Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Dr. Huriye Wetherilt 1 Temel beslenme Bugün, beslenme, ruhsal ve bedensel sağlığımızı en çok etkileyen çevresel faktör olarak kabul ediliyor . Beslenme, kişinin büyümesi, gelişmesi ve onarımı; metabolizmasının çalışması; sağlığının korunması için gerekli enerji ve besin ögelerinin besinlerden uygun miktarlarda sağlanmasıdır. Bu ana karnından hayatımızın sonuna kadar devam eden doğal bir olay olduğundan, fizyolojik ihtiyaçlarımızı yeme ve içme yoluyla karşılamak kolaymış gibi görünür. 2 Yetersiz ve dengesiz beslenme Ancak, insanların önemli bir bölümünün gelişiminin genetik potansiyalinin altında kaldığını veya milyonlarca çocuk ve kadının kansızlık çektiğini; veya dünyada 1 milyar kişinin aşırı kilolu olduğunu düşünürsek, gerçek anlamda iyi beslenen kişi sayısı çok fazla değil Nedenleri: insanın, damak tadını fizyolojik ihtiyaçlarından üstün tutar yanlış beslenme alışkanlıkları hızlı yaşam koşulları ekonomik yetersizlikler beslenme bilincinin yetersiz olması 3 Dengesiz beslenme Yaş, cinsiyet ve aktivitesinin gerektirdiğinden fazla yiyerek dengesiz beslenen kişi, -kalp-damar hastalıkları -varisler -yüksek tansiyon -insülin direnci ve Tip 2 diabet -kanser riskinin artması - safra kesesi ve gut hastalıkları -göğüs hastalıkları -romatizma, eklem hastalıkları -ruhsal bozukluklar gibi sağlık sorunlarıyla karşılaşabilir. 4 Günlük enerji gereksinimi yaş, cinsiyet, aktivite ve metabolizmaya göre değişir. orta aktivitede, 15-50 yaş arası kadınlar için ortalama 1900; erkekler için 2900 kcal’dir. ancak 50 yaş sonrası, azalan metabolik hız ve fiziksel aktivite nedeniyle kadın için 1500-1900, erkek için 2000-2300 kcal’e düşer (%20-30 az) 5 Şişmanlık Şişmanlık, uzun süre harcanandan çok enerji tüketimi, bazen de genetik ve hormonal nedenlerle vücudun yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının artması durumudur.. Şişmanlığın değerlendirilmesi: BKI=Ağırlık (kg)/boy(m2) Buna göre 25’in üstünde olanlar kilolu, 30’un üzerinde olanlar şişman (obez) kabul ediliyor. BKI, kas ağırlığını ve yağ dağılımını kapsamadığı için yetersiz indeks Yağ vücudun üst bölümünde birikirse, kalp hastalıkları riski artmaktadır. Bu nedenle, bel/kalça çevresi oranının erkekte 1.0; kadında ise 0.8’in üzerinde olması tehlikeli Son yıllarda en geçerli indeksin bel çevresinin boya oranı olduğu kabul görmekte. Halen, standartlar çalışılıyor. 6 Yetersiz beslenme Bazı kişiler, enerji ve besin öğelerini gereksinimlerinden daha düşük düzeylerde alırlar. Bunun sonucunda, -yitik vücut dokuları -kalp yetmezliği -anemi -atalet -zihinsel işlevlerde aksamalar -mikrobik hastalıklara dirençsizlik -vücutta zararlı maddelerin birikimi -anoreksia nervosa/bilumia gibi psikolojik temelli sorunlar -bunalım ortaya çıkabilir. 7 Besin öğeleri Besinlerle alınan 40’ı aşkın besin öğesi, değişik besinlerde farklı miktarlarda bulunur Yapılarına ve görevlerine göre 6 grup altında toplanırlar: proteinler, yağlar, karbonhidratlar, vitaminler, mineraller, su 8 Proteinler Kas, deri, kan, kemik, enzim, bazı hormonlar ve bağışıklık sisteminin temel yapı maddeleri Yeni doku yapımı ve eski doku onarımı için elzem Bazı yağları, vitaminleri ve mineralleri kanda hücrelere taşırlar. Yetersizliğinde, mikrobik hastalıklara dirençsizlik, kanda taşınamadıkları için vitamin ve mineral eksiklikleri ve kas kaybı görülür. Kalp bir kas dokusu olduğundan, uzun süre proteinden yetersiz beslenen kişilerde, kalp yetmezliği ortaya çıkar. Daha sonra iyi beslenilse de durum düzeltilemiyor çünkü 20 yaşından sonra yeni kalp hücresi yapılmıyor. 9 Proteinler Emilim ve biyoyararlıkları (sindirilmeleri ve kullanımları), yapılarını oluşturan elzem amino asit oranına göre değişir. İnsan için en iyi oran ve protein kalitesi anne sütü ve yumurtada bulunur. Hayvansal proteinin yararlılığı bitkisel kaynaklıya göre daha iyi. Ancak, kurubaklagiller (fasulye, nohut, mercimek, soya fasulyesi), tahıllarla (buğday, çavdar, bulgur, yulaf vb) birlikte yenirse, protein değeri etinkine yaklaşıyor 10 Karbonhidratlar (CHO) Yaşam için gerekli enerjiyi sağlarlar. Karbonhidrat alımı günde 60 g’ın altına düşerse, enerjinin büyük kısmı yağ ve protein yakılmasıyla elde edilir, sonuçta özellikle böbreklere hasar yapan toksik keton maddeler oluşur. Çay şekeri, beyaz un gibi saf karbonhitlar, enerjiden başka bir yarar sağlamaz, aşırı insülin salgılatarak, diabet ve obesite gibi sorunlara zemin hazırlar. 11 Kompleks karbonhidratlar Tahıl daneleri, tam tahıldan yapılan ekmekler, kurubaklagiller ve meyvelere; vitamin, mineral, posa gibi yararlı öğeler içeriklerinden dolayı kompleks karbonhidrat kaynakları diyoruz. Düşük glisemik indeksli olduklarından, yani hiperinsülinemiye neden olmadıklarından, diabet ve obesite riskini azaltırlar. Posa içerikleriyle barsak hareketlerini düzeltir, kanserojen madde ve kolesterol emilimini azaltırlar. 12 Yağlar Karbonhidrat ve proteinlerin 2 katı enerji verir. Yastık gibi vücudu soğuk ve darbelere karşı korur Yağda eriyen vitaminlerin emilimini sağlarlar. Midede uzun süre kaldıklarından tok tutarlar. Hayvansal yağlar ve kakao, hindistan cevizi yağları hidrojene doymuş; sıvı yağlar ise doymamış yağ asitlerinden zengindir. Diyetimizle doymuş yağ almasak da organizma bu yağları karbonhidrat ve proteinlerden yapar. 