsal olarak da cemaatlere doğru uzanmış, böylece merkezle yerel unsurlar arasında bir denge oluşturmuştur3. Millet sistemi ile zimmîlere bir yandan din ve özel hukuk işlerinde büyük ölçüde müsamaha gösterilirken, bir yandan da Müslümanlardan ayrılmaları sağlanarak toplumdaki dinî hassasiyet de korunmuştur. Böylece millet sistemi ile Osmanlı toplumunda zimmîler ve Müslümanlar yan yana, aynı devletin hükümranlığı altında, ama farklı hukuk düzenlerine tabi olarak yaşamışlardır4. Osmanlıların uyguladığı millet sistemi her şeyden önce farklı din ve mezhepler arasında çatışmayı önleyen güçlü bir merkezî devlet şartına bağlıydı. Osmanlılar bu şarta bağlı olarak, millet sistemini başarıyla geliştirerek uygulamışlar ve uzun ömürlü bir devletin temel dayanağı hâline getirmişlerdir. Bu durum, farklı kültürlerin bir baskıya maruz kalmadan yaşamasına ve gelişmesine hizmet etmiş ve Osmanlı hâkimiyeti, gayrimüslimler arasında rızaya dayalı bir kabul görmüştür5. Devletin güçlü zamanlarında iyi işleyen millet sistemi, devlet zayıfladıkça yıkılmayı hızlandıran en önemli nedenlerden biri oldu. Yüzyıllarca dil, kültür ve geleneklerini yitirmeden yaşayan zimmîler, milliyetçilik duygularını bilinçsizce de olsa muhafaza etme imkânını elde etmişler2 3 4 5 442 Turgay Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Toplumsal Yapı ve Ayrılıkçı Ermeni Hareketlerinin Doğuşu”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s.193-194. Veysel Bilgiç, “Osmanlı Devleti’nde Azınlıklar”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s.77-78. Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (18391914,) Ankara 1996, s.10. Mümtazer Türköne, “Osmanlılarda Islahat ve Teceddüt”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. VI, İstanbul 1993, s.95. Yrd.Doç.Dr.Özen TOK dir. İmparatorluğun sonu yaklaşırken millet sistemi yerine ulus sistemi geçmiştir6. Gayrimüslim tebaanın statüsündeki değişmeyi etkileyen faktörleri; Osmanlı Devleti’nin gücünün zayıflaması, gayrimüslim tebaanın iktisadi ve siyasî bakımdan güçlenmesi, Balkanlarda milliyetçilik hareketleri ve Osmanlı Devleti’nin dış destek arayışları olarak özetlemek mümkündür7. 2. MİLLET SİSTEMİ İÇİNDE ERMENİLER Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Bursa’daki dinî lider Başpiskopos Hovakim, 1461 yılında yeni başkent İstanbul’a getirilmiş ve bir ferman ile Samatya’daki Sulu Manastır’da Ermeni Patrikhanesi kurulmuş, böylece Ermenilere hürriyet sağlayan idarî ve dinî imtiyazlar verilmiştir8. Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Patrikhanesi’ni kuran fermanında; patriğin Osmanlı topraklarında yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhanî, hem de cismanî lideri olduğunu hükme bağladı. İstanbul Ermeni Patriği’ne verilen hükümlerin muhteviyatı, Rum Patriği’ne verilen hakların aynen tekerrüründen ibaretti. Aynı hak, hukuk ve salahiyete sahip olan Ermeni Patriği, Osmanlı topraklarında bulunan Ermeniler üzerinde yetkili kılınıyordu9. Söz konusu tarihten sonra Ermeniler, millet sistemi içerisinde, Gregoryen Milleti olarak örgütlenmişlerdi. Ancak mezhep yönünden birlik gösterememişlerdir. Ermeniler dinî sahada en iyi zamanlarını 1461-1630 yılları arasında geçirmişlerdir. 1630’dan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasına paralel olarak, Ermeniler arasında mezhep kavgaları başlamıştır. Bir kısım Ermeniler, Roma Katolik Kilisesi’ne temayül ederek, 1701-1702 tarihlerinde Katolikliği kabul ettiler. Nihayet 1831’de II. Mahmut Ermeni Katoliklerini bir cemaat olarak kabul etti. İngiltere de Ermeni cemaati üzerindeki çalışmalara katılmış ve 1846’da İngilizlerin desteğiyle İstanbul’da bir Protestan Cemaati İdare Heyeti teşekkül etmiş ve 1850’de bir ferman ile bunlar Ermeni Protestan Milleti olarak tanınmışlardır10. 6 7 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.11. Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, 2. Baskı, İstanbul 1996, s.94-99. 8 Erdal İlter, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1996, s.26. 9 Davut Kılıç, “Dinî İlişkiler Bakımından İstanbul Ermeni Patrikhanesi”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. I, Kayseri 2007, s.564. 10 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.28. 443 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Osmanlıların İstanbul’da ihdas ettikleri Patriklik imparatorluk içinde hem dünyevî, hem uhrevî yetkileri bünyesinde toplayan en üst makamdı. Ancak Patriğin Ermeni cemaati üzerindeki bu sorumluluk tekeli, Katolik ve Protestanlığın, misyonerlerin faaliyeti ve yabancı müdahaleleriyle yayılması sonucu kırılacaktır11. 3. TANZİMAT VE ISLAHAT DÖNEMLERİ Milliyetçilik, modern Avrupa tarihinin bir olgusudur. Hızlı şehirleşme, sanayileşme ve gelişen iletişim cemaat yapılarını kırmış, feodal bağlılıkları azaltmıştır. Kırdan kent ekonomisine geçiş ve endüstrileşmenin sosyal dinamikleri şehirlerde teşkilatsız yığınları ortaya çıkartmıştır. Laikliğin gelişmesi ile dinin sahasının daralması, kitleleri bir arada tutacak ve aynı hedeflere yöneltecek ideolojilerin üretileceği ve yayılacağı uygun zemini getirmiştir. XIX. asırda mutlak monarşilere karşı geliştirilen tez, en iyi yönetim biçimi halkın kendi kendini yönetmesidir şeklinde olmuştur. Fransız ihtilali bu yeni tezi formüle etmiş ve bütün dünyaya yaymıştır12. 1789’dan sonra Avrupa’da yayılan bu milliyetçilik akımı, Osmanlı Devleti’nin millet sistemi ile bağdaşmıyordu. Milliyetçilik ilkesi belli bir toprak parçası ve tek bir hukuk düzenini gerektiriyordu. Bu süreç Osmanlı Devleti’ndeki mevcut unsurlarda millî devlet isteğini gündeme getirmiştir. Osmanlı devlet adamları milliyetçi akımları önlemenin onlara eşitlik sağlamakla mümkün olabileceğini düşündüler13. İşte 1839 fermanının ağırlık noktası, Müslüman ve gayrimüslim tebaa arasında eşitliği sağlama yönündeki hükümlerdir. Bu yönüyle, eşitlik ilke ve politikasının benimsenmesi Osmanlı devlet adamlarının ayrılıkçı-milliyetçi hareketlere karşı en önemli tepkisi olmuştur. Eşitlikçiliğe dönük reformlarla, bütün Osmanlı tebaasını Osmanlıcılık üst kimliği çatısı altında toplayarak ayrılıkçı akımların önüne geçmek ve devletin bütünlüğünün korunması amaçlanmıştır. Osmanlılık bilincinin geliştirilmesinin fikrî temelleri II. Mahmut devrinde ortaya çıkmışsa da bir ideoloji olarak resmî ifadesini 1839 Hatt-ı Hümayunu’nda bulmuştur. Bu yeni prensipler millet sınırlarının kaldırılması manasına da geliyordu. II. Mahmut çeşitli dinlere mensup milletlerin dinî nedenleri bahane 11 Öke, Mim Kemal, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara 1991, s.70. 12 Türköne, “Osmanlılarda Islahat...”, s.121. 13 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.40. 444 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK ederek, milliyetçilik duygularıyla ayaklanmalarını ve bağımsızlıklarını istemelerini önlemek amacıyla, uyruklarının hepsinin kendisi için eşit olduğunu belirten: Ben tebaanın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim. Aralarında başka gûna bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi hakiki evladımdır şeklindeki sözleri de milliyetçilik akımının devleti yıkıcı sonuçlar doğurmasını engelleyememiştir14. Osmanlı toplumunda insanların statüsünü yani vatandaşlık haklarını belirleyen sadece dindi. Ancak eşitlik ilkesinin gelmesiyle din esasına dayalı millet kavramının yerine Osmanlılık kavramı gelmiş ve hâkim millet anlayışı değişmişti15. Tanzimat Osmanlıcılığı Fransız Devrimi’nden etkilenen değil, ona tepki olarak düşünülüp geliştirilmeye çalışılan bir düşünceydi. Özünde tutucu bir politikaydı, ama kozmopolit bir imparatorlukta o gün için gerçekçi görünüyordu; kısmen başarıya ulaştı, ama yöneticiler dışına yayılan bir ideoloji ve kurum olamadı16. Osmanlı Devleti’nin eşitlik vaadiyle devlete bağlamaya çalıştığı bağımsızlık isteğiyle dolu Hıristiyan unsurlar, doğal olarak kendilerine tanına haklarla yetinmediler ve Avrupa devletlerinden kendilerine yardımcı olunmasını istediler. Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak için bir bahane bulan bu devletler, siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için bu toplulukları Osmanlı Devleti üzerinde bir baskı aracı olarak kullandılar17. Bir hoşgörü sistemi olan millet sisteminin sağladığı ortam ile gayrimüslimlerin sahip olduğu hakların Islahat Fermanı ile genişletilmesiyle de bağımsızlık hareketleri için uygun bir zemin yaratmıştır. Islahat Fermanı ile yeni özgürlük alanları ortaya çıkmış, gayrimüslimler kamu hizmetine girebilmeleri, askeri okullara kabul edilmeleri ve kendi aralarındaki uyuşmazlıkların kendi dinî otoritelerince çözüme bağlanabilmesi gibi yeni haklar kazanmışlardır18. 14 Erdal Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında Ermeni Milleti (1808-1876), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 2002, s.66. 15 Kılıç, “Dinî İlişkiler Bakımından..., s.568. 16 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 25. Baskı, İstanbul 2006, s.110111. 17 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.40. 18 Uzun, “Osmanlı Devleti’nde Toplumsal...”, s.203. 445 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin bir kısmı ulusal kiliseleri olan Gregoryen kilisesinden Avrupa’nın propagandası ile Katolik mezhebine geçmişlerdi. Bu iki cemaate 19. yüzyılda Ermeni-Protestanlar da katıldılar. 19. yüzyılda imparatorluk Hıristiyanlarının eski örgütlenme düzeni, sadece bu gibi yeni cemaatlerin ortaya çıkmasıyla çözülüyor değildi. Laik eğitim ve hayat tarzı gayrimüslimler arasında yayıldıkça, Rum ve Ermeni kiliseleri cemaatlerinin dağılmaya başladığını göreceklerdi. Bu çözülmeyi durdurmak için imparatorluktaki her kilise laik ve ulusalcı bir ideolojiyi ister istemez benimsemek zorunda kalacaktır19. Reform öncesi teşkilatlanmada, Hıristiyan azınlıklar üzerinde, mensup oldukları kiliselerin âdeta bir tahakkümü vardı. Kilise hiyerarşisi birçok suiistimali ve uygunsuzluğu barındırıyordu. Ermeni patrikhanesi, kendilerine amira denen 200 civarında zengin ve soylu Ermeninin denetimindeydi. Ermeni sarraflar, kendi halklarına karşı son derece insafsızdı. Bu yüzden, daha sonraki ihtilalci Ermeni hareketlerinin öncelikli hedefi Ermeni bankerler olmuştur. Osmanlı gayrimüslim azınlıkların temel güçlüğü, Osmanlı Devleti’nden ve Müslümanlardan çok kendi dinî otoritelerinden ve hiyerarşilerinden kaynaklanıyordu. Bu tablo içinde, Osmanlı tebaası gayrimüslimlerin, daha çok siyasî ve ekonomik sebeplerle başka milletlere geçmeye kalkmaları, gayrimüslimlerin kendi aralarındaki rekabet ve çekişmeyi arttırıyordu. Babıâli’nin reformlarla kolladığı hedef kilise denetimini zayıflatarak zorbalığı ve bozulmayı önlemek, mezhep çatışmalarını azaltmaktı20. İmparatorlukta toplumsal gerilimleri artıran bir başka etken de, Hıristiyan din adamlarının kışkırtmalarıydı. Daha önce, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki millet sisteminin kendilerine dindaşları üzerinde sağladığı güç nedeniyle ulusal ayaklanmalara şiddetle karşı çıkmış olan bu dinî yöneticiler, Tanzimat’ın getirdiği millet sistemini demokratikleştirici reform çabaları sonucu otoritelerini yitirmeye başlayınca ayaklanmaları destekler, topluluklarını ayaklanmaya kışkırtır oldular21. Artan Katolik propagandası ve mezhep değiştirmeler, cemaati parçalanan Ermeni Patrikhanesini şiddetle rahatsız ederken, Osmanlı 19 Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun...,, s.117. 20 Türköne, “Osmanlılarda Islahat...”, s.107. 21 Stanford Shaw, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.1005. 446 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK yönetimini de sosyal ve siyasî boyutlarda ciddi endişelere sevk etmiştir. Zira ortaya çıkan mezhep kavgaları asayişi bozmakla birlikte, geleneksel millet sistemine zarar vererek, toplumsal düzenin sarsılmasına neden olabilecek boyuttaydı22. 4. NİZAMNAMELER SÜRECİ VE 1863 TARİHLİ ERMENİ MİLLETİ NİZAMNAMESİ 1856 Fermanı’yla her topluluktan kendi yönetimlerini düzenlemek amacıyla birer komisyon kurmaları istenmişti. Bu çerçevede 1862-1865 yılları arasında tüm milletler için yeni nizamnameler kabul edildi. Her milletin kendi komisyonlarınca hazırlanan nizamnameler Babıâli tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Cemaatler ve Batılı ülkelerce anayasa olarak adlandırılan bu düzenlemelerle her millet için laik üyelerin de katıldığı genel meclisler ve eyaletlerde bölgesel meclisler kuruldu. Çeşitli mezheplere mensup gayrimüslimler laik üyelerin de meclislere girmesiyle din adamlarının yüzyıllardır süren maddî ve manevî baskılarından büyük ölçüde kurtuldular. Ayrıca bu düzenlemeler Osmanlı Devleti’nde milletlerin temsilcilerinden oluşan bir meclis ve bir anayasa kavramının düşünsel hayata girmesinde rol oynadı23. 1857, 1859 ve 1860’da Patrikhanede toplanan meclisler tarafından birçok tartışmalardan sonra hazırlanmış olan Ermeni Milleti Nizamnamesi Ermeniler için çok uygun ve önemli esasları ihtiva ediyordu24. Babıâli’nin küçük bazı düzenlemelerle ilan ettiği 99 maddelik Ermeni Milleti Nizamnamesi25, Ermeni Patrikhanesi’ne Ermeni cemaatini yönetmede geniş yetkiler tanırken, ayrıca Ermeniler sanki bağımsız bir milletmiş gibi, bu cemaate, 140 üyeden müteşekkil bir Genel Meclis (Milli Meclis-i Umumi) kurma imkânı da vermiştir. Bu kurulan meclisin 20 üyesi İstanbul kilise mensupları arasından, 40’ı taşradan, 80’i ise İstanbul’da ikamet eden meslek teşekküllerinden seçilecek idi26. 22 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.39. 23 Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının...., s.170; Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.114-115. 24 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987, s.157. 25 Bu nizamname metni için bkz. Düstur, 1.Tertip, C. 2, İstanbul 1289, s.938-961. Ayrıca bkz. Uras Tarihte Ermeniler ve..., s.156-171; Ali Şafak, “Der-i Saadet Ermeni Patriğinin Suret-i İntihabına Dair Nizamname Hükümleri ve Hukuki Açıdan Kısa Bir Değerlendirme”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s.105137. 26 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.37-38. 447 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Nizamname’de yer alan temel konular kısaca şöyledir: Dinî cemaatlerin kendi kendilerini yönetim hakkı, Dinî grupların varlığını kabul ve dinî ödevlerini yerine getirme yükümlülükleri, Dinî grupların kendi din, dil ve kültürlerini öğrenme ve öğretme hakkı, Aile ve miras hukuku alanlarında kendi din ve gelenekleri kurallarını uygulama hakkı, Azınlıkların din ve dünya işlerinde kendilerini yönetme ve otonomi haklarının, kendi din görevlilerini, meclislerini seçme ve seçilme haklarının tanınması, Dinî ve dünyevî sorunlarının kendi aralarında anarşiye yol açmadan çözme hak ve yükümlülükleri, Mabet ve manastırlarının yönetimleri ve sair sosyal ve ekonomik hakları27. Nizamnamenin Ermenice ve Türkçe metinleri arasında birtakım farklılıklar bulunmaktadır. İlk fark başlıkta görülmektedir. Ermenice metin Ermenilerin Millî Anayasası başlığını taşırken, Ermenice harfli Türkçe metinde Nizamname-i Millet-i Ermeniyan başlığı kullanılmıştır. Türkçe olarak yayımlanan metinde ise Ermeni Patrikhanesine Dair Nizam başlığı kullanılmıştır. Ermenice metinde maddelerden evvel yer alan Mebad-ı Esasiye bölümü Türkçe metinde bulunmamaktadır. Bunların haricinde iki metin arasında anlam değişikliklerine yol açan kelime farklılıkları vardır. Ermenice metinde Umumî Millî Meclis olarak ifade edilen meclis, Türkçe metinde Meclis-i Umumî olarak yer almaktadır. Yine Ermenice’sinde Siyasî Meclis olarak geçen meclis, Türkçesinde Meclis-i Cismanî şeklinde adlandırılmıştır, Ermenice metinde mebus karşılığında Türkçe metinde aza kelimesi kullanılmıştır. Bir diğer farkta Ermenicesinde milli vergi olarak geçen ifadedir. Bunun karşılığında Türkçe metinde iane-i milliye tabiri kullanılmıştır28. Ermeni Nizamnamesi’nin belki de tek farkı, Yahudi Nizamnamesi’ne göre daha bütünsel olması ve taşra idaresini de düzenlemesiydi. Zira 27 Şafak, “Der-i Saadet Ermeni...”, s.105-137. 