ATATÜRK’ÜN MANEVİ DÜNYASI Bu sunum; gerek kendilerine dindar diyen kitlelerin bazılarının, gerekse kendilerine laik diyen kitlelerin bazılarının Atatürk’ün dine bakışı hakkındaki yanlış yorumlarına, haksız ithamlarına cevap olarak, çeşitli kitaplardan alıntılar yapılarak hazırlanmıştır. 1 İÇİNDEKİLER… KONU BAŞLIKLARI Türkçe Kur’an çalışmaları, Diyanet işleri başkanlığı Peygamber efendimize bakışı Atatürk’e göre Osmanlı’nın gerileme nedeni, İslam’a bakışı Ramazan ayında Atatürk Mütevazı kişiliği İçki sofrası değil, gece çalışmaları Ağaç sevgisi Çok okuması, yazması “Cenabı Allah beni memur etti.” Türkiye-İran ilişkileri, İran şahını karşılaması Gözlerinden yaş akarak Kuranı Kerim dinlemesi Kuranı Kerimi okuma adabı Kuranı Kerim dağıtması Ezan Sesi Kadir gecesi Din hakkında ne düşünüyordu? Allah’ın(c.c.) büyüklüğünü tarifi Aile kuramayışı İslam alemine son mesajı Son sözleri Diğer anılar Balıkesir konuşması Arabistan’a verdiği nota Nuri Ulusu Kimdir? Son söz 2 Türkçe Kuran Çalışmaları İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır. (İbrahim Suresi, 52) Bu, bir mübarek kitaptır ki, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdik. (Sâd, 29) 3 Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Hutbelerin Türkçe Okutulması 1923 yılına kadar Cuma ve bayram namazı hutbeleri baştan sona Arapça okunurdu. Müslüman Türk halkı, tamamı Arapça olan bu hutbelerden bir şey anlamıyor, sadece başını önüne eğip dinliyordu. Bu durum hutbenin amacına da uygun değildi. Atatürk, cesaretle bu yanlışlığın üzerine gitmiştir. Bugün hutbeler, ülkemizde Türkçe okunuyorsa, bu onun sayesinde olmuştur. Atatürk, Türk Ulusu inandığı dini öz kaynağından öğrensin, Kuran’ın ne dediğini bilsin istiyordu. “Türk, Kuran’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor… Arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.” Bu sebeple Kuran-ı Kerim’i ve Sahih-i Buhari’yi Türkçeye çevirtmiştir. Kaynak: Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.48 4 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Diyanet İşleri Başkanlığını Kurması, din adamlarına saygısı “Dini lüzumlu bir kurum” olarak gören Atatürk, kendi ifadesiyle, “din oyunu aktörleri”nin meydanı boş bulmaması için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. Din ticareti yapanlara, dinden maddi çıkar sağlayanlara karşı olan Atatürk, gerçek din bilginlerini daima takdir etmiş, hizmetlerini övmüş ve onlarla iftihar etmiştir. Bunlardan biri ilk Diyanet İşleri Başkanı M.Rıfat Börekçi’dir. Börekçi, Atatürk’ün huzuruna girdiğinde hep ayakta karşılanmıştır. “Paşam, beni mahcup ediyorsunuz” dediği zaman da, “Din adamına saygı göstermek, Müslümanlığın icaplarındandır” karşılığını almıştır. Kaynak: Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.48 5 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kuranı bilerek ve anlayarak okumak Atatürk’e göre insanın hayatının tüm evrelerinde güzel ahlak kaidelerinin hakim olması için Kuran’ı rehber edinmesi gerekmektedir. O nedenle, her fırsatta Kuran’ın okunması ve hayatın her anında uygulanması gerektiğinin altını çizmiştir: “İlahi öğütler Kuran’ın içindedir, Hz. Peygamber’in sizlerinde ve hareketlerindedir. Biz Kuran’ı duvara asmışız ancak tören olarak okuyoruz. Vaazlarda da, din derslerinde de, mukabelelerde de, ölülerin ruhları için de onu hep musiki ile duygulandırmak için okuyoruz. Aklımızla da anlayış davranış geliştirmek için ise başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz.” Atatürk’ün hayatını inceleyenlerin hemen tespit edebilecekleri gibi Ulu Önder haftanın belirli günlerinde, Saadettin Kaynak, Niyazi Ahmet Banoğlu, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Rıza, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi dönemin en önde gelen hafızlarını çağırarak Kuranı Kerim okutturmuş ve okunan ayetlerin tefsir ve açıklamalarını yaptırmıştır. Atatürk bu açıklamaları ilgiyle dinlemiş ve zaman zaman kendisi de sorular sorarak katılmıştır. Kaynak: Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.99 6 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kuranı bilerek ve anlayarak okumak Bir Allah’tır ki sözün en güzelini indirmiştir bir kıta halinde, bir kısmı, bir kısmına benzer, bir kısmı, bir kısmını gerçekleştirir, her şeyi tekrar-tekrar bildirir; Rablerinden korkanların tüyleri diken diken olur onu dinlerken, sonra da bedenleri ve gönülleri, Allah’ı anmak için yumuşar, işte bu, Allah’ın bir hidayetidir ki dilediğini onunla doğru yola sevk eder ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa ona yol gösterecek yoktur”. (Zümer Suresi, 23) 7 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Atatürk Türkçe Kuran çalışmalarını, ben henüz köşke intisap etmeden 1926 yılında başlatmış, bu işin başına da Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı getirmiş, ama yapılacak tefsirlerle bizzat kendi de ilgilenirmiş. Nitekim benim dönemimde de bu çalışmalar süratle devam etti, sonunda yeni ana maddeyle bu işi sonuçlandırttı. Tabii şimdi tafsilatlı olarak bu ana maddeler pek hafızamda değil. Ana hatlar hatırladığın kadar, ayetlerin inişlerinin sebepleri belirtilecek, kelimelerin dil izahatları olacak, ayetlerin anlatmak istediği din, hukuk, sosyal ve ahlaki konular hakkında bilgiler verilecek, bunlarla ilgili eski tarihi olaylar uzun uzun anlatılacak vs. vs. Bu çalışmalara çoğu zaman ben de katılmıştım. Atatürk bazı kareler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok tesirinde kalırdı ve de “Hey büyük Allah’ım… Kuran’a inanmayan kafirdir, bize nasıl yol gösteriyor? Bunları tüm dünyaya okutmalıyız” diye de söylenirdi. Sonra o an yanındaki bizlere, “Okurken ruhum coşuyor, size de oluyor mu?” diye sorardı, ama o anlarda gözleri hafifçe dalar ve kızarırdı. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.184 8 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Neticede Kuran Türkçe yazılarak okunmaya, bu çalışmalar sonunda başlatılmıştır. Dini tarihimizi ve bilhassa peygamberimizi, savaşlarını, tarih kitaplarından çokça okur ve hayranlığını sıkça dile getirirdi, hele hele Bedir Savaşını hep hayranlıkla anlatırdı. “En büyük bir zaferdir.” derdi. Yavuz Sultan Selim ve Timurlenk de hayran olduğu padişah ve konmutanlardı, ama en çok takdir ettiği kişiyse Hz. Muhammed(s.a.v.) idi. “O yoklukta ve mahrumiyette, o cehalette, yoktan var ederek bir devlet kurmak kolay iş değildir, ama Hz. Muhammed(s.a.v.) o zoru başarmıştır.” Der ve takdir hislerini çokça zaman arkadaşlarına anlatırdı. Hatta zaman zaman TBMM’de de dile getirdiğine şahit olmuşumdur. Bu mu Allah’ına inanmayan Atatürk? Günahtır, ayıptır, yazıktır. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.185 9 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Atatürk zaman zaman çevresindeki insanlara Kuran’ın Türkçe anlamlarını açıklamayı severdi. Bazı zamanda onlara sorar, bilemezlerse de kızardı. Sofracı İbrahim Bey bana nakletmişti. Atatürk bugün Konya’da Hacı Hüseyin Ağa islimli dini bütün bir kişiyle görüşmesi esnasında Atatürk, Hacı’ya “Hutbeden ne anlıyorsun, bana doğruca söyler misin?” diye sordu. Hacı “Ne bileyim, okuyorlar, biz de dinliyoruz bizler cahil adamlarız, ancak sizin gibi cahil olmayanlar anlar” deyince Atatürk “Ben de anlamıyorum, merak etme” demişti. (Bilgi: Atatürk’ten önce hutbeler tamamen Arapça okunuyordu) Atatürk aynı şekilde 1936 yılında bir Bursa seyahatinde, ikamete ayrılan sarayın güvenliğinden sorumlu, Hayrullah Bey isimli bir subaydan da, İhlas ve Fatiha surelerini okumasını istemiş ve yanlış okuyup, hele hele manalarını da pek bilmediği için bayağı kızmıştı. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.186 10 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Atatürk Türk Milleti’nin anlamlarını bilmediği halde, Kuran okuyanları şu şekilde değerlendirirdi. “Muhammed’in dinini kabul edenler, Allahlarına kendi milli lisanlarıyla değil, Allah’ın, Arap alemine yolladığı kitapta ne yazıyorsa onunla ibadetlerini yapacaklardır, başka çaresi yoktur. Çoğu Türk vatandaşı, Kuran’ın tek kelimesini dahi bilmemekten dolayı, ne yaptığını, ne okuduğunu anlayıp bilemeden, adeta beyinleri sulanmış hafızlar oldular” derdi. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.186 11 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Atatürk bir Ramazan ayında askeri komutanlar ve müfettişleri birlikte saraya davet etmişti. O gece Hafız Sadettin Bey de köşke davetliydi. Atatürk Saadettin Kaynak Bey’den Kuran’dan bir hutbe irat etmesini ve de Kuran’daki muharebeye, askerliğe ve şehitliğin üstünlüğüne dair bazı ayetleri okumasını rica etmişti. Hafız Saadettin, Atatürk’ün istediği bu ayetleri gayet güzel ve ulvi duygularla okuyup bitirdikten sonra komutanlar ve diğer misafirlerden oluşan heyet büyük bir dikkat ve de ilgiyle Sadettin Kaynak’ı dinlemişler ve de alkışlarla tebriklerini sunmuşlardı. Atatürk misafirlere dönerek, “Görüyor musunuz? Kuran’da neler varmış da bunlardan bizim hiç haberimiz olmamış” diyerek yeni dini bilgilerden ne kadar büyük bir zevk aldığını ortaya koymuştur. Ayrıca gece okunan bu ayetlerin Türkçe anlamlarını da misafirlere tek tek açıklayarak onları bilgilendirmiştir. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.187-188 12 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Ferdası gece, yine aynı ekip, başlarında yine H.Saadettin Bey olmak üzere teşrif ettiler. Saadettin Bey eminde Türkçe Kuranı Kerim’le geldi ve sohbet arasında “Paşam, müsaade ederseniz bu Kuran’dan size birkaç sure okuyayım.” Dedi. Atatürk de “Evet rasgele bir yerinden aç ve oku” buyurdular. Saadettin Bey, ilk açtığı sayfadaki sureyi okumaya başladı. Manası, Allah’ın emri, hileli ve eksik tartan terazi hakkındaydı. Allah, hileli ve kesik tartanı Cenabı Hakk’ın affetmeyeceğini bildiriyordu. Çok hoşuna gitti ve bir daha okuttu. İkinci açılan sayfadaysa, vatan müdafaasında ölenlerin şehit mertebesine nail olacaklarını, yaralananların da gazi olacaklarını bildiren sure çıktı. Atatürk bunu bir kere daha okuttuktan sonra hocalara döndü ve “İşte efendiler, gördünüz mü? Hafız Saadettin Bey’in Kuranı Kerim’in Türkçe okunmasındaki fikri ne kadar doğru ve yenirdeymiş. Şayet bu sureler Arapça okunmuş olsaydı, hangimiz anlardık? Binaenaleyh Kuranı Kerim Türkçe yazılıp okunmalı ki halkımız Allah’ın emirlerini anlayabilsin, ona göre de hareket edebilsin” buyurdular. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.188 13 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Türkçe Kuran Çalışmaları Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anlamıyla… Zamanın Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip Bey’in talimatıyla Çemil Sait Bey’in yaptığı Kuran tercümesi ilk defa 1932 yılının Ramazan ayının ilk günlerinde Atatürk’e sunuldu. Atatürk çok memnun olarak “Çok güzel bir iş yapmışsınız, hepimiz biliyoruz ki İncil de önce Arapça yazılmıştı, ama sonradan İngilizler ve Almanlar kendi lisanlarına çevirerek okudular ve öğrendiler. İşte bizim halkımız da ve gelecek olan genç nesiller de Türkçe olarak Kuran’ı okumaları ve bilmeleri lazımdır. Dinlerini iyi bildikleri takdirde, dinlerine daha çok bağlı ve inançlı olurlar.” Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.188 14 Önceki Sayfa Ana Sayfa Peygamber Efendimize Bakışı Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21) De ki, Ey insanlar, şüphesiz ben göklerin ve yerin yaratıcısı ve sahibi olan ve kendisinden başka tanrı bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah'ın sizin için görevlendirdiği peygamberim Sizler de Allah a ve O'nun okuyup yazması olmayan, Allah a ve sözlerine inanmış olan Peygamberlerine inanın, ona uyun ki, doğru yolu bulabilesiniz (Araf Suresi, 158) 15 Ana Sayfa DEVAMI… Peygamber Efendimize Bakışı O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür. Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyesi görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar. Hz. Muhammed (sav) bu harp sonunda çevresindekilerin direnmeleri yenerek ve kendisinin yaralı olduğuna bakmadan, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye varlık görülmezdi. O’nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar. Hz. Muhammed(sav) in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir’de kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; O’nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır. / M. Kemal Atatürk Kaynak: Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.104 16 Önceki Sayfa Ana Sayfa Atatürk’e göre Osmanlı’nın gerileme nedeni, İslam’a bakışı Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz. (Zuhruf Suresi, 44) 17 Ana Sayfa DEVAMI… Atatürk’e göre Osmanlı’nın gerileme nedeni, İslam’a bakışı Atatürk’e göre Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden birisi İslamiyet’ten uzaklaşmaktı: Türkler diyor Atatürk, İslam oldukları halde bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyetli karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet’ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarını esiri yaptılar. Gerçek İslam’ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor… Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran Türkçe olmalıdır. Türk Kuran’ın arkasından koşuyor fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın. Kaynak: Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.103 18 Önceki Sayfa Ana Sayfa Ramazan ayında Atatürk “Allah ilmi insanlardan zorla sökerek almaz. Ancak alimleri kabzetmek suretiyle alır. Böylelikle hiç alim kalmayınca insanlar cahilleri rehber edinir; cahillere fetva sorulur. Onlar da (ilimsiz olarak) fetva verirler; böylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar.” (Buharî, Tirmizî, İbn Mâce) 19 Ana Sayfa DEVAMI… Ramazan ayında Atatürk Hafız Yaşar’ın anlatımıyla Atatürk, Ramazan aylarına büyük önem verirdi. Bu ay içinde akşamları beni huzurlarına çağırır ve Kuranı Kerim’den sureler okuturlar, kendileri de bunu derin bir hazla dinlerlerdi. Ramazan aylarında Hacı Bayram Veli ve Zincirli Kuyu Camilerinde şehitlerimizin ruhu için hatim okumamı buyururlardı. Ben de tıklım tıklım dolu olan camilerde isteklerini yerine getirir, hatim okurdum. Peygamberimizden söz ederken; “Hazreti Peygamberin Zaman-ı Saadetlerinde” diye daima saygı belirten sözcükler kullanırlardı. Peygamberimizin ayrıca çok kıymetli bir devlet adamı ve iyi bir başkomutan olduğunu sürekli söylemişlerdir. Din işlerinin, cahil kimselerin denetiminden alınıp bu işi iyi bilen bilginlere verilmesinin gerektiğini ifade ederler: “Kutsal mihrabı, bilgisizliğin, cahillerin elinden alıp uzmanların eline vermek zamanı çoktan gelmiştir” derlerdi. En uzun tatillerin dini bayramlarda yapılmasının da şart olduğunu söyleyip “Herkes dini vecibeleri, görevleri yerine getirecek, sonra da dinlenecekler” derlerdi. Kaynak: Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.105 Hafız Yaşar, stu.inonu.edu.tr 20 Önceki Sayfa Ana Sayfa Mütevazı Kişiliği O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler). (Furkan Suresi, 63 ) Muhakkak ki Allahü Teala bana sizin mütevazi olmanızı vahyetti. Hiçbir kimse diğerine karşı övünmesin. Ve hiçbir kimse diğerine zulüm ve haksızlık etmesin. (Riyazü-s Salihîn, c. II, sh, 37) 21 Ana Sayfa DEVAMI… Mütevazı Kişiliği 1924 yılındaki Konya gezisinde bir akşam yemeği sırasında milletvekillerinden Refik Bey(Kolartan) Atatürk’ün başarılarına yönelik uzun bir nutuk vermiş; özet olarak “Her şeyi yapan sensin, bütün varlığımızı sana borçluyuz sen olmasaydın başka hiç kimse hiçbir şey yapamazdı. Bundan sonra da yapamaz. Allah sizi başımızdan eksik etmesin…” biçiminde konuşmuştu. Bu sözler Atatürk’ün neşesini kaçırmıştı. İyice bunalınca Refik Bey’e dönerek: “Beyefendi” demiş ve şöyle devam etmişti: “ Bütün yapılanlar herkesten evvel büyük Türk Milletinin eseridir. Onun başında bulunmak bahtiyarlığında erişmiş bulunan bizler ise ancak onun şanlı fedakarlığı sayesinde fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; mesele bundan ibarettir.” Biraz daha konuştuktan sonra “ Binaenaleyh tatbikatta olduğu gibi verilen kararlarda da hepimizin hissesi vardır. Bunu bilesiniz.” demiştir. Kaynak: 1. Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, C.I. 1973, s.50,51 2. Sinan Meydan, Nutuk’un deşifresi, s.218-219 22 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Mütevazı Kişiliği Atatürk cumhurbaşkanı olduktan sonra TBBB kürsüsüne gelerek yaptığı konuşmada şu cümleleri de sarf etmiştir: “ …. Bunun doğal bir gereği olmak üzere bugüne kadar doğrudan doğruya meclis başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza, yaptırdığınız bu görevi, cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu aciz arkadaşınıza yöneltiyorsunuz. Bu münasebetle şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle, yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce kurulunuza gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerimi sunarım.” Kaynak: 1. Nutuk, 2004, s.635, 636 2. Sinan Meydan, Nutuk’un deşifresi, s.287 23 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Mütevazı Kişiliği Yakınları, devlet erkanı, arkadaşlarıyla Dolmabahçe’de kalabalık bir sofradayız… Atatürk o gün çok keyifli; gülüyor, koşuyor, soruyor, anlatıyordu. O arada arkadaşları Atatürk’e biraz da imalı bir şekilde “Paşam sizi kayd-ı hayat şartı ile Reis-i Cumhur yapmamız lazım” diye sözler sarf ettiler. Atatürk birden durdu, neşesi kaçtı, çehresi kıpkırmızı oldu, kaşları çatıldı ve de sertleşerek “Reca ederim beyler, reca ederim. Bana böyle bir teklifte hiç bulunmayın, ben de duymamış olayım. Yoksa, beni Kral Faruk ile Kral Zogo’ya mı benzetmek istiyorsunuz? Bir daha hiçbirinizin ağzından böyle bir söz işitmek katiyen istemiyorum” diyerek gerekli cevabı vermişti. Kaynak: M. Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s. 40 24 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Mütevazı Kişiliği Atatürk riyadan, yalandan ve yalakalıktan çok nefret ederdi. Bilhassa riyakarlardan hiç haz etmezdi. Zaman zaman da kim olursa olsun herkesin içinde bozardı. Bazı arkadaşları ve dostları, Atatürk’e doğa üstü varlık çok olağanüstü bir insan vb. gibi söylemlerde bulunarak iltifat etmek isterlerdi. Atatürk bu sözleri hiç hoş karşılamazdı; bunun tam tersi, kendisine yapılan sert şakaları (Ki Nuri Conker bunu çok sıkça yapardı) hoş karşılar, gülerdi. Hatta bazı zamanlar aklına gelir ve Nuri Conker’e “Yahu Nuri, neydi o bana yaptığın şaka, hadi tekrar et” diye de tekrar yaptırır, güler, gülerdi. Kaynak: M. Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s. 227 25 Önceki Sayfa Ana Sayfa İçki sofrası değil, gece çalışmaları Çok iyi hatırladığım bir gece var, hiç unutmam. Yine sofra kurulmuş, yeniliyor içiliyor, sohbet ediliyor. Atatürk birden sofradakilere dönerek “Bana ülkeyi içki masasından idare ediyor diye laf edenler olduğunu duyuyorum. Beyler, siz de çok iyi biliyor ve görüyorsunuz ki bu sofra sadece içki içilen bir sofra değildir. Burada memleket meseleleri, yetkili kişi ve dostlarla masaya yatırılır, enine boyuna görüşülür ve tartışılır, yemek ortamı olduğu için de hepimiz rahatça konuşuruz, zaman mefhumu da pek olmaz. Bu masada ben, memleket ve milletimin nabzını tutarım. Ülkemin, milletimin yükselmesi, refaha kavuşması için çareler ararım. Sonra daha önemli bir sebebi de şudur. Bütün ihtilal ve inkılâplar hep geceleri olur. Binaenaleyh ben de gece oturur, uyumam. Başvekilim istirahat etsin, uyusun ve sabah da dinç ve zinde olarak vazifesi başında bulunsun. Ben de onlardan sonra yatar ve uyurum” buyurmuşlardı. Hakikaten, 12 yıl gece gündüz, hiç izin mizin yapmadan, bilfiil yanında görev yaptığım müddet zarfında, bazı geceler istisna o hep geceleri odasında çalışırdı; tabii ben de, ama belli saatte çağırır ve “Hadi oğlum yatın, yarın erken kalkıyorsunuz, beni merak etmeyin” diyerek bizi gönderirdi, ama bizim ekipten bir kişi, Paşa’nın dahi haberi olmadan gece sabaha kadar uyumaz, gizli gizli onu beklerdik. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s. 35-36 26 Ana Sayfa Ağaç sevgisi Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatta iken hazırla[t]dığı ancak vefat ettiği için gönderemediği– Üsâme komutasında Şam'a sevkettiği orduya hitaben söylediği şu sözler oldukça manidardır: "Haddi tecâvüz etmeyiniz... Çocukları ihtiyarları ve kadınları öldürmeyiniz. Hurma ağaçlarını kesip yakmayınız. Meyve veren ağaçlara dokunmayınız. Koyun sığır ve deve gibi hayvanları gıdalanmak dışında başka bir maksatla kesmeyiniz..." Kaynak: Taberî, Ebû Cacfer Muhammed b. Cerîr, Târîhu'l Ümem ve'l Mülûk, Dâru'l Fikr, 1. baskı, Beyrût, 1407/1987, IV, 46; İbnu'l Cevzî, Ebû'l Ferec Abdurrahmân b. cAlî b. Muhammed, el Muntazam fî Târîhi'l Ümem ve'l Mülûk, (thk., Muhammed Abdulkâdir cAtâ, Mustafa Abdulkâdir cAtâ), Dâru'l Kütübi'l İlmiyye, 1. baskı, Beyrut, 1992, IV, 116. 27 Ana Sayfa DEVAMI… Ağaç sevgisi Kapının tam önündeki kayısı ağacına gözü takılıverdi. Dallarında kayısılar olmuş öylece duruyorlardı, şöyle bir baktı, sonra alçak olan bir daldan eliyle tutarak birkaç tane kayısı koparttı. Sonra eliyle öylesine bir ovalayıp, temizleyip yemeye başladı ve yerken de “Oh oh ne kadar da güzelmiş, Allahın hikmetine bakın, neler yaratıyor neler. İnanmayan kafirdir.” diye söylene söylene içeri girdi. Odasına çıktık. Atatürk daha sonra otomobil garajı için kesilmek istenen bu ağacın kesilmesine izin vermemiştir. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s. 120 28 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Ağaç sevgisi Çankaya Köşkü’ne girerken de büyükçe bir ağacın dalı iyice büyümüş ve yol üzerine doğru uzamıştı, dolayısıyla bu da yoldan geçen otomobillerin geçişlerine bayağı engel oluyordu. Bu sebeple de bu dalın kesilmesi iktiza ediyordu. Bahçıvanların bir gün dalı kesmeye karar verdiklerini öğrendim, bunu sakın Atatürk’ten habersiz yapmamalarını, aksi takdirde Atatürk’ün ağır hışmına uğrayabileceklerini kendilerine tembihleyip, ferdası sabah da ilik iş olarak bu hususu kendilerine izah ederek anlattım. Sözüm biter bitmez birden bire sinirlenerek “Yahu bunlar benim ağaç sevgimi hâlâ öğrenemediler mi? İyi ki haberin olmuş da önlemişsin, eğer kesselerdi benden iyi bir zılgıt yerlerdi. Söyle onlara Nuru, o dal katiyen kesilmeyecek, o noktaya isabet eden yeri alçaltsınlar, geçişi böylece temin etsinler. Tamam mı?” diyerek beni yollamıştı. Hemen bahçıvan başına ve diğer yetkililere derhal gerekli talimatı verdim. Birkaç gün içinde de yolda gerekli ameliyat yapıldı ve ağacın o dalı kesilmekten kurtuldu. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s. 121 29 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Ağaç sevgisi Bir gün çiftliğe, Akköprü denilen yere gidiyorduk, yanımızda Afet İnan da vardı. O bölgeyi Atatürk’ün talimatıyla özellikle hep yemiş ağaçları dikildiği için buraya Yemişlik adı verilmişti. Ben şoförün yanındaydım, arkadan şoföre “Yavaşla” dedi, yavaşladık, ağır ağır giderken onun arkadan dikkatle etrafı tetkike başladığını gördük. Bir müddet baktıktan sonra şoföre “Geri dön” dedi, döndük, yine yavaş yavaş aynı yoldan giderken o yine dikkatlice etrafı süzüyordu. Bir müddet sonra tekrar “geri dön, yola devam” dedi. Hepimiz ne oluyor diye şaşırmıştık ki bize doğru döndü ve sertçe “Burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu? Ne yaptılar bu ağaca?” Diye sordu. Hepimiz bu sefer iyice şaşırdık. Benim bu hususta dikkatimi çok iyi bildiğinden özellikle bana tekrar sordu “Nuri, ne oldu bu iğde ağacına?” Çok şaşkındım, ama hemen toparlanarak cevabını veriverdim, “Paşam, ben bu yemişlikler dikilirken yoktum, o sebepten bilemiyorum, ilen varsı sorup, öğrenip size malumat veririm” deyince, “Vah vah, gitmiş bizim iğde ağacı, gerisi boş laf” diye cevapladı ve de şoföre “Süüürr” emri verdi, yola koyulduk. Bunlar da onun, ne denli tabiatı ve ağaçları sevdiğine ve onları yaratan Allah’ına ne denli inandığını gösteren en güzel misallerdir. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s. 121 30 Önceki Sayfa Ana Sayfa Çok okuması, yazması Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alaktan (aşılanmış yumurtadan) yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi, 1-2-3-4-5) 31 Ana Sayfa DEVAMI… Çok okuması, yazması Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde Büyük Taarruz hazırlıkları sırasında bile kitap okumaya devam etmişti. Bu sırada tuttuğu notlardan birinde okuduğu kitaplar hakkında şu bilgiler vardır: “23 Mart 1922. İsmet, Yakup, Şevki ve Selahattin Paşalar gelmişti, gördüm. Hafıza Kuran okuttum. Saat 01.00’da gittiler. Benim notları yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarınki planımız üç tümeni denetlemektir. 24 Mart 1922. Daha iyi kalktım, fakat yine bağırsaklarımda tabii olmayan bir hal var… Yatakta biraz okuduktan sonra hazırlandım, çalışma odasına geçtim, kitap okudum.” Kaynak: 1. Cahit Akçakocaoğlu, Atatürk, Komutan, İnkılapçı ve Devlet Adamı Yönleriyle, Ankara 1998. s. 532 2. Sinan Meydan, Nutuk’un deşifresi, s. 56 32 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… Çok okuması, yazması Halide Edip Adıvar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında bir taraftan İslam tarihi konusunda kitaplar okurken, diğer taraftan cephede düşmanı imha etmek için planlar yaptığını belirtmektedir. Kaynak: 1. Cahit Akçakocaoğlu, Atatürk, Komutan, İnkılapçı ve Devlet Adamı Yönleriyle, Ankara 1998. s. 533 2. Sinan Meydan, Nutuk’un deşifresi, s. 56 • Atatürk aynı zamanda bir yazardır. Atatürk yazmaya Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam etmiştir. Özellikle Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi’ni ileri sürdüğü günlerde önemli eserlere imza atmıştır. Öncelikle orta öğrenimde kullanılması için hazırlatılan dört ciltlik tarih serisindeki bazı kitapların bazı bölümlerini bizzat kaleme almıştır. Örneğin Tarih II adlı ders kitabında İslam tarihi konusunun büyük bir bölümünü Atatürk yazmıştır. Kaynak: 1. Doğu Perinçek, Din ve Allah, Kemalist Devrim II, İstanbul 1994. 