Hadi Tv : İslam Dininin Kadının Çalışmasına Bakışı

advertisement
İslam Dininin Kadının Çalışmasına Bakışı
İslam Dininin Kadının Çalışmasına Bakışı
Acaba İslam çalışmayı ve ticari faaliyetlerde bulunmayı yalnızca erkekler için mi uygun
bulmaktadır ve kadını tümüyle bu sahanın dışında mı tutmuştur. Sorusunun cevabı günümüz
dünyasında doğru ve gerçek verilere dayanarak verilmesi gereken bir zorunluluktur. Sorunun net
ve kısa cevabı; hayır, İslam dini kadının çalışmasına olumsuz bakmamaktadır olur. Çünkü İslam
dininde böyle bir engellemeye delilimiz olmadığı gibi bunun aksine delillerimiz bulunmaktadır.
Aşağıda yapacağımız ayrıntılı açıklamada gerekli delilleri zikir ederek konuyu açıklığa
kavuşturmaya çalışacağız.
1/8
Daha önce neden böyle bir hassasiyetin gündem olduğunu konusunda kısaca şuna değinmek
isterim. Nasıl bir erkeğin öncelikli görevleri arasında eşi ve çocuklarının geçimini sağlamak
bulunmaktaysa kadınında öncelikli görevleri arasında çocuğuna annelik yapmak ve kocasına eşlik
görevini yerine getirmek bulunmaktadır. Kadın, sahip olduğu cemali sıfatlar, letafetler ve annelik
içgüdüsü sayesinde çocuğunun eğitiminde ve ahlakında en etkili rolü üstlenebilecek ve
üstlenmesi gereken insandır. Böylesi ulvi ve toplumsal görevi aksatmak pahasına, temin etmekle
mesul olmadığı geçim ihtiyaçları için iş sektörüne eğilim göstermesine İslam dininin sıcak
baktığını iddia etmek doğru olmaz. Eğer böylesi bir durum söz konusu değilse konu açıktır. İslam
dininin belirlediği şer’i ölçüler altında kesinlikle bu alanda bir faaliyet göstermede kadın ile erkek
arasında bir ayrıcalık söz konusu değildir. Maalesef bazı toplumların kültürel önyargılarını İslam
dinine nispet vermek ve bunların muhakkak olması için İslam dininin alet edilmesi pervasızlığı
hem İslam karşıtları hem de din kabuğuna bürünmüş çıkarcılar tarafından göze alınmıştır. Siz
değerli okuyuculardan ricam konuyu reklam panolarından değil de deliller ışığında incelemeniz
ve tahlil etmeniz olacaktır.
Kadının mülkiyet hakkı Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Erkeklerin de
kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var.”[1] Yani nasıl
erkekler, kazandıklarının sahibi ise kadınlarda elde ettikleri malın sahibidirler. Bundan kadınların
mülkiyet hakkının olduğu anlaşılmaktadır. Zira ayet-i kerimede kazanç yani gelir elde etmenin
helal olduğu farz edilmiş, sonra bu kazanca malik olma konusunda görüş belirtilmiştir. Geçen
yüzyıla kadar batının bazı kanunlarında kadına böyle bir hak vermediği mülk sahibi olmalarına
izin vermediği göz önünde bulundurulursa hangi toplumun gerici zihniyete sahip olduğu
konuşanda açıklayıcı bir anlayışa kavuşulmuş olur.[2]
Kadınların ekonomik faaliyetlere teşviki İslam, ekonomik faaliyetlere cevaz vermenin yanı sıra,
kadını da, erkeği de kazanç elde etmeye, ekonomik alanda faal olmaya davet ve teşvik
2/8
etmektedir. Kuran’ı Kerim’de Allah’ın lütuf ve ihsanının aranması, onların istenmesi hakkında
ayetler vardır. Müslümanlar ekonomik sahalarda faaliyet göstermeye teşvik edilmiş ve
yönlendirmiştir. [3] Yine bazı ayetlerde insanları yeryüzünü imar etmeye emretmesi bu
teşviklerin örneklerindendir.[4]
Zikredilen ayeti kerimelerin hiç birinde erkekler özellikle muhatap alınmamış hitap bütün
Müslümanlara ve insanlaradır. Ayette insan, kazanç sağlamanın yollarından biri olan Allah’ın
lütuf ve ihsanını aramaya davet edilmektedir. Kuşkusuz mal kazanmanın en önemli yollarından
biri çalışmaktır. Eğer kadınlar ve erkekler ekonomik faaliyetlerde bulunmaya teşvik edilmişlerse
ve çalışmak bu faaliyet yollarından biriyse ki kesinlikle öyledir. Öyleyse rahatlıkla kadının
çalışmasının şer’i hükümlerin riayetiyle caiz olduğunu söyleyebiliriz.
Şimdi konu açılığa kavuştuğuna göre konunun ayrıntılarına ve detaylarına inelim;
Evet, İslam dini erkek ve kadınları ticari faaliyetlerde bulunmaya davet ve teşvik etmektedir.
Ama insanı sınırsızlık ve kuralsızlık yumağı ile birlikteliğe değil toplumsal bir düzene davet
etmiştir. Belirli kanun ve düzenler içinde hareket etmesine ve ticari çalışmalarının insanın diğer
boyutlarına zarar vermemesine önem göstermektedir. Örneğin bu çalışmaların toplumsal adalete
zarar vermemesini istemiş ve faizi yasaklamıştır. Toplumun ahlak düzeninin bozulmaması için
kadın ve erkeğe namahrem olmaları durumunda belirli davranış kuralları belirlemiştir.
Bu sınırlamalarda kadınla erkek arasında hiçbir fark yoktur. Faiz haram ise veya ticaret caiz ise
bunlar her ikisi içinde geçerlidir. Ama kadın ve erkeğin sahip olduğu özellikler göz önüne
alındığında her ne kadar genel hükümlerde ortak olsalar da detaylarda farklılıklar söz konusudur.
Örneğin iffet her ikisi içinde vaciptir, ancak kadında iffetin göstergesi hicaplı olmakken erkekte
namahreme bakmamaktır. Ahlaki hükümlerde de durum aynı şekildedir; yani eşinin dışında
başkasına onu arzulayarak (şehvetle) bakmak hem kadına, hem de erkeğe haramdır. Gerçekte bu
3/8
hüküm farklılıkları sahip oldukları doğal farklıklardan kaynaklanır.
Aile kavramının önemi
Aile, kadın ve erkeğin gerçek anlamda ruhsal huzur ve güven bulacakları sıcak bir ortamdır.
Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: “Uzlaşıp geçinesiniz diye kendi cinsinizden size eşler
yaratması ve aranıza da sevgi ve merhamet ihsan etmesi Onun delillerindendir.”[5]
İnsan evlendiği zaman eşinin onun üzerinde sahip olacağı bazı haklarını isteyerek kabullenmiş
demektir. Bu evlilik sonrası Karı-kocanın birbirlerine karşı hak ve vazifeleri meydana gelir. Bu
hak ve görevler sosyal bir birliktelik olan evliliğin sürmesi ve insanın ihtiyaç duyduğu dünyevi ve
uhrevi kemallere erişmesi temini içindir.
Toplumun en küçük birimi olan aile, toplumun diğer organlarının şekillenmesini sağlayan yapı
taşıdır. Böylesi öneme sahip bir kurum ancak ilahi realiteler ışığında insanın bütün boyutlarının
göz önünde bulundurulduğu bir düzen ve görev dağılımıyla görevini ifa edebilir.
Sosyal bir birliktelik doğal olarak beraberinde görüş ayrılıkları getirir. Tek çözüm yolu bu sosyal
birlikteliği oluşturan bireylerin sahip oldukları özelliklere göre görev dağılımı yapmaktır. Bu ise
bir yürütme mekanizmasına ihtiyaç duyulması demektir.
Yukarıda anlatılanlardan dolayı Allah Teâlâ erkekleri ailenin idarecisi yapmıştır: “Allah'ın,
bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler,
kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden eşlerine(dolayısıyla Allah'a),
itaat edenler ve Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır”[6]
Ayet-i Kerime’de erkeklerin aile içinde kadınlara olan üstünlüğü, rabbani hikmete dayanılarak
4/8
ilahi bir hüküm olarak belirtilmiş ve ailenin geçimini sağlamak görevinin kime bırakıldığı beyan
edilmiştir; yani erkekler ailenin yöneticisi iseler eğer, onu idare etme gibi ağır bir sorumlulukları
da vardır. Yöneticilik doğal olarak beraberinde itaati getirir. Ama burada erkeğe verilen hak ilahi
itaati doğurmak içindir. Kişisel bir yön yoktur aksi takdirde şirke dönüşür. Ayet, salih kadınları
eşlerinin sırlarını saklayan, onlara itaat eden kimseler olarak tanıtmaktadır.
Allame Tabatabai bu ayet-i kerime hakkında şöyle buyuruyor: “Erkeğin karısına karşı olan
idareciliği, kadının kendi iradesine ve sahip olduğu şeylere yetkisinin olmayacağı, bireysel ve
toplumsal haklarını korumada, savunmada ve onlara ulaşmada diğer şartlara riayet edildiği
takdirde yalnız başına hareket etmeyeceği anlamına gelmez. Bunun manası şudur: Kadın cinsel
istek ve karı-koca ilişkilerine ait her şeyde kocasına itaat etmeli, ona ihanet etmemeli, iffetini
korumalı, mal ve evlilik yaşamına ait olan şeylere karşı emin ve dürüst olmalı ve onlardan kötü
şekilde istifade etmemelidir.”[7]
Nebevi sünnet, İslam açısından kadınların bireysel ve toplumsal hiçbir hakkından mahrum
olmadığı, ekonomik, kültürel vb. gibi çeşitli toplumsal faaliyetlerde bulunabileceklerinin en açık
delilidir. Nitekim Allamede bunu kendi görüşüne delil olarak getirmiştir.