28 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.125. 448 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK Yahudi cemaatinde kilise hiyerarşisinin bulunmaması, her yerel topluluğun kendi kendisine örgütlenmesini getiriyordu. Buna göre her yerel bölge kendi hahamını seçiyordu ve hahambaşı İstanbul dışında taşradaki Yahudiler üzerinde herhangi bir ruhanî otorite uygulayamıyordu29. Nizamname ile sağlanan demokratik ve laik denetime dayalı temsilî yönetim şekli, oligarşik idareye karşı halkın egemenliğini üstün kılmıştır. Diğer yandan bu uygulama, Osmanlı ülkesindeki ilk demokratik ve laik teşkilatlanmayı ifade ediyordu. Ermeni Genel Meclisini, kuruluş ve üyelerinin seçiliş şekli açısından bir parlamentoya benzetmektedir. Ermeni cemaati böylece kendi kompartımanı içinde Osmanlı İmparatorluğu’nda bir tür parlamentarizme geçmekteydi30. Yerli-yabancı birçok tarihçiye göre: Bu nizamnameyle Ermeniler, Osmanlı Devleti egemenliği altında kendi kendini yöneten bir ulus konumuna gelmiştir. Diğer cemaatler için de bu geçerlidir. Bu gelişmelerle Hıristiyan cemaatlerde uluslaşma ile laikleşme birlikte başlamış oldu. Bu cemaatlerin ulus olmaktan eksik kalan tek yanlan toprağa dayalı bağımsız egemenlikleri olmaması, Osmanlı toplumlar camiasının özel hukukta yarı otonom üyeleri haline gelmeleriydi. Yeni örgütlenme, Ermeni cemaatine hâkim unsur olan Türklerin daha uzun yıllar sahip olamayacakları birçok imtiyaz ve özgürlük getirmiştir. Avrupa’nın bazı bölgelerindeki uygulamalarla kıyaslandığında bile zamanın ötesine geçmiştir31. Diğer yandan nizamnamenin Ermeni toplumunun devlet içindeki durumu ve yeri bakımından bir değişiklik getirmediği söylenebilir. Kendi sınırlan içindeki idarî değişikliklere rağmen, Babıâli için muhatap cemaat değil, hâlâ onları temsil eden millet lideridir. Zaten, nizamnamenin böyle bir amacı da yoktur. Zira nizamname Ermeni cemaatinin sadece içişlerini düzenlemiş, cemaat idaresindeki tekeli ortadan kaldırarak, 29 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.126. 30 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.127. 31 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.128. 449 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 salahiyetleri halkla paylaştırmıştır. Nizamname kendi içinde de bazı tartışmalı noktalar barındırıyordu. Göze çarpan ilk nokta, İstanbul ve Anadolu’nun Genel Meclis’teki temsil oranındaki büyük dengesizliktir. Zira Ermeni genel nüfusunun çok büyük bir bölümünü oluşturan Anadolu Ermenilerine sadece 40 vekillik verilirken, geri kalan 100 üyenin hepsi İstanbul’dan seçiliyordu. Ayrıca İstanbul’da vekillerin tespiti halk oylamasıyla yapılırken, taşradan gelen vekilleri, bölgelerindeki genel meclisler seçiyordu. Zaten, nizamnamenin hazırlanması sürecinde de bunların fikirleri alınmamıştı. Nizamnamede dikkat çeken bir başka husus, Ecmiyazin ve Kudüs Kiliseleriyle ilgili bazı açıklama ve düzenlemelere yer verilirken, resmî olarak İstanbul’un idarî otoritesi altında bulunan Sis ve Akdamar Kiliselerine değinilmemiş olmasıdır. 1863 Ermeni nizamnamesi, 1876 Osmanlı Kanun-i Esasîsi ile ilişkilendirilmesi açısından bir başka önem arz etmektedir. Birçok tarihçi Ermeni nizamnamesinin ilk Osmanlı anayasasına dolaylı etkisi olduğu, hatta bir model görevi gördüğünü düşünmektedir32. Ermeniler için daha önce mevcut bulunan haklara ilaveten birçok yeni hükümler ihtiva eden bu nizamname, Islahat Fermanı hükümleri uyarınca, yüzyıllardan beri devletin en sadık tebaası olarak kabul edilen Ermenilere karşı gösterilen bir cemile durumundadır. Osmanlı Hükümeti’nin muvafakati alınarak doğrudan doğruya Ermeni Patrik Meclisleri tarafından hazırlanmış olan bu nizamname ile Ermenilere devlet içinde devlet, yönetim içinde yönetim denilebilecek nitelikte imtiyazlar tanınmakta idi33. Babıâli’nin bu süreçten beklentisi, kilise hiyerarşisinin yetkilerini azaltmak yoluyla, Avrupa’nın azınlıklar lehindeki müdahalelerinin önünü almaktı. İçerde de, bu yolla din ve mezheplerin ayırıcı gücünün azalacağı, böylelikle Osmanlı vatandaşlığı idealinin gelişeceği umulmaktaydı. Laik düzenlemelerin yaygınlaşmasıyla, Osmanlılık esasındaki bütünlüğün pekişmesi sağlanacaktı34. Ancak tüzük, Osmanlı Ermenilerinin siyasal ve sosyal yapılarında yeni bir devir açtı.. Bu hukuki düzenleme Ermeni toplumunu bir cemaatin ötesinde, siyasî, sosyal, iktisadi, kültürel bütün haklarında ve eylem32 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.129. 33 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.36. 34 Türköne, “Osmanlılarda Islahat...”, s.107; Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.104. 450 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK lerinde, devlet içinde yeni bir baskı gurubu haline getirdi. Bu durum da Osmanlı topraklarındaki menfaatlerini korumak arzusunda olan emperyalist devletlerin işine yaradı. Gregoryen Ermeni toplumunun dinî ve toplumsal işlerini idare etmek için kurulan İstanbul Ermeni Patrikliği, zamanla emperyalist devletler tarafından, kuruluş amacıyla bağdaşmayan millî ve siyasî bir makam olarak görülmek istendi35. Umulanın aksine, Ermeni nizamnamesi ilk yıllarda sağlıklı bir çalışmanın sergilenmesini temin edememiştir. İdarî mekanizmanın karmaşıklığı, cemaat işlerinin etkin bir şekilde görülmesinin önüne geçmiştir. Diğer taraftan halkın seçim sistemine alıştırılması çok zor olmuştur. İlk dönemlerde, İstanbul’da bile halkın oy kullanmaya karşı çok az ilgi gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bu yıllarda, ruhanî meclis ile sivil meclis arasında tartışmalar da bitmek bilmemiştir. Öyle ki, Babıâli 1866 yılından 1869 yılına kadar nizamnameyi geçici olarak askıya almıştır. Bununla birlikte 1869’dan 1892’ye kadar nizamname işlemiş, Genel Meclis sürekli olarak toplanmıştır36. Nizamnameyle beraber Ermeni sosyo-kültürel hayatında yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Daha evvelden başlayan toplumsal yenileşme bu dönemde daha da bir ivme kazanır. Bunun neticesinde de millî bilinçlenme gelişmeye başlamıştır. Mesela Ermeni Anayasası niteliğindeki bu nizamname ile Ermeni eğitim sisteminin denetimi, Osmanlı yönetimi tarafından 20 kişilik Ermeni Maarif Komisyonuna verilmişti. Böylece Ermeni eğitim anlayışı dinî motiften kurtarılarak, millî ve siyasî bir görünüme bürünmüştür37. Ermeni Milleti Nizamnamesi genel hatları ile değerlendirildiğinde, patrik ile yandaşı asiller arasında paylaşılan iktidarın mutlak olmaktan çıkarak, Ermeni cemaati ile paylaşılması sonucunu doğurmuş ve ermeni toplumunun yönetime ait kararları, Osmanlı Hükümeti dışında kendisinin alabileceğini ortaya koymuştur. Diğer taraftan, Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin 1863 yılında ilanından sonra Patrikler, daha çok millî ve siyasî cephelerde çalışmaya başlamışlardı. Ermeniler, devlet tarafından kendilerine verilen haklara dayanarak, imparatorluk içinde 35 Cevdet Küçük, “Osmanlılarda Millet Sistemi ve Tanzimat”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.1023-1024. 36 Çetintaş, Osmanlı Reform Çağında..., s.130. 37 Remzi Kılıç, “Osmanlı Yönetiminde XIX. Yüzyıl Ermeni Okulları ve Faaliyetleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. IV, Kayseri 2007, s.85. 451 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 bir Ruhanî Liderler Ağı kurma faaliyetine girişeceklerdir. Bu nizamname Ermenilerce muhtariyet için bir adım telakki olunmuş, Lübnan olayları dolayısı ile vuku bulan Avrupa müdahalesi genişler ise, bu müdahalenin kendileri için de faydalı olacağı ümitleri uyanmış idi38. Umumi Meclis’in görevi Ermeni patriği ve Katogikosu gibi milletin en büyük yöneticileriyle, cismani ve ruhani meclislerin üyelerini seçmek ve bu meclislerin muamelatına nezaret etmek, meclislerin kendine havale ettiği konuları karara bağlamak ve Ermeni nizamnamesini halelden korumaktı. Ermeni milletinin yönetiminde Umumi Meclis, çeşitli fırkaların (partilerin) ortaya çıkmasına ve seçim mücadelelerine sebep olmuştur. Ermeniler, din ve mezhep işlerini bir tarafa bırakarak meclise kendi taraflarını gönderebilmek için siyasî konularla uğraşmaya başlamışlardır. Bu fırkaların bazıları güçlerini artırmak için ya İngiliz ya da Ruslara dayanmak ihtiyacını hissetmiş, bir bölümü de başlı başına istiklal hülyalarına kapılmışlardır. Mevkiini koruyabilmek için bu fırkalarla uzlaşmayı tercih eden patrikler de, ruhani görevlerini bırakıp, zaman zaman siyasî işlerle uğraşmışlardır39. Bir Ermeni tarihçisi K. Ozanyan, Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin sağladığı faydaları şöyle sıralar: Batı uygarlığı ve eğitimine doğru bir adım oldu, İstanbul’da, diğer illerde bir çok okullar ve kültür kurumlan açıldı, Ermeni dil ve kültürünün gelişimine etken oldu, Daha çok gazete ve dergiler yayınlandı, Ermenileri seçim usullerine ve mücadelelerine alıştırdı, Kilise mensuplarının hukuku sınırlandı, Katolik, Protestan, Gregoryen Ermenilerin bunalımlı günlerde birleşmelerini sağladı, Ermenilere toplu olarak şikâyette bulunma ve uygulamaya geçmek kuvvetini verdi, 38 İlter, Ermeni Kilisesi..., s.37-39. 39 Eryılmaz, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim..., s.124. 452 Yrd.Doç.Dr.Özen TOK İhtilal ruhu uyandı ve millî Ermeni sorunu masa üstüne konuldu40. 5. SONUÇ Tanzimat ve Islahat reformları ile bütün gayrimüslim tebaaya tanınan hak ve imtiyazlardan yararlanan Ermeniler, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi ile de bir çeşit anayasa haklarına sahip olmuşlar ve âdeta bağımsız bir cemaat muamelesi görmeye başlamışlardır. Bu geniş imtiyazlardan faydalanan Ermeniler de, teşkilatlanma yoluna gitmişler, çeşitli okullar açmışlar, gazete ve dergi çıkarmışlardır. Diğer taraftan Ermenilerin siyasî ve içtimaî varlıkları üzerinde yeni bir devir açan bu nizamnameden yararlanan Patrikhane, nizamnamenin verdiği serbestlik ile muhtariyet için uğraşmaya hız vermiştir. Bu süreçte geriye kalan aşama, Osmanlı İmparatorluğu içinde bir toprak parçasına sahip çıkarak bu toplumsal muhtariyetlerini sınırları belli bir yörede yoğunlaştırmak ve bu Ermenistan’a sahip çıkacak Ermeni ulusunu meydana getirmekti. 40 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.175. 453 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLİYOGRAFYA Bilgiç, Veysel, “Osmanlı Devleti’nde Azınlıklar”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, s. 77–90. Bozkurt, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (18391914,) Ankara 1996. Çetintaş, Erdal, Osmanlı Reform Çağında Ermeni Milleti (1808-1876), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 2002. Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2004, s.648; Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001. Düstûr, 1. Tertip, C. 2, İstanbul 1289, s. 938-961. Ercan, Yavuz, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001. Eryılmaz, Bilal, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Tebaanın Yönetimi, 2. Baskı, İstanbul 1996. İlter, Erdal, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1996. Kılıç, Davut, “Dinî İlişkiler Bakımından İstanbul Ermeni Patrikhanesi”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. I, Kayseri 2007, s.559- 574. Kılıç, Remzi, “Osmanlı Yönetiminde XIX. Yüzyıl Ermeni Okulları ve Faaliyetleri”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, C. IV, Kayseri 2007, s.77-88. Küçük, Cevdet, “Osmanlılarda Millet Sistemi ve Tanzimat”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.1007-1024. Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 25. Baskı, İstanbul 2006. Öke, Mim Kemal, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara 1991. Shaw, Stanford, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. IV, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.10021006. Şafak, Ali, “Der-i Saadet Ermeni Patriğinin Suret-i İntihabına Dair Nizamname Hükümleri ve Hukuki Açıdan Kısa Bir Değerlendirme”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003, 105-137. Türköne, Mümtaz’er, “Osmanlılarda Islahat ve Teceddüt”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. VI, İstanbul 1993, s. 7-145. Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, İstanbul 1987. Uzun, Turgay, “Osmanlı Devleti’nde Toplumsal Yapı ve Ayrılıkçı Ermeni Hareketlerinin Doğuşu”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2003. 454 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİNİN OLUŞMASINDA YASA DIŞI ERMENİ ÖRGÜTLERİNİN ROLÜ: HINÇAK CEMİYETİ ÖRNEĞİ Arş. Gör. Özlem KARSANDIK Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Mersin-TÜRKİYE Tlf.: 0 505 221 95 83, e-posta: ozlemkarsandik@hotmail.com 455 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet 19. yüzyılın başından itibaren Fransız İhtilali kökenli fikirlerin etkisiyle Osmanlı toplumunu oluşturan anâsır-ı muhtelife arasında milliyetçilik yayılmaya başlamıştır. Bunlardan bir kısmı uygun dış destek ve uygun toplumsal zemin bulabilmişlerdir. Bir kısmı da, Ermeniler gibi daha çok konjonktürel etkilerle zoraki bir milliyetçilik davasına yönelmişlerdir. Ermeniler biraz geç de olsa bu süreçten etkilenip örgütlenerek Osmanlı Devleti içinde isyanlara başlamışlardır. 1887’de Cenevre’de kurulan sosyalist görünümlü milliyetçi bir örgüt olan Hınçak Cemiyeti Ermeni milliyetçiliğine ivme kazandırmıştır. Başlıca etkinlik alanını Osmanlı Devleti olarak gören Hınçaklar kutsal saydıkları davalarını gerçekleştirebilmek için Avrupa’nın desteğinin gerekli olduğuna inanmaktaydılar. Dönemin koşulları gereği yasadışı bir örgüt olarak kurulan bu cemiyet silahlı propaganda yöntemine de sıklıkla başvurabilmişti. Ünlü Ermeni isyanlarını da Avrupa’nın desteğini sağlamak için çıkartmıştı. Ne var ki Ermeni toplumunu temsil etme yeteneğini cemiyet içi parçalanma ve temsil ettikleri davanın da meşruluğunun olmaması nedeniyle büyük ölçüde yitirmişler ve zayıflamışlardı. Osmanlı Devleti de Hınçakları ve diğer ayrılıkçı Ermeni örgütlerini Avrupalı devletlerin müdahaleleri altında önlemeye çalışmıştır. 456 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK Osmanlı yönetim anlayışında cemaatlerin kategorileştirildiği millet sistemi içinde millet-i sadıka olarak tanımlanan Ermeniler; Müslümanlar, Rumlar ve Yahudilerle birlikte dört ana unsurdan biriydi1. Osmanlı İmparatorluğu’nun En Uzun Yüzyılı’nda Avrupa’nın ve Fransız İhtilali’nin fikirlerinin yayılması süreci içinde milliyetçilik Ermeni unsuruna da bulaşmıştı2. Bağımsızlık hareketleri 1805’te Sırplarla başlamış, bunu 1821’de Mora’da patlak veren Rum isyanı izlemiş ve bu hareket 1831’de Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanmıştı. Tanzimat ve Islahat Fermanı azınlıklara iktisadî ve toplumsal alanda getirmiş oldukları yeni haklarla milliyetçi hareketler için uygun koşulu oluşturmuşlardı. Ermeniler için örnekler artmaktaydı. 