AVRUPA’NIN YUNAN TRAJEDİSİ Sedat Aybar* Yunanistan kamu sektörü borç yükünün tetiklediği kriz Avrupa Para Birliğini temellerinden sarsmış görünüyor. Yunanistan krizi Avrupa Parasal Birliğinin (EMU), merkezi bir mali otorite olmadan yürütülemeyeceğini de gösterdi. Kriz bir bakıma, neoliberal idealin vücut bulmuş en üst halinin, Avrupa Birliğinin (AB) ve ona hükmeden monetarist, yöntemsel bireycilik zihniyetin krizi. Çünkü bu kriz, görünenin ötesinde çok daha derin sorunların varlığını da açığa çıkarmış bulunuyor. Yunan kamu sektörü finansmanı açıkları epeydir bilinen bir olgu. Yunanistan’ın yanı sıra Portekiz, İrlanda ve İspanya kamu sektörü borç yüklerinin de sorunlu olduğu biliniyor. AB ekonomi yönetimi çevrelerinde bu ülkelerin (Portugal, Ireland, Greece, Spain) baş harflerinin birleşmesiyle İngilizce “domuz” anlamına gelen PIGS kısaltmasıyla anılması bahsi geçen kamu borç yüklerinin yönetilemez hale gelmesiyle ilgili. Son zamanlarda bu dörtlüye İtalya’nın katıldığı da söylenir oldu (Pratley 2009). Ancak bu gruptaki Yunanistan’ın ayrıcalıklı bir yeri var. Batı Avrupalıların gözüne bir “Şark” ülkesi olarak görünen Yunanistan belki de bu algı yüzünden, Avrupa medyasında diğerlerine nazaran çok daha acımasızca eleştirildi. Örneğin BBC World, hızını alamayarak, aslında “Yunan halkının AB standardına uygun olmadığını, Yunanlının psikolojisinde otoriteyi kaale almamanın önemli bir yer tuttuğunu, örneğin kamuya açık yerlerde yasaklanmış olan sigara içme yasağına uymadıklarını, bu zevk ve keyif yüzünden sağlık harcamalarının artmasına neden olduklarını, zaten sık sık grev yaptıklarını, bütün bu davranış bozuklukları yüzünden de devlet borç yükünü arttırdıklarını” açıklayan detaylı programlar sundu. Yunanistan’ın dış borç yükünün fazla olmasından kaynaklanan sorunlarının AB’nin öncü ve daha zengin ülkeler tarafından çözümlenmeyeceği açıklamaları da Avrupa siyaset gündeminde geniş yer aldı, alıyor. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, “Yunanistan’ı kurtarmayacaklarını ve Yunan hükümetinin kendi başının çaresine bakması gerektiğini” bildirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’de Merkel’i destekleyen açıklamalar yaptı (Eurointelligence, 2010). Tüm bu gelişmeler dünyaya Batı medeniyetini hediye ettiklerini iddia eden Yunanistan halkının gururunu incitti. İktidarı, Ekim 2009’da devralmış olan PASOK yönetimi, Yunanistan’ın kendi başının çaresine bakacağını ve dışarıdan yardım almadan sorunlarını çözeceklerini açıkladılar. Açıkladılar ama böylesine güç bir dönemden geçerken, üçünün anlaşması daha önceden yapılmış, üçü de yeni olan ve tutarı üç milyar Euro’yu bulan altı adet savaş gemisini Fransa’dan satın almayı da ihmal etmediler. Öte yandan ekonomi teknisyenleri başta Yunanistan olmak üzere diğer sorunlu ülkelerin sorunlarının nasıl çözümleneceği konusunda görüşler bildirmeye başladılar (Conway, 2010). Bunlardan ön plana çıkan birinci çözüm önerisi İrlanda’nın da başvurduğu “iç devalüasyon” yöntemiydi. Buna göre Yunanistan Euro’da kalacak ama içerideki mal ve * Kadir Has Üniversitesi, Ekonomi Bölümü Başkanı 1 hizmetlerin fiyatlarındaki ayarlamalarla dış ticaret açığını dengelemeye çalışacaktı. Bu aslında yaygın olarak bilinen “deflâsyon” uygulamasından başka bir şey değildi. İkinci yöntem ise London School of Economics (LSE) ve Oxford Üniversitesi ekonomi profesörlerinden Goodhart ve Tsomocos’un öne sürdüğü “çifte para” sistemiydi. Yunanistan Euro’da kalacak ama içeride piyasaya Drahmi sürecek böylece iç ve dış dengeleri ayrı ayrı tutturmaya bakacaktı. Bu ve buna benzer pek çok öneri Yunanistan’ın ve kamu borçları yüzünden zora düşmüş ülkelere de önerilmeye başlandı. Bu ve buna benzer