S .D.Ü. İLAHİYAT F AKÜLTESİ YA YlNLARI NO : 7 BİLİMSEL TOPLANTlLAR NO : 2 İLAHİYAT F AKÜLTESİ II. KUTLU DOGUM SEMPOZYUMU ' (TEBLİGLER) Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları,..Merkezi Kütüphanesi Dem. No: Tas. No: ':tb~ p;ç2.91-92/t-Lit•J) 20 NİSAN 1999 ISPARTA TERTİP HEYETi Başkan : Prof. Dr. İsmail YAKIT (Dekan) Sekreter :Yrd. Doç. Dr. Kemal SÖZEN Üyeler : Prof. Dr. Mustafa ÇETİN Prof. Dr. M. Orhan ÜNER Doç. Dr. M. Saffet SARIKAYA ISBN 975-7929-17-4 DİZGİ Ayşe SERİM KAPAK S.D.Ü. Basın ve Halkla İlişkiler BASKI Ali ÇOLAK Yayınlanan Tebliğierin Sorumluluğu Yazariarına Aittir. Yayınlanan tebliğler kaynak gösterilmek şartıyla iktibas ve atıf şeklinde kullanılabilir ©SDÜ İ lahiyat Fakültesi Isparta-2000 iSTEME ADRESi S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Merkez Kampüsü ISPARTA Tel : (0.246) 237 10 61 Fax: (0.246) 237 lO 58 KUR'AN'DA HZ. PEYGAMBER Prof. Dr. İsmail YAKIT* İlahi dinlerde, Allah'ın emir ve nehiylerini bildiren ve onları örneklerle insan hayatına uygulayan elçiler vardır. Bunlara Peygamber denir. Peygamberlik, kişinin kendi iradesiyle olmaz. Onun seçimi, yetişmesi Tanrı'ya aittir. Bir kavme veya bir topluma gönderilmeleri cihetiyle kendilerine "resul", Tanrı'dan ve onun emirlerinden haber veren manasma da "nebi" denmiştir. Nebi kelimesinin Farsça karşılığı olan"Peygamber" lafzı aynen dilimize de geçmiş, hem resul, hem de nebi karşılığı olarak kullanılmaktadır. Peygamberler Allah'ın emirlerini yerine getirme ve onları insanlara açıkça bildirme konusunda oldukça titiz davranan ve azami dikkat gösteren kişilerdir. Çünkü insanlar kendilerini örnek alacakl~ı.rı için hata yaparım ve yaptığım hatayı da herkes tekrar eder endişesiyle hareket ederler. Buna rağmen kendiliklerinden bir şey söylediklerinde veya yaptıklarında sorumluluğun kendilerine ait olduğunu beyan ederler. Bu daha ziyade gündelik ve dünyevi işlerde olur. Dini veya uhrev1 konularda yanılmalar söz konusu olduğunda Allah onlara ikazda bulunur ve düzeltir. Peygamberler dini konularda hata etmek hususunda Allah'tan belki de en fazla korkan kimselerdir. Bunda asıl amaç, Allah'lık ile kulluk, tanrılık ile insanlık arasında olan aşılmaz farkı ortaya koymaktır [H. Atay, İslam 'ın İnanç Esasları, 190]. Peygamberler tarihine bir göz attığımız zaman pek çok peygamberin kendi kavmine gönderildiğini görürüz. Onların tevhid mücadelesinin kendi kavmi içinde vuku bulduğunu anlarız. En büyük peygamber olduğu yahudiler tarafından tanıtılan Hz. Musa'nın getirdiği dini ve mesajlarını kendi ırklarına hasretmiş ve böylece Museviliğin evrenselliğini lağvetmişlerdir. Hristiyanlar Meryem oğlu Hz. İsa'yı, olduğundan çok farklı boyutlara götürerek onu "A~lah'ın oğlu" mesabesinde göstermişler ve böylece onlar da "teslis'"i S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Dekanı. 53 (üçlemeyi) benimseyip "tevhid" dinini yıkmışlardır. Bu husus onların kendi peygamberlerine olan aşırı övgüden kaynaklanmaktadır. Bu sebeplerden dolayı kendi peygamberlerini beşer üstü bir varlık görmek ve göstermek amacıyla ifrat ve tefrite varan inançlarıyla, farkında olmadan kendi dinlerini hak dini olmaktan çıkarmışlardır. Kendi vahiy tebliğcisine, beşer üstü fiziki bir varlık atfetmeyen yegane kutsal kitap herhalde Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an, Hz. Peygamber'i olduğu gibi gösteriyor. Müslümanların da onu olduğu gibi kabul edip, ona inanmalarını ve ona tabi olmalarını öğütlüyor. Kaldı ki bugün müslümanların pek çoğu Hz. Peygamber konusunda ifrat ve tefrit