1848’de başlayan Bulgar isyanı, bağımsız Bulgar devletinin kurulmasına giden süreci doğurmuş, 1858’de 1 2 Nuri Adıyeke, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000, s.183. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayıncılık, İstanbul 1983, s.84. 457 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Bosna-Hersek’in bağımsızlık hareketi başlamış, 1897’de de Girit’te yarı bağımsız bir muhtariyet kurulmuştu3. Ermeniler de gecikerek de olsa bu sürece katılmışlardı. Ne var ki bu süreç içinde ayrılıkçı ve milliyetçi Ermeni hareketini güçleştiren birçok etmen bulunuyordu. Öncelikle Ermenileri Osmanlı toplumsal bütünlüğünden ayırt etmek çok güçtü. Çünkü Ermeniler Osmanlı yönetiminde bürokratik üst düzey kadrolarda yer almışlar, Osmanlı ekonomisi içinde kendilerine sunulan fırsatlardan da yararlanarak gelişmiş bir topluluk olmuşlardı. Ermeni milliyetçiliğinin ve Ermeni siyasal örgütlerinin oluşumunda bir dizi aktör vardı. Adı çok duyulmasına karşın Ermeni Kilisesi’nin rolü figüranlıktı. Kilise sorunlarının arkasında ise düvel-i muazzama, yani dönemin büyük güçleri Fransa, Rusya, İngiltere gibi devletlerin müdahaleleri yatmaktaydı. Büyük güçler kendi çıkarları doğrultusunda Osmanlı içindeki gayrimüslimleri özellikle de Ermenileri kullanmışlardı. Bu gelişmeler ışığında Ermeniler, 1860’larda kültürel ve sosyal amaçlı başladıkları örgütlenmelerini 1880’lerde hızlandırmış ve siyasallaştırmışlardı. Ermeni örgütleri bağımsızlıklarını ancak silahlı eylem yoluyla gerçekleştirebileceklerine inanmaktaydılar. Örgütlenmelerini de bu yönde gerçekleştirmişlerdi. Ermeni bağımsızlık mücadelesinin ilk ve önemli örgütü Hınçak cemiyetidir. Hınçak cemiyeti Nazarbegyan, Vardanyan ve Haraciyan Avedis Nazarbegyan, Maiam Vurdulan, Georg Gharedjhan, Ruben Khan Azat, Chistogher Ohan Gabrial ve Levon Stepiab’ın çalışmalarıyla 1887 Ağustosu’nda Cenevre’de kurulmuştur. Hınçak Ermenice Çan Sesi anlamına gelmektedir. 1916’da The Armenian Social-Democratic Hentchakist Party başlıklı cemiyeti tanıtan bir yazıda bu adın seçilmesinde çan yoluyla tüm dünyada uyuyan Ermenilerin uyandırılması gibi bir çağrıda bulunma isteğinin etkili olduğu belirtilmektedir4. Ne var ki 1890’a kadar cemi- 3 4 458 Ch. Laroche, La Crete Ancience et Modern Paris 1898’den aktaran; Ayşe Nükhet Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000, s.94. Hagop Turabian, “The Armenian Social-Democratic Hentchakist Party”, Paris 1916, s.2, www. Hunchak (23 Mart 2005). Arş. Gör. Özlem KARSANDIK yetin resmî bir adı olmamıştır5. 1890’da çeşitli grupların birleşmesiyle partinin adı Hınçak Devrimci Partisi olmuştur6. Kurucuları ve kuramcıları Marksist’tir. Marksizm, cemiyet programının da temelini oluşturmuştur. Bu özelliği ile Hınçak Cemiyeti, Türkiye ve İran’ın ilk sosyalist partisi olarak da değerlendirilmektedir7. Cemiyet, yayın organı olan Hınçak Gazetesi’ni kurulmasından üç ay sonra 1887 Kasım ayında Cenevre’de yayınlamıştır. Gazete, Hınçak Cemiyeti’ne katılımları arttırmayı ve ihtilalci faaliyetleri anlatmayı amaçlıyordu8. Hınçak Cemiyeti Türkiye’de kendisine daha rahat bir zemin bulmuştur. Çeşitli düşmanlık ve engellere karşın Hınçaklar fikirlerini Türkiye’de savunabilmiş ve örgütlenebilmişlerdir. Cemiyet, sosyalist niteliğini hep ön planda tutmaya çalışmıştır. Ne var ki Türkiye’de cemiyet sosyalist fikirlerinden ziyade Ermenilerin davasını savunan milliyetçi bir parti kimliği ile ön plana çıkmıştır. Osmanlı Ermenileri de cemiyetin sosyalistliği ile değil milliyetçiliği ile ilgilenmiştir. Oysa Hınçak Cemiyeti’nde de Ermenistan’ın bağımsızlığı düşüncesini sosyalist programa adapte etmeyi istemeyenler vardı. Sosyalizm ve bağımsızlık arasındaki öncelik, daha sonraki yıllarda partinin yönetici kesimi için ortaya çıkmıştır. Bu süreç içinde sosyalist kimliğinden ziyade bir Ermeni partisi niteliği ile bu cemiyet, Avrupa ve Amerika’dan da yardım alabilmiştir. Cemiyetin örgüt yapısı düzenli bir bütünlük gösteren, genel ve ortak yönde hareket eden, merkez yönetim kurulu tarafından yönetilen çok sayıda birimden oluşmuştur9. Bu açıdan hiyerarşik yapısı, gizliliği ve ritüelleriyle dönemin yaygın örgütlenme modeliyle Carbonari’yle uygunluk göstermektedir. Cemiyet öncelikle örgütlendiği yerleri büyüklüklerine göre vilayetlere ayırmıştır. Örneğin; 1896’da genel meclisin toplantısında kabul edilen Hınçak Cemiyeti’nin Esas Nizamnamesi’nin 27. maddesinde Ermenistan ve Anadolu 6, Kilikya 2, İstanbul 1 vilayet olarak değerlendirilmiştir. Yine 5 6 7 8 9 Lousie Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement, California Üniversitesi Yayını, Berkeley 1963, s.115. Nalbandian, The Armenian.., s.115, Turabian, “The Armenian Social..., s.1. Turabian, “The Armenian Social..., s.1. Nalbandian, The Armenian.., s.115. Hınçak Komitesinin Siyasi Programı, Londra Hınçak Matbaası, 1897, Ermenice’den aktaran Uras, Tarihte Ermeni ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1976, s.436. 459 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 aynı nizamnamede Ankara ve Trabzon gibi yerlerde de vilayet oluşturma kararı alınmıştı. Vilayet sınırları bölgedeki cemiyet üyelerinin uygun bulmasıyla değiştirilebilecekti10. Belirlenen bu vilayetler, hiyerarşik bir bağlılık zinciri içinde merkezlere, şubelere ve takımlara ayrılmıştır. Ne var ki merkezin, şubenin ya da takımın oluşturulmasına ilişkin kesin kurallar söz konusu değildir. Merkez ve şube sayıları bölgenin coğrafi büyüklüğüne ve ihtiyaca göre belirlenmesi düşünülmüştür. Her örgüt biriminin kendi içinde görev dağılımı esasına göre belirlediği bir yönetim kurulu bulunmaktaydı. Her birim tüm işlerden sorumlu olan ve kendilerini temsil eden bir başkan seçmekteydi. Bu başkanlar bir araya gelerek kendilerini denetleyecek olan üst başkanlarını belirlemekteydi. Bunun yanında her birim kendi içerisinde bir meclis kurmaktaydı. Ayrıca cemiyetin, her vilayetin belirli sayıda gönderdiği temsilcilerden oluşan bir de genel meclisi de öngörülmekteydi. Uygulamada da cemiyet üyelerinin bu nizamnameye göre hareket ettikleri anlaşılmaktadır. 1887’de Cenevre’de kurulan ve sonra Londra’ya taşınan cemiyet, örgütlenmesini doğal olarak Osmanlı Devleti’nde de sürdürmüştür. 1890’da Tiflisli Şimavon, Trabzonlu Rus Rupen Hanazad, Batum’dan H. Megavoryan ve İran’dan S. Danielyan’nın iki ay süren çalışmaları sonucu cemiyetin İstanbul merkezi oluşturulmuştur11. Örgütlenme başarılıdır da. Hınçaklar birkaç ay içerisinde bu bölgede 700 üye kazanmışlardı. Nalbandian, Hınçak, Cemiyeti’nin Bafra, Mersin, Trabzon, Yozgat ve Tokat’ta merkezleri olduğunu aktarmaktadır. 1893 tarihli şube muhabere memurlarını veren bir Osmanlı arşiv belgesi ise cemiyetin Samsun, Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas, Divriği, Gürün, Karahisar-ı Şarki, Eğin, Arabgir, Malatya, Muş, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Giresun, Trabzon, Kayseri ve Yozgat’taki şubelerinden söz etmektedir. Cemiyetin Osmanlı toprakları dışındaki en önemli iki merkezi Atina ve Tiflis’ti12. Cemiyet Osmanlı dışındaki merkez ve şubeleriyle bağlantılarını 10 1896’da Genel Meclisin Toplantısında Kabul edilen Hınçak Cemiyetinin Esas Nizamnamesi’dir. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:47/141 (md. 27). 11 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987, s.441; Erdal İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri, Turan Yayıncılık, Ankara 1995, s.26. 12 1894’te Hınçak Cemiyeti’nin Amerika’da Dorsister’de İngilizce Yayılanan Risalesi için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:72/82; 18 Mayıs 310 (30 Mayıs 1894) Tarihli Bitlis Vilayetinden Varid Olan Telgrafname için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:713/16. 460 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK bu iki merkez aracığıyla sağlamıştır13. Cemiyet ayrıca Cenova, Romanya, Amerika, İngiltere ve Marsilya’da da örgütlenmişti14. Hiç şüphe yok ki cemiyetin amaçlarını gerçekleştirebilmesi üye sayısını arttırmasına bağlıydı. Zaten bu durum sosyalist olsun olmasın dönemin bütün parti ve örgütlenmeleri için de geçerliydi. Hınçak Cemiyeti’nin programı üyelerin niteliklerini de tanımlamıştı: Cemiyete asil bir karakter sahibi olan, reşit olan, cemiyetin bütün esas ve prensiplerini kabul eden, nizamnamesi gereğince bunları yerine getiren herkes üye olarak kabul edilebilecekti15. Cemiyet programında yer alan silahla ilgili hüküm cemiyetin ihtilalci ve yasadışı yönüne vurgu yapmaktaydı. Buna göre her üyenin silah kullanma eğitiminden geçmesi ve kendine ait silahı olması gerekmekteydi16. Üyeler silah olarak yanlarında en azından bir revolver ve bir süngü bulundurmakla yükümlüydü17. Hınçak Cemiyeti kendisini sosyal demokrat olarak tanımlamıştır. Bu dönemde sosyal demokratlık daha Marksizan bir içeriğe sahipti. Hınçakların sosyal demokratlığı da Marksistliklerinden geliyordu. Marksizm’in eşitlikçi çağrısı ve ütopyacılığından etkilenenler arasında Ermeni grupları da bulunmaktaydı. Hınçaklar da öncelikle sınıf bilinci temelinde çalışarak bir Ermeni proletaryası yaratmaktan söz ediyorlardı. Ne var ki Ermenilerin birinci önceliği sınıf mücadelesinden ziyade ulusçuluğa verdiği anlaşılmaktadır18. Sosyalizm, içine doğduğu 19. yüzyılın egemen milliyetçiliğine karşı enternasyonalist bir özellik gösteriyordu. Klasik anlayışta ulusal ayrımlar kültürel özgüllükler olarak değerlendiriliyor, hangi devletin uyruğu olursa olsunlar bütün dünya işçilerinin sınıfsal 13 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C.17, Belge No.16; C.18, Belge No.79. 14 18 Mayıs 310 (30 Mayıs 1894) Tarihli Bitlis Vilayetinden Varid Olan Telgrafname için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:713/16; 1894 Tarihli Atina Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahriratın Sûreti için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:2778/52. 15 Hınçak İhtilâl Tarafdaranın Şube Programı için bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/36; Hınçak Teşkilat Nizamnâmesi, Londra 1897, Ermenice’ den aktaran Uras, Tarihte Ermeniler..., s.437. 16 Hınçak İhtilâl Taraftaranın Şube Programı için bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/36; Hınçak Teşkilat Nizamnâmesi, Londra, 1897, Ermenice’ den aktaran Uras, Tarihte Ermeniler..., s.438. 17 Hınçak İhtilâl Tarafdaranın Şube Programı için bkz. BOA, Y.PRK.UM., Belge No:29/36; Ermeni Tarih-i Vukuatı adlı rapor için bkz. BOA, Y.EE., Belge No:769. 18 Uras, Tarihte Ermeniler..., s.439-440. 461 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 dayanışmaları esas alınıyordu19. Fakat daha sonraki dönemlerde de görüldüğü gibi milliyetçilik ve sosyalizm özellikle muhalif konumlarda bulundukları zaman birbirine yaklaşabilmekteydi. Bunun ilginç bir örneğini de Hınçaklar oluşturmaktaydı. Sosyalizm ile milliyetçilik Osmanlı Devleti’ne ve düzenine karşı olmak noktasında birbirine yakınlaştırılmıştı. Bu çerçevede sosyalist olan Hınçaklar bireysel zenginleşmenin yerini sosyal dayanışmanın alacağı ve sosyal servetin bütün insanların alabildiğine gelişmesine olanak sağlayacak bir sınıfsız toplum kurma düşünü paylaşıyorlardı. Onlara göre Osmanlı İmparatorluğu içinde bu düş; Türkiye, Rusya ve İran Ermenilerinden oluşan İsviçre gibi genel bir federasyon kurularak gerçekleştirilecekti20. Cemiyet bu hedefi uzak amaç olarak adlandırmıştı. Hınçaklar programlarında da Ermeni toplumundaki mutlakıyetçi yapıdan, bu sınıfların halklarını sömürmesinden yakınıyorlardı21. Cemiyetin 1897’de Londra’da basılan siyasî programı bir dizi sosyalist ilke ve değerlendirmeyi içermekteydi: Her Marksist’in dediği gibi üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyet ve ücretli emek ortadan kaldırılmalıydı. İşçiler kendi kendilerini yönetmeliydi. Cemiyetin büyük çoğunluğunu teşkil eden işçi ve üretici sınıfın, kapitalist, zengin ve hâkim, küçük bir azınlık tarafından uğratıldığı bütün sömürülerden, yoksul, köle durumundan tam kurtuluşu, ancak üreticilerin bütün üretim kuvvet ve vasıtalarına, örneğin, toprak, fabrika, madenlere, bayındırlık ve ulaştırma ve diğerlerine sahip olduğu zamanda mümkün olabilir. Üretici sınıfın hürriyeti, bütün insanlığın kurtuluşu, genel ve iktisadi özgürlüğü demektir. Bugünkü medeni insanlığın, sosyal kapitalizm adı verilen teşekkül şartlarının gelişimi alanında, tarz ve usullerinde, fikri ve maddi unsurlar üzerinde, mülkiyet hususunda, tabii olarak yeni bir şekil doğmuş ve gelişmiştir. Bu yeni şekilde, üretimin bütün vasıtalarının ve üretim veriminin kolektif, ortak ve genel olmasıdır. Bu 19 Mete Tuncay, “Cumhuriyet Öncesi Sosyalist Düşünce”, Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, C.1, İstanbul 2002, s.296. 20 Hınçak İhtilâl Güruhunun Kanunname-i Esasisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Turabian, “The Armenian Social..., s.3. 21 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909 için bkz. BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler..., s.435. 462 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK surette onlar üretici kitlenin genel ve ortak malı olacaktır22. Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyesi Programı’nda da benzer ifadeler yer almaktadır23. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Cemiyetler Nizamnamesi’ne göre 1909’da İstanbul’da basılan Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamname-i Esasisi adlı programı da aynı ilke ve görüşleri yinelemiştir24. Hınçaklara göre uzak amacın gerçekleştirilmesi için öncelikle yapılması gereken yakın amaçlar da bulunulmasıdır: Hınçaklara göre mutlakıyet idaresine mensup sınıflar yok edilmelidir. Ermeni halkı kölelik koşullarından çıkarılarak yönetime katılması sağlanmalıdır. İktisadi ve kültürel gelişmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçi sınıfının eğilimlerini ve isteklerini serbestçe söyleyebilmeleri için siyasal ortam hazırlanmalıdır. Doğal olarak proleterya ile ilgili bolca hükümler bulunmaktaydı: Ağır çalışma şartları iyileştirilmeli ve işçi sınıfı bilinci yayılmalıydı25. Cemiyetin yakın amacının gerçekleştirilebilmesi ancak Osmanlı Devleti’nde çalışılması ile mümkündü; Hınçaklar da bunu yaptılar. Osmanlı Ermenilerine yönelmek için bir dizi yakınma ileri sürüyorlardı: Osmanlı Devleti kötü yönetiliyordu. Bu süreç içinde Ermeniler de bu kötü ve baskıcı yönetimden olumsuz etkilenmişti. Üstelik ünlü 93 Harbi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması ayrılıkçı Ermeniler için bulunmaz bir fırsat olmuştu26. Cemiyete göre yakın amaca ulaşmanın tek yolu ihtilaldi. Programları da bu ihtilalci tutumu yansıtıyordu: Türkiye Ermenistanı’ndaki yönetim alt üst edilmeli, değiştirilmeli, isyan edilmeli idi. Cemiyet, ihtilalinin 22 Hınçak Komitesinin Siyasi Programı, Hınçak Matbaası, Londra 1897, Ermenice’den aktaran Uras, Tarihte Ermeniler..., s.432. 23 Hınçakyan Sosyalist Fırka-ı İhtilâliyyesi Programı için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4. 24 Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909 için bkz. BOA, DH.SYS., Belge No:53/3. 25 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4; Hınçakyan (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler..., s.433. 26 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896 için bkz. BOA, Y.PRK. AZN., Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/[1909, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler..., s.435. 