cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetler içinde ağrı dağı ayaklanmaları

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ A.B.D.
CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ
FAALİYETLER İÇİNDE AĞRI DAĞI
AYAKLANMALARI
(1926–1930)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Danışman
Prof. Dr. Durmuş YILMAZ
Hazırlayan
Derya YAYLALI
KONYA – 2007
ÖZET
Cumhuriyet Dönemi Bölücü Faaliyetler İçinde Ağrı Dağı
Ayaklanmaları (1926 – 1930)
Derya YAYLALI
Ağrı Dağı Ayaklanmaları, Kürt – Ermeni işbirliğinin ürünü olan 1927
yılında Fransızların kontrolündeki Lübnan’da kurulan Hoybun Cemiyeti tarafından
organize edilmiştir. Bu ayaklanmalar, İhsan Nuri ve İbrahim Haso Telli tarafından
Ağrı Dağından idare edilmiş, asilerin çoğu İran, Irak ve Suriye’deki bölücü Kürt
Aşiretlerindendir.
Ağrı Dağı Ayaklanmalarındaki amaç: Doğu bölgemizde genel bir
ayaklanma çıkartarak, bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktır. Bu ayaklanmaları kendi
çıkarları doğrultusunda başta Ermeniler olmak üzere İngiltere, Fransa ve İran
desteklenmiştir.
Ağrı Dağı merkezli bu ayaklanmalar karşısında Türkiye Cumhuriyeti bölge
halkının da desteğini alarak gereken siyasi, askeri ve idari tedbirleri alıp, asiler
üzerine büyük bir askeri operasyon yapmıştır. Bu operasyonlar neticesinde 14 Eylül
1930 tarihinde Ağrı Dağı ve çevresi asilerden temizlenerek, dört yıldır süren
ayaklanmalar bastırılmış, ayaklanmanın yakalanan elebaşları ve asileri yargılanarak
gerekli cezalara çarptırılmıştır.
i
ABSTRACT
Mount Ararat Revolts Within Separatist Activities of Republican Period
(1926-1930)
Derya YAYLALI
Mount Ararat Revolts were organized by Hoybun organization that was
established in 1927 in Lebanon under the control of the French and that was a
product of Kurdish-Armenian cooperation. These revolts were administered from
Mount Ararat by Ihsan Nuri and Ibrahim Haso Telli and most of the rebels were
from separatist kurdish tribes in Iran, Iraq and Syria..
Purpose of Mount Ararat Revolts is to establish an independent Kurdish
State by rising a young rebellion in our Eastern region. Mainly Armenians and then
the England, France and Iran supported these revolts in the direction of their
interests.
Republic of Turkey conducted a big military operation by taking required
political, military and administrative measures and by receiving support of regional
people against these multi-centered rebels. As a result of these operations, rebels
were cleared from Mount Ararat and its around on September 14, 1930, these revolts
that continued for four years were broken, and riot leaders and rebels were heavily
punished being judged.
ii
İÇİNDEKİLER
ÖZET ..............................................................................................................i
ABSTRACT ................................................................................................. ii
İÇİNDEKİLER ............................................................................................. iii
ÖNSÖZ .........................................................................................................vi
GİRİŞ .............................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
1. CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLERE GENEL
BİR BAKIŞ (1924-1938)...........................................................................2
1.1. NASTURİ AYAKLANMASI ............................................................3
1.1.1. Nasturi Ayaklanmasının Nedeni ..................................................3
1.1.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın
Bastırılması...................................................................................5
1.2. AZADİ TEŞKİLATI VE ŞEYH SAİT AYAKLANMASI ................6
1.2.1. Azadi Teşkilatının Kuruluşu ........................................................6
1.2.2. Şeyh Sait Ayaklanması.................................................................7
1.2.2.1. Ayaklanmanın Nedenleri .......................................................7
1.2.2.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın
Bastırılması ......................................................................................12
1.2.3. Atatürk’ün Şeyh Sait Ayaklanması İle İlgili Görüşleri ..............14
1.3. DERSİM (TUNCEL)AYAKLANMALARI ....................................16
1.3.1. Birinci Dersim Ayaklanması ......................................................16
1.3.1.1. Ayaklanmanın Başlaması.....................................................18
1.3.1.2. Tedip İçin Askeri Harekat....................................................20
1.3.2. 1938 Tunceli Harekatı ................................................................22
1.4. RAÇKOTAN VE RAMAN TEDİP HAREKATI ............................25
1.5. SASON AYAKLANMASI...............................................................25
1.6. KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI .......................................................26
1.7. MUTKİ AYAKLANMASI...............................................................26
1.8. BİCAR TENKİL HAREKAT...........................................................27
iii
1.9. ASİ RESUL AYAKLANMASI........................................................29
1.10. TENDÜREK HAREKATI..............................................................30
1.11. SAVUR TENKİL HAREKATI ......................................................30
1.12. ZEYLAN (ZİLAN) AYAKLANMASI ..........................................31
1.13. ORAMAR AYAKLANMASI ........................................................32
1.14. PÜLÜMÜR HAREKATI................................................................32
İKİNCİ BÖLÜM
2. AĞRI DAĞI AYAKLANMALARINDA HOYBUN CEMİYETİ......33
2.1. Kürt-Ermeni İşbirliği ve Hoybun Cemiyeti’nin Kuruluşu.................33
2.1.1. Paris Kongresi (1926).................................................................35
2.1.2. Beyrut Kongresi (1926)..............................................................36
2.2. Hoybun Nizamnamesi........................................................................37
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. AĞRI DAĞI AYAKLANMALARI ......................................................50
3.1. BİRİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ........................................50
3.1.1. Ayaklanmanın Sebebi ve Bastırma Harekatı..............................50
3.2. İKİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ..........................................53
3.2.1. İkinci Ağrı Harekatı ve Harekata Hazırlık .................................53
3.2.2. Tedip Harekatı ve Sonucu ..........................................................55
3.2.3. Karaköse (Ağrı) Takip Bölgesi Komutanlığının Kurulması ......56
3.3. ÜÇÜNCÜ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ......................................58
3.3.1. Ağrı Ayaklanmasına Katılan Asiler ve Bunların Elebaşları ......58
3.3.1.1. İhsan Nuri.............................................................................59
3.3.1.2. İbrahim (Bro) Haso Telli......................................................61
3.3.1.3. Ermeni Zilan (Ardeşir Muratyan) ve Baron Vahan .............62
3.3.2. Ağrı Dağı ve Çevresinde Sözde Askeri ve Siyasi Örgütlenme ......62
3.3.3. Af Kanunu ve Hoybun Bildirisi .................................................64
3.3.4. Harekat Kararı ve Hazırlığı ........................................................69
3.3.5. Harekat Emri ve Taarruz Planı ...................................................71
3.3.6. İhsan Nuri’nin Saldırı Planı........................................................74
iv
3.3.7. III. Ağrı Dağı Ayaklanmasının Başlaması ................................76
3.3.7.1. Zeylan (Zilan) Ayaklanması ................................................77
3.3.7.2. Oramar Ayaklanması ...........................................................80
3.3.7.3. Şaki Haco Ayaklanması .......................................................84
3.3.7.4. Ağrı Dağının Asilerden Temizlenmesi ................................85
3.3.8. Ağrı Ayaklanmasında Yabancı Parmağı ....................................95
3.3.8.1. İngiltere ................................................................................95
3.3.8.2. Fransa ...................................................................................97
3.3.8.3. İran .......................................................................................98
3.3.8.4. Sovyet Rusya......................................................................100
3.3.9. Ağrı Ayaklanmasının Dış Basına Yansıması ...........................100
3.3.10. Ağrı Asilerinin Yargılanması .................................................103
3.3.11. Türkiye – İran Sınır Anlaşması ..............................................104
SONUÇ ......................................................................................................106
KAYNAKÇA....................................................................................................... 108
v
ÖNSÖZ
Türk Milleti, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 23 Nisan
1920’de yeni bir Türk Devleti kurdu ve 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile
bu yeni devletin adı Türkiye Cumhuriyeti adını aldı; fakat bu yeni devletin
kurulmasını hazmedemeyen içteki ve dıştaki bazı fesat ocakları bu yeni devleti
zayıflatmak
hatta
parçalayıp
yıkmak
için
pek
çok
bölücü
faaliyetlerde
bulunmuşlardır.
Yeni Türk Devleti kurulduğu ilk yıllardan itibaren hızlı bir yenileşme
politikasını uygulamaya koydu, artık devrin çok gerisinde kalmış olan saltanata son
verip, cumhuriyet yönetimini uygulamaya koymuş, hilafete son vermiş, Osmanlı’nın
köhnemiş kurumlarını yıkarak
Türk Milletini çağdaşlaştıracak pek çok inkılabı
hayata geçirmiştir. Bunun gibi toplumumuzu daha da çağdaşlaştıracak pek çok
yenilik pek tabi eskiye körü körüne bağlı olanlar, hilafet, saltanat taraftarları,
cumhuriyet karşıtları ile her şeyden önce bölgesinde güçlü bir Türkiye istemeyen,
kendileri için kukla olan istedikleri gibi kullanıp yönlendirebilecekleri zayıf ve
bağımlı bir ülkeyi arzu eden dış güçleri harekete geçirmiş ve hem içteki bölücülerin
hem de dış bölücülerin çabaları ve çalışmaları neticesinde genç cumhuriyetimizin
daha kurulduğu ilk yıllardan başlayarak pek çok bölücü faaliyet ortaya çıkmıştır. Bu
çalışmada biz bu bölücü faaliyetleri genel çerçeve içerisinde sunduktan sonra
çalışmamızın asıl konusu olan ve bu dönem bölücü faaliyetler içerisinde boyutu,
yayılma alanı ve süresi bakımından önemli bir yere sahip olan Ağrı Ayaklanmalarına
yer verdik. Bu ayaklanmanın çıkış nedenleri, iç ve dış destekleri, örgütlenme yapısı,
devletin bunlara karşı aldığı tedbirler ve sonuçlarını neden-sonuç ilişkisi içinde
tarihsel sırasına göre sunmaya çalıştık.
vi
Bu çalışmayı hazırlarken, konumuz ile ilgili o dönemde yayınlanmış arşiv belgeleri,
istihbarat belgeleri, Genelkurmay yayınları başta olmak üzere döneme ait hatıralar ile
Atatürk’ün eseri Nutuk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, TBMM Zabıt Cerideleri
ve
bu alanda yapılmış diğer çalışmalar ile olayın basına geniş ölçüde yansıması
sebebiyle basından önemli ölçüde yararlandık.
Son olarak, bana bu çalışmamda yardım eden, yol gösteren danışmanım
Sayın, Doç. Dr. Durmuş Yılmaz hocam başta olmak üzere herkese teşekkür ederim.
Derya YAYLALI
Konya - 2007
vii
GİRİŞ
Bu çalışmada: Türkiye’de Cumhuriyet döneminde meydana gelen bölücü
faaliyetler içerisinde yer alan Ağrı Ayaklanmalarına (1926–1930) yer verilmiştir.
1926 -1930 yılları arasında Ağrı Dağı merkezli olarak meydana gelen ve Doğu ve
Güneydoğu bölgelerimizde etkili olan Ağrı Ayaklanmalarındaki olaylar tarihsel
sırasına göre neden-sonuç ilişkisi içerisinde sunulmuş, ayaklanmanın nedenleri,
ayaklanmadaki dış destek unsuru, cemiyet faktörü, devletin bu ayaklanma karşısında
aldığı askeri, siyasi, idari tedbirler, ayaklanmanın bastırılması ve özellikle
ayaklanmanın iç basın başta olmak üzere basına yansıması değerlendirilerek ele
alınmıştır.
Çalışmanın I. Bölümünde: Tezin asıl konusu olan Ağrı Ayaklanmalarının
etraflıca anlaşılabilmesi için Cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetlere genel bir bakış
yapılmış bu dönemde meydana gelen bölücü faaliyetler tarihsel sırasına göre neden –
sonuç ilişkisi içerisinde ele alınmış, bunların amaçları ve dış destek unsurları
incelenmiş ve devletin bunları etkisiz hale getirmek için almış olduğu tedbirler ve bu
bölücü faaliyetlerin bastırılması işlenmiştir.
Çalışmanın II. Bölümünde: Ağrı Ayaklanmalarını örgütleyen ve kendi
çıkarları doğrultusunda destekleyen, Kürt – Ermeni işbirliğin ürünü olan İngiliz
destekli Hoybun Cemiyetinin kuruluşu, amaçları, örgütlenmesi ve Anadolu halkını
ayaklanmaya teşvik etme noktasında yaptıkları ele alınmıştır.
Çalışmanın III. Bölümünde: Ağrı Ayaklanmaları tarihsel sıralarına göre
ayrıntılı olarak sunulmuştur. Bu ayaklanmalar I. Ağrı Ayaklanması, II. Ağrı
Ayaklanması ve III. Ağrı Ayaklanması olup, tezin ana bölümünü oluşturmaktadır. Bu
bölümde Ayaklanmaların amaçları, Hoybun cemiyetinin etkileri, yabancı parmağı,
bunların amaçları, özellikle halkın olaylara bakışını yansıtması ve olayları o günün
akışına göre vermesi sebebiyle Türk Basınına yansımaları bu bölümde geniş olarak
ele alınmıştır.
Çalışmanın Sonuç kısmında: Bütün bölümlerin bir değerlendirilmesi yapılıp,
yararlandığımız kaynaklar gösterilmiştir.
1
BİRİNCİ BÖLÜM
CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLERE GENEL BİR BAKIŞ
(1924 – 1938)
Cumhuriyet döneminde 1924–1938 yılları arasındaki 14 yıllık süreç
içerisinde Türkiye’de pek çok bölücü faaliyet meydana gelmiştir. Bu bölücü
faaliyetler içinde üçü diğerlerine göre daha dikkat çekicidir. Bunlar: Şeyh Sait
Ayaklanması, Ağrı Ayaklanmaları, Dersim (Tunceli) Ayaklanmasıdır. Bu üç bölücü
faaliyet hem geniş alanlarda hem de uzun süreli etkili olmuştur. Dönemin diğer
bölücü faaliyetleri ise daha çok bu ayaklanmalar çevresinde şekillenmiş küçük
boyutlu ve kısa süreli ayaklanmalardır. Bölücü faaliyetlerin meydana geldiği
bölgelere baktığımız da ise önümüze Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi
çıkmaktadır. Bu dönemde bu bölgelerimizde çıkan bölücü faaliyetler, Genelkurmay
Harp
Tarihi
Başkanlığı
tarafından
yayınlanan,
“Türkiye
Cumhuriyeti’nde
Ayaklanmalar (1924–1938)” adlı kitapta şu şekilde verilmiştir.
1. Nasturi Ayaklanması 12–28 Eylül 1924
2. Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat- 31 Mayıs 1925
3. Raçkotan ve Raman Tedip1 Harekâtı 9–12 Ağustos 1925
4. Sason Ayaklanmaları 1925–1937
5. I. Ağrı Ayaklanması 16 Mayıs–17 Haziran 1926
6. Kocuşağı Ayaklanması 7 Ekim- 30 Kasım 1926
7. Mutki Ayaklanması 26 Mayıs- Ağustos 1927
8. II. Ağrı Harekâtı 13–20 Eylülü 1927
9. Bicar Tenkil2 Harekâtı 7 Ekim -17 Kasım 1927
10. Asi Resul Ayaklanması 22 Mayıs–3 Ağustos 1929
11. Tendürük Harekâtı 14–27 Eylül 1929
12. Savur Tenkil Harekâtı 26 Mayıs–9 Haziran 1930
13. Zeylan Ayaklanması 20 Haziran- 10 Temmuz 1930
14. Oramar Ayaklanması 16 Temmuz- 10 Ekim 1930
15. III. Ağrı Harekâtı 7–14 Eylül 1930
1
Tedip: Arapça bir sözcük olup; uslandırma, yola getirme, terbiye etme anlamlarına gelmektedir.
Tenkil: Arapça bir sözcük olup, uzaklaştırma, herkese örnek olacak bir ceza verme, düşman veya
zararlı kimseleri topluca ortadan kaldırma anlamına gelmektedir.
2
2
16. Pülümür Harekâtı 8 Ekim- 14 Kasım 1930
17. Tunceli (Dersim) Tedip Harekâtı 1937–19383
Ağrı Ayaklanmalarına üçüncü bölümde değinileceği için bu bölümde ayrıca
yer verilmeyecektir.
Bu ayaklanmalar ve onların bastırılması için Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı
harekatlar sırasıyla aşağıda ele alınmıştır.
1.1.
NASTURİ AYAKLANMASI (12-28 EYLÜL 1924)
1.1.1. Nasturi4 Ayaklanmasının Nedeni
Lozan’da Türkiye ile Irak arasındaki sınırın, dokuz aylık bir süre içinde
Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanması öngörülmüştü. Bu
görüşmelerin ilki İstanbul’da düzenlenen İstanbul Konferansı ile gerçekleştirildi.19
Mayıs 1924 Tarihinde başlayan konferansta Türk tarafı adına konuşan Fethi (Okyar)
Bey, Süleymaniye, Musul ve Kerkük’ün kendilerine bırakılmasını buna karşılık
Petrolde ortaklık kurulmasını önerdi. İngiliz hükümetinin temsilcisi Sir Percy Cox,
anlaşmaya
pek
niyetli
görünmüyordu.
Çünkü
İngiltere
sorunun
Milletler
Cemiyetinde çözümünden yanaydı. Bu yüzden Cox sadece hudut tayiniyle
görevlendirildiğini ve Türk önerisine olumlu bakmadığını ima etti. Ayrıca Cox
bununla da kalmayıp Beytüşşebap bölgesinin Nasturilere verilmesini istedi. Bu
durumda tarafların uzlaşma zemini tamamen ortadan kalktığından 5 Haziran’da
görüşmelere son verildi5. Aslında daha önceden İstiklal Savaşı yıllarında, Ankara
Hükümeti Musul ele geçirebilmek için, İngiliz işgal kuvvetlerine karşı, Revandız
bölgesindeki Kürt aşiretleriyle işbirliği olanakları aramıştır. Bu amaçla, Elcezire
Cephe Komutanı 1920 sonlarında Revandız’a 3 subay ve 100 erlik bir piyade bölüğü
göndermiş, 1921 Ağustosun’da da Binbaşı Şevki Bey’i Süleymaniye ve havalisi
3
Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), T. C. Genelkurmay Harp
Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara, 1972, s. 1- vd (ve diğerleri)
4
Nasturi: İngiliz belgelerine göre Nasturiler, o tarihte Kuzey Irak ve Hakkari civarında yaşayan ve
sayıları 35000 olan küçük bir Hıristiyan topluluktur.
5
Erol Kurubaş, Kürt Sorununun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara,
2004, s. 146
3
komutanlığına atamıştır. Fakat asıl, 1922 ilkbaharında Kürt aşiret savaşçıları ve
Fransız ordusundan kaçan Müslüman askerlerden kurulu bir müfrezenin başına Milis
Yarbay Özdemir Bey ve otuz küçük rütbeli subay atanarak ciddi bir girişimde
bulunulmuştur. Bu müfreze 1922 ortalarında bölgeye gelmiş ve yerel aşiretlerden
takviye alarak daha güneydeki İngiliz yanlısı birliklerde çatışmaya başlamıştır.
Derbent’te ufak çapta bir başarı kazanan Özdemir Bey, İngilizlerin Süleymaniye’de
manda altında bağımsız bir devlet olarak örgütledikleri Kürtlerin reisi Şeyh
Mahmut’la gizlice anlaşmıştır. Doğu Cephesinden yeterli destek sağlayamayan
Özdemir Bey 1923 Nisanında İngilizlere yenilerek İran’a sığınmak zorunda kalmış,
üç hafta sonra yurda dönebilmiştir. Bu olaylardan önce, Özdemir Bey’in ilk
başarılarından da umutlanan Genelkurmay Başkanlığı, İzmir’in geri alındığı
günlerde, Musul yönünde büyük bir saldırı planlamış, fakat bunu uygulamaya olanak
bulamamıştır6. Çünkü aslında İngiltere, Musul için Nasturilere gerekli yardımı
yapmış ve onları silahlandırarak bölgeye sevk etmişti. Bu durumları yakinen takip
eden Türkiye Hükümeti, İngilizlerin Nasturiler kanalıyla Türkiye’nin bu bölgesinde
çıkarmak istedikleri isyanın önüne geçebilmek için, bunların ellerinde bulunan
silahların toplanması gerektiğine karar verir. Fakat bu yörede, daha yeni kurulmuş ve
toparlanmaya başlamış bir devlet olarak, ne idari teşkilatı ne de askeri kuvveti vardı.
İlk planda burada bir idari teşkilatlanmaya gidilmesine ve askeri birlik
gönderilmesine karar verildi7.
Nasturilerin önderi Ağa Petros’tu. 1923’te Ağa Petros, Van, Urmiye, Hakkâri
ve Musul bölgelerini içine alan toprakları istiyordu. Bu pratikte uygulanamaz planı
İngilizler kullanabileceklerini düşündüler. Nitekim İstanbul Konferansında Türk
tarafının
diretmesi
üzerine
İngilizler,
Nasturileri
silahlandırarak
1924’te
ayaklandırdılar.8
Ayaklanmayı başlatan olay ise şu şekilde gelişmiştir: Nasturi azınlığın
kışkırtıca faaliyetlerinin ortaya çıkardığı huzursuzluğa mani olmak için daha önce
tayin edilmiş Hakkâri Valisi Halit Rıfat Bey hükümetin emri gereğince 7 Ağustos
1924’te, keşif için geldiği Hangediğinde isyancı Nasturilerin tuzağına düşer ve onlara
6
Tuncay, a.g.e., s.117
Mahmut Rişvanoğlu, Saklanan Gerçek “Kurmançların ve Zazaların Kimliği”, Tanmak, Ankara,
1994, s.226
8
Erol Kurubaş, a.g.e., s.146-147
7
4
esir olur. Aynı saldırıda İl Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin Bey ile beş jandarma
eri şehit düşmüştür. Bu olay Nasturi ayaklanmasının başlangıcı olmuştur9. Valinin
baskına uğraması Hangediği yakınlarında olduğu için ayaklanmaya Hangediği
ayaklanması da denir10.
Ayaklanma
Durumu: Misyoner kılığında İngiliz subaylarının örgütledikleri
Nasturiler Kürt katılımıyla Çal (Çukurca), Oramar, Çölemerik, Beytüşşebap, ve
Habur suyu civarında ayaklandılar. Bunun üzerine 7. Kolordu Komutanı Cafer
Tayyar Paşa (Eğilmez) 14 Ağustos 1924 tarihinde ayaklanmayı bastırmak için
görevlendirildi11.
1.1.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması
Burada hükümet isyana karşı şiddetle hareket etmeye karar verdi. Bakanlar
Kurulu aldığı Tenkil kararını uygulamaya koydu ve askeri harekât 12 Eylül 1924’te
başladı. İki hafta süren ayaklanma bastırıldı. Ayaklanmaya
katılan Nasturi ve
Kürtlerin büyük kısmı İran’a ve Irak’a kaçarak İngilizlere sığındılar. Kürtlerin
istenilen düzeyde örgütlenebileceklerinden tam emin olmayan İngilizler Nasturi
Ayaklanmasıyla Kürtlerin bu konudaki başarısızlıklarını görmüş oldular ve
ayaklanma İngiltere’nin Kürtlerden yana ağırlık koymama yönündeki görüşlerini
güçlendirdi12 .
Bu tedibat sırasında eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya’nın tahrikâtı sonucu
askeri birliklerimizden bir kısmının silahlarıyla birlikte karşı tarafa geçmiş olması,
olaylar yatıştıktan sonra Divan-ı Harp tarafından kovuşturulmuş ve Yusuf Ziya suçlu
görülerek asılmıştır13.
Bu ayaklanmada Türk asilerin elebaşı İhsan Nuri idi. İhsan Nuri Kürt asıllı
bir Türk yüzbaşısı idi. Daha sonra bu kişi Ağrı Ayaklanmalarında Genelkurmay
sıfatıyla büyük rol oynamıştır.
9
Mahmut Şirvanoğlu, a.g.e., s.726
Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996,
s.103
11
Abdulhaluk M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları, Ankara, 1996,
s.326
12
Kurubaş, a.g.e., s.147-148
13
Tuncay, a.g.e., s.119
10
5
1.2. AZADİ TEŞKİLATI VE ŞEYH SAİT AYAKLANMASI
1.2.1 Azadi Teşkilatının Kuruluşu
Türkiye Cumhuriyetine yönelik Kürtçü faaliyetlerin en büyüğü şüphesiz
Nakşibendi Şeyhi Palulu Sait’in ayaklanmasıdır. Şeyh Sait Ayaklanmasının
organizatörleri ise 1923 yılında kurulmuş gizli Azadi teşkilatıdır14.
Lozan Anlaşmasının ardından birtakım Kürt milliyetçileri Lozan öncesi
isteklerini, bu kez zorla kabul ettirmek için askeri eylemlere girişmeye karar verdiler.
Bunun için de yeni koşullar altında ayaklanma çıkartarak amaçlarına ulaşabilecekleri
bir örgüt kurdular. Örgütün adı tam olarak Cıvata Azadiya Kurd (Kürt Özgürlük
Topluluğu) olup kısaca “Azadi” adıyla bilinmektedir15.
Azadi teşkilatı 1923 yılında Erzurum’da, eski Hamidiye Süvari Alayları ve
eşraftan bazı kişilerin girişimiyle teşkilatlanmış, çekirdek kadrosunu deneyimli
askerler oluşturmaktaydı. Azadi’nin mensupları arasında Miralay Halit Bey
(Cibranlı), Bitlisli Yusuf Ziya (B.M.M’de I. Dönem Bitlis Milletvekili idi.), İhsan
Nuri,
Vanlı Seyit Abdulkadir
bilinmektedir16.
Azadi’nin
( Kürt Teali Cemiyetinin başkanı) … adları
hedefi,
öncekilerde
olduğu
gibi
Kürdistan’ın
bağımsızlığının sağlanması ve bir Kürt devletinin kurulmasıydı. Örgüt bunun için de
genel bir ayaklanma çıkartmayı planlıyordu. Azadi ilk kongresini 1924’te yaptı.
Kongreye Cibranlı Halit Bey’in akrabası olan ve Diyarbakır’ın kuzeydoğusundaki
Zaza Kürtleri arasında etkili bir kişi olan Nakşibendî Şeyhi Sait de katıldı. Kongrede
genel bir değerlendirme yapılarak bağımsız Kürdistan’ın kurulması için görüş
birliğinin sağlanmasına çalışıldı. Bunda başarı sağlanmış ve burada alınan iki önemli
karar dikkat çekiciydi:
1. Kürdistan’da genel bir ayaklanma çıkartılacak bunu bağımsızlık ilanı
izleyecek.
2. Harekete gerekli dış destek İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği’nden
sağlanmaya çalışılacak.
14
Çay, a.g.e., s.320
Kurubaş, a.g.e., s.143
16
Çay, a.g.e., s.321
15
6
İlginç bir biçimde 1924 sonbaharının ilk günlerinde Azadi mensupları yanlış
bir anlamadan ötürü kendilerini Nasturi isyanı içinde buldular. Kürtler bu isyana
Yusuf Ziya tarafından Kürt kuvvetleri komutanı İhsan Nuri adına gönderilen bir
telgrafın yanlış deşifre edilmesi sonucu katıldılar. Yoksa bu isyan Azadi’nin
planladığı geniş çaplı isyan değildi. Bu yanlış anlama aynı zamanda örgütün önder
kadrosunun da sonu oldu. Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya, M. Kemal’in emriyle
tutuklandılar17.
Azadi mensupları 1925 yılında Çan’da ikinci kongrelerini toplamayı
başardılar. Bu kongrede hareket tarihi olarak 1925 yılının Mayıs ayı kararlaştırıldı.
Bu tarih daha sonra 21 Mart 1925’e (nevruz günü) alınmıştır18.
1.2.2. Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat – 31 Mayıs 1925)
Cumhuriyet, ilk yıllarında Kürtçü faaliyetlerin tehdidi ile karşı karşıya
kalmıştır. Bu tehditlerin ilki ve en büyüğü Nakşibendî Şeyhi Palulu Sait’in
ayaklanmasıdır. Şeyh Sait Ayaklanmasının organizatörleri ise 1923 yılında kurulmuş
olan Azadi teşkilatıdır19 .
Ayaklanma, 13 Şubat 1925 Cuma günü (şimdiki Bingöl ilinin bir ilçesi olan)
Genç ilinin, Ergani İlçesinin, Eğil bucağının, Piran köyünde haklarında eşkıya diye
tutuklama kararı bulunan, Şeyh Sait’in adamlarından on kişinin jandarmalara teslim
olmayıp, ateşle karşılık vermeleri ile başlatmıştır.20 İsyan bölgesi Diyarbakır-KulpVarto-Bingöl-Çapakçur- Palu-Maden çevresidir.21 Ayaklanmanın lider kadrosunun
tamamı Nakşibendi şeyhlerinden oluşmakta idi. Ayaklanmaya Zaza aşiretlerinin
çoğu bu arada Cibranlılar, bazı Haydaranlılır ve Hasenanlılar ile Çemişkezek,
Pötürge ve Siverek’teki aşiretler katılmışlardır22.
17
Kurubaş, a.g.e., s.146-148
Çay, a.g.e.,s.326
19
Çay, a.g.e., s.320-21
20
Tuncay, a.g.e., s.135
21
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992, s.70
22
Çay, a.g.e., s.328
18
7
1.2.2.1. Ayaklanmanın Nedenleri:
İleride Şeyh Sait Ayaklanması olarak adlandırılan bu ayaklanmanın
planlayıcısı, lider kadrosunda Şeyh Sait’in de içinde bulunduğu Azadi teşkilatı idi.
1923 yılında üst düzey elebaşları tarafından Erzurum’da kurulan ve hakkında
yukarıda bilgi verilen Azadi teşkilatının hedefi Erol Kurubaş’a göre şu idi: Azadi’nin
hedefi, öncekilerde olduğu gibi Kürdistan’ın Bağımsızlığının sağlanması ve bir Kürt
Devletinin kurulmasıydı. Örgüt bunun için genel bir ayaklanma çıkartmayı
planlıyordu. Azadi’nin 1924’te toplanan ilk kongresine ilerde bu isyanın başrol
oyuncusu olan Şeyh Sait de katılmış ve Kongrede Kürdistan’ın kurulması için görüş
birliği sağlanmaya çalışılmış ve şu kararlar alınmıştır: 23
1. Kürdistan’da genel bir ayaklanma başlatılacak ve bunu bağımsızlık
izleyecek.
2. Harekete gerekli dış destek İngiltere, Fransa ve S. Rusya’dan sağlanmaya
çalışılacaktır.
Azadi mensuplarının 1925’te Çan’da ikinci kongrelerini topladılar ve bu
kongrede isyan tarihi olarak 1925 yılının Mayıs ayı kararlaştırıldı. Fakat daha sonra
ayaklanma tarihi 21 Mart olarak tespit edilmiştir.24 13 Şubat’ta patlak veren Piran
Hadisesi isyan tarihinin öne çekilmesine sebep olmuştur. Durmuş Yılmaz, “Musul
Meselesi Tarihi” adlı kitabında Piran Hadisesini şu şekilde vermektedir: “ Hareket
geçme zamanı olarak mart ayının tespit edilmiş olmasına rağmen tesadüfî bir olay,
jandarmanın bir asker kaçağını Şeyh Sait’in yanında Piran’da (Dicle) yakalamak
istemesi üzerine çatışma başlamıştır. Bu çatışmada bir jandarma erinin şehit
düşmesiyle birlikte Şeyh Sait ve arkadaşları gerçekten
“ Geriye Dönüşü Olmayan
Yol” da ilerlemeye başlamışlar ve böylece ayaklanma başlamıştır”25.
Bizce de
isyanın asıl sebebi bu olsa gerektir. Çünkü isyan mıntıkası İstiklal Mahkemesi’nin
verdiği çeşitli mahkeme karlarında Bağımsız Kürdistan oluşturmaya kalkışma
suçlaması ön plana çıkmaktadır.26 Şeyh Sait Ayaklanmasının niteliği hakkında
ağırlık kazanan resim görüş ise; “irtica ve karşı devrim” kuramlarına yakın
23
Kurubaş, a.g.e., s.145
Çay, a.g.e., s.326
25
Durmuş Yılmaz, Musul Meselesi Tarihi, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2003, s. 191
26
Tuncay, a.g.e., s.136
24
8
olmuştur.27 Resmi görüşe göre Şeyh Sait ayaklanmasının nedeni: Hilafeti geri
getirmek ve böylece cumhuriyeti ortadan kaldırmaktı ki Hamza Eloğlu’nun da bu
konudaki görüşü şöyledir: “Olay, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini tehdit eden
büyük bir karşı devrim hareketi olarak bazı özellikler arz etmektedir. Bunlar:
1. Olay, bütün ülkeyi içine almak istidadını gösteren ve iki yıldan beri çeşitli
kollardan hazırlanan büyük bir karşı devrim hareketidir.
2.
Şeyh Sait olayında, karşı ihtilali bizzat hazırlamakla görevli Vahdettin
ve adamlarının yakından ilgisi vardır. Daha İstiklal savaşı bitmeden önce Vahdettin
ve tarafları İstanbul’da dış görünüşte adı “İlai vatan” gizli adı “Müdafa-i Hukuk
Hilafeti Kübra” (Yüce Hilafetin Haklarını Savunma) teşkilatını kurmuşlardır.
Vahdettin’in Türkiye’den kaçmasından sonra teşkilat toplu halde Bükreş’e geçmiş ve
burada taraftarları ile Türkiye’de suikastlar yaparak ve isyan çıkararak karşı ihtilale
teşebbüs kararı vermiştir. Karşı ihtilali hazırlamakla görevli ihtilal komitesi, ülke
içinde gizli beyannameler dağıtıyor gezici hocalar ve seyyar satıcılar eliyle inkılâp
hamlelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinlerde bulunuyordu. Hilafet komitesi, Şeyh
Sait’le anlaşarak ihtilali hazırlamıştır.
3. Birinci Cihan Savaşının sonucu Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ile,
Kürtlerde istiklal peşine düştüler. Bu maksatla kurulan, Kürt Teali Cemiyeti,
İngiltere’nin mandası altında müstakil bir Kürt devleti kurmayı öngörüyordu. Bu
cemiyet Cumhuriyetin ilanından sonra resmen dağıldı ise de, kurulan Kürt İstiklal
Komitesi adı altında faaliyetline devam ediyordu. Komitenin başkanı Vanlı Seyit
Abdülkadir, komite üyeleri de, eski milletvekillerinden Yusuf Ziya, Cibranlı,
Hünsan, Halit, Hacı Musa ve Şeyh Sait idi. Komite amacına erişmek üzere İngiliz
yardımını da sağlıyordu. İsyan başladıktan sonra, Seyit Abdülkadir, İstanbul’daki
Kürtleri, silahlı bir irtica hareketine girdirmeye teşebbüs etmiş, bu yolda palanlar
hazırlamıştır.
4. Şeyh Sait olayının İngilizlerle de ilgisi vardı. Lozan’da halledilmeyen,
Musul meselesi ile ilgili görüşmeler, 1924 yılında İstanbul’da toplanan Türk-İngiliz
konferansının sonuç vermemesi üzerine, Milletler Cemiyetine götürülmesi gerekli
27
Tuncay, a.g.e., s.136
9
idi. İngiltere bir taraftan Musul hakkının Türkiye ile birleşmek isteğini önlerken,
diğer taraftan da Türkiye dâhilinde, isyan ve kargaşalıklar çıkararak Türkiye’yi siyasi
istikrarı bulmamış ülke olarak dünyaya tanıtmak istiyordu. İngiltere, Türkiye’yi
Yakın Doğu dengesinde kendi aleyhine bir durum yaratabilecek kuvvete sahip
olmasını önlemek için Türkiye’ye karşı bir ihtilal hareketini körüklemekte idi.
5. Kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kısa zamanda, padişahçı,
şeriatçı ne kadar muhalif varsa hepsini içine almıştı. Karşı ihtilalin zehirli tohumları,
muhalif parti kanalı ile alenen ekilmeğe başlamıştı28. Mustafa Kemal Atatürk, bu
konuda Nutuk’ta bazı açıklamalar yapmaktadır: “Tarih (gizli maksatlarla
hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Doğu isyanının sebeplerini inceleyip
araştırdığı zaman onun önemli ve belirli sebepleri arasında “ Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkasının” dini konularda verdiği sözleri (Parti, dini düşünce ve
inançlara saygılıdır) ve Doğu’ya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve
yaptığı kışkırtmaları bulacaktır29.” demektedir.
Ayaklanmanın
nedeni konusunda Rişvanoğlu’nun
görüşü ise şöyledir:
“Kuzey Irak bölgesindeki Kurmanç ve Türkmen aşiretlerini Türkiye ile birleşmek
istemeleri karşısında, İngilizlerin bu yer altı kaynakları bakımından zengin bölgenin
Türkiye’nin eline geçmemesi ve aşiretlerin Türkiye ile birleşmesini, sözün özü ‘Kuzey
Irak’ın’ Türkiye sınırı içine girmemesi için çıkarttıkları bir isyandır.” Bu görüş
Genelkurmay’ın görüşüne yakın olan görüştür.30
Şu bir gerçektir, ayaklanmanın planlayıcısı Azadi teşkilatının 1924 yılında
yaptığı ilk kongresinde aldığı kararlar çerçevesinde Azadi’nin ileri gelen üyeleri ve
İstanbul’daki Kürt Teali Cemiyeti başkanı Seyit Abdülkadir’in girişimleriyle
İngilizlerden para, silah, askeri ve siyasi destek istenmiştir. Fakat
İngilizlerin bu
yardımları yaptıklarına dair resmi bir belgeye rastlanmadığı gibi ayaklanma
bastırıldıktan sonrada İngiltere’ye resmi bir suçlama yapılmamıştır. Şu da var ki
İngilizler başlangıçtan beri isyan hareketinden ve teşkilatlanmasından haberdar
oldukları
kesindir;
fakat
bu
haberdarlıktan
28
hareketle
Türk
Hükümetini
Hazma Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990, s. 197-198
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927 (Bugünkü dilli yayına hazırlayan Zeynep
Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006, s.602
30
Musul’un, Plebisite tabi tutulacağı kararı üzerine, İngilizler, (Niçlen) adında Kürtlerin ahvalini bilen
birini bu işe memur ettiler. Bu adamın, ayandan Seyit Abdülkadir ile müzakere ederek harekatın tertip
ve idaresini Şeyh Sait’e verdi. (Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, s.70)
29
10
uyarmamışlardır. Herhalde bekleyip sonucu görmeyi istemişlerdir. Ne var ki
İngilizler ayaklanmayı desteklememiş olsalar bile sonuçta bu ayaklanma Musul
konusunda İngilizlerin işine yaramıştır.
Ayaklanmada İngiliz parmağı olduğu savı hususunda Mete Tunçay şu görüşü
ileri sürmekte: “ Bu harekete İngiliz kışkırtmalarının yol açtığı savı, bana inanılması
güç görünüyor. İngilizler dinsel yönden halifeliğin geri getirilmesini amaçlayan ya
da siyasal yönden Kürdistan’ın bağımsızlığını gerçekleştirmek isteyen bir
ayaklanmayı neden kışkırtsınlar veya desteklesinler? İmparatorlukları içindeki
Müslüman halkların varlığı nedeniyle, halifeliğin kaldırılmasına İngilizler çok
sevinmişlerdir. Öte yandan, Türkiye Kürtlerinin bağımsızlığı manda altında
tuttukları Irak’taki Kürtleri etkilemez miydi? Ayrıca İngilizlerin, Sovyet etkisinin
yayılma
olasılığına
karşı
Türkiye’nin
daha
çok
zayıflamasını
istemediği
kanısındayım. Onun için, bu konu da inandırıcı kanıtlar ortaya konuncaya dek, Şeyh
Sait Ayaklanmasının İngiliz emperyalizminin bir oyunu olduğunu kabul etme olanağı
yoktur. Ayaklanma sonuçta Musul’la ilgili çıkarları dolaysıyla İngiltere’ye yaramış
olması fazla bir şey değiştirmez31. Yukarıda isyanın nedenlerine değinirken, Şeyh
Sait Ayaklanmasının niteliği hakkında ağırlık kazanan resmi görüş ise: “ İrtica ve
karşı devrim” kuramlarına yakın olduğunu söylemiştik. İşte Mustafa Kemal
Atatürk’te Meclisin ikinci dönem üçüncü toplanma yılını açarken ( 1 Kasım 1925) bu
görüşü destekleyen şu konuşmayı yapmıştır: “ Meclisi âli, faaliyetine fasıla verdiği
zaman Cumhuriyet ordusunun, irtica hadisesini tedip ve tasfiye etmekle meşgul
bulunduğu malumdur. Ordu; cumhuriyet düşmanlarını sürat ve katiyetle tenkil
etmiştir. Cumhuriyet ordusunun, bu uğurda verdiği şehitleri, lisan-ı tevkirle yadeder
ve ordumuza karşı beslediğimiz itimat ve takdiratı bu vesile ile de tekrar eylerim.
Asıl şayanı dikkat ve medar-ı emniyet olan nokta; cumhuriyeti, milletin nasıl hirzi
can eteğinin, seferberlikte ve alelumum tezahürat_ı milliye de, gösterilen tehalükle
teeyyüdetmesidir.”
Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal ( devamla)
“İsyan hadisesinin; irticai,
umumi mürekkep bir cereyan_ efkar ve bir silsile-i istihzaratın fiili bir işareti ve
neticesi olduğu bir seneden beri cereyan eden ahval ve hadisat ile bir defa daha
31
Tunçay, a.g.e., s137
11
sabit
olmuştur.”
Ulu
önder,
burada
meclis’in
çalışmalarını
ise
şöyle
değerlendirmekte: “Büyük Millet Meclisinin, vaziyetin hamil olduğu ciddiyet ve
ehemmiyeti hakkıyla derpiş ederek ittihaz ettiği tedbir, vatanın selamet ve
masuniyetini ve vatandaşların huzur ve emniyetini temin eylemiştir. Meclisi ali
müşahedesinde ve tedabirlerindeki isabetle tarih-i millimizdeki mevkii ihtiramını
bihakkın teyit eyledi”32.
1.2.2.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması
Yukarıda sunulan durum karşısında T.C. Devleti çeşitli siyasi, idari ve askeri
tedbirler almıştır. Bunları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:
1. 13 Şubat 1925’ten 15 Nisan 1925’e kadar süren 62 günlük bir askeri
harekat başlatılmıştır33.
2. Fethi Bey Hükümeti, 23 Şubat günü isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan
etmiş.
3. Mecliste Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda değişiklik yapılmış. Böylece
kanunun ilk maddesine dini siyasete alet edilmesini engelleyici bir madde
konulmuştur. TBMM Zabıt Ceridesinde birinci maddedeki bu değişiklik şu şekilde
yer almaktadır: “Dini veya mukaddesatı diniyeyei siyasi gayelere esasa, veya alet
ittihaz maksadıyla cemiyetlere teşkili memnudur. Bu kabil cemiyetleri teşkil edenler
veya bu cemiyetlere dahil olanlar hain-i vatan addolunur. Dini veya mukaddesatı
diniyyeyi alet ittihaz ederek şekli devleti tebdil ve tağyir veya emniyeti devleti ihlal
veya dini mukaddesatı diniyeyi alet ittihaz ederek her ne suretle olursa olsun ahali
arasına fesat ve nifak ilgası için gerek münferiden ve gerek müçtemian kavli veya
tahririr ve yahut fiili bir şekilde veya nutuk iradı ve yahut kezalik haini vatan
adlolunur”34.
4. 24 Şubat’ta kısmi Seferberlik ilan edilmiştir. Ayaklanmanın yayılması
karşısında Cumhuriyet Halk Fırkası Meclis grubu, bu konuda basiretsiz davranan ve
32
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 355-356
Kışlalı, a.g.e., s.111
34
TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt: 14, T.M.M. Meclisi Matbaası, Ankara, 1976
33
12
gerekli tedbirleri almayan Fethi Bey’e 2 Mart 1925’te güvensizliğini bildirdi. Fethi
Bey, BMM genel kurulunda güvenoyu alabilecek durumda olmasına karşın görevden
ayrılmayı uygun buldu ve 3 Mart 1925’te İsmet Paşa yeniden hükümeti kurdu. Aynı
gün yapılan oylamada 2 çekimser ve 23 olumsuz oya karşılık 154 oyla güvenoyu
aldı.35
5.
Takrir-i Sükun Kanunu yürürlüğe girmiş ve 4 Mart 1925 tarihli Heyeti
Umumiye Kararı uyarınca iki istiklal mahkemesi kurulmuştur. Bunlardan biri
ayaklanma mıntıkası İstiklal Mahkemesi (Diyarbakır), başkanı Mahzar Müfit
(Kansu, Denizli) diğeri ise Ankara İstiklal Mahkemesi
(Afyon).
Sıkıyönetim
bölgesinde
alınan
idam
başkanı Ali Çetinkaya
kararları
derhal
Ankara
mahkemelerinde alınan kararlar ise meclis onayından geçtikten sonra yerine
getirilecekti36. Bu dönemde çalışmalar, birbirine bağlantılı olmakla birlikte üç farklı
hedef doğrultusunda, üç yönlü yürütüldü. Bir yandan ayaklanmayı bastırmak için
ordu geniş bir eyleme girişti. Bu eyleme bağlı olarak çalışan istiklal Mahkemeleri,
özellikle Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, ayaklanmaya katılanları en ağır bir biçimde
cezalandırmaktan çekinmedi.
Çalışmaların ikinci hedefi: Cumhuriyet ve önder
kadrosunu bir türlü benimsemeyen İstanbul Basınının bir bölümü idi. İstanbul’da
“Tasvir-i Efkâr” gazetesinin yerine çıkan “Tevhid_i Efkâr”, “Son Telgraf”, “İstiklal”
gazeteleri, “ Sebilüreşat”, “Orak-Çekiç” ve “Aydınlık” dergileri, Adana’da “Sayha”
İzmir’de “Sadayı Hak” Trabzon’da “İstikbal” ve “ Kahkaha” dergi ve gazeteleri
kapatıldı. Çalışmaların üçüncü hedefi muhalefetin örgütlü gücü Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası idi. Bu partinin kuruluş çalışmalarını yürütmek için, Urfa,
Siverek ve Mardin’e gönderilmiş bulunan emekli bir vali, seferberliğe karşı
propaganda yaptığı ve ayaklanmacılarla işbirliği içinde görüldüğü için Diyarbakır
İstiklal Mahkemesi’nce yargılanıp mahkûm edilmişti. İstanbul’da da partinin üye
sayısını arttırmak amacıyla propaganda yaparken dinsel öğeler kullanan iki partili
tutuklanmıştı. Ayrıca partinin Beykoz ilçe merkezinde yapılan aramada bazı belgeler
bulunmuş ve ilçe mutemedi tutuklanmıştı. Tüm bu bulgulara dayanan Ankara İstiklal
Mahkemesi, Ankara Savcılığına bir yazı yazarak hükümetin bu konuda uyarılması
istedi. Savcılığın bu konudaki uyarısı üzerine harekete geçen İnönü Hükümeti,
35
36
Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 2003, s.352
Kışlalı, a.g.e., s.108
13
Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nin; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının o
yöredeki örgütünü kapatmış olması gerekçesiyle ve “Takrir-i Sükûn Kanunu”
gereğince 3 Haziran 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı. Türkiye
Cumhuriyetinin ilk çok partili yaşam deneyimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı37.
6.
Fransız kaynaklarına göre ayaklanmanın bastırılması sırasında hiçbir
gazeteci bu bölgeye sokulmamıştır38.
Alınan bu askeri ve siyasi tedbirler neticesinde ayaklanma bölgesi asilerden
temizlenmiştir. 14 Nisan’da Şeyh Sait ele geçirilmiş ve böylece askeri operasyon
tamamlanmıştır. Şeyh Sait’in yakalanmasından sonraki temizlik bir ay sürmüştür. 31
Mayıs 1925’te seferberlik kaldırıldı. Şeyh Sait ve yandaşlarının yargılanmaları 26
Mayıs-28 Haziran tarihleri arasında yapıldı.
Şeyh Sait bütün bu sorgulama süresince, ayaklanmanın önünde ya da
arkasında olmadığını kendini olayın içinde bulduğunu, ayaklanmanın önceden
planlanmadığını ve Kürtçülük davası gütmeyip, din düşüncesiyle yapıldığını ısrarla
savunmuştur. Şark İstiklal Mahkemesinin kararında ise; “Din ve şeriat araç
yapılarak, bağımsız bir Kürdistan kurmak amacıyla isyanın başlatıldığı ve isyan
süresince kanlı çatışma ve çarpışmaların meydana geldiğini, bir çok suçsuz
vatandaş, asker, ve subayın yaralandığını ya da öldürüldüğünü yağma ve hırsızlık
yapıldığını belirtmiştir”39.
Ayaklanma sonucunda İngiltere, Irak ve Türkiye arasında 5 Haziran 1926
tarihli Ankara Anlaşması imzalanmış ve Musul sorunun Türkiye aleyhine olarak
bütün yönleriyle çözümlenmiştir.
1.2.3. Atatürk’ün Şeyh Sait Ayaklanması ile İlgili Görüşleri.
Şeyh Sait Ayaklanması konusunda Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk adlı
eserinde şunları söylemiştir:
‘Tarih, ( gizli maksatlarla hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Şark
isyanının
sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman, onun önemli ve belirli sebepleri
37
Ateş, a.g.e., s.352-353
Kışlalı, a.g.e., s.122
39
Durmuş Yalçın, …, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2002,
s.55
38
14
arasında ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının’ dini konularda verdiği sözleri,
Doğuya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları
bulacaktır.
Efendiler, yeni parti kendine ad olarak seçtiği ‘Terakki’ ve ‘Cumhuriyet’
kelimelerinin tam tersi olan anlamlarla gelişmiştir. Bu partinin liderleri, gericilere
gerçekten ümit ve kuvvet vermiştir. Buna örnek olarak arz edeyim: Ergani’de,
asilerin valiliğini kabul eden ve sonra asılmış olan Kadri, Şeyh Sait’e yazdığı bir
mektupta: ‘Millet Meclisi’nde; Kazım Karabekir Paşa’nın partisi, şeriat hükümlerine
saygılı ve dindardır. Bize yardımcı olacaklarına şüphe etmem. Hatta Şeyh Eyüp’ün
yanında bulunan sorumlu sekreterleri, partinin tüzüğünü getirmiş…’ diyor. Şeyh
Eyüp de yargılanması sırasında: ‘Dini kurtaracak tek partinin, Kazım Karabekir
Paşa’nın kurduğu parti olup, şeriat hükümlerine uyulacağının, parti tüzüğünde ilan
edildiğini’ söylemiştir.
Efendiler, ‘Terakkiperver’ ve ‘Cumhuriyet’ kelimelerini kullanarak, bize ve
milletin aydınlarına karşı din bayrağının gizlemeye çalışanların, memlekette genel
bir gericilik ve ayaklanmaya yol açmak için içeride ve dışarıda türlü düzen ve
kışkırtmalarla uğraşanların varlığından habersiz oldukları düşünülebilir mi? Yeni
partiye girenlerin bütün üyeleri söz konusu olmasa bile, dini vaatleri başarıya
ulaşmanın en etkili unsurları sayan ve bununla ilgili sloganı tüzüklerine de koymuş
olan kimselerin, şahıslarımıza ve memlekete karşı yöneltilmiş olan suikastlardan
habersiz oldukları kabul edilemez.
Diyelim ki, bunların isyanının patlak vermesinden aylarca önce, memleketin
şurasında burasında yapılan gizli toplantılardan, ‘Cemiyet-i Hafiye-i İslamiye’ (Gizli
İslam Derneği) teşkilatından, İstanbul’da Nakşibendi Şeyhlerinin yaptığı toplantıda,
hazırlanacak ayaklanmaya yardım için söz verildiğinden ve nihayet milli sınırlarımız
dışında bulunup da Şark isyanını kışkırtanların bildirilerinde, Kazım Karabekir
Paşa’nın partisinden ümitle söz edildiğinden haberleri olmadığını düşünelim. Ancak,
Bunların, Fethi Bey Hükümeti zamanında, doğrudan doğruya Fethi Bey vasıtasıyla
kendilerine, partilerinin zararlı, isyan ve gericiliği kışkırtıcı bir durum ve nitelikte
olduğu bildirildiği zaman olsun, gerçeği görüp anlamaları gerekmez meydi?
Hükümetin ve benim tertemiz düşüncelerle yaptığımız bu uyarmalardan sonra olsun,
gerçeği kavrayıp ona uymaları beklenirdi. Onlar tam tersine, bu defa da “ dini
15
düşünce ve inançlara saygılıyız” sloganını büsbütün zıt bir anlamda yorumlamaya
kalkıştılar. Sözde, bu sloganla, her dinin ve her dinden olanların düşünce ve
inançlarına saygılı olduklarını belirtmek… Geniş ölçüde hürriyetçi olduklarını
anlatmak istiyorlarmış… Efendiler, böyle bir tutuma dürüst ve samimidir denemez!
Ne oldu Efendiler? Hükümet ve Meclis olağanüstü tedbirler almayı gerekli
gördü. Takrir- Sükûn Kanunu’nu çıkardı. İstiklal Mahkemelerini kurdu. Ordunun
savaşa hazır sekiz dokuz tümenini, uzun zaman isyanı bastırmak üzere görevlendirdi.
‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ denilen zararlı siyasi kuruluşu kapattı40.
1.3. DERSİM (TUNCELİ) AYAKLANMALARI (1937–1938)
1.3.1. Birinci Dersim Ayaklanması (21/22 Mart–22 Ekim 1937)
Dersim ayaklanmalarının nedenlerine baktığımızda şu unsurlar karşımıza
çıkmaktadır.
Ağrı
ayaklanmasının
bastırılmasının
ardından
devlet
bölgede
ıslahat
hareketlerine mecbur kalmıştı. Bu ıslahat hareketi bölgedeki kanun ve nizamın
kurulması, aşiretler arasındaki şekavet, yağmacılık, olaylarının bitirilmesi, aşiretler
üzerinde etkili olan Seyit, ağa, şeyh, reis vb. gibi eski feodal kalıntıların otoritesinin
son bulması, devlet otoritesinin bölgede hâkim kılınması, bölgede sosyal, ekonomik
ve kültürel kalkınmanın başlatılması amacıyla bölgede Tunceli, Bingöl ve Elazığ
kapsayacak şekilde General Abdullah Alpdoğan’ın başkanlığında 4. Umumi
Müfettişlik kurulmuştur (16 Ocak 1936 ). Sıkıyönetim ilan edilen bölgede çeşitli
yatırımların yapılması ve asayişin sağlanması amacıyla harekete geçilmiştir41.
İstanbul’daki ABD Büyükelçiliğinden Dersim isyanı ile ilgili olarak
Washington’a gönderilen bir raporda isyanın nedeni olarak şu iddia ileri sürülmüştür:
“En son ayaklanma, Hükümetin, bölgenin sosyal ve ekonomik şartlarını ıslah etmek
üzere geliştirdiği reform programını, daha önce elde edilmiş haklara tecavüz
şeklinde gören liderler tarafından başlatıldı. Aynı belgede yerel basına göre
ayaklanma, General’in (Abdullah Alpdoğan) aşiret reislerini Erzurum’da toplayarak
40
41
M. Kemal Atatürk, a.g.e., s.602-604
Çay, a.g.e., s.345
16
onlara Hükümetin bölgede yol ve diğer şekillerde girişeceği ıslah programını
tanıtması üzerine başladı. Sahip oldukları iktidarın elden gitmesi karşısında rahatsız
olan aşiret reisleri – Hükümete bir ültümaton göndererek Türk idaresine ancak,
Dersim’de jandarma bulundurulmaması, yeni köprülerin inşa edilmemesi, bölgede
yeni bir idari gücün ihdas edilmemesi, silahların ellerinden alınmaması ve vergilerin
hükümetle kendi aralarında yapılacak müzakerelerde elde edilecek sonuçlara göre
ödenmesine izin verilmesi şartıyla itaat edeceklerini bildirdiler”42.
Sözün özü bu isyan devletin bölgede yaptığı ıslah çalışmalarının kendi feodal
yapılarını bozacağını düşünen aşiret reisleri tarafından çıkartılmıştır.
Ayaklanmanın nedeni olarak bir başka iddia da şudur: Bu dönemde Suriye’yi
kontrol altında bulunduran Fransa’nın Türkiye ile özellikle Hatay sorunu olduğundan
Fransa’nın
Dersimde
edilmekteydi43.
çıkan
karışıklıklarda
parmağı
olabileceği
tahmin
Suat Akgül bize bu konuda şu bilgiyi vermektedir: “Hatay’ın
bağımsızlığının ortaya çıktığı günlerde Türkiye açısından önemli ve ciddi gelişmeler
olur. Çünkü Suriye, Hatay’ı kendi topraklarına katmak istiyor, bunu için de Fransa
ile işbirliği yapıyordu. Fransızlar, ajanları İzzettin vasıtasıyla Dersim’de dini lider ve
alevi aşiretler üzerindeki etkisi dolayısıyla Seyit Rıza ile irtibat kurar. Seyit Rıza’nın
bir tarikat lideri niteliğinde olması Hatay meselesinde Türkiye’yi güç durumlara
sokabileceği gibi, bir Alevi-Sünni çatışmasını da beraberinde getirebilirdi. Fransızlar
böylece çok öncelere dayanan araştırmalarının semeresini görebileceği gibi, bir taşla
iki kuş da vurabilecekti. Çünkü hem Hatay meselesini Fransa’nın istediği gibi bir
çözüme kavuşturacak, hem de yeni ve büyük bir Kürt Meselesini harekete
geçirebilecekti. Fransız ajanı İzzettin, Suriye’deki cemiyet ile Seyit Rıza arasında
irtibat kurarak Dersim’i kaynayan kazan haline getirir. Nihayet İzzettin, Mart
1937’de bir isyan için Suriye’deki Fransız gizli teşkilatından Seyit Rıza’ya talimat
getirir. İzzettin, İngiliz ve Fransızların her türlü silah ve para ve propaganda desteği
yapacaklarını belirtir. Gerçekten de bu ayaklanmanın bastırılması sırasında ele
geçirilen vesikalar, mektuplar ve silahlar, isyanın Fransızlar tarafından teşvik ve
tertibiyle çıkarılmış olduğunu ortaya koyar. Fransız planı, Fransız silahı ve Fransız
42
43
Çay, a.g.e., s. 348
Kışlalı, a.g.e., s.132
17
senaryosuyla Dersim’de, Hatay’ı Türkiye’ye bırakmamak için oynanan oyun, Doğu
Anadolu’da büyük ızdıraplara sebep olmuştur.44
1.3.1.1. Ayaklanmanın Başlaması
1934 yılından itibaren planlı ve kararlı şekilde Dersim sorunu üzerine eğilen
hükümet, bunun olumlu sonuçlarını da görmeye başladı.
1935 Kasım’ında Atatürk’ün gündeme getirdiği ve aynı senenin son günlerinde
kabul edilen Tunceli kanunu ile Dersim gelişme ve ilerleme yönünden önemli
aşamalar kaydeder.
1936 yılında itibaren Dersim’de, aşiret, seyitlik ve ağalık yıkılarak derebeyliğe
son verilmesiyle menfaati zedelenen zümreler meydana çıktı.
Merkezi otoritenin Tunceli’de gittikçe güç kazanması üzerine, birtakım iç ve
dış faktörler sonucu aşiretler arasında, ağa, şeyh ve seyitlerin yönlendirdiği
huzursuzluklar meydana gelir. Böylece menfaati zedelenen aşiret ileri gelenleri
tekrar eski itibarlarını kazanmak maksadıyla çeşitli tertiplere başvururlar. İlk olarak
da aşiretler arasında irtibat tesis edilerek, anlaşma zemini hazırlanır.
Dersim’de Seyit Rıza’nın önderliğinde yoğun bir propaganda ve kararlama
kampanyasına girişilir. Kampanyada özellikle şu noktalar üzerinde duruluyordu:
1.Aşiret kadınlarının namusu tehlikededir. Bunlar gündüzleri kocalarının,
geceleri karakol efradının malı olacaktır
2.Hükümetin yaptırdığı karakollar, yakında bu mıntıkadan sürülecek olan
aşiretlere posta mevkii olmak içindir.
3.Köylerdeki bütün halk, bir yere toplanacak, bir sıraya yapılacak evlerin
içerisinde tıkılacak, bu evlerin yalnız iki kapısı olacak, bu kapıların önünde
birer polis bekleyecektir.
4.Ekmek ve odun vesika ile verilecektir.
5.Keçilere verilen meşe yaprağı bile vesikaya bağlanacaktır.
6.Halkın bütün kazandığı elinden alınacaktır.
44
Suat Akgül, Yakın Tarihimizde Dersim, İsyanlar ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992,
s.103-106
18
Bu propagandalar sonucu aşiretler arasında elçiler göndermek suretiyle cemaat
toplantılarına başlanır.
İlk toplantı Seyit Rıza’nın liderliğinde, Haydaran aşireti içerisindeki Kürpik’te
yapılır. Toplantıya, Abbasuşağı, Yusufan, Demenan, Haydaran, Kureyşan ve
Bahtiyar aşiretleri iştirak eder. Toplantıda Seyit Rıza kadar Demenan aşireti reisi
Cebrail de önemli bir rol oynar. Cebrail “mektep, nahiye bizim nemize?” der.
Dersim bölgesinde yapılan bu ıslahat girişimleri iki yıl öncesine dayanmasına
rağmen, bölge aşiretlerinin, şimdi böyle bir hareket tarzı içine girmeleri çok
manidardır. Ancak bunun sebebi Türkiye ile Fransa arasında Hatay meselesinin
buhranlı bir döneme rastlamasında aramak gerekir. Ayrıca güney sınırlarından
Türkiye’ye yabancı ajanların girdiği söylentileri ve bunların Dersim’de de tahrikatta
bulunmaları kuvvetli ihtimallerdendir.
Diyarbakır’da bulunan Karaköprü’de meydana gelen soygunculuk olayı Dersim
için işaret niteliğini alır. Güneyden giren casuslarda da bir artış gözlenir. Bunlardan
biri Hozat’ta yakalanır.
Bütün tahrikler, Kürpik’teki aşiretler toplantısı ve dış etkenlerin uygunluğu,
Dersimlilerin hükümete sert bir ültimatom vermelerine yol açar. Ültimatomda: 45
1. İçimizdeki karakolları yapmayacaksınız.
2. Köprü kurmayacaksınız.
3. Yeniden nahiye ve kaza merkezleri ihdas etmeyeceksiniz.
4.
Silahlarımıza dokunmayacaksınız.
5.
Biz
her
zamanki
gibi
pazarlık
usulü
ile
vergilerimizi
vereceğiz
denilmekteydi.
Ayaklanmayı başlatan olay ise şöyle gelişmiştir: Abbasuşağı aşireti reisi Seyid
Rıza’nın liderliğinde, Haydaran, Abbasuşağı, Yusufhanlı, Demenanlı, Kureyşanlı ve
Bahtiyar aşiretlerinin katılımıyla 21 Mart 1937 tarihinde Pah bucağı Kahmut’a
bağlayan Harçik deresi tahta köprüsünün Demenan ve Haydaranlılar tarafından
yıkılması, Pah bucağı karakolunun Demenan aşireti reisi Rıza’nın emri ile Sin
45
Akgül, a.g.e., s.123-125
19
karakolunun basılması Dersim olaylarını başlatmıştır46. Bu süreçte birçok karakol
isyancılar tarafından basılmıştır.
1.3.1.2. Tedip İçin Askeri Harekat
Operasyona 7. ve 9. Kolordu birlikleri 17 tayyare ve 2 tank katılmıştır.47 3
Mayıs’ta Hava Kuvvetleri’ne bağlı bir uçak filosu, aşiret reisleri toplantı
halindeyken, toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak
maksadıyla Keçiseken köyünü bombalar. Böylece Tunceli tedip hareketi fiilen
başlamış olur.
Seyit Rıza’nın etkisiz hale getirilmesine yönelik olarak yürütülen en önemli
faaliyet, 6 Haziran tarihine Kızıldağ’ın işgal edilerek, evinin Sabiha Gökçen’in
kullandığı uçakla bombalanmasıdır.
Bu sırada 18 Haziran 1937’de Başbakan İsmet İnönü tarafından Hükümetçe
Tunceli’nde yapılacak ıslahat programının ana hatları yayınlanmıştır. Buna göre: 48
1. Dersim’e, yol, köprü, mektep, kışla yapılacak.
2. Askerlik, vergi işleri düzene konacak
3. Ağalık, derebeylik, şeyhlik kökünden kaldırılacak zorbaların malları
devlete geçecek
4. Halka toprak, ziraat aletleri ve tohumluk verilecek.
5. Dersimi
eşkıya
yatağı
haline
getirenler
Garp
vilayetlerine
nakledilecekler, orada iskân edilip, namuslu müstahsil vatandaşlar haline
getirilecekler.
6. Memleketin
diğer
köşelerine
yerleştirilen
Dersimliler
ev
ev
dağıtılacaklar. Böylece öz ve öz Türk olan, Timurleng’in önünden kaçarak
Horasan’dan gelme Türkler olan Dersimli, asıl muhitine, benliğine kavuşacak, vatan
haritası 7 bin kilometrekarelik bir parça, memleket nüfusu 70 bin yurttaş kazanacak.
Tunceli harekâtına iştirak eden 25 bin kişilik Türk kuvvetleri,
Haziran’ın ilk günlerinden itibaren, Dersim aşiretlerinin en kuvvetli dayanak noktası
46
Çay, a.g.e., s.345
Kışlalı, a.g.e., s.134
48
Akgül, a.g.e., s.128
47
20
olan dağların etrafını çevirerek dış bölgelerle irtibatını keser. Kızıldağ da takip
müfrezelerince ele geçirilir. Böylece asi kuvvetleri gittikçe daha zor duruma
düşürler. Asilerden Roznaklı Kamer, Demenanlı, Cebrali, Yusufanlı Ağdatlı Kamer,
Kureyşanlı Seyhan Reisi Hasso Seydo ve Bahtiyar’dan Şahin, Elazığ’da
muhakemeleri yapılmak üzere tutuklanırlar. Yapılan başarılı askeri operasyonlar
neticesinde, S. Rıza 10 Eylül günü, silahsız olarak iki kişi ile birlikte Erzincan
Jandarmasına teslim olur. Durum Erzincan 5. Jandarma Bölük Komutanlığınca 4.
Genel Müfettişliğe bildirilir. Başbakan İnönü, Tunceli’deki olayların sonuçlanması
maksadıyla, Tunceli ıslahatı hakkında T.B.M.M’ de bir konuşma yapar. 18 Eylül
tarihli konuşmasında İnönü, “Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet
eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten müşevvik ve
sergerde ne kadar adamlar varsa bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından
tamamen, mahrum bırakılmışlardır. Altı aşiretten birinin reisleri imha edilmiş ve
diğerlerinin reislerinin hepsi yakalanmış adalete teslim edilmiştir. … Kanun götüren
ordu, jandarma neferlerinin ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe
yoktur. … Arkadaşlar, Cumhuriyetin kanunlarının ancak refahı, umranı ve iyi
geçinmeyi hedef tutan hükümlerini yürütmek için, çetin şartlar içinde alınan müsbet
neticelere ermek yolunda Cumhuriyet idaresinin itibariyle Tunceli hadisesi en son ve
en mukni bir misal olmuştur” der. Böylece Tunceli olayları ve tedip hareketi sona
ermiş olur. Ayaklanmacıların muhakemesi Ekim 1937’de başlar Tunceli ağır ceza
mahkemesinde sürdürülen muhakeme neticesinde; 15 Kasım’daki oturumda
mahkeme sonuçlanır. Mahkeme sonucunda 11 kişi idama, 33 kişi ağır hapse mahkûm
olur. 14 kişi de berat eder. İdama mahkûm edilenlerden dördünün cezası yaşlı
olmalarından dolayı otuzar seneye çevrilir. İdama mahkûm edilenlerden S. Rıza, oğlu
Refik Hüseyin, Şeyhanlı Aşiret Reisi Hasso Seydo, Yusufanlı Aşireti reisi Kamer
oğlu Fındık, Demenanlı Aşiret Reisi Cebrail oğlu Hasan, Kureyşanlı Ulukiye oğlu
Hasan ve Mirza oğlu Ali’nin cezaları aynı gün infaz edildi. Dersim olaylarını
tamamen son bulması ve suçlularının da cezalandırılması üzerine Cumhurbaşkanı
Atatürk tetkiklerde bulunmak maksadıyla 12 Kasım’da Elazığ’a gelen Atatürk,
Umumi Müfettiş A. Alpdoğan’ın mesaisi ve bundan sonraki çalışma planları
hakkında bilgi alır. Yeni inşaatın proje, plan ve resimlerini inceler. Atatürk gezi ve
incelemelerini sürdürürken yanına yaklaşan bir Dersimli ile kısa bir söyleşi yapar.
21
Atatürk Dersimli köylüye, “ Ben, Dersimlilerin ve bura yöre halkının nasıl temiz,
nasıl asil duygulu, nasıl vatanperver olduklarını yakinen bilirim. Sizlerin böyle
hareketlere asla katılmamış olduğunuzdan da haberim var diye konuşur.” Hozat
suyu üzerindeki Singeç köprüsünü bizzat açan Atatürk, gece de halkevindeki
müsamerede bulunur. 20 Kasım’da Doğu gezisini bitirerek Ankara’ya döner49.
1937 yılındaki, çarpışmalar, yargılanmalar ve bölgedeki inceleme gezileri
böylece son bulmuş olur.
1.3.4. 1938 Dersim Harekâtı
1938 yılı Dersim olayları hakkında Suat Akgün, Yakın Tarihimizde Dersim
İsyanları ve Gerçekler adlı kitabında bize şu bilgileri vermekte: 50
Ekim 1937’deki tedip harekâtı tamamlandıktan sonra Dersim’de kış boyunca
hükümete muhalif olan ve yakalanmayan aşiret efradı çoğunlukla sinmişlerdi. Hatta
bunlar fırsat buldukça da soygunlar yapmakta, aşiretler arasındaki gizli
propagandalardı bulunmaktaydılar. Silahlanma ve aşiretler arasındaki ittifak
girişimleri de gizliden gizliye yürütülmekteydi.
1938’in ilk olayı 2 Ocak’ta meydana gelir. Tunceli bölgesinde asker kaçaklarını
toplamakla görevli sabit jandarma müfrezesinden yedi jandarma eri, Kör Abbas,
Keçel ve Baluşağı aşiretlerine mensup kişilerce Mansuluşağı köyünden pusuya
düşürülerek öldürülür. Olayı müteakip Mercan deresine inen aşiret mensupları
Mercan karakolunu da basarak iki jandarma erini daha öldürürler.
Genel Müfettişlik 18 Ocak tarihinde üst makamlara sunduğu bir raporunda,
aşiretler arasında tahrik edici propagandaların neler olduğunu aldığı istihbarata göre
bildirir. Müfettişlik yapılan bu propagandaları şöyle açıklar:
1. Ağalar sürülecek, öldürülecek ve başsız kalan halkın da hayat ve namusu yok
edilecek.
2. Adliyece
ademi
takiplerine,
beraatlarına
karar
verilenlerle,
Tunceli
Komutanlığı’nca takipleri ertelenen ve cezaları tescil edilmiş olanların bugünkü
durumları geçicidir.
49
50
Akgün, a.g.e., s. 128 - vd
Akgün, a.g.e., s.148-153
22
3. Hükümet kuvvetleri aramızda dolaşmadığı zamanlarda rahat idik. Şimdi birçok
külfetlere boyun eğmek zorunluluğunda kaldık. Rahatımız ve menfaatlerimiz
bozuldu. Asılanlar ve hapsedilenler gibi hayat ve hürriyetlerimiz her zaman
tehlikededir. Bunun için birleşmek ve birlikte direnerek hükümetin icraatına
engel olmak lazımdır. Söz ve hareket birliği yapmazsak hükümet bizi ayrı ayrı
kırar ve hepimiz mahvoluruz.
4. Hükümet 1937 yılında birçok paralar harcamak suretiyle Tunceli’de harekat yaptı
ve Tunceli ıslah olundu denildi. Bu yıl tekrar bir harekat yapamaz. Çünkü
şimdiye kadar yaşadığımız tecrübelere göre iki askeri harekat arasında birçok
yıllar geçer. Bunun için elimizden birçok senelik fırsat ve zaman vardır. Biz bu
zamandan faydalanarak elimizde bulunan az silahla fakat hep beraber direnmeye
başlayalım. Teslim etmiş olduğumuz silahların yerine silah tedarik edelim ve
askeri içimize sokmayalım.
Bu propagandaları yayanlar ise: Hükümet otoritesi dolayısıyla nüfuzları
sarsılan Keçel, Kör Abbas, Bal ve Aşuran Ağaları ile Demenan, Haydaran ve
Bahtiyar aşiretlerinin ele geçirilemeyenleri idi.
Genelkurmay Başkanlığı bütün bu gelişmeler üzerine 21 Mart’ta yayınladığı bir
emirle Haziran’da başlaması uygun görülen tenkil ve silah toplama harekâtının
hükümetçe karar altına alındığı bildirir.
Hükümetin aldığı bu karara göre 1938 yılında Tunceli’de yapılacak işler şu
şekilde belirtilir.
1. Mansul ve Hemzikuşakları ile Külhan olaylarını yapanlarla bunlara yardım
edenlerin tedipleri.
2. 1937 yılı muhalefet döküntülerinin takibi
3. Asker bakayası ve kaçaklarının takibi
4. Silah toplamanın ikmali
5. Mansul ve Hemzikuşakları ve Külhan mezrası olaylarını yapanlarla bunlara
yardım edenlerden sağ kalanların, münferit eylemlerde ve dağ başlarında
oturanlardan şüpheli olanlarının (2000-5000 kişi) Tunceli dışına nakilleri
6. Yasak bölgenin sınırlarının tespiti ile ne zaman ve hangi şart dahilinde bu
yasak bölge yaylalarında itaatli insanların faydalanabileceklerinin tespiti.
23
7. Çemişgezek ilçesinin Germil bucağındaki milli araziden 5-6 sene evvel
borçlanma suretiyle uhdelerine arazi verilmiş olan itaatli halkına bu
arazilerinin tapularının verilmesine devam edilmesi
8. Çemişgezek yakınındaki Hazari, Erdike, Oskih, Pogos köylerine indirilmiş ve
9 sene evvel yerleştirilmiş ve yerleştirilecek bulunan itaatli dağlı Türk
neslinden olan insanların işgal etmekte oldukları arazinin tapularının
kendilerine verilmesine devam edilmesi
9. Devlete itaat göstermiş olanlardan yersiz yurtsuz bulunan veya münferiden dağ
başında oturan halkın bir kısmının Peri ve Paşavenk bucaklarındaki mevcut
Türk köylerinde işlenmeyecek boş duran ve ziraata elverişli olan yerlerden
tedarik edilecek arazi verilmek suretiyle bu köylere iskanları
10. Yol, köprü, kışla, okul, hükümet konakları, karakol, subay ve memur evleri
inşaatına devam edilmesi, Pülümür- Nazımiye yolunun toprak tesviyesi
halinde yeniden açılması.
Bu emre göre ilgili birlikler, tenkil harekâtı için gerekli hazırlıkları yaparlar
ve harekât bölgesinde toplanmaya başlarlar.
Neticede, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay’ın kumandasında
Haziran’da başlayan tedip ve tenkil harekatı neticesinde arama, tarama ve silahtan
arındırma eylemi 16 Eylül 1938’de sona ermiş ve Dersim ayaklanması tamamen
bastırılmıştır.
Bu konuya Atatürk, meclisin beşinci dönem dördüncü toplantı yılının
açılışında Atatürk adına başbakan Celal Bayar tarafından okunan söylevinde şöyle
değinmektedir: “Uzun yıllardan beri devan eden ve zaman zaman had bir şekil alan
Tunceli’ndeki
toplu şekavet
hadiseleri
muayyen
bir
program
dâhilindeki
çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi
vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur. Cumhuriyetin
feyzinden
yurdun
diğer
evlatları
gibi
51
edeceklerdir .”
51
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 424
24
oradakiler
de
tamimiyle
istifade
1.4. RAÇKOTAN VE RAMAN TEDİP HAREKATI (9–12 AĞUSTOS 1925)
Şeyh Sait Ayaklanmasının bastırılmasından sonra, silah toplamak ve
bölgedeki çapulculuğa son vermek maksadıyla. Beşiri bölgesindeki Raman, Garzan
ve Raçkotan aşiretleri ile Kulp’taki Bükran aşireti üzerine gidilmiştir. Harekat
bölgesi, Dicle’nin kuzeyi- Siirt’in batısı, Sason- Silvan bölgesi. Harekat 41. Tümen
Komutanlığınca yürütülmüş. Harekat sonucunda asilerin çoğu yakalanmıştır52
1.5. SASON AYAKLANMASI (1925–1937)
Ayaklanma bölgelerinden biri de Siirt’in Sason bölgesi idi. Şeyh Sait
Ayaklanması (1925), Ağrı Ayaklanması (1930), sonrasında (1932), 1935 Nisan’ında,
10 Temmuz 1936 tarihinde Şeyh Sait ve Ağrı Ayaklanmalarının devamı mahiyetinde
fasılalarla patlak veren ayaklanmalar, Kasım 1937’de tamamen bastırılmıştır53.
Ayaklanmanın detaylarına baktığımızda: Siirt’in bir kazası olan Sason, Şeyh Sait
Harekâtı sırasında bu bölgedeki ayaklanma bastırılıp yasak bölge haline getirilen bir
yerdi. Ama aşiret reislerinin kovuşturmalarının ertelenmesi yasasından sonra burada
olaylar başladı.
1930 Ağrı harekâtının başlamaşını fırsat bilip bu hareketleri artınca ikinci
hareket 1932’de yapıldı. Üçüncü hareket 1935’te eşkıyaya verdirilen 23 ölü ile son
buldu. 1936 yılı harekâtı ise 1935’in devamı sayıldı. 1937’de Kasım başına kadar
süren harekâtta kesin sonuç alınamadı. Jandarma 38 şehit verdi. Eşkıyadan ise 273
ölü vardı. 748 kişi kendiliğinden teslim oldu. Sason’un ıslahı programı hazırlandı.
Yeni karakollar kuruldu. Jandarma sayısı arttırıldı. Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh
Abdürrahim çetesi imha edildi. Sason, yasak bölgesinde 100 silahlı asinin kaldığı
belirtildi54.
52
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3 , s.66-70
Çay, a.g..e., s. 331
54
Kışlalı, a.g.e., s.141
53
25
1.6. KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI (7 EKİM–30 KASIM 1926)
Harekât, kanuni vergilerini vermeyen, askerlik ödevini yapmayan ve
çapulculuk yapan Koçuşağı aşiretini tenkil maksadıyla yapılmıştır. Ayaklanma
Bölgesi: Ovacık-Hozat-Çemişkezek arasındaki Kamutlu- Ali boğazı – Beylan-Yılan
Dağı bölgesidir. Hareket 7. Kolordu Komutanlığınca yapılmıştır55. 19 Eylül 1926’da
devlet bu aşireti cezalandırmaya Albay Mustafa Muğlalı’yı memur etti. Hazırlık
gizlilik içinde yapıldı. Birlikler Çemişkezek’te toplandı. Harekat 7 Ekim başladı: 11
Ekimde asilere teslim ol çağrısı yapıldı. Silahlarını 15 Ekime kadar teslim etmeleri
istendi. Beklenen olmayınca harekat yeniden başladı. 28 Kasımda Koçuşağı çetesinin
son sığınağı olan Kılavuz Deresinin temizlendiği bildirildi. 29 Kasımdaki aramalarda
dağlık araziye saklanmış bir miktar asi ve hayvan daha yakalandı. Operasyonda bir
subay ve 31 er şehit oldu. On er kayboldu. Asilerin kayıplarının büyük olduğu
belirtildi, ama rakam yoktu56. Harekatın sonunda asilerin çoğu yakalanmış ve imha
edilmiştir.
1.7. MUTKİ AYAKLANMASI (26 MAYIS – 25 AĞUSTOS 1927)
Sason harekâtı sırasında bazı eşkıyanın silahı toplanamamıştı. Mutki ilçesinde
kimlerde silah olduğu tespit edilmiş, fakat alınamamıştı. Bitlis valiliği Mutki’deki 35
köyün nakline gerek görmüş bu da gerçekleşmemişti. Valilik bu nakli
gerçekleştirmek isteyince köyler ayaklandı.
Silent ve Mutki olayları başladı. Sason ayaklanmasının tertipçilerinden Mehmet
Ali Yunus burada da rol oynuyordu.
26 Mayısta cezalandırma başladı. Fakat Haziran sonuna kadar süren
operasyonlarda birçok başarılı netice alındıysa da M. Ali Yunus yakalanamadı.
19 Haziran gecesi 18. Alayın iki bölüğüne komuta eden Binbaşı Zeki gerekli
emniyet tedbirlerini almadığından pusuya düşürülüp şehit edildi.
5 Temmuzda harekâtı yöneten 2. Tümen yeni bir girişimde bulundu. Askere
silah atanların köylerini yakılıp hayvanlarına el konacağı, silah atmayanlara iyi
55
56
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, s.74
Kışlalı, a.g.e., s.141
26
muamele yapılacağı, kaçanların takiple yok edileceği, eşkıyayı koruyanların harp
divanına verileceği, kıtaların tedip harekâtı dışında başka işlerle ilgilenmeyeceği,
bütün harekât sırasında adil hareket edileceği bildirildi.
Binbaşı Zeki olayının Buban aşiretiyle Velo ve Mahmut aşiretlerinin 500–600
kadar adamının eseri olduğu tespit edildi.
Mutki harekâtının bu aşamasında değişik yöntemler de kullanıldı. Esasta
operasyona 2. Tümene bağlı birlikler katılıyordu. 18. alay takviyeler alarak çevreyi
sararken Hazo’daki Mustafa Çeto’ya ve on adamına silah verildi. Çermililerden de
yararlanıldı. Kürtçe bilen 5-10 ere Kürt elbisesi giydirildi. Çetelerden bazılarıyla,
eğer o bölgedeyse M. Ali Yunus’un yok edilmesi için bunlar da kullanıldı.
Operasyonun esasını ise, her zaman olduğu gibi tamamıyla konvansiyonel savaş
yöntemleri
oluşturuyordu.
Ama
kayıtlardaki
ifadelerde
birliklerin
“eşkıya
muharebeleri taktiğine uygun” harekât yaptıkları yer alıyordu.
25 Ağustosta sona eren harekât neticesinde asilerin çoğu yok edilmiş, bir kısmı
kaçmış bir kısmı da yakalanmış, ayaklanma bölgesindeki taranmamış yer
kalmamıştır57.
1.8. BİCAR TENKİL HAREKÂTI (7 EKİM – 7 KASIM 1927)
Bicar Tenkil harekatı Şeyh Sait harekâtında sarp dağlarda, derelerde ve
bilinmeyen mağaralarda saklanmış eşkıyanın temizlenmesi maksadıyla yapılmıştır58.
Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma adlı kitabında bu
konuda şu bilgileri vermekte: Bicar cezalandırma harekâtının yapıldığı bölge eşkıya
için yalçın dağ yamaçları, sık ormanlarıyla saklanmaya uygun bölgeydi. Şeyh Sait’in
takibi sırasında kaçanların çoğu buradaki in, mağara ve komlarda saklanarak
kurtuldular. Kendi ahalileri onları besleyip birliklerin harekâtı hakkında da bilgi
veriyordu. Bir süre sonra yavaş yavaş baskın, soygun, yol kesme, postalara saldırı ile
PTT hatlarını kesme eylemlerine girişmişlerdi 7. Kolordu bu bölgeyle Urfa-Cizre
bölgesinden zaman zaman gelen eşkıya faaliyetlerinde karşı mücadele ediyordu.
Arka takip müfrezeleri asilerin yeri ve hareket istikameti hakkında doğru ve ayrıntılı
57
58
Kışlalı, a.g.e., s.140,141,
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, a.g.e., s.76
27
haber alamıyorlardı. Aldıkları haberlerin doğruluğunu araştırıp soruşturmadan
harekete geçiyorlardı. Alınan haberler müfrezelere geç ulaşıyordu. O zaman da
“meselenin ruhu” olarak vasıflandırılan istihbarata müfrezelerin gereken önemi
vermedikleri görülüyordu. Resmi kayıtlar bile işlerin “talih ve rastlantıya”
bırakıldığını göstermektedir.
Bazı müfrezeler arasında irtibat da iyi sağlanmıyordu. Bundan dolayı da iyi
netice elde edilemiyordu. Yanıltılan müfrezeler pusuya düşürülüyordu. 5. Seyyar
Jandarma Alayı bir pusuya düşürülmüş subay ve erlerden şehit vermişti. Birçok
malzeme ise asilerin eline geçmişti. Buna benzer olaylar eşkıyanın moralini artırınca
olaylar büyüdü.
7. Kolordu Komutanı General Nazmi Solak ve daha sonra Elazığ Havalisi
Komutanı Albay Mustafa Muğlalı bu bölgeye gönderildiler.
Muğlalı; Osmaniye, Piran, Hani, Lice, Bicar, Cirbir, Genç, Gökdere, Palu
bölgelerini 34 gün dolaştı. Tespit ettiği hususlar, resmi kaynaklara o zaman not
edildiğine göre, birkaç yıl öncesi Güneydoğuda tespit edilen hususlardan pek farklı
değildi. Hükümete sadık ahali artan eşkıya baskısı yüzünden, hükümetin kendilerine
yardımcı olamayacağına kanaat getirerek eşkıya nüfuzuna girmişti. Bunlara karşı
harekâtı Muğlalı yönetti. Çeteler, halka, şimdi PKK’nın yaptığı gibi her türlü zor
kullanarak istediklerini yaptırıyordu. Diğer taraftan bazı çevreler de Kürtçülük, Kürt
bağımsızlığı fikrini yaymak için molla ve şeyhlerden de yararlanıyordu.
Askeri kaynakların tespitine göre kaymakam ve bucak müdürü gibi yöneticiler
gerektiği kadar bölgelerini dolaşıp halka ilgi ve şefkat göstermiyordu. İş için
hükümet kapısına gelenler süründürülüyordu. Doğuda birçok üst kademe memur
Kürt ülküsü taşıyor, diğerleri de onların oyuncağı oluyordu. Ordunun kendisine
verilen eşkıyayı takip ve yok etme görevini yaptığına, halkı memlekete yararlı hale
getirme işinin ise sivillere düştüğüne inanılıyordu.
7. ve 8. Kolordulara bağlı birlikler yanında Hezanlı Şeyh Selim Efendi, Şeyh
Selamet Köyü, Bicar, Lice, Hani, Çapakçur ve Gödere milisleri de şimdiki köy
korucuları gibi, harekâtta görev aldılar. Bu milislere eşkıya çok zarar vermiş evlerini,
köylerini yakmış, hayvanlarını almıştı. Milisler müfrezelere kılavuzluk yaptılar.
Silahlı çatışmalara katıldılar. Yakalananlarla ilgili istihbarat çalışmalarında yararlı
oldular.
28
Harekât, asileri bulunduğu bölgenin tamamen çevrilmesi ve çemberin sonra
yavaş yavaş daraltılmasıyla asilerin imhası şeklinde oldu. Yapılan istihbarat ile
sadece dağdaki asilerden ele geçenlerden değil, onlara yataklık ettikleri belirlenenler,
onlarla birlikte dağda çarpıştıktan sonra hiçbir şey yokmuş gibi ertesi gün köydeki
evlerine
dönenlerden
tespit
edilenler
yakalandıklarında
en
ağır
şekilde
cezalandırıldılar.
Bazı köyler müfrezeler gelmeden, yaşayanlarca boşaltılıyordu. Birlikler köyün
etrafındaki araziyi de çok iyi arıyor, buldukları silah, cephane, yiyecek ile birlikte
asilere yandaş oldukları anlaşılanları, kadın ve çocuklar ayrılarak cezalandırılıyordu.
Boytan, Mürtezan, Zengezor bölgesinde 22 köy eşkıya ile tamamen birlik
oldukları kesinlikle anlaşıldığından yakıldı. Yanan köylerde birçok mermi ve
bombanın patladığı görüldü. Yangın içinden eşkıya cesetleri çıktı.
Bir ay kadar süren cezalandırma harekâtı sonunda 28 köy yakılmış 2000’den
fazla eşkıya ve destekçisi öldürülmüştür59.
1.9. ASİ RESUL AYAKLANMASI (22 MAYIS – 3 AĞUSTOS 1929)
Olay, Eruh İlçesi Jandarma Komutanı Teğmen ile Lodi Bucak merkezinin
Tilmişar köyünden Jilyan Aşireti Reisi Resul’un aralarındaki anlaşmazlıktan
kaynaklandı.
Teğmen, Resul ve kardeşi Akit’le bazı yakınları hakkında silah toplama
bahanesiyle tutuklama belgisi sağlayıp adı geçenlerin yaşadığı dört köyde arama
yaptı. Silah bulamadı, ama Resul’u yakaladı.
Akit’in bulunduğu, Goveşil köyünde arama sırasında çatışma çıktı. Bir
onbaşıyla dört jandarma eri şehit oldu. Tutuklanan Resul, Tilmişar’dan çıkarılırken
baskın yapılıp kaçırıldı.
15 kadar köy halkı korkudan evleriyle tarlalarını bırakarak Midyat ve diğer
ilçelere kaçtılar.
Olaylara neden olan teğmenle ona destek veren Eruh kaymakam vekili jandarma
yüzbaşı açığa alındılar. İkinci Tümen cezalandırma harekatıyla görevlendirildi.
59
Kışlalı, a.g.e., s.142,144
29
Eruh ve Şırnak çevresinde Jilyan Aşiretine karşı olanlardan da yararlanıldı.
Harekât başlayınca kadar her şey gizli tutuldu. 22 Mayıs – 3 Ağustos arası gelişen
olaylar neticede bastırıldı Asi Resul yakalanamadı; ama onu destekçileri ağır biçimde
cezalandırıldı60.
1.10. TENDÜREK HAREKÂTI (14 – 27 EYLÜL 1929)
İranlı aşiret reisi Şeyh Abdülkadir’in yaz aylarında sınırı geçerek, Türk
Devletinin kendisine yaylalarından faydalanma imkânı verdiği Aladağ bölgesinde
Şeyhin hem İran’da hem de Türkiye’de konumunu güçlendirmeye çalışması, diğer
yandan Kotanlı-Sakanlı aşiretlerinin arasındaki düşmanlığı körüklemesi ile
huzursuzluk yaratması 1929’da Tendürek olaylarına sebep olmuştur. 14 Eylül’de
başlayan tedip ve tenkil harekâtı 27 Eylül 1929 tarihinde tamamlanmıştır. Aşiret
İran’a doğru çekilirken 20 Eylül’de havadan bombalanmış, Şeyh Abdulkadir ve
kurtulabilen avenesi İran’a kaçmıştır61.
1.11. SAVUR TENKİL HAREKÂTI (20 MAYIS – 9 HAZİRAN 1930)
Tamamen dışardan desteklenen Ağrı isyanlarının tedip ve tenkil konusunda
kararlı olan devletin bu teşebbüsünü engellemek amacıyla Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’nun diğer bölgelerinde de mevzi bir takım ayaklanmalar çıkartılmıştır62.
13 Mayıs’ta Savur’un 22 kilometre doğusundaki Batuş köyünde, bir olay
üzerine yöreye gelen bir seyyar jandarma bölüğüne 100 kadar silahlı köylü ateş
açarak kaçtılar. Olay, zaten bölgedeki asayişten hoşnut olmayan yetkililere uyarı
oldu ve cezalandırma harekâtı kararı alınarak 7. Kolordu birlikleri görevlendirildi.
Plana göre bölge çevrilecek, köylerden silahlar teslim alınacak, bölgede kalınarak
aranan diğer suçluların yakalanmasına çalışılacak ve bir uçak müfrezesi de harekâta
katılacaktı. Gizlilik çok önemliydi. Birlikler için gerekli olan kılavuzlar harekâttan
bir gün önce işe alınacaklardı. Operasyon yalnızca, ama amansız bir biçimde
60
Kışlalı, a.g.e., s.144
Çay, a.g.e., s.52
62
Çay, a.g.e., s.342
61
30
“mücrim ve kabahatliler aranıyor” havası içinde gerçekleşecek. “Hükümetin
emirlerine boyun eğenlere müşfik davranılması ve korunmaları, köylerin aranma
zorunluluğu hâsıl olduğunda ihtiyar heyetlerinin birlikte alınarak, silahtan ve
suçsuzlardan başka bir şey aranmadığı ve hiçbir mala el sürülmeyeceği fikrinin
kuvvetle telkini, parasız kimseden hiçbir şey alınmaması” müfreze komutanlıklarına
bildirildi. Harekât, 26 Mayıs gecesi başladı. Köyler sarıldı silahlar toplandı (toplanan
silah sayısı 11 Haziranda 503’tü). Ama harekât başarılı olmakla birlikte asayiş
sorunu çözülmedi63.
1.12. ZEYLAN (ZİLAN) AYAKLANMASI (20 HAZİRAN – 10 Temmuz)
Zeylan, günümüzde Van iline bağlı bir ilçe olan Erciş’in 20 km kuzeyinde
bulunan bir yerdir. Ayaklanma esnasında ise Erciş’e bağlı bir Bucaktı64.
19-20 Haziran’da Gevrişamyan ve Aşıgıran mıntıkasından hududumuza giren
ve Körhüseyinoğulları (Memo, Nadir) ve Emin Paşa oğullarının idaresi altındaki 110
atlı kuvvetinde çetenin ayaklanma merkezi olan Zeylan’a gelmesi ve bu bölgedeki
Haydaranlı aşireti, Kalkani grupları, Bekiran ve Ademan aşiretlerinin ve İran’ın
Halikanlı aşiretlerinin de katılımıyla kısa sürede bunların sayısı 3000 silahlıyı
bulmuştur.
Dönemin Türk basınında verilen bilgilere göre bu asilerin maksatları şu idi:
“Erciş’i ele geçirmek buradan güneye ve batıya doğru ilerleyerek Diyarbakır’a
kadar olan Doğu Vilayetlerinin ahalisini hükümet aleyhine ayaklandırarak büyük bir
siyasi ayaklanma yaratmak ve Ağrı Dağı üzerinde pek sıkışık bir vaziyete düşmüş
olan eşkıyaya yardım etmekti65. Burada ortaya konulan amaç, İhsan Nuri’nin
kitabında belirttiği ve önceki sayfalarda verilen Hoybun merkezince belirlenen
ayaklanma amacıyla aynıdır.
Asiler yukarıdaki amaçları doğrultusunda Zeylan Nahiyesini ele geçirdikten
sonra Muradiye, Beyazıt, Patnos ve Erciş merkezlerine taarruz etmiş;66 fakat, 24
Haziran’dan itibaren Salih Paşa’nın Komutasındaki 9. Kolorduya bağlı birlikler ve
63
Kışlalı, a.g.e., s.146
Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, Ülkü Yayınları, İstanbul , 2003, s.219
65
Vakit, 15 Temmuz 1930, s.1,2
66
Vakit, 13 Temmuz 1930, s.1
64
31
bölge halkından Keskoi aşiretinin de desteği ile askeri harekat ile asiler üzerine
gidilmiş, 5 Temmuz’da şiddetlenen askeri harekat karşısında asiler Zeylan Deresi’ne
çekilmişlerdir.
Ordu birlikleri ve bölge halkı tarafından çembere alınan asiler tamamen yok
edilmişlerdir. 10 Temmuz Perşembe günü akşam itibariyle tenkil harekatı sona
ermiştir. Salih Paşa harekatı, Karaköse’den (Ağrı) sevk ve idare etmiştir. Asilerin bir
kısmı İran’a kaçmıştır67.
1.13. ORAMAR AYAKLANMASI (16 TEMMUZ – 10 EKİM 1930)
Ayaklanmanın başladığı dönemde Oramar, Hakkari İlimize bağlı bir nahiye
idi. Irak’ın Musul Vilayetinde oturan Şeyh Barzan idaresindeki 500 atlı 16
Temmuz’da hudutlarımızın içerisine girip Oramar’a saldırmıştır. Asilerin asıl amacı:
Ağrı’daki operasyona katılan bir kısım kuvveti üzerine çekmek ve Kürtçülük lehine
bölge halkını kışkırtmaktı.
7. Kolordu tarafından yürütülen harekat neticesinde 10 Ekimde içteki asiler
hükümete sığındı, Irak’tan gelenler de Irak’a kaçmalarıyla son buldu68. Bu
ayaklanma hakkında Ağrı Ayaklanmaları içerisinde daha detaylı olarak bilgi
verilecektir.
1.14. PÜLÜMÜR HAREKÂTI (8 EKİM – 14 KASIM 1930)
Ağrı harekâtı sonrasında bölgedeki asileri imha etmek, bölgenin vergi ve asker
vermelerini sağlamak, Kürt asilerin çevredeki Türk köylerine baskılarını engellemek
ve bölgede Kürt kökenli memurların Kürtçülük yapmalarından dolayı başka yerlere
nakledilmesi ve asilere öncülük edenlerin Batı’ya naklini gerçekleştirmek amacıyla
uçakların desteğiyle Ömer Halil Paşa komutasında hareket eden birlikler asileri imha
ederek 14 Kasım sabahı harekâtı tamamlamıştır69.
67
Vakit, 30 Haziran, 5 Temmuz, 13 Temmuz, 15 Temmuz, Cumhuriyet, 29 Haziran, 4 Temmuz, 13
Temmuz, 15 Temmuz.
68
Kışlalı, a.g.e., s. 148-149
69
Kışlalı, a.g.e., s. 148-149
32
İKİNCİ BÖLÜM
AĞRI DAĞI AYAKLANMALARINDA HOYBUN CEMİYETİ
Hoybun Cemiyeti, İngilizlerin akıl hocalığında Şeyh Sait Ayaklanması’ndan
sonra Türkiye’den kaçan bölücü Kürtler ve Taşnak Ermenilerinin işbirliği
neticesinde Lübnan’ın Bihamdun İlçesinde yapılan büyük bir kongre neticesinde 5
Ekim 1927 yılında kurulmuş, Kürt – Ermeni işbirliğinin aynası bir cemiyettir. Bu
cemiyetin asıl amacı: Türkiye topraklarında, Kürtler için bir Kürt Devleti; Ermeniler
içinde Büyük Ermenistan’ı kurmaktı. Bu amaçla Cemiyet Türkiye’de büyük bir
ayaklanma çıkartmayı planlamış, fakat daha önce 1926 yılında çıkmış olan Ağrı
Ayaklanmasını fırsat bilerek kendi amaçlarının gerçekleştirmek için bu hali hazırdaki
ayaklanmayı daha da örgütleyerek, idare etmiştir.
2.1. Kürt – Ermeni İşbirliği ve Hoybun Cemiyeti’nin Kuruluşu
Şeyh Sait Ayaklanması’ndan sonra Türkiye’den kaçan bazı hainler,
İngilizlerin Revanduz Kaymakamlığında kullandıkları Seyit Taha tarafından
İngilizlerin, Irak Olağanüstü Komiser Yardımcısı Edmonds’a sunulmuştur. Edmons
da örgütlenmeleri amacıyla bunları, İngiliz Gizli Servisinde görevli Yüzbaşı Modfold
ile Revanduz’a göndermiş.
Bölücü Kürtler ilk toplantılarını 1927 yılının Şubat ayında Revanduz’da Seyit
Taha’nın evinde yapmışlardır.
Bu toplantıya şu kişiler katılmıştır: Seyit Taha, kardeşi Seyit Musluhiddin,
Balik aşireti reisi Mehmet Ağa, Munkıri aşireti reisi Suvar Ağa namına katibi, Şeyh
Sait’in adamlarından Hınıslı Mehmet Emin (Broski).
Bu ilk toplantıda İngilizler namına Yüzbaşı Modfold, şu maddeleri dikte
ettirmiştir: 70
a. İngilizler daima mazlum milletlerin hamisi olmuşlardır. Kürtlere de yardım
edeceklerdir. İcabında kendilerine silah ve cephane verecekleri gibi,
Nasturilere de Kürt elbisesi giydirerek yardım ettireceklerdir. Fakat, her
70
Taşnak – Hoybun, Ticaret Odası Matbaası, Ankara, 1931, s. 8,9
33
şeyden evvel muvaffak olmak ve bunun için de birleşerek büyük bir cemiyet
vücuda getirmek lazımdır.
b. Şemdinan (Şemdinli) tarafından taarruz ve Van işgal edildiği takdirde İngiliz
yardımı her sahada kendini gösterecektir.
Bölücüler, ikinci toplantılarını 1927 Mart’ında yine Seyit Taha’nın evinde
yapmışlardır.
Bu toplantıya şunlar katılmıştır:
Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, firari yüzbaşı İhsan Nuri , Rasim, Hınıslı Mehmet
Emin, Seyit Taha’ın kardeşi Seyit Musluhiddin, Şemdinli mıntıkasından Herki aşireti
reisinin oğlu, Balik aşireti reisi Mehmet Ağa, Munkıri aşireti reisi adına da katibi
katılmıştır.
Bu ikinci toplantıda şu kararlar alınmıştır.
a) Irak’tan Şemdinli mıntıkasına
b) İran’dan Celali mıntıkasına
c) Suriye’den Urfa mıntıkasına taarruza başlamak
Aynı zamanda Celali aşireti reisi Halit, İran’daki Haydaran aşiretinden Yusuf
Abdal’a Hewarki aşiretinden Suriye’deki Haco’ya, Ramanlı Emin’e, Şırnaklı Ali
Han’a ve Şahinzade Hırço Mustafa’ya haber göndererek kendilerine katılmaları
kararı alınmıştır.
Bölücüler,
üçüncü
toplantılarını,
Yine
Yüzbaşı
Modfold’un
organizatörlüğünde Seyit Taha’nın evinde yapmışlar. Bu toplantıda yapılacak Kürt
harekatının başarılı olabilmesi için Haydaranlı ve Celali aşiretlerinin elde edilmesi
kararlaştırılmış ve bu işle İhsan Nuri ve Rasim görevlendirilmiş, Yüzbaşı Modfold
her birine 2000 altın yol parası vermiştir71.
Fakat, İngilizler, Türkiye içerisinde çıkartılacak bir karışıklıkta Kürtlerin
başarılı olamayacağını bildiği için, eskiden beri Türkiye toprakları üzerinde Büyük
Ermenistan’ı kurma hayali olan ve diğer Ermeni Cemiyetlerinden farklı olarak Batı
Yanlısı politika izleyen Taşnak Ermenilerini Kürtlerle yapılacak işbirliğine davet
ettiler.
71
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.9- vd.
34
Taşnaklar ise bu daveti büyük bir heyecan ile kabul ettiler. Çünkü, Büyük
Ermenistan içinde kalacak Kürtler ne kadar çok kırılır ve ne kadar zayıflarsa
Ermeniler için o kadar yarardı. Ermeniler böylece bir taşla birkaç kuş vuracaklarını
anlamışlardı72.
İngilizler, Ermeni ve Kürtleri bir araya getirdikten sonra kurulacak cemiyetin
adını tespit etmek gayesi ile hem Kürt gururunu hem de Ermeni gururunu okşayacak
bir isim arayışına girmişler ve Kürtçe “benlik” manasına gelen “Hoybon”, Ermenice
“ Ermeni Yurdu” manasına gelen “Haypun” kelimesinin birleştirilmesiyle ortaya
çıkan “Hoybun” ismini vermişlerdir73.
Bu suretle temeli ve iskeleti Taşnaklardan, ruhu İngilizlerden ve eti
Kürtlerden ibaret olan bu cemiyete “Hoybun” demişlerdir.
İlk toplantı Irak’ta oldu. Toplantıya, Ermenilerden: Leon Paşa, Urfalı Emir
Ziyan, Bağdat’ta Londra Oteli müsteciri Sultanyan ve Muşlu Aris. Kürtlerden: Şeyh
Sait’in oğlu Ali Rıza, Doktor Mehmet Şükrü, firari zabit Hurşit, İhsan Nuri, Hınıslı
Mehmet Emin, Liceli Fehmi Efendi, Süleymaniyeli Topçu Yüzbaşı Abdülkerim
Şalul katılmıştır74.
2.1.1. Paris Kongresi (1927)
Ermeniler Paris’te bir kongre toplamak ve Cemiyeti Akvam’a müracaat
etmek için aşiretler namına birer temsilci istediler. Suriye Kürtlerini Berazi aşireti
reislerinden Hüsnü, Irak Kürtlerini Şerif Paşa ve diğer Kürtleri Doktor Mehmet
Şükrü temsil etmek üzere Paris’e gittiler
Ermeni temsilcileri de şunlardı:
Rupen Paşa, Vahan Papazyan ( eski Osmanlı Van mebusu) Bogos Nubar
Paşa, Erivan ileri gelenlerinden Ahadisyan ve Vahoranyan.
Bu kongrede şu karar çıktı:
72
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s. 12
Yusuf Sarınay, Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, 1998, sayı. 60, s.226
74
Taşnak- Hoybun, a.g.e., s.13
73
35
Biri Kilikya’da ( Adana ve çevresi ) diğer Erivan’da olmak üzere Ermenistan
ve bunlar arasında da bir Kürdistan vücuda getirilecekti75.
Ermeniler bu kararı ayrıntılarıyla görüşmek üzere Beyrut’ta ikinci bir kongre
toplanmasını teklif ettiler.
2.1.2. Beyrut Kongresi (1927)
Hoybun Cemiyeti için Beyrut Kongresinin ayrı bir önemi vardır. Çünkü bu
cemiyetin temelleri birkaç ay önce atılmış olmasına rağmen asıl örgütlenmesi,
başkan ve merkez heyetinin (komitesinin) seçilmesi, cemiyetin tüzüğünün
hazırlanması Beyrut Kongresiyle sağlanmıştır.
Kongreye şunlar katılmıştır:
Bedirhanilerden Celadet Ali, Kamuran Ali, eski Malatya Mutasarrıfı Halil
Rahmi, Vanlı Memduh Selim Bey, Berazi aşiretinden Şahinzade Mustafa, Şeyh
Sait’in kardeşi Şeyh Mehdi, Liceli Fehmi, Süleymaniyeli Adülkerim Şalul, Ali
Rıza’ya vekaleten Haco, Ramanlı Emin, Fakih Abdullah, firari Osmanlı subayı
Hurşit, Mardinli Tevfik Cemil.
Beyrut’taki kongre gizli tutulmak istenildiğinden bir Ermeni garajında
toplanıldı.76
Kongrede yapılan seçimlerde cemiyet başkanlığına Celadet Ali Bedirhan
Merkez Heyeti üyeliklerine de: Süreyya Bedirhan, Kamuran Ali Bedirhan, Memduh
Selim, (Genel Sekreter) Nizamettin, Tevfik Cemil, Haco Ağa, Mustafa Bozan, Halil
Rahmi Cesim Ağa, Şerif, İbrahim ve Emin Ağa seçilmiştir.77 Bazı kaynaklarda
Hoybun Cemiyetinin lideri olarak Vahan Papazyan gösterilmektedir. Fakat, 18-101928 tarihli ve Dahiliye Vekili imzasıyla Başvekalete sunulan rapordan anlaşıldığı
üzere “Vahan Papazyan” Cemiyetin başkanı değil, Hoybun nezdinde Taşnakların
temsilcisidir.78
Ayrıca, Rohat Alakom’un, Toplumsal Tarih Dergisinde yayınlanan, “Hoybun
Cemiyeti Üzerine Notlar” adlı makalesinde: Hoybun’un, Kürt Teali Cemiyeti, Kürt
75
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.13 – vd.
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.24
77
Yusuf Sarınay, a.g.m., s.214
78
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (030.10.144.791.18) 964/94
76
36
Teşkikat-ı İçtimaiye Cemiyeti, Kürt Millet Fırkası ve Kürt İstiklal Komitesi adlı dört
Kürt örgütünün birleşmesiyle kurulduğunu yazmaktadır.79
Bu kongrede şu kararlar çıkmıştır: 80
1. Muhtelif Kürt teşekküllerini dağıtmak, yeni ve müttehit bir teşekkül kurmak.
2. Ermeni milleti ile mevcut sui tefehhümleri kaldıracak vesileleri temin etmek.
3. İran hükümeti ve milleti ile en mükemmel bir dostluk münasebeti tesis etmek.
4. Irak ve Suriye mandası altında bulunan mahallerde mahalli idareden
memnuniyet getirmek, siyasi ihtilaflara meydan vermemek ve yerli
hükümetlerle samimi münasebette bulunmak.
5. Türklerle sonuna kadar mücadele etmek.
2.2. Hoybun Nizamnamesi
Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Birimince Hazırlanan “I. Muhalifler II.
Hoybun Nizamnamesi” adlı broşürde Hoybun’un Nizamnamesi verilmiştir. Burada
sadeleştirilmiş şekliyle bu nizamnameyi aktarıyoruz: 81
AMAÇ
1. 5 Ekim 1927 günü toplanan I. Kürt Kongresi’nin kararıyla,Hoybun isminde milli
bir Kürt Cemiyeti kurulmuştur.
2. Cemiyetin amacı, Türkiye’nin egemenliği altında bulunan Kürt ve Kürdistan’ın
kurtulması ve kendi milli hudutlarının ayrılması.
3. Bu gayeye varmak için cemiyet bütün Kürtleri etrafında toplayacak ve karşılıklı
çıkarlar doğrultusunda her türlü unsurla ilişkiye geçecektir.
79
Rohat Alakom, Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar, Toplumsal Tarih Dergisi, Kasım 1998, sayı. 59,
s.58
80
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.66
81
Dışişleri Bakanlığı İstihbaratı, I. Muhalifler – II. Hoybun Nizamnamesi, Dışişleri Bakanlığı
Matbaası, Ankara, s.13-18
37
CEMİYET GİRİŞ ŞARTLARI
4. Kürt milli andını ve bu nizamnamenin maddelerini ve çalışmayı kabul eden her
Kürt, Hoybun Cemiyeti’ne üye olabilir. Her üye cemiyete girdiğinde giriş parası
verecek ve aylık aidat ödeyecektir.
5. Cemiyete katılacak her kişi yemin edecek ve yetkili bir kurul tarafından kabul
olunacaktır. Doğrudan doğruya örgüt işlerinden sorumlular cemiyete kabul
edecekleri kimselere aşağıdaki yemin örneğini belge şeklinde yazdırarak imza
ettirirler.
“Cemiyetin yetkili şahıslarının veya kurullarının vereceği bütün emirleri
nerede ve ne zaman olursa olsun, hatta hayatım pahasına itirazsız aynen ve harfiyen
uygulayacağıma,
şimdiye
kadar
dahil
olduğum
cemiyetlerden
ve
şahsi
faaliyetlerimden tamamen feragat edeceğime, milli gayenin oluşması uğruna Hoybun
Cemiyeti’nin sorumluluğunu taşıyacağıma, elimde bulunan ve bulunacak olan bütün
araçları ve örgütü bu cemiyetin izni olmadıkça ne kendim, ne cemiyet adına hiçbir
şahsi ilişkide bulunmayacağıma, cemiyet üyesi olarak genel ve özel gizli vazifeleri
açıklamayacağıma ve bu gizliliğin açıklanması ve cemiyetin emirlerine her
ne
suretle olursa olsun sırları açıklamam halinde hakkımda verilecek her türlü cezaya
razı olacağıma ve emrolunduğu zaman iş bu cezayı şahsım için de bizzat
uygulayacağıma şeref ve namusum üzerine yemin ederim. Vallah Billah.”
TEŞKİLAT
6. Cemiyet Teşkilatı: Genel Merkez, bölge, şube ve temsilciliklerden oluşmaktadır. Bir
çok şube birlikte bir bölge oluştururlar. Henüz bir bölgeye bağlanmamış şubeler
doğrudan merkeze bağlıdır.
7. Bölgeler birer heyetle idare edilir. Heyet üyelerinin miktarı bölgeye göre belirlenir.
Her bölge bir başkanın idaresinde olur. Bu başkan merkezce belirlenir ve atanır.
8. Şubeler, şube heyetleri tarafından idare edilir. Üyelerinin miktarı her şubeye göre
belirlenir. Şube başkanı Bölge (mıntıka) tarafından tayin edilir merkezce de onaylanır.
9. Bölge ve Şube heyetlerinin bünyesinde bir sekreter, bir muhasebeci, bir veznedar ve
bir de propaganda memuru bulunur.
38
10. Temsilcilikler, cemiyetin olağanüstü teşkilat organlarıdır. Genel merkez in göreceği
lüzum üzerine içte ve yabancı ülkelerde temsilcilikler kurup, bunlara bulunduğu
yerlere göre özel talimatlar gönderir.
ASKERİ VE ÇETE TEŞKİLATI
11. Askeri teşkilat ve çete işleri askeri kumandan emri altındadır. Kumandan Genel
Merkezce seçilir. Kumandan, komutanlarını kendisi seçer ve Genel Merkezin
onayına sunar.
12. Genel Harekat zamanı, şekli ve yapılışı, genel askeri plan kumandan ve komutanları
tarafından hazırlanır ve Genel Merkezce onaylanır.
