T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ A.B.D. CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLER İÇİNDE AĞRI DAĞI AYAKLANMALARI (1926–1930) YÜKSEK LİSANS TEZİ Danışman Prof. Dr. Durmuş YILMAZ Hazırlayan Derya YAYLALI KONYA – 2007 ÖZET Cumhuriyet Dönemi Bölücü Faaliyetler İçinde Ağrı Dağı Ayaklanmaları (1926 – 1930) Derya YAYLALI Ağrı Dağı Ayaklanmaları, Kürt – Ermeni işbirliğinin ürünü olan 1927 yılında Fransızların kontrolündeki Lübnan’da kurulan Hoybun Cemiyeti tarafından organize edilmiştir. Bu ayaklanmalar, İhsan Nuri ve İbrahim Haso Telli tarafından Ağrı Dağından idare edilmiş, asilerin çoğu İran, Irak ve Suriye’deki bölücü Kürt Aşiretlerindendir. Ağrı Dağı Ayaklanmalarındaki amaç: Doğu bölgemizde genel bir ayaklanma çıkartarak, bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktır. Bu ayaklanmaları kendi çıkarları doğrultusunda başta Ermeniler olmak üzere İngiltere, Fransa ve İran desteklenmiştir. Ağrı Dağı merkezli bu ayaklanmalar karşısında Türkiye Cumhuriyeti bölge halkının da desteğini alarak gereken siyasi, askeri ve idari tedbirleri alıp, asiler üzerine büyük bir askeri operasyon yapmıştır. Bu operasyonlar neticesinde 14 Eylül 1930 tarihinde Ağrı Dağı ve çevresi asilerden temizlenerek, dört yıldır süren ayaklanmalar bastırılmış, ayaklanmanın yakalanan elebaşları ve asileri yargılanarak gerekli cezalara çarptırılmıştır. i ABSTRACT Mount Ararat Revolts Within Separatist Activities of Republican Period (1926-1930) Derya YAYLALI Mount Ararat Revolts were organized by Hoybun organization that was established in 1927 in Lebanon under the control of the French and that was a product of Kurdish-Armenian cooperation. These revolts were administered from Mount Ararat by Ihsan Nuri and Ibrahim Haso Telli and most of the rebels were from separatist kurdish tribes in Iran, Iraq and Syria.. Purpose of Mount Ararat Revolts is to establish an independent Kurdish State by rising a young rebellion in our Eastern region. Mainly Armenians and then the England, France and Iran supported these revolts in the direction of their interests. Republic of Turkey conducted a big military operation by taking required political, military and administrative measures and by receiving support of regional people against these multi-centered rebels. As a result of these operations, rebels were cleared from Mount Ararat and its around on September 14, 1930, these revolts that continued for four years were broken, and riot leaders and rebels were heavily punished being judged. ii İÇİNDEKİLER ÖZET ..............................................................................................................i ABSTRACT ................................................................................................. ii İÇİNDEKİLER ............................................................................................. iii ÖNSÖZ .........................................................................................................vi GİRİŞ .............................................................................................................1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLERE GENEL BİR BAKIŞ (1924-1938)...........................................................................2 1.1. NASTURİ AYAKLANMASI ............................................................3 1.1.1. Nasturi Ayaklanmasının Nedeni ..................................................3 1.1.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması...................................................................................5 1.2. AZADİ TEŞKİLATI VE ŞEYH SAİT AYAKLANMASI ................6 1.2.1. Azadi Teşkilatının Kuruluşu ........................................................6 1.2.2. Şeyh Sait Ayaklanması.................................................................7 1.2.2.1. Ayaklanmanın Nedenleri .......................................................7 1.2.2.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması ......................................................................................12 1.2.3. Atatürk’ün Şeyh Sait Ayaklanması İle İlgili Görüşleri ..............14 1.3. DERSİM (TUNCEL)AYAKLANMALARI ....................................16 1.3.1. Birinci Dersim Ayaklanması ......................................................16 1.3.1.1. Ayaklanmanın Başlaması.....................................................18 1.3.1.2. Tedip İçin Askeri Harekat....................................................20 1.3.2. 1938 Tunceli Harekatı ................................................................22 1.4. RAÇKOTAN VE RAMAN TEDİP HAREKATI ............................25 1.5. SASON AYAKLANMASI...............................................................25 1.6. KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI .......................................................26 1.7. MUTKİ AYAKLANMASI...............................................................26 1.8. BİCAR TENKİL HAREKAT...........................................................27 iii 1.9. ASİ RESUL AYAKLANMASI........................................................29 1.10. TENDÜREK HAREKATI..............................................................30 1.11. SAVUR TENKİL HAREKATI ......................................................30 1.12. ZEYLAN (ZİLAN) AYAKLANMASI ..........................................31 1.13. ORAMAR AYAKLANMASI ........................................................32 1.14. PÜLÜMÜR HAREKATI................................................................32 İKİNCİ BÖLÜM 2. AĞRI DAĞI AYAKLANMALARINDA HOYBUN CEMİYETİ......33 2.1. Kürt-Ermeni İşbirliği ve Hoybun Cemiyeti’nin Kuruluşu.................33 2.1.1. Paris Kongresi (1926).................................................................35 2.1.2. Beyrut Kongresi (1926)..............................................................36 2.2. Hoybun Nizamnamesi........................................................................37 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. AĞRI DAĞI AYAKLANMALARI ......................................................50 3.1. BİRİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ........................................50 3.1.1. Ayaklanmanın Sebebi ve Bastırma Harekatı..............................50 3.2. İKİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ..........................................53 3.2.1. İkinci Ağrı Harekatı ve Harekata Hazırlık .................................53 3.2.2. Tedip Harekatı ve Sonucu ..........................................................55 3.2.3. Karaköse (Ağrı) Takip Bölgesi Komutanlığının Kurulması ......56 3.3. ÜÇÜNCÜ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI ......................................58 3.3.1. Ağrı Ayaklanmasına Katılan Asiler ve Bunların Elebaşları ......58 3.3.1.1. İhsan Nuri.............................................................................59 3.3.1.2. İbrahim (Bro) Haso Telli......................................................61 3.3.1.3. Ermeni Zilan (Ardeşir Muratyan) ve Baron Vahan .............62 3.3.2. Ağrı Dağı ve Çevresinde Sözde Askeri ve Siyasi Örgütlenme ......62 3.3.3. Af Kanunu ve Hoybun Bildirisi .................................................64 3.3.4. Harekat Kararı ve Hazırlığı ........................................................69 3.3.5. Harekat Emri ve Taarruz Planı ...................................................71 3.3.6. İhsan Nuri’nin Saldırı Planı........................................................74 iv 3.3.7. III. Ağrı Dağı Ayaklanmasının Başlaması ................................76 3.3.7.1. Zeylan (Zilan) Ayaklanması ................................................77 3.3.7.2. Oramar Ayaklanması ...........................................................80 3.3.7.3. Şaki Haco Ayaklanması .......................................................84 3.3.7.4. Ağrı Dağının Asilerden Temizlenmesi ................................85 3.3.8. Ağrı Ayaklanmasında Yabancı Parmağı ....................................95 3.3.8.1. İngiltere ................................................................................95 3.3.8.2. Fransa ...................................................................................97 3.3.8.3. İran .......................................................................................98 3.3.8.4. Sovyet Rusya......................................................................100 3.3.9. Ağrı Ayaklanmasının Dış Basına Yansıması ...........................100 3.3.10. Ağrı Asilerinin Yargılanması .................................................103 3.3.11. Türkiye – İran Sınır Anlaşması ..............................................104 SONUÇ ......................................................................................................106 KAYNAKÇA....................................................................................................... 108 v ÖNSÖZ Türk Milleti, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 23 Nisan 1920’de yeni bir Türk Devleti kurdu ve 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile bu yeni devletin adı Türkiye Cumhuriyeti adını aldı; fakat bu yeni devletin kurulmasını hazmedemeyen içteki ve dıştaki bazı fesat ocakları bu yeni devleti zayıflatmak hatta parçalayıp yıkmak için pek çok bölücü faaliyetlerde bulunmuşlardır. Yeni Türk Devleti kurulduğu ilk yıllardan itibaren hızlı bir yenileşme politikasını uygulamaya koydu, artık devrin çok gerisinde kalmış olan saltanata son verip, cumhuriyet yönetimini uygulamaya koymuş, hilafete son vermiş, Osmanlı’nın köhnemiş kurumlarını yıkarak Türk Milletini çağdaşlaştıracak pek çok inkılabı hayata geçirmiştir. Bunun gibi toplumumuzu daha da çağdaşlaştıracak pek çok yenilik pek tabi eskiye körü körüne bağlı olanlar, hilafet, saltanat taraftarları, cumhuriyet karşıtları ile her şeyden önce bölgesinde güçlü bir Türkiye istemeyen, kendileri için kukla olan istedikleri gibi kullanıp yönlendirebilecekleri zayıf ve bağımlı bir ülkeyi arzu eden dış güçleri harekete geçirmiş ve hem içteki bölücülerin hem de dış bölücülerin çabaları ve çalışmaları neticesinde genç cumhuriyetimizin daha kurulduğu ilk yıllardan başlayarak pek çok bölücü faaliyet ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada biz bu bölücü faaliyetleri genel çerçeve içerisinde sunduktan sonra çalışmamızın asıl konusu olan ve bu dönem bölücü faaliyetler içerisinde boyutu, yayılma alanı ve süresi bakımından önemli bir yere sahip olan Ağrı Ayaklanmalarına yer verdik. Bu ayaklanmanın çıkış nedenleri, iç ve dış destekleri, örgütlenme yapısı, devletin bunlara karşı aldığı tedbirler ve sonuçlarını neden-sonuç ilişkisi içinde tarihsel sırasına göre sunmaya çalıştık. vi Bu çalışmayı hazırlarken, konumuz ile ilgili o dönemde yayınlanmış arşiv belgeleri, istihbarat belgeleri, Genelkurmay yayınları başta olmak üzere döneme ait hatıralar ile Atatürk’ün eseri Nutuk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, TBMM Zabıt Cerideleri ve bu alanda yapılmış diğer çalışmalar ile olayın basına geniş ölçüde yansıması sebebiyle basından önemli ölçüde yararlandık. Son olarak, bana bu çalışmamda yardım eden, yol gösteren danışmanım Sayın, Doç. Dr. Durmuş Yılmaz hocam başta olmak üzere herkese teşekkür ederim. Derya YAYLALI Konya - 2007 vii GİRİŞ Bu çalışmada: Türkiye’de Cumhuriyet döneminde meydana gelen bölücü faaliyetler içerisinde yer alan Ağrı Ayaklanmalarına (1926–1930) yer verilmiştir. 1926 -1930 yılları arasında Ağrı Dağı merkezli olarak meydana gelen ve Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde etkili olan Ağrı Ayaklanmalarındaki olaylar tarihsel sırasına göre neden-sonuç ilişkisi içerisinde sunulmuş, ayaklanmanın nedenleri, ayaklanmadaki dış destek unsuru, cemiyet faktörü, devletin bu ayaklanma karşısında aldığı askeri, siyasi, idari tedbirler, ayaklanmanın bastırılması ve özellikle ayaklanmanın iç basın başta olmak üzere basına yansıması değerlendirilerek ele alınmıştır. Çalışmanın I. Bölümünde: Tezin asıl konusu olan Ağrı Ayaklanmalarının etraflıca anlaşılabilmesi için Cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetlere genel bir bakış yapılmış bu dönemde meydana gelen bölücü faaliyetler tarihsel sırasına göre neden – sonuç ilişkisi içerisinde ele alınmış, bunların amaçları ve dış destek unsurları incelenmiş ve devletin bunları etkisiz hale getirmek için almış olduğu tedbirler ve bu bölücü faaliyetlerin bastırılması işlenmiştir. Çalışmanın II. Bölümünde: Ağrı Ayaklanmalarını örgütleyen ve kendi çıkarları doğrultusunda destekleyen, Kürt – Ermeni işbirliğin ürünü olan İngiliz destekli Hoybun Cemiyetinin kuruluşu, amaçları, örgütlenmesi ve Anadolu halkını ayaklanmaya teşvik etme noktasında yaptıkları ele alınmıştır. Çalışmanın III. Bölümünde: Ağrı Ayaklanmaları tarihsel sıralarına göre ayrıntılı olarak sunulmuştur. Bu ayaklanmalar I. Ağrı Ayaklanması, II. Ağrı Ayaklanması ve III. Ağrı Ayaklanması olup, tezin ana bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde Ayaklanmaların amaçları, Hoybun cemiyetinin etkileri, yabancı parmağı, bunların amaçları, özellikle halkın olaylara bakışını yansıtması ve olayları o günün akışına göre vermesi sebebiyle Türk Basınına yansımaları bu bölümde geniş olarak ele alınmıştır. Çalışmanın Sonuç kısmında: Bütün bölümlerin bir değerlendirilmesi yapılıp, yararlandığımız kaynaklar gösterilmiştir. 1 BİRİNCİ BÖLÜM CUMHURİYET DÖNEMİ BÖLÜCÜ FAALİYETLERE GENEL BİR BAKIŞ (1924 – 1938) Cumhuriyet döneminde 1924–1938 yılları arasındaki 14 yıllık süreç içerisinde Türkiye’de pek çok bölücü faaliyet meydana gelmiştir. Bu bölücü faaliyetler içinde üçü diğerlerine göre daha dikkat çekicidir. Bunlar: Şeyh Sait Ayaklanması, Ağrı Ayaklanmaları, Dersim (Tunceli) Ayaklanmasıdır. Bu üç bölücü faaliyet hem geniş alanlarda hem de uzun süreli etkili olmuştur. Dönemin diğer bölücü faaliyetleri ise daha çok bu ayaklanmalar çevresinde şekillenmiş küçük boyutlu ve kısa süreli ayaklanmalardır. Bölücü faaliyetlerin meydana geldiği bölgelere baktığımız da ise önümüze Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi çıkmaktadır. Bu dönemde bu bölgelerimizde çıkan bölücü faaliyetler, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından yayınlanan, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924–1938)” adlı kitapta şu şekilde verilmiştir. 1. Nasturi Ayaklanması 12–28 Eylül 1924 2. Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat- 31 Mayıs 1925 3. Raçkotan ve Raman Tedip1 Harekâtı 9–12 Ağustos 1925 4. Sason Ayaklanmaları 1925–1937 5. I. Ağrı Ayaklanması 16 Mayıs–17 Haziran 1926 6. Kocuşağı Ayaklanması 7 Ekim- 30 Kasım 1926 7. Mutki Ayaklanması 26 Mayıs- Ağustos 1927 8. II. Ağrı Harekâtı 13–20 Eylülü 1927 9. Bicar Tenkil2 Harekâtı 7 Ekim -17 Kasım 1927 10. Asi Resul Ayaklanması 22 Mayıs–3 Ağustos 1929 11. Tendürük Harekâtı 14–27 Eylül 1929 12. Savur Tenkil Harekâtı 26 Mayıs–9 Haziran 1930 13. Zeylan Ayaklanması 20 Haziran- 10 Temmuz 1930 14. Oramar Ayaklanması 16 Temmuz- 10 Ekim 1930 15. III. Ağrı Harekâtı 7–14 Eylül 1930 1 Tedip: Arapça bir sözcük olup; uslandırma, yola getirme, terbiye etme anlamlarına gelmektedir. Tenkil: Arapça bir sözcük olup, uzaklaştırma, herkese örnek olacak bir ceza verme, düşman veya zararlı kimseleri topluca ortadan kaldırma anlamına gelmektedir. 2 2 16. Pülümür Harekâtı 8 Ekim- 14 Kasım 1930 17. Tunceli (Dersim) Tedip Harekâtı 1937–19383 Ağrı Ayaklanmalarına üçüncü bölümde değinileceği için bu bölümde ayrıca yer verilmeyecektir. Bu ayaklanmalar ve onların bastırılması için Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı harekatlar sırasıyla aşağıda ele alınmıştır. 1.1. NASTURİ AYAKLANMASI (12-28 EYLÜL 1924) 1.1.1. Nasturi4 Ayaklanmasının Nedeni Lozan’da Türkiye ile Irak arasındaki sınırın, dokuz aylık bir süre içinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanması öngörülmüştü. Bu görüşmelerin ilki İstanbul’da düzenlenen İstanbul Konferansı ile gerçekleştirildi.19 Mayıs 1924 Tarihinde başlayan konferansta Türk tarafı adına konuşan Fethi (Okyar) Bey, Süleymaniye, Musul ve Kerkük’ün kendilerine bırakılmasını buna karşılık Petrolde ortaklık kurulmasını önerdi. İngiliz hükümetinin temsilcisi Sir Percy Cox, anlaşmaya pek niyetli görünmüyordu. Çünkü İngiltere sorunun Milletler Cemiyetinde çözümünden yanaydı. Bu yüzden Cox sadece hudut tayiniyle görevlendirildiğini ve Türk önerisine olumlu bakmadığını ima etti. Ayrıca Cox bununla da kalmayıp Beytüşşebap bölgesinin Nasturilere verilmesini istedi. Bu durumda tarafların uzlaşma zemini tamamen ortadan kalktığından 5 Haziran’da görüşmelere son verildi5. Aslında daha önceden İstiklal Savaşı yıllarında, Ankara Hükümeti Musul ele geçirebilmek için, İngiliz işgal kuvvetlerine karşı, Revandız bölgesindeki Kürt aşiretleriyle işbirliği olanakları aramıştır. Bu amaçla, Elcezire Cephe Komutanı 1920 sonlarında Revandız’a 3 subay ve 100 erlik bir piyade bölüğü göndermiş, 1921 Ağustosun’da da Binbaşı Şevki Bey’i Süleymaniye ve havalisi 3 Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), T. C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara, 1972, s. 1- vd (ve diğerleri) 4 Nasturi: İngiliz belgelerine göre Nasturiler, o tarihte Kuzey Irak ve Hakkari civarında yaşayan ve sayıları 35000 olan küçük bir Hıristiyan topluluktur. 5 Erol Kurubaş, Kürt Sorununun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s. 146 3 komutanlığına atamıştır. Fakat asıl, 1922 ilkbaharında Kürt aşiret savaşçıları ve Fransız ordusundan kaçan Müslüman askerlerden kurulu bir müfrezenin başına Milis Yarbay Özdemir Bey ve otuz küçük rütbeli subay atanarak ciddi bir girişimde bulunulmuştur. Bu müfreze 1922 ortalarında bölgeye gelmiş ve yerel aşiretlerden takviye alarak daha güneydeki İngiliz yanlısı birliklerde çatışmaya başlamıştır. Derbent’te ufak çapta bir başarı kazanan Özdemir Bey, İngilizlerin Süleymaniye’de manda altında bağımsız bir devlet olarak örgütledikleri Kürtlerin reisi Şeyh Mahmut’la gizlice anlaşmıştır. Doğu Cephesinden yeterli destek sağlayamayan Özdemir Bey 1923 Nisanında İngilizlere yenilerek İran’a sığınmak zorunda kalmış, üç hafta sonra yurda dönebilmiştir. Bu olaylardan önce, Özdemir Bey’in ilk başarılarından da umutlanan Genelkurmay Başkanlığı, İzmir’in geri alındığı günlerde, Musul yönünde büyük bir saldırı planlamış, fakat bunu uygulamaya olanak bulamamıştır6. Çünkü aslında İngiltere, Musul için Nasturilere gerekli yardımı yapmış ve onları silahlandırarak bölgeye sevk etmişti. Bu durumları yakinen takip eden Türkiye Hükümeti, İngilizlerin Nasturiler kanalıyla Türkiye’nin bu bölgesinde çıkarmak istedikleri isyanın önüne geçebilmek için, bunların ellerinde bulunan silahların toplanması gerektiğine karar verir. Fakat bu yörede, daha yeni kurulmuş ve toparlanmaya başlamış bir devlet olarak, ne idari teşkilatı ne de askeri kuvveti vardı. İlk planda burada bir idari teşkilatlanmaya gidilmesine ve askeri birlik gönderilmesine karar verildi7. Nasturilerin önderi Ağa Petros’tu. 1923’te Ağa Petros, Van, Urmiye, Hakkâri ve Musul bölgelerini içine alan toprakları istiyordu. Bu pratikte uygulanamaz planı İngilizler kullanabileceklerini düşündüler. Nitekim İstanbul Konferansında Türk tarafının diretmesi üzerine İngilizler, Nasturileri silahlandırarak 1924’te ayaklandırdılar.8 Ayaklanmayı başlatan olay ise şu şekilde gelişmiştir: Nasturi azınlığın kışkırtıca faaliyetlerinin ortaya çıkardığı huzursuzluğa mani olmak için daha önce tayin edilmiş Hakkâri Valisi Halit Rıfat Bey hükümetin emri gereğince 7 Ağustos 1924’te, keşif için geldiği Hangediğinde isyancı Nasturilerin tuzağına düşer ve onlara 6 Tuncay, a.g.e., s.117 Mahmut Rişvanoğlu, Saklanan Gerçek “Kurmançların ve Zazaların Kimliği”, Tanmak, Ankara, 1994, s.226 8 Erol Kurubaş, a.g.e., s.146-147 7 4 esir olur. Aynı saldırıda İl Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin Bey ile beş jandarma eri şehit düşmüştür. Bu olay Nasturi ayaklanmasının başlangıcı olmuştur9. Valinin baskına uğraması Hangediği yakınlarında olduğu için ayaklanmaya Hangediği ayaklanması da denir10. Ayaklanma Durumu: Misyoner kılığında İngiliz subaylarının örgütledikleri Nasturiler Kürt katılımıyla Çal (Çukurca), Oramar, Çölemerik, Beytüşşebap, ve Habur suyu civarında ayaklandılar. Bunun üzerine 7. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez) 14 Ağustos 1924 tarihinde ayaklanmayı bastırmak için görevlendirildi11. 1.1.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması Burada hükümet isyana karşı şiddetle hareket etmeye karar verdi. Bakanlar Kurulu aldığı Tenkil kararını uygulamaya koydu ve askeri harekât 12 Eylül 1924’te başladı. İki hafta süren ayaklanma bastırıldı. Ayaklanmaya katılan Nasturi ve Kürtlerin büyük kısmı İran’a ve Irak’a kaçarak İngilizlere sığındılar. Kürtlerin istenilen düzeyde örgütlenebileceklerinden tam emin olmayan İngilizler Nasturi Ayaklanmasıyla Kürtlerin bu konudaki başarısızlıklarını görmüş oldular ve ayaklanma İngiltere’nin Kürtlerden yana ağırlık koymama yönündeki görüşlerini güçlendirdi12 . Bu tedibat sırasında eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya’nın tahrikâtı sonucu askeri birliklerimizden bir kısmının silahlarıyla birlikte karşı tarafa geçmiş olması, olaylar yatıştıktan sonra Divan-ı Harp tarafından kovuşturulmuş ve Yusuf Ziya suçlu görülerek asılmıştır13. Bu ayaklanmada Türk asilerin elebaşı İhsan Nuri idi. İhsan Nuri Kürt asıllı bir Türk yüzbaşısı idi. Daha sonra bu kişi Ağrı Ayaklanmalarında Genelkurmay sıfatıyla büyük rol oynamıştır. 9 Mahmut Şirvanoğlu, a.g.e., s.726 Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996, s.103 11 Abdulhaluk M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları, Ankara, 1996, s.326 12 Kurubaş, a.g.e., s.147-148 13 Tuncay, a.g.e., s.119 10 5 1.2. AZADİ TEŞKİLATI VE ŞEYH SAİT AYAKLANMASI 1.2.1 Azadi Teşkilatının Kuruluşu Türkiye Cumhuriyetine yönelik Kürtçü faaliyetlerin en büyüğü şüphesiz Nakşibendi Şeyhi Palulu Sait’in ayaklanmasıdır. Şeyh Sait Ayaklanmasının organizatörleri ise 1923 yılında kurulmuş gizli Azadi teşkilatıdır14. Lozan Anlaşmasının ardından birtakım Kürt milliyetçileri Lozan öncesi isteklerini, bu kez zorla kabul ettirmek için askeri eylemlere girişmeye karar verdiler. Bunun için de yeni koşullar altında ayaklanma çıkartarak amaçlarına ulaşabilecekleri bir örgüt kurdular. Örgütün adı tam olarak Cıvata Azadiya Kurd (Kürt Özgürlük Topluluğu) olup kısaca “Azadi” adıyla bilinmektedir15. Azadi teşkilatı 1923 yılında Erzurum’da, eski Hamidiye Süvari Alayları ve eşraftan bazı kişilerin girişimiyle teşkilatlanmış, çekirdek kadrosunu deneyimli askerler oluşturmaktaydı. Azadi’nin mensupları arasında Miralay Halit Bey (Cibranlı), Bitlisli Yusuf Ziya (B.M.M’de I. Dönem Bitlis Milletvekili idi.), İhsan Nuri, Vanlı Seyit Abdulkadir bilinmektedir16. Azadi’nin ( Kürt Teali Cemiyetinin başkanı) … adları hedefi, öncekilerde olduğu gibi Kürdistan’ın bağımsızlığının sağlanması ve bir Kürt devletinin kurulmasıydı. Örgüt bunun için de genel bir ayaklanma çıkartmayı planlıyordu. Azadi ilk kongresini 1924’te yaptı. Kongreye Cibranlı Halit Bey’in akrabası olan ve Diyarbakır’ın kuzeydoğusundaki Zaza Kürtleri arasında etkili bir kişi olan Nakşibendî Şeyhi Sait de katıldı. Kongrede genel bir değerlendirme yapılarak bağımsız Kürdistan’ın kurulması için görüş birliğinin sağlanmasına çalışıldı. Bunda başarı sağlanmış ve burada alınan iki önemli karar dikkat çekiciydi: 1. Kürdistan’da genel bir ayaklanma çıkartılacak bunu bağımsızlık ilanı izleyecek. 2. Harekete gerekli dış destek İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği’nden sağlanmaya çalışılacak. 14 Çay, a.g.e., s.320 Kurubaş, a.g.e., s.143 16 Çay, a.g.e., s.321 15 6 İlginç bir biçimde 1924 sonbaharının ilk günlerinde Azadi mensupları yanlış bir anlamadan ötürü kendilerini Nasturi isyanı içinde buldular. Kürtler bu isyana Yusuf Ziya tarafından Kürt kuvvetleri komutanı İhsan Nuri adına gönderilen bir telgrafın yanlış deşifre edilmesi sonucu katıldılar. Yoksa bu isyan Azadi’nin planladığı geniş çaplı isyan değildi. Bu yanlış anlama aynı zamanda örgütün önder kadrosunun da sonu oldu. Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya, M. Kemal’in emriyle tutuklandılar17. Azadi mensupları 1925 yılında Çan’da ikinci kongrelerini toplamayı başardılar. Bu kongrede hareket tarihi olarak 1925 yılının Mayıs ayı kararlaştırıldı. Bu tarih daha sonra 21 Mart 1925’e (nevruz günü) alınmıştır18. 1.2.2. Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat – 31 Mayıs 1925) Cumhuriyet, ilk yıllarında Kürtçü faaliyetlerin tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu tehditlerin ilki ve en büyüğü Nakşibendî Şeyhi Palulu Sait’in ayaklanmasıdır. Şeyh Sait Ayaklanmasının organizatörleri ise 1923 yılında kurulmuş olan Azadi teşkilatıdır19 . Ayaklanma, 13 Şubat 1925 Cuma günü (şimdiki Bingöl ilinin bir ilçesi olan) Genç ilinin, Ergani İlçesinin, Eğil bucağının, Piran köyünde haklarında eşkıya diye tutuklama kararı bulunan, Şeyh Sait’in adamlarından on kişinin jandarmalara teslim olmayıp, ateşle karşılık vermeleri ile başlatmıştır.20 İsyan bölgesi Diyarbakır-KulpVarto-Bingöl-Çapakçur- Palu-Maden çevresidir.21 Ayaklanmanın lider kadrosunun tamamı Nakşibendi şeyhlerinden oluşmakta idi. Ayaklanmaya Zaza aşiretlerinin çoğu bu arada Cibranlılar, bazı Haydaranlılır ve Hasenanlılar ile Çemişkezek, Pötürge ve Siverek’teki aşiretler katılmışlardır22. 17 Kurubaş, a.g.e., s.146-148 Çay, a.g.e.,s.326 19 Çay, a.g.e., s.320-21 20 Tuncay, a.g.e., s.135 21 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992, s.70 22 Çay, a.g.e., s.328 18 7 1.2.2.1. Ayaklanmanın Nedenleri: İleride Şeyh Sait Ayaklanması olarak adlandırılan bu ayaklanmanın planlayıcısı, lider kadrosunda Şeyh Sait’in de içinde bulunduğu Azadi teşkilatı idi. 1923 yılında üst düzey elebaşları tarafından Erzurum’da kurulan ve hakkında yukarıda bilgi verilen Azadi teşkilatının hedefi Erol Kurubaş’a göre şu idi: Azadi’nin hedefi, öncekilerde olduğu gibi Kürdistan’ın Bağımsızlığının sağlanması ve bir Kürt Devletinin kurulmasıydı. Örgüt bunun için genel bir ayaklanma çıkartmayı planlıyordu. Azadi’nin 1924’te toplanan ilk kongresine ilerde bu isyanın başrol oyuncusu olan Şeyh Sait de katılmış ve Kongrede Kürdistan’ın kurulması için görüş birliği sağlanmaya çalışılmış ve şu kararlar alınmıştır: 23 1. Kürdistan’da genel bir ayaklanma başlatılacak ve bunu bağımsızlık izleyecek. 2. Harekete gerekli dış destek İngiltere, Fransa ve S. Rusya’dan sağlanmaya çalışılacaktır. Azadi mensuplarının 1925’te Çan’da ikinci kongrelerini topladılar ve bu kongrede isyan tarihi olarak 1925 yılının Mayıs ayı kararlaştırıldı. Fakat daha sonra ayaklanma tarihi 21 Mart olarak tespit edilmiştir.24 13 Şubat’ta patlak veren Piran Hadisesi isyan tarihinin öne çekilmesine sebep olmuştur. Durmuş Yılmaz, “Musul Meselesi Tarihi” adlı kitabında Piran Hadisesini şu şekilde vermektedir: “ Hareket geçme zamanı olarak mart ayının tespit edilmiş olmasına rağmen tesadüfî bir olay, jandarmanın bir asker kaçağını Şeyh Sait’in yanında Piran’da (Dicle) yakalamak istemesi üzerine çatışma başlamıştır. Bu çatışmada bir jandarma erinin şehit düşmesiyle birlikte Şeyh Sait ve arkadaşları gerçekten “ Geriye Dönüşü Olmayan Yol” da ilerlemeye başlamışlar ve böylece ayaklanma başlamıştır”25. Bizce de isyanın asıl sebebi bu olsa gerektir. Çünkü isyan mıntıkası İstiklal Mahkemesi’nin verdiği çeşitli mahkeme karlarında Bağımsız Kürdistan oluşturmaya kalkışma suçlaması ön plana çıkmaktadır.26 Şeyh Sait Ayaklanmasının niteliği hakkında ağırlık kazanan resim görüş ise; “irtica ve karşı devrim” kuramlarına yakın 23 Kurubaş, a.g.e., s.145 Çay, a.g.e., s.326 25 Durmuş Yılmaz, Musul Meselesi Tarihi, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya, 2003, s. 191 26 Tuncay, a.g.e., s.136 24 8 olmuştur.27 Resmi görüşe göre Şeyh Sait ayaklanmasının nedeni: Hilafeti geri getirmek ve böylece cumhuriyeti ortadan kaldırmaktı ki Hamza Eloğlu’nun da bu konudaki görüşü şöyledir: “Olay, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini tehdit eden büyük bir karşı devrim hareketi olarak bazı özellikler arz etmektedir. Bunlar: 1. Olay, bütün ülkeyi içine almak istidadını gösteren ve iki yıldan beri çeşitli kollardan hazırlanan büyük bir karşı devrim hareketidir. 2. Şeyh Sait olayında, karşı ihtilali bizzat hazırlamakla görevli Vahdettin ve adamlarının yakından ilgisi vardır. Daha İstiklal savaşı bitmeden önce Vahdettin ve tarafları İstanbul’da dış görünüşte adı “İlai vatan” gizli adı “Müdafa-i Hukuk Hilafeti Kübra” (Yüce Hilafetin Haklarını Savunma) teşkilatını kurmuşlardır. Vahdettin’in Türkiye’den kaçmasından sonra teşkilat toplu halde Bükreş’e geçmiş ve burada taraftarları ile Türkiye’de suikastlar yaparak ve isyan çıkararak karşı ihtilale teşebbüs kararı vermiştir. Karşı ihtilali hazırlamakla görevli ihtilal komitesi, ülke içinde gizli beyannameler dağıtıyor gezici hocalar ve seyyar satıcılar eliyle inkılâp hamlelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinlerde bulunuyordu. Hilafet komitesi, Şeyh Sait’le anlaşarak ihtilali hazırlamıştır. 