463 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 nasıl gerçekleştirileceği başka bir ifadeyle yöntemini de programında net olarak ifade etmiştir. En belirgin yöntem propaganda ve terördür. Bunların gerçekleştirilmesine yönelik akıncı alayları, genel ihtilal, isyan alayları gibi teşkilatların oluşturulması yer almaktadır. Cemiyet öncelikle küçük isyanlar çıkarmayı planlamıştır. Genel isyan içinse uygun zamanının beklenmesi kararlaştırılmıştır. Cemiyete göre uygun zaman Osmanlı Devleti’nin herhangi bir devletle savaşta olduğu dönemdi27. Cemiyet amacına ulaşmak için Osmanlı’da bulunan diğer halkları da etkilemeye çalışmalıydı. Örneğin aynı baskılara muhatap olan Kürtlerle işbirliği yapılmalıydı. Ayrıca tüm Hıristiyanlar ortak düşman Osmanlı Devleti’ne karşı birlik içinde olmalıydı28. Görüldüğü gibi cemiyet illegal bir yapıda iken hazırladığı program ve Kanun-ı Esasisi’nde yakın ve uzak amacını belirlemiş, bunları gerçekleştirmek için izlenecek yöntemler üzerinde durmuştur. Ayrıca mücadelelerinin haklılığını ortaya koymak için Osmanlı Devleti’nin Ermenilere uyguladığı baskıyı dile getirmiştir. Ancak meşrutiyetin ilanından sonra legalleşen cemiyetin programının da bu yönde değiştiği görülmektedir. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’da basılan programında kendisini Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti olarak tanımlamaktadır29. Bu programda da sosyalizme vurgu yapmaktadır. Ne var ki ihtilalcilik kaldırılmış, program meşruti rejimin gereklerine uydurulmuştur. Talepler demokratik gözükmektedir. Örneğin işçi sınıfının ve Ermenilerin eğilimlerini ve isteklerini serbestçe söyleyebilmeleri ve gerçekleştirebilmeleri için adem-i merkeziyetçi düzenlemeler öngörülmüştür. Bu daha liberal ve legal programa göre kaza sancak ve nahiyelerde müstakil idare meclisleri oluşturulmalı ve bu meclislerin üyeleri seçimle belirlenmeliydi. Ayrıca yayın yapma ve 27 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896 için bkz. BOA, Y.PRK. AZN., Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi için bkz. BOA, Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909 için bkz. BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler..., s.436. 28 Hınçakyan Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896, BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4; Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi, BOA. Y.MTV., Belge No:74/84; Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3; Uras, Tarihte Ermeniler...,, s.436. 29 Memalik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti Nizamnâme-i Esasisi, Dersaadet 1325/1909, BOA, DH.SYS., Belge No:53/3. 464 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK cemiyet kurmadaki yasaklar kaldırılmalıydı. Bunun yanı sıra işçiler için 8 saatlik çalışma, aralıksız 42 saat hafta sonu izni, fazla mesainin gönüllü olması öneriliyordu. Dönemine göre ileri sayılabilecek istekler arasında, çocuk işçi çalıştırılması ile ilgili sınırlamalar, kadınlara ücretli doğum ve süt izni sağlanması da bulunuyordu. Hınçaklar politik hedeflerini gerçekleştirmek için Osmanlı Ermenilerinin siyasî, toplumsal ve ekonomik güçlüklerini propaganda aracı olarak kullanmaktaydılar. Cemiyet Ermeni davasının çözümünün Avrupa’nın desteğinin sağlanmasında olduğunun farkındaydı. Avrupa kamuoyunu harekete geçirmenin öncelikli yolu Osmanlı Devleti’nde Ermenilerle ilgili isyan ve karışıklık çıkartmaktı. Cemiyet, bu isyan ve karışıklık ortamında Osmanlı Devleti’nin Ermenilere karşı olumsuz tutumundan rahatsızlığını da her fırsatta dile getirmekteydi. Örneğin Hınçak Cemiyeti’nin Amerika şube başkanı Nişan Karabetyan’ın bir röportajı örgütün propaganda tarzı hakkında ilginç bilgiler vermektedir: Ermenilerin Türk, Kürt ve Çerkezler elinden çektikleri hak-ü meşak hariç ez- tasavvurdur. Zevc ve hemşerilerinin ırz ve namusuna tasallut edilmekte ve haneleri gasb ve ve garât ve papazları katl ve itlaf olunmaktadır. Bu hareketler tebaii hristiyanesini ….. edeceğini taahhut etmiş olan hükümet-i seniyyenin muvaffakiyetiyle vukua bulmaktadır. Bundan üç ay evvel Kayseriye civarında mollalar ahali-yi Hıristiyanları katl ve mallarını yağmaya teşvik ettiklerinden Hıristiyanları katliam etmek üzere mutaassıp İslamlar tarafından umumu bir kıyam vuku buldu. Mollalar hükümetten bir miktar tüfenk tedarik ve bunları camilere ihtar ettiler. Hükümet-i seniyye teba-ı hıristiyanesini muhafaza ve himaye arzusu bulunmuş olsaydı Hıristiyanların malını sirkat ve kendilerini katl ve telef etmek günah olmadığı yolunda ircaa-yı vaaz ve nasihattan imamları etmez miydi. Bundan başka mollaların erbab-ı kıyama tevzi içün hükümetten esliha istihsal edebilmeleri gariptir.Hükümet ahalisinin terfiye-i malı te’min-i rahatı içün hiç bir teşebbüste bulunmuyor (…)30. Bu örnekte de görüldüğü gibi cemiyet Osmanlı Devleti’nin Ermenilere baskı yaptığını, onları öldürdüğünü, işkence yaptığını, mallarına el koyduğunu örneklerle anlatan yazıları Avrupalı devletlere göndermek30 Hafiye Memurları Tarafından Boston Baş Şehbenderliğine Gönderilen Rapor, 20 Şubat 1894, BOA, HR.SYS., Belge No:2830/9. 465 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 teydi. 1896’da cemiyet bu yönde hazırladığı bir yazıyı İngiltere, Almanya, İtalya elçiliklerine ve Fransa Maslahatgüzarlığına göndermişti31. Ancak belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Cemiyet bu yazılardan da istediği sonucu alamamıştı. Bu durum Cemiyeti yeni yöntemler aramaya itmişti. Örneğin 1898’de Londra merkez başkanı Kehya/Kehriyan Cenevre’ye giderek burada bulunan Hınçak Cemiyeti üyeleri ile görüşme yapmıştı. Görüşmelerde yine Osmanlı Devleti’nin Ermenilere uyguladığı baskılar dile getirilmişti. Osmanlı Devleti’nin Berlin Antlaşmasının 61. maddesinde söz vermiş olduğu ıslahatları gerçekleştirmediği gibi böyle bir niyetinin de olmadığı vurgulanmıştı. Bu toplantıda Avrupalı devletlerle iletişimin elçilikler yerine dışişleri bakanlığıyla sağlanması gibi kararlar da alınmıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti içindeki muhalefet kanadıyla da işbirliği yapmanın yolları aranmıştı. Aynı toplantıda bu iş için Kehya/Kehriyan’ın görevlendirilmişti32. Görüldüğü gibi cemiyet Osmanlı Devleti’nin uygulamalarından son derece rahatsızdır. Bu durum onlara göre çözülmesi gereken bir sorundur. Bu sorunda Osmanlı Devleti’nin yapmayı vaat ettiği ıslahatlarla değil, ancak bağımsızlıkla çözülebilir. Ancak tüm bunlara rağmen söz konusu olan muhtariyet olduğunda, tercih edilen Osmanlı Devleti’dir. Cemiyet, örgüt yapılanması içinde her birimin kendi ihtiyacını karşılayabileceği bir mekanizma oluşturmaktaydı. Her yeni üyenin üyelik şartları gereğince bir kereye mahsus olmak üzere maddî geliri oranında bağışta bulunması, bunun yanı sıra üye sürekli aidat ödemek zorundaydı. Cemiyet, kendi mekanizması içinde sağladığı bu gelirlerin dışında da malî kaynak yaratmaktaydı. Bunlardan ilkini Ermeni halkı oluşturmaktaydı. Halktan alınan yardımlarda gönüllülük önemli değildi. Kişinin Ermeni olması yardım talebinde bulunulması için yeterliydi. Cemiyet nakdî ödemelerin yanı sıra aynî olarak da yardım toplamaktaydı. En önemli aynî yardım hiç şüphe yok ki silah sağlanmasıydı. İsyanlar için silah zorunlu bir malzemeydi. Nitekim cemiyet, üyelerinin silah edinmesini şart koşmuştu. Yurt dışındaki birimlerinden sağladığı silahları Anadolu’da dağıtmaktaydı. Silahların taşınmasında güvenliği 31 İngiltere, Almanya ve İtalya sefirleriyle Fransa maslahatgüzarına Ermeni milleti namına Hınçakist Komitesi Tarafından ita olunan varaka-ı matbuanın tercümesidir, 10 Eylül 1896. BOA, HR.SYS., Belge No:2860/31. 32 1898 Tarihli Londra Sefaretinden Hariciye Nezareti’ne Gönderilen Tahrirat için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:2839/23. 466 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK ve kolaylığı açısından deniz yolu tercih edilmekteydi. Silah dağıtımı Erzurum, Van, Bitlis, Siverek, Trabzon, Samsun, Adana, Maraş, Antep, Bursa, İzmit, Adapazarı ve İstanbul’da kurulan silah dağıtım merkezlerinden yapılmaktaydı. Silah ve cephanenin saklanmasında cemiyetin belirlediği Ermeni kiliseleri, manastırlar ve mezarlıklar kullanılmaktaydı33. Cemiyet, Osmanlı dışındaki birimlerinden sağladığı silahların yanı sıra burada da silah üretmekteydi. Silah üretim merkezleri olarak kilise mahzenleri kullanılmaktaydı. Buralarda üretilen silahlar cemiyet üyeleri tarafından gerekli yerlere ulaştırılmaktaydı. Hınçak Cemiyeti’nin silahlanması ve maddî kaynakların sağlanmasında en büyük katkı payı şüphesiz düvel-i muazzamanındı. Bunlardan özellikle de Rusya yardımı ayrıcalıklı bir konumdaydı. Hınçak Cemiyeti, ihtilali gerçekleştirmek için silahlı eylem yoluyla isyan çıkarmayı hedeflemekteydi. İsyan için öncellikle Ermeni halkının harekete geçirilmesi gerekmekteydi34. Cemiyet bunu sağlamak için tahrik ve terör yöntemini kullanmayı planlıyordu. Tahrik yöntemiyle halk düşman olarak tanımlanan Osmanlı’ya karşı kışkırtılarak misillime hareketinden yaralanılacaktı. Terör yöntemi ise, halkı korumak ve Hınçak Programına güven duymasını sağlamak için kullanılacaktı. Terör yöntemi ise, halkı korumak ve Hınçak programına güven duymasını sağlamak için kullanılacaktı. Cemiyetin programında da bu iki yöntem net olarak ifade edilmekteydi. Örneğin görevleri aşağıdaki şekilde tanımlanan tahrik amaçlı naşirler ve muharrikler adında gruplar oluşturulması kararlaştırılmıştı: Propagandörler nâşirler Propagandların vezâ’if-i gâ’iyyesi: Başlıca her bir sınıf cemâ‘at ve ahâlî arasında efkâr-ı ihtilâliyyeyi alevlendirerek her tarafa neşr ve işâ‘a eylemek ve istiklâliyyet-i milliyye ile vâsi‘ ve avâm-pesendâne bir hürriyyet-i siyâsiyyeye olan ihtiyâçlarını kendilerine anlatmak ve sosyalist inkılâbât ve ıslâhâtını icrâ ve bunların tarîk-i icrâ’iyyesini beyân ve inbâ eylemek. Ve esbâb-ı esâsiyye-i ihtilâliyyeyi ve cemâ‘atın 33 İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler..., s.49. 34 İhtilâl balada zikr olunan mekasıda vasıl olunmaklığa bir zarı’a hüsn olduğundan Türkiye Ermenistan’ında el-halet-ü hazi görülmekte olan avam-ı nasın halini cemaati isyâna davet ederek icbaren tebdil ve tağyir etmeli. Hınçakyân İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsisi, BOA, Y.MTV., Belge No:74/84. 467 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 şimdiki hâline göre ihtilâl ve isyanda ne türlü davranabileceğini öğretmek. Ve ihtilâlden sonra hâsıl olacak ahvali evvelce haber vermek ve bunları yukarıda beyan olunduğu vechile kendilerine lâyıkıyla tefhim eylemekdir. Ekîd-i esyâ muharrikler Bunların vezâ’if-i gâ’iyyesi: Cemâ‘atın sönmüş rûhunu tekrâr canlandırarak düşman aleyhine teşvîk etmek ve her yerden vukû‘a gelen mezâlimden bi’l-istifâde cemâ‘atı hükûmete karşı tahrîk eylemek ve mu‘âmelât-ı hasmâne ve cebriyye ve tazyîkiyye ve zulmiyye vukû‘unda cemâ‘atın müdâfa‘asında bulunmak ve harekât-ı nâ-merziyye vukû‘unda cemâ‘atı ayağa kaldırmak ve her fırsattan istifâde ile hükûmetden ıslâhât talebinde bulunmak ve vergi vermemek ve hükûmet aleyhinde sâir gûnâ nümâyişlerde bulunmak35. Terör yöntemi de dehşet-i küllî yaratmak olarak tanımlanmaktaydı: Bunların gâye-i vezâ’ifi: Cemâ‘at taht-ı tazyîkde bulunduğu vakit muhâfaza etmek ve fikir ve rûhunu canlandırmak ve aralarına tohum-ı ihtilâl saçmak ve zuhûr edecek ihtilâli her tarafa yaymak ve cemâ‘atı hükûmete karşı bilâ-prova protesto ettirmek ve cemâ‘atın her hâlde nâ’il-i muvaffakiyyât olacağı zannını dâimâ takviye eylemek ve ihtilâl işlerini terakkî ettirerek hükûmetin kuvvet ve azametini kırmak ve kendisini dehşet-i küllî içinde bırakmak ve me’mûrîn-i hükûmet arasında bulunan Türk, Ermeni; bi’l-umûm câsûs ve hafiyye gibi eşhâs-ı mazarrayı mahv ve telef eylemek36. Cemiyet bu yöntemlerle Osmanlı Devleti’ni terorize etmeyi de amaçlamaktaydı. Böylece Osmanlı Devleti’nin saygınlığı azaltılacak ve tam anlamıyla dağıtılması için çaba harcanacaktı. Tabi terörist taktiklerin tek odak noktası Osmanlı Devleti değildi. Cemiyet, Osmanlı Devleti adına çalışan Ermenileri de yok etmeye çalışmaktaydı37. 35 Hınçakyân Sosyalist Fırka-i İhtilâliyyesi Programı, 1313/1896 için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4. 36 1313/1896 tarihli program için bkz. BOA, Y.PRK.AZN., Belge No:16/4. 37 Nalbandian, The Armenian..., s.110-111; 1311/1894 Tarihli Zaptiye Nezaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Yazı için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:627/2. 468 Arş. Gör. Özlem KARSANDIK Propaganda aracı olarak da basın tercih edilmekteydi. Basın yoluyla Ermeni halkı kendilerince kutsal davalarına inandırılmalıydı. Bunun için Hınçak Gazetesi önemli bir araçtı. Hınçak Gazetesi’nde Zeytunluları isyana çağıran Ermeni Cemaatine Davet başlıklı bir yazı cemiyetin propagandası için iyi bir örnektir: Ermeni Cemaatine Davet Ey Ermeni cemaat bu hal-i buhranda sana hitaben söyleyen sadâ sana maruf sadâlardandır. Yani Zeytinlilerin sadâsıdır ki cümle Ermeni ahalisini esaret ve müzayakasından kurtarmak üzere seni kendisine yardıma davet ediyor. Zeytinliler yüreklerinin cümle kuvveti ve cesaretiyle alçak ve mekruh bir hükümete karşı isyan edip seni de kendileriyle beraber isyana davet ediyorlar. Zeytinli Ermeniler üzerinde olan esaret ve boyunduruğu ve zinciri kırmak için muhabere edecekler. Ey sevgili biraderler vahşi düşmanınız çok senelerden beri başımıza ateş ve alev yağdırıyor şimdi biz onu kendi başına yağdırmak istiyoruz. Zira her bir ömre ve müstakil ve müsterih bir hale gelmenizi muhtaç görüyoruz. Biz Ermenilik ve Adana vilayetinin ve Zeytun’un ve Hınçakyan ihtilâlci fırkasının mukaddes bayraklarını yüksekte saklamak istiyoruz. Ol Hınçak fırkasının bayrağı bir altı yedi seneden beri Ermenilerin halas için her bir harpte mustakilâne sallanmaktadır. Harbi bu fırka başlattı. Ve şimdiye değin azap ve işkence tarikte olarak ol harbe devam etmektir. Ey Adana vilayetinin Ermeni cemaati biz Zeytunlular ki bi’l-vukuaat harbe girip kan dökmüşüz. Şimdi Hınçakyan fırkasına meyl olup Ermenistan’da ve Adana vilayetinde meskûn Ermenilerin istiklaliyet ve hürriyetine iktiza eden şeyi istihsal etmek üzere harp ve kan meydanına inerek Ermenistan’da dökülmüş yüz binlerce masum kanların namına olarak sizi bize yardım ve muavenete davet ediyoruz asla fütur götürmeyip arslan gibi bize el veriniz. Ve ileri gidelim Ermeniliği hür görmek için kanımızın son katresini bu mukaddes ırakı üzerine dökmeyi tashih edip muhayye bulunuruz. Evet ya hürriyet-i milli ya ölmeliyiz öyle ise yardım yardım yaşasın Ermenistan ve Ermenilik yaşasın Adana ve Zeytun yaşasın Hınçak fırkası yaşasın hürriyet ve ihtilal haydi ileri ey Zeytun ve Adana Ermeni cemaati38. 38 Hınçak Gazetesinin Tercümesidir, 28 Zilhicce 1313/10 Haziran 1896, BOA. Y.EE., Belge No:131/40; Cemiyet halkı etkilemenin yanı sıra örgüt üyelerinin birbirlerini telkin edici mektuplar göndermekteydiler. 