13 Elzem yağ asitleri Bitkisel yağlarda (ayçiçek, mısırözü, soya yağları) veya balık yağlarında bulunan çoklu doymamış yağ asitleri vücudumuzda yapılamazlar, diyetle alınmaları şarttır. Beyin gelişimi (özellikle gri hücreler) ve işlevleri, retina ve sperm yapımı, prostaglandin sentezi, kolesterol metabolizması, menstruasyonun düzenlenmesi ve derinin su kaybının önlenmesi gibi hayati işlevler için elzemdir. Miktarı, anne sütünde, bebeğin beyin gelişimini sağlayacak düzeydedir ama mamalarda düşüktür. Bu nedenle, anne sütü ile beslenen çocuklar, zeka potansiyellerini daha iyi değerlendiriyor... 14 Vitaminler Organizmada yaşamsal tepkimelerde yardımcı enzim olarak görev alırlar (besinlerden enerji üretimi, hücre sağlığı, kan yapımı, bağışıklık vb) Çoğu vücudumuzda yapılmadığından, yiyeceklerle çok az miktarlarda ama mutlaka alınması gerekir. Enerji değerleri yoktur. Bazıları (vitamin E, C, B6, folik asit, beta-karoten (provitamin A), günlük gereksinimin üzerinde dozlarda alındığında antioksidan olarak etkinlik gösterirler. 15 Vitaminler Yağda eriyen vitaminler, yağlı besinlerle alınmazlarsa, emilemeyip, atılırlar. Suda eriyenlerse pişirme suyuna geçtiklerinden, yemek suları atılırsa kayba uğrarlar. Bazı vitaminler ısıya ( D, E, CB1, B6, biotin, folik asit ); ışığa (A, D, E, K, B2, B12, folik asit); havayla temasa (A, D, E, C, B1, B12, folik asit); asite (A, K, B5, folik asit); veya kalevi ortama (D, K, C, B1, B2, B5) hassastır. Pişirme yöntemleri arasında en iyi vitamin korunumu basınçlı veya çelik tencerede az suyla pişirmede veya kısa sürede buharla pişirmede elde edilmektedir. 16 Vitaminler A, D ve B6 vitaminleri aşırı dozlarda toksik etki yaparlar. C vitaminin günde 6 g üstünde alındığında kromozom bozukluğu yapabiliyor. Beta karoten, folik asit ve E vitamini için üst sınır çalışmaları yapılıyor. Besinlerimizle toksik dozda vitamin almak mümkün değil. Bilinçsizce alınan vitamin preparatlarıyla ortaya çıkabilir. B12 vitamini, mideden salgılanan intrinsik faktör olmadığı takdirde emilemez; yetersizlik geriye dönüşü olmayan sinir harabiyetine ve homosistein artışına neden olur. Türk nüfusunun %10’unda, genetik, mide sorunları, barsak parazitleri nedeniyle B12 yetersizliği görüldüğünden, kişinin bir kez B12 düzeyine baktırması önerilir. 17 Türk çocuklarında vitamin yetersizlikleri TUBİTAK’ta Marmara, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde, toplumun her kesiminden gelen 7-17 yaş arası 900 çocuktan alınan kanlarla yaptığımız bir araştırmaya göre, çocukların %90’ının B2, %83’ünün B6, %23’ünün folik asit, %22’sinin E, %20’sinin B1, %17’sinin C, %12’sinin A ve %6’sının B12’ düzeyleri yetersizdi. B2 ve B6 yetersizliğinin aşırı yüksek olması, ana besini buğdaya bağlı olan ülkemizden beklenmiyen bir sonuçtu, çünkü bu vitaminler buğdayda yeterli düzeylerde bulunur. Ancak, buğday öğütülürken, B grubu vitaminlerini içeren katmanları atılarak, halkımıza beyaz unlu kof ekmek halinde sunulmaktadır. B2 vitamini sütte ve yeşil yapraklı sebzelerde yüksek düzeylerde bulunur. Epidemik düzeydeki yetersizliği, çocuklarımızın, süt, peynir, yoğurt gibi besinlerin yanında sebzeleri de yetersiz miktarlarda tükettiğine işaret etmiştir. 18 Türk kadınlarında vitamin yetersizlikleri TUBİTAK’ta İstanbul ve Kocaeli’nde yaşıyan hamilelerle yapılan bir başka çalışmamızda, ilk dönem hamile kadınlarımızın %60’ının folik asit, %49’unun B12, %27’sinin B2 ve %21’inin B6’dan yetersiz beslendiği saptanmıştır. Hamileliğin ilk günlerinde, annenin folik asit düzeyinin yetersiz olması, bebekte nöral tüp sakatlıkları olasılığını yükseltir. Folik asitin yaygın yetersizlik oranı dikkat çekicidir. Yetersizlikler, hamileliğin son döneminde daha da artarak, folik asit için %73, B12 için %60, B2 için %43 ve B6 için %36 olarak bulunmuştur. Bu yaygın vitamin yetersizlikleri, ekmeğimizin tam buğday unundan yapılmasının veya B grubu vitaminlerce zenginleştirilmesinin gereğini vurgulamaktadır. 19 Mineraller Mineraller, yapı taşları, (kemik, kan), hormonların parçası ve yardımcı enzim olarak görev üstlenir. Enerji vermezler Yaşam kalitemizi en çok etkileyen mineraller kalsiyum (kemik), demir (kan) ve çinkodur (bağışıklık, onarım). Her üçü de, bitkisel kaynaklardan alınırsa, kullanılamamakta. Tahılda fitatlara, sebzede okzalatlara bağlı olduklarından büyük kısımları barsaktan emilmeden atılmaktadır. TUBİTAK’ta hamilelerle yapılan çalışmada, kadınların %52’sinde demir, %72’sinde çinko yetersizliği; %55’inde de kemik kaybı bulundu. Emziren kadınların %80’inde kemik kaybı izlendi. 20 Demir, çinko ve kalsiyum Demir ve çinko için et, balık, tavuk; kalsiyum için süt ürünleri ve kemik suyu (asitli suda hazırlanmış) tüketmek gerekli. Tam buğday unundan yapılan ekmek, demir ve çinko için iyi bir kaynaktır: ekmek mayası fitatları yok ettiğinden, ekmek yapılırken, demir ve çinko emilimi artmaktadır. Bitkisel besinler, C vitamini ile birlikte tüketilirse bu minerallerin biyoyararlılığı iyileşmektedir. Demir, çinko ve kalsiyum, barsakta emilim için yarışır. Etlerin, süt ürünlerinden farklı zamanlarda tüketilmesi, kansızlık riski olanlar için önemli. 21 İyot ve Guatr sorunları Ülkemizde, Karadeniz’in iç bölgelerinde, hava, su ve toprakdaki iyot yetersiz olduğundan, guatr hastalığı sık görülmekteydi. Günümüzde iyotlu tuz kullanılmasıyla sorun önlenmiştir. Ancak, endokrinologlar, bu uygulama sonrası, denize açık bölgelerimizde nodüler ve Hashimato tipi tiroid sorunlarının arttığını bildirmektedir . Bu nedenle, denize yakın oturanların devamlı iyotlu tuz tüketmesi sakıncalı olabilir. 