13. Bölgesel hareketler ve çete faaliyetleri,
Genel Merkez tarafından belirlenecek
yöntem dahilinde askeri heyet tarafından uygulanır.
14. Genel harekat zamanında Genel Merkez, üyelerinden veya askeri meclisten bir kişi
Genelkurmay bünyesinde komiser sıfatıyla bulundurulur.
15. Askeri heyet, şu anki durum ve gelecek hakkında art arda planlar yapıp, Genel
Merkezin onayına sunacaktır.
16. Askeri kumandan, her türlü harekat ve istihbaratı günü gününe Genel Merkeze
bildirmekle yükümlüdür.
PROPAGANDA
17. Propaganda her şekliyle uygulanır. Cemiyetin her üyesi cemiyete üye olduğu tarihten
itibaren, Kürt Bağımsızlığı lehine ve Türk mezalim ve cinayetini Dünya kamuoyuna
duyurmak üzere propaganda yapmakla yükümlüdür.
18. Propaganda sözlü ve yazılı olarak yapılır. Sözlü propaganda: Türk mezalimi ve Kürt
ihtilali hakkında düzenlenecek kaside ve şarkılar, hususi şarkılar yoluyla memleketin
her tarafında tamim olunur. Şimdiki ve geçmişteki Türk mezalimini anlatan küçük
hikayeler oluşturulacak bunlar seyyahlar, dervişler vs. kimseler aracılığı ile
Kürdistan’ın her tarafına yayılacaktır.
39
19. Cemiyetin, Genel Merkezine bağlı olarak, Kürtçe, Türkçe hatta gerektiğinde
Fransızca yayın yapmak üzere organ bulunacaktır.
ASKERİ DÜZEN VE CEZALANDIRMA
20. Teşkilata üye olan her fert, ettiği yemin üzerine her türlü emre boyun eğmek ve
hakkında düzenlenecek cezaya itiraz etmeden baş eğmekle mükelleftir.
21. Teşkilat içinde tamamıyla askeri kurallar geçerlidir her fert üstüne alacağı emri
itirazsız yerine getirmek zorundadır. Ancak aldığı emir cemiyetin nizamnamesine
aykırı olduğu takdirde, itirazını bir üst makama arz edecektir.
22. Cemiyet Nizamnamesinin özel hükümlerine uyarak üyelerini cezalandırma hakkına
sahiptir.
GENEL MERKEZ
23. Genel Merkez, cemiyetin en üst makamı ve kuvvetidir. Genel Merkez, kongrede
belirlenen üyelerden oluşmaktadır. Genel Merkez, teşkilatın tek amir makamıdır.
Merkez, işbu teşkilata lüzumuna göre değişiklik yapma ve muhtelif heyet
merkezlerini değiştirme, görevlileri atama ve görevden alma hakkına sahiptir.
24. Genel Merkez, kongre tarafından kabul edilen kararlar esas olmak üzere faaliyette
bulunur. Ancak sorumluluğu üstüne alarak işbu karalarda değişiklik yapabilir veya
uygulanmasını erteleyebilir.
25. Cemiyetin bütün gelirleri Genel Merkezde toplanır ve Genel Merkez dışında
teşkilattan hiçbir şahıs ve heyet kendi kendine harcama yapamaz.
26. Genel Merkez, bütün teşkilatı uygun göreceği bir vasıta ile sürekli teftiş eder.
KONGRE
27. Kongre senede bir defa Genel Merkez tarafından gösterilecek yerde, birinci Kürt
kongresinde kabul edilen kararlara göre seçilmiş üyelerden oluşur.
28. Genel Merkez, kongre huzurunda yaptıkları hakkında hesap verir.
40
ÇEŞİTLİ MADDELER
29. Bu nizamname cemiyetin anayasası ile teşkilat heyetlerinin çalışmaları ve çalışma
yollarını tespit etmekle yetinmiştir. Çalışma şekilleri, görev dağılımı ve diğer
hususlar
hakkında,
Nizamname
dahilinden
ayrı
olarak
talimatnameler
düzenlenecektir.
30. İkinci Kürt Kongresine kadar bu nizamname ve ayrıca düzenlenecek diğer bütün
nizamname ve talimatnameler değişiklik Genel Merkezce yapılır.
31. Türkiye istilası altında bulunan Kürdistan’da yapılacak teşkilat için ayrıca ele
alınacak ve bu hususta gerektirdiğine göre hükümler konulacaktır.
Genel Merkez kongreden almış olduğu yetkiye dayanarak Kürt Milli Andını ve bazı
kongre karalarını ayrıca yayınlar.
MİLLİ ANDI
Kürt milletinin yetkili temsilcilerden oluşan ve onun güvenine dayanan
Birinci Kürt Kongresi, Kürt Milli Andını gelecekte ayrıca ilan eder.
1- Kürt milleti yüzyıllardan beri sahibi olduğu topraklardan oluşan doğal hudutları
içinde, milli, siyasi, ekonomik çıkarlarını temin edecek bağımsız bir hükümetin
kurulmasını kararlaştırmıştır.
2- Kürt milleti, bu amaca yönelik çalışmalarında diğer komşu milletleri ve devletlerin
çıkarlarına tamamen saygı gösterecek kendisi ile aynı ırk, kaderde olan ve milli
hukukuna saygı gösterecek olan diğer milletlerle karşılıklı menfaat çerçevesinde
birlikte çalışacaktır. Kürt milletinin mücadele cephesi Türkiye istilası altında bulunan
Kürdistan’dır.
KONGRE KARAR SURETİ
Birinci Kürt Kongresi, Kürt Milletinin şimdiye kadar yaptığı ihtilallerdeki
başarısızlığın ve sonucundaki Kürt felaketinin sebebi olarak kapsamlı bir teşkilata
sahip olmamasında görür. Kutsal amaçlarda başarı ancak içte ve dışta mükemmel bir
41
teşkilat ile düzen – disiplin ile olacağı kanaatindedir. Bu kanaat doğrultusunda
kongre kendi seçtiği Kürt Merkez Heyetinden bağımsızlığını vücuda getirecek
Teşkilat Nizamnamesini düzenlenmesini talep eder. Bu nizamname bir gün
Kürdistan sınırlarının içinde ve dışında yaşayan her Kürdü içine alacak ve Kürt’e
Kürt kutsal amacı uğrunda yüksek hizmet gördürecek surette bağlı yurttaşlardan
olacaktır.
Nizamnamenin özellikle gelecekteki hükümleri ihtiva etmesi, kongrenin en
başlı vasayasındandır.
1- Kürt Merkez Heyeti, Kürt Bağımsızlığına yönelik tüm işlem ve harekatı
idare ve takip eden tek yüce heyettir. İstisnasız her Kürt bu heyete
itaate zorunludur.
2- Komşu hükümetler, yabancı devletler ile diğer milletlerle ilişkileri tesis
etmek ve idare etmek hak ve yetkisi yalnız bu heyete aittir.
3- Bütün Kürt kuvvetleri ihtilal merkezinin emrine tabidir.
4- Kürdistan’ın bağımsızlığını
ve
Kürt
milli
menfaatlerini
kendi
menfaatlerine alet etmek isteyen ya da elinde gelen veya kendisine
verilmiş milli vazifeyi yapmaktan çekinen ve bu konuda ihanet edenlere
ceza
vermek
ve
milli
vazifesinde
yüksek
merkez
heyetinin
yetkisindedir.
Yukarıdaki
nizamnameden
de
anlaşılacağı
üzere
cemiyetin
amacı:
“Türkiye’nin egemenliği altında bulunan Kürt ve Kürdistan’ın kurtarılması ve kendi
milli sınırlarının ayrılması” olarak gösterilmiştir. Bunun için karşılıklı çıkarlar
doğrultusunda her türlü unsurla ilişkiye geçilmesi öngörülmüştür. Türkiye
haricindeki komşu hükümetler ve devletlerle iyi ilişkiler kurulması onlarla dost
olunması amaçlanmış ki bu doğrultuda İran ve Ermeniler Hoybun belgelerinde dost
devlet ve millet olarak gösterilmiştir. Kurulacak Kürt Devletinin sınırları olarak
Türkiye sınırlarındaki topraklar gösterilmiş pek çok Kürt’ün yaşadığı Suriye, Irak,
İran toprakları bu sınırlara dahil edilmemiştir. Yine bölge halkının çıkartılacak büyük
ayaklanmaya katılımını sağlamak için sözlü ve yazılı olarak propaganda yapılması
amaçlanmış ve bu belgeden anlaşıldığı üzere ciddi bir örgütlenme yapısı
oluşturulmuştur.
42
Hoybun nizamnamesinde milli andın ayrıca gelecekte ilan edileceği yazmakta
idi. Bu milli andı burada sunuyoruz:
“Şu andı imza ettiğim tarihten itibaren, iki yıllık zaman süresince, eğer Kürt
Ulusunun varlığını ve güvenliğini tehdit eden bir tehlike ortaya çıkmazsa ve şayet
hayatımın ve şerefimin ya da kendi şerefini koruyan, ailesini ve Kürtlüğü korumaya
zorunlu şahıslara (ki bende onlara karşı vazifeyle yükümlüyüm) karşı başka bir Kürt
tarafından bir hücum olmazsa, herhangi bir Kürt’e karşı silah kaldırmamayı, kan
davalarının ve diğer anlaşmazlıkların çözümünü bu iki seneyi takip eden döneme
ertelemeyi, iki Kürt arasında kişisel nedenlerden dolayı kardeş kanı dökülmesine tüm
gücümle engel olmaya, dinimin, şerefimin ve kutsallıklarımın üstüne yenim ederim.
Vallah, Billah bu andı bozan herhangi birisi Kürt ulusunun düşmanı ve hainidir,
herhangi bir hainin hak ettiği ceza ölümdür”82.
Aynı zamanda Taşnak Ermenileri ile Kürtler arasında 21 Haziran 1928
tarihinde Türkiye’ye karşı Halep’te bir ittifak anlaşması yapılmıştır. Bu ittifak
Hoybun Cemiyeti reisi Celadet Ali Bedirhan ile Taşnakların Hoybun nezdinde
temsilcisi olan Vahan Papazyan arasında yapılmıştır. Bu ittifakın Dahiliye
Vekaletinin Başvekalete yazdığı Cemiyet faaliyetleri ile ilgili 18-7-1929 tarihli gizli
rapora göre maddeleri şunlardır: 83
1- Ermeni Taşnak Cemiyeti Kürt milleti ile aralarında geçmiş olan maceraları
unutmuş bir ittifak yapmıştır. Kürt Hoybun Cemiyeti de hakiki düşmanlarını
anlayarak Ermeni milleti ile ittihat ederek ortak amaçlar için kuvvetlerini
harcayacaktır.
2- Kürt istiklalini temin ve milli amaçların elde etmek için siyasi, idari ve askeri
bütün kuvvetlerini Taşnak Cemiyeti memnuniyetle ortaya koyacaktır.
3- Ermeni hükümet ve milletinin bütün amaç ve arzularını tatmin ve hukuki
meşruiyetini temin etmeyi Hoybun Cemiyeti bir vazife olarak kabul eder.
4- Ermeni ve Kürdistan sınırları her iki cemiyet mührü ile tasdik edilen haritadaki
gibidir. Bu haritada Doğu Anadolu bölgesinin Kafkasya’ya kadar içine alan esas
Ermenistan ve Çukurova bölgesinde de güney Ermenistan çizilmiş olup, altında
“Rize Ermenistan’ın mahrecidir. İskenderun Körfezi ise Cenubi Ermenistan’ın
82
83
M. Kalman, Ağrı Direnişi 1926-1930, Peri Yayınları, İstanbul, 1997, s.40,41
Yusuf Sarınay, a.g.m., s. 215- vd.
43
mahrecidir. Bu iki Ermenistan arasında vasi ve müttefik bir Kürdistan vücuda
getirilecektir” şeklinde bir açıklama yapılmıştır.
5- Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri mağdur Nasturi, Yezidi ve Çerkezlerle birleşmeyi
ve onların hakiki hürriyetlerini taahhüt ederler..
6- Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri İranlı Fars ırkdaşları ile dostluk ve işbirliği
içerisinde yaşamak isterler.
7- Rıza Pehlevi hazretlerinin emirlerinin tarafların menfaatine olduğu kabul edilmiş
ve İran’da özel olarak hareket serbestliği hakkı elde edilmiş olduğundan her iki
cemiyet bu meseleye son derece riayetkar olacaktır.
8- Hoybun Cemiyeti Kürt amaç ve isteklerini Taşnak Ermeni Cemiyeti de isteklerini
tespit etmişlerdir. Bu madde bir siyasi ilke olarak kabul edilmiştir. Binaenaleyh
bütün Kürtlerin temsilcisi Kürt Hoybun Cemiyeti ve bütün Ermenilerin temsilcisi
Taşnak Cemiyeti olarak kabul edilmiştir.
9- Taşnak Cemiyeti, Hoybun Teşkilatı için gerekli unsurları temin edecektir. Bu
çerçevede Türkiye’ye karşı hareketin icrasına başlandığı zaman Taşnak Cemiyeti
gene Karakin, Nejde, General Dro, General Subuh, General Simbat, General
Nazarbekof ve General Gargatof gibi kıymetli kumandanlarını istihdam etmeye
amadedir.
Hoybun Cemiyeti de Seyit Mehmet Taha, Seyit Abdullah, Muşlu Kasım
Bey,
Hakkarili Şeref Bey, onun oğlu Hasan Bey, Batnusi Hüseyin Paşa, Barkinli Mehmet
Sıddık, Mustafa Nadir ve Musa Bey ve Osmanlı Ordusundan hizmet edip Cemiyete
ilhak eden bilcümle zabitini istihdam etmeye amadedir.
10- Dersim, meselenin ruhudur. Kürt harekatına istinat noktası teşkil eder.
Haydaranlı, Bahtiyarlı, Lolanlı, Balabanlı, Karakiyhili, Arelli ve Çarıklı aşiretlerinin
tamamen elde edilmesi lazım geldiğinden bu hususu Hoybun Cemiyeti deruhte eder.
Bu durum müştereken tespit edilerek karar altına alınmıştır.
11- Türkiye’ye karşı dışarıdan yapılacak genel bir harekat için muayyen detaylı bir
plan hazırlanacaktır.
12- Taraflarca seçilecek temsilciler daima temas halinde bulunacak ve önemli
meseleleri merkezi umumiyeye bildireceklerdir. Tarafların temsilcileri Halep’te
bulunacaklardır.
44
13- Bu ittifakın tatbik ve icrasını Ermeni Taşnaksutyun ve Kürt Hoybun Cemiyeti
deruhte eder.
Bu ittifaktan da anlaşılacağı üzere, Hoybuncu Kürtler bir Kürt Devleti,
Taşnak Ermenileri de Büyük Ermenistan’ı Türkiye topraklarında kurmak için gerekli
tüm hazırlıkları ve işbirliğini yapmaktadırlar. Ermenilerin Kürtlerle işbirliği
yapmalarındaki temel sebep şu olsa gerek: Ermenilerin, Büyük Ermenistan’ı kurmak
için Anadolu’da bir ayaklanma çıkartacak kadar bir nüfusa sahip olmamaları ve bu
nedenle kendi çıkarları için Kürtlerle işbirliği yapmayı onları kullanmayı uygun
bulmuşlardır.
Bu ittifaktan anladığımız bir diğer hususta Hoybun’un aslında ayaklanmayı
Dersim (Tunceli) merkezli çıkartmayı planladığıdır. Fakat, daha sonra hali hazırda
çıkmış bulunan Ağrı Ayaklanmasını desteklemeyi, örgütlemeyi ve geniş sahalara
yaymayı daha uygun bulmuş olsa gerek ki bu ayaklanmada büyük rol üstlenmiştir.
Bu ittifakta Kürtlerin ve Ermenilerin bölgedeki diğer halklardan olan Yezidi,
Nasturi ve Çerkezlerle birleşmeyi amaçladıklarını, İran’ı dost devlet olarak
gördüklerini, hatta kurulacak Kürt ve Ermeni Devletinin sınırlarını görmekteyiz.
Bu şekilde Fransa ve İngilizlerin bölgesinde ve onların akıl hocalığında
örgütlenmesini tamamlayan Hoybun Türkiye’de bölücü faaliyetlerine başlamıştır.
Peki ama İngilizler ve Fransızlar Hoybun Cemiyetinin kurulmasına ve faaliyetlerine
neden yardım etmişlerdir.
İngiltere Musul meselesini kendi lehine halletmesine rağmen, bölgede giderek
güçlenen Türkiye’nin Irak ile ilgilenmesini engellemek ve Türkiye’yi mali açıdan
kendisine bağımlı hale getirmek ve Sovyetlerin yayılmasını engellemek amacıyla
tampon bir Kürt Devleti kurmak vs. amaçları doğrultusunda her vakit maşa olarak
kullanmaya alıştığı bölücü Kürtlerin örgütlenmesine yardımcı olmuştur.
Bu dönemde Fransa ile Türkiye arasında Hatay meselesi bulunmaktaydı. İşte
bu sebepten Fransa, İngiltere’nin Musul meselesini çözmek için kullandığı yöntemi
kullanarak Hatay meselesini kendi lehine çözmek amacıyla Türkiye’ye yönelik her
türlü bölücü hareketi desteklemiştir.
Türkiye’nin Hatay konusuyla ilgilenmesi karşısında Fransa, Türkiye’ye karşı
Kürt ve Ermeni kartını oynamaktan çekinmemiş ve Hoybun’un faaliyetlerini
45
desteklemiştir. 12.4.1931 tarihli Dahiliye Vekaletinden Başvekalete gönderilen rapor
Fransa’nın Türkiye’ye yönelik bölücü faaliyetlerini açıkça göstermektedir. “
Papazyan Fransızlardan on milyon frank aldığına dair haberi Musul’da bulunan Leon
Paşa’ya bildirdiği, bu para Ağrı, Barzan, Mutki, Cizre mıntıkasına tahsis edilerek
silah ve cephane teminine sarf edileceğine84” değinilmektedir.
Sonuçta, Fransa gerek Hatay meselesini kendi lehine halletmek; gerekse
Türkiye’nin Suriye ile ilgilenmesini engellemek için Hoybun Cemiyetinin Suriye ve
Lübnan hatta Paris’te örgütlenmesinde yardımcı olmuş ve sadece Ağrı’da değil
Türkiye dahilinde çıkacak her türlü bölücü faaliyeti desteklemekten geri
durmamıştır.
1927 yılında çalışmalarına ağırlık veren Hoybun, Türk ordusundan firari
yüzbaşı İhsan Nuri’yi 20 kişilik bir grupla silahlı propaganda ve örgütlenmeyi
sağlamak amacıyla Anadolu’ya göndermiş ve onu 1926 yılında başlamış olan Ağrı
merkezli ayaklanmanın başına “Olağanüstü Komiser” sıfatıyla atamıştır. Aynı
zamanda Hoybun Ağrı olaylarını 1926’da başlatan İbrahim Haso Telliyi de “Ağrı
Valisi” sıfatıyla görevlendirmiştir. Hoybun bunun yanı sıra Ağrı’ya bolca silah,
cephane ve ilkel de olsa bir matbaa göndermiştir.85
Hoybun’un Ağrı’daki askeri kumandanı İhsan Nuri’ye göre Hoybun’un amacı
şu idi: “… Ağrı’yı düşmana teslim etmeden , onlara yer yer darbeler vurarak çete
savaşı ile Kürdistan’da devletin Kürtler üzerindeki nüfuzunu kırıp onlar arasında
bağımsızlık düşüncesini hakim hale getirerek, toplu bir ayaklanma hazırlamaya
çalışıyorduk. Bu taktik Hoybun Merkezince belirlenmiştir.”86
Aynı zamanda Hoybun Ağrı’ya üç renkli bir bayrak göndermiştir. Bu bayrak,
üste kırmız, ortada beyaz, altta mavi renklerden oluşan üç renkli bir bayraktı, bu
bayrağın ortasında bir güneş resmi ve Arap harfleriyle yazılmış “Hoybun” yazısı
bulunmaktaydı.
Bu şekilde 1927’de çalışmalarına başlayan Hoybun Cemiyetin 1928’deki en
önemli faaliyeti ise devletimizin 9 Mayıs 1928 tarihinde çıkarttığı “Af Kanuna” karşı
yayınlamış olduğu bildiridir.
84
BCA: (030.10.115.796.20)
Erol Kurubaş, Kürt Sorunun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara,
2004, s.178
86
İhsan Nuri, Ağrı Dağı İsyanı, Med Yayıncılık, İstanbul, 1992, s.48
85
46
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu iyi niyetli yaklaşımı karşısında, dini, dili, tarihi,
kültürüyle Türk’ün bir parçası olan saf ve cesur kardeşlerimizin ruhlarında bir iblis
gibi çalışan emperyalizmin maşası Hoybun Cemiyeti Kürt kardeşlerimizi kandırmak
için yayınladığı bu bildiride:
“ Ey Kürtler, biliyorsunuz ki Türk Hükümeti Kürtler için son günlerde sözüm
ona bir af çıkarmıştır. Bu affı çıkarmakta Türk Hükümeti’nin amacı, Türkiye sınırları
dışında yaşayan Kürt milliyetçileriyle, halen dağlarda isyan halinde olan içerideki
Kürtleri hile ile ele geçirmektir. Hoybun Kürt örgütü bu kritik dönemde Kürt ulusuna
bu konuda uyarıda bulunmayı kutsal bir görev sayar.
Her şeyden önce şunu söyleyelim ki, Türklerin ilan ettikleri bu af, kesinlikle
samimi ve gerçek bir af değildir. Türkler kendi kontrolleri dışında bulunmakta olan
Kürtleri ülkeye getirerek tevkif etmek istiyor. Çünkü:
“1.Türk Hükümeti’nin içeride isyan halinde olan Kürtlere kuvvet yoluyla
boyun eğdirme ümidi yoktur. Ülkenin dışında olan Kürtlerin ise Türk Hükümeti’nin
sözüne güveni hiç yoktur. Geçen üç yıllık devre içinde Türk Hükümeti’nin güttüğü
siyaset her ne kadar Kürt halkına çok pahalıya mal olduysa da bu siyaset aynı
zamanda Türk devleti için daha da büyük zararlara ve zorluklara mal olmuştur.
Bunun için Türk Hükümeti, Kürt isyancılara ve sınır dışındaki milliyetçi Kürtler
sorununu kolay bir yolla çözümlemeyi planlamaktadır. Bu çözüm yolu, ise affa
inanıp teslim olurlarsa mutlaka yok edileceklerdir.
2. Türkiye’de barış, kanun ve düzen mevcut değildir. Avrupa ve Amerika
Türkiye’ye güvenmemekte, bu ülkelerin günlük basını devamlı olarak Türkiye
içindeki kargaşalıklardan ve Mustafa Kemal idaresinden hoşnut olmayan Kürtlerin
isyan halinde oluşlarından ve bu hareketlerinde haklı olduklarından belirtmektedir.
Türkler, dünyaya Türkiye’nin barış içinde olduğunu göstermek ve Batı’nın güvenini
kazanmak onlardan ekonomik yardım koparabilmek umuduyla bu affı gerekli
bulmaktadır. Kısacası bu af sadece Türklerin çıkarları göz önüne alınarak
planlanmış ve Kürtleri yeni bir tuzağa düşürme amacını gütmektedir.
3. Ulusumuzun üç yıldır devam ettirdiği isyan ve gösterdiği kahramanlıkları
sayesinde, bugün dünyanın her tarafında Kürtlerden bahsedilmekte, Türklerin
canavarlıkları anlatılmakta ve bir Kürt halkının varlığı kabul edilmekte ve bu halkın
özgürlüğünü amaçladığı kavranılmaktadır.. Türkler bu sahte af ile bir Kürt
47
sorununun olmadığını dünyaya inandırmak istemektedirler. Eğer dışarıda bulunan
Kürtleri de geri getirebilirlerse, onları da yok edip artık dünya kamuoyunu, bir
Kürdistan’ın varolmadığına inandıracaklardır.
4. Türkler, yabancı devletler tarafından gelebilecek hücumlardan korkmakta
ve herhangi bir savaş olduğunda, Kürtlerin bu fırsatı kullanarak kendi
bağımsızlıklarını ilan etmelerinden endişelenmekte ve bunun için de şimdiden Kürt
gücünü boğmak istemektedir.
5. Hoybun örgütü, Türk Hükümeti için büyük bir endişe teşkil etmektedir.
Türk Hükümetleri bundan önce de suikast ve hile yoluyla Kürt örgütlerini dağıttı.
İşte şimdi de Hoybun’u dağıtmak istiyorlar. Halbuki bütün Kürt Ulusu da kendi öz
örgütü olan Hoybun öncülüğünde bağımsızlığına kavuşma isteğindedir. Bu
nedenlerdir ki, Türk idaresinin en büyük arzusu Hoybun’u dağıtmaktır. Af
çıkarılmasının gerçek nedeni işte budur…”87 demiştir. Bu bildirinin gerçeklerle ne
kadar bağdaştığını üçüncü bölümde göreceğiz.
Hoybun nizamnamesinde de belirttiği üzere Türkiye üzerindeki planlarını
gerçekleştirebilmek için dört ihtilal merkezi oluşturmuştur. Bunlar içindeki Ağrı
merkezi ana merkez olup İhsan Nuri ve İbrahim Haso Telli yönetiminde idi, diğer
ihtilal merkezleri ise İran topraklarında Maku, Irak topraklarında Musul, Suriye
topraklarında Halep’tir
III. Bölümde detaylarıyla değineceğimiz üzere Hoybun, 10 Haziran 1930
yılında İran’ın Maku kentinden Haydaranlı aşireti reisleri Kör Hüseyin oğullarıyla,
Emin Paşa oğullarını harekete geçirmiş, böylece Hoybun idaresindeki Ağrı
Ayaklanmaları başlamış oldu. Maku’dan topraklarımıza giren bu asilerin 10
Temmuz’da Zeylan’da yok edilmeleri üzerine Hoybun bu defa da Irak’taki Şeyh
Barzan’ı 16 Temmuz’da Türkiye topraklarına sokmuş; fakat bu asilerde Oramar’da
büyük bir yenilgiye uğrayarak kaçmışlardır. Hem Zeylan’da hem de Oramar’daki
ayaklanmaların Türk ordusunca bastırılmasıyla Hoybun bu defa Ağustos 1930’da
Halep’te
hazırladığı Haco liderliğindeki asileri Halep’ten, Urfa’ya sokarak bir
ayaklanma çıkartmayı amaçlamışlar; fakat Türk ordusu tarafından bu bölücüler
halkında desteği ile kısa sürede sınırlarımızın dışına atılmışlardır.
87
M. Kalman, a.g.e., s.69 – vd.
48
Yukarıda kısaca anlattığımız şekliyle Hoybun’un Maku, Musul ve Halep’teki
ihtilal merkezleri etkisiz kılarak Ağrı’daki asileri tamamen desteksiz bırakan Türk
ordusu 7 Eylül’de Hoybun’un asıl ayaklanma merkezi olan Ağrı’da büyük bir askeri
operasyona başlamış bölge halkının da desteğini arkasına alan Türk ordusu
çoğunlukla sınırlarımız dışından gelen bu asileri 14 Eylül’de etkisiz hale getirerek
Ağrı Ayaklanmalarına son noktayı koymuştur. Böylece Ağrı ve çevresi bölücülerden
temizlenmiştir.
Hoybun 1930 yılında Ağrı’da aldığı büyük darbe ile dağılma sürecine girmiş,
taraftarlarını kaybetmiş ve nihayet 1946 yılında Fransa’nın Suriye’de manda
yönetimine son verdiği yıllarda da tamamen tarih sahnesinden silinmiştir.
49
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AĞRI DAĞI AYAKLANMALARI
3.1. BİRİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI (16 Mayıs–17 Haziran 1926)
3.1.1. Ayaklanmanın Sebebi ve Bastırma Harekatı
Ayaklanmaya sebep olan olay: Mayıs 1926 başlarında Yusuf Taşo ve
avenesinden müteşekkil eşkıya Beyazıt’ın Muson Bucağına bağlı Kalecik Köyünden
bir miktar hayvan çalarak Ağrı Dağına götürmesiyle başlamıştır88. Bundaki
maksatları kendilerini takibe gelecek olan jandarma müfrezesini bu bölgeye çekerek
jandarmalarla yapacakları müsademeyle ayaklanmayı başlatmaktı89. Bu olay
Cumhuriyet tarihimizde Ağrı Ayaklanmaları denilen bir seri olayın başlamasına
sebep olmuştur. Devletin eşkıyanın tedip ve tenkili için aldığı tedbirler, siyasi
Kürtçülere olaya siyasi bir mahiyet vererek genel bir ayaklanma başlatmak
hususunda fırsat vermiştir90.
Birinci Ağrı ayaklanmasında ayaklanma bölgesine baktığımızda, genellikle
Şıhlısuyu ve gölünün kuzeyi – Çengel geçidi doğusu – Eski Korhan – Ahuri kuzeyi –
İran sınırı ile çevrelenmiştir91.
Ayaklanmaya katılan asi kuvvetleri ise: Şıpkanlı, Haydaranlı, Milanlı,
Hasenli, Zerkanlı, Cibranlı ve Mokorlu aşiretleri ile-İran aşiretlerinden olan Kızılbaş
ve Sakanlı – aşiretlerinden meydana gelmekte idi. Yusuf Taşo’nun başlattığı bu
birinci ayaklanmanın başında İbrahim Haso Telli bulunmaktaydı92.
Ayaklanmanın bastırılması ise şu şekilde cereyan etmiştir: Görünürde
çapulculuk niteliğinde olan bu hareketin tedibine Beyazıt’a gelmiş bulunan 28. Alay
memur edilmişti. 16 Mayıs 1926’da Beyazıt’tan hareket eden alay, ilkin asilerin
yanıltmak maksadı ile doğuya doğru ilerlemiş ve Zarova ile Aşağı Demirkapı
arasında bir gösteriş hareketi yaparak asileri bu bölgeye çekmişti. Aynı günün
88
Reşat Hallı, a.g.e. s. 168
Vedat Şadillili, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanları 1, Koz Yayınları, Ankara, 1980, s. 129
90
Abdülhaluk M. Çay, a.g.e., s. 341
91
Reşat Hallı, a.g.e., s.166
92
Hüseyin Koca, Doğu – Güneydoğu Anadolu Politikaları, Mikro Yayınları, Konya, s. 145
89
50
akşamı saat 08.00’den itibaren de uzun bir gece yürüyüşü ile Şıhlı üzerinden
Hamzakent bölgesine gelmiş ve buradan Ağrı Dağına çıkarak, asilerin bulunduğu
bölgeye hakim tepelere varmıştı.
Alay, 17 Mayıs 1926 saat 09.00’da karşısında bulunan asilere taarruza
başlamış, fakat tam bu sırada Yukarı Demirkapı bölgesinde bulunan asi kuvvet de
yetişerek alayın taarruz ettiği gruba katılmıştı. Muharebenin devamı sırasında alay,
sol yandan (Serdarbulak ve Gevgeye istikametinden) gelen İran’ın Sakanlı ve
Kızılbaş aşiretlerinden mürekkep kuvvetli bir asi grubunun yan ve geriden açtığı
ateşe maruz kalmıştı. Bu güç durum içinde altı saat kadar süren çarpışmadan sonra
alay saat 15.00’ ten itibaren çekilmeye başlamış ve gece yarısına doğru perişan bir
halde Beyazıt’a gelmişti. Alayın gerçekte birkaç avuç asi karşısında başarısızlığının
sebepleri şunlardı:
Alay Komutanı kendiliğinden, hareketten önce Beyazıt Hudut Subayı
aracılığı ile İran Hudut Subayına, yakında Ağrı Dağında bir hareket yapılacağını ve
İran’ın bundan kuşkulanmamasını bildirdiği için, gereken baskın sağlanamadı.
Beyazıt Valiliği, asilerin başı olan Bro Haso Telli’ye; Ağrı Dağındaki asilerin
teslim olmaları ve boşu boşuna kan dökülmemesi mealinde yazdığı mektuba asi
lider, alay Beyazıt’a çekildiği ve kendisine üç gün mühlet verildiği takdirde
avenesiyle birlikte teslim olacağını bildirdiği halde, Alay Komutanı bu mektuba,
yarın taarruz edileceği cevabını vermiştir. Bu hal, muharebeyi zorunlu kılmakla
beraber asilerin direnmelerine ve sonunda alayı perişan olmasına sebep oldu.
Diğer bir hata da; Alay Komutanı Ağrı Dağındaki köylülerden birkaç Kürdü
güvenilir zannederek karargahında bulundurmuş ve hatta bunlarla birkaç kez Bro
Haso Telli’ye haber göndermiş ve bunların kılavuzluğundan faydalanmıştı. Oysa,
bunlar asilere casusluk ettikleri için, alay bu feci akıbete uğramış oldu
Neticede, geri çekilmede dahi intizam sağlanamadı ve bütün harekat ast
komutanların şahsi teşebbüsleri ile yapılmış oldu. Tabiidir ki, affedilemez bu hatalar
dolaysıyla feci bir başarısızlığa sebebiyet veren Alay Komutanı derhal görevinden
alındı ve Harp Divanına verilmek üzere Sarıkamış’a gönderildi.
Bu harekatta iki top, bir çok hayvan, eşya ve gereç asilerin eline geçmişti.
Vaki olan olayları ve durumun nezaketini dikkate alan 3. Ordu Müfettişliği Ağrı
bölgesindeki ayaklanma hareketlerinin sonunu almak maksadı ile yeni bir tedip
51
harekatı planlamış ve bu planını 13 Haziran 1926’ da Genelkurmay Başkanlığına da
arz etmişti.
3. Ordu Müfettişliğinin kesin tedip harekatı hakkındaki planı özetle şöyle idi:
Ağrı Ayaklanmasının esaslı bir surette tedibine 16 Haziran 1926’da
başlanacaktır. Hazırlık buna göre yapılmakta idi.
Harekat için ayrılan kuvvetler şunlar idi:
Harekata; 17. Alayın 1. ve 2. Taburları, 34. Alayın 1.ve 2. Taburları, altı top,
Kolordu Süvari Alayı ve Beyazıt Jandarmaları ile Beyazıt Hudut Bölüğü, Iğdır
Hudut Taburunun bir piyade bölüğü ve makineli tüfekleri katılacaktı
28. Alayın 1. ve 2. Taburları da oldukça toparlanış olmaları, subay ve erlerin
evvelki başarısızlığın acısını çıkarmak isteğinde bulunmaları dolayısıyla bunlar da
harekata katılacaklardı.
Asilerin durumu ise şöyle idi:
200 kişilik bir grup, Poti Ağıl ve Demirkapı bölgesinde.
100 kişilik bir grup, Serdarbulak bölgesinde,
400 kişilik bir grup, Küçük Ağrı Dağı bölgesinde
50 kişilik bir grup, Bulakbaşı bölgesinde
400 kişilik bir grup, Dere (Şıhlısuyu) doğusunda
Bu şekilde hazırlıkları tamamlayan ordu 16 Haziranda harekete geçmiş,
Ordunun 16-17-18 Haziran’da yaptığı tedip hareketi sonucunda yerlerinde
tutunamayacaklarını anlayan asiler, kesin savunmadan vazgeçerek çekilmekte olan
sürülerini ve eşyalarını himaye için ordunun takibinden kurtularak dahilde elde
tuttukları yerleri bırakıp ordunu Yukarı Demirkapı doğrultusunda önemli bir faaliyet
gösterememesini fırsat bilerek Yukarı Demirkapı civarından İran’a kaçmışlardır. Bu
arada 17 Mayıs harekatında asilerin eline geçen silahlar, teçhizat ve malzemeler geri
alınmıştır 93.
93
Reşat Hallı, a.g.e., s. 168 – vd.
52
3.2. İKİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI (13 – 20 EYLÜL 1927)
3.2.1. İkinci Ağrı Harekatı ve Harekata Hazırlık
Üçüncü Ordu Müfettişliği, Haziran 1926’da yapılan tedip harekatında asilerin
çoğunlukla İran’a kaçmış olmaları nedeni ile istenilen kesin sonuç elde edilemediği
için bu bölgede her an hükümete aleyhtar olan asilere karşı yeni bir tedip harekatını
lüzumlu görmüş ve bu konudaki düşüncelerini 25 Ağustos 1927’de Genelkurmay
Başkanlığına özetle şöyle arz etmişti: “Ağrı Dağı asilerinin tedibatı için bir taarruz
hareketi hazırlanmaktadır. Şimdiye kadar alının bilgilere ve yapılan keşiflere göre,
burada en çok 300 çadır vardır. Bu miktara göre, eli silah tutan asi miktarının 800
kadar olduğu kabul edilmektedir. Harekatın sürat ve güvenle yapılabilmesi için
9’ncu Kolordu, Kars’taki 29’ncu Alay ile 9’ncu Tümen Komutanlığının da Ağrı
Bölgesine alınmasına lüzum göstermekte ve bu husus Ordu Müfettişliğince de uygun
görülmektedir. İranlıların Ağrı asilerini teşvik ettiğine dair bazı haberler olduğu için
asilerin tedip sırasında, geçen sene meydana gelen 1’nci Ağrı ayaklanması’nda
olduğu gibi yine İran’a kaçmaları muhakkak olduğundan, bu hususun lehte temini
bakımından İran Hükümetiyle gerekli siyasi ilişkilerin sağlanmasına lüzum vardır”.
Ordu Müfettişliğinin görüşünü onayan Genelkurmay Başkanlığı, tedip
harekatına 9’ncu Kolordunun memur idilmiş olmasını ve harekatın, bu Kolordudan
9’ncu ve 12’nci Tümenlerce yapılmasını uygun bulmuş ve 27 Ağustos’ta 9’ncu
Tümen Komutanı ile 29’ncu Alayın Ağrı bölgesine alınmasını emretmişti.
Bu çerçevede 9’ ncu Kolordu Komutanlığı 8 Eylül 1927’de harekatın
yapılışına dair verdiği emirde, 14 Eylül 1927’den itibaren Gomik Kışlağı ve
Serdarbulak civarındaki asilere taarruz edilecekti. Bu emre göre harekatını
düzenlemiş bulunan 12’nci Tümen 14 Eylül sabahı başlayacak olan taarruza şu
suretle katılmış olacaktı:
Tugay Komutanı, Albay İlyas Müfrezesi (Tugay karargahı, 34’ncü Alay,
5’nci Dağ Bataryası, beş emir atlısı, bir pırıldak, kılavuzlar): 12/13 Eylül gecesi
Beyazıt’tan Karabulak’a gelerek 13 Eylül akşamına kadar burada kalacak ve 13/14
Eylül gecesi Örtülü kuzeyinden hareketle Mozurgan tepesini tutacak ve 14 Eylül
53
sabahı fecirle beraber sol yanını Ağrının geçilemeyecek kadar arızalı olan kısmına
dayayarak, iki kolu halinde Örtülü’nün kuzeyinden taarruz edecekti.
Tugay Müfrezesi ile 9’ncu Tümen kıtaları arasında irtibat sağlamak sureti ile
yapılacak taarruzun hedefi, asileri Şıhlı suyu üzerine atarak yok etmekti.
Güney Müfrezesi ( Tümen kararğahı ileri kademesi, 36’ncı Alayın 3’ncü
Taburu, 6’ncı Batarya, Estersuvar Bölüğü, Muhabere Müfrezesi, iki pırıldak, beş
kılavuz): 3’ncü Tabur Komutanı emrinde olarak 13 Eylül 1927’de Beyazıt’tan
hareketle Şıhlı-Bulakbaşı arasındaki Şıhlı suyu cephesini 13/14 Eylül gecesi kapamış
olacaktı.
Şıhlı Grubu ( 36’ncı Alay 3’ncü Taburdan bir piyade bölüğü ile iki ağır
makineli tüfek) : Şıhlı köprüsü güneyinde Şıhlı Gölü (dahil) ile Kanikork (hariç)
arası.
Karaburun Grubu ( 36’ncı Alay 3’ncü Taburdan bir piyade bölüğü ile iki ağır
makineli tüfek): Kanikork (dahil) ile Aşağı Demirkapı – Tabyan (hariç) hattı arası.
Bu grup civarında topçu da bulunacak ve bölük imkan nispetinde dağıtılmayarak
Kutsi civarında tümen ihtiyatı olarak kullanılmak üzere toplu tutulacak.
Hallaç Grubu ( 36’ncı Alay 3’ncü Taburdan bir piyade bölüğü ile iki ağır
makineli tüfek ve Estersuvar Bölüğü): Demirkapı ( dahil) ile Biço( dahil)arası.
Teğmen Selim Grubu ( bu civardaki hudut karakol erleri, bir miktar milis ve
bir pırıldak): Biço (hariç) ile Bulakbaşı (dahil) arası.
Beyazıt Mevki Kıtaları ( 36’ncı Alaydan bir bölük, bir ağır makineli tüfek
bölüğü- iki tüfek noksan- hudut bölüğü, mahalli jandarma ve bir kısım milis) …
Beyazıt’ta bırakılmıştı. Tümen Karargahı Kutsi’de bulunmakta idi.
Bu arada, 9’ncu Tümenin harekat emrine göre durumu şu şekilde idi: Ağrının
güneyindeki asilerin, İran’a kaçmalarını engellemek amacıyla Ahuri üzerinden
hareketle Serdarbulak istikametini tutacaklardı.94
94
Reşat Hallı, a.g.e., s.213- vd.
54
3.2.2. Tedip Harekatı ve Sonucu
8 Eylül 1927’de 9’ncu Kolordu Komutanlığı tarafından verilen harekat emri
doğrultusunda 9’ncu ve 12’nci Tümen 14 Eylül 1927’de yukarıda belirtilen harekat
planı çerçevesinde tedip harekatına başlamıştır.
13 Eylül 1927’de alınan uçak keşif raporlarında, asilerin büyük kısmı
Demirkapı civarında gösterilmekle beraber Gevgeve ve Biçare civarlarında da
oldukça çok miktarda asilere ait çadırlar olduğu bildirilmiş yine 14 Eylül 1927
öğleden sonra, 9’ncu Tümen uçağının Serdarbulak’a attığı ve 12’nci Tümenin uçak
raporlarına göre, asilerin kamilen Demirkapı civarından doğuya doğru kaçmakta
oldukları bildirilmiş, bu nedenle asilerin İran’a kaçmalarını engellemek maksadıyla
bu bölgelerdeki tedip harekatına ağırlık verilmiştir.
İki Tümenin harekat planı çerçevesinde; Karabulak, Şıhlı Suyu, Demirkapı,
Örtülü, Hamzakent, Celal, Karaburun, Kanikork, Botil Ağı, Çiftlik, Cebekent,
Zorova, Tavile, Tabyan, Biço. Kozlu, Karnıyarık, Gevgeve Bulakbaşı, Serdarbulak,
Biçare ile K. Ağrı ve B. Ağrı Dağını içine alan alanda yapılan tedip harekatında
asiler büyük kayba uğratılmış; fakat özellikle Kozlu yoluyla asilerin İran’a kaçmaları
engellenememiştir. Tedip harekatına katılan birliklerin asi karşısındaki büyük
başarılarına rağmen, maalesef 16 Eylül’de 9’ncu Tümene bağlı olan 29’ncu Alay
asilerce baskına uğratılmış ve bölükleri dağıtılmıştır. Alay uğradığı baskında,
hayvanlarının tamamını, beş makineli tüfeğini ve beş subayını asilere kaptırmıştır.
Daha sonraki günlerde asiler üzerine her taraftan yapılan şiddetli taarruzlar
neticesinde 120 den fazla asi öldürülmüş, bu miktarın iki katına yakın yaralı
verdirilmiş ve asilerin bu bölgede devlete her zaman sadık kalan halktan çaldıkları
5000’e yakın hayvanda ele geçirilmişti. Bu sırada 29’ncu Alay baskına uğradığında
esir düşen beş er kaçarak Alaya katılmışlar. Asilerin eline geçen hayvanların bir
kısmı kurtarılmış, kayıp er sayısı da 17’e düşmüştür. Harekatta 17’nci Alay 2’nci
Bölük Teğmeni Hüseyin ile dört er yaralı, iki er de şehit olmuştu.12’nci Tümenin
harekatı ise bir şehit, iki yaralı hariç olmak üzere başarı ile sona ermiş. Bütün
harekat, ağır ve hafif makineli tüfeklerin desteğinde piyadenin süngü kullanması
55
şeklinde olmuştur.95 Ayaklanmanın ele başlarından İhsan Nuri, Ağrı Dağı İsyanı adlı
kitabında bu ayaklanmaya Sakan (lı) aşiretinin İran’da kalan kesiminin de katıldığını
yazmakta, buradan da anlaşılacağı üzere İran’daki Kürt aşiretleri daha önceki
ayaklanmalarda olduğu gibi bu ayaklanmada da yer almışlardır96.
Sonuç olarak, tedip harekatını değerlendirdiğimizde: 9’ncu Kolordu
Komutanlığı’na bağlı iki tümen tarafından yapılan bu tedip harekatında, Tümen
Komutanlarının emrindeki kıtaların etkin bir şekilde sevk ve idare edilememesi,
1926’daki Ağrı harekatında görülen hatalardan ders çıkarılmaması, arazinin pek
arızalı ve Eylül ayına rastladığından susuz oluşu, 29’ncu Alay Müfrezesini 16
Eylül’de
uğradığı
baskın
yüzünden
tedip
harekatı
tam
gerçekleştirilememiş İran dahiline kaçan asiler aynı bölgede yer yer
anlamıyla
ve zaman
zaman çapulculuk hareketlerine devam etmişlerdir. Kış mevsiminin gelmesi ve
devamlı kar yağışı sebebiyle yeni bir tenkil harekatı yapılamamış ve mahalli
çatışmalara sebep olan eşkıyalık hareketleri devam etmiştir.
9. Kolordu Komutanlığı Kürtlerin bu sırada Ağrı’da sözüm ona bir “Kürt
Cumhuriyeti” kurma hayali içinde olup Kürt Bayrağı çekmek, şuna buna belge
vermek hareketiyle bir organlaşma siyaseti eğiliminde olduklarını saptamıştır ki Batı
kaynakları 1927-1931 yılları arasında Ağrı Dağında bir Kürt Cumhuriyeti
kurulduğundan söz eder. Kışlalı
“1928’de İhsan Nuri iyi eğitilmiş, iyi
silahlandırılmış disiplinli binlerce adamıyla İbrahim Haso Telli’nin başkanlığında
bir Kürt Devleti kurmuştur, ‘Ağrı Cumhuriyeti” böyle doğmuştur demektedir.”97
3.2.3. Karaköse (Ağrı) Takip Bölgesi Komutanlığının Kurulması
Eylül 1928 başlarında, 1’nci Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey’in, Ağrı Dağı
bölgesinde gittikçe önemini arttıran bir Kürt – Ermeni birleşmesi siyasetinin
belirtileri dolaysıyla gereken tedbirlerin alınmış olmasına rağmen takip bölgeleri
meydana getirilmesi hakkında öneride bulunmuştur. Aynı zamanda 9’ncu Kolordu
95
Reşat Hallı, a.g.e., s.215 – vd.
İhsan Nuri, a.g.e., s.25
97
Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma,Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996,
s.114 – vd.
96
56
Komutanı Sedat Paşa; sadece bu günkü duruma bakmayıp, Kürt haydutluğuna karşı
devam etmek üzere alınması gereken bir takım tedbirler ortaya koymuştur:
Haydutluğa uğrayan bölgede ve aynı zamanda haydutların sığındıkları Ağrı
Dağı havalisine karşı iyi bir istihbarat ve kontr-propagandaya ihtiyaç vardır. Bunun
için de Ağrı (dahi) – Balıklı Gölü – Ahtalar Gediği – Hasan - …, hattının güneyinde
görev yapacak ve merkezi Karaköse’de bulunacak haber alma örgütü meydana
getirmek gerekirdi ve bu örgüt, Kürtlerin durumu ve haydutların hareketlerine dair
çabuk bilgi edinecek, propaganda ve özellikle silah kaçakçılığının önüne geçecek ve
alınan haberleri merkeze ulaştıracak kişiler ve gereçlerden kurulmuş olmalıydı.
Bölge halkı çoğunlukla Kürt olup haydutlara karşı olsalar da bazen milliyet nedeni,
bazen de korktukları için yataklık etmekten kendilerini alıkoyamamaktadır.
Kıtalar bu günkü yerlerinde bırakılsalar dahi bunların büyük bir kısmı transit
yolunun korunmasına angaje edileceği içindir ki, büyük birliklerin varlığından
beklenen yarar sınırlanmış olacaktı. Bu itibarla hem transit yollarının korunmasında
kullanılmak ve hem de gereğinde asiler üzerine saldırılacak kuvvetlerin eşliğine
verilmek üzere, Kolordu emrinde makineli tüfek ve hatta küçük çaplı topla
donatılmış hiç olmazsa altı adet zırhlı otomobil bulunması, ayrıca, eşkıya harekatına
vaktinde ve zinde kuvvet gönderebilmek için da altı adet her biri 10-12 kişi
taşıyabilecek kamyonete ihtiyaç vardır.
Diğer önemli bir hususta, Kürt haydutluğu ve siyasi teşebbüsleri, İran ve
Ermenistan’dan beslendiği sürece müzmin bir halde kalacağı içindir ki, yapılacak
siyasi teşebbüslerle bunun önlenmesi gerekirdi.
Takip Komutanlığı kurulması uygun olmakla beraber
bu Komutanlığa
haydutlara yataklık eden veya başka suretlerle yardım eden köylerin tahrip veya
yakılması yetkisi de verilmeli idi. Bu konularda fikir birliğine varıldıktan sonra
Genelkurmay Başkanlığının 20 Eylül 1928 tarihli emirleri ile bir “ Karaköse Takip
Bölgesi Komutanlığı” kurulmalı ve Komutanlığına, 1’nci Süvari Tümen Komutan
Vekili atanmalı idi.
Bu görüşlerin Genelkurmayda birleşmesi üzerine Karaköse Takip Bölgesi
Komutanlığı, 1 Ekim 1928’den itibaren görev yapmak üzere teşkil edildi ve
Kolordunun önerisi üzerine Komutanlığına da,
Albay Galip atandı.
57
9’ncu Tümen Komutanlığına da
Takip Müfrezesinin kurulması ve mevsimin kışa girmesi dolayısıyla bölgede
kısmi bir sükun hasıl oldu ise de, Ağrı bölgesinde yer yer devam eden haydutluk
hareketlerinin önünü almak mümkün olamadı98.
3.3. ÜÇÜNCÜ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI
3.3.1 Ağrı Dağı Ayaklanmasına Katılan Asiler ve Bunların Elebaşları
Ağrı Ayaklanmasına katılan asilerin miktarını kesin tespit etmek mümkün
olmamakla birlikte çeşitli kaynaklardan asilerin miktarı hakkında bazı bilgiler
alınabilmektedir. Genelkurmay belgelerine göre: Bazen eşkıya miktarı 250 kişi kadar
gösterildiği halde, bazen de 3000 kadar oldukları ifade edilmiştir, 1929 senesi
sonunda alınan bilgilere göre eşkıya miktarı 350 süvari, 120 kadar da yaya idi. Bu
duruma göre asıl Ağrı asileri ile yardımcılarının her ihtimale karşı ortalama 2000
silahlı oldukları kabul etmek doğru olur99. 11 Ağustos 1930 tarihli İngiliz Gizli
Belgelerinde ise asi miktarı olarak: Toplam 3000 kadar silahlı asi var ve bu rakam
komşu aşiretlerden geleceklerle birlikte kolayca 5000’e çıkabilmektedir, aynı
zamanda Kürtlerin 13 makineli tüfeği ve topları bulunmaktadır denilmekte100.
Bu asiler, başlıca Hasan Örenli, Şiphanlı, Haydaranlı, Milanlı, Hasananlı,
Zerkanlı, Cibranlı, Mokorlu aşiretlerine mensuptur. Bunların yanında Ağrı
Ayaklanmalarına katılan İran aşiretleri de vardır. Bunlar, genel olarak Celali adı
altında: Cinikanlı, Melhikanlı, Sakanlı ve Kızılbaşoğulları aşiretleri idi.
Bu aşiretlerin ve asilerin başlıca elebaşları: İbrahim (Bro) Haso Telli, Şeyh
Abdülkadir, Şimikanlı Timur, Abdülkadir’in oğlu Resul, Şeyh Tahir, Şeyh Fevzi,
Halis, Ferzende, Musa Lezgi, Halit Aga, Lezgi Suli, Tozu Ağa, Ali Aksu… idi101
Bunların hepsinin başında şu üç isim bulunuyordu: İhsan Nuri , İbrahim Haso Telli
ve Ermeni Zilan ( Ardeşir Muratyan) .
98
Reşat Hallı, a.g.e., s, 227 – vd.
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992, s. 89,90
100
M. Kalman, a.g.e., s. 206-207
101
Genelkurmay Belgelerinde Kürt isyanları 2, a.g.e., s. 89 – vd.
99
58
Genelkurmayın Belgelerine ek olarak, 1931 yılında Ankara Ticaret Odası
tarafından bastırılan Taşnak – Hoybun adlı kitapçıkta bu asi elebaşlarının unvanları
da verilmektedir:
İbrahim Haso Telli: Celali aşireti reisi ve Birinci Ağrı Mıntıkası Valisi
İhsan Nuri: Hoybun Fevkalade Komiseri ve Ağrı Başkumandanı
Şemikanlı Timur: Ağrı Jandarma Kumandanı
Ferzende: Şark ve Cenup Kumandanı
Şeyh Abdülkadir: Garp Cephesi Kumandanı ve Şeyhülislam
Şeyh Tahir: Dışişleri sorumlusu ve vergi memuru
Seyid Abdülvehhap: İçişleri sorumlusu olup, Ercişlidir.
Seyid Resul: Seyid Abdülvahap’ın kardeşi olup, Erciş ve Zilan Harekatına,
Ahlatlı Kör Hüseyin Paşanın oğulları Nadir, Mehmet ve Ermeni Abraham
Şigo ile iştirak etmiştir.
Kigam Yahut Kerem: Karaköseli bir Ermenidir. Ağrı’da kuryelik etmiştir102
Yukarıda saydığımız asi elebaşlarından, İhsan Nuri, Bro, ve Taşnakların
Hoybun nezdindeki
temsilcisi Zilan hakkında
daha ayrıntılı bilgiler aşağıda
verilmiştir.
3.3.1.1 İhsan Nuri: Hoybun Fevkalade Komiseri ve Ağrı Kuvvetleri Başkumandanı
İhsan Nuri, 1893 yılında Bitlis’te doğmuş ve Cibranlı aşiretine mensuptur.
İlköğrenimini Bitlis’te tamamlamış ve sonra Erzincan’daki Askeri Rüştiye
Mektebine devam etmiş oradan da İstanbul Harp Okuluna gelerek yüksek öğrenimini
tamamlayan İhsan Nuri 1910 yılında teğmen rütbesiyle Osmanlı Ordusunda göreve
başlamıştır. Osmanlı Ordusunda çeşitli görevlerde bulunduktan sonra Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Türk – İran sınırındaki Beyazıt Vilayetinde
Hudut kuvvetlerinin komutanlığına getirilmiştir.103
12-28 Eylül 1924’te patlak veren Nasturi İsyanını bastırmakla görevli 18.
Alay 1. Bölükten İhsan Nuri, beraberinde Vanlı Tgm. Hurşit, Tgm. Rasim, Tgm.
Rıza Tevfik ve emrindeki 275 er ( bazı kaynaklarda bu sayı 351) birliklerinden
102
103
Taşnak – Hoybun, Ankara Ticaret Odası Matbaası , Ankara, 1931, s. 28
İhsan Nuri, a.g.e., s. 7 – vd.
59
kaçarak isyana katılmışlar
104
isyanın başarısız olması üzerine Irak’a oradan da
İran’a kaçan İhsan Nuri, Şeyh Sait Ayaklanmasının başlamasıyla Saray üzerinden
Türkiye’ye girmiş ve Ayaklanmaya katılmıştır. Bu ayaklanmasında başarısızlığa
uğraması üzerine tekrar İran’a kaçan İhsan Nuri, 1926’da Ağrı Ayaklanmasının
başlamasından sonra 1927’de kurulan ayrılıkçı Kürt Cemiyeti, Kürt – Ermeni
dayanışmasının ürünü Hoybun Cemiyetinin kararıyla 1927’de yanında 20 kişilik asi
grubuyla silahlı propaganda ve örgütlenmeyi başlatmak amacıyla yeniden Türkiye
topraklarına girmiş, ilkin Erzurum bölgesinde faaliyetlerine başlamış ve daha sonra
da başkumandan sıfatıyla Ağrı
merkezli ayaklanmayı idare etmiştir105. Eylül
1930’da Türk Kuvvetleri tarafından ayaklanmanın büyük bir başarı ile bastırılması
üzerine Ahuri üzerinden İran’a kaçmıştır.
İran’a kaçan İhsan Nuri, İran’dan siyasi iltica talebinde bulunmuş ve bu talep
İran tarafından kabul edilmiştir. Bazı kaynaklara göre daha sonra İran ordusunda da
görev almıştır. 18 Mart 1976 günü bir motosikletin çarpması sonucu yaralanan İhsan
Nuri 25 Nisan 1976’da ölmüştür. İhsan Nuri evli olup eşinin adı Yaşar’dır.106
Ayaklanma döneminde İhsan Nuri ile ilgili bir takım bilgiler dönemin Türk
Basınına da yansımıştır. Bunlar:
“İhsan Nuri: Ağrı Dağındaki asileri, firari yüzbaşı İhsan Nuri isminde bir
hainin idare ettiği anlaşılmaktadır. İhsan Nuri, şakilerin Ağrı Dağı kumandanı
namıyla çalışmakta ve üç mekanizme ağırlığında altın maaş almakta imiş. İhsan’ın
Üsküdar’da oturan zevcesi Yaşar Hanım bir müddet evvel Halep yoluyla kocasının
yanına gittiği söylenmektedir”107.
“İhsan Nuri’ye asiler müşir rütbesini vermişler kendisine paşa denilmektedir.
Dağdaki bu reisler muntazam haki elbise giymekte ve pantolonlarında kalın kırmızı
zırhlar bulunmaktadır. Hoybun cemiyeti tarafından kendilerine verilmiş nişanlar
göğüslerinde görülmektedir. Kollarında rütbelerinin işaretleri vardır. Bu işaretler
kırmızı, beyaz ve yeşil renktedir. Kalpaklarında küçük ve büyük Ağrının şekilleri
sırma ile işlenmiştir. Asilerin harekatını İhsan Nuri idare etmektedir”108.
104
Hüseyin Koca, a.g.e.,s 301
İhsan Nuri, a.g.e., s. 9
106
M. Kalman, a.g.e., s.228 – vd.
107
Vakit, 20 Temmuz 1930, s.2
108
Vakit, 22 Temmuz 1930, s.2
105
60
“Asilerin Başı: Ağrı Dağı şakilerinin başında bulunan İhsan Nuri’nin
hüviyeti hakkında bazı yeni malumat gelmiştir. İhsan Nuri Bitlislidir. Harbiye’den
mezun makineli tüfek zabitidir. Sivas Kongresinde bulunmuş o zaman Gazi
Hazretlerine arzı hizmet etmiş; fakat Kürtler hakkında ki müddeiyatının
reddolunmasına kızarak dağa çekilmiştir. Karısı Türk’tür. Asilerin başında müşir
unvanının taşımaktadır”109.
1 Ağustos 1930 tarihli
Vakit Gazetesinde, İhsan Nuri’nin bir fotoğrafı
yayınlanmıştır. Bu fotoğrafın altında “Ağrı Dağı eşkıyasının ele başı İhsan Nuri
haini” yazmaktaydı.
3.3.1.2 İbrahim (Bro) Haso Telli: Ağrı Valisi
İbrahim Haso Telli, Kürtler arasında Bro Heski Telli ismiyle tanınıyordu.
Celali aşiretinin Hese Sori ailesindendir. Hoybun tarafından kendisine “paşalık” ve
“Ağrı Valisi” unvanı verilmiştir110.
Bro’nun adındaki Haso babasının ismi, Telli’de annesinin ismi olup, Birinci
Dünya Savaşında Ağrı’ya Rus birliklerinin girmesini engellemiştir. Kendisi Ağrı’nın
Şiflike köyünde yaşamakta idi. Fakat, 1926’da Yusuf Taşo ile birlikte devlete
başkaldırarak, Ağrı Ayaklanmalarını başlatmıştır. 1927’de Hoybun tarafından
Ağrı’ya gönderilen İhsan Nuri ile birlikte 1930 Eylül ayına kadar Türkiye
Cumhuriyeti’ne karşı faaliyet bulunmuş,
bu süreçte sözde Ağrı’da kurdukları
devletin ( Hoybun Cemiyeti adına) valiliğini de yürütmüştür.
1930’da Ağrı Ayaklanmaları Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük zaferiyle
bastırılınca İhsan Nuri ile birlikte İran’ a kaçmış, 1931 yılında da bir çatışmada
öldürülmüştür.
M. Kalman’ın verdiği bilgiye göre Bro’nun torunları Beyazıt’ta yaşamakta ve
oğlunun sonradan Çoktin soyadını aldığını ve Çiftlik köyünde yaşadığını
yazmaktadır111.
109
Vakit, 27 Temmuz 1930, s. 2
İhsan Nuri, a.g.e., s.19,20
111
M. Kalman, a.g.e., s.232
110
61
Bro ile ilgili dönemin gazetelerinde az da olsa bilgi verilmektedir: “ …
Verilen malumata göre Ağrı Dağ’ında bulunan eşkıyanın başında kendisine müstakil
Kürdistan Cumhur Reisi namını veren Bro Haso Telli Paşa (!) vardır. Bro babası ve
anasının isimlerini kullanmaktadır. Hasan babasının, Telli anasının ismidir”112.
3.3.1.3 Ermeni Zilan (Ardeşir Muratyan113) ve Baron Vahan
Yukarıda anlatımlarımızda da değindiğimiz üzere bu ayaklanmanın tertip
komitesi Hoybun Cemiyetidir. Hoybun Cemiyetini kuranlar ise Taşnak Ermenileri ve
Kürtlerdir bu sebepten Ağrı ayaklanmalarında İhsan Nuri’nin yanına Taşnak örgütü
bir temsilci göndermiştir. İşte bu kişinin adı Ardeşir Muratyan’dı ( Pek çok kaynakta
bu kişi Zilan olarak zikredilmektedir) bu şahıs Zilan Kürtleri arasında iyi
tanınıyordu. Muradyan Hınıs’a yakın bir Ermeni köyünden idi.
Taşnakların, Ağrı Dağındaki bu temsilcisi, 1929 yazında amcasının oğlu ile
görüşmek amacıyla Aras Nehrinden Rus sınırına geçmesi üzerine Rus ordusu
tarafından yakalanmış, önce Erivan’a oradan da Tiflis’e götürülerek tutuklanmıştır.
Ardeşir Muratyan’ın Ruslarca tutuklanması üzerine 1930 yılında Taşnaklar
Ağrı Dağı’na yeni bir temsilci göndermişlerdir. Bu yeni temsilcinin adı Vahan’dı. Bu
kişi Rus ordusunda görev yapmış eski bir subay olduğundan, onun askeri
tecrübelerinden faydalanılmıştır. İhsan Nuri kitabında bu konuda şöyle demektedir:
“Bunlar beş tane Ermeni idiler, Bundan birkaç gün önce Ağrı’ya gelmişlerdi.” Fakat
Türk ordusunun güçlü askeri harekatından korkan ve Türk ordusunun eline geçmek
istemeyen Vahan ve beraberindekiler bir gece Ağrı’dan kaçmışlardır114.
3.3.2. Ağrı Dağı ve Çevresinde Sözde Askeri ve Siyasi Örgütlenme
İhsan
Nuri’nin
Ağrı’ya
askeri
komiser
olarak
Hoybun
tarafından
atanmasından sonra İhsan Nuri Ağrı’da askeri bir örgütlenme kurmaya çalışmış,
112
Vakit, 22 Temmuz 1930, s.2
Ardeşir Muradyan o dönem Zilan Bey adıyla bölgede faaliyet yürüttü. Yakalanıp tutuklandıktan
sonra uzun dönem gerçek ismi Hoybun cemiyeti’nce saklı tutuldu. Gerçek ismi ilk kez Garo Sasunü
tarafından 1969 yılında açıklandı.
114
İhsan Nuri, a.g.e., s.29 – vd.
113
62
asilerin er sıfatında olanlara üniforma giydirmiş, bunların başlarına kum adını
verdikleri kenarsız şapkalar taktırmıştır, şapkaların üzerinde küçük ve büyük
Ağrı’nın sembolü olan metal bir arma bulunmaktaydı. Subaylarda ise Ağrı yerine
Hoybun’un arması bulunuyordu. Hoybun’un arması: Bir tarafında bir buğday
sembolünün arasında bir hançer ve diğer tarafında isi divit uçlu kalem vardı. Üçü
birbirine yapışık halde, hançerlerin kabzasından çıkan güneş ışınları altına
giriyordu115. Ayrıca subayların pantolonlarının yanlarında kalın kırmızı zırhlar
bulunuyordu.
Asiler, askeri örgütlenmenin yanı sıra Hoybun’un amaçları ve desteği
doğrultusunda Hoybun Cemiyeti tarafından kendisine Ağrı Valisi ve Paşalık unvanı
verilen İbrahim Haso Telli liderliğinde siyasi örgütlenmeyi de kurmaya
çalışmışlardır. Ayaklanmanın ele başı İhsan Nuri’nin Ağrı Dağı İsyanı adlı kitabında
yer alan bilgilere ve dönemin batılı kaynaklarına göre asiler 1926-1930 yılları
arasında Ağrı Dağı merkezli sözde bir Kürt Devleti kurmuşlardır. Bu hususta 16
Nisan 1930 tarihli bir İngiliz Gizli Belgesinde şunlar yazmaktadır: “ Şu anda Ağrı
Dağı çevresinde, içinde bir dışişleri bakanı bile bulunduğu sözde bir Kürt
Hükümeti’nin var olduğu söylenmektedir”116. Öyle ki bu sözde devletin sınırları,
bayrağı, marşı dahi bulunuyordu. İbrahim Haso Telli yönetimindeki bu sözde
devletin, dış işler bakanı, Şeyh Tahir, içişler bakanı, Şeyh Abdülvehhap’tı. Aynı
zamanda Hoybun tarafından gönderilen üç renkli bir bayrağı da bulunuyordu. Bu
bayrak enine çizgiler halinde üst kısmı kırmızı, orta kısmı beyaz, alt kısmı da mavi
renkte olan ve ortasında güneş sembolü ile Arap harfleri ile yazılmış “ Hoybun”
yazısı bulunmakta idi. Bu resim 17 Ağustos 1930 tarihli Vakit gazetesinin 1.
sayfasında yayınlanmıştır.117
Sözde Kürt Devletinin sınırı ise: Ağrı’nın batısından doğup, yine Ağrı’nın
batısından dolanarak akan “ Şıhlı Suyu’idi.118 Sözde Kürt Devletinin bir de marşı
vardı.
Bu arada Ağrı asilerinin lideri olan ve kendisine Ağrı Kuvvetleri Kumandanı
diyen İhsan Nuri’nin ayaklanmadaki amacını şöyle belirtiyordu: “ Ağrı’yı düşmana
115
İhsan Nuri, a.g.e., s.47
M. Kalman, a.g.e., s.91
117
Vakit, 17 Ağustos 1930, s. 1
118
İhsan Nuri, a.g.e., s.27
116
63
teslim etmeden, onlara yer yer darbeler vurarak çete savaşı ile devletin bu topraklar
üzerindeki nüfuzunu kırıp onlar arasındaki bağımsızlık düşüncesini hakim hale
getirerek toplu bir ayaklanmaya hazırlanmaya çalışıyorduk. Bu taktik Hoybun
merkezince belirlenmişti”119. Buna ek olarak Türk Basınına göre ayaklanmadaki
amaç şu idi: “ İsyan ve tecavüz hadisesinin ortaya çıkışından anlaşıldığına göre asıl
ayaklanma vaziyetinde bulunan adamların maksadı yalnız Ağrı Dağı mıntıkasında
bir kıyam harekatı uyandırmak değildi. Bunlar Erciş’i almak, oradan Murat Gölü
tarikiyle cenuptaki şark vilayetlerine sarkmak, oradan da, Diyarbakır’a kadar geniş
bir sahada isyan ve kıyam hareketi hazırlamak emelini takip ediyorlardı”120.
Peki, 1926’da başlayan ve 1927’de itibaren örgütlenen bu ayaklanma, asilerin
amaçları, kurulan sözde Kürt Devleti karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve
ordusu ne yapıyordu?
3.3.3. Af Kanunu ve Hoybun Bildirisi
Türkiye Cumhuriyeti, bu ayaklanmanın Türkiye dışında planlanıp, yine ülke
dışındaki bölücü çevrelerce uygulanmaya konduğunu bildiği ve kendi silahını, kendi
vatandaşına kullanma taraftarı olmadığından ve yine bölgedeki meskun halkın pek
çoğunun devlet yanında olmasına rağmen ayaklanmacıların baskısı altında zarar
görmesini istememesinden, bölge halkına zarar vermemek amacıyla başlangıçta
genel bir harekata sıcak bakmamıştır.
Bu amaçla 9 Mayıs 1928’de TBMM tarafından af kanunu çıkartılmıştır. I.
Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey, bunun üzerine şu beyannameyi yayınlamıştır:
“Saygıdeğer Vatandaşlarım,
Bölge sakinlerinin birbirlerinin şerefine, malına ve hayatına bir halel
getirmeksizin, huzur içinde kendi iş güçleriyle uğraşmaları ve böylece evlerinde
mutluluk ve refah içinde yaşamaları için Türkiye Cumhuriyeti, cehalet ve safdilliliğin
kurbanlarına evlerine dönme ve sakin ve verimli bir yaşam sürme fırsatını tanıma
alicenaplığını göstermiştir.
119
120
ihsan Nuri, a.g.e., s.48
Vakit, 14 Temmuz 1930, s.1
64
Batı vilayetlerine nakledilmiş olan kişiler evlerine dönmüştür. Bu kişiler
vatandaşlık görevlerini yerine getirerek bütün sivil hak ve özgürlüklerden barışçı bir
şekilde yararlanmaya devam etmektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti, 9 Mayıs 1928 tarihinde ilan edilen kanunla bu
bölgelerdeki sıkıyönetim dönemi boyunca girişilen zararlı eylemlerin sorumlularına
karşı kovuşturmaları sürdürmeme kararı vermiştir. Tutuklulara özgürlükleri
verilmiştir ve aman dileyen suçlular şu anda vatandaşlıklarından doğan bütün hak ve
özgürlüklerden istifade etmekte ve serbesti içinde yaşamaktadırlar.
Cumhuriyet Hükümeti, 9 Mayıs 1928 tarihinde ilan ettiği kanunun kapsamını
daha da genişleterek 30 Mayıs1928 tarihine kadar girişilmiş tüm zararlı eylemlerin
af dileyerek yetkili makamlara teslim olan sorumlularına karşı her türlü
kovuşturmayı durduran başka bir kanun daha yayımlanmıştır. Bu kanunla,
hükümetimiz vatanının bütün çocuklarına karşı beslediği sonsuz ilgi ve alicenaplığı
kanıtlamak istemiştir.
Sevgili Vatandaşlar,
Tüm bu zararlı eylemlerin affı için hükümetin tanıdığı süre 14 Mayıs 1928
tarihinden itibaren üç aydır. Bu açıklamamla henüz yetkili makamlara teslim
olmamış vatandaşlarımı kendilerini bekleyen ailelerine, karıları ve çocuklarına
kavuşmak ve sakin bir yaşam sürdürerek kendi işleriyle ilgilenmek üzere bu fırsattan
yararlanmak için acele etmeye davet ederim.
Hükümetin
tutuklanmayacağına
emirlerine
hapse
uyan
hiç
atılmayacağına
kimsenin
ya
da
haksız
olur
bir
şekilde
olmaz
şekilde
cezalandırmayacağına herkesin kesin olarak inanması önemlidir. Ancak şunun da
bilinmesi lazımdır ki, kanunlara en ufak bir itaatsizlikten doğacak ceza daha önce
işlenmiş ve affedilmiş suçlar da dikkate alınarak arttırılacaktır.
Bütün vatandaşlarım nüfus idarelerinin kayıt kütüklerindeki durumlarını
normalleştirmek için yetkili makamlara başvurarak hükümetimizin alicenaplığının bu
yeni kanıtından yararlanmakta acele etmelidir. Mahkemeler veya sorgu hakimlikleri
de incelenmekte olan dosyaları kapatılmalı ve diğer vatandaşların arasında alnı açık
bir şekilde şerefle yaşayabilmeleri ve itibarlarının tamamen iade edilebilmesi için
gerekli formaliteleri yerini getirmelidirler
65
Bir kimsenin kendi yaşamını mahvederek, yuvasını yıkarak kazanacağı hiçbir
şey yoktur. Bu tür eylemler cesur ve yiğit kişilere yakışmaz . Bütün Türk
vatandaşlarının görevi, vatanına ve Türk milletine faydalı hizmetler göstererek
ailesine ve çocuklarına onurlu ve saygıdeğer bir aile reisine yaraşır bir isim
bırakmaktır.
Bu nedenle, çıkarcı bireylerin entrikalarına alet olmak yerine, zenginleşmeye,
ekin alanları ve evler edinmeye, ailenizi ve çocuklarınızı mutluluk ve refah içinde
yaşatmaya çalışın. Bir insanın bu dünyada gerçekleştirebileceği en onurlu faaliyet
var olanı yıkmak değil, varolmayanı yaratmak ve yükseltmektir”121.
Genel Müfettiş
İbrahim Tali
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu iyi niyetli yaklaşımı karşısında, dini, dili, tarihi,
kültürüyle Türk’ün bir parçası olan saf ve cesur kardeşlerimizin ruhlarında bir iblis
gibi çalışan emperyalizmin maşası Hoybun Cemiyeti Kürt kardeşlerimizi kandırmak
için şu bildiriyi yayınlamıştır: 122
“ Ey Kürtler, biliyorsunuz ki Türk Hükümeti Kürtler için son günlerde sözüm
ona bir af çıkarmıştır. Bu affı çıkarmakta Türk Hükümeti’nin amacı, Türkiye sınırları
dışında yaşayan Kürt milliyetçileriyle, halen dağlarda isyan halinde olan içerideki
Kürtleri hile ile ele geçirmektir. Hoybun Kürt örgütü bu kritik dönemde Kürt ulusuna
bu konuda uyarıda bulunmayı kutsal bir görev sayar.
Her şeyden önce şunu söyleyelim ki, Türklerin ilan ettikleri bu af, kesinlikle
samimi ve gerçek bir af değildir. Türkler kendi kontrolleri dışında bulunmakta olan
Kürtleri ülkeye getirerek tevkif etmek istiyor. Çünkü:
1.Türk Hükümeti’nin içeride isyan halinde olan Kürtlere kuvvet yoluyla
boyun eğdirme ümidi yoktur. Ülkenin dışında olan Kürtlerin ise Türk Hükümeti’nin
sözüne güveni hiç yoktur. Geçen üç yıllık devre içinde Türk Hükümeti’nin güttüğü
siyaset her ne kadar Kürt halkına çok pahalıya mal olduysa da bu siyaset aynı
zamanda Türk devleti için daha da büyük zararlara ve zorluklara mal olmuştur.
Bunun için Türk Hükümeti, Kürt isyancılara ve sınır dışındaki milliyetçi Kürtler
121
122
M. Kalman, a.g.e., s.67 – vd.
M. Kalman, a.g.e., s.69 – vd.
66
sorununu kolay bir yolla çözümlemeyi planlamaktadır. Bu çözüm yolu, ise affa
inanıp teslim olurlarsa mutlaka yok edileceklerdir.
2. Türkiye’de barış, kanun ve düzen mevcut değildir. Avrupa ve Amerika
Türkiye’ye güvenmemekte, bu ülkelerin günlük basını devamlı olarak Türkiye
içindeki kargaşalıklardan ve Mustafa Kemal idaresinden hoşnut olmayan Kürtlerin
isyan halinde oluşlarından ve bu hareketlerinde haklı olduklarından belirtmektedir.
Türkler, dünyaya Türkiye’nin barış içinde olduğunu göstermek ve Batı’nın güvenini
kazanmak onlardan ekonomik yardım koparabilmek umuduyla bu affı gerekli
bulmaktadır. Kısacası bu af sadece Türklerin çıkarları göz önüne alınarak
planlanmış ve Kürtleri yeni bir tuzağa düşürme amacını gütmektedir.
3. Ulusumuzun üç yıldır devam ettirdiği isyan ve gösterdiği kahramanlıkları
sayesinde, bugün dünyanın her tarafında Kürtlerden bahsedilmekte, Türklerin
canavarlıkları anlatılmakta ve bir Kürt halkının varlığı kabul edilmekte ve bu halkın
özgürlüğünü amaçladığı kavranılmaktadır. Türkler bu sahte af ile amaçladığı
kavranılmaktadır. Türkler bu sahte af ile bir Kürt sorununun olmadığını dünyaya
inandırmak istemektedirler. Eğer dışarıda bulunan Kürtleri de geri getirebilirlerse,
onları da yok edip artık dünya kamuoyunu, bir Kürdistan’ın varolmadığına
inandıracaklardır.
4. Türkler, yabancı devletler tarafından gelebilecek hücumlardan korkmakta
ve herhangi bir savaş olduğunda, Kürtlerin bu fırsatı kullanarak kendi
bağımsızlıklarını ilan etmelerinden endişelenmekte ve bunun için de şimdiden Kürt
gücünü boğmak istemektedir.
5. Hoybun örgütü, Türk Hükümeti için büyük bir endişe teşkil etmektedir.
Türk Hükümetleri bundan önce de suikast ve hile yoluyla Kürt örgütlerini dağıttı.
İşte şimdi de Hoybun’u dağıtmak istiyorlar. Halbuki bütün Kürt Ulusu da kendi öz
örgütü olan Hoybun öncülüğünde bağımsızlığına kavuşma isteğindedir. Bu
nedenlerdir ki, Türk idaresinin en büyük arzusu Hoybun’u dağıtmaktır. Af
çıkarılmasının gerçek nedeni işte budur…”
Yukarıdaki bildiriden de anlaşılacağı üzere, bu bildiri tamamiyle kendi
geleceğinden korkan Hoybun cemiyetinin Kürt kardeşlerimizi kandırmaya yönelik
yayınlanmış olduğunu görmekteyiz. Bildiride, Türk Hükümeti’nin Kürtleri kuvvet
yoluyla boyun eğdirmeye ümidi yoktur. Bu nedenle af çıkardığı…vb. ifadeler yer
67
almaktadır. Fakat, kısa bir süre sonra da anlaşılacağı üzere Türk Hükümetinin af
kanunu
çıkarmaktaki
amacı:
Vatandaşlarına
karşı
istememesindendir ki Hoybun’un Ağrı askeri komiseri
kuvvet
kullanmayı
firari İhsan Nuri’nin
ayaklanmanın bastırılması üzerine kitabında yazdığı şu ifadeler Türk Hükümetinin ve
ordusunun gücünün boyutunu göstermektedir. “Kürtlerin hücumubaşlamıştı, fakat ne
fayda denizde sıkılan bir mermi, nasıl su dalgalarına çarpıp bir daha geri gelmez ve
suya yem olursa bizim de durumumuz öyleydi” 123.
Hoybun Bildirisi’nde yer alan “Kürtler bu affa inanıp teslim olursa mutlaka
yok edilecektir” ifadesinin Kürt halkını kandırmayı amaçladığı ortadadır. Asilerin
elebaşı İhsan Nuri’nin Kitabında yer alan “Bu kanun üzerine, Kürtlerin bir kısmı
gidip devlete teslim oldu. Devlet teslim olanların silahlarını ellerinden almadığı gibi,
ayrıca onları ödüllendirdi”124.l Sözü bu bildirinin bir yalan olduğunu ortaya koyan
kanıtlardan biridir.
Bildirideki bir diğer yalanda, Avrupa ve Amerika Basının Kürtlerin yanında
ve haklı olduğu yönündeki sürekli yayınlar yaptığı konusunda idi. Evet Türkiye’yi
suçlayan birkaç Avrupa Basını vardı. Bunlarda emperyalizmin yalancı kalemlerinin
yaptığı yayınlardı. Onun dışında dönemin Alman, Rus, hatta Arap Basını başta
olmak üzere konuya ilgi duyan devletlerin basına bakıldığında bu ayaklanmada
Kürtlerin emperyalistler tarafından kandırıldığını ve maşa olarak kullanıldığı
yazmakta buna bir örnek olarak, Londra da yayınlanan Sphere Dergisi’nde, Leydi
Drumond Heyin Kürt Ayaklanmasına ilişkin bir makalesinde: “ Kürt İsyanı
mutaassıp Kürdün; garplılaşan Türk’e kıyamıdır”125 ifadesini kullanmaktadır.
Yukarıdaki yazılanlardan sonra bu bildiri o halde şunu amaçlamakta idi:
Devletine sadık Kürtleri kandırarak kendi çıkarları için maşa olarak kullanmak.
Çünkü, Hoybun’un asıl amacı Kürtlere hizmet etmek değil, Ermenilere hizmet
etmekti. Ne yazık ki yalanlarla dolu bu bildiri bölücüler arasında etkili olmuş ve af
kanunuyla beklenen amacın gerçekleşmesine engel olmuştur. Bunun üzerine Türkiye
Cumhuriyeti askeri harekat hazırlıklarına başlamıştır.
123
İhsan Nuri , a.g.e., s.81
İhsan Nuri, a.g.e., s.29
125
Vakit, 8 Ağustos 1930, s.1
124
68
3.3.4. Harekat Kararı ve Hazırlığı
28 Aralık 1929’da Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanı Atatürk’ün
başkanlığında ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile I. Genel Müfettiş
İbrahim Tali Bey’in de hazır bulundukları bir toplantıda, 1930 senesi Haziran’ında
Ağrı’ya karşı tenkil harekatı yapılması kararlaştırıldı ve ilgili makamlara bildirildi.
Bakanlar Kurulunun bu kararı üzerine Genelkurmay Başkanlığının 7 Ocak
1930’da gereği için 9. Kolorduya verdiği emir özetle şöyle idi:
“1930 senesinde Ağrı’ya karşı yapılacak harekata dair 29 Aralık 1929 gün ve
8692 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ayrıca yazılı olarak gönderilmiştir. Bu kararname
gereğince Bulakbaşı ile Şıhlı köyü arasında asilerle meskun olan köyler ile sığınılan
yerler işgal edilerek asiler geçim üssünden yoksun bırakılacak ve bölge eşkıyadan
temizlendikten sonra Ağrı tepeler hattına doğru takip edilerek işgal edilen bölgede
garnizonlar inşa edilecek ve bunlardan yalnız seyyar jandarma alayları için lazım
olan yerlerden başka meskun yer bırakılmayacaktır.
Bu suretle iaşe ve iskan ihtiyacından tamamıyla yoksun olan asiler ya
dağılacak ya da İran’a sığınmaya mecbur olacaktır. Bu takdirde mesele İran’la
halledilecektir. Harekatı 9. Kolordu Komutanı Salih ( Omurtak) idare edecektir.
Ağrı harekatı ile görevli 9. Kolordu Komutanlığının yaptığı hazırlık arasında
Iğdır ve Beyazıt bölgelerinde çeşitli istikametlerde yaptırdığı arazi incelemesi
sonucu; bölgenin taktik harekata etkisi, kararlaştırılmış plana göre harekatın Eylül
ayına bırakılmasına dair 3 Mayıs 1930’da yaptığı teklifi genellikle uygun mütalaa
eden Genelkurmay Başkanlığı, kendi görüşünü de eklemek sureti ile bu teklifi 6
Mayıs 1930’da Başbakanlığa arz etti ve harekatın eylül ayına bırakılmasına dair olan
bu teklif Bakanlar Kurulunun 8 Mayıs 1930 tarihli toplantısında kabul edilerek ilgili
bakanlıklara ve 9. Kolorduya bildirildi.126
Harekata ayrılan birliklerin durumu şöyle idi:
9. Kolordu Karargahı:
Iğdır’daki 17. Alaydan mürettep bir tabur
Sarıkamış’taki 28. Alaydan mürettep bir tabur
126
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s. 92 – vd.
69
Kars’taki 29. Alaydan mürettep bir tabur
Bayburt’taki 7. Alaydan bir tabur
18. Hudut Taburu
Kars Müstahkem Mevkiinden bir bölük
Erzurum Müstahkem Mevkiinden bir bölük
Üç dağ bataryası (üçer toplu)
Bir dağ obüs bataryası (üç toplu)
3. Tümen:
18. Alay (üç tabur)
62. Alay ( üç taburlu, bir bölük Erciş Müfrezesinde)
İki Krup bataryası ( dörder toplu)
1. Süvari Tümeni
11. Süvari Alayı
14. Süvari Alayı
40. Süvari Alayı
41. Süvari Alayı (bir bölük Aralık Müfrezesinde)
Hava Kuvvetleri
Karaköse’de 3. Uçak Taburu (17 uçak)
Erciş’te 1. Uçak Taburu (25 uçaklı)
Tendürek Grubu:
227. Hudut Alayı (17. ve 19. Hudut Taburları)
17. Mürettep Alay (11. Alayın 1. Taburu ile 7. Alayın 2. Taburu müteşekkil)
Bir dağ obüs bataryası (dört toplu)
Aralık Müfrezesi:
4. Hudut Taburu
2. Seyyar Jandarma Taburu
Bir süvari bölüğü (41. Süvari Alayından)
70
İki top
Erciş Müfrezesi:
Bir piyade bölüğü (62. Alaydan)
Derviş Bey emrinde; 5., 3., 7. Seyyar Jandarma Taburlarının Süvari Bölükler, 5.
Seyyar Jandarma Taburu
Kolorduya Bağlı Birlikler:
Karaköse’de 7. Alayın 3. Taburu (iki bölüklü)
Iğdır’da 17. Alayın 2. Taburu (emrinde iki top)
Tahir’de bir piyade bölüğü
Kayaburun’da Van Seyyar Jandarma Alayı (iki tabur ve dört toplu bir mantelli
batarya)
Midyat’ta 4. Seyyar Jandarma Taburu
Bir süvari bölüğü (2. Seyyar Jandarma Taburundan)
Bir istihkam bölüğü
Bir muhabere bölüğü
Bir ulaştırma bölüğü127
3.3.5. Harekat Emri ve Taarruz Planı
Bakanlar Kurulunca Eylül 1930 tarihine bırakılması kararlaştırılan Ağrı
harekatı için gereken hazırlıklar son safhaya gelmişti. 9. Kolordu 4 Eylül 1930’da
verdiği ve bilgi için Genelkurmay Başkanlığına da arz ettiği harekat emrinde özetle:
“Eli ve Çevirme bölgesinde, aralarında İhsan Nuri, Bro, Abdülkadir, Timur,
Seyit Resul, Körhüseyinoğlu Mehmet ve aveneleri de dahil 150 kadar çadır;
Biçare Dağları güneybatı eteklerinde 45, Biçare Dağının hemen kuzeyinde
12, Serdarbulak’ta 160 çadır;
127
Reşat Hallı, a.g.e., s.338,339
71
Takatlı kuzeyinde 150 çadır;
Ahuri civarında 50-60 kadar çadır;
Aybey Dağları ile Karnıyarık arasında 45 çadır;
Dil bölgesinde Hulhula civarında, halen bize düşman olmayan Halikanlı Halit
aşiretinin 800 kadar çadırları… bulunmaktadır.
Kolordu Ağrı eşkıyasının İran’a kaçmalarına meydan verilmeyerek imhası
maksadı ile 7 Eylül 1930 günü fecirle beraber taarruza başlayacaktır.128
Taarruz şu suretle yapılacaktır:
9. Tümen, 5/6 Eylül gecesi Giresor tepe gerisine yanaştırılacak, 6 Eylül
gününü burada istirahatle geçirerek 6/7 Eylül gecesi Kabak Tepe bölgesinde
toplandıktan sonra 7 Eylül sabahı fecirle beraber taarruza başlayarak sıklet merkezi
solunda olmak üzere Biçare Dağları, İnek Vadisi genel istikametinde ilerleyecektir.
7 Eylül gecesi Karaburun bölgesinde toplanarak bu tümen emrine girecek
olan 18. Hudut Taburu ile obüs bataryası, 7 Eylül sabahı fecirle beraber Şıhlı köprüsü
üzerinde kuzeydoğuya doğru taarruz ederek 9. Tümenin diğer kısımları ile irtibat
kuracaktır.
9. Tümenin bu harekatı sırasında, Korhan bölgesinden gelmesi muhtemel bir
tehlikeye karşı Kopgöl Dağı bir piyade Taburu ve bir batarya ile 6/7 Eylülü gecesi
işgal edilecek, Kadbi tepe ve Giresor tepeleri ise, ikişer ağır makineli tüfekle
takviyeli Kars ve Erzurum mürettep piyade bölükleri tarafından işgal edilmiş
bulunacaktır.
9. Tümen, solunda bulundurduğu sıklet merkezi ile Kızıl Tepe – Biçare
Tepeleri istikametini takip edecek ve bu yanına yönelecek tehlikelere karşı uyanık ve
tertipli bulunacaktır. Özellikle, gerek Ağrı Dağı güney yamaçlarındaki eşkıyanın
Serdarbulak üzerinden kaçmalarını önlemek ve gerekse, Ağrı Dağı kuzey
bölgesindeki eşkıyanın bu yandan yapması muhtemel tecavüzlerini durdurmak üzere
Biçare Dağları alınacak ve devamlı surette elde bulundurulacaktır.
Mürettep 3. Tümen, 5/6 Eylül gecesi Kızıldize’den hareketle Başkent köy
bölgesinde gelecek, 6 Eylül gününü burada istirahatlı geçirerek 6/7 Eylül gecesi
Surbahan ve Gürcübulak bölgesine inecek ve aynı gece herhangi bir alayından bir
128
Reşat Hallı, a.g.e., s.339
72
piyade taburu ve batarya ile Hallaç kuzeybatısındaki tepeleri işgal ve o alayın diğer
taburları ile de Hallaç (hariç) – Bulakbaşı (dahil) arasını Sarısu güneyinden örtecek
ve bu alayın diğer kısımları Gürcübulak’ta ihtiyat olarak bulundurulacaktır. 3.
Tümenin diğer piyade alayı Giberan güney sırtlarında bulunacak ve bütün tümen, ilk
emirle süvari tümenini takiben Aybey Dağları bölgesine intikal etmek üzere hazır
bulunacaktır.
3. Tümenin örtme ve keşif bölgesinin sol hududu ilkin İnek Vadisi- Hallaç
kuzeybatısındaki tepe- Surbahan hattıdır. Bu hat, 3. Tümene dahildir.
Süvari Tümeni, 5/6 Eylül gecesi istasyondan hareketle Yukarı ve Aşağı Sürbahan’lar
arasındaki akarsu civarına gelecek, 6 Eylül gününü burada istirahatla geçirerek 6 Eylül
akşamı gurupla beraber hareket edecek ve Aşağı Sürbahan üzerinden Aybey Dağlarını ele
geçirecektir. Süvari tümeninin görevi; 9. Tümenin baskısı karşısında eşkıyanın gerek
doğrudan doğruya Kozlu vadisi ile Aybey Dağlarına, gerek Karnıyarık bölgesinin ve Küçük
Ağrı’nın güneyinden doğuya ve gerekse Serdarbulak üzerinden ve Küçük Ağrı’nın kuzey
payelerini dolaşarak keza doğuya doğru muhtemel firarları önlemektir.
Süvari Tümeni Aybey Dağlarını ele geçirdikten sonra düşmanın çekilme
durumunu dikkatle takip etmesi ve eşkıyanın Küçük Ağrı kuzey payelerinden doğuya
doğru firarları ihtimali kuvvetli olduğuna göre, sıklet merkezini bu bölgeye yakın
bulundurması lazımdır.
Van Alayı, 6/7 Eylül gecesi emrindeki mantelli bataryası ile takviye edeceği
bir taburla Kayaburnu’nu tutacak, diğer taburu ile düşmanın büyük kısmı üzerine
taarruz edecekti. Tümenin doğu yan ve gerilerini muhtemel tecavüz ve baskınlara
karşı daima emniyette bulundurulması gerekir. Bu alayın bidayette örtme ve keşif
bölgesi; İnek Vadisi ile Hallaç arasındaki tepe – Sürbahan hattı (hariç) ile Çiftlik –
Kanikork – Kayaburun hattı (dahil) bölgedir.
Iğdır Bölge Komutanlığı, 6 Eylül akşamına kadar Aralık’ta toplanması
bildirilen kuvvetlerle bizzat Albay İrfan komutasında olarak karşısındaki eşkıyayı
tespit maksadı ile 7 Eylül fecirle beraber Takatlı genel istikametinde ilerleyecek ve
üstün kuvvetler karşısında kendisini ezdirmemeye, özellikle dikkat edecektir.
Eşkıyanın İran hududuna doğru kaçması halinde hiçbir şey düşünmeden bütün
kuvvetiyle üzerine atılacaktır.
73
Tündürek (Tendürek) Grubu, evvelce bildirilen bölgede ve İran dahilinden
Tendürek Dağı ve güneyi istikametinde gelmesi muhtemel eşkıya tecavüzlerine karşı
daima uyanık bulunacak ve böyle bir tecavüzü, bütün kuvveti ile tenkil ve imha için
hazır bulunacaktır.
Erciş Grubu, verilen talimata uyarak Ernis- Muradiye- Çaldıran yolu ile
kendi bölgesinin güvenliğini sağlayacaktır.
Hava Kuvvetleri, alacakları emre göre 7 Eylül sabahı saat 05.00’ten itibaren
filolar halinde uçarak kıtalarımızın taarruzunu destekleyecek ve eşkıyaya bomba ve
makineli tüfekle taarruz edecektir.
Kolordu ileri komuta kademesi, 7 Eylül saat 02.00’den itibaren bidayette
Kızıl dağda bulunacaktır.
Bütün kıtalarımızın, yürüyüş, ikamet ve muharebe sıralarında, yan ve
gerilerinin baskınlara karşı herhalde emniyete alınması ve özellikle irtibat hususuna
son derece dikkat etmeleri hakkında Genelkurmay Başkanlığından evvelce
bildirilmiş olan emirleri gereğine büyük bir dikkat ve hassasiyetle uyulacaktır129.
Yukarıda verdiğimiz bilgilerden Genelkurmay’ın Taarruz Planını görmüş
olduk. Peki ya cephenin karşısındaki asilerin saldırı planı ne idi? Bu konuya aşağıda
değinilmiştir.
3.3.6. İhsan Nuri’nin Saldırı Planı
İhsan Nuri’nin 18 Haziran 1930 tarihli emrine göre asilerin saldırı planı şöyle
idi:
130
Hoybun tarafından hazırlanan planlama gereğince büyük Allah’ın yardımı ile
de düşman kuvvetlerine saldırılacaktır.
Ağrı Jandarma Genel Komutanı Temir Ağa komutası altındaki kuvvetlerle
kendi aşireti olan Kulp bölgesindeki Şemkan’lıların yardımı ile 3 Temmuz 1930
Tarihinde Kulp şehrine hücum edecek şehri aldıktan sonra Peşmergeler, Pernavot
köyünün alınması için ilerleyeceklerdi.
129
130
Reşat Hallı, a.g.e., s. 339 – vd.
İhsan Nuri, a.g.e., s.69,70
74
4 Temmuz gecesi Korhan komutanı Veli Bey Gizkan ve Zilan ( Zeylan)
aşiretlerinin yardımı ile Iğdır’a saldırarak şehri ele geçirecek, aynı gün Ağrı
kuvvetleri Ağrı çevresindeki düşman güçlerine ve karakollarına saldıracaktı.
Deren köyünde toplanmış aşiret liderleri kendi kuvvetleri ile 4 Temmuz
Cuma günü kendi bölgelerindeki Türk Kuvvetlerine saldıracaklardır. Buranın
idaresinin ele geçireceklerdir.
Erciş Bölge Komutanlığı Zilan Bölgesinden yardım alacak sonra Süphan’ın
üst sınırına kadar ve Adilcevaz’ın güneyindeki tepeleri ele geçirecek, Malazgirt
yöresine güçlü süvari destelerini gönderecek ve Hasananlı’ların yardımı ile
Malazgirt, Patnos ve Erciş yollarını keseceklerdir.
Haydaran aşiretinin Patnos bölgesindeki kesimi ile Malazgirt halkından
bizimle birlikte olanlar, Patnos şehrini işgal edecekler, Süphan’ın kuzey ve
batısındaki tepeleri ele geçirecek ve Nemrut Dağı, Muş ve Kop yörelerine
gönderilecek süvari desteleri ile düşmanın gidiş gelişleri öğrenmeye çalışacaklardır.
Bargiri Komitesi, Bargıri ve Ernes şehirlerini ele geçirip Erciş tarafından Van
ve Saray yolu kapatacaktır.
Merkez Komiteleri, Celali, Milan ve Alega’da oturan aşiretlerin yardımı ile
Ağrı-Beyazit bölgesini ele geçireceklerdir. 300 savaşçı Tündürek Dağına
gönderilecek ve diğer kuvvetler, Bargıri savaşçıları ile birlikte Van ve Saray’ı tehdit
edecek Van, Tarp, Başkale, Hakkari yöresindeki durumları öğrenerek haber
göndereceklerdir.
Erciş Komitesi yapabildiği kadar Merkez Komitelere yardım edecektir.
Ademan aşireti reisi, Kaymakam İbrahim Ağa Hazretleri, Eli Bey, Mirza Ağa ve
Resul Beye Zili ile Kotan ve Hese Sori aşiret liderleriyle haberleşecek ve birlikte 4
Temmuz 1930 Cuma günü Diyadin şehrine saldıracak ve Karaköse-Beyazit yolunu
tümüyle tutacaklardır. Özellikle düşmanın Karaköse’deki kuvvetlerinin tüm
faaliyetleri durdurulacak, Hamit Bey’e ulaşan yollar açılacak ve Tahir geçidi Kontrol
altına alınacaktır.
Belirttiğim bölgelerin ele geçirimlisinden sonra Erciş, Patnos ve Zilan Vadisi
Komiteleri, kuvvetlerinin büyük bir kısmını Tutak, Malazgirt hattının arkasına,
Bargıri Komitesi kuvvetlerini Erciş ve Norşat’a yığacaktır.
75
Genelkurmay’ın yeri Ağrı’dır. Savaşın durumu belli olunca, buraya
bildirilecektir.
3.3.7. 1930 Yılı Ağrı Dağı Ayaklanmasının Başlaması
Dönemin Türk Basınından edindiğimiz bilgilere göre, 1930 yılındaki Ağrı
Ayaklanması 10 Haziran 1930 yılında İran’ın batı sınırındaki Maku’da hazırlanan ve
Türkiye’de siyasi ve irticai bir ayaklanma harekatını başlatmak isteyen bir grubun
Türkiye sınırına girmesi ve sınır bölgelerimizde sakin ve kendi işleriyle, güçleriyle
meşgul köylüleri silahla tehdit ederek hükümete karşı itaatsizliğe ve ayaklanmaya
zorlamasıyla başlamıştır.
10 Haziran’da İran’dan gelerek sınırımız dahilinde başlayan bu isyan 11,12
Haziran’da da devam etmiş; fakat 9. Kolordu Komutanı Salih Paşa’nın ve özellikle
dönemin basınında demir kartallar olarak adlandırılan uçaklarımızın yerinde ve
zamanında müdahalesi karşısında çaresiz kalan asiler amaçlarını gerçekleştiremeden,
İran’a tekrar kaçmışlardır.
Bu ilk olay başlangıçta Türk basınına bir çapulculuk hareketi olarak
yansımışsa da, kısa sürede bunun siyasi maksatlı bir hadise olduğu anlaşılmıştır. Bu
ilk olay 29 Haziran 1930 tarihli Vakit Gazetesi’nde “Ağrı hadisesinin aslı nedir?
Başlığıyla verilmiş ve devamında: “Beyazıt 27 (A.A) – Gazetelerde intişar eden Ağrı
vukuatı havadisinin aslı şudur: Bazı eşkıya çetelerinin fırsat buldukça İran’da teçhiz
ve ihzar olunarak vakit vakit Ağrıya geldikleri ve hudut üzerindeki köylerin
sürülerini İran’a sürmeye çalıştıkları malumdur. Bu çeteler Ağrı’da tayyarelerimiz
tarafından 10 Haziran’dan itibaren bir iki gün ansızın yakalanıp bombalanmışlardır.
Bunun üzerine eşkıya tekrar İran’a iltica etmiştir”.131
Olay 5 Temmuz 1930 tarihli Vakit Gazetesinde: “Mesele adi bir şekavet
olmaktan çıkmış, siyasi bir renk almıştır.”başlığıyla verilmiş devamında: “… Ağrı
Dağı hadisesi iptida alelade eşkıya çetelerinin soygunculuk maksadıyla silahsız
köylere zaman zaman vuku bulan taarruzları kabilinden addedilmiş iken
131
Vakit, 29. Haziran 1930, s. 1
76
bahsettiğimiz telgraf üzerine işin daha başka olduğu meydana çıkmıştır. Filhakika
ajansın tebliğinde şayanı dikkat iki nokta vardır:
1.
Evvelemirde şark hudutlarımızdaki bazı köylere tasallut eden eşkıya
Halikanlı Halit gibi İran aşiretlerine mensup kimselerden ibaret olup bunlar İran
topraklarında hazırlanmakta ve silahlanmakta, ondan sonra hudutlarınıza sevk
edilmektedir. Arkalarından kendilerine lazım olan yiyecek ve sair levazım da yine
İran’ın garp hududundaki Maku’dan tedarik edilmek suretiyle gönderilmektedir.
2.
Sonra İran topraklarında ihzar olunduktan sonra Türkiye hududuna
sevk edilen silahlı şakilerin faaliyetleri buralarda yalnız çapulculuk yapmağa
münhasır kalmamaktadır. Hududumuzdaki sakin ve kendi işleri ve güçleriyle meşgul
köylüleri silahla tehdit ederek hükümete karşı itaatsizliğe ve isyana icbar
edilmektedir. Bu suretle ölüm tehdidi altında isyana tahrik edilmiş köylüler
şakilerden kurtulmak için Türk karakollarına iltica etmektedir…”132.
İkinci olay ise 19-20 Haziran’da İran’ın Maku bölgesinde hazırlanan asi
grubun
Gevrişamyan
ve
Aşıgiran
mıntıkasından
hudutlarımıza
girmesiyle
başlamıştır. Bunların asıl amacı: Türk kuşatması altındaki Ağrı asilerine yardım
etmek ve ayaklanma sahasını Diyarbakır’a kadar genişletmekti. Bu grup Ağrı
bölgesindeki Türk askerini üzerine çekmek amacıyla Zeylan merkezli bir ayaklanma
başlatmıştır.
3.3.7.1. Zeylan (Zilan) Ayaklanması: 20 Haziran – 10 Temmuz 1930
Zeylan, günümüzde Van iline bağlı bir ilçe olan Erciş’in 20 km kuzeyinde
bulunan bir yerdir. Ayaklanma esnasında ise Erciş’e bağlı bir Bucaktı.133
19-20 Haziran’da Gevrişamyan ve Aşıgıran mıntıkasından hududumuza giren
ve Körhüseyinoğulları (Memo, Nadir) ve Emin Paşa oğullarının idaresi altındaki 110
atlı kuvvetinde çetenin ayaklanma merkezi olan Zeylan’a gelmesi ve bu bölgedeki
Haydaranlı aşireti, Kalkani grupları, Bekiran ve Ademan aşiretlerinin ve İran’ın
Halikanlı aşiretlerinin de katılımıyla kısa sürede bunların sayısı 3000 silahlıyı
bulmuştur.
132
133
Vakit, 5 Temmuz 1930, s.2
Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi,Ülkü Yayınları, İstanbul , 2003, s.219
77
Dönemin Türk basınında verilen bilgilere göre bu asilerin maksatları şu idi:
Erciş’i ele geçirmek buradan güneye ve batıya doğru ilerleyerek Diyarbakır’a kadar
olan Doğu Vilayetlerinin ahalisini hükümet aleyhine ayaklandırarak büyük bir siyasi
ayaklanma yaratmak ve Ağrı Dağı üzerinde pek sıkışık bir vaziyete düşmüş olan
eşkıyaya yardım etmekti.134 Burada ortaya konulan amaç, İhsan Nuri’nin kitabında
belirttiği, bizim de önceki sayfalarda verdiğimiz Hoybun merkezince verilen
ayaklanma amacıyla aynıdır.
Asiler yukarıdaki amaçları doğrultusunda Zeylan Nahiyesini ele geçirdikten
sonra Muradiye, Beyazıt, Patnos ve Erciş merkezlerine taarruz etmiş;135 fakat, 24
Haziran’dan itibaren Salih Paşa’nın Komutasındaki 9. Kolorduya bağlı birlikler ve
bölge halkından Keskoi aşiretinin de desteği ile askeri harekat karşısında asiler
üzerine gidilmiş, 5 Temmuz’da şiddetlenen askeri harekat karşısında asiler Zeylan
Deresine çekilmişlerdir.
Ordu Birlikleri ve bölge halkı tarafından çembere alınan asiler tamamen yok
edilmişlerdir. 10 Temmuz Perşembe günü akşam itibariyle tenkil harekatı sona
ermiştir. Salih Paşa harekatı Karaköse’den (Ağrı) sevk ve idare etmiştir. Asilerin bir
kısmı İran’a kaçmıştır.136 Olayın basına yansımasına örnek olarak 13 Temmuz 1930
Tarihli Cumhuriyet Gazetesinin 1. sayfadan verdiği şu haber aynen aktarıyoruz:
“Asiler 5 Günde İmha Edildi
Hükümetin Tebliği
Zeylan nahiyesindeki siyasi ve irticai kıyam hitam bulmuştur.
İran’dan geçen çetelere karşı asker bulunmayan yerlerde Cumhuriyeti bizzat
vatandaşlarımız müdafaa etti
Ankara 12 (A.A.) Resmen tebliğ olunmuştur İran hududundan 20 Haziran’da geçen
kuvvetli çetelerin faaliyeti ve tahriki ile Zeylan Nahiyesinde vukua gelen siyasi ve
irticai mahiyetteki kıyam hadisesi hitam bulmuştur.
Asiler, bu zaman zarfında Muradiye, Bayazıtağa, Patnos ve bilhassa Erciş
merkezlerine taarruz etmişler ve kıtaat bulunmayan yerlerde bizzat ahali
Cumhuriyeti müdafaa etmiştir. Erciş’in kahramanlığı zikre şayandır.
134
Vakit, 15 Temmuz 1930, s.1,2
Vakit, 13 Temmuz 1930, s.1
136
Vakit, 30 Haziran, 5 Temmuz, 13 Temmuz, 15 Temmuz, Cumhuriyet, 29 Haziran, 4 Temmuz, 13
Temmuz, 15 Temmuz.
135
78
Anlaşıldığına
göre
kıyamcılar
jandarma
ve
askerin
bulunmadığını
zannettikleri ve aşiretlerinin rüesası İran’da bulunan bu mıntıkaya intihap etmişler
ve bilhassa Erciş’i ele geçirerek kıyamı tevzi etmeği ümit etmişlerdir.
Gerek İran ve Ağrı’daki ele başların ve gerek dahile girenlerin ifsatlarına
halk Cumhuriyete sadakat ile mukabele ettiğinden tahrikat Zeylan nahiyesine
münhasır kalmıştır. Kanun dinlemeyen asilerin kanuna itaatlerinin temini askeri
kıtaata havale edilmesi zaruri bir hale geldiğinden tedip ve tenkil için kıtaat 5
Temmuz’da harekete başlamış ve 10 Temmuz akşamı asilerin tedip ve tenkilini
hitama erdirmiştir.
Hariçten ve dahilden olan asileri yekunu 1500’ü geçiyordu. İran’ın Halikanlı
aşiretinden 20 kişi Erciş’te ve 60 kişi Zeylan’da maktuller arasında olduğu
bildiriliyor. Pek çok rüesa ve eşkıya kamilen imha edilmiş ve tahmine göre çetelerin
az efradı İran’a kaçabilmiştir.137
I. Umumi Müfettiş İbrahim Tali Bey ayaklanmanın bastırılmasının ardından
bir beyanname yayınlamıştır.
1. Ağrı eteklerinde bulunan ve sık sık muti halka zararlar yapan eşkıya
kuvvetli tayyare filomuzun bombardımanları ile Ağrı’nın karlı yamaçlarına
tırmanmak suretiyle bir kısmı canlarını kurtarmıştır.
2. İran’da tertip ve teçhiz ettiği yüzden fazla atlı ile hududumuzdan girip
Zeylan nahiye merkezine kadar ilerleyen, geçen sene arkadaşları tarafından Irak’ta
katlolunan Kör Hüseyin oğulları ile enişteleri Yusuf Aptal ağa ve aveneleri jandarma
karakolu ve seyyar bölüğümüze yaptığı baskında iki zabit ve dokuz neferimizi şehit
etmiştir. Bu vakadan beş köy halkının eşkıyaya yardım ettiği anlaşıldı. Şimdiye
kadar vatandaşlara devlet silahlarını kullanmaktan içtinap etmiştim. Bu müessif
vaka’da eşkıyaya yardım edenlerin en şiddetli bir surette cezalandırılacakları
şüphesizdir.
3.Umumi Müfettişlik mıntıkasında her tarafta bu hadisenin nefretle
karşılandığına dair bir çok telgraflar almaktayım.
137
Cumhuriyet, 13 Temmuz 1930, s.4
79
4. Mesele hakkında hudutlar haricinden uydurulacak yalan ve yanlış
rivayetlere adlanılmaması ve vatandaşlarının işleriyle meşgul olup çalışmalarını
tavsiye ederim…138.
Birinci Umumi Müfettiş
İbrahim Tali
Zeylan Ayaklanmasının bastırılmasından sonra bölgede tarama harekatı
başlamıştı; fakat, bu sırada Güney (Irak) sınırımızda, Zeylan ayaklanmasındaki
asilerle aynı amacı taşıyan ve Ağrı asilerine destek olmak için yeni bir ayaklanma
başladı.
3.3.7.2. Oramar Ayaklanması ( 16 Temmuz – 10 Ekim 1930)
Ayaklanmanın başladığı dönemde Oramar, Hakkari İlimize bağlı bir nahiye
idi. Irak’ın Musul Vilayetinde oturan Şeyh Barzan idaresindeki 500 atlı 16
Temmuz’da hudutlarımızın içerisine girip Oramar’a saldırmıştır. Asilerin asıl amacı:
Ağrı’daki operasyona katılan bir kısım kuvveti üzerine çekmek ve Kürtçülük lehine
bölge halkını kışkırtmaktı.139
Buradaki ayaklanmayı bastırmakla 7. Kolordu Komutanlığına bağlı birlikler
görevlendirilmiş ve Anadolu Ajansının haberine göre 10 Ağustos’ta asiler tekrar
Irak’a kaçmışlardır.140 Bu bölgedeki şekavet hareketi 10 Ekime kadar aralıklarla
sürmüş, bu tarihten sonra içteki asiler hükümete sığınmış, Irak’tan gelenler de Irak’a
çekilmesiyle olay sona ermiştir.
Sonuçta, Ağrı Ayaklanmasına paralel olarak çıkartılan 20 Haziran tarihli
Zeylan Ayaklanması ile 16 Temmuz tarihli Oramar Ayaklanmasındaki amaç ile Ağrı
asilerinin kumandanı firari İhsan Nuri’nin kitabında yazdığı ve Hoybun merkezince
belirlenen Ağrı Ayaklanmasının amacı aynıdır. Bu da gerek İran’da hazırlanan
Zeylan Ayaklanması, gerekse Irak’ta hazırlanan Oramar Ayaklanmasının Hoybun
merkezince idare edildiğini göstermektedir.
138
Vakit, 29 Temmuz 1930, s.4
M. Abdülhaluk Çay, a.g.e., s. 342
140
Vakit, 11 Ağustos 1930, s.1
139
80
Eşkıyanın İran tarafında Maku’da hazırlanıp sınırımızı geçerek saldırılarda
bulunması ve yine sıkıştığı zaman özellikle Ağrı Dağının
üzerinden
kolaylıkla
İran’a
kaçması
Ağrı
İran’da kalan kısmı
Ayaklanmasının
uzaması
ve
bastırılamamasının asıl sebebi idi. Bu nedenli bu durumun farkında olan
hükümetimiz temmuz ayının başlarında dönemin İran sefiri Menduh Şevket Bey
aracılıyla İran’a bir nota vermiştir. Bu durum Türk basına şu şekilde yansımıştır: “Bir
Nota Verdik, Bizim sureti hususiye de aldığımız malumata göre, İran Hükümetinin
eşkıyaya erzak ve silah vermek suretiyle açıktan açığa yapmaktan çekinmediği
yardım keyfiyeti layıkıyla tespit edilmiş ve Türk efkarı umumiyesinin en geniş manası
ile duyduğu infial ve asabiyete tercüman olan hükümetimiz, Tahran Hükümetine
oradaki sefirimiz Memduh Şevket Bey vasıtası ile bir nota tevdi etmiştir. Çok ümit ve
temenni etmek isteriz ki, tahran hükümeti, vaziyetin nezaket ve ehemmiyetini
görmekte gecikmeyecek ve bu vaziyete nihayet verecek samimi tedbirler alacaktır.