1896 Tarihli Aşıkyan’ın Londara’dan 469 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Cemiyet bu tür yazılarla, yıllardır süren esarete son vermeyi vaat etmekteydi. Bunun için de Ermeni halkı yardıma çağrılıyordu. Cemiyet üyeleri bu dava için kendini feda etmeye hazırdı39. Tabi aynı fedakârlık halktan da beklenmekteydi. Bu gibi yazılar örgütün genel sloganı olan Yaşasın Hınçak!, Yaşasın Ermenilik / Ermenistan, Yaşasın Hürriyet cümleleriyle bitirilmekteydi. Cemiyet, halkı etkilemek için Osmanlı Devleti’nin Ermeni halkına karşı olumsuz tutumunu özellikle vurguluyordu. En çok üzerinde durulan nokta Ermenilerden alınan ağır ve haksız vergilerdi40. Ayrıca Cemiyet, davalarının haklılığını ortaya koymak için merkezlerinin bulunduğu yerlerde risale olarak adlandırılan kitapçıklar da yayınlatmıştı. Bu kitapçıklarda genellikle Osmanlı hükümetinin Ermenilere uyguladığı baskılar, işkenceler anlatılıyordu41. Daha önce de değinildiği gibi cemiyet Avrupa’nın desteğini almaya çalışmakta ve isyanlarını bu yönde gerçekleştirmekteydi. Avrupa’ya sesini duyurmakta ve haklılığını ifade etmekte de basının kullanılması kaçınılmazdı. Cemiyet, Avrupa basınında kendisini tanıtma konusunda başarılıydı42. Ne var ki Avrupa’nın girişimleri cemiyeti tatmin etmemişti. Belgelerden, cemiyetin zaman zaman kutsal davalarına yalnız devam etme kararı aldığı ve söylemini bu yönde değiştirdiği anlaşılmaktadır43. 39 40 41 42 43 470 Van’da Manuk ve Karabat’e Gönderdiği Mektup için bkz. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:536/24-12. Üyelerin gönderdiği mektupta şu dizeler yer almaktadır: Taştan daha berk bir yüreğimiz olmalıdır / Esir kalmak bizim için artık büyük bir ayıptır / Ey kahraman Ermeni artık uyanmalısınız / ve hayatınızdan teşvik olunup kılıç ve esliha ile alçak Türk’e karşı yürüyünüz / Yarab kalbimize şecaat ilka eyle / Şöyle ki ismimiz ebeden parlasın / (….) / Bila havf ileri yaralım / vatanımızın redd-i hali silahımız olsun / ve hedef maksadımız / Ermenista’nın hürriyeti / yahut ölmesi olsun. Hınçak Üyesi Miradarki’nin Mektubundan. BOA, A.MKT.MHM., Belge No:536/24. Hınçakyân (Sosyalist) İhtilâl Gürûhûnûn Kânûn-i Esâsi, BOA, Y.MTV., Belge No:74/84. Hınçak Cemiyetinin Amerika Şubesi Tarafından Basılan Risale, 24 Zilkade 1310/9 Haziran 1893 için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:72/82; 30 Mart 1895 Tarihli Waşington Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahrirat için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:2830/51; 1894 Tarihli Waşington Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahrirat için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:2830/31. 1896 Tarihli Waşington Sefaretinden Hariciye Nezaretine Gönderilen Tahrirat için bkz. BOA. HR.SYS., Belge No:2856/6. Hınçak Cemiyetinin Amerika Şubesi Tarafından Basılan Risale, 24 Zilkade 1310/9 Haziran 1893 için bkz. BOA, HR.SYS., Belge No:72/82. Arş. Gör. Özlem KARSANDIK Dönemin uluslararası koşullarının da giderek Ermeni amaçları için bir fırsat oluşturması nedeniyle ve ön hazırlıklar da tamamlanmış olduğundan, şimdi sıra Avrupa kamuoyunu harekete geçirecek geniş çaplı isyanların çıkarılmasına gelmişti. Bu isyanların tüm Ermeni örgütlerin dayanışması içinde gerçekleştirilmesine özen gösterilmişti. Zaten 1890’da Taşnaklar Ermeni cemiyetlerinin birlikteliği için girişimde bulunmuşlardı. Hınçakların da bu oluşum içine yer almasına çalışılmaktaydı. Kısa süre de olsa gerçekleşen bu birleşme süresinde 20 Haziran 1890’da Avrupa kamuoyunun ilgisini çeken Erzurum Olayını daha sonra Musa Bey Olayını gerçekleştirmişlerdir. Taşnaklarla birlikteliğin yürümemesi nedeniyle Hınçaklar tek başına da isyanlar çıkarmıştı. Bu doğrultuda Hınçak Cemiyeti’nin ilk bağımsız eylemi 1890 yılındaki Kumkapı Gösterisi’dir. Cemiyetçe, büyük isyanların dışında propaganda amaçlı yerel bir takım olaylar da çıkarılmaktaydı. Bu nitelikteki isyanlar 1892-1893’de özelikle de Kayseri, Develi, Yozgat, Çorum, Merzifon, Aziziye bölgelerinde yoğunlaşmıştı. Bu isyanları yöneten merkez Merzifon’du44. Kumkapı gösterisinde istenilen sonuç alınamamış, bunun üzerine cemiyet, 1894’te Sason’da isyan girişimlerine başlamıştı. 1895’de ise Babıâli baskını düzenlenmişti. Yine aynı yıl Zeytun isyanı gerçekleştirilmişti. Zeytun isyanı, Hınçakların en önemli ve sonuncu büyük eylemiydi. Bu tarihten sonra cemiyetin ikiye ayrılmış olması etkinliğini de azaltmıştı. Bu süreçten sonra cemiyet Anadolu’da çeşitli isyanlar çıkarmış, ancak bu isyanların hiç biri bu kadar büyük çapta olmamıştır. Sonuç olarak Hınçaklar uzak amaçlarına ulaşma konusunda başarısız görünmektedirler. Ermeni toplumunu da tam olarak temsil edememişlerdir. Ancak Batı, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenileri uyandırmada çan işlevini görmeyi başarmışlar ve Ermenilerin uluslaşmasına öncü olmuşlardır. Ne var ki bu çalınan çanların insanlar arasında bir birlik çağrısından ziyade, trajik gelişmelerle sonuçlanan çatışmalara ve ayrılıklara çağrı yaptığını tarihsel gelişmeler göstermiştir. 44 Bu merkezin başkanı Merzifon Amerikan Kolejinde öğretmen olan Karabet Tomayan’dır. Uras, 1976, a.g.e, s.464. 471 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BİBLOGRAFYA 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) A.MKT.MHM. DH.SYS. HR.SYS. Y.PRK.AZN. Y.MTV. Y.PRK.TKM. Y.EE. Y.PRK.UM. :536/24, 538/14, 546/2, 546/27, 627/2, 627/3, 646/5, 671/8, 713/16, 729/11, 746/30, 749/17. :53/3, 65/2. : 72/82, 546/27, 2772/23, 2777/6, 2778/52, 2782/2, 2785/2, 2789/8, 2830/6, 2830/9, 2830/13, 2830/51, 2836/32, 2839/23, 2856/6, 2860/31. :16/4. : 74/84, 107/3, :38/62, 39/3. :769, 131/40; 130/40-7/1, : 29/36, 47/141, 2.Tetkik Eserler Adıyeke, Nuri, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000. Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Hil Yayıncılık, İstanbul 1983. Adıyeke, Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000. Turabian, Hagop, “The Armenian Social-Democratic Hentchakist Party”, Paris 1916. Nalbandian, Lousie, The Armenian Revolutionary Movement, University of California Pres, Berkeley 1963. Uras, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987 İlter, Erdal, Türkiye’de Sosyalist Ermeniler ve Silahlanma Faaliyetleri, Turan Yayıncılık, Ankara 1995. Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, C.17-18. Tuncay, Mete, “Cumhuriyet Öncesi Sosyalist Düşünce”, Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce, C.1, İstanbul 2002. 472 Özlem ŞAHİN AYASTEFANOS VE BERLİN ANTLAŞMALARI’NIN ERMENİ MİLLİYETÇİLİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Özlem ŞAHİN Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi, Talas/Kayseri-TÜRKİYE Tlf.:0 536 9796048, 473 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet III. yüzyılda başlamış olan Türk-Ermeni ilişkileri, Selçuklular döneminde yoğunlaşmış, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde ise zirveye ulaşmıştır. İki topluluk arasındaki ilişkiler döneminin hiçbir evresinde Ermeniler ait herhangi bir siyasî teşkilatlanma veya oluşumu söz konusu olmamıştır. Türklerin millî ve devlet teşkilatı geleneğinden kaynaklanan hoşgörü içerisinde Anadolu’da kendilerine yaşam alanı bulan Ermeniler, daha önceden egemenlikleri altında yaşadıkları hiçbir devletten böyle bir ortam bulamamışlardır. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batılı devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki çıkarlarının temin edilmesine araç olmaktan kurtulamamışlardır. Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları Ermenilerin batılı güçlü devletlerin siyasî oyuncağı durumuna gelişinin siyasî arenadaki ilanı olmuştur. Tebliğimizde bu konu üzerinde durulacaktır. 474 Özlem ŞAHİN GİRİŞ Türk-Ermeni ilişkileri III. yüzyılda başlamış bulunmakla birlikte, bu ilişkiler gerçekte Selçuklular döneminde yoğunlaşmıştır. Fakat Anadolu’nun Türkleşme sürecinde Doğu Anadolu’da henüz herhangi bir Ermeni siyasî oluşumu mevcut bulunmamaktaydı. Ermenilerin büyük kısmı söz konusu dönemde Ortodoks mezhebine yakın olarak adlandırılan Gregoryen mezhebini benimsemiş ve hatta bu mezhebi millî dini haline getirmiştir1. Aralarında mezhep farkı bulunan Bizans’ın tahakkümünden kaçan Ermeniler için Türk-İslam idaresinin getirmiş olduğu hoşgörü coşkuyla karşılanmıştır2. Ermenilerin Osmanlı Devleti ile ilk ilişkileri 1326 yılında Orhan Bey’in Bursa’yı ele geçirmesi ve ardından başkent yapması neticesinde gerçekleşmiştir. Bizans zulmünden kaçmakta olan Ermenilere kucak açmış olan Orhan Bey, bunların Anadolu’da ayrı bir cemaat olarak örgüt1 2 Gürsoy Şahin, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2008, s.25. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983, s.49. 475 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 lenmesine ve Kütahya’da bulunan dinî merkezlerini Bursa’ya taşımalarına müsaade etmiştir. İstanbul’un fethini takiben Fatih Sultan Mehmet döneminde 1461 yılında ise, Bursa’da bulunan bu Ermeni Piskoposluğu İstanbul’a nakledilmiş ve böylece Ermeni Gregoryen Patrikhanesi Rum Ortodoks Patrikliği’ne eşit hale getirilmiştir. Osmanlı Devleti Müslüman bir devlet olmakla birlikte; tebaası olan bütün gayrimüslim azınlıkları Allah’ın yeryüzündeki emaneti olarak değerlendirmiş3 ve bunların ülke teşkilatı içerisinde ayrı birer millet olarak varlıklarını sürdürmelerinden yana bir politika takip etmiştir. Osmanlı Millet Sistemi adı verilen, Müslim ve gayrimüslim birçok milleti içerisinde barındıran, bu sistem içerisinde gayrimüslim tebaa arasında Gregoryen Milleti olarak yer almış olan Ermeniler, 19. yüzyıla gelinceye dek Millet-i Sadıka olarak vasıflandırılmış ve Osmanlı Devleti’nde hiçbir devletin azınlık vatandaşlarına tanıyamayacağı türden imtiyazlar elde etmişlerdir4. ERMENİ MİLLET NİZAMNAMELERİNİN MİLLİYETÇİ FİKİRLERE ETKİSİ Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla dek sadık millet olarak telakki edilmiş ve gayrimüslimler arasında ayrıcalıklı bir cemaat oluşturan Ermeniler, 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları’nın gayrimüslim tebaaya getirmiş olduğu olumlu havadan yararlanarak 1841, 1847 ve 1863 yıllarında çeşitli imtiyazlar elde ettikleri nizamnameler yayınlamışlardır. Söz konusu nizamnameler içerisinde Ermenilere en geniş ayrıcalıklar tanıyan ve Ermeni Anayasası’nın temelini oluşturan nizamname, 1860 yılında meydana getirilmiş olan nizamnamedir. 29 Mart 1863 tarihinde Sultan Abdülaziz tarafından kabul edilmiş olan bu nizamname, Nizamname-i Millet-i Ermeniyan adını taşımakta olup, Ermenileri neredeyse devlet içinde devlet yani yarı bağımsız bir millet konumuna getirmişti5. 3 4 5 476 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Y.PRK.HR., Belge No:14/85. Sabahattin Özel, Millet-i Sadıka Ermeniler, Tasam Yayınları, İstanbul 2005, s.11. Özgür Sarı, “The Nation Building Process of The Armenians in Eastern Anatolia and The Role of The Great Powers in This Process”, Rewiev of Armenian Studies, ASAM Yayınları, Ankara 2004, s.85. Özlem ŞAHİN Bu anayasa toplam 99 madde içermekle birlikte, 140 üyeli bir Ermeni Millet Meclisi’nin oluşturulmasına da zemin hazırlamıştır. Tüm ülke çapında yaşamakta olan Ermenileri temsil edecek olan bu mecliste; İstanbul’da bulunan din adamlarından 20 kişi, taşradan 40 kişi ve İstanbul’da yaşayanlardan ise 80 kişinin yer alması kararlaştırılmıştır. Ayrıca yine bu anayasa İstanbul Ermeni patriğine cemaat yönetiminde oldukça geniş yetkiler vermekte ve patrik seçiminden ise bu meclisi sorumlu tutmaktaydı6. Bu parlamento ve anayasa neticesinde bağımsız bir cemaat olma yolunda ilk resmî adımı Osmanlı Devleti nezdinde atmış olan Ermeniler, daha sonraki dönemlerde de dış devletlerin desteği ile bağımsızlık faaliyetlerine hız vermişlerdir. ERMENİLERİN 93 HARBİ’NDE RUSLARLA TEMASI 93 Harbi olarak tarihte yerini alan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde Rusya hem Balkanlar hem de Kafkaslar’dan ilerleyerek Osmanlı Devleti’ni iki cepheli bir savaşla karşı karşıya bırakmıştır. Bu savaşta, Balkanlar’da Gazi Osman Paşa engeline takılan Rus ordusu, Osman Paşa’nın yaralanarak esir düşmesi7 üzerine; önce Plevne düşmüş, ardından Batı cephesinde Edirne yolu açılırken; Doğu cephesinde Erzurum’a kadar ilerleme sağlanmıştır. Rusya, Doğu Anadolu ile Dicle ve Fırat havzasındaki sıcak denizlere inebilme düşüncesini gerçekleştirebilmek amacıyla, 1828-1829 OsmanlıRus Harbi’nde olduğu gibi 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde bölgede yaşayan Rus yanlısı Ermenileri destekler görünmeyi, devlet stratejisi açısından uygun bulmuştur. Aralarında silah ve mühimmat dağıttığı Ermeniler, savaş süresi boyunca Ruslara lojistik destek sağlamıştır. Bu durum Ruslara, yıllardır peşinde koştukları siyaseti gerçekleştirme doğrultusunda büyük faydalar sağlamıştır. Ayrıca bu noktada 93 Harbi’nin kazanılmasında, Rus ordusunda yer alan Ermeni subay ve yöneticilerinin de büyük katkıları olmuştur. Bugün bu gerçek Rusya’nın dahi inkâr etmediği bir gerçektir8. 6 7 8 Sarı, The Nation Building Process of The Armenians...”. M. Metin Hülagü, Gazi Osman Paşa, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s.232. Davut Kılıç, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyaseti’nde Eçmiyazin Kilisesi’nin Rolü (1828–1915)”, Ermeni Araştırmaları Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, S.2, Ankara 2001, s.56. 477 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 93 Harbi, Rusya’ya bir gerçeği açık bir şekilde göstermiştir: Osmanlı Devleti artık kaçınılmaz sona yaklaşmıştır. Bu dönem içinde Osmanlının stratejik mevkiler bir başka ülke harekete geçmeden ele geçirilmeli ve gerekirse bu doğrultuda çeşitli milletler dahi bağımsızlık vaadiyle kandırılarak kullanılmalıdır. Osmanlı pastasından istediği payı koparabilmek için Balkanlar’da Bulgarlar, Kafkaslarda ise Ermeniler yardım için hedef kitle olarak seçilmiştir. Bu yardımı sorunsuz bir şekilde temin edebilmek için başlangıçta her iki millete de bağımsızlık vaat etmiş olan Rusya, daha sonra kendi tebaası arasında bulunan Ermenileri de etkileyebilir düşüncesiyle, Ermenilere bağımsızlık vaat etmekten vazgeçmiştir. 93 Harbi’ne kadar Osmanlı Devleti için ciddi bir sorun teşkil etmemiş olan Ermeniler için bağımsızlık düşüncelerini açıkça ortaya koyabildikleri bu savaş bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Rusya için, 93 Harbi’nde Osmanlı Devleti karşısında kazanmış olduğu bu zafer Yakındoğu’da devletlerarası dengeyi kendi lehine olarak değiştirmiştir. Osmanlı Devleti için ise hem Ermenilerin hem de batılı büyük güçlerin gerçek niyetlerini açıkça sergilemekten kaçınmamaları açısından önem taşımaktadır9. AYASTEFANOS (YEŞİLKÖY) ANTLAŞMASI’NDA ERMENİ MESELESİ’NİN GÜNDEME GELİŞ ŞEKLİ VE RUSYA’YA SAĞLADIĞI AVANTAJLAR 93 Harbi’nin son devresinde Rus ordusu Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom vermiştir. Buna göre en geç iki gün içerisinde 10-12 bin Rus askeri Ayastefanos (Yeşilköy)’a yerleşecek ve bu durum Osmanlı Devleti tarafından sorunsuz bir şekilde kabul edilecektir10. Osmanlı Devleti bu uyarı dikkate almış ve Rus ordusu, İstanbul Yeşilköy’de karargâh kurmuştur. Burada 31 Ocak 1878 tarihinde Edirne Mütarekesi adlı bir ateşkes antlaşması yapılarak Osmanlı-Rus Harbi’ne son verilmiştir. Edirne Mütarekesi sırasında İstanbul Ermeni Patriği Narses Varjabedyan Eçmiyazin Kataligosluğu aracılığıyla Ermenilerin Rusya’ya vermiş olduğu desteğin karşılıksız bırakılmaması gerekçesiyle, Yeşilköy’deki Rus karargâhına kadar gitmiş ve Kont İgnatiyef ile görüşmüştür. Bu görüşme sırasında Narses Varjabedyan, Doğu Anadolu’da işgal edilen toprakların Osmanlı Devleti’ne iade edilmeyip; bu bölgenin Ermeniler 9 Rıfat Uçarol, Siyasî Tarih (1789–1999), Filiz Kitabevi, İstanbul 2000, s.344. 10 Uçarol, Siyasî Tarih, s.344. 