22 Besin grupları Enerji ve besin öğelerini yeterince ve dengeli olarak almak için hangi besinlerden, ne kadar tüketmeliyiz? Aldıklarımızın yeterli olduğundan nasıl emin olabiliriz? Bu amaçla besinler, içerdikleri öğelere göre gruplandırılır. Aynı grup içinde besinler, benzer tür öğeleri sağlarlar. Her gruptan besinin, önerilen miktarlarda kullanılması istenir. Genelde, et grubundan günde 2 porsiyon, süt grubundan 4 bardak veya eşiti; tahıllardan 4-5 porsiyon, meyvelerden 23 porsiyon, sebzelerden 3-4 porsiyon ve 1 çorba kaşığı sıvı yağ yenmesi önerilir. Kilo sorunu veya diabet riski olanlara, şeker ve tatlılardan uzak durmaları istenir 23 24 Besin grupları ve yaşam kalitesi Besinlerimizi, gruplardan önerilen miktarda tüketmek, acaba sağlıklı beslenme için yeterli mi? Bu soruyu yanıtlamak amacıyla, yaşam kalitesini ve esenlik halini (wellness) artıran, yaşlanma ve ölümü geciktiren diğer besinsel faktörler sürekli araştırılıyor. 25 Uzun yaşam İnsan ömrünün azami biyolojik sınırı bugün 120 yıl kadardır. Kedi ve köpekler daha kısa, kaplumbağalar daha uzun yaşarlar. Eğer, yaşam koşullarını optimize edersek, bu sınır aşabilir miyiz? Uzun yaşamın sırrı nedir? 21. yüzyılda uzmanlar, yaşlanmanın temelindeki mekanizmaları inceliyerek bu sorulara yanıt arıyorlar. 26 Bir toplumdaki kişinin yaşam süresi, onun genetik yapısına ve çevresel deneyimine (yaşam koşulları) bağlı. Genlerin ve çevresel etmenlerin hücreler ve organlar üzerinde yaptığı moleküler hasarlar, kişinin yaşlanma hızını belirliyor. 27 Kalıtım ve çevre Henüz genetik yapımızı değiştiremiyoruz Ancak, kalıtımsal eğilimleri (veya biyolojik saatimizi) olumsuz bir yaşam tarzıyla kötüleştirmek veya çevresel etmenleri kendi lehimize iyileştirebilmek mümkün Gençlik yıllarındaki yaşam biçimi, ilerdeki yaşam kalitemizi etkiliyor. 28 Beklenen yaşam süresi Batılı toplumlarda beklenen yaşam süresi (life expectancy), 20. yüzyılın başı ile sonu arasında 50’den 75’e çıkmıştır (tıpdaki gelişmeler, hijyen koşulları, antibiyotikler). Genetik müdahaleler olmadan, beklenen yaşam süresinin bu yüzyılda 85 yılı geçeceği düşünülmüyor; ancak, 100 yaşını aşan insan sayısının da bir hayli olacağı sanılıyor. Bugün tıp alanında en çok araştırılan konuların başında, kalp-damar, kanser, Alzheimer ve Parkinson gibi daha çok yaşlılıkta görülen hastalıklar geliyor. 29 Yaşlanma Zihinsel, fiziksel ve duyusal kapasitelerimizin giderek azalması olarak tarif edilebilir. Kronik hastalıklar ve ölüm için başlıca risk faktörüdür. Batılı toplumlarda ölüm riski doğumdan sonra hemen düşmeye başlar, ergenlikte minimum seviyeye iner ve sonra yükselmeye başlar. Ancak ülkemizde, doğum sonrası çocuk ölümleri riski Batıya, hatta bizden daha fakir bazı doğu ülkelerine göre daha yüksek. 30 Yaşlanma teorileri 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Yaşlanmaya neden olan mekanizmalar nelerdir? Öne sürülen başlıca teoriler: DNA’da yaşamı sınırlayan bir biyolojik saat (yaşlılık genleri) Bağışıklık fonksiyonlarında programlanmış bir düşüş Hormon aktivitelerinde (büyüme hormonu, insülin, cinsiyet hormonları vb) programlanmış değişimler Hücre ve dokuların eskimesi Yaşam hızı (bazal metabolizma ne kadar hızlıysa, beklenen yaşam süresi o kadar kısa oluyor) Protein metabolizma hızı ve sentezinde hataların birikimi Zamanla artan genetik mutasyonlar Oksidasyon (serbest radikallerin DNA, hücre ve organlara yaptıkları hasarlar) 31 Diyet ve yaşlanma Yaşlanma ile ilgili sağlık sorunları üzerinde en etkili çevresel faktör, beslenme tarzıdır. Bazı besinler, içerdikleri besleyici olan veya olmayan özel maddeler sayesinde hastalıkları önleyebiliyor ve böylece yaşam süresini uzatabiliyor. Yaşlanmayı önleyici başlıca diyetetik önlemler: 1. Enerji alımının sınırlanması 2. Saf şeker ve nişasta tüketiminin sınırlanması 3. Antioksidanlar 32 Enerjinin sınırlanması Farelerde toplam enerji alımının kısıtlanması, yaşlanmayı geciktiriyor. Günlük enerji alımı, gereksinimin altına düştüğünde: bağışıklık iyileşmekte; hücre yapımı, protein sentezi ve bazal metabolizma hızı düşmekte; DNA onarımı iyileşmekte; daha az serbest radikal üretilmektedir. 33 Diyet ve yaşlanma Ancak bu durum insanlar için geçerli değil çünkü bizler farelerden daha uzun yaşıyoruz. Kaliteli ve aktif bir yaşam sürebilmek, zihinsel işlevlerimizi yapabilmek, kalbimizi korumak için yeterli düzeyde enerji almamız gerekiyor. 34 Saf şeker ve nişasta tüketiminin sınırlanması Şeker ve beyaz un, aşırı tüketilirlerse, hücre proteinlerini bağlayarak Maillard ürünleri oluştururlar. Proteinler görevlerini yapamaz, hücre sağlığını kaybeder ve zamansız yaşlanır Maillard ürünleri, yaşlanmanın birincil etmeni olan aktif oksijeni artırır. Tatlı ve hamurişlerin sık tüketimi, hassas kişilerde insülin direnci, , diabet ve obesiteye de zemin hazırlar. 35 Serbest radikaller ve oksidatif hasar Serbest radikallerin yaptığı oksidatif hasar, yaşlanma mekanizmasını en iyi açıklayan teori kabul ediliyor. Serbest radikaller, eşleşmemiş elektronunu çiftleştirmek için aranan çok aktif kimyasal maddelerdir. Hücrede genellikle oksijen radikali (süperoksit, hidroksil radikali vb) veya reaktif oksijen molekülü (tekli oksijen, hidrojen peroksit vb) halindedir ve ilk fırsatta bir başka molekülden elektron çalarak, saldırdığı molekülün yapısını bozar ve onu aktifleştirir (reaktif karboniller). Böylece devamlı olarak hücre moleküllerinin aktifleştiği hücre hasarı yapan bir tepkime zinciri oluşur. 