i ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İKTİSAT ANABİLİM DALI Şule ATATOPRAK TÜRKİYE’DE HÜKÜMETLER VE EKONOMİK KRİZLER: 1963 – 2006 DÖNEMİ YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ YÖNETİCİSİ Yrd. Doç. Dr. Fatma GÜNDOĞDU ERZURUM–2007 İÇİNDEKİLER ÖZET…………………………………………………………………………..................iii ABSTRACT........................................................................................................................iv TEŞEKKÜRLER................................................................................................................v TABLOLAR LİSTESİ…………………………………………...........................vi ŞEKİLLER LİSTESİ............................................................................................vii GİRİŞ……………………………………………………………….......................1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. EKONOMİK KRİZLER 1.1.Ekonomik Kriz Olgusu: Tanım ve Tarihçe………………............................................4 1.1.1.Ekonomik kriz olgusunun tanımı……………………………………………......4 1.1.2.Ekonomik kriz olgusunun tarihçesi………………………………………..........6 1.1.2.1.Sanayi inkılabı sonrası hiperenflasyonun yol açtığı ekonomik kriz olgusu……………………………………………………...........................9 1.1.2.2.Sanayi inkılabı sonrası ekonomik kriz olgusu: 1929 ekonomik buhran dönemi…………………………………………..…………………..........14 İKİNCİ BÖLÜM 2. EKONOMİK KRİZ TÜRLERİ VE ÜLKE DENEYİMLERİ 2.1.Geleneksel Krizler………………………...……………………………….......…...19 2.2.İkiz Krizler………………………………..……………………………..................20 2.2.1.Finansal (bankacılık) krizleri…….…………………………..……………...24 2.2.2.Ödemeler bilançosu (para) krizleri.................................................................26 2.3.Ülke Deneyimleri.....................................................................................................30 2.3.1.Tayland krizi...................................................................................................31 2.3.2.Malezya krizi..................................................................................................33 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. TÜRKİYE’DE HÜKÜMETLER VE EKONOMİK KRİZLER: 1963–2006 DÖNEMİ 3.1.1963–1967 Tek Parti Hükümetleri Dönemi............................................................37 ii 3.2.1968–1972 Tek Parti Hükümetleri Dönemi............................................................44 3.3.1973–1977 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi...................................51 3.4.1979–1983 Tek Parti Hükümetleri Dönemi.........................................................57 3.5.1985–1989 Tek Parti Hükümetleri Dönemi.........................................................70 3.6.1990–1994 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi...................................76 3.7.1996–2000 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi...................................86 3.8.2000–2006 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi.................................102 SONUÇ……………………...……………..........................................116 KAYNAKLAR.....................................................................................126 ÖZGEÇMİŞ……………………………………………………….....134 ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ TÜRKİYE’DE HÜKÜMETLER VE EKONOMİK KRİZLER: 1963–2006 DÖNEMİ ŞULE ATATOPRAK Danışman: Yrd. Doç. Dr. Fatma Gündoğdu 2007, Sayfa: 141 Jüri: Yrd. Doç. Dr. Fatma Gündoğdu Doç. Dr. Kerem Karabulut Doç. Dr. Üstün Özen Ekonomik krizlerin oluşma sıklığına bağlı olarak, ülkedeki politik istikrarsızlık, siyaset bilimcilerin olduğu kadar, iktisatçılara ülkedeki makroekonomik dengesizliklerin sebeplerinin anlaşılması ve analizinde önemli ipuçları sunduğundan, “siyasi istikrarsızlık” göstergeleri kriz sinyalleri olarak iktisat bilimi açısından da önem arz etmeye başlamıştır. Bu çalışmada, Türkiye’de 1963–2006 yılları arasında iktidara gelen siyasi partilerin uyguladıkları para ve maliye politikaları inceleme konusu yapılarak, bütçe açıklarının parasallaştırılıp parasallaştırılmadığı belirlenmeye çalışılmıştır. Hükümetlerin uygulamış oldukları ekonomik politikaların analizlerinde “Planlı Ekonomiye” geçiş süreci dikkate alınmıştır. Bu doğrultuda uygulanan politikalardaki sapmaların siyasal yapıya duyarlılıkları incelenmeye çalışılmıştır. 1963–2006 yılları arasında iktidara gelen siyasi partilerin, mali disiplinden kopuşlarını belirlemek amacıyla bütçe açığı ve parasallaştırma miktarlarının GSMH’ya oranları dikkate alınmıştır. Bu oranların birlikte hareket edip etmediğinin belirlenmesi suretiyle, bütçenin parasallaştırılması olgusu grafiklerle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle 1990 öncesinde, Merkez Bankası’nın bugünkü anlamda bağımsız olmaması nedeniyle, bütçenin parasallaştırması grafikleri, Türkiye’de 1963–2006 yılları arasında iktidara gelen siyasal partilerin uyguladıkları para ve maliye politikalarının incelenmesinde önem arz etmektedir. iv ABSTRACT MASTER THESIS GOVERNMENTS AND ECONOMIC CRISES IN TURKEY (1963–2006) ŞULE ATATOPRAK Supervisor: Assist. Prof. Dr. Fatma Gündoğdu 2007, Page:141 Jury: Assist. Prof. Dr. Fatma Gündoğdu Assoc. Prof. Dr. Kerem Karabulut Assoc. Prof. Dr. Üstün Özen Depending on the high frequency of happening of economic crises, the political inconsistencies in a country have been considered as an explanatory factor for the explanation and analysis of the macro economic instabilities; therefore, “political inconsistencies” are regarded as a signal of crisis for the science of economics. In this study, by analyzing the monetary and fiscal policies applied by the governments in Turkey through 1963-2006, whether the budget deficits could be monetarised or not is tried to be determined. In the analyses of economic policies applied by the governments, transition to “Planned Economy” is taken into consideration. The sensitivity of the deviations from the policies applied in this direction to political structure is tried to be analyzed. To determine the ruptures of the political parties in power from the financial discipline, the rates of budget deficit and monetarisation to the GNDP is taken into consideration. By detecting whether or not these values moves together, the fact of monetarisation of the budget is displayed with graphs. Especially before 1990, since the Central Bank was not independent like in the case of present condition, the monetary and fiscal policies applied in Turkey between 1963 and 2006 by ruling parties should be evaluated in detail. v TEŞEKKÜR Bu araştırmanın gerçekleştirilmesinde yardımlarını ve deneyimlerini esirgemeyen başta danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Fatma GÜNDOĞDU olmak üzere, Doç. Dr. Ö.Selçuk EMSEN hocalarıma teşekkür ederim. ERZURUM 2007 Şule ATATOPRAK vi TABLOLAR LİSTESİ Sayfa No: Tablo 1. 1: Hiperenflasyon, 1920-1924…………………………………............10 Tablo 1. 2: Yüksek ve Hiperenflasyon………………….……………................12 Tablo 2. 1: Uluslar arası Rezervler İçerisinde Kısa Vadeli Borç Oranları...........22 Tablo 2. 2: Krizlerin Zamana Bağlı Sıklıkları………………………..................24 Tablo 2. 3: Finansal Liberalizasyon ve Krizler…………………….……... ........29 Tablo 3. 1: 1968–1972 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE......39 Tablo 3. 2: 1963–1967 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri....................................40 Tablo 3. 3: 1963- 1967 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSMH’ya Oranları................................................................................................40 Tablo 3. 4: 1963- 1967 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları................................................................................................43 Tablo 3. 5: 1968–1972 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM v e TEFE......47 Tablo 3. 6: 1968–1972 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri.....................................47 Tablo 3. 7: 1968–1972 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları.................................................................................................48 Tablo 3. 8: 1968- 1972 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları.................................................................................................50 Tablo 3. 9: 1973–1977 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE........53 Tablo 3.10:1973–1977 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri ………………….........54 Tablo 3.11: 1973–1977 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları ................................................................................................55 Tablo 3.12: 1973- 1977 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları ...............................................................................................56 Tablo 3.13: 1979–1983 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE.......66 Tablo 3.14: 1979–1983 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri ………………............66 Tablo 3.15: 1979–1983 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları ................................................................................................67 Tablo 3.16: 1979- 1983 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları ………………………………………………........................69 vii Tablo 3.17: 1985–1989 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE.......71 Tablo 3.18: 1985–1989 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri.....................................72 Tablo 3.19: 1985–1989 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları.................................................................................................73 Tablo 3.20: 1985- 1989 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları.................................................................................................74 Tablo 3.21: 1990–1994 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE.......79 Tablo 3.22: 1990–1994 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri.....................................80 Tablo 3.23: 1990–1994 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları ...............................................................................................81 Tablo 3.24: 1990- 1994 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları ..............................................................................................85 Tablo 3.25: 1996–2000 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE ....89 Tablo 3.26: 1996–2000 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları ..............................................................................................91 Tablo 3.27: 1996–2000 Dönemi Dış Ticaret Göstergeler ...................................91 Tablo 3.28: 1995- 2000 Dönemi Bütçe Açığı ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları ...............................................................................................................100 Tablo 3.29: 2001–2006 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE....113 Tablo 3.30: 2001–2006 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri ..................................114 Tablo 3.31: 2001–2006 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları .............................................................................................114 Tablo 3.32: 2001- 2006 Dönemi Bütçe Açığı ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları ...............................................................................................................114 viii ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa No: Şekil 3. 1: 1963–1967 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler ........43 Şekil 3. 2: 1968–1972 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …....50 Şekil 3. 3: 1973–1977 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …....57 Şekil 3. 4: 1979–1983 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …....69 Şekil 4. 5: 1985–1989 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …....75 Şekil 3. 6: 1990–1994 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …....86 Şekil 3. 7: 1995–2000 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …..100 Şekil 3. 8: 2001–2006 Dönemi İçin Bütçe Açığı ve Parasal Değişmeler …..115 GİRİŞ Kriz, çeşitli bilim dallarında çok yaygın olarak kullanılan kavramlardan birisidir. Kriz, kelime anlamıyla çoğu kez birdenbire meydana gelen kötü gidiş yönündeki gelişme, büyük sıkıntı, buhran ve bunalım gibi kelimelerle eş anlamda kullanılmaktadır. Özellikle tıp biliminde çok yaygın kullanıma sahiptir ve genel olarak “aniden ortaya çıkan bir hastalık belirtisi” anlamına gelmektedir. Sosyal bilimler alanında ise kriz, “buhran” ve “bunalım” kelimeleriyle ifade edilmektedir. Sosyal bilimler açısından kriz kavramının genel bir tanımını yapmak kolay değildir. Karşı karşıya kalınan olayların ne derecede “kriz” olduğu içinde bulunulan duruma göre değişebilmektedir. Herhangi bir durumu “kriz” olarak nitelendirebilmek için krizin temel unsurlarının bilinmesi şarttır. Krizin temel unsurları; aniden ve önceden tahmin edilemeyen bir anda ortaya çıkmasıdır. Bu unsurların gerçekleşmesi sonucunda kriz, makro düzeyde devleti; mikro düzeyde ise firmaları ciddi olarak etkileyecek sonuçlar ortaya çıkartmaktadır. Sosyo-ekonomik olaylarda meydana gelen değişimlerle veya daha açık bir ifadeyle, sosyal olayların evrimiyle birlikte, kriz olgusu da farklı boyutlar kazanmıştır. İlk aşamada ekonomik kriz olgusu, insan ihtiyaçlarının çeşitlenmeye ve bunu karşılayacak kaynakların yetersiz kalmaya başladığı dönemden itibaren görülen üretimde düşüşler ve buna bağlı olarak refah seviyesinde azalmalar şeklinde kendisini göstermiştir. Bu tür kriz olgusu daha çok tarım toplumlarında üretimin dışsal oluşundan ve tabiata bağımlılıktan kaynaklanan durumlar için söz konusu olmuştur. Daha sonraki aşamada üretime dayalı kriz olgusu yerine, tüketime dayalı kriz olguları yaşanmaya başlanmıştır. Bu tür kriz durumuna, 1929 Bunalımı örnek verilebilir. Yani Klasik iktisat ekolünün temelini teşkil eden Say Yasası çerçevesinde “her arz kendi talebini yaratır” görüşü, 1929 Bunalımı’nda tartışmalı hale gelmiş ve efektif talep yetersizliğine dayalı kriz olgusunun varlığını ortaya çıkmıştır. Keynesyen anlamda kriz tanımlaması, modern anlamda kriz tanımlaması olarak da kabul edilebilirken; özellikle 1970’li yıllarda yaşanan petrol şokları ve ekonomiye yansımaları olarak ortaya çıkan stagflasyon olgusu, bu kez olumsuz arz şokları şeklinde bir kriz durumunun varlığı olarak yaşanır olmuştur. Ekonomik olaylar ve ekonomi bilimindeki gelişmelere bağlı olarak da evrim geçiren krizler, 1980’li yıllarda çoğu gelişmekte olan ülkede borç 2 krizleri şeklinde tanımlanır olmuştur. 1990’lara gelindiğinde, özellikle finansal sermayenin önündeki tüm engellerin kalkması, yani sermayenin küreselleşmesinin zirve yapmasıyla, kriz virüsü de mutasyona uğrayarak, finans ve ödemeler bilançosu krizlerinin birlikte yaşanması ve “ikiz kriz” olgusu olarak tanımlanmasıyla literatürde kendine yer bulmuştur. Günümüzde bu konu hakkında iktisat literatürü incelendiğinde, ekonomik süreç içerisinde, krizlerin ortaya çıkacağını gösteren önemli kriz sinyallerinin bulunduğu belirlemesi yapılabilir. Ekonomik kriz sinyalleri arasında; aşırı borç devresi göstergesi, finansal göstergeler, cari işlemler bilançosu (CİB) göstergesi, sermaye bilançosu (SB) göstergesi, tahvil piyasalarındaki ani düşüşler, bütçe açıkları, siyasi istikrarsızlık ve seçim dönemleri yer almaktadır. Türkiye ekonomisinde özellikle 1990’dan sonra ekonomik krizlerin oluşma sıklığına bağlı olarak, ülkedeki politik istikrarsızlık, siyaset bilimcilerin olduğu kadar iktisatçılara ülkedeki makroekonomik dengesizliklerin sebeplerinin anlaşılması ve analizinde önemli ipuçları sunduğundan, “siyasi istikrarsızlık” göstergeleri kriz sinyalleri olarak iktisat bilimi açısından da önem arz etmeye başlamıştır. Parlamentonun kutuplaşması, koalisyon hükümetleri, seçmenlerin kararsızlığı, seçimlerin idaresi ve zamanlaması siyasi istikrarsızlık göstergeleri olarak kabul edilebilmektedir. Siyasal istikrarsızlık durumları, en nihayetinde demokrasinin kesintiye uğradığı durumlara varan olgular şeklinde tanımlanacağı gibi, ekonomik anlamda siyasal karar verme mercileri arasındaki uyumsuzluğun ekonomik göstergelere olumsuz yönde yansıması şeklinde tanımlanabilir ki, bu da daha çok demokratik geleneğin yerleşmediği ülkelerde tek parti iktidarı dışındaki dönemler için geçerlilik arz eder. Politik istikrarsızlığın ekonomik nedenleri ise, çoğunlukla gelir bölüşümünde kutuplaşma ve orta sınıfın giderek kötüleşen durumu olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda, çalışmanın amacı; farklı ülke deneyimlerinden yola çıkmak suretiyle, Türkiye’de meydana gelmiş olan ekonomik krizlerin anatomisinin ortaya konulması ve 1963–2006 yılları itibariyle tek parti ve koalisyon hükümetleri dönemlerinde, siyasi değerlendirilmesidir. istikrarsızlığın Türkiye ekonomisine yansımalarının 3 Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, ekonomik kriz olgusunun tanımı ve tarihçesi, sanayi inkılabı sonrası hiperenflasyonun yol açtığı ekonomik kriz olgusu ve sanayi inkılabı sonrası ekonomik kriz olgusu ve nihayetinde 1929 ekonomik buhran dönemi incelenmiştir. İkinci bölümünde, ekonomik kriz türleri ele alınmıştır. Kriz türleri olarak, geleneksel krizler, ikiz krizler ve ikiz krizler kapsamında finansal krizler ve ödemeler bilançosu krizlerine yer verilmiştir. Bölümün sonunda, Asya Krizi’nin ilk patlak verdiği ülke olan Tayland’da yaşanan “Tayland Krizi” ile bu krizle birlikte çok farklı bir coğrafyada benzerinin yaşandığı, ancak IMF politikalarını uygulamadan krizden kurtulmayı başaran Meksika’da gözlenen “Meksika Krizi” olgusu incelenmek suretiyle, farklı ülkelerde vuku bulan kriz deneyimleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise, 1963–2006 dönemi için Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler irdelenmiştir. Türkiye’de 1963–2006 yılları arasında iktidara gelen siyasi partilerin uyguladıkları para ve maliye politikaları inceleme konusu yapılmıştır. Bu inceleme neticesinde, hangi hükümet veya hükümetler döneminde, mali disiplinin sağlandığı ve bütçe açıklarının parasallaştırılıp parasallaştırılmadığına bağlı olarak ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik darboğazlar ve krizler açıklanmaya çalışılmıştır. BİRİNCİ BÖLÜM 1. EKONOMİK KRİZLER Bu bölümde, kuramsal bağlamda ekonomik kriz olgusu ve ekonomik kriz olgusunun tarihsel gelişimi incelenecektir. Tarihsel gelişim içerisinde, sanayi inkılabı öncesinde oluşan ekonomik kriz olgusu, sanayi inkılabı sonucunda patlak veren hiperenflasyonun yol açtığı kriz olgusu ve sanayi inkılabının sonucunda yaşanan 1929 Ekonomik Depresyon (buhran) dönemleri yer almıştır. 1.1.Ekonomik Kriz Olgusu: Tanım ve Tarihçe 1.1.1.Ekonomik kriz olgusunun tanımı Ekonomik kriz kavramı incelemeye başlandığında tek bir tanımın yer almadığını görmekteyiz. Çoğu zaman her bir tanım, söz konusu olgunun belirli bir yönden hareketle ortaya konulmakta ve birbirlerini tanımlar nitelik taşımaktadırlar. 1Burada literatürde çok sayıda bulunan ekonomik kriz tanımlarına değinilecektir. Kriz sözcüğü Yunanca ve Latince köklerden gelmektedir. Yunancada “krinein”kökünden gelen “krisis”sözcüğünün anlamı “karar vermek”tir. Latincede de kriz sözcüğü, Yunanca ile aynı anlama gelmekte, karar vermek olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde alışagelmiş kullanım biçimi ile kriz sözcüğünün ifade ettiği anlam, “bir süreçte ani dönüşüm noktası; ekonomi ve politika alanında istikrarsız ve tehlikeli bir durumu ifade eden güç dönem” olarak kullanılmaktadır. 2 Latince ve Yunancadan türeyen kriz sözcüğünün, günümüz ekonomi ve politika alanındaki yaygın anlamı ikili olarak verilmektedir. Kriz sözcüğü, bir yönü ile dışsal bir faktöre bağlı, beklenmedik bir zamanda ortaya çıkan sancılı bir dönem olarak anlaşılmaktadır. Aynı sözcük, ikinci anlamı çerçevesinde ise, bazı çevreler veya kesimler için yeniden yapılanma yolunda bir fırsat, bir olanak olarak anlaşılmaktadır. Dikkatlice bakıldığında, bu iki farklı yorumun birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğu ve yaşanan ekonomik ve politik bunalımın, bir kesimi için gerçek anlamda bunalım ve 1 V.Kaya (2005), Finansal Küreselleşme ve Para Krizleri: 1990–2002 Türkiye Deneyimi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.5. 2 Collins English Dictionary (1986), (P.Hank, W.T. Maleod, L.Urgana), İkinci Baskı,Whilliam Collins and Sons and Co Ltd.,London. 5 çöküş olduğu halde, diğer kesimler için, eskiye oranla daha güçlü yeni bir yapılanma ile içinden çıkılabilecek bir olanak olduğu anlaşılır. 3 Kriz, sosyal bilimler alanında çoğu kez ‘birden bire meydana gelen kötüye gidiş yönündeki gelişme’,’büyük sıkıntı’ ‘buhran’ ve ‘bunalım’gibi kelimelerle eş anlamda kullanılmaktadır. Ekonomik kriz, mali kriz, finansal kriz, siyasi kriz, hükümet krizi, ahlaki kriz, vb. kavramlarla yalnızca günlük dilde değil, bilimsel terminolojide de sık sık rastlanmaktadır. Sosyal bilimler açısından kriz kavramının genel bir tanımını yapmak hiçte kolay değildir. İçinde bulunulan durumun ya da karşı karşıya kalınan olayların ne derecede ‘kriz’ olduğunu kişiden kişiye değişebilmektedir. Herhangi bir durumu kriz olarak adlandırabilmek için krizin temel unsurları ya da özelliklerinin bilinmesinde yarar vardır. *Kriz, önceden bilinmeyen ya da öngörülemeyen bazı gelişmelerin; makro düzeyde devlet; mikro düzeyde ise firmaların ciddi olarak etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarmasıdır. *Krizin bir diğer özelliği, kişiler ve organizasyonlar için hem bir tehlike ve tehdit oluşturması, hem de yeni fırsatlar yaratmasıdır. *Krizler kısa ya da uzun süreli olabilirler. Krizlerin organizasyonlar üzerindeki etkisinin kısa ya da uzun sürmesi, organizasyonun krize karşı koyabilecek tedbirler zamanında alınıp alınmamasına ve bunların uygulanmasına bağlıdır. *Krizlerin bir diğer özelliği bir bulaşıcı hastalık gibi sirayet etkisi göstermesidir. Herhangi bir organizasyonda ortaya çıkan bir kriz diğer sektörleri de etkisi altına alabilmekte ya da bir organizasyonda yaşanan kriz, bu organizasyonla ilişki içerisinde olan diğer organizasyonlara da sirayet edebilmektedir. 4 Tüm bu özellikler dikkate alındığında enflasyon ve deflasyon, nasıl tek başlarına kriz olarak adlandırılamayacaksa aynı şekilde devalüasyon ve revalüasyon kavramları da kriz olarak adlandırılamaz. Daha geniş bir anlamda ise iktisadi kriz, en küçük iktisadi birimden (firma) en büyük iktisadi birime (devlet) doğru iç ve dış borçların, işsizliğin arttığı, fiyatların 3 L.Yılmaz (2001), Umberto Eco ile Kriz Üzerine, Cogita, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. C.C. Aktan ve H. Şen (2001), “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri “, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: II, Sayı: 42, s.1225. 4 6 bazen yükseldiği bazen de düştüğü, üretimin artıp azaldığı ve halkın genellikle siyasi iktidarlara olan güveninin sarsıldığı dönemin bir görünümüdür. 5 İktisat yazımı içinde kriz sözcüğü, kapitalist ve sosyalist çevrelerce oldukça farklı biçimde ele alınmıştır. Tarihsel boyuttan yoksun olarak ve sistemin işleyicinin organik sonuçlarını görmezden gelen kapitalist yaklaşımda, krizler kötü yönetim veya sair ekonomi dışı nedenlere bağlanmaktadır. Keynes’le beraber gelişen akım içinde ise kriz kavramı, biraz daha sistematik bir olgu olarak ele alınmaya başlanmış ve krizleri aşmanın tek yolu olarak da sosyal politikalar önerilmiştir. Bu bağlanma, devletin faaliyet alanlarının genişletilmesi, açık bütçe politikalarına geçişte esneklik sağlanması vb. gibi ileriye yönelik beklentilerin olumlaştırılmasına hizmet eden politikalar gündeme getirilmiş ve uygulanmıştır. Kapitalist dünyada, önceleri sömürgecilik uygulamaları ile daha sonraları ise emperyalizm ve dışa bağımlı montaj sanayii emperyalizmi süreçleri üzerinden çevresel konumlu ekonomilere yoğun emperyalist baskılar uygulanarak, merkez kapitalist ekonomilerin potansiyel kriz sorunları hafifletilebilir veya bazı zamanlarda çözüme ulaştırılırken, kriz sorunsalı üzerinde sistematik bir olgu olarak durulmamıştır. Açıktır ki, söz konusu merkez-çevre ilişkileri çerçevesinde çözümlenmesi, merkezin çevreyi metalaştırarak, zaman içinde değerleştirilmesine ve yoksullaştırılmasına neden olmuştur ve olmaktadır. Uluslar arası bağlamda ele alındığında, krizler çevresel konumlu ekonomileri değersizleştirip çökertirken, merkez ekonomilerin gücünü korumasına hizmet etmektedir. Yaşanan krizler sonucunda, üretim birimleri merkez ekonomilere doğru kayarken, çevresel konumlu ekonomiler giderek değersizleşme ve yoksullaşma girdabı içinde erimeye yüz tutarlar. 6 1.1.2.Ekonomik kriz olgusunun tarihçesi Ekonomik kriz, insan ihtiyaçlarının çeşitlenmeye ve bunu karşılayacak kaynaklarının yetersiz olmaya başladığı dönemden itibaren üretimde düşüşler ve buna bağlı olarak refah seviyesinde azalmalar şeklinde kendini gösteren bir olgudur. Bu çerçevede kriz olgusu da üretim ve tüketim kalıplarında meydana gelen gelişmelere 5 A.Özgüven (2001),”İktisadi Krizler”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, s.56. 6 İ. Önder (2001),”İktisadi Krizler”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, ss.45–46. 7 bağlı olarak evrim göstermiştir. Temelde üretim ve tüketimde farklılaşma ise sanayi inkılabı öncesi ve sonrası olarak ele alınmıştır. Ancak sanayi inkılabı sonrası yaşanan kriz olgusunda 1929 Büyük Bunalımı, yaşanan krizlerden farklılık göstermiştir. 7 İnsanlığın ekonomik tarihi, toplumların ekonomik performansını temelden değiştiren ve uzun dönemli ekonomik büyümeyi mümkün kılan iki köklü değişme çerçevesinde yazılabilir. Bu iki değişmeden ilki M.Ö. 8 bin yılında ortaya çıkan ve daha önce avcılık ve toplayıcılıkla geçinen insan gruplarını çiftçi ve çoban toplumlarına dönüştüren ziraat inkılabı; ikincisi ise 18. yüzyılda başlayan ve iki yüzyıl içinde dünyanın tarımla uğraşan nüfusunu radikal biçimde azaltarak insanı artan ölçüde hizmet ve mamul mal üreticisi haline getiren sanayi inkılâbıdır. Bu iki büyük değişmenin sonuçlarını en belirgin olarak dünya nüfusunun gelişmesinde görmek mümkündür. 8 Sanayi inkılabı öncesi, en canlı iktisat tarihi tartışmalarından birisi 1350 ile 1500 yılları arasında Avrupa’da iktisadi faaliyetlerin seviyesi ile alakalı olan tartışmadır. Daha önceleri, Rönesans dönemindeki sanat, kültür ve mimarideki hareketlilik, ekonomik canlılığın da bir göstergesi olarak kabul ediliyordu. Ancak şimdi bunun tam tersi bu dönem azalan üretim, düşen hayat standartları ve yaygın hoşnutsuzluk dönemi olarak nitelendirilmektedir. İktisat tarihçileri Ortaçağ’ın sonlarındaki bu ekonomik düşüşün nedenleri konusunda farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Birinci görüşe göre bu düşüş, ekonomik hareketlerin devri niteliğinin bir sonucuydu. İkinci açıklama bu krizi mali nedenlere bağlamaktadır. Son olarak bu ekonomik krizi iklim değişmelerine bağlanmaktadır. Buna göre 14. yüzyılda iklimin kötüleşmesi hasadı olumsuz yönde etkilemiş ve bazı ürünlerin ekimini tamamıyla önlemişti. 9 Buradan da anlaşılacağı üzere toplumsal yaşam gibi, ekonomik faaliyetler de çok sayıda ritm ile bölümlere ayrılmıştır. Ekonomik faaliyetler, başlangıçlarından beri günlük, aylık, mevsimlik ve yıllık ritmler izlerler. Tarımsal üretim, hava koşullarındaki öngörülmeyen değişmelerin etkisini engelleyecek teknikler kullanılmadığı ölçüde önem kazanır ve aynı ölçüde rastlantılara bağlıdır. 10 7 S.Emsen (2003), Ekonomik Krizler ve Türkiye Deneyimi, Beta, İstanbul, s.15. T.Güran (1991), İktisat Tarihi, İstanbul, s.3. 9 P.Deane (1998), İlk Sanayi İnkilabı, Çev: Tevfik Güran, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, ss.72–73. 10 B.Rosier (1994), İktisadi Kriz Kuramları, Çev: Nurhan Yentürk, İkinci Basım, İletişim Yayınları, İstanbul, s.18. 8 8 Dolaysıyla iklim koşullarının olumsuzluğu, doğal afet ortamı ve savaşlar, bir taraftan dönemin iktisadi faaliyeti olan tarım sektörü ile çok az da olsa küçük endüstri (el zanaatkarlığı) ve ticaretin olumsuz yönde etkilemiş, diğer tarafta tarımda temel üretim faktörlerinden olan insan gücünü olumsuz yönde etkileyen dışsal faktörlerin varlığı da çıktı düzeyini azaltıcı faktörlerden olmuştur. Bu yönüyle insan gücü hem üretim faktörü hem de talep yönü olmuştur. 11 14. yüzyılların başında ilk ekonomik kriz olgusunu inceleyen iktisat tarihi; insanların isteklerini, ihtiyaçlarının doğrultusunda belli ölçüde değiştirebildikleri ve uyarlayabildikleri doğal bir çevrede, uyarlamayı üretim ve taşıma kapasitesini tedricen artıran bir teknolojiye yaptığı ve üretim sağlarken bir kısmı ekonomik faaliyetin veya toplumsal gelişmenin bizatihi kendisinden kaynaklanan, bir kısmı da denetim, yönetim ve sahiplenme hakkına sahip olan kanun koyucu bir otoriteden kaynaklanan bir kuramsal çerçevede, tatmin etmenin hikayesidir. İktisat tarihinin tanımından anlaşılacağı üzere ilk yaşanan ekonomik kriz olgusu diğer bir deyişle sanayi öncesi yaşanan krizlerde üzerinde insan faktörünün hiçbir etkisinin olmadığı dikkati çekmektedir. Bu durum bize krizin başlangıçta üretim düşüşleriyle ortaya çıktığını işaret etmektedir. 12 Ekonomik hayatını düzenleyen insanın gerçekleştirdiği inkılâplar sisteminin tali sonucu olarak sürekli ekonomik gelişmenin olayların normal akışı haline gelmesi ve ekonominin ölçeğinin bariz ve sınırsız olarak genişlemeye başlamasıydı. Kişi başına gelirde sürekli büyümeyi getiren hayati değişim 1750–1850 arasındaki yüzyılda oldu. On sekizinci yüzyılın ilk yarısında üretimde, fiyatlarda nüfusta, gelirlerde ve hayat standartlarında bir duraklama döneminden sonra 1751 den önce veya o civarlarda bir tarihten başlayarak toplam milli hasılada dikkate değer bir yükselme eğilimi görülmüştür. Ancak bu safhada, nüfus artışı toplam milli hasıladaki iyileşmenin bir bölümünü alıp götürmeye başlamış. Bu yüzden hayat stantlarındaki iyileşmenin o dönem insanlarının dikkatini çekecek kadar büyük olduğu şüphelidir. Önemli bir ölçüde yükselme eğilimi 1780 ve 1790’larda görülür. Gelirlerin büyüme hızındaki bu yüzyılın sonuna rastlayan hızlanmanın önemli bir özelliği bunun nüfusun büyüme oranındaki bir hızlanmayı izlemesiydi. İktisat tarihçilerin on sekizinci yüzyılın son yirmi yılına 11 S.Emsen, Age., s.17. H.Heaton (1985), Avrupa İktisat Tarihi, Çev: Mehmet A. Kılıçbay- Osman Aydoğuş, Birinci Basım, Teori Yayınları, Ankara, s.7. 12 9 atfettikleri önemin dayanağı budur. Bu dönem milli hasılanın büyüme oranının nüfusun büyüme oranını etkin şekilde aştığı ve Malthus’ün belirttiği durgunluk kabusunun ortadan kalktığı dönem olarak görülmektedir. Sanayileşmenin bir külfeti de vardı. İmalatın genel olarak ev içi bir üretim şeklinde örgütlendiği sanayi öncesi safhada ticari bir durgunlukta ortalama bir imalatçı harcamak için daha parası olmakla birlikte açlığa mahkum olmazdı. Çünkü bu durumda bir tarım işçi olarak çalışabilir; ya da kendi toprağını ekebilirdi. Aynı şekilde, hasat normalin altında olduğu zaman tarımla uğraşan bir aile, çoğu zaman iplik eğirme makinesinde veya tezgahında daha sıkı çalışarak gelirine bir ilavede bulunabilirler ve böylece yükselen yiyecek fiyatlarını karşılayabilir. Oysa sınai bir ekonomide ne kadar ufak çapta olursa olsun durgunluk, bazı işçileri işsiz bırakarak tam bir çaresizliğe mahkum eder. Ayrıca ileri derece ihtisaslaşmanın söz konusu olduğu bütünleşmiş bir sınai ekonomide, toplumun çeşitli sektörleri arasında kaçınılmaz olarak ileri derecede bir bağımlılık vardır. Ticaretin bir dalında durgunluk hemen ona bağlı ve ilgili iş alanlarına yansır. Her bölgenin ya da her ailenin kendi geçimlilik ihtiyaçlarının büyük bir bölümü üretmesinin yaygın olduğu geleneksel bir ekonomide, bir sektördeki durgunluk diğer sektörleri sınırlı ölçüde etkilerken; sınai bir ekonomide bunun tersi olur. Bir sanayide görülecek ticari bir kayıp ya da üretim azalışı çok sayıda diğer sanayinin geleceğini etkiler ve birikimli bir şekilde bütün ekonomide iflaslar ve fazlalıklar zinciri süratle yayılır. 13 1.1.2.1. Sanayi inkılabı sonrası hiperenflasyonun yol açtığı kriz olgusu Hiperenflasyon üzerine ilk çalışma 1920–1923 yılları arasında Almanya için Frank D. Graham tarafında yapılmıştır. Almanya hiperenflasyonu para tarihi ve teorisinde önemli bir yere sahip olan, F.Graham da bu konunu öncüsü olmuştur. Dinamik süreç farklı yönde tartışılsa bile Graham’ın çalışmasındaki iki konu mevcut konumla ilgilidir. Biri fiyatlar, para ve kurlar arasındaki devrevi aşamayı kullanmak zorundadır. Gram bu bakış açısıyla nedensellik sorunuyla ilgilenmiştir. İkinci inceleme, aşı enflasyonun maliyeti ve faydası ile ilgilidir. Almanya enflasyonu (Ekim 1923’deki ağırlığıyla fiyatlar hemen hemen 13 P.Deane (1998), Age., ss.210-214. 10 %30000 artmıştır), kategorisinde ilk örnek değildir. Cagan’ın (1956) hiperenflasyon tanımlaması (aylık baz da %50’yi aşan, yıllık enflasyon %13000 daha fazla olan enflasyon),1920’ler ile 1940’lardaki birkaç Avrupa ülkesi olgusunu da kapsar. Hiperenflasyon olgusu Bolivya’da (1983–1985), Arjantin ve Brezilya’da (1985– 86 istikrar programının çöküşü sonrası) ve Yugoslavya ile Polonya’da (1989) görülmüştür. Bütün bu olguların müşterek özelliği, nispeten kısa ve oldukça büyük olmasıdır. %25 ‘in üzerinde devem eden aylık enflasyon oranlarını kapsaması için sürecim sınırı tanımlansa bile, Almanya hiperenflasyon sadece 22 ay sürmüş ve Polonya, Avusturya ve Macaristan’da 1920’lerin olgusu 9 ile 16 ay arasında olmuştur. Sürecin uzunluğu en azından 1990’lara değin Arjantin ve Brezilya ile birlikte Bolivya’da da benzer olmuştur. Tablo 1. 1: Hiperenflasyon, 1920–1924 (aylık yüzdelikler, ayların numaraları ve tarihleri) Ülkeler Aylık Ortalama Yüzdelik oranı Avusturya 17 Almanya 949 Macaristan 17 Polonya 33 Aylık en yüksek Yüzdelik oran (tarih) 129 (8\22) 29,525 (10\23) 98 (7\23) 275 (10\23) Aylık Enflasyon Sayısı >50% (>25%) 4 (10) 11 (20) 5 (9) 9 (16) Yıllık Enflasyon Sayısı >100% 3 4 3 3 Kaynak: Cagan, 1956 and Sargent, 1982 Hiperenflasyonun olgusunun nispeten kısa sürmesi, yüksek istikrarsızlıkla açıkça ilişkilidir. Bu kesin mali ve parasal reformla sadece tedavi edilebilen parasal sistemin çöküşüne işaret eder. Yüksek kronik enflasyon çok daha uzun sürer 1970-80’lerde gözlenen bu olgu 5 veya 8 yıla kadar sürebilmekte, aylık enflasyon %5 ila 25, yıllık enflasyon da üç haneli rakamlara ulaşmaktadır. Hiperenflasyon gibi yüksek kronik enflasyon kökeni, büyük kamu açığından kaynaklanmasına rağmen; dinamik sürecin yarı istikrarı, fiyat seviyesindeki gecikmeli hareketlere başlıca nominal büyüklüklerin (ücret, döviz kuru ve parasal toplamlar) uyarlanması veya yüksek endeksleme derecesiyle güçlü bir şekilde bağlanmış kalıtımsal devamlılıktan kaynaklanır. Bir enflasyon- eğilimli sistem, bu şekilde 11 enflasyon canavarından kendini korumaya çabalar, böylece bu enflasyon yaşamda uzun bir kiralama sağlar ve daha temel önlemler erteletir. Endeksleme veya parasal ayarlamanın aynı özelliklerin bir kısmına sahip olan kronik enflasyonun makul versiyonları 1950’lerde Latin Amerika’da görülmüştür. Enflasyon aylık %5 ila 6’nın altında kalırsa (kabaca yıllık enflasyon iki haneli rakamlarda) giderilmesi tedrici olabilir. Dörtnala giden yeni türleri olarak 1970’ler ile 1980’lerin petrol şokları ve borç krizleri gibi büyük dışsal şoklar etken olmuş, ancak yarı istikrar dönemleri için üç haneli rakama ulaşması beklenir olmuştur. Enflasyonun bu türünün tedrici tedavisi muhtemelen mümkün değildir, ancak şok terapisinin etkileri hiperenflasyona göre daha karmaşık olmaktadır; çünkü sürekli enflasyon anısı, sert mali reformlar ilaveten yapılmakta suretiyle kırılmak zorundadır. Yüksek enflasyon süreci zamanla sona erdirilmezse veya istikrar başarısızlığa uğrarsa, son Arjantin ve Brezilya deneyimlerinde de görüldüğü gibi en sonunda kuvvetle muhtemel “klasik“ hiperenflasyona yol açacaktır. Burada ifade edilen değişik enflasyon tipleri veya aşamaları (kabaca iki haneli rakam), bir kısım anahtar kurumsal veya davranışsal katkıların varlığı veya yokluğuyla sonuçlandırılabilir. Enflasyon ile sistematik endeksleme (ve/veya parasal uyumlaştırma) I. aşamanın istikrara kavuşturmanın başarısızlığı, kronik enflasyona (II. aşamaya) yol açabilir. Büyük fiyat şokları durumunda bu, kronik yüksek enflasyona yol açabilir (III. aşama). Daha sonra istikrarda başarısızlık ise en sonunda hiperenflasyona dönüşebilir (IV. aşama). Ülkeler mutlaka bu aşamaları yaşayabilecekleri gibi doğrudan dördüncü aşamaya da geçebilir. Buna da örnek fiyat sistemin liberalizasyona geçen Yugoslavya ve Polonya gösterilebilir. 12 Tablo 1. 2: Yüksek ve Hiperenflasyon Ülkeler Avusturya Almanya Aylık Ortalama Oran (%) Aylık Zirveye Çıkarılan Oran (Tarih) 17 9.49 Macaristan 17 Polonya 33 Şili 7.6 Bolivya 18.5 Arjantin 11.9 Brezilya 19.7 İsrail 9.1 Meksika 4.8 Türkiye 3.3 Yugoslavya 14.5 Polonya 8.6 129 (8/1922) 29,525 (10/1923) 98 (7/1923) 275 (10/1923) 88 (10/1973) 182 (2/1985) 197 (7/1989) 73 (1/1990) 2 (7/1985) 15 (1/1988) 21 (2/1980) 60 (12/1989) 77 (1/1990) %50 ve Üzeri Oranlı Ay Sayısı (%25Oranlı Ay Sayısı) 4 (10) 11 (20) 5 (9) 9 (16) 1 (1) 9 (16) 3 (16) 3 (16) 0 (1) 0 (0) 0 (0) 3 (7) 2 (5) %100’ün Üzerine Çıkılan Yıl Sayısı 3 4 3 3 0 5 10 8 6 3 1 3 2 Kaynak: Cagan:1956, Sargent:1982 ve Internatıonal Monetary Fund: International Financial Statistics (nakleden) Michael Bruno, High Inflatıon and the Nominal Anchors of Open Economy, Essasys in Internatıonal Finance, No:183,Princeton University, New Jersey, June 1991, pp;2–4. Yüksek kronik enflasyonda “nominal çıpa” ve” reel çıpa” (reel bütçe açığının hacminin bağımsız olması) ilgi konusudur. Bu tür neoklasik parasal sistemde Patinkin’in “Para, Faizler ve Fiyatlar” adlı çalışmasında para miktarının iki katına çıkarıldığında, nominal fiyatların da iki katına çıktığını işaret eder. Neoklasik modeli anlamak için nominal reel dichotomy olaraktan adlandırılan paranın yansızlığını yansıtan marasal hayalin olmamasıdır. Patink’in ifadesi 1981’de İsrail’de gerçekleşmiş midir? 1950 ve 60’larda yıllık %6 ila 7 olan enflasyon, 1970’lerde iki haneli rakamlara ulaşmış, 1981’de yıllık nominal dubleleme süreci devam ettirilmiştir. Bütün nominal değişkenler-fiyatlar, 13 ücretler, nominal varlıklar ve kurlar- hareket etmeye başlamıştır. Nominal ve reel şoklar bu sabit durumlu enflasyon oranını değiştirebilmişti, ancak sürekli ve makul düzeyde kamu açıklarının Gayri Sayfi Milli Hasılaya oranı yaklaşık %15 leri de içeren aynı reel sistem, enflasyon oranlarında görülmüştür. Benzeri olgu nominal çıpaların da “kayıp” edildiği 1985 İsrail olgusu öncesi Arjantin ve Meksika’da gözlenmiştir. %7’lik aylık enflasyon oranında aylık %6’dan daha az bir nominal ücret enflasyonu bir yılda %12’nin üzerinde kümülatif reel ücret azalışına işaret edecektir. Bu açıkça ve muhtemelen ücret kazançlarınca direnilecektir ve doğru şekilde ya da informal geliştirilen endeksleme mekanizmasını tesis edecektir. Doğru önlemler makul ölçüde bağımsız Merkez Bankası’nca bile muhtemel uyarlanacak olan para stokunun reel erozyonu önleyecektir. Benzeri olgu reel döviz kuru erozyonunda da olur (enflasyonun az-çok altında kuru sabitleme döviz rezervlerinin kaybına yansır). Diğer taraftan enflasyon yüksek orana ulaştığında, kuramsal ve politika mekanizmaları, kısa süren genişleme ve daralma durumu hızlıca gelişmişse istikrarın, yarı istikrarın devamında oluşturulmalıdır. Enflasyon sürecinde iki önemli soru sorulabilir. Birincisi pozitif iktisat alanındadır. Yüksek enflasyon oranı kendi kendine tesadüfi bir yürüyüş müdür yoksa bir kısım rasyonel (reel) sürece bir denge çözüm olarak belirlenebilir mi? Bu tür bir denge varsa, o biricik midir ve istikrarın özellikleri nedir? Bu sorunun cevabı tartışmalıdır. Normatif iktisat politikasının açık ikincisi seti; bahsedilen türde bir enflasyonist süreç sürdürülen kanunu ve/veya Cari İşlemler Bilanço açığı ile reel ekonominin temel dengesizliğinde kökeni olmalıdır şeklindedir. 14 Özetle ülkelerin yükseliş veya çöküşünü de içeren ekonomik bunalım olgusunda savaşlar, teknik değişmeler, hasatlar, spekülatif ataklar ve sermayenin bir iş alanından diğerine kaydırılması, arz yönlü veya eksikliğine bağlı krizin yaşandığını ima eder. Dolayısıyla 18. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın başlarına kadar hakim bir iktisat ekolü olan klasik iktisat da olaya bu çerçevede bakmış ve kısaca Say yasası ile konuyu ele almıştır. Ancak 1929 Bunalımı, ekonomide öngörüldüğü gibi arz yetersizliğe dayalı 14 M.Bruno (1991), ”High Inflation and The Nominal Anchors of an Open Economy”, Essays in International Finance, No:183, Princeton, pp.1–8. 14 bir krizi değil, talep güçlerindeki yetersizliğe bağlı bir kriz olgusunun ortaya çıktığı durumu ifade etmiştir. 15 1.1.2.2. Sanayi inkılabı sonrası ekonomik kriz olgusu: 1929 ekonomik buhran dönemi 1929’lu yıllardan itibaren farklı ve çok önemli bir sorun ortaya çıkmıştır. Tüm dünya ekonomilerinde daha sonra adına “Büyük Depresyon” denilen büyük bir çöküş başlamıştır. Depresyonun başladığı ABD’de 1929–1933 arasında ekonomi %30 oranında daralmıştır. İşsizlik %25 artmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonundan 1922’lere değin süren dönemde savaşçı ve savaşı yenilgiyle bitiren ülkeler, savaş yıkıntılarını gidermeye çalışmışlar,1922–1925 yılları arasında ise, ekonomilerinde büyümeyi gerçekleştirmişlerdir. Fakat gerek bu ülkelerin savaştan sonra ekonomik yaralarını kapatıp endüstriyel üretimlerini arttırmaları, gerek ABD gibi ülkelerin, zaten savaşı oransal olarak önemsiz kayıplarla atlatıp üretim kapasitelerini yükseltmeleri ve daha Birinci Dünya Savaşı arifesinde Kanada ve Avustralya gibi bazı dominyonların belirli sanayi kollarında üretimlerini arttırmaları ve savaştan sonraki yıllarda da üretimlerini daha da yükseltmeleri ile toplam üretim, ulusal ve uluslararası düzeyde toplam efektif istemi, yani satın alma gücüyle desteklenmiş talebi aşmıştır. Böylece bir aşırı üretim durumu ortaya çıkmıştır. Bu durumda, üretilen malların ulusal ve uluslararası düzeyde sürümü düşmüş ve 1929 yılının sonbaharında başlayan bu bunalım, kısa sürede işbölümüyle birbirine bağlanmış toplumlara, ülkelere yayılmış ve bu tür toplumları derinden sarsmıştır. Bunun sonucunda uluslararası ticaret durmuş ve dünyanın o ana kadar en büyük bunalımıdır.1929 ekonomik bunalımı ABD’de doğdu ve oradan bütün dünyaya dağılmıştır. 16 Keynes, düşünce dizgisini, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde, İngiltere'deki sürekli işsizlik ve etkileri bütün dünyaya yayılan 1929 Büyük Bunalım'ının etkisi altında geliştirmiştir. 1924 yılında, İngiltere'de bir milyon kadar işsiz vardı. Almanya, 1933'ten itibaren, işsizliğe karşı mücadele için, devletin, yatırımlar ve kredi alanlarına müdahalesini kabul etmiştir; aynı yıl ABD'de iktidara gelen Roosevelt, kamu 15 S.Emsen, Age., s.25. 1929 Büyük Depresyon (buhran), http://www.kutuphanem.net/dokozet/200510/150423_1929 buyuk_depresyon_buhran.htlm, 20/02/2006. 16 15 harcamalarını genişletmiş; ücretlerin yükseltilerek satın alma gücünün genişletilmesi için, girişimcilere baskı yapmış; doları devalüe ederek ihracatı artırmaya çalışmıştı. 17 Bu süreç içerisinde 1929 Depresyonu’nun sosyal bir sorun olarak ortaya attığı işsizlik, Keynes’e göre klasiklerin düşünmediği gayri iradi işsizlikti. Klasikler sadece friksiyonel ve iradi işsizlikleri ele almışlardır. 1929 Depresyonu’nun yol açtığı işsizliğin sebebi fakirlerin davranışları değil, yeter derecede harcanmayan ve tasarruflarını yatırıma yöneltmeyip iddihar eden zenginlerin davranışlarıdır. Bunun için devletin yatırımlara müdahale etmesi gerekmektedir. Klasikler, devlet müdahalesi olmadan otomatik mekanizma yoluyla yatırımların artacağını ileri sürmüşlerdi. Keynes ise istihdam denge noktasını sağlayacak yatırımların devlet tarafından yapılması gerektiğini, 1929 dünya krizine dayanarak önermiştir. Zamanımızda ara sıra ortaya çıkan iktisadi krizlerin giderilmesi amacıyla devlet müdahalesi gerekmektedir. Devlet düzenleyici gibidir. Çünkü savaş hazırlığı ekonomileri, tekellerin oluşumu ve gelişimi, sosyal düşüncülerin yaygınlaşması ve teknolojik yeniliklerin hızlanması klasiklerin tam rekabet ve otomatik mekanizmalar anlayışını yetersiz kılmıştır. İktisadi hürriyet belli ölçüde kısaltılmıştır. Böylece Keynes yatırımlarının bir düzene sokulmasını devletten istemektedir. Yumuşak bir denetimle ile özel kesime yer ve önem vermektedir. Aynı zamanda klasiklerin ücretler konusunda ileri sürdüğü görüş olan ücretlerin düşürülmesiyle işsizliğin azalacağı görüşüne Keynes karşı çıkmıştır ve efektif talebin azalacağını öne sürmüştür. Ayrıca ücretlerin düşmesi fiyatları da etkileyeceği için sermayenin marjinal etkinliği azalır ve yatırımların hacmi daralır. 18 Sermayenin marjinal etkinliğinin azalması hususundaki konuyu şöyle açıklamak gerekirse, genel olarak depresyonun temel determinantı, geleneksel depresyon teorilerinde vurgulandığı üzere emek ve sermaye miktarındaki azalmalar değil, toplam faktör verimliliği olarak ölçülen girdi etkinliğindeki azalmalardır. 19 17 Büyük Bunalımın Doktoru J.M.Keynes “Ekonomiyi Kurtaran Adam”, http://www.focus dergisi.com.tr/bilim_insanlari/1000_yilindahileri/00214.htlm, 28/02/2006. 18 A. Özgüven (1984), İktisadi Düşünceler–Doktrinler ve Teoriler, Filiz Kitabevi, İstanbul, ss.218–221. 19 R. Bergoeing, P.J.Kehoe, T. J. Kehoe, R. Soto (2002), Policy- Driven in Chile and Mexico in the 1980’s and 1990’s, The American Economics Review, Vol:92, No:2, pp.16–18. 16 Büyük bunalım ve buna bağlı olarak sonrasında birçok tartışmalar yaşanmıştır. İktisatçılar 1929–39 dönemlerini açıklamakta tam bir fikir birliğine varamamışlardır. Ancak büyük bunalımı anlatan önemli teoriler ortaya koymuşlardır. Bu teorilerden ön plana çıkmış olanları aşağıdaki şekilde ele almak mümkündür. 20 1. Yapışkan ücret teorisi; bir parasal işlemle birlikte ücret yapışkanlığı üretimde aşağıya doğru gidişatın ortaya çıkacağını ileri sürer. 2. Kartelleşme teorisi; kartelleşme ve birleşmede artışların ekonomide hafif bir daralmaya yol açtığını iddia eder. 3. Yatırımın çatışma teorisi; parasal işlemlerin üretim boyutuyla yatırımların aşağıya doğru düşmesine neden olan faktör, sermaye piyasalarındaki çatışmanın artmasına bağlıdır. 4. Girdi-çatışması teorisi; finansal girdilerdeki çatışmanın toplam girdi ve çıktı arasında tıkanıklığa yol açtığını iddia eder. 1929’dan 1933’e üretimdeki azalışın tümü emekte ve etkinlikte tıkanıklıkların bileşimine bağlı iken;1933’den 1939’a hafif azalışların ise sadece emek tıkanıklıklarına bağlı olduğunu ortaya koyar. Yatırım tıkanıklıkları da üretim azalışında çok az bir role sahiptir. 21 Diğer taraftan II. Dünya Savaşı’ndan sonra doğrudan doğruya uluslar ekonomisinde dengesizlik derecesi beklenilmemiş ve dolar altına bağlanmasına rağmen dolar standardı fiilen ortaya çıkmıştı. IMF, 1949 ve 1967 sterlin devalüasyonları ve 1960 Almanya parasının değerlenmesi gibi gelişmiş ülkeler arasındaki arada sırada Ödemeler Bilançosu (ÖB) krizlerinde beklenildiği gibi çok fonksiyon icra etmiştir. Ancak Fon’un faaliyeti Fon’un bu ülkelerin büyümesine engel olan Amerika ekonomisinin kaynakları ve gücü gibi başlangıçta Gelişmekte Olan Ülke’lerle (GOÜ) birlikte iken, yeniden yapılanma desteği için algılanan ihtiyaçlar önemli ölçüde küçümsenmişti. GOÜ arasında ÖB güçlükleri, Fon’un bu krizlerin bir kaçında yıllık olarak dahil edilecek sıklıktaydı. 1950’ler 1960’lar boyunca Fon arada sırada GÜ’ın kur ve ÖB güçlükleriyle ilgilenmiş, fakat bu faaliyetlerin, hacmi GOÜ’lerin ”istikrar programları”ndan ibarettir. 22 20 V.V. Chari, P.J. Kehoe, Ellen R. McGrattan (2002), Accounting for the Great Depression, The American Economics Review, Vol:92, No:2, p.22. 21 V.V. Chari, P.J. Kehoe, Ellen R. McGrattan, Agm., pp.22–23. 22 A.O. Krueger (2000), IMF Stabilization Programs, NBER 102500, pp.1–2, 17/08/2005. 17 1950’ler ile 1960’lar birçok GOÜ, finanse edebildiğinden daha fazla olan CİB açıklarını kapamak için miktar kısıtlamaları kullanmayı seçmiştir. Bu kısıtlamalar, GATT kuralları çerçevesinde “ÖB” üzerine müsaade ediliyordu. Fakat QR ihracat kazançları reel GDP kadar hızlıca büyümeyi başaramadığı zamanlarda üzerine çıkmışken artan aşırı ithalat talebini sürdürmek güçtür. Bazı ülkelerde, ithalatın yokluğu ekonomik faaliyetlerin şiddetli ölçüde kısıtlamaya başladığı zaman krizler ortaya çıkıyordu. Örneğin 1958’de Türkiye, temel ihracat kazancı olan tarımın petrol ithalatındaki kısıtlar nedeniyle üretim yapamamış ve böylece tarım makinelerini kullanmamaya bağlı üretim düşüklüğü ve petrol yokluğuna bağlı ürünleri limanlara taşıyamamıştır. Diğer örneklere gönüllü borç servisini sürdürmek için etkin döviz kurunun geçersizliği, krizlerin başlangıcı olmuştur. Bu, sabitlenmiş nominal döviz kurunun yabancı mal ve hizmetlere talebin hızlıca artmasına yol açtığı Latin Amerika ülkelerinde rejiminde daha çok değişim yapmıştı ki, bu ülke otoriteleri finansal kaynakların aşırı döviz talebiyle kurutuluncaya kadar enflasyonist baskıları azaltma çabalarıyla tatmin etmeye teşebbüs etmişlerdir. Bu çabalarda enflasyonda beklenmedik hızlanmaya yol açmıştı. Bu koşullarda reel döviz kuralları kriz aşamasında gelinceye kadar değer kazanmıştır. 23 Ekonomilerin yapısından kaynaklanan arz ve talep güçlüklerinin neden olduğu bu krizlerin devamında, 1970’li yıllarda özellikle GOÜ’ler ve AGÜ’lerde kendini belirgin bir şekilde hissettiren stagflasyon olgusu ekonomi literatürüne girmiştir. İlk defa 1970’li yıllarda gözlenen stagflasyon olgusu, ekonomide enflasyon ile işsizliğin birlikte gözükmesini ifade eder. Stagflasyonda maliyet enflasyonuna dayalı negatif arz şokları rol oynar. Buna yol açan en önemli etken, 1973’deki birinci enerji krizi ile 1979’daki ikinci enerji krizinin yarattığı girdi fiyatlarındaki yükselmedir. Keynesyen reçetede ekonomide enflasyon varsa, milli gelir seviyesi milli gelir seviyesinin üzerine çıkmışsa, bu durum daraltıcı para ve maliye politikaları uygulanırken; ekonomide işsizlik varsa yani, potansiyel hasılanın altında dengedeyse, bu durumda da genişletici maliye ve para politikaları uygulanır. Oysa stagflasyonda enflasyonla mücadelede edildiğinde, bu kez 23 A.O. Krueger, Age., pp.5-6. 18 enflasyon daha da yükselir. Dolayısıyla stagflasyon olgusunda bilinen Keynesyen reçetelerin etkinliği tartışma konusu olmaktadır. 24 24 S.Emsen, Age., ss.28–29. İKİNCİ BÖLÜM 2. EKONOMİK KRİZ TÜRLERİ ve ÜLKE DENEYİMLERİ Bu bölümde, büyük bunalım sonrasında oluşan geleneksel krizler, 1990’ların ikiz krizleri kapsamında finansal (bankacılık) ve ödemeler bilançosu (para) krizleri ele alınmıştır. Daha sonraki aşamada, kriz deneyimleri ele alınacaktır. 2.1. Geleneksel Krizler 1950’ler ile 1960’larda Gelişmekte Olan Ülkelerin (GOÜ) birçoğu cari işlemler bilançosu açıklarını finanse edebilmek için miktar kısıtlamalarını seçmişlerdir. Yine aynı dönemlerde ithalat yapılamayışı, ekonomik faaliyetlerde şiddetli kısıtlamaya yol açmakta ve buda krizleri ortaya çıkarmaktaydı. Örneğin 1958’de Türkiye, temel ihracat kazancı olan tarımın petrol ithalatındaki kısıtlar nedeniyle üretimi yapılamamış ve böylece tarım makinelerini kullanamamaya bağlı üretim düşüklüğü ve petrol yokluğuna bağlı olarak ürünlerini limanlara taşıyamamıştır. 25 Bu dönemlerde, etkin döviz kurunun geçersizliği, krizlerin başlangıcı olmuştur. Bu, sabitlenmiş nominal döviz kurunun yabancı mal ve hizmetlere talebin hızlıca artmasına yol açtığı Latin Amerika ülkelerinin rejiminde daha çok değişim yapmıştı ki, bu ülke otoriteleri finansal kaynakların aşırı döviz talebiyle kurutuluncaya kadar enflasyonist baskıları azaltma çabalarıyla tatmin etmeye teşebbüs etmişlerdir. Bu çabalarda enflasyonda beklenmedik hızlanmaya yol açmıştır. Bu koşullarda reel döviz kuralları kriz aşamasında gelinceye kadar değer kazanmıştır. 26 1980’lerin başında yeni oluşum içerisinde olan ekonomilerde sistematik kriz döneminin başı olarak hatırlanmaktadır. Yüksek borç yükü altındaki Latin Amerika ülkeleri; başarılı devalüasyon boşluğu, bankacılık krizleri ile derin ve süresi uzamış resesyonlarda domino gibi kendilerini hissetmişlerdir. Doğu Asya’da birkaç ülke de derin bir şekilde sarsılmışlardır. Ancak kusurun büyük bir kısmı, ABD’ indeksi yüksek reel faiz oranları ve zayıf iç politika uygulamaları olduğundan, finansal krizlerin bulaşıcı olabileceği olasılığına bu dönemde çok az dikkat edilmiştir. 1994–95 Tekila 25 26 S.Emsen, Age., s.31. A.O. Krueger, Agm., pp.5-6. 20 krizi, 1997 Asya gribi ve 1998 Rusya virüsünden sonra, şimdi iktisatçılar “yeni” bulaşma konusu üzerine araştırmalarını yoğunlaştırmaktadırlar. 27 Özellikle 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başındaki yaygın para karmaşası, ödemeler bilançosu üzerine beslenen bir literatüre ivme kazandırmıştır. 1979’da Paul Krugman’ın bir makalesinde ifade edildiği gibi literatürde krizler, bir ülkenin aşırı kredi genişlemesinin sabit kur rejiminin en sonunda çöküşüne yol açtığı ölçüde para emisyonuna gitmesi suretiyle mali açığını finanse etmesiyle meydana gelir. 1980’lerin ortası ile sonunda daha istikrarlı para piyasaları ile bu literatüre ilgide azalmıştır. Ancak Avrupa Döviz Kuru Mekanizması’nın çöküşü, Meksika peso krizi ve Asya’dan yayılan para krizi dalgası, bu konuyla ilgili yeniden harekete geçirmiştir. Bu son gelişme ile birlikte literatürde de değişmeler olmuştur. Şöyle ki, daha önceki literatür, maliye ve para politikaları ile döviz kuru işleyişi arasındaki uyumsuzluğuna işaret ederken; yeni gelişmeler, kendi kendini besleyen bekleyişler ile uluslar arası sermaye piyasalarındaki bozucu davranışlara yoğunlaşmıştır. 28 2.2. İkiz Krizler 1980’lerin başında yeni oluşum içerisinde olan ekonomilerde sistematik kriz döneminin başı olarak hatırlanmaktadır. Krizler, yaygın bir ters şok nedeniyle ülkeler arasında eşzamanlı olabilir. Fakat simetrik şoklar genellikle bulaşmanın en yaygın tanımına dahil edilmez. Bu konuda yapılmış ilk çalışmada Calvo ve Reinhart (1996), buluşmanın olduğu ülkenin ticaret ve finans yoluyla diğerleriyle bağı olduğundan yüksek seviyede temellere dayalı bulaşma ile yaygın şoklar ile potansiyel ilişki kanallarının tümünün ne şimdi ne de geçmişte kontrol edilemediğinde artan tür olan “doğru” yayılma arasında ayırım yapmışlardır. Doğru yayılma, yatırımcıların bir kısmında sürü davranışına eşlik eder. Uluslar arası bankalar ile iki taraflı fonları, ticaretçilerin potansiyeli çapraz piyasalardaki korunmalarını ve kriz yayılmasında iki ve üç taraflı ticareti içeren değişik alacakların rolü incelenmiş. Analizler sonucu elde edilen bulgular şöyledir: 27 Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart (2000), “On Crises, Contagion, and Confusion”, Journal of International Economics, Vol:51, No:1, p.146. 28 Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart (1999), “The Twin Crises: The Causes of Banking and Balance –of- Payments Problems”, The American Economics Review, Vol:89,No:1, p.463. 21 1. Birincisi diğer çalışmalarda da belirtildiği üzere bulaşma etkisinin global olmaktan ziyade daha çok bölgesel olduğuna dair bulgudur. 2. İkinci bulaşmanın hassasiyeti yüksek ölçüde lineer olmamasıdır. Krize kurban olan bir ülke, başka bir yerde krizin iyi bir tahmincisi değildir. 3. Üçüncü gözleme dayalı eşitlik, geçiş kanallarını anlamada ciddi bir engeldir. Bir kısım araştırmada da vurgulanmadığı gibi bulaşmanın bölgesel kompleksliği ticaret bağlantılarına mı dayalıdır ya da bankaların özellikle oynadığı finansal bağlantılara mı dayalıdır? Sonuçlar bu ikisi arasında ayrım yapmanın zorluğuna işaret eder, çünkü ticaretle birbirine bağlanmış konumdadır. 1997 Asya krizinde Japon bankaları, 1980’lerin başında ortaya çıkan borç krizinde ABD bankalarının oynadığı rolü bozucuları yaymada benzer bir rol oynamıştı. Gerçektende müşterek borçlu ülkeleri gruplandırdığımızda, grubun orijininde bir kriz olduğunu bilmek, benzeri iki ya da üç yanlı ticaret demetindeki bir ülkeyi bilmekten daha fazla tahminci bir güce sahiptir. Örneğimizdeki finansal sektör bağlantılarını kontrol etme performansını tahmin etmede elde edilen gelişme, ticaret bağlantılarını kontrol ederek elde edilen gelişmeden daha yüksektir. 4. Dördüncü Meksika’dan sonra Arjantin ve Tayland’dan sonra Endonezya için yayılmanın iki potansiyel kurban analizi, krizin yayıldığı ülke ile hem iki hem de üç taraflı ticaret bağlantılarının muhtemelen daha fazla krizin nedeni olduğunu gösterir. Endonezya örneğinde Tayland gibi bu, bir grup ödünç alan aynı Japon ticaret bankasının parçasıydı. 29 En sık şekliyle ÖB krizleri, ulusal paranın devalüasyonu veya döviz kurunun dalgalanmaya bırakılmaksızın çözümlenebilir. Fakat bazen Merkez Bankaları spekülatif hücumlarla mücadele etmek için döviz piyasalarına müdahale ve para politikasına müdahale etmek için davranışta bulunabilirler. Bu durumlarda para piyasası kargaşası, ağır döviz rezervi kayıplarını ve yurtiçi faiz oranlarındaki aşamalı artışları yansıtacaktır. Böylece bir para krizleri indeksleri spekülatif hücumların bu farklı belirtilerini ortaya koyabilir. Döviz kuru ve rezerv değişimlerinin ağırlıklı ortalaması olarak para piyasası kargaşası oluşturulmuştur. Bu sınırlamalar veri iken, olayların iki türü ile bir bankacılık krizinin başlangıcı belirlenir: 1-Bankaların kapanmaya, birleşmeye veya kamu sektörü 29 Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart, Agm., pp.145–146. 22 ya da finansal kurumlar tarafından devralınan banka faaliyetleri mevcutsa, kriz var. 2Piyasaya giriş yoksa birleşme yoksa banka devralıcı yoksa ve ya hükümetlerin geniş ölçekli bir finansal yardımı yoksa diğer finansal kurumlar için olumsuz koşullar yaratacağındır. (1996–19997 Tayland’daki gibi) [Burada bankacılık sektöründen kaynaklanan problemlere bağlı olarak krizden bahsedilirken; diğer taraftan bankacılık sektöründe problem olmamasına rağmen, diğer finansal kurumlardan kaynaklanan problemler de bankacılık için kriz göstergesidir.] 30 Bankaların dış borç olgunluğu, onların uluslar arası rezerv seviyesi ve faiz oranlarının yapısının ortak bir şekilde belirlendiği bir model geliştirilmiştir. Kendiliğinden ifade edilen faaliyetler olabilir ve bankalar varlıkları ile yükümlülüklerin yapısının seçtiğinde bu olasılık göz önüne alınır. Faaliyet olasılığı yeterli ölçüde küçükse, bankalar yavaşça likit olmayan varlık yükümlülük pozisyonunu seçerler ve faali kendi kendine meydana çıkar. Bu durumda kısa dönemli borç, uzun dönemde daha ucuz olacaktır ve dış borcun olgunluk yapısı riske karşı davranış tutumlara bağlı olacaktır. Küçük rezerv bankacılık sistemi çoğunlukla kırılgandır, fakat son finansal krizlerde onların potansiyel kırılganlığı, kısa dönem dış borcun çok büyük bir stokunun varlığında şiddetlenmiştir. Tablo 2. 1: Uluslar arası Rezervler İçerisinde Kısa Vadeli Borç Oranları Endonezya Kore Malezya Filipinler Tayland Ortalama Haziran 1994 1.73 1.61 0.25 0.40 0.99 0.92 Haziran 1994 1.70 2.06 0.61 0.85 1.45 1.43 Kaynak: Chang, Roberto and Andres Velasco (1998). “The Asian Liquidty Crises,” Working Paper, Vol:98 -11, Federal Reserve Bank of Atlanta (nakleden), Chang, Roberto and Andres Velasco (2000).” Banks, Debt Maturity and Financal Crises “,Journal of Internatıonal Economics, Vol: 51,p:170. Birden daha yüksek oran uluslar arası rezervlerin olgunlaşan borcu ödemede yeterli olmadığına işaret eder; bu durumda borcu çevirmek için dış krediler reddetme, krizi harekete geçirerek tam olarak zor bir likitide durumunda ülkelerde olmuştur. Tablo, Haziran 1997 gibi Endonezya, Kore ve Tayland’ın rasyolarının birin üzerinde olduğu ve böylece kolayca saldırılara maruz kaldığını gösterir. Malezya ve Filipinler’de 30 Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart, Agm., ,p.475. 23 oran birin altındadır, fakat rasyoları üç yılda iki katından daha fazla artmıştır. Chang ve Valesco (1998 a) ile Radelet ve Sachs (1998), son Asya krizinin temel nedeninin “uluslar arası likitide” durumundan kaynaklandığını kabul ederler ki, finansal sistemin potansiyel sıkı para zorunluluğu, onun varlıklarının likitide değerini aşmıştır. 31 Banka yükümlülüklerini olası krizlere bağlı olarak faiz oranlarını da etkiler. İki aşamadan oluşan analizin birinci aşaması, sadece uzun dönemli dış borçların olduğu varsayılır. Faaliyet olasılığı etkin bir şekilde küçükse, optimal banka davranışı gerçekte banka faaliyetlerinin konusu olan paylaşımı seçmek gerekebilir. Banka kredi limitine kadar borç alır ve ülkenin faiz oranı krizi de dikkati alan bir risk primini içerecektir. İkinci aşama hem kısa dönem hem de uzun dönem borç ile ilgilidir. Yine faaliyet olasılığı küçükse, optimal tahsis faaliyetlerin mümkün olduğu likidite derecesini içerecektir. Bu durumda faiz oranlarının vade yapısı dışsal olarak ortaya çıkar ve kısa dönemli borcun uzun dönemde daha az pahalı olduğunu gösterir. Bu kriz, durumunda uzun dönemli borcun kusuru tamamlandığında meydana gelirken, kısa dönemli alacaklar yurtiçi mevduatlarıyla beraber “bankada kalabilirler” ve en azından isteklerinin bir kısmının geri ödenmesini elde eder. 32 Bu çerçevede ÖB krizi ya da finansal krizde bozulan bir ekonomi, ciddi meydan okuyuşlarla politika yapımcısına takdim eder. ÖB krizini karşılaştırmak için uygun politika tepkileri, para politikasını kısma ve kısıcı para politikası ile döviz kurunu gerektirir. Bu önlemler sırasıyla diğer destekleyici politika değişimlerini gerektirebilir. Aksine finansal krizi durdurmak için para politikasını gevşetme, nominal döviz kurunu değerlenmiş olsa bile sürdürme ve finansal yapılanma gerekir. 33 Genel anlamda krizler için varılan sonuç, ekonomide bankacılık krizinin akabinde ÖB krizi yaşanacağına dairdir ve bu oluşuma, yani bankacılık krizinin ve ÖB krizlerinin gecikmeli, ama bir arada gözükmesi olgusuna literatürde “ikiz kriz” olgusu adı verilir. 34 Tablo 1.4.’de Bankacılık ve ÖB krizlerine zamana bağlı dağılımı 1970–1995 aralığı için verilmiştir. Aynı zamanda Bankacılık krizinin başlangıcının 48 ay sürecince bir ÖB krizini takip ettiğine dair bulgular ikiz kriz olarak adlandırılır. 31 R. Chang and Andres Velasco (2002), “Banks, Debt Maturity and Finanasal Crises” , Journal of International Economics, Vol:51, p.169. 32 R. Chang and Andres Velasco, Agm., p.170. 33 A.O. Krueger, Agm., p.20. 34 S.Emsen, Age., s.39. 24 Tablo 2. 2:Krizlerin Zamana Bağlı Sıklıkları Kriz Türleri 1970–1995 1970–1979 1980–1995 Toplam Yıllık Ort. Toplam Yıllık Ort. Toplam Yıllık Ort. ÖB 76 2,92 26 2,60 50 3,13 İkiz 19 0,73 1 0,10 18 1,13 Tek 57 2,19 25 2,50 32 2,00 Bankacılık 26 1,00 3 0,30 23 1,44 Kaynak: Kaminsky, Graciela L. And Carmen M. Reinhart (1999).”The Twin Crises: The Causes of Banking and Balance –of- Payment Problem”, The American Economic Review, Vol:89 No: 1, p:477. 2.2.1. Finansal (bankacılık) krizler Finansal piyasaların tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip bulunan finansal krizlerin tanımına yönelik oldukça farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Risk, ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin ortamı veya koşullarındaki ve ekonomik birimlerin sahip oldukların pozisyonlarındaki değişime bağlı olarak karşılaşılan ekonomik ve finansal kayıp olasılığı olarak tanımlanmaktadır. 35 Yıllardır küçük ölçekli ÖB içerikli birçok finansal kriz olgusu yaşanmıştır. Federal Rezerv sistemi, Federal Rezerv sisteminin tesise etmek için temel motif olan 19 yy.’da ABD bu türden birçok kriz yaşanmıştı. İsviçre 1992’de oldukça sert olan temel finansal kriz yaşanmıştır krizin zirvesinde gecelik faiz oranı %400’ün üzerine çıkmıştı. Japonya’nın 1990’daki zorlukları, başlıca faktör olarak zayıf bankacılık sistemine sahip olmasıydı. Amerika’nın tasarrufları ve 1980’lerin başındaki borçlanma problemi, küçük ölçekli de olsa bir finansal krizi ifade etmiştir. 36 Bankacılık krizlerine yönelik mevcut araştırmalar ile finansal baskılar bu konuda aydınlatıcıdır. Bu araştırmalara göre bankacılık sektörünün kırılganlığı bu dönemlerde yaygınlaşır. Bankacılık krizlerinin başlangıcını belirlemeye yönelik bu yaklaşım sakıncasız değildir. Finansal problemler, bir banka nihayetinde kapanmadan birleşmeden önce başladığından dolayı kriz çok geç belirlenebilir; krizin zararları daha sonradan geldiğinden krizler çok erken de belirlenebilir. Bu incelemeyi ifade etmek için bankacılık krizleri en ağır müdahale veya banka kapanımı ile birlikte dönem olarak zirveye çıktığında, belirleyebiliriz. 37 35 N.Erken (1994), “Ekonomik\Finansal Kriz Riski”, http://www.makalem.com/Search /Article Details.asp?nARTICLE_id=2925, (Activeline Gazetesi), 01/04/2004, No:49. 36 A.O. Krueger, Age.,pp.16-17. 37 Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart, Agm., p.476. 25 Bundan dolayıdır ki, bütün bankalar performansını olmayan alacakları (POA)’nın bir kısmına ve POA’ya karşı rezerv sahip olmalıdırlar. Ancak bankalar riskli alacaklarına daha yüksek bir faiz oranı uyguladıklarından, mekanizma, bankaların uygun risk yönetiminde çevre ve yoğunluklar sağlamak için tasarımda bulunmalıdırlar. Örneğin bir banka sahibi yatırılmış sermayenin hiçbirine sahip değilseniz, riskli alacaklar dönmese de kaybedecek hiçbir şeyi yoktur ve bu nedenle çok riskli bir portföye sahip olacaktır. Yeterli sermaye gereklilikleri, rasyonel bir bankacılık düzenlemelerin bir parçasıdır. POA küçük bir parça artış gösterdiğinde; bankalar, POA‘nın daha küçük bir parçası örneğinde olduğundan kazançlı olma ve maliyetlerini örtmek için portföylerinin kalan kısmına daha yüksek faiz oranları uygulanacaktır. Alacakların dönmediği uç durumda bir bankanın ödünç verme kapasitesi tamamen bozulur. Bundan dolayı kendi alacak portföyüyle ortalamanın üzerinde güçlük yaşayan bir banka oldukça fazla zarar görürken, potansiyel olarak “güvenilir” borç alanlar, sıkıntılı bankaya başvuran sadece riskli borç alanları bırakacak diğer bankalardan daha düşük maliyette borç alabilecektir. Bu olabilirken, POA’nin küçük parçası hala artacaktır. Birçok banka POA’ da artış yaşadığında onların bir veya birkaçındaki başarısızlık, mevduat ve hisse kaybına neden olur. Sırasıyla bu kayıplar varlık pozisyonunu zayıflatır Bu olduğunda bilanço dengesinde daha ileri düzeyde zayıflama olur. Aynı noktada mevduat sahipleri bankayı tehlikeli kabul ederler, fonlarını çekmeye yönelirler. Böylece banka krizine neden olan süreç başlar. Ayrıca panik muhtemelen ortaya çıkar. 38 Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında Thai Baht’nın 2 Temmuz 1997’de devalüe edilmesiyle birlikte para ve menkul kıymet piyasalarında 1994’teki Meksika Pezosu’nun devalüasyonunun arkasından ortaya çıkan “tequlia” etkilerini aşan ve hızlı yayılan bir karışıklık dalgası ortaya çıktı. Kriz Doğu Asya’ya ilk olarak devalüasyonlar ve borsa çöküşleri şeklinde yayıldı. Problemler şiddetlendikçe Hong Kong ve Güney Kore gibi diğer Asya ülkelerinin paraları da spekülatif saldırılar ortaya çıktı. Karışıklıklar para piyasalarına yayıldıkça ülkelerin birçoğu, Tayland ve Güney Kore’de olduğu gibi tam ölçekli bankacılık krizleriyle karşılaşmalarsa bile, bankacılık sektöründe önemli problemlerle yüz yüze gelmeye başladılar. 39 38 A.O. Krueger, Agm., pp.18-19. Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart (1998), “Finansal Crises in Asia and Latin American: Then and Now”, Applied Economics, Vol:88, No:2, p.444. 39 26 Bankacılık sistemini restore etmek için birçok önlem gerekir. Birincisi banka bilançosunu restore etmektir. Bu, bankalardan kötü kağıtları kaldırması istenebilir veya bozulanlarla konsolide etmek için bir kısım sağlıklı bankalara güç kullanmayı gerektirebilir. İkincisi, diğer varlıklar için değişimde bankaların portföylerinden POA elde eden hükümet dahil edilebilir. Bunun başarmanın birçok zorluğu vardır: 1) banka batmalarını önlemek için genellikle vergi ödeyenlerden olmak üzere kaynaklar artırılmalıdır 2) temel sorunlar artar ve POA ikame edilen değerleme dikkate alınmalıdır. 3) bir parçasın geri ödeyebilen borçluların tümü değil, borçların bir kısmı tümden yeniden ödemek için yoğunluğa sahip olmayacaklar ve böylece POA’nin bir kısmı muhtemelen aratacaktır. 40 2.2.2.Ödemeler bilançosu (para) krizleri Para krizleri iktisat literatüründe hem teorik hem de ampirik alanda geniş yer tutmaktadır. 41 Ödemeler Bilançosu krizlerini açıklamada üç yaklaşım ortaya konulmuştur. Bunlardan birincisi Kronik Kriz Modeli (Canonical Crisis) diğer bir adıyla Birincil Nesil Kriz Modeli, ikincisi ise İkincil Nesil Para Kriz Modeli ve sonuncusu Nesil Kriz Modelidir. Kronik Kriz Modeli, ABD Federal Rezerv'in Uluslararası Finans Bölümü’nde bulunan Stephan Salant tarafından 1970'li yılların ortalarında geliştirilmiştir. Bu modelde para krizlerindeki mantık, herhangi bir mala yönelik spekülatif ataklara benzemektedir. Spekülatörlerin rezervlerin doğal yolla tükenmesine kadar beklediklerini varsayalım. Bu noktada spekülatörler, o zamana kadar fiyatı sabit kalan döviz kurunun yükselmeye başlayacağını bilmektedirler. Bu da yerli para birimini elde tutmaktansa, fiyatı yükselecek olan dövizi elde tutmayı daha cazip hale getirmektedir. Fakat böyle bir durumda ileriyi görebilen spekülatörler döviz rezervleri tamamen tükenmeden, hemen önce yerli para birimini satıp dövize geçeceklerdir, bu hareket ise rezervlerin tükenmesini daha da hızlandıracaktır. Sonuç şöyle olabilir: Rezervler kritik bir düzeye gerilediğinde, (bu düzey belki bir kaç yılın ödemeler dengesi açıklarını 40 A.O. Krueger, Agm., p.19. Para krizlerini, sürdürülemez politikalar ile yapısal dengesizlerin kaçınılmaz sonucu olarak gören ve krizi ateşleyen temel makroekonomik faktörlerin önemini vurgulayan spekülatif atak modeller, Krugman’ın 1979 yılında Salant ve Henderson’un 1978 yılındaki çalışmasına dayanan ve ödemeler dengesi krizlerini açıklamaya yönelik geliştirdiği çalışmasıyla başlamış ve daha sonra Flood ve Garber’in 1984 yılında yaptıkları çalışmayla da yaygınlaşmıştır.(Kruger vd.,1998:, Yay vd., 2001:23). 41 27 kapatmaya yetecek bir miktar olarak kabul edilebilir) bu miktardaki rezervi çok kısa sürede tüketecek ve sabit kurun kaldırılmasına yol açabilecek bir spekülatif atak gelecektir. Kronik Kriz Modeli daha sonra bu tür krizlerin ekonomi politikalarındaki temel dengesizlikler (para basarak finanse edilen bütçe açıkları) ve döviz kurunu sabit tutma arasındaki tutarsızlıktan kaynaklandığını iddia etmektedir. Bu tutarsızlık geçici olarak şayet merkez bankası yeterli rezerve sahipse giderilebilir fakat bu rezervler yetersiz olmaya başladıkça spekülatörler atağa geçip merkez bankasını zor durumda bırakıyorlardı. Bu modelin önemli yanları bulunmaktadır. İlk önce, pek çok para krizi yurtiçi ekonomi politikaları ve döviz kuru arasındaki tutarsızlıktan kaynaklanmaktadır. İkinci olarak, model bir günde milyarlarca dolarlık kayıpları doğuran ani para krizlerinin sadece yatırımcıların veya piyasayı yönlendirenlerin mantıksızlığına bağlı olamayacağını ortaya koymaktadır. Kriz, sadece fiyat istikrarsız hale geldiğinde artık o parayı elde tutmanın cazip olmayacağı şeklindeki mantıktan kaynaklanmaktadır ve fiyat istikrar programının sona ermesi sermayenin spekülatif kaçışı ile kendiliğinden gerçekleşmektedir. Diğer taraftan, sahip olduğu iyi yanlara rağmen Kronik Model pek çok iktisatçı tarafından reel krizlerde yaşanan olayları gerçekçi bir biçimde yansıtmadığı konusunda eleştirilmektedir. Bu grup iktisatçılar tarafından Kronik Model’in anılan yetersizliklerinin giderilmesi maksadıyla "İkinci Nesil Kriz Modelleri” şeklinde anılan aşağıdaki model geliştirilmiştir. Kronik Model’de var olan eksik yanları tanımlamanın belki de en iyi yolu hükümet politikalarının çok mekanik bir biçimde tanımlandığını söylemektir. Hükümetlerin dış dengeleri göz önüne almadan bütçe açıklarını gözleri kapalı bir biçimde sürekli olarak para basma yoluyla kapattıkları varsayılmaktadır. İkinci Nesil Modeller diye tanımlanan modellerin üç ana bileşeni bulunmaktadır. Birincisi, hükümetlerin sabit döviz kurunu iptal etmek istemelerinin bir nedeni olmalıdır. İkincisi, hükümetlerin sabit kur rejimini korumak istemelerinin sebepleri nelerdir. Sonuncusu ise, krize yol açan kısır döngünün meydana gelmesi için sabit kuru korumanın maliyeti öyle artmalıdır ki, insanlar sabit kurun iptal edileceğine 28 inansınlar. 42 Birincil ve ikincil nesil kriz modelleri, 1980 ve 1990’lı yıllardaki pek çok ekonomik krizi açıklayabilseler de, 1997 Asya krizi her ikisi tarafından da açıklanamadı. Bu durumda, yeni karşılaşılan krizi açıklamaya dönük pek çok çalışma başladı. Bu çerçevedeki çalışmalar, literatürde “Üçüncül Nesil Para Kriz Modelleri” olarak adlandırıldı. 43 En sık şekliyle ÖB krizleri, ulusal paranın devalüasyonu veya döviz kurunun dalgalanmaya bırakılmaksızın çözümlenebilir. Fakat bazen merkez bankaları spekülatif hücumlarla mücadele etmek için döviz piyasalarına müdahale ve para politikasına müdahale etmek için davranışta bulunabilirler. Bu durumlarda para piyasası kargaşası, ağır döviz rezervi kayıplarını ve yurtiçi faiz oranlarındaki aşamalı artışları yansıtacaktır. Böylece bir para krizleri indeksleri spekülatif hücumların bu farklı belirtilerini ortaya koyabilir. Eichengreen ve diğ. döviz kuru ve rezerv değişimlerinin ağırlıklı ortalaması olarak para piyasası kargaşası oluşturulmuştur. 44 Son yaşanan ÖB krizleri, MB döviz kuru rezervleri çöküşünün iktisat teorisinde öngörüldüğü gibi onun başlıca yurtiçi yükümlülüklerinin çöküşüyle olmamaktadır. Bunun yerine birçok krizin, M.B.’nın yurtiçi kredilerinde ani bir azalışları ayırt edici özelliği olmuştur. Şüphesiz parasal toplamların davranışı, cari birçok ÖB krizinden önce genişletici olan para politikası durumundan etkilenmiştir. 