478 Özlem ŞAHİN lehine özerk hale getirilmesini istemiş11 ve eğer bu durum mümkün değilse bile Ermeniler lehine Osmanlı Devleti’ne ıslahat yapma konusunda baskı uygulanması ve ıslahat yapılıncaya kadar Rus ordusunun bölgeden geri çekilmemesi gerektiğini talep etmiştir. Patriğin diğer istekleri hariç son isteği ki, Ermenilere ıslahat yapılması meselesi, Rusya devlet stratejisi açısından uygun bulunmuştur. Bunun altında yatan sebep Osmanlının Ermeni azınlıklarına yardım etmek değil, Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emellerine daha rahat bir şekilde ulaşmasını sağlayacak yolları oluşturmaktır. Islahat talepleri bahane edilerek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine daha kolay müdahale edilecek ve böylelikle devlet daha da zayıflatılacaktır. Kuruluşundan itibaren bir kara devleti görünümü arz etmekte olan Rusya, bu durumdan kurtularak hem karada hem de denizlerde güçlü bir devlet olarak adından söz ettirmek istemektedir. I. Petro zamanında başlayan sıcak denizlere inme isteği bir strateji olarak zamanla daha da gelişme göstermiş ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Hıristiyan Ortodoksların hamiliği adı altında resmiyet kazanmıştır. Daha sonraki dönemlerde de Rusya’nın resmî devlet politikası olarak her dönemde sıcaklığını muhafaza etmiştir. Ayastefanos Antlaşması’na Ermeni meselesinin dâhil edilmesi bu politikanın gerçekleştirilme isteğinin resmî şeklidir. Osmanlı Devleti ve Rusya arasındaki savaşa kesin olarak son verecek olan ve 3 Mart 1878 tarihinde ise maddeleri netlik kazanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’na görünürde Ermeni patriğinin isteği doğrultusunda ve gerçekte ise Rusya devlet politikasına uygun olarak Ermenilere ıslahat meselesinin ilave edilmesine karar verilmiştir. Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi olan bu madde şu hükümleri içermektedir: Osmanlı Devleti Kars, Ardahan, Artvin, Doğu Bayezid ve Batum’dan Soğanlı Dere’ye kadar olan toprakları Rusya’ya terk edecek; Osmanlı Devleti doğudaki Ermeniler hakkında Ruslara savaş sırasında yaptıkları lojsitik yardım ve destekten dolayı bir takibata geçmeyecek; bölgede Ermenilerin durumlarını düzeltmek maksadıyla reform- 11 Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896–1916), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2007, s.83. 479 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 lara girişilecek ve bu hususla ilgili devletlere düzenli olarak bilgi verecekti12. Vilayat-ı Sitte olarak adlandırılan doğu vilayetleri sorununa başlangıcını teşkil eden bu madde, Osmanlı Devleti’nin başına böylelikle yeni bir sorun daha açmış bulunmaktaydı. Antlaşma metninde yer alan bu madde Osmanlı Devleti’nin içişlerine Rusya’nın tek başına müdahale etme eğiliminde olduğunu Avrupa’nın diğer devletlerine göstermiştir. Artık Osmanlı Devleti’nin kendi başına toprak bütünlüğünü dahi koruyamadığını, bu ülkenin dağıtılması gerektiği konusunu gündeme getirmiştir13. Zira bu antlaşma uygulamaya geçirilseydi; İngiltere’nin kıta içi üstün konumu Rusya lehine olarak değişim gösterecekti. Savaş boyunca ve sonrasında Ermenilere yakın görünmüş olan Rusya14, esasen Balkanlar’da Bulgarların elde etmesi için çaba gösterdiği geniş imtiyazları, Kafkaslar’da da Ermenilere temin etme eğiliminde değildi. Zaten Osmanlı sınırları içinde Ermeniler dağınık bir coğrafyada yaşamakta ve Ermenistan adlı bir coğrafya ise henüz mevcut bulunmamaktaydı. Gerçekte Vilayat-ı Sitte olarak adlandırılan ve 16. maddede bahsi geçen bu vilayetlerdeki Ermeni nüfusu İstanbul’da ikamet etmekte olan Ermeni nüfusundan çok daha az sayıdaydı. Sadece bu duruma bakarak bile bu meselenin insanî olmaktan çok siyasî bir mesele olduğunu anlamak mümkündür. 1820 yılında Anadolu’ya ilk kez ayak basmış olan Protestan misyonerler için, daha sonraki yıllarda hedef kitlesi olarak Ermeniler seçilmiştir. Zaten bu tarihte Gregoryen ve Katolik olmak üzere iki mezhepten oluşan Ermeniler arasında böylelikle üçüncü bir mezhep daha ortaya çıkmış ve siyasî birlikleri tamamen parçalanmıştır. Fakat bu parçalanma haricinde, millî fikirlerin oluşumu noktasında Protestan misyoner örgütlerin faaliyetleri inkâr edilemez boyutlar taşımaktadır. Ülkesinin parçalanmasına yol açabileceği gerekçesiyle bağımsız Ermenistan fikrinden vazgeçmiş olan Rusya, Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak amacıyla önce huzursuz bir Ermeni toplumu oluşturup; bunu 12 Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları..., s.83. 13 BOA, Y.PRK.A., Belge No:1/113. 14 BOA, Y.PRK.ZB., Belge No:15/104. 480 Özlem ŞAHİN desteklemeyi ve sonrasında da amacı doğrultusunda bundan yararlanmayı tercih etmiştir15. BERLİN ANTLAŞMASI SÜRECİNDE İNGİLTERE’NİN ROLÜ VE ERMENİ MESELESİ Ayastefanos Antlaşması’nda elde ettiği haklar ile Rusya’nın kıta içinde üstün konuma yerleşmesine, dönemin üstün gücü İngiltere’nin sessiz kalması beklenemezdi16. Dolayısıyla Avrupa devletlerdi arasından ilk ve en sert tepki İngiltere’den gelmiştir. İkinci sert tepki gösteren devlet ise Avusturya olmuştur. Her iki ülkede Ayastefanos Antlaşması’nın kabul edilemez hükümler taşıdığını, bu durumun düzeltilmesi gerektiği ve konunun ancak Avrupa devletlerinin genel katılımında bir konferans yapılarak çözüme kavuşturulmasının mümkün olduğu düşüncesindeydi. Ayastefanos Antlaşması’na İngiltere müdahale edilmeseydi; Rus nüfuzu yayılarak Hindistan sömürgesine giden İmparatorluk Yolu’ndaki önemli mevkiler ele geçirilebilir ve en nihayet İngiltere’nin bölgedeki üstün konumu sarsılabilirdi. 1878 yılına dek Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü kendi stratejisi açısından uygun bularak savunmakta olan İngiltere, bu yıldan itibaren politika değişikliğine giderek, artık Osmanlı Devleti’nin parçalanmak üzere olduğunu kesin olarak kabul etmiş, yalnız bırakıldığında kendi başına toprak bütünlüğünü dahi koruyamadığı görülen bu ülkenin dağıtılması gerektiğini gündeme getirmiş ve hareketlerini bu tarihten itibaren bu doğrultuda yönlendirmiştir17. Yani son günlerini yaşamakta olduğu kabul edilen Osmanlı Devleti sınırları içinde, milliyet prensibince küçük ve güçsüz devletler kurulması gerektiği, bunların İngiliz nüfuzu altına alınması gerektiği ve böylelikle Rus yayılmacılığının önüne geçilmesi düşüncesi İngiltere’nin Osmanlı Devleti için takip etmesi gereken temel politikası olarak belirlenmiştir. Ancak bu politikanın sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için Ayastefanos Antlaşması’nın uygulamaya girmemesinin sağlanması gerekmekte idi. Bu düşünce çerçevesinde, Ayastefanos’ta hayata geçiril15 BOA, Y.PRK.MYD., Belge No:9/110 16 BOA, Y.PRK.EŞA., Belge No:21/2. 17 BOA, Y.PRK.A., Belge No:1/113. 481 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 meye çalışılan yanlışlığın ancak uluslararası bir konferansla giderilebileceği konusundaki itirazlar yükselmeye başlamış, bunun üzerine Rusya geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bu durum neticesinde Rusya’nın Osmanlı Devleti ile tek taraflı olarak imzalamış olduğu Ayastefanos Antlaşması hükümsüz bir niteliğe bürünmüştür18. Avrupa kıtasında Ayastefanos’a en sert tepkiyi gösteren ve konumu itibariyle Rusya tarafından ikazları da dikkate alınmak zorunda olan tek devlet İngiltere iken, bu devlet Rusya’ya seçim şansı bırakmamıştı. Rusya, Avrupa devletlerinin katılımında bir kongre toplanmasını kabul etmeyecek olursa; ya İngiltere ile yeni bir savaşı göze alacak ya da bu tepkiye boyun eğmek zorunda kalacaktı19. Bu iki seçenekten birini kabul etmesi gereken Rusya yapılan müzakereler sonucunda İngiltere’ye karşı savaşı göze alamamış ve kongrenin toplanmasına onay vermiştir. İngiltere’nin baskısına boyun eğmek zorunda kalan Rusya ile İngiltere bu uluslararası kongrenin toplanmasından önce kendi aralarındaki pürüzleri giderebilmek ve meselelere İngiltere’nin istekleri doğrultusunda yeni çözümler getirebilmek amacıyla 3 memorandum imzalamışlardır. Bu memorandumlarla görünürde Osmanlı Devleti’ne yardım etmekte olduğu izlenimi uyandıran İngiltere, gerçekte kendi çıkarları doğrultusunda Rusya’yı dize getirmiştir. İlk memorandumda Bulgaristan meselesini çözümlemiş, Ermeni meselesinde söz sahibi devlet konumuna yükselmiş ve Eleşkird-Bayezid vadisinin Osmanlı Devleti’ne iadesini sağlamış; ikinci memorandumda Boğazlar’daki statünün mevcut konumu pekiştirilmiş ve üçüncü memorandumda ise Kars, Batum ve Ayastefanos’ta çizilen doğu sınırının batısına Rusya’nın geçmeyeceğine dair taahhüt almıştır20. Bu memorandumlarda Ermeni meselesinde etkin devletlerin rolleri değişmiş bulunmakla birlikte, Osmanlı Devleti için sorun hala devam etmekteydi. Ayrıca İngiltere bu memorandumlarla Osmanlı Devleti’ne yardım ettiğini ve toplanacak olan kongrede de destek vermeye devam edeceğini iddia etmiş; bedelini ise Berlin Kongresi’nden üç hafta önce Kıbrıs’ı işgal etmekle ödetmiştir21. Çünkü stratejik açıdan İngiltere 18 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789–1914), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2003, s.523. 19 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s.524. 20 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s.525. 21 Ayrıntılı Bilgi için bkz. BOA, Y.PRK.A., Belge No:1/113. 482 Özlem ŞAHİN için oldukça önemli bir konum işgal eden bu adanın geleceği için artık Osmanlı Devleti’ne güvenilemezdi. Çoğu meseleyi bu memorandumlarda istekleri doğrultusunda çözümlemiş olan İngiltere, bu sayede kongrenin 13 Haziran-13 Temmuz tarihleri arası, bir ay gibi kısa bir sürede, neticelenmesini de sağlamış bulunmaktaydı. Avrupa devletlerinin genel katılımıyla gerçekleştirilmiş olan Berlin Kongresi, Berlin Antlaşması’nın 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanması ile neticelenmiştir. Bu antlaşmada Ermeni meselesinde söz sahibi devlet konumuna yükselen İngiltere, 1878 yılından itibaren ıslahat meselesini kullanma noktasında Rusya’nın istediği konuma yerleşmiş ve çıkarları doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin içişlerine müdahalelerde bulunmaya başlamıştır. Berlin Antlaşması’na ufak değişikliklerle dâhil edilmiş olan ve Ermenileri ilgilendiren 61. madde şu hükümleri içermektedir: Babıâli ahalisi Ermeni bulunan eyalatta ihtiyacat-ı mahalliye icap ettiği ıslahatı bila-tehir icra ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini temin etmeği taahhüd eder ve ara sıra bu babda ittihaz olunacak tedabiri devletlere tebliğ edeceğinden düvel-i müşarünileyhim tedabir-i mezkurenin icrasına nezaret eyleyecektir22. Böylelikle Ermeni adı ve Ermeni Meselesi uluslararası arenada ilk kez ayrıntılı, açık ve uygulamaya hazır bir şekilde yer almıştır. Her iki antlaşma metnine de dâhil edilmiş olan doğu vilayetleri sorunu ya da Ermenilerle meskûn olan yerlerde ıslahat yapılması ve yapılacak olan bu ıslahatlar hakkında Avrupa devletlerine rapor sunulması gerektiği meselesi, o güne dek Osmanlı Devleti için neredeyse mevcut bile olmayan bir sorunken, uzunca bir süre dış devletlerce gündemden düşürülmemiştir. Her fırsatta 61. madde Osmanlı Devleti’nin karşısına getirilerek, değerlendirilmeye çalışılmıştır. Oysa dönemin şartları göz önüne alındığında Osmanlı Devleti’nin böyle bir ıslahat yapabilmesinin mümkün olmadığını İngiltere ve Rusya da dâhil bütün Avrupa devletleri oldukça iyi bilmektedir23. 22 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4. 23 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4. 483 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 BERLİN KONGRESİ AŞAMASINDA ERMENİLERİN FAALİYETLERİ Ayastefanos Antlaşması ile beklentileri doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirme fırsatı yakalamış olan Ermeniler, Osmanlı Devleti için çok ağır hükümler içermekte olan bu antlaşmanın hükümsüz kalması üzerine yeni çözüm arayışlarına girişmiştir. Berlin’de yapılacağını öğrendikleri bu uluslararası kongre ile 93 Harbi’nin yeniden nihayetlendirilmesine karar verildiğini öğrenmeleri üzerine, öncelikli olarak Rusya ile görüşülmüş ve haklarının savunulması için ricada bulunulmuştur. Ayrıca Avrupa devletleri ile de bizzat görüşülerek yeni antlaşma metnine, Ermeni meselesini dâhil ettirilebilmesi için faaliyetlerde bulunmaya karar verilmiştir. Karar üzerine eski İstanbul patriği ve Eçmiyazin katolikosu Kerimyan Efendi başkanlığında bir heyet oluşturulması, bu heyetin Avrupa’ya gönderilerek, heyetin yazmış olduğu dilekçeler vasıtasıyla Ermeni meselesinin Avrupa kamuoyuna duyurulması ve Ermeni meselesinin yeni antlaşma metnine de ilave ettirilmesi için gayret gösterilmesi bundan sonra takip edilen adımlar olmuştur. Dilekçelerde Rusya’ya minnettar kaldıklarını belirtmiş olan bu heyet, yeni dönemde ise İngiltere’nin Ermenilere vereceği maddî ve manevî destek sayesinde amaçlarına ulaşabileceklerini ifade etmiş ve İngiltere’den yanlarında bulunması için destek istenmiştir. Ermenilerin bu faaliyetlerinden Osmanlı Devleti haberdar olmuş ve heyetin gidiş sebebini soruşturmuştur. Ermenilerin Rusya’ya göstermiş olduğu sadakatin bedelinin, Berlin’de aranılacağı cevap olarak alınmıştır. Bunun üzerine heyetin bir an önce Dersaadet’e dönmesi, sorunun Osmanlı Devleti tarafından çözüme kavuşturulacağı bildirilmiş olmasına rağmen, heyet kendileri için artık Osmanlı Devleti’nin kararlarının önem taşımadığını gösterir mahiyette bir tavır sergilemiştir. Durum Osmanlı devlet adamlarını tedirgin etmiştir. Çünkü heyetin sergilediği bu tavır, Ermeni heyetinin Berlin’de amacına ulaşmadan geri dönmeyeceğini kesin olarak gözler önüne sermiştir. Devlet yine de sonuna kadar yapabileceklerini son sınırına kadar gerçekleştirme niyetinde olduğu konusunda ısrarcı olmuş ve heyete Babıâli tarafından bir telgraf gönderilmiştir. Telgrafta doğu vilayetlerinde Ermeniler lehine yapılacak olan ıslahattan bahsedilmiştir; fakat telgraf metni heyetin eline 484 Özlem ŞAHİN ancak kongrenin bitişinden bir gün önce ulaşmıştır24. Yeni çıkarlarına uygun olarak artık Ermenileri desteklemekte olan İngiltere, dilekçe verme noktasında hiçbir milletin men edilemeyeceğini ifade ederek Osmanlı Devleti’ni ikaz etmiştir25. Ne Ayastefanos Antlaşması ne de Berlin Antlaşması Ermenilerin beklentileri doğrultusunda bu millete bağımsızlık ya da yarı bağımsızlık tarzında bir ayrıcalık bahşetmemişti. Bu nedenle Ermeniler bağımsızlık amaçlarına ulaşabilmek için Berlin Kongresi’nden sonra da çalışmalarına devam etmişlerdir. Varna’da, Marsilya’da, İskenderiye’de, Cenevre’de, Londra’da ve New York’ta bütün Ermenilere birlik çağrısı yapmakta olan gazeteler neşredilmeye başlanmışlardır26. AVRUPA DEVLETLERİ AÇISINDAN KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Ayastefanos Antlaşması’yla yüzyıllardır peşinde koştuğu sıcak denizlere inme fırsatlarını hem Balkanlar hem de Kafkaslar’da yakalamış olan Rusya, böylelikle Osmanlı Devleti’nden stratejik mevkileri tek başına ele geçirmiş bulunmaktaydı. Avrupa devletleri arasında henüz hangi parçayı kimin alacağı konusu netlik kazanmamış bulunan Osmanlı topraklarını Rusya’nın tek başına ele geçirmesine çıkarları zedelenen ülkelerin müdahale etmesi; Ayastefanos Antlaşması’nı geçersiz kılmakla birlikte, Rus isteklerini de sekteye uğratmıştır. Rusya, Balkanlarda Panslavist faaliyetlerle taraftar toplamaya çalıştığı Büyük Bulgaristan hayaline ve Kafkaslar’da da bağımsızlık vaat ederek taraftar toplamaya çalışmış olduğu Ermenilere, Berlin Antlaşması ile veda etmek zorunda bırakılmıştır. Her ne kadar Rusya elde etmiş olduğu imtiyazları kaybetmiş olsa da, doğuda Ermenileri gizli olarak örgütlemeye ve isyan olaylarında el atından destek vermeye devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında Avusturya ve Rusya’nın örtüşen çıkarları bulunmakta olup; bütün çabalara rağmen her iki ülke de geri adım atma eğilimi göstermemekteydi. Bu nedenle Ayastefanos’a şiddetle karşı çıkan ülkelerden birini de Avusturya oluşturmuştur. 