KAAN MAHMUT MACAR YALNIZLIK VE YOZLAŞMA Hepimiz eskiye dair özlemlerimizi dile getiririz çoğu zaman. Bunlardan en önemlisi de insan ilişkileri konusunda değerlerimizin yok olması ve birbirimize yabancılaşmamızdır. Akrabalık ilişkileri, bunun en güzel örneklerinden biridir. Bugün, mesela yaşlılar hep yakınırlar nerede o eski günler, nerede o eski bayramlar falan diye. Gerçekten yaşlıların o eskiye dönük yakınmalarını ve özlemlerinin nedenini hangimiz araştırıyoruz? Onların bu söylediklerini hep küçümsüyoruz, geçiştiriyoruz ya da önemsemiyoruz; fakat onlar gerçekten eskiden insan ilişkilerinin nasıl olduğunu, toplumdaki mutsuz ve yalnız insan sayısının ne kadar az olduğunu iyi bilir. Çok geriye gitmeye gerek yok aslında bunu anlamak için. On beş sene öncesine bile gitsek şu anda ne kadar yozlaştığını görebiliriz insan ilişkilerinin. İnsan sosyal bir varlıktır ve bu yadsınamaz bir gerçektir kimileri kabul etmese de. Sosyallik, anlamsız kalabalıklar arasına karışıp varlığını belli etmek demek değildir. Aslında sosyallik, ortak bir şeyler paylaşabileceğin küçük bir küme de olsa o kümenin içinde yer almaktır bence. Oysaki günümüzde sosyallik, sosyal medyanın etkisiyle ne kadar takipçi sayısının olduğuyla ya da ne kadar arkadaşının olmasıyla ölçülür duruma geldi. Bu gerçekten gülünç bir durumdur. Eskiden sosyal medya yoktu mesela. İnsanlar yolda, mahallede komşularıyla, akrabalarıyla dertleşir, konuşur ve birbirlerinin evine gidip gelirlerdi. Şimdi sormak istiyorum şunu: Sosyal medyada bin beş yüz takipçisi ya da arkadaşı olan ama o arkadaşlarının ya da takipçilerinin adlarından başka bir şeyi bilmeyen insanlar mı daha sosyaldir; yoksa eskiden olduğu gibi sınırlı sayıda insanı tanıyan ama onlarla yüz yüze birçok şeyi paylaşabilen insanlar mı? İnsan ilişkileri son yirmi yıldır adeta mutasyona uğradı. Eskiden teknolojinin yaygın olmaması ya da bu kadar ilerlememesi dolayısıyla insanlar sürekli birbirleriyle yüz yüze, daha samimi ve candan sohbet ediyordu; derdini, kederini, sevincini paylaşıyordu çok daha az insan tanımasına rağmen. Bugün bir derdinizi ya da sıkıntınızı anlattığınızda sizi can kulağıyla dinleyip boş teselliler vermek dışında sizi önemseyip sıkıntınızı gidermeye çalışan kaç kişi vardır aileniz dışında hiç düşündünüz mü? Ama eskiden böyle miydi? Bunun cevabını eski nesil size kolaylıkla verebilir. Eskiden aileniz dahi olmasa bir şeyler paylaşabileceğiniz ve yalnızlığını giderebileceğiniz bir sürü yakınınız, dostunuz olurdu. Yani yalnızlık kelimesi bile size o kadar yabancı gelirdi ki siz bile fark edemezdiniz o kelimenin ne anlama geldiğini çünkü hiç yaşamazdınız o duyguyu. Her yalnız kaldığınızda mahallenin esnafı, komşunuz, arkadaşınız ve yakınlarınız mutlaka sizinle ilgilenir ve toplumda huzursuzluk, endişe ve kargaşa gibi durumların önüne geçilirdi. Popülasyon ve nüfus yoğunluğu sadece ülkemizde değil dünya genelinde sürekli artış içindedir. Buna rağmen şunu söylemek mümkün müdür? Eskiden az insan vardı yalnızlık yoktu, şimdi ise dünya nüfusu daha kalabalık olduğuna göre yalnız insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu önerge tamamen hayal ürünüdür ve gerçek dışıdır. Evet, geçmişte insan sayısı az olabilir ama ilişkiler daha samimi, candan ve sıcaktı. Görünmez bir bağ vardı insanlar arasında. Şimdi ise daha kalabalık ama daha yalnız bir toplum oluştu. Bu toplum, içine kapanık, insani ilişkiler kurmanın ne demek olduğunu unutmuş, yozlaşmış ve sadece çıkar odaklı materyalist bir ilişki yumağının esiri olmuş insanlar bütünü haline geldi. Durum şimdi böyleyken aslında on yıl sonrası için bile umut verici konuşmak sadece hayal olacaktır. Gidişat bellidir ve bunun farkında olanlar her ne kadar önlemini almak için uğraşsa da muhtemelen gelecekte olacak olan da bellidir: Daha kalabalık bir nüfusla birlikte daha yalnız, daha çok ruhsal çöküntü içerisinde, daha depresif insanlar ve gün geçtikçe artan intihar vakaları… Kaynak Altunkaya, Nilüfer. Sevgili Yalnızlık. Alakarga Yayınevi, 2015.