öneriler, Cambridge, Oxford ve LSE’de tartışılmaya başlandı. Yunanistan uzunca bir süredir sadece mali değil yapısal sorunlarla da boğuşuyordu. PASOK yönetimi iktidaraı alır almaz yapısal sorunlarla baş etmek için İstikrar ve Büyüme Programını (IBP) açıkladı. Bu programa göre AB’de uygulamaya başlanan ve Lizbon Stratejisi diye bilinen program Yunanistan’da da uygulanacaktı. Lizbon Stratejisi, AB’nin ABD karşısında rekabet gücünü arttıracak birtakım düzenlemeleri gerçekleştirmesini önermekteydi. Buna göre, sendikaların direnişleri yüzünden uzun zamandır ertelenmiş olan emek piyasalarını sermaye birikimini sağlayacak şekilde disipline edecek düzenlemeler yapılmalıydı. Bu programın bir parçası da sermaye karlılığını olumsuz etkileyen sosyal devletin yeniden düzenlenmesi ve ağırlıklı olarak özelleştirmeler bağlamında emeklilik reformuydu. Bu şekildeki piyasa yönelimli bir reformun rekabeti arttıracağı umulmuştu. İşte yeni Yunan hükümeti, bu Lizbon stratejisini uygulamaya koyacağını açıklamakla işe başladı. Bir yerde, kriz sonrasında kendisine dayatılacak olan tüm koşulları borç para almadan kendi kendisine kabul etmiş oldu. Ancak Lizbon Stratejisi 2007 – 2009 krizi yüzünden aksamaya başlamıştı bile. AB küresel kriz yüzünden sermayenin üzerindeki baskıyı kaldırmak için bu neo-liberal uygulamalardan sapmak zorunda kalmıştı. Sermayeyi destekleme mekanizması kamu fonlarının kullanımını gerektiriyordu. Kamu borçları hızla artmaya başladı. Yunanistan’daki kamu sektörü borç stoku da son iki sene içerisinde artarak 2008’de GSMH”nın yüzde yüzüne ulaştı. Avrupa Komisyonu, Yunanistan’ın kamu borçlarının, Yunan hükümetinin açıklamalarına rağmen 2011’de GSMH’nın yüzde yüzotuzbeş’ine ulaşacağını tahmin ettiklerini bildirdiler. İşin aslı, Yunan kamu borç yükü Gayrisafi rakamlarla 403 milyar euro’ya yani GSMH’nın yüzde yüzaltmış sekizine ulaştı (Eurointelligence, 2010). Böylece, küresel sermaye birikimi sorunlarının finansallaşma dinamikleri etrafında kristalleşmesinin Yunan versiyonu vücut buldu. Kamu borçlanması diğer AB ülkelerinde olduğu gibi Yunanistan’da da sermayenin birikim krizinin, kamu maliyesi krizine çevrilmesini sağladı. Böylece yük bankaların ve sermayenin sırtından çalışan geniş halk kesimlerine aktarılması operasyonu başladı. Ancak Yunanistan’ın sorunları sadece mali yönetim ve kamu borçlarıyla sınırlı değildi. Zaten başta Almanya olmak üzere AB’nin öncü ülkelerini Yunanistan’ın mali disiplinsizliği konusunda kızdıran nedenlerin başında onun bu zayıf sermaye birikimi geliyor (Faiola, 2010). Doğu Avrupa’dan AB’ye katılan on ülkenin yanısıra Yunanistan AB’nin zayıf halkalarından biri. Sermaye birikimi ve kapitalist gelişme düzeyi merkezdeki öncü ülkelere göre daha geride. Yunanistan’ın bugün içinde bulunduğu 2 durum ve buna Almanya, Fransa gibi merkez ülkelerinin yaklaşımı, AB’nin kurucu prensiplerinin ciddi bir sınavdan geçtiğinin de göstergesi. Yunanistan’ın yapısal sorunları kendini mali dengesizlik, dış ticaret açıkları, zayıf rekabet gücü, kötü yönetim ve aksak piyasalar şeklinde gösteriyor. Yunanistan’ın artan kamu açıklarının yurtiçi özel tasarruflarla karşılanamıyor olması onu yurtdışı fonlara muhtaç bırakıyor. 2008’de AB’nin Maastricht kriterlerinin tam beş misli yani GSMH’nın yaklaşık yüzde onbeşi kadar bir dış ticaret açığı ile karşı karşıya kalan Yunanistan dış kaynak bulma zorunda. Yurtiçi tasarruf hadlerinin düşük olması, her türden mali yeniden yapılanmanın içerideki talebi ciddi oranlarda düşürmeden gerçekleşemeyeceği görüşünü savunanların haklı olduklarını ispat etmek için kullanıldı. 