3. Birinci Cihan Savaşının sonucu Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ile, Kürtlerde istiklal peşine düştüler. Bu maksatla kurulan, Kürt Teali Cemiyeti, İngiltere’nin mandası altında müstakil bir Kürt devleti kurmayı öngörüyordu. Bu cemiyet Cumhuriyetin ilanından sonra resmen dağıldı ise de, kurulan Kürt İstiklal Komitesi adı altında faaliyetline devam ediyordu. Komitenin başkanı Vanlı Seyit Abdülkadir, komite üyeleri de, eski milletvekillerinden Yusuf Ziya, Cibranlı, Hünsan, Halit, Hacı Musa ve Şeyh Sait idi. Komite amacına erişmek üzere İngiliz yardımını da sağlıyordu. İsyan başladıktan sonra, Seyit Abdülkadir, İstanbul’daki Kürtleri, silahlı bir irtica hareketine girdirmeye teşebbüs etmiş, bu yolda palanlar hazırlamıştır. 4. Şeyh Sait olayının İngilizlerle de ilgisi vardı. Lozan’da halledilmeyen, Musul meselesi ile ilgili görüşmeler, 1924 yılında İstanbul’da toplanan Türk-İngiliz konferansının sonuç vermemesi üzerine, Milletler Cemiyetine götürülmesi gerekli 27 Tuncay, a.g.e., s.136 9 idi. İngiltere bir taraftan Musul hakkının Türkiye ile birleşmek isteğini önlerken, diğer taraftan da Türkiye dâhilinde, isyan ve kargaşalıklar çıkararak Türkiye’yi siyasi istikrarı bulmamış ülke olarak dünyaya tanıtmak istiyordu. İngiltere, Türkiye’yi Yakın Doğu dengesinde kendi aleyhine bir durum yaratabilecek kuvvete sahip olmasını önlemek için Türkiye’ye karşı bir ihtilal hareketini körüklemekte idi. 5. Kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kısa zamanda, padişahçı, şeriatçı ne kadar muhalif varsa hepsini içine almıştı. Karşı ihtilalin zehirli tohumları, muhalif parti kanalı ile alenen ekilmeğe başlamıştı28. Mustafa Kemal Atatürk, bu konuda Nutuk’ta bazı açıklamalar yapmaktadır: “Tarih (gizli maksatlarla hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Doğu isyanının sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman onun önemli ve belirli sebepleri arasında “ Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının” dini konularda verdiği sözleri (Parti, dini düşünce ve inançlara saygılıdır) ve Doğu’ya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır29.” demektedir. Ayaklanmanın nedeni konusunda Rişvanoğlu’nun görüşü ise şöyledir: “Kuzey Irak bölgesindeki Kurmanç ve Türkmen aşiretlerini Türkiye ile birleşmek istemeleri karşısında, İngilizlerin bu yer altı kaynakları bakımından zengin bölgenin Türkiye’nin eline geçmemesi ve aşiretlerin Türkiye ile birleşmesini, sözün özü ‘Kuzey Irak’ın’ Türkiye sınırı içine girmemesi için çıkarttıkları bir isyandır.” Bu görüş Genelkurmay’ın görüşüne yakın olan görüştür.30 Şu bir gerçektir, ayaklanmanın planlayıcısı Azadi teşkilatının 1924 yılında yaptığı ilk kongresinde aldığı kararlar çerçevesinde Azadi’nin ileri gelen üyeleri ve İstanbul’daki Kürt Teali Cemiyeti başkanı Seyit Abdülkadir’in girişimleriyle İngilizlerden para, silah, askeri ve siyasi destek istenmiştir. Fakat İngilizlerin bu yardımları yaptıklarına dair resmi bir belgeye rastlanmadığı gibi ayaklanma bastırıldıktan sonrada İngiltere’ye resmi bir suçlama yapılmamıştır. Şu da var ki İngilizler başlangıçtan beri isyan hareketinden ve teşkilatlanmasından haberdar oldukları kesindir; fakat bu haberdarlıktan 28 hareketle Türk Hükümetini Hazma Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990, s. 197-198 Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927 (Bugünkü dilli yayına hazırlayan Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006, s.602 30 Musul’un, Plebisite tabi tutulacağı kararı üzerine, İngilizler, (Niçlen) adında Kürtlerin ahvalini bilen birini bu işe memur ettiler. Bu adamın, ayandan Seyit Abdülkadir ile müzakere ederek harekatın tertip ve idaresini Şeyh Sait’e verdi. (Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, s.70) 29 10 uyarmamışlardır. Herhalde bekleyip sonucu görmeyi istemişlerdir. Ne var ki İngilizler ayaklanmayı desteklememiş olsalar bile sonuçta bu ayaklanma Musul konusunda İngilizlerin işine yaramıştır. Ayaklanmada İngiliz parmağı olduğu savı hususunda Mete Tunçay şu görüşü ileri sürmekte: “ Bu harekete İngiliz kışkırtmalarının yol açtığı savı, bana inanılması güç görünüyor. İngilizler dinsel yönden halifeliğin geri getirilmesini amaçlayan ya da siyasal yönden Kürdistan’ın bağımsızlığını gerçekleştirmek isteyen bir ayaklanmayı neden kışkırtsınlar veya desteklesinler? İmparatorlukları içindeki Müslüman halkların varlığı nedeniyle, halifeliğin kaldırılmasına İngilizler çok sevinmişlerdir. Öte yandan, Türkiye Kürtlerinin bağımsızlığı manda altında tuttukları Irak’taki Kürtleri etkilemez miydi? Ayrıca İngilizlerin, Sovyet etkisinin yayılma olasılığına karşı Türkiye’nin daha çok zayıflamasını istemediği kanısındayım. Onun için, bu konu da inandırıcı kanıtlar ortaya konuncaya dek, Şeyh Sait Ayaklanmasının İngiliz emperyalizminin bir oyunu olduğunu kabul etme olanağı yoktur. Ayaklanma sonuçta Musul’la ilgili çıkarları dolaysıyla İngiltere’ye yaramış olması fazla bir şey değiştirmez31. Yukarıda isyanın nedenlerine değinirken, Şeyh Sait Ayaklanmasının niteliği hakkında ağırlık kazanan resmi görüş ise: “ İrtica ve karşı devrim” kuramlarına yakın olduğunu söylemiştik. İşte Mustafa Kemal Atatürk’te Meclisin ikinci dönem üçüncü toplanma yılını açarken ( 1 Kasım 1925) bu görüşü destekleyen şu konuşmayı yapmıştır: “ Meclisi âli, faaliyetine fasıla verdiği zaman Cumhuriyet ordusunun, irtica hadisesini tedip ve tasfiye etmekle meşgul bulunduğu malumdur. Ordu; cumhuriyet düşmanlarını sürat ve katiyetle tenkil etmiştir. Cumhuriyet ordusunun, bu uğurda verdiği şehitleri, lisan-ı tevkirle yadeder ve ordumuza karşı beslediğimiz itimat ve takdiratı bu vesile ile de tekrar eylerim. Asıl şayanı dikkat ve medar-ı emniyet olan nokta; cumhuriyeti, milletin nasıl hirzi can eteğinin, seferberlikte ve alelumum tezahürat_ı milliye de, gösterilen tehalükle teeyyüdetmesidir.” Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal ( devamla) “İsyan hadisesinin; irticai, umumi mürekkep bir cereyan_ efkar ve bir silsile-i istihzaratın fiili bir işareti ve neticesi olduğu bir seneden beri cereyan eden ahval ve hadisat ile bir defa daha 31 Tunçay, a.g.e., s137 11 sabit olmuştur.” Ulu önder, burada meclis’in çalışmalarını ise şöyle değerlendirmekte: “Büyük Millet Meclisinin, vaziyetin hamil olduğu ciddiyet ve ehemmiyeti hakkıyla derpiş ederek ittihaz ettiği tedbir, vatanın selamet ve masuniyetini ve vatandaşların huzur ve emniyetini temin eylemiştir. Meclisi ali müşahedesinde ve tedabirlerindeki isabetle tarih-i millimizdeki mevkii ihtiramını bihakkın teyit eyledi”32. 1.2.2.2. Ayaklanmaya Karşı Alınan Tedbirler ve Ayaklanmanın Bastırılması Yukarıda sunulan durum karşısında T.C. Devleti çeşitli siyasi, idari ve askeri tedbirler almıştır. Bunları maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz: 1. 13 Şubat 1925’ten 15 Nisan 1925’e kadar süren 62 günlük bir askeri harekat başlatılmıştır33. 2. Fethi Bey Hükümeti, 23 Şubat günü isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan etmiş. 3. Mecliste Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda değişiklik yapılmış. Böylece kanunun ilk maddesine dini siyasete alet edilmesini engelleyici bir madde konulmuştur. TBMM Zabıt Ceridesinde birinci maddedeki bu değişiklik şu şekilde yer almaktadır: “Dini veya mukaddesatı diniyeyei siyasi gayelere esasa, veya alet ittihaz maksadıyla cemiyetlere teşkili memnudur. Bu kabil cemiyetleri teşkil edenler veya bu cemiyetlere dahil olanlar hain-i vatan addolunur. Dini veya mukaddesatı diniyyeyi alet ittihaz ederek şekli devleti tebdil ve tağyir veya emniyeti devleti ihlal veya dini mukaddesatı diniyeyi alet ittihaz ederek her ne suretle olursa olsun ahali arasına fesat ve nifak ilgası için gerek münferiden ve gerek müçtemian kavli veya tahririr ve yahut fiili bir şekilde veya nutuk iradı ve yahut kezalik haini vatan adlolunur”34. 4. 24 Şubat’ta kısmi Seferberlik ilan edilmiştir. Ayaklanmanın yayılması karşısında Cumhuriyet Halk Fırkası Meclis grubu, bu konuda basiretsiz davranan ve 32 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 355-356 Kışlalı, a.g.e., s.111 34 TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt: 14, T.M.M. Meclisi Matbaası, Ankara, 1976 33 12 gerekli tedbirleri almayan Fethi Bey’e 2 Mart 1925’te güvensizliğini bildirdi. Fethi Bey, BMM genel kurulunda güvenoyu alabilecek durumda olmasına karşın görevden ayrılmayı uygun buldu ve 3 Mart 1925’te İsmet Paşa yeniden hükümeti kurdu. Aynı gün yapılan oylamada 2 çekimser ve 23 olumsuz oya karşılık 154 oyla güvenoyu aldı.35 5. Takrir-i Sükun Kanunu yürürlüğe girmiş ve 4 Mart 1925 tarihli Heyeti Umumiye Kararı uyarınca iki istiklal mahkemesi kurulmuştur. Bunlardan biri ayaklanma mıntıkası İstiklal Mahkemesi (Diyarbakır), başkanı Mahzar Müfit (Kansu, Denizli) diğeri ise Ankara İstiklal Mahkemesi (Afyon). Sıkıyönetim bölgesinde alınan idam başkanı Ali Çetinkaya kararları derhal Ankara mahkemelerinde alınan kararlar ise meclis onayından geçtikten sonra yerine getirilecekti36. Bu dönemde çalışmalar, birbirine bağlantılı olmakla birlikte üç farklı hedef doğrultusunda, üç yönlü yürütüldü. Bir yandan ayaklanmayı bastırmak için ordu geniş bir eyleme girişti. Bu eyleme bağlı olarak çalışan istiklal Mahkemeleri, özellikle Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, ayaklanmaya katılanları en ağır bir biçimde cezalandırmaktan çekinmedi. Çalışmaların ikinci hedefi: Cumhuriyet ve önder kadrosunu bir türlü benimsemeyen İstanbul Basınının bir bölümü idi. İstanbul’da “Tasvir-i Efkâr” gazetesinin yerine çıkan “Tevhid_i Efkâr”, “Son Telgraf”, “İstiklal” gazeteleri, “ Sebilüreşat”, “Orak-Çekiç” ve “Aydınlık” dergileri, Adana’da “Sayha” İzmir’de “Sadayı Hak” Trabzon’da “İstikbal” ve “ Kahkaha” dergi ve gazeteleri kapatıldı. Çalışmaların üçüncü hedefi muhalefetin örgütlü gücü Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası idi. Bu partinin kuruluş çalışmalarını yürütmek için, Urfa, Siverek ve Mardin’e gönderilmiş bulunan emekli bir vali, seferberliğe karşı propaganda yaptığı ve ayaklanmacılarla işbirliği içinde görüldüğü için Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nce yargılanıp mahkûm edilmişti. İstanbul’da da partinin üye sayısını arttırmak amacıyla propaganda yaparken dinsel öğeler kullanan iki partili tutuklanmıştı. Ayrıca partinin Beykoz ilçe merkezinde yapılan aramada bazı belgeler bulunmuş ve ilçe mutemedi tutuklanmıştı. Tüm bu bulgulara dayanan Ankara İstiklal Mahkemesi, Ankara Savcılığına bir yazı yazarak hükümetin bu konuda uyarılması istedi. Savcılığın bu konudaki uyarısı üzerine harekete geçen İnönü Hükümeti, 35 36 Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 2003, s.352 Kışlalı, a.g.e., s.108 13 Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nin; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının o yöredeki örgütünü kapatmış olması gerekçesiyle ve “Takrir-i Sükûn Kanunu” gereğince 3 Haziran 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı. Türkiye Cumhuriyetinin ilk çok partili yaşam deneyimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı37. 6. Fransız kaynaklarına göre ayaklanmanın bastırılması sırasında hiçbir gazeteci bu bölgeye sokulmamıştır38. Alınan bu askeri ve siyasi tedbirler neticesinde ayaklanma bölgesi asilerden temizlenmiştir. 14 Nisan’da Şeyh Sait ele geçirilmiş ve böylece askeri operasyon tamamlanmıştır. Şeyh Sait’in yakalanmasından sonraki temizlik bir ay sürmüştür. 31 Mayıs 1925’te seferberlik kaldırıldı. Şeyh Sait ve yandaşlarının yargılanmaları 26 Mayıs-28 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Şeyh Sait bütün bu sorgulama süresince, ayaklanmanın önünde ya da arkasında olmadığını kendini olayın içinde bulduğunu, ayaklanmanın önceden planlanmadığını ve Kürtçülük davası gütmeyip, din düşüncesiyle yapıldığını ısrarla savunmuştur. Şark İstiklal Mahkemesinin kararında ise; “Din ve şeriat araç yapılarak, bağımsız bir Kürdistan kurmak amacıyla isyanın başlatıldığı ve isyan süresince kanlı çatışma ve çarpışmaların meydana geldiğini, bir çok suçsuz vatandaş, asker, ve subayın yaralandığını ya da öldürüldüğünü yağma ve hırsızlık yapıldığını belirtmiştir”39. Ayaklanma sonucunda İngiltere, Irak ve Türkiye arasında 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması imzalanmış ve Musul sorunun Türkiye aleyhine olarak bütün yönleriyle çözümlenmiştir. 1.2.3. Atatürk’ün Şeyh Sait Ayaklanması ile İlgili Görüşleri. Şeyh Sait Ayaklanması konusunda Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk adlı eserinde şunları söylemiştir: ‘Tarih, ( gizli maksatlarla hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Şark isyanının sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman, onun önemli ve belirli sebepleri 37 Ateş, a.g.e., s.352-353 Kışlalı, a.g.e., s.122 39 Durmuş Yalçın, …, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2002, s.55 38 14 arasında ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının’ dini konularda verdiği sözleri, Doğuya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır. Efendiler, yeni parti kendine ad olarak seçtiği ‘Terakki’ ve ‘Cumhuriyet’ kelimelerinin tam tersi olan anlamlarla gelişmiştir. Bu partinin liderleri, gericilere gerçekten ümit ve kuvvet vermiştir. Buna örnek olarak arz edeyim: Ergani’de, asilerin valiliğini kabul eden ve sonra asılmış olan Kadri, Şeyh Sait’e yazdığı bir mektupta: ‘Millet Meclisi’nde; Kazım Karabekir Paşa’nın partisi, şeriat hükümlerine saygılı ve dindardır. Bize yardımcı olacaklarına şüphe etmem. Hatta Şeyh Eyüp’ün yanında bulunan sorumlu sekreterleri, partinin tüzüğünü getirmiş…’ diyor. Şeyh Eyüp de yargılanması sırasında: ‘Dini kurtaracak tek partinin, Kazım Karabekir Paşa’nın kurduğu parti olup, şeriat hükümlerine uyulacağının, parti tüzüğünde ilan edildiğini’ söylemiştir. Efendiler, ‘Terakkiperver’ ve ‘Cumhuriyet’ kelimelerini kullanarak, bize ve milletin aydınlarına karşı din bayrağının gizlemeye çalışanların, memlekette genel bir gericilik ve ayaklanmaya yol açmak için içeride ve dışarıda türlü düzen ve kışkırtmalarla uğraşanların varlığından habersiz oldukları düşünülebilir mi? Yeni partiye girenlerin bütün üyeleri söz konusu olmasa bile, dini vaatleri başarıya ulaşmanın en etkili unsurları sayan ve bununla ilgili sloganı tüzüklerine de koymuş olan kimselerin, şahıslarımıza ve memlekete karşı yöneltilmiş olan suikastlardan habersiz oldukları kabul edilemez. Diyelim ki, bunların isyanının patlak vermesinden aylarca önce, memleketin şurasında burasında yapılan gizli toplantılardan, ‘Cemiyet-i Hafiye-i İslamiye’ (Gizli İslam Derneği) teşkilatından, İstanbul’da Nakşibendi Şeyhlerinin yaptığı toplantıda, hazırlanacak ayaklanmaya yardım için söz verildiğinden ve nihayet milli sınırlarımız dışında bulunup da Şark isyanını kışkırtanların bildirilerinde, Kazım Karabekir Paşa’nın partisinden ümitle söz edildiğinden haberleri olmadığını düşünelim. Ancak, Bunların, Fethi Bey Hükümeti zamanında, doğrudan doğruya Fethi Bey vasıtasıyla kendilerine, partilerinin zararlı, isyan ve gericiliği kışkırtıcı bir durum ve nitelikte olduğu bildirildiği zaman olsun, gerçeği görüp anlamaları gerekmez meydi? Hükümetin ve benim tertemiz düşüncelerle yaptığımız bu uyarmalardan sonra olsun, gerçeği kavrayıp ona uymaları beklenirdi. Onlar tam tersine, bu defa da “ dini 15 düşünce ve inançlara saygılıyız” sloganını büsbütün zıt bir anlamda yorumlamaya kalkıştılar. Sözde, bu sloganla, her dinin ve her dinden olanların düşünce ve inançlarına saygılı olduklarını belirtmek… Geniş ölçüde hürriyetçi olduklarını anlatmak istiyorlarmış… Efendiler, böyle bir tutuma dürüst ve samimidir denemez! Ne oldu Efendiler? Hükümet ve Meclis olağanüstü tedbirler almayı gerekli gördü. Takrir- Sükûn Kanunu’nu çıkardı. İstiklal Mahkemelerini kurdu. Ordunun savaşa hazır sekiz dokuz tümenini, uzun zaman isyanı bastırmak üzere görevlendirdi. ‘Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ denilen zararlı siyasi kuruluşu kapattı40. 1.3. DERSİM (TUNCELİ) AYAKLANMALARI (1937–1938) 1.3.1. Birinci Dersim Ayaklanması (21/22 Mart–22 Ekim 1937) Dersim ayaklanmalarının nedenlerine baktığımızda şu unsurlar karşımıza çıkmaktadır. Ağrı ayaklanmasının bastırılmasının ardından devlet bölgede ıslahat hareketlerine mecbur kalmıştı. Bu ıslahat hareketi bölgedeki kanun ve nizamın kurulması, aşiretler arasındaki şekavet, yağmacılık, olaylarının bitirilmesi, aşiretler üzerinde etkili olan Seyit, ağa, şeyh, reis vb. gibi eski feodal kalıntıların otoritesinin son bulması, devlet otoritesinin bölgede hâkim kılınması, bölgede sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın başlatılması amacıyla bölgede Tunceli, Bingöl ve Elazığ kapsayacak şekilde General Abdullah Alpdoğan’ın başkanlığında 4. Umumi Müfettişlik kurulmuştur (16 Ocak 1936 ). Sıkıyönetim ilan edilen bölgede çeşitli yatırımların yapılması ve asayişin sağlanması amacıyla harekete geçilmiştir41. İstanbul’daki ABD Büyükelçiliğinden Dersim isyanı ile ilgili olarak Washington’a gönderilen bir raporda isyanın nedeni olarak şu iddia ileri sürülmüştür: “En son ayaklanma, Hükümetin, bölgenin sosyal ve ekonomik şartlarını ıslah etmek üzere geliştirdiği reform programını, daha önce elde edilmiş haklara tecavüz şeklinde gören liderler tarafından başlatıldı. Aynı belgede yerel basına göre ayaklanma, General’in (Abdullah Alpdoğan) aşiret reislerini Erzurum’da toplayarak 40 41 M. Kemal Atatürk, a.g.e., s.602-604 Çay, a.g.e., s.345 16 onlara Hükümetin bölgede yol ve diğer şekillerde girişeceği ıslah programını tanıtması üzerine başladı. Sahip oldukları iktidarın elden gitmesi karşısında rahatsız olan aşiret reisleri – Hükümete bir ültümaton göndererek Türk idaresine ancak, Dersim’de jandarma bulundurulmaması, yeni köprülerin inşa edilmemesi, bölgede yeni bir idari gücün ihdas edilmemesi, silahların ellerinden alınmaması ve vergilerin hükümetle kendi aralarında yapılacak müzakerelerde elde edilecek sonuçlara göre ödenmesine izin verilmesi şartıyla itaat edeceklerini bildirdiler”42. Sözün özü bu isyan devletin bölgede yaptığı ıslah çalışmalarının kendi feodal yapılarını bozacağını düşünen aşiret reisleri tarafından çıkartılmıştır. Ayaklanmanın nedeni olarak bir başka iddia da şudur: Bu dönemde Suriye’yi kontrol altında bulunduran Fransa’nın Türkiye ile özellikle Hatay sorunu olduğundan Fransa’nın Dersimde edilmekteydi43. çıkan karışıklıklarda parmağı olabileceği tahmin Suat Akgül bize bu konuda şu bilgiyi vermektedir: “Hatay’ın bağımsızlığının ortaya çıktığı günlerde Türkiye açısından önemli ve ciddi gelişmeler olur. Çünkü Suriye, Hatay’ı kendi topraklarına katmak istiyor, bunu için de Fransa ile işbirliği yapıyordu. Fransızlar, ajanları İzzettin vasıtasıyla Dersim’de dini lider ve alevi aşiretler üzerindeki etkisi dolayısıyla Seyit Rıza ile irtibat kurar. Seyit Rıza’nın bir tarikat lideri niteliğinde olması Hatay meselesinde Türkiye’yi güç durumlara sokabileceği gibi, bir Alevi-Sünni çatışmasını da beraberinde getirebilirdi. Fransızlar böylece çok öncelere dayanan araştırmalarının semeresini görebileceği gibi, bir taşla iki kuş da vurabilecekti. Çünkü hem Hatay meselesini Fransa’nın istediği gibi bir çözüme kavuşturacak, hem de yeni ve büyük bir Kürt Meselesini harekete geçirebilecekti. Fransız ajanı İzzettin, Suriye’deki cemiyet ile Seyit Rıza arasında irtibat kurarak Dersim’i kaynayan kazan haline getirir. Nihayet İzzettin, Mart 1937’de bir isyan için Suriye’deki Fransız gizli teşkilatından Seyit Rıza’ya talimat getirir. İzzettin, İngiliz ve Fransızların her türlü silah ve para ve propaganda desteği yapacaklarını belirtir. Gerçekten de bu ayaklanmanın bastırılması sırasında ele geçirilen vesikalar, mektuplar ve silahlar, isyanın Fransızlar tarafından teşvik ve tertibiyle çıkarılmış olduğunu ortaya koyar. Fransız planı, Fransız silahı ve Fransız 42 43 Çay, a.g.e., s. 348 Kışlalı, a.g.e., s.132 17 senaryosuyla Dersim’de, Hatay’ı Türkiye’ye bırakmamak için oynanan oyun, Doğu Anadolu’da büyük ızdıraplara sebep olmuştur.44 1.3.1.1. Ayaklanmanın Başlaması 1934 yılından itibaren planlı ve kararlı şekilde Dersim sorunu üzerine eğilen hükümet, bunun olumlu sonuçlarını da görmeye başladı. 1935 Kasım’ında Atatürk’ün gündeme getirdiği ve aynı senenin son günlerinde kabul edilen Tunceli kanunu ile Dersim gelişme ve ilerleme yönünden önemli aşamalar kaydeder. 1936 yılında itibaren Dersim’de, aşiret, seyitlik ve ağalık yıkılarak derebeyliğe son verilmesiyle menfaati zedelenen zümreler meydana çıktı. Merkezi otoritenin Tunceli’de gittikçe güç kazanması üzerine, birtakım iç ve dış faktörler sonucu aşiretler arasında, ağa, şeyh ve seyitlerin yönlendirdiği huzursuzluklar meydana gelir. Böylece menfaati zedelenen aşiret ileri gelenleri tekrar eski itibarlarını kazanmak maksadıyla çeşitli tertiplere başvururlar. İlk olarak da aşiretler arasında irtibat tesis edilerek, anlaşma zemini hazırlanır. Dersim’de Seyit Rıza’nın önderliğinde yoğun bir propaganda ve kararlama kampanyasına girişilir. Kampanyada özellikle şu noktalar üzerinde duruluyordu: 1.Aşiret kadınlarının namusu tehlikededir. Bunlar gündüzleri kocalarının, geceleri karakol efradının malı olacaktır 2.Hükümetin yaptırdığı karakollar, yakında bu mıntıkadan sürülecek olan aşiretlere posta mevkii olmak içindir. 3.Köylerdeki bütün halk, bir yere toplanacak, bir sıraya yapılacak evlerin içerisinde tıkılacak, bu evlerin yalnız iki kapısı olacak, bu kapıların önünde birer polis bekleyecektir. 4.Ekmek ve odun vesika ile verilecektir. 5.Keçilere verilen meşe yaprağı bile vesikaya bağlanacaktır. 6.Halkın bütün kazandığı elinden alınacaktır. 44 Suat Akgül, Yakın Tarihimizde Dersim, İsyanlar ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992, s.103-106 18 Bu propagandalar sonucu aşiretler arasında elçiler göndermek suretiyle cemaat toplantılarına başlanır. İlk toplantı Seyit Rıza’nın liderliğinde, Haydaran aşireti içerisindeki Kürpik’te yapılır. Toplantıya, Abbasuşağı, Yusufan, Demenan, Haydaran, Kureyşan ve Bahtiyar aşiretleri iştirak eder. Toplantıda Seyit Rıza kadar Demenan aşireti reisi Cebrail de önemli bir rol oynar. Cebrail “mektep, nahiye bizim nemize?” der. Dersim bölgesinde yapılan bu ıslahat girişimleri iki yıl öncesine dayanmasına rağmen, bölge aşiretlerinin, şimdi böyle bir hareket tarzı içine girmeleri çok manidardır. Ancak bunun sebebi Türkiye ile Fransa arasında Hatay meselesinin buhranlı bir döneme rastlamasında aramak gerekir. Ayrıca güney sınırlarından Türkiye’ye yabancı ajanların girdiği söylentileri ve bunların Dersim’de de tahrikatta bulunmaları kuvvetli ihtimallerdendir. Diyarbakır’da bulunan Karaköprü’de meydana gelen soygunculuk olayı Dersim için işaret niteliğini alır. Güneyden giren casuslarda da bir artış gözlenir. Bunlardan biri Hozat’ta yakalanır. Bütün tahrikler, Kürpik’teki aşiretler toplantısı ve dış etkenlerin uygunluğu, Dersimlilerin hükümete sert bir ültimatom vermelerine yol açar. Ültimatomda: 45 1. İçimizdeki karakolları yapmayacaksınız. 2. Köprü kurmayacaksınız. 3. Yeniden nahiye ve kaza merkezleri ihdas etmeyeceksiniz. 4. Silahlarımıza dokunmayacaksınız. 5. Biz her zamanki gibi pazarlık usulü ile vergilerimizi vereceğiz denilmekteydi. Ayaklanmayı başlatan olay ise şöyle gelişmiştir: Abbasuşağı aşireti reisi Seyid Rıza’nın liderliğinde, Haydaran, Abbasuşağı, Yusufhanlı, Demenanlı, Kureyşanlı ve Bahtiyar aşiretlerinin katılımıyla 21 Mart 1937 tarihinde Pah bucağı Kahmut’a bağlayan Harçik deresi tahta köprüsünün Demenan ve Haydaranlılar tarafından yıkılması, Pah bucağı karakolunun Demenan aşireti reisi Rıza’nın emri ile Sin 45 Akgül, a.g.e., s.123-125 19 karakolunun basılması Dersim olaylarını başlatmıştır46. Bu süreçte birçok karakol isyancılar tarafından basılmıştır. 1.3.1.2. Tedip İçin Askeri Harekat Operasyona 7. ve 9. Kolordu birlikleri 17 tayyare ve 2 tank katılmıştır.47 3 Mayıs’ta Hava Kuvvetleri’ne bağlı bir uçak filosu, aşiret reisleri toplantı halindeyken, toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak maksadıyla Keçiseken köyünü bombalar. Böylece Tunceli tedip hareketi fiilen başlamış olur. Seyit Rıza’nın etkisiz hale getirilmesine yönelik olarak yürütülen en önemli faaliyet, 6 Haziran tarihine Kızıldağ’ın işgal edilerek, evinin Sabiha Gökçen’in kullandığı uçakla bombalanmasıdır. Bu sırada 18 Haziran 1937’de Başbakan İsmet İnönü tarafından Hükümetçe Tunceli’nde yapılacak ıslahat programının ana hatları yayınlanmıştır. Buna göre: 48 1. Dersim’e, yol, köprü, mektep, kışla yapılacak. 2. Askerlik, vergi işleri düzene konacak 3. Ağalık, derebeylik, şeyhlik kökünden kaldırılacak zorbaların malları devlete geçecek 4. Halka toprak, ziraat aletleri ve tohumluk verilecek. 5. Dersimi eşkıya yatağı haline getirenler Garp vilayetlerine nakledilecekler, orada iskân edilip, namuslu müstahsil vatandaşlar haline getirilecekler. 6. Memleketin diğer köşelerine yerleştirilen Dersimliler ev ev dağıtılacaklar. Böylece öz ve öz Türk olan, Timurleng’in önünden kaçarak Horasan’dan gelme Türkler olan Dersimli, asıl muhitine, benliğine kavuşacak, vatan haritası 7 bin kilometrekarelik bir parça, memleket nüfusu 70 bin yurttaş kazanacak. Tunceli harekâtına iştirak eden 25 bin kişilik Türk kuvvetleri, Haziran’ın ilk günlerinden itibaren, Dersim aşiretlerinin en kuvvetli dayanak noktası 46 Çay, a.g.e., s.345 Kışlalı, a.g.e., s.134 48 Akgül, a.g.e., s.128 47 20 olan dağların etrafını çevirerek dış bölgelerle irtibatını keser. Kızıldağ da takip müfrezelerince ele geçirilir. Böylece asi kuvvetleri gittikçe daha zor duruma düşürler. Asilerden Roznaklı Kamer, Demenanlı, Cebrali, Yusufanlı Ağdatlı Kamer, Kureyşanlı Seyhan Reisi Hasso Seydo ve Bahtiyar’dan Şahin, Elazığ’da muhakemeleri yapılmak üzere tutuklanırlar. Yapılan başarılı askeri operasyonlar neticesinde, S. Rıza 10 Eylül günü, silahsız olarak iki kişi ile birlikte Erzincan Jandarmasına teslim olur. Durum Erzincan 5. Jandarma Bölük Komutanlığınca 4. Genel Müfettişliğe bildirilir. Başbakan İnönü, Tunceli’deki olayların sonuçlanması maksadıyla, Tunceli ıslahatı hakkında T.B.M.M’ de bir konuşma yapar. 18 Eylül tarihli konuşmasında İnönü, “Cumhuriyetin imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretten müşevvik ve sergerde ne kadar adamlar varsa bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen, mahrum bırakılmışlardır. Altı aşiretten birinin reisleri imha edilmiş ve diğerlerinin reislerinin hepsi yakalanmış adalete teslim edilmiştir. … Kanun götüren ordu, jandarma neferlerinin ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe yoktur. … Arkadaşlar, Cumhuriyetin kanunlarının ancak refahı, umranı ve iyi geçinmeyi hedef tutan hükümlerini yürütmek için, çetin şartlar içinde alınan müsbet neticelere ermek yolunda Cumhuriyet idaresinin itibariyle Tunceli hadisesi en son ve en mukni bir misal olmuştur” der. Böylece Tunceli olayları ve tedip hareketi sona ermiş olur. Ayaklanmacıların muhakemesi Ekim 1937’de başlar Tunceli ağır ceza mahkemesinde sürdürülen muhakeme neticesinde; 15 Kasım’daki oturumda mahkeme sonuçlanır. Mahkeme sonucunda 11 kişi idama, 33 kişi ağır hapse mahkûm olur. 14 kişi de berat eder. İdama mahkûm edilenlerden dördünün cezası yaşlı olmalarından dolayı otuzar seneye çevrilir. İdama mahkûm edilenlerden S. Rıza, oğlu Refik Hüseyin, Şeyhanlı Aşiret Reisi Hasso Seydo, Yusufanlı Aşireti reisi Kamer oğlu Fındık, Demenanlı Aşiret Reisi Cebrail oğlu Hasan, Kureyşanlı Ulukiye oğlu Hasan ve Mirza oğlu Ali’nin cezaları aynı gün infaz edildi. Dersim olaylarını tamamen son bulması ve suçlularının da cezalandırılması üzerine Cumhurbaşkanı Atatürk tetkiklerde bulunmak maksadıyla 12 Kasım’da Elazığ’a gelen Atatürk, Umumi Müfettiş A. Alpdoğan’ın mesaisi ve bundan sonraki çalışma planları hakkında bilgi alır. Yeni inşaatın proje, plan ve resimlerini inceler. Atatürk gezi ve incelemelerini sürdürürken yanına yaklaşan bir Dersimli ile kısa bir söyleşi yapar. 21 Atatürk Dersimli köylüye, “ Ben, Dersimlilerin ve bura yöre halkının nasıl temiz, nasıl asil duygulu, nasıl vatanperver olduklarını yakinen bilirim. Sizlerin böyle hareketlere asla katılmamış olduğunuzdan da haberim var diye konuşur.” Hozat suyu üzerindeki Singeç köprüsünü bizzat açan Atatürk, gece de halkevindeki müsamerede bulunur. 20 Kasım’da Doğu gezisini bitirerek Ankara’ya döner49. 1937 yılındaki, çarpışmalar, yargılanmalar ve bölgedeki inceleme gezileri böylece son bulmuş olur. 1.3.4. 1938 Dersim Harekâtı 1938 yılı Dersim olayları hakkında Suat Akgün, Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler adlı kitabında bize şu bilgileri vermekte: 50 Ekim 1937’deki tedip harekâtı tamamlandıktan sonra Dersim’de kış boyunca hükümete muhalif olan ve yakalanmayan aşiret efradı çoğunlukla sinmişlerdi. Hatta bunlar fırsat buldukça da soygunlar yapmakta, aşiretler arasındaki gizli propagandalardı bulunmaktaydılar. Silahlanma ve aşiretler arasındaki ittifak girişimleri de gizliden gizliye yürütülmekteydi. 1938’in ilk olayı 2 Ocak’ta meydana gelir. Tunceli bölgesinde asker kaçaklarını toplamakla görevli sabit jandarma müfrezesinden yedi jandarma eri, Kör Abbas, Keçel ve Baluşağı aşiretlerine mensup kişilerce Mansuluşağı köyünden pusuya düşürülerek öldürülür. Olayı müteakip Mercan deresine inen aşiret mensupları Mercan karakolunu da basarak iki jandarma erini daha öldürürler. Genel Müfettişlik 18 Ocak tarihinde üst makamlara sunduğu bir raporunda, aşiretler arasında tahrik edici propagandaların neler olduğunu aldığı istihbarata göre bildirir. Müfettişlik yapılan bu propagandaları şöyle açıklar: 1. Ağalar sürülecek, öldürülecek ve başsız kalan halkın da hayat ve namusu yok edilecek. 2. Adliyece ademi takiplerine, beraatlarına karar verilenlerle, Tunceli Komutanlığı’nca takipleri ertelenen ve cezaları tescil edilmiş olanların bugünkü durumları geçicidir. 49 50 Akgün, a.g.e., s. 128 - vd Akgün, a.g.e., s.148-153 22 3. Hükümet kuvvetleri aramızda dolaşmadığı zamanlarda rahat idik. Şimdi birçok külfetlere boyun eğmek zorunluluğunda kaldık. Rahatımız ve menfaatlerimiz bozuldu. Asılanlar ve hapsedilenler gibi hayat ve hürriyetlerimiz her zaman tehlikededir. Bunun için birleşmek ve birlikte direnerek hükümetin icraatına engel olmak lazımdır. Söz ve hareket birliği yapmazsak hükümet bizi ayrı ayrı kırar ve hepimiz mahvoluruz. 4. Hükümet 1937 yılında birçok paralar harcamak suretiyle Tunceli’de harekat yaptı ve Tunceli ıslah olundu denildi. Bu yıl tekrar bir harekat yapamaz. Çünkü şimdiye kadar yaşadığımız tecrübelere göre iki askeri harekat arasında birçok yıllar geçer. Bunun için elimizden birçok senelik fırsat ve zaman vardır. Biz bu zamandan faydalanarak elimizde bulunan az silahla fakat hep beraber direnmeye başlayalım. Teslim etmiş olduğumuz silahların yerine silah tedarik edelim ve askeri içimize sokmayalım. Bu propagandaları yayanlar ise: Hükümet otoritesi dolayısıyla nüfuzları sarsılan Keçel, Kör Abbas, Bal ve Aşuran Ağaları ile Demenan, Haydaran ve Bahtiyar aşiretlerinin ele geçirilemeyenleri idi. Genelkurmay Başkanlığı bütün bu gelişmeler üzerine 21 Mart’ta yayınladığı bir emirle Haziran’da başlaması uygun görülen tenkil ve silah toplama harekâtının hükümetçe karar altına alındığı bildirir. Hükümetin aldığı bu karara göre 1938 yılında Tunceli’de yapılacak işler şu şekilde belirtilir. 1. Mansul ve Hemzikuşakları ile Külhan olaylarını yapanlarla bunlara yardım edenlerin tedipleri. 2. 1937 yılı muhalefet döküntülerinin takibi 3. Asker bakayası ve kaçaklarının takibi 4. Silah toplamanın ikmali 5. Mansul ve Hemzikuşakları ve Külhan mezrası olaylarını yapanlarla bunlara yardım edenlerden sağ kalanların, münferit eylemlerde ve dağ başlarında oturanlardan şüpheli olanlarının (2000-5000 kişi) Tunceli dışına nakilleri 6. Yasak bölgenin sınırlarının tespiti ile ne zaman ve hangi şart dahilinde bu yasak bölge yaylalarında itaatli insanların faydalanabileceklerinin tespiti. 23 7. Çemişgezek ilçesinin Germil bucağındaki milli araziden 5-6 sene evvel borçlanma suretiyle uhdelerine arazi verilmiş olan itaatli halkına bu arazilerinin tapularının verilmesine devam edilmesi 8. Çemişgezek yakınındaki Hazari, Erdike, Oskih, Pogos köylerine indirilmiş ve 9 sene evvel yerleştirilmiş ve yerleştirilecek bulunan itaatli dağlı Türk neslinden olan insanların işgal etmekte oldukları arazinin tapularının kendilerine verilmesine devam edilmesi 9. Devlete itaat göstermiş olanlardan yersiz yurtsuz bulunan veya münferiden dağ başında oturan halkın bir kısmının Peri ve Paşavenk bucaklarındaki mevcut Türk köylerinde işlenmeyecek boş duran ve ziraata elverişli olan yerlerden tedarik edilecek arazi verilmek suretiyle bu köylere iskanları 10. Yol, köprü, kışla, okul, hükümet konakları, karakol, subay ve memur evleri inşaatına devam edilmesi, Pülümür- Nazımiye yolunun toprak tesviyesi halinde yeniden açılması. Bu emre göre ilgili birlikler, tenkil harekâtı için gerekli hazırlıkları yaparlar ve harekât bölgesinde toplanmaya başlarlar. Neticede, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay’ın kumandasında Haziran’da başlayan tedip ve tenkil harekatı neticesinde arama, tarama ve silahtan arındırma eylemi 16 Eylül 1938’de sona ermiş ve Dersim ayaklanması tamamen bastırılmıştır. Bu konuya Atatürk, meclisin beşinci dönem dördüncü toplantı yılının açılışında Atatürk adına başbakan Celal Bayar tarafından okunan söylevinde şöyle değinmektedir: “Uzun yıllardan beri devan eden ve zaman zaman had bir şekil alan Tunceli’ndeki toplu şekavet hadiseleri muayyen bir program dâhilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur. Cumhuriyetin feyzinden yurdun diğer evlatları gibi 51 edeceklerdir .” 51 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, s. 424 24 oradakiler de tamimiyle istifade 1.4. RAÇKOTAN VE RAMAN TEDİP HAREKATI (9–12 AĞUSTOS 1925) Şeyh Sait Ayaklanmasının bastırılmasından sonra, silah toplamak ve bölgedeki çapulculuğa son vermek maksadıyla. Beşiri bölgesindeki Raman, Garzan ve Raçkotan aşiretleri ile Kulp’taki Bükran aşireti üzerine gidilmiştir. Harekat bölgesi, Dicle’nin kuzeyi- Siirt’in batısı, Sason- Silvan bölgesi. Harekat 41. Tümen Komutanlığınca yürütülmüş. Harekat sonucunda asilerin çoğu yakalanmıştır52 1.5. SASON AYAKLANMASI (1925–1937) Ayaklanma bölgelerinden biri de Siirt’in Sason bölgesi idi. Şeyh Sait Ayaklanması (1925), Ağrı Ayaklanması (1930), sonrasında (1932), 1935 Nisan’ında, 10 Temmuz 1936 tarihinde Şeyh Sait ve Ağrı Ayaklanmalarının devamı mahiyetinde fasılalarla patlak veren ayaklanmalar, Kasım 1937’de tamamen bastırılmıştır53. Ayaklanmanın detaylarına baktığımızda: Siirt’in bir kazası olan Sason, Şeyh Sait Harekâtı sırasında bu bölgedeki ayaklanma bastırılıp yasak bölge haline getirilen bir yerdi. Ama aşiret reislerinin kovuşturmalarının ertelenmesi yasasından sonra burada olaylar başladı. 1930 Ağrı harekâtının başlamaşını fırsat bilip bu hareketleri artınca ikinci hareket 1932’de yapıldı. Üçüncü hareket 1935’te eşkıyaya verdirilen 23 ölü ile son buldu. 1936 yılı harekâtı ise 1935’in devamı sayıldı. 1937’de Kasım başına kadar süren harekâtta kesin sonuç alınamadı. Jandarma 38 şehit verdi. Eşkıyadan ise 273 ölü vardı. 748 kişi kendiliğinden teslim oldu. Sason’un ıslahı programı hazırlandı. Yeni karakollar kuruldu. Jandarma sayısı arttırıldı. Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Abdürrahim çetesi imha edildi. Sason, yasak bölgesinde 100 silahlı asinin kaldığı belirtildi54. 52 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3 , s.66-70 Çay, a.g..e., s. 331 54 Kışlalı, a.g.e., s.141 53 25 1.6. KOÇUŞAĞI AYAKLANMASI (7 EKİM–30 KASIM 1926) Harekât, kanuni vergilerini vermeyen, askerlik ödevini yapmayan ve çapulculuk yapan Koçuşağı aşiretini tenkil maksadıyla yapılmıştır. Ayaklanma Bölgesi: Ovacık-Hozat-Çemişkezek arasındaki Kamutlu- Ali boğazı – Beylan-Yılan Dağı bölgesidir. Hareket 7. Kolordu Komutanlığınca yapılmıştır55. 19 Eylül 1926’da devlet bu aşireti cezalandırmaya Albay Mustafa Muğlalı’yı memur etti. Hazırlık gizlilik içinde yapıldı. Birlikler Çemişkezek’te toplandı. Harekat 7 Ekim başladı: 11 Ekimde asilere teslim ol çağrısı yapıldı. Silahlarını 15 Ekime kadar teslim etmeleri istendi. Beklenen olmayınca harekat yeniden başladı. 28 Kasımda Koçuşağı çetesinin son sığınağı olan Kılavuz Deresinin temizlendiği bildirildi. 29 Kasımdaki aramalarda dağlık araziye saklanmış bir miktar asi ve hayvan daha yakalandı. Operasyonda bir subay ve 31 er şehit oldu. On er kayboldu. Asilerin kayıplarının büyük olduğu belirtildi, ama rakam yoktu56. Harekatın sonunda asilerin çoğu yakalanmış ve imha edilmiştir. 1.7. MUTKİ AYAKLANMASI (26 MAYIS – 25 AĞUSTOS 1927) Sason harekâtı sırasında bazı eşkıyanın silahı toplanamamıştı. Mutki ilçesinde kimlerde silah olduğu tespit edilmiş, fakat alınamamıştı. Bitlis valiliği Mutki’deki 35 köyün nakline gerek görmüş bu da gerçekleşmemişti. Valilik bu nakli gerçekleştirmek isteyince köyler ayaklandı. Silent ve Mutki olayları başladı. Sason ayaklanmasının tertipçilerinden Mehmet Ali Yunus burada da rol oynuyordu. 26 Mayısta cezalandırma başladı. Fakat Haziran sonuna kadar süren operasyonlarda birçok başarılı netice alındıysa da M. Ali Yunus yakalanamadı. 19 Haziran gecesi 18. Alayın iki bölüğüne komuta eden Binbaşı Zeki gerekli emniyet tedbirlerini almadığından pusuya düşürülüp şehit edildi. 5 Temmuzda harekâtı yöneten 2. Tümen yeni bir girişimde bulundu. Askere silah atanların köylerini yakılıp hayvanlarına el konacağı, silah atmayanlara iyi 55 56 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, s.74 Kışlalı, a.g.e., s.141 26 muamele yapılacağı, kaçanların takiple yok edileceği, eşkıyayı koruyanların harp divanına verileceği, kıtaların tedip harekâtı dışında başka işlerle ilgilenmeyeceği, bütün harekât sırasında adil hareket edileceği bildirildi. Binbaşı Zeki olayının Buban aşiretiyle Velo ve Mahmut aşiretlerinin 500–600 kadar adamının eseri olduğu tespit edildi. Mutki harekâtının bu aşamasında değişik yöntemler de kullanıldı. Esasta operasyona 2. Tümene bağlı birlikler katılıyordu. 18. alay takviyeler alarak çevreyi sararken Hazo’daki Mustafa Çeto’ya ve on adamına silah verildi. Çermililerden de yararlanıldı. Kürtçe bilen 5-10 ere Kürt elbisesi giydirildi. Çetelerden bazılarıyla, eğer o bölgedeyse M. Ali Yunus’un yok edilmesi için bunlar da kullanıldı. Operasyonun esasını ise, her zaman olduğu gibi tamamıyla konvansiyonel savaş yöntemleri oluşturuyordu. Ama kayıtlardaki ifadelerde birliklerin “eşkıya muharebeleri taktiğine uygun” harekât yaptıkları yer alıyordu. 25 Ağustosta sona eren harekât neticesinde asilerin çoğu yok edilmiş, bir kısmı kaçmış bir kısmı da yakalanmış, ayaklanma bölgesindeki taranmamış yer kalmamıştır57. 1.8. BİCAR TENKİL HAREKÂTI (7 EKİM – 7 KASIM 1927) Bicar Tenkil harekatı Şeyh Sait harekâtında sarp dağlarda, derelerde ve bilinmeyen mağaralarda saklanmış eşkıyanın temizlenmesi maksadıyla yapılmıştır58. Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma adlı kitabında bu konuda şu bilgileri vermekte: Bicar cezalandırma harekâtının yapıldığı bölge eşkıya için yalçın dağ yamaçları, sık ormanlarıyla saklanmaya uygun bölgeydi. Şeyh Sait’in takibi sırasında kaçanların çoğu buradaki in, mağara ve komlarda saklanarak kurtuldular. Kendi ahalileri onları besleyip birliklerin harekâtı hakkında da bilgi veriyordu. Bir süre sonra yavaş yavaş baskın, soygun, yol kesme, postalara saldırı ile PTT hatlarını kesme eylemlerine girişmişlerdi 7. Kolordu bu bölgeyle Urfa-Cizre bölgesinden zaman zaman gelen eşkıya faaliyetlerinde karşı mücadele ediyordu. Arka takip müfrezeleri asilerin yeri ve hareket istikameti hakkında doğru ve ayrıntılı 57 58 Kışlalı, a.g.e., s.140,141, Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, a.g.e., s.76 27 haber alamıyorlardı. Aldıkları haberlerin doğruluğunu araştırıp soruşturmadan harekete geçiyorlardı. Alınan haberler müfrezelere geç ulaşıyordu. O zaman da “meselenin ruhu” olarak vasıflandırılan istihbarata müfrezelerin gereken önemi vermedikleri görülüyordu. Resmi kayıtlar bile işlerin “talih ve rastlantıya” bırakıldığını göstermektedir. Bazı müfrezeler arasında irtibat da iyi sağlanmıyordu. Bundan dolayı da iyi netice elde edilemiyordu. Yanıltılan müfrezeler pusuya düşürülüyordu. 5. Seyyar Jandarma Alayı bir pusuya düşürülmüş subay ve erlerden şehit vermişti. Birçok malzeme ise asilerin eline geçmişti. Buna benzer olaylar eşkıyanın moralini artırınca olaylar büyüdü. 7. Kolordu Komutanı General Nazmi Solak ve daha sonra Elazığ Havalisi Komutanı Albay Mustafa Muğlalı bu bölgeye gönderildiler. Muğlalı; Osmaniye, Piran, Hani, Lice, Bicar, Cirbir, Genç, Gökdere, Palu bölgelerini 34 gün dolaştı. Tespit ettiği hususlar, resmi kaynaklara o zaman not edildiğine göre, birkaç yıl öncesi Güneydoğuda tespit edilen hususlardan pek farklı değildi. Hükümete sadık ahali artan eşkıya baskısı yüzünden, hükümetin kendilerine yardımcı olamayacağına kanaat getirerek eşkıya nüfuzuna girmişti. Bunlara karşı harekâtı Muğlalı yönetti. Çeteler, halka, şimdi PKK’nın yaptığı gibi her türlü zor kullanarak istediklerini yaptırıyordu. Diğer taraftan bazı çevreler de Kürtçülük, Kürt bağımsızlığı fikrini yaymak için molla ve şeyhlerden de yararlanıyordu. Askeri kaynakların tespitine göre kaymakam ve bucak müdürü gibi yöneticiler gerektiği kadar bölgelerini dolaşıp halka ilgi ve şefkat göstermiyordu. İş için hükümet kapısına gelenler süründürülüyordu. Doğuda birçok üst kademe memur Kürt ülküsü taşıyor, diğerleri de onların oyuncağı oluyordu. Ordunun kendisine verilen eşkıyayı takip ve yok etme görevini yaptığına, halkı memlekete yararlı hale getirme işinin ise sivillere düştüğüne inanılıyordu. 7. ve 8. Kolordulara bağlı birlikler yanında Hezanlı Şeyh Selim Efendi, Şeyh Selamet Köyü, Bicar, Lice, Hani, Çapakçur ve Gödere milisleri de şimdiki köy korucuları gibi, harekâtta görev aldılar. Bu milislere eşkıya çok zarar vermiş evlerini, köylerini yakmış, hayvanlarını almıştı. Milisler müfrezelere kılavuzluk yaptılar. Silahlı çatışmalara katıldılar. Yakalananlarla ilgili istihbarat çalışmalarında yararlı oldular. 28 Harekât, asileri bulunduğu bölgenin tamamen çevrilmesi ve çemberin sonra yavaş yavaş daraltılmasıyla asilerin imhası şeklinde oldu. Yapılan istihbarat ile sadece dağdaki asilerden ele geçenlerden değil, onlara yataklık ettikleri belirlenenler, onlarla birlikte dağda çarpıştıktan sonra hiçbir şey yokmuş gibi ertesi gün köydeki evlerine dönenlerden tespit edilenler yakalandıklarında en ağır şekilde cezalandırıldılar. Bazı köyler müfrezeler gelmeden, yaşayanlarca boşaltılıyordu. Birlikler köyün etrafındaki araziyi de çok iyi arıyor, buldukları silah, cephane, yiyecek ile birlikte asilere yandaş oldukları anlaşılanları, kadın ve çocuklar ayrılarak cezalandırılıyordu. Boytan, Mürtezan, Zengezor bölgesinde 22 köy eşkıya ile tamamen birlik oldukları kesinlikle anlaşıldığından yakıldı. Yanan köylerde birçok mermi ve bombanın patladığı görüldü. Yangın içinden eşkıya cesetleri çıktı. Bir ay kadar süren cezalandırma harekâtı sonunda 28 köy yakılmış 2000’den fazla eşkıya ve destekçisi öldürülmüştür59. 1.9. ASİ RESUL AYAKLANMASI (22 MAYIS – 3 AĞUSTOS 1929) Olay, Eruh İlçesi Jandarma Komutanı Teğmen ile Lodi Bucak merkezinin Tilmişar köyünden Jilyan Aşireti Reisi Resul’un aralarındaki anlaşmazlıktan kaynaklandı. Teğmen, Resul ve kardeşi Akit’le bazı yakınları hakkında silah toplama bahanesiyle tutuklama belgisi sağlayıp adı geçenlerin yaşadığı dört köyde arama yaptı. Silah bulamadı, ama Resul’u yakaladı. Akit’in bulunduğu, Goveşil köyünde arama sırasında çatışma çıktı. Bir onbaşıyla dört jandarma eri şehit oldu. Tutuklanan Resul, Tilmişar’dan çıkarılırken baskın yapılıp kaçırıldı. 15 kadar köy halkı korkudan evleriyle tarlalarını bırakarak Midyat ve diğer ilçelere kaçtılar. Olaylara neden olan teğmenle ona destek veren Eruh kaymakam vekili jandarma yüzbaşı açığa alındılar. İkinci Tümen cezalandırma harekatıyla görevlendirildi. 59 Kışlalı, a.g.e., s.142,144 29 Eruh ve Şırnak çevresinde Jilyan Aşiretine karşı olanlardan da yararlanıldı. Harekât başlayınca kadar her şey gizli tutuldu. 22 Mayıs – 3 Ağustos arası gelişen olaylar neticede bastırıldı Asi Resul yakalanamadı; ama onu destekçileri ağır biçimde cezalandırıldı60. 1.10. TENDÜREK HAREKÂTI (14 – 27 EYLÜL 1929) İranlı aşiret reisi Şeyh Abdülkadir’in yaz aylarında sınırı geçerek, Türk Devletinin kendisine yaylalarından faydalanma imkânı verdiği Aladağ bölgesinde Şeyhin hem İran’da hem de Türkiye’de konumunu güçlendirmeye çalışması, diğer yandan Kotanlı-Sakanlı aşiretlerinin arasındaki düşmanlığı körüklemesi ile huzursuzluk yaratması 1929’da Tendürek olaylarına sebep olmuştur. 14 Eylül’de başlayan tedip ve tenkil harekâtı 27 Eylül 1929 tarihinde tamamlanmıştır. Aşiret İran’a doğru çekilirken 20 Eylül’de havadan bombalanmış, Şeyh Abdulkadir ve kurtulabilen avenesi İran’a kaçmıştır61. 1.11. SAVUR TENKİL HAREKÂTI (20 MAYIS – 9 HAZİRAN 1930) Tamamen dışardan desteklenen Ağrı isyanlarının tedip ve tenkil konusunda kararlı olan devletin bu teşebbüsünü engellemek amacıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun diğer bölgelerinde de mevzi bir takım ayaklanmalar çıkartılmıştır62. 13 Mayıs’ta Savur’un 22 kilometre doğusundaki Batuş köyünde, bir olay üzerine yöreye gelen bir seyyar jandarma bölüğüne 100 kadar silahlı köylü ateş açarak kaçtılar. Olay, zaten bölgedeki asayişten hoşnut olmayan yetkililere uyarı oldu ve cezalandırma harekâtı kararı alınarak 7. Kolordu birlikleri görevlendirildi. Plana göre bölge çevrilecek, köylerden silahlar teslim alınacak, bölgede kalınarak aranan diğer suçluların yakalanmasına çalışılacak ve bir uçak müfrezesi de harekâta katılacaktı. Gizlilik çok önemliydi. Birlikler için gerekli olan kılavuzlar harekâttan bir gün önce işe alınacaklardı. Operasyon yalnızca, ama amansız bir biçimde 60 Kışlalı, a.g.e., s.144 Çay, a.g.e., s.52 62 Çay, a.g.e., s.342 61 30 “mücrim ve kabahatliler aranıyor” havası içinde gerçekleşecek. “Hükümetin emirlerine boyun eğenlere müşfik davranılması ve korunmaları, köylerin aranma zorunluluğu hâsıl olduğunda ihtiyar heyetlerinin birlikte alınarak, silahtan ve suçsuzlardan başka bir şey aranmadığı ve hiçbir mala el sürülmeyeceği fikrinin kuvvetle telkini, parasız kimseden hiçbir şey alınmaması” müfreze komutanlıklarına bildirildi. Harekât, 26 Mayıs gecesi başladı. Köyler sarıldı silahlar toplandı (toplanan silah sayısı 11 Haziranda 503’tü). Ama harekât başarılı olmakla birlikte asayiş sorunu çözülmedi63. 1.12. ZEYLAN (ZİLAN) AYAKLANMASI (20 HAZİRAN – 10 Temmuz) Zeylan, günümüzde Van iline bağlı bir ilçe olan Erciş’in 20 km kuzeyinde bulunan bir yerdir. Ayaklanma esnasında ise Erciş’e bağlı bir Bucaktı64. 19-20 Haziran’da Gevrişamyan ve Aşıgıran mıntıkasından hududumuza giren ve Körhüseyinoğulları (Memo, Nadir) ve Emin Paşa oğullarının idaresi altındaki 110 atlı kuvvetinde çetenin ayaklanma merkezi olan Zeylan’a gelmesi ve bu bölgedeki Haydaranlı aşireti, Kalkani grupları, Bekiran ve Ademan aşiretlerinin ve İran’ın Halikanlı aşiretlerinin de katılımıyla kısa sürede bunların sayısı 3000 silahlıyı bulmuştur. Dönemin Türk basınında verilen bilgilere göre bu asilerin maksatları şu idi: “Erciş’i ele geçirmek buradan güneye ve batıya doğru ilerleyerek Diyarbakır’a kadar olan Doğu Vilayetlerinin ahalisini hükümet aleyhine ayaklandırarak büyük bir siyasi ayaklanma yaratmak ve Ağrı Dağı üzerinde pek sıkışık bir vaziyete düşmüş olan eşkıyaya yardım etmekti65. Burada ortaya konulan amaç, İhsan Nuri’nin kitabında belirttiği ve önceki sayfalarda verilen Hoybun merkezince belirlenen ayaklanma amacıyla aynıdır. Asiler yukarıdaki amaçları doğrultusunda Zeylan Nahiyesini ele geçirdikten sonra Muradiye, Beyazıt, Patnos ve Erciş merkezlerine taarruz etmiş;66 fakat, 24 Haziran’dan itibaren Salih Paşa’nın Komutasındaki 9. Kolorduya bağlı birlikler ve 63 Kışlalı, a.g.e., s.146 Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi, Ülkü Yayınları, İstanbul , 2003, s.219 65 Vakit, 15 Temmuz 1930, s.1,2 66 Vakit, 13 Temmuz 1930, s.1 64 31 bölge halkından Keskoi aşiretinin de desteği ile askeri harekat ile asiler üzerine gidilmiş, 5 Temmuz’da şiddetlenen askeri harekat karşısında asiler Zeylan Deresi’ne çekilmişlerdir. Ordu birlikleri ve bölge halkı tarafından çembere alınan asiler tamamen yok edilmişlerdir. 10 Temmuz Perşembe günü akşam itibariyle tenkil harekatı sona ermiştir. Salih Paşa harekatı, Karaköse’den (Ağrı) sevk ve idare etmiştir. Asilerin bir kısmı İran’a kaçmıştır67. 1.13. ORAMAR AYAKLANMASI (16 TEMMUZ – 10 EKİM 1930) Ayaklanmanın başladığı dönemde Oramar, Hakkari İlimize bağlı bir nahiye idi. Irak’ın Musul Vilayetinde oturan Şeyh Barzan idaresindeki 500 atlı 16 Temmuz’da hudutlarımızın içerisine girip Oramar’a saldırmıştır. Asilerin asıl amacı: Ağrı’daki operasyona katılan bir kısım kuvveti üzerine çekmek ve Kürtçülük lehine bölge halkını kışkırtmaktı. 7. Kolordu tarafından yürütülen harekat neticesinde 10 Ekimde içteki asiler hükümete sığındı, Irak’tan gelenler de Irak’a kaçmalarıyla son buldu68. Bu ayaklanma hakkında Ağrı Ayaklanmaları içerisinde daha detaylı olarak bilgi verilecektir. 1.14. PÜLÜMÜR HAREKÂTI (8 EKİM – 14 KASIM 1930) Ağrı harekâtı sonrasında bölgedeki asileri imha etmek, bölgenin vergi ve asker vermelerini sağlamak, Kürt asilerin çevredeki Türk köylerine baskılarını engellemek ve bölgede Kürt kökenli memurların Kürtçülük yapmalarından dolayı başka yerlere nakledilmesi ve asilere öncülük edenlerin Batı’ya naklini gerçekleştirmek amacıyla uçakların desteğiyle Ömer Halil Paşa komutasında hareket eden birlikler asileri imha ederek 14 Kasım sabahı harekâtı tamamlamıştır69. 67 Vakit, 30 Haziran, 5 Temmuz, 13 Temmuz, 15 Temmuz, Cumhuriyet, 29 Haziran, 4 Temmuz, 13 Temmuz, 15 Temmuz. 68 Kışlalı, a.g.e., s. 148-149 69 Kışlalı, a.g.e., s. 148-149 32 İKİNCİ BÖLÜM AĞRI DAĞI AYAKLANMALARINDA HOYBUN CEMİYETİ Hoybun Cemiyeti, İngilizlerin akıl hocalığında Şeyh Sait Ayaklanması’ndan sonra Türkiye’den kaçan bölücü Kürtler ve Taşnak Ermenilerinin işbirliği neticesinde Lübnan’ın Bihamdun İlçesinde yapılan büyük bir kongre neticesinde 5 Ekim 1927 yılında kurulmuş, Kürt – Ermeni işbirliğinin aynası bir cemiyettir. Bu cemiyetin asıl amacı: Türkiye topraklarında, Kürtler için bir Kürt Devleti; Ermeniler içinde Büyük Ermenistan’ı kurmaktı. Bu amaçla Cemiyet Türkiye’de büyük bir ayaklanma çıkartmayı planlamış, fakat daha önce 1926 yılında çıkmış olan Ağrı Ayaklanmasını fırsat bilerek kendi amaçlarının gerçekleştirmek için bu hali hazırdaki ayaklanmayı daha da örgütleyerek, idare etmiştir. 2.1. Kürt – Ermeni İşbirliği ve Hoybun Cemiyeti’nin Kuruluşu Şeyh Sait Ayaklanması’ndan sonra Türkiye’den kaçan bazı hainler, İngilizlerin Revanduz Kaymakamlığında kullandıkları Seyit Taha tarafından İngilizlerin, Irak Olağanüstü Komiser Yardımcısı Edmonds’a sunulmuştur. Edmons da örgütlenmeleri amacıyla bunları, İngiliz Gizli Servisinde görevli Yüzbaşı Modfold ile Revanduz’a göndermiş. Bölücü Kürtler ilk toplantılarını 1927 yılının Şubat ayında Revanduz’da Seyit Taha’nın evinde yapmışlardır. Bu toplantıya şu kişiler katılmıştır: Seyit Taha, kardeşi Seyit Musluhiddin, Balik aşireti reisi Mehmet Ağa, Munkıri aşireti reisi Suvar Ağa namına katibi, Şeyh Sait’in adamlarından Hınıslı Mehmet Emin (Broski). Bu ilk toplantıda İngilizler namına Yüzbaşı Modfold, şu maddeleri dikte ettirmiştir: 70 a. İngilizler daima mazlum milletlerin hamisi olmuşlardır. Kürtlere de yardım edeceklerdir. İcabında kendilerine silah ve cephane verecekleri gibi, Nasturilere de Kürt elbisesi giydirerek yardım ettireceklerdir. Fakat, her 70 Taşnak – Hoybun, Ticaret Odası Matbaası, Ankara, 1931, s. 8,9 33 şeyden evvel muvaffak olmak ve bunun için de birleşerek büyük bir cemiyet vücuda getirmek lazımdır. b. Şemdinan (Şemdinli) tarafından taarruz ve Van işgal edildiği takdirde İngiliz yardımı her sahada kendini gösterecektir. Bölücüler, ikinci toplantılarını 1927 Mart’ında yine Seyit Taha’nın evinde yapmışlardır. Bu toplantıya şunlar katılmıştır: Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza, firari yüzbaşı İhsan Nuri , Rasim, Hınıslı Mehmet Emin, Seyit Taha’ın kardeşi Seyit Musluhiddin, Şemdinli mıntıkasından Herki aşireti reisinin oğlu, Balik aşireti reisi Mehmet Ağa, Munkıri aşireti reisi adına da katibi katılmıştır. Bu ikinci toplantıda şu kararlar alınmıştır. a) Irak’tan Şemdinli mıntıkasına b) İran’dan Celali mıntıkasına c) Suriye’den Urfa mıntıkasına taarruza başlamak Aynı zamanda Celali aşireti reisi Halit, İran’daki Haydaran aşiretinden Yusuf Abdal’a Hewarki aşiretinden Suriye’deki Haco’ya, Ramanlı Emin’e, Şırnaklı Ali Han’a ve Şahinzade Hırço Mustafa’ya haber göndererek kendilerine katılmaları kararı alınmıştır. Bölücüler, üçüncü toplantılarını, Yine Yüzbaşı Modfold’un organizatörlüğünde Seyit Taha’nın evinde yapmışlar. Bu toplantıda yapılacak Kürt harekatının başarılı olabilmesi için Haydaranlı ve Celali aşiretlerinin elde edilmesi kararlaştırılmış ve bu işle İhsan Nuri ve Rasim görevlendirilmiş, Yüzbaşı Modfold her birine 2000 altın yol parası vermiştir71. Fakat, İngilizler, Türkiye içerisinde çıkartılacak bir karışıklıkta Kürtlerin başarılı olamayacağını bildiği için, eskiden beri Türkiye toprakları üzerinde Büyük Ermenistan’ı kurma hayali olan ve diğer Ermeni Cemiyetlerinden farklı olarak Batı Yanlısı politika izleyen Taşnak Ermenilerini Kürtlerle yapılacak işbirliğine davet ettiler. 71 Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.9- vd. 34 Taşnaklar ise bu daveti büyük bir heyecan ile kabul ettiler. Çünkü, Büyük Ermenistan içinde kalacak Kürtler ne kadar çok kırılır ve ne kadar zayıflarsa Ermeniler için o kadar yarardı. Ermeniler böylece bir taşla birkaç kuş vuracaklarını anlamışlardı72. İngilizler, Ermeni ve Kürtleri bir araya getirdikten sonra kurulacak cemiyetin adını tespit etmek gayesi ile hem Kürt gururunu hem de Ermeni gururunu okşayacak bir isim arayışına girmişler ve Kürtçe “benlik” manasına gelen “Hoybon”, Ermenice “ Ermeni Yurdu” manasına gelen “Haypun” kelimesinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan “Hoybun” ismini vermişlerdir73. Bu suretle temeli ve iskeleti Taşnaklardan, ruhu İngilizlerden ve eti Kürtlerden ibaret olan bu cemiyete “Hoybun” demişlerdir. İlk toplantı Irak’ta oldu. Toplantıya, Ermenilerden: Leon Paşa, Urfalı Emir Ziyan, Bağdat’ta Londra Oteli müsteciri Sultanyan ve Muşlu Aris. Kürtlerden: Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza, Doktor Mehmet Şükrü, firari zabit Hurşit, İhsan Nuri, Hınıslı Mehmet Emin, Liceli Fehmi Efendi, Süleymaniyeli Topçu Yüzbaşı Abdülkerim Şalul katılmıştır74. 2.1.1. Paris Kongresi (1927) Ermeniler Paris’te bir kongre toplamak ve Cemiyeti Akvam’a müracaat etmek için aşiretler namına birer temsilci istediler. Suriye Kürtlerini Berazi aşireti reislerinden Hüsnü, Irak Kürtlerini Şerif Paşa ve diğer Kürtleri Doktor Mehmet Şükrü temsil etmek üzere Paris’e gittiler Ermeni temsilcileri de şunlardı: Rupen Paşa, Vahan Papazyan ( eski Osmanlı Van mebusu) Bogos Nubar Paşa, Erivan ileri gelenlerinden Ahadisyan ve Vahoranyan. Bu kongrede şu karar çıktı: 72 Taşnak – Hoybun, a.g.e., s. 12 Yusuf Sarınay, Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 1998, sayı. 60, s.226 74 Taşnak- Hoybun, a.g.e., s.13 73 35 Biri Kilikya’da ( Adana ve çevresi ) diğer Erivan’da olmak üzere Ermenistan ve bunlar arasında da bir Kürdistan vücuda getirilecekti75. Ermeniler bu kararı ayrıntılarıyla görüşmek üzere Beyrut’ta ikinci bir kongre toplanmasını teklif ettiler. 2.1.2. Beyrut Kongresi (1927) Hoybun Cemiyeti için Beyrut Kongresinin ayrı bir önemi vardır. Çünkü bu cemiyetin temelleri birkaç ay önce atılmış olmasına rağmen asıl örgütlenmesi, başkan ve merkez heyetinin (komitesinin) seçilmesi, cemiyetin tüzüğünün hazırlanması Beyrut Kongresiyle sağlanmıştır. Kongreye şunlar katılmıştır: Bedirhanilerden Celadet Ali, Kamuran Ali, eski Malatya Mutasarrıfı Halil Rahmi, Vanlı Memduh Selim Bey, Berazi aşiretinden Şahinzade Mustafa, Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Mehdi, Liceli Fehmi, Süleymaniyeli Adülkerim Şalul, Ali Rıza’ya vekaleten Haco, Ramanlı Emin, Fakih Abdullah, firari Osmanlı subayı Hurşit, Mardinli Tevfik Cemil. Beyrut’taki kongre gizli tutulmak istenildiğinden bir Ermeni garajında toplanıldı.76 Kongrede yapılan seçimlerde cemiyet başkanlığına Celadet Ali Bedirhan Merkez Heyeti üyeliklerine de: Süreyya Bedirhan, Kamuran Ali Bedirhan, Memduh Selim, (Genel Sekreter) Nizamettin, Tevfik Cemil, Haco Ağa, Mustafa Bozan, Halil Rahmi Cesim Ağa, Şerif, İbrahim ve Emin Ağa seçilmiştir.77 Bazı kaynaklarda Hoybun Cemiyetinin lideri olarak Vahan Papazyan gösterilmektedir. Fakat, 18-101928 tarihli ve Dahiliye Vekili imzasıyla Başvekalete sunulan rapordan anlaşıldığı üzere “Vahan Papazyan” Cemiyetin başkanı değil, Hoybun nezdinde Taşnakların temsilcisidir.78 Ayrıca, Rohat Alakom’un, Toplumsal Tarih Dergisinde yayınlanan, “Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar” adlı makalesinde: Hoybun’un, Kürt Teali Cemiyeti, Kürt 75 Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.13 – vd. Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.24 77 Yusuf Sarınay, a.g.m., s.214 78 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (030.10.144.791.18) 964/94 76 36 Teşkikat-ı İçtimaiye Cemiyeti, Kürt Millet Fırkası ve Kürt İstiklal Komitesi adlı dört Kürt örgütünün birleşmesiyle kurulduğunu yazmaktadır.79 Bu kongrede şu kararlar çıkmıştır: 80 1. Muhtelif Kürt teşekküllerini dağıtmak, yeni ve müttehit bir teşekkül kurmak. 2. Ermeni milleti ile mevcut sui tefehhümleri kaldıracak vesileleri temin etmek. 3. İran hükümeti ve milleti ile en mükemmel bir dostluk münasebeti tesis etmek. 4. Irak ve Suriye mandası altında bulunan mahallerde mahalli idareden memnuniyet getirmek, siyasi ihtilaflara meydan vermemek ve yerli hükümetlerle samimi münasebette bulunmak. 5. Türklerle sonuna kadar mücadele etmek. 2.2. Hoybun Nizamnamesi Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Birimince Hazırlanan “I. Muhalifler II. Hoybun Nizamnamesi” adlı broşürde Hoybun’un Nizamnamesi verilmiştir. Burada sadeleştirilmiş şekliyle bu nizamnameyi aktarıyoruz: 81 AMAÇ 1. 5 Ekim 1927 günü toplanan I. Kürt Kongresi’nin kararıyla,Hoybun isminde milli bir Kürt Cemiyeti kurulmuştur. 2. Cemiyetin amacı, Türkiye’nin egemenliği altında bulunan Kürt ve Kürdistan’ın kurtulması ve kendi milli hudutlarının ayrılması. 3. Bu gayeye varmak için cemiyet bütün Kürtleri etrafında toplayacak ve karşılıklı çıkarlar doğrultusunda her türlü unsurla ilişkiye geçecektir. 79 Rohat Alakom, Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar, Toplumsal Tarih Dergisi, Kasım 1998, sayı. 59, s.58 80 Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.66 81 Dışişleri Bakanlığı İstihbaratı, I. Muhalifler – II. Hoybun Nizamnamesi, Dışişleri Bakanlığı Matbaası, Ankara, s.13-18 37 CEMİYET GİRİŞ ŞARTLARI 4. Kürt milli andını ve bu nizamnamenin maddelerini ve çalışmayı kabul eden her Kürt, Hoybun Cemiyeti’ne üye olabilir. Her üye cemiyete girdiğinde giriş parası verecek ve aylık aidat ödeyecektir. 5. Cemiyete katılacak her kişi yemin edecek ve yetkili bir kurul tarafından kabul olunacaktır. Doğrudan doğruya örgüt işlerinden sorumlular cemiyete kabul edecekleri kimselere aşağıdaki yemin örneğini belge şeklinde yazdırarak imza ettirirler. “Cemiyetin yetkili şahıslarının veya kurullarının vereceği bütün emirleri nerede ve ne zaman olursa olsun, hatta hayatım pahasına itirazsız aynen ve harfiyen uygulayacağıma, şimdiye kadar dahil olduğum cemiyetlerden ve şahsi faaliyetlerimden tamamen feragat edeceğime, milli gayenin oluşması uğruna Hoybun Cemiyeti’nin sorumluluğunu taşıyacağıma, elimde bulunan ve bulunacak olan bütün araçları ve örgütü bu cemiyetin izni olmadıkça ne kendim, ne cemiyet adına hiçbir şahsi ilişkide bulunmayacağıma, cemiyet üyesi olarak genel ve özel gizli vazifeleri açıklamayacağıma ve bu gizliliğin açıklanması ve cemiyetin emirlerine her ne suretle olursa olsun sırları açıklamam halinde hakkımda verilecek her türlü cezaya razı olacağıma ve emrolunduğu zaman iş bu cezayı şahsım için de bizzat uygulayacağıma şeref ve namusum üzerine yemin ederim. Vallah Billah.” TEŞKİLAT 6. Cemiyet Teşkilatı: Genel Merkez, bölge, şube ve temsilciliklerden oluşmaktadır. Bir çok şube birlikte bir bölge oluştururlar. Henüz bir bölgeye bağlanmamış şubeler doğrudan merkeze bağlıdır. 7. Bölgeler birer heyetle idare edilir. Heyet üyelerinin miktarı bölgeye göre belirlenir. Her bölge bir başkanın idaresinde olur. Bu başkan merkezce belirlenir ve atanır. 8. Şubeler, şube heyetleri tarafından idare edilir. Üyelerinin miktarı her şubeye göre belirlenir. Şube başkanı Bölge (mıntıka) tarafından tayin edilir merkezce de onaylanır. 9. Bölge ve Şube heyetlerinin bünyesinde bir sekreter, bir muhasebeci, bir veznedar ve bir de propaganda memuru bulunur. 38 10. Temsilcilikler, cemiyetin olağanüstü teşkilat organlarıdır. Genel merkez in göreceği lüzum üzerine içte ve yabancı ülkelerde temsilcilikler kurup, bunlara bulunduğu yerlere göre özel talimatlar gönderir. ASKERİ VE ÇETE TEŞKİLATI 11. Askeri teşkilat ve çete işleri askeri kumandan emri altındadır. Kumandan Genel Merkezce seçilir. Kumandan, komutanlarını kendisi seçer ve Genel Merkezin onayına sunar. 12. Genel Harekat zamanı, şekli ve yapılışı, genel askeri plan kumandan ve komutanları tarafından hazırlanır ve Genel Merkezce onaylanır. 13. Bölgesel hareketler ve çete faaliyetleri, Genel Merkez tarafından belirlenecek yöntem dahilinde askeri heyet tarafından uygulanır. 14. Genel harekat zamanında Genel Merkez, üyelerinden veya askeri meclisten bir kişi Genelkurmay bünyesinde komiser sıfatıyla bulundurulur. 15. Askeri heyet, şu anki durum ve gelecek hakkında art arda planlar yapıp, Genel Merkezin onayına sunacaktır. 16. Askeri kumandan, her türlü harekat ve istihbaratı günü gününe Genel Merkeze bildirmekle yükümlüdür. PROPAGANDA 17. Propaganda her şekliyle uygulanır. Cemiyetin her üyesi cemiyete üye olduğu tarihten itibaren, Kürt Bağımsızlığı lehine ve Türk mezalim ve cinayetini Dünya kamuoyuna duyurmak üzere propaganda yapmakla yükümlüdür. 18. Propaganda sözlü ve yazılı olarak yapılır. Sözlü propaganda: Türk mezalimi ve Kürt ihtilali hakkında düzenlenecek kaside ve şarkılar, hususi şarkılar yoluyla memleketin her tarafında tamim olunur. Şimdiki ve geçmişteki Türk mezalimini anlatan küçük hikayeler oluşturulacak bunlar seyyahlar, dervişler vs. kimseler aracılığı ile Kürdistan’ın her tarafına yayılacaktır. 39 19. Cemiyetin, Genel Merkezine bağlı olarak, Kürtçe, Türkçe hatta gerektiğinde Fransızca yayın yapmak üzere organ bulunacaktır. ASKERİ DÜZEN VE CEZALANDIRMA 20. Teşkilata üye olan her fert, ettiği yemin üzerine her türlü emre boyun eğmek ve hakkında düzenlenecek cezaya itiraz etmeden baş eğmekle mükelleftir. 21. Teşkilat içinde tamamıyla askeri kurallar geçerlidir her fert üstüne alacağı emri itirazsız yerine getirmek zorundadır. Ancak aldığı emir cemiyetin nizamnamesine aykırı olduğu takdirde, itirazını bir üst makama arz edecektir. 22. Cemiyet Nizamnamesinin özel hükümlerine uyarak üyelerini cezalandırma hakkına sahiptir. GENEL MERKEZ 23. Genel Merkez, cemiyetin en üst makamı ve kuvvetidir. Genel Merkez, kongrede belirlenen üyelerden oluşmaktadır. Genel Merkez, teşkilatın tek amir makamıdır. Merkez, işbu teşkilata lüzumuna göre değişiklik yapma ve muhtelif heyet merkezlerini değiştirme, görevlileri atama ve görevden alma hakkına sahiptir. 24. Genel Merkez, kongre tarafından kabul edilen kararlar esas olmak üzere faaliyette bulunur. Ancak sorumluluğu üstüne alarak işbu karalarda değişiklik yapabilir veya uygulanmasını erteleyebilir. 25. Cemiyetin bütün gelirleri Genel Merkezde toplanır ve Genel Merkez dışında teşkilattan hiçbir şahıs ve heyet kendi kendine harcama yapamaz. 26. Genel Merkez, bütün teşkilatı uygun göreceği bir vasıta ile sürekli teftiş eder. KONGRE 27. Kongre senede bir defa Genel Merkez tarafından gösterilecek yerde, birinci Kürt kongresinde kabul edilen kararlara göre seçilmiş üyelerden oluşur. 28. Genel Merkez, kongre huzurunda yaptıkları hakkında hesap verir. 40 ÇEŞİTLİ MADDELER 29. Bu nizamname cemiyetin anayasası ile teşkilat heyetlerinin çalışmaları ve çalışma yollarını tespit etmekle yetinmiştir. Çalışma şekilleri, görev dağılımı ve diğer hususlar hakkında, Nizamname dahilinden ayrı olarak talimatnameler düzenlenecektir. 30. İkinci Kürt Kongresine kadar bu nizamname ve ayrıca düzenlenecek diğer bütün nizamname ve talimatnameler değişiklik Genel Merkezce yapılır. 31. Türkiye istilası altında bulunan Kürdistan’da yapılacak teşkilat için ayrıca ele alınacak ve bu hususta gerektirdiğine göre hükümler konulacaktır. Genel Merkez kongreden almış olduğu yetkiye dayanarak Kürt Milli Andını ve bazı kongre karalarını ayrıca yayınlar. MİLLİ ANDI Kürt milletinin yetkili temsilcilerden oluşan ve onun güvenine dayanan Birinci Kürt Kongresi, Kürt Milli Andını gelecekte ayrıca ilan eder. 1- Kürt milleti yüzyıllardan beri sahibi olduğu topraklardan oluşan doğal hudutları içinde, milli, siyasi, ekonomik çıkarlarını temin edecek bağımsız bir hükümetin kurulmasını kararlaştırmıştır. 2- Kürt milleti, bu amaca yönelik çalışmalarında diğer komşu milletleri ve devletlerin çıkarlarına tamamen saygı gösterecek kendisi ile aynı ırk, kaderde olan ve milli hukukuna saygı gösterecek olan diğer milletlerle karşılıklı menfaat çerçevesinde birlikte çalışacaktır. Kürt milletinin mücadele cephesi Türkiye istilası altında bulunan Kürdistan’dır. KONGRE KARAR SURETİ Birinci Kürt Kongresi, Kürt Milletinin şimdiye kadar yaptığı ihtilallerdeki başarısızlığın ve sonucundaki Kürt felaketinin sebebi olarak kapsamlı bir teşkilata sahip olmamasında görür. Kutsal amaçlarda başarı ancak içte ve dışta mükemmel bir 41 teşkilat ile düzen – disiplin ile olacağı kanaatindedir. Bu kanaat doğrultusunda kongre kendi seçtiği Kürt Merkez Heyetinden bağımsızlığını vücuda getirecek Teşkilat Nizamnamesini düzenlenmesini talep eder. Bu nizamname bir gün Kürdistan sınırlarının içinde ve dışında yaşayan her Kürdü içine alacak ve Kürt’e Kürt kutsal amacı uğrunda yüksek hizmet gördürecek surette bağlı yurttaşlardan olacaktır. Nizamnamenin özellikle gelecekteki hükümleri ihtiva etmesi, kongrenin en başlı vasayasındandır. 1- Kürt Merkez Heyeti, Kürt Bağımsızlığına yönelik tüm işlem ve harekatı idare ve takip eden tek yüce heyettir. İstisnasız her Kürt bu heyete itaate zorunludur. 2- Komşu hükümetler, yabancı devletler ile diğer milletlerle ilişkileri tesis etmek ve idare etmek hak ve yetkisi yalnız bu heyete aittir. 3- Bütün Kürt kuvvetleri ihtilal merkezinin emrine tabidir. 4- Kürdistan’ın bağımsızlığını ve Kürt milli menfaatlerini kendi menfaatlerine alet etmek isteyen ya da elinde gelen veya kendisine verilmiş milli vazifeyi yapmaktan çekinen ve bu konuda ihanet edenlere ceza vermek ve milli vazifesinde yüksek merkez heyetinin yetkisindedir. Yukarıdaki nizamnameden de anlaşılacağı üzere cemiyetin amacı: “Türkiye’nin egemenliği altında bulunan Kürt ve Kürdistan’ın kurtarılması ve kendi milli sınırlarının ayrılması” olarak gösterilmiştir. Bunun için karşılıklı çıkarlar doğrultusunda her türlü unsurla ilişkiye geçilmesi öngörülmüştür. Türkiye haricindeki komşu hükümetler ve devletlerle iyi ilişkiler kurulması onlarla dost olunması amaçlanmış ki bu doğrultuda İran ve Ermeniler Hoybun belgelerinde dost devlet ve millet olarak gösterilmiştir. Kurulacak Kürt Devletinin sınırları olarak Türkiye sınırlarındaki topraklar gösterilmiş pek çok Kürt’ün yaşadığı Suriye, Irak, İran toprakları bu sınırlara dahil edilmemiştir. Yine bölge halkının çıkartılacak büyük ayaklanmaya katılımını sağlamak için sözlü ve yazılı olarak propaganda yapılması amaçlanmış ve bu belgeden anlaşıldığı üzere ciddi bir örgütlenme yapısı oluşturulmuştur. 42 Hoybun nizamnamesinde milli andın ayrıca gelecekte ilan edileceği yazmakta idi. Bu milli andı burada sunuyoruz: “Şu andı imza ettiğim tarihten itibaren, iki yıllık zaman süresince, eğer Kürt Ulusunun varlığını ve güvenliğini tehdit eden bir tehlike ortaya çıkmazsa ve şayet hayatımın ve şerefimin ya da kendi şerefini koruyan, ailesini ve Kürtlüğü korumaya zorunlu şahıslara (ki bende onlara karşı vazifeyle yükümlüyüm) karşı başka bir Kürt tarafından bir hücum olmazsa, herhangi bir Kürt’e karşı silah kaldırmamayı, kan davalarının ve diğer anlaşmazlıkların çözümünü bu iki seneyi takip eden döneme ertelemeyi, iki Kürt arasında kişisel nedenlerden dolayı kardeş kanı dökülmesine tüm gücümle engel olmaya, dinimin, şerefimin ve kutsallıklarımın üstüne yenim ederim. Vallah, Billah bu andı bozan herhangi birisi Kürt ulusunun düşmanı ve hainidir, herhangi bir hainin hak ettiği ceza ölümdür”82. Aynı zamanda Taşnak Ermenileri ile Kürtler arasında 21 Haziran 1928 tarihinde Türkiye’ye karşı Halep’te bir ittifak anlaşması yapılmıştır. Bu ittifak Hoybun Cemiyeti reisi Celadet Ali Bedirhan ile Taşnakların Hoybun nezdinde temsilcisi olan Vahan Papazyan arasında yapılmıştır. Bu ittifakın Dahiliye Vekaletinin Başvekalete yazdığı Cemiyet faaliyetleri ile ilgili 18-7-1929 tarihli gizli rapora göre maddeleri şunlardır: 83 1- Ermeni Taşnak Cemiyeti Kürt milleti ile aralarında geçmiş olan maceraları unutmuş bir ittifak yapmıştır. Kürt Hoybun Cemiyeti de hakiki düşmanlarını anlayarak Ermeni milleti ile ittihat ederek ortak amaçlar için kuvvetlerini harcayacaktır. 2- Kürt istiklalini temin ve milli amaçların elde etmek için siyasi, idari ve askeri bütün kuvvetlerini Taşnak Cemiyeti memnuniyetle ortaya koyacaktır. 3- Ermeni hükümet ve milletinin bütün amaç ve arzularını tatmin ve hukuki meşruiyetini temin etmeyi Hoybun Cemiyeti bir vazife olarak kabul eder. 4- Ermeni ve Kürdistan sınırları her iki cemiyet mührü ile tasdik edilen haritadaki gibidir. Bu haritada Doğu Anadolu bölgesinin Kafkasya’ya kadar içine alan esas Ermenistan ve Çukurova bölgesinde de güney Ermenistan çizilmiş olup, altında “Rize Ermenistan’ın mahrecidir. İskenderun Körfezi ise Cenubi Ermenistan’ın 82 83 M. Kalman, Ağrı Direnişi 1926-1930, Peri Yayınları, İstanbul, 1997, s.40,41 Yusuf Sarınay, a.g.m., s. 215- vd. 43 mahrecidir. Bu iki Ermenistan arasında vasi ve müttefik bir Kürdistan vücuda getirilecektir” şeklinde bir açıklama yapılmıştır. 5- Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri mağdur Nasturi, Yezidi ve Çerkezlerle birleşmeyi ve onların hakiki hürriyetlerini taahhüt ederler.. 6- Taşnak ve Hoybun Cemiyetleri İranlı Fars ırkdaşları ile dostluk ve işbirliği içerisinde yaşamak isterler. 7- Rıza Pehlevi hazretlerinin emirlerinin tarafların menfaatine olduğu kabul edilmiş ve İran’da özel olarak hareket serbestliği hakkı elde edilmiş olduğundan her iki cemiyet bu meseleye son derece riayetkar olacaktır. 8- Hoybun Cemiyeti Kürt amaç ve isteklerini Taşnak Ermeni Cemiyeti de isteklerini tespit etmişlerdir. Bu madde bir siyasi ilke olarak kabul edilmiştir. Binaenaleyh bütün Kürtlerin temsilcisi Kürt Hoybun Cemiyeti ve bütün Ermenilerin temsilcisi Taşnak Cemiyeti olarak kabul edilmiştir. 9- Taşnak Cemiyeti, Hoybun Teşkilatı için gerekli unsurları temin edecektir. Bu çerçevede Türkiye’ye karşı hareketin icrasına başlandığı zaman Taşnak Cemiyeti gene Karakin, Nejde, General Dro, General Subuh, General Simbat, General Nazarbekof ve General Gargatof gibi kıymetli kumandanlarını istihdam etmeye amadedir. Hoybun Cemiyeti de Seyit Mehmet Taha, Seyit Abdullah, Muşlu Kasım Bey, Hakkarili Şeref Bey, onun oğlu Hasan Bey, Batnusi Hüseyin Paşa, Barkinli Mehmet Sıddık, Mustafa Nadir ve Musa Bey ve Osmanlı Ordusundan hizmet edip Cemiyete ilhak eden bilcümle zabitini istihdam etmeye amadedir. 10- Dersim, meselenin ruhudur. Kürt harekatına istinat noktası teşkil eder. Haydaranlı, Bahtiyarlı, Lolanlı, Balabanlı, Karakiyhili, Arelli ve Çarıklı aşiretlerinin tamamen elde edilmesi lazım geldiğinden bu hususu Hoybun Cemiyeti deruhte eder. Bu durum müştereken tespit edilerek karar altına alınmıştır. 11- Türkiye’ye karşı dışarıdan yapılacak genel bir harekat için muayyen detaylı bir plan hazırlanacaktır. 12- Taraflarca seçilecek temsilciler daima temas halinde bulunacak ve önemli meseleleri merkezi umumiyeye bildireceklerdir. Tarafların temsilcileri Halep’te bulunacaklardır. 44 13- Bu ittifakın tatbik ve icrasını Ermeni Taşnaksutyun ve Kürt Hoybun Cemiyeti deruhte eder. Bu ittifaktan da anlaşılacağı üzere, Hoybuncu Kürtler bir Kürt Devleti, Taşnak Ermenileri de Büyük Ermenistan’ı Türkiye topraklarında kurmak için gerekli tüm hazırlıkları ve işbirliğini yapmaktadırlar. Ermenilerin Kürtlerle işbirliği yapmalarındaki temel sebep şu olsa gerek: Ermenilerin, Büyük Ermenistan’ı kurmak için Anadolu’da bir ayaklanma çıkartacak kadar bir nüfusa sahip olmamaları ve bu nedenle kendi çıkarları için Kürtlerle işbirliği yapmayı onları kullanmayı uygun bulmuşlardır. Bu ittifaktan anladığımız bir diğer hususta Hoybun’un aslında ayaklanmayı Dersim (Tunceli) merkezli çıkartmayı planladığıdır. Fakat, daha sonra hali hazırda çıkmış bulunan Ağrı Ayaklanmasını desteklemeyi, örgütlemeyi ve geniş sahalara yaymayı daha uygun bulmuş olsa gerek ki bu ayaklanmada büyük rol üstlenmiştir. Bu ittifakta Kürtlerin ve Ermenilerin bölgedeki diğer halklardan olan Yezidi, Nasturi ve Çerkezlerle birleşmeyi amaçladıklarını, İran’ı dost devlet olarak gördüklerini, hatta kurulacak Kürt ve Ermeni Devletinin sınırlarını görmekteyiz. Bu şekilde Fransa ve İngilizlerin bölgesinde ve onların akıl hocalığında örgütlenmesini tamamlayan Hoybun Türkiye’de bölücü faaliyetlerine başlamıştır. Peki ama İngilizler ve Fransızlar Hoybun Cemiyetinin kurulmasına ve faaliyetlerine neden yardım etmişlerdir. İngiltere Musul meselesini kendi lehine halletmesine rağmen, bölgede giderek güçlenen Türkiye’nin Irak ile ilgilenmesini engellemek ve Türkiye’yi mali açıdan kendisine bağımlı hale getirmek ve Sovyetlerin yayılmasını engellemek amacıyla tampon bir Kürt Devleti kurmak vs. amaçları doğrultusunda her vakit maşa olarak kullanmaya alıştığı bölücü Kürtlerin örgütlenmesine yardımcı olmuştur. Bu dönemde Fransa ile Türkiye arasında Hatay meselesi bulunmaktaydı. İşte bu sebepten Fransa, İngiltere’nin Musul meselesini çözmek için kullandığı yöntemi kullanarak Hatay meselesini kendi lehine çözmek amacıyla Türkiye’ye yönelik her türlü bölücü hareketi desteklemiştir. Türkiye’nin Hatay konusuyla ilgilenmesi karşısında Fransa, Türkiye’ye karşı Kürt ve Ermeni kartını oynamaktan çekinmemiş ve Hoybun’un faaliyetlerini 45 desteklemiştir. 12.4.1931 tarihli Dahiliye Vekaletinden Başvekalete gönderilen rapor Fransa’nın Türkiye’ye yönelik bölücü faaliyetlerini açıkça göstermektedir. “ Papazyan Fransızlardan on milyon frank aldığına dair haberi Musul’da bulunan Leon Paşa’ya bildirdiği, bu para Ağrı, Barzan, Mutki, Cizre mıntıkasına tahsis edilerek silah ve cephane teminine sarf edileceğine84” değinilmektedir. Sonuçta, Fransa gerek Hatay meselesini kendi lehine halletmek; gerekse Türkiye’nin Suriye ile ilgilenmesini engellemek için Hoybun Cemiyetinin Suriye ve Lübnan hatta Paris’te örgütlenmesinde yardımcı olmuş ve sadece Ağrı’da değil Türkiye dahilinde çıkacak her türlü bölücü faaliyeti desteklemekten geri durmamıştır. 1927 yılında çalışmalarına ağırlık veren Hoybun, Türk ordusundan firari yüzbaşı İhsan Nuri’yi 20 kişilik bir grupla silahlı propaganda ve örgütlenmeyi sağlamak amacıyla Anadolu’ya göndermiş ve onu 1926 yılında başlamış olan Ağrı merkezli ayaklanmanın başına “Olağanüstü Komiser” sıfatıyla atamıştır. Aynı zamanda Hoybun Ağrı olaylarını 1926’da başlatan İbrahim Haso Telliyi de “Ağrı Valisi” sıfatıyla görevlendirmiştir. Hoybun bunun yanı sıra Ağrı’ya bolca silah, cephane ve ilkel de olsa bir matbaa göndermiştir.85 Hoybun’un Ağrı’daki askeri kumandanı İhsan Nuri’ye göre Hoybun’un amacı şu idi: “… Ağrı’yı düşmana teslim etmeden , onlara yer yer darbeler vurarak çete savaşı ile Kürdistan’da devletin Kürtler üzerindeki nüfuzunu kırıp onlar arasında bağımsızlık düşüncesini hakim hale getirerek, toplu bir ayaklanma hazırlamaya çalışıyorduk. Bu taktik Hoybun Merkezince belirlenmiştir.”86 Aynı zamanda Hoybun Ağrı’ya üç renkli bir bayrak göndermiştir. Bu bayrak, üste kırmız, ortada beyaz, altta mavi renklerden oluşan üç renkli bir bayraktı, bu bayrağın ortasında bir güneş resmi ve Arap harfleriyle yazılmış “Hoybun” yazısı bulunmaktaydı. Bu şekilde 1927’de çalışmalarına başlayan Hoybun Cemiyetin 1928’deki en önemli faaliyeti ise devletimizin 9 Mayıs 1928 tarihinde çıkarttığı “Af Kanuna” karşı yayınlamış olduğu bildiridir. 84 BCA: (030.10.115.796.20) Erol Kurubaş, Kürt Sorunun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s.178 86 İhsan Nuri, Ağrı Dağı İsyanı, Med Yayıncılık, İstanbul, 1992, s.48 85 46 Türkiye Cumhuriyeti’nin bu iyi niyetli yaklaşımı karşısında, dini, dili, tarihi, kültürüyle Türk’ün bir parçası olan saf ve cesur kardeşlerimizin ruhlarında bir iblis gibi çalışan emperyalizmin maşası Hoybun Cemiyeti Kürt kardeşlerimizi kandırmak için yayınladığı bu bildiride: “ Ey Kürtler, biliyorsunuz ki Türk Hükümeti Kürtler için son günlerde sözüm ona bir af çıkarmıştır. Bu affı çıkarmakta Türk Hükümeti’nin amacı, Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürt milliyetçileriyle, halen dağlarda isyan halinde olan içerideki Kürtleri hile ile ele geçirmektir. Hoybun Kürt örgütü bu kritik dönemde Kürt ulusuna bu konuda uyarıda bulunmayı kutsal bir görev sayar. Her şeyden önce şunu söyleyelim ki, Türklerin ilan ettikleri bu af, kesinlikle samimi ve gerçek bir af değildir. Türkler kendi kontrolleri dışında bulunmakta olan Kürtleri ülkeye getirerek tevkif etmek istiyor. Çünkü: “1.Türk Hükümeti’nin içeride isyan halinde olan Kürtlere kuvvet yoluyla boyun eğdirme ümidi yoktur. Ülkenin dışında olan Kürtlerin ise Türk Hükümeti’nin sözüne güveni hiç yoktur. Geçen üç yıllık devre içinde Türk Hükümeti’nin güttüğü siyaset her ne kadar Kürt halkına çok pahalıya mal olduysa da bu siyaset aynı zamanda Türk devleti için daha da büyük zararlara ve zorluklara mal olmuştur. Bunun için Türk Hükümeti, Kürt isyancılara ve sınır dışındaki milliyetçi Kürtler sorununu kolay bir yolla çözümlemeyi planlamaktadır. Bu çözüm yolu, ise affa inanıp teslim olurlarsa mutlaka yok edileceklerdir. 2. Türkiye’de barış, kanun ve düzen mevcut değildir. Avrupa ve Amerika Türkiye’ye güvenmemekte, bu ülkelerin günlük basını devamlı olarak Türkiye içindeki kargaşalıklardan ve Mustafa Kemal idaresinden hoşnut olmayan Kürtlerin isyan halinde oluşlarından ve bu hareketlerinde haklı olduklarından belirtmektedir. Türkler, dünyaya Türkiye’nin barış içinde olduğunu göstermek ve Batı’nın güvenini kazanmak onlardan ekonomik yardım koparabilmek umuduyla bu affı gerekli bulmaktadır. Kısacası bu af sadece Türklerin çıkarları göz önüne alınarak planlanmış ve Kürtleri yeni bir tuzağa düşürme amacını gütmektedir. 3. Ulusumuzun üç yıldır devam ettirdiği isyan ve gösterdiği kahramanlıkları sayesinde, bugün dünyanın her tarafında Kürtlerden bahsedilmekte, Türklerin canavarlıkları anlatılmakta ve bir Kürt halkının varlığı kabul edilmekte ve bu halkın özgürlüğünü amaçladığı kavranılmaktadır.. Türkler bu sahte af ile bir Kürt 47 sorununun olmadığını dünyaya inandırmak istemektedirler. Eğer dışarıda bulunan Kürtleri de geri getirebilirlerse, onları da yok edip artık dünya kamuoyunu, bir Kürdistan’ın varolmadığına inandıracaklardır. 4. Türkler, yabancı devletler tarafından gelebilecek hücumlardan korkmakta ve herhangi bir savaş olduğunda, Kürtlerin bu fırsatı kullanarak kendi bağımsızlıklarını ilan etmelerinden endişelenmekte ve bunun için de şimdiden Kürt gücünü boğmak istemektedir. 5. Hoybun örgütü, Türk Hükümeti için büyük bir endişe teşkil etmektedir. Türk Hükümetleri bundan önce de suikast ve hile yoluyla Kürt örgütlerini dağıttı. İşte şimdi de Hoybun’u dağıtmak istiyorlar. Halbuki bütün Kürt Ulusu da kendi öz örgütü olan Hoybun öncülüğünde bağımsızlığına kavuşma isteğindedir. Bu nedenlerdir ki, Türk idaresinin en büyük arzusu Hoybun’u dağıtmaktır. Af çıkarılmasının gerçek nedeni işte budur…”87 demiştir. Bu bildirinin gerçeklerle ne kadar bağdaştığını üçüncü bölümde göreceğiz. Hoybun nizamnamesinde de belirttiği üzere Türkiye üzerindeki planlarını gerçekleştirebilmek için dört ihtilal merkezi oluşturmuştur. Bunlar içindeki Ağrı merkezi ana merkez olup İhsan Nuri ve İbrahim Haso Telli yönetiminde idi, diğer ihtilal merkezleri ise İran topraklarında Maku, Irak topraklarında Musul, Suriye topraklarında Halep’tir III. Bölümde detaylarıyla değineceğimiz üzere Hoybun, 10 Haziran 1930 yılında İran’ın Maku kentinden Haydaranlı aşireti reisleri Kör Hüseyin oğullarıyla, Emin Paşa oğullarını harekete geçirmiş, böylece Hoybun idaresindeki Ağrı Ayaklanmaları başlamış oldu. Maku’dan topraklarımıza giren bu asilerin 10 Temmuz’da Zeylan’da yok edilmeleri üzerine Hoybun bu defa da Irak’taki Şeyh Barzan’ı 16 Temmuz’da Türkiye topraklarına sokmuş; fakat bu asilerde Oramar’da büyük bir yenilgiye uğrayarak kaçmışlardır. Hem Zeylan’da hem de Oramar’daki ayaklanmaların Türk ordusunca bastırılmasıyla Hoybun bu defa Ağustos 1930’da Halep’te hazırladığı Haco liderliğindeki asileri Halep’ten, Urfa’ya sokarak bir ayaklanma çıkartmayı amaçlamışlar; fakat Türk ordusu tarafından bu bölücüler halkında desteği ile kısa sürede sınırlarımızın dışına atılmışlardır. 87 M. Kalman, a.g.e., s.69 – vd. 48 Yukarıda kısaca anlattığımız şekliyle Hoybun’un Maku, Musul ve Halep’teki ihtilal merkezleri etkisiz kılarak Ağrı’daki asileri tamamen desteksiz bırakan Türk ordusu 7 Eylül’de Hoybun’un asıl ayaklanma merkezi olan Ağrı’da büyük bir askeri operasyona başlamış bölge halkının da desteğini arkasına alan Türk ordusu çoğunlukla sınırlarımız dışından gelen bu asileri 14 Eylül’de etkisiz hale getirerek Ağrı Ayaklanmalarına son noktayı koymuştur. Böylece Ağrı ve çevresi bölücülerden temizlenmiştir. Hoybun 1930 yılında Ağrı’da aldığı büyük darbe ile dağılma sürecine girmiş, taraftarlarını kaybetmiş ve nihayet 1946 yılında Fransa’nın Suriye’de manda yönetimine son verdiği yıllarda da tamamen tarih sahnesinden silinmiştir. 49 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AĞRI DAĞI AYAKLANMALARI 3.1. BİRİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI (16 Mayıs–17 Haziran 1926) 3.1.1. Ayaklanmanın Sebebi ve Bastırma Harekatı Ayaklanmaya sebep olan olay: Mayıs 1926 başlarında Yusuf Taşo ve avenesinden müteşekkil eşkıya Beyazıt’ın Muson Bucağına bağlı Kalecik Köyünden bir miktar hayvan çalarak Ağrı Dağına götürmesiyle başlamıştır88. Bundaki maksatları kendilerini takibe gelecek olan jandarma müfrezesini bu bölgeye çekerek jandarmalarla yapacakları müsademeyle ayaklanmayı başlatmaktı89. Bu olay Cumhuriyet tarihimizde Ağrı Ayaklanmaları denilen bir seri olayın başlamasına sebep olmuştur. Devletin eşkıyanın tedip ve tenkili için aldığı tedbirler, siyasi Kürtçülere olaya siyasi bir mahiyet vererek genel bir ayaklanma başlatmak hususunda fırsat vermiştir90. Birinci Ağrı ayaklanmasında ayaklanma bölgesine baktığımızda, genellikle Şıhlısuyu ve gölünün kuzeyi – Çengel geçidi doğusu – Eski Korhan – Ahuri kuzeyi – İran sınırı ile çevrelenmiştir91. Ayaklanmaya katılan asi kuvvetleri ise: Şıpkanlı, Haydaranlı, Milanlı, Hasenli, Zerkanlı, Cibranlı ve Mokorlu aşiretleri ile-İran aşiretlerinden olan Kızılbaş ve Sakanlı – aşiretlerinden meydana gelmekte idi. Yusuf Taşo’nun başlattığı bu birinci ayaklanmanın başında İbrahim Haso Telli bulunmaktaydı92. Ayaklanmanın bastırılması ise şu şekilde cereyan etmiştir: Görünürde çapulculuk niteliğinde olan bu hareketin tedibine Beyazıt’a gelmiş bulunan 28. Alay memur edilmişti. 16 Mayıs 1926’da Beyazıt’tan hareket eden alay, ilkin asilerin yanıltmak maksadı ile doğuya doğru ilerlemiş ve Zarova ile Aşağı Demirkapı arasında bir gösteriş hareketi yaparak asileri bu bölgeye çekmişti. Aynı günün 88 Reşat Hallı, a.g.e. s. 168 Vedat Şadillili, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanları 1, Koz Yayınları, Ankara, 1980, s. 129 90 Abdülhaluk M. Çay, a.g.e., s. 341 91 Reşat Hallı, a.g.e., s.166 92 Hüseyin Koca, Doğu – Güneydoğu Anadolu Politikaları, Mikro Yayınları, Konya, s. 145 89 50 akşamı saat 08.00’den itibaren de uzun bir gece yürüyüşü ile Şıhlı üzerinden Hamzakent bölgesine gelmiş ve buradan Ağrı Dağına çıkarak, asilerin bulunduğu bölgeye hakim tepelere varmıştı. Alay, 17 Mayıs 1926 saat 09.00’da karşısında bulunan asilere taarruza başlamış, fakat tam bu sırada Yukarı Demirkapı bölgesinde bulunan asi kuvvet de yetişerek alayın taarruz ettiği gruba katılmıştı. Muharebenin devamı sırasında alay, sol yandan (Serdarbulak ve Gevgeye istikametinden) gelen İran’ın Sakanlı ve Kızılbaş aşiretlerinden mürekkep kuvvetli bir asi grubunun yan ve geriden açtığı ateşe maruz kalmıştı. Bu güç durum içinde altı saat kadar süren çarpışmadan sonra alay saat 15.00’ ten itibaren çekilmeye başlamış ve gece yarısına doğru perişan bir halde Beyazıt’a gelmişti. Alayın gerçekte birkaç avuç asi karşısında başarısızlığının sebepleri şunlardı: Alay Komutanı kendiliğinden, hareketten önce Beyazıt Hudut Subayı aracılığı ile İran Hudut Subayına, yakında Ağrı Dağında bir hareket yapılacağını ve İran’ın bundan kuşkulanmamasını bildirdiği için, gereken baskın sağlanamadı. Beyazıt Valiliği, asilerin başı olan Bro Haso Telli’ye; Ağrı Dağındaki asilerin teslim olmaları ve boşu boşuna kan dökülmemesi mealinde yazdığı mektuba asi lider, alay Beyazıt’a çekildiği ve kendisine üç gün mühlet verildiği takdirde avenesiyle birlikte teslim olacağını bildirdiği halde, Alay Komutanı bu mektuba, yarın taarruz edileceği cevabını vermiştir. Bu hal, muharebeyi zorunlu kılmakla beraber asilerin direnmelerine ve sonunda alayı perişan olmasına sebep oldu. Diğer bir hata da; Alay Komutanı Ağrı Dağındaki köylülerden birkaç Kürdü güvenilir zannederek karargahında bulundurmuş ve hatta bunlarla birkaç kez Bro Haso Telli’ye haber göndermiş ve bunların kılavuzluğundan faydalanmıştı. Oysa, bunlar asilere casusluk ettikleri için, alay bu feci akıbete uğramış oldu Neticede, geri çekilmede dahi intizam sağlanamadı ve bütün harekat ast komutanların şahsi teşebbüsleri ile yapılmış oldu. Tabiidir ki, affedilemez bu hatalar dolaysıyla feci bir başarısızlığa sebebiyet veren Alay Komutanı derhal görevinden alındı ve Harp Divanına verilmek üzere Sarıkamış’a gönderildi. Bu harekatta iki top, bir çok hayvan, eşya ve gereç asilerin eline geçmişti. Vaki olan olayları ve durumun nezaketini dikkate alan 3. Ordu Müfettişliği Ağrı bölgesindeki ayaklanma hareketlerinin sonunu almak maksadı ile yeni bir tedip 51 harekatı planlamış ve bu planını 13 Haziran 1926’ da Genelkurmay Başkanlığına da arz etmişti. 3. Ordu Müfettişliğinin kesin tedip harekatı hakkındaki planı özetle şöyle idi: Ağrı Ayaklanmasının esaslı bir surette tedibine 16 Haziran 1926’da başlanacaktır. Hazırlık buna göre yapılmakta idi. Harekat için ayrılan kuvvetler şunlar idi: Harekata; 17. Alayın 1. ve 2. Taburları, 34. Alayın 1.ve 2. Taburları, altı top, Kolordu Süvari Alayı ve Beyazıt Jandarmaları ile Beyazıt Hudut Bölüğü, Iğdır Hudut Taburunun bir piyade bölüğü ve makineli tüfekleri katılacaktı 28. Alayın 1. ve 2. Taburları da oldukça toparlanış olmaları, subay ve erlerin evvelki başarısızlığın acısını çıkarmak isteğinde bulunmaları dolayısıyla bunlar da harekata katılacaklardı. Asilerin durumu ise şöyle idi: 200 kişilik bir grup, Poti Ağıl ve Demirkapı bölgesinde. 