36 Bazı serbest radikaller normal metabolik işlevlerin yan ürünleri olarak oluşur. Bazıları radyasyon, hava kirliliği, sigara dumanı, besin toksinleri gibi mutajenik/kanserojenik etmenlerce oluşturulur. Kendi hücresel bağışıklık sistemimiz, hücreye giren bakteri, virüs, alerjen veya toksinleri yok etmek için aktif oksijen (fagositler) ve hidroksil radikalleri (nötrofiller) gibi çok kuvvetli oksidanlar üretir. 37 Bu aktif oksijen türleri, hücreye giren toksik istilacıları yok ederken, hücrenin DNA ve membran zarını oksidasyona uğratarak, kendi sahibine zarar verir. Bu DNA ve membran hasarı mutasyon, kromozom değişikliği, enzim inaktivasyonu ve organel kaybına neden olabiliyor. 38 Serbest radikaller ve yaşlanma Serbest radikallerin neden olduğu DNA hasarı sürekli onarılsa da, zamanla artan oksidatif değişimler, hücre hasarı, yaşlanma ve kronik sağlık sorunlarına yol açar. Kişi gençlik yıllarında, aşırı oksidatif strese maruz kalırsa, koruyucu/onarıcı mekanizmalar, bu yükle başedemiyor. Sonuçta, zamansız yaşlanma ve kronik hastalıklar, daha genç yaşlarda ortaya çıkıyor. 39 Serbest radikaller ve kronik hastalıklar Kalp-damar hastalıkları İnme Kanser Romatoid artrit Diabet Retinopati Kronik böbrek hastalığı Alzheimer Parkinson 40 Gelişmiş Ülkelerde Ölüm Nedenleri Ölüm Yüzdesi 50 40 Diğer Kazalar 30 HIV Enfeksiyon 20 Hastalıkları Kanser 10 Kalp-Damar 0 Hastalıklar 41 Antioksidanlar Vücudumuzda sentezlenen veya diyetle alınan antioksidanlar, aktif oksijen oluşumunu önleyerek ve zincirleme serbest radikal tepkilemelerini durdurarak, yaşlanma ve yaşlanma ile ilgili kronik sağlık sorunlarıyla savaşırlar. 42 Besinlerle alınan antioksidanlar Başlıcaları: karotenoidler tokoferoller (vit. E) tokotrienoller askorbik asit (vit. C) folik asit co-enzim Q-10 glutatyon fenolik asitler biyoflavonoidler 43 Antioksidan enzimler Vücudumuzda üretilen bu enzimler, serbest radikalleri etkisiz hale getirirler. En etkinleri superoksit dismutase (SOD), katalaz ve glutatyon peroksidazdır. SOD süperoksiti , diğer ikisi hidrojen peroksiti etkisiz hale getiriyor. Antioksidan enzimlerin etkinlikleri yaşla ve sağlıksız yaşamla azalır. 44 Antioksidan iz elementler Antioksidan enzimlerin etkinliği, diyette mineral yardımcıların yeterli olmasına da bağlıdır. En önemlileri: selenyum, manganez, bakır, çinkodur Selenium ve E vitamini sinerjistik olarak radikal hasarına karşı birbirinin etkinliğini zenginleştirir. 45 Beslenme alışkanlıkları Genelde insan toplulukları, yeme alışkanlıklarını, besin öğelerini kendilerine yeterince sağlayabilecek şekilde geliştirmişler. Bazen de, kendi metabolizmaları, yerel ve kültürel besin olanaklarına göre evrim geçirmiştir. Anadolu diyeti yüzyıllarca buğdaya dayandığından, Kuzey ülkelerinde sık görülen buğday hassasiyeti (çölyak) bizde sık görülmez. Buna karşın o ülkelerde nadir görülen laktoz intoleransı, süt içme alışkanlığı olmayan Anadolu halkında yaygındır. 46 Beslenme alışkanlıkları İnsan toplulukları, çevre ve iklim koşullarına göre beslenir Örneğin Eskimolar balık, Uzak Doğulu ülkeler pirinç, Amerikalılar ise bol et yerler. Ülkemizde, Doğuda kış koşullarında kavurma ve hayvansal yağlar tercih edilir; sahil bölgelerinde balık, sebze, meyve tüketimi fazladır. Günümüzde, gıdalar bir bölgeden diğerine kolayca iletilebiliyor. Ancak nesillerce yerleşmiş alışkanlıklar kolay değişmiyor çünkü beslenme insanlar için bir kültür, tarih, gelenek ve yaşam unsuru. Bilim, bugün, geniş insan kitlelerini araştırarak, en iyi beslenme tarzını bulmaya çalışıyor. Geleneksel mutfaklar bilimsel kriterlere göre karşılaştırıldığında, Akdeniz diyeti, sağlık ve esenlik verici olarak en öne çıkmakta. 47 Neden Akdeniz mutfağı 1980 sonrası değişik coğrafi bölgelerden insan gruplarıyla yapılan epidemiyolojik araştırmalar Akdeniz insanında kalp-damar hastalıklarının Kuzey Avrupa ve Amerika halkına göre daha az görüldüğüne dikkati çekti. Klinik araştırma sonuçları da, Akdeniz diyetinin sağlık ve ömür artırıcı etkilerini desteklemekte. 48 Akdeniz çevresi halkı Zeytin, limon, portakal ağaçları, üzüm bağları, kokulu otlar ve bol deniz ürünleri, ortak mutfak kültürlerinin sağlam altyapısını oluşturur. Tatlı yerine 4 mevsim taze meyve yer. Balığı çok, eti az kullanır. Tencere yemeklerini, kavurmalara tercih eder. Bol miktarda sebze, sarımsak, soğan, yoğurt, baklagil, fındık, üzüm, tam tahıl tüketir. 1997’de 122 yaşında ölen Fransız kadın Jeanne Calment’a göre, uzun ömrünün sırrı günde bir bardak kırmızı şarap ve zeytinyağından zengin bir diyette saklıydı. 49 Yağ faktörü Kalp-damar hastalıklarında başlıca risk faktörlerinden kan kolesterolünü etkileyen en önemli diyetetik etmen, kullanılan yağın tipi ve miktarıdır. Hayvansal yağlar ve hidrojenize margarinlerdeki trans yağ asitleri kan lipid profilini olumsuz yönde etkileyerek, LDL (halk değimiyle kötü kolesterol) düzeylerini artırır. Sıvı yağların hepsi , çift bağlı yağ asitleri içerdiklerinden. toplam kolesterol düzeylerini düşürür. Bu nedenle, önceki araştırmalar, çoklu doymamış yağ asitlerine (PUFA), özellikle mısır özü, ayçiçek ve soya yağlarında yüksek oranlarda bulunan ve bir omega-6 yağ asiti olan linoleik asit üzerine odaklanmıştı. Ancak, sonraki çalışmalara göre, linoleik asit, kan LDL düzeylerini düşürmesi yanında, HDL’yi (iyi kolesterol) de düşürüyor. 