Şimdiki halde meselenin siyasi safhası bundan ibarettir”141.
İran, Türkiye’nin bu notasına cevaben: Komşuluk ilişkilerinde çok samimi ve
kardeşçe hareket ettiğini, hükümetimizin notamızda ileri sürdüğü tarizlerde haklı
olmadığı, bu hadise ile hiçbir alakasının bulunmadığını iddia etmekte idi142.
Bugünlerde Türkiye’yi meşgul eden bir diğer hususta Türkiye – İran
hududunun yeniden bir düzenleme yapılması meselesi idi. Çünkü Ağrı Dağı Türkiyeİran ve Rus sınırı üzerinde idi. Özellikle Küçük Ağrı Dağının İran sınırında kalan
kısmı (Aybey Dağları) asiler için bir noktasıydı. Bu nokta asilerin kaçışına uygun
olduğu için asiler Türkiye’nin Doğu bölgesinde çıkardıkları ayaklanmalarda Ağrı
Dağı üzerinden kolaylıkla İran’a kaçmakta idi. Bu durumun farkında olan
hükümetimiz hem Ağrı Ayaklanmasının kökünden halledilmesi hem de gelecekte bu
tip olayların önlenmesi için Aybey Dağlarının Türkiye sınırı içine alınmasını gerekli
görüyordu. Bu maksatla temmuz ayının son günlerinde Türk Hükümeti sınır
meselesinin çözümüm maksadıyla İran ile temasa geçmiş. İran elçimiz Memduh
Şevket Bey istifa etmiş onun yerine İran ile sınır meselesini görüşmek ve halletmek
141
142
Cumhuriyet, 5 Temmuz 1930, s.1
Vakit, 29 Temmuz 1930, s.1
81
amacıyla daha önce Sofya sefirimiz olan Hüsrev (Gerede) İran sefiri olarak
görevlendirilmiştir143.
Bu durumun Türk Basınına yansımasına bir örnek verecek olursak: “ İran
toprağında bulunan Aybey Dağlarının hududumuz dahiline geçirilmesi gerek
bugünkü harekatın en kısa zamanda ikmalini temin ve gerekse yarınki hudut
vaziyetini tarsin noktasında elzem görülmektedir.
Aybey Dağlarına hakim olacak Türk süngüsü Ağrı’da mevcut asilerin İran’a
kaçabilmelerine mani olabileceği gibi bundan sonra da Ağrı’nın İran toprağından
gelecek usata bir merkez olmasına müsaade etmeyecektir.144
İran’ın asilere olan desteğinin sürmesi ve birinci notada değinilen hususlara
gereken hassasiyetin göstermemesi üzerine İran’a Temmuz sonunda ikinci bir nota
daha verilmiştir.
Dönemin Türk Basınından edindiğimiz bilgilere göre: 27 Temmuz 1930
gecesi Dışişleri Bakanlığında, Başbakan İsmet İnönü’nün başkanlığında olağanüstü
toplanan Bakanlar Kurulu, ayaklanmayı ve İran’ın vaziyetini görüşmüş ve birinci
notaya İran’ın gereken cevabı vermemesi üzerine ikinci bir nota’nın verilmesi
kararlaştırılmış ve bu nota tespit edilmiştir145. Bu ikinci notada hükümetimiz: Biri
hudut boyundaki asilerin tedibi için müşterek hareket edilmesi ve diğeri
hudutlarınızın müstakbel emniyetini temin maksadıyla tashihat ( düzeltme ) icrası
(uygulaması) olmak üzere iki talepte bulunmuştur146.
İran’ın bu ikinci notamıza cevabı: Anadolu Ajansının verdiği bilgiye göre
şöyle idi: “ Anakara 10 (A.A) Tahran Büyükelçiliğimizden verilen İran’ın cevabi
notasının hulasası (özeti) gelmiştir. Bu husule getirdiği intiba hudutta emniyet ve
teşriki mesai imkanı vaat eder mahiyettedir147.”
İran Hükümeti bu cevabi notası ile sınırda birlikte bir askeri operasyona
yanaşmaz iken, işbirliğine taraftar olduğunu bildirmektedir.
Bu dönemde Ağrı Dağındaki vaziyete bakacak olursak,
Zeylan
Ayaklanmasından sonra Çaldıran, Çubuklu, Saray, Muradiye (Van) havalisinde
143
Vakit, 22,24,26 Temmuz, s.1
Vakit, 22 Temmuz 1930, s. 2
145
Vakit, 29 Temmuz 1930, s.1
144
146 Cumhuriyet, 7 Ağustos 1930, s. 2
147
Cumhuriyet, 11 Ağustos 1930, s.1
82
tarama harekatına başlayan Salih Paşa Komutasındaki 9. Kolordu birlikleri 19
Temmuz’da bu bölgedeki tarama harekatını tamamen bitirmiştir. Bu münasebetle
Salih Paşa, 9. Kolordu Komutanlarına, Ağrı Dağı haricinde sınırlarımız dahilinde tek
bir asinin kalmadığı, hepsinin temizlendiğini bildirmiştir.
Sınırlarımız dahilindeki bu temizlik harekatından sonra Salih Paşa asıl tenkil
harekatının gerçekleştirileceği Ağrı Dağındaki operasyonu idare ve sevk etmek
amacıyla, Beyazıt’a gelerek 20 Temmuz’da karargahını buraya kurmuş148 ve
Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmiş olan 7 Eylül’deki taarruz gününe kadar ham
Ağrı Dağı’nda 4000 m kadar çıkmış bulunan eşkıyanın kar yağmasından dolayı daha
alçaklara inmesi ve buralarda mevzilenen askerlerimiz tarafından tamamen imhası
için gereken hazırlıkları yapmakta idi. Bu süreçte uçaklarımız askerlerimizin henüz
bulunmadığı yüksek kesimlerdeki eşkıyayı bombardımana tutarak mukavemet
gücünü kırmaya çalışıyordu.
Bu süreçte Türkiye
hem basından hem de Hüsrev Bey’in hatıralarından
öğrendiğimize göre, İran’ın II. Notamıza cevaben sınırda birlikte bir askeri harekata
yanaşmaması üzerine, asilerin Ağrı Dağının İran’da kalan kesiminde İran’a
kaçmasını engellemek amacıyla Küçük Ağrı ve Aybey Dağlarını işgale başlamıştır.
Basında bu olay şu şekilde halka duyurulmuştur: “İran Hükümeti cevabi notasında
hudutta birlikte askeri harekata yanaşmamakta; fakat beraber işbirliğine taraftar
olduğunu bildirmekte idi. Bunun üzerine hükümetimiz dağın İran hududundaki
kısmının ihatasını Kolordu Komutanına bildirmiştir. Aynı zamanda İran hükümetine
yeni bir nota daha göndermiştir.
Bu notada İran arazisinden sınırlarımıza giren aşiretlerin tenkili için
harekata geçileceği, Küçük Ağrı ve Aybey Dağlarının harekatı kolaştırması için işgal
edileceği haber verilmiştir”149.
Hüsrev Gerede bu husustan hatıralarında şöyle
bahsediyor: “ Harekat icabı kıtalarımız “Aybey Dağlarına” kadar ilerlemeye ve bu
hattı işgale mecbur olduktan sonradır ki İranlılar bizim karargaha irtibat subayı
göndermek ve kaçan eşkıya ve reislerinin silahlarını alarak enterne etmek suretiyle
148
149
Vakit, 19,20,21 Temmuz 1930,
Vakit, 13 Ağustos 1930, s.4
83
bir nevi teşviki harekata razı edebilmiştim.150 Nitekim 7 Eylül tarihinde Süvari
Tümeni tarafından Aybey Dağları işgal edilmiştir.151
Buradan da anlaşılacağı üzere İran, Türkiye’nin kararlı askeri ve siyasi
girişimleri karşısında –bugün PKK’nın İran’daki uzantılarını vurduğu gibiTürkiye’nin yanında harekete geçmeye mecbur kalmış, sınır bölgesine asker sevk
ederek buradaki asilerle mücadeleye başlamıştır. Bu durum 17 Ağustos 1930 tarihli
Vakit Gazetesine şu şekilde yansımıştır:
“ İran Harekata Geçti
Hudutları dahiline kaçan eşkıyayı tenkile çalışıyor… İran Hükümeti ahiren hududumuzdan
İran toprağına iltica etmiş olan Kürt eşkıyasının tedibine başlamıştır. Gelen haberlere göre
İran Hükümeti şakileri tedip etmek üzere hudutlarda kuvvet tahdit etmiş ve harekata
başlamıştır. İran hududuna geçen Halit Ağa bütün aşireti ile beraber
İran askeri ile
karşılaşmış ve çetin bir mücadele olmuş, mücadele İran askerinin muvaffakiyetiyle
neticelenmiştir…”152
Bu dönemde dikkat çeken bir diğer olayda şu idi: Hoybun Cemiyeti, İran’ da
hazırladığı asilerin Zeylan’da; Irak’ta hazırladığı asilerinde Oramar’da başarısızlığa
uğradığını görünce yine Ağrı’daki asilere destek amacıyla yeni bir oyun sahneye
koydu. Bu oyunun adı: Şaki Haco Ayaklanması idi.
3.3.7.3. Şaki Haco Ayaklanması
( Ağustos 1930 )
Haco, Suriye Kürtlerinden olup Hewarki aşiretine mensup Hoybun’un Kürt
delegelerindendir
Basından elde ettiğimiz bilgilere göre Ağustos ayının ilk günlerinde Suriye
Kürtlerinden olan Haco, Halep istikametinden 60 atlı ile hududumuzdan Urfa üzerine
geçmiş ve Urfa’ya bağlı hudut üzerindeki Habat Nahiyesini işgal etmiş, bu alanların
hükümetle bağlantısını kesmek için telgraf ve telefon bağlantılarını kesmiş. Bölge
halkını ayaklanmaya teşvik ederek, bir beyanname yayınlamıştır. Bu beyannameye
göre: Haco, bu son ayaklanma harekatının ( Ağrı Ayaklanması) Türk gazetelerinde
150
Hüsrev Gerede, Siyasi Hatıralarım I İran Ağustos 1930- Haziran 1934, Vakit Basımevi,
İstanbul , 1952, s.69
151
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.121
152
Vakit, 17 Ağustos 1930, s.1
84
bir irtica şeklinde gösterildiğini halbuki bunun Kürt İstiklalinin temin etmeye yönelik
olduğunu ve bu yolda daima çalışacağını söylüyordu.153
Şekavet hareketinin bitimini Anadolu Ajansı kamuoyuna duyuruyordu:
“Mardin 10.( A.A) :Birkaç gün evvel hududu tecavüzle Havah mıntıkasına giren
Haco ve çetesi halkı isyana teşvik ederek bu yolda pek çok propagandalar
yapmışlarsa da ahaliden kimse bunlara yüz vermemiş ve müfrezelerimizin tazyiki ve
köylülerin mukavemetleri üzerine kaçıp tekrar Suriye hudutlarına geçmişlerdir.154
Yukarıda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere birkaç gün süren bu şekavet
hareketi bölge halkından destek bulamamış ve ordumuzun hızlı ve etkin bir şekilde
müdahalesi ile sınırlarımız dışına atılmıştır.
3.3.7.4. Ağrı Dağının Asilerden Temizlenmesi
Buraya kadar verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere Türkiye Cumhuriyeti aldığı
siyasi, idari ve askeri tedbirlerle Ağrı çevresini asilerden temizlemiş, asilerin kaçış
noktalarını kapatmış, Ağrı Dağındaki eşkıyanın tedibi için gereken tüm hazırlıkları
tamamlayıp 9. Kolordu birlikleri, Bakanlar Kurulunun 30 Mayıs 1930 tarihli kararı
doğrultusunda 4 Eylül günü verilen harekat emrine göre yerlerini almışlar ve 7 Eylül
1930 sabahı fecirle beraber Ağrı’ya taarruz baskın tarzında başlamıştı.
7 Eylül Durumu:
9. Tümen, 6/7 Eylül gecesi Kopgel Dağını bir tabur, bir batarya, Mozalan
Dağını ise takviyeli bir bölükle işgal etmiş, Tümen büyük kısmı ile de sıklet merkezi
solunda olmak üzere fecirle beraber Kabak tepe ve güneyindeki sırtları takiben Eli ve
Çevirme istikametine;
18. Hudut Taburu da emrindeki obüs bataryası ile Şıhlı köprüsünden geçerek
Çevirme istikametinde taarruza başlamışlardı. Gece yapılan bu hareket baskın
etkisini tamamen göstermiş ve Karasilyaf vadisinin kuzey ve doğu yamaçlarından
itibaren eşkıyanın müteakip hatlardı göstermek istediği direnme süratle kırılarak
birlikler Çevirme ve kuzeydoğusunda bulunan ve bu bölgenin kilit noktasını teşkil
eden Kızıl Tepeler hattını zaptetmişti.
153
154
Cumhuriyet, Vakit, 7,8 Ağustos 1930
Vakit, 11 Ağustos 1930 s.2
85
400 – 500 kişi kadar tahmin edilen eşkıya ve bir kısım hayvan muhtelif
gruplar halinde Çevirme ve Eli bölgelerinden doğuya doğru çekilmekte. Çekilen bu
eşkıya grupları topçu ateşi ile takip edilmekte ve birlikler hava kuvvetleri desteğinde
doğuya doğru taarruza devam etmekte idi.
3. Tümen, 62. Alaydan bir tabur ve bir batarya ile Hallaç batısındaki tepeyi
işgal etmiş, aynı alaydan diğer bir taburla Hallaç ile Gerburan arasındaki bölgeyi
Şıhlı suyu güneyinden örtmüş, alayın diğer kısımları ile Gürcübulak civarında. 18.
Alayı ile de Gerburan civarında bulunmakta idi. Bu tümen cephesinde henüz eşkıya
ile temas olmamıştı.
Süvari Tümeni, herhangi bir direnme ile karşılaşmaksızın saat 03.45’te Aybey
Dağlarını işgal ederek gereken istikametlerde keşif kollarının sürmüş ve bütün
kuvvetleri ile Yukarı ve Aşağı Dikmen’lerin 3 km. batısındaki 2230 rakımlı tepede
bulunmakta;
Aralık Müfrezesi, Takaltı istikametinde direnme ile karşılaşmaksızın
ilerlemekte ve halen Kırmızı tepenin 6 km. batısına varmış bulunmakta;
Van Alayı, birer taburu ile Kayaburun ve Karaburun’da idi.
Eşkıyanın kaçtığı belli olduğu takdirde bunları önlemek ve imha etmek üzere
süvari tümeni o istikamete atılacak, 3. Tümen de Aybey Dağlarına sürülecekti. Bu
tümene, bu gün Aybey Dağlarının Kozlu vadisine hakim sırtlarına hareketi için
hazırlık emri verilmişti.
Tündürek Bölgesinde henüz sükunet hüküm sürmekte, Tuzluca civarındaki
Kamışlı Köyü hayvanlarını kaçıran eşkıya, Tuzluca ve Iğdır’dan gönderilen
müfrezeler tarafından takip edilmekte idi.155
Genelkurmay Başkanlığı da aldığı raporlara dayanarak aynı gün (7 Eylül
1930) Başbakanlık , Dışişleri, çişleri, Milli Savunma Bakanlıkları ile 1. Genel
Müfettişliğe şifre ile şu bilgiyi vermekte idi.
“6/7 Eylül 1930 gecesi hazırlık mevzilerine yanaştırılan kıtalarımız bu gün ( 7 Eylül
1930) fecirle beraber Ağrı’daki eşkıyaya taarruza başlamıştır.
Çevirme bölgesindeki eşkıya Kabak Tepeden ilerleyen grubumuz karşısında direnme
teşebbüsünde bulunmuşlarsa da bu direniş taarruzumuzla kırılmış ve eşkıya muhtelif gruplar
halinde güneye doğru kaçmaya başlamıştır.
155
Reşat Hallı, a.g.e., s.342-343
86
Ağrı kuzeyinde Aralık’tan ilerleyen müfrezemiz, direnme görmeksizin
Takaltı istikametinde yürüyüşüne devam etmektedir.
Bir kısım eşkıyanın İran arazisine kaçmasına engel olmak üzere süvari
tümenimiz bu gün hudut üzerinde Aybey dağların işgal etmiş ve eşkıyanın o yönde
İran’a giden çekilme yolları istikametini kapamıştır.156
Harekatın başlaması Türk Basınına şu şekilde yansımıştır:
“Ankara 7 (A.A)- Ağrı asileri karşı kat’i tenkil hareketi bugün (7-9-1930’da)
fecirle başlamıştır.
Kabak Tepeden ilerleyen kıtaatımız Çevirme mıntıkasında ve müteakip
hatlarda eşkıya tarafından tevkif edilmek istenilmiş ise de eşkıya kuvvetleri
darbelerimiz karşısında perişan bir surette güneydoğuya firar etmektedir. Ağrı
kuzeyinden ilerleyen kuvvetlerimiz bila mukavemet yürüyüşlerine devam ediyor.
Ağrı güneyinde eşkıyanın İran’a doğru olan hattı ricatı kesilmiştir157.
8 Eylül Durumu:
9. Tümenin kerelikler (*) içinden Serdarbulak yolunu takiben ilerleyen sol yan kolu,
karşılaştığı eşkıya direnişini her iki yandan kuşatarak tart etmek suretiyle yürüşüşüne devam
ederek Mıh tepeyi işgal etmiş bulunuyordu.
Mürettep 3. Tümen, Süvari Tümeninin daha kuzeyde yapacağı faaliyeti
emniyete almak maksadı ile Aybey Dağları kuzeyine sürülmek suretiyle Küçük Ağrı
ile Karnıyarık arasından doğuya doğru olan Kaçış istikametini kapatmış durumda;
Bu cephe karşısındaki yoğun eşkıya grupları, topçu ateşimiz altında perişan
bir halde kaçmakta;
Süvari Tümeni cephesinde;
Takaltı bölgesine sürülmüş olan 40. Süvari Alayımıza, firar teşebbüsünde
bulunan eşkıyanın ateş açması üzerine derhal taarruza geçen bu alay karşısında
eşkıya sekiz ölü vererek bütün eşyalarını bırakmak sureti ile Küçük Ağrı ile Büyük
Ağrı arasına doğru kaçmakta;
156
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.121
Vakit; Cumhuriyet, 8 Eylül 1930, s.1,
(*) Ağrı Dağı çevresinde volkanik örtü ile kaplı arızalı arazi.
157
87
Süvari Tümeni diğer kısımları ile Tosik tepesinin 4 km. kadar
güneydoğusunda bulunmakta;
Aralık Grubu, 8 Eylül sabahı fecirle beraber büyük kısmı ile Takaltı Dağı
istikametinde, iki bölük kadar kuvveti ile de Ahuri istikametinde taarruza devam
ederek bu mevkileri işgal etmiş;
Velican’dan güneydoğuya giden yolu takiben kaçan eşkıya ve hayvan sürüleri
çok şiddetli topçu ateşi altında önemli miktarda zayiata uğramış bulunmakta.158
Aynı gün ( 8 Eylül) Genelkurmay Başkanlığı da durumu İçişleri Bakanlığına
şu suretle bildirmekte idi:
“Ağrı eşkıyasına karşı taarruzumuz başarı ile devam etmektedir. Ağrı’nın en
sarp ve eşkıyanın savunmasına en elverişli olan kısımları kıtalarımız tarafından işgal
edilmiştir. Eşkıya daha önce birliklerimiz tarafından tutumlaş olan güneydoğu
istikametinde perişan bir halde çekilmektedir ve zayiatı oldukça önemlidir.
Ağrı kuzeyinden ilerleyen kuvvetlerimiz de asilerin mukavemetini kırarak
Serdarbulak istikametinde ilerlemektedir. Bu taraftaki eşkıya güneye doğru kaçması
başlamıştır.
İran hududu bölgesinde, tenkil için ayrılan kıtaların toplanması devam
etmektedir. Pek yakında bu bölgede de kesin bir tedip harekatına başlanacaktır159.
8 Eylül’de harekat basına şöyle yansımıştır:
“Ankara, 8 ( A.A)-1: Ağrı eşkıyasına karşı taarruzumuz muvaffakiyetle
devam etmektedir. Ağrının en sarp ve eşkıyanın müdafaasına fevkalade elverişli olan
aksamı kıtaatımız tarafından işgal edilmiştir eşkıya daha evet kıtaatımız tarafından
tutulmuş olan güneydoğu istikametinde perişan bir surette çekilmektedir.
2. Kuzeyden ilerleyen kuvvetli kıtaatımız da usatın mukavemetini kırarak
Serdarbulak istikametinde ilerlemektedir. Bu taraftaki eşkıya da güneye doğru firara
başlıyor.
3. Irak Hudut mıntıkasında tenkil için tahşit edilen kıtaatın toplanması devam
etmektedir. Pek yakında bu mıntıkada da kat’i tedip hareketine başlanacaktır”160.
158
Reşat Hallı, a.g.e., s.344
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, s.122-123
160
Son Posta, 9 Eylül 1930, s.5
159
88
9 Eylül Durumu:
9. Kolordu 9 Eylül fecirle beraber verilen emre göre kurulmuş bulunan
kuşatma çemberini daraltmak ve eşkıyayı imha etmek hareketine başlamış
bulunuyordu.
9. Tümen, Büyük Ağrı’nın kuzeye dönük yamaçlarından Gomik kışlağına
doğru uzanan sırtta tutunmak isteyen eşkıya artıklarına saat 13.30’dan beri taarruz
etmekte ve Sultan Topu ile Gomik arasında bulunan süvari tümeni ile irtibat halinde
bulunmakta;
Kolordu, 9. Tümen karşısındaki düşmanın sol yanının kuşatılması için süvari
tümenine, gerisine etkili olmak içinde Takaltı ve Ahuri bölgesinde bulunan Aralık
grubuna emir vermiş bulunuyordu.
Mürettep 3. Tümen, sıklet merkezi sağda olmak üzere saat 07.00’den itibaren
sağ yan grubu ile Küçük Ağrı güneydoğusundaki sırtlardan Biçare istikametinde,
Aybay Dağları kuzeyinde bulunan sol yan grubu ile de Karnıyarık istikametinde
taarruza başlamış ve ilk hedef olarak Küçük Ağrı’nın güneye dönük en yüksek
tepeler hattının saat 11.00 sıralarında işgal ederek karşısındaki eşkıyaya taarruza
devamla 100’den fazla ölü verdirmek suretiyle imha hareketine devam etmekte;
Süvari Tümeni, üç alayı ve bataryası ile Takaltı – Sultan Topu hattına harekat
etmekte ve bir alayı ile de Tojik Tepesi – 3. Tümen sağ yanı arasında bulunmakta;
9 Eylül saat 16.00 sıralarındaki durumu göre:
Eşkıya, büyük kısmının sağ yanının Büyük Ağrı Dağının kuzeydoğu
yamaçlarında 4000 metre yüksekliğindeki arazi parçasına dayamak suretliyle
güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan derin bir vadinin yamaçlarında ümitsiz bir
halde, diğer bütün önemli kısımları ile de bu vadi içinde bulunmakta; bu son eşkıya
artıklarının da Süvari Tümeni, Aralık Grubu ve 9. Tümenle tamamen çevrilerek
imhasına çalışılmakta idi 161.
10 Eylül Durumu:
9. Kolordu, 10 Eylül 1930 günü Genelkurmay Başkanlığına sunduğu ön
raporda:
161
Reşat Hallı, a.g.e., s.245,246
89
Eşkıyanın direndiği en son hattın kilit noktasını teşkil eden Büyük Ağrı’nın
kuzeydoğu yamaçlarındaki 4000 rakımlı tepenin saat 17.00’de zapt edildiğini…
bildiriyordu162.
Genelkurmay Başkanlığı da, aynı gün ( 10 Eylül ) yayınladığı tebliğde:
“Harekat sahasında yüzlerce ölü terk eden eşkıyanın Büyük Ağrı
yamaçlarında her taraftan sarıldığını ve kuşatma çemberimizin daha ziyade
daraltıldığını ve eşkıya direnişinin kırılmak üzere olduğunu… bildirmekte idi”163.
10 Eylül durumunun basına yansıması: “Ankara, 10 (A.A)- Harekat
sahasında yüzlerce maktul terk eden eşkıya büyük Ağrı yamaçlarında her taraftan
kuşatılmış ve ihata çemberimiz daha ziyade daraltılmıştır. Eşkıyanın mukavemeti
kırılmak üzeredir”164.
11 Eylül Durumu:
9. Tümen, zapt ettiği eşkıya mevzilerinde yeni taarruz hazırlıkları ile meşgul;
3. Tümen, Büyük Ağrı zirvesinden Takaltı istikametinde uzanan tepeler
hattını eşkıyanın direnmesine rağmen zapt etmiş;
Süvari Tümeni, iki alayı cephede ve iki alayı ihtiyatta olmak üzere eşkıyanın
sol yanına etkili olacak şekilde harekata katılmış;
Aralık Grubu, 9. ve 3. Tümenler karşısından çekilen eşkıya büyük kısmının
karşı taarruzuna uğrayarak ilkin Ahuri deresi doğusuna çekilmişse de açılan topçu
ateşi ile eşkıyanın taarruzu durdurulmuş ve fakat meydana gelen boşluktan
yararlanan eşkıya, gruplar halinde Ahuri bölgesinden Kızıl Tepe istikametinde
kaçmaya yeltendiği sırada, Süvari Tümenin ihtiyatta bulundurduğu tugay Ahuri
istikametine gönderilerek tümen cephesinde sadece bir alay bırakılmak suretiyle
süvari tümeni Ahuri bölgesinde toplanmış oldu.
Ahuri bölgesinden kaçmak isteyen eşkıya tekrar geri döndüğü için kuşatma
çemberi tamamlanmış oluyordu. Eşkıyanın kurtuluş çaresi kalmamıştı. Zira, kuşatma
çemberine girmiş bulunan bu eşkıyanın Ahuri’nin daha kuzeyinden Kopgel
istikametine kaçması, arazi durumu bakımından olanaksızdı 165.
162
Reşat Hallı. a.g.e., s.246
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.125
164
Vakit, 11 Eylül 1930, s.1
165
Reşat Hallı, a.g.e., s.346,347
163
90
Daha önceki sayfalarda İhsan Nuri’nin Ahuri üzerinden İran’a kaçtığını
söylemiştik. Yukarıda verdiğimiz bilgiden anlaşılacağı üzere muhtemel ki bu kaçış
tarihi 11 Eylül 1930’dur.
11 Eylül durumunun basına yansıması: “Ankara, 11 (A.A)- Ağrı Dağının batı,
güney ve doğusu tamamıyla eşkıyadan arındırılmıştır. Yalnız Büyük Ağrının
kuzeydoğudaki karlık ve kayalıklara iltica ve istinat ederek nevmidane mukavemet
etmek isteyen son eşkıya kütlesi her taraftan kuşatılmıştır. 10-9-930 günü bu
eşkıyaya karşı yapılan taarruzlarımız da muvaffakiyetle neticelenerek eşkıya mevzi
kilidi mesafesinde bulunan dört bin rakımındaki karlı dağlar da kıtaatımız eline
geçmiş ve eşkıyaya fek ağız zayiata uğratmıştır166.
12 Eylül Durumu:
12 Eylül sabahından itibaren taarruza devam eden 9. Tümen, eşkıyayı
tutunduğu mevziden tart ve takip ederek Gomik kışlağının 2 km. kuzeyinden dereye
kadar ilerledi. Tümenin bu taarruzu karşısında perişan bir surette kaçmak zorunda
kalan eşkıya, ellerindeki makineli tüfekleri dahi kullanamadılar. Kuzey yönünde
kaçan yoğun eşkıya sürüleri Sayakof membasına doğru sürüldüler. Eşkıya sıklet
merkezinin Ahuri bölgesinde bulunan süvari tümeni sağ yanı karşısında toplandığı
tespit edildiğinden 9. Tümen sağ yanında ve Gomik kışlağı batısında bulunan 3.
Tümenin, bu bölgede yeteri kadar kuvvet bırakarak Ahuri bölgesinde süvari tümeni
gerisine intikali emredilmişti167.
Genelkurmay Başkanlığı 12 Eylül’de yayınladığı tebliğde:
“Ağrı Dağının batısı, güney ve doğusu tamamen eşkıyadan arınmıştır. Yalnız
Büyük Ağrı’nın kuzeydoğusundaki karlık ve kayalıklara sığınarak ve dayanarak
ümitsizlik içinde direnmek isteyen son eşkıya kitlesi de her taraftan kuşatılmıştır.
10 Eylül günü bu eşkıyaya karşı yapılan taarruz başarı ile sonuçlanarak,
eşkıya mevzilerinin kilit noktası olan 4000 rakımlı karlı dağlar da kıtalarımızın eline
geçmiş ve eşkıya pek ağır zayiata uğratılmıştır…” demekte idi168.
12 Eylül durumunun basına yansıması: “Ankara, 12 (A.A)- Büyük Ağrı
mıntıkasında mahsur vaziyette bulunan eşkıyanın kurtulmak üzere yaptığı bütün
166
Vakit, 12 Eylül 1930, s.2
Reşat Hallı, a.g.e., s.347
168
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.347
167
91
teşebbüsler akim kalmaktadır. Son mukavemetleri de kırılmak üzeredir. Ağrı’daki
belli başlı asi reislerinin de bunlar içinde bulunduğu tahakkuk etmiştir. Kara ve
Hava kıtaatımızın gösterdikleri gayret ve kahramanlık takdirin fevkindedir169.
13 Eylül Durumu
Bugün kolorduya bağlı birlikler ciddi bir mukavemetle karşılaşmamışlar.
Sadece Süvari Tümeni bölgesinde karşılaştığı eşkıya ile yapılan muharebe sonucunda
150 asiyi imha etmiştir.Aralık Grubu da bölgesinde rastladığı perakende eşkıyayı
imha etmiştir.
13 Eylül durumu basına şu şekilde yansımıştır: “Ankara, 13 (A.A)- 13-9-1930
Büyük Ağrı’da en sarp ve geçilmesi çok müşkül bir mıntıkaya tahassun eden eşkıyaya
karşı dağ kıtaatımız Büyük Ağrı’nın zirvesindeki cümudiyelere tırmanarak eşkıyaya
pek ağıt zayiat verdirmişlerdir. Eşkıya bakiyesi iltica ettikleri bu sarp mıntıkada
barınmaya nevmidane uğraşıyorlar170.
14 Eylül Durumu:
14 Eylül’de Kolorduya bağlı birlikler buğünü bölgedeki eşkıya artıklarını
temizlemekle geçirmişler.
Aynı gün ( 14 Eylül 1930) Genelkurmay Başkanlığının yayınladığı tebliğde :
“ Ağrı Tedip Harekatı, eşkıyanın kesin yenilgisi ile son bulmuş ve bir hayli
reis öldürülmüştür.
Dağılan eşkıya artıkları ile kaçarken bıraktıkları eşya ve hayvanları ve
mağaralarda, sarp yerlerde gizlenmiş olan perakendeleri toplamak üzere tertip edilen
müfrezeler tarama işi ile meşguldür. Harekat sana erdiğinden bundan sonra tebliğ
verilmeyecektir…”denmekte idi171.
O günlerde İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa
da, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı şu mesajla tebrik etmekte idi:
“Doğu sınırlarımızda genel asayişi ve milli birliği bozmak isteyen şaki ve
asileri imha edenleri takdir ve tebrik ederim. Harekatı her zamanki yüksek vukuf ve
liyakatle yürüten Genelkurmayınıza ve kuvvetlerin sevk ve idaresinde gösterdikleri
169
Vakit, 13 Eylül 1930, s.1
Vakit, 14 Eylül 1930, s.1
171
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s. 128
170
92
başarıdan dolayı Kolordu Komutanından kurmay heyetine, harekata katılan
komutanlarla subaylarına ve erlere teşekkürlerimin iblağını rica ederim.”
16 Eylül 1930’da bu mesaj harekatla ilgili birliklere ulaştırılmış
bulunuyordu172.
14 Eylül durumu basına şu şekilde yansımıştır: “Ankara, 14 (A.A)- Ağrı tedip
harekatı, eşkıyanın inhizamı katisiyle hitam bulmuş ve bir hayli rüesa maktul
olmuştur. Dağıtılan eşkıya bakiyesi metrukatı ve mağaralarda, sarp yerlerde
gizlenmiş olan perakendeleri toplamak üzere tertip edilen müfrezeler tarama
ameliyatile meşguldür. Harekat hitama ermiştir173.
Böylece, 10 Haziran’da İran üzerinden giren eşkıya karşı başlatılan askeri
harekat halkında desteğiyle de 7 Eylül’den itibaren Ağrı üzerinde yoğunlaşmış ve 14
Eylül’de Ağrı Dağındaki eşkıyanın yok edilmesi ile sona ermiştir.
İsyanın ele başı İhsan Nuri, İbrahim Haso Telli ve Taşnak temsilcisi Vahan
… Türk ordusunun bu başarısı üzerine kandırdıkları binlerce vatandaşımızı bırakarak
Ahuri üzerinden 11 Eylül’de İran’a kaçmışlardır.
Peki, ayaklanmanın ele başı ve kendisine Ağrı Kuvvetleri Kumandanı diye
adlandıran, amacının Türkiye topraklarında bir Kürt Devleti kurmak olduğunu ve
Türk Hükümetinin ve ordusunun bunu engelleyemeyeceğini Ağrı Dağı İsyanı adlı
kitabinde iddia eden firari Yüzbaşı İhsan Nuri Türk ordusunun bu muazzam taarruzu
karşısındaki yorumu ne idi: “Kürtlerin hücumu başlamıştı, fakat ne fayda denizde
sıkılan bir mermi, nasıl su dalgalarına çarpıp bir daha geri gelmez ve suya yem olursa
bizim de durumumuz öyle idi” diyor. Yenilginin sebebini ise şöyle açıklıyor:
“Ağrı’nın yenilgisi, Türk Devletinin kuvvetlerinin fazlalığı, silah bakımından
üstünlüğü, örgütlü yapısı ve Ağrı’ya gelebilecek yardımların yollarının Türk güçleri
tarafından engellenmesi sayesinde oldu”174.
Keşke bu vatan haini bu gerçeği 1930 yılının sonunda değil de 1927’de
Ağrı’ya geldiği ve temiz ruhlu vatandaşlarımızın ruhlarında bir iblis gibi çalışıp
onları devletine, milletine karşı ayaklandırmadın önce anlayabilseydi böyle acı bir
olay tarihin sayfalarında asla yer almayacaktı. İçteki ve dıştaki düşmanlarımızın bu
172
Reşat Hallı, a.g.e., s.349,350
Cumhuriyet, Vakit, Son Posta…, 15 Eylül 1930, s.1
174
İhsan Nuri, a.g.e., s. 81,95
173
93
eylemlerinde başarılı olamadılar. Çünkü, Türkiye’de Türk ile Kürt arasında yalnız bir
kelime farkı olup tarih, din, adet ve kardeşlik itibari ile birbirini diğerinden ayırmak
güç olduğu için başarılı olamadılar.
I. Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey Ayaklanmanın bastırılmasının ardından
Doğu Halkına hitaben bir beyanname yayınlamıştır:
“Türk Cumhuriyetinin gün geçtikçe kudret ve şevketinin arttığını görerek ümit
ve emellerinde aldandıklarını anlayan ve şaşıran düşmanlar, son zamanlarda yeni
bir
çareyi
daha
tecrübeye
kalkıştılar:
Türk
vatandaşını
devlet aleyhine
ayaklandırmaya ve kanuna karşı silah kullanmaya teşvik ile iğfal etmek, bu maksat
için Türklerin candan hasmı olan Taşnak Ermenileri Paris’te toplandılar ve Kürt
emeline hadim gibi göstermek istedikleri Hoybun cemiyetini yaptılar. Bu cemiyet,
millet ve devletimizin hasmı canı olan Taşnak Ermenilerin cemiyetidir. Halkımızı
ikaz etmeyi milli bir vazife bilirim.
Geçen yaz hudutlarda, bu cemiyet kahraman ordumuzun süngüsü ile kayık
olduğu parlak cevabı alırken dahilindeki halkın vakarı karşısında sukutu hayale
uğradı.
Vatandaşlarım, 4 sene evvel iğfale kapılmak sureti ile hudutlar haricine
giderek düşmanların emellerini sezen ve memleketi sevenler, vatanlarına döndüler.
Şimdi hepsi, hürriyet ve saadet içinde çalışıyorlar. Kanuna riayet eden her namuslu
vatandaş, Türk topraklarında hürriyetin en geniş himayesine mahzar olarak,
kanunun mutlak siyasetinde yaşar.
Vatandaşlarım,
Hoybuncular,
memleketimizden
giden
Nasturileri
de
kendilerine alet etmektedirler. Bunlar menfaatini namusunun üzerinde tutan
sahtekarları alet ederek, vicdanını satan eski tekke şeyhlerini tavsit ederek bin bir
türlü vasıtaları ile aramıza girmek ve dini ileri sürerek hain düşüncelerinde her
birinizden istifade etmek isteyecektir. Bunların cenup hudutlarının pek yakınına
kadar sokulmuş şeyh kıyafetinde yabancı emelleri telkine çalışan adamlarını
tanıyoruz. Vatandaşların iş ve güçleri ile meşgul olarak ailelerinin hayatlarına bir
kat daha refah temin etmelerini diler, daima Türk Cumhuriyetinin kanun, nizam ve
talimatnamelerine itaat tavsiye ederim175.