100 kişilik bir grup, Serdarbulak bölgesinde, 400 kişilik bir grup, Küçük Ağrı Dağı bölgesinde 50 kişilik bir grup, Bulakbaşı bölgesinde 400 kişilik bir grup, Dere (Şıhlısuyu) doğusunda Bu şekilde hazırlıkları tamamlayan ordu 16 Haziranda harekete geçmiş, Ordunun 16-17-18 Haziran’da yaptığı tedip hareketi sonucunda yerlerinde tutunamayacaklarını anlayan asiler, kesin savunmadan vazgeçerek çekilmekte olan sürülerini ve eşyalarını himaye için ordunun takibinden kurtularak dahilde elde tuttukları yerleri bırakıp ordunu Yukarı Demirkapı doğrultusunda önemli bir faaliyet gösterememesini fırsat bilerek Yukarı Demirkapı civarından İran’a kaçmışlardır. Bu arada 17 Mayıs harekatında asilerin eline geçen silahlar, teçhizat ve malzemeler geri alınmıştır 93. 93 Reşat Hallı, a.g.e., s. 168 – vd. 52 3.2. İKİNCİ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI (13 – 20 EYLÜL 1927) 3.2.1. İkinci Ağrı Harekatı ve Harekata Hazırlık Üçüncü Ordu Müfettişliği, Haziran 1926’da yapılan tedip harekatında asilerin çoğunlukla İran’a kaçmış olmaları nedeni ile istenilen kesin sonuç elde edilemediği için bu bölgede her an hükümete aleyhtar olan asilere karşı yeni bir tedip harekatını lüzumlu görmüş ve bu konudaki düşüncelerini 25 Ağustos 1927’de Genelkurmay Başkanlığına özetle şöyle arz etmişti: “Ağrı Dağı asilerinin tedibatı için bir taarruz hareketi hazırlanmaktadır. Şimdiye kadar alının bilgilere ve yapılan keşiflere göre, burada en çok 300 çadır vardır. Bu miktara göre, eli silah tutan asi miktarının 800 kadar olduğu kabul edilmektedir. Harekatın sürat ve güvenle yapılabilmesi için 9’ncu Kolordu, Kars’taki 29’ncu Alay ile 9’ncu Tümen Komutanlığının da Ağrı Bölgesine alınmasına lüzum göstermekte ve bu husus Ordu Müfettişliğince de uygun görülmektedir. İranlıların Ağrı asilerini teşvik ettiğine dair bazı haberler olduğu için asilerin tedip sırasında, geçen sene meydana gelen 1’nci Ağrı ayaklanması’nda olduğu gibi yine İran’a kaçmaları muhakkak olduğundan, bu hususun lehte temini bakımından İran Hükümetiyle gerekli siyasi ilişkilerin sağlanmasına lüzum vardır”. Ordu Müfettişliğinin görüşünü onayan Genelkurmay Başkanlığı, tedip harekatına 9’ncu Kolordunun memur idilmiş olmasını ve harekatın, bu Kolordudan 9’ncu ve 12’nci Tümenlerce yapılmasını uygun bulmuş ve 27 Ağustos’ta 9’ncu Tümen Komutanı ile 29’ncu Alayın Ağrı bölgesine alınmasını emretmişti. Bu çerçevede 9’ ncu Kolordu Komutanlığı 8 Eylül 1927’de harekatın yapılışına dair verdiği emirde, 14 Eylül 1927’den itibaren Gomik Kışlağı ve Serdarbulak civarındaki asilere taarruz edilecekti. Bu emre göre harekatını düzenlemiş bulunan 12’nci Tümen 14 Eylül sabahı başlayacak olan taarruza şu suretle katılmış olacaktı: Tugay Komutanı, Albay İlyas Müfrezesi (Tugay karargahı, 34’ncü Alay, 5’nci Dağ Bataryası, beş emir atlısı, bir pırıldak, kılavuzlar): 12/13 Eylül gecesi Beyazıt’tan Karabulak’a gelerek 13 Eylül akşamına kadar burada kalacak ve 13/14 Eylül gecesi Örtülü kuzeyinden hareketle Mozurgan tepesini tutacak ve 14 Eylül 53 sabahı fecirle beraber sol yanını Ağrının geçilemeyecek kadar arızalı olan kısmına dayayarak, iki kolu halinde Örtülü’nün kuzeyinden taarruz edecekti. Tugay Müfrezesi ile 9’ncu Tümen kıtaları arasında irtibat sağlamak sureti ile yapılacak taarruzun hedefi, asileri Şıhlı suyu üzerine atarak yok etmekti. Güney Müfrezesi ( Tümen kararğahı ileri kademesi, 36’ncı Alayın 3’ncü Taburu, 6’ncı Batarya, Estersuvar Bölüğü, Muhabere Müfrezesi, iki pırıldak, beş kılavuz): 3’ncü Tabur Komutanı emrinde olarak 13 Eylül 1927’de Beyazıt’tan hareketle Şıhlı-Bulakbaşı arasındaki Şıhlı suyu cephesini 13/14 Eylül gecesi kapamış olacaktı. Şıhlı Grubu ( 36’ncı Alay 3’ncü Taburdan bir piyade bölüğü ile iki ağır makineli tüfek) : Şıhlı köprüsü güneyinde Şıhlı Gölü (dahil) ile Kanikork (hariç) arası. Karaburun Grubu ( 36’ncı Alay 3’ncü Taburdan bir piyade bölüğü ile iki ağır makineli tüfek): Kanikork (dahil) ile Aşağı Demirkapı – Tabyan (hariç) hattı arası. Bu grup civarında topçu da bulunacak ve bölük imkan nispetinde dağıtılmayarak Kutsi civarında tümen ihtiyatı olarak kullanılmak üzere toplu tutulacak. Hallaç Grubu ( 36’ncı Alay 3’ncü Taburdan bir piyade bölüğü ile iki ağır makineli tüfek ve Estersuvar Bölüğü): Demirkapı ( dahil) ile Biço( dahil)arası. Teğmen Selim Grubu ( bu civardaki hudut karakol erleri, bir miktar milis ve bir pırıldak): Biço (hariç) ile Bulakbaşı (dahil) arası. Beyazıt Mevki Kıtaları ( 36’ncı Alaydan bir bölük, bir ağır makineli tüfek bölüğü- iki tüfek noksan- hudut bölüğü, mahalli jandarma ve bir kısım milis) … Beyazıt’ta bırakılmıştı. Tümen Karargahı Kutsi’de bulunmakta idi. Bu arada, 9’ncu Tümenin harekat emrine göre durumu şu şekilde idi: Ağrının güneyindeki asilerin, İran’a kaçmalarını engellemek amacıyla Ahuri üzerinden hareketle Serdarbulak istikametini tutacaklardı.94 94 Reşat Hallı, a.g.e., s.213- vd. 54 3.2.2. Tedip Harekatı ve Sonucu 8 Eylül 1927’de 9’ncu Kolordu Komutanlığı tarafından verilen harekat emri doğrultusunda 9’ncu ve 12’nci Tümen 14 Eylül 1927’de yukarıda belirtilen harekat planı çerçevesinde tedip harekatına başlamıştır. 13 Eylül 1927’de alınan uçak keşif raporlarında, asilerin büyük kısmı Demirkapı civarında gösterilmekle beraber Gevgeve ve Biçare civarlarında da oldukça çok miktarda asilere ait çadırlar olduğu bildirilmiş yine 14 Eylül 1927 öğleden sonra, 9’ncu Tümen uçağının Serdarbulak’a attığı ve 12’nci Tümenin uçak raporlarına göre, asilerin kamilen Demirkapı civarından doğuya doğru kaçmakta oldukları bildirilmiş, bu nedenle asilerin İran’a kaçmalarını engellemek maksadıyla bu bölgelerdeki tedip harekatına ağırlık verilmiştir. İki Tümenin harekat planı çerçevesinde; Karabulak, Şıhlı Suyu, Demirkapı, Örtülü, Hamzakent, Celal, Karaburun, Kanikork, Botil Ağı, Çiftlik, Cebekent, Zorova, Tavile, Tabyan, Biço. Kozlu, Karnıyarık, Gevgeve Bulakbaşı, Serdarbulak, Biçare ile K. Ağrı ve B. Ağrı Dağını içine alan alanda yapılan tedip harekatında asiler büyük kayba uğratılmış; fakat özellikle Kozlu yoluyla asilerin İran’a kaçmaları engellenememiştir. Tedip harekatına katılan birliklerin asi karşısındaki büyük başarılarına rağmen, maalesef 16 Eylül’de 9’ncu Tümene bağlı olan 29’ncu Alay asilerce baskına uğratılmış ve bölükleri dağıtılmıştır. Alay uğradığı baskında, hayvanlarının tamamını, beş makineli tüfeğini ve beş subayını asilere kaptırmıştır. Daha sonraki günlerde asiler üzerine her taraftan yapılan şiddetli taarruzlar neticesinde 120 den fazla asi öldürülmüş, bu miktarın iki katına yakın yaralı verdirilmiş ve asilerin bu bölgede devlete her zaman sadık kalan halktan çaldıkları 5000’e yakın hayvanda ele geçirilmişti. Bu sırada 29’ncu Alay baskına uğradığında esir düşen beş er kaçarak Alaya katılmışlar. Asilerin eline geçen hayvanların bir kısmı kurtarılmış, kayıp er sayısı da 17’e düşmüştür. Harekatta 17’nci Alay 2’nci Bölük Teğmeni Hüseyin ile dört er yaralı, iki er de şehit olmuştu.12’nci Tümenin harekatı ise bir şehit, iki yaralı hariç olmak üzere başarı ile sona ermiş. Bütün harekat, ağır ve hafif makineli tüfeklerin desteğinde piyadenin süngü kullanması 55 şeklinde olmuştur.95 Ayaklanmanın ele başlarından İhsan Nuri, Ağrı Dağı İsyanı adlı kitabında bu ayaklanmaya Sakan (lı) aşiretinin İran’da kalan kesiminin de katıldığını yazmakta, buradan da anlaşılacağı üzere İran’daki Kürt aşiretleri daha önceki ayaklanmalarda olduğu gibi bu ayaklanmada da yer almışlardır96. Sonuç olarak, tedip harekatını değerlendirdiğimizde: 9’ncu Kolordu Komutanlığı’na bağlı iki tümen tarafından yapılan bu tedip harekatında, Tümen Komutanlarının emrindeki kıtaların etkin bir şekilde sevk ve idare edilememesi, 1926’daki Ağrı harekatında görülen hatalardan ders çıkarılmaması, arazinin pek arızalı ve Eylül ayına rastladığından susuz oluşu, 29’ncu Alay Müfrezesini 16 Eylül’de uğradığı baskın yüzünden tedip harekatı tam gerçekleştirilememiş İran dahiline kaçan asiler aynı bölgede yer yer anlamıyla ve zaman zaman çapulculuk hareketlerine devam etmişlerdir. Kış mevsiminin gelmesi ve devamlı kar yağışı sebebiyle yeni bir tenkil harekatı yapılamamış ve mahalli çatışmalara sebep olan eşkıyalık hareketleri devam etmiştir. 9. Kolordu Komutanlığı Kürtlerin bu sırada Ağrı’da sözüm ona bir “Kürt Cumhuriyeti” kurma hayali içinde olup Kürt Bayrağı çekmek, şuna buna belge vermek hareketiyle bir organlaşma siyaseti eğiliminde olduklarını saptamıştır ki Batı kaynakları 1927-1931 yılları arasında Ağrı Dağında bir Kürt Cumhuriyeti kurulduğundan söz eder. Kışlalı “1928’de İhsan Nuri iyi eğitilmiş, iyi silahlandırılmış disiplinli binlerce adamıyla İbrahim Haso Telli’nin başkanlığında bir Kürt Devleti kurmuştur, ‘Ağrı Cumhuriyeti” böyle doğmuştur demektedir.”97 3.2.3. Karaköse (Ağrı) Takip Bölgesi Komutanlığının Kurulması Eylül 1928 başlarında, 1’nci Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey’in, Ağrı Dağı bölgesinde gittikçe önemini arttıran bir Kürt – Ermeni birleşmesi siyasetinin belirtileri dolaysıyla gereken tedbirlerin alınmış olmasına rağmen takip bölgeleri meydana getirilmesi hakkında öneride bulunmuştur. Aynı zamanda 9’ncu Kolordu 95 Reşat Hallı, a.g.e., s.215 – vd. İhsan Nuri, a.g.e., s.25 97 Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma,Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996, s.114 – vd. 96 56 Komutanı Sedat Paşa; sadece bu günkü duruma bakmayıp, Kürt haydutluğuna karşı devam etmek üzere alınması gereken bir takım tedbirler ortaya koymuştur: Haydutluğa uğrayan bölgede ve aynı zamanda haydutların sığındıkları Ağrı Dağı havalisine karşı iyi bir istihbarat ve kontr-propagandaya ihtiyaç vardır. Bunun için de Ağrı (dahi) – Balıklı Gölü – Ahtalar Gediği – Hasan - …, hattının güneyinde görev yapacak ve merkezi Karaköse’de bulunacak haber alma örgütü meydana getirmek gerekirdi ve bu örgüt, Kürtlerin durumu ve haydutların hareketlerine dair çabuk bilgi edinecek, propaganda ve özellikle silah kaçakçılığının önüne geçecek ve alınan haberleri merkeze ulaştıracak kişiler ve gereçlerden kurulmuş olmalıydı. Bölge halkı çoğunlukla Kürt olup haydutlara karşı olsalar da bazen milliyet nedeni, bazen de korktukları için yataklık etmekten kendilerini alıkoyamamaktadır. Kıtalar bu günkü yerlerinde bırakılsalar dahi bunların büyük bir kısmı transit yolunun korunmasına angaje edileceği içindir ki, büyük birliklerin varlığından beklenen yarar sınırlanmış olacaktı. Bu itibarla hem transit yollarının korunmasında kullanılmak ve hem de gereğinde asiler üzerine saldırılacak kuvvetlerin eşliğine verilmek üzere, Kolordu emrinde makineli tüfek ve hatta küçük çaplı topla donatılmış hiç olmazsa altı adet zırhlı otomobil bulunması, ayrıca, eşkıya harekatına vaktinde ve zinde kuvvet gönderebilmek için da altı adet her biri 10-12 kişi taşıyabilecek kamyonete ihtiyaç vardır. Diğer önemli bir hususta, Kürt haydutluğu ve siyasi teşebbüsleri, İran ve Ermenistan’dan beslendiği sürece müzmin bir halde kalacağı içindir ki, yapılacak siyasi teşebbüslerle bunun önlenmesi gerekirdi. Takip Komutanlığı kurulması uygun olmakla beraber bu Komutanlığa haydutlara yataklık eden veya başka suretlerle yardım eden köylerin tahrip veya yakılması yetkisi de verilmeli idi. Bu konularda fikir birliğine varıldıktan sonra Genelkurmay Başkanlığının 20 Eylül 1928 tarihli emirleri ile bir “ Karaköse Takip Bölgesi Komutanlığı” kurulmalı ve Komutanlığına, 1’nci Süvari Tümen Komutan Vekili atanmalı idi. Bu görüşlerin Genelkurmayda birleşmesi üzerine Karaköse Takip Bölgesi Komutanlığı, 1 Ekim 1928’den itibaren görev yapmak üzere teşkil edildi ve Kolordunun önerisi üzerine Komutanlığına da, Albay Galip atandı. 57 9’ncu Tümen Komutanlığına da Takip Müfrezesinin kurulması ve mevsimin kışa girmesi dolayısıyla bölgede kısmi bir sükun hasıl oldu ise de, Ağrı bölgesinde yer yer devam eden haydutluk hareketlerinin önünü almak mümkün olamadı98. 3.3. ÜÇÜNCÜ AĞRI DAĞI AYAKLANMASI 3.3.1 Ağrı Dağı Ayaklanmasına Katılan Asiler ve Bunların Elebaşları Ağrı Ayaklanmasına katılan asilerin miktarını kesin tespit etmek mümkün olmamakla birlikte çeşitli kaynaklardan asilerin miktarı hakkında bazı bilgiler alınabilmektedir. Genelkurmay belgelerine göre: Bazen eşkıya miktarı 250 kişi kadar gösterildiği halde, bazen de 3000 kadar oldukları ifade edilmiştir, 1929 senesi sonunda alınan bilgilere göre eşkıya miktarı 350 süvari, 120 kadar da yaya idi. Bu duruma göre asıl Ağrı asileri ile yardımcılarının her ihtimale karşı ortalama 2000 silahlı oldukları kabul etmek doğru olur99. 11 Ağustos 1930 tarihli İngiliz Gizli Belgelerinde ise asi miktarı olarak: Toplam 3000 kadar silahlı asi var ve bu rakam komşu aşiretlerden geleceklerle birlikte kolayca 5000’e çıkabilmektedir, aynı zamanda Kürtlerin 13 makineli tüfeği ve topları bulunmaktadır denilmekte100. Bu asiler, başlıca Hasan Örenli, Şiphanlı, Haydaranlı, Milanlı, Hasananlı, Zerkanlı, Cibranlı, Mokorlu aşiretlerine mensuptur. Bunların yanında Ağrı Ayaklanmalarına katılan İran aşiretleri de vardır. Bunlar, genel olarak Celali adı altında: Cinikanlı, Melhikanlı, Sakanlı ve Kızılbaşoğulları aşiretleri idi. Bu aşiretlerin ve asilerin başlıca elebaşları: İbrahim (Bro) Haso Telli, Şeyh Abdülkadir, Şimikanlı Timur, Abdülkadir’in oğlu Resul, Şeyh Tahir, Şeyh Fevzi, Halis, Ferzende, Musa Lezgi, Halit Aga, Lezgi Suli, Tozu Ağa, Ali Aksu… idi101 Bunların hepsinin başında şu üç isim bulunuyordu: İhsan Nuri , İbrahim Haso Telli ve Ermeni Zilan ( Ardeşir Muratyan) . 98 Reşat Hallı, a.g.e., s, 227 – vd. Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992, s. 89,90 100 M. Kalman, a.g.e., s. 206-207 101 Genelkurmay Belgelerinde Kürt isyanları 2, a.g.e., s. 89 – vd. 99 58 Genelkurmayın Belgelerine ek olarak, 1931 yılında Ankara Ticaret Odası tarafından bastırılan Taşnak – Hoybun adlı kitapçıkta bu asi elebaşlarının unvanları da verilmektedir: İbrahim Haso Telli: Celali aşireti reisi ve Birinci Ağrı Mıntıkası Valisi İhsan Nuri: Hoybun Fevkalade Komiseri ve Ağrı Başkumandanı Şemikanlı Timur: Ağrı Jandarma Kumandanı Ferzende: Şark ve Cenup Kumandanı Şeyh Abdülkadir: Garp Cephesi Kumandanı ve Şeyhülislam Şeyh Tahir: Dışişleri sorumlusu ve vergi memuru Seyid Abdülvehhap: İçişleri sorumlusu olup, Ercişlidir. Seyid Resul: Seyid Abdülvahap’ın kardeşi olup, Erciş ve Zilan Harekatına, Ahlatlı Kör Hüseyin Paşanın oğulları Nadir, Mehmet ve Ermeni Abraham Şigo ile iştirak etmiştir. Kigam Yahut Kerem: Karaköseli bir Ermenidir. Ağrı’da kuryelik etmiştir102 Yukarıda saydığımız asi elebaşlarından, İhsan Nuri, Bro, ve Taşnakların Hoybun nezdindeki temsilcisi Zilan hakkında daha ayrıntılı bilgiler aşağıda verilmiştir. 3.3.1.1 İhsan Nuri: Hoybun Fevkalade Komiseri ve Ağrı Kuvvetleri Başkumandanı İhsan Nuri, 1893 yılında Bitlis’te doğmuş ve Cibranlı aşiretine mensuptur. İlköğrenimini Bitlis’te tamamlamış ve sonra Erzincan’daki Askeri Rüştiye Mektebine devam etmiş oradan da İstanbul Harp Okuluna gelerek yüksek öğrenimini tamamlayan İhsan Nuri 1910 yılında teğmen rütbesiyle Osmanlı Ordusunda göreve başlamıştır. Osmanlı Ordusunda çeşitli görevlerde bulunduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Türk – İran sınırındaki Beyazıt Vilayetinde Hudut kuvvetlerinin komutanlığına getirilmiştir.103 12-28 Eylül 1924’te patlak veren Nasturi İsyanını bastırmakla görevli 18. Alay 1. Bölükten İhsan Nuri, beraberinde Vanlı Tgm. Hurşit, Tgm. Rasim, Tgm. Rıza Tevfik ve emrindeki 275 er ( bazı kaynaklarda bu sayı 351) birliklerinden 102 103 Taşnak – Hoybun, Ankara Ticaret Odası Matbaası , Ankara, 1931, s. 28 İhsan Nuri, a.g.e., s. 7 – vd. 59 kaçarak isyana katılmışlar 104 isyanın başarısız olması üzerine Irak’a oradan da İran’a kaçan İhsan Nuri, Şeyh Sait Ayaklanmasının başlamasıyla Saray üzerinden Türkiye’ye girmiş ve Ayaklanmaya katılmıştır. Bu ayaklanmasında başarısızlığa uğraması üzerine tekrar İran’a kaçan İhsan Nuri, 1926’da Ağrı Ayaklanmasının başlamasından sonra 1927’de kurulan ayrılıkçı Kürt Cemiyeti, Kürt – Ermeni dayanışmasının ürünü Hoybun Cemiyetinin kararıyla 1927’de yanında 20 kişilik asi grubuyla silahlı propaganda ve örgütlenmeyi başlatmak amacıyla yeniden Türkiye topraklarına girmiş, ilkin Erzurum bölgesinde faaliyetlerine başlamış ve daha sonra da başkumandan sıfatıyla Ağrı merkezli ayaklanmayı idare etmiştir105. Eylül 1930’da Türk Kuvvetleri tarafından ayaklanmanın büyük bir başarı ile bastırılması üzerine Ahuri üzerinden İran’a kaçmıştır. İran’a kaçan İhsan Nuri, İran’dan siyasi iltica talebinde bulunmuş ve bu talep İran tarafından kabul edilmiştir. Bazı kaynaklara göre daha sonra İran ordusunda da görev almıştır. 18 Mart 1976 günü bir motosikletin çarpması sonucu yaralanan İhsan Nuri 25 Nisan 1976’da ölmüştür. İhsan Nuri evli olup eşinin adı Yaşar’dır.106 Ayaklanma döneminde İhsan Nuri ile ilgili bir takım bilgiler dönemin Türk Basınına da yansımıştır. Bunlar: “İhsan Nuri: Ağrı Dağındaki asileri, firari yüzbaşı İhsan Nuri isminde bir hainin idare ettiği anlaşılmaktadır. İhsan Nuri, şakilerin Ağrı Dağı kumandanı namıyla çalışmakta ve üç mekanizme ağırlığında altın maaş almakta imiş. İhsan’ın Üsküdar’da oturan zevcesi Yaşar Hanım bir müddet evvel Halep yoluyla kocasının yanına gittiği söylenmektedir”107. “İhsan Nuri’ye asiler müşir rütbesini vermişler kendisine paşa denilmektedir. Dağdaki bu reisler muntazam haki elbise giymekte ve pantolonlarında kalın kırmızı zırhlar bulunmaktadır. Hoybun cemiyeti tarafından kendilerine verilmiş nişanlar göğüslerinde görülmektedir. Kollarında rütbelerinin işaretleri vardır. Bu işaretler kırmızı, beyaz ve yeşil renktedir. Kalpaklarında küçük ve büyük Ağrının şekilleri sırma ile işlenmiştir. Asilerin harekatını İhsan Nuri idare etmektedir”108. 104 Hüseyin Koca, a.g.e.,s 301 İhsan Nuri, a.g.e., s. 9 106 M. Kalman, a.g.e., s.228 – vd. 107 Vakit, 20 Temmuz 1930, s.2 108 Vakit, 22 Temmuz 1930, s.2 105 60 “Asilerin Başı: Ağrı Dağı şakilerinin başında bulunan İhsan Nuri’nin hüviyeti hakkında bazı yeni malumat gelmiştir. İhsan Nuri Bitlislidir. Harbiye’den mezun makineli tüfek zabitidir. Sivas Kongresinde bulunmuş o zaman Gazi Hazretlerine arzı hizmet etmiş; fakat Kürtler hakkında ki müddeiyatının reddolunmasına kızarak dağa çekilmiştir. Karısı Türk’tür. Asilerin başında müşir unvanının taşımaktadır”109. 1 Ağustos 1930 tarihli Vakit Gazetesinde, İhsan Nuri’nin bir fotoğrafı yayınlanmıştır. Bu fotoğrafın altında “Ağrı Dağı eşkıyasının ele başı İhsan Nuri haini” yazmaktaydı. 3.3.1.2 İbrahim (Bro) Haso Telli: Ağrı Valisi İbrahim Haso Telli, Kürtler arasında Bro Heski Telli ismiyle tanınıyordu. Celali aşiretinin Hese Sori ailesindendir. Hoybun tarafından kendisine “paşalık” ve “Ağrı Valisi” unvanı verilmiştir110. Bro’nun adındaki Haso babasının ismi, Telli’de annesinin ismi olup, Birinci Dünya Savaşında Ağrı’ya Rus birliklerinin girmesini engellemiştir. Kendisi Ağrı’nın Şiflike köyünde yaşamakta idi. Fakat, 1926’da Yusuf Taşo ile birlikte devlete başkaldırarak, Ağrı Ayaklanmalarını başlatmıştır. 1927’de Hoybun tarafından Ağrı’ya gönderilen İhsan Nuri ile birlikte 1930 Eylül ayına kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı faaliyet bulunmuş, bu süreçte sözde Ağrı’da kurdukları devletin ( Hoybun Cemiyeti adına) valiliğini de yürütmüştür. 1930’da Ağrı Ayaklanmaları Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük zaferiyle bastırılınca İhsan Nuri ile birlikte İran’ a kaçmış, 1931 yılında da bir çatışmada öldürülmüştür. M. Kalman’ın verdiği bilgiye göre Bro’nun torunları Beyazıt’ta yaşamakta ve oğlunun sonradan Çoktin soyadını aldığını ve Çiftlik köyünde yaşadığını yazmaktadır111. 109 Vakit, 27 Temmuz 1930, s. 2 İhsan Nuri, a.g.e., s.19,20 111 M. Kalman, a.g.e., s.232 110 61 Bro ile ilgili dönemin gazetelerinde az da olsa bilgi verilmektedir: “ … Verilen malumata göre Ağrı Dağ’ında bulunan eşkıyanın başında kendisine müstakil Kürdistan Cumhur Reisi namını veren Bro Haso Telli Paşa (!) vardır. Bro babası ve anasının isimlerini kullanmaktadır. Hasan babasının, Telli anasının ismidir”112. 3.3.1.3 Ermeni Zilan (Ardeşir Muratyan113) ve Baron Vahan Yukarıda anlatımlarımızda da değindiğimiz üzere bu ayaklanmanın tertip komitesi Hoybun Cemiyetidir. Hoybun Cemiyetini kuranlar ise Taşnak Ermenileri ve Kürtlerdir bu sebepten Ağrı ayaklanmalarında İhsan Nuri’nin yanına Taşnak örgütü bir temsilci göndermiştir. İşte bu kişinin adı Ardeşir Muratyan’dı ( Pek çok kaynakta bu kişi Zilan olarak zikredilmektedir) bu şahıs Zilan Kürtleri arasında iyi tanınıyordu. Muradyan Hınıs’a yakın bir Ermeni köyünden idi. Taşnakların, Ağrı Dağındaki bu temsilcisi, 1929 yazında amcasının oğlu ile görüşmek amacıyla Aras Nehrinden Rus sınırına geçmesi üzerine Rus ordusu tarafından yakalanmış, önce Erivan’a oradan da Tiflis’e götürülerek tutuklanmıştır. Ardeşir Muratyan’ın Ruslarca tutuklanması üzerine 1930 yılında Taşnaklar Ağrı Dağı’na yeni bir temsilci göndermişlerdir. Bu yeni temsilcinin adı Vahan’dı. Bu kişi Rus ordusunda görev yapmış eski bir subay olduğundan, onun askeri tecrübelerinden faydalanılmıştır. İhsan Nuri kitabında bu konuda şöyle demektedir: “Bunlar beş tane Ermeni idiler, Bundan birkaç gün önce Ağrı’ya gelmişlerdi.” Fakat Türk ordusunun güçlü askeri harekatından korkan ve Türk ordusunun eline geçmek istemeyen Vahan ve beraberindekiler bir gece Ağrı’dan kaçmışlardır114. 3.3.2. Ağrı Dağı ve Çevresinde Sözde Askeri ve Siyasi Örgütlenme İhsan Nuri’nin Ağrı’ya askeri komiser olarak Hoybun tarafından atanmasından sonra İhsan Nuri Ağrı’da askeri bir örgütlenme kurmaya çalışmış, 112 Vakit, 22 Temmuz 1930, s.2 Ardeşir Muradyan o dönem Zilan Bey adıyla bölgede faaliyet yürüttü. Yakalanıp tutuklandıktan sonra uzun dönem gerçek ismi Hoybun cemiyeti’nce saklı tutuldu. Gerçek ismi ilk kez Garo Sasunü tarafından 1969 yılında açıklandı. 114 İhsan Nuri, a.g.e., s.29 – vd. 113 62 asilerin er sıfatında olanlara üniforma giydirmiş, bunların başlarına kum adını verdikleri kenarsız şapkalar taktırmıştır, şapkaların üzerinde küçük ve büyük Ağrı’nın sembolü olan metal bir arma bulunmaktaydı. Subaylarda ise Ağrı yerine Hoybun’un arması bulunuyordu. Hoybun’un arması: Bir tarafında bir buğday sembolünün arasında bir hançer ve diğer tarafında isi divit uçlu kalem vardı. Üçü birbirine yapışık halde, hançerlerin kabzasından çıkan güneş ışınları altına giriyordu115. Ayrıca subayların pantolonlarının yanlarında kalın kırmızı zırhlar bulunuyordu. Asiler, askeri örgütlenmenin yanı sıra Hoybun’un amaçları ve desteği doğrultusunda Hoybun Cemiyeti tarafından kendisine Ağrı Valisi ve Paşalık unvanı verilen İbrahim Haso Telli liderliğinde siyasi örgütlenmeyi de kurmaya çalışmışlardır. Ayaklanmanın ele başı İhsan Nuri’nin Ağrı Dağı İsyanı adlı kitabında yer alan bilgilere ve dönemin batılı kaynaklarına göre asiler 1926-1930 yılları arasında Ağrı Dağı merkezli sözde bir Kürt Devleti kurmuşlardır. Bu hususta 16 Nisan 1930 tarihli bir İngiliz Gizli Belgesinde şunlar yazmaktadır: “ Şu anda Ağrı Dağı çevresinde, içinde bir dışişleri bakanı bile bulunduğu sözde bir Kürt Hükümeti’nin var olduğu söylenmektedir”116. Öyle ki bu sözde devletin sınırları, bayrağı, marşı dahi bulunuyordu. İbrahim Haso Telli yönetimindeki bu sözde devletin, dış işler bakanı, Şeyh Tahir, içişler bakanı, Şeyh Abdülvehhap’tı. Aynı zamanda Hoybun tarafından gönderilen üç renkli bir bayrağı da bulunuyordu. Bu bayrak enine çizgiler halinde üst kısmı kırmızı, orta kısmı beyaz, alt kısmı da mavi renkte olan ve ortasında güneş sembolü ile Arap harfleri ile yazılmış “ Hoybun” yazısı bulunmakta idi. Bu resim 17 Ağustos 1930 tarihli Vakit gazetesinin 1. sayfasında yayınlanmıştır.117 Sözde Kürt Devletinin sınırı ise: Ağrı’nın batısından doğup, yine Ağrı’nın batısından dolanarak akan “ Şıhlı Suyu’idi.118 Sözde Kürt Devletinin bir de marşı vardı. Bu arada Ağrı asilerinin lideri olan ve kendisine Ağrı Kuvvetleri Kumandanı diyen İhsan Nuri’nin ayaklanmadaki amacını şöyle belirtiyordu: “ Ağrı’yı düşmana 115 İhsan Nuri, a.g.e., s.47 M. Kalman, a.g.e., s.91 117 Vakit, 17 Ağustos 1930, s. 1 118 İhsan Nuri, a.g.e., s.27 116 63 teslim etmeden, onlara yer yer darbeler vurarak çete savaşı ile devletin bu topraklar üzerindeki nüfuzunu kırıp onlar arasındaki bağımsızlık düşüncesini hakim hale getirerek toplu bir ayaklanmaya hazırlanmaya çalışıyorduk. Bu taktik Hoybun merkezince belirlenmişti”119. Buna ek olarak Türk Basınına göre ayaklanmadaki amaç şu idi: “ İsyan ve tecavüz hadisesinin ortaya çıkışından anlaşıldığına göre asıl ayaklanma vaziyetinde bulunan adamların maksadı yalnız Ağrı Dağı mıntıkasında bir kıyam harekatı uyandırmak değildi. Bunlar Erciş’i almak, oradan Murat Gölü tarikiyle cenuptaki şark vilayetlerine sarkmak, oradan da, Diyarbakır’a kadar geniş bir sahada isyan ve kıyam hareketi hazırlamak emelini takip ediyorlardı”120. Peki, 1926’da başlayan ve 1927’de itibaren örgütlenen bu ayaklanma, asilerin amaçları, kurulan sözde Kürt Devleti karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ordusu ne yapıyordu? 3.3.3. Af Kanunu ve Hoybun Bildirisi Türkiye Cumhuriyeti, bu ayaklanmanın Türkiye dışında planlanıp, yine ülke dışındaki bölücü çevrelerce uygulanmaya konduğunu bildiği ve kendi silahını, kendi vatandaşına kullanma taraftarı olmadığından ve yine bölgedeki meskun halkın pek çoğunun devlet yanında olmasına rağmen ayaklanmacıların baskısı altında zarar görmesini istememesinden, bölge halkına zarar vermemek amacıyla başlangıçta genel bir harekata sıcak bakmamıştır. Bu amaçla 9 Mayıs 1928’de TBMM tarafından af kanunu çıkartılmıştır. I. Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey, bunun üzerine şu beyannameyi yayınlamıştır: “Saygıdeğer Vatandaşlarım, Bölge sakinlerinin birbirlerinin şerefine, malına ve hayatına bir halel getirmeksizin, huzur içinde kendi iş güçleriyle uğraşmaları ve böylece evlerinde mutluluk ve refah içinde yaşamaları için Türkiye Cumhuriyeti, cehalet ve safdilliliğin kurbanlarına evlerine dönme ve sakin ve verimli bir yaşam sürme fırsatını tanıma alicenaplığını göstermiştir. 119 120 ihsan Nuri, a.g.e., s.48 Vakit, 14 Temmuz 1930, s.1 64 Batı vilayetlerine nakledilmiş olan kişiler evlerine dönmüştür. Bu kişiler vatandaşlık görevlerini yerine getirerek bütün sivil hak ve özgürlüklerden barışçı bir şekilde yararlanmaya devam etmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti, 9 Mayıs 1928 tarihinde ilan edilen kanunla bu bölgelerdeki sıkıyönetim dönemi boyunca girişilen zararlı eylemlerin sorumlularına karşı kovuşturmaları sürdürmeme kararı vermiştir. Tutuklulara özgürlükleri verilmiştir ve aman dileyen suçlular şu anda vatandaşlıklarından doğan bütün hak ve özgürlüklerden istifade etmekte ve serbesti içinde yaşamaktadırlar. Cumhuriyet Hükümeti, 9 Mayıs 1928 tarihinde ilan ettiği kanunun kapsamını daha da genişleterek 30 Mayıs1928 tarihine kadar girişilmiş tüm zararlı eylemlerin af dileyerek yetkili makamlara teslim olan sorumlularına karşı her türlü kovuşturmayı durduran başka bir kanun daha yayımlanmıştır. Bu kanunla, hükümetimiz vatanının bütün çocuklarına karşı beslediği sonsuz ilgi ve alicenaplığı kanıtlamak istemiştir. Sevgili Vatandaşlar, Tüm bu zararlı eylemlerin affı için hükümetin tanıdığı süre 14 Mayıs 1928 tarihinden itibaren üç aydır. Bu açıklamamla henüz yetkili makamlara teslim olmamış vatandaşlarımı kendilerini bekleyen ailelerine, karıları ve çocuklarına kavuşmak ve sakin bir yaşam sürdürerek kendi işleriyle ilgilenmek üzere bu fırsattan yararlanmak için acele etmeye davet ederim. Hükümetin tutuklanmayacağına emirlerine hapse uyan hiç atılmayacağına kimsenin ya da haksız olur bir şekilde olmaz şekilde cezalandırmayacağına herkesin kesin olarak inanması önemlidir. Ancak şunun da bilinmesi lazımdır ki, kanunlara en ufak bir itaatsizlikten doğacak ceza daha önce işlenmiş ve affedilmiş suçlar da dikkate alınarak arttırılacaktır. Bütün vatandaşlarım nüfus idarelerinin kayıt kütüklerindeki durumlarını normalleştirmek için yetkili makamlara başvurarak hükümetimizin alicenaplığının bu yeni kanıtından yararlanmakta acele etmelidir. Mahkemeler veya sorgu hakimlikleri de incelenmekte olan dosyaları kapatılmalı ve diğer vatandaşların arasında alnı açık bir şekilde şerefle yaşayabilmeleri ve itibarlarının tamamen iade edilebilmesi için gerekli formaliteleri yerini getirmelidirler 65 Bir kimsenin kendi yaşamını mahvederek, yuvasını yıkarak kazanacağı hiçbir şey yoktur. Bu tür eylemler cesur ve yiğit kişilere yakışmaz . Bütün Türk vatandaşlarının görevi, vatanına ve Türk milletine faydalı hizmetler göstererek ailesine ve çocuklarına onurlu ve saygıdeğer bir aile reisine yaraşır bir isim bırakmaktır. Bu nedenle, çıkarcı bireylerin entrikalarına alet olmak yerine, zenginleşmeye, ekin alanları ve evler edinmeye, ailenizi ve çocuklarınızı mutluluk ve refah içinde yaşatmaya çalışın. Bir insanın bu dünyada gerçekleştirebileceği en onurlu faaliyet var olanı yıkmak değil, varolmayanı yaratmak ve yükseltmektir”121. Genel Müfettiş İbrahim Tali Türkiye Cumhuriyeti’nin bu iyi niyetli yaklaşımı karşısında, dini, dili, tarihi, kültürüyle Türk’ün bir parçası olan saf ve cesur kardeşlerimizin ruhlarında bir iblis gibi çalışan emperyalizmin maşası Hoybun Cemiyeti Kürt kardeşlerimizi kandırmak için şu bildiriyi yayınlamıştır: 122 “ Ey Kürtler, biliyorsunuz ki Türk Hükümeti Kürtler için son günlerde sözüm ona bir af çıkarmıştır. Bu affı çıkarmakta Türk Hükümeti’nin amacı, Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürt milliyetçileriyle, halen dağlarda isyan halinde olan içerideki Kürtleri hile ile ele geçirmektir. Hoybun Kürt örgütü bu kritik dönemde Kürt ulusuna bu konuda uyarıda bulunmayı kutsal bir görev sayar. Her şeyden önce şunu söyleyelim ki, Türklerin ilan ettikleri bu af, kesinlikle samimi ve gerçek bir af değildir. Türkler kendi kontrolleri dışında bulunmakta olan Kürtleri ülkeye getirerek tevkif etmek istiyor. Çünkü: 1.Türk Hükümeti’nin içeride isyan halinde olan Kürtlere kuvvet yoluyla boyun eğdirme ümidi yoktur. Ülkenin dışında olan Kürtlerin ise Türk Hükümeti’nin sözüne güveni hiç yoktur. Geçen üç yıllık devre içinde Türk Hükümeti’nin güttüğü siyaset her ne kadar Kürt halkına çok pahalıya mal olduysa da bu siyaset aynı zamanda Türk devleti için daha da büyük zararlara ve zorluklara mal olmuştur. Bunun için Türk Hükümeti, Kürt isyancılara ve sınır dışındaki milliyetçi Kürtler 121 122 M. Kalman, a.g.e., s.67 – vd. M. Kalman, a.g.e., s.69 – vd. 66 sorununu kolay bir yolla çözümlemeyi planlamaktadır. Bu çözüm yolu, ise affa inanıp teslim olurlarsa mutlaka yok edileceklerdir. 