derecesine varan telakkilere sahiptirler. Bir kısmı onun peygamberlik ve mucizevi kişiliğini çok ön plana çıkarıp diğer yönünü hiç görmeden ona adeta bir uh1hiyet vechesi kazandırmakta; bazıları da, tebliğden başka görevi yok diyerek onu sıradan bir insan gibi göstermektedir. Şurası muhakkaktır ki her iki telakki de İslam'a ve müslümanlara büyük zararlar vermektedir. Bu itibarla, Hz. Peygamberi ne olduğundan fazla büyütmeli, yani ne onu ilahileştirmeli, ne de olduğundan fazla küçültmeli yani ne de sıradan bir insan yapmalı. Her iki büyük tehlike dini din olmaktan çıkarır. Geçmiş kavimlerin kendi peygamberlerini farklı göstererek "tevhid" den uzaklaştıkları gibi, bizim de Kur'ani ölçüden ve hak dininden uzaklaşmamıza sebep teşkil eder. Bu gibi hususlarda ölçü, her zaman olduğu gibi Kur'an'dır. İşte bu sebepten dolayı burada "Kur' an' da Hz. Peygamber" konusunu ele almaktayız. Bilindiği gibi Klır' an' da Hz. Peygamber iki temel görünüm arzetmektedir. Bunlardan birincisi "Beşer" yani bizim gibi bir insan oluşu, diğeri de "Peygamber" oluşudur. Şimdi bunları kısaca görelim: Beşerdir: Bilindiği gibi Mekke'de ve Mekke devri içinde Hz. Peygamber'den önce hiçbir peygamber çıkmamıştır. Araplar peygamber kimdir, vasıfları nelerdir? Peygamber neleri bilir, neleri bilmez vs. gibi hususlarda hiçbir bilgileri yoktur. Civar yerleşim alanlarında özellikle Medine'de Yahudi ve Hristiyanlar mevcuttu ve onlar kendi peygamberlerinin vasıflarını bilmekteydiler. Bunları öğrenmek için bir grup Arap, gizlice Mekke'den Medine'ye 1- Arapları 54 gönderilir. Böylece Hz. Peygamber' i imtihan etmek isterler. Medine'ye varan bu heyet oradaki Hristiyan ve Yahudi alimlerine "Mekke'de kendisinin peygamber olduğunu iddia eden biri çıktı, onun doğru mu yoksa yalancı mı olduğunu nasıl bilelim" diye sorarlar. Onlar da "Allah, Musa'ya ve İsa'ya neyi vahyetmişse Mekke'li Muhammed'e de onu vahyedecektir. O'na "ruhu, Aslıab-ı kehfi ve Zülkameyn'i" sorun. Ruh hakkında geniş tafsilata girerse yalancıdır. Zülkameyn hakkında az bilgi verirse yalancıdır. Aslıab-ı kehf hakkında sayı ve yıl belirtirse yine yalancıdır. Medine'li Hristiyan ve yahudi alimlerinden oluşan bu bilirkişilerin cevabı yanlış da olsa Mekke'li müşrikler için en doğru cevap teşkil edecekti [Bkz. M. T. Tanci, İslam 'da Hilafet ve Mezhep/erin Doğuşu, s.36]. Heyet gizlice Mekke'ye dönerken, Cebrail soruların cevabını içeren ayetleri indirdi. Onlar peygamberi sınamak için bu soruları sorunca aldıklan cevap karşısında dona kaldılar. Zira, Hz. Peygamber'in cevaben okuduğu ayetlerde hem Medineli Hristiyan ve Yahudilerin sorulannın doğru cevabı veriliyor, hem de tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'lerin konu- ile ilgili yerleri de bir anlamda tashih ediliyordu. Hz. Peygamber'in beşer olduğunu beyan eden ayetlerin ekseriya Mekke devrinde nazil olduğu göze çarpmaktadır [M. Hatiboğlu, Hz Peygamberi Yanlış Yorumlama ve Tezahiirleri; s.6]. Zihinlerinde peygamber kavramı olmayan ve peygamber denince, insan üstü bir varlık gibi algılayan Mekke'li müşrikler, iman etme şartlan olarak Peygamber' den olmadık taleplerde bulunurlar. İnsanüstü birisinin yapabileceği veya sahip olabileceği şeyler ileri sürerler. "Şöyle dediler: "Bize yerden sular fışlartmadıkça veya lıurmalıkların, bağların olup, aralarından ırmaklar alatmadzkça, yahut da iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşiirmedikçe veya Allah 'z ve melekleri karşımıza getirmedikçe sana inanmayacağız. (Hatta) senin altından bir evin de obnalı, veya göğe yiikselmelisin, ama oradan da okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine de inanmayacağzz. ·De ki: "Fesübhanallah! Ben 55 peygamber olan bir insandan miyim?" [İsra (1 7), 90-93] başka birisi Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? O'na beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya! Bu zalimler inananlara: "Siz sadece büyüfenmiş bir adama uyuyqrsunuz" dediler. Ey Muhammed! Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar." [Furkan (25), 7-9] Peygamber'in fiziki yönüyle kendilerine benzemesini peygamberlik makamına yakıştıramayan müşrikler onun kendileri gibi çarşı pazarda dolaşmasını, yemek yemesini, çalışmasını, terlemesini, uyumasını, hasta olmasını vs. garip karşılayarak onu beşeri vasıflardan arınmış olmalı diye düşünürler. Hatta yukarıdaki ayetlerden. de anlaşılacağı gibi her şeyi maddec'i ve ekonomik açıdan değerlendiren Mekkelilere göre peygamber, sıradan insaniann sahip olduğu gibi kerpiç ve taş binalar yerine altın bir evde oturmalıydı. Yerin göğün · hazineleri onun ellerinde olmalıydı. Gaybı bilmeliydi. Hatta insan yerine melek olmalıydı. Ancak o zaman kendisine inanılabilirdi. Bu hususlara cevap olarak Kur'an'da şöyle denir: "İnsanlara doğruluk rehberi geldiği zaman, inanmalarına engel olan, sadece "Allah peygamber olarak bir insan mı gönderdi?" demiş · olmalarıdır. De ki: "Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik. " [İsra (1 7), 94-95] "De ki: "Size Allalı 'zn hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyonun." De ki: "Görenle gönneyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?" [En' am (6), 50] 56 Kur'an her vesileyle Hz. Peygamber'in beşer olduğunu, insaniann içinden insan haklannı tevdi için geldiğini, inananlara karşı şefkatli ve merhametli bir kişi olduğunu yeri geldikçe vurgular. "Ey inananlari And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara, şevkat/i ve merhametli bir peygamber gelmiştir. " [Tevbe (9),128] Hz. Peygamber her beşer gibi :ffinidir, ölümlüdür. Diğer insanlardan farkı ise O'nun sadece vahiy almış olmasıdır. Allah'ın elçisi gibi ulvi bir görevle yükümlü bulunmasıdır. "Ey Muhammed! Şüphesiz .sen de öleceksin, onlar da ölecekler. " [Zümer (39), 30] "Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar bdki kalır mı?" [Enbiya (21), 34] "De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş yapsın ve Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın." [Kehf (18), 110] Buraya kadar görülüyor ki, ayet-i kerimeler, tefsir ve te'vile hacet kalmayacak kadar açık ve seçik bir şekilde Hz. Peygamber'in beşeri yönünü vurgulamaktadır. O'nu diğer din mensuplannın kendi peygamberlerine yaptıklan gibi insan üstü bir görünüm kazandıniması kendisini sağlığında bile rahatsız etmiş bir husustur. Nitekim hadis kitaplarından alınan şu hadisleri bile konuya ne kadar ışık tutmaktadır. "Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum. " [İbn Mace Sünen, (Et'ime, 30); (Concordance 5/307)] "Ben Abdullah oğlu Muhammed'im. Allah 'ın kulu ve elçisiyim. Beni, Allah 'ın bana verdiği mevkiin üstüne çıkarnıanızı sevmiyorum. " [Tarihu 's-Sağir, 8] 57 "Hristiyanların ~Meryem oğlu İsa 'ya yaptıkları gibi, bana da mübalağalı medi/ılerde bulunmayzn. Ben ancak Allalı 'ın kuluyum. Allalı 'ın kulu ve resulü deyin yeter." [Buhan, Salıih, 60, Enbiya, 48, IV, 142] II- Peygamberdir: Allah'ın dileğini kendisiyle insanlara elçisidir. Allah'ın gönderdiği mesaja, peygamber önce kendisi uymak ve onu uygulamak ?Orundadır. Daha sonra kendi hayatında tatbik ