6098 SAYILI TÜRK BORÇLAR KANUNUNA GÖRE MADDİ TAZMİNAT HESABINDAN SOSYAL GÜVENLİK KURUMU ÖDEMELERİNİN İNDİRİLMESİ KONUSUNDA BİR DEĞERLENDİRME Av. Dursun KARACA 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmesine kadar olan süreçte destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların tazminat hesabında yüksek mahkeme kararları arasında önemli farklar yaşanmıştır. Yargıtay’ın bu süreçteki uygulamasına göre; SGK ödemeleri nedeniyle kısmen mülga 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu kapsamında olanlar (5510/4-c) için tazminattan bir indirime gidilmiyordu. Destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerektiğine dair, 06.03.1978 gün ve 1978/1 Esas-1978/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı bu uygulamanın mesnedi niteliğindedir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de muhtelif kararlarında; haksız eylem sonucu ölen kişinin yaşamı süresince çalışmış ve maaşından belli miktar paranın Emekli Sandığı'na kesilmiş olduğuna, zarar verenin bu paradan yararlanmasının söz konusu olamayacağına, destekten yoksun kalma tazminatının hesabında Sandık tarafından bağlanan aylık ve tütün ikramiyesinin indirilmesinin doğru olmayacağına dair kararlar vermiştir. Dairenin bu uygulaması istikrar kazanmıştır. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi; 15.01.2008 tarih ve Esas: 2007/10817, Karar: 2008/85 sayılı kararı) Ancak, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı SSK. ve 1479 sayılı BağKur kanunları (5510/4-a, 4-b) kapsamında olanlar için indirime gidilmiş, bu yöndeki uygulama da istikrar kazanmıştır. Diğer yönden; Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi uygulamasına göre 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu (5510/4-c) kapsamında olanlar için de SGK ödemeleri nedeniyle tazminattan indirim söz konusuydu. Danıştay kararlarında; kamu görevlilerinin tazminat hesabında vazife malullüğü aylıkları peşin sermaye değeri ile adi malullük aylığı peşin sermaye değerleri arasındaki fark düşülerek maddi zararın hesaplanması gereğine işaret edilmektedir. (Danıştay 10 Dairesi’nin; 18.04.2006 tarih ve Esas No: 2003/3779-Karar No:2006/2510 sayılı kararı) Aynı şekilde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) kararlarında da; SGK. iştirakçisi olmayan kimselere olay sebebiyle yapılan ödemeler, bağlanan aylıklar yarar kabul edilerek maddi zarar hesabından düşülmektedir. (AYİM. 2. Dairesi; 22.10.2008 tarih ve E: 2007/434-K.2008/1069) Emekli Sandığı (SGK) iştirakçisi olan kimselerin de kamı hizmeti sırasında vefatları halinde mirasçılarına olay sebebiyle bağlanan aylıklar ve yapılan diğer ödemeler maddi zarar hesabından düşülmektedir. (AYİM. 2. Dairesi; 03.10.2007 tarih ve E:2007/353K:2007/780) 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 55. maddesi ile bu hususlarda yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelere göre; destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacak, kısmen veya tamamen rücu 1 edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemeyecek, zarar veya tazminattan indirilemeyecektir. Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanacaktır. Bu maddede sözü edilen, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 39. maddesine göre tespit olunacaktır. Bu maddeye göre; üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle meydana gelen maluliyet ve ölüm hallerinde bağlanacak aylıkların ilk peşin sermaye değerinin yarısı maddi zarar hesabından indirilecek, kasti eylemler dışında, örneğin taksirli fiiller sonucu meydana gelen malullük ve ölüm hallerinde yapılan ödemeler ve bağlanan aylıklardan dolayı bir indirim söz konusu olmayacaktır. Bir başka ifadeyle; maddi tazminat hesabında kurumca bağlanan gelirlerin rücu edilebilecek kısmı tazminattan indirilecek, rücu edilmeyen kısmı indirilemeyecektir. Nitekim; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin yeni tarihli bir kararında; maddi tazminat hesabında kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin “rücu edilebilecek kısmının” indirilmesi gereğine işaret edilmiştir. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin; 13.09.2012, EK:2012/13182-14603) Bu yazımızda yukarıda özetlenen düzenlemeler kapsamında bazı hususlara işaret etmek istiyoruz. Bunlardan biri; kamu görevlilerinin terör eylemlerinden doğan ölüm ve maluliyet hallerindeki tazminat hesabıdır. Şayet terör eylemlerinin kasti nitelikte eylemler olduğu kabul edilirse, terörle mücadele sırasında meydana gelen olayların mağdurları açısından aleyhe bir durum ortaya çıkabilecektir. Zira, kasti fiil olarak görülebilecek terör olaylarından dolayı zarar görenlere bağlanacak aylıkların ilk peşin sermaye değerinin yarısı indirilecek, bunun yanında taksirle meydana gelen idari bir olayda bu kapsamda bir indirim yapılmayacaktır. Bu durum terörle mücadelede zarara uğrayanların mağduriyetine neden olacaktır. Ancak, kanun koyucunun amacının bu olduğunu düşünmüyoruz. Taksirli filer sonucu ölen ve malul olanların tazminat hesabından indirme gidilmezken, terör olaylarından dolayı mağdur olanlara yapılacak ödemelerden dolayı bir indirime gidilmesinin doğru olmayacağı açıktır. Bir başka konu da 55. madde hükümlerinin her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı bu tür zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanacak olmasıyla ilgilidir. Yukarıda belirtildiği üzere, 55. maddenin yürürlüğe girmesinden önce Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi uygulamasına göre 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu (5510/4-c) kapsamında olanlar için SGK ödemeleri nedeniyle tazminattan indirime gidilmekteydi. 55. maddenin getirdiği düzenlemeye göre; destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu kanun hükümlerine ve “sorumluluk hukuku ilkelerine göre” hesaplanacaktır. Ancak, idare hukukunun temel sorumluluk ilkeleri borçlar hukukunda düzenlenmiş olan ilkelerden çok farklıdır. İdare hukukunda kusur sorumluluğunun yanında, kusursuz sorumluluk ilkesi daha yaygın olarak uygulanmaktadır. İdari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda tazminat Borçlar Kanunu hükümleri ve “sorumluluk hukuku ilkelerine göre” 2 hesaplanacak ise idari yargıda kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulandığı haller ne olacaktır? Her ne kadar 55. maddenin gerekçesinde düzenlemenin bu yönüyle insan zararlarında farklı hukuk düzenlemelerinden bütüncül bir düzenlemeye ve yargı birliğine geçmenin ön adımı olduğu vurgulanmış ise de, mevcut haliyle Borçlar Kanunun kusursuz sorumluluk halleri, idare hukukunun kusursuz sorumluluk ilkesinin yerine geçecek nitelikte değildir. Bu kapsamda iki sistem arasındaki farklılığın uygulamada sorunlara neden olacağı kanaatindeyiz. Diğer yandan, 55. maddenin gerekçesindeki bazı ifadeler de söz konusu düzenlemenin idari davalarda geçerli olması kuralını gerekçesiz hale getirmektedir. 55. maddenin gerekçesinde; rücu edilemeyen sosyal güvenlik hak ve ödemelerinin oluşmasında zarar verenin bir katkısı olmadıktan başka, rücu edilen ödemelere nazaran zarar verenin mükerrer ödemesi de yoktur, denilmektedir. Oysa; örneğin terörle mücadeleden mağdur olanlara SGK tarafından yapılan fazla ödemeler hazineden tahsil edilmektedir. Diğer yönden 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 12/II-k maddesine göre vazife malullükleri ile vazifeden doğma ölümler halinde erlerin de Sandıktan faydalanacakları kurala bağlanmıştır. Kuruma prim ödemeyen ancak vazife malullüğü aylığına hak kazanan erlere kurum tarafından yapılan ödemeler de tazminat davasında zarar veren konumunda olan hazineden tahsil edilmektedir. 55 maddenin bu tür hallerde uygulanması durumunda hazinenin mükerrer ödemesi söz konusu olacaktır. Bu yönüyle madde metni ile gerekçesi arasında uyumsuzluk dikkati çekmektedir. Ancak, hukukun uygulamasında esas olan gerekçe değil, madde metnidir. Uygulamada da madde metni esas alınacaktır. Kaldı ki, kanun koyucunun söz konusu haller için bu hususları dikkate almadan düzenleme yaptığını söylemek de mümkün değildir. Sonuç olarak; Türk Borçlar Kanununun 55. maddesi ile getirilen bu düzenlemelerin özellikle idari yargıdaki yerleşik ilkeler karşısında nasıl uygulanacağını zaman gösterecektir. 24.12.2012 3