45 Aynı zamanda finansal liberalizasyona giden ülkelerde ÖB krizlerine sıklıkla rastlanılmaktadır. Aynı zamanda bu durum ikiz kriz olgusunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 42 DTM, “Krizin Yaşandığı Bölgeler Üzerinde Ekonomik Gelişmeler”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel, http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb /blm31.doc , 5/02/2006. 43 V.Kaya, Age., s.119. 44 Graciela L.Kaminsky, M.Carmen Reinhart (1999), Agm., p.475. 45 M. Kumhof (2000), “A Quantitative Explotion of the Role of Short- Term Domestic Debt in Balance of Payments Crises”, Journal of International Economics, Vol: 51, pp.195–198. 29 Tablo 2. 3. Finansal Liberalizasyon ve Krizler Bankacılık Krizleri Ülkeler Finansal Başlangıcı liberalizasyon Arjantin 1997 Zirveye ÖB Krizleri Çıkışı Mart 1980 Temmuz 1982 Şubat 1981 Mayıs 1985 Haziran 1985 Eylül 1986 Kasım 1994 Mart 1995 Şubat 1990 Bolivya 1997 Ekim1 9877 Mart 1995 Şubat 1990 Brezilya 1975 Kasım 1985 Kasım 1985 Kasım 1986 Aralık 1994 Mart 1996 Ekim 1991 Eylül 1981 Mart 1983 Ağustos 1982 Kolombiya 1980 Temmuz 1982 Haziran 1985 Mart 1983 Danimarka 1980’lerin başı Mart 1987 Haziran 1990 Ağustos 1993 Finlandiya 1982 Eylül 1991 Haziran 1992 Kasım 1991 Endonezya 1983 Kasım 1992 Kasım 1992 Eylül 1986 Şili 1974 İsrail 1985 Ekim 1983 Haziran 1984 Ekim 1983 Malezya 1978 Temmuz 1985 Ağustos 1986 Temmuz 1985 Meksika 1974 Eylül 1982 Haziran 1984 Aralık 1981 1991 Ekim 1992 Mart1996 Aralık 1994 Norveç 1980 Kasım 1998 Ekim 1991 Mayıs 1986 Peru 1991 Mart 1983 Nisan 1983 Ekim 1987 Filipinler 1980 Ocak 1981 Haziran 1985 Ekim 1983 İspanya 1974 Kasım 1978 Ocak 1983 Temmuz 1977 İsveç 1980 Kasım 1991 Eylül 1992 Kasım 1992 Tayland 1989 Mart 1979 Haziran 1984 Kasım 1978 Ekim 1983 Mart 1996 Kasım 1984 Ocak 1991 Mart 1991 Mart 1994 Türkiye 1980 Uruguay 1976–1979 Mart 1971 Aralık 1971 Aralık 1971 Mart 1981 Haziran 1985 Ekim 1982 Venezüella 1981,1989 Ekim 1993 Ağustos 1994 Mayıs 1994 Endonezya Kasım 1992 Ağustos 1997 Malezya Eylül 1997 Ağustos 1997 Filipinler Temmuz 1997 Temmuz 1997 Tayland Mayıs 1996 Temmuz 1997 Kaynak: Graciela L. Kaminsky and Carmen M. Reinhart (1999).”The Twin Crises: The Causes of Banking and Balance-of- Payment Problems”, The American Rewiew, Vol:89, No:1, p:478 Tablo 2.3’de finansal liberalizasyona giden ülkeler ve bu ülkelerde karşılaşılan kriz olguları gösterilmiştir. 30 Ele alınan ülke deneyimleri gösterir ki, öncelikli olarak finans piyasalarını liberalize eden ülkeler genel anlamda finansal krizleri yaşamaktadır. Bu ülkelerin ekonomilerini dışa açmakla kalmayıp, finansal serbestleşmeye gitmelerinin bankacılık krizlerine yol açmalarının yanı sıra ödemeler bilançosu zorlukları çekmeye başladıklarını ve buna bağlı olarak ÖB krizleri yaşadıkları görülmektedir. 46 2.3.Ülke Deneyimleri Pek çok gelişmekte olan ülkeler 1990’lı yılların başında itibaren sermaye piyasalarını kısa vadeli sermaye hareketine açmaya başlamıştır. Bu gelişmenin akabinde bu ülkelere yönelik banka kredileri ve portföy yatırımlarında büyük artışlar gözlenmiştir. Ancak, 1994 yılı sonundaki Meksika Peso krizi ve 1997 yılı ortalarında başlayan Asya krizi ve onu takip eden Rusya ve Brezilya krizleri, gelişmekte olan ülke piyasalarına akan sermaye sonucu bu ülke borsalarında ve gayrimenkul fiyatlarında oluşan balonu patlatmıştır. 47 Asya krizinden en çok etkilenen ülkeler ASEAN–5 olarak bilinen Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland’dır. Bu ülkelerde yaşanan krizlerin ortak özelliği ise uzun yıllar devam eden büyük ekonomik başarılardan sonra ortaya çıkmasıdır. Bu kısımda Tayland ve Malezya krizleri ele alınacaktır. Çalışmada bu ülkelere öncelik verilmesinin sebebi:1- Asya krizinin 2 Temmuz 1997 tarihinde Tayland’da patlak vermiş olması. 2- Malezya krizinin diğer Asya ülkelerinde yaşanan krizden farklı olması, diğer bir deyişle Asya krizlerinden etkilenen Tayland, Güney Kore, Endonezya yardım için IMF’ye başvururken Malezya, kendi imkan ve politikalarıyla krizden çıkmayı başarmıştır. 46 S.Emsen, Age., s.48. DTM, “Malezya Ekonomik Krizi Yendi mi?”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel, http://www.dtm.gov.tr/ead/ekonomi/sayi8/Malezya.htm, 10/02/2006. 47 31 2.3.1. Tayland krizi Doğu Asya ülkelerinde kriz süreci, 2 Temmuz 1997 tarihinde Tayland para birimi Baht’ın dalgalanmaya bırakılmasıyla başlamıştır. Bir başka deyişle Asya krizi, Temmuz 1997’de Tayland’da patlak vermiştir. Tayland ekonomisinin zaafları ciddi olarak ilk kez 1996 yılında dikkatleri çekmiştir. Kriz öncesi gerçekleştirilen olağanüstü ekonomik başarılar, bazı sorunların göz ardı edilmesinde etkili olmuştur. 1985–1995 yılları arasındaki dönemde, Tayland ekonomisi yılda ortalama % 9 seviyesinde büyüme göstermiştir. Ayrıca, makro ekonomik politikaların genelde dikkatli yürütülmesi ve aynı dönemde kamu dengesinde sürekli fazlalık oluşması, ülkeye geniş çapta yabancı sermaye girişini özendirmiştir. Çoğu kısa vadeli kredi şeklinde gelen yabancı sermaye ülke bankalarının kredi açma olanaklarını artırmıştır. Ancak, finans sektöründeki çarpık yapılanma, kredilerin tahsisinde bazı kuruluşlara ayrıcalık sağlanması, kredilerin gayrimenkul ve verimsiz bazı yatırım alanlarına kaydırılması yaşanan sorunların temelini teşkil etmiştir. Tayland 1975 yılından beri cari hesap dengesinde sürekli açık vermekte ve 1995 ve 1996 yıllarında bu açık GSYİH’nın %8’ine ulaşmıştır. Bu durumun, dünya ortalamasının üzerinde seyreden bölge içi tasarrufların, yine çok yüksek düzeylerde gerçekleştirilen yatırımları karşılayamamasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Ancak, cari işlemler hesabında ortaya çıkan açık, kriz öncesinde uluslararası finans çevrelerinde yeterince tartışılmamış ve uzun süre endişe verici boyutta görülmemiştir. Bilakis yüksek büyüme oranlarına yol açan yatırımların bölgede verimliliği ve döviz kazanma potansiyelini artırdığı düşünülmüş ve cari işlemler hesabında meydana gelen açıkların sürdürülebilir nitelikte görülmüştür. Kısa vadeli kredilerin bölgeye yoğun bir şekilde girişi esnasında ve fonların tahsisinde temkinli davranmayan, risk değerlendirilmesinde gerekli analizleri yapmakta yetersiz kalan ve/veya objektif kıstaslar uygulamaktan değişik nedenlerle kaçınan 32 bankacılık sektörünün krizin patlak vermesinde büyük bir sorumluluğu bulunduğu da daha sonra ortaya çıkmıştır. 48 Hatta krizden kısa bir süre önce IMF bile güçlü bir büyüme tahmininde bulunuyordu. Son otuz yıl boyunca Tayland ekonomisinin performansı öyle etkileyiciydi ki birçok kişi tarafından “Doğu Asya Mucizesi” olarak anılıyordu. 49 Tayland, IMF ile Reform Paketi çerçevesinde Stand by anlaşması hususunda mutabakata varmıştır. Bunun sonucunda IMF; ABD, AB, Japonya ve Avustralya gibi ülkeler ve Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının mali desteğiyle Tayland’a 17,2 milyar ABD Doları düzeyinde bir kredi taahhüdünde bulunmuştur. IMF’nin önerdiği Reform Paketi’ni esas itibariyle iki yönüyle değerlendirmek uygun olacaktır. Birincisi; IMF’nin döviz krizi ile karşı karşıya kalan ülkelere geleneksel olarak tavsiye ettiği, faizlerin yükseltilmesine ilişkin politikanın değerlendirilmesidir. Bir taraftan, yabancı yatırımcıya ek kazanç sağlanırken, diğer taraftan baskı altında bulunan para birimlerinden ABD Doları’na veya başka bir dövize kaçışın önlenmesi, dolayısıyla para biriminde istikrar hedeflenmektedir. IMF’nin Reform Paketi’nin sıkı maliye politikası ile ilgili bölümü, çeşitli çevrelerce, Dünya Bankası dahil, yoğun eleştirilere uğramıştır. IMF’e yöneltilen diğer bir eleştiri de, IMF ve bir ölçüde Dünya Bankası’nın, bunalım ortaya çıkana kadar hiç bir öngörüde bulunamamış olmaları, aksine son ana kadar, bölge ülkelerinin politikalarını yazılı ve sözlü biçimde övüp desteklemiş olmalarıdır. Ancak ekonomide çok daha önemli olan panikler, onlara neden olan şey ne olursa olsun, kendilerini meşru kılanlardır. Aslında Tayland’da olan şey mali yozlaşma ve azalan güvenden oluşan dairesel bir süreçti. 50 DTM, “Krizin Yaşandığı Bölgeler Üzerinde Ekonomik Gelişmeler”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel, http://www.dtm.gov.tr/DUNYA/kriz/blm3.htm, 5/02/2006. 49 J.Stiliglitz (2004), Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, Çev. Arzu Taşçıoğlu-Deniz Vural, Plan B, Üçüncü Basım, s.112. 50 P. Krugman (2001), Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, Çev. Neşenur Domaniç, Literatür, 2.Basım, s.100. 48 33 2.3.1. Malezya krizi Son yıllarda yaşanan krizlerden sonra IMF politikaları ağır eleştirilere muhatap olmuş ve yeni bir uluslar arası finansal yapının oluşturulması hususunda akademisyen ve politikacılar arasında yeni görüşler ortaya atılmaya başlamıştır. Asya krizinden en çok ülkelerden Tayland, Güney Kore ve Endonezya yardım için IMF’ye başvururken, Malezya kendi imkan ve politikalarıyla krizden kurtulmayı başarmıştır. Asya krizi 1997 ortalarında Tayland’da başlamasından hemen ardında Malezya’ya da sıçramış Temmuz ayında Malezya para birimi olan ringgite karşı spekülatif ataklar yaşanmıştır. 1990 yılında 100 olan efektif reel kur endeksi 1997 Ocak- Temmuz döneminde 115–120 aralığında seyrederken, sonraki 6 ayda hızlı bir değer kaybı yaşayarak 1998 yılı Ocak ayında 75 seviyesine inmiştir. Bunu hisse senetleri fiyatlarındaki düşüş izlemiştir. 1997 Nisan ayında 1.200 puan olan Kualo Lumpur Menkul kıymet Borsası (KLMKB) endeksi %78,3 değer yitirerek, Eylül ayında 260 puana gerilemiştir. Ringgit ve borsadaki aşırı değer kaybı doğal olarak bankaların mali yapılarını zayıflatmış, pek çok banka batmış veya batma noktasına gelmiştir. 1997 yılında tüm bölge ülkeleri ekonomik büyümede yavaşlama gösterirken, 1998 yılında önemli ölçüde küçülme ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu gelişmeler üzerine, Malezya Hükümeti 1 Eylül 1998 tarihinde uluslar arası çerçevelerde oldukça tartışılan sermaye üzerine bir dizi kontrol kararı almıştır. Malezya ekonomisinin büyüme oranları etkileyici olmasına rağmen, hızlı büyüme tam olarak hazmedilememiştir. Büyüme oranlarının hızına göre özel sektör tarafından atılan adımlar yavaş kalmıştır. Özel sektördeki iyimser beklenti akılcı yatırımları engellemiş, talebin kuvvetli olması nedeniyle daha çok montaj üzerine dayalı sanayiler tercih edilmiş ve işin kolayına kaçılıp ithalata bağımlı bir yapılanmaya gidilmiştir. Kontrolleri haricinde Malezya’da uygulanan diğer politikaların da IMF uygulamalarına benzediği yönünde görüşler ileri sürerek, Malezya’nın başarısının abartılmaması veya diğer ülkelerden daha başarılıymış gibi gösterilmemesi gerektiğini savunmaktadır. Hatta daha ileri gidilerek, Malezya Başbakanı Dr. Mahatir Muhammed’in batıya ve uluslararası spekülatörlere karşı aldığı tutumun aslında politik manevra olduğu ve 34 başbakan yardımcısının o dönemde görevden alınması sonrası ülkede yaşanan olayların bastırılması amacıyla kullanıldığı iddia edilmektedir. Diğer taraftan, Malezya Başbakanı Dr. Muhammed ise sermaye kontrolü uygulaması ile dünya ekonomisine büyük bir katkıda bulunduklarını iddia etmektedir. Kriz öncesinde makroekonomik verilerinde çok olumsuz bir durum yaşanmamıştır. Buna rağmen ringgite yönelik ataklardan spekülatörleri sorumlu tutan Dr. Muhammed, Malezya’nın sermaye kontrolü uygulamasından sonra diğer bölge ülkelerinin de benzer uygulamalara girişmesinden korkan spekülatörlerin hemen hemen aynı tarihlerde bölge ülkelerinin para birimlerine karşı spekülasyonlarına son verdiklerini ve ancak bundan sonra bu ülkelerin ekonomilerinde bir canlanma görüldüğünü ifade etmiştir. Dr. Muhammed kendilerinin kontrolleri uygulamaya başladıkları tarihte batılı medya organlarında yer alan krizin devam edeceğine dair yorumları da IMF’nin o tarihte zaten krizin atlatılmaya başlandığına dair eleştirilerine cevap olarak ileri sürmektedir. 51 IMF tezine göre, Malezya’nın diğer ülkelerden daha başarılı olduğunu söylemese dahi, IMF reçetesi uygulamadan ve IMF şartlarına maruz kalmadan krizden kurtulabilmesi bile bir başarıdır. Özetlenirse, krizin ortaya çıkmasına yol açan temel bölgesel faktörleri şu şekilde sıralanabilir: 1- Başta Tayland olmak üzere, bölgedeki pek çok ülkede meydana gelen büyük dış açıklar ve emlak-menkul kıymet piyasalarında patlama şeklinde kendini gösteren ekonominin aşırı ısınmasının giderilmesinde yaşanan başarısızlıklar, 2-Finans sektöründe ve reel sektörde dışarıdan borçlanmayı ve aşırı düzeyde kur riski taşıyan pozisyon tutmayı daha cazip hale getiren sabit kur rejiminin uzun süre devam ettirilmesi, 51 DTM, “Malezya Ekonomik Krizi Yendi mi?”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü, http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/ malezya.doc, 10/02/2006. 35 3-Bankaların borç portföyü yapısının hızla bozulmasına yol açan inceleme ve denetim mekanizmalarının iyi işletilememesi. 52 52 A.Toközü, E.Arısoy, ”Doğu Asya Mucizesinin Sonu”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü, http://www. dtm.gov.tr/ead/DTDERGI/mart98 /dmuciso.htm, 10/02/2006. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. TÜRKİYE’DE EKONOMİK KRİZLER ve HÜKÜMETLER: 1963–2006 DÖNEMİ Ekonomik krizler; herhangi bir mal, hizmet ve üretim faktörü veya finans ve döviz piyasalarında fiyat ve miktarlarda kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak tanımlanır. Söz konusu krizlerin ortaya çıkışları ve olası sonuçlarının bir ülkedeki politik istikrasızlıkla yakından ilişkili olduğuna dair genel kabul gören görüşler de bulunmaktadır. 53 Çalışmanın bu bölümünde, Türkiye’de 1963–2006 yılları arasında iktidara gelen siyasi partilerin uyguladıkları para ve maliye politikaları inceleme konusu yapılmıştır. Bu inceleme neticesinde, hangi hükümet veya hükümetler döneminde, mali disiplinin sağlanamadığı ve bütçe açıklarının parasallaştırılıp parasallaştırılamadığı ile bunun sonucunda ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik darboğazlar ve krizler açıklanmaya çalışılmıştır. Hükümetlerin uygulamış oldukları ekonomik politikaların analizleri aşağıdaki açıklanan dönemler arasında yapılmıştır. Bu dönemlerin belirlenmesinde ise “Planlı Ekonomi”ye geçiş süreci dikkate alınmıştır. Bu dönemler sırasıyla; 1963–1967 Dönemi: Bu dönem aralığında Tek Parti Hükümetleri yer almıştır. Bunlar, X. İnönü Hükümeti, Ürgüplü Hükümeti ve I. Demirel Hükümeti yer alır. 1968–1972 Dönemi: Bu dönem aralığında da Tek Parti Hükümetleri yer almıştır. Bunlar, I. Demirel Hükümeti 54, II. Demirel Hükümeti, III. Demirel Hükümeti, I. Erim Hükümeti, II. Erim Hükümeti ve Melen Hükümeti. 53 A. Kibritçioğlu (2001), “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler 1969–2001”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı: 41, s.174. 54 I. Demirel Hükümeti 03.11.1969 tarihinde son bulmuştur. Bu nedenle, çalışmamızda 1968–1972 dönemi hükümetleri içerisinde de yer almaktadır. 37 1973–1977 Dönemi: Bu dönem aralığında hem tek parti hem de koalisyon hükümetleri kurulmuştur. Bunlar, Talu Hükümeti, I. Ecevit Koalisyon Hükümeti, Irmak Hükümeti, IV. Demirel Koalisyon Hükümeti, II. Ecevit Hükümeti ve V. Demirel Koalisyon Hükümeti. 1979–1983 Dönemi: Bu dönem aralığında tek parti hükümetleri yer almıştır. Bunlar, III. Ecevit Hükümeti, VI. Demirel Hükümeti, Ulusu Hükümeti ve I. Özal Hükümeti. 1985–1989 Dönemi: Bu dönem aralığında da tek parti hükümetleri yer almıştır. Bunlar, I. Özal Hükümeti, II. Özal Hükümeti ve Akbulut Hükümeti. 1990–1994 Dönemi: Bu dönem aralığında hem tek parti hem de koalisyon hükümetleri yer almıştır. Bunlar, Akbulut Hükümeti, I. Yılmaz Hükümeti, VII. Demirel Koalisyon Hükümeti ve I. Çiller Koalisyon Hükümeti. 1996–2000 Dönemi: Bu dönem aralığında ise hem tek parti hem de koalisyon hükümetleri yer almıştır. Bunlar, I. Çiller Koalisyon Hükümeti, II. Çiller Hükümeti, III. Çiller Koalisyon Hükümeti, II. Yılmaz Koalisyon Hükümeti, Erbakan Koalisyon Hükümeti, III. Yılmaz Koalisyon Hükümeti, IV. Ecevit Hükümeti ve V. Ecevit Koalisyon Hükümeti. 2001–2006 Dönemi: Bu dönem aralığında hem tek parti hem de koalisyon hükümetleri yer almıştır. Bunlar, V. Ecevit Koalisyon Hükümeti, Gül Hükümeti ve Erdoğan Hükümeti. 3.1. 1963–1967 Tek Parti Hükümetleri Dönemi 1950 yıllarında başlayan, 60’lı ve 70’li yıllarda artan bir ivme ile devam eden Türkiye’nin ithal ikameci kalkınma modeli, dış etkilerden olabildiğince uzak tutmaya çalışan bir iç pazar, sabit döviz kuru politikası, düşük faiz oranları ve 38 yoğun olarak devlet destekli bir sanayileşme politikasının temeli üzerine inşa edilmiştir. 55 1960’lı yılların başları Türkiye için yeni bir döneme geçişin ilk aşamasını oluşturmuştur. Büyüme dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde Türkiye’de yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki tecrübelerinin olumsuz izleri silinmeye çalışılmıştır. Bu nedenle 1960 askeri müdahalesinin ardından 1961 Anayasası yürürlüğe girmiştir. Yeni Anayasa’da, istikrarın planlı kalkınma anlayışında aranmasının bir ürünü olarak kalkınma planını hazırlama, kamu ve özel sektörlerin ekonomik koordinasyonlarını sağlama görevi Devlet Planlama Teşkilatı’na verilmiştir. 56 Ekonomide istikrarı sağlamada yeni bir sürece girilirken, bu dönemin ilk hükümeti, X. İnönü Hükümetidir. 57 Aynı zamanda, Birinci Beş Yıllık Planı da İsmet İnönü Hükümeti hazırlayıp yürürlüğe koymuştur. O dönemde mali yıl 1 Mart’ta başlıyordu. Bütçenin yıllık programa uygunluğu sağlandıktan sonra Şubat 1963’te yürürlüğe girmiştir. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının yürürlüğe konulmasıyla, ithal ikameci sanayileşmede yeni bir evreye girilmiştir. Sıkı maliye ve para politikaları, kaynakların tam olarak kullanılmasına ve en iyi biçimde tahsisine engel olan enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin gelişmesini önleyecek biçimde tespit edilmiştir. Ulusal tasarrufları artırmak yönünde vergi ve KİT reformlarını gerçekleştiremeyen İnönü Hükümeti, 1963 yılı için Bütçede yatırımların payını %32 oranında öngördüğü halde, gerçekleşme %23 oranında olmuştur. Fakat Planın ikinci yılında dış tasarruflarda beklenmedik gelişmeler ortaya çıkmıştır; yurtdışına giden işçiler ülkeye döviz göndermeye başlamıştır. Bu arada plandan korkan yerli ve yabancı sermaye yatırımcıları planın ilk iki yıla ait uygulamasını gördükten sonra yumuşamaya başlamışlardır. Özellikle AET ile imzalanan 55 M. Sönmez (2002), Kriz, IMF ve Sermaye Birikiminde Tıkanma Bizim İçin Ağlama, IMF!, (Der.Masis Kürkçügil), Everest Yayınları, Birinci Basım, İstanbul, s.103. 56 S. Apak (1993), Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik İstikrar Uygulamaları, Anahtar Kitaplar Yayınevi, Birinci Basım, İstanbul, s.109. 57 X. İnönü Hükümeti 25.12.1963–20.02.1965 tarihleri arasında görevde bulunmuştur. 39 Ankara Antlaşması’nın 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmesi Hükümete içte ve dışta prestij kazandırmıştır. Buna rağmen iç politikada çekişmeler de yeni boyutlar kazandırmıştır. 58 29 Kasım 1964’te siyaset sahnesine Adalet Partisi başkanlığına seçilen Süleyman Demirel çıktı. Kısa bir süre içerisinde Adalet Partisi, İsmet İnönü Hükümetinin bütçesinin mecliste reddedilmesine zemin hazırlayarak, İsmet İnönü Hükümetinin istifasını sağlamış oldu. Kayseri Bağımsız Senatörü Suat Hayri Ürgüplü 20 Şubat 1965’te geçici hükümeti kurdu ve ülkeyi 10 Ekim 1965 yılında Genel Seçimlere götürdü. Seçimi Adalet Partisi kazandı ve başkanı Süleyman Demirel de Başbakan oldu. 59 Siyasi değişimlerin yoğun yaşandığı 1963–1967 yıllarına genel olarak bakıldığında Tablo 3.1’de durum ortaya çıkmaktadır. Dönemi genel itibariyle özetlemek gerekirse, 1968 yılına kadar ekonomide büyüme hızı ortalama %5,5 civarında gerçekleşmiş ve refah seviyesinde de yılda ortalama %3,8 oranında iyileşme görülmüştür. Bu göstergeler çerçevesinde 1963–1967 döneminin Türkiye Ekonomisi açısından istikrarlı bir büyümenin sağlandığı söylenebilir. Tablo 3. 1: 1968–1972 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM v e TEFE YILLAR BÜYÜME HIZLARI (%) Tarım Sanayi Hizmetler 1963 9,6 12,0 8,9 1964 -4,0 11,2 4,8 1965 -3,9 9,5 5,6 1966 10,7 15,2 11,5 1967 0,1 8,2 5,2 Kaynak: 1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri, DPT. TEFE GSMH 9,7 4,1 3,1 12,0 4,2 4,3 1,2 8,1 4,8 7,6 1963–1967 yılları arasında ihracat ve ithalat ile ilgili göstergeler ise Tablo 3.2 yardımıyla incelendiğinde, ihracatta 1964 yılındaki azalış dışında, sürekli artışın söz konusu olması ve ihracatın ithalatı karşılama oranı artmasına rağmen, dış ticaret açığı artmıştır. 58 E. Tokgöz (2004), Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi 1914–2004, İmaj Yayınevi, Yedinci Basım, Ankara, s.173. 59 I. Demirel Hükümeti 27.10.1965- 03.11.1969 tarihleri arasında görevde bulunmuştur. 40 Tablo 3. 2. 1963–1967 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar İhracat İhracat (% Değişim) İthalat İthalat (% Değişim) İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH 1963 1964 1965 1966 1967 568 411 464 491 522 49 -27 12 5 6 688 537 572 718 685 11 21 6 25 -4.0 82.5 76.5 81.1 68.3 76.2 -120 -126 -108 -227 -163 7.7 5.3 5.4 4.8 4.6 9.4 6.9 6.6 7.1 6.0 Cari Açık / GSMH -4.0 -1.4 -0.9 -1.6 -1.0 Kaynak: DTM. Aynı zamanda 1963–1967 dönemi bütçe açığı, iç borç, dış borç stoku ve GSMH’ya oranlarındaki gelişmeler Tablo 3. 3’de gösterilmektedir. Tablo 3. 3: 1963- 1967 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSMH’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH 1963 1964 1965 1966 1967 0.167 -0.613 -0.617 -0.090 -0.233 0.0 -0.9 -1.2 -0.8 -0.0 İç Borç Stoku (Milyar TL) 11.3 11.8 12.5 15.9 18.2 İç Borç / GSMH Dış Borç Stoku (Milyar $) Dış Borç / GSMH 13 13 19 14 14 659 964 1.051 1.149 1.286 6 7 11 11 10 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. 1963–1967 yılları arasında Türkiye’de bütçe açığı, iç borç ve dış borç stoku ile bunların GSMH’ya oranları Tablo 3.3 yardımıyla değerlendirildiğinde, bütçenin 1963 ve 1967 yılı hariç, sürekli açık verdiği görülmektedir. İç borç stoku devamlı artmış ve özellikle iç borçlanma planlı dönemle birlikte hızlanma eğilimi göstermiştir. İç borç stokunun GSMH’ya oranı %13-%19 arasında dalgalanma göstermiş ve en yüksek oran 1965 yılında gerçekleşmiştir. İç Borç Stoku da yıllar itibariyle artış göstermektedir. Dış Borç Stokunun GSMH’ya oranı %6-%11 arasında dalgalanma sergilemiştir. Ödemeler dengesi açığı ise, ihracatın düşünülen seviyenin üstünde gerçekleşmesi nedeniyle plan hedefinin altında kalmıştır. Bu plan döneminde 41 yatırımları ve ihracatı teşvik amacıyla bazı kanunlar çıkarılmıştır. Aynı zamanda, ihracatı teşvik için ise, ihracatta vergi iadesi uygulaması başlatılmıştır. 60 Bu dönemde ödemeler dengesinde yaşanan olumsuzluklar ve darboğazların bir sonucu olarak Türkiye ile IMF sıklıkla bir araya gelmiştir. Planlama sürecine girilmesiyle ekonominin yönetimine plan disiplini getirilmekle birlikte, her yıl ihtiyaç duyulan taze para için IMF onayı gerekmiş ve bu durum, IMF ile olan ilişkilerin niyet mektuplarıyla sürüp gitmesi şeklinde olmuştur. Denetim, hükümetin isteği ile 1964 yılına kadar IMF uzmanlarının Türkiye’ye gelmesi yerine, Türk Heyetinin Amerika’ya gitmesi ile gerçekleştirilmiştir. 61 1963–1967 yılları arasında IMF ile beş adet anlaşma imzalanmış, ancak bunlar arasında sadece 1963 ve 1967 yıllarında yapılan anlaşmalarda, kredi dilimlerinin tamamı kullanılmıştır. Diğerleri ise sonuçlandırılamamıştır. 62 Bu süreç içerisinde para politikası incelenirken, para arzının büyük ölçüde kamu otoritelerinin davranışları tarafından kontrol edilen ve belirlenen dışsal bir değişken olduğu düşünülebilir. Bunun geçerliliğini ortaya koyabilmek için önce parasal tabanın para otoritelerinin kontrol altında olduğu, daha sonra para arzıyla parasal taban arasında istikrarlı bir ilişkinin bulunduğunun ortaya konulması gerekir. Bununla birlikte ülkemizdeki para otoritelerinin davranışları genel ekonomik koşullardan ve özellikle de hükümetlerin ekonomik kalkınma politikalarından bağımsız değildir. Bu bağlamda para arzının belirlenmesi genel ekonomi politikasının ayrılmaz parçası olarak ele alınabilir. Diğer bir deyişle bu dönemde uygulanan para politikasını genel ekonomi politikasından ayrı olarak incelemek mümkün değildir. 63 1960’lı yılların sonuna doğru KİT’lerin Merkez Bankası’ndan borç alma yolu kapanmış olmasına rağmen, hükümetin para basarak 60 1923’den Günümüze Türkiye Ekonomisi (1923–1993), http://www.kalem.gen.tr/oku.asp?id= 12&bslk=T%C3%BCrkiye%20Ekonomisi, 15/08/2006. 61 T. Berksoy (1982), Türkiye’de İstikrar Arayışları ve IMF, IMF İstikrar Politikaları ve Türkiye, Birinci Basım, Savaş Yayınları, Ankara, s.154. 62 D. Uysal (2004), IMF Politikaları ve Türkiye, Birinci Basım, Çizgi Kitapevi, Konya, Birinci Baskı, s.66. 63 İ. Parasız (1998), Türkiye Ekonomisi 1923’den İktisat ve İstikrar Politikaları, Birinci Basım, Ezgi Kitapevi, Bursa, s.129. 42 gelirlerinin üstünde harcama yapması ve popülist amaçlarla sübvansiyon dağıtma geleneğini devam ettirmiştir.64 1963–1967 yılları İlk Beş Yıllık Planlama dönemi olması sebebiyle Türkiye Ekonomisi için uygulanan maliye ve para politikaları büyük önem arz etmektedir. Bundan dolayı da bu aşamaya kadarki kısımlarda bu dönemde uygulanan maliye ve para politikaları incelenmiştir. Bu politikaların işleyişindeki uyumluluğun analizinde ise bütçe açığı ile parasallaştırma miktarlarının GSMH’ye oranları incelenmiş ve birlikte hareket edip etmediği grafiklerle ortaya konulmuştur. Oranlardaki artış ne kadar fazla ise ekonominin o oranda krize duyarlı hale geldiği söylenebilir. Bütçe açıkları parasal genişleme ile finanse edilirken, MB’nin sabit döviz kurunu savunmaya çalışması cari işlemler açığını büyütmektedir. Maliye politikasının para politikasını baskı altına alan uygulamalar, para, maliye ve döviz kuru politikaları arasında yapısal bir uyumsuzluk yaratmakta ve böylece makro ekonomik politikalar sürdürülemez bir hal almaktadır. Bu nedenle, MB’nin elindeki döviz rezervleri ile döviz kurunu sürdüremeyeceği inancı yaygınlaşmakta ve spekülatörler yoğun bir biçimde ulusal paradan dövize yönelmektedirler. Döviz talebindeki ani ve olağan dışı bu artış, yüksek oranlı devalüasyona yol açmakta, yani kriz (para krizi) yaratmaktadır. 65 Bu bağlamda, aşağıdaki Tablo 3.4’de, 1963–1967 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları gösterilmiştir. Daha sonra bu oranların hareketlerinin yönünü göstermek amacıyla grafiksel çizimleri yapılmıştır. 64 O. Yenal (2001), Cumhuriyet’in İktisat Tarihi, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Yayını, s. 121. P. Krugman (1997), “Currency Crises”, http://web.mit.edu/krugman/www/crises.html, 06/05/2006, p.5. 65 43 Tablo 3. 4: 1963- 1967 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar Bütçe Dengesi (%) 0,167 -0,613 -0,617 -0,090 0,233 1963 1964 1965 1966 1967 Bütçe Dengesi / GSMH 0,002 -0,008 -0,008 -0,001 0,002 M1 M1 / GSMH M2 M2 / GSMH M2Y M2Y / GSMH 12,2 14,0 16,4 19,8 22,7 0,182 0,196 0,213 0,216 0,223 - - - - Kaynak: DPT, TCMB. 1963-1967 Tek Parti Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi 0,2 0,182 0,196 0,213 0,223 0,216 0,15 -0,05 1963 1964 1965 1966 0, 00 2 -0 ,0 01 0 -0 ,0 08 0,05 -0 ,0 08 0,1 0, 00 2 Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH 0,25 1967 YILLAR Bütçe Dengesi / GSMH M1 / GSMH Şekil 3. 1: 1963–1967 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler Grafikte görüldüğü üzere, 1963–1967 döneminde bütçe dengesinin GSMH oranları 1963 ve 1967 yıllarında pozitif eğilim gösterirken, diğer yıllarda bu oran negatiftir. Bütçe Dengesi/GSMH, bu oran değişkeninin büyümesi makro ekonomik yapı ile döviz kuru tutarsızlığına işaret eder. Bu tutarsızlığı en belirgin olduğu yıl ise 1964 ve 1965 yıllarıdır. Çünkü 1963 yılında bütçe dengesi/GSMH oranı 0,002 iken, 1964 ve 1965 yıllarında bütçe dengesi/GSMH oranları -0,008 düzeyinde gerçeklemiştir. Bütçe dengesi/GSMH oranıyla piyasadaki para arzını temsil eden M1’in GSMH’ya (M1/GSMH) oranlarını birlikte ele alındığında, M1/GSMH oranının, bütçe açığı/GSMH oranına göre nispeten artan bir eğilim sergilediği görülmektedir. 44 Bu dönemde enflasyonda artışlar yaşanmıştır. Ancak para arzının dolaşımdaki para artı vadesiz mevduatlar şeklinde ya da M1 olarak göz önüne alındığı durumda, 1963–1967 döneminde enflasyonu açıklamada parasal genişlemenin etkisinin fazla olmadığı söylemek mümkündür. Bir diğer deyişle 1960’lı yıllarda enflasyonun talep enflasyonu niteliğinde olmadığı söylenebilir. 66 Bu plan dönemdeki hükümetler maliye ve para politikalarını, kaynakların tam olarak kullanılmasını ve en iyi biçimde tahsisine engel olan enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin gelişmesini önleyecek biçimde uygulanmasını kararlaştırmış olmalarına rağmen bu uygulamaları gerçekleştiremedikleri ifade edilebilir. Sonuç olarak, 1963–1967 arası yılları, Türkiye Devleti ve halkı için “Plan” ve “Planlama” konusunda deneyim kazanma dönemi olarak nitelendirmek mümkündür. Bu dönemde ekonomi alanında başarıların sınırlı kalmasında dönem içerisinde ortaya çıkan siyasal çalkantılara bağlı olarak siyasi kadrolar ile teknokratların da sıklıkla değişmesinin etkili olduğu gözlenmiştir. Özellikle kalkınmayı hızlandıracak temel reformların hazırlanması ve yürürlüğe konulması mümkün olamamıştır. 3.2. 1968–1972 Tek Parti Hükümetleri Dönemi Dönemin ilk hükümeti, 27.10.1965 tarihinde iktidara gelen I. Demirel Hükümetidir. Bu dönem, I. Demirel Hükümetinin iktidarıyla başlayıp daha sonra II. Demirel Hükümeti, III. Demirel Hükümeti, I. Erim Hükümeti, II. Erim Hükümeti ve Melen Hükümeti ile son bulmuştur. 67 66 Ü. Şişik (1982), Enflasyon Kuramında Gelişmeler ve Türkiye’de Enflasyon, TODAIE, Ankara, s. 114. 67 İkinci Beş Yıllık Plan ikinci uygulama yılı tamamlanırken, 12 Ekim 1969’da genel seçimler yapılmış ve S. Demirel’in başında bulunduğu Adalet Partisi tekrar çoğunluğu sağlayarak II. Demirel Hükümeti kurulmuştur. II. Demirel Hükümeti ülkedeki ekonomik, sosyal ve siyasal denetimi kontrol altına alamayınca, 12 Mart 1971’de Silahlı Kuvvetler duruma müdahale etmiştir. Bundan dolayı S. Demirel Hükümeti istifa etti. 19 Mart 1971’de yeni hükümeti kurmakla Prof. Dr. Nihat Erim görevlendirildi. Nihat Erim ise hükümet içerisinde çıkan anlaşmazlıklardan dolayı 17 Nisan 1972’de istifa etti. Yeni Hükümeti Ferit Melen kurdu ve bu hükümet dönemin son hükümeti oldu. 45 Bu dönemin ilk partisi olan I. Demirel Hükümeti, İkinci Beş Yıllık Planı hazırlayıp uygulamaya geçirerek ekonomiye yön vermeye başlamıştır. I. Demirel Hükümetinde büyüme hızı %7 olarak belirlenmiştir. Diğer temel hedefler ise: 68 • Ekonomide sanayi sektörünün “sürükleyici” bir nitelik kazanması, • Sanayi sektörünün yıllık büyüme hızının %12 olması ve dönem sonunda GSMH içindeki payı %20,5 düzeyine çıkması, • Tarım sektörü ortalama olarak %4,1 oranında büyümesi, • Ekonomide enflasyonist veya deflasyonist eğilimlerin önlenmeye çalışılması, • Dış tasarrufların GSMH içerisindeki payı 1967 yılında %2 olan payının, 1972‘de %1,7’ye düşürülmesi, • Ekonomide dışa bağımlılık azaltılması, • Yatırım harcamalarının 1967’de GSMH’nın %19,9 olan payının 1972 sonunda bu oran %24,3’e yükseltilmesi, • Yurtiçi tasarrufların GSMH’ya oranının aynı yıllar için %17,9’dan %22,6’ya çıkarılması hedeflenmiştir. Ekonomik program uygulanmaya başlandıktan sonra, 1960’lı yılların sonlarına doğru IMF artan dış ticaret açığı, TL’nin aşırı değerlenmesi, işçi döviz gelirlerindeki azalışlar gibi nedenlerden yola çıkarak Türkiye’ye yeniden bir devalüasyon önermiştir. Dönemin başbakanı Süleyman Demirel 1969 yılındaki genel seçimleri düşünerek 69 bu öneriyi geri çevirmiştir. 70 1960’lı yılları sonunda ortaya çıkan dış ticaret açıklarındaki artış sorunu 1970’lı yılların sonlarına girilirken, daha da büyüyerek artık hükümet tarafından gözardı edilemez boyutlara ulaştı. Dış kaynak girişleri de beklenen ölçüde 68 E. Tokgöz (2004), Age, s.180. Çoğu hem demokratikleşme yolunda olan hem de gelişmekte olan ülkede devalüasyonlar aynı zamanda siyasal iktidarların başarısızlığının göstergesi olarak kabul edildiğinden, hükümetler seçimler öncesi devalüasyona gitme konusunda isteksiz olmakta ve hatta popülist uygulamaların bir yansıması olarak ulusal paranın değerlenme süreci yaşamasına göz yummaktadırlar. Dolayısıyla genellikle politika uygulamalarında, devalüasyon da dahil, bir takım önlemler zincirinin seçimlerden sonraya ertelendiğini dünya deneyimlerinden hareketle gözlemek mümkündür (Bkz. Ernesto H. Stein ve Jorge M. Streb (2004). “Elections and the Timing of Devaluations”, Journal of International Economics, Vol. 63(1), pp: 119–145, May. 70 H. Şahin (2003), Türkiye Ekonomisi, Basım Ezgi Yayınları, Bursa, s.171. 69 46 gerçekleşmeyince, Türkiye döviz darboğazı şeklinde bir ekonomik bunalımla karşı karşıya kalmıştır. İktisadi darboğazı kısmen de olsa aşmak için Ağustos 1970’te TL %66 oranında devalüe edildi. Yani 1$=15 lira oldu. Bu yüksek oranlı devalüasyon ihracatı ve işçi dövizlerinin girişini olumlu yönde etkiledi ve sonraki yıllarda cari işlemler açığının hızla kapanmasına olanak verdi. 71 Fakat TL’nin devalüe edilmesi sırasında tüm döviz alım satımlarında aynı kur uygulanmamış, yani farklı prim ve vergi oranları ile bir süre çoklu kur uygulaması geçerli olmuştur. 72 1970 yılında alınan devalüasyon kararının içeriğinde, dış ekonomik istikrar ile yurtiçi ekonomik istikrarın sağlanmasına ilişkin önlemler olarak değerlendirilebilir. Dış ekonomik istikrara ilişkin tedbirler, Türk Lirası paritesinin değiştirilmesi ve dış ticaret sisteminin tekrar gözden geçirilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Yurtiçi ekonomik istikrarının sağlanmasına ilişkin tedbirler de para politikası ile ilgili uygulanan program ve bütçe dengesi ile ilgili önlemlerden oluşmuştur. 73 1970 devalüasyonunun en olumlu etkisi işçi dövizleri üzerine olmuştur. 1970 yılı ve sonraki dört yılda işçi dövizleri çok önemli bir sıçrama göstermiştir. 1969 yılında 141 Milyon Dolar olan işçi dövizleri 1970 yılında 270 Milyon Dolar’a yükselmiş, sonraki yıllarda da artan oranlarda büyüyen bu döviz geliri 1974 yılında 1.5 Milyar Dolara yaklaşmıştır. 74 Uygulamaya konulan ekonomik program ve 1970 yılında yaşanan devalüasyon olgusu öncesi ve sonrasındaki büyüme hızları, GSMH, TEFE oranları Tablo 3.5’de gösterilmiştir. 71 E. Tokgöz, Age., s.182. H. Şahin, Age., s.170. 73 İ. Parasız, Age., s.140. 74 S. Apak, Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik İstikrar Uygulamaları, Birinci Basım, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul, s.158. 72 47 Tablo 3. 5: 1968–1972 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE YILLAR BÜYÜME HIZLARI (%) Sanayi Hizmetler Tarım TEFE GSMH 1968 1969 1970 1971 1972 1,5 11,1 7,9 -1,2 12,1 4,8 2,8 1,3 4,3 5.2 9.0 4.5 1.1 10.4 10.3 Kaynak: DPT, 1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri. 6,7 4,3 4,4 7.0 9.2 3,2 7,2 6,7 15.9 18.0 Tablo 3.5’de görüldüğü üzere, 1968–1972 döneminin en yüksek GSMH oranı 1972 yılında %9.2 olarak gerçekleşmiştir ki, aynı zamanda bu 1972 yılında tarım, sanayi, hizmetler sektöründe de diğer yıllara oranla daha büyük bir büyüme oranı olmuştur. Bu dönemin ihracat ve ithalatla ilgili göstergeleri Tablo 3.6 yardımıyla incelendiğinde, ihracatta, 1968 yılı %4’lük azalış dışında sürekli artışların söz konusu olması ve ihracatın ithalatı karşılama oranının artmasına rağmen, dış ticaret açığı da yıldan yıla artmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı dönem başında %65 iken 1972 sonunda %56.6’ya düşmüştü. Tablo 3. 6: 1968–1972 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar İhracat İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH Cari Açık / GSMH -4 8 9 15 30 764 801 948 1.170 1.563 11 4 18 23 33 64.9 67 62 57.8 56.6 -268 -264 -360 -493 -678 4.0 3.8 4.6 5.5 5.3 6.1 5.7 7.5 9.6 9.4 -1.2 -1.2 -0.9 -0.6 -0.0 1968 1969 1970 1971 1972 496 537 588 677 885 Kaynak: DTM. Ancak bu dönemde ihracatta önemli artışlar yakalanmıştır ihracat kalemindeki bu artışın sebebi iktisatçılar arasında farklı nedenlere dayandırılmıştır. Apak; ihracatın olumlu bir çizgiye gelmesini, 1971 yılında çok iyi düzeyde hasat elde edilmesine bağlarken, bununla birlikte devalüasyonun yapılması durumunda ihracatta bu denli bir iyileşmenin söz konusu olmayacağını ifade etmektedir. 75 75 S. Apak, Age.,s.139. 48 Berksoy; bu dönemde ortaya çıkan ekonomik tabloyu; devalüasyonun sonuçlarının istatistiksel olarak olumlu görünmesine rağmen ihracatta görülen bu gelişmeyi tamamen devalüasyona bağlamak konusunda temkinli yaklaşmakta, ihracatın gösterdiği bu gelişmeyi bir önceki dönemde oluşan durgunluk ve gerilemeye bağlamaktadır. Ayrıca dünya ekonomisindeki konjonktürün de bu iyileşmeye katkıda bulunduğu belirtilmektedir. 76 1968–1972 yılları arasında bütçe açığı, iç ve dış borç stoku ile bunların GSMH’ya oranları Tablo 3.7 yardımıyla değerlendirilecek olduğunda, bütçenin 1970 yılı hariç, sürekli açık verdiği görülmektedir. İç borç stoku sürekli artış göstermiş, özellikle planlı dönemle birlikte hızlanma eğilimi göstermiştir. Bu dönemde iç borç stokunun GSHM’ya oranı %8 ile %13 arasında dalgalanma göstermiştir. Aynı şekilde dış borç stokunun GSMH’ya oranı %10-%14 arasında değişmiştir. Tablo 3. 7: 1968–1972 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH İç Borç Stoku (Milyar TL) İç Borç / GSMH 1968 1969 1970 1971 1972 -0.593 -0.4 20.5 13 -1.6 -1.0 22.6 13 0.211 -0.0 24.9 11 -6,3 -2.2 29.5 10 -0.362 -0.0 33.0 8 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. Dış Borç Stoku (Milyar $) Dış Borç / GSMH 1.502 1.678 1.891 2.177 2.291 10 10 12 14 11 Bu dönemde uygulanan para programına göre, Merkez Bankası, Hazine bonosu kabul etmeyecek, sadece döviz karşılığı para emisyonunda bulunacaktır. Para programı, bütçe finansmanını Merkez Bankası kaynaklara, bankalar sistemine ve genelde sermaye piyasasına itiyordu. Kamunun sermaye piyasasından güçlü fon çekmesi faiz haddini yükseltiyordu. 77 Döviz girişine sağlamaya yönelik olarak uygulanan para programı ve bunun sonucunda yükselen faiz haddi, maalesef ekonomiye ve bütçeye de büyük yük yıkan bir kambur oluşturmaya başladı. Faiz haddinin yükselmesi karşısında 76 77 T. Berksoy, Age., s.158. İ.Önder, Age.,s.48. 49 TL’nin aşırı değer kazanması “sıcak para” adı verilen operasyonu başlatmıştır. Bilindiği gibi, sıcak para operasyonu döviz girişini sağlıyordu, ancak kullanılan her ünite döviz başına çok yüksek faiz ödeniyordu. 78 Bu durum ise, ekonominin giderek dışa bağımlı bir özellik kazanmakta olduğunu göstermektedir. Ayrıca, bu dönemde ortaya çıkan siyasal, sosyal ve ekonomik kargaşa içerisinde makro politikalar, hükümetler için “günü kurtarma” veya “yılı kurtarma” yönünde kısa vadeli olmuştur. Aşağıdaki Tablo 3.8 ve Şekil 3.2 yardımıyla, bu dönemdeki hükümetlerin politikalarını uyguladıkları sırada hangi yıllarda mali disiplinden uzaklaştıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Böylece 1968–1972 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları incelenerek yukarıda ifade edilmiş olan dönemin politikalarının geçerliliğini ve ülkenin krize ne oranda duyarlı olduğunu görmenize yardımcı olacak somut bir gerçeklik ortaya konulmaya çalışılmıştır. 1968–1972 yılları arasında, 1970 yılı hariç diğer yıllar bütçe dengesi açık vermiştir. Özellikle 1969 ve 1971 yıllarında bütçe açıkları hayal kırıklığı yaratmıştır. 1969 yılında gerçekleşen bütçe açığının sebebi yapılan seçimler ve sonucunda bütçe denge prensibinin uygulanmamış olması, 1971 bütçe açığının sebebi ise Mart 1970’te memur maaşlarında önemli artışlar gerçekleştirilmiş ve maaş farklarının ödenmesinin 1971 yılına sarkmış olmasıdır. Bütçe Dengesi/GSMH değişkeninin büyümesi, makro ekonomik yapı ile döviz kuru arasındaki tutarsızlığı göstermektedir. Bütçe dengesi/GSMH oranı 1968 yılında -0,003, bu oran 1969 yılında -0,008 düzeyinde ve 1970 yılında 0,001, 1971 yılında -0,024 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, 1969 ve 1971 yılları makro ekonomik yapı ile döviz kuru arasında tutarsızlığın yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde bütçe açıkları Merkez Bankası aracılığıyla finansman edilmiştir. Bu dönemde de para politikaları, kamu otoriteleri tarafından kontrol 78 G. Kazgan (1999), Tanzimattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Birinci Basım, Altın Kitaplar, İstanbul, ss.213–229. 50 edilen bir değişken olma özelliğini korumuştur. Ancak 1970 yılında bütçe fazla verdiği için diğer yıllara oranla bütçenin finansmanında Merkez Bankası kaynaklarına yönelim daha az olmuştur. Tablo 3. 8: 1968- 1972 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar Bütçe Dengesi (%) Bütçe Dengesi / GSMH 1968 1969 1970 1971 1972 -0,593 -0,003 -1,6 -0,008 0,211 0,001 -6,3 -0,024 -0,362 -0,001 Kaynak: DPT, TCMB. M1 M1 / GSMH M2 M2 / GSMH M2Y M2Y / GSMH 26,0 30,1 35,3 43,6 52,9 0,158 0,164 0,169 0,166 0,168 44,2 56,6 70,9 0,212 0,216 0,225 - - Bu dönem, bütçenin parasallaştırma oranları incelendiğinde, M1/GSMH oranında artışlar gerçekleşmiştir. 1968–1972 yılları arasındaki M1/GSMH oranlarındaki artışlar birbirine yakın oranda olmuştur. M1/GSMH, yıllar itibariyle oranı, 1968 yılı 0,158, 1969 yılı 0,164, 1970 yılında 0,169, 1971 yılı 0,166 ve 1972 yılında 0,168 olarak gerçekleşmiştir. 1968-1972 Tek Parti Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi Bütçe Açığı/GSMH M1/GSMH M2/GSMH 0,25 0,2 0,15 0,158 0,164 0,212 0,216 0,225 0,169 0,166 0,168 0,1 0,05 0 -0,05 0-0,003 1968 0-0,008 1969 0,001 1970 1971-0,024 -0,001 1972 YILLAR Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH M2/GSMH Şekil 3. 2: 1968–1972 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler 1970 yılında para stokuna vadeli mevduat yani M2 de katılmıştır. M2/GSMH, bu oran değişken ekonominin finansal derinliği hakkında bilgi veren alternatif bir 51 orandır. M2/GSMH oranı, 1970 yılında 0,212, 1971’de 0,216 ve 1972 yılında 0,225 düzeyinde gerçekleşmiştir. 3.3. 1973–1977 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi 1973–1977 Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın temel ilke ve hedefleri Nihat Erim Hükümeti zamanında hazırlanmış ve 1972 yılında Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Nihat Erim Hükümetinin 22 Mayıs 1972’de istifası üzerine kurulan Melen Hükümeti yeni bir perspektife göre hazırlanmış bulunan ekonomik planı onaylamıştır. Melen Hükümeti bir yıl dolmadan istifa etmiş ve dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatörü Naim Talu’yu hükümeti kurmakla görevlendirmiştir. Naim Talu Hükümeti ise Türkiye’yi 14 Ekim 1973 genel seçimlerine götürmüştür. Yapılan genel seçimler sonucu, seçime katılan hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadığı için partiler arasında koalisyon pazarlıkları başlatılmıştır. Uzun süren koalisyon pazarlıkları sonucunda, 26 Ocak 1974’te Ecevit’in Başkanlığında CHP-MSP koalisyon hükümeti göreve başlamıştır. Yeni Hükümet içte ve dışta çok ciddi izler bırakan sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. Ekim 1973’te Arap-İsrail savaşlarının yeniden başlamış ve petrol ihraç eden Arap ülkelerinin girişimiyle ham petrol fiyatı 2,5 dolar iken, 24 Aralık 1973’te 11,6 dolara yükselmiştir. Dünya ekonomisinin dengelerini alt üst etmiş olan “petrol şoku” petrol ithalatçısı olan Türkiye’nin dış ticaret açığının üç misli artmasına neden olmuştur. Hükümet petrol krizinin yıkıcı etkileri aşmaya çalışırken, 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı başlamıştır. İçten ve dıştan kaynaklanan olumsuz koşullara bağlı olarak ekonomik dengeler hızla bozulurken, ülkenin kaderini belirleyecek iki siyasi lider, Demirel ve Ecevit’in kamuoyu önünde ülke dikkate almayan, daha çok politik mülahalazalarda bulundukları dikkat çekmiştir. 79 79 E. Tokgöz (2004), Age, ss.188–189. 52 Koalisyon Hükümeti, milleti çok büyük siyasal, ekonomik ve askeri açıdan sorumlulukların altına soktuğu halde, tamamen iç politika hesapları üzerine anlaşamadıkları için, 16 Eylül 1974’te dağılmıştır. Ülke siyasal bir boşlukla, yani hükümet kriziyle içerisinde kalmıştır. Bu dönemin son hükümeti Süleyman Demirel başkanlığında kurulmuştur. 80 Üçüncü planın başlıca ekonomik ve sosyal hedefleri şu şekilde belirtilmiştir:81 • Yılda ortalama olarak GSMH’nın %7,9 oranında büyümesi, • Sektörel büyüme hedefleri tarımda % 4–4,5, sanayide %11,5–12 düzeyinde gerçekleşmesi, • GSYİH’nın oluşumunda sektörlerin payının tarımda %23, sanayide %27 ve hizmetlerde %50 olması, • Plan döneminde %291 milyar TL’lik yatırım yapılması, • Yatırımların %12’sinin tarımda, %45’inin sanayide, %43’ünün de hizmetlerde gerçekleşmesi, • Toplam tasarrufların 1972’deki %19,6 düzeyinden 1977’de %25,5’e çıkmaması, • Dışa bağımlılığın azalması için ihracatın 1963–71 arasında %7’lik yıllık artışının %9,4’e çıkması, • Hızlı sanayileşme ile tarım dışında 1,6 milyon kişiye iş açılmasıdır. Bu temel sosyal ve ekonomik hedeflere ulaşmada fazla bir başarı sağlanamamıştır. Üçüncü plan döneminde GSMH’nın ortalama yıllık büyüme hızı 80 Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk kontenjan senatörü Prof. Sadi Irmak’ı Hükümet kurmakla görevlendirmiştir. Siyasilerin popülist davranışları nedeniyle, Irmak Hükümeti güvenoyu alamadığı halde, Kasım 1975 tarihleri arasında görevde kalmıştır. Dördüncü kez başbakan olan Demirel, CHP dışında kalan partilerin katılmasıyla, “geniş cephe” hükümeti kurmuştur. İki yılı aşan bir süre sonunda 5 Haziran 1977’de Genel Seçimler yapılmıştır. CHP milletvekili sayısını artırarak birinci parti olma özelliğini korumuştur. Ecevit bir azınlık hükümeti kurmuş, fakat güvenoyu alamamıştır. Bu kez beşinci kez başbakan olan S. Demirel MSP ve MHP’yi yanına alarak “milliyetçi cephe” Hükümetini kurmuştur. 21 Temmuz 1977–5 Ocak 1978 tarihleri arasında görevde kalmıştır. Demirel’in kurduğu hükümetten 11 milletvekili ayrılınca hükümet düşmüştür. Üçüncü plan döneminde ülkenin yaşadığı inanılmaz çalkantıları ve çekişmelerin boyutunu görmek için bu dönemde yedi başbakan değişikliği, yani yedi kez ard arda hükümet kurulduğunu söylemek yeterli olsa gerek. (E. Tokgöz, Agm, ss. 189–190) 81 Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı 1973–1977, http://ekutup.dpt.gov.tr/plan-prg.html, 20/08/2006. 53 %6,5 olarak gerçekleşmiştir. Oysa öngörülen hedef %7,9’idi. Bu Planda sanayileşmeye önem verilmiştir. Ancak dönem sonuna gelindiğinde, GSYİH’nın oluşumunda sanayi sektörünün payında beklenen artış olmamıştır. Tarımın payı %24,1’de kalırken, sanayinin payı %27,7 olarak gerçekleşmiştir. Böylece hizmetler hedefinin üzerinde gerçekleşmiştir. 1973–1977 dönemini Sektörel ve GSMH’deki büyüme hızı açısından aşağıdaki Tablo 3.9 incelendiğinde, bu dönemde GSMH’deki büyüme hızının ortalama 5.26 olduğu görülür. Ancak dönem ortalamasının üzerindeki yüksek artış ise 1979 yılında gerçekleşmiştir. Tablo 3. 9: 1973–1977 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE YILLAR Tarım BÜYÜME HIZLARI (%) Sanayi Hizmetler 1973 1974 1975 1976 1977 -7.8 11.9 6.4 6.3 7.3 4.5 3.1 9.1 8.5 7 9.0 12.9 -1.9 6.9 4.4 Kaynak: 1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri, DPT. TEFE GSMH 4.9 3.3 6.1 9.0 3.0 20.5 29.9 10.1 15.6 24.1 1970’li yılların başlarından itibaren enflasyon çift hanelere çıkmış, ancak yüksek oranlarda istikrarlı bir seyir izlendiği gözlenmiş ve 1970’li yılların ikinci yarısında itibaren de hızla kontrolden çıkmıştır. Diğer yandan ekonomik büyüme 1970’li yılların ilk yarısında normal trendinde iken, 1970’li yılların ikinci yarısında gerilemiştir. Bu dönemde parasal genişleme enflasyondaki artışın temel nedenlerinden birini teşkil etmiştir. 82 1973–1977 yılları arasında ihracat ve ithalat ile ilgili göstergeler Tablo 3.10 yardımıyla incelendiğinde, ihracatta, 1975 yılındaki %8 oranındaki azalış ve 1977 yılında %10 azalışlar meydana gelmesine karşılık, ithalatta artışlar gözlenmiştir. Bu dönemde meydana gelen ithalat artışı yatırım malları ithalatı ile ara malları ithalatından kaynaklanmıştır. Aynı zamanda ihracat miktar olarak azalırken, değer olarak da çok yavaş gelişmiş, ithalat ise hızla artmaya devam etmiştir. İhracattaki bu olumsuz gelişmeler, bir yandan sanayileşmiş ülkelerde gözlenen bunalımdan, 82 T. Önder (2005), Para Politikası: Amaçları, Araçları ve Türkiye Uygulaması, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/timuronder.pdf, 29/08/2006. 54 öte yandan enflasyonist bir ortamda, sınırlı olan üretimin daha çok yurtiçi tüketime kaymasından kaynaklanmıştır. Tablo 3. 10: 1973–1977 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar 1973 1974 1975 1976 1977 İhracat 1.137 1.532 1.401 1.960 1.753 Kaynak: DTM. İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH Cari Açık / GSMH 48 16 -8 39 -10 2.086 3.778 4.739 5.129 5.796 33 81 25 8 13 63.1 40.5 29.5 38.2 30.2 -796 -2.246 -3.338 3.169 4.043 6.2 5.1 4.0 5.1 4.0 9.9 12.6 13.9 13.3 13.1 1.7 -1.8 -3.4 -3.7 -5.0 Petrol fiyatlarındaki artışlardan olumsuz yönde etkilenen birçok gelişmekte olan ülkenin tersine, Türkiye’nin artan düzeylerde ithalat gerçekleştirebilmesi Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda öngörülen yüksek büyüme oranlarına erişebilme amacı yanında kısa vadeli dış borçlanmamın ödemeler dengesinde yarattığı ferahlıktan kaynaklanmıştır. Sınırlı iç piyasa ve ihracata yönelmedeki yetersizlik, sermaye yoğunluğu daha yüksek yatırımlardaki artış ve sınırlı kapasite kullanımları, büyüme hızının sürdürülmesini gittikçe daha yüksek maliyetli hale getirmiştir. 1973–1974 yılları arasında dört katına kadar çıkan petrol fiyatları Türkiye’yi derinden etkilemiştir. Art arda gelen hükümetler, birinci petrol şokundan önce yavaşlama eğilimine giren ekonomik büyüme hızını artırmak için, en azından başlangıçta, genişletici politikalar izlemişlerdir. Kamu sektörü yatırımları hızla büyümüştür. Ancak, aynı dönemde tüketim harcamaları sınırlandırılamadığından, bu politika, reel olarak %8 gibi bir büyüme sağlamasına rağmen, aynı zamanda istikrarsızlığa da sebebiyet vermiştir. 83 1974 yılı ödemeler dengesi gelişmelerinde kilit bir yıl olma özelliği taşımıştır. 1973 yılında ödemeler dengesi olumlu bir biçimde gelişmiş ve %34 oranında artan ithalata karşılık, ihracatın %49, işçi dövizlerinin ise %60 oranında artması sonucunda, cari işlemler fazlası 473 milyon dolara ulaşmıştır. Bu 83 1923–1980 Türkiye Ekonomisi, http://www.ekonomi.name/turkiye-ekonomisi/1923–1980turkiye-ekonomisi.html, 25/08/2006. 55 gelişmelerle birlikte, tarımsal üretimdeki azalmaya karşılık GSMH’de %5.3 oranında bir artış sağlamıştır. Ancak, 1974 yılında dört kat artan petrol fiyatları ve dünya ekonomik bunalımlarının yanı sıra ülkemizdeki sanayileşmenin yapısındaki olumsuzluklar ve siyasi istikrarsızlıklar 84 ödemeler dengesinde görülen bu olumlu gelişmelerin yerini farklı boyutlardaki sorunlara bırakmaya neden olmuştur. 85 Türkiye’nin bu dönemler arasında bütçe performansına ilişkin değerler ise Tablo 3.11’da gösterilmektedir. 1973 yılında gerçekleşen bütçe dengesi 2.2 milyar dolar açık verirken, bu açık 1977 yılında 48 milyar dolara ulaşmıştır. Bütçe harcamalarındaki artışlar ise iç ve dış stokunun GSHY’ya oranlarını da artırmıştır. Tablo 3.11: 1973–1977 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH İç Borç Stoku (Milyar TL) 1973 1974 1975 1976 1977 İç Borç / GSMH -2.2 -0.6 38.5 8 -3.9 -0.8 43.0 7 -5 -0.7 66.0 8 -10 -0.4 97.0 10 -48 -4.0 134 9 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. Dış Borç Stoku (Milyar $) Dış Borç / GSMH 2.654 2.901 4.291 6.920 10.935 10 8 7 7 7 Merkez Bankası açısından 1970’li yıllara damgasını vuran en önemli gelişmelerden birisi, TCMB kanununun değiştirilmesidir. Bunun sonucunda, TCMB kanunlarının, para ve kredi işlemlerini ekonomi politikasının hedeflerine göre ayarlayabilmek için gerekli para politikası araçlarıyla donatarak ülke ekonomisinin gelişmesinde daha aktif rol oynayacak bir kurum haline getirilmesi hedeflenmiştir. 1970 yılı para politikası açısından iyi başlayan, ancak dışsal şokların da etkisiyle ülkenin gelecek 30 yılına damgasını vuracak makroekonomik dengesizliklerin, yüksek enflasyonun başladığı, parasal kontrolün sağlanamadığı dönem olarak adlandırmak mümkündür. 84 Bu dönemde yedi kez hükümet değişikliği olmuştur. Siyasi istikrarsızlıklar ise ekonomi alanındaki yaşanan sorunların derinliğini daha da artırmıştır. 85 İ. Parasız, Age, s.171. 56 Sonuçta Türkiye ekonomisi, özellikle 1970’lerdeki iki büyük petrol şokunun ve uygulanan tutarsız para ve maliye politikalarının etkisiyle girdiği derin ödemeler dengesi krizinin bir sonucu olarak ciddi üretim gerilemeleri ve giderek hızlanan bir enflasyon olgusuyla karşı karşıya gelmiştir. 86 Bu dönemin politikaları arasındaki uyumu aşağıdaki Tablo 4.15 ve Şekil 3.3 yer alan 1973–1977 dönemi bütçe dengesi ve parasal göstergelerin GSMH’ya oranları dikkate alınarak incelenmiştir. Tablo 3. 12: 1973- 1977 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar Bütçe Dengesi (%) Bütçe Dengesi / GSMH 1973 1974 1975 1976 1977 -2,2 -0,005 -3,9 -0,007 -5 -0,007 -10 -0,011 -48 -0,043 Kaynak: DPT, TCMB. M1 M1 / GSMH M2 M2/ GSMH M2Y M2Y / GSMH 69,8 88,7 117,6 150,4 209,1 0,174 0,164 0,170 0,173 0,188 90,3 113,3 146,6 181,2 243,5 0,226 0,210 0,212 0,208 0,219 - - 1973–1977 Dönemi Bütçe Dengesi\GSMH, yıllar itibariyle oranları, 1973 yılı 0,005, 1974–1975 yıllarında -0,007, 1976 yılı -0,011 ve 1977 yılında -0,043 olarak gerçekleşmiştir. Bütçe dengesi/GSMH, oranının artması makro ekonomik yapı ile döviz kuru tutarsızlığına işaret ettiğine göre, 1973–1977 dönemi içerisinde bu oranın artış gösterdiği yıllar ise 1974, 1976 ve 1977’dir. Yani bu yıllar, makro ekonomik yapı ve döviz kuru dengesi açısından sorunların yaşandığı yıllar olmuştur. 86 T. Önder (2005), Para Politikası: Amaçları, Araçları ve Türkiye Uygulaması, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/timuronder.pdf, 29/08/2006. 57 1973-1977 Tek Parti ve Koalisyon Hükümeti Dönemi Türkiye Ekonomisi M1/GSMH M2/GSMH Bütçe Dengesi/GSMH 0,25 0,2 0,15 0,226 0,174 0,21 0,212 0,164 0,17 0,219 0,188 0,208 0,173 0,1 0,05 0 -0,05 -0,005 1973 -0,007 1974 -0,007 1975 -0,011 1976 1977 -0,043 -0,1 YILLAR Bütçe Dengesi/GSMH M1 / GSMH M2 / GSMH Şekil 3. 3: 1973–1977 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler M1/GSMH değişkeni, 1973 yılında 0,174 iken %10’luk bir azalma ile 1974 yılında 0,164 olarak gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda ise artışlar yaşanmıştır. 1973–1977 Dönemi M1/GSMH, yıllar itibariyle gerçekleşen oranları, 1975 yılı 0,170, 1976 yılı 0,173 ve 1978 yılında 0,188’dir. Ekonominin finansal derinliği hakkında bilgi veren, M2/GSMH oranı ise yıllar itibariyle, 1973 yılında 0,226, 1974 yılında azalarak 0,210, 1975 yılında artarak 0,212, 1976 yılında 0,208 ve 1977’de 0,219 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu döneme ait bütçe açığı ve parasal genişlemeler gözden geçirildiğinde, diğer dönemlere oranla önemli artışlar kaydedilmiştir. 1973–1977 döneminde uygulanan para politikaları enflasyonu artırıcı rol oynamıştır. 1973 yılında enflasyon oranı 20,5 iken, 1977 yılına gelindiğinde bu oran 24,1 olmuştur. 3.4. 1979–1983 Tek Parti Hükümetleri Dönemi Üçüncü Plan’ın son yılı olan 1977 yılı içinde IV. Plan hazırlıkları Süleyman Demirel Hükümeti tarafından başlatılmıştır. Ancak hükümet 31 Aralık 1977’de görevi bırakmıştır. Yeni hükümeti Bülent Ecevit kurmuştur. Yürürlükteki mevzuat uyarınca IV. Plan’ın 1 Ocak 1978’de yürürlüğe girmesi gerekiyorken, Ocak ayının ilk yılları hükümet kurmakla geçmiştir. Bu yüzden Ecevit Hükümeti önce 1978 58 yılı için bir yıllık geçiş programı hazırlayıp yürürlüğe koymuş ve daha sonra IV. Plan’ın hazırlıklarını başlatılmıştır. Dördüncü Plan (1979–1983) döneminde enflasyon ve dış ödemeler güçlüğünün ağırlaştığı bir süreçte uygulamaya konulmuştur. Petrol şokları sonucunda artan ithalatın döviz gereğinin mevcut üretim yapısıyla karşılanamaması, yetersiz enerji, emek piyasasındaki sorunlar, kamu açıkları gibi nedenler sonucu, ekonominin 1970’lerin ikinci yarısında darboğaza girdiği görülmüştür. Böyle bir ortamda hazırlanan Dördüncü Plan’da, bir taraftan ekonomik dar boğazdan çıkmayı, öte yandan ekonomide büyüme sağlamayı amaçlamıştır. Dördüncü Planda GSMH yıllık büyüme oranı yüzde 8 alınmış olup, toplam yatırımların yüzde 12 oranında artırılması, gerekli yatırımların gerçekleştirilmesinde kamuya ağırlık verilmesi, ithal ikamesinin sürdürülmesi ve aynı zamanda ihracatın da artırılması (%18), sanayin üretim yapısının ara ve yatırım mallarının daha hızlı büyümesiyle değişmesi amaçlanmıştır. Madencilik ve enerji öncelik verilen sektörler arasında yer almıştır. Planda ekonomik büyümenin daha eşitlikçi paylaşımı için kooperatifleşme ve yaygın halk girişimciliği gibi politikaların benimsendiği görülmüştür. Ekonominin kendi kendine yeterliliğinin artırılması, ekonomik istikrar, ileri bir sanayileşme düzeyi, enerji darboğazının aşılması, gelir dağılımının iyileştirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması planda üzerinde durulan hususlardı. 87 Fakat Planı hazırlayıp yürürlüğe koyan hükümet Planın birinci yılını tamamlamadan Kasım 1979’da görevden ayrılmak zorunda kalmıştır. Çünkü 14 Ekim 1979 ara seçimlerinde başarısız olan Ecevit hükümeti istifa etmiştir. Daha sonra Süleyman Demirel Hükümeti kurmuştur. Süleyman Demirel Hükümeti 24 Ocak İstikrar Programı’nı hazırlamıştır. Ancak bu hükümet de bir yıl dolmadan görevinden ayrılmıştır. Yeni hükümeti Emekli Oramiral Bülent Ulusu kurmuştur. 87 A.Temel, E. Boyar, Ş. Saygılı,Türkiye Ekonomisinde Yapısal Değişim (1946–1999), http://ekutup.dpt.gov.tr/planlama/42nciyil/temela.pdf#search=%22ekonomide%20yap%C4%B1sal %20de%C4%9Fi%C5%9Fim%201946–1999%22, 03/09/2006. 59 Siyasal alanda yaşanan sıkıntılar, etkilerini ekonomi alanında göstermeye başlamıştır. 1978 ve 1979 yılları uluslararası ekonomik ilişkiler açısından kriz denilebilecek kadar büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönem olmuştur. Aslında bu sıkıntılar bir anda ortaya çıkmamış, çeşitli iç ve dış etmenlerin etkisiyle 1974 yılının başından başlayarak 1978 yılından itibaren kriz boyutlarına ulaşmıştır. Öyle ki, Türkiye vadesi gelen dış borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Dış borçlanma açısından asıl yoğun dönem 1950’den sonra başlamıştır. Türkiye bu dönemde batıya yönelerek, dış yardımlara dayanan bir kalkınma politikası izlemeye başlamıştır. 1950’lerin başındaki kısa süreli liberasyon denemesinden sonra giderek ağırlaşan dış ödeme açıkları, dış borçlanmayı zorunlu hale getirmiştir. Planlı dönemde de iç tasarrufların ve ihracat gelirlerinin yetersizliği nedeniyle dış borçlanma devam etmiştir. İçe dönük sanayileşme politikasının yol açtığı büyük ödeme açıkları, Türkiye’nin kalkınma hızını önemli ölçüde dış kaynaklara bağımlı hale getirmiştir. 1974’de yaşanan petrol krizi önemli bir petrol ihracatçısı olan Türkiye’yi olumsuz etkilemiştir. 88 1970’li yıllarda gerekli makroekonomik ve yapısal uyum politikalarını devreye sokmakta gecikilen ekonomide ulusal tasarruf ve yatırımlar arasındaki uçurum genişlemiş; ithalat, durgun ihracat karşısında hızla artarak cari işlemler dengesini bozmuş; bütçe açığı büyümüş; enflasyonda hızlı bir artış yaşanmış; Kamu İktisadi Teşebbüslerinin dengesi çarpıcı bir şekilde bozulmuştur. Kamu ve dış ticaret açıkları özel yabancı sermaye ve rezervlerle finanse edilmeye çalışılmış; bu finansman şekli, dış borçların artmasına ve borçlanma yapısının bozulmasına neden olmuştur. Bunların yanı sıra 1970’li yılların sonunda dış krediler kesilmiş ve 1979 yılında yaşanan petrol krizi Türkiye ekonomisinin arz-talep dengesini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu da halihazır da yüksek seviyede bulunan enflasyonu tetiklemiştir. Genişlemeci maliye politikalarının sürdürülmesi ve kamu açıklarının yüksek 88 oranlarda monetizasyonla kapatılmaya çalışılması, enflasyon H. Seyidoğlu (2001), Uluslararası İktisat, 14. Baskı, Güzem Yayınları, İstanbul, ss.714–715. 60 dinamiklerini olumsuz yönde etkileyerek makroekonomik dengelerin daha da bozulmasına yol açmıştır. 89 Ekonomideki krize dönüşen kötüleşme karşısında 1978 ve 1979 yıllarında iki istikrar paketi yürürlüğe girmiştir. Paketin içeriğinde şu esaslar yer almıştır: • 1 Mart 1978 yürürlüğe konulan kararla 1 ABD dolarının değeri 25 TL’ye yükseltilmiştir. 90 • KİT ürünlerine zam yapılmıştır. • Kamu sektörü açıkları, harcamaların kısılması ve KİT zararlarının azaltılması ile kapatılması yoluna gidilmiştir. Ayrıca TCMB kaynaklarına daha az başvurulmasına karar verilmiştir. Emisyon artışına sınırlandırılma getirilmiştir. • İthalatın kısıtlanması ve ihracatın artırılması ile cari işlemler bilançosu açıkları azaltılması planlanmıştır. İhracatta uygulanacak vergi iadesi ve vergi indirimi gibi teşvikler yolu ile ihracatın attırılması planlanmıştır. • Faizler yükseltilerek tasarrufların özendirilmesi ve böylece kalkınmanın finansmanında öz kaynakların yaratılması hedeflenmiştir. • Yatırımlar azaltılarak, kalkınma hızı düşürülmüştür. • Tarım ürünlerinin destekleme alımlarının kapsamı daraltılmıştır. • Ücret ve maaş artışları sınırlı tutulmuştur. 91 Türkiye, popülist uygulamaların bir yansıması olarak dünya petrol fiyatlarındaki artışa uyum sağlayamamış, yani dış fiyatlar yükselirken, iç fiyatlar sabit tutulmaya çalışılmıştır. İç fiyatlar ile dış fiyatlar arasındaki uyumsuzluk ise dış kaynaklarla finansman ve bu durumun yansıması da giderek artan dış borçlanma olmuştur. Yine bu dönemde faiz oranlarının yüksek ve geri ödeme süresinin kısa olması nedeniyle, büyük bir dış borç yükü ile karşı karşıya kalınmıştır. Türkiye 1977’nin ortalarında, bu borçları ödeyebilecek mali güce sahip olmadığından bir dış ödeme buhranına sürüklenmiş ve 1978-79’da üç ayrı 89 http://www.hazine.gov.tr/makaleler/80yildergi.pdf, 05/09/2006. İ. Parasız, Age., s.176. 91 H. Şahin, Age, s.189. 90 61 borç erteleme antlaşmasına gitmiştir. 92 Alınan istikrar tedbirlerine rağmen ekonomideki kötü gidişat durdurulamamıştır. 1978 ve 1979 yıllarında alınan ekonomik istikrar tedbirlerinin başarılı olamaması şu nedenlere bağlanmıştır: 1. Siyasi istikrarsızlık ve zayıf hükümetler alınan tedbirlerin etkili biçimde ve gereken sürede uygulanmasına imkan vermemiştir. 2. Alınan ekonomik istikrar tedbirleri iç tutarlıktan yoksun ve eksiktir. Asıl önemlisi, uygulanması öngörülen tedbirlerin bir kısmı demokratik bir ortamda geniş halk kesimlerinin muhalefeti ile karşılaşacaktı ve hiçbir hükümet bu tedbirleri uzun süre uygulayamazdı. Alınan tedbirler ise siyasi istikrarsızlık nedeniyle kısa süreli yürürlükte kalmıştır. 3. Bu istikrar programları uluslararası mali çevrelerden yeterli destek görememiştir. Yeni kredi temini ve borçların ertelenmesi zamanında gerçekleştirilmiştir. 93 Tüm bu olumsuz etkenler dolayısıyla 1978 ve 1979 yılında alınan istikrar tedbirleri Türk ekonomisini bunalımdan çıkarmada yeterli olamamıştır. 1979’un sonlarında ekonomide bunalımın boyutları genişlediği bir zamanda hükümet el değiştirmiştir. Yeni hükümet ekonomiyi bunalımdan çıkarmak için 24 Ocak 1980 Kararları olarak da anılan tedbir paketini açıklamıştır. 1980 yılı hem uygulanan ekonomi politikaları, hem de siyasal rejim uygulamaları açısından bir dönüm noktasıdır. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle rejim açısından bir dönemece girilirken, 24 Ocak 1980 Kararları ile ithal ikameci sanayileşme stratejisinden ihracata yönelik sanayileşme stratejisine geçilmiştir. 94 24 Ocak 1980 İstikrar Tedbirleri, Demokrat Parti döneminde uygulanan liberalleşme programına benzemekle birlikte, ekonominin daha geniş kesimini kapsaması ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılmasında daha etkin kararların 92 Z. Altuncu (1989), Az Gelişmiş Ülkelerde Dış Borç Sorunu ve Türkiye, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Bölümü Yüksek Lisans Tezi, s.107. 93 H. Şahin, Age, s.190. 94 Türkiye’nin Son 20 Yılı (1980–2000), http://ebnet.sitemynet.com/b8.html, 21/09/06. 62 alınması nedeniyle ondan farklılıklar göstermektedir. 95Böylelikle, 1980’den itibaren, ülke bir yandan ekonomik istikrar programlarının, diğer yandan ithal ikamesi tipi içe dönük bir ekonomik yapıdan dış rekabete daha açık politikaların uygulandığı, kamu ağırlıklı gelişmelerden özel sektör öncülüğünde bir gelişmeye zorlandığı ve finansal piyasaları bütünleştirici politikaların izlendiği bir döneme girilmiştir. 1980 yılında alınmış olan 24 Ocak kararları ve sonrasında uygulanan istikrar programı Türk ekonomisinde yukarıda ifade edilen bunalımı aşmak üzere tasarlanmıştır. 1980 İstikrar Programı çerçevesinde, Türkiye ekonomisinde kapsamlı bir yapısal değişikliğe gidilmiştir. Söz konusu istikrar programı ile gerçekleştirilmeye çalışılan reformlar beş ana başlık altında incelenebilir. 96 1. Döviz gelirlerini artırıcı tedbirler: 24 Ocak 1980 tarihinde, Türk Lirası, Dolar karşısında yaklaşık %49 oranında devalüe edilerek, Dolar kuru 47 TL'den 70 TL'ye çıkarılmıştır. 1 Temmuz 1981'den sonra ise günlük kur ayarlamalarına başlanmıştır. 2. İthalatın libere edilmesine yönelik tedbirler: İthalatta alınan damga vergisinin oranı %25'den %1'e indirilmiştir. 1981 yılında "Tahsisli İthal Malları Listesi" uygulamadan kaldırılarak, I ve II sayılı Liberasyon Listelerinin kapsamı genişletilmiştir. İthalatta alınan teminat oranları düşürülmüş ve tahsili konusunda bazı kolaylıklar sağlanmıştır. Liberasyon listelerinden ithalatçıların 20 bin dolara, sanayicilerin 40 bin dolara, imalatçı-ihracatçıların ise 10 bin dolara kadar olan taleplerinin, ithal müsaadesi düzenlenmeksizin, doğrudan yetkili bankalara yapılmasına ve transferlerin de bu bankalarca yerine getirilmesine imkan sağlanmıştır. 3. Fiyat oluşumu ile ilgili tedbirler: Bu çerçevede fiyat denetimi ile ilgili komisyonun görevine son verilmiştir. Kamu kesiminin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatı %100–400 arasında artırılarak, temel malların kapsamı 95 Ö. Eroğlu, M. Albeni (2002), Küreselleşme, Ekonomik Krizler ve Türkiye, Bilim Kitapevi, Isparta, s.190. 96 Uygur, Ercan, (1993), An Overview of Recent Developments and the Adjustment Program, http://www.metu.edu.tr/~fsenses/510outline2003.pdf#search=%22ercan%20uygur%20ve%20An% 20Overview%20of%20Recent%20Developments%20and%20the%20Adjustment%20Program%2 2, 26/09/06. 63 sınırlanmıştır. Gübre, kömür, elektrik, demir ve denizyolu "yük" taşımacılığı dışında kalan tüm mal ve hizmetlerin fiyatının ilgili kamu kuruluşu tarafından serbestçe saptanabilmesine imkan tanınmıştır. İstikrar programında iç pazarın rekabete açılmasının gerekliliği belirtilmiştir. Programın belirleyici özelliklerinden biri de işgücü ve sermaye gibi temel üretim faktörlerinin fiyatının piyasa koşullarına göre belirlenmesidir. Ücretler, istikrar programının uygulandığı ilk iki yılda gerilemiştir. 4. Yabancı sermayeyle ilgili tedbirler: Yabancı sermaye girişini özendirmek amacıyla yönetimsel ve yasal düzenlemelere gidilmiştir. Yabancı Sermayeyi Teşvik Kararı (6224 sayılı) ve Çerçeve Kararnamesi doğrultusunda daha sonra çıkarılan kararlarla yabancı sermaye teşvik edilmiştir. 1980'de 97 milyon Dolar olan yabancı sermaye girişi izni, 1981 yılında 337 milyon dolara yükselmiştir. 5. Para politikasıyla ilgili tedbirler: Faiz oranları serbestleştirilmiş ve reel faiz politikası izlenmiştir. 01.07.1980 tarihinde faiz oranları tamamen serbest bırakılmış, fakat daha sonra bundan tamamen vazgeçilerek Temmuz 1983’de sistem yeniden düzenlenerek bankalar denetim altına alınmıştır. Aralık 1983’ten sonra mevduat faiz oranlarının denetimi ve uygulanacak taban faiz oranları konusunda TCMB yetkili kılınmıştır. 97 24 Ocak İstikrar Programı'nda hedeflendiği gibi para arzı artış oranı ilk üç yılda giderek azaltılmıştır. Bunda Merkez Bankası kredilerinin önceki yıllara oranla daha az kullanılması etkili olmuştur. Bankalar sistemi aracılığı ile kaynak yaratılmaya başlanmasıyla kamu kesimi yerini özel sektöre bırakmaya başlamıştır. GSMH içerisinde kamu harcamalarının oranı %27-28'den, %20–21 dolayına inmiş, kamu gelirlerinin GSMH'ya oranı da vergi düzenlemeleri sonucu %18 dolayına yükselmiştir. 1 Ocak 1981'de yürürlüğe giren yeni vergi düzenlemeleriyle gelir dilimleri yeniden düzenlenerek ücretli kesim üzerindeki vergi yükü hafifletilmiştir. Sermaye ortaklıkları, kooperatifler ve vakıflar gibi kuruluşlardan alınan vergilerde de yeni düzenlemeler yapılarak ortaklıkların pay sahiplerine dağıttıkları karlar üzerinden alınan vergi oranları azaltılmıştır. İhracata 97 R. Karluk (1997), Türkiye Ekonomisi, Beta Yayınları, İstanbul, s. 387. 64 yönelik mal ve hizmetleri üretenler ve ihracatçılar için özel istisna ve bağışıklıklar getirilmiştir. Ek olarak, taşınmaz mal alım-satımıyla, dayanıklı tüketim mallarının alım-satım vergisi ve yıllık vergiler artırılmıştır. 98 Yaşanan ekonomik dengesizlikler sonucunda alınan 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Kararları ile ihracatın ve döviz gelirlerinin artırılması, enflasyonun kontrol altına alınması ve ekonominin dışa açılarak uluslararası rekabet ortamına uygun dinamik bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. 1958, 1970, 1978 ve 1979’da uygulanan istikrar programları ile karşılaştırıldığında, 24 Ocak 1980 kararlarının farklı yapısal özellikleri bünyesinde barındırdığı gözlenmektedir. Bunlardan biri, programın uzun dönemli kalıcı bir ekonomik gelişmeyi hedeflemesidir. Uzun döneme yönelik hedefler ise üç noktada toplanmaktadır: Kamu sektörünün faaliyet alanının sınırlandırılması; sermaye ve emek piyasalarının arz talep koşullarına göre belirlenmesi; iç ve dış piyasada liberalleşmeye daha çok ağırlık verilmesidir. İkinci olarak, 24 Ocak 1980 istikrar programı ile döviz kuru politikasında temel politika değişikliğine gidilmesidir. Daha önceki programlara göre devalüasyon uygulamasına süreklilik kazandırılmış ve bir tür mini-devalüasyonlar uygulanmıştır. 99 1980’li yıllarla birlikte Türkiye’de ekonomik büyüme stratejisi önemli bir değişim geçirmiştir. 1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisi terk edilerek dışa açık büyüme stratejisi uygulamaya konulmuştur. Bu dönemde uygulanan büyüme stratejisi, temel olarak, verimlilikte artış sağlamayı ve ekonominin rekabet gücünü artırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede, piyasa ekonomisinin kurumsallaşması yönünde adımlar atılmıştır. Ekonominin dış rekabete açılması, kamunun doğrudan üretim faaliyetlerinden çekilerek altyapı yatırımlarına 98 yönelmesi ve mali piyasaların serbestleştirilmesi, piyasa 1980–1982 Türkiye Ekonomisi, http://www.ekonomi.name/turkiye-ekonomisi/1980-1982turkiye-ekonomisi.html, 02/09/2006. 99 L. Alkınoğlu, ‘Türkiye’de Uygulanan İstikrar Politikaları ve Sonuçları’, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:15, 1999, ss. 307–319. 65 ekonomisinin kurumsallaşması yönünde atılan başlıca adımlardır. 100 Aynı zamanda uygulanan yeni istikrar politikasında, küreselleşmenin de etkisiyle kamu kesiminin ekonomi içerisinde payını küçültme eğilimli bir anlayış benimsenmiştir. Ancak, bu anlayışın ülkede kurumsal, hukuksal ve ekonomik temeli olmadığından, 24 Ocak Programı ülkede önemli toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açmıştır. Yeniden yapılanma amacının öngörüldüğü program Dünya Bankası kredileriyle desteklenmesine rağmen, uygulamadaki zorluklar, bütün siyaset yaşamına ulaşan yozlaşma, zenginlik için kural dışılığın olağan sayıldığı yeni bir aşamayı başlatmıştır. 101Bu dönemde, ekonominin hızlı bir kalkınmayı finanse edecek kaynakları kendi yapısı içerisinde yaratamaması, yaratılan kaynakların ise, etkinlikle sanayi yatırımlarına aktarılmaması gibi etkenler, temel olumsuzlukların giderilmemesine neden olmuştur. Buna ek olarak, ülkede kontrol altına alınamayan enflasyon ve gelir dağılımındaki eşitsizlik; bir taraftan spekülatif yatırımlarda bulunma eğiliminde olan kişilerin elinde fon birikimine, diğer taraftan da ekonomide kontrol altına alınamayan bir talep artışına neden olmuştur. 102 Ekonomide yaşanan bu olumsuz gelişmelerden sonra, 1979–1983 döneminin sektörel ve GSMH’daki büyüme hızı Tablo 3.12’da incelenmiştir. 1978 yılında IV. Plan öncesinde, geçiş planı yer almıştır. 1978 yılında tarımda %2.8, sanayide %3,4 ve hizmetler sektöründe %0.1 büyüme kaydedilmiştir. GSMH’daki büyüme oranı ise %1.2 olmuştur. 1970’li yıllardan sonra Türkiye çift haneli enflasyonla ilk olarak karşılaşmıştır. 1978 yılında ise enflasyon %52.6 düzeyinde gerçekleşmiştir. 100 Sayılarla Türkiye Ekonomisi Gelişmeler (1980–2001) Tahminler (2002–2005) (2002), Ankara, Devlet Planlama Teşkilatı, http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/tarih/tr/198001.pdf#search= %22t%C3%BCrkiye %20ekonomisi%22, 03/09/2006. 101 G. Kazgan (1995), Yeni Ekonomik Düzen’de Türkiye’nin Yeri, Birinci Basım, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, s.184. 102 B. Ataç, Maliye Politikası (1999), Eskişehir: Anadolu üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No:18, s. 307. 66 Tablo 3. 13: 1979–1983 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE Yıllar 1978(*) 1979 1980 1981 1982 1983 Tarım Büyüme Hızları (%) Sanayi Hizmetler TEFE GSMH 2.8 3.4 0.1 1.2 52.6 0.0 -4.4 0.8 -0.5 63.9 1,1 -3.7 -3.3 -2.80 1.15,59 -1,9 6.2 9.2 4.81 33,91 3,1 3.2 4,9 3.09 21,91 -0.9 7.0 6,3 4.21 31,39 (*) Beş Yıllık Kalkınma Planlaması kapsamı dışı yıldır. 1978 yılında geçiş programı hazırlanmıştır. IV. Ekonomik Plan dönemine dahil değildir. Fakat verilerin bütünlüğü açısından 1978 yılının verileri, 1979–1983 Plan dönemi içerisinde gösterilmiştir. Kaynak: DTP,1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri. Planlı dönemin ilk iki yılında enflasyon kontrolden çıkmış, 24 Ocak 1980’de yürürlüğe konan istikrar tedbirlerine rağmen Türkiye ekonomisi, tarihinde ilk kez 1946’da %104 olan üç haneli enflasyondan sonra 1980’de %115,59 olarak gerçekleşen enflasyonu tecrübe etmiştir. Bu dönemde, büyüme hızı negatif olarak gerçekleşmiştir. Yaşanan döviz kıtlığı Kasım 1979’da petrol fiyatlarının 24 Dolara çıkmasıyla daha da büyük yatırımların ertelenmesine, üretimin daralmasına, mal kıtlıklarının ve kuyrukların yaygınlaşmasına neden olmuştur. 