2. Türkiye’de barış, kanun ve düzen mevcut değildir. Avrupa ve Amerika Türkiye’ye güvenmemekte, bu ülkelerin günlük basını devamlı olarak Türkiye içindeki kargaşalıklardan ve Mustafa Kemal idaresinden hoşnut olmayan Kürtlerin isyan halinde oluşlarından ve bu hareketlerinde haklı olduklarından belirtmektedir. Türkler, dünyaya Türkiye’nin barış içinde olduğunu göstermek ve Batı’nın güvenini kazanmak onlardan ekonomik yardım koparabilmek umuduyla bu affı gerekli bulmaktadır. Kısacası bu af sadece Türklerin çıkarları göz önüne alınarak planlanmış ve Kürtleri yeni bir tuzağa düşürme amacını gütmektedir. 3. Ulusumuzun üç yıldır devam ettirdiği isyan ve gösterdiği kahramanlıkları sayesinde, bugün dünyanın her tarafında Kürtlerden bahsedilmekte, Türklerin canavarlıkları anlatılmakta ve bir Kürt halkının varlığı kabul edilmekte ve bu halkın özgürlüğünü amaçladığı kavranılmaktadır. Türkler bu sahte af ile amaçladığı kavranılmaktadır. Türkler bu sahte af ile bir Kürt sorununun olmadığını dünyaya inandırmak istemektedirler. Eğer dışarıda bulunan Kürtleri de geri getirebilirlerse, onları da yok edip artık dünya kamuoyunu, bir Kürdistan’ın varolmadığına inandıracaklardır. 4. Türkler, yabancı devletler tarafından gelebilecek hücumlardan korkmakta ve herhangi bir savaş olduğunda, Kürtlerin bu fırsatı kullanarak kendi bağımsızlıklarını ilan etmelerinden endişelenmekte ve bunun için de şimdiden Kürt gücünü boğmak istemektedir. 5. Hoybun örgütü, Türk Hükümeti için büyük bir endişe teşkil etmektedir. Türk Hükümetleri bundan önce de suikast ve hile yoluyla Kürt örgütlerini dağıttı. İşte şimdi de Hoybun’u dağıtmak istiyorlar. Halbuki bütün Kürt Ulusu da kendi öz örgütü olan Hoybun öncülüğünde bağımsızlığına kavuşma isteğindedir. Bu nedenlerdir ki, Türk idaresinin en büyük arzusu Hoybun’u dağıtmaktır. Af çıkarılmasının gerçek nedeni işte budur…” Yukarıdaki bildiriden de anlaşılacağı üzere, bu bildiri tamamiyle kendi geleceğinden korkan Hoybun cemiyetinin Kürt kardeşlerimizi kandırmaya yönelik yayınlanmış olduğunu görmekteyiz. Bildiride, Türk Hükümeti’nin Kürtleri kuvvet yoluyla boyun eğdirmeye ümidi yoktur. Bu nedenle af çıkardığı…vb. ifadeler yer 67 almaktadır. Fakat, kısa bir süre sonra da anlaşılacağı üzere Türk Hükümetinin af kanunu çıkarmaktaki amacı: Vatandaşlarına karşı istememesindendir ki Hoybun’un Ağrı askeri komiseri kuvvet kullanmayı firari İhsan Nuri’nin ayaklanmanın bastırılması üzerine kitabında yazdığı şu ifadeler Türk Hükümetinin ve ordusunun gücünün boyutunu göstermektedir. “Kürtlerin hücumubaşlamıştı, fakat ne fayda denizde sıkılan bir mermi, nasıl su dalgalarına çarpıp bir daha geri gelmez ve suya yem olursa bizim de durumumuz öyleydi” 123. Hoybun Bildirisi’nde yer alan “Kürtler bu affa inanıp teslim olursa mutlaka yok edilecektir” ifadesinin Kürt halkını kandırmayı amaçladığı ortadadır. Asilerin elebaşı İhsan Nuri’nin Kitabında yer alan “Bu kanun üzerine, Kürtlerin bir kısmı gidip devlete teslim oldu. Devlet teslim olanların silahlarını ellerinden almadığı gibi, ayrıca onları ödüllendirdi”124.l Sözü bu bildirinin bir yalan olduğunu ortaya koyan kanıtlardan biridir. Bildirideki bir diğer yalanda, Avrupa ve Amerika Basının Kürtlerin yanında ve haklı olduğu yönündeki sürekli yayınlar yaptığı konusunda idi. Evet Türkiye’yi suçlayan birkaç Avrupa Basını vardı. Bunlarda emperyalizmin yalancı kalemlerinin yaptığı yayınlardı. Onun dışında dönemin Alman, Rus, hatta Arap Basını başta olmak üzere konuya ilgi duyan devletlerin basına bakıldığında bu ayaklanmada Kürtlerin emperyalistler tarafından kandırıldığını ve maşa olarak kullanıldığı yazmakta buna bir örnek olarak, Londra da yayınlanan Sphere Dergisi’nde, Leydi Drumond Heyin Kürt Ayaklanmasına ilişkin bir makalesinde: “ Kürt İsyanı mutaassıp Kürdün; garplılaşan Türk’e kıyamıdır”125 ifadesini kullanmaktadır. Yukarıdaki yazılanlardan sonra bu bildiri o halde şunu amaçlamakta idi: Devletine sadık Kürtleri kandırarak kendi çıkarları için maşa olarak kullanmak. Çünkü, Hoybun’un asıl amacı Kürtlere hizmet etmek değil, Ermenilere hizmet etmekti. Ne yazık ki yalanlarla dolu bu bildiri bölücüler arasında etkili olmuş ve af kanunuyla beklenen amacın gerçekleşmesine engel olmuştur. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti askeri harekat hazırlıklarına başlamıştır. 123 İhsan Nuri , a.g.e., s.81 İhsan Nuri, a.g.e., s.29 125 Vakit, 8 Ağustos 1930, s.1 124 68 3.3.4. Harekat Kararı ve Hazırlığı 28 Aralık 1929’da Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanı Atatürk’ün başkanlığında ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile I. Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey’in de hazır bulundukları bir toplantıda, 1930 senesi Haziran’ında Ağrı’ya karşı tenkil harekatı yapılması kararlaştırıldı ve ilgili makamlara bildirildi. Bakanlar Kurulunun bu kararı üzerine Genelkurmay Başkanlığının 7 Ocak 1930’da gereği için 9. Kolorduya verdiği emir özetle şöyle idi: “1930 senesinde Ağrı’ya karşı yapılacak harekata dair 29 Aralık 1929 gün ve 8692 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ayrıca yazılı olarak gönderilmiştir. Bu kararname gereğince Bulakbaşı ile Şıhlı köyü arasında asilerle meskun olan köyler ile sığınılan yerler işgal edilerek asiler geçim üssünden yoksun bırakılacak ve bölge eşkıyadan temizlendikten sonra Ağrı tepeler hattına doğru takip edilerek işgal edilen bölgede garnizonlar inşa edilecek ve bunlardan yalnız seyyar jandarma alayları için lazım olan yerlerden başka meskun yer bırakılmayacaktır. Bu suretle iaşe ve iskan ihtiyacından tamamıyla yoksun olan asiler ya dağılacak ya da İran’a sığınmaya mecbur olacaktır. Bu takdirde mesele İran’la halledilecektir. Harekatı 9. Kolordu Komutanı Salih ( Omurtak) idare edecektir. Ağrı harekatı ile görevli 9. Kolordu Komutanlığının yaptığı hazırlık arasında Iğdır ve Beyazıt bölgelerinde çeşitli istikametlerde yaptırdığı arazi incelemesi sonucu; bölgenin taktik harekata etkisi, kararlaştırılmış plana göre harekatın Eylül ayına bırakılmasına dair 3 Mayıs 1930’da yaptığı teklifi genellikle uygun mütalaa eden Genelkurmay Başkanlığı, kendi görüşünü de eklemek sureti ile bu teklifi 6 Mayıs 1930’da Başbakanlığa arz etti ve harekatın eylül ayına bırakılmasına dair olan bu teklif Bakanlar Kurulunun 8 Mayıs 1930 tarihli toplantısında kabul edilerek ilgili bakanlıklara ve 9. Kolorduya bildirildi.126 Harekata ayrılan birliklerin durumu şöyle idi: 9. Kolordu Karargahı: Iğdır’daki 17. Alaydan mürettep bir tabur Sarıkamış’taki 28. Alaydan mürettep bir tabur 126 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s. 92 – vd. 69 Kars’taki 29. Alaydan mürettep bir tabur Bayburt’taki 7. Alaydan bir tabur 18. Hudut Taburu Kars Müstahkem Mevkiinden bir bölük Erzurum Müstahkem Mevkiinden bir bölük Üç dağ bataryası (üçer toplu) Bir dağ obüs bataryası (üç toplu) 3. Tümen: 18. Alay (üç tabur) 62. Alay ( üç taburlu, bir bölük Erciş Müfrezesinde) İki Krup bataryası ( dörder toplu) 1. Süvari Tümeni 11. Süvari Alayı 14. Süvari Alayı 40. Süvari Alayı 41. Süvari Alayı (bir bölük Aralık Müfrezesinde) Hava Kuvvetleri Karaköse’de 3. Uçak Taburu (17 uçak) Erciş’te 1. Uçak Taburu (25 uçaklı) Tendürek Grubu: 227. Hudut Alayı (17. ve 19. Hudut Taburları) 17. Mürettep Alay (11. Alayın 1. Taburu ile 7. Alayın 2. Taburu müteşekkil) Bir dağ obüs bataryası (dört toplu) Aralık Müfrezesi: 4. Hudut Taburu 2. Seyyar Jandarma Taburu Bir süvari bölüğü (41. Süvari Alayından) 70 İki top Erciş Müfrezesi: Bir piyade bölüğü (62. Alaydan) Derviş Bey emrinde; 5., 3., 7. Seyyar Jandarma Taburlarının Süvari Bölükler, 5. Seyyar Jandarma Taburu Kolorduya Bağlı Birlikler: Karaköse’de 7. Alayın 3. Taburu (iki bölüklü) Iğdır’da 17. Alayın 2. Taburu (emrinde iki top) Tahir’de bir piyade bölüğü Kayaburun’da Van Seyyar Jandarma Alayı (iki tabur ve dört toplu bir mantelli batarya) Midyat’ta 4. Seyyar Jandarma Taburu Bir süvari bölüğü (2. Seyyar Jandarma Taburundan) Bir istihkam bölüğü Bir muhabere bölüğü Bir ulaştırma bölüğü127 3.3.5. Harekat Emri ve Taarruz Planı Bakanlar Kurulunca Eylül 1930 tarihine bırakılması kararlaştırılan Ağrı harekatı için gereken hazırlıklar son safhaya gelmişti. 9. Kolordu 4 Eylül 1930’da verdiği ve bilgi için Genelkurmay Başkanlığına da arz ettiği harekat emrinde özetle: “Eli ve Çevirme bölgesinde, aralarında İhsan Nuri, Bro, Abdülkadir, Timur, Seyit Resul, Körhüseyinoğlu Mehmet ve aveneleri de dahil 150 kadar çadır; Biçare Dağları güneybatı eteklerinde 45, Biçare Dağının hemen kuzeyinde 12, Serdarbulak’ta 160 çadır; 127 Reşat Hallı, a.g.e., s.338,339 71 Takatlı kuzeyinde 150 çadır; Ahuri civarında 50-60 kadar çadır; Aybey Dağları ile Karnıyarık arasında 45 çadır; Dil bölgesinde Hulhula civarında, halen bize düşman olmayan Halikanlı Halit aşiretinin 800 kadar çadırları… bulunmaktadır. Kolordu Ağrı eşkıyasının İran’a kaçmalarına meydan verilmeyerek imhası maksadı ile 7 Eylül 1930 günü fecirle beraber taarruza başlayacaktır.128 Taarruz şu suretle yapılacaktır: 9. Tümen, 5/6 Eylül gecesi Giresor tepe gerisine yanaştırılacak, 6 Eylül gününü burada istirahatle geçirerek 6/7 Eylül gecesi Kabak Tepe bölgesinde toplandıktan sonra 7 Eylül sabahı fecirle beraber taarruza başlayarak sıklet merkezi solunda olmak üzere Biçare Dağları, İnek Vadisi genel istikametinde ilerleyecektir. 7 Eylül gecesi Karaburun bölgesinde toplanarak bu tümen emrine girecek olan 18. Hudut Taburu ile obüs bataryası, 7 Eylül sabahı fecirle beraber Şıhlı köprüsü üzerinde kuzeydoğuya doğru taarruz ederek 9. Tümenin diğer kısımları ile irtibat kuracaktır. 9. Tümenin bu harekatı sırasında, Korhan bölgesinden gelmesi muhtemel bir tehlikeye karşı Kopgöl Dağı bir piyade Taburu ve bir batarya ile 6/7 Eylülü gecesi işgal edilecek, Kadbi tepe ve Giresor tepeleri ise, ikişer ağır makineli tüfekle takviyeli Kars ve Erzurum mürettep piyade bölükleri tarafından işgal edilmiş bulunacaktır. 9. Tümen, solunda bulundurduğu sıklet merkezi ile Kızıl Tepe – Biçare Tepeleri istikametini takip edecek ve bu yanına yönelecek tehlikelere karşı uyanık ve tertipli bulunacaktır. Özellikle, gerek Ağrı Dağı güney yamaçlarındaki eşkıyanın Serdarbulak üzerinden kaçmalarını önlemek ve gerekse, Ağrı Dağı kuzey bölgesindeki eşkıyanın bu yandan yapması muhtemel tecavüzlerini durdurmak üzere Biçare Dağları alınacak ve devamlı surette elde bulundurulacaktır. Mürettep 3. Tümen, 5/6 Eylül gecesi Kızıldize’den hareketle Başkent köy bölgesinde gelecek, 6 Eylül gününü burada istirahatlı geçirerek 6/7 Eylül gecesi Surbahan ve Gürcübulak bölgesine inecek ve aynı gece herhangi bir alayından bir 128 Reşat Hallı, a.g.e., s.339 72 piyade taburu ve batarya ile Hallaç kuzeybatısındaki tepeleri işgal ve o alayın diğer taburları ile de Hallaç (hariç) – Bulakbaşı (dahil) arasını Sarısu güneyinden örtecek ve bu alayın diğer kısımları Gürcübulak’ta ihtiyat olarak bulundurulacaktır. 3. Tümenin diğer piyade alayı Giberan güney sırtlarında bulunacak ve bütün tümen, ilk emirle süvari tümenini takiben Aybey Dağları bölgesine intikal etmek üzere hazır bulunacaktır. 3. Tümenin örtme ve keşif bölgesinin sol hududu ilkin İnek Vadisi- Hallaç kuzeybatısındaki tepe- Surbahan hattıdır. Bu hat, 3. Tümene dahildir. Süvari Tümeni, 5/6 Eylül gecesi istasyondan hareketle Yukarı ve Aşağı Sürbahan’lar arasındaki akarsu civarına gelecek, 6 Eylül gününü burada istirahatla geçirerek 6 Eylül akşamı gurupla beraber hareket edecek ve Aşağı Sürbahan üzerinden Aybey Dağlarını ele geçirecektir. Süvari tümeninin görevi; 9. Tümenin baskısı karşısında eşkıyanın gerek doğrudan doğruya Kozlu vadisi ile Aybey Dağlarına, gerek Karnıyarık bölgesinin ve Küçük Ağrı’nın güneyinden doğuya ve gerekse Serdarbulak üzerinden ve Küçük Ağrı’nın kuzey payelerini dolaşarak keza doğuya doğru muhtemel firarları önlemektir. Süvari Tümeni Aybey Dağlarını ele geçirdikten sonra düşmanın çekilme durumunu dikkatle takip etmesi ve eşkıyanın Küçük Ağrı kuzey payelerinden doğuya doğru firarları ihtimali kuvvetli olduğuna göre, sıklet merkezini bu bölgeye yakın bulundurması lazımdır. Van Alayı, 6/7 Eylül gecesi emrindeki mantelli bataryası ile takviye edeceği bir taburla Kayaburnu’nu tutacak, diğer taburu ile düşmanın büyük kısmı üzerine taarruz edecekti. Tümenin doğu yan ve gerilerini muhtemel tecavüz ve baskınlara karşı daima emniyette bulundurulması gerekir. Bu alayın bidayette örtme ve keşif bölgesi; İnek Vadisi ile Hallaç arasındaki tepe – Sürbahan hattı (hariç) ile Çiftlik – Kanikork – Kayaburun hattı (dahil) bölgedir. Iğdır Bölge Komutanlığı, 6 Eylül akşamına kadar Aralık’ta toplanması bildirilen kuvvetlerle bizzat Albay İrfan komutasında olarak karşısındaki eşkıyayı tespit maksadı ile 7 Eylül fecirle beraber Takatlı genel istikametinde ilerleyecek ve üstün kuvvetler karşısında kendisini ezdirmemeye, özellikle dikkat edecektir. Eşkıyanın İran hududuna doğru kaçması halinde hiçbir şey düşünmeden bütün kuvvetiyle üzerine atılacaktır. 73 Tündürek (Tendürek) Grubu, evvelce bildirilen bölgede ve İran dahilinden Tendürek Dağı ve güneyi istikametinde gelmesi muhtemel eşkıya tecavüzlerine karşı daima uyanık bulunacak ve böyle bir tecavüzü, bütün kuvveti ile tenkil ve imha için hazır bulunacaktır. Erciş Grubu, verilen talimata uyarak Ernis- Muradiye- Çaldıran yolu ile kendi bölgesinin güvenliğini sağlayacaktır. Hava Kuvvetleri, alacakları emre göre 7 Eylül sabahı saat 05.00’ten itibaren filolar halinde uçarak kıtalarımızın taarruzunu destekleyecek ve eşkıyaya bomba ve makineli tüfekle taarruz edecektir. Kolordu ileri komuta kademesi, 7 Eylül saat 02.00’den itibaren bidayette Kızıl dağda bulunacaktır. Bütün kıtalarımızın, yürüyüş, ikamet ve muharebe sıralarında, yan ve gerilerinin baskınlara karşı herhalde emniyete alınması ve özellikle irtibat hususuna son derece dikkat etmeleri hakkında Genelkurmay Başkanlığından evvelce bildirilmiş olan emirleri gereğine büyük bir dikkat ve hassasiyetle uyulacaktır129. Yukarıda verdiğimiz bilgilerden Genelkurmay’ın Taarruz Planını görmüş olduk. Peki ya cephenin karşısındaki asilerin saldırı planı ne idi? Bu konuya aşağıda değinilmiştir. 3.3.6. İhsan Nuri’nin Saldırı Planı İhsan Nuri’nin 18 Haziran 1930 tarihli emrine göre asilerin saldırı planı şöyle idi: 130 Hoybun tarafından hazırlanan planlama gereğince büyük Allah’ın yardımı ile de düşman kuvvetlerine saldırılacaktır. Ağrı Jandarma Genel Komutanı Temir Ağa komutası altındaki kuvvetlerle kendi aşireti olan Kulp bölgesindeki Şemkan’lıların yardımı ile 3 Temmuz 1930 Tarihinde Kulp şehrine hücum edecek şehri aldıktan sonra Peşmergeler, Pernavot köyünün alınması için ilerleyeceklerdi. 129 130 Reşat Hallı, a.g.e., s. 339 – vd. İhsan Nuri, a.g.e., s.69,70 74 4 Temmuz gecesi Korhan komutanı Veli Bey Gizkan ve Zilan ( Zeylan) aşiretlerinin yardımı ile Iğdır’a saldırarak şehri ele geçirecek, aynı gün Ağrı kuvvetleri Ağrı çevresindeki düşman güçlerine ve karakollarına saldıracaktı. Deren köyünde toplanmış aşiret liderleri kendi kuvvetleri ile 4 Temmuz Cuma günü kendi bölgelerindeki Türk Kuvvetlerine saldıracaklardır. Buranın idaresinin ele geçireceklerdir. Erciş Bölge Komutanlığı Zilan Bölgesinden yardım alacak sonra Süphan’ın üst sınırına kadar ve Adilcevaz’ın güneyindeki tepeleri ele geçirecek, Malazgirt yöresine güçlü süvari destelerini gönderecek ve Hasananlı’ların yardımı ile Malazgirt, Patnos ve Erciş yollarını keseceklerdir. Haydaran aşiretinin Patnos bölgesindeki kesimi ile Malazgirt halkından bizimle birlikte olanlar, Patnos şehrini işgal edecekler, Süphan’ın kuzey ve batısındaki tepeleri ele geçirecek ve Nemrut Dağı, Muş ve Kop yörelerine gönderilecek süvari desteleri ile düşmanın gidiş gelişleri öğrenmeye çalışacaklardır. Bargiri Komitesi, Bargıri ve Ernes şehirlerini ele geçirip Erciş tarafından Van ve Saray yolu kapatacaktır. Merkez Komiteleri, Celali, Milan ve Alega’da oturan aşiretlerin yardımı ile Ağrı-Beyazit bölgesini ele geçireceklerdir. 300 savaşçı Tündürek Dağına gönderilecek ve diğer kuvvetler, Bargıri savaşçıları ile birlikte Van ve Saray’ı tehdit edecek Van, Tarp, Başkale, Hakkari yöresindeki durumları öğrenerek haber göndereceklerdir. Erciş Komitesi yapabildiği kadar Merkez Komitelere yardım edecektir. Ademan aşireti reisi, Kaymakam İbrahim Ağa Hazretleri, Eli Bey, Mirza Ağa ve Resul Beye Zili ile Kotan ve Hese Sori aşiret liderleriyle haberleşecek ve birlikte 4 Temmuz 1930 Cuma günü Diyadin şehrine saldıracak ve Karaköse-Beyazit yolunu tümüyle tutacaklardır. Özellikle düşmanın Karaköse’deki kuvvetlerinin tüm faaliyetleri durdurulacak, Hamit Bey’e ulaşan yollar açılacak ve Tahir geçidi Kontrol altına alınacaktır. Belirttiğim bölgelerin ele geçirimlisinden sonra Erciş, Patnos ve Zilan Vadisi Komiteleri, kuvvetlerinin büyük bir kısmını Tutak, Malazgirt hattının arkasına, Bargıri Komitesi kuvvetlerini Erciş ve Norşat’a yığacaktır. 75 Genelkurmay’ın yeri Ağrı’dır. Savaşın durumu belli olunca, buraya bildirilecektir. 3.3.7. 1930 Yılı Ağrı Dağı Ayaklanmasının Başlaması Dönemin Türk Basınından edindiğimiz bilgilere göre, 1930 yılındaki Ağrı Ayaklanması 10 Haziran 1930 yılında İran’ın batı sınırındaki Maku’da hazırlanan ve Türkiye’de siyasi ve irticai bir ayaklanma harekatını başlatmak isteyen bir grubun Türkiye sınırına girmesi ve sınır bölgelerimizde sakin ve kendi işleriyle, güçleriyle meşgul köylüleri silahla tehdit ederek hükümete karşı itaatsizliğe ve ayaklanmaya zorlamasıyla başlamıştır. 10 Haziran’da İran’dan gelerek sınırımız dahilinde başlayan bu isyan 11,12 Haziran’da da devam etmiş; fakat 9. Kolordu Komutanı Salih Paşa’nın ve özellikle dönemin basınında demir kartallar olarak adlandırılan uçaklarımızın yerinde ve zamanında müdahalesi karşısında çaresiz kalan asiler amaçlarını gerçekleştiremeden, İran’a tekrar kaçmışlardır. Bu ilk olay başlangıçta Türk basınına bir çapulculuk hareketi olarak yansımışsa da, kısa sürede bunun siyasi maksatlı bir hadise olduğu anlaşılmıştır. Bu ilk olay 29 Haziran 1930 tarihli Vakit Gazetesi’nde “Ağrı hadisesinin aslı nedir? Başlığıyla verilmiş ve devamında: “Beyazıt 27 (A.A) – Gazetelerde intişar eden Ağrı vukuatı havadisinin aslı şudur: Bazı eşkıya çetelerinin fırsat buldukça İran’da teçhiz ve ihzar olunarak vakit vakit Ağrıya geldikleri ve hudut üzerindeki köylerin sürülerini İran’a sürmeye çalıştıkları malumdur. Bu çeteler Ağrı’da tayyarelerimiz tarafından 10 Haziran’dan itibaren bir iki gün ansızın yakalanıp bombalanmışlardır. Bunun üzerine eşkıya tekrar İran’a iltica etmiştir”.131 Olay 5 Temmuz 1930 tarihli Vakit Gazetesinde: “Mesele adi bir şekavet olmaktan çıkmış, siyasi bir renk almıştır.”başlığıyla verilmiş devamında: “… Ağrı Dağı hadisesi iptida alelade eşkıya çetelerinin soygunculuk maksadıyla silahsız köylere zaman zaman vuku bulan taarruzları kabilinden addedilmiş iken 131 Vakit, 29. Haziran 1930, s. 1 76 bahsettiğimiz telgraf üzerine işin daha başka olduğu meydana çıkmıştır. Filhakika ajansın tebliğinde şayanı dikkat iki nokta vardır: 1. Evvelemirde şark hudutlarımızdaki bazı köylere tasallut eden eşkıya Halikanlı Halit gibi İran aşiretlerine mensup kimselerden ibaret olup bunlar İran topraklarında hazırlanmakta ve silahlanmakta, ondan sonra hudutlarınıza sevk edilmektedir. Arkalarından kendilerine lazım olan yiyecek ve sair levazım da yine İran’ın garp hududundaki Maku’dan tedarik edilmek suretiyle gönderilmektedir. 2. Sonra İran topraklarında ihzar olunduktan sonra Türkiye hududuna sevk edilen silahlı şakilerin faaliyetleri buralarda yalnız çapulculuk yapmağa münhasır kalmamaktadır. Hududumuzdaki sakin ve kendi işleri ve güçleriyle meşgul köylüleri silahla tehdit ederek hükümete karşı itaatsizliğe ve isyana icbar edilmektedir. Bu suretle ölüm tehdidi altında isyana tahrik edilmiş köylüler şakilerden kurtulmak için Türk karakollarına iltica etmektedir…”132. İkinci olay ise 19-20 Haziran’da İran’ın Maku bölgesinde hazırlanan asi grubun Gevrişamyan ve Aşıgiran mıntıkasından hudutlarımıza girmesiyle başlamıştır. Bunların asıl amacı: Türk kuşatması altındaki Ağrı asilerine yardım etmek ve ayaklanma sahasını Diyarbakır’a kadar genişletmekti. Bu grup Ağrı bölgesindeki Türk askerini üzerine çekmek amacıyla Zeylan merkezli bir ayaklanma başlatmıştır. 3.3.7.1. Zeylan (Zilan) Ayaklanması: 20 Haziran – 10 Temmuz 1930 Zeylan, günümüzde Van iline bağlı bir ilçe olan Erciş’in 20 km kuzeyinde bulunan bir yerdir. Ayaklanma esnasında ise Erciş’e bağlı bir Bucaktı.133 19-20 Haziran’da Gevrişamyan ve Aşıgıran mıntıkasından hududumuza giren ve Körhüseyinoğulları (Memo, Nadir) ve Emin Paşa oğullarının idaresi altındaki 110 atlı kuvvetinde çetenin ayaklanma merkezi olan Zeylan’a gelmesi ve bu bölgedeki Haydaranlı aşireti, Kalkani grupları, Bekiran ve Ademan aşiretlerinin ve İran’ın Halikanlı aşiretlerinin de katılımıyla kısa sürede bunların sayısı 3000 silahlıyı bulmuştur. 132 133 Vakit, 5 Temmuz 1930, s.2 Selami Saygın, Yeni Şark Meselesi,Ülkü Yayınları, İstanbul , 2003, s.219 77 Dönemin Türk basınında verilen bilgilere göre bu asilerin maksatları şu idi: Erciş’i ele geçirmek buradan güneye ve batıya doğru ilerleyerek Diyarbakır’a kadar olan Doğu Vilayetlerinin ahalisini hükümet aleyhine ayaklandırarak büyük bir siyasi ayaklanma yaratmak ve Ağrı Dağı üzerinde pek sıkışık bir vaziyete düşmüş olan eşkıyaya yardım etmekti.134 Burada ortaya konulan amaç, İhsan Nuri’nin kitabında belirttiği, bizim de önceki sayfalarda verdiğimiz Hoybun merkezince verilen ayaklanma amacıyla aynıdır. Asiler yukarıdaki amaçları doğrultusunda Zeylan Nahiyesini ele geçirdikten sonra Muradiye, Beyazıt, Patnos ve Erciş merkezlerine taarruz etmiş;135 fakat, 24 Haziran’dan itibaren Salih Paşa’nın Komutasındaki 9. Kolorduya bağlı birlikler ve bölge halkından Keskoi aşiretinin de desteği ile askeri harekat karşısında asiler üzerine gidilmiş, 5 Temmuz’da şiddetlenen askeri harekat karşısında asiler Zeylan Deresine çekilmişlerdir. Ordu Birlikleri ve bölge halkı tarafından çembere alınan asiler tamamen yok edilmişlerdir. 10 Temmuz Perşembe günü akşam itibariyle tenkil harekatı sona ermiştir. Salih Paşa harekatı Karaköse’den (Ağrı) sevk ve idare etmiştir. Asilerin bir kısmı İran’a kaçmıştır.136 Olayın basına yansımasına örnek olarak 13 Temmuz 1930 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinin 1. sayfadan verdiği şu haber aynen aktarıyoruz: “Asiler 5 Günde İmha Edildi Hükümetin Tebliği Zeylan nahiyesindeki siyasi ve irticai kıyam hitam bulmuştur. İran’dan geçen çetelere karşı asker bulunmayan yerlerde Cumhuriyeti bizzat vatandaşlarımız müdafaa etti Ankara 12 (A.A.) Resmen tebliğ olunmuştur İran hududundan 20 Haziran’da geçen kuvvetli çetelerin faaliyeti ve tahriki ile Zeylan Nahiyesinde vukua gelen siyasi ve irticai mahiyetteki kıyam hadisesi hitam bulmuştur. Asiler, bu zaman zarfında Muradiye, Bayazıtağa, Patnos ve bilhassa Erciş merkezlerine taarruz etmişler ve kıtaat bulunmayan yerlerde bizzat ahali Cumhuriyeti müdafaa etmiştir. Erciş’in kahramanlığı zikre şayandır. 134 Vakit, 15 Temmuz 1930, s.1,2 Vakit, 13 Temmuz 1930, s.1 136 Vakit, 30 Haziran, 5 Temmuz, 13 Temmuz, 15 Temmuz, Cumhuriyet, 29 Haziran, 4 Temmuz, 13 Temmuz, 15 Temmuz. 135 78 Anlaşıldığına göre kıyamcılar jandarma ve askerin bulunmadığını zannettikleri ve aşiretlerinin rüesası İran’da bulunan bu mıntıkaya intihap etmişler ve bilhassa Erciş’i ele geçirerek kıyamı tevzi etmeği ümit etmişlerdir. Gerek İran ve Ağrı’daki ele başların ve gerek dahile girenlerin ifsatlarına halk Cumhuriyete sadakat ile mukabele ettiğinden tahrikat Zeylan nahiyesine münhasır kalmıştır. Kanun dinlemeyen asilerin kanuna itaatlerinin temini askeri kıtaata havale edilmesi zaruri bir hale geldiğinden tedip ve tenkil için kıtaat 5 Temmuz’da harekete başlamış ve 10 Temmuz akşamı asilerin tedip ve tenkilini hitama erdirmiştir. Hariçten ve dahilden olan asileri yekunu 1500’ü geçiyordu. İran’ın Halikanlı aşiretinden 20 kişi Erciş’te ve 60 kişi Zeylan’da maktuller arasında olduğu bildiriliyor. Pek çok rüesa ve eşkıya kamilen imha edilmiş ve tahmine göre çetelerin az efradı İran’a kaçabilmiştir.137 I. Umumi Müfettiş İbrahim Tali Bey ayaklanmanın bastırılmasının ardından bir beyanname yayınlamıştır. 1. Ağrı eteklerinde bulunan ve sık sık muti halka zararlar yapan eşkıya kuvvetli tayyare filomuzun bombardımanları ile Ağrı’nın karlı yamaçlarına tırmanmak suretiyle bir kısmı canlarını kurtarmıştır. 2. İran’da tertip ve teçhiz ettiği yüzden fazla atlı ile hududumuzdan girip Zeylan nahiye merkezine kadar ilerleyen, geçen sene arkadaşları tarafından Irak’ta katlolunan Kör Hüseyin oğulları ile enişteleri Yusuf Aptal ağa ve aveneleri jandarma karakolu ve seyyar bölüğümüze yaptığı baskında iki zabit ve dokuz neferimizi şehit etmiştir. Bu vakadan beş köy halkının eşkıyaya yardım ettiği anlaşıldı. Şimdiye kadar vatandaşlara devlet silahlarını kullanmaktan içtinap etmiştim. Bu müessif vaka’da eşkıyaya yardım edenlerin en şiddetli bir surette cezalandırılacakları şüphesizdir. 3.Umumi Müfettişlik mıntıkasında her tarafta bu hadisenin nefretle karşılandığına dair bir çok telgraflar almaktayım. 137 Cumhuriyet, 13 Temmuz 1930, s.4 79 4. Mesele hakkında hudutlar haricinden uydurulacak yalan ve yanlış rivayetlere adlanılmaması ve vatandaşlarının işleriyle meşgul olup çalışmalarını tavsiye ederim…138. Birinci Umumi Müfettiş İbrahim Tali Zeylan Ayaklanmasının bastırılmasından sonra bölgede tarama harekatı başlamıştı; fakat, bu sırada Güney (Irak) sınırımızda, Zeylan ayaklanmasındaki asilerle aynı amacı taşıyan ve Ağrı asilerine destek olmak için yeni bir ayaklanma başladı. 3.3.7.2. Oramar Ayaklanması ( 16 Temmuz – 10 Ekim 1930) Ayaklanmanın başladığı dönemde Oramar, Hakkari İlimize bağlı bir nahiye idi. Irak’ın Musul Vilayetinde oturan Şeyh Barzan idaresindeki 500 atlı 16 Temmuz’da hudutlarımızın içerisine girip Oramar’a saldırmıştır. Asilerin asıl amacı: Ağrı’daki operasyona katılan bir kısım kuvveti üzerine çekmek ve Kürtçülük lehine bölge halkını kışkırtmaktı.139 Buradaki ayaklanmayı bastırmakla 7. Kolordu Komutanlığına bağlı birlikler görevlendirilmiş ve Anadolu Ajansının haberine göre 10 Ağustos’ta asiler tekrar Irak’a kaçmışlardır.140 Bu bölgedeki şekavet hareketi 10 Ekime kadar aralıklarla sürmüş, bu tarihten sonra içteki asiler hükümete sığınmış, Irak’tan gelenler de Irak’a çekilmesiyle olay sona ermiştir. Sonuçta, Ağrı Ayaklanmasına paralel olarak çıkartılan 20 Haziran tarihli Zeylan Ayaklanması ile 16 Temmuz tarihli Oramar Ayaklanmasındaki amaç ile Ağrı asilerinin kumandanı firari İhsan Nuri’nin kitabında yazdığı ve Hoybun merkezince belirlenen Ağrı Ayaklanmasının amacı aynıdır. Bu da gerek İran’da hazırlanan Zeylan Ayaklanması, gerekse Irak’ta hazırlanan Oramar Ayaklanmasının Hoybun merkezince idare edildiğini göstermektedir. 