Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Sorununun Doğuşu Burçin DAĞLI* 1789 Fransız Devrimi’nden itibaren 19. ve 20. yüzyıllarda milliyetçilik küresel boyutta giderek arttı ve yaygınlaştı. Bunun yanında ayrıca eşitlik, özgürlük, vatandaşlık kavramları/anlayışı ve insan hakları da gelişip olgunlaştı. Fransız Devrimi bir çok ülkede olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu içinde de çok etkili oldu. 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı imparatorluk sınırları içinde yaşayan Müslim ve gayrimüslim tebaaya siyasi, iktisadi ve kültürel alanlarda eşitlik ve bir çok haklar tanıdı. Bundan Ermeniler de faydalandı. Ama Ermeni tebaasının Osmanlı İmparatorluğu içindeki sosyal ve siyasal hak ve yetkilerinin gelişimi ilk olarak Fatih Sultan Mehmet döneminde başladı. İmparatorluk topraklarında yaşayan Ermeni milleti için Ermeni Patrikhanesi kuruldu. Kuruluşundan itibaren Ermeni Patrikhanesi bu milletin hukuki, kültürel ve dinsel yönden yerel idaresini üstlendi.1 Ayrıca Ermeniler devletin önemli kademelerinde özellikle de maliye ve dışişleri gibi kurumlarda çalışabilme olanağı buldular. 1876 Anayasası’nın 8. Maddesi “devlet-i Osmaniye tabiiyetinde (uyrukluğunda) bulunan efradın (fertlerin/bireylerin) cümlesi (tümüne) herhangi din ve mezhepten olur ise olsun, bila istisna Osmanlı tabii olunur (denilir).2” Yani Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Ermeniler, Yahudiler, Bulgarlar ve daha nice diğer gayrimüslimler Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman tebaası ile eşit hak ve hürriyete sahip vatandaş konumuna gelmişlerdir 1876 Anayasası ile birlikte. Ama 19. yüzyılın başından itibaren milliyetçilikle gelen özgürlük, eşitlik gibi kavramlarla bağımsızlık ayaklanmalarını körükledi. Sırp ve Yunan ayaklanmaları ve 1830’da Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanması, Ermeni tebaa arasında milliyetçilik duygusunu daha da arttıran gelişmelerden sadece bir kaçı oldu. Büyük güçlerin desteğini alan Ermeniler bağımsızlıklarını ilk defa 1878 Berlin Kongresi’nde ortaya koydular. Dolayısıyla hem Osmanlı Devleti hem de uluslararası politika açısından Ermeni sorunu ilk defa Berlin Kongresi’nde ortaya çıktı. Kongreyi takip eden yıllarda Ermeni milliyetçilerinin örgütlenme faaliyetleri hız kazandı. Balkanlar SAM üyesi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğrencisi Georges de Maleville, 1915 Osmanlı - Rus Ermeni Trajedisi, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2003, s.17 2 Nüzhet Kandemir, “Kongre Açılış Konuşması”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, cilt 1, (Ed.) M. Metin Hülagü, v.d.,Erciyes, Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2009, s. XXXI. * 1 1 1878 Berlin Antlaşması’ndan hemen sonra Van’da Harahaç Cemiyeti kuruldu. Hemen akabinde 1881’de Rusya himayesinde Ermenistan’da kurulan dernekler Anadolu’ya silah göndermeye başladılar. Aynı tarihte Erzurum’da Anavatan Müdafileri Derneği ve 1885’te Van’da İhtilalci Armekan örgütü kuruldu. En etkili Ermeni örgütü ise 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi oldu. Partinin adı üç yıl sonra İhtilalci Hınçak Partisi olarak değiştirildi.3 Bütün bu örgütler/partiler bağımsızlık elde edebilmenin önemli yapı taşları idi. Bunların amacı, Türkleri Doğu Anadolu’dan çıkartmak ve bölgeyi içeren bir bağımsız Ermenistan devleti kurmak idi. Ermenilerin bu arzuları karşısında Türkler Anadolu’daki topraklarından vazgeçmeyecekler ve hatta direnmekten çekinmeyeceklerdir. Ermeniler bu arzularının gerçekleşmesi için çeşitli