175
Cumhuriyet, 13 Şubat 1931, s. 4
94
Birinci Genel Müfettiş
İbrahim Tali
3.3.8. Ağrı Ayaklanmalarında Yabancı Parmağı
3.3.8.1. İngiltere
İngiltere, 1926 yılında Musul’u almasına rağmen bölgedeki hakimiyetini
pekiştirmek ve Türkiye’nin tekrar Irak ile ilgilenmesini önlemek amacıyla başta Irak
olmak üzere bölgedeki Kürt aşiretleri ile yakından ilgilenmeye devam etmiş, daha
önce belirtildiği gibi Hoybun Cemiyetinin kuruluşuna yardımcı olmuştur. Cemiyetin
faal üyesi ve Ağrı Ayaklanmalarının elebaşı İhsan Nuri’nin 1924 yılında Türkiye’den
kaçarak Irak’a dolayısıyla İngilizlere sığınması, daha sonra 1930 yılında çıkan Ağrı
Ayaklanması sırasında İngiltere’nin kontrolündeki Barzani Kürtlerinin Irak sınırını
geçerek Türkiye’ye saldırmaları da dikkate alınırsa İngiltere’nin bölgedeki
gelişmelerle yakından ilgilendiğini ve en azından Türkiye’ye karşı yönlendirmeler
yaptığını göstermektedir.176
İngilizlerin bu ayaklanmalardaki maksatlarını gösterir bir diğer belgede:
9.4.1931 tarihli I. Umumi Müfettişlikten alınan ve 12.4.1931 tarihinde Dahiliye
Vekaletinden Başvekalete yazılan rapora göre: “İngilizlerin maksadı Hakkari
Vilayeti ile Cizre’de dahil olmak üzere Irak Kürtleri hakimiyeti altında Irak ile
Türkiye arasında bir Kürt Hükümeti teşkil etmektir. Bu maksatla Şeyh Mahmut
Prens
ilan
edileceği,
Barzan
Şeyhinin
emri
altına
verecekleri
haber
verilmektedir”177.
Dönemin Alman ve Sovyet basınına bakıldığında ayaklanmaların İngilizlerin
oyunu olduğu yazılmakta: ayaklanmaya ilişkin olarak Almanya’da yayınlanan
“Glarus – Zeitung adlı gazetenin 21 Ekim 1930 tarihli nüshasında çıkan uzun bir
makalede şu maddeler yer almaktadır: 178
176
Yusuf Sarınay, a.g.m., s. 226
BCA: (030.10.115.796.20)
178
Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Gurubu, “ Taşnak – Hoybun”, Belgelerle Türk Tarih
Dergisi, Mayıs 1986, sayı. 15, s. 77
177
95
1. Kürtler İngiliz ajan ve memurları tarafından özendirilerek, para ve silah
yardımlarıyla ve ümitlerle donatıldılar.
2. Ağrı olaylarında İngiliz dışişlerinin emirleri ve yönlendirmesiyle harekete geçen
İngiliz basını Milletler Cemiyetince el konulmasını, müdahale edilmesini istediler.
3. İranlılar, Ağrı harekatının başlangıcında eşkıyalara çok yardım ve kolaylıklar
gösterdiler.
4. İngilizler Türkiye’ye yönelmiş Kürt Harekatından şunları beklemektedirler:
a. Türkiye ile Rusya arasında bir “Eta Tampon” ( Tampon bölge – tampon devlet)
sokarak Bolşevikleri tecrit etmek, yayılmalarını önlemek,
b. Küçük ve devamlı muharebeler ve çatışmalarla Türkiye’ye iktisaden zayıf
bırakmak ve kendilerine muhtaç kılmak,
c. Türkiye’ye her hususta güçsüz bırakarak, harpten önceki borçlarını ödemek
hususunda zorluk çekmesini sağlamak ve bu yolla onun uysallığını gerçekleştirmek,
İngiltere ile uyuşmanın daha ucuz olacağına Türk Hükümetini inandırmak.
5. İngiltere’nin dış siyasetinde Asya petrollerinin, birinci derecede önemli yeri
vardır. Bütün Ortadoğu petrollerinin kendi ellerinde bulunmasını veya kendi
hakimiyetlerinin altında işletilmesini isterler ve bunun için hiçbir girişimden ve
faaliyetten geri durmazlar. Nitekim, Musul meselesinde de Kürtlerin milli ve dini
hislerini tahrik ederek bunları kullandılar. Ordudan kaçan Türk subayları da
İngilizlerin bu faaliyetlerine kolaylık sağladı.
6. Kürtlere Hoçkiz makineli tüfekleri ve yeni İngiliz tüfekleri verdiler. Zavallı
Kürtleri ateşe sürerek, kendi hesaplarına Kürt kanı dökülmesini sağladılar.”
Sonuçta, İngiltere Musul meselesini kendi lehine halletmesine rağmen, bölgede
giderek güçlenen Türkiye’nin Irak ile ilgilenmesini engellemek ve Türkiye’yi mali
açıdan kendisine bağımlı hale getirmek ve Sovyetlerin yayılmasını engellemek
amacıyla tampon bir Kürt Devleti kurmak vs. amaçları doğrultusunda her vakit maşa
olarak kullanmaya alıştığı bölücü Kürtlerin örgütlenmesine yardımcı olmuş, çıkan
ayaklanmada başta silah olmak üzere her türlü yardımda bulunmuştur.
96
3.3.8.2. Fransa
Bu dönemde Fransa ile Türkiye arasında Hatay meselesi bulunmaktaydı. İşte
bu sebepten Fransa, İngiltere’nin Musul meselesini çözmek için kullandığı yöntemi
kullanarak Hatay meselesini kendi lehine çözmek amacıyla Türkiye’ye yönelik her
türlü bölücü hareketi desteklemiştir.
Türkiye’nin Hatay konusuyla ilgilenmesi karşısında Fransa, Türkiye’ye karşı
Kürt ve Ermeni kartını oynamaktan çekinmemiş ve Hoybun’un faaliyetlerini
desteklemiştir. 12.4.1931 tarihli Dahiliye Vekaletinden Başvekalete gönderilen rapor
Fransa’nın Türkiye’ye yönelik bölücü faaliyetlerini açıkça göstermektedir. “
Papazyan Fransızlardan on milyon frank aldığına dair haberi Musul’da bulunan Leon
Paşa’ya bildirdiği, bu para Ağrı, Barzan, Mutki, Cizre mıntıkasına tahsis edilerek
silah ve cephane teminine sarf edileceğine179” değinilmektedir.
Suriye’nin Ağrı Ayaklanmasındaki etkisini gösteren bir diğer kanıt ise,
Ağustos 1930 yılının başlarında Halep Kürtlerinden Haco’nun güney sınırlarımızda
başlaştığı kısa süreli ayaklanma gösterilebilir.
Fransa’nın Ağrı Ayaklanmalarını desteklemesinin bir diğer sebebi ise,
Suriyelilerin Türklere karşı gittikçe artan temayülü ve günün birinde bu iki milletin
ittifakı idi. Fransa’nın bu korkusunda haklı olduğunu dönemin Suriye basını ortaya
koymaktadır. Şam’da çıkan “Elkabis” gazetesi 12-8-1930 tarihli nüshasında şöyle
diyordu: “Ecnebi vaatlerine aldanarak, Türkiye aleyhinde ayaklananların hali
meydandadır. Bunlar bizim Türkiye’den büsbütün ayırmak için istismarcılar SuriyeTürkiye hududuna Ermeni unsuru yığıyorlar; fakat bu iki millet er geç ittifak
edecektir.” 180
Sonuçta, Fransa gerek Hatay meselesini kendi lehine halletmek; gerekse
Türkiye’nin Suriye ile ilgilenmesini engellemek için Hoybun Cemiyetinin Suriye ve
Lübnan hatta Paris’te örgütlenmesinde yardımcı olmuş ve sadece Ağrı’da değil
Türkiye dahilinde çıkacak her türlü bölücü faaliyeti desteklemekten geri
durmamıştır.
179
180
BCA: (030.10.115.796.20)
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s. 3,4
97
3.3.8.3. İran
Fransa ve İngiltere gibi kendi çıkarları doğrultusunda Ağrı Ayaklanmalarını
destekleyen bir diğer ülkede İran olmuştur.
Ayaklanma durumunu anlatırken 1926 ve sonraki yıllarda da olduğu gibi
1930 yılındaki ayaklanmalarda da asilerin İran’dan hududumuza girdiğini, bu asilerin
İran’ın Maku kentinde hazırlandığını ve yine Türkiye tarafında bunlar üzerine
düzenlenen hareketlerde özellikle Ağrı Dağının İran kesiminden kolayca İran’a
geçtiklerini, İran’ın ise bunların durdurulması konusunda uzun süre sessiz kaldığı
hatta desteklediğini yazmıştık,
İran’ın Ağrı Ayaklanmalarına verdiği desteğin bir diğer kanıtı da Hoybun
Bildirilerinde İran’ın dost devlet olarak anılmasıdır.
Peki neden İran Ağrı ayaklanmalarını destekledi ve neden İran sınırını geçerek
İran’a sığınan isyancılara engel olmadı? Çünkü 1925 yılında İran ordusunda
çavuşluktan subaylığa yükselmiş olan Rıza Pehlevi, İngiliz entelijans servisinin
yardımı ile İran Tahtında bulunan Türk Kaçar hanedanına karşı isyan edip, bu büyük
Türk hanedanının bütün ailesini hunharca katlederek, İran tahtını işgal etmişti. Şah
Pehleve bu yardıma karşılık İngiliz emperyalistlerinin Türk Kaçar Hükümdarı’ndan
alamadıkları İran petrol imtiyazını, kolaylıkla bunlara vermişti. Bu şekilde de Yahudi
Detering’in Royal-Dutch Shell petrol tröstü, İran’daki petrol hakimiyetini sağlamıştı.
Türk düşmanı Acem Rıza Pehlevi’nin Türk Kaçar ailesine karşı giriştiği bu
zalimane katliamı, İran’daki 14 milyonluk Türk boy ve oymaklarından bir çoklarının
ki özellikle, Kaşgailer, İlhanizadeler, Karakalpaklar, Azeri Türklerinin tepkisine yol
açmıştı. Yapılan bu hainliğin intikamını almak için hazırlıklar yapılırken, bu arada
Türklüğün yabancı emperyalizmine boyun eğemeyeceği düşüncesiyle de Türk
milliyetçiliği İran’da hızla gelişmekteydi.
İşte İran, Avrupalı kapitalist ve komünist emperyalistlerin teşkilatlandırıp
kurdukları “Hoybun” ile de yakından ilgilenip Kurmançları, “İran Nijad Mektebi”
teorisi ile kendilerinin Ari olduğunu ileri sürerek kandırıp, gerçek din ve ırk
kardeşleri Türkiye ve İran Türklerine karşı kullanmak ve bu şekilde de İran’daki
98
Türkçülük akımının tesirini azaltma ve Türkiye ile irtibatını kesmek için büyük
girişimlere karar verir.181
1931 yılında Ankara Ticaret Odası tarafından bastırılan “Taşnak – Hoybun”
adlı kitapçık yukarıdaki açıklamalara benzer şekilde İran’ın Ağrı Ayaklanmalarını
desteklemekteki amacını şu şekilde belirtmektedir: “…Kürtlere karşı himaye kar
görünmek, İran aşiretlerini bizimle meşgul ederek İran dahilinde eksik olmayan
aşiret hücumlarından biraz nefes almak ve bilhassa İran Azerbaycan’ında
kuvvetlenmekte olan Türklük cereyanlarının Türkiye ile irtibatını kesmek İranlılar
için çok faydalı neticeler demekti182
Dönemin Türk basınında, İran’ın asilere verdiği destek geniş yer almış ve
İran bu desteğinden dolayı çok sert eleştirilmiştir. Örnek olması bakımından İran ile
ilgili basında yer alan manşetlere yer vermek istiyorum:
“İran, şakilere açıktan açığa yardım ederek silah ve erzak vermektedir.”
Cumhuriyet, 4 Temmuz 1930
İran’da teçhiz ve izhar olunan Kürt eşkıyası hududumuza tecavüz etmişler,
tenkil olunmuşlardır” Cumhuriyet, 29 Haziran 1930
“İran bize dost mu; düşman mı” Vakit, 5 Temmuz 1930
“Türk-İran dostluğu tehlikede” Vakit, 7 Temmuz 1930
“İran mesuldür” Vakit, 8 Temmuz 1930
“İran’daki Kürtler Türkiye’deki asi Kürtlere yardım ediyorlar, İran bunları
kontrol edemiyor.” Vakit, 22 Ağustos 1930
Fakat, daha önceki sayfalarda yazıldığı üzere, Türkiye’nin kararlı askeri,
siyasi tavrı ve İran’a olaylarla ilgisi dolaysıyla verdiği 3 sert içerikli nota ile
Türkiye’nin Ağrı Dağı’nın İran kısmında kalan kesimini asilerin kaçmasını
engellemek amacıyla işgal etmesi üzerine ülkemizin bu sert tutumundan zarar
göreceğini anlayan İran göstermelikte olsa Ağustos ayının ortalarından itibaren
devletimizin yanında yer almaya, hatta sınırımıza asker göndererek, sınırın kendi
tarafındaki aşiretlerle mücadeleye başlamıştır.
181
Mahmut Rişvanoğlu, Doğu Emperyalizmi ve Aşiretler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992,
s.331,332
182
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.24,25
99
3.3.8.4. Sovyet Rusya
Rusya, Ağrı Ayaklanmalarında kendi çıkarları dolayısı ile Türkiye’nin
yanında yer almıştı. Bunun ise iki temel sebebi vardı. Bunlardan biricisi: Kürt
Ayaklanmasını İngiliz emperyalizminin bir oyunu olarak görmesi, diğeri de, Kürtlere
destek veren Taşnak Ermenilerinin Batı yanlısı politika izlemesidir.
Bu dönemde basından anlaşıldığı üzere Rusya, Kürt asilere karşı sınırlarını
kapatmış, hatta Rus sınır komutanı, sınır komutanımıza Türkiye’ye askeri yardım
etme konusunda hükümetinden emir aldığını bildirmiştir.183 Bunun yanı sıra Ruslar,
Ağrı ayaklanmasında
önemli rol oynayan Ağrı’daki Taşnak temsilcisi Ardeşir
Muratyan’ı (Zilan) tutuklayarak önce Erivan’a götürüp oradan da Tiflis’te hapse
atmışlardır.184
Dönemin Rus basını da, İngilizlerin, Rusya’ya karşı Türkiye’nin doğusunda
bir tampon bölge oluşturmak için Ağrı Ayaklanmasını çıkarttığını ve İngilizlerin
Kürt asileri İngiliz makineli tüfekleri ve son model tabancalarıyla silahlandırdığını,
hatta ünlü İngiliz casusu Lawrence’in Maku’ya gelip, Kürtleri örgütlediği
yazmaktadır.185
Sonuç olarak, Sovyet Rusya kendi çıkarları gereği de olsa bölücü Kürtlerin
çıkardıkları bu ayaklanmalara sıcak bakmamış ve Türkiye’nin yanında bir politika
izlemiştir.
Ağrı Ayaklanmalarında yabancı parmağı konusunda, İngiltere, Fransa, İran ve
Sovyet Rusya faktöründen ziyade ermeni faktörü dikkat çeker. Fakat, daha önceki
bölümlerde yer verdiğimiz için bu konuya ayrıca burada değinilmeyecektir.
3.3.9. Ağrı Dağı Ayaklanmasının Dış Basına Yansıması
Burada doğrudan doğruya dönemin dış basını incelenmemiş olup, o dönemde
yazılmış kitaplar, yayınlanmış makaleler ve dönemin Türk basınına yansıyan
haberlerden yararlanılmıştır.
183
Vakit, 19 Temmuz 1930
İhsan Nuri. a.g.e., s.54,55
185
M. Kalman, a.g.e., s.125,126
184
100
Ağrı Ayaklanması, dönemin dış basınında da geniş yer bulmuş, özellikle
Arap basını Türkiye yanlısı yayınlar yapmışlardır. Çünkü, onlar biliyorlardı ki daha
önce kendilerinin düştüğü Batı emperyalizminin tuzağında bugün Kürtler vardı.
Avrupa basını ise daha çok Türkiye yanlısı ve İngilizleri suçlayan yayınlar yapmıştır.
Bunlara örnek olarak aşağıdaki şu yayınları sunuyoruz:
Şam’da çıkan Elkabis Gazetesi 12.8.1930 tarihli nüshasında şöyle diyordu:
Ecnebi vaatlerine aldanarak Türkler aleyhinde kıyam edenlerin hali
meydandadır. Bunlar biri Türkiye’den büsbütün ayırmak için istismarcılar SuriyeTürk hududuna Ermeni unsuru yığıyorlar fakat bu iki millet er geç ittifak edecektir.
Yine aynı tarihlerdeki Elifba gazetesi yazıyordu:
Türklerle
rabıtaları
kesilenler
derhal
ecnebi
lokması
olmuşlardır.
Teşvikçilerin “Akvam Cemiyeti” diye ortaya attıkları bir seraptan ibarettir.
Elahram Gazetesi: “Türkler ahlaken ve tarihen yüksek bir millettir,
Türkiye’yi idare edenler milletin ruh ve kabiliyetini çok iyi tetkik etmiş münevver
kimselerdir. İdare usulüne tamamen vakıftırlar. Bizde bunlara muadil adamlar
yoktur:” diye hasret çekmişti.”186
21 Ekim 1930 tarihli Fetelarap’ta “Kürtler ezildiler, onları ateşe sürenler için
ister Türkler ezilsin ister Kürtler netice birdir. Onlar aynı din ve aynı millet efradının
birbirini öldürmesini istediler. Nitekim Kürtlerin Ağrı’da perişan olduğunu en evvel
dünyaya müjdeleyen İngiliz ajansı Reuter oldu. Türkler bu muvaffakiyetleri ile
iftihar etmezler. Çünkü ezilen yine kendi kardeşleridir. Kürtler iyi bir ders aldılar,
gördüler ki ecnebi vaatleri bir yere kadar gelir ve felaket baş gösterince ortada
kurbanlardan başka kimse kalmaz.
Bu harekatta Ermenilerin mühim roller oynadıkları meydandır. Kürtlerin
bunları nasıl olup da aralarına aldıkları şaşılacak bir şeydir. Onlar geride durarak saf
dağlıları ezdirir ve sonra mezarları üstünde dans ederler. Bize bir kuvvet lazımsa
bunu ecnebilerde değil kendi aramızda bulmalıyız. Mesela bir “Şarklılar İtilafı- Şark
Akvamı Cemiyeti” yapmalıyız. Ermeniler daima Garbın elinde oyuncak olmuştur.
186
Taşnak-Hoybun, a.g.e., s.3,4
101
Bunları aramıza almamalıyız. Kürtler unutmamalıdır ki şerefli ve mefahirle dolu
Türk tarihinden ayrılarak ecnebi boyunduruğuna girmek çok feci bir gaflet olur.187
Almanya’da yayınlanan “Glarus – Zeitung” adlı gazetenin 21 Ekim 1930
tarihli nüshasında çıkan uzun bir makalede şu maddeler yer alıyor:
1.
Kürtler İngiliz ajan ve memurları tarafından özendirilerek, para ve silah
yardımlarıyla ve ümitlerle donatıldılar.
2.
Ağrı olaylarında İngiliz dışişlerinin emirleri ve yönlendirmesiyle harekete
geçen İngiliz basını Milletler Cemiyetince el konulmasını, müdahale edilmesini
istediler.
3.
İranlılar, Ağrı harekatının başlangıcında eşkıyalara çok yardım ve kolaylıklar
gösterdiler.
4.
İngilizler Türkiye’ye yönelmiş Kürt Harekatından şunları beklemektedirler:
a. Türkiye ile Rusya arasında bir “Eta Tampon” ( Tampon bölge – tampon devlet)
sokarak Bolşevikleri tecrit etmek, yayılmalarını önlemek,
b. Küçük ve devamlı muharebeler ve çatışmalarla Türkiye’ye iktisaden zayıf
bırakmak ve kendilerine muhtaç kılmak,
c. Türkiye’ye her hususta güçsüz bırakarak, harpten önceki borçlarını ödemek
hususunda zorluk çekmesini sağlamak ve bu yolla onun uysallığını
gerçekleştirmek, İngiltere ile uyuşmanın daha ucuz olacağına Türk Hükümetini
inandırmak.
5.
İngiltere’nin dış siyasetinde Asya petrollerinin, birinci derecede önemli yeri
vardır. Bütün Ortadoğu petrollerinin kendi ellerinde bulunmasını veya kendi
hakimiyetlerinin altında işletilmesini isterler ve bunun için hiçbir girişimden ve
faaliyetten geri durmazlar. Nitekim, Musul meselesinde de Kürtlerin milli ve dini
hislerini tahrik ederek bunları kullandılar. Ordudan kaçan Türk subayları da
İngilizlerin bu faaliyetlerine kolaylık sağladı.
6.
Kürtlere Hoçkiz makineli tüfekleri ve yeni İngiliz tüfekleri verdiler. Zavallı
Kürtleri ateşe sürerek, kendi hesaplarına Kürt kanı dökülmesini sağladılar.”188
187
Taşnak – Hoybun, a.g.e., s. 31
Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Gurubu, “ Taşnak – Hoybun” Belgelerle Türk Tarih
Dergisi, Mayıs 1986, sayı. 15, s. 77
188
102
Sehend adlı bir İran gazetesinin 7 Aralık 1930 tarihli nüshasında, Abdülkadir
imzalı bir makalede “ Araplar derler ki, akıllı bir adam akrebin soktuğu deliğe bir
daha parmağını sokmaz. Halbuki Kürtler yanı delikte kaç defa kendilerini
zehirlettiler. Şeyh Mahmut ve Şeyh Süleyman’ın hemen her gün başlarına gelen
felaketler meydandadır. Kürtler “Koyun, kendi kuzusunun ayağını kırmaz” derler.
Bizim ayağımızı Türkler kırmadılar. “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” sözü çok
doğrudur. Ancak, bize Bağdat’tan gelen bütün hesaplar yanlış çıkmıştır. Kürtler ağır
bir felaket geçirdiler ve bu netice için çalışanlar da muratlarına erdiler. Kardeşi
kardeşe karşı getirdiler, kandırdılar.189
Londra’nın Sphere adlı dergisinde Leydi Drumond Hey’in makalesindeki şu
sözler Avrupa’nın bu ayaklanmaya bakışını yansıtması bakımından önemlidir: “…
Bu Kürt isyanı da şarklılığın, garplılığa karşı, yani muhafazakar, mutaassıp Sünni ve
Müslüman Kürt’ün garplılaşan Türk’e karşı kıyamıdır.”190
3.3.10. Ağrı Asilerinin Yargılanması
Ağrı asilerinin yargılanmasına önce Van Ağır Ceza Mahkemesi’nde
başlanıldığı halde temyiz mahkemesi tarafından görülen lüzum üzerine dava Adana
Ağır Ceza Mahkemesine aktarılmıştır.
Asilerin yargılanmasına, Ağrı Ceza Mahkemesinde 1931 yılının Aralık
ayında başlanmış toplam tutuklu – tutuksuz 700 kişi yargılanmış, sayının çokluğu
nedeniyle yargılamalarda Adana Asri Sineması kullanılmıştır.191
Anadolu Ajansının verdiği bilgiye göre Ağrı asilerinin yargılanması hakkında
karar 22 Mayıs 1932’de verilmiş ve asilerin yargılanması tamamlanmıştır.
Yargılanmanın sonucunda asilerin 34’ü idama mahkum edilmiştir. Anadolu
Ajansının bu haberini aynen aktarıyorum: Adana, 23 (A.A) – Ağır ceza mahkemesi
Ağrı şakileri hakkında kararını dün saat 14’de vermiştir. İlk önce 44 mevkuf
mahkemeye getirilerek kendilerine beraat ettikleri tebliğ olunmuştur. İkinci kafile
olarak mahkemeye getirilen 44 Mevkufla 3 gayri mevkuf maznuna da beraat ettikleri
189
Taşnak – Hoybun, s.32
Vakit, 8 Ağustos 1930, s.1
191
M. Kalman, a.g.e., s. 285 – vd.
190
103
söylenmiştir. Beraat eden mevkufların sevinçlerine payan yoktu. Mütemadiyen
Cumhuriyet Hükümetine dua ediyorlardı.
Bundan sonra üçüncü kafile olarak getirilen 48 mevkuftan ikisi sekizer sene
dörder aya; üçü sinlerinin küçüklüğünden üçer sene sekizer aya; biri de
jandarmalara yardımından dolayı altı sene sekiz aya, 44’ü de onar sene ağır hapse
mahkum olmuşlardır.
Dördüncü kafile olarak getirilen 31 maznunla hali firarda bulunan üç kişinin
Türkiye topraklarından bir kısmını ayırmak için silaha sarılarak bir çok zabit, asker,
jandarma ve ahalinin kanlarının dökülmesine sebebiyet verdiklerinden Türk Ceza
Kanununun 125. maddesi mucibince ölüm cezasına çarptırılmalarına ve keza 10
maznun ve mevkufun da ölüm cezasına çarpılmalarına ve fakat bazısının sinlerinin
65 ten yukarı ve bazısının sinlerinin de 20 den aşağı olması dolayısıyla bunlardan
ikisini on beşer seneye, diğer sekizinin yirmi dörder, seneye ve16 mevkufla 35 gayri
mevkufun evraklarının bazı cihetlerden tetkikine ve haklarında gıyaben muhakeme
cereyan eden 88 maznunun da beratlarına kara verilmiştir. Berat edenler derhal
tahliye edilmişlerdir.192
3.3.11. Türkiye – İran Sınır Anlaşması
Türkiye, İran üzerinden sınırlarımıza kolayca giren ve Ağrı Dağını
kendilerine mesken tutan, Türk askeri birliklerince sıkıştırılınca kolayca Ağrı
Dağının İran’da kalan kesiminden İran’a kaçan eşkıya’yı durdurmak ve gelecekte de
bu tip sorunlarla uğraşmamak için Temmuz 1930 yılından itibaren İran’a verdiği 3
notada sınır üzerinde bir düzeltme yapılmasını istemiş, hatta Türkiye, İran
Büyükelçimiz Memduh Şevket Bey’i görevinden alarak Sofya Büyükelçimiz Hüsrev
(Gerede) Bey’i İran Büyükelçiliğine atamıştı.
Hüsrev Bey’in sınırın düzeltilmesi hususunda gösterdiği siyasi çabaların
gereken sonucu vermemesi üzerine bizzat Dışişleri Bakanımız Tevfik Rüştü Bey
İran’a giderek sınır meselesi ile meşgul olmuştur – Hüsrev Gerede’nin hatıralarında
verdiği bilgiye göre: 1932 Ocak akşamı, İran Dışişleri Bakanı Mehmet Ali Han
192
Ulus, 22 Mayıs 1932
104
Furugi ile Tevfik Rüştü Bey arasında sınır üzerindeki düzeltmeye ilişkin anlaşma
imzalanmıştır.193
?. 01. 1932 tarihli Hariciye V. Vekili imzası ile Yüksek Başvekalete sunulan
belgede: İran ile sınır anlaşmasının imzalandığına dair Tevfik Rüştü Bey’den alının
telgrafın bir sureti sunulmuştur. Aynen aktarıyorum: “Bu gece yarısından sonra saat
1,5 da hudut itilafnamesinin ve Hakem Muahedenamesinin imza olunduğunun ve
ellerinden öptüğümün Başvekil Paşa Hazretlerine arzını rica ederim.194
24-1-1932
Tevfik Rüştü
Buradan da anlaşılacağı üzere İran ile 24-1-1932 tarihinde sınır anlaşması
imzalanmış ve buna göre: Küçük Ağrı Türkiye’ye bırakıldı buna karşılık daha
güneyde Baçırk ve Kotur yöresindeki bazı köyler İran’a verildi. Böylece İran’la
aramızdaki sınır bugünkü şeklini almış oldu.195
193
Hüsrev Gerede, a.g.e., s. 208,209
BCA. (030.10.230.547.9) 416/3
195
Kamil Günel, Coğrafyanın Siyasal Gücü, Çantay, İstanbul, 2002, s.185
194
105
SONUÇ
Ülkemizde, Cumhuriyet Döneminde (1924-1938) Doğu ve Güneydoğu
Bölgelerimizde 17 bölücü faaliyet meydana gelmiştir. Bu bölücü faaliyetler
içerisinde 1926 – 1930 yılları arasında meydana gelen Ağrı Dağı merkezli “Ağrı
Ayaklanmaları” hem etki alanı, süresi hem de sonuçları bakımından bu dönem
bölücü faaliyetler içerisinde dikkat çekicidir.
Ağrı Ayaklanması, 1926 -1930 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’ni meşgul
eden Ağrı Dağı merkezli bölücü bir ayaklanmadır. Bu ayaklanma 5 Ekim 1927
yılında Lübnan’ın Bihamdun İlçesinde kurulan Hoybun Cemiyeti tarafından daha
örgütlü hale getirilerek
etki alanı genişletilip, etkisi artırılmıştır. 1926 yılında
İbrahim Haso Telli ve Yusuf Taşo’nun ele başlığında başlayan Ağrı Ayaklanmaları,
1927’de Hoybun tarafından, eski bir Osmanlı subayı olan firari yüzbaşı İhsan
Nuri’nin Ağrı’ya askeri komiser olarak atanmasıyla daha da örgütlü hale gelmiştir.
Ağrı Ayaklanmaları içerinde 1930 yılı olayları daha dikkat çekicidir. Asıl Ağrı
olayları 1930 yılı içerisinde vuku bulmuştur. 10 Haziran’da başlayan 1930
ayaklanmasına karşı devlet derhal askeri, siyasi ve idari tedbirler almış ve nihayet 7
Eylül 1930 yılında başlayan büyük bir askeri harekat ile 14 Eylül’de –Cumhuriyet
dönemi bölücü faaliyetler içerisinde en uzun süreli olan bu ayaklanma devlete bağlı
bölge halkının da desteğiyle asilerin kökünün kazınmasıyla- sona ermiştir.
Ağrı Ayaklanmalarının nedenine baktığımızda, ayaklanmayı organize edenler
ve destekleyenler açısından pek çok neden karşımıza çıkmaktadır. Bu ayaklanmayı
organize eden Kürt – Ermeni işbirliğinin ürünü olan Hoybun Cemiyetine göre
ayaklanmanın amacı: Türkiye topraklarında biri Erivan merkezli, diğeri İskenderun
merkezli iki Ermeni devleti ile bunlar arasında bir Kürt Devleti kurmaktı. İşte Ağrı
Ayaklanmalarının asıl nedeni bu idi.
Ağrı Ayaklanmalarında dikkat çeken
diğer bir önemli husus dış destek
unsurudur. Bu ayaklanmayı kendi çıkarları için İngilizler, Fransızlar, İranlılar ve
Ermeniler desteklemişlerdir.
İngilizler, Türkiye’nin Irak ile ilgilenmesini, bölgede güçlü bir devlet olmasını
engellemek ve bu tip olaylarla ekonomisini zayıflamasını ve kendine bağımlı hale
gelmesi maksadıyla, dönemin diğer bölücü faaliyetlerinde olduğu gibi Ağrı
106
Ayaklanmalarını organize etmiş ve desteklemiştir. İngilizlerin Ağrı Ayaklanmalarını
desteklemekteki bir diğer amacı da Sovyet Rusya idi. Sovyet Rusya’nın hızla güneye
doğru yayılması kendi çıkarlarına ters düştüğü için bu yayılmayı engellemek ve
kendi kontrolünde bir tampon devlet kurma gereği İngilizlerin bu ayaklanmalarda
aktif rol almasını sağlamıştır. Bu amaçla İngilizler, Hoybun Cemiyetinin kurulmasını
sağlamışlar ve her türlü desteği vermişlerdir.
Fransızların, Ağrı Ayaklanmalarını desteklemesinin temel nedeni bu dönemde
Türkiye ile arasında bulunan Hatay meselesi idi. Fransızlar, İngilizlerin Musul
meselesinde oynadıkları ve başarılı oldukları Kürt kartını oynayarak Hatay sorununu
kendi lehlerine çözme yoluna gitmişler ve Hoybun’un Suriye ve Lübnan’da
örgütlenmesini sağlayarak, faaliyetlerini desteklemişlerdir.
Ağrı Ayaklanmalarında en büyük desteğin İran’dan geldiğini görmekteyiz.
Çünkü İran’ın yönetimini elinde bulunduran Şah Rıza Pehlevi kısa süre önce İran
yönetimini elinde bulunduran Türk Kaçar Hanedanına son vermiş ve İran yönetimini
ele geçirmişti. Bu durum İran’daki Türk unsurları harekete geçirmişti. Şah, hem
Türkiye’nin bu mesele ile ilgilenmesini, hem de buradaki Türklerin, Türkiye ile
irtibata geçmesini engellemek amacıyla kendi içindeki Kürt silahını hem Türkiye’ye
hem de kendi dahilindeki Türklere karşı kullanmayı uygun görmüştür.
Ayaklanmanın planlayıcıları ve destekçilerinin biri de hiç kuşkusuz Ermeniler
idi. Ermenilerin asıl amacı Büyük Ermenistan’ı kurmaktı. Bu amaçla Türkiye
topraklarına göz diken Ermeniler, bölücü Kürtlerle işbirliği yapmayı tercih ettiler,
çünkü bunların kendi başlarına Türkiye topraklarında ayaklanma çıkartacak bir
nüfusları yoktu. Aynı zamanda bu ayaklanmada ne kadar Kürt yok olursa kendileri
için o kadar faydalıydı. Çünkü ileride kurulacak Büyük Ermenistan topraklarındaki
Kürt nüfusu azalmış olacaktı. İşte Ermeniler bu gibi amaçları doğrultusunda Kürt
kökenli vatandaşlarımızın kandırılmasında büyük rol oynamışlar ve Hoybun adı
altında bölücü Kürtlerle işbirliğine giderek hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayalleri
için binlerce Kürt ve Türk’ün kanının dökülmesine sebep olmuşlardır.
Sonuçta, 1926 – 1930 yılları arasında vuku bulan Ağrı Ayaklanmaları devletin
kararlı tutumu ve bölge halkının desteği ile bir daha tekrarlanmamak üzere sona
ermiştir. Asilerin pek çoğu yok edilmiş; bir kısmı da geldikler ülkelere kaçmıştır
107
KAYNAKÇA
ARŞİV
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi. (BCA)
1. BCA: (030.10,114.791.18), 18.10.1928
2. BCA: (030.10.114.793.20), 96C/135, 12.03.1930
3. BCA: (030.10.115.796.20), 09.04.1931.
4. BCA: (030.10.230.547.9) 416/3, 24.01.1932
GAZETELER
Vakit
Cumhuriyet
Ulus
Son Posta
MAKALELER
Alakom, Rohat, “Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar”, Toplumsal Tarih Dergisi, sayı: 55,
Kasım 1998
Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Grubu, “Taşnak – Hoybun” Belgelerle Türk
Tarih Dergisi, sayı: 14, Ankara, Nisan 1986
Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Grubu, “Taşnak – Hoybun”, Belgelerle Türk
Tarih Dergisi, sayı: 15, Ankara Mayıs 1986
Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Grubu, “Taşnak – Hoybun”, Belgelerle Türk
Tarih Dergisi, sayı: 16, Ankara, Haziran 1986
Sarınay, Yusuf, “Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, sayı: 40, Ankara, 1998
108
TELİF VE TETKİK ESERLER, HATIRALAR, RESMİ YAYINLAR
Akgül, Suat, Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul, 1992
Atatürk, Gazi Mustafa Kemal, Nutuk 1919-1927 (Bugünkü dille yayına hazırlayan
Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Ankara, 2006
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı,
Ankara, 1989
Ateş, Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 2003
Coşkun, Atılgan, Emperyalist Devletlerin Doğu Anadolu Politikası ve Aşiret
Süvari Alayları, Koza Ofset, Ankara, 2004,
Çay, Abdülhaluk M., Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları,
Ankara, 1996
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002
Gerede, Hüsrev, Siyasi Hatıralarım I İran Ağustos 1930-Haziran 1934, Vakit
Basımevi, İstanbul, 1952
Günel, Kamil, Coğrafyanın Siyasal Gücü, Çantay Yayınları, İstanbul, 2002
Hallı, Reşat, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), T.C
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara, 1972
109
Hariciye İstihbaratı, I. Muhalifler II. Hoybun Nizamnamesi, Hariciye Vekaleti
Matbaası, Ankara
Kabacalı, Alpay, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, Cem Yayınevi, İstanbul,
1991,
Kahraman, Ahmet, Kürt İsyanları (Tedip ve Tenkil), Evrensel Basım Yayın,
İstanbul, 2004
Kalman, M., Belge, Tanık ve Yaşayanlarıyla Ağrı Direnişi 1926 – 1930, Peri
Yayınları, İstanbul, 1997
Kışlalı, Mehmet Ali, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit Yayıncılık,
Ankara, 1996
Koca, Hüseyin, Doğu ve Güneydoğu Politikaları, Mikro Yayınları, Konya, 2005
Kurubaş, Erol, Kürt Sorununun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel
Yayınları, Ankara, 2004
Nuri, İhsan, Ağrı Dağı İsyanı, Med Yayıncılık, İstanbul, 1992
Rişvanoğlu, Mahmut, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul, 1992
Rişvanoğlu, Mahmut, Saklanan Gerçek “Kurmanclar ve Zazaların Kimliği”,
Tanmak , Ankara, 1994
Saygın, Selami, Yeni Şark Meselesi, Ülkü Yayınları, İstanbul, 2003
Süslü, Azmi, Rum – Ermeni- Hoybun İşbirliği ve Anadolu’daki Toplu Mezarlar,
T.K.K. Basımevi, Ankara, 1993
110
Süslü, Azmi, Kürtler ve Sosyal Gelişmeleri Mesud Fani’ye (Bilgili) Göre,
Tanmak Yayınları, Ankara, 1993
Şadillili, Vedat, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar 1, Koz Yayınları,
Ankara, 1980
Taşnak – Hoybun, Ankara Ticaret Odası Matbaası, Ankara, 1931
T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt: 14, T.B.M. Meclisi Matbaası, Ankara, 1976
Tuncay, Mete, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999
Türkiye Cumhuriyet Tarihi II. (Komisyon), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara,
2002
Yılmaz, Durmuş; Musul Meselesi Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya, 2003
111
Download