103 1979–1983 yılları arasında dış ticaret verileri aşağıdaki Tablo 3.13’de gösterilmektedir. İhracatta 1979 ve 1983 yılları hariç, sürekli artışlar meydana gelmiştir. İhracat, 1979 yılında %1 ve 1983 yılında %0.3’lük bir azalış gösterirken, diğer dönemlerde artış kaydetmiştir. İthalat 1978 ve 1982 yılları hariç diğer yıllarda artış kaydetmiştir. İhracattaki artışa paralel olarak ihracatın ithalatı karşılama oranı ada artış göstermiş olmasına rağmen, cari işlemler açığı kapatılamamıştır. Tablo 3. 14: 1979–1983 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar 1978 1979 1980 1981 1982 1983 İhracat 2.228 2.261 2.910 4.702 5.747 5.728 Kaynak: DTM. 103 İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH Cari Açık / GSMH 30 -1 5 61.6 22.2 -0.3 4.599 5.069 7.909 8.933 8.842 9.235 -20 10 11 12.9 -1.0 4.4 49.7 44.6 36.8 52.0 64.9 63.0 -2.311 -2.808 -4.999 -4.231 -3.095 -3.507 4.5 4.2 4.2 6.9 8.9 9.4 9 9.4 11.3 12.5 12.9 14.8 -1.9 -1.9 -4,69 -2,84 -1,45 -3,09 E. Tokgöz, Age, s.201. 67 Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye özellikle son yirmi yıldır kalkınmasını finanse etmek için önemli oranda dış borç kullanımına gitmiştir ve günümüzde de büyüyen bir dış borç problemiyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin dış borçlarının gelişimi hemen hemen tüm kaynaklarda 1980 öncesi ve 1980 sonrası olmak üzere iki döneme ayrılmaktadır. Bunun nedeni; 1980’de uygulamaya konulan 24 Ocak kararlarıyla birlikte, Türkiye’de bu tarihe kadar izlenen ithal ikameci sanayileşme politikalarından vazgeçilmesi ve dışa açık, ihracata yönelik sanayileşme politikalarının uygulamaya geçirilmesidir. Bu politika değişikliği, Türkiye’nin kamu finansman sorununun büyümesine ve dış borçlarının artmasına yol açmıştır. Boratav’a göre; bu dönemde dış borçların artmasının nedeni, giderek artan cari işlem açıklarının finansmanıdır. Dışa açılmayla birlikte ihracatta önemli bir artış olmasına rağmen ithalatta da artışlar gözlenmiştir. İthalattaki artışın arkasında yatan temel etken de bu dönemde ara ve yatırım malları ithalatının artmasıdır. Boratav, bu dönemde ithal ara ve yatırım mallarına bağımlılığın azalmadığını, hatta aksine arttığını ve Türkiye ekonomisinin bu yıllarda bol miktarda dış kaynak sağlamak suretiyle büyüyebildiğini belirtmektedir. 104 Türkiye’nin bu dönemler arasında bütçe performansı Tablo 3.14’de gösterilmektedir. Tablo 3.15:1979–1983 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar 1978 1979 1980 1981 1982 1983 Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH İç Borç Stoku (Milyar TL) İç Borç / GSMH -25 1.5 179 9 -90 2.4 415 8 -166 -3,13 721 13 -124 -1.55 991 11 -157 -1,48 1.362 13 -313 -2,25 3.194 12 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. Dış Borç Stoku (Milyar $) Dış Borç / GSMH 13.925 13.439 16.227 16.000 17.619 18.385 9 19 22 25 26 29 1980’den sonra bütçe açıkları devam etmiş ve bütçe açığının GSMH’ya oranındaki artış 1980 yılında en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Diğer yıllarda da 104 K. Boratav (2003), Türkiye İktisat Tarihi (1908–2002), Yedinci Baskı, İmage Yayınları, Ankara, ss.159–160. 68 bütçe açığının GSMH’ya oranları artış göstermiştir. Aynı şekilde iç borç, dış borç ve bunların GSMH’ya oranları sürekli artmıştır. Bu dönemde para politikası uygulamaları sonucunda parasal dengesizliklerden dolayı ortaya çıkan sorunlar giderilebilmekte, ancak ekonomi politikalarında yer alan amaçlara yalnızca para politikası uygulaması ile ulaşılması mümkün olamamaktadır. Nitekim 1980 sonrasındaki uygulamalara bakıldığından olumlu bazı gelişmelerin olduğu, ama bunların sürekli kılınamadığı görülmektedir. Dolayısıyla ekonomi politikasının kısa dönem amaçları olan istikrarsızlıkları gidermede başarılı olunduğu, ancak uzun dönem dengesiyle çatışmalar olması nedeniyle; ne uzun dönemde istenen amaçlara ulaşılabildiği, ne de kısa dönem istikrarsızlıklarının tekrarlanmasının önlendiği söylenebilir. 105 Türkiye ekonomisi 1980 sonrasında dışa açılmayı kısmen başarmış, fakat diğer makro ekonomik göstergeler açısından oldukça kötü bir dönem geçirmiştir. Ekonomide istikrarı sağlamak için her kriz sonrası reçeteler hazırlanmaktadır. Fakat sonuç bir türlü değişmemektedir. Kanımızca ekonominin istikrara kavuşması bu tür popülist davranışlarla sağlanamaz. Belki de ekonomik göstergelere ve uygulanan politikalara gerçekçi bir bakış açısı ile bakmak gerekmektedir. 106 Sonuç olarak, bu dönemin politikaları arasındaki uyumu daha somut olarak görmemiz açısından aşağıda 1979–1983 dönemi bütçe açığı ve parasal göstergelerin GSMH’ya oranlarının gösterildiği Tablo 3.15 ve Şekil 3.4’ü incelememiz gerekmektedir. 105 N. Avcı (1988), Bütçe ve Para Politikalarının Makroekonomik Etkileri, Devlet Bütçe Uzmanlığı Araştırma Raporu, Ankara, http:// www. bumko. gov.tr/ arastirmarapor/ NAvci.pdf#search=%22d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC%20plan%20d%C3%B6nemi%22, 03/09/2006. 106 H. Kum (1994), 1980 Sonrası Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler, Türkiye’de Ana Sektörler İtibariyle Üretim Yapısı, Yüksek lisans Seminer Çalışması, Kayseri, http://iibf.erciyes.edu.tr/akademik/kum/turkeko.htm, 03/09/2006. 69 Tablo 3. 16: 1979- 1983 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar Bütçe Dengesi (%) Bütçe Dengesi / GSMH M1 M1 / GSMH M2 M2 \ GSMH M2Y M2Y / GSMH 1978 1979 1980 1981 1982 1983 -25 -90 -0,015 -0,031 283,6 444,5 0,172 0,154 328,0 527,8 0,199 0,183 -166 -124 -157 -313 -0,031 -0,015 -0,014 -0,022 738,5 0,139 924,4 0,174 1.019,3 1.407,0 2.083,9 0,127 0,132 0,149 1.709,7 2.679,0 3.477,0 0,213 0,252 0,249 - - Kaynak: DPT, TCMB Bütçe Açığı/GSMH oranı 107, 1978 yılında -0,015, 1979 yılında bu oran artarak -0,031 düzeyine gelmiş ve 1980 yılında da bu oran değişmemiştir. 24 Ocak 1980 İstikrar Önlemleri sonucunda 1981 yılı bütçe açığının GSMH’ya oranında bir azalma gerçekleşerek -0,015, 1982’de -0,014 düzeyine gerilemiştir. İstikrar programındaki uygulama eksikleri sonucunda mali disiplinden kopuşlar yaşanması, bütçe açığının GSMH oranının tekrar 1983 yılında artarak -0,022 düzeyine çıkmasına sebep olmuştur. 1979-1983 Tek Parti Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH M2/GSMH 0,3 0,252 0,25 0,2 0,15 0,199 0,172 0,249 0,213 0,183 0,154 0,174 0,139 0,1 0,127 0,132 0,149 0,05 0 -0,05 -0,015 -0,015 -0,014 -0,022 1978 1979-0,031 1980-0,031 1981 1982 1983 YILLAR Bütçe Dengesi / GSMH M1 / GSMH M2 / GSMH Şekil 3. 4: 1979–1983 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler 107 Bu oran değişkenin büyümesi, birinci nesil teorilerinin vurguladığı tarzda makro ekonomik yapı ile döviz kuru tutarsızlığına işaret eder. 70 1978–1983 dönemi M1/GSMH oranı yıllar itibariyle 0,172, 0,154, 0,139, 0,127, 0,132 ve 0,149 düzeylerinde gerçekleşmiştir. 1978 yılında M1/GSMH 0,172 iken, 1978–1979 yıllarında uygulanan istikrar önlemleri sonucunda bu oran düşürülerek 1980 yılında 0,139 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ancak 1980 istikrar paketinde de emisyon hacminin arttırılmaması yönünde karar alınmış olmasına rağmen, 1981 yılında M1/GSMH oranı 0,127 gerilemiş, ancak bu oran 1982 ve 1983 yıllarında tekrar yükselmiştir. M2/GSMH değişkeni ekonominin finansal derinliği hakkında bize bilgi veren alternatif bir orandır. Şekil 3. 4’de M2/GSMH oranı da incelendiğinde M1/GSMH oranına benzer bir seyir izlediği gözlenmektedir. 1978 yılında M2/GSMH oranı 0,199 iken, azalış göstererek, 1979 yılında 0,183 ve 1980 yılında da 0,174 düzeyine gerilemiştir. M2/GSMH oranları 1981 yılı 0,213, 1982’de 0,252 yükselmiş ve tekrar 1983 yılında 0,249 düzeyine düşmüştür. 3.5. 1985–1989 Tek Parti Hükümetleri Dönemi 6 Kasım 1983 genel seçimlerini Turgut Özal’ın başkanı olduğu Anavatan Partisi kazanmıştır. I. Özal Hükümeti Aralık 1983’te göreve başlamıştır. V. Planın Ocak 1984’te yürürlüğe girmesi gerekiyordu, fakat Özal Hükümeti kendi partisinin ve kurduğu hükümetin programına uygun bir Plan hazırlamak ve zaman kazanmak gayesi ile önce 1984 yılı için bir geçiş programı yürürlüğe koymuştur. Ardından da 1985–1989 yıllarını kapsayacak biçimde V. plan hazırlanmıştır. 108 Bu bağlamda gerekli olmayan kontrollere son verilmesi, serbestleşme ve piyasa mekanizmasına işlerlik kazandırılması, ekonomide var olan kısır-atıl fonların aktif hale getirilmesi, KİT’lerin hazineye olan yüklerinin azaltılması, ithalatta serbestleştirme ve enflasyonun yavaşlatılması gibi amaçlara yönelik kararlar alınmıştır. 109 1985’de uygulamaya giren Beşinci Plan’da (1985–1989) devletin görevleri arasında; özel teşebbüsün teşviki, çalışma barışının korunması, para, kredi, sermaye ve hizmet piyasalarının geliştirilmesi ve rekabet ortamını sağlayıcı 108 E. Tokgöz (2004), Age., s.208. A. Kılıçbay (1984), Türk Ekonomisi (Modeller- Politikalar-Stratejiler), Türkiye İş Bankası Yayınları, 263 Ekonomi Dizisi:19, ss.187–189. 109 71 tedbirlerin alınması şeklinde sayılmaktadır. Plan’da GSMH’nın yıllık yüzde 6,3, tarımın 3,6, sanayin yüzde 7,5 büyümesi, iç tasarrufların GSMH’ya oranının yüzde 17,1’den yüzde 20,5’e çıkarılması ve ihracatın yılda yüzde 10,6 artırılması öngörülmüştür. 110 1984–1989 döneminin ilk yarısında ekonomide canlılık, ikinci yarısında ise durgunluk görülmüştür. 1986 yılında iç talepteki artış, petrol fiyatlarındaki düşmenin yarattığı uygun uluslararası koşulların da katkısıyla, ekonominin hedeflenen uzun dönem büyüme hızının üzerinde büyümesine yol açmıştır. Bu süreç, 1987 yılında da devam etmiş ve büyüme hızı %9,81 olarak gerçekleşmiştir. 111 1984 sonrasında tarım, sanayi, hizmetler sektörü, GSMH ve enflasyonun gelişimine Tablo 3.16’den bakıldığında, 1985 ve 1989 yıllarında tarımsal üretimde azalma söz konusu olmuştur. 1987 yılında sanayi sektöründe %11.1 önemli bir artış kaydedilmiştir. Hizmetler sektöründe de önemli artışlar meydana gelmiştir. Ancak bu artışlar istikrarlı olmamıştır. Hizmetler sektöründe en yüksek büyüme hızı 1987 yılında %12.9 oranında gerçekleşmiştir. Ancak takip eden 1988 ve 1989 yıllarında bu sektörde büyüme hızları sırasıyla %0.5 ve % 0.9 olarak gerçekleşmiştir. Enflasyon ise üç rakamlı haneden, iki rakamlıya düşürülmüştür. Tablo 3. 17: 1985–1989 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE Yıllar 1984(*) 1985 1986 1987 1988 1989 Tarım Büyüme Hızları (%) Sanayi Hizmetler TEFE GSMH 0,5 9,9 7,9 7,11 48,40 -0,5 6,2 5,1 4,30 45,00 4,6 11,1 6,0 6,76 34,60 0,4 9,1 12,9 9,81 38,80 7,8 1,8 0,5 1,45 73,70 -7,6 4,6 0,9 1,63 63,30 (*) 1984 yılında geçiş programı hazırlanmıştır. V. Ekonomik Plan dönemine dahil değildir. Fakat verilerin bütünlüğü açısından 1984 yılının verileri, 1985–1989 Plan dönemi içerisinde gösterilmiştir. Kaynak: DTP, 1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri. 1984 yılından itibaren ekonomide önemli ölçüde canlanma gerçekleşmiştir. 1984–1987 yılları arasında GSMH yılda ortalama %6.9 oranında artmıştır. Ancak 110 A.Temel, E. Boyar,Ş. Saygılı,Türkiye Ekonomisinde Yapısal Değişim (1946–1999), http://ekutup.dpt.gov.tr/planlama/42nciyil/temela.pdf#search=%22ekonomide%20yap%C4%B1sal %20de%C4%9Fi%C5%9Fim%201946–1999%22, 03/09/2006. 111 R. Saraçoğlu, 1990 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, TCBM, http://www.tcmb.gov .tr/yeni/evds/yayin/paraprog/turkekonomisi.html, 07/09/2006. 72 enflasyon düşerken, büyümenin artması, bu iki değişken arasında ters yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya çıkartmıştır. 1988 ve 1989 yıllarına bakıldığında, GSMH %1.45 ve %1.63 oranında artarken, enflasyon%73.70 ve %63.30 oranında gerçekleşmiştir. GSMH’da meydana gelen artışların en büyük nedeni de tarım ve sanayi sektöründeki olumlu gelişmelerdir. Hükümet devletin ekonomi içindeki payını küçültmek için özelleştirme programı hayata geçirmeye çalışmış, ancak başarılı olmadığı için KİT açıkları bütçe üzerinde yük olmayı sürdürmüştür. Kamu kesiminin cari harcamaları kontrol edilememiştir. Para arzının kontrol edilememesi, açık bütçe politikası enflasyonu hızlandırmıştır. Bu nedenle fiyat istikrarını sağlamada çok başarılı olunamamıştır. 112 Dolayısıyla bu dönemde bütçe açıklarının parasallaştırılması olgusunun yaşandığı ve bunun da enflasyonu yukarılara çektiği söylenebilir. 1985–1989 yılları arasında ihracat ve ithalat ile ilgili göstergeler Tablo 3.17 yardımıyla incelendiğinde, ihracatta 1986 yılındaki %6.3 oranındaki azalış ile 1989 yılında %0.3’lük azalış dışında sürekli artışa karşılık, ithalatta ise 1986 yılında % 2.1 oranında azalış dışında, diğer yıllarda artışlar söz konusu olmuştur. Tablo 3. 18: 1985–1989 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar 1984 1985 1986 1987 1988 1989 İhracat 7.134 7.958 7.457 10.190 11.662 11.625 Kaynak: DTM. İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH Cari Açık / GSMH 24.5 11.6 -6.3 36.7 14.4 -0.3 10.757 11.343 11.105 14.158 14.335 15.972 16.5 5.5 -2.1 27.5 1.3 10.2 66.3 70.2 67.1 72.0 81.4 73,63 -3.623 -3.385 -3.558 -3.968 -2.673 -4.347 11,7 11,7 9,8 11,6 12,8 10,7 17,7 16,6 14,5 16,1 15,8 14,5 -2,37 -1,49 -1,92 -0,92 1,77 0,89 Bu dönemde kamu açıklarını kısmak için kamu yatırımlarının azaltılması, özel kesimin üretim ve yatırım kararlarını da olumsuz etkilemiştir. Faizlerin yükselmesi ise finansman maliyetlerini artırıcı ve üretimi yavaşlatıcı bir etken olmuştur. Ekonomi, 1988 yılının ikinci yarısından itibaren, özellikle imalat sanayinde belirginleşen bir durgunluğa girmiştir. 1988 yılında Türkiye'nin dış 112 D. Uysal, Age., s.85. 73 ticaretine bakıldığında; ihracatın 11,6 milyar dolar ve ithalatın ise 14,3 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. 1988 yılında cari işlemler dengesinin fazla vermesinde, bir önceki yıla kıyasla dış ticaret açığının önemli ölçüde azalması ve turizm gelirleri ile diğer mal ve hizmet gelirlerinin önemli ölçüde artış göstermesi etken olmuştur. 113 1985–1989 yılları arasında ülkedeki bütçe açığı, iç ve dış borç stoku ile bunların GSMH’ya oranlarına Tablo 3.18 yardımıyla değerlendirdiğinde, bütçenin bu dönem aralığında sürekli açık verdiği gözlenmektedir. Ülkede serbest piyasa ekonomisine geçilmesine rağmen, kamu kesimi planlanandan daha da büyümüştür. Konsolide bütçe dışında fonlar oluşturularak kamu harcamaları arttırılmış, sermaye piyasasında işlemlerin %87’sini kamuya ait menkul değerler temsil eder hale gelmiş, TCBM kredilerinin %60’nı kamu kullanmış ve dönem içerisinde kullanılan toplam dış kredilerin %85’ini kamuya yüklenmiştir. Bu dönemde iç borçlar çığ gibi büyümüştür. 1984’te 4.655 milyar dolar iken 1989 sonunda 41.954 milyar dolara yükselmiştir. Merkez Bankası yıllık raporlarında yer alan verilere göre 1989 yılında iç borç stokunda artış oranı %58 ve bu stokun GSMH’ya oranı %26’dır. Tablo 3. 19: 1985–1989 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH 1984 1985 1986 1987 1988 1989 İç Borç Stoku (Milyar TL) İç Borç / GSMH -979 -4,42 4.655 20,90 -798 -2,26 6.993 19,73 -1.411 -2,75 10.534 20,54 -2.607 -3,46 17.238 22,95 -3.990 -2,99 28.479 22,03 -7.763 -3,26 41.954 18,21 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. Dış Borç Stoku (Milyar $) Dış Borç / GSMH 20.659 25.476 32.101 40.428 40.722 41.751 34,05 37,43 41,99 46,21 45,11 38,45 Plan döneminde sadece iç borçlar değil, dış borçlarda da artış devam etmiştir. 1984 yılında dış borç stoku 20.659 milyar dolarken, 1989 yılı sonunda 41.751 milyar dolara yükselmiştir. 113 1987–1993 Türkiye Ekonomisi, http:// turkiyeekonomisi.bilgi-merkezi.net/?islem=goster &id=2741, 06/09/2006. 74 Bu dönemde gelişen olaylar özetlenirse; döviz kuru politikasına ilave olarak, ihracatta vergi iadesi ve ihracat reeskont kredisi gibi diğer ticaret politikası araçları da ihracatın artırılmasında etkili olmuştur. Artan ihracat ve hızlı ekonomik büyüme sayesinde Türkiye ödemeler dengesi problemini 1980’lerin ikinci yarısında çözmüş, hatta 1980’lerin sonuna doğru ödemeler dengesi fazlası kaydetmiştir. Ancak, 1987 Kasım ayında yapılan seçimler öncesinde, seçim ekonomisi uygulamaları nedeniyle mali disiplindeki gevşeme ve enflasyonun beklenenden yüksek çıkması sonucu bir devalüasyon beklentisi oluşmuştur. Dolayısıyla resmi döviz kuru ile serbest piyasa kuru arasındaki makas açılmıştır. Reel faiz oranlarının da negatif hale gelmesi, döviz talebinde aşırı bir artışa yol açmıştı. Bu nedenlerle döviz piyasasındaki dengesizliği gidermek üzere 4 Şubat 1988 kararları uygulamaya konulmuştur. Kamu harcamaları kısılmış, KİT ürünlerinin fiyatları artırılmış, sıkı para politikası uygulanarak mevduat munzam karşılıkları ve disponibilite oranları yükseltilmiştir. Kısıtlayıcı para ve maliye politikaları içeren kararların uygulanması ile döviz piyasalarında istikrar sağlanmış, ancak büyüme yavaşlamış ve enflasyon düşürülememiştir. 114 Sonuç olarak, bu dönemin politikaları arasındaki uyumu daha somut olarak görmek açısından aşağıda 1984–1989 dönemi bütçe açığı ve parasal göstergelerin GSMH’ya oranın gösterildiği Tablo 3.19 ve Şekil 3.5’i incelemek gerekmektedir. Tablo 3. 20: 1985- 1989 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar 1984 1985 1986 1987 1988 1989 Bütçe Dengesi (%) 979 -798 -1,411 -2,607 -3,990 -7,763 Bütçe Dengesi / GSMH 0,044 -0,022 -0,00002 -0,00003 -0,00003 -0,00003 M1 M1 / GSMH M2 M2/ GSMH M2Y M2Y / GSMH 2.447,6 3.420,0 3.405,6 5.421,7 7.854,1 13.760,6 0,110 0,096 0,066 0,072 0,060 0,059 5.492,7 8.539,7 9.236,7 12.833,2 18.313,4 35.649,5 0,247 0,241 0,180 0,171 0,079 0,154 577,1 9.307,1 10.424,3 15.421,9 23.750,5 44.386,6 0,260 0,263 0,203 0,205 0,183 0,192 Kaynak: DPT, TCMB. 114 B. Erkan, Türkiye’de 1980 Sonrası Merkez Bankası Politikası, http://www.geocities.com/ ceteris paribus_tr/b_erkan.doc, 19/09/06. 75 1984 –1989 dönemi bütçe dengesinin GSMH oranı incelendiğinde 1984 yılı bütçesi fazla vererek bütçe dengesi/GSMH oranı 0,044 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1984 yılından sonra hükümetler, bütçe fazlasını diğer yıllarda sürdürememişlerdir. Bütçe açığının GSMH’ya oranı 1985 yılında -0,022, 1986’da -0,00002 ve 1987,1988 ve 1989 yıllarında ise ortalama -0,00003 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1985-1989 Tek Parti Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH M2/GSMH M'Y/GSMH 0,3 0,25 0,263 0,241 0,26 0,247 0,2 0,15 0,1 0,11 0,05 0,044 0 -0,05 1984 0,203 0,18 0,205 0,171 0,183 0,192 0,154 0,066 0,072 0,079 0,06 0,059 0,096 -0,00002 -0,00003 -0,00003-0,00003 -0,022 1985 1986 1987 1988 1989 YILLAR Bütçe Dengesi / GSMH M1 / GSMH M2 /GSMH M2Y / GSMH Şekil 4. 5: 1985–1989 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler 1984–1989 dönemi M1/GSMH oranı 1984 yılında 0,110 iken, bu oran 1985 yılında 0,096, 1986’da 0,066, 1987’de 0,072, 1988’de 0,060 ve 1989 yılında 0,059 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönem aralığı M1/GSMH oranında ise Şekilde görüldüğü üzere, azalan eğilim sergilemektedir. 1984–1989 dönemi M2/GSMH oranı, 1984 yılında 0,247, 1985’de 0,241, 1986’da 0,180, 1987’de 0,171, 1988’de 0,079 ve 1989 yılında 0,154 düzeyinde gerçekleşmiştir. M2/GSMH oranı dönemin finansal derinliği hakkında bilgi veren bir değişken olduğundan bu bağlamda, 1984–1989 dönemini içinde en kritik yılı 1988’dir. Zira 1988 yılı, dönemin finansal derinliğinin en hassas olduğu yıldır.1988 yılında M2/GSMH değişkeni 0,079’a kadar düşmüştür. 1984–1989 dönemi para arzı değişkenlerini incelenirken, diğer dönemlerde ele alınan M1, M2 değişkenlerine ek olarak M2Y değişkeni yer almıştır. 76 M2Y/GSMH değişkeni, ekonomideki para ikamesinin (dolarizasyon) miktarı hakkında bilgi verir. Söz konusu oranın büyümesi, ekonomideki para ikamesinin arttığını ifade eder. Herhangi bir nedenle ortaya çıkan ekonomik panik halinde dövizde tutulan mevduat kısa sürede yurt dışına çıkmak isteyecektir. Bu durum, bir kısır döngü yaratarak, para krizi ortamı oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Ancak genel anlamda döviz tevdiat hesaplarının açılmasına izin verilmesiyle birlikte geleneksel tasarruf aracı olarak bilinen altın ve gayrı menkul gibi daha az likit varlıklardan, enflasyona karşı altın ve gayrı menkul benzeri biçimde korunma amaçlanırken, bu uygulama ile aynı zamanda fonların yastık altından çekilerek finans sistemine kaydırılması da amaçlanmıştır. Dolayısıyla ekonomide güvensizlik ortamına bağlı tasarruf birikiminin sisteme kazandırılmasıyla özellikle kalkınmanın finansmanın gereksinim duyulan öz kaynakların sisteme entegre edilmesi de amaçlanmıştır. M2Y/GSMH değişkeninin 1984–1989 dönemi içerisindeki trendi incelendiğinde, bunun azalan bir eğilim sergilediği gözlenmiştir. 1984 yılında 0,260, 1985’de 0,263, 1986’da 0,203, 1987’de 0,205, 1988’de 0,183 ve 1989 yılında 0,192 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1984 yılında ekonomide para ikamesi daha fazlayken, diğer yıllarda bu oranın düştüğü gözlenmektedir. 4.6.1990–1994 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi Planlı kalkınma döneminde ilk kez bir başbakan, yani Turgut Özal hazırlayıp uyguladığı planı izleyen ikinci planı da hazırlama olanağına kavuşmuştur. VI. Plan yürürlüğe girmeden Turgut Özal Cumhurbaşkanı oldu ve Kasım 1989’da Başbakanlıktan ayrıldı. Başbakanlığa Yıldırım Akbulut atanmıştır. Dolaysıyla VI. Planın uygulanmaya konması Akbulut Hükümetince gerçekleştirilmiştir. Fakat her düzeyde ekonominin yönlendirilmesinde ve yönetiminde Özal’ın etkili ve belirleyici olması devam etmiştir. Planın ikinci yıl programını da Akbulut Hükümeti hazırlayıp yürürlüğe koymuştur. Fakat Haziran 1991’de Anavatan Partisi başkanlığına Mesut Yılmaz seçilince yeni hükümeti Mesut Yılmaz kurmuştur. Ülkenin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik sorunların bir rejim sorununa dönüşmesini engellemek için 77 Mesut Yılmaz Hükümeti, TBMM’den erken genel seçim kararı almıştır. 20 Ekim 1991’de genel seçimler yapılmıştır. 115 V. Planın ortaya koymuş olduğu olumsuz sonuçlardan dolayı VI. Plan, “açık toplum ve rekabete açık ekonomi ilke ve esasları doğrultusunda Türk Ulusunun hayat seviyesini yükseltmeyi” temel amaç olarak saptamıştır. Bu arada hızlı, dengeli ve istikrarlı kalkınma süreci içinde gelir dağılımını iyileştirmek, işsizlik ile bölgesel ve yöresel gelişmişlik farklarını azaltmak da planın başlıca amaçları arasında yer almıştır. Plana göre, büyümenin serbest rekabet ortamında ve özel sektörün dinamizminden en üst düzeyde yararlanarak gerçekleştirilmesi, iktisadi faaliyetlerde kamunun yönlendirici ve özendirici olması, uluslararası bütünleşmeye olanak verecek bir ekonomik yapının oluşturulması esas alınmıştır. 116 Türkiye VI. Planın birinci yılını tamamlarken, dünyada siyasal, ekonomik ve askeri dengeler altüst olmuştur. Buna zemin hazırlayan gelişmelerin birincisi, doğu bloğu ülkelerinin sosyalizmi terk edip, batı tipi çoğulcu demokrasiye geçmiş olmaları; ikinci ise, 1990 yılında Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Irak diktatörü Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmiş olmasıdır. Türkiye savaş bölgesine yakın olduğu için ülke turizmi ve taşımacılığı büyük darbe görmüştür. Fakat Türkiye ekonomisine en büyük darbeyi, petrol fiyatlarındaki artış vurmuştur. Dış dünyada bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de Anavatan Partisi çoğunluğuna dayanan Mesut Yılmaz Hükümetinin 20 Ekim 1991’de erken genel seçime gitme kararı alması sonucunda Türk siyasal yaşamında büyük dalgalanmalar olmuştur. Kasım 1983’ten beri iktidarda olan Anavatan Partisi bu seçimler sonunda muhalefete düşmüştür. Ancak hiçbir parti çoğunluğu sağlayamamıştır. Seçimlerde birinci parti olarak çıkan DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e cumhurbaşkanı hükümeti kurma görevi vermiştir. Yapılan görüşmeler sonunda Doğruyol Partisi-Sosyal Demokrat Halkçı Parti Koalisyon hükümeti kurulmuştur. 115 E. Tokgöz, Age., s.223. Planlı Dönemde Ekonomik Politikalar, http://www.aofsitesi.com/turkiyeekonomisi5.htm, 05/09/2006. 116 78 Başbakan Süleyman Demirel’in başında bulunduğu koalisyon hükümeti, Özal’ın hazırlayıp yürürlüğe koyduğu VI. Planın ikinci yılının sonunda iktidarı devralmıştır. Koalisyon Hükümeti, çok acil olarak 1992 yılı devlet bütçesi ve yıllık programın hazırlanması çalışmalarına başlamış ve bir ay gecikmeli olarak 1992 Yılı Programını yürürlüğe koymuştur. 117 Demirel Hükümeti 1992 yılını bir onarım yılı olarak ele almış, bir yandan demokratikleşmeye hız verirken, diğer yandan ekonominin bozulan dengelerini kısa zamanda tekrar kurabileceğini kamuoyuna açıklamıştır. Koalisyon Hükümetinin 1992 yılı ekonomik hedefleri şöyledir: 118 Halkın enflasyon ve geçim sıkıntısından kesinlikle ve en kısa süre içinde kurtarılması, ülkenin en yaşamsal sorunu olduğu kaydedilmiş. Bu konuda, ekonominin finans biliminin ve güncel tekniklerin gerektirdiği bütün araçlar aynı anda yürürlüğe konacak ve halkın, geçim sıkıntısından kurtarılması için bütün olanaklar harekete geçirilecektir. Büyüme hızı %5,5 ve enflasyon %52 düzeyinde gerçekleşecek. 1992 yılı kamu kesimi borçlanma gereği %12,6’dan %8,8’e inecek. Toplam sabit sermaye yatırımlarının GSMH içerisindeki payı %22,6 olacak ve bu yatırımlar içinde kamu kesimi yatırımlarının payı %44,5 düzeyinde kalacak. Kamu harcamaları içinde 1992 yılı bütçesinde eğitim ve sağlık harcamalarına ağırlık verilecek. Dış ticaret açığının bir önceki yıla göre azaltılacağı kaydedilmiştir. Ancak koalisyon hükümeti yukarıda sıralanan hedeflere ulaşmakta başarısız olmuştur. Kısacası, 1992 yılı sonunda büyüme hızı dışında öngörülen hedeflere ulaşılamamıştır. Bu hedeflere ulaşılamamasında içte ve dışta yaşanan olaylar etkili olmuşsa da, istikrar içerisinde büyümeyi hedef alan koalisyon hükümeti, %50’lerde seyreden enflasyonun aşağı çekilmesinde etkili olan vergi reformunu görmezlikten gelmiştir. VI. Beş Yıllık Kalkınma Planının dördüncü yılı olan 1993 yılı için uygulama programını Süleyman Demirel’in başında bulunduğu koalisyon hükümeti hazırlamış ve 1 Ocak 1993’te yürürlüğe koymuştur. 1993 yılı programı, 117 E. Tokgöz, Age., ss.229–235. VI. Demirel Hükümeti Koalisyon Protokolü (DYP-SHP), http://www.tbmm.gov.tr/ hukumetler/ KP49.htm, 30/9/2006. 118 79 makroekonomik istikrarın sağlanmasına, rekabet ortamının yaygınlaştırılmasına ve gelir dağılımının iyileştirilmesine ağırlık veren bir yaklaşımla hazırlanmıştır. 119 Bu temel hedefler belirlendikten sonra, 17 Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü üzerine, TBMM cumhurbaşkanı olarak Süleyman Demirel’i seçmiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 50. Hükümeti kurma görevini Tansu Çiller’e vermiştir. Yukarıda belirtilen iç ve dış olaylar VI. Plan makro dengelerinin bozulmasında etkili olmuştur. Tablo 3.20’de, 1990–1994 dönemi sektörel büyüme hızları ve TEFE oranları gösterilmektedir. 1990 yılı için %7 oranında bir büyüme hızı öngörüldüğü halde, 1990 yılı büyüme hızı, %9,37 olarak gerçekleşmiştir. Hedefin aşılmasında tarım sektöründeki hızlı büyüme etkili olmuştur. Tarım sektöründe meydana gelen olumlu gelişmeler sanayi ve hizmetler sektörlerini de sürüklemiş ve plan hedeflerine yakın büyüme hızlarının gerçekleşmesi mümkün olmuştur. 1991 yılında tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe gerileme yaşanmıştır. 1992 yılı sonunda büyüme hızı dışında diğer sektörlerde öngörülen büyüme hedeflerine ulaşılamamıştır. 1993’de GSMH’de tarımdaki gerilemeye rağmen program hedefinin üstünde %8,14 bir büyüme hızı gerçekleşmiştir. 1993 yılı büyüme hızının temelinde, bir önceki yıla göre sanayi ve hizmetler kesimindeki hızlı büyüme etkili olmuştur. 1994 yılında yaşanan mali krizin etkisiyle tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe gerileme yaşanmıştır. 1994 yılında enflasyon rakamı üç haneli (106,26) rakamlara ulaşmıştır. Tablo 3. 21: 1990–1994 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE Yıllar 1990 1991 1992 1993 1994 Tarım 6,8 -0,9 4,3 -1,3 -0,7 Büyüme Hızları (%) Sanayi Hizmetler 8,6 10,3 2,7 0,6 5,9 6,5 8,2 10,7 -5,7 -6,6 TEFE GSMH 9,37 0,34 6,42 8,14 -6,09 60,30 66,00 70,10 66,10 106,26 Kaynak:1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri, DPT. 1990 yılında içte ve dışta yaşanan olaylar, ihracat ve ithalat kalemlerinde etkisini hissettirmiştir. Tablo 3.21’de, 1990–1994 dönemi dış ticaret verileri gösterilmektedir. İhracat %11,5, ithalat da o dönemde %41 oranında artış 119 E. Tokgöz, Age., ss.237–241. 80 göstermiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1990’da %58,1 iken, kriz yılı 1994’de %73’e, yükselmiştir. 1991 yılını Körfez Krizi ve seçim ekonomisinin etkisiyle geçiren Türkiye Ekonomisi, 1992 yılında koalisyon hükümetinin istikrar programının açıklamasıyla birlikte yeni umutlara girmiştir. Kronik enflasyonun düşürülmesi, kalıcı olarak düşük düzeyde tutulması, üretimin arttırılması, gelir dağılımın düzeltilmesi, piyasa mekanizması işleyişinin düzeltilmesi, dünya ile bütünleşme ve küreselleşme ve hüküm süren bir terörün önlenmesi gibi hedefler ortaya konmuştur. Ancak istenilen başarı sağlanamamıştır. İhracat, %8.2 oranında artmış, ihracatın GSMH içerisindeki payı 1991’den 1992’ye %8,9’dan %0,3’lük artış ile %9,2’ye yükseltilmiştir. İthalatın GSMH içerisindeki payı %13’ten % 14,2’ye çıkmıştır.1993 yılında ise ihracatın GSMH içerindeki payı %8,4, ithalatın GSMH içerisindeki payı %16,2 olarak gerçekleşmiştir. Tablo 3. 22: 1990–1994 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar İhracat İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH 1990 1991 1992 1993 1994 12.959 13.594 14.715 15.345 18.109 11.5 4.9 8.2 4.3 18.0 22.302 21.047 22.871 29.428 23.270 41.2 -5.6 8.7 28.7 -20.9 58,1 64,6 64,5 52,4 77,8 -9.343 -7.453 -8.156 -14.083 -5.161 8,5 8,9 9,2 8,4 13,8 14,6 13,8 14,2 16,2 17,7 Cari Açık / GSMH -1,72 0,17 -0,59 -3,77 2,02 Kaynak: DTM. 1990 yılından itibaren kamu kesimi açıkları hızla artmıştır. Devlet nakit açığını kapatmak için iç borç, dış borç ve Merkez Bankası kaynaklarına yönelmiştir. Tablo 3.22, incelendiğinde iç borç stokunun GSMH’ya oranı 1990 yılında %14,4 iken, 1994 yılında % 20,56’ya çıktığı görülmektedir. Toplam borç stokundaki artış anapara ve faiz ödemelerin artması sonucunu doğurmuştur. 81 Tablo 3. 23: 1990–1994 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH 1990 1991 1992 1993 1994 -11.955 -33.517 -47.434 -133.857 -152.180 -3,01 -5,28 -4,30 -6,63 -3,91 İç Borç Stoku (Milyar TL) 57.201 97.668 194.257 357.377 799.329 İç Borç / GSMH 14,40 15,39 17,60 17,89 20,56 Dış Borç Stoku (Milyar $) 49.035 50.489 55.592 67.356 65.601 Dış Borç / GSMH 32,18 33,23 34,63 37,22 50,26 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. Yükselen kamu açıklarına bağlı olarak artan iç faiz oranları sıcak para girişini hızlandırmış ve TL’nin reel olarak artışı değer kazanmasına neden olmuştur. Bu gelişme işgücü maliyetlerindeki reel artışlar, doğrudan ve dolaylı biçimde ihracat teşviklerindeki azalma ile birleşerek Türk Ekonomisin hızlı rekabet gücü kaybetmesine yol açmıştır. Sonuçta yüksek kamu açıklarından kaynaklanan ekonominin iç dengesizlikleri dış dengede de hızlı bir bozulmaya neden olmuş, ithalat hızla artmış, ihracat yavaşlamış ve dış ticaret açığı önemli bir boyuta ulaşmıştır. Hızla bozulan iç ve dış dengeler 1994 yılı başında para, sermaye ve döviz piyasalarında ciddi bir krize yol açmıştır. 120 5 Nisan Ekonomik İstikrar Kararları’na yol açan gelişmeler, Kararların başlangıç kısmında şu şekilde açıklanmaktadır. Türkiye Ekonomisinde temel yapısal değişiklikler yaratan 24 Ocak 1980 istikrar önlemlerinden sonra, özellikle 1990 yılından itibaren kamu kesimi açıklarının hızla artması, vergi gelirlerinin iç borç servisine bile yetmemesi, devletin nakit açığının iç borçlanma ile finanse eder duruma düşmüştür. Bu açığı kapatmak için dış borca ve Merkez Bankası kaynaklarına yönelmesi ile döviz rezervlerinin hızla erimesi, yeni bir istikrar programının yürürlüğe konulmasını zorunlu kılmıştır. 121 5 Nisan krizinin nedenleri incelendiğinde, krizin başlama nedenini 1993 yılında kamunun iç borçlanma politikasında yapılan değişiklik ve bunun mali piyasalar tarafından kabul edilmemesinin oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca Merkez Bankası ile Hazine arasındaki kötü eşgüdüm ve koordinasyon eksikliği de krizi hızlandırmıştır. Kamunun borçlanma ihtiyacı yüksek iken, serbest piyasa davranışlarını dikkate almadan ihale iptalleri yoluyla faizlerin düşürülmeye 120 Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996–2000), http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/vii/, 02/10/06. S.R. Karluk (2006), Türkiye Ekonomisinde 1980 Öncesi ve Sonrası Yaşanan Krizlere Yönelik İstikrar Politikaları, Ekonomik Kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri-Makale Derlemesi, s.56. 121 82 çalışılması, krizin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Mali piyasaların serbestleştirilmesi, fakat yeterli derinliğin sağlanamaması nedeniyle, spekülatif bekleyişlerden kolayca etkilenen bir ortam oluşmuş, bu da fazla likiditenin dövize yönelmesine, Merkez Bankası’nın müdahalesi sonucu rezervlerin hızla azalmasına ve devalüasyona neden olmuştur. 122 1994 yılı öncesinde yaşanan olumsuzluklar genel olarak daha önceki dönemlerdekilerden farklı değildir. Kamu harcamalarındaki artış, kamu gelir ve gider dengesizliğini arttırmış, fiyat istikrarsızlığı kronik hale gelmiş, dış ödemeler dengesi açıkları devam etmiştir. Bu nedenle 5 Nisan 1994 yılında açıklanan Kararları ile önceki dönemlerde alınan kararlar arasında benzerlikler vardır. 5 Nisan 1994 yılında açıklanan kararları konjonktürel ve yapısal düzenlemelerden oluşan kararlar olmak üzere iki bölümde toplamak mümkündür. Konjonktürel kararlar döviz kuru, ücret ve fiyat politikaları, Merkez Bankası ve bankacılık sektörü, sermaye piyasası, tarımsal destekleme politikası, kamu kesimi borçlanma gereği ile ilgili kararlar alınmıştır. 123 Yapısal kararlar ise KİT’lerin özelleştirilmesi ve rasyonalize edilmesi, yerel yönetimlere ilişkin idari ve mahalli düzenlemeler, sosyal güvenlik kuruluşları reformu kararları alınmıştır. 124 5 Nisan kararları kısa vadeli hedefler için ortodoks, şok tedavisi öngören vadeli hedefler için heterodoks aşamalı politikalar içeren karma tedbirlerden oluşmuştur. 125 Bu tedbirler, talebi düşürmek ve kontrol altına almak amacına yöneliktir. 126 İstikrar programlarındaki başarının en önemli etkenlerinden biri siyasi rejimler, diğeri de toplumsal uzlaşma ve programı uygulayacak kadroya duyulan güvendir. Demokratik sınırlar çerçevesinde gerçekleştirilen istikrarın maliyeti, 122 http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikra5.pdf 03/10/06. S. R. Karluk (2005), Cumhuriyetin İlanından Günümüze Türkiye Ekonomisi’nde Yapısal ve Sosyal Değişim, Beta Yayınları, İstanbul, s. 414. 124 İ. Parasız (1995), Kriz Ekonomisi, Birinci Baskı, Ezgi Yayınevi, Bursa, ss.174–186. 125 Ekonomik istikrar, genel olarak ortodoks ve heteredoks istikrar politikaları olmak üzere ikili bir tasnifle ele alınır. Ortodoks kavramı, enflasyonla mücadelenin tamamen iktisat-içi araçlarla yapılabildiği anlamına gelmektedir (Akat, 1992). Ortodoks istikrar politikaları daha çok hiperenflasyonla mücadele ve dış dengeyi sürekli iyileştirmede izlenmekte; temelde mali ve parasal disipline, değişen ölçülerde de devalüasyona dayanmaktadır (Parasız, 1995). Diğer taraftan heteredoks politikalar ise iktisadi araçların yanında idari önlemlerin de alınmasını ifade etmektedir (Akat, 1992). Heteredoks istikrar politikaları özellikle bekleyişleri nispeten istikrarlı ve riskli yapan sürekli-yüksek veya kronik enflasyonlu ekonomiler için uygundur. Çünkü bekleyişler, süregelen yüksek enflasyonla konsolide edilmiş olmaktadır (Parasız, 1995; Çağlar, 1997). 126 H. Şahin (2000), Age., ss.215-223. 123 83 demokratik olmayan yönetimler altında gerçekleştirilen istikrarın maliyetine göre daha düşük olduğu için, istikrarsızlığın ve ekonomik popülizmin sebeplerini demokraside aramak muhtemelen yanlış olacaktır. Türkiye de parlamenter demokrasiyi tercih eden ülkelerden biri olduğuna göre, çözüm önerilerinin bu çizgide geliştirilmesi kaçınılmazdır. 127 Genel olarak değerlendirildiğinde, kararlar kısa vadeli politika önlemlerinden yapısal reformlara kadar çok kapsamlı bir alanda düzenleme getirmiştir. Fakat iç ve dış baskılar sonucunda kısa sürede ve yapabilirlik çalışması olmadan alınan kararlar, daha çok hükümetin istek ve arzularını içeren bir niyet mektubu özelliği taşımıştır. 5 Nisan Kararları, dönemin başbakanı Tansu Çiller’in uygulamaya koymaya çalıştığı, fakat başarıya ulaştıramadığı halkçı niteliği ağır basan bir önlemler demetidir. 128 Ayrıca Türk Ekonomisinde gereksinim duyulan yapısal düzenleme tedbirlerine 5 Nisan İstikrar Programında yer verilmediği görülmektedir. 129 Bu aşamaya kadar 1990–1994 dönemi ekonomisinin reel kısmı incelenmiştir. Ekonominin ikinci kısmı olan parasal yanı da önem arz etmektedir. Bu bağlamda, 1990–1994 dönemi para politikaları ayrıntılı olarak incelenmiştir. 