girişimlerde bulundukları bilinmektedir. Doğu Anadolu’da Türk köylerini basarak bir çok insanı katletmiş olmaları bu girişimlerden en şiddetlisi olanıdır. Batılı büyük güçler kendi çıkarları doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmak isteyen Ermeni milliyetçilerine ve örgütlerine destek verdiler. Ama aynı Batılı güçler, zor durumda kalan Ermeni toplumunu gerektiğinde kendi çıkarları için yalnız bırakmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni milliyetçiliğinin tek amacı Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak idi. Bu devletin kurulabilmesi için temel beklentileri ise Rusların savaştan galibiyetle çıkması ve kendilerini desteklemesi idi. Çok sayıda Ermeni milliyetçisi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı ordusundan kaçarak gerilla faaliyetlerine başlamışlardır. Kurulan Ermeni silahlı grupları, Türk köylerine ve Osmanlı ordusuna yönelik saldırılar düzenlemişlerdir. Bundaki nihai amaç, Rusya’nın desteğiyle Ermenistan’ı kurmak idi. Eğer bir ülkenin ve milletin varlığı ve güvenliği tehlikede ise tehcir gibi radikal bir karar alıp bunun uygulamaya koymak bir o kadar haklı olacaktır. Yani dönemin Osmanlı Devleti, güvenliği ve asayişi sağlayabilmek ve Ermeni çetelerinin saldırılarını önlemek amacıyla Ermenilere yönelik tehcir kararı alıp uygulamıştır. Ermeniler bu karardan sonra genel olarak Güney Suriye ve Mezopotamya’ya tehcir edildiler. Türk tarihçilerine göre büyük tehcir sırasında 200.000 Ermeni hayatını kaybetmiştir. Ermeniler ve Ermenistan Devleti ise kaybın 10 kat daha fazla olduğunu iddia etmekte, bazı tahminler ise 600.000 ile 800.000 arası ölümün gerçekleştiğini ileri sürmektedir.4 Fakat şunu bilmemiz gerekir ki, tehcirin Yusuf Halaçoğlu, “Kongre Açılış Konuşması”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, cilt 1, (Ed.) M. Metin Hülagü, v.d.,Erciyes, Erciyes Üniversitesi Yayınları, 2009, s. XLVII-XLVIII. 4 Erick Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner, İstanbul, İletişim Yayınları, 2010, s.176. 3 2 gerçekleştiği yıllarda Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan tahmini Ermeni sayısı 2 milyon dolaylarındaydı. Bu durumda, tehcir sırasında 2 milyon kadar Ermeni’nin öldüğü yönündeki milliyetçi Ermeni tezi pek gerçekçi görünmüyor. Yüz yıldır süre gelen Ermeni meselesinin çözülebilmesi için; iki tarafın önde gelen tarihçilerinin sorunları tarihsel gerçeklere, mevcut tüm kanıt ve kaynaklara dayanarak incelemeleri büyük önem taşımaktadır. Bunun için de tüm arşivlerin açılması gerekir. Türk köylerine ve Türklere yönelik Ermeni çetelerinin saldırılarına ilişkin bilgiler Rus ve Alman arşivlerinde yer almaktadır. Fakat Türk tarafının baskı ve ısrarlarına rağmen bu ülkelerdeki ve ayrıca Boston’daki arşivler açılmamaktadır. Yani bu ülkeler ellerindeki arşivleri paylaşmak istemiyorlar. Ama buna karşın, Osmanlı İmparatorluğu arşivlerinin açılması için Türkiye’ye sürekli baskı yapılmaktadır. Ermeni lobisinin bunda bir etkisi olduğunu söylemek pek yanlış olmayacaktır. Türk tarafı ise elindeki arşivleri giderek daha fazla dünya kamuoyu ile paylaşmaktadır. Ayrıca son dönemde Türklere ait toplu mezarlar ile ilgili çalışmalar yapılmakta ve önemli bulgular elde edilmektedir. Fakat bu toplu mezarlar hakkında Ermeni tarafına yöneltilen sorular cevapsız kalmaktadır. Dolayısıyla sorunun çözülebilmesi ve Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesi için tüm tarafların daha samimi ve daha şeffaf olması gerekmektedir. Aksi durumda, “Ermeni Sorunu” bir “çıkmaz sokak” olmaya devam edecektir! 3