2. Sinan Meydan, Nutuk’un deşifresi, s. 60 33 Önceki Sayfa Ana Sayfa “Cenab-ı Allah beni memur etti.” Selanik’te genç bir subayken söylediklerini şöyle aktarmıştı: “Bizim Enver Paşa’nın yok ettiği ülkemi kurtarmak için Cenab-ı Allah beni memur etti, demiştim.” Seyir Bey’in ne derece şaşırdığını, hatta inanmadan bön bön bakarak ayrıldıklarını gülerek anlatmıştı. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.67 34 Ana Sayfa Türkiye-İran ilişkileri, İran şahını karşılaması “Hepiniz topluca sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın. …” (Âl-i İmran, 103) 35 Ana Sayfa DEVAMI… Türkiye-İran ilişkileri, İran şahını karşılaması Garda bizzat Atatürk, İran Şah’ını özel bir törenle karşıladı. Atatürk Şah’a çok önem verdiği için onun için yapılan karşılama törenleri hazırlık çalışmalarına bizzat katılmıştı. Bu hazırlık çalışmalının içerisinde bir gün, “Acele bana Münir Hayri Egeli’yi çağırtın, derhal gelsin” diye talimat verdi. İsteği derhal yapıldı. Atatürk’ün onunla yaptığı görüşme sırasında hasbelkader ben de bulundum, kendisine kısaca şunları iletmişti. “Münir Bey, İran Şahı geliyor, onu çok güzel ağırlamak istiyorum, zira bu Türk-İran dostluğu için çok önemli, iki kardeş ülkenin insanlarını birbirlerine yaklaştırmamız gerekiyor, bunu da Şah’la ben yapabiliriz. Senden bir oyun yazmanı istiyorum. Öyle bir mevzuu olsun ki, iki ülkenin insanlarının tek bir vücut olduğunu göstersin ve bunu opera halinde de oynatalım” deyince, Münir Bey “Bunun için acele olarak Adnan Saygun’u Ankara’ya getirmek gerekir” diye yanıt verdi. “Kimi getirirsen getir, benim adıma her emri verebilirisin, gece gündüz benden yardım iste, yeter ki bu işi bitir, hadi bakalım” diye yolladı. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.167-168 36 Önceki Sayfa Ana Sayfa Gözlerinden yaş akarak Kuranı Kerim dinlemesi Resule indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz. (Maide Suresi, 83) İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. (Meryem Suresi, 58) 37 Ana Sayfa DEVAMI… Gözlerinden yaş akarak Kuranı Kerim dinlemesi Hafız Yaşar vardı. Atatürk onu sever ve çok beğenirdi. Bazı zamanlar “Hafız’ı çağırın” derdi. Hemen emri yerine getirirdik. Ya içki içmeden sofrada veya salonda Hafız Yaşar’ın makamı ile okuduğu Kuranı Kerim surelerini huşu ile dinlediğini ve gözlerinden yaş akıttığını ve bu gözyaşlarını, ceketinin sol üst tarafındaki mendil cebinde, her zaman muntazaman bulundurduğu beyaz keten mendil ile sildiğine yakinen hep şahit olmuşumdur. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.184 38 Önceki Sayfa Ana Sayfa Kuranı Okuma adabı .. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. (Müzemmil Suresi, 4) Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik. (İsrâ Suresi, 106) 39 Ana Sayfa DEVAMI… Kuranı Okuma adabı Atatürk, bu ilk Türkçe tercüme Kuran’ı, Hafız Saadettin Kaynak Bey, Hafız arkadaşları Kemal, Nuri, Rıza, Fahri, ve müzik öğretmeni Zeki ve Nuri Bey, Milli Eğitim Bakanı Cemil Bey ile ben ve arkadaşlarımın da oluşturduğu guruba, adeta kalabalık bir inansa topluluğuna okuyormuş gibi tane tane okudu. Okuduktan sonra hafızlara dönerek “Şimdi, bundan sonra bu görev sizlere düşüyor, halkımıza bu Türkçe Kuran’ı aynen benim gibi yavaş yavaş, tane tane, ağır ağır okuyacak, anlatacaksınız. Halkımız Kuranımızı tam anlamıyla bilecek ve de anlayacak.”dedi. Bilahare bana dönerek “Bu haberi tüm gazetelerden verin, Cuma namazından sonra halkımız bilsin, camilerde Kuran’ın Türkçe tercümesi okunacaktır.” dedi. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.189 40 Önceki Sayfa Ana Sayfa Kuranı Kerim Dağıtması …. İşte böyle gecelerden bazılarında Atatürk hafızlarla Türkçe Kuranı Kerim’i getirir ve de imzalayarak verirdi. Bu imzaladığı Kuranı Kerimden bir tanesini çok sevdiğim arkadaşım, ağabeyim sofracı başı şefi İbrahim Ergüven de vardır. Atatürk isteği üzerine ona da imzalayıp bir tane vermişti, ancak ben de çok arzu ettiğim halde utanıp isteyip alamadım. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.27 41 Önceki Sayfa Ana Sayfa Ezan Sesi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur'a çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur'a çekerlerdi. " (Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31) 42 Ana Sayfa DEVAMI… Ezan Sesi Atatürk ezan sesini de çok severdi. Hiç unutmuyorum, Dolmabahçe Sarayında bir bayram misafirlere büyük bir davet verilmişti. Gece geç vakitlere hatta sabaha kadar eğlenildi, şarkılar söylendi. Atatürk ve tüm davetliler büyük bir keyifle adeta sabahı sabah ettiler. Tam ayrılma vakti geldiğinde, güneş hafif hafif doğuyordu. Atatürk güneşin doğuşuna baktıktan sonra o gece yanında olan manevi kızı Nebile’ye dönerek “Hadi Nebile, bir sabah ezanı oku” dedi. Nebile Atasına sevgiyle bakarak yakınında duran sandalyeyi yanına çekti, üzerene çıktı ve de müthiş bir sabah ezanı okumaya başladı. Gözlerini kapatarak büyük bir huşu içinde ve de yüksek sesle okuduğu bu ezan hepimizi, ama özellikle de Atatürk’ü müthiş duygulandırmıştı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Ordularının Başkomutanı, Paşası ağlıyordu. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.190 43 Önceki Sayfa Ana Sayfa Kadir Gecesi İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz. Hz. Muhammed (s.a.v.) (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.) 44 Ana Sayfa DEVAMI… Kadir Gecesi Ayasofya Cami’sinde Kadir gecesinde Türkçe okunan Mevlidi dinleyebilmek için saray görevlileri camide bir teşkilat kurarak, Atatürk’e radyo başında bu Kadir gecesini tüm feryadıyla dinletme başarısını da gösterdiler. Ben de her zaman olduğu gibi radyodan dinlerken zaman zaman yanında olurdum. Dualar okunurken kendinden geçtiğini, zaman zaman ise göz pınarlarında yaşların biriktiğini net bir şekilde görerek izlediğim çok olmuştur. Ona dinsiz diyenlerin o an yanımızda olup o halini görmelerini çok isterdim. Gerçi çoğu da bilirdi ya, işlerine gelmediği için sırf onu halkın nazarında küçük düşürmek için yaptıkları bir din istismarıydı, ama halkı onu çok iyi tanımıştı. Nitekim bu yobazlara hiç inanmadılar. Yıl aynı yıl, ramazan ayının sonunda Yerebatan ve Ayasofya Camii’nde okunan dualardan sonra, Atatürk tüm hafızları Dolmabahçe sarayına davet etti ve benim vasıtamla hepsini 200’er lirayla taltif etti. Bilahare de Hafız Yaşar’ı Süleymaniye Camii’nde açılan ilk Kuran Kursuna hoca tayin etmişti. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.189-190 45 Önceki Sayfa Ana Sayfa Din hakkında ne düşünüyordu? Atatürk Orman Çiftliği’ndeyiz. Bir misafir Atatürk’e din hakkında ne düşünüyorsunuz mealinde bir soru sordu. Atatürk derhal cevaben: “Din önemlidir ve de vardır. Bizim de Allaha şükür çok sağlam temelli bir dinimiz vardır, fakat iyi kullanılmadığı, suiistimal edildiği ve de asırlar boyu da hep ihmal edildiği için tahrip olmuştur, hırpalanmıştır. Hele hele cahil hocaların, halkı yanlış tefsir ve hurafelerle kandırmaları, bu temeli iyice hırpalamıştır. Bunun için yeniden sağlam temeller üzerine dinimizi kurmak gerektiğine inanıyorum.” … Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.185 46 Ana Sayfa Allah’ın(c.c.) büyüklüğünü tarifi “Onlar Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.” (Zümer Suresi, 67) 47 Ana Sayfa DEVAMI… Allah’ın(c.c.) büyüklüğünü tarifi Çankaya’da sofrada misafirlerle otururken misafirlerden birisi “Bana Allah’ın büyüklüğünü kısaca anlatabilir misiniz” diye sordu. Herkes kendince bir şeyler söyledi. Sonra Atatürk söz istedi ve “Ben anlatayım mı? Görüyorum ki hepiniz Allah’ı çok değişik şekillerde görüyor ve büyütüyorsunuz. Tamam, muhakkak ki Allah çok büyük, ama gerçek olan, Allah’ın büyüklüğünün herkesin kafasının içi kadar olduğudur” dedi. Kimsede tıs yok. Ne güzel ve gerçek bir tarif… Hepimizin, herkesin hayranlığı o sözlerden sonra bir kez daha artmıştı. Kaynak: M.Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.186 48 Önceki Sayfa Ana Sayfa Aile Kuramayışı Atatürk’ün bu çok sevdiği şarkılar arasında, Mani oluyor halimi takdire hicabım şarkısını en çok severdi ve bu şarkıyı dinlerken de çok duygulanırdı. Bence Atam sevgiyi ve aşkı tatmıştı ama hiç mutlu olamamıştı. Zaman zaman yalnız kaldığımız çalışma anlarında sarf ettiği sözlerden, konuşmalardan, bu duygularını çok iyi anlıyordum. Hatta bir gün çalışırken bana; ”Çocuk, ne mutlu ki sevdiğin bir eşin, iki yavrun ve mutlu bir yuvan var, bunun kıymetini, değerini çok iyi bil, sana gıpta ediyorum. Tanrım neden bana bunları nasip etmedi, neden?” diyerek devam etmişti. “Herhalde yüce Tanrım bunların karşılığı olarak vatanıma ve bu vatanın evlatlarına babalık yapmak için bana görev verdi. Allah’ıma bunu da şükür hamdolsun Ya Rabbim.” diyerek okumasına, çalışmasına devam etmişti. Kaynak: M. Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.26 49 Ana Sayfa İslam alemine son mesajı Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve izniyle Allaha davet eden bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. (Ahzab Suresi, 45-46) 50 Ana Sayfa DEVAMI… İslam alemine son mesajı Atatürk vefatından on beş gün evvel Dolmabahçe Sarayında hasta yatarken, zamanın hariciye vekili ve başbakanına: “İslam alemine bir mesaj veriyorum, bildirin” demişti. Ne yazık ki bildirmediler!.. Dünyaya bildirilmesini istediği gerçeği o büyük insan şöyle yazdırıyordu: “Bütün dünya Müslümanları! Allah’ın son peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v.) in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli! Tüm Müslümanlar Hazreti Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli! İslamiyet’in hükümleri olduğu gibi yerine getirilmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.” Kaynak: 1. Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi 3. anı, Diyanet İşleri Başkanlığı, ( Tüm şahitleriyle görebilirsiniz) 2.Nedim Senbai, Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay. Sf. 102, 1979 3. Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.51-52, 58 51 Önceki Sayfa Ana Sayfa Son Sözleri O dinine, Allah’ına, Peygamber’ine, onun kitabına yani Kuranı Kerim’e inanan iyi bir müslümandı. Daha neler ve ne anlatayım. Doktor Mim Kemal Öke Bey de bunlara çok şahit olmuştur son günlerinde. Zaman zaman bizlere dönerek “Görüyor musunuz çocuklar, işte dinsiz dedikleri büyük adamın komada dahi “aman yarabbi, aman yarabbi” diyerek Allah’ına sığındığını işitiyor ve görüyorsunuz ve bir tarihi tanıklık ediyorsunuz. Komaya giren ve kendini gayb etmiş bir insanın, hiçbir söz söylemeye muktedir olamayacağı bir anında, Allah’ına niyaz edebilmesi, onun dinine ne denli kuvvetle bağlılığının en büyük tezahürüdür. Hiçbir komaya giren hastamda bunu görmedim. Yaşadığınız müddetçe ve her vesileyle buna şahit olduğunuzu ifade edeceksiniz, anlatacaksınız. Türk halkına duyuracaksınız. Çünkü dinine bu denli bağlı olmayan bir fani, bu vaziyette aman yarabbi diyemez” diye hepimize konuşmuştu. Kaynak: M. Kemal Ulusu, Atatürk’ün yanı başında Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları s.190 52 Ana Sayfa Diğer Anılar Bulunduğunuz gemi, içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken yolcular neşelenirler, bir fırtına çıkıp da, onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda ise Allah'ın dinine sarılarak 'bizi bu tehlikeden kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden oluruz' diye O'na yalvarırlar. (Yunus Suresi, 20) 53 Ana Sayfa DEVAMI… Diğer Anılar Namaz kılan birisi Onun laik anlayışını dinsiz gibi göstermekte fayda bulanlar oldu. Halbuki Atatürk yobaz aleyhtarı idi. Size başımdan geçen bir vakayı naklederek başlayayım: Bir gün Necip Ali ona: “Efendim Münir Hayri namaz kılar” dedi. En yakın dostumun beni bu şekilde takdim ettiğini gören beni sevmeyenler, şimdi kovulacağımı zannederek gülüştüler. _Sahi mi? _Evet Paşam. _Niçin namaz kılıyorsun? _Namaz kılınca içimde bir huzur ve sükûn hissederim. Atatürk demin gülenlere döndü: “Batman üzere bir gemide olsanız herhalde yetiş Gazi demezsiniz, Allah dersiniz. Bundan tabii ne olabilir.” Kaynak: 1. Münir Hayri Egeli(ö.1970), Atatürk’ten bilinmeyen hatıralar) 2. Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası s.47 54 Önceki Sayfa Ana Sayfa ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA 7 ŞUBAT 1923 -Balıkesir Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allahın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'daki mânası açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı Hak'tır. 55 Ana Sayfa DEVAMI… ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA 7 ŞUBAT 1923 -Balıkesir Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevap kazanacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. Millet işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim. 56 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA 7 ŞUBAT 1923 -Balıkesir Hutbeler hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir. Efendiler, hutbe demek topluma hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. 57 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA 7 ŞUBAT 1923 -Balıkesir Bunlar herhalde en büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü, her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi. Hutbeden amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. 58 Önceki Sayfa Ana Sayfa DEVAMI… ATATÜRK'ÜN PAŞA CAMİİNDE YAPTIĞI KONUŞMA 7 ŞUBAT 1923 -Balıkesir Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur." Böyle olabilmek için minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır ve olacaktır. " Kaynak: 1. İzmir yollarında, s.93-103 Atatürk ve din Balıkesir’de halka konuşma, www.atam.gov.tr 2. Yağmur Güngör, Atatürk’ün manevi dünyası ve sözleri, s.7-14 59 Önceki Sayfa Ana Sayfa ATATÜRK'ÜN ARABİSTAN’A VERDİĞİ NOTA Atatürk’ün; zamanın Arabistan yönetiminin Peygamber efendimizin mezarını yıkmak istemesinden sonra Arabistan’a verdiği notanın belgesiyle ilgili videoyu aşağıdaki bağlantıdan indirebilirsiniz. Boyutu yaklaşık 22 Mb.’tır. İNDİR 60 Ana Sayfa Nuri Ulusu kimdir? Nuri Ulus Atatürk'ün kütüphanecisi... Ancak Atatürk'ün hayatındaki yeri, bu sıfatın içerdiği anlamın çok ötesinde, zira dile kolay, on iki yıl boyunca bilfiil onun yanı başında, en sevdiği yardımcılarından biri olmuş, dil ve tarih çalışmalarında aktif görevlerde bulunmuş, tüm yurt gezilerinde, tatbikatlarda, manevralarda ona eşlik etmiş. Atatürk’ün insani yönünü daha yakından tanımak istiyorsanız “Atatürk'ün Yanı Başında: Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun Hatıraları” adlı kitabı mutlaka okumalısınız. 61 Ana Sayfa Son Söz Sunuya alınan anıların Atatürk’ün manevi dünyası ve İslam’a bakışı hakkında büyük oranda bilgi verdiğini düşünüyorum. Atatürk’e her kesimden bazı çevrelerce itham edilen dinsiz vb. gibi iftiraların ve karalamaların ne kadar çirkin ve asılsız olduğunu daha iyi anlamış oluyoruz. Atatürk’ü yakından tanımak için mutlaka onunla ilgili kitaplar okumalıyız, aksi taktirde iftiralara sessiz kalmak durumunda kalırız ki, bu durum da hoş olmasa gerek. Ayrıca, kendilerini dindar olarak tanımlayıp da Atatürk’e dinsiz gözüyle bakanlara şu hadisi şerifi hatırlatmak istiyorum: “Bir adam kardeşine “ey kâfir” derse, bu söz ikisinden biri için mutlaka gerçekleşir” (Buhârî, Edep, 73; Müslim, İman, 111). Tüm bu öğrendiklerimize, okuduklarımıza göre Atatürk kafir değil, aksine bir çoğumuzdan çok daha dinine bağlı, samimi bir müslüman. Atatürk’e kafir diyenlere soruyorum: Bu hadise göre siz ne oluyorsunuz? Şüphesiz en doğrusunu Allah(c.c.) bilir. Allahın selamı, rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun… 62 Ana Sayfa