50 LA, 2 adet doymamışlığına bağı olarak, LDL oksidasyonuna neden oluyor. Okside LDL, damar için çok toksik bir madde ve artık kalp-damar sorunlarında etken unsurun kolesterolden ziyade, okside kolesterol olduğu kabul ediliyor. LA, PGE2, TXA2 ve (LTB4) nin ön maddesidir. Bu maddeler (eicosanoid), kalp, inme, kanser ve yangı olaylarını destekliyor. Çoklu doymamış yağ asitleri, serbest radikallerce lipoperoksitlere okside edilip, DNA ve hücre membranına da hasar verirler. 51 Zeytin yağı Zeytinden yağ elde etme yöntemini Romalılar bulmuş. Geçmişte düz altlı gemilerle, amforalar içinde taşınan zeytinyağı, Akdenizliler için bir ticaret malzemesi olmuş, sadece yemeklerde değil, kozmetik ve ilaç olarak da kullanılmış. Bugün zeytinyağı ağırlıklı, şifalı Akdeniz mutfağı, batıdan ithal sağlıksız hamburgerli, kolalı barbekülü yeme alışkanlığına karşı örnek olmakta. 52 Zeytin yağı, yüksek oranda, -9 ve tekli doymamış yağ asiti olan oleik asit içerir. Doymuş ve çoklu doymamış yağ asiti oranı düşük Sızma zeytin yağı, serbest radikal avcısı ve LDL oksidasyonunu önleyen fenolik maddeler içerir. Bu özellikler, zeytinyağını çoklu doymamış bitkisel yağlardan bir çok yönden üstün kılıyor. 53 Oleik asit, HDL oranını düşürmez, damarları koroner hastalıklara karşı korur. Linoleik asit, kolesterol oksidasyonunu artırır, oleik asit artırmaz. Linoleik asit, kan pıhtılaşmasını, damar daralmasını, yangı olaylarını ve kanser oluşumunu destekleyen eicosanoidlerin (PGE2), (TXA2), (LTB4) ön maddesidir. Eicosanoidler, oleik asitten yapılamaz. Bu nedenle, orta yaş sonrası, kalp, kanser, kronik enflamasyon riskini taşıyanlar için zeytinyağı, yüksek linoleik asit içerikli ayçiçek, mısırözü gibi yağlara yeğlenmeli. 54 Balık yağları Balık yağları, eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asitin (DHA) (-3) kaynağıdır. EPA ve DHA beyin gelişimi, hücre zarı ve retina için elzemdir. 55 EPA ve DHA trienoik eikosanoidlerin (PGE3, TXA3 ve LTB5) ön maddeleridir. Linoleik asitten sentezlenen dienoik eikosanoid (PGE2, TXA2 ve LTB4) sentezini baskılarlar. Balık yağları, bu metabolik aktivitelerine bağlı olarak, organizmaya yararlı çok sayıda biyolojik etkinlik gösteriyorlar. 56 Balık yağlarının kanser üzerinde etkileri Kanserli hücre membranı için mutlaka gerekli olan araşidonat ve PGE2 sentezini baskılar. Böylece, habis hücre oluşumu, tümör büyümesi ve metastasları önlerler. Bağışıklık sistemini korurlar ve kansere karşı verilen savaşta desteklerler Kanserli hastanın kemoterapiye yanıtını destekler. Kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini azaltırlar. 57 Balık yağının beyin ve kalp hastalıkları üzerinde etkisi Balık yağları lipit profili, pıhtılaşma, hipertansiyon ve kalp ritmini iyileştirir. Kalp sektesi, inme ve tromboembolizmi önler 58 Balık yağının yararlı olduğu diğer kronik hastalıklar -tip-2 diabet -kronik böbrek yetmezliği -yangılı barsak hastalıkları -ülseratif kolit -kronik akciğer hastalığı -lupus eritematosus -alerjik hiperaktivite -romatizma, -multipl skleroz -otism, bronşial astım, sedef ve AIDS 59 Meyve ve sebzeler Sebze ve meyveler, özellikle yeşil yapraklılar, antioksidan vitaminlerin (C ve E vit., betakaroten, folik asit) en iyi kaynakları; bağışıklığı korur; kronik hastalıkları baskılarlar Posa ve potasyum içerikleriyle kalp hastalığı ve tümör oluşumunu engellerler. 60 Besin değeri olmayan, ama yüksek biyolojik aktiviteli antioksidan (flavonoitler, fenolik asitler, fitoestrojenler, karotenler) içeriğiyle oksidatif stresi azaltır, kanser ve ateriosklerozla savaşırlar. Üzüm:resveratrol Nar:punicalagins (tanen) Domates:likopen 61 Yeşil yapraklı sebzeler ve Alzheimer hastalığı Yeşillikler, folik asitin başlıca kaynağıdır. Folik asit, yaşamının başlangıcında fetusu nöral tüp hatalarına karşı korur Araştırmalar, folik asitin, ömrümüzün sonuna doğru da önemli etkinliği olduğuna işaret ediyor. 62 Folik asit, B12 ve B6 vitaminleri, kan ve beyinde, bir amino asit ürünü olan homosistein’in düşük düzeyde tutulması için gerekli. Homosistein düzeyleri yüksek olan kişilerde, beyin sinir hücrelerinde DNA hasarı ve plakalaşmaya bağlı olarak, Alzheimer ve Parkinson hastalık riski yükseliyor Yeni veriler, beslenmemizde yeterince folik asit olmasının, bizi bu yaygın yaşlılık hastalıklarına karşı koruyabileceğine işaret ediyor. 63 Meyve ve sebzelerin, hastalıklara karşı çok yönlü koruyucu etkisinin arkasında, çeşitli türden besin öğesi, antioksidan, fitoestrojen ve posanın bir arada olması yatıyor. Bu doğal, sağlıklı, sinerjistik birlikteliği, bir kaç hapla sağlamak mümkün olamıyor. Bugün vitamin-mineral preparatlarının en çok satıldığı ABD’de kronik hastalık oranı Akdeniz halkına göre çok daha yüksek 64 Kurubaklagil ve kuruyemiş Baklagiller, fındık, fıstık, birçok biyoaktif madde içerir. Bunlar arasında, kalp sağlığı için gerekli olan E ve B grubu vitaminleri, fenolik maddeler, posa, potasyum, arjinin, ve bitkisel steroller sayılabilir. Bitkisel steroller, vücudumuzda estrojenin yerine geçip hormonlarla ilgili kanserleri baskılıyor. Ayrıca, barsakda kolesterolle yarışarak, kolesterol emilimini kısıtlıyor. 