24 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4. 25 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4. 26 BOA, Y.PRK.TKM., Belge No:15/4. 485 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Avusturya, Balkanlar’daki tehlikeyi sezinleyerek Üç İmparatorlar Ligi’ne27 aykırı hareket etmekten çekinmemiş ve bölgenin Rusya’ya geçişini önleyebilmek amacıyla Balkanlara asker yığınağı yapmaya başlamıştır. Hatta Berlin Kongresi öncesi Osmanlı Devleti ile tek başına meseleyi çözümleyebilmek amacıyla Bosna-Hersek’in kendisine iadesini teklif etmiş; fakat Osmanlı Devleti’nden olumlu cevap alamamıştır28. Dönemin etkin gücü İngiltere için; gücünün kaynağı olan İmparatorluk Yolu’nu her türlü tehditten korumak, öncelikli devlet politikasını oluşturmaktaydı. 1878 yılına kadar güçsüz de olsa Osmanlı Devleti’nin varlığı Rusya’nın bu yola müdahalesini önlemek açısından, tampon bölge olarak değerlendirmiş ve devletin bütünlüğüne zarar gelmemesini amaçlamıştır. Fakat savaşta yalnız bırakılan ve Rusya’yla tek başına mücadele eden Osmanlı Devleti’nin almış olduğu bu ağır yenilgi, İngiliz dış politikasında da değişimin başlangıcını oluşturmaktadır. İngiltere’de ayrıca 1880 yılında yaşanan hükümet değişimi, Osmanlı toprak bütünlüğünü savunan Disraeli ve Salisbury başkanlığındaki muhafazakâr hükümetin seçimleri kaybetmesi ve Gladstone’un seçimleri kazanmasıyla sonuçlanmıştı ki, bu durum devlet başkanı nazarında da Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunma düşüncesinden İngiltere’nin tamamen vazgeçtiği anlamına gelmekteydi. Rus yayılmacılığının önüne geçebilmek için bu tarihten itibaren İngiltere’nin Ermenilere ihtiyacı olacaktır. SONUÇ Türk-Ermeni ilişkilerinin geçmişi III. yüzyıla dayanmakla birlikte, bu ilişkiler Selçuklular döneminde yoğunlaşmıştır. Doğu kilisesi içinde Gregoryen mezhebini benimsemiş ve millî dinleri haline getirmiş olan Ermeniler için, bu yüzyıldan itibaren Türk devletleri Bizans zulmünden kaçışta sığınılacak liman olarak addedilmiştir. İslam dininin sağlamış 27 1872 yılında Prens Bismarck’ın çabaları neticesinde Almanya, Rusya ve Avusturya arasında Üç İmparatorlar Ligi oluşturulmuş ve taraflar sözlü olarak birlikte hareket edeceklerine dair anlaşmaya varmıştır. Avrupa barışını bozacak konularda birlikte hareket edilecek, ayrıca Doğu Sorunu’na birlikte çözüm üretilecekti. Fakat Avusturya ve Rusya’nın Balkanlarda örtüşen ortak çıkarları bu ligin dağılarak, Rusya’nın İtilaf Devletleri bloğuna kaymasına zemin hazırlamıştır. 28 Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, s.523-524. 486 Özlem ŞAHİN olduğu hoşgörü ve Osmanlı Millet Sistemi bütün tebaaya olduğu gibi Ermenilere de millî kimliklerini muhafaza imkânı sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nde 14. asırdan 19. yüzyıla dek yaklaşık yarım asır boyunca varlığını sürdürmüş ve sadık millet olarak adlandırılmış olan Ermeniler, bu süreç içinde hiçbir devletin azınlığına tanıyamayacağı türden imtiyazlar elde etmişlerdir. 1789 Fransız İhtilali neticesinde yayılmış olan milliyetçilik fikirleri en fazla Osmanlı Devleti gibi çok uluslu ülkeleri etkisi altına almıştır. Dolayısıyla da Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim tebaası olan Ermeniler de bu fikirlerden nasibini almıştır. 1820 yılından itibaren ise Anadolu’da Protestan mezhebini yaymaya çalışan misyonerler, bir süre sonra Ermenileri hedef kitlesi olarak seçmişti ki bu durumun bağımsızlık fikirlerinin hız kazanmasındaki etkinliği inkâr edilemez boyutlar taşımaktadır. 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları’nın gayrimüslimlere getirmiş olduğu ayrıcalıklardan en fazla sadık millet olarak Ermeniler yararlanmıştır. Bu fermanların getirmiş olduğu olumlu hava neticesinde kendilerini neredeyse yarı bağımsız hale getiren millet nizamnamelerini ilan etmişlerdir. En başarılı hükümler içeren 1863 Ermeni Millet Nizamnamesi; bu millete kendi millî meclisini oluşturmak ve patrik seçme hakkı gibi imtiyazlar vermiştir. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Rusya ile neredeyse bütün harplerinde Rusya lehine destek sağlamış olan Ermeniler, 1877-1878 OsmanlıRus Harbi’nde de askerî ve lojistik destek sağladığını inkâr etmemekte ve bunu Rusya dahi kabul etmektedir. Bu desteğin karşılıksız bırakılmamasını isteyen Ermeniler, Eçmiyazin Katoligosluğu aracılığıyla Ayastefanos Antlaşması’nda 16. madde olarak dâhil edilmeyi başarmışken bu antlaşmanın feshedilmesi üzerine Berlin Antlaşması’nda da yer alabilmek amacıyla çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler ve İngiliz siyasetine uygunluğu nedeniyle Ayastefanos’un 16. maddesi üzerinde fazla değişim yapılmadan, Berlin Antlaşması’na 61. madde olarak dâhil edilmiştir. Böylelikle Ermeniler ve Ermeni meselesi ilk kez uluslararası bir antlaşmada yer almıştır. Rusya için Ermeniler, sıcak denizlere inme isteğini Kafkaslar’da gerçekleştirebileceği bir araçken, İngiltere için 1878 yılından itibaren Ermeniler, İmparatorluk Yolu’nda Rus yayılmacılığının önüne set çekecek tampon bir bölge oluşturacaktı. Dolayısıyla dönemin güçlü devletleri 487 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 tarafından başlangıçta jeopolitik açıdan kullanılmış olan Ermeniler, daha sonraki dönemlerde de siyasi açıdan kullanılmaya devam etmiştir. Hem Ayastefanos Antlaşması hem de Berlin Antlaşması’nda yer alan doğu vilayetlerinde Osmanlı Devleti’nin ıslahat yapması gerektiği maddelerine yer verilmiş olmakla birlikte Rusya ve İngiltere bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını oldukça iyi bilmekteydi. Zaten bu maddeler görünürde Ermenileri desteklemekle birlikte gerçekte Osmanlı Devleti’nin iç siyasetine karışma aracı olarak değerlendirilmiş ve altmış bir maddesi her fırsatta gündeme getirilmiştir. 488 Özlem ŞAHİN BİBLİYOGRAFYA 1.Arşiv Vesikaları Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Y.PRK.A., Y.PRK.A., Y.PRK.EŞA., Y.PRK.HR., Y.PRK.MYD., Y.PRK.TKM., Y.PRK.ZB., Belge No:1/113. Belge No:1/113. Belge No:21/2. Belge No:14/85. Belge No:9/110. Belge No:15/4. Belge No:15/104. 2.Tetkik Eserler Akçora, Ergünöz, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896–1916), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2007. Armaoğlu, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789–1914), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2003. Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul 1983. Hülagü, M. Metin, Gazi Osman Paşa, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993. Kılıç, Davut, “Rusya’nın Doğu Anadolu Siyaseti’nde Eçmiyazin Kilisesi’nin Rolü (1828–1915)”, Ermeni Araştırmaları Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, S.2, Ankara 2001. Özel, Sabahattin, Millet-i Sadıka Ermeniler, Tasam Yayınları, İstanbul 2005. Sarı, Özgür, “The Nation Building Process of The Armenians in Eastern Anatolia and The Role of The Great Powers in This Process”, Rewiev of Armenian Studies, ASAM Yayınları, Ankara 2004. Şahin, Gürsoy, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler Sivaslı Mihitar ve Mihitaristler, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2008. Uçarol, Rıfat, Siyasî Tarih (1789–1999), Filiz Kitabevi, İstanbul 2000. 489 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK ALMANYA’NIN ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDEKİ ERMENİ OLAYLARINA YAKLAŞIMI Doç. Dr. Ramazan ÇALIK Selçuk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Konya-TÜRKİYE Tlf.: 0 542 484 77 70, e-posta: ramazancalik@yahoo.com 491 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Özet Almanya’nın Abdülhamit Dönemindeki Ermeni Olaylarına Yaklaşımı başlığını taşıyan tebliğimizde, XIX. yüzyılın sonlarına doğru birliğini tamamlayarak emperyalist amaçlarına uygun büyümeye çalışan Almanya’nın Ermeni politikası değerlendirilecektir. Abdülhamit dönemi, yüzünü doğuya çeviren Almanya’nın Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirdiği yıllardır. Nitekim bahsini ettiğimiz dönem çok sayıda Alman vatandaşının Osmanlı topraklarında görev almaya başladığı yıllardır. Bu sebeple Anadolu’da bulunan Almanların buradaki izlenimleri ve Ermeni olaylarına bakışları önem arz etmektedir. Bu bağlamda, bir taraftan Osmanlı ile iyi geçinip emperyalist emelleri için menfaatler temin etmeye çalışırken diğer taraftan kamuoyu baskısı ile de Ermenilere dolaylı veya doğrudan sahip çıkmaya gayret göstermektedir. Bununla birlikte Anadolu’da cereyan eden Ermeni olaylarının müsebbibi olarak söz konusu emperyalist devletleri görmektedir. 492 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK Almanya’nın Ermeni Meselesi’ne yaklaşımı üzerine bir değerlendirme yapabilmek, yine Abdülhamit döneminde Almanya’nın Doğu Politikası’nın çerçevesinin iyi çizilmesine ve sağlıklı bir değerlendirme yapılmasına bağlıdır. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Fransa’yı yenerek 1871’de Alman Birliği’ni sağlayan Bismarck, bir taraftan yeni kurulan Almanya’nın gelişip güçlenmesine önem verirken, diğer taraftan da Avrupa’daki mevcut dengelerin Alman menfaatlerine göre yeniden yapılanmasını istiyordu. Bismarck, yeni oluşturulan Alman Devleti’nin dış politikasını Avrupa’da barışın korunması prensibi üzerine kurmuştur. Zira savaşlarla, Bismarck’ın deyimi ile kan ve ateşle kurulan Alman İmparatorluğu, ancak barış ve istikrar sayesinde teşkilatlanıp, elde etmiş olduğu toprakları koruyabilir, gücünü arttırabilirdi. Almanya bu dış politika anlayışından hareketle diğer Batılı devletlerin doğu politikasının nirengi noktası olan Şark Meselesi üzerine, imparatorluğun ilk yıllarında gitmeyi uygun bulmamıştır. Başka bir ifadeyle Bismarck, Batının ortaya koyduğu Şark Meselesi’nin, kuruluş aşamasında olan Alman Birliği’nin mevcudiyetini tehlikeye düşüreceğini sezinlemiştir. Bu nedenle, barışın uzun süre 493 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 korunmasında kendisi açısından fayda gören Almanya, Avrupa’da da barışın korunmasından yana bir tavır sergileme çabası içerisine girmiştir. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, XIX. yüzyılın son çeyreğinde uluslararası siyasetin bir numaralı gündem maddesi olarak ifade edebileceğimiz Şark Meselesi hakkında Bismarck bir Pommeranya askerinin kemiğine değmez ifadesini kullanarak, Almanya’nın bu meseleye karşı ilgisizliğini, hatta ilgisizlikten de öte bir bakıma karşıtlığını kesin bir dille ortaya koymuştur. Sonuç olarak, Bismarck’ın bu dönemde, Osmanlı Devleti ile ilişkilerini Şark Meselesi’ni hayata geçirecek bir tarzda tanzim etmemesi, bu meseleye duyarsızlığından daha çok Alman İmparatorluğu’nun menfaatleri gereği idi. Ona göre Almanya’nın, millî birliğin kurulması sonrası düzenin sağlamlaştırılması ve ekonomik açıdan güçlenmesi için zamana ihtiyacı vardı. Bu nedenle Bismarck, Şark Meselesi ile en alakalı devletler olan Rusya ve Avusturya’yı Almanya ile işbirliği içinde tutmak istiyordu. Almanya’nın güçlenmesi yolunda Bismarck’ın en büyük endişesi ise Rusya ile Fransa’nın anlaşarak Almanya’yı iki cephede savaş yapmaya mecbur etmesiydi. Bu yüzden diğer devletlerin menfaatlerinin aksine Alman menfaatleri, iki temel unsuru gerektirmektedir. Birinci unsur Türkiye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını gerektiriyordu. Bu unsura bağlı olarak ikinci unsuru hayata geçirmek mümkündü. İkinci unsur da ekonomik faaliyetler açısından diğer devletlerle eşit bir konumda olmayı gerektirmektedir. Almanya’ya göre diğer devletlerle eşit koşullarda rekabet etmek veya onların daha önce kat ettikleri mesafede arayı kapatarak, kendi lehine bir avantaj sağlayabilmek, Türk Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasına bağlıdır. Dolayısıyla diğer büyük devletler, politik menfaatleri icabı Türkiye’nin zayıflamasını ve taksim edilmesini sağlamaya çalışırken, Almanya Türkiye’nin parçalanmasını kesinlikle istememektedir. Zira böyle bir durumun söz konusu olması halinde, Ortadoğu coğrafyasında kendini avantajlı hale getirecek yegâne gücü, yani Osmanlı Devleti’ni kaybedecekti. Almanya’nın projelerinin hayata geçmesi Türk devleti olmadan mümkün değildi. Bu anlayıştaki bir Almanya’nın Türkiye politikası da aslında son derece incelikli ve hassas düşünülmüş, stratejik bir politik öngörüyü taşıyordu. Osmanlı Devleti’ni parçalama ve paylaşım girişimi Avrupa’daki iç huzuru da bozabilir ve içeride de sıcak savaşa ve politik mücadelelere kadar uzanabilecek bir bozulmaya yol açabilirdi. Bunun için Bismarck, 494 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK başlangıçta Türkiye’nin status quo’sunun değişmesini istememektedir. Bismarck’a göre Türkiye’de mevcut sistem yürürlükte olmalı ve Boğazlar’da emniyet korunmalıydı. Berlin Kongresi’ni takip eden yıllarda, Almanya’nın sanayide ve ekonomik alanda yaşadığı gelişmeler, Bismarck’ın dış siyaset prensiplerini kısmen değiştirmesine sebep olmuştur. Bu dönemin değerlendirmesizini yapan yazar Kampen Almanya’nın Türkiye üzerindeki hesaplarını ifade ederken politik şah oyuncusu Bismarck için Türkiye küçük bir figür idi. Ve Avrupa güçleriyle kıyaslanamazdı demektedir. Bismarck için asıl olan Avrupa ve Avrupa güçleridir. Bu değerlendirmede Türkiye’nin küçük bir figür olduğu ifadesi, Türkiye’ye olan ilgi ile kıyaslanınca doğru görünmemektedir. İfadeden anlaşılan o ki, Avrupa objesi karşısında Türkiye’yi küçük bir figür olarak değerlendirmek, aslında küçülmüş, güçsüz ve istenilen doğrultuda hareket ettirilebilen bir Türkiye arzusunun bir ifadesidir. Bismarck’ın bu dönemden sonraki politik değişikleri yaptığı diplomatik görüşmelerden rahatlıkla çıkarılabilir. Evet, Bismarck Türkiye’nin durumunun korunmasını istiyordu. Ama nereye kadar! Bu dönemde Türkiye’nin riske girmesi Almanya’nın riske girmesini gerektirmiyordu. Almanya’nın Türkiye’nin düşmanlarına karşı onun yanında olma ve Türkiye’nin düşmanlarını engelleme gibi bir zorunluluğu yoktu. Bismarck politik görüşmelerde bunu açıkça ifade etmekte bir bakıma Türkiye’yi diplomatik nezaket içinde satmakta bir mahzur görmemekteydi. Nitekim 1887 yazında Rus Generali Raulbars’a mealen şöyle demiştir: Siz Sultanı yıkarsanız biz çok üzülürüz, çünkü bizim sultanla iyi ilişkilerimiz var ve sultan bizim için iyi bir arkadaş. Fakat bizim onu size karşı savunmak gibi bir ihtiyacımız yoktur. Bu ifadelerden anlaşılmaktadır ki, Türkiye, Bismarck için diğer büyük devletlerle Almanya arasında hesap ve takas meselesi haline gelmiştir. Bu dönemi değerlendiren Hellferich’e göre Almanlar için Türkler yarar sağladığı sürece arkadaş olarak kalır. Rusya, Türkiye üzerine planlarını gerçekleştirmek isterse, onları engellemek Almanya’nın meselesi değildir. Rusya’nın planında rol almak ve ona yardım etmekte Almanya’nın meselesi değildir. Diğer yandan Almanya avantajlardan vazgeçmek de istemez.. Türkiye, bize düşman olabilecek Rusya’ya karşı mücadelede önemli bir taş olarak işlev görebilir. Rusya ile iyi ilişkiler olduğu sürece, Türkiye’de Ruslara karşı olumsuz bir hava oluşturmak gündeme gelmemelidir. 