1990’lı yıların başlarında T.C. Merkez Bankası 1980’li yılların ikinci yarısında denediği parasal program uygulamalarını açık olarak ilan etmiş ve uygulamaya koymuştur. 1990 para programının iki önemli özelliğe sahiptir: Para programı mikro ekonomik koşullarda formüle edilmiştir. Hedef değişkenler Merkez Bankası bilançosundan seçilmiştir. Programın mikro ekonomik özelliğine rağmen Merkez Bankası otoriteleri bunu halka ilan etmiştir. 1990 yılında Merkez Bankası’nın parasal hedefleri tutturulmuştur Ancak, bunun dışında hiçbir alanda 127 http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikra5.pdf#search=%22%C4%B0stikrar%2 0programlar%C4%B1%2C%20ekonomik%20kriz%20ya%C5%9Fayan%20%C3%BClkelerde%2 0krizin%20atlat%C4%B1lmas%C4%B1%20ve%20ekonominin%20yeniden%22, 03/10/06. 128 E. Türkkan (1996), Ekonomi ve Demokrasi, Turhan Kitapevi, Ankara, ss 230–236. 129 O. Morgil (2001), “Türkiye’de Ekonomik Kriz ve İstikrar Programları”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, s.610. 84 bu programla uyumlu hükümet politikası olmadığından, istenilen sonuca ulaşılamamıştır Geçmişe endeksli gelir politikaları devam etmiştir. 130 Ülkede bu belirsizlik ortamı sürerken, böyle bir ortamda Merkez Bankası parasal program ilan etmek yerine, Türk lirası ve döviz piyasalarında istikrarı korumayı ve rezerv paradaki büyümeyi kontrol altına almayı amaç edinmiştir. 131 1992 yılı para politikasında ise, Merkez Bankası’nın orta vadeli hedefleri çerçevesinde yeni bir parasal program ilan edilmiştir. TCMB, bu dönemde piyasada oluşan fazla likiditeyi çekmek için açık piyasa işlemlerine başvurması TCMB’nın piyasa borçlarını hızla artırmış ve hedeflenen bilanço büyüklüklerinin üzerine çıkılmıştır. 132 1993 yılında da Merkez Bankası finansal piyasalarda istikrarın korunmasını ön planda tutmuştur. Kur ve faizlerin istikrarlı hareketini amaçlamıştır. Bu çerçevede, artan likiditenin kurlar üzerindeki baskısı, rezerv kaybına yol açmadan kontrol edilmeye çalışılmıştır. 1994 yılında Merkez Bankası para politikası da 5 Nisan öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönemde incelenebilir. Merkez Bankası yılın ilk üç ayında, kamu kredilerindeki büyümenin piyasalara olan etkisini azaltmak için, ağırlıklı olarak açık piyasa işlemleri yoluyla yaptığı borçlanmalarla para arzını kontrol altına almaya çalışırken, kurlarda görülen yüksek artışları döviz piyasasına yaptığı doğrudan satışlarla dengelemeye çalışmıştır. Yılın geri kalan bölümünde ise Merkez Bankası, 5 Nisan kararları çerçevesinde uygulanmaya konan önlemler ile mali piyasalarda istikrarın sağlanmasını ve eriyen döviz rezervlerinin arttırılması hedeflenmiştir 133 Sonuç olarak, bu dönemin politikaları arasındaki uyumu daha somut olarak görmek açısından aşağıda 1990–1994 dönemi bütçe dengesi ve parasal göstergelerin GSMH’ya oranın gösterildiği Tablo 3.23 ve Şekil 3.6’i incelemek gerekmektedir. 130 U. Gürses, “1990 Deneyimi ve Enflasyon”, Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com .tr/haber.php?haberno=68754, 12/03/2006. 131 M. Kesriyeli (1997), 1980’li Yıllardan Günümüze Para Politikası Gelişmeleri, Araştırma Genel Müdürlüğü, Yayın No:97\4, Ankara, www.tcmb.gov.tr/research/work/wpaper5, s.23. 132 O. Yıldırım, Türkiye’de Parasal Programlama ve Enflasyon Hedeflemesi, www.geocities. com/ceteris_tr/o_ yildrim7.doc, 19/09/2006. 133 M. Kesriyeli, Agm., ss.25-29. 85 Tablo 3. 24: 1990- 1994 Dönemi Bütçe Dengesi ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar 1990 1991 1992 1993 1994 Bütçe Dengesi (%) -11,955 -33,517 -47,434 -133,857 -152,180 Bütçe Dengesi/ GSMH -0,00003 -0,00005 -0,00004 -0,00006 -0,00003 M1 M1 / GSMH M2 M2 \ GSMH M2Y M2Y / GSMH 23.786,2 36.245,9 55.072,5 92.941,5 162.778,6 0,059 0,057 0,049 0,046 0,041 58.854,2 90.414,0 148.957,9 229.351,2 450.335,7 0,148 0,142 0,134 0,114 0,115 72.952,1 120.139,0 229.724,9 399.168,0 860.778,1 0,183 0,189 0,208 0,199 0,221 Kaynak: DPT, TCMB. 1990–1994 döneminde Bütçe Dengesi/GSMH oranları birbirine yakın ve yüksek oranlarda gerçekleşmiştir. Bütçe Açığı/GSMH oranı, 1990 yılında 0,00003, 1991 yılında artarak 0,00005, 1992 yılında 0,00004, 1993 tekrar artarak 0,00006 ve 1994 yılında 0,00003 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1990–1994 döneminde, kamu açıklarına bağlı olarak artan iç faiz oranı sıcak para girişini hızlandırarak TL’nin reel olarak değer kazanmasına yol açmıştır. Bu süreç ekonominin rekabet gücünün azalmasına sebep olmuştur. Bütçe Dengesi/GSMH oranın 1994 yılında azalma eğilimi göstermesinde en önemli etken 5 Nisan Kararları olmuştur. Yapısal ve konjoktürel niteliğe sahip olan 5 Nisan Kararları, kamu gelir ve gider arasındaki dengesizliği kapatmada etkin bir rol oynamıştır. Ancak bu etki uzun süreli olamamıştır. Bu dönemde M1/GSMH oranı, 1990–1994 dönemde azalma eğilimi sergilemiştir. 1990 yılında M1/GSMH oranı 0,059, 1991 yılında 0,057 ve bundan sonraki yıllarda azalarak 1992 yılında 0,049, 1993 yılında 0,046 ve 1994 yılında 0,041 düzeyinde gerçekleşmiştir. Azalma etkisi göstermesindeki en önemli etken, Merkez Bankası’nın bu dönem aralığında uyguladığı disiplinli para politikası programlarıdır. Ancak hükümetlerin Merkez Bankası’nın para programlarına uygun disiplinli bir maliye politikası uygulayamamaları, Merkez Bankası’nın hedeflerini tam olarak tutturamamasına sebep olmuştur. Ekonominin finansal derinliği ortaya koyan M2/GSMH oranı ise Şekil 4.6’da, görüldüğü üzere azalan eğilim sergilemiştir. M2/GSMH oranı azalarak 1990 yılında 0,148, 1991 yılı 0,142, 1992 yılı 0,134, 1993 yılı 0,114 ve 1994 yılında da 0,115 düzeyinde gerçekleşmiştir. 86 1990-1994 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH M2/GSMH M2Y/GSMH 0,25 0,2 0,15 0,183 0,148 0,208 0,189 0,142 0,221 0,199 0,134 0,115 0,1 0,05 0 -0,05 0,059 0,057 0,049 0,046 -0,00003 1990 -0,00005 1991 -0,00004 1992 -0,00006 0 1993 0,041 -0,00003 1994 YILLAR Bütçe Dengesi/ GSMH M1 / GSMH M2 /GSMH M2Y / GSMH Şekil 3. 6: 1990–1994 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler M2Y/GSMH (dolarizasyon), oranı, bu dönem aralığında Şekil 4.6’da, artan eğilim sergilemiştir. M2Y/GSMH oranı, 1990 yılı 0,183, 1991 yılı 0,189, 1992 yılı 0,208, 1993 yılı 0,199 ve 1994 yılında 0,221 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde para ikamesinin yükselmesinde, kamu açıklarının iç faiz oranlarını yükselterek TL’nin aşırı değerlenmesine sonucu devalüasyon olgusu etkili olmuştur. 3.7.1996–2000 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi Yedinci beş yıllık kalkınma Planı 1995–1999 yıllarını kapsayacak biçimde hazırlayıp 1 Ocak 1995’te yürürlüğe konulması gerekiyordu. Oysa ülke 1994 yılının ekonomi tarihinin en büyük krizini açmak için olağanüstü önlemler yürürlüğe koymuştu. Yaşanan kriz sonrasında dengeler yeniden kurulmadan önce ileriye yönelik hedef ve kararlar ortaya koymak mümkün olmayacağı düşünülmüş ve planın yürürlüğe girmesini bir yıl erteleyen yasal düzenleme yapılmıştır. Ardından da 1995 yılı Geçiş Programı hazırlanmış ve Bakanlar Kurulunun onayından sonra yürürlüğe konulmuştur. 87 1995 yılı Geçiş Programı yürürlüğe girdiği dönemde içte ve dışta 134 önemli gelişmeler yaşanmıştır. Dünya’da ekonomi alanında yaşanan olumlu gelişmeler karşısında Türkiye’de siyasi istikrarda yaşanan sorunlar temel ekonomik göstergelerin bozulması sonucunu doğurmuştur. 135 24 Aralık 1995’te erken genel seçimlerinden dolayı 1996 Mali Yılı Bütçe Kanun tasarısı görüşülüp kanunlaştırılamamıştır. Seçim öncesinde ekonomi yönetiminde disiplin kalmamış ve siyasal ağırlıklı kamu harcamaları hızlanmıştır. 24 Aralık 1995 erken genel seçimi sonucunda birinci Refah Partisi seçilmiştir. Hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Rize milletvekili Mesut Yılmaz'a verilmiştir. Yılmaz, ANAP-DYP ortaklığı ve DSP desteği ile azınlık koalisyon hükümeti kurmuştur. Refah Partisi, güven oylamasının Anayasanın 96. maddesine göre geçersiz olduğu gerekçesiyle Anayasa mahkemesine başvurmuş. Mahkeme 14 Mayıs 1996'da güven oylamasını, olağanüstü hali ve çekiç gücün süresinin uzatılmasına ilişkin TBMM kararını iptal etmiş, fakat yeni oylamaya gerek olmadığını bildirmişti. Refah Partisi, 27.05.1996'da Başbakan Mesut Yılmaz hakkında gensoru önergesi verdi. Yılmaz gensorunun görüşülmesini beklemeden 06.06.1996'da istifa etti. 136 Cumhurbaşkanı yeni hükümeti kurma görevini Refah Partisi Genel Başkanı 134 1995 yılı Geçiş Programının yürürlüğe girdiği dönemde Dünya Ticaretinde ve büyüme hızında 1994’te başlayan canlanmanın 1995’te de artarak devam edeceği ve ABD başta olmak üzere OECD ülkelerinde 1995 yılında ortalama %2,7 oranında bir büyüme olacağı tahmin edilmiştir. 1995 yılından itibaren Dünya Ekonomisini ilgilendiren iki önemli oluşuma tanık olmuştur. Birinci Avrupa Birliğine üye olan on beş ülke ile Gümrük Birliği antlaşması ile Türkiye ekonomisi bütünleşmiştir. Bu aşamadan sonra Türk özel sektörünün yarışta göstereceği başarı Türkiye’nin yarışta göstereceği başarının ölçütü olmuştur. İkinci oluşum ise, 15 Nisan 1994’te Marakeş’te 121 ülkenin imzaladığı Uruguay Round Nihai Senedi ile Dünya Ticaretinin serbestleştirilmesi ve Dünya Ticaret Örgütünün 1 Ocak 1995’ten itibaren faaliyete geçmesi kabul edildi. Bu örgüt GATT’ın sahip olduğu geniş yetkilere sahip olacak, ticari uyuşmazlıkların çözümüne katkıda bulunabilecektir (Tokgöz, s.268). 135 DYP ve SHP koalisyonu devam ederken, CHP ve SHP arasındaki “tek çatı altında birleşme” görüşmeleri 19 Şubat’ta birleşme kararı ile sonuçlanmıştır. Yeni yönetim CHP olarak DYP ile koalisyona devam kararı almıştır. 9 Eylül 1995’te CHP kurultayında Genel Başkanlığa Deniz Baykal seçilmiştir. Baykal Başbakan Tansu Çiller’e koalisyon hükümetinin devamı için yeni öneriler götürmüştür. Ancak Tansu Çiller bu önerileri kabul etmeyerek istifasını Cumhurbaşkanına sunmuştur. İş dünyasının baskısı ve yönlendirmesi doğrultusunda programları ve tabanları birbirine yakın olan iki parti DYP ve ANAP arasında yeni hükümet kurulması çalışmaları başladı. Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz ararsındaki “sen–ben kavgası” bu hükümetin kurulmasını engellemiştir. Tansu Çiller DSP ve MHP’nin desteğini alarak bir azınlık hükümeti kurdu, fakat 15 Ekim’de TBMM’den güvenoyu alamamıştır. Yeni DYP-CHP koalisyonu 52. Hükümet olarak 5 Kasım 1995’te göreve başlamıştır. Yeni hükümet 24 Aralık 1995 erken genel seçimlerinin yapılması kararı almış ve bu kararı TBMM onaylamıştır (Tokgöz, ss.268–269). 136 http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/o53.htm, 08/10/06. 88 Necmettin Erbakan’a vermiştir. 24 Aralık 1995 seçimleri sonrasında yeni hükümet kurma çalışmaları ülke ekonomisini tam belirsizlik içerisine sürüklemiştir. 28 Haziran 1996’da RP ile DYP Koalisyon Hükümeti Necmettin Erbakan’ın başkanlığında kurulmuştur. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının Temel Amaç ve Hedefleri Programda şu şekilde ifade edilmiştir: “Türkiye’yi 21’inci yüzyıla taşıyacak VII. Plan, küreselleşmenin avantajlarından en üst düzeyde yararlanarak çağı yakalamayı ve ülkemizin gelişmiş dünya ülkeleri arasında seçkin yerini almasını hedeflemektedir. Bu amaçla, özgür ve demokratik bir ortamın sağlanması amaçlanmıştır. Bireyin ön plana çıkarılmasına, sürdürülebilir hızlı bir büyümenin gerçekleştirilmesine, toplumun yaşam seviyesinin yükseltilmesi ve gelir dağılımının iyileştirilmesine, üretken istihdamın artırılmasına, sanayileşmenin hızlandırılmasına, teknolojide atılım yapılmasına, dünya refahından daha yüksek pay alabilmek için eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve toplumun tüm bireylerine yeteneklerine uygun eğitimin verilmesine, kültürel gelişmenin sağlanmasına, toplumun tümünün sosyal güvenlik ve temel sağlık hizmetlerine kavuşturulmasına ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılmasına, çevrenin korunmasına ve geliştirilmesine çalışılacaktır.” 137 1996–2000 dönemi sektörel ve GSMH’daki büyüme hızları aşağıdaki Tablo 3.24’de, incelendiğinde, bu dönemde GSMH’daki ortalama büyüme hızı 6,6 oranında gerçekleşmiştir. Ancak en yüksek artış 1997 yılında gerçekleşmiştir. Tarımda büyüme hızının en yüksek gerçekleştiği %8,4 oranıyla 1998 yılı, sanayi sektöründe %12,1 oranıyla 1995 yılı, hizmetler sektöründe %8,6 oranıyla 1998 yılıdır. Bu dönem aralığında enflasyon oranı %54,58-%93,63 oranında gerçekleşmiştir. Ekonomide 1999 yılında yaşanan daralmanın ardından 2000 yılında yeniden büyüme sürecine girilmiştir. Yılın ilk dokuz aylık döneminde GSMH, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,4 oranında artış göstermiştir. Ekonomide gerçekleşen büyüme bir önceki yıl meydana gelen daralmanın 137 Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996–2000) (1996), DPT, Ankara, ss.19–21, http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/vii/, 08/10/06. 89 yarattığı baz etkisinin yanı sıra iç talepte meydana gelen canlanmadan kaynaklanmıştır. Tablo 3. 25: 1996–2000 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE Yıllar ∗ 1995 ∗ 1996 1997 1998 1999 2000 Tarım 2,0 4,4 -2,3 8,4 -5,0 3,9 Büyüme Hızları (%) Sanayi Hizmetler 12,1 -6.6 7,1 6.3 10,4 7.6 2,0 8.6 -5,0 2.4 6,0 -4.5 TEFE GSMH 7,95 7,12 8,29 386 -6,08 6,13 93,63 80,40 85,70 84,60 64,99 54,58 1995 yılında geçiş programı hazırlanmıştır. VII. Ekonomik Plan dönemine dahil değildir. Fakat verilerin bütünlüğü açısından 1995 yılının verileri, 1996–2000 Plan dönemi içerisinde gösterilmiştir. Kaynak: DTP, 1950–2003 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri. Türkiye ekonomisi 1994 yılında karşı karşıya kaldığı şiddetli daralmanın ertesinde 1995 yılında kazandığı canlılığı 1996 ve 1997 yıllarında da sürdürmüş ve GSMH büyüme hızı, sabit fiyatlarla, bu üç yıl boyunca sırasıyla yüzde 7,95, yüzde 7,12 ve yüzde 7,29 oranında gerçekleşmiştir. Söz konusu yüksek büyüme hızları, genel olarak siyasi alanda belirsizlik ve istikrar eksikliğinin bulunduğu dönemlerde gerçekleşmiş oldukları dikkate alındığında, daha da önem kazanmaktadırlar. Zira Eylül 1995’te alınan erken seçim kararının ardından yılsonunda yapılan seçimin sonuçlarının ortaya koyduğu belirsizlik, etkilerini Nisan 1996 ayında kurulan azınlık koalisyonu döneminde de sürdürmüştür. Temmuz 1996’da kurulan ikinci koalisyon hükümetinin sürekliliği konusunda kamuoyunda bir genel kanının giderek pekişmeye başlamasıyla siyasi ve ekonomik ortam 1997 yılı başlarına kadar süren göreli bir kararlılık dönemi geçirmiştir. 1997 yılı başında tanık olunan siyasi gelişmeler, ekonomik meseleleri ikinci plana itmiştir. İki koalisyon hükümetinin görevde bulunduğu 1997 yılında gerek ilk hükümet gerekse dışardan destekli ikinci azınlık hükümeti, niyetleri, yapıları ve arkalarındaki destek itibariyle ekonomik alanda ihtiyaç duyulan istikrar programlarını yürürlüğe koyma gücünü gösterememişler ve ülkenin ekonomik sorunları giderek ağırlaşan seyrini sürdürmüştür. 138 1998 yılının ikinci 138 U. Büyükbalkan (2000), Türkiye’de Ekonomik Durum, http://www.turmob.org.tr/ turmob/basin/23-10(3).htm, 07/10/06. 90 üç aylık döneminde ekonomide başlayan daralma süreci, dünyada yaşanan ekonomik durgunlukla çakışarak 1999 yılında derinleşmiştir. 139 1998 yılının Ağustos ayında yaşanan Rusya Krizi’yle birlikte Türkiye ekonomisinden sermaye çıkışı gözlenmiştir. Bunun sonucunda Hazine ihale faizleri ve dolayısıyla faizler genel düzeyi önemli oranda yükselmiştir. Daralan ekonomide, azalan fonların da büyük bölümünün kamu tarafından kullanılması, özellikle yatırımlar üzerinde dışlama etkisi yaratmıştır. Gerileyen yurtiçi tüketim talebi ve yurtdışı talep, sanayi üretiminde gerilemeye yol açmıştır. Ayrıca olumsuz hava koşulları ve özellikle fındık ve zeytin üretiminde düşük ürün yılı olması nedeniyle tarım üretimi daralmıştır. Ekonominin iç dinamiklerinin yanı sıra, 1999 yılı Ağustos ve Kasım aylarında meydana gelen depremler, daralma sürecinin uzamasına neden olmuştur. Tüm bu etkiler sonucunda 1999 yılının ilk dokuz aylık döneminde Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH) geçen yılın aynı dönemine göre reel olarak yüzde 6,1 küçülmüştür. 140 Bunun sonucunda siyasal ve ekonomik istikrar olumsuz yönde etkilenmiştir. Siyasal istikrarsızlık 1999 Mali Yılı Bütçe görüşmelerini sahipsiz bırakmıştır. Türkiye’nin mali tarihinde ikinci kez altı aylık “geçici bütçe” hazırlanması ve uygulanması zorunluluğunu doğurmuştur. 1995–2000 yılları arasındaki bütçe açığı, iç borç, dış borç ve bunların GSMH’ya oranları aşağıdaki Tablo 3.25’da gösterilmiştir. 1995 yılında bütçe açığı 316.623 Milyar TL ve sonrasında da bütçe açıkları artarak devam etmiş ve 2000 yılında 13.715.888 Milyar TL’ye ulaşmıştır. İç borcun GSMH’ya oranı 1995 yılında 17,33 iken, bu oran 2000 yılına gelindiğinde 28,91 düzeyine ulaşmıştır. Dış borcun GSMH’ ya oranı ise 1995 yılında 50,26 iken 2000 yılına gelindiğinde bu oran 55,28 seviyesine yükselmiştir. 139 TCMB, 1998 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/98turkce/yraporxyeni.html, 09/10/06. 140 TCMB;1999 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/rapor99_2.html, 09/10/06. 91 Tablo 3. 26: 1996–2000 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH 1995 1996 1997 1998 1999 2000 -316.623 -1.238.128 -2.241.376 -3.985.127 -9.284.629 -13.715.888 -4.03 -8.27 -7.62 -6.96 -11.55 -10.20 İç Borç Stoku (Milyar TL) 1.361.026 3.149.004 6.283.446 11.602.906 22.020.166 36.420.620 İç Borç / GSMH 17,33 21,02 21,22 21,70 29,28 28,91 Dış Borç Stoku (Milyar $) 73.278 79.194 84.182 96.429 102.992 118.702 Dış Borç / GSMH 50,26 42,67 43,24 43,87 47,26 55,28 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. 1996–2000 dönemi Dış Ticaret Göstergeleri aşağıdaki Tablo 3.26’da gösterilmiştir. Tablo 3. 27: 1996–2000 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar İhracat İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH 1995 1996 1997 1998 1999 2000 21.636 23.225 26.261 26.973 26.588 27.775 19.5 7.3 13.1 2.7 -1.4 4.5 35.709 43.627 48.559 45.921 40.671 54.503 53.3 22.2 11.3 -5.4 -11.4 34.0 60,6 53.2 54.1 58,7 65.4 51.0 -14.073 -20.402 -22.298 -18.948 -14.113 -26.728 12,6 12,6 13,5 13.1 14.2 13.8 20,8 23,6 25,0 22,3 21,7 27,1 Cari Açık / GSMH -1,36 -1,32 -1,36 0,97 -0,73 -4,83 Kaynak: DTM. 1995 yılında, ihracat %19,4 oranında artarak 21,6 milyar dolara yükselirken, ithalat %50’lik bir büyüme ile 35,7 milyar dolara ulaşmıştır. Dış ticaret açığı 14.073 milyar dolar olmuştur. 1996–1998 döneminde dış ticaret bilanço açığı ortalama 20 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 1995–1997 döneminde toplam mal ve hizmet dengesi yılda ortalama 7 milyar dolar açıkla kapanmıştır. Bu gelişmeler 5 Nisan 1994 İstikrar Programının dış açıkları kapatma amacına ulaşmadığı, sadece 1994 yılında, olağandışı kontrol ve engellemeler nedeniyle dış açığın küçülebileceğini göstermiştir. 141 1999 yılında ise ihracatta önemli düşüş yaşanmıştır. İhracatta meydana gelen düşüşte 1998 yılında Rusya Kriziyle birlikte Türkiye’de önemli bir sermaye çıkışı yaşanmıştır. Türkiye’de yaşanan iç talep daralmaları da sanayi üretiminde azalmalara yol açmıştır. Bu çerçevede içte ve dışta yaşanan talep daralmaları ihracatta ve ithalatta düşüşe yol açmıştır. Ancak 141 H. Şahin, Age., s.231. 92 ithalatta gerçekleşen düşüş, ihracattaki düşüşten daha yüksek gerçekleşmiştir. Dış ticaret açığı ise 14.113 milyar dolar olmuştur. Türkiye 1999 yılının sonuna doğru ekonomik açıdan oldukça karamsar bir tablo çizmekteydi. Ekonomide küçülme yaşanmış ve ekonomik büyüme %-6,1 olmuş, enflasyon %65 olmuş, bütçe açıkları büyümüş ve 9.284.629 milyar TL’ye ulaşmış, iç borç ve dış borç stokunun GSMH’ya oranı artmıştır. Faiz giderlerinin bütçe içerisindeki payı hızla artmıştır. 1990 yılında faiz ödemeleri için toplanan her 100 TL’lik vergi gelirinin 32 TL’si, 1999 yılında da 72 TL’ye yükselmiştir. 1999 yılı Nisan ayında yapılan erken genel seçim sonrasında, TemmuzAralık 6 aylık döneminde daha önce IMF ile üzerinde antlaşmaya varılan “yakın izleme antlaşması” uygulanmasını başlatmış ve alınan sonuçlara dayanarak, 1999 yılının Aralık ayında, IMF ile üç yıllık (2000–2002) orta-vadeli 18. stand by antlaşması imzalanmıştır. Ancak bu antlaşma 2001 yılı sonunda iki yılını doldurduktan sonra kesilmiş ve 2002 yılı başından itibaren üç yıllık bir dönem (2002–2004) için yeni bir stand-by antlaşması yapılmıştır. Böylece 2000 yılı Ocak ayında başlayan ve yıllık stand-by antlaşması, beş yıllık bir stand-by antlaşması haline gelmiştir. 142 9 Aralık 1999 ve 3 Mayıs 2001 tarihinde IMF’ye verilen niyet mektubu kapsamında şu konulara yer verilmiştir. 143 • 2002 yılına kadar enflasyonu tek haneli rakamlara indirme, sürdürülebilir bir kamu maliye pozisyonu sağlamak, ekonomideki kronik yapısal etkinsizlikleri önlemek ve sürdürülebilir kalkınma düzeyini yüksek tutmak, • Kamu sektörünün faiz dışı fazlasının mümkün olduğunca fazla tutulması ve böylece enflasyonun arkasındaki temel unsurlardan biri olan kamu açıklarının 142 ve kamu borç stokunun azaltılması amaçlanmıştır. D. Uysal, Age., s.93. IMF-Niyet Mektubu, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, 9 Aralık 1999, Ankara, www.hazine.gov.tr. 20/07/2006 ve H. Seyidoğlu (2003), “Uluslar arası Mali Krizler, IMF Politikaları, Az Gelişmiş Ülkelerde, Türkiye ve Dönüşüm Ekonomileri”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 4 (2), s.143. 143 93 Özelleştirmenin hızlandırılarak GSMH’nın %3,5’i düzeyinde gelir elde edilmesi hedeflenmiştir. Telekom ve enerji sektöründe elde edilecek özelleştirme gelirlerinin tamamının bütçeye aktarılması hedeflenmiştir. • Faiz dışı fazla verilmesi doğrultusunda, KİT’lerinin devlet bütçesine yük olan ve piyasayı olumsuz yönde etkileyen bir konumdan çıkartılarak gelir sağlayan ve serbest rekabet şartlarına uyumlu bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. • Sosyal Güvenlik kuruluşlarında emeklilik yaşının, prim ödeme gün sayısının, prime esas kazanç tavan ve tabanının düşürülmesi, emekli aylıklarının TÜFE’ye endekslenmesi hedeflenmiştir. • Tarımsal destekleme kapsamındaki ürünlerin alım miktarlarının azaltılması ve alım fiyatlarının hedeflenen enflasyon ve dünya fiyatları göz önünde bulundurularak tespit edilmesi suretiyle tarımsal desteklemenin KİT finansman üzerindeki yükünün hafifletilmesi ve mevcut tarımsal destekleme sisteminin değiştirilerek orta vadeden doğrudan gelir desteği sistemine geçişmesi amaçlanmıştır. Böylece tarımsal desteklemenin kademeli olarak azaltılıp bütçe üzerindeki yükünün azaltılması ve tarımsal rekabetin geliştirilmesi hedeflenmiştir. • Para kurulu kapsamında sabit kur sistemi uygulanması öngörülmüş, TL; 1 dolar ve 0,77 euro’dan oluşan bir para sepetine bağlanmış ve döviz kurunun bu sepette alacağı değer yıllık enflasyon oranının %20’si ile sınırlandırılmıştır. Üzerinde antlaşamaya varılan bu program klasik bir IMF istikrar programı idi. Bu programda da kamu harcamalarının kısılması, vergilerin arttırılması, özelleştirme ve yapısal reformlara hız verilmesi amaçlanmıştır. Türkiye’de 1999 Aralık ayında uygulanan IMF orijinli stand-by anlaşmasında gözlenen çelişkili durumları ise şu şekilde ifade etmek mümkündür. 144 144 Ö. S. Emsen (2004), “Türkiye’de 1994–2001 Döneminde Uygulanan İstikrar Politikaları”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 5. 94 • Nominal çapa uygulamasına ülkenin sevk edilmesi ve 3 yıl boyunca piyasa güçlerini de devreden çıkartan devalüasyonsuz aşırı değerlenmeyi sağlayacak bir kur politikası uygulamasının hedeflenmesi, adeta ithalatın uyarılacağı yapıya meydan verme anlamına gelmiştir. Ayrıca gelir dağılımının bozuk olduğu ve daha çok lüks ithalattın artacağının ihmal edilmesi ve önlem alınmaması, teorik düzeyde bilinenden bir sapma olarak algılanabilir. • Nominal çapa başlangıç itibariyle değerlenmiş bir kur yapısıyla yanlış uygulanmasına karşılık, 14,5 ay süren bir uygulamadan vazgeçilmesi, enflasyonun beklentilere dayalı olduğu Türkiye’de, bekleyişlerin kırılmaya başlandığı ve bu noktada başarının sağlandığı bir durum söz konusu iken, Merkez Bankasının pasif politikalar uygulaması sonucu, önce Kasım 2000 ve daha sonra Şubat 2001 krizinde tepkisiz-pasifize olma, mevcut çabaların boşa gitmesine yol açmış ve ülkeye zaman kaybettirmiştir. • Yabancı sermaye girişini teşvik için yasaklamalar kaldırılırken, spekülatif fon-sıcak para-akışlarının yıkıcı etkisi ihmal edilmiştir. Kur düşük (%20 değer kaybı), buna karşılık yüksek faiz (%40–50’lerde faiz; revize edilmiş %55 enflasyon hedefi) şüphesiz spekülatif sermayenin ülkeye girmesine yol açmıştır. • Diğer taraftan, fon girişi ulusal para arzını, dolayısıyla talebi uyarır. Oysa enflasyonla mücadelede spekülatif sermayeye yol açacak mali ve parasal düzenlemelerden kaçınılması, ekonomideki istikrar olgusunu koruyan unsurlardandır. Dünya kriz deneyimleri göz önünde bulundurulması gerekirken, böylesi bir önlem alınmamış, ne şekilde olursa olsun yabancı sermayenin girişi arzulanmıştır. Diğer taraftan, çoğu ülkeyle karşılaştırıldığında, ucuz girdi konumundaki emek faktörü dikkate alınırsa, sermayenin marjinal verimliliği için uygun ortam mevcuttur. Sorun, yetersiz sermayeye bağlı işgücü verimliliğinin düşüklüğüdür. Bu nedenle yapısal-yasal düzenlemelerle doğrudan yabancı sermayeye uygun iklim yaratılmamasıdır. Dolayısıyla ekonomide sermaye-emek bileşenine uygun ortam sağlanamamıştır. 95 • Devletin şeffaf olmasına ve politize olmamasına yönelik bir kamusal düzenlemeye gidilememiştir; böylece kırılgan ve zayıf yapıdaki bankacılık sektörü için reorganizasyonun yapılmamış olması, ülke kaynaklarının yanlış kullanımına yol açmıştır. • Geçmiş deneyimler gösterir ki, ekonomik politikaların başarısında siyasal destek oldukça önemlidir. Mevcut hükümetin bu anlamda desteği şeklen vermesine karşılık, sorumluluğu ekonomi bürokratlarına yüklemiş olması ve özellikle kurumsal düzenlemeler konusunda yeterli düzenlemeler yapmamış olması, uygulanan istikrar politikasının neticede başarısız olacağına dair beklentileri kuvvetlendirmiştir. Hedeflenen ve gerçekleşenler arasındaki farklılıklar yeni bir ekonomik programının uygulanmasını sonucunu doğurmuş ve 2000 yılı başından itibaren IMF destekli “Enflasyonla Mücadele ve Ekonomik İstikrar Programı” yürürlüğe konulmuştur. 2000 yılı enflasyonla mücadele programı, 1999 yılı niyet mektubunda da ortaya konulduğu gibi 2002 yılı sonuna kadar uzanan bir zaman dilimine yayılmaktadır. Bu zaman zarfında parasal büyüklükler döviz kurunun günlük değer kaybı ve mali dengelere yönelik spesifik hedefler ortaya konmuştur Bu hedeflerin tamamı belli bir takvim kapsamında önceden ilan edilerek, programın uygulanması boyunca IMF uzmanlarını Türkiye’ye yaptığı ziyaretler çerçevesinde performans kriterleri vasıtasıyla gözetim altında tutulacaktır. 145 Bu hedeflerin tamamı program kapsamında şu konulara yer verilmiştir. Ekonomide büyümeyi sağlamak, kapsamlı yapısal reformların hayata geçirilmesini sağlamak, enflasyonist bekleyişleri hızla aşağı çekmek için döviz kurlarını hedeflenen enflasyona göre belirleyerek önceden açılamak, kamu açıklarını azaltmak, uzun yıllardır açık veren sosyal güvenlik sistemini yenden düzenlemek, mali sektör reformu sonucunda kurulan “Bankacılık Düzenleme 145 E. Yeldan (2001), “Türkiye’de IMF Destekli Enflasyonla Mücadele Programı, Bir İstikrar ve Düzen Programı mı Yoksa Fakirleşme ve Mali Kaos Reçetesi mi?”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, s.572. 96 Kurulu” ile bankacılık sektörünün düzenlenmesi, gözetimi ve denetimi işlevlerini tek bir otorite altında toplamak hedeflenmiştir. 146 İmzalanan Stand-by antlaşması ile 2000 yılında ekonominin büyüme sürecine girmesi ve başta ham petrol olmak üzere enerji fiyatlarındaki yükselme 2000 yılında ithalatın hızlanmasına neden olmuştur. İthalat geçen yıla göre yüzde 32,7 oranında artarak 54 milyar ABD doları seviyesine ulaşmıştır. İthalattaki bu şekildeki hızlı artış, ekonomi üzerinde dışarıdan gelen enflasyon etkisini artırmıştır. Özellikle petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki yükselişler ve bu maddelerin ithalat fiyat elastikiyetlerinin Türkiye için düşük oluşu, içerideki enflasyona etki etmiştir. 147 Ancak, bu dönemde ihracat zayıf bir performans göstermiş; geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2,8 oranında artarak 27,3 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Bunun en önemli nedenleri tarım sektöründe gözlenen düşük performanstan dolayı tarım ürünleri ihracatının gerilemesi, euro/dolar paritesinin euro aleyhine gelişmesi ve kurlarda görülen reel değerlenmedir. Programın başlangıç aşamasında kur sepeti değerinin hedeflenen enflasyona göre önceden ilan edilmesi ve fiyat artışlarındaki yavaşlamanın zaman alması, TL’nin reel değerlenmesi sonucunu doğurmuştur. Türk Lirasının reel olarak değer kazanması ve faiz haddelerinin hızla düşmesi, mal ve hizmet ithalatını önemli ölçüde artırmıştır. Bu gelişmeler sonucunda ortaya çıkan devalüasyon beklentisi kısa vadeli yabancı sermayenin ülkeden çıkmasına yol açmıştır. Döviz çıkışı para arzının hızla azalmasına ve ekonomide likidite darboğazının ortaya çıkmasına neden olmuştur. İstikrar programı çerçevesinde uygulanan para politikası, yani net iç varlıkların 1,2 katrilyon lira seviyesinde sabit tutulması, Merkez Bankası’nın ekonomideki likidite darboğazını giderecek tedbirleri almasına imkan vermemiştir. Ekonomide giderek daralan likidite miktarı nedeniyle Kasım ayında faiz haddeleri aşırı bir şekilde yükselmiş ve bankalara kredi borcu olan firma ve tüketiciler faiz şoku yaşamıştır. 148 146 D. Uysal, Age., s.96. A. Gökçen (2001), “İstikrar Tedbirleri ve Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, s.591. 148 O. Morgil, Age., s.613. 147 97 Dış ticaret açığı, 2000 yılında yüzde 89,1 oranında artarak 26,7 milyar dolara yükselmiştir. Turizm ve bavul ticareti gelirlerindeki artışa rağmen dış ticaret açığındaki bu yükseliş, cari işlemler açığının yıl içinde giderek artmasına ve yılın tamamında 9,8 milyar ABD doları düzeyine ulaşmasına neden olmuştur. 149 Cari işlemler açığının finansmanında, Ocak-Temmuz döneminde Hazine'nin tahvil ihracı nedeniyle portföy yatırımları öncelikli pay alırken, Ağustos ayında sermaye girişleri genellikle kısa vadeli olmuş ve Eylül ayında ilk kez sermaye çıkışı yaşanmıştır. Devalüasyon beklentisi içindeki bankalar açık pozisyonlarını kapatmak telaşıyla döviz taleplerini artırmışlar ve piyasada likidite sıkıntısı başlamıştır. Merkez Bankası artan likidite ihtiyacını karşılamak için, IMF programı çerçevesinde belirlenen döviz rezervlerini minimum seviyede tutmak ve parasal tabanı net dış varlılardaki artışlar oranında yükseltmek hedefleri uyarınca piyasaya likidite vermemiştir. Döviz talebindeki artış, faiz oranları arttırılarak frenlenmek istenmiştir. Faizlerin aşırı derecede yükselmesi sonucunda devlet iç borçlanma senetlerini elinde bulunduran Demirbank’a el konulmuş ve TMSF’ye devredilmiştir. Diğer bankalara el konulacağı beklentisi paniğe yol açmış ve bankalar arası piyasalarda ortalama gecelik faiz %110,8’e çıkmış ve en yüksek değer olarak %210’a ulaşmıştır. Kasım ayında krizin etkisiyle sermaye çıkışı gerçekleşmiş ve portföy yatırımları 4,8 milyar dolar azalmıştır. Bu gelişmenin etkisiyle 2000 yılında rezervler 2,9 milyar ABD doları gerilemiştir. 150 2000 yılı programının başarısız olmasını şu şekilde ifade etmek mümkündür: 151 149 2000 yılında cari işlemler açığının beklenmedik ölçülerde büyümesi, Kasım 2000 krizi ile birlikte 2000 programının kredibilitesini büyük ölçüde sarsmıştır. Uzun dönemli denge analizlerine göre, cari açık/milli gelir oranının yüzde 4 dolaylarına ulaşması ile ekonominin tehlike bölgesine girdiği yolundaki değerlendirmeler anlamlıdır (Uygar, 2001: 17). Cari açığın büyümesinin geleneksel bir açıklaması döviz kuruna dayalı programın uygulanmasında nominal kur değişimin enflasyonun altında kalması, diğer bir değişle reel kurun değerlenmesi sonucunda dış ticaret konu malların göreli fiyatının düşmesi ve dış ticaret açığının büyümesidir. 2000 yılında reel kurda değerleme ile eş zamanlı bir biçimde TEFE enflasyonun (%33), dış ticarete konu olmayan malları da kapsayan TUFE enflasyonunun (%39) altında olması, bu argümanlara destek veriyor (Celasun, 2002:21) 150 TCMB; 2000 Yıllık Rapor http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/00turkce/bolum_II2000.pdf, 10/10/06. 151 B. Güloğlu (2001), “İstikrar Programından İstikrasızlığa, Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:4I, s.526. 98 • Döviz çapasına dayalı kur rejiminin spekülatif ataklara karşı sürdürülmesi oldukça zordur. Faiz oranlarını devamlı yükselterek döviz talebini bastırma politikaları finansal sisteme çok büyük zarar vermiştir. • Döviz kuru çapası, ulusal para için istikrar unsuru olarak görülmeye başlandığında, döviz cinsinden borçlanmayı ve yüksek oranlarda döviz kuru riski almaya teşvik etmektedir. Döviz kuru çıpaya bağlanınca, yatırımcılar konvertibilite garantisinin uluslararası rezervlerle sınırlı olduğunu ve ülkenin dışarıdan borçlanabildiği müddetçe kur politikasını sürdürebileceğini bilmektedir. Bu durumda, döviz kuru rejiminin sürdürülebilirliğine olan güven azalmaya başlayınca, ülkeye kısa vadeli spekülatif amaçlı sermaye girişi hızlanmaktadır. Merkez Bankası’nın sterilizasyona gitmemesi durumunda ülkeye giren yabancı sermaye, tüketim ve ithalatta büyük artışlara neden olarak ödemeler dengesini olumsuz etkileyebilmektedir. • 2000 yılı programının en önemli eksiklerin birisi de TL’nin aşrı değer kazanmasını önleyebilecek tedbirlerin olmamasıdır. Ulusal para, reel anlamda aşırı değerlendiğinde, ülkenin rekabet gücü zayıflamakta ve cari işlemler açığı tehlikeli boyutlara ulaşabilmektedir. Bunun sonucunda döviz rezervleri üzerindeki baskı artmakta ve piyasalarda devalüasyon beklentisi hakim olmaktadır. Böyle bir durumda, uygulanmakta olan istikrar programının devam etmek mümkün olmamaktadır. 1995–2000 döneminin maliye politikaları incelemelerinden sonra dönemin para politikası aşağıdaki şekilde özetlenmiştir. 1995 yılının ilk on ayında izlenen para politikası 1994 yılının ikinci yarısında uygulana politikaların bir devamı niteliğindedir. 1995 yılı sonunda erken genel seçim yaşanması, gümrük birliğine girilmesi, yıl içerisinde yaşanan hükümet değişiklikleri ve IMF ile yapılan stand-by antlaşmasının sona erdirilmesi gibi nedenler ekonomideki belirsizlikleri arttırmıştır. Bu nedenle, 1996 yılında izlenen para politikasının temelini finansal piyasalarda istikrarın sağlanması ve korunmasına yönelik uygulamalar oluşturmuştur. Merkez Bankası para programı, rezerv paranın kontrol edilmesi ve döviz kurlarındaki hareketlerin gözetimini 99 hedeflemektedir. 152 1997 yılı para politikası uygulaması, 1996 yılında olduğu gibi, temelde finansal piyasalarda istikrarın sağlanmasını hedef almıştır. 1997 yılı para programının başarısız olmuştur. Bundaki en önemli etken, Nisan 1994 yılında yaşanan ekonomik krizin etkilerinin hala devam ediyor olmasıdır. Bu kriz sonrası ülke ekonomisinde dengeler tamamen bozulmuş, ekonomi istikrarsızlığa sürüklenmiştir. Bu durumda para programı çalışmaları da olumsuz yönde etkilenmiştir. 153 Merkez Bankası, 1998 yılında para politikası ile enflasyonla mücadele ve istikrarlı büyüme hedeflerinin gerçekleşmesine çalışmıştır. Ancak, ekonomik konjonktürün iç ve dış nedenlerle yılın ilk ve ikinci yarısında farklılıklar göstermiş olması, hedef ve önceliklerin değişmesine yol açmıştır. Yılın ilk altı ayında açıklanan para programı ile rezerv para büyüklüğü hedeflenmiştir. Bu doğrultuda enflasyonla mücadeleye çalışılmış ve parasal büyüklüklerin artış hızı kontrol altına alınmıştır. Yılın ikinci altı ayında açıklanan para programı hedeflerinde değişikliğe gidilerek, net iç varlıklar hedef büyüklük olarak seçilmiştir. Öngörülen net iç varlık hedefi ise yılsonuna doğru yeniden revize edilmiştir. Bu uygulama değişikliği, Rusya krizinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini giderici istikrar politikalarını ön plana çıkarmıştır. Yılın her iki yarısında da seçilen hedef değişkenler belirlenen üst limitlerin altında kalmıştır. 154 Merkez Bankası 1999 yılında uyguladığı para politikasını, 1998 yılında olduğu gibi enflasyonun kontrol altında tutulmasına katkıda bulunma ve mali piyasalarda istikrarı sağlama hedefleri doğrultusunda belirlemiştir. 155 2000 yılı para politikası, Stand-by antlaşması çerçevesinde belirlenmiştir. 2000 yılı Merkez Bankasının temel para ve kur politikası araçları ise döviz piyasası, açık piyasa işlemleri ve bankalar arası para piyasası işlemleri ile zorunlu karşılık ve disponibilite oranı olarak belirlenmiştir. 152 M. Kesriyeli, Agm., ss.25-29. TCMB, 1997 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/97turkce/yraporxyeni.html, 09/10/06. 154 TCMB, 1998 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/98turkce/yraporxyeni.html, 09/10/06. 155 TCMB, 1999 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/99turkce/yraporxyeni.html, 10/10/2006. 