65 Sarımsak ve soğan Sarımsak dövüldüğünde, aktif maddeleri ajoen and alin, alinaz enzimi aracılığı ile hücrelerden dışarıya çıkar. Bu maddeler, kan pıhtılarını önler, kan yağlarını düşürür, hipertansiyon ve midebarsak kanserlerini önlerler. Ancak, pişirme sırasında aktif maddeler tamamen kaybolur. Bu nedenle, sarımsak ve soğanı çiğ tüketmek gerekir. 66 Yoğurt ve kolesterol Anadolu halkı, raf ömrünü uzatmak için, nesiller boyu sütü fermente ederek peynir ve yoğurt olarak tüketmeyi yeğlemiştir. Yoğurt yüksek kolesterollü bir besin olmasına karşın, insanlarda kan kolesterolünü düşürür. Bunun nedeni fermentasyon sırasında laktik asit bakterilerinin orotik asit üretmesidir. Orotik asit, karaciğerde kolesterol sentez enzimlerini inhibe ederek, kolesterol üretimini baskılıyor.. Yoğurt, kalsiyum içeriğiyle de kan kolesterolünü düşürüyor 67 Yoğurdun probiyotik niteliği vardır. Yoğurt ve diğer fermente sütlerdeki laktik asit bakterileri -DNA hasarı yapan maddeleri bağlayarak -barsak pH’sını düşürerek -bağışıklığı aktive ederek, antikarsinojik etkinlik gösterir; insanı enfeksiyon, laktoz intoleransı, yangılı barsak hastalıkları, ishal, alerjilere karşı korur. 68 Resveratrol (üzüm çekirdeği ekstresi) Kırmızı şarap, pekmez, üzüm kabukları ve çekirdeklerinde, kuvvetli bir antioksidan olan resveratrol var. Organizmada, kan damarlarının doğal ve etkin bir gevşeticisi olan nitrik oksiti salgılatarak damar tıkanıklığını düzeltiyor. Aynı zamanda LDL oksidasyonu ve kan pıhtılaşmasını azaltıp, kalp ve beyin sektelerine karşı koruyor. 69 Pişirme yöntemleri Yanan besinler, özellikle hayvansal kaynaklılar, sağlığa zararlıdır. Yanan et, balık ve tavukdaki kolesterol okside olur ve böylece damar tıkama özelliği çok artar. Yanan ve dumana maruz kalan besinlerde ve yağlarda (hamburger, döner, barbeküler, kavurmalar) oluşan kimyasal maddeler (nitrosaminler, heterosiklik aminler, peroksitler vb) kanser oluşumunu kuvvetle destekliyor Batıda yaygın olan bu pişirme yöntemi ülkemizde daha sağlıklı olan geleneksel tencere yemeğinin yerini alıyor. Yağda yapılan kızartmalarda, fritöz kullanılması, sığ tavada yapılan kızartmalara göre daha sağlıklı. Ancak, fritöz yağı 7-8 kızartmadan sonra değişmeli. 70 Doğal olarak, Akdeniz insanının, stressiz hayatı, komşuluk anlayışı, hayat felsefesi ve uğraşları da sağlıklarını olumlu etkiliyordur. Ancak, Hawaii ve Cayman adaları sakinleri de benzer huzurlu bir ortamda yaşadıkları halde, Akdenizlilerle aynı esenliği ve ömrü paylaşmıyorlar. Ülkemiz halkının bir kısmının da uyguladığı geleneksel Akdeniz diyetini beslenme tarzı olarak örnek alırsak, ve de özellikle büyük şehirlerde yaygınlaşan Amerikan tarzı ‘hızlı yiyecek’ tipi beslenmeye hayır diyebilirsek, yaşlılığa daha iyi hazırlanabiliriz 71 NUTRIGENETİK (NUTRIGENOMICS) Besinsel ve genetik faktörlerin, sağlık açısından ilişkilerini inceler; bireyin, belli bir beslenme tarzına genetik cevabını (gene expression) araştırır Son 10 yılda hastalıkların genetik temelleri ve besin bileşenlerinin genler üzerindeki etkileri hakkında elde edilen bulgular sonucunda gelişti Amacı, bireyselleştirilmiş diyetetik uygulamalarla hastalıkların önlenmesi ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesidir. Genlerimizi değiştiremiyoruz ama besin maddeleri, genlerin sağlık üzerinde etkinliğini değiştirebiliyor 72 YÖNTEM Polimorfizm (toplumdaki sapmalar) analizi Belli bir hastalığın ortaya çıkmasında etkin olan genlere ait bilgi toplanması (veri tabanı) Besin maddelerinin, genetik yanıt üzerindeki etkilerinin saptanması Bireyin genetik haritasının çıkarılması Diyet ve hayat tarzının, bireyin genetik yanıtını etkileyecek şekilde değiştirilmesi 73 GENETİK YANIT Gen: DNA’nın protein yapımı ve hücre kontrolu kodlarını taşıyan fonksiyonel birimleri Genetik yanıt: a. DNA- mRNA kopyalanması (transcription) b. Mesaja göre protein sentezi ( translation) c. Sentez sonrası modifikasyonlar Bu kritik aşamaları, aktive veya inhibe eden kişiye özel beslenme uygulamaları, hastalığa karşı korunma olanağı sağlayabiliyor 74 TEK NÜKLEOTİD VARYASYONLARI (SINGLE NUCLEOTIDE POLYMORPHISM-SNPs) Nutrigenetik’in en önemli aracı, toplumda görülen, tek bir DNA nükleotidinin sıralamasındaki normalden sapmalar (tekrar, silinme, eklenme) ve bunların haritalarıdır (SNP maps) Anlamlı olabilmesi için toplumun en az %1’inde rastlanmalıdır; genetik sapmaların %90’ı SNP’dir SNP’ler görüldükleri bireyleri, hastalıklara, çevresel etmenlere, besin maddelerine, ilaçlara hassaslaştırır. Bir insanda SNP’lerin varlığını saptayarak, ona özel hassasiyetleri belirlemek ve hasar oluşmadan önlemler alabilmek mümkün olabiliyor 75 NUTRİGENETİK VE SAĞLIK SORUNLARI Nutrigenetik analizinin yararlı olacağı başlıca konular: Kalp-damar sağlığı Kanser Besin hassasiyetleri Diabet ve insülin rezistansı Bağışıklık ve otoimmün hastalıklar Obesite Günümüzün en yaygın sorunlarından biri olduğu için nutrigenetik ve obesite ilişkisi önemlidir. 76 OBESITE FAKTÖRLERİ Obesite, çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir: Genetik- soyaçekim Çevresel-beslenme şekli ve fiziksel aktivite Psikolojik – Üzüntü, kızgınlık, can sıkıntısı, bunalım gibi duygusal nedenler Medikal – hipotiroidi, Cushings Sendromu, insülin rezistansı İlaçlar – steroidler, bazı anti-depressanlar, betablokerler 77 OBESITE VE GENETİK Genetik yapı obesiteyi etkiliyor: 1. Evlat edinilenlerin ağırlıkları genelde biyolojik ebeveynlerine benziyor 2. Aynı yumurta ikizleri, beraber de, ayrı da yetiştirilseler benzer beden kitle indeksine sahipler 3. Genetic faktörler, kişinin zayıflama diyetine yanıtını etkiliyor. 