2005 ve 2006 yıllarında büyük kar elde eden Yunan bankaları henüz ciddi kayıplarla karşı karşıya değiller. Kamu borç yükü muazzam boyutlarda olan hükümet 2009 baharında Yunan bankalarına 28 milyar euro destek verdi. Diğer yandan endüstri kesimi 4 milyar euro teşvik aldı. Bu paralar endüstriye ücretler biçiminde aktarıldı. Bundan sonraki dönemde gemi sahipleri ve navlun sektörünün desteklenmesi hedefleniyor. Yunanistan’ın net olarak üçyüz milyar euro civarındaki borçlarının üçte biri Yunan bankalarına olan borç. Bu borçların büyük bir kısmı son iki sene içinde oluştu. Tasarrufları zayıf olan Yunanistan, AB’nin ve euro’nun belkemiği Avrupa Merkez Bankasından (ECB) yüzde bir faizle borçlanıp Yunan hükümetine yüzde 4,5 faiz ile borç verdiler. Böylece, Yunanistan bankacılık sektörü bir hayli kar elde etti (Palley, 2010). Yakın zamanda, Yunan devletinin tahvil ihracından elde ettiği sekiz milyar euro’luk borç Yunanistan ve İngiltere’deki hesap sahiplerinden geldi. İngiltere’deki hesap sahiplerinin en azından yarısının Yunan vatandaşı olduğu tahmin ediliyor. Yani yakın dönemde Yunanistan’ın elde ettiği borçların yarıya yakını Yunan kökenli spekülatörlerin. Öte yandan, krizin sürmesi halinde Yunan bankalarının durumunun giderek kötüleşeceği bekleniyor. Bu bankaların yükümlülükleri euro cinsinden ve süreleri dolduğunda geri ödenmeleri gerekiyor. Yunanistan’da fonlama yapılabilmesi için faizlerin yükseltilmesi tartışılıyor. Bunun da krizi derinleştirici etki yapacağı açık. Yunanistan’daki krizin ise başta AB çevre ülkeleri olmak üzere komşularına sıçraması ihtimali tedirginlik yaratıyor (Alloway, 2009). Yunanistan’a borç veren ülkelerin büyük bir bölümü AB’nin öncü ülkeleri; Almanya, Fransa, Hollanda ve İsviçre’den (AB dışından) oluşuyor. Bir AB ülkesinin moratoryum’a gidemeyeceğine olan inanç, Yunan kamu borçlanmasını hem ucuzlatmış hem de artışını teşvik etmişti (IMF, 2009). Tabii bir de buna 2001 yılından itibaren kamu borçlarının gerçek miktarının ne olduğunu maskelemeye yarayan bir takım karmaşık türev enstrümanlarının oynadığı rolü eklememiz lazım. Goldman Sachs gibi yatırım bankaları’nın “cross-currency basis swaps” türev enstrümanlarını kullanarak Yunanistan’ın (ve diğerlerinin) gerçek borç yüklerinin ne kadar olduğunu Eurostat gibi istatistik kurumlarından saklamaya yardımcı olduğu açığa çıktı (Balzi, 2008). Bu da Yunanistan’ın daha fazla borçlanabilmesini kolaylaştırdı. Böylece, Yunanistan (ve İtalya) bütçe açıklarının GSMH’nın yüzde üç; hükümet borç 3 yükünün ise yüzde altmıştan fazla olamayacağını dayatan Maastricht kriterlerini aşabildiler. Bu dönemde yaratıcı muhasebe uygulamaları hükümet işleri içinde en önemlisiydi. Bunların içinde bazen askeri bazen de sağlık harcamalarının bütçe dışına taşınması gibi yaratıcılıklar bulunmaktaydı. Bu arada Yunanistan’dan endişeli sesler de duyulmaya başlandı. Mali ve parasal tüm politika araçlarını AB’nin emrine vermiş olan Yunanistan’ın önüne hiç de hoş olmayan alternatifler sürülmeye başlandı. 2010 yılı için bütçe açığı hedefini yüzde 8,7’ye çeken Yunan hükümeti ciddi bir kemer sıkma politikası uygulamaya koydu. Hükümet bu politikaya devam edeceğini ve bütçe açığını 2012 senesinde GSMH’nın yüzde üçüne indireceğini taahüt ederek ciddiyetini göstermeye çalıştı. Aksi takdirde, Yunanistan’ın egemenliğinin AB’ne teslim edilmesi gibi öneriler duyulmaya başlandı. IMF’nin çözüm önerileriyle gelmesi ise AB’nin var olma nedenini sarsacağı için pek de gerçekçi olmayan bir alternatif olarak sunuldu. 