153 100 Buraya kadar ki anlatımlarda 1995–2000 döneminde uygulanmış olan maliye ve para politikaları hakkında bilgi verilmiştir. Bundan sonraki aşamada aşağıdaki Tablo 3.27 ve Şekil 3.7 yardımıyla bu dönemdeki para ve maliye politikaların birlikte hareketi ortaya konulmuştur. Tablo 3. 28: 1995- 2000 Dönemi Bütçe Açığı ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) 1995 1996 1997 1998 1999 2000 Bütçe Açığı (%) -316,623 -1.238,128 -2.241,376 -3.985,127 -9.284,629 -13.715,888 Bütçe Açığı / GSMH -0,00004 -0,00008 -0,00007 -0,00007 -0,00011 -0,00010 M1 M1 / GSMH 0,039 0,035 0,036 0,035 0,040 0,046 309.044,7 536.437,8 1.086.169,3 1.890.002,3 3.199.509,7 5.833.605,7 M2 957.984,1 1.894.326,1 3.925.730,6 7.874.247,1 15.886.455,1 24.953.488,4 M2 / GSMH 0,121 0,126 0,133 0,147 0,202 0,198 M2Y M2Y / GSMH 0,215 0,232 0,249 0,275 0,359 0,379 1.691.356,7 3.484.433,8 7.326.165,1 14.723.228,8 28.111.098,8 47.612.528,8 Kaynak: DPT, TCMB. 1996-2000 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH M2/GSMH M2Y/GSMH Yıllar 0,4 0,35 0,3 0,25 0,2 0,15 0,1 0,05 0 -0,05 0,379 0,359 0,215 0,121 0,232 0,249 0,126 0,133 0,275 0,202 0,198 0,147 0,046 0,04 0,039 0,036 0,035 0,035 -0,00004 -0,00008 -0,00007 -0,00007 -0,00011 -0,0001 1995 1996 1997 1998 1999 2000 YILLAR Bütçe Açığı / GSMH M1 / GSMH M2 /GSMH M2Y / GSMH Şekil 3. 7: 1995–2000 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler Bütçe Açığı/GSMH oranı, 1995–2000 döneminde artan eğilim göstermiştir. Bütçe Açığı/GSMH oranı, 1995 yılı 0,00004, 1996 yılı 0,00008, 1997 yılı 0,00007, 1998 yılı0,00007, 1999 yılı 0,000011 ve 2000 yılında 0,000010 düzeyinde gerçekleşmiştir. 1999 yılında bu oranın diğer yıllara göre daha yüksek olmasındaki sebep, siyasal istikrarsızlığın, 1999 Mali Yılı Bütçe görüşmelerini 101 sahipsiz bırakmış olmasıdır. Mali disiplinden yoksun bütçe uygulamaları ekonominin daha kırılgan olmasına neden olmuştur. Dar anlamda para arzını ifade eden M1/GSMH oranı Şekil 3.7’de, görüldüğü üzere yıllar arasında büyük farklılıklar sergilemeyen bir seyir izlemiştir. M1/GSMH oranı, 1995 yılı 0,039, 1996 yılı 0,035, 1997 yılı 0,036, 1998 yılı 0,035, 1999 yılı 0,040 ve 2000 yılında 0,046 düzeyinde gerçekleştirilmiştir. M2/GSMH oranı, ekonominin finansal derinliği hakkında bilgi veren bir değişkendir. M2/GSMH değerleri, 1995 yılı 0,121, 1996 yılı 0,126, 1997 yılı 0,133, 1998 yılı 0,147, 1999 yılı 0,202 ve 2000 yılında ise 0, 198 düzeyinde gerçekleşmiştir. M2Y/GSMH değişkeni para ikamesi miktarı hakkında bilgi veren bir orandır. M2Y/GSMH oranı Şekil 3.7’de, görüldüğü gibi, artan eğilim sergilemiştir. 1999 yılından sonra ekonomi gerileme dönemine girmiş ve 2000 Kasım kriziyle para ikamesi miktarı artmıştır. M2Y/GSMH oranı, 1995 yılı 0,215, 1996 yılı 0,232, 1997 yılı 0,249, 1998 yılı 0,275, 1999 yılı 0,359 ve 2000 yılında ise 0,359 düzeyine ulaşmıştır. Bütçenin Parasallaştırması ile ilgili analizler göstermektedir ki, ekonominin gelişmesine ve büyümesine bağlı olarak, emisyon hacimlerinde gerekli genişlemenin de sağlanması gereklidir. 1985’ten bu yana, başta enflasyon olmak üzere birçok nedene bağlı olarak ekonomik büyümeye paralel bir biçimde çeşitli para göstergelerin GSMH içerisindeki payları düşmüştür. Nitekim Türk Lirası likiditesine kaynaklık eden ve iktisatçıların “rezerv para” olarak adlandırdıkları büyüklüğün GSMH içerindeki payı devamlı olarak düşmüştür. Aynı şekilde M1, M2, M2Y gibi parasal büyüklüklerinde benzer eğilimler görülmüştür. Bunun anlamı ise; 1985’ten bu yana ekonomide fiilen büyüme var, ancak üretim artışlarını karşılayacak nispette emisyon hacminde, Türk Lirası miktarında buna uygun gelişmeler sağlanamamıştır. Kur politikasında başarılı olunmasındaki sebeplerden biri de budur, çünkü Türk parası miktarında çok büyük darlıklar meydana getirmiştir. TL’nin değerinin bu şekilde yükseltilmesi, dövize olan 102 talebin düşürülmesiyle döviz fiyatlarının baskı altına alınması ile kur hedeflerindeki gerçekleşmelerde başarılı olunmuştur. Ancak 2000 yılı uygulamaları sonucunda döviz kuru hedefinde başarı sağlanmakla birlikte, enflasyon hedeflerinde oldukça büyük sapmalar meydana gelmiştir. Enflasyon oranlarının hedeflere göre oldukça yüksek gerçekleşmesi karşısında, Merkez Bankası’nın ekonomideki bu gelişmeye uygun emisyon miktarlarını ayarlayamaması TL’nin aşırı değerlenmesine yol açmıştır. Ayrıca istikrar programı uygulamasıyla bütçe daralmaya başlamış, fakat enflasyondaki düşüş daha yavaş olduğu için TL’nin aşırı değerlenmesinde etki eden diğer bir faktör olmuştur. Şayet ekonomideki gelişmelere uygun olarak Merkez Bankası’nın iç varlıkları da geliştirilmiş ve buna uygun bir fonlama yapılmış olsaydı, Türkiye muhtemelen Kasım kriziyle karşı karşıya kalmayacaktı. 156 3.8.2001–2006 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi Sekizinci Planı, Bülent Ecevit’in başında bulunduğu üç partili koalisyon hükümeti hazırlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, Başkan Yardımcısı ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bağlanmıştır. Dolayısıyla Planın hazırlanmasında ve “uzun vadeli gelişmenin temeli amaçları ve stratejinin (2001–2023)” belirlenmesinde MHP kadroları belirleyici ve etkili olmuşlardır. Koalisyon Hükümeti, bu uzun vadeli hedefe ve stratejiye uygun olarak 2001–2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı 1 Ocak 2001 yılında yürürlüğe koymuştur. Plan, enflasyonu AB kriterleri ile uyumlu düzeylere düşürmeyi, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamı tesis etmeyi ve AB’ne tam üyelik hedefi doğrultusunda ekonominin rekabet ve uyum gücünü öne çıkartmaktadır. 157 Ancak bu kararlar yürürlüğe girmeden Kasım 2000 kriziyle gündemden düşmüştür. Çünkü Hükümet ve ekonomi yönetimi “günü kurtarma” uğraşı içine girmişlerdir. 156 A. Gökçen, Age., ss. 593-594. Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/viii/plan8str.pdf, 157 Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005), 103 Türkiye 2000 yılının Sonbaharında %27’lere ulaşmış TÜFE enflasyonuyla, GSMH’nın %4’ünü geçmiş cari işlemler açığıyla, artan ithalat giderleri ve dış borçlarla, azalan ihracat gelirlerine karşılık yabancı sermaye girişinin sağlanamadığı bir konumdaydı ve devalüasyon beklentisi artmıştır. Sonuçta yabancı fon yöneticileri plasmanlarını tasfiye etmeye başlamış ve kredileri kesmişlerdir. Böylece yaklaşık 4 milyar 800 milyon dolarlık, portföy yatırımı ülkeden çıkmış ve devalüasyon beklentisi içindeki bankalar açık pozisyonlarını kapatmak telaşıyla döviz taleplerini artırmışlar ve piyasada likidite sıkıntısı başlamıştır. Merkez Bankası artan likidite ihtiyacına karşılık, IMF programı çerçevesinde belirlenen döviz rezervlerini minimum seviyede tutmak ve parasal tabanı net dış varlıklardaki artış oranında yükseltmek hedefleri uyarınca piyasaya likidite vermemiştir. Döviz talebindeki artış, faiz oranları artırılarak frenlenmek istenmiştir. Faizlerin aşırı derecede yükselmesi sonucunda bünyesinde çok fazla DİBS bulunduran Demirbank’a el konulmuş ve TMSF’ye devredilmiştir. Diğer bankalara el konulacağı beklentisi paniğe yol açmış ve 22 Kasım’da bankalar arası piyasada ortalama gecelik faiz %110,8’e çıkmış ve en yüksek değer olarak da %210’a ulaşmıştır. 15 Kasımda 132556 olan İMKB 100 endeksi sürekli azalarak 4 Aralık’ta 7329 puana gerilemiştir. 158 Panik havasını dağıtmak isteyen Merkez Bankası, sonuçta piyasaya para sürmek zorunda kalmıştır.17 Kasım 2000 tarihinde 24 milyar 433 milyon dolar olan Merkez Bankası brüt döviz rezervi 1 Aralık’ta 18 milyar 942 milyon dolara inmiştir. Kasım krizinin derinleşmesini IMF’nin 7,5 milyar dolar tutarında ek kredi vermesi ve halkın her şeye rağmen TL’den dövize geçmesi önlenmiştir. Kasım krizinden sonra, IMF’nin uyarılarına rağmen kur çapasına devam edilmiştir. IMF kredisi, ek rezerv kolaylığı şeklinde verildiğinden vadesi çok kısa ve maliyeti yüksek olmuştur. Böylece kur çapası yüksek bir maliyet ödenerek savunulmuştur. Türkiye Aralık ayının sonlarına ve Ocak 2001’in başlarına doğru kriz ortamından çıkmaya başlamıştır. 5 Ocak’ta Merkez Bankası döviz rezervlerini 158 B. Güloğlu, Age., s. 526. 104 yeniden 25 milyar doların üzerine çıkmış ve Şubat krizine kadar da bu seviyenin altına inmemiştir. 2000 Aralık sonunda ortalama %199 olan İnterbank gecelik faiz oranları, Ocak ayında %42’ye düşmüştür. İMKB 100 endeksi de 4 Ocak’ta 10198 puana yükselmiştir. Ancak bu tür olumlu gelişmeler 19 Şubat 2001’de Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki siyasi tartışmayla 159. Son bulmuş, Kasım kriziyle zaten hassas olan piyasalar altüst olarak döviz krizi başlamıştır. Kasım krizinde TL pozisyonunu koruyan insanlarında Şubat’ta dövize hücum etmeleri sonucu döviz kuru üzerindeki baskı artmış, Merkez Bankası krizi izleyen iki gün boyunca rezervlerini eritmiş, ancak 22 Şubat 2001 tarihinde, döviz kuru çapasının yürürlükten kaldırıp dalgalı kura geçildiğini ilan etmek zorunda kalmıştır. 160 Krizin getirdiği kredibilite kaybıyla, öngörülebilir kur rejimi seçeneği geçerliliğini yitirmiştir. Sermaye hareketlerinin kontrol edilmediği bir ortamda, hem döviz kurunu hem de faizleri bir araç olarak kullanmak olanaklı değildir. Serbest dalgalı kur rejimine ani ve zorunlu geçiş ve ardından da gelen yüksek oranlı devalüasyonlar, daha önce faiz şoklarıyla bilançoları hasar görmüş banka ve şirket sektörünü, özellikle açık döviz pozisyonları ile bu krize yakalanan ekonomik birimleri beklenmedik ölçülerde kötü dengelere sürüklenmiş, özkaynaklar erimiş ve varlık değerleri düşmüştür. Şubat 2001 krizinin ardından bankacılık sisteminin çöküşünü önlenmek için yapılan düzenlemeler devletin mali yükümlülüklerini çok yüksek düzeylere sürüklemiştir. Ödemeler dengesinin sermaye hesabında büyük net çıkışlar gerçekleşmiştir. Reel ekonomi arz ve talep 159 Siyasi istikrar ve kararlılık şüphesiz hem içeride hem de dışarıda enflasyonla mücadele yönelik istikrar politikalarına güveni etkileyen en temel faktörlerden birisidir. Siyasi istikrar koşulunun sağlanması ve sürdürülmesi önemli zorluklar yaratır. Çünkü bu politikalar, siyasi iktidarlara kısa vadede önemli siyasi faturalar çıkmasına neden olan kararların alınmasını gerekli kılar. Politikaların başarılı olabilmesi, siyasi iktidarın kısa vadede imaj yıpranmasına tahammül edebilecek güçte olması gerekmektedir. Diğer taraftan bu tür programlara güven, siyasi kararlılığı, yani uygulamada zig-zagların yapılmamasını gerekli kılar. Aslında iç ve dış piyasalar açısından siyasalar açısından siyasa istikrar ve kararlık her zaman aynı şeyi ifade etmeye bilir. İç piyasalar açısından siyasi arenada ortaya çıkan çok basit bir uzlaşmazlık siyasi istikrarsızlık siyasi istikrarsız olarak algılanmaktadır. Örneğin Şubat 2001’de Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında Milli Güvenlik Konsey’inde yaşanan sert tartışma çok önemli bir siyasi istikrarsızlık olarak değerlendirilmiş, bu olayın etkisiyle piyasalarda yaşanan sarsıntılar Şubat Krizi’nin sebebi ve tetikleyicisi olarak algılanmıştır. Dış piyasalar açısından siyasi istikrar ve kararlılık çok farlı biçimde algılanmaktadır. Dış piyasalar açısından önemli olan sözler ve niyetlerden çok yapılanlar ve yapılanların amaca uygunluk derecesidir (Türkkan; 2001;151). 160 B. Güloğlu, Agm., s. 527. 105 yönlü olumsuzlukların etkisiyle önemli oranda daraldı. Krizden çıkışın hızlı ve kolay olmayacağı görüşü yaygınlık kazanmıştır. 161 Şubat 2001 kriziyle birlikte Aralık 1999 da uygulamaya konulan enflasyonla mücadele programının da sonuna gelinmiştir. Türkiye’de Şubat krizinden sonra 15 Mayıs 2001 tarihinde açılanan ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir program yürürlüğe girmiştir. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı kapsamında yer alan ve Türk Ekonomisinin İstikrara kavuşturulması, sürdürülebilir bir büyümenin sağlanmasını hedefleyen politika ve tedbirlerin tamamı Türk Hükümeti tarafından belirlenmiş ve hususlar IMF ile varılan anlaşmaya konu olmuş ve IMF’ye verilen Niyet Mektubu ile uluslar arası kamuoyuna açıklamıştır. Güçlü Ekonomiye geçiş programının içeriği şu şekilde belirlenmiştir. 162 • 2000 yılında yürürlüğe giren programda “döviz çıpası” yaklaşımı benimsenmiştir. Bir başka deyişle, döviz kurları 2001 yılı temmuz ayına kadar enflasyon hedefine uygun düzeyde tutulacak ve Türk Lirası miktarı döviz giriş ve çıkışları ile belirleneceği görüşü benimsenmiştir. Ancak güçlü ekonomiye geçiş programı ile kur rejiminin terk edilmesi sonucu ortaya çıkan güven bunalımının ve istikrarsızlığın ortadan kaldırılması ve dalgalı kur sistemi içerisinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı bir biçimde sürdürmek hedeflenmiştir. • Kamuda kaynak tahsisi sürecinde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, rasyonel olmayan müdahalelerin önlenmesi yolsuzlukla mücadele edilmesi amaçlanmıştır. • Bankacılık sektöründe kamu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı ve kapsamlı bir yeniden yapılandırmayı, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurulması hedeflenmiştir. 161 M. Celasun (2002), “2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası: Makroekonomik ve Mali Bir Değerlendirme”, http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002/pdf/i053.pdf, 01/12/2006. 162 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ndan Temel Yapısal Reform Konuları Genel Değerlendirme, http://www.treasury.gov.tr/genel_degerlendirme.htm, 04/12/2006. 106 • Piyasalarda güven ortamının sağlanması, kamu finansman dengesinin bir daha bozulmayacak şekilde güçlendirilmesi istenmiştir. • Toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakarlığın tüm kesimlere adilce paylaştırılması öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikasının sürdürülmesi bütün bunlara etkinlik, esneklik şeffaflık sağlayacak yapısal unsurların yapısal alt yapısını oluşturma hedef olarak belirlenmiştir. • Tarım sektörünün makro ekonomik dengeler üzerinde olumsuz bir etkisi olmaksızın etkin bir biçimde desteklenmesi, fiyat garantisi ile destekleme alımlarının, girdi desteğinin ve kredi desteğinin amaç dışı kullanımının önlenerek kamu finansmanı üzerindeki mali yükün azaltılması hedeflenmiştir. • Nihai amaç ise, ekonomide sürdürebilirliğin bir gelişme ortamı sağlayarak kaynak kullanma sürecindeki verimliliği artırmak, dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet ülkemizin rekabet gücünü geliştirmek ve böylece ekonomide büyümeyi, yatırım istihdamı artırarak halkın geleceğe umutla bakmasını sağlamak ve refah düzeyini kalıcı biçimde yükseltmek olarak tespit edilmiştir. Bu amaçların gerçekleştirilmesi için bazı yapısal yenileme ve yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu yasal düzenlemeler ise şunlardır. 163 • Mali Sektörün Yeniden Yapılandırılması: Borçlanma Yasası, Bütçe Kanunda da değişiklikler, Görev Zararlarını Kaldırman Kanun ve Kararname, Borçlanma Yasası, Kamulaştırma Yasası, Telekom Yasası, Devlet İhale Yasası, Merkez Bankası Yasası, Merkez Bankası Yasası, İş Güvencesi Yasası, Şeker Kanunu, Tütün Kanunu, Doğal Gaz Kanunu, Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası çıkarılmıştır. • Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar, kamu bankaları, TMSF bünyesindeki bankalar ve özel bankalar olarak düzenlenmiştir. Kamu bankaları ile ilgili düzenlemeler, kamu bankalarına 163 D. Uysal, Age., ss.100-103. 107 zarar oluşturacak görevlerin verilmemesi, sermayelerinin artırılacağı, faaliyetlerini etkinlik ve verimlilik çerçevesinde sürdürmelerinin sağlanması, verimsiz şubelerinin kapatılması ve personel sayısının azaltmak için emekliliğin teşvik edilmesine olarak belirlenmiştir. • TMSF bünyesindeki bankaların birleştirilmesi, satılması, fon bünyesindeki bankaların alacaklarının hızlandırılması hedeflenmiştir. • Özel Bankaların sağlıklı bir yapıya kavuşturulması için Bankacılık Devlet Denetleme Kurulu (BDDK) sermaye yetersizliği kriterlerini dikkate alarak özel bankalar ile sermaye artırımının veya yeniden yapılanmaların sağlanması, bankaların dönem karlarını sermayeye etmeleri, bankacılık sistemindeki gelişmeler çerçevesinde uzun vadeli yatırımların teşvik edilmesi ve tasarruf araçları arasındaki farklılıkları gidermek amacıyla vergi ve munzam karşılıkların gözden geçirilmesi hedeflenmiştir. • Devlet şeffaflığı artıracak ve kamu finansmanını güçlendirecek düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler KİT’lerin görev zararının azaltılması; borçlanma yasası, kamulaştırma yasası ve kamu ihale yasası ve bütçe ve bütçe dışı fonların kapatılmasına yönelik düzenlemelerdir. • Ekonomide rekabeti ve etkinliği artıracak düzenlemeler: Şeker Kanunu, Tütün Kanunu, Doğalgaz Kanunu, Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve Sivil Havacılık Kanunudur. • Reel Ekonomiye yönelik önlemler: İhracatın attırılmasına yönelik, Eximbank kredi imkanlarının arttırılması, ihracatta KDV ödemelerinin hızlandırılması, yabancı sermaye girişinin hızlandırılması, desteklerle ilgili bürokratik işlemlerin azaltılmasıdır. • Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının çevresinde yapılan reformlarla hem ülkemizin yapısal sorunlarının çözülmesi hem de AB üyesi olma yolundaki engellerin kaldırılması amaçlanmıştır. 2001 yılında, bir dizi yapısal reform hayata geçirilmiş, uluslararası ölçütler açısından son derece iddialı bir faiz dışı bütçe fazlası hedefi açıklanmış ve bu hedefe ulaşılmış, bankacılık alanında bir dizi önlem alınmış, kamu bankaları yıllardan beri ilk defa kar edebilir konuma getirilmişlerdir. Öte yandan, 2000 108 Kasım ve 2001 Şubat krizleri ile 2001’in yaz aylarında yaşanan ekonomik gelişmeler, reform sürecinden sapılmasının, ya da bu sürecin aksatılmasının ne gibi sonuçlar doğuracağını çok net biçimde herkese göstermiştir. 164 2002 yılı programının temel amacı, 2001 Şubat krizi sonucunda tekrar yükselme eğilimine girmiş olan enflasyonu düşürmek, hızla artan borç stokunu sürdürülebilir bir seviyeye indirmek ve daralan ekonomiyi tekrar büyüme ortamına kavuşturmaktır. Kamu kesimi harcamaları kontrol altında tutularak faiz dışı kamu dengesinde sağlanan fazlanın daha da artırılması ve enflasyonla uyumlu gelirler politikası takip edilmesi maliye politikasının temel amacıdır. Para politikası, fiyat istikrarı nihai hedef alınmak suretiyle, kur politikası da spekülatif hareketleri önleyecek biçimde uygulanacaktır. Makroekonomik istikrarı sürekli kılacak ve ekonominin etkin, esnek ve verimli bir yapıya kavuşmasını sağlayacak olan tarımsal destekleme, sosyal güvenlik, özelleştirme, kamu mali yönetimi ve şeffaflık konularında başlanılan yapısal reformlar hızla sonuçlandırılacaktır. 165 Türkiye Aralık ayının sonlarına ve Ocak 2001’in başlarına doğru kriz ortamından çıkmaya başlamıştır. 5 Ocak’ta Merkez Bankası döviz rezervlerini yeniden 25 milyar doların üzerine çıkmış ve Şubat krizine kadar da bu seviyenin altına inmemiştir. 2000 Aralık sonunda ortalama %199 olan İnterbank gecelik faiz oranları, Ocak ayında %42’ye düşmüştür. İMKB 100 endeksi de 4 Ocak’ta 10198 puana yükselmiştir. Ancak bu tür olumlu gelişmeler 19 Şubat 2001’de Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki siyasi tartışmayla 166. Son bulmuş, Kasım kriziyle zaten http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/DUY2002–01.html, 10/02/2007. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005) 2002 Programı, www.ceterisparibus.net , 10/02/2007. 166 Siyasi istikrar ve kararlılık şüphesiz hem içeride hem de dışarıda enflasyonla mücadele yönelik istikrar politikalarına güveni etkileyen en temel faktörlerden birisidir. Siyasi istikrar koşulunun sağlanması ve sürdürülmesi önemli zorluklar yaratır. Çünkü bu politikalar, siyasi iktidarlara kısa vadede önemli siyasi faturalar çıkmasına neden olan kararların alınmasını gerekli kılar. Politikaların başarılı olabilmesi, siyasi iktidarın kısa vadede imaj yıpranmasına tahammül edebilecek güçte olması gerekmektedir. Diğer taraftan bu tür programlara güven, siyasi kararlılığı, yani uygulamada zig-zagların yapılmamasını gerekli kılar. Aslında iç ve dış piyasalar açısından siyasalar açısından siyasa istikrar ve kararlık her zaman aynı şeyi ifade etmeye bilir. İç piyasalar açısından siyasi arenada ortaya çıkan çok basit bir uzlaşmazlık siyasi istikrarsızlık siyasi istikrarsız olarak algılanmaktadır. Örneğin Şubat 2001’de Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında Milli Güvenlik Konsey’inde yaşanan sert tartışma çok önemli bir siyasi istikrarsızlık olarak 164 165 109 hassas olan piyasalar altüst olarak döviz krizi başlamıştır. Kasım krizinde TL pozisyonunu koruyan insanlarında Şubat’ta dövize hücum etmeleri sonucu döviz kuru üzerindeki baskı artmış, Merkez Bankası krizi izleyen iki gün boyunca rezervlerini eritmiş, ancak 22 Şubat 2001 tarihinde, döviz kuru çapasının yürürlükten kaldırıp dalgalı kura geçildiğini ilan etmek zorunda kalmıştır. 167 Krizin getirdiği kredibilite kaybıyla, öngörülebilir kur rejimi seçeneği geçerliliğini yitirmiştir. Sermaye hareketlerinin kontrol edilmediği bir ortamda, hem döviz kurunu hem de faizleri bir araç olarak kullanmak olanaklı değildir. Serbest dalgalı kur rejimine ani ve zorunlu geçiş ve ardından da gelen yüksek oranlı devalüasyonlar, daha önce faiz şoklarıyla bilançoları hasar görmüş banka ve şirket sektörünü, özellikle açık döviz pozisyonları ile bu krize yakalanan ekonomik birimleri beklenmedik ölçülerde kötü dengelere sürüklenmiş, öz kaynaklar erimiş ve varlık değerleri düşmüştür. Şubat 2001 krizinin ardından bankacılık sisteminin çöküşünü önlenmek için yapılan düzenlemeler devletin mali yükümlülüklerini çok yüksek düzeylere sürüklemiştir. Ödemeler dengesinin sermaye hesabında büyük net çıkışlar gerçekleşmiştir. Reel ekonomi arz ve talep yönlü olumsuzlukların etkisiyle önemli oranda daraldı. Krizden çıkışın hızlı ve kolay olmayacağı görüşü yaygınlık kazanmıştır. 168 2001 yılında, bir dizi yapısal reform hayata geçirilmiş, uluslararası ölçütler açısından son derece iddialı bir faiz dışı bütçe fazlası hedefi açıklanmış ve bu hedefe ulaşılmış, bankacılık alanında bir dizi önlem alınmış, kamu bankaları yıllardan beri ilk defa kar edebilir konuma getirilmişlerdir. Öte yandan, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleri ile 2001’in yaz aylarında yaşanan ekonomik gelişmeler, reform sürecinden sapılmasının, ya da bu sürecin aksatılmasının ne gibi sonuçlar doğuracağını çok net biçimde herkese göstermiştir. 169 değerlendirilmiş, bu olayın etkisiyle piyasalarda yaşanan sarsıntılar Şubat Krizi’nin sebebi ve tetikleyicisi olarak algılanmıştır. Dış piyasalar açısından siyasi istikrar ve kararlılık çok farlı biçimde algılanmaktadır. Dış piyasalar açısından önemli olan sözler ve niyetlerden çok yapılanlar ve yapılanların amaca uygunluk derecesidir (Türkkan; 2001;151). 167 B. Güloğlu, Agm., s. 527. 168 M. Celasun (2002), “2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası: Makroekonomik ve Mali Bir Değerlendirme”, http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002/pdf/i053.pdf, 01/12/2006. 169 http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/DUY2002–01.html, 10/02/2007. 110 2002 yılı programının temel amacı, 2001 Şubat krizi sonucunda tekrar yükselme eğilimine girmiş olan enflasyonu düşürmek, hızla artan borç stokunu sürdürülebilir bir seviyeye indirmek ve daralan ekonomiyi tekrar büyüme ortamına kavuşturmaktır. Kamu kesimi harcamaları kontrol altında tutularak faiz dışı kamu dengesinde sağlanan fazlanın daha da artırılması ve enflasyonla uyumlu gelirler politikası takip edilmesi maliye politikasının temel amacıdır. Para politikası, fiyat istikrarı nihai hedef alınmak suretiyle, kur politikası da spekülatif hareketleri önleyecek biçimde uygulanacaktır. Makroekonomik istikrarı sürekli kılacak ve ekonominin etkin, esnek ve verimli bir yapıya kavuşmasını sağlayacak olan tarımsal destekleme, sosyal güvenlik, özelleştirme, kamu mali yönetimi ve şeffaflık konularında başlanılan yapısal reformlar hızla sonuçlandırılacaktır. 170 2003 yılı programının temel makroekonomik amacı, ekonomideki büyümeyi devam ettirmek, düşme eğilimine girmiş olan enflasyonu belirlenen hedefler doğrultusunda aşağı çekmek ve yüksek miktarda faiz dışı fazla vererek kamu borç stokunu sürdürülebilir seviyeye indirmektir. Kamu kesimi harcamaları kontrol altında tutularak faiz dışı kamu dengesinde sağlanan fazlanın daha da artırılması ve hedeflenen enflasyonla uyumlu gelirler politikasının takip edilmesi maliye politikasının temel önceliğidir. Kamu borç stoku kabul edilebilir ve sürdürülebilir seviyelere indirilecektir. Bunu sağlamak için; faiz dışı dengede fazla verilmeye devam edilecek, özelleştirme hızlandırılacak, ilave gelir kaynakları bulunacak, ekonomide istikrarlı bir büyüme sağlanacak ve reel faiz oranlarının hızla makul düzeylere gerilemesi için gerekli güven ve istikrar ortamı oluşturulacaktır. Para politikası, kısa dönemde enflasyonu hedeflenen seviyelere çekmeye, orta vadede ise fiyat istikrarını sağlamaya ve korumaya yönelik olarak sürdürülecektir. Sürdürülebilir ekonomik büyümeyi de desteklemek amacıyla, kamu borçlanma gereksinimindeki gerilemeye paralel olarak bankaların aracılık faaliyetlerine geri dönmesi ve kredi kanallarının yeniden işler hale getirilmesi sağlanacaktır. Makro ekonomik istikrarı kalıcı kılacak, ekonominin şoklara karşı dayanıklılığını, verimliliğini ve rekabetini artıracak ve üretim potansiyelinin tam olarak kullanımını sağlayacak olan yapısal reformlar, tüm toplum kesimlerinin 170 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma http://www.ceterisparibus.net/, 10/02/2007. Planı (2001–2005) 2002 Programı, 111 katılımı sağlanarak ve ülke koşulları dikkate alınarak süratle hayata geçirilecektir. Parasal ve mali disiplinin sağlanmasının yanında, yapısal reformların uygulanması, ülkemizde güven ortamını oluşturacak ve belirsizlikleri azaltacaktır. Buna bağlı olarak enflasyonda ve reel faizlerde kalıcı bir düşüş sağlanacaktır. 171 Bundan dolayı, 2004 Yılı Programının temel makro ekonomik amaçları, ekonomideki büyümeyi devam ettirmek, son iki yılda önemli ölçüde düşen enflasyonu daha da aşağı çekmek, mali ve parasal disipline devam ederek faiz dışı fazla hedefine ulaşılmasını sağlamak ve bu süreçte kamu borçlarının sürdürülebilirliğini korumak ve borç stokunu azaltmaya yönelik olmuştur. Kamu kesimi harcamaları kontrol altında tutularak hedeflenen faiz dışı kamu fazlasının ve hedeflenen enflasyonla uyumlu gelirler politikasının takip edilmesi maliye politikasının önceliğidir. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve reel faiz oranlarındaki gerilemenin devam etmesi için gerekli güven ve istikrar ortamı sağlanacaktır. 172 2005 Yılı Programının içeriğinde ise, temel makro ekonomik amaçları; ekonomik büyümeyi sürdürürken enflasyonu daha da aşağı çekmek, mali ve parasal disipline devam ederek faiz dışı fazla hedefine ulaşılmasını sağlamak ve bu süreçte kamu borçlarının sürdürülebilirliğini koruyarak borç stokunu azaltmaktır. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve reel faiz oranlarındaki gerilemenin devam etmesi için; sağlanan güven ve istikrar ortamı, kararlılıkla uygulanacak politikalarla korunacaktır. Makro ekonomik istikrarı sürekli kılacak ve ekonominin ve kamu idaresinin etkin, esnek ve verimli bir yapıya kavuşmasını sağlayacak yapısal reform çalışmaları kapsamında; bir yandan kamu yönetimi, sosyal güvenlik, mahalli idareler ve KİT yönetişimi gibi alanlarda daha önce başlatılan çalışmalar sonuçlandırılacak, bir yandan da tamamlanan yapısal reformların uygulamaları geliştirilecektir. Para politikasının temel amacı fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Bu amaç çerçevesinde para politikası, kısa dönemde 171 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005), http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2003.pdf, 10/03/2007. 172 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005), http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2004.pdf, 10/03/2007. 2003 Yılı Programı, 2004 Yılı Programı, 112 enflasyonu belirlenen hedeflere indirmeye odaklanacak, orta ve uzun dönemde fiyat istikrarını korumaya öncelik verecektir. 173 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi 2005 yılı sonu itibarıyla tamamlanmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı, Avrupa Birliğinin yeni mali programlama dönemiyle uyum sağlamak amacıyla, başlangıç yılı 2007 yılı olacak şekilde hazırlanmıştır. Bu durumda, 2006 yılı, kalkınma planı tarafından kapsanmayan bir geçiş yılı olmuştur. 2006 yılı programının makroekonomik amaç ve politikaları kapsamında, ekonomide sağlanan güven ve istikrarı artırarak ekonomik büyüme sürecini devam ettirmek, istihdamı artırmak, enflasyonu daha da aşağı çekmek, kamu kesimi borçlanma ihtiyacını ortadan kaldırmak ve kamu borcunun milli gelire oranındaki düşüş eğilimini devam ettirmektir. Aynı zamanda, ekonominin dışsal şoklara karşı dayanıklılığını artırmak amacıyla sürdürülebilir bir cari açık seviyesini korumak ve açığın sağlam kaynaklarla finanse edilmesini sağlamak programın temel öncelikleri arasında yer almıştır. Makroekonomik istikrarın sürdürülmesini sağlamak amacıyla para politikası ile maliye politikasının uyumu gözetilmiştir. Program döneminde mali disipline titizlikle uyulmuş, faiz oranlarını ve kamu borç stokunun milli gelire oranını düşürme sürecini devam ettirecek şekilde faiz dışı fazla verme politikası sürdürülmüştür. 174 2001 sonrasında tarım, sanayi, hizmetler sektörü, GSMH ve enflasyonun gelişimine aşağıdaki Tablo 3. 28’den bakıldığında, 2001 ve 2006 yıllarında tarımsal üretimde artış söz konusu olmuştur. 2004 yılında sanayi sektöründe % 9,4 önemli bir artış kaydedilmiştir. Hizmetler sektöründe de önemli artışlar meydana gelmiştir. Hizmetler sektöründe en yüksek büyüme hızı 2004 yılında % 10,2 oranında gerçekleşmiştir. Ancak takip eden 2005 ve 2006 yıllarında bu sektörde büyüme hızları sırasıyla % 8,2 ve % 6,0 olarak gerçekleşmiştir. Enflasyon ise iki haneden, tek rakamlıya düşürülmüştür. 2001 yılında TEFE oranı % 54.,40 iken, bu oran 2006 yılında % 7,76 oranında gerçekleştirilmiştir. 173 Sekizinci Beş Yıllık Kalınma Planı (2001–2005), 2005 Yılı Programının Makroekonomik Amaç, Hedef ve Politikaları, http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2005/temelama.html, 11/03/2007. 174 2006 Yılı Programı, http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2006.pdf, 8/4/2007. 113 Tablo 3. 29: 2001–2006 Dönemi Sektörel Büyüme Hızları, GSHM ve TEFE Yıllar 2001 2002 2003 2004 2005 2006 Tarım -6,5 7,1 -2,9 2,0 5,6 8,2 Büyüme Hızları (%) Sanayi Hizmetler -7,5 -7,7 9,4 7,2 6,5 6,0 9,4 10,2 6,5 8,2 3,9 6,0 TEFE GSMH -9,25 7,65 5,0 9,9 7,6 4,7 54,40 44,80 28,4 11,07 8,16 7,76 Kaynak:1950–2006 Sosyal ve Ekonomik Göstergeleri, DPT ∗2005 yılından sonra üretici fiyat endeksine geçilmiştir. TEFE yerine ÜFE kısaltması kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye ekonomisi 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz bir büyüme dönemine girmiş ve 2002–2004 döneminde GSMH reel olarak yıllık ortalama yüzde 7,9 oranında artmıştır. 2005 yılı büyüme gelişmeleri de dikkate alındığında, GSMH büyüme hızının 2001 yılından itibaren uzun yıllar ortalama büyüme hızından oldukça yüksek seyrettiği ortaya çıkmaktadır. 2006 yılında da ekonomideki büyüme eğiliminin devam ederek, GSYİH ve GSMH’nın yüzde 5 oranında artması öngörülmektedir. Bir taraftan ekonomik programın uygulanmasında kaydedilen başarı, diğer taraftan Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başlaması, büyüme hedefini destekleyen iki önemli çıpa olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu maliyesinde ve faiz oranlarındaki olumlu gelişmelerin ve enflasyondaki düşüş trendinin sürmesi, özelleştirme ve yapısal reformlardaki ilerlemelerin devam etmesi, 2006 yılında da GSMH büyümesinin sürmesinde belirleyici olmuştur. 175 2001–2006 yılları arasında ihracat ve ithalatla ilgili göstergeler aşağıdaki Tablo 3.29 yardımıyla incelendiğinde, ihracatta 2001 yılından sonraki dönemlerde sürekli bir artış söz konusu olmuştur. 2001 yılında ihracat oran 31,334 iken, bu oran 2006 yılına gelindiğinde 64,692 düzeyinde gerçekleşmiştir. İhracat oranlarındaki artışa paralel olarak, ithalat oranlarında da 2001–2006 dönemleri arasında artışla kaydedilmiştir. 2001 yılında ithalat oranı 40,410 iken, 2006 yılına gelindiğinde 89,056 düzeyinde gerçekleşmiştir. 175 2006 Yılı Programı, http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2006.pdf, 8/4/2007. 114 Tablo 3. 30: 2001–2006 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (Milyar Dolar) Yıllar İhracat İhracat % Değişimi İthalat İthalat % Değişimi İhracat / İthalat Dış Ticaret Dengesi İhracat / GSMH İthalat / GSMH 2001 2002 2003 2004 2005 2006 31,334 36,059 45,884 63,167 73,476 64,692 12,8 15,1 27,2 13,7 16,3 15,9 40,410 50,146 64,741 97,540 116,774 89,056 -24,0 24,5 29,1 15,1 19,7 17,3 75,7 69,9 68,2 64,7 62,9 62,1 -9.076 -14.087 -18.857 -34,373 -43,298 -39,843 21,7 19,8 19,3 21,1 20,4 20,4 28,4 28,5 29,0 32,6 32,4 32,5 Cari Açık / GSMH 2,32 -0,98 -3,2 -8,0 -8.0 -8.7 *2006 Yılı verileri ilk on ayı kapsamaktadır. Kaynak: DTM Aynı zamanda 2001–2006 dönemi bütçe açığı, iç borç, dış borç stoku ve GSMH’ya oranlarındaki gelişmeler Tablo 3.30’de gösterilmektedir. Tablo 3. 31: 2001–2006 Dönemi Bütçe Açığı, İç Borç, Dış Borç Stoku ve GSHM’ya Oranları Yıllar Bütçe Açığı (Milyar TL) Bütçe Açığı / GSMH 2001 2002 2003 2004 2005 2006 -29.840.402 -41.969.196 -40.759.003 -30.300.001 -9.743.059 -3.900.000 -15.92 -14.29 -11.42 -7.1 -3 -2.4 İç Borç Stoku (Milyar TL) 122.157.250 149.869.691 194.386.700 224.482.922 223.400.222 221.333.111 İç Borç / GSMH Dış Borç Stoku (Milyar $) 113.826 131.200 145.334 161.900 165.200 163.200 68.06 54.80 54.4 52.3 50.3 50.1 Dış Borç / GSMH 78.57 72.44 59.7 57.0 58.0 56.1 Kaynak: DPT, TCMB, Tülay Evgin, Dünden Bugüne Dış Borçlarımız. Bu dönemin politikaları arasındaki uyumu aşağıdaki Tablo 3.31 ve Şekil 3.8 yer alan 2001–2006 dönemi bütçe dengesi ve parasal göstergelerin GSMH’ya oranları dikkate alınarak incelenmiştir. Tablo 3.32: 2001- 2006 Dönemi Bütçe Açığı ve Parasal Göstergelerin GSMH’ya Oranları (Bin YTL) Yıllar Bütçe Dengesi (%) 2001 2002 2003 2004 2005 2006 -29.840,402 -41.696,196 -40.759,003 -30.313,211 -9.743,000 -13.996,091 Bütçe Dengesi / GSMH -0,00016 -0,00015 -0,00011 -0,00007 -0,00002 -0,00005 Kaynak: DPT, TCMB M1 M1 / GSMH M2 M2 / GSMH M2Y M2Y / GSMH 923.898,7 12.415.844,2 17.540.350,1 25.457.219,2 33.550.545,3 41.959.916,9 0,005 0,045 0,049 0,059 0,006 0,174 39.406.292,5 53.226.220,6 69.790.566,5 98.790.566,5 128.144.563,5 166.630.912,4 0,022 0,193 0,195 0,230 0,263 0,693 84.002.103,0 115.504.774,2 136.416.318,7 167.614.897,9 201.722.116,8 250.034.291,6 0,475 0,419 0,382 0,390 0,417 1.041 115 2001-2006 Tek Parti ve Koalisyon Hükümetleri Dönemi Türkiye Ekonomisi Bütçe Dengesi/GSMH M1/GSMH M2/GSMH M2Y/GSMH 1200 1000 800 600 400 200 0 -200 2001 2002 2003 2004 2005 2006 YILLAR Bütçe Dengesi / GSMH M1 / GSMH M2 / GSMH M2Y / GSMH Şekil 3. 8: 2001–2006 Dönemi İçin Bütçe Dengesi ve Parasal Değişmeler 2001–2006 Dönemi Bütçe Dengesi/GSMH, yıllar itibariyle oranları, 2001 yılı -0,00016, 2002 yılı -0,00015, 2003 yılı -0,00011, 2004 yılı -0,00007, 2005 yılı -0,00002, 2006 yılı -0,00005 olarak gerçekleşmiştir. 2001–2006 dönemi içerisinde Bütçe Dengesi/GSMH oranın en belirgin azalışı 2005 yılında gerçekleşmiştir. 2001–2006 dönemi makroekonomik yapı ve döviz kuru dengesi açısından olumlu gelişmelerin yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönem bütçe parasallaştırma oranları incelendiğinde, M1/GSMH oranında artışlar gerçekleşmiştir. 2001–2006 yılları arasındaki M1/GSMH oranlarındaki artışlar birbirine yakın oranda olmuştur. M1/GSMH, yıllar itibariyle 2001 yılı 0,005, 2002 yılı 0,045, 2003 yılı 0,049, 2004 yılı 0,059, 2005 yılı 0,006 ve 2006 yılında 0,174 oranlarında gerçekleşmiştir. 