4. Merkezimize başvuran insülin rezistanslı kişilerin yaklaşık %85’i 0 grubu kana, tiroid sorunları olanların %90’ı da A veya B kan grubuna sahipler. 78 OBESITE GENLERİ Bugün obesiteye neden olan genetik sapmalar, atalarımızın, yiyeceklerin sınırlı olduğu çağlarda yaşamalarını kolaylaştırmak için gelişmiş Bu eski evrimsel adaptasyonlar, besinlere gayret göstermeden ulaşabildiğimiz günümüzde, ana sağlık sorunlarının temelini oluşturmakta. Örneğin, sık rastlanan eski bir gen varyasyonu GNB3 825T allele 1.fiziksel aktivitesi yüksek olan kişilerde etkisiz, ama hareketi az kişileri obez ve diabete yatkın yapıyor 2.genin görülme sıklığı Afrikalılarda %90, Asyalılarda %50, beyaz ırkta %30 oranında 79 OBESITE VE MULTI-GEN SENDROMLARI Obesite ile alakalı çeşitli multi-gen sendromları: Prader-Willi; Laurence-Moon-Biedl; Ahlstrom, Cohen, Carpenter, Cushing; insulinoma; hiperprolaktinoma; hipotiroidizm; büyüme hormonu, carnitine yetersizlikleri Bunlar nadir olup çoğu yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkarlar. Beslenme ve yaşam tarzından etkilenmezler; tıbbi tedavi gerektirirler 80 OBESITE VE MONO-GEN SENDROMLARI Obesiteyle alakalı sık görülen tek-gen hataları: 1. melanocortin- 4 reseptör geni 2. macrophage migration inhibitory factor geni (Japonlarda), 3. perilipin geni (Malezya ve Hintlilerde) Bu sapmalar, doymuşluk mesajının iletilmesi ve beynin iştah kontrolunda hatalara neden oluyor 81 İŞTAH KONTROLU 1.Barsak peptitlerinden (kolesistokinin, ghrelin) gelen mesajlar 2.Hormonal mesajlar: leptin (yağ hücreleri), insulin (pankreas), peptide YY (barsaklar) vagus siniriyle beyne gider 3. Mesajlar, beyinde iştah artırıcı/azaltıcı peptitlerin sentezlemesine neden olur 82 ENERJİ HARCAMASI VE TERMOGENEZ Yağ depoları fazlaysa, yağ hücresinden beyine enerji harcamasını, özellikle termogenezi artırması için mesajlar gider 1. Adaptif termogenez- enerji alımıyla artar 2. obesiteye karşı bir savunma mekanizmasıdır 3. Esmer yağ hücresinde, mitokondri proteinleri solunumu (oxidatif fosforilasyon) baskılar. Aşırı gıdayla alınan enerji, yağ yerine, ısıya dönüşür 4. Bu aktivite leptin hormonunca desteklenir. 83 OBESITE VE LEPTIN Genetik obez fare (ob/ob) aşırı yağlanır, aşırı iştahlıdır, düşük enerjiyle beslense de, şişmanlar ob geni taşıyan farede leptin hormonu yoktur; leptin verilirse, fazla yağlarını kaybeder db/db tür obez farede leptin reseptörü hatalıdır; leptin verilse de şişman kalır 84 İNSANDA LEPTIN HORMONU İnsan vücudu dengeli bir ağırlık için programlanmış. Açlıkta iştah artar, enerji harcaması azalır; aşırı beslenmede, iştah azalır, enerji harcaması artar. Bu mekanizmayı kontrol eden en önemli madde beyaz yağ hücrelerinde sentezlenen leptindir (leptos, ince). Beyinin iştah merkezini (arcuate nucleus) etkiler Vücut yağı arttıkça, dolaşımdaki leptin miktarı artar, iştah artırıcı (orexigenic) peptit sentezini azaltır, iştah azaltıcı (anorexigenic) peptitleri artırır gıda alımı azalır, enerji harcaması artar 85 LEPTIN GENİ MUTASYONLARI Şişman insanlarda leptin veya leptin reseptör genlerinde mutasyonlar çok nadirdir Dünyada sadece 5 kişide leptin geni hatası (ob/ob fare gibi); 3 kişide reseptör gen hatası (db/db fare gibi) görüldü. Bu nedenle rekombinan insan leptini dünyada 5-10 kişi haricinde kimseye yarar sağlamaz Ancak, insanda leptin aktivitesini etkileyen nöropeptitlerin tek-gen mutasyonları sık görülüyor; 86 LEPTIN VE MC4Rs Propiomelanocortin (POMC) ve melanocortin reseptörleri (MC4Rs) leptin uyarısına göre beyinde serotonin salgılatıp, besin isteğini azaltır, enerji harcamasını artırırlar POMC ve MC4Rs gen hataları aşırı obesite ile sonuçlanır; morbid obesitelerin %5’i MC4R mutasyonundan kaynaklanır. Bu durumdaki obez kişiler leptin rezistansı sergilerler: dolaşımdaki leptin seviyesi yüksektir ama verdiği mesajlar beyinde bloke edilmiştir. 87 DİĞER NÖROPEPTİT AKTİVİTESİ Obesite ile ilgili benzer nöropeptitler: beyin, yağ hücresi, barsak, kas, karaciğer, pankreas odaklı Bir kısmı beyin merkezlerini etkileyerek iştahı bastırıp, yağ yıkımını desteklerler Bazıları kasda enerji harcamasını artırır Bazıları de iştah açıp, yağ sentezini uyarır 88 OBESITE TERAPİSİ İlaçlar: 1. besin alımını azaltanlar---sibutramine (redüktil) 2. metabolizmayı değiştirenler...orlistat (xenical) 3. termogenezi artıranlar..ephedrine/kafein Piyasada benzer bir çok ‘mucizevi çözüm’ satılıyor. Henüz hiçbir ilaç, tek başına bu multi-faktörel soruna çare olamadı; hepsinin ciddi yan etkileri mevcut. 89 NUTRİGENETİK TERAPİ Nutrigenetik, ilaçlarla veya genlerin değiştirilmesi (klonlama, hücre nakli vb) ile ilgilenmez Sağlık sorunlarının önlenmesi için, kişinin gen profiline göre, bireyselleştirilmiş beslenme tarzı ve reçeteler önerir Obesiteye neden olan genlerin anahtar noktalarında, yan etkisiz müdahelelere yönelir Şu anda bir çok akademik merkezde, obesiteyi etkileyen nöropeptitler, besin-gen ilişkileri, sınırları yoğun biçimde araştırılıyor. Epidemiyolojik ve klinik bulgular umut vadediyor: 90 KALSİYUM Diyetle alınan kalsiyum, özellikle mide-karın bölgesinden yağ kaybına neden oluyor. D3 vitamini, hücrelerinde termogenez genlerini baskılayıp yağ yapımını hızlandırıyor. Diyetle alınan kalsiyum ise, yağ hücresinde D3 düzeyini azaltarak, termogenez ve yağ yıkımını artırıyor. Süt ürünleriyle alınan kalsiyum, preparatlara göre daha etkili olmakta. Etki kadınlarda erkeklere göre daha kuvvetli. 