495 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Hellferich’in ortaya koyduğu bu tespitler, o dönem Almanya-Rusya ve Türkiye ilişkilerinin boyutlarını ve işaret taşlarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu ilişkilerin çarpıklığını ve sapkınlığını gözlemlemek zor değildir. Burada genel tabirle timsahın gözyaşlarına benzer bir ağlama görmek mümkündür. Çünkü iyi ilişki, arkadaş olma gibi özellikler, Sultanın yıkılmasına engel olucu tavrı göstermeye yetmemektedir. Bu düşünceyi Bismarck’ın şu sözleri de ortaya net olarak koymaktadır: Almanya, Türkiye’de sadece ekonomik menfaatlere sahiptir, politik menfaatlere değil. Aynı şekilde Bizim için Şark Meselesi savaş meselesi değildir. Almanya’nın Bismarck dönemi doğu politikası üç safhada gerçekleşmektedir. a) Bekleme, b) Pusuya yatma ve fırsat kollama, c) Fırsatlar ortaya çıktığında değerlendirme. Beklenmeli, pusu sessizliği ve dikkatiyle davranılmalı, fırsatlar ortaya çıktığında kullanılmalı, ihtiyaç anında Alman etkisi harekete geçirilmeliydi. Bütün bunlar fazla da göze batmadan yapılmalıydı. 1888’de Alman imparatoru olan II. Wilhelm, Bismarck’ı görevinden almış, Almanya bu tarihten sonra denge politikasından vazgeçerek Weltpolitik’e (Dünya Politikası) yönelmiştir. Bu politik dönüşümde Almanya’nın sanayisini geliştirdiği ve büyümesini tamamladığı gerçeği yatmaktadır. Almanya artık Osmanlı Devleti ile ilişkilerini yeniden yapılandırma yoluna girmiştir. Bunun en temel nedenleri şöyle sıralanabilir: a) Almanya’nın fabrikaları için hammadde ve üretimine pazar bulma ihtiyacı vardır. b)Osmanlı toprakları petrol, bakır, krom ve kurşun gibi maden yatakları bakımından zengin bir ülkedir. Bu açıdan da vazgeçilmezdir. c) Planlanan Berlin-Bağdat demiryolu hattı ise Basra Körfezi’nde etkin olarak İngiltere’ye karşı avantaj sağlayacaktır. d) Osmanlı ile iyi ilişkiler ve Planlanan Berlin-Bağdat demiryolu hattı Osmanlının dağılması durumunda gerekli payı alma konusunda kolaylık sağlayacaktır. 496 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK Bütün bunları öngören Almanya buna uygun bir politikayı uygulamaya başladı. Alman imparatoru II. Wilhelm’in iki kez Osmanlı Devleti’ni ziyaret etmesi, iki devlet arasındaki iyi ilişkilerin zirveye çıkmasını ve Almanya’nın Osmanlı toprakları üzerinde ekonomik olarak büyük bir avantaj elde etmesini sağlamıştır. Böylelikle Almanya’nın, Doğu politikasının temel hedefi olan Alman ekonomik yayılması gerçekleşmeye başlamıştır. Yine Alman prensi Bülow’un da 1898’de ifade ettiği ein Platz an der Sonne (Doğu’da bir yer edinme) düşüncesi ve Drang nach Osten (doğuya açılım) gerçekleşmiştir. Almanya bu dönemde, Doğuda hiç beklemediği kadar geniş ve büyük bir ülkeden ekonomik olarak kazanç sağlamaya başlamıştı. ALMANLARIN ERMENİ OLAYLARINA BAKIŞI Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, birliğini yeni tamamlamış olan Almanya’nın tek amacı huzur, barış ve istikrar içerisinde gelişmesini ve büyümesini tamamlamaktır. Bu sebeple barışı ve huzuru bozabilecek diğer Batılı büyük devletlerin Ermeni politikasından rahatsızdır. Bundan dolayı Bismarck, İngiltere’nin reform çalışmalarını tehlikeli bulduğu için İngiltere karşısında Ermeni Meselesi konusunda Osmanlı Devleti’ni desteklemiştir. Bunun için Büyükelçi Marschall, meslektaşı Bülow’a İngiltere’nin reform çalışmalarını geri çekmesinin iyi olacağını, çünkü Türkiye’de reform yapmanın, ülkeyi karışıklığa sürükleyeceğini ifade eder. Hatta Marschall, Türkiye’de Ermenilerin bulunduğu yerlerle ilgili reform istekleri hakkındaki görüşünü daha net ortaya koyar. O da şudur: Kim reformlarla ilgileniyorsa, o Osmanlı Devleti’ni kurtarmayı değil, bilakis yıkmayı düşünüyordur. Marschall’ın bu tespiti aslında doğru bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Gerçekten reform isteyenlerin maksadı, Osmanlı Devleti’nin idarî-sosyal yapısını düzenleyip, güçlendirmek değildir. Maddî ve manevî alt yapısı kurulmamış bir ülkede bu tür reformları hayata geçirmenin ve ülkenin istikbali için iyi sonuçlar devşirmenin mümkün olmadığı bilimsel bir gerçektir. Nitekim emperyalist devletlerin amacı da Ermenileri âlet ederek burada peyk devletler meydana getirip nüfuz alanını genişletmek, Osmanlı ülkesini parçalamaktır. Almanya, bunun farkındadır. Kendi menfaatleri gereği reform konusunda Türkiye’nin yanında yer alır ve Türkiye’nin bütünlüğünün devam etmesinden yana bir tavır sergiler. 497 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 Almanya devlet olarak Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkmaya başladığı ilk günlerde bunun diğer güçlerin birer oyunu olduğunun farkındaydı ve bu sebeple Ermeni Meselesi’ne mesafeli davranıyordu. Menfaatleri de zaten bunu gerektiriyordu. Ancak bu zaman içinde değişecektir ve değişmeye mahkûm olacaktır. Zaman içinde Almanya’nın özellikle kilise merkezli ve sol destekli sivil önceliği, diğer batılı devletlerin de etkisi ve desteği altında farklı bir yol izlemeye mecbur bırakacaktı. Almanya’da bu oluşumun liderliğini papaz Lepsius yapmaya başlamıştı. Bu dönem Lepsius ve çevresi, Doğunun tehdit altındaki Hıristiyanlarını kurtarmak amaçlı bir operasyonla Alman kamuoyunun desteğini sağlamak için aktif bir propaganda yürütmekteydiler. O tarihlerde din kardeşleri için yürütülen propaganda metot ve içerik bakımından günümüzde bir takım insan hakları derneklerinin etnik azınlıklar lehine giriştiği kampanyalardan farksızdır. Almanya’da Ermenilere yardım ve destek konusunda önderlik eden Papaz Lepsius da, Osmanlının güçsüz konumundan faydalanarak Urfa’da bazı faaliyetleri organize edebilmiştir. Lepsius buradaki faaliyetlerinde insani duyguları paravan olarak kullanmıştır. Lepsius buradaki faaliyetlerinde iki temel motivasyonu vardır. Birincisi Alman menfaatleri, ikincisi ise dinî fanatizmidir. Lepsius, Urfa’daki tüm zamanını Ermenilere ayırmak, bir başka deyişle Ermenilere yapılan sosyal yardım çalışmalarını organize etmek için kendi isteğiyle papazlık görevinden ayrılmış, Ermenilere yönelik yardım kampanyaları yapmaya ve dernekler kurarak kamuoyu oluşturma çalışmalarına başlamıştır. Bu dernekler arasında Lepsius’un yöneticiliğini de yaptığı Alman Doğu Misyonu ve Alman-Ermeni Cemiyeti (DeutschArmenische Gesellschaft) bulunmaktadır. Deutsche Orient Mission’nun kuruluş amacı Müslümanlar arasında İncil’i yaymak olarak belirtilmesine rağmen, genellikle bunun dışında faaliyet göstermiştir. Dernek Osmanlı İmparatorluğu’ndaki -özellikle Protestan- Ermenilere maddi ve manevi destek sağlamak ve Ermeni dul ve yetimlerine yardım etmek gibi faaliyetlere yönlendirilmiştir. Böylece Alman Doğu Misyonu, Mezopotamya’daki sevgi hizmetleriyle (hastane ve atölyeler) hem Protestan Ermenileri Almanya’ya kazandırıyor hem de hayır hizmetleriyle bölgenin Müslüman halkı arasında Almanya’nın itibarını yükseltiyordu. Yıllarca Müslümanlar arasında bir Hıristiyanlaştırma çalışmasının hayalini kuran Lepsius, Doğu Anadolu’da sürüp giden sözde Ermeni katliamları efsanesinin siyasî ve kültürel alanda sağlayacağı getirileri kavrayarak, Mayıs-Haziran 498 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK 1896’da, bir halı tüccarı kimliği altında Anadolu’ya keşif yolculuğu da yaptı. Amerikalı misyonerlerin isteği üzerine Urfa’da, Armenisches Hilfswerk (Ermenilere Yardım Kurumu) adıyla bir yardımlaşma örgütü kuran Lepsius için Urfa, Anadolu’daki hizmetlerinin merkezi olmuştu. Lepsius’un Ermeniler üstünde yoğunlaşmasına rağmen Ermenilerin daha yoğun olduğu il veya ilçeleri kendisine merkez seçmemesi manidardır. Hâlbuki Lepsius’un asıl amacı Ermenilere hizmet olsaydı daha başka davranması ve Ermenilerin yoğun olduğu alanlarda faaliyet göstermesi beklenirdi. Ama Lepsius’un amacı, Ermeniler arasında etkin olan Batılı ve Doğulu diğer Hıristiyan güçlerin nüfuzunu kırmak olduğu, pastadan Almanya’ya daha fazla pay koparmaya yöneldiği görülmektedir. Zira Mezopotamya, Lepsius’un ifadesiyle, Almanya’nın Türkiye’deki menfaat alanıydı. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere Lepsius’un faaliyetlerinin ana amacı dinî olmaktan çok siyasîdir. Nihayet bütün devletlerin uzun uğraşı ve mücadelesi sonucunda Anadolu’da Ermeni olayları vuku bulmaya başlamıştır. Bu olaylar, Alman kamuoyuna Lepsius önderliğinde düzenlenen konferans, miting ve çeşitli yayınlarla çarptırılarak yansıtılmaktaydı ve bunun neticesinde Ermeniler lehine bir kamuoyu oluşmaktaydı. Bu yolda çeşitli dramalar ve tiyatral olaylar düzenlenmekteydi. Buna tipik bir örnek şudur; güya bir Ermeni 20 Eylül 1895 tarihli mektubunda Avrupa kamuoyuna şu imdat çağrısını yapacaktı: Sevgili kardeşim! Avrupa’yı en azından şu son olaylar hakkında bilgilendirin. Avrupa bizi kurtarmaya gelsin artık!.. Kardeşim, lütfen bize yardım edin! Avrupalıların insanlık hislerine seslenin. Yüzyıllardır maruz kaldığımız barbarlığa rağmen milliyetimizi korumasını bildik. Suçumuz nedir? Tek suçumuz Hıristiyan olmak, özellikle de medeni ve namuslu insanlar olmamızdır. Bugün her namuslu Batılı aydın da kabul eder ki; bu seslenişler provokasyondur ve doğru değildir. Çünkü bugün bütün dünya bilmektedir ki; Osmanlı Devleti sadece Ermenilere değil tebaası olan bütün vatandaşlarına, kendi dinini, dilini ve kültürlerini yaşamada yüzyıllarca müsamaha gösteren bir kültür olduğu bilinmektedir. Bu idari anlayışın bugün dahi Batı demokrasi ve hürriyetlerinde görülmeyen bir tolerans ve adalet olduğu söylenebilir. Daha yakınlarda Fransa’nın kenar mahallerinden yayılan isyanın nasıl bastırıldığı, birçok hak ve 499 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 hürriyetin Fransız hükümetince ve meclisince nasıl bir gecede askıya alınabildiği hatırlanmalıdır. Lepsius’un önderliğindeki bu olumsuz faaliyetler ve taraflı yayınlar sayesinde Alman kamuoyu Ermeni Meselesi’nde taraftır. Artık Müslüman Türkler Hıristiyan Ermenileri kesiyor propagandası meyve vermiş, kamuoyu bu spekülasyonlara inanmaya ve din kardeşlerine destek vermek için seferber olmaya başlamıştır. Bundan Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in dahi etkilendiği görülmektedir. Nitekim 1895’te Ermenilere katliam yapıldığını içeren bir rapor, Wilhelm’e verilmiştir. Wilhelm, bunun üzerine öfkelenerek, şöyle der: Bu artık fazla oluyor. Zira onlar da Hıristiyan. Aslında bir Alman Milliyetçisi olan Lepsius’un bir bakıma Alman Devletini kendi istediği çizgiye çektiği görülmektedir. Bir yandan Alman çıkarlarına hizmet eden Lepsius diğer yandan dinî duyguları merkeze alan ve ajite eden bir siyasetle Almanya’yı Haç’ın yanında olmaya zorlamıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi Türkiye’de çıkartılan Ermeni olayları, Avrupa’ya MüslümanHıristiyann şablonu içinde sunulmakta veya kasten olaylar Hilal-Haç kavgası olarak verilmektedir. O zaman, elbette Ermeni komitelerinin ve onları öne sürenlerin tuzağına düşmek mümkündür. Çünkü Ermeniler Hıristiyan’dır. İmparator ve Alman halkı da mezhebi farklı olmasına rağmen Hıristiyan’dır. Bu dönem olayları üzerine Alman elçi, konsolos ve diğer görevlilerin yazdığı rapor ve haberlerden, Ermeni olaylarının müsebbibinin bizzat Ermenilerin ve diğer Batılı devletlerin olduğu anlaşılmaktadır. İngiliz ve Rusların yardım ve teşvikleriyle Anadolu‘da birçok yerde hatta Başkent İstanbul’da dahi olaylar meydana gelmiştir. Olayların hedefi ve amacı bellidir: Anadolu‘ya müdahale ettirmek. Kendisi bir Ermeni olan Artem Ohandjahian’nın Österreich-Ungarn und Armenien 1914-1918 adlı eserinde; Hiç kimse, Hıristiyan süper devletlerin politikası kadar Ermeni katliamına destek vermemiştir şeklindeki ifadesinde belirttiği gibi, Ermeni Meselesi’nin ortaya çıkışının tek müsebbibi Batı emperyalizminin kendisidir. Netice itibariyle, Almanya’nın bir taraftan Osmanlı Devleti’nden ekonomik kazançlar elde ederken diğer taraftan Türklerin meselesinde haklı olduğuna inanmasına rağmen, Ermeni Meselesi’nden dolayı zaman içinde olumsuz tavır sergilemeye başladığı görülmektedir. Bunda oluşmasına engel olamadığı iç ve dış kamuoyunun baskısının yanında inanç 500 Doç. Dr. Ramazan ÇALIK faktörünün de rol oynadığını görmekteyiz. Yaşanan süreç içinde bir noktadan sonra, yapılan ajitasyonların da tesiriyle, Alman Devleti’nin de Haç’ın yanında yer alması ve bu yolda iç kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunmaya başlaması ve bu anlayışları desteklemesi tarihi bir gerçektir. 501 HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 3 KAYNAKLAR Alkan, Necmettin, Die deutsche Weltpolitik und die Konkurrenz der Maechte um das osmanische Erbe, Die deutsch-osmanischen Beziehungen in der deutschen Presse 18901909, LIT Verlag, Münster 2003. Bacınoğlu, Tamer; Andrea Bacınoğlu, Modern Alman Oryantalizmi Alman Yayıncılığının Türkiye Tablosu, ASAM Yayını, Ankara 2001. Bozkurt, Fatih, “Birinci Dünya Savaşına Kadar Almanya ve Ermeni Sorunu”, Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Editör: Haluk Selvi, Sakarya Üniversitesi TürkErmeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Yayın No:2, Sakarya 2006. Çalık, Ramazan, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde Ermeni Olayları, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Yayın No:2464, Ankara 2000. Gencer, Mustafa, “Osmanlı-Alman Münasebetleri Çerçevesinde Şark Meselesi”, Türkler 13, Yeni Türkiye Yayını, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002. Die Grosse Politik der Europaeischen Kaninette 1871-1914. Sammlung der Diplomatischen Akten des Auswaertigenn Amtes, Dışişleri Bakanlığı Adına Yayınlayan: Berhard Schwertfeger, Berlin 1923. Bd. 10, Nr. 2444, Saurma an Hohenhole 26 Oktober 1895. Helfferich, Karl, “Die Deutsche Türkenpılitik”, Im Neuen Deutschland, Grundfragen Deutscher Politik in Einzelschriften, Yayınlayan: Hermann Jordan, Berlin 1921. Holborn, Haja, Deutschland und die Türkei 1878-1890, Berlin 1926. Kampen, Wilhelm, Studien zur Deutschen Türkeipolitik in der Zeit Wilhelms II., Dissertation zur Erlangung des Doktorgrades der Philosophischen Fakultaets der Christian-Albrecht-Universitaet zu Kiel, Kiel 1968. Kılıç, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle, Kaynak Yay., İstanbul 2003. Kılıç, Sezen, Türk-Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e Kadar), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2005. Lindow, Erich, Freiherr Marschall von Biberstein als Botschafter in Konstantinopel 1897-1912, Danzig 1934. Ohandjannian, Artem, Österreich-Ungarn und Armenien 1914-1918, Wien 1986. ortaylI, İlber, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İletişim Yayını, İstanbul 1998. Ottmar, Freiherr von Karl, Bismarks Aussenpolitik, Berliner Kongress, Wiesbaden. Raab, Alfons, Die Politik Deutschlands im Nahen Orient von 1878-1908, Wien 1936. Saupp, Norbert, Das Deutsche Reich und Armenische Frage 1878-1914, Köln 1990. Schöllgen, Gregor, Imperialismus und Gleichgewicht, Deutschland, England und die Orientalische Frage 1871-1914, Oldenburg 1984. Schütte, Ernst, Freiherr Marschall von Biberstein. Ein Beitrag zur Chrakterisierung Seiner Politik, Leipzig 1936. Soy, H. Bayram, “II. Wilhelm, Weltpolitik ve II. Abdülhamid”, Türkler 13, Yeni Türkiye Yayını, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002. Tepekaya, Muzaffer, “Osmanlı-Alman İlişkileri (1870-1914)”, Türkler 13, Yeni Türkiye Yayını, Editörler: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002. 502 503