138 Vakit, 29 Temmuz 1930, s.4 M. Abdülhaluk Çay, a.g.e., s. 342 140 Vakit, 11 Ağustos 1930, s.1 139 80 Eşkıyanın İran tarafında Maku’da hazırlanıp sınırımızı geçerek saldırılarda bulunması ve yine sıkıştığı zaman özellikle Ağrı Dağının üzerinden kolaylıkla İran’a kaçması Ağrı İran’da kalan kısmı Ayaklanmasının uzaması ve bastırılamamasının asıl sebebi idi. Bu nedenli bu durumun farkında olan hükümetimiz temmuz ayının başlarında dönemin İran sefiri Menduh Şevket Bey aracılıyla İran’a bir nota vermiştir. Bu durum Türk basına şu şekilde yansımıştır: “Bir Nota Verdik, Bizim sureti hususiye de aldığımız malumata göre, İran Hükümetinin eşkıyaya erzak ve silah vermek suretiyle açıktan açığa yapmaktan çekinmediği yardım keyfiyeti layıkıyla tespit edilmiş ve Türk efkarı umumiyesinin en geniş manası ile duyduğu infial ve asabiyete tercüman olan hükümetimiz, Tahran Hükümetine oradaki sefirimiz Memduh Şevket Bey vasıtası ile bir nota tevdi etmiştir. Çok ümit ve temenni etmek isteriz ki, tahran hükümeti, vaziyetin nezaket ve ehemmiyetini görmekte gecikmeyecek ve bu vaziyete nihayet verecek samimi tedbirler alacaktır. Şimdiki halde meselenin siyasi safhası bundan ibarettir”141. İran, Türkiye’nin bu notasına cevaben: Komşuluk ilişkilerinde çok samimi ve kardeşçe hareket ettiğini, hükümetimizin notamızda ileri sürdüğü tarizlerde haklı olmadığı, bu hadise ile hiçbir alakasının bulunmadığını iddia etmekte idi142. Bugünlerde Türkiye’yi meşgul eden bir diğer hususta Türkiye – İran hududunun yeniden bir düzenleme yapılması meselesi idi. Çünkü Ağrı Dağı Türkiyeİran ve Rus sınırı üzerinde idi. Özellikle Küçük Ağrı Dağının İran sınırında kalan kısmı (Aybey Dağları) asiler için bir noktasıydı. Bu nokta asilerin kaçışına uygun olduğu için asiler Türkiye’nin Doğu bölgesinde çıkardıkları ayaklanmalarda Ağrı Dağı üzerinden kolaylıkla İran’a kaçmakta idi. Bu durumun farkında olan hükümetimiz hem Ağrı Ayaklanmasının kökünden halledilmesi hem de gelecekte bu tip olayların önlenmesi için Aybey Dağlarının Türkiye sınırı içine alınmasını gerekli görüyordu. Bu maksatla temmuz ayının son günlerinde Türk Hükümeti sınır meselesinin çözümüm maksadıyla İran ile temasa geçmiş. İran elçimiz Memduh Şevket Bey istifa etmiş onun yerine İran ile sınır meselesini görüşmek ve halletmek 141 142 Cumhuriyet, 5 Temmuz 1930, s.1 Vakit, 29 Temmuz 1930, s.1 81 amacıyla daha önce Sofya sefirimiz olan Hüsrev (Gerede) İran sefiri olarak görevlendirilmiştir143. Bu durumun Türk Basınına yansımasına bir örnek verecek olursak: “ İran toprağında bulunan Aybey Dağlarının hududumuz dahiline geçirilmesi gerek bugünkü harekatın en kısa zamanda ikmalini temin ve gerekse yarınki hudut vaziyetini tarsin noktasında elzem görülmektedir. Aybey Dağlarına hakim olacak Türk süngüsü Ağrı’da mevcut asilerin İran’a kaçabilmelerine mani olabileceği gibi bundan sonra da Ağrı’nın İran toprağından gelecek usata bir merkez olmasına müsaade etmeyecektir.144 İran’ın asilere olan desteğinin sürmesi ve birinci notada değinilen hususlara gereken hassasiyetin göstermemesi üzerine İran’a Temmuz sonunda ikinci bir nota daha verilmiştir. Dönemin Türk Basınından edindiğimiz bilgilere göre: 27 Temmuz 1930 gecesi Dışişleri Bakanlığında, Başbakan İsmet İnönü’nün başkanlığında olağanüstü toplanan Bakanlar Kurulu, ayaklanmayı ve İran’ın vaziyetini görüşmüş ve birinci notaya İran’ın gereken cevabı vermemesi üzerine ikinci bir nota’nın verilmesi kararlaştırılmış ve bu nota tespit edilmiştir145. Bu ikinci notada hükümetimiz: Biri hudut boyundaki asilerin tedibi için müşterek hareket edilmesi ve diğeri hudutlarınızın müstakbel emniyetini temin maksadıyla tashihat ( düzeltme ) icrası (uygulaması) olmak üzere iki talepte bulunmuştur146. İran’ın bu ikinci notamıza cevabı: Anadolu Ajansının verdiği bilgiye göre şöyle idi: “ Anakara 10 (A.A) Tahran Büyükelçiliğimizden verilen İran’ın cevabi notasının hulasası (özeti) gelmiştir. Bu husule getirdiği intiba hudutta emniyet ve teşriki mesai imkanı vaat eder mahiyettedir147.” İran Hükümeti bu cevabi notası ile sınırda birlikte bir askeri operasyona yanaşmaz iken, işbirliğine taraftar olduğunu bildirmektedir. Bu dönemde Ağrı Dağındaki vaziyete bakacak olursak, Zeylan Ayaklanmasından sonra Çaldıran, Çubuklu, Saray, Muradiye (Van) havalisinde 143 Vakit, 22,24,26 Temmuz, s.1 Vakit, 22 Temmuz 1930, s. 2 145 Vakit, 29 Temmuz 1930, s.1 144 146 Cumhuriyet, 7 Ağustos 1930, s. 2 147 Cumhuriyet, 11 Ağustos 1930, s.1 82 tarama harekatına başlayan Salih Paşa Komutasındaki 9. Kolordu birlikleri 19 Temmuz’da bu bölgedeki tarama harekatını tamamen bitirmiştir. Bu münasebetle Salih Paşa, 9. Kolordu Komutanlarına, Ağrı Dağı haricinde sınırlarımız dahilinde tek bir asinin kalmadığı, hepsinin temizlendiğini bildirmiştir. Sınırlarımız dahilindeki bu temizlik harekatından sonra Salih Paşa asıl tenkil harekatının gerçekleştirileceği Ağrı Dağındaki operasyonu idare ve sevk etmek amacıyla, Beyazıt’a gelerek 20 Temmuz’da karargahını buraya kurmuş148 ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmiş olan 7 Eylül’deki taarruz gününe kadar ham Ağrı Dağı’nda 4000 m kadar çıkmış bulunan eşkıyanın kar yağmasından dolayı daha alçaklara inmesi ve buralarda mevzilenen askerlerimiz tarafından tamamen imhası için gereken hazırlıkları yapmakta idi. Bu süreçte uçaklarımız askerlerimizin henüz bulunmadığı yüksek kesimlerdeki eşkıyayı bombardımana tutarak mukavemet gücünü kırmaya çalışıyordu. Bu süreçte Türkiye hem basından hem de Hüsrev Bey’in hatıralarından öğrendiğimize göre, İran’ın II. Notamıza cevaben sınırda birlikte bir askeri harekata yanaşmaması üzerine, asilerin Ağrı Dağının İran’da kalan kesiminde İran’a kaçmasını engellemek amacıyla Küçük Ağrı ve Aybey Dağlarını işgale başlamıştır. Basında bu olay şu şekilde halka duyurulmuştur: “İran Hükümeti cevabi notasında hudutta birlikte askeri harekata yanaşmamakta; fakat beraber işbirliğine taraftar olduğunu bildirmekte idi. Bunun üzerine hükümetimiz dağın İran hududundaki kısmının ihatasını Kolordu Komutanına bildirmiştir. Aynı zamanda İran hükümetine yeni bir nota daha göndermiştir. Bu notada İran arazisinden sınırlarımıza giren aşiretlerin tenkili için harekata geçileceği, Küçük Ağrı ve Aybey Dağlarının harekatı kolaştırması için işgal edileceği haber verilmiştir”149. Hüsrev Gerede bu husustan hatıralarında şöyle bahsediyor: “ Harekat icabı kıtalarımız “Aybey Dağlarına” kadar ilerlemeye ve bu hattı işgale mecbur olduktan sonradır ki İranlılar bizim karargaha irtibat subayı göndermek ve kaçan eşkıya ve reislerinin silahlarını alarak enterne etmek suretiyle 148 149 Vakit, 19,20,21 Temmuz 1930, Vakit, 13 Ağustos 1930, s.4 83 bir nevi teşviki harekata razı edebilmiştim.150 Nitekim 7 Eylül tarihinde Süvari Tümeni tarafından Aybey Dağları işgal edilmiştir.151 Buradan da anlaşılacağı üzere İran, Türkiye’nin kararlı askeri ve siyasi girişimleri karşısında –bugün PKK’nın İran’daki uzantılarını vurduğu gibiTürkiye’nin yanında harekete geçmeye mecbur kalmış, sınır bölgesine asker sevk ederek buradaki asilerle mücadeleye başlamıştır. Bu durum 17 Ağustos 1930 tarihli Vakit Gazetesine şu şekilde yansımıştır: “ İran Harekata Geçti Hudutları dahiline kaçan eşkıyayı tenkile çalışıyor… İran Hükümeti ahiren hududumuzdan İran toprağına iltica etmiş olan Kürt eşkıyasının tedibine başlamıştır. Gelen haberlere göre İran Hükümeti şakileri tedip etmek üzere hudutlarda kuvvet tahdit etmiş ve harekata başlamıştır. İran hududuna geçen Halit Ağa bütün aşireti ile beraber İran askeri ile karşılaşmış ve çetin bir mücadele olmuş, mücadele İran askerinin muvaffakiyetiyle neticelenmiştir…”152 Bu dönemde dikkat çeken bir diğer olayda şu idi: Hoybun Cemiyeti, İran’ da hazırladığı asilerin Zeylan’da; Irak’ta hazırladığı asilerinde Oramar’da başarısızlığa uğradığını görünce yine Ağrı’daki asilere destek amacıyla yeni bir oyun sahneye koydu. Bu oyunun adı: Şaki Haco Ayaklanması idi. 3.3.7.3. Şaki Haco Ayaklanması ( Ağustos 1930 ) Haco, Suriye Kürtlerinden olup Hewarki aşiretine mensup Hoybun’un Kürt delegelerindendir Basından elde ettiğimiz bilgilere göre Ağustos ayının ilk günlerinde Suriye Kürtlerinden olan Haco, Halep istikametinden 60 atlı ile hududumuzdan Urfa üzerine geçmiş ve Urfa’ya bağlı hudut üzerindeki Habat Nahiyesini işgal etmiş, bu alanların hükümetle bağlantısını kesmek için telgraf ve telefon bağlantılarını kesmiş. Bölge halkını ayaklanmaya teşvik ederek, bir beyanname yayınlamıştır. Bu beyannameye göre: Haco, bu son ayaklanma harekatının ( Ağrı Ayaklanması) Türk gazetelerinde 150 Hüsrev Gerede, Siyasi Hatıralarım I İran Ağustos 1930- Haziran 1934, Vakit Basımevi, İstanbul , 1952, s.69 151 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.121 152 Vakit, 17 Ağustos 1930, s.1 84 bir irtica şeklinde gösterildiğini halbuki bunun Kürt İstiklalinin temin etmeye yönelik olduğunu ve bu yolda daima çalışacağını söylüyordu.153 Şekavet hareketinin bitimini Anadolu Ajansı kamuoyuna duyuruyordu: “Mardin 10.( A.A) :Birkaç gün evvel hududu tecavüzle Havah mıntıkasına giren Haco ve çetesi halkı isyana teşvik ederek bu yolda pek çok propagandalar yapmışlarsa da ahaliden kimse bunlara yüz vermemiş ve müfrezelerimizin tazyiki ve köylülerin mukavemetleri üzerine kaçıp tekrar Suriye hudutlarına geçmişlerdir.154 Yukarıda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere birkaç gün süren bu şekavet hareketi bölge halkından destek bulamamış ve ordumuzun hızlı ve etkin bir şekilde müdahalesi ile sınırlarımız dışına atılmıştır. 3.3.7.4. Ağrı Dağının Asilerden Temizlenmesi Buraya kadar verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere Türkiye Cumhuriyeti aldığı siyasi, idari ve askeri tedbirlerle Ağrı çevresini asilerden temizlemiş, asilerin kaçış noktalarını kapatmış, Ağrı Dağındaki eşkıyanın tedibi için gereken tüm hazırlıkları tamamlayıp 9. Kolordu birlikleri, Bakanlar Kurulunun 30 Mayıs 1930 tarihli kararı doğrultusunda 4 Eylül günü verilen harekat emrine göre yerlerini almışlar ve 7 Eylül 1930 sabahı fecirle beraber Ağrı’ya taarruz baskın tarzında başlamıştı. 7 Eylül Durumu: 9. Tümen, 6/7 Eylül gecesi Kopgel Dağını bir tabur, bir batarya, Mozalan Dağını ise takviyeli bir bölükle işgal etmiş, Tümen büyük kısmı ile de sıklet merkezi solunda olmak üzere fecirle beraber Kabak tepe ve güneyindeki sırtları takiben Eli ve Çevirme istikametine; 18. Hudut Taburu da emrindeki obüs bataryası ile Şıhlı köprüsünden geçerek Çevirme istikametinde taarruza başlamışlardı. Gece yapılan bu hareket baskın etkisini tamamen göstermiş ve Karasilyaf vadisinin kuzey ve doğu yamaçlarından itibaren eşkıyanın müteakip hatlardı göstermek istediği direnme süratle kırılarak birlikler Çevirme ve kuzeydoğusunda bulunan ve bu bölgenin kilit noktasını teşkil eden Kızıl Tepeler hattını zaptetmişti. 153 154 Cumhuriyet, Vakit, 7,8 Ağustos 1930 Vakit, 11 Ağustos 1930 s.2 85 400 – 500 kişi kadar tahmin edilen eşkıya ve bir kısım hayvan muhtelif gruplar halinde Çevirme ve Eli bölgelerinden doğuya doğru çekilmekte. Çekilen bu eşkıya grupları topçu ateşi ile takip edilmekte ve birlikler hava kuvvetleri desteğinde doğuya doğru taarruza devam etmekte idi. 3. Tümen, 62. Alaydan bir tabur ve bir batarya ile Hallaç batısındaki tepeyi işgal etmiş, aynı alaydan diğer bir taburla Hallaç ile Gerburan arasındaki bölgeyi Şıhlı suyu güneyinden örtmüş, alayın diğer kısımları ile Gürcübulak civarında. 18. Alayı ile de Gerburan civarında bulunmakta idi. Bu tümen cephesinde henüz eşkıya ile temas olmamıştı. Süvari Tümeni, herhangi bir direnme ile karşılaşmaksızın saat 03.45’te Aybey Dağlarını işgal ederek gereken istikametlerde keşif kollarının sürmüş ve bütün kuvvetleri ile Yukarı ve Aşağı Dikmen’lerin 3 km. batısındaki 2230 rakımlı tepede bulunmakta; Aralık Müfrezesi, Takaltı istikametinde direnme ile karşılaşmaksızın ilerlemekte ve halen Kırmızı tepenin 6 km. batısına varmış bulunmakta; Van Alayı, birer taburu ile Kayaburun ve Karaburun’da idi. Eşkıyanın kaçtığı belli olduğu takdirde bunları önlemek ve imha etmek üzere süvari tümeni o istikamete atılacak, 3. Tümen de Aybey Dağlarına sürülecekti. Bu tümene, bu gün Aybey Dağlarının Kozlu vadisine hakim sırtlarına hareketi için hazırlık emri verilmişti. Tündürek Bölgesinde henüz sükunet hüküm sürmekte, Tuzluca civarındaki Kamışlı Köyü hayvanlarını kaçıran eşkıya, Tuzluca ve Iğdır’dan gönderilen müfrezeler tarafından takip edilmekte idi.155 Genelkurmay Başkanlığı da aldığı raporlara dayanarak aynı gün (7 Eylül 1930) Başbakanlık , Dışişleri, çişleri, Milli Savunma Bakanlıkları ile 1. Genel Müfettişliğe şifre ile şu bilgiyi vermekte idi. “6/7 Eylül 1930 gecesi hazırlık mevzilerine yanaştırılan kıtalarımız bu gün ( 7 Eylül 1930) fecirle beraber Ağrı’daki eşkıyaya taarruza başlamıştır. Çevirme bölgesindeki eşkıya Kabak Tepeden ilerleyen grubumuz karşısında direnme teşebbüsünde bulunmuşlarsa da bu direniş taarruzumuzla kırılmış ve eşkıya muhtelif gruplar halinde güneye doğru kaçmaya başlamıştır. 155 Reşat Hallı, a.g.e., s.342-343 86 Ağrı kuzeyinde Aralık’tan ilerleyen müfrezemiz, direnme görmeksizin Takaltı istikametinde yürüyüşüne devam etmektedir. Bir kısım eşkıyanın İran arazisine kaçmasına engel olmak üzere süvari tümenimiz bu gün hudut üzerinde Aybey dağların işgal etmiş ve eşkıyanın o yönde İran’a giden çekilme yolları istikametini kapamıştır.156 Harekatın başlaması Türk Basınına şu şekilde yansımıştır: “Ankara 7 (A.A)- Ağrı asileri karşı kat’i tenkil hareketi bugün (7-9-1930’da) fecirle başlamıştır. Kabak Tepeden ilerleyen kıtaatımız Çevirme mıntıkasında ve müteakip hatlarda eşkıya tarafından tevkif edilmek istenilmiş ise de eşkıya kuvvetleri darbelerimiz karşısında perişan bir surette güneydoğuya firar etmektedir. Ağrı kuzeyinden ilerleyen kuvvetlerimiz bila mukavemet yürüyüşlerine devam ediyor. Ağrı güneyinde eşkıyanın İran’a doğru olan hattı ricatı kesilmiştir157. 8 Eylül Durumu: 9. Tümenin kerelikler (*) içinden Serdarbulak yolunu takiben ilerleyen sol yan kolu, karşılaştığı eşkıya direnişini her iki yandan kuşatarak tart etmek suretiyle yürüşüşüne devam ederek Mıh tepeyi işgal etmiş bulunuyordu. Mürettep 3. Tümen, Süvari Tümeninin daha kuzeyde yapacağı faaliyeti emniyete almak maksadı ile Aybey Dağları kuzeyine sürülmek suretiyle Küçük Ağrı ile Karnıyarık arasından doğuya doğru olan Kaçış istikametini kapatmış durumda; Bu cephe karşısındaki yoğun eşkıya grupları, topçu ateşimiz altında perişan bir halde kaçmakta; Süvari Tümeni cephesinde; Takaltı bölgesine sürülmüş olan 40. Süvari Alayımıza, firar teşebbüsünde bulunan eşkıyanın ateş açması üzerine derhal taarruza geçen bu alay karşısında eşkıya sekiz ölü vererek bütün eşyalarını bırakmak sureti ile Küçük Ağrı ile Büyük Ağrı arasına doğru kaçmakta; 156 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.121 Vakit; Cumhuriyet, 8 Eylül 1930, s.1, (*) Ağrı Dağı çevresinde volkanik örtü ile kaplı arızalı arazi. 157 87 Süvari Tümeni diğer kısımları ile Tosik tepesinin 4 km. kadar güneydoğusunda bulunmakta; Aralık Grubu, 8 Eylül sabahı fecirle beraber büyük kısmı ile Takaltı Dağı istikametinde, iki bölük kadar kuvveti ile de Ahuri istikametinde taarruza devam ederek bu mevkileri işgal etmiş; Velican’dan güneydoğuya giden yolu takiben kaçan eşkıya ve hayvan sürüleri çok şiddetli topçu ateşi altında önemli miktarda zayiata uğramış bulunmakta.158 Aynı gün ( 8 Eylül) Genelkurmay Başkanlığı da durumu İçişleri Bakanlığına şu suretle bildirmekte idi: “Ağrı eşkıyasına karşı taarruzumuz başarı ile devam etmektedir. Ağrı’nın en sarp ve eşkıyanın savunmasına en elverişli olan kısımları kıtalarımız tarafından işgal edilmiştir. Eşkıya daha önce birliklerimiz tarafından tutumlaş olan güneydoğu istikametinde perişan bir halde çekilmektedir ve zayiatı oldukça önemlidir. Ağrı kuzeyinden ilerleyen kuvvetlerimiz de asilerin mukavemetini kırarak Serdarbulak istikametinde ilerlemektedir. Bu taraftaki eşkıya güneye doğru kaçması başlamıştır. İran hududu bölgesinde, tenkil için ayrılan kıtaların toplanması devam etmektedir. Pek yakında bu bölgede de kesin bir tedip harekatına başlanacaktır159. 8 Eylül’de harekat basına şöyle yansımıştır: “Ankara, 8 ( A.A)-1: Ağrı eşkıyasına karşı taarruzumuz muvaffakiyetle devam etmektedir. Ağrının en sarp ve eşkıyanın müdafaasına fevkalade elverişli olan aksamı kıtaatımız tarafından işgal edilmiştir eşkıya daha evet kıtaatımız tarafından tutulmuş olan güneydoğu istikametinde perişan bir surette çekilmektedir. 2. Kuzeyden ilerleyen kuvvetli kıtaatımız da usatın mukavemetini kırarak Serdarbulak istikametinde ilerlemektedir. Bu taraftaki eşkıya da güneye doğru firara başlıyor. 3. Irak Hudut mıntıkasında tenkil için tahşit edilen kıtaatın toplanması devam etmektedir. Pek yakında bu mıntıkada da kat’i tedip hareketine başlanacaktır”160. 158 Reşat Hallı, a.g.e., s.344 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, s.122-123 160 Son Posta, 9 Eylül 1930, s.5 159 88 9 Eylül Durumu: 9. Kolordu 9 Eylül fecirle beraber verilen emre göre kurulmuş bulunan kuşatma çemberini daraltmak ve eşkıyayı imha etmek hareketine başlamış bulunuyordu. 9. Tümen, Büyük Ağrı’nın kuzeye dönük yamaçlarından Gomik kışlağına doğru uzanan sırtta tutunmak isteyen eşkıya artıklarına saat 13.30’dan beri taarruz etmekte ve Sultan Topu ile Gomik arasında bulunan süvari tümeni ile irtibat halinde bulunmakta; Kolordu, 9. Tümen karşısındaki düşmanın sol yanının kuşatılması için süvari tümenine, gerisine etkili olmak içinde Takaltı ve Ahuri bölgesinde bulunan Aralık grubuna emir vermiş bulunuyordu. Mürettep 3. Tümen, sıklet merkezi sağda olmak üzere saat 07.00’den itibaren sağ yan grubu ile Küçük Ağrı güneydoğusundaki sırtlardan Biçare istikametinde, Aybay Dağları kuzeyinde bulunan sol yan grubu ile de Karnıyarık istikametinde taarruza başlamış ve ilk hedef olarak Küçük Ağrı’nın güneye dönük en yüksek tepeler hattının saat 11.00 sıralarında işgal ederek karşısındaki eşkıyaya taarruza devamla 100’den fazla ölü verdirmek suretiyle imha hareketine devam etmekte; Süvari Tümeni, üç alayı ve bataryası ile Takaltı – Sultan Topu hattına harekat etmekte ve bir alayı ile de Tojik Tepesi – 3. Tümen sağ yanı arasında bulunmakta; 9 Eylül saat 16.00 sıralarındaki durumu göre: Eşkıya, büyük kısmının sağ yanının Büyük Ağrı Dağının kuzeydoğu yamaçlarında 4000 metre yüksekliğindeki arazi parçasına dayamak suretliyle güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan derin bir vadinin yamaçlarında ümitsiz bir halde, diğer bütün önemli kısımları ile de bu vadi içinde bulunmakta; bu son eşkıya artıklarının da Süvari Tümeni, Aralık Grubu ve 9. Tümenle tamamen çevrilerek imhasına çalışılmakta idi 161. 10 Eylül Durumu: 9. Kolordu, 10 Eylül 1930 günü Genelkurmay Başkanlığına sunduğu ön raporda: 161 Reşat Hallı, a.g.e., s.245,246 89 Eşkıyanın direndiği en son hattın kilit noktasını teşkil eden Büyük Ağrı’nın kuzeydoğu yamaçlarındaki 4000 rakımlı tepenin saat 17.00’de zapt edildiğini… bildiriyordu162. Genelkurmay Başkanlığı da, aynı gün ( 10 Eylül ) yayınladığı tebliğde: “Harekat sahasında yüzlerce ölü terk eden eşkıyanın Büyük Ağrı yamaçlarında her taraftan sarıldığını ve kuşatma çemberimizin daha ziyade daraltıldığını ve eşkıya direnişinin kırılmak üzere olduğunu… bildirmekte idi”163. 10 Eylül durumunun basına yansıması: “Ankara, 10 (A.A)- Harekat sahasında yüzlerce maktul terk eden eşkıya büyük Ağrı yamaçlarında her taraftan kuşatılmış ve ihata çemberimiz daha ziyade daraltılmıştır. Eşkıyanın mukavemeti kırılmak üzeredir”164. 11 Eylül Durumu: 9. Tümen, zapt ettiği eşkıya mevzilerinde yeni taarruz hazırlıkları ile meşgul; 3. Tümen, Büyük Ağrı zirvesinden Takaltı istikametinde uzanan tepeler hattını eşkıyanın direnmesine rağmen zapt etmiş; Süvari Tümeni, iki alayı cephede ve iki alayı ihtiyatta olmak üzere eşkıyanın sol yanına etkili olacak şekilde harekata katılmış; Aralık Grubu, 9. ve 3. Tümenler karşısından çekilen eşkıya büyük kısmının karşı taarruzuna uğrayarak ilkin Ahuri deresi doğusuna çekilmişse de açılan topçu ateşi ile eşkıyanın taarruzu durdurulmuş ve fakat meydana gelen boşluktan yararlanan eşkıya, gruplar halinde Ahuri bölgesinden Kızıl Tepe istikametinde kaçmaya yeltendiği sırada, Süvari Tümenin ihtiyatta bulundurduğu tugay Ahuri istikametine gönderilerek tümen cephesinde sadece bir alay bırakılmak suretiyle süvari tümeni Ahuri bölgesinde toplanmış oldu. Ahuri bölgesinden kaçmak isteyen eşkıya tekrar geri döndüğü için kuşatma çemberi tamamlanmış oluyordu. Eşkıyanın kurtuluş çaresi kalmamıştı. Zira, kuşatma çemberine girmiş bulunan bu eşkıyanın Ahuri’nin daha kuzeyinden Kopgel istikametine kaçması, arazi durumu bakımından olanaksızdı 165. 162 Reşat Hallı. a.g.e., s.246 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.125 164 Vakit, 11 Eylül 1930, s.1 165 Reşat Hallı, a.g.e., s.346,347 163 90 Daha önceki sayfalarda İhsan Nuri’nin Ahuri üzerinden İran’a kaçtığını söylemiştik. Yukarıda verdiğimiz bilgiden anlaşılacağı üzere muhtemel ki bu kaçış tarihi 11 Eylül 1930’dur. 11 Eylül durumunun basına yansıması: “Ankara, 11 (A.A)- Ağrı Dağının batı, güney ve doğusu tamamıyla eşkıyadan arındırılmıştır. Yalnız Büyük Ağrının kuzeydoğudaki karlık ve kayalıklara iltica ve istinat ederek nevmidane mukavemet etmek isteyen son eşkıya kütlesi her taraftan kuşatılmıştır. 10-9-930 günü bu eşkıyaya karşı yapılan taarruzlarımız da muvaffakiyetle neticelenerek eşkıya mevzi kilidi mesafesinde bulunan dört bin rakımındaki karlı dağlar da kıtaatımız eline geçmiş ve eşkıyaya fek ağız zayiata uğratmıştır166. 12 Eylül Durumu: 12 Eylül sabahından itibaren taarruza devam eden 9. Tümen, eşkıyayı tutunduğu mevziden tart ve takip ederek Gomik kışlağının 2 km. kuzeyinden dereye kadar ilerledi. Tümenin bu taarruzu karşısında perişan bir surette kaçmak zorunda kalan eşkıya, ellerindeki makineli tüfekleri dahi kullanamadılar. Kuzey yönünde kaçan yoğun eşkıya sürüleri Sayakof membasına doğru sürüldüler. Eşkıya sıklet merkezinin Ahuri bölgesinde bulunan süvari tümeni sağ yanı karşısında toplandığı tespit edildiğinden 9. Tümen sağ yanında ve Gomik kışlağı batısında bulunan 3. Tümenin, bu bölgede yeteri kadar kuvvet bırakarak Ahuri bölgesinde süvari tümeni gerisine intikali emredilmişti167. Genelkurmay Başkanlığı 12 Eylül’de yayınladığı tebliğde: “Ağrı Dağının batısı, güney ve doğusu tamamen eşkıyadan arınmıştır. Yalnız Büyük Ağrı’nın kuzeydoğusundaki karlık ve kayalıklara sığınarak ve dayanarak ümitsizlik içinde direnmek isteyen son eşkıya kitlesi de her taraftan kuşatılmıştır. 10 Eylül günü bu eşkıyaya karşı yapılan taarruz başarı ile sonuçlanarak, eşkıya mevzilerinin kilit noktası olan 4000 rakımlı karlı dağlar da kıtalarımızın eline geçmiş ve eşkıya pek ağır zayiata uğratılmıştır…” demekte idi168. 12 Eylül durumunun basına yansıması: “Ankara, 12 (A.A)- Büyük Ağrı mıntıkasında mahsur vaziyette bulunan eşkıyanın kurtulmak üzere yaptığı bütün 166 Vakit, 12 Eylül 1930, s.2 Reşat Hallı, a.g.e., s.347 168 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s.347 167 91 teşebbüsler akim kalmaktadır. Son mukavemetleri de kırılmak üzeredir. Ağrı’daki belli başlı asi reislerinin de bunlar içinde bulunduğu tahakkuk etmiştir. Kara ve Hava kıtaatımızın gösterdikleri gayret ve kahramanlık takdirin fevkindedir169. 13 Eylül Durumu Bugün kolorduya bağlı birlikler ciddi bir mukavemetle karşılaşmamışlar. Sadece Süvari Tümeni bölgesinde karşılaştığı eşkıya ile yapılan muharebe sonucunda 150 asiyi imha etmiştir.Aralık Grubu da bölgesinde rastladığı perakende eşkıyayı imha etmiştir. 13 Eylül durumu basına şu şekilde yansımıştır: “Ankara, 13 (A.A)- 13-9-1930 Büyük Ağrı’da en sarp ve geçilmesi çok müşkül bir mıntıkaya tahassun eden eşkıyaya karşı dağ kıtaatımız Büyük Ağrı’nın zirvesindeki cümudiyelere tırmanarak eşkıyaya pek ağıt zayiat verdirmişlerdir. Eşkıya bakiyesi iltica ettikleri bu sarp mıntıkada barınmaya nevmidane uğraşıyorlar170. 14 Eylül Durumu: 14 Eylül’de Kolorduya bağlı birlikler buğünü bölgedeki eşkıya artıklarını temizlemekle geçirmişler. Aynı gün ( 14 Eylül 1930) Genelkurmay Başkanlığının yayınladığı tebliğde : “ Ağrı Tedip Harekatı, eşkıyanın kesin yenilgisi ile son bulmuş ve bir hayli reis öldürülmüştür. Dağılan eşkıya artıkları ile kaçarken bıraktıkları eşya ve hayvanları ve mağaralarda, sarp yerlerde gizlenmiş olan perakendeleri toplamak üzere tertip edilen müfrezeler tarama işi ile meşguldür. Harekat sana erdiğinden bundan sonra tebliğ verilmeyecektir…”denmekte idi171. O günlerde İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa da, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı şu mesajla tebrik etmekte idi: “Doğu sınırlarımızda genel asayişi ve milli birliği bozmak isteyen şaki ve asileri imha edenleri takdir ve tebrik ederim. Harekatı her zamanki yüksek vukuf ve liyakatle yürüten Genelkurmayınıza ve kuvvetlerin sevk ve idaresinde gösterdikleri 169 Vakit, 13 Eylül 1930, s.1 Vakit, 14 Eylül 1930, s.1 171 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, a.g.e., s. 128 170 92 başarıdan dolayı Kolordu Komutanından kurmay heyetine, harekata katılan komutanlarla subaylarına ve erlere teşekkürlerimin iblağını rica ederim.” 16 Eylül 1930’da bu mesaj harekatla ilgili birliklere ulaştırılmış bulunuyordu172. 14 Eylül durumu basına şu şekilde yansımıştır: “Ankara, 14 (A.A)- Ağrı tedip harekatı, eşkıyanın inhizamı katisiyle hitam bulmuş ve bir hayli rüesa maktul olmuştur. Dağıtılan eşkıya bakiyesi metrukatı ve mağaralarda, sarp yerlerde gizlenmiş olan perakendeleri toplamak üzere tertip edilen müfrezeler tarama ameliyatile meşguldür. Harekat hitama ermiştir173. Böylece, 10 Haziran’da İran üzerinden giren eşkıya karşı başlatılan askeri harekat halkında desteğiyle de 7 Eylül’den itibaren Ağrı üzerinde yoğunlaşmış ve 14 Eylül’de Ağrı Dağındaki eşkıyanın yok edilmesi ile sona ermiştir. İsyanın ele başı İhsan Nuri, İbrahim Haso Telli ve Taşnak temsilcisi Vahan … Türk ordusunun bu başarısı üzerine kandırdıkları binlerce vatandaşımızı bırakarak Ahuri üzerinden 11 Eylül’de İran’a kaçmışlardır. Peki, ayaklanmanın ele başı ve kendisine Ağrı Kuvvetleri Kumandanı diye adlandıran, amacının Türkiye topraklarında bir Kürt Devleti kurmak olduğunu ve Türk Hükümetinin ve ordusunun bunu engelleyemeyeceğini Ağrı Dağı İsyanı adlı kitabinde iddia eden firari Yüzbaşı İhsan Nuri Türk ordusunun bu muazzam taarruzu karşısındaki yorumu ne idi: “Kürtlerin hücumu başlamıştı, fakat ne fayda denizde sıkılan bir mermi, nasıl su dalgalarına çarpıp bir daha geri gelmez ve suya yem olursa bizim de durumumuz öyle idi” diyor. Yenilginin sebebini ise şöyle açıklıyor: “Ağrı’nın yenilgisi, Türk Devletinin kuvvetlerinin fazlalığı, silah bakımından üstünlüğü, örgütlü yapısı ve Ağrı’ya gelebilecek yardımların yollarının Türk güçleri tarafından engellenmesi sayesinde oldu”174. Keşke bu vatan haini bu gerçeği 1930 yılının sonunda değil de 1927’de Ağrı’ya geldiği ve temiz ruhlu vatandaşlarımızın ruhlarında bir iblis gibi çalışıp onları devletine, milletine karşı ayaklandırmadın önce anlayabilseydi böyle acı bir olay tarihin sayfalarında asla yer almayacaktı. İçteki ve dıştaki düşmanlarımızın bu 172 Reşat Hallı, a.g.e., s.349,350 Cumhuriyet, Vakit, Son Posta…, 15 Eylül 1930, s.1 174 İhsan Nuri, a.g.e., s. 81,95 173 93 eylemlerinde başarılı olamadılar. Çünkü, Türkiye’de Türk ile Kürt arasında yalnız bir kelime farkı olup tarih, din, adet ve kardeşlik itibari ile birbirini diğerinden ayırmak güç olduğu için başarılı olamadılar. I. Genel Müfettiş İbrahim Tali Bey Ayaklanmanın bastırılmasının ardından Doğu Halkına hitaben bir beyanname yayınlamıştır: “Türk Cumhuriyetinin gün geçtikçe kudret ve şevketinin arttığını görerek ümit ve emellerinde aldandıklarını anlayan ve şaşıran düşmanlar, son zamanlarda yeni bir çareyi daha tecrübeye kalkıştılar: Türk vatandaşını devlet aleyhine ayaklandırmaya ve kanuna karşı silah kullanmaya teşvik ile iğfal etmek, bu maksat için Türklerin candan hasmı olan Taşnak Ermenileri Paris’te toplandılar ve Kürt emeline hadim gibi göstermek istedikleri Hoybun cemiyetini yaptılar. Bu cemiyet, millet ve devletimizin hasmı canı olan Taşnak Ermenilerin cemiyetidir. Halkımızı ikaz etmeyi milli bir vazife bilirim. Geçen yaz hudutlarda, bu cemiyet kahraman ordumuzun süngüsü ile kayık olduğu parlak cevabı alırken dahilindeki halkın vakarı karşısında sukutu hayale uğradı. Vatandaşlarım, 4 sene evvel iğfale kapılmak sureti ile hudutlar haricine giderek düşmanların emellerini sezen ve memleketi sevenler, vatanlarına döndüler. Şimdi hepsi, hürriyet ve saadet içinde çalışıyorlar. Kanuna riayet eden her namuslu vatandaş, Türk topraklarında hürriyetin en geniş himayesine mahzar olarak, kanunun mutlak siyasetinde yaşar. Vatandaşlarım, Hoybuncular, memleketimizden giden Nasturileri de kendilerine alet etmektedirler. Bunlar menfaatini namusunun üzerinde tutan sahtekarları alet ederek, vicdanını satan eski tekke şeyhlerini tavsit ederek bin bir türlü vasıtaları ile aramıza girmek ve dini ileri sürerek hain düşüncelerinde her birinizden istifade etmek isteyecektir. Bunların cenup hudutlarının pek yakınına kadar sokulmuş şeyh kıyafetinde yabancı emelleri telkine çalışan adamlarını tanıyoruz. Vatandaşların iş ve güçleri ile meşgul olarak ailelerinin hayatlarına bir kat daha refah temin etmelerini diler, daima Türk Cumhuriyetinin kanun, nizam ve talimatnamelerine itaat tavsiye ederim175. 