116 SONUÇ Ekonomik kriz olgusunun temel özellikleri belirlenerek, Türkiye’de 1963– 2006 döneminde ortaya çıkan siyasi istikrarsızlığın yol açtığı ekonomik krizlerin anatomisinin ortaya konulmasının amaçlandığı bu çalışmada ulaşılan sonuçları aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür: -Ekonomik kriz olgusunun tarihsel gelişimi incelendiğinde, krizlerin meydana geliş sebeplerinin farklılık arz ettiği ortaya çıkmaktadır. Sanayi İnkılabı öncesinde tarım toplumlarında, krizin en önemli sebebinin doğal koşullar olduğu; Sanayi İnkılabı sonrasında ise yaşanan krizlerin efektif talep yetersizliği, küreselleşme ve finansal sistemlerdeki alt yapı eksikliğinden dolayı ortaya çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte, 20. yüzyılın başında yaşanan, sosyal ve ekonomik tahribata yol açan I. Dünya Savaşı sonucunda, dünya da ilk defa hiperenflasyon kavramı ortaya çıkmıştır. Üretim güçlerinde meydana gelen bozulmalar, arz kıtlığı ve savaşı telafi etmeye yönelik genişletici politikaların neden olduğu talep patlaması, dünyanın hiperenflasyon deneyimi yaşamasına yol açmıştır. -Günümüzde gelinen noktada ise bankacılık ve ödemeler bilançosu krizleri olmak üzere iki tip kriz olgusunun varlığı dikkat çekmektedir. Bu krizler, ya ödemeler bilançosu ya da bankacılık krizi şeklinde görülebileceği gibi, her ikisinin de birlikte ortaya çıkması mümkündür. Bankacılık krizleri ya da finansal krizler ekonomik kriz öncesinde oldukça farklı davranışlar sergiler. Finansal krizler, kredi yaratmak amacıyla harekete geçen iktisadi canlılıkta genişleme ve sermaye girişlerindeki artışları izleyen bir durgunluk ekonomisine girilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizlerinde, finansal sektöre ilişkin liberalizasyonda yetersiz düzenleme ve denetim yokluğundan meydana gelmektedir. Ödemeler bilançosu krizleri ise, ulusal paranın beklenenden daha yüksek değer kaybetmesi ve böylece yabancı tahvillerin daha yüksek bir verim kazanmasıyla ortaya çıkmaktadır. -1963–1967 dönemi Türkiye ekonomisinde yapısal değişimler yaşanmıştır. 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmesiyle istikrarın, planlı kalkınma anlayışında aranmasının bir ürünü olarak kalkınma planını hazırlama, kamu ve özel sektörlerin 117 ekonomik koordinasyonlarını sağlama görevi Devlet Planlama Teşkilatı’na verilmiştir. Bu dönemde planlama sürecine girilmesiyle ekonomi yönetimine plan disiplini getirilmek istenmiştir. Aynı zamanda, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın yürürlüğe konulmasıyla, ithal ikamesi sanayileşmede yeni bir evreye girilmiştir. Sıkı maliye ve para politikaları, kaynakların tam olarak kullanılmasına ve en iyi biçimde tahsisine engel olan enflasyonist ve deflasyonist eğilimlerin gelişmesini önleyecek biçimde tespit edilmiştir. Siyasi değişimlerin yoğun yaşandığı dönemi genel itibariyle özetlemek gerekirse, 1968 yılına kadar ekonomide büyüme hızı ortalama %5.5 civarında gerçekleşmiş ve refah seviyesinde de yılda ortalama %3.8 oranında iyileşme görülmüştür. Bu göstergeler çerçevesinde 1963–1967 döneminde Türkiye Ekonomisi açısından, istikrarlı bir büyümenin sağlandığı söylenebilir. Bu dönemde, bütçe dengesi/GSMH ve M1/GSMH oranları birlikte ele alındığında, M1/GSMH oranları, bütçe dengesi/GSMH oranına göre nispeten artan bir eğilim sergilediği görülmektedir. 1963–1967 arası yıllar, Türkiye Devleti ve halkı için “Plan” ve “Planlama” konusunda deneyim kazanma dönemi olarak nitelendirmek mümkündür. Bu dönemde ekonomi alanında başarıların sınırlı kalmasında dönem içerisinde ortaya çıkan siyasal çalkantılara bağlı olarak siyasi kadrolar ile teknokratların sıklıkla değişmesinin etkili olduğu gözlenmiştir. Özellikle kalkınmayı hızlandıracak temel reformların hazırlanması ve yürürlüğe konulması mümkün olmamıştır. -1968–1972 yılları arasında Türkiye Devleti’nin yönetiminde tek parti hükümetleri rol üstlenmiştir. Bu dönemde İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı içerisinde ekonomi açısından sürükleyici bir nitelik kazanılması amaçlanmıştır. Ancak, bu dönemde iktidara gelen hükümetlerin, ülkedeki ekonomik, sosyal ve siyasal denetimlerinin yetersizliğinden dolayı, İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ekonomik hedeflere ulaşmada başarılı olamamıştır. IMF, 1960’lı yılların sonlarına doğru artan dış borç açığı nedeniyle, TL’nin aşırı değerlenmesi ve işçi döviz gelirlerinde azalışların yaşanması nedeniyle, dönemin hükümetine devalüasyon önerisinde bulunmuştur. Dönemin başbakanı, 1969 genel seçimlerini düşünerek bu öneriyi geri çevirmiştir.1960’lı yılların sonunda ortaya çıkan dış ticaret açıklarındaki artış sorunu, 1970’lı yılların sonlarına girilirken daha da büyüyerek, artık hükümet tarafından da göz ardı edilmez 118 boyutlara ulaşmıştır. Türkiye, döviz darboğazı şeklindeki bir ekonomik bunalımla karşı karşıya gelmiştir. -1973–1977 yılları arası, ülke yönetiminde tek ve koalisyon hükümetleri yer almıştır. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulama sürecinde içte ve dışta yaşanan sorunlar, planın hedeflerini olumsuz etkilemiştir. Bu dönemde, 1974 petrol şoku ve 1974 Kıbrıs Harekatı’na bağlı olarak ekonomik dengeler hızla bozulurken, ülkenin kaderini belirleyecek siyasal partilerin de kısır çekişmeler içerisinde bulundukları dikkati çekmiştir. Aynı zamanda, 1974 yılı ödemeler dengesi açısından kilit yıl olma özelliği taşımıştır. Dört kat artan petrol fiyatlarının yanı sıra ülkedeki sanayileşmenin yapısındaki olumsuzluklar ve siyasi istikrarsızlıklar, ülkeyi ödemeler bilançosu sorunuyla karşı karşıya getirmiştir. Esasen 1970’li yıllar, içte ve dışta yaşanan şoklar sonucunda, makroekonomik dengesizlikler, yüksek enflasyon ve parasal kontrolün sağlanamadığı bir dönem olmuştur. Ülke uygulanan tutarsız para ve maliye politikaları sonucunda derin bir ödemeler dengesi krizini girerek, bunun yansıması olarak ciddi üretim gerilemeleri ve giderek hızlanan enflasyon olgusuyla karşı karşıya kalmıştır. 1973–1977 döneminde Bütçe dengesi/GSMH oranı artış göstermiştir. Bu durum, makro ekonomik yapı ile döviz kuru dengesi açısından ülkede ciddi sorunların yaşandığına sinyal teşkil etmiştir. Ekonominin finansal derinliği hakkında bilgi veren M2/GSMH oranı bu dönemde artan oranlar sergilemiştir. 1973–1977 döneminde, bütçe açığı ve parasal genişlemeler gözden geçirildiğinde, diğer dönemlere oranla önemli artışlar kaydedilmiştir. 1973–1977 döneminde uygulanan para politikaları enflasyonu artırıcı rol oynamıştır. Bu durum göstermektedir ki, dönemin siyasi liderleri iç politika hesapları uğruna ülkede bir siyasi boşluk yaratarak, planın ekonomik hedeflerde başarı sağlamasının önünü kesmişlerdir. -Dördüncü Plan (1979–1983 dönemi), enflasyon ve dış ödemeler güçlülüğünün ağırlaştığı bir süreçte yürürlüğe konulmuştur. Petrol şokları sonucunda artan ithalatın döviz gereğinin mevcut üretim yapısıyla karşılanılamaması, yetersiz enerji, emek piyasasındaki sorunlar, kamu açıkları gibi nedenler sonucu, ekonominin 1970’lerin ikinci yarısında darboğaza girdiği görülmüştür. Böyle bir ortamda hazırlanan Dördüncü Plan’da, bir taraftan 119 ekonomik dar boğazdan çıkılması, öte yandan ekonomide büyümenin sağlanması amaçlamıştır. Ancak, plan uygulamaya konulduktan sonra ülke yönetiminde hükümet değişimleri sıklıkla yaşanmıştır. Siyasal alanda yaşanan sıkıntılar, etkilerini ekonomi alanında göstermeye başlamıştır. 1978 ve 1979 yıları uluslararası ekonomik ilişkiler açısından kriz denilebilecek kadar büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönem olmuştur. Aslında sıkıntılar bir anda ortaya çıkmamış, çeşitli iç ve dış etkenlerin etkisiyle 1974 yılının başından başlayarak 1978 yılından itibaren giderek derinleşen kriz boyutlarına ulaşılmıştır. Öyle ki, Türkiye vadesi gelen dış borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Ekonomide krize dönüşen kötüleşme karşısında 1978 ve 1979 yıllarında iki istikrar paketi yürürlüğe girmiştir. Ancak alınan istikrar tedbirlerine rağmen ekonomideki kötü gidişatı durdurulamamıştır. Bu istikrar programlarının başarılı olamamasının nedenleri arasında yer alan, siyasi istikrarsızlık ve zayıf hükümetler, alınan tedbirlerin etkili bir biçimde ve gereken sürede uygulanmasına imkan vermemiştir. Alınan tedbirler ise, siyasi istikrasızlık nedeniyle kısa süreli yürürlükte kalmıştır. 1980’li yıllara gelindiğinde, ekonomideki kötü gidişatı durdurmak için yeniden bir istikrar programı yürürlüğe konulmuştur. 24 Ocak 1980 İstikrar Tedbirleri, Demokrat Parti döneminde uygulanan liberalleşme programına benzemekle birlikte, ekonominin daha geniş kesimini kapsaması ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmada daha etkin kararların alınması nedeniyle bu programdan farklılıklar göstermektedir. 1980 İstikrar Programı çerçevesinde, Türkiye ekonomisinde kapsamlı bir yapısal değişikliğe gidilmiştir. Aynı zamanda uygulanan istikrar politikasında, küreselleşmenin de etkisiyle kamu kesiminin ekonomi içerisinde payını küçültme eğilimli bir anlayış benimsenmiştir. Ancak, bu anlayışın ülkede kurumsal, hukuksal ve ekonomik temeli olmadığından, 24 Ocak İstikrar Programı ülkede önemli toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açmıştır. Bu dönemde, ekonominin hızlı bir kalkınmayı finanse edecek kaynakları kendi yapısı içerisinde yaratamaması, yaratılan kaynakların ise, etkinlikle sanayi yatırımlarına aktarılmaması giderilememesine neden olmuştur. gibi etkenler, temel olumsuzlukların 120 Türkiye ekonomisi, 1980 sonrasında dışa açılmayı kısmen başarmış, fakat diğer makroekonomik göstergeler açısından oldukça kötü bir dönem geçirmiştir. Ekonomide istikrarı sağlamak için her kriz sonrası reçeteler hazırlanmış. Fakat sonuç bir türlü değişmemiştir. -1985 yılında uygulanmaya başlayan Beşinci Beş Yıllık Plan’da (1985– 1989), devletin görevleri arasında; özel teşebbüsün teşviki, çalışma barışının korunması, para, kredi, sermaye ve hizmet piyasalarının geliştirilmesi ve rekabet ortamını sağlayıcı tedbirlerin alınması öngörülmüştür. 1984–1988 döneminin ilk yarısında ekonomideki canlılık, ikinci yarısında ise durgunluk görülmüştür. 1986 yılındaki iç talepteki artış, petrol fiyatlarındaki düşmenin yarattığı uygun uluslararası koşulların da katkısıyla, ekonominin hedeflenen uzun dönem büyüme hızının da üzerinde, büyümesine yol açmıştır. Bu süreç, 1987 yılında da devam etmiş ve büyüme hızı %9.81 olarak gerçekleşmiştir. Enflasyon üç rakamlı haneden, iki rakamlıya düşürülmüştür. 1984–1988 dönemde, döviz politikasına ilave olarak, ihracatta vergi iadesi ve ihracat reeskont kredisi gibi diğer ticaret politikası araçları ihracatın attırılmasında etkili olmuştur. Artan ihracat ve hızlı ekonomik büyüme sayesinde Türkiye, ödemeler bilançosu problemini 1980’li yılların ikinci yarısında çözmüş, hatta 1980’lerin sonuna doğru ödemeler dengesi fazlası bile kaydetmiştir. Ancak 1987 Kasım ayında yapılan seçimler öncesinde, seçim ekonomisi uygulamaları nedeniyle, mali disiplindeki gevşeme ve enflasyonun beklenenden yüksek çıkması sonucu bir devalüasyon beklentisi oluşmuştur. Dolayısıyla resmi döviz kuru ile serbest piyasa kuru arasındaki makas açılmıştır. Reel faiz oranlarının da negatif hale gelmesi, döviz talebinde aşırı bir artışa yol açmıştır. Bu nedenle döviz piyasasındaki dengesizliği gidermek üzere 4 Şubat 1988 kararları uygulamaya konulmuştur. Kamu harcamaları kısılmış, KİT ürünlerinin fiyatları artırılmış, sıkı para politikaları uygulanarak mevduat munzam karşılıkları ve disponibilite oranları yükseltilmiştir. Kısıtlayıcı para ve maliye politikaları içeren kararların uygulanması ile döviz piyasalarında istikrar sağlanmış, ancak büyüme yavaşlamış ve enflasyon düşürülememiştir. -1990–1994 dönemleri arasında, ülke yönetiminde siyasi değişimlerin ve bu etkilerin yoğun yaşandığı yıllar olmuştur. V. Planın ortaya koymuş olduğu 121 olumsuz sonuçlardan dolayı VI. Plan “açık toplum ve rekabete açık ekonomi ilke ve esasları doğrultusunda Türk Ulusunun hayat seviyesini yükseltmeyi” temel amaç olarak saptamıştır. Ancak Türkiye VI. Planın birinci yılını tamamlarken, dünyada siyasal, ekonomik ve askeri dalgalanmalar ve 20 Ekim 1991’de Mesut Yılmaz Hükümeti’nin erken genel seçime gitme kararı alması sonucunda, Türk siyasal yaşamında büyük dalgalanmaların yaşanması, Plan’ın hedeflerine ulaşılmasına engel olmuştur. Siyasal alanda yaşan karmaşa makroekonomik dengelerin bozulmasına ve 5 Nisan Krizi ve sonucunda İstikrar Tedbirlerinin yeniden alınmasına neden olmuştur. 5 Nisan krizinin nedenleri incelendiğinde, krizin başlama nedenini 1993 yılında kamunun iç borçlanma politikasında yapılan değişiklik ve bunun mali piyasalar tarafından kabul edilmemesinin oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca Merkez Bankası ile Hazine arasındaki kötü eşgüdüm ve koordinasyon eksikliği de krizi tetiklemiştir. Dönemin hükümetinin yanlış para ve maliye politikası uygulamaları, kamu borçlanma ihtiyacı yüksek iken, serbest piyasa ihtiyaçlarını dikkate almadan ihale iptalleri yoluyla faizlerin düşürmeye çalışması, krizin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. 1994 yılı öncesinde yaşanan olumsuzluklar genel olarak daha önceki dönemlerden farklı değildir. Kamu harcamalarındaki artış, kamu gelir ve gider dengesizliğini artırmış, fiyat istikrarsızlığı kronik hale gelmiş, dış ödemeler dengesi açıkları devam etmiştir. Bu nedenle, 5 Nisan 1994 yılında açıklanan kararlar ile önceki dönemlerde alınan kararlar arasında benzerlikler vardır. Kararlar kısa vadeli politika önlemlerinden yapısal reformlara kadar çok kapsamlı bir alanda düzenleme getirmiştir. Fakat iç ve dış baskılar sonucunda kısa sürede ve yapılabilirlik çalışması olmadan alınan kararlar, daha çok hükümetin istek ve arzularını içeren bir niyet mektubu olmaktan ileri gidememiştir. Ayrıca, Türk ekonomisinde gereksinim duyulan yapısal düzenleme tedbirlerine 5 Nisan İstikrar Programında yer verilmediği görülmektedir. Kısaca 5 Nisan Kararları, dönemin başbakanı Tansu Çiller’in uygulamaya koymaya çalıştığı, fakat başarıya ulaştıramadığı popülist niteliği ağır basan bir önlemler demetidir. -Yedinci Beş Yıllık Plan 1995–1999 yıllarını kapsayacak şekilde hazırlanmıştır. Ancak 1994 krizi sonrası dengeler yeniden kurulmadan, ileriye 122 yönelik hedef ve kararlar ortaya koymak mümkün olmayacağı düşünülmüş ve planın bir yıl ertelenmesi için yasal düzenleme yapılmıştır. 1995 yılı Geçiş Programı yürürlüğe girdiği dönemde dünya ekonomisinde olumlu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de siyasi istikrarda yaşanan sorunlar temel makro ekonomik göstergelerin bozulması sonucunu doğurmuştur. Sonrasında, 24 Aralık 1995 erken genel seçimlerinden dolayı 1996 Mali Yılı Bütçe Kanun tasarısı görüşülüp kanunlaştırılamamış, seçim öncesinde ekonomi yönetiminde disiplin kalmamış ve siyasal ağırlıklı kamu harcamalarının hızlanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Yedinci Beş Yıllık Plan, küreselleşmenin avantajlarını en üst düzeyde yararlanarak çağı yakalamayı ve ülkenin gelişmiş dünya ülkeleri arasında seçkin yerini almasını hedeflemiştir. Türkiye ekonomisi 1994 yılında karşı karşıya kaldığı şiddetli daralmanın ertesinde 1995 yılında kazandığı canlılığı 1996 ve 1997 yıllarında da sürdürmüştür. GSMH büyüme hızı, sabit fiyatlarla, bu üç yıl boyunca sırasıyla yüzde 7.95, yüzde 7.12 ve 7.29 oranında gerçekleşmiştir. Söz konusu büyüme hızları, genel olarak siyasi alanda belirsizlik ve istikrar eksikliğinin bulunduğu dönemlerde gerçekleşmiş olduğu dikkate alındığında, daha da önem kazanmaktadır. Fakat bu olumlu gidişat, 1998 yılının ikinci üç aylık döneminde ekonomide başlayan daralma süreci, dünyada yaşanan ekonomik durgunlukla çakışarak 1999 yılında derinleşmiştir. 1998 yılında yaşanan Rusya Krizi’yle birlikte Türkiye ekonomisinden sermaye çıkışı gözlenmiştir. Bunun sonucunda, hazine ihale faizleri, dolayısıyla faizler genel düzeyi önemli oranda yükselmiştir. Daralan ekonomide, azalan fonların da büyük bölümünün kamu tarafından kullanılması, özellikle yatırımlar üzerinde dışlama etkisi yapmıştır. Ekonominin iç dinamiklerinin yanı sıra, 1999 yılı Ağustos ve Kasım aylarında meydana gelen depremler, daralma sürecinin uzamasına neden olmuştur. Bunun sonucunda ekonomide küçülme yaşanmış ve ekonomik büyüme yüzde -6.1 oranında gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda siyasal ve ekonomik istikrar olumsuz yönde etkilenmiştir. Siyasal istikrarsızlık 1999 Mali Yılı Bütçe görüşmelerini sahipsiz bırakmıştır. Türkiye’nin mali tarihinde ikinci kez altı aylık “geçici bütçe” hazırlanması ve uygulanması zorunluluğunu doğurmuştur. 123 Bu dönemde makroekonomik gidişatın kötü olması nedeniyle IMF odaklı istikrar programları hazırlanıp, uygulanmaya konulmuştur. Ancak bu programlar da ülkenin 2000 ve 2001 yıllarında krize girmesini engelleyememiştir. Geçmiş deneyimler göstermektedir ki, ekonomik politikaların başarısında siyasal destek oldukça önemlidir. Mevcut hükümetlerin bu anlamda desteği şeklen vermelerine karşılık, sorumluluğu ekonomi bürokratlarına yüklemiş olmaları, uygulanan istikrar programlarının neticede başarısız olacağına dair beklentileri kuvvetlendirmiştir. -Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, enflasyonu AB kriterleriyle uyumlu düzeylere düşürmeyi, ekonomide sürdürülebilir ekonomik büyüme ortamını tesis etmeyi ve AB’ye tam üyelik hedefi doğrultusunda ekonominin rekabet ve uyum gücünü de öne çıkartmayı hedeflemiştir. Ancak Plan, Kasım 2000 kriziyle gündemden düşmüştür. Çünkü Hükümet ve ekonomi yönetimi “günü kurtarma” uğraşısı içerisine girmişlerdir. Merkez Bankası’nın 2000 Kasım krizi sonrası ekonomideki panik havasını dağıtmak için piyasaya para sürmek zorunda kalması ve IMF’nin de 7.5 milyar dolar tutarında ek kredi vermesi Türkiye’nin Ocak 2001’in başlarına doğru kriz ortamından çıkmasını sağlamıştır. Kasım krizi ile hassaslaşan piyasalar toparlanma sürecine girerken, 19 Şubat’ta Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki siyasi tartışmayla piyasalar altüst olmuş ve döviz krizi başlamıştır. Ülke yönetiminde söz sahibi olan kişilerin sorumsuzca davranışları, ülkeyi tekrardan ekonomik darboğazın eşiğine getirmiştir. Reel ekonomi arz ve talep yönlü olumsuzlukların etkisiyle önemli oranda daralmıştır. Şubat 2001 kriziyle birlikte Aralık 1999 da uygulamaya konulan enflasyonla mücadele programının da sonuna gelinmiştir. Şubat krizi ile birlikte ekonomi yönetiminde Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir program yürürlüğe konulmuştur. Bu programdaki nihai amaç ise, ekonomide sürdürülebilir bir gelişme ortamı sağlanarak kaynak kullanma sürecindeki verimliliği artırmak, dışa açık bir yaklaşımla piyasa koşullarında rekabet ile ülkenin rekabet gücünü geliştirmektir. Böylece ekonomide büyümeyi, yatırım ve istihdamı artırarak halkın geleceğine umutla bakmasını sağlayarak refah seviyesini kalıcı bir biçimde yükseltmek olarak tespit edilmiştir. 124 2001 yılında bir dizi yapısal reformlar hayata geçirilmiş, uluslararası ölçütler açısından son derece iddialı bir faiz dışı bütçe fazlası hedefi açıklanmış ve hedefe ulaşılmış, bankacılık alanında bir dizi önlemler alınmış, kamu bankaları yıllardan beri ilk defa kâr elde edebilir konuma getirilmiştir. Ekonomide bu toparlanma sürecine, 2006 yılı makroekonomik amaç ve kapsamında da yer verilmiştir. 2006 yılında makroekonomik istikrarın sürdürülmesi sağlamak amacıyla para ve maliye politikasının uyumu gözetilmiştir. Bunun yansıması olarak Türkiye ekonomisi 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz bir büyüme dönemine girmiş ve 2002–2004 döneminde GSMH reel olarak yıllık ortalama yüzde 7,9 oranında artmıştır. 2005 yılı büyüme gelişmeleri de dikkate alındığında, GSMH büyüme hızının 2001 yılından itibaren uzun yıllar ortalama büyüme hızından oldukça yüksek seyrettiği ortaya çıkmaktadır. 2006 yılında da ekonomideki büyüme eğilimi devam ederek, GSYİH ve GSMH yüzde 5 oranında artmıştır. Bir taraftan ekonomik programın uygulanmasında kaydedilen başarı, diğer taraftan Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başlaması, büyüme hedefini destekleyen iki önemli çıpa olarak ortaya çıkmaktadır. Kamu maliyesinde ve faiz oranlarındaki olumlu gelişmelerin ve enflasyondaki düşüş trendinin sürmesi, özelleştirme ve yapısal reformlardaki ilerlemelerin devam etmesi, 2006 yılında da GSMH büyümesinin sürmesinde belirleyici olmuştur. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ile 2001’in yaz aylarında yaşanan ekonomik gelişmeler, hükümetlerin reform süreçlerinden sapmaları ya da bu süreçleri aksatmaları ve siyasi emelleri uğruna yönetimdeki yanlış uygulamaları, ülkeyi ne gibi darboğazlara götürebileceklerini herkese göstermiştir. Sonuç olarak, 1963–2006 dönemi içerisinde siyasi istikrarın olduğu yıllarda Türkiye ekonomisinin performansının siyasi istikrarsızlığın hakim olduğu yıllara göre daha iyi olduğu görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde en hızlı büyüme oranına Atatürk döneminde (1923–1938) ortalama yüzde 7.8 ile ulaşılmıştır. 1923–2006 döneminde yıllık büyüme hızı ortalama yüzde 4.9 olduğuna göre bu oran en yüksek bir performansı göstermektedir. Çalışmanın kapsamını oluşturan 1963–2006 döneminde ise en yüksek büyüme oranı ortalama yüzde 9.9 oranı ile 2004 yılında kaydedilmiştir. Hükümetlerde siyasi ortak sayısı 125 artıkça, büyüme hızı da düşmüştür. Türkiye ekonomisinde büyüme hızı, 1999– 2002 döneminde yüzde 1.2, 1991–1994 döneminde ortalama yüzde 2.7, 1995– 1999 döneminde ortalama yüzde 4.2 olmuştur. 1963–2006 dönemi aralığında en düşük büyüme yüzde 1.2 ile 1999–2002 DSP - MHP - ANAP koalisyonu döneminde yaşanmıştır. 1991–2002 arası ekonomi açısından kayıp yıllar olmuştur. 1991–2002 arasında 11 yılda 9 hükümet kurulmuş ve ortalama ömürleri bir buçuk yıldan az olmuştur. 1995–1996 döneminde ayda bir hükümet değişikliği yaşanmıştır. 1991–2002 döneminde ömrü bir yıldan az beş hükümet görev yapmıştır. Hiçbir koalisyon döneminde büyüme hızı yüzde 5’in üzerinde olmamıştır. Tek partinin iktidar olduğu 1963–1971 döneminde yüzde 7.1, 20032006‘da yüzde 7.2 ekonomik büyüme sağlanmıştır. Koalisyon hükümetlerinin yer aldığı dönemlerde, 1991-1994’de yüzde 2.7, 1995-1999’da yüzde 4.2, 1999–2002 döneminde yüzde 1.2 ortalama büyüme hızına ulaşılmıştır. Benzer şekilde Türkiye enflasyonla 1971–1980 koalisyon döneminde tanışmıştır. Koalisyon dönemlerinde enflasyon hızı yükselmiştir. Aynı zamanda, 1963–2006 yılları arasında iktidara gelen tek parti hükümetleri döneminde mali disiplinin daha kolay sağlandığı görülmüştür. Bunun sonucu olarak tek parti hükümetleri döneminde para ve maliye politikaları uygulamaları tutarlılık göstermiştir. Bundan dolayı iktidara gelen hükümetler para ve maliye politikaları uygulamalarında dikkatli olmak zorundadırlar ve politika uygulamalarında popülist yaklaşımlardan da uzak durmalıdırlar. 126 KAYNAKLAR Akat, A. Savaş, (1997), “Kronik Enflasyonla Mücadele: Sorunlar, Çözümler, Tereddütler”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl: 29, Sayı: 2. Aktan, C.C. ve H.Şen (2001), “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri “,Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: II, Sayı: 42,ss. 1225–1230. Akyüz, Yılmaz (1973), “Money and Inflation In Turkey 1950–1968”, SBF Yayınları, No: 361. Alkınoğlu, Lale “Türkiye’de Uygulanan İstikrar Politikaları ve Sonuçları”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:15, 1999, ss. 307–319. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990–1994), http://ekutup.dpt.gov.tr/plan /plan6.pdf, 28/09/06. Altuncu, Zafer (1989), “Az Gelişmiş Ülkelerde Dış Borç Sorunu ve Türkiye”, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Bölümü Yüksek Lisans Tezi. Apak, Sudi (1993), Türkiye ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik İstikrar Uygulamaları, Anahtar Kitaplar Yayınevi, Birinci Basım, İstanbul. Ataç, Beyhan (1999), “Maliye Politikası” Anadolu Üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No:18, Eskişehir. Avcı, Nihal (1988), “Bütçe ve Para Politikalarının Makroekonomik Etkileri”, Devlet Bütçe Uzmanlığı Araştırma Raporu, Ankara, http://www.bumko.gov.tr/arastirmarapor/NAvci.pdf, 03/09/2006. Bergoeing, Raphel, Patrick, J.Kehoe, Timotyhy J. Kehoe and Raimundo Soto (2002), Policy- Driven in Chile and Mexico in the 1980’s and 1990’s, The American Economics Review, Vol:92, No:2, pp.16–21. Berksoy, Taner (1982), Türkiye’de İstikrar Arayışları ve IMF, IMF İstikrar Politikaları ve Türkiye, Birinci Basım, Savaş Yayınları, Ankara. Boratav, Korkut (2003), Türkiye İktisat Tarihi (1908–2002), Yedinci Baskı, İmage Yayınları, Ankara. Bruno, Michael, High Inflation and The Nominal Anchors of an Open Economy, Essays in International Finance, No:183, Princeton University, New Jersey, June 1991. 127 Büyük Bunalımın Doktoru J.M.Keynes “Ekonomiyi Kurtaran Adam”, http://www.focusdergisi.com.tr/bilim_insanlari/1000_yilin_dahileri/00214. htlm, 28/ 02 /2006. Büyükbalkan, Uğur (2000), “Türkiye’de Ekonomik Durum”, http://www.turmob.org.tr/turmob/basin/23-10(3).htm, 07/10/06. Celasun, Merih (2001), “Ekonomide Uzun Dönemli Büyüme, Enflasyon Süreci ve IMF Destekli Program: Söyleşi,” İktisat, İşletme ve Finans, 179, Şubat:7–31. Celasun, Merih (2002), “2001Krizi, Öncesi ve Sonrası: Makroekonomik ve Mali Bir Değerlendirme”, http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002 /pdf/i0 53.pdf, 01/12/2006. Chari,V.V., Patrick J. Kehoe and Ellen R. McGrattan (2002), Accounting for the Great Depression, The American Economics Review, Vol:92, No:2, pp.22-27. Collins English Dictionary, (P.Hank, W.T. Maleod, L.Urgana), İkinci Baskı, Whilliam Collins and Sons and Co Ltd., London, 1986. Çağlar, Ünal, (1997),“İstikrar Politikalarında Nominal Çapa Seçimi ve Para İkamesi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl: 34, Sayı:11. Deane, Phyllis. İlk Sanayi İnkilabı, (Çev: Tevfik Güran), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), “Sayılarla Türkiye Ekonomisi Gelişmeler (1980–2001) Tahminler (2002–2005)”, (2002), http://ekutup.dpt.gov.tr /ekonomi/tarih/tr/198001.pdf, 03/09/2006. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/ bahcecis/istikra5.pdf, 03/10/06. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996– 2000) (1996), Ankara, s.19–21, http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/vii/, 08/10/06. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996– 2000), http:// ekutup.dpt.gov.tr/plan/vii/, 02/10/2006. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM), “Krizin Yaşandığı Bölgeler Üzerinde Ekonomik Gelişmeler”,Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel, 128 http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/blm31. doc, 5/02/2006. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM), “Malezya Ekonomik Krizi Yendi mi?, “Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler, Genel, http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/malez ya.doc,10/02/2006. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM), 1923'den Günümüze Türkiye Ekonomisi, “1923– 1980 Yılları Arasında Türkiye Ekonomisi”, http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/Trkek on.doc, 1/09/06. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM), “2006 Yılı Programı”, http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2006.pdf, 8/4/2007. Emsen, Ö. Selçuk (2004), “Türkiye’de 1994–2001 Döneminde Uygulanan İstikrar Politikaları”, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:5. Emsen, Selçuk (2003), Ekonomik Krizler ve Türkiye Deneyimi, Beta, İstanbul. Erkan, Birol “Türkiye’de 1980 Sonrası Merkez Bankası Politikası”, http://www.geocities.com/ceteris_paribus_tr/b_erkan.doc, 19/09/06. Ernesto H. Stein ve Jorge M. Streb (2004). “Elections and the Timing of Devaluations”, Journal of International Economics, vol. 63(1), pp: 119– 145, May. Eroğlu, Ömer ve Mesut Albeni (2002), Küreselleşme, Ekonomik Krizler ve Türkiye, Bilim Kitapevi, Isparta. Gökçen, Ahmet (2001), “İstikrar Tedbirleri ve Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, ss.587–601. Güloğlu, Bülent (2001) “İstikrar Programından İstikrasızlığa, Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:4I, ss.524–530. Güran, Tevfik, İktisat Tarihi, İstanbul,1991. Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr/makaleler/80yildergi.pdf, 05/09/2006. Heaton, Heaton. Avrupa İktisat Tarihi, (Çev: Mehmet A. Kılıçbay- Osman Aydoğuş), Birinci Basım, Teori Yayınları, Ankara, 1985. 129 IMF-Niyet Mektubu, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, 9 Aralık 1999, Ankara, www.hazine.gov.tr, 20/07/2006. Kaminsky, Graciela L. and Carmen M. Reinhart (1998), “Finansal Crises in Asia and Latin American: Then and Now”, Applied Economics, Vol:88, No:2, pp.414–448. Kaminsky, Graciela L. and Carmen M. Reinhart (1999), “The Twin Crises: The Causes of Banking and Balance –of- Payments Problems”, The American Economics Review, Vol:89,No:1,pp.467–500. Kaminsky, Graciela L. and Carmen M. Reinhart (2000), “On Crises, Contagion, and Confusion”, Journal of International Economics, Vol:51,No:1, pp.145–168. Karluk Rıdvan (2005), Cumhuriyetin İlanından Günümüze Türkiye Ekonomisi’nde Yapısal ve Sosyal Değişim, Beta Yayınları, İstanbul. Karluk, Rıdvan (1997), Türkiye Ekonomisi, Beta Yayınları, İstanbul. Karluk, Rıdvan (2006), “Türkiye Ekonomisinde 1980 Öncesi ve Sonrası Yaşanan Krizlere Yönelik İstikrar Politikaları”, Ekonomik Kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri-Makale Derlemesi, ss.56–88. Kaya, Vedat (2005),. Finansal Küreselleşme ve Para Krizleri: 1990–2002 Türkiye Deneyimi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ss.1–198. Kazgan, G: (1995), Yeni Ekonomik Düzen’de Türkiye’nin Yeri, Birinci Basım, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul. Kazgan, Gülten (1999), Tanzimattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Birinci Basım, Altın Kitaplar, İstanbul. Kesriyeli, Mehtap (1997), 1980’li Yıllardan Günümüze Para Politikası Gelişmeleri, Araştırma Genel Müdürlüğü, Yayın No:97\4, Ankara, www.tcmb.gov.tr/research/work/wpaper5, 10/07/2006. Keyder, Nur (2000), Para Teori, Politika, Uygulama, Beta Yayınları, 7. Baskı, İstanbul. Kılıçbay, Ali (1984), Türk Ekonomisi (Modeller- Politikalar-Stratejiler), Türkiye İş Bankası Yayınları, 263 Ekonomi Dizisi:19. 130 Kibritçioğlu, Aykut, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler 1969–2001”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı: 41, ss.174–182. Krueger, Anne O. (2000), IMF Stabilization Programs, NBER 102500, pp.1–69, 17/ 08/2005. Kruger, Mark, Patrick N. Osakwe ve Jennifer Page (1998), “Fundamantels, Contagion and Currency Crises: An Empirical Analysis”, Bank of Canada, WP 98–10. Krugman, Paul (1997), “Currency Crises”, http://web.mit.edu/krugman/ www/ crises .htlm, 06/05/2003. Krugman, Paul, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü,(Çev. Neşenur Domaniç), Literatür Yayıncılık, 2.Basım, İstanbul, 2001. Kum, Hakan (1994), “1980 Sonrası Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler”, Türkiye’de Ana Sektörler İtibariyle Üretim Yapısı, Yüksek lisans Seminer Çalışması, Kayseri, http://iibf.erciyes. edu.tr/ akademik/kum /turkeko.htm, 03/09/2006. Kumhof, Michael (2000), “A Quantitative Explotion of the Role of Short- Term Domestic Debt in Balance of Payments Crises”, Journal of International Economics, Vol: 51, pp.195–215. Morgil, Orhan (2001), “Türkiye’de Ekonomik Kriz ve İstikrar Programları”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, ss.610–617. Oktay, Yenal (2001), “Cumhuriyet’in İktisat Tarihi”, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Yayını. Önder, İzzet (2001),”İktisadi Krizler”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I,Sayı:41,ss.45–55. Önder, Timur (2005), “Para Politikası: Amaçları, Araçları ve Türkiye Uygulaması”, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, www.tcmb. gov.tr/ kutuphane/ TURKCE/tezler/timuronder.pdf, 29/08/2006. Özgüven Ali, İktisadi Düşünceler – Doktrinler ve Teoriler, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1984. Özgüven, Ali (2001),”İktisadi Krizler”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I,Sayı:41,ss.56–63. Parasız, İlker (1995), Kriz Ekonomisi, Birinci Baskı, Ezgi Yayınevi, Bursa. 131 Parasız, İlker (1998), Türkiye Ekonomisi 1923’den İktisat ve İstikrar Politikaları, Birinci Basım, Ezgi Kitapevi, Bursa. Planlı Dönemde Ekonomik Politikalar, http://www.aofsitesi. com/turkiye ekonomisi5. htm, 05/09/2006. Rosier, Bernard. İktisadi Kriz Kuramları, (Çev: Nurhan Yentürk), İkinci Basım, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994. Saraçoğlu, Rüştü, “1990 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi”, TCBM, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog/turkekonomisi.html, 07/09/2006. Sekizinci Beş Yıllık Kalınma Planı (2001–2005), 2005 Yılı Programının Makroekonomik Amaç, Hedef ve Politikaları, http://ekutup.dpt.gov.tr/ program/2005/temelama.html, 11/03/2007. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005) 2002 Programı, www.ceterisparibus.net , 10/02/2007. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005), 2003 Yılı Programı, http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2003.pdf, 10/03/2007. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005), 2004 Yılı Programı, http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2004.pdf, 10/03/2007. Seyidoğlu, Halil (2001), Uluslararası İktisat, 14. Baskı, Güzem Yayınları, İstanbul. Seyidoğlu, Halil (2003), “Uluslar arası Mali Krizler, IMF Politikaları, Az Gelişmiş Ülkelerde, Türkiye ve Dönüşüm Ekonomileri”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 4 (2), ss.141–150. Sönmez, Mustafa (2002), Kriz, IMF ve Sermaye Birikiminde Tıkanma Bizim İçin Ağlama, IMF!, (Der.Masis Kürkçügil), Everest Yayınları, Birinci Basım, İstanbul. Stiliglitz Joseph, Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, (Çev. Arzu TaşçıoğluDeniz Vural), Plan B,Üçüncü Basım. Şahin, Hüseyin (2003), Türkiye Ekonomisi, Basım Ezgi Yayınları, Bursa. Şişik, Ülkü (1982), Enflasyon Kuramında Gelişmeler ve Türkiye’de Enflasyon, TODAIE, Ankara. 132 TCMB, 1998 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/ yillik/98turkce/yraporxyeni.html, 09/10/06. TCMB; 1999 Yıllık Rapor, http://www.tcmb.gov.tr/research/ y illik/99turkce/rapor99_2.html, 09/10/06. TCMB; 2000 Yıllık Rapor http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/ 00turkce/bolum_II2000.pdf, 10/10/06. Temel,Adil, Ercan Boyar, Şeref Saygılı, Türkiye Ekonomisinde Yapısal Değişim ( 1946–1999), http://ekutup.dpt.gov.tr/ planlama/ 42nciyil /temela.pdf, 03/09/2006. Tokgöz, Erdinç (2004), Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi 1914–2004, İmaj Yayınevi, Yedinci Basım, Ankara. Toközü, Alper, Arısoy, Ebru, ”Doğu Asya Mucizesinin Sonu”, Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirmeler Genel Müdürlüğü, http://www.dtm.gov.tr/ead/ DTDERGI/mart98/dmuciso.htm, 10\02\2006. TCMB, Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, http:/ /www.tcmb.gov.tr/ yeni/duyuru/eko program/program.pdf, 10/03/2007. TCMB, http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/o53.htm, 08/10/06. TCMB, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/DUY2002-01.html, 10/02/2007. Türkkan, Erdal (1996), Ekonomi ve Demokrasi, Turhan Kitapevi, Ankara. Türkkan, Erdal (2001), “Türkiye’de 2001 Ekonomik Krizi ve Güven Faktörü”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:4I, ss.150–165. Gürses, Uğur “1990 Deneyimi ve Enflasyon”, Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=68754, 12/03/2006. Uygur, Ercan (1993), “An Overview of Recent Developments and the AdjustmentProgram”,http://www.metu.edu.tr/~fsenses/510outline2003.pdf 26/09/06. Uysal, Doğan (2004), IMF Politikaları ve Türkiye, Birinci Basım, Çizgi Kitapevi, Birinci Baskı, Konya. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı 1973–1977, http://ekutup.dpt.gov.tr/planprg.html, 20/08/2006. VI. Demirel Hükümeti Koalisyon Protokolü http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/KP49.htm, 30/09/2006. (DYP-SHP), 133 Yay, Turan Gülsün G. Yay ve Ensar Yılmaz (2001), “Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler”, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın No: 2001–47, İstanbul. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996–2000), http:// ekutup.dpt.gov.tr/plan/vii/, 02/10/2006. Yeldan, Erinç (2001), “Türkiye’de IMF Destekli Enflasyonla Mücadele Programı, Bir İstikrar ve Düzen Programı mı Yoksa Fakirleşme ve Mali Kaos Reçetesi Mi?”, Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı, Cilt: I, Sayı:41, ss.570–586. Yıldırım,Oğuz, “Türkiye’de Parasal Programlama ve Enflasyon Hedeflemesi”, www.geocities.com/ceteris_tr/o_yildrim7.doc, 19/09/2006. Yılmaz, Levent (2001), Umberto Eco ile Kriz Üzerine, Cogita, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. “1980–1982 Türkiye Ekonomisi”, http://www.ekonomi.name/turkiye- ekonomisi/1980-1982-turkiye-ekonomisi.html, 02/09/2006. “Türkiye’nin Son 20 Yılı (1980–2000)”, http://ebnet.sitemynet.com/ b8.htm, 21/09/06. 1923’den Günümüze Türkiye Ekonomisi (1923–1993), http://www.kalem. gen.tr/oku.asp?id=12&bslk=T%C3%BCrkiye%20Ekonomisi,15/08/2006. 1923–1980 Türkiye Ekonomisi, http://www.ekonomi.name/turkiye- ekonomisi/1923–1980-turkiye-ekonomisi.html, 25/08/2006. 1929 Büyük Depresyon (buhran), http://www.kutuphanem.net/ dokozet/2005_10/150423_1929_buyukdepresyonbuhran.htlm, 20/02/2006. 1987–1993 Türkiye Ekonomisi, http://turkiyeekonomisi.bilgi-merkezi.net/?islem= goster&id=2741, 06/09/2006. 134 ÖZGEÇMİŞ 1981 yılında Ordu’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ordu’da tamamladıktan sonra, 1999 yıllında girdiği Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden 2003 yılında mezun oldu. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans öğrenimine başladı.