Erkeğin karısına karşı olan idareciliği, kadının kendi iradesini ve sahip olduğu şeyleri
kullanmayacağı manasına gelmez. Aynı kadın bireysel ya da toplumsal haklarını korumada,
savunmada ve onlara ulaşmada diğer şartlar göz önüne alınarak müstakil hareket etmeyeceği
anlamına da gelmez.
Öyleyse erkeğin aile reisi olması onun kişisel bir üstünlüğe sahip olduğuna delil değildir. Aksine
erkek, ailesine karşı vazifelerini yerine getirmek ve ailevi menfaat ve değerlerin korunmasından
sorumludur. Zira bu kendilerinin elde ettiği bir üstünlük değildir. İdarecilik hakkını Allah ona
vermiştir. İkinci olarak ise Nafakanın erkeklere vacip olması bu bir sorumluluktur bir üstünlük
5/8
değil doğal olarak hak doğurur. Ailenin ekonomik sorunları ve masrafları karşısında kadının hiç
bir sorumluluğu yoktur. Yalnızca ahlaki yönden bu işe ortak olması güzel davranıştır. Ama
burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta şimdi birisi çıkıp iyi ben kendim nafakamı temin
ederim o da bana karışmasın deme hakkı yoktur. Zira sadece bu sebepten dolayı bu görev erkeğe
bırakılmamıştır. Bu ilahi itaat silsilesinin şekillenmesi için meydan gelen bir düzendir. Bu
zikredilen hikmet bunun dünyevi yansımasıdır.
Sonuç:
Dünyayı ahret menzili olarak gören bir insan dünyevi arzularından ötürü uhrevi geleceğini
tehlikeye atmaz. Zamanını ve enerjisini ona insani kemalleri ulaştıracak ve yaratılış hedefine
doğru süratle hareket etmesini sağlayan çabalarla ayırır. Bunun yanında yaşadığı topluma karşı
Allah Teâlâ’nın ona verdiği yetenek ve kapasitelerden sorumludur. Allah Teâlâ’ya itaat ve
ibadetten sonra bir insanın yerine getirebileceği en hayırlı iş diğer insanlara yardımcı olmaktır.
İlahi bir düzende toplumun ana hedefi fertlerin ihtiyaçlarına rahatlıkla ulaşmasını sağlayıp insani
kemallere erişme ve yaradılış hedeflerine ilerleme imkânı sunmaktır. Bu doğrultuda insanın ister
kadın olsun ister erkek öncelikli görevlerini yerine getirmesi ve şer’i ölçüler altında toplumsal
alanda faaliyet göstermesinin hiçbir sakıncası yoktur. Ama toplum temel yapı taşı olan aile
düzenini ve karı koca ilişkilerini düzensizliğe iterek toplumda boy göstermek bir insanın
kendisine ve toplumuna yapabileceği en büyük kötülüktür. Batı dünyası bu realiteleri göz ardı
ederek kapitalist düzenin ucuz işçi arzularını temin etmek için kadına sahne vermesi kadını
özgürleştirmek değil onu kirletmek ve değersizleştirmektir.
Siz değerli okurlara genel bir tavsiyem olacak böylesi konularda doğru sonuçlara ulaşmak
istiyorsanız temel bilgilerden yola çıkarak hareket etmeniz olacaktır. Örneğin tevhit hakkında
doğru bilgi elde etmek isteyen bir insan Allame Tabatabai’nin tabiriyle öncelikle “la ilahe
6/8
illallah” gibi projektör ayetleri kendisine yol gösterici edinmeli ve kendisine karanlık olan
noktaları aydınlatmalıdır. Kadın erkek ilişkilerinde insanın projektör ayeti “Allah katında
üstünlük yalnız takvadır.” Ayeti olmalıdır bütün diğer meseleler bu ayetin ışığında kendisine yön
bulmalıdır.
Not: Bu yazımız konuya genel ve kısa bir bakış hükmünde olup arzu eden okurlarımıza elimizden
gelen bütün çaba ve içtenlikle yardımcı olmayı kendimize insani bir görev bilmekteyiz.
Sağlıcakla kalın her neredeyseniz unutmayın yaratan sizinledir.
Mustafa öz
[1]
Nisa,32.
[2]
Daha 1950 yıllarına kadar Fransa’nın medeni kanununa göre evli kadınlar henüz mülkiyet hakkına
sahip değillerdi. Gerekli kaynaklara internetten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
[3]
İsra,12, 66; Cuma,10; Fatır,12;Cuma,10.
[4]
Hud,61.
[5]
Rum,21.
[6]
Nisa,34.
[7]
Elbette Hz. Allame Tabatabai bu ayetten erkeklerin kadınlara göre genel idareciliğinin yönetim ve
yargı gibi aile alanından daha geniş bir alanda olduğundan da istifade etmiştir. (el-Mizan, c.4, s.365
7/8
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
8/8
Download