175 Cumhuriyet, 13 Şubat 1931, s. 4 94 Birinci Genel Müfettiş İbrahim Tali 3.3.8. Ağrı Ayaklanmalarında Yabancı Parmağı 3.3.8.1. İngiltere İngiltere, 1926 yılında Musul’u almasına rağmen bölgedeki hakimiyetini pekiştirmek ve Türkiye’nin tekrar Irak ile ilgilenmesini önlemek amacıyla başta Irak olmak üzere bölgedeki Kürt aşiretleri ile yakından ilgilenmeye devam etmiş, daha önce belirtildiği gibi Hoybun Cemiyetinin kuruluşuna yardımcı olmuştur. Cemiyetin faal üyesi ve Ağrı Ayaklanmalarının elebaşı İhsan Nuri’nin 1924 yılında Türkiye’den kaçarak Irak’a dolayısıyla İngilizlere sığınması, daha sonra 1930 yılında çıkan Ağrı Ayaklanması sırasında İngiltere’nin kontrolündeki Barzani Kürtlerinin Irak sınırını geçerek Türkiye’ye saldırmaları da dikkate alınırsa İngiltere’nin bölgedeki gelişmelerle yakından ilgilendiğini ve en azından Türkiye’ye karşı yönlendirmeler yaptığını göstermektedir.176 İngilizlerin bu ayaklanmalardaki maksatlarını gösterir bir diğer belgede: 9.4.1931 tarihli I. Umumi Müfettişlikten alınan ve 12.4.1931 tarihinde Dahiliye Vekaletinden Başvekalete yazılan rapora göre: “İngilizlerin maksadı Hakkari Vilayeti ile Cizre’de dahil olmak üzere Irak Kürtleri hakimiyeti altında Irak ile Türkiye arasında bir Kürt Hükümeti teşkil etmektir. Bu maksatla Şeyh Mahmut Prens ilan edileceği, Barzan Şeyhinin emri altına verecekleri haber verilmektedir”177. Dönemin Alman ve Sovyet basınına bakıldığında ayaklanmaların İngilizlerin oyunu olduğu yazılmakta: ayaklanmaya ilişkin olarak Almanya’da yayınlanan “Glarus – Zeitung adlı gazetenin 21 Ekim 1930 tarihli nüshasında çıkan uzun bir makalede şu maddeler yer almaktadır: 178 176 Yusuf Sarınay, a.g.m., s. 226 BCA: (030.10.115.796.20) 178 Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Gurubu, “ Taşnak – Hoybun”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Mayıs 1986, sayı. 15, s. 77 177 95 1. Kürtler İngiliz ajan ve memurları tarafından özendirilerek, para ve silah yardımlarıyla ve ümitlerle donatıldılar. 2. Ağrı olaylarında İngiliz dışişlerinin emirleri ve yönlendirmesiyle harekete geçen İngiliz basını Milletler Cemiyetince el konulmasını, müdahale edilmesini istediler. 3. İranlılar, Ağrı harekatının başlangıcında eşkıyalara çok yardım ve kolaylıklar gösterdiler. 4. İngilizler Türkiye’ye yönelmiş Kürt Harekatından şunları beklemektedirler: a. Türkiye ile Rusya arasında bir “Eta Tampon” ( Tampon bölge – tampon devlet) sokarak Bolşevikleri tecrit etmek, yayılmalarını önlemek, b. Küçük ve devamlı muharebeler ve çatışmalarla Türkiye’ye iktisaden zayıf bırakmak ve kendilerine muhtaç kılmak, c. Türkiye’ye her hususta güçsüz bırakarak, harpten önceki borçlarını ödemek hususunda zorluk çekmesini sağlamak ve bu yolla onun uysallığını gerçekleştirmek, İngiltere ile uyuşmanın daha ucuz olacağına Türk Hükümetini inandırmak. 5. İngiltere’nin dış siyasetinde Asya petrollerinin, birinci derecede önemli yeri vardır. Bütün Ortadoğu petrollerinin kendi ellerinde bulunmasını veya kendi hakimiyetlerinin altında işletilmesini isterler ve bunun için hiçbir girişimden ve faaliyetten geri durmazlar. Nitekim, Musul meselesinde de Kürtlerin milli ve dini hislerini tahrik ederek bunları kullandılar. Ordudan kaçan Türk subayları da İngilizlerin bu faaliyetlerine kolaylık sağladı. 6. Kürtlere Hoçkiz makineli tüfekleri ve yeni İngiliz tüfekleri verdiler. Zavallı Kürtleri ateşe sürerek, kendi hesaplarına Kürt kanı dökülmesini sağladılar.” Sonuçta, İngiltere Musul meselesini kendi lehine halletmesine rağmen, bölgede giderek güçlenen Türkiye’nin Irak ile ilgilenmesini engellemek ve Türkiye’yi mali açıdan kendisine bağımlı hale getirmek ve Sovyetlerin yayılmasını engellemek amacıyla tampon bir Kürt Devleti kurmak vs. amaçları doğrultusunda her vakit maşa olarak kullanmaya alıştığı bölücü Kürtlerin örgütlenmesine yardımcı olmuş, çıkan ayaklanmada başta silah olmak üzere her türlü yardımda bulunmuştur. 96 3.3.8.2. Fransa Bu dönemde Fransa ile Türkiye arasında Hatay meselesi bulunmaktaydı. İşte bu sebepten Fransa, İngiltere’nin Musul meselesini çözmek için kullandığı yöntemi kullanarak Hatay meselesini kendi lehine çözmek amacıyla Türkiye’ye yönelik her türlü bölücü hareketi desteklemiştir. Türkiye’nin Hatay konusuyla ilgilenmesi karşısında Fransa, Türkiye’ye karşı Kürt ve Ermeni kartını oynamaktan çekinmemiş ve Hoybun’un faaliyetlerini desteklemiştir. 12.4.1931 tarihli Dahiliye Vekaletinden Başvekalete gönderilen rapor Fransa’nın Türkiye’ye yönelik bölücü faaliyetlerini açıkça göstermektedir. “ Papazyan Fransızlardan on milyon frank aldığına dair haberi Musul’da bulunan Leon Paşa’ya bildirdiği, bu para Ağrı, Barzan, Mutki, Cizre mıntıkasına tahsis edilerek silah ve cephane teminine sarf edileceğine179” değinilmektedir. Suriye’nin Ağrı Ayaklanmasındaki etkisini gösteren bir diğer kanıt ise, Ağustos 1930 yılının başlarında Halep Kürtlerinden Haco’nun güney sınırlarımızda başlaştığı kısa süreli ayaklanma gösterilebilir. Fransa’nın Ağrı Ayaklanmalarını desteklemesinin bir diğer sebebi ise, Suriyelilerin Türklere karşı gittikçe artan temayülü ve günün birinde bu iki milletin ittifakı idi. Fransa’nın bu korkusunda haklı olduğunu dönemin Suriye basını ortaya koymaktadır. Şam’da çıkan “Elkabis” gazetesi 12-8-1930 tarihli nüshasında şöyle diyordu: “Ecnebi vaatlerine aldanarak, Türkiye aleyhinde ayaklananların hali meydandadır. Bunlar bizim Türkiye’den büsbütün ayırmak için istismarcılar SuriyeTürkiye hududuna Ermeni unsuru yığıyorlar; fakat bu iki millet er geç ittifak edecektir.” 180 Sonuçta, Fransa gerek Hatay meselesini kendi lehine halletmek; gerekse Türkiye’nin Suriye ile ilgilenmesini engellemek için Hoybun Cemiyetinin Suriye ve Lübnan hatta Paris’te örgütlenmesinde yardımcı olmuş ve sadece Ağrı’da değil Türkiye dahilinde çıkacak her türlü bölücü faaliyeti desteklemekten geri durmamıştır. 179 180 BCA: (030.10.115.796.20) Taşnak – Hoybun, a.g.e., s. 3,4 97 3.3.8.3. İran Fransa ve İngiltere gibi kendi çıkarları doğrultusunda Ağrı Ayaklanmalarını destekleyen bir diğer ülkede İran olmuştur. Ayaklanma durumunu anlatırken 1926 ve sonraki yıllarda da olduğu gibi 1930 yılındaki ayaklanmalarda da asilerin İran’dan hududumuza girdiğini, bu asilerin İran’ın Maku kentinde hazırlandığını ve yine Türkiye tarafında bunlar üzerine düzenlenen hareketlerde özellikle Ağrı Dağının İran kesiminden kolayca İran’a geçtiklerini, İran’ın ise bunların durdurulması konusunda uzun süre sessiz kaldığı hatta desteklediğini yazmıştık, İran’ın Ağrı Ayaklanmalarına verdiği desteğin bir diğer kanıtı da Hoybun Bildirilerinde İran’ın dost devlet olarak anılmasıdır. Peki neden İran Ağrı ayaklanmalarını destekledi ve neden İran sınırını geçerek İran’a sığınan isyancılara engel olmadı? Çünkü 1925 yılında İran ordusunda çavuşluktan subaylığa yükselmiş olan Rıza Pehlevi, İngiliz entelijans servisinin yardımı ile İran Tahtında bulunan Türk Kaçar hanedanına karşı isyan edip, bu büyük Türk hanedanının bütün ailesini hunharca katlederek, İran tahtını işgal etmişti. Şah Pehleve bu yardıma karşılık İngiliz emperyalistlerinin Türk Kaçar Hükümdarı’ndan alamadıkları İran petrol imtiyazını, kolaylıkla bunlara vermişti. Bu şekilde de Yahudi Detering’in Royal-Dutch Shell petrol tröstü, İran’daki petrol hakimiyetini sağlamıştı. Türk düşmanı Acem Rıza Pehlevi’nin Türk Kaçar ailesine karşı giriştiği bu zalimane katliamı, İran’daki 14 milyonluk Türk boy ve oymaklarından bir çoklarının ki özellikle, Kaşgailer, İlhanizadeler, Karakalpaklar, Azeri Türklerinin tepkisine yol açmıştı. Yapılan bu hainliğin intikamını almak için hazırlıklar yapılırken, bu arada Türklüğün yabancı emperyalizmine boyun eğemeyeceği düşüncesiyle de Türk milliyetçiliği İran’da hızla gelişmekteydi. İşte İran, Avrupalı kapitalist ve komünist emperyalistlerin teşkilatlandırıp kurdukları “Hoybun” ile de yakından ilgilenip Kurmançları, “İran Nijad Mektebi” teorisi ile kendilerinin Ari olduğunu ileri sürerek kandırıp, gerçek din ve ırk kardeşleri Türkiye ve İran Türklerine karşı kullanmak ve bu şekilde de İran’daki 98 Türkçülük akımının tesirini azaltma ve Türkiye ile irtibatını kesmek için büyük girişimlere karar verir.181 1931 yılında Ankara Ticaret Odası tarafından bastırılan “Taşnak – Hoybun” adlı kitapçık yukarıdaki açıklamalara benzer şekilde İran’ın Ağrı Ayaklanmalarını desteklemekteki amacını şu şekilde belirtmektedir: “…Kürtlere karşı himaye kar görünmek, İran aşiretlerini bizimle meşgul ederek İran dahilinde eksik olmayan aşiret hücumlarından biraz nefes almak ve bilhassa İran Azerbaycan’ında kuvvetlenmekte olan Türklük cereyanlarının Türkiye ile irtibatını kesmek İranlılar için çok faydalı neticeler demekti182 Dönemin Türk basınında, İran’ın asilere verdiği destek geniş yer almış ve İran bu desteğinden dolayı çok sert eleştirilmiştir. Örnek olması bakımından İran ile ilgili basında yer alan manşetlere yer vermek istiyorum: “İran, şakilere açıktan açığa yardım ederek silah ve erzak vermektedir.” Cumhuriyet, 4 Temmuz 1930 İran’da teçhiz ve izhar olunan Kürt eşkıyası hududumuza tecavüz etmişler, tenkil olunmuşlardır” Cumhuriyet, 29 Haziran 1930 “İran bize dost mu; düşman mı” Vakit, 5 Temmuz 1930 “Türk-İran dostluğu tehlikede” Vakit, 7 Temmuz 1930 “İran mesuldür” Vakit, 8 Temmuz 1930 “İran’daki Kürtler Türkiye’deki asi Kürtlere yardım ediyorlar, İran bunları kontrol edemiyor.” Vakit, 22 Ağustos 1930 Fakat, daha önceki sayfalarda yazıldığı üzere, Türkiye’nin kararlı askeri, siyasi tavrı ve İran’a olaylarla ilgisi dolaysıyla verdiği 3 sert içerikli nota ile Türkiye’nin Ağrı Dağı’nın İran kısmında kalan kesimini asilerin kaçmasını engellemek amacıyla işgal etmesi üzerine ülkemizin bu sert tutumundan zarar göreceğini anlayan İran göstermelikte olsa Ağustos ayının ortalarından itibaren devletimizin yanında yer almaya, hatta sınırımıza asker göndererek, sınırın kendi tarafındaki aşiretlerle mücadeleye başlamıştır. 181 Mahmut Rişvanoğlu, Doğu Emperyalizmi ve Aşiretler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992, s.331,332 182 Taşnak – Hoybun, a.g.e., s.24,25 99 3.3.8.4. Sovyet Rusya Rusya, Ağrı Ayaklanmalarında kendi çıkarları dolayısı ile Türkiye’nin yanında yer almıştı. Bunun ise iki temel sebebi vardı. Bunlardan biricisi: Kürt Ayaklanmasını İngiliz emperyalizminin bir oyunu olarak görmesi, diğeri de, Kürtlere destek veren Taşnak Ermenilerinin Batı yanlısı politika izlemesidir. Bu dönemde basından anlaşıldığı üzere Rusya, Kürt asilere karşı sınırlarını kapatmış, hatta Rus sınır komutanı, sınır komutanımıza Türkiye’ye askeri yardım etme konusunda hükümetinden emir aldığını bildirmiştir.183 Bunun yanı sıra Ruslar, Ağrı ayaklanmasında önemli rol oynayan Ağrı’daki Taşnak temsilcisi Ardeşir Muratyan’ı (Zilan) tutuklayarak önce Erivan’a götürüp oradan da Tiflis’te hapse atmışlardır.184 Dönemin Rus basını da, İngilizlerin, Rusya’ya karşı Türkiye’nin doğusunda bir tampon bölge oluşturmak için Ağrı Ayaklanmasını çıkarttığını ve İngilizlerin Kürt asileri İngiliz makineli tüfekleri ve son model tabancalarıyla silahlandırdığını, hatta ünlü İngiliz casusu Lawrence’in Maku’ya gelip, Kürtleri örgütlediği yazmaktadır.185 Sonuç olarak, Sovyet Rusya kendi çıkarları gereği de olsa bölücü Kürtlerin çıkardıkları bu ayaklanmalara sıcak bakmamış ve Türkiye’nin yanında bir politika izlemiştir. Ağrı Ayaklanmalarında yabancı parmağı konusunda, İngiltere, Fransa, İran ve Sovyet Rusya faktöründen ziyade ermeni faktörü dikkat çeker. Fakat, daha önceki bölümlerde yer verdiğimiz için bu konuya ayrıca burada değinilmeyecektir. 3.3.9. Ağrı Dağı Ayaklanmasının Dış Basına Yansıması Burada doğrudan doğruya dönemin dış basını incelenmemiş olup, o dönemde yazılmış kitaplar, yayınlanmış makaleler ve dönemin Türk basınına yansıyan haberlerden yararlanılmıştır. 183 Vakit, 19 Temmuz 1930 İhsan Nuri. a.g.e., s.54,55 185 M. Kalman, a.g.e., s.125,126 184 100 Ağrı Ayaklanması, dönemin dış basınında da geniş yer bulmuş, özellikle Arap basını Türkiye yanlısı yayınlar yapmışlardır. Çünkü, onlar biliyorlardı ki daha önce kendilerinin düştüğü Batı emperyalizminin tuzağında bugün Kürtler vardı. Avrupa basını ise daha çok Türkiye yanlısı ve İngilizleri suçlayan yayınlar yapmıştır. Bunlara örnek olarak aşağıdaki şu yayınları sunuyoruz: Şam’da çıkan Elkabis Gazetesi 12.8.1930 tarihli nüshasında şöyle diyordu: Ecnebi vaatlerine aldanarak Türkler aleyhinde kıyam edenlerin hali meydandadır. Bunlar biri Türkiye’den büsbütün ayırmak için istismarcılar SuriyeTürk hududuna Ermeni unsuru yığıyorlar fakat bu iki millet er geç ittifak edecektir. Yine aynı tarihlerdeki Elifba gazetesi yazıyordu: Türklerle rabıtaları kesilenler derhal ecnebi lokması olmuşlardır. Teşvikçilerin “Akvam Cemiyeti” diye ortaya attıkları bir seraptan ibarettir. Elahram Gazetesi: “Türkler ahlaken ve tarihen yüksek bir millettir, Türkiye’yi idare edenler milletin ruh ve kabiliyetini çok iyi tetkik etmiş münevver kimselerdir. İdare usulüne tamamen vakıftırlar. Bizde bunlara muadil adamlar yoktur:” diye hasret çekmişti.”186 21 Ekim 1930 tarihli Fetelarap’ta “Kürtler ezildiler, onları ateşe sürenler için ister Türkler ezilsin ister Kürtler netice birdir. Onlar aynı din ve aynı millet efradının birbirini öldürmesini istediler. Nitekim Kürtlerin Ağrı’da perişan olduğunu en evvel dünyaya müjdeleyen İngiliz ajansı Reuter oldu. Türkler bu muvaffakiyetleri ile iftihar etmezler. Çünkü ezilen yine kendi kardeşleridir. Kürtler iyi bir ders aldılar, gördüler ki ecnebi vaatleri bir yere kadar gelir ve felaket baş gösterince ortada kurbanlardan başka kimse kalmaz. Bu harekatta Ermenilerin mühim roller oynadıkları meydandır. Kürtlerin bunları nasıl olup da aralarına aldıkları şaşılacak bir şeydir. Onlar geride durarak saf dağlıları ezdirir ve sonra mezarları üstünde dans ederler. Bize bir kuvvet lazımsa bunu ecnebilerde değil kendi aramızda bulmalıyız. Mesela bir “Şarklılar İtilafı- Şark Akvamı Cemiyeti” yapmalıyız. Ermeniler daima Garbın elinde oyuncak olmuştur. 186 Taşnak-Hoybun, a.g.e., s.3,4 101 Bunları aramıza almamalıyız. Kürtler unutmamalıdır ki şerefli ve mefahirle dolu Türk tarihinden ayrılarak ecnebi boyunduruğuna girmek çok feci bir gaflet olur.187 Almanya’da yayınlanan “Glarus – Zeitung” adlı gazetenin 21 Ekim 1930 tarihli nüshasında çıkan uzun bir makalede şu maddeler yer alıyor: 1. Kürtler İngiliz ajan ve memurları tarafından özendirilerek, para ve silah yardımlarıyla ve ümitlerle donatıldılar. 2. Ağrı olaylarında İngiliz dışişlerinin emirleri ve yönlendirmesiyle harekete geçen İngiliz basını Milletler Cemiyetince el konulmasını, müdahale edilmesini istediler. 3. İranlılar, Ağrı harekatının başlangıcında eşkıyalara çok yardım ve kolaylıklar gösterdiler. 4. İngilizler Türkiye’ye yönelmiş Kürt Harekatından şunları beklemektedirler: a. Türkiye ile Rusya arasında bir “Eta Tampon” ( Tampon bölge – tampon devlet) sokarak Bolşevikleri tecrit etmek, yayılmalarını önlemek, b. Küçük ve devamlı muharebeler ve çatışmalarla Türkiye’ye iktisaden zayıf bırakmak ve kendilerine muhtaç kılmak, c. Türkiye’ye her hususta güçsüz bırakarak, harpten önceki borçlarını ödemek hususunda zorluk çekmesini sağlamak ve bu yolla onun uysallığını gerçekleştirmek, İngiltere ile uyuşmanın daha ucuz olacağına Türk Hükümetini inandırmak. 5. İngiltere’nin dış siyasetinde Asya petrollerinin, birinci derecede önemli yeri vardır. Bütün Ortadoğu petrollerinin kendi ellerinde bulunmasını veya kendi hakimiyetlerinin altında işletilmesini isterler ve bunun için hiçbir girişimden ve faaliyetten geri durmazlar. Nitekim, Musul meselesinde de Kürtlerin milli ve dini hislerini tahrik ederek bunları kullandılar. Ordudan kaçan Türk subayları da İngilizlerin bu faaliyetlerine kolaylık sağladı. 6. Kürtlere Hoçkiz makineli tüfekleri ve yeni İngiliz tüfekleri verdiler. Zavallı Kürtleri ateşe sürerek, kendi hesaplarına Kürt kanı dökülmesini sağladılar.”188 187 Taşnak – Hoybun, a.g.e., s. 31 Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Gurubu, “ Taşnak – Hoybun” Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Mayıs 1986, sayı. 15, s. 77 188 102 Sehend adlı bir İran gazetesinin 7 Aralık 1930 tarihli nüshasında, Abdülkadir imzalı bir makalede “ Araplar derler ki, akıllı bir adam akrebin soktuğu deliğe bir daha parmağını sokmaz. Halbuki Kürtler yanı delikte kaç defa kendilerini zehirlettiler. Şeyh Mahmut ve Şeyh Süleyman’ın hemen her gün başlarına gelen felaketler meydandadır. Kürtler “Koyun, kendi kuzusunun ayağını kırmaz” derler. Bizim ayağımızı Türkler kırmadılar. “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” sözü çok doğrudur. Ancak, bize Bağdat’tan gelen bütün hesaplar yanlış çıkmıştır. Kürtler ağır bir felaket geçirdiler ve bu netice için çalışanlar da muratlarına erdiler. Kardeşi kardeşe karşı getirdiler, kandırdılar.189 Londra’nın Sphere adlı dergisinde Leydi Drumond Hey’in makalesindeki şu sözler Avrupa’nın bu ayaklanmaya bakışını yansıtması bakımından önemlidir: “… Bu Kürt isyanı da şarklılığın, garplılığa karşı, yani muhafazakar, mutaassıp Sünni ve Müslüman Kürt’ün garplılaşan Türk’e karşı kıyamıdır.”190 3.3.10. Ağrı Asilerinin Yargılanması Ağrı asilerinin yargılanmasına önce Van Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıldığı halde temyiz mahkemesi tarafından görülen lüzum üzerine dava Adana Ağır Ceza Mahkemesine aktarılmıştır. Asilerin yargılanmasına, Ağrı Ceza Mahkemesinde 1931 yılının Aralık ayında başlanmış toplam tutuklu – tutuksuz 700 kişi yargılanmış, sayının çokluğu nedeniyle yargılamalarda Adana Asri Sineması kullanılmıştır.191 Anadolu Ajansının verdiği bilgiye göre Ağrı asilerinin yargılanması hakkında karar 22 Mayıs 1932’de verilmiş ve asilerin yargılanması tamamlanmıştır. Yargılanmanın sonucunda asilerin 34’ü idama mahkum edilmiştir. Anadolu Ajansının bu haberini aynen aktarıyorum: Adana, 23 (A.A) – Ağır ceza mahkemesi Ağrı şakileri hakkında kararını dün saat 14’de vermiştir. İlk önce 44 mevkuf mahkemeye getirilerek kendilerine beraat ettikleri tebliğ olunmuştur. İkinci kafile olarak mahkemeye getirilen 44 Mevkufla 3 gayri mevkuf maznuna da beraat ettikleri 189 Taşnak – Hoybun, s.32 Vakit, 8 Ağustos 1930, s.1 191 M. Kalman, a.g.e., s. 285 – vd. 190 103 söylenmiştir. Beraat eden mevkufların sevinçlerine payan yoktu. Mütemadiyen Cumhuriyet Hükümetine dua ediyorlardı. Bundan sonra üçüncü kafile olarak getirilen 48 mevkuftan ikisi sekizer sene dörder aya; üçü sinlerinin küçüklüğünden üçer sene sekizer aya; biri de jandarmalara yardımından dolayı altı sene sekiz aya, 44’ü de onar sene ağır hapse mahkum olmuşlardır. Dördüncü kafile olarak getirilen 31 maznunla hali firarda bulunan üç kişinin Türkiye topraklarından bir kısmını ayırmak için silaha sarılarak bir çok zabit, asker, jandarma ve ahalinin kanlarının dökülmesine sebebiyet verdiklerinden Türk Ceza Kanununun 125. maddesi mucibince ölüm cezasına çarptırılmalarına ve keza 10 maznun ve mevkufun da ölüm cezasına çarpılmalarına ve fakat bazısının sinlerinin 65 ten yukarı ve bazısının sinlerinin de 20 den aşağı olması dolayısıyla bunlardan ikisini on beşer seneye, diğer sekizinin yirmi dörder, seneye ve16 mevkufla 35 gayri mevkufun evraklarının bazı cihetlerden tetkikine ve haklarında gıyaben muhakeme cereyan eden 88 maznunun da beratlarına kara verilmiştir. Berat edenler derhal tahliye edilmişlerdir.192 3.3.11. Türkiye – İran Sınır Anlaşması Türkiye, İran üzerinden sınırlarımıza kolayca giren ve Ağrı Dağını kendilerine mesken tutan, Türk askeri birliklerince sıkıştırılınca kolayca Ağrı Dağının İran’da kalan kesiminden İran’a kaçan eşkıya’yı durdurmak ve gelecekte de bu tip sorunlarla uğraşmamak için Temmuz 1930 yılından itibaren İran’a verdiği 3 notada sınır üzerinde bir düzeltme yapılmasını istemiş, hatta Türkiye, İran Büyükelçimiz Memduh Şevket Bey’i görevinden alarak Sofya Büyükelçimiz Hüsrev (Gerede) Bey’i İran Büyükelçiliğine atamıştı. Hüsrev Bey’in sınırın düzeltilmesi hususunda gösterdiği siyasi çabaların gereken sonucu vermemesi üzerine bizzat Dışişleri Bakanımız Tevfik Rüştü Bey İran’a giderek sınır meselesi ile meşgul olmuştur – Hüsrev Gerede’nin hatıralarında verdiği bilgiye göre: 1932 Ocak akşamı, İran Dışişleri Bakanı Mehmet Ali Han 192 Ulus, 22 Mayıs 1932 104 Furugi ile Tevfik Rüştü Bey arasında sınır üzerindeki düzeltmeye ilişkin anlaşma imzalanmıştır.193 ?. 01. 1932 tarihli Hariciye V. Vekili imzası ile Yüksek Başvekalete sunulan belgede: İran ile sınır anlaşmasının imzalandığına dair Tevfik Rüştü Bey’den alının telgrafın bir sureti sunulmuştur. Aynen aktarıyorum: “Bu gece yarısından sonra saat 1,5 da hudut itilafnamesinin ve Hakem Muahedenamesinin imza olunduğunun ve ellerinden öptüğümün Başvekil Paşa Hazretlerine arzını rica ederim.194 24-1-1932 Tevfik Rüştü Buradan da anlaşılacağı üzere İran ile 24-1-1932 tarihinde sınır anlaşması imzalanmış ve buna göre: Küçük Ağrı Türkiye’ye bırakıldı buna karşılık daha güneyde Baçırk ve Kotur yöresindeki bazı köyler İran’a verildi. Böylece İran’la aramızdaki sınır bugünkü şeklini almış oldu.195 193 Hüsrev Gerede, a.g.e., s. 208,209 BCA. (030.10.230.547.9) 416/3 195 Kamil Günel, Coğrafyanın Siyasal Gücü, Çantay, İstanbul, 2002, s.185 194 105 SONUÇ Ülkemizde, Cumhuriyet Döneminde (1924-1938) Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde 17 bölücü faaliyet meydana gelmiştir. Bu bölücü faaliyetler içerisinde 1926 – 1930 yılları arasında meydana gelen Ağrı Dağı merkezli “Ağrı Ayaklanmaları” hem etki alanı, süresi hem de sonuçları bakımından bu dönem bölücü faaliyetler içerisinde dikkat çekicidir. Ağrı Ayaklanması, 1926 -1930 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’ni meşgul eden Ağrı Dağı merkezli bölücü bir ayaklanmadır. Bu ayaklanma 5 Ekim 1927 yılında Lübnan’ın Bihamdun İlçesinde kurulan Hoybun Cemiyeti tarafından daha örgütlü hale getirilerek etki alanı genişletilip, etkisi artırılmıştır. 1926 yılında İbrahim Haso Telli ve Yusuf Taşo’nun ele başlığında başlayan Ağrı Ayaklanmaları, 1927’de Hoybun tarafından, eski bir Osmanlı subayı olan firari yüzbaşı İhsan Nuri’nin Ağrı’ya askeri komiser olarak atanmasıyla daha da örgütlü hale gelmiştir. Ağrı Ayaklanmaları içerinde 1930 yılı olayları daha dikkat çekicidir. Asıl Ağrı olayları 1930 yılı içerisinde vuku bulmuştur. 10 Haziran’da başlayan 1930 ayaklanmasına karşı devlet derhal askeri, siyasi ve idari tedbirler almış ve nihayet 7 Eylül 1930 yılında başlayan büyük bir askeri harekat ile 14 Eylül’de –Cumhuriyet dönemi bölücü faaliyetler içerisinde en uzun süreli olan bu ayaklanma devlete bağlı bölge halkının da desteğiyle asilerin kökünün kazınmasıyla- sona ermiştir. Ağrı Ayaklanmalarının nedenine baktığımızda, ayaklanmayı organize edenler ve destekleyenler açısından pek çok neden karşımıza çıkmaktadır. Bu ayaklanmayı organize eden Kürt – Ermeni işbirliğinin ürünü olan Hoybun Cemiyetine göre ayaklanmanın amacı: Türkiye topraklarında biri Erivan merkezli, diğeri İskenderun merkezli iki Ermeni devleti ile bunlar arasında bir Kürt Devleti kurmaktı. İşte Ağrı Ayaklanmalarının asıl nedeni bu idi. Ağrı Ayaklanmalarında dikkat çeken diğer bir önemli husus dış destek unsurudur. Bu ayaklanmayı kendi çıkarları için İngilizler, Fransızlar, İranlılar ve Ermeniler desteklemişlerdir. İngilizler, Türkiye’nin Irak ile ilgilenmesini, bölgede güçlü bir devlet olmasını engellemek ve bu tip olaylarla ekonomisini zayıflamasını ve kendine bağımlı hale gelmesi maksadıyla, dönemin diğer bölücü faaliyetlerinde olduğu gibi Ağrı 106 Ayaklanmalarını organize etmiş ve desteklemiştir. İngilizlerin Ağrı Ayaklanmalarını desteklemekteki bir diğer amacı da Sovyet Rusya idi. Sovyet Rusya’nın hızla güneye doğru yayılması kendi çıkarlarına ters düştüğü için bu yayılmayı engellemek ve kendi kontrolünde bir tampon devlet kurma gereği İngilizlerin bu ayaklanmalarda aktif rol almasını sağlamıştır. Bu amaçla İngilizler, Hoybun Cemiyetinin kurulmasını sağlamışlar ve her türlü desteği vermişlerdir. Fransızların, Ağrı Ayaklanmalarını desteklemesinin temel nedeni bu dönemde Türkiye ile arasında bulunan Hatay meselesi idi. Fransızlar, İngilizlerin Musul meselesinde oynadıkları ve başarılı oldukları Kürt kartını oynayarak Hatay sorununu kendi lehlerine çözme yoluna gitmişler ve Hoybun’un Suriye ve Lübnan’da örgütlenmesini sağlayarak, faaliyetlerini desteklemişlerdir. Ağrı Ayaklanmalarında en büyük desteğin İran’dan geldiğini görmekteyiz. Çünkü İran’ın yönetimini elinde bulunduran Şah Rıza Pehlevi kısa süre önce İran yönetimini elinde bulunduran Türk Kaçar Hanedanına son vermiş ve İran yönetimini ele geçirmişti. Bu durum İran’daki Türk unsurları harekete geçirmişti. Şah, hem Türkiye’nin bu mesele ile ilgilenmesini, hem de buradaki Türklerin, Türkiye ile irtibata geçmesini engellemek amacıyla kendi içindeki Kürt silahını hem Türkiye’ye hem de kendi dahilindeki Türklere karşı kullanmayı uygun görmüştür. Ayaklanmanın planlayıcıları ve destekçilerinin biri de hiç kuşkusuz Ermeniler idi. Ermenilerin asıl amacı Büyük Ermenistan’ı kurmaktı. Bu amaçla Türkiye topraklarına göz diken Ermeniler, bölücü Kürtlerle işbirliği yapmayı tercih ettiler, çünkü bunların kendi başlarına Türkiye topraklarında ayaklanma çıkartacak bir nüfusları yoktu. Aynı zamanda bu ayaklanmada ne kadar Kürt yok olursa kendileri için o kadar faydalıydı. Çünkü ileride kurulacak Büyük Ermenistan topraklarındaki Kürt nüfusu azalmış olacaktı. İşte Ermeniler bu gibi amaçları doğrultusunda Kürt kökenli vatandaşlarımızın kandırılmasında büyük rol oynamışlar ve Hoybun adı altında bölücü Kürtlerle işbirliğine giderek hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayalleri için binlerce Kürt ve Türk’ün kanının dökülmesine sebep olmuşlardır. Sonuçta, 1926 – 1930 yılları arasında vuku bulan Ağrı Ayaklanmaları devletin kararlı tutumu ve bölge halkının desteği ile bir daha tekrarlanmamak üzere sona ermiştir. Asilerin pek çoğu yok edilmiş; bir kısmı da geldikler ülkelere kaçmıştır 107 KAYNAKÇA ARŞİV Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi. (BCA) 1. BCA: (030.10,114.791.18), 18.10.1928 2. BCA: (030.10.114.793.20), 96C/135, 12.03.1930 3. BCA: (030.10.115.796.20), 09.04.1931. 4. BCA: (030.10.230.547.9) 416/3, 24.01.1932 GAZETELER Vakit Cumhuriyet Ulus Son Posta MAKALELER Alakom, Rohat, “Hoybun Cemiyeti Üzerine Notlar”, Toplumsal Tarih Dergisi, sayı: 55, Kasım 1998 Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Grubu, “Taşnak – Hoybun” Belgelerle Türk Tarih Dergisi, sayı: 14, Ankara, Nisan 1986 Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Grubu, “Taşnak – Hoybun”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, sayı: 15, Ankara Mayıs 1986 Doğu Araştırma Merkezi Tehdit Araştırma Grubu, “Taşnak – Hoybun”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, sayı: 16, Ankara, Haziran 1986 Sarınay, Yusuf, “Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı: 40, Ankara, 1998 108 TELİF VE TETKİK ESERLER, HATIRALAR, RESMİ YAYINLAR Akgül, Suat, Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992 Atatürk, Gazi Mustafa Kemal, Nutuk 1919-1927 (Bugünkü dille yayına hazırlayan Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Ankara, 2006 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Ankara, 1989 Ateş, Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, 2003 Coşkun, Atılgan, Emperyalist Devletlerin Doğu Anadolu Politikası ve Aşiret Süvari Alayları, Koza Ofset, Ankara, 2004, Çay, Abdülhaluk M., Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı Yayınları, Ankara, 1996 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992 Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002 Gerede, Hüsrev, Siyasi Hatıralarım I İran Ağustos 1930-Haziran 1934, Vakit Basımevi, İstanbul, 1952 Günel, Kamil, Coğrafyanın Siyasal Gücü, Çantay Yayınları, İstanbul, 2002 Hallı, Reşat, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar (1924-1938), T.C Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Ankara, 1972 109 Hariciye İstihbaratı, I. Muhalifler II. Hoybun Nizamnamesi, Hariciye Vekaleti Matbaası, Ankara Kabacalı, Alpay, Tarihimizde Kürtler ve Ayaklanmaları, Cem Yayınevi, İstanbul, 1991, Kahraman, Ahmet, Kürt İsyanları (Tedip ve Tenkil), Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2004 Kalman, M., Belge, Tanık ve Yaşayanlarıyla Ağrı Direnişi 1926 – 1930, Peri Yayınları, İstanbul, 1997 Kışlalı, Mehmet Ali, Güneydoğu Düşük Yoğunluklu Çatışma, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996 Koca, Hüseyin, Doğu ve Güneydoğu Politikaları, Mikro Yayınları, Konya, 2005 Kurubaş, Erol, Kürt Sorununun Uluslar arası Boyutu ve Türkiye, Nobel Yayınları, Ankara, 2004 Nuri, İhsan, Ağrı Dağı İsyanı, Med Yayıncılık, İstanbul, 1992 Rişvanoğlu, Mahmut, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1992 Rişvanoğlu, Mahmut, Saklanan Gerçek “Kurmanclar ve Zazaların Kimliği”, Tanmak , Ankara, 1994 Saygın, Selami, Yeni Şark Meselesi, Ülkü Yayınları, İstanbul, 2003 Süslü, Azmi, Rum – Ermeni- Hoybun İşbirliği ve Anadolu’daki Toplu Mezarlar, T.K.K. Basımevi, Ankara, 1993 110 Süslü, Azmi, Kürtler ve Sosyal Gelişmeleri Mesud Fani’ye (Bilgili) Göre, Tanmak Yayınları, Ankara, 1993 Şadillili, Vedat, Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar 1, Koz Yayınları, Ankara, 1980 Taşnak – Hoybun, Ankara Ticaret Odası Matbaası, Ankara, 1931 T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt: 14, T.B.M. Meclisi Matbaası, Ankara, 1976 Tuncay, Mete, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999 Türkiye Cumhuriyet Tarihi II. (Komisyon), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2002 Yılmaz, Durmuş; Musul Meselesi Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya, 2003 111