91 TARÇIN İnsülin rezistansı olan kişiler, insüline duyarsızdır. Salgılanan aşırı insülin yağ yapımını artırır. Tarçın kabuğundaki methylhydroxychalcone polimeri (MHCP), hücredeki insülin reseptör genlerini uyararak, kişiyi insüline duyarlı hale getiriyor, yağ üretimini azaltıyor, trigliserit ve tansiyon düşürüyor. Tarçında, MHCP yanında cinnamaldehit ve kan sulandırıcı coumarin de bulunur. Yüksek dozlarda toksik olabilen bu maddeler yağda, MHCP ise suda çözündüğünden, tarçına hassas kişilerin su ekstraktını kullanmasında sakınca görülmüyor. 92 KONJÜGE LİNOLEİK ASİT Kaynağı et ve süt ürünleridir. Oktadekonoik asitin 16 değişik stereo-izomeri cis-9, trans-11 CLA: kanser önleyici etki trans-10, cis-12 CLA: obesiteyi önlüyor t-10,c-12 izomeri, yağ hücresi ve kasta enerji metabolizmasını regüle eden nöropeptitlerin ve anahtar enzimin genetik yanıtını etkileyerek, yağ kitlesini azaltıyor, kas dokusunu artırıyor 93 GENISTEIN İzoflavon yapısında bir fitoestrojendir. Estrojeni taklit eder. Soya fasulyesinden elde edilir. Ağırlık ve gıda alımını azaltıp, yağ hücrelerini öldürüyor. Araştırmalar, genistein’in menapoz sonrası kadınlarda yağlanmayı önleyebileceğine işaret ediyor. Hayvanlarda anormal genetik yanıtı normal hale getiriyor, yağ yıkan genleri aktifleştiriyor Çeşitli araştırmalarda görülen bu etkinlikler, belki de ilerde, soyayı sık tüketen uzak doğulularda obesitenin neden daha az görüldüğünü açıklayabilecektir.. 94 YEŞİL ÇAY Yeşil çaydaki polifenollerden Epigallocatechin gallate (GT) (EGCG), insan ve hayvanlarda vücut yağını düşürüp, termogenezi artırıyor. Yağ hücrelerinde yağ yapıcı enzim ve peptitlerin genetik yanıtını (mRNA) baskılayarak şekeri düşürüyor, insülin reseptörlerini uyarıyor. 95 INULIN İnülin yer elmasında bol miktarda bulunan prebiyotik etkili bir liftir. Fermente edilebilen bu diyet lifleri (oligofruktoz), insanlarda bazı barsak peptitleri salgılatarak, iştah üzerinde kuvvetli baskılayıcı etkinlikler gösteriyor Enerji alımını ve vücut yağını, kandaki açlık bastırıcı peptitlerin genetik yanıtını destekleyip, iştah açıcı barsak hormonu ghrelin’in genetik yanıtını baskılıyor. 96 ALFA-LIPOİK ASİT (ALA) İnsanda hem yağlı, hem de sulu ortamda çok kuvvetli antioksidan etki gösteren kısa zincirli bir yağ asitidir. Diabette insulin resiztansı ve nöropatiyi kontrol ediyor. ALA, insülini taklit ederek, beyini, sanki kanda şeker yüksekmiş gibi kandırıyor. Beyin de, enerjiyi regüle eden anahtar enzimlerin genetik yanıtını etkileyerek, hem iştah kesici ve hem de kasta enerji harcatan mesajlar gönderiyor. Leptin aktivitesine benzer ama ondan bağımsız olan bu çifte etkinlik, leptin rezistansı olan obez kişiler için güvenilir bir yol olarak görünüyor. 97 OMEGA-3 YAĞ ASİTLERİ Genelde halk arasında balık yağları şişmanlatır diye bir kanı vardır. Ancak, insan ve hayvanlarla yapılan son çalışmalar, balık yağının kilo kaybını kolaylaştırdığını gösteriyor. DHA ve EPA hücrede, yağ yıkımını hızlandıran genleri aktive ediyor ve karın yağını azaltıyor 98 NUTRIGENETİK VE ETİK Nutrigenetik umut verici ve beslenme bilimi için devrim niteliğinde bir alan. Şu anda dünyada konu üzerinde yoğun çalışmalar yapılıyor Ancak, bu bilimsel gelişmeler, günlük hayatta uygulamaya nasıl geçirilebilir? Bugün hiçbir bilimsel veya endüstriyel kuruluş ‘gelin size genetik analiz uygulayalım, sorunlarınızı çözelim’ diyebilecek bilgi ve teknolojiye sahip değil. Nutrigenetik daha bebeklik çağında: yeterli sayıda gen çalışılmamış, çalışmaların çoğu tekrar edilerek sınanmamış, farklı insan nesillerinde incelenmemiş: 99 NUTRIGENETİK VE ETİK Medyada gıda maddelerinin sağlık üzerinde etkileri için birbiriyle uyuşmayan bilgiler verilebiliyor, araştırma bulguları bile taraflı ve yanlış yönlendirici olabiliyor. Temel bilimciler, sağlık çalışanları ve ürün pazarlayıcıları ayrı dilleri konuşabiliyorlar. Bilim adamının bulduğu, medya tarafından halka çok farklı şekilde ulaşıp, yanlış anlamalara neden olabiliyor. Genetic analiz çok pahalı (yaklaşık 1500 euro). Ancak, bazı kuruluşlar ve sağlık şirketleri, özellikle toplumun paralı kesimine, saç ve tükürük örneklerinden bireyselleştirilmiş gen haritasını için yaklaşıyor, az sayıda gen verisine dayanarak, DNA diyetleri ve besin takviyeleri satmaya çalışıyorlar. 100 Gelecek 10 yıl içinde, kişiye, kendisi için en uygun beslenme tarzının ne olduğu, hangi besin maddesinin, genetik dengesini olumlu yönde destekleyeceğini söylemek mümkün olabilecek. Bir kişinin devası, bir başkası için zehir olabilir. Yetersiz bilimsel ve sosyolojik verilerle ve kar amacıyla nötrosotik maddeler önermek zararlı olabilir. Ancak bugüne değin yapılan bazı çalışmaların ışığı altında, kişinin süt ürünleri, tarçın, yeşil çay, soya ve balık yağları gibi yüzyıllarca denenmiş bazı besinlerin tüketimini artırması, etik, mali ve sağlık açısından sakıncalar yaratmayıp, metabolik sendroma karşı 101 alternatif çözümler sunabilir. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. 102