2010 senesi mali programının yüzde yetmişini Haziran ayının sonuna kadar tamamlayacak olan Yunanistan dış kaynak yaratmak zorunda. Hükümet İstikrar ve Büyüme Programını uygulayarak, emek piyasalarında reform yaparsa yabancı piyasalardan kaynak yaratabileceğine inanıyor. Bu şekilde borçlanmanın maliyetini normal dönemlerdeki seviyesine indirebilir. Bugüne kadar (yukarıda bahsedilen 8 milyar euro ile) yüzde yirmi iki kadar kaynak bulunmuş durumda. Yunanistan Nisan ve Mayıs 2010’da 21,5 milyar euro borç ödeyecek. Eldeki rezervlerle şu anda ihtiyaç duyduğu para miktarı 15 milyar euro civarında (Evans-Pritchard, 2010). Mart 2010’da Yunan hükümeti Deutsche Bank ile onbeş milyar euro’luk bir kredi için görüşmelere başladı. Şayet Yunanistan 2010 yılının ikinci yarısına kadar fon ihtiyacının yüzde yetmişlik kısmını karşılayabilirse üzerinden ciddi bir yük kalkmış olacak. Ancak bunun sağlanmasının şartı demografik gelişmelere koşut olan emeklilik yaşının 57’den 67’ye çıkarılması, KDV’nin yüzde dokuz civarından yüzde yirmibire çıkartılması, kamu kesimi ücretlerinin dondurulması, sendikaların gücünün kırılması, tarım kesiminden teşviklerin kaldırılması gibi koşullara bağlı olacağı unutulmamalı. Kısacası, krizin yükünün çalışanların sırtına aktarılacağı iyice açığa çıktı. Ortaya sunulan çözüm önerileri, Yunan halkına insanca yaşamak için istihdam ve sosyal güvence vaat eden ciddi bir üretim ve üleşim programı etrafında oluşturulan çözüm önerileri olacağına, ‘piyasaların etkinliğini’ ve finansal dengeleri ön plana çıkartan ve krizin nedenlerini ortadan kaldırmak yerine erteleyen çözüm önerileri oldukları açık. Sanki finansal piyasaların ve makroekonomik göstergelerin tamamiyle subjektif ve ideolojik şartlanmalarla belirlenmiş birtakım oranlara ulaşmasının sorunu ortadan kaldıracakmış gibi bir durum yaratılıyor. Yani sorunun kendisi soruna çözüm olarak öneriliyor. Toplumsal duyarlılığı son derece yüksek olan ve militan bir geçmişe sahip Yunan işçi sınıfı bu dayatmaları kolay kabul etmeyeceğini ilki 17 Aralık 2009’da, ikincisi 24 Şubat 2010’da olmak üzere gerçekleştirdiği iki genel grev ile gösterdi. İşçiler, mülkiyeti Çin Halk Cumhuriyetine ait olan Pire limanını kapattılar. Altmışiki şehir ve kasabada gösteriler yapıldı. Ayrıca tarım kesiminden gelen tepkilerde son derece sert oldu. 4 Köylüler yirmiiki anayolu bloke ettiler ve ülkenin kuzey sınırını kapattılar. Tüm üniversitelerde eğitim durdu, boykotlar ve işgaller yapıldı. Yunanistan’ın, İrlanda, İspanya, Portekiz gibi diğer çevre ülkeleriyle birlikte AB içinde bir alt sömürge olmasına karşı çıkan sesler, insanca yaşam talepleriyle birlikte gittikçe daha güçlü bir şekilde duyuluyor. KAYNAKÇA: Pratley (2009), “Greece’s debt crisis signals problems for the European Central Park” The Guardian, London, 08.12. 2009 http://www.guardian.co.uk/business/2009/dec/08/greece-debt-crisis-single-currencyeurozone Alloway Tracy (2009), “Goldman’s Trojan currency swap”, Financial Times, Faiola Anthony (2010)”Greece’s economic crisis could signal trouble for its neighbors”, Washington Post Foreign Service, 10. 02. 2010 Conway Edmund (2010),”Greek crisis intensifies as Joe Stiglitz calls for Europe to teach the speculators a lesson”, Telegraph: London, 08. 02. 2010 IMF, (2009), “Coordinated Portfolio Investment Survey”, http://www.imf.org/external/np/sta/pi/geo.html Evans-Pritchard Ambrose (2010), “Euro brinkmanship escalates as ECB shuts door on Greek bail-out”, Telegraph, http://www.telegraph.co.uk/finance/comment/ambroseevans_pritchard/6942680/Eurobrinkmanship-escalates-as-ECB-shuts-door-on-Greek-bail-out.html Balzli Beat (2008), “How Goldman Sachs Helped Greece to Mask its True Debt”, Der Spiegel, 02/08/2010, http://www.spiegel.de/international/europe/0,1518,676634,00.html Eurointelligence (2010), “A historic political agreement”, 12.02.2010, http://www.eurointelligence.com/article.581+M5eff1115516.0.html Palley Tom (2010), “Euroland Is Being Crucified Upon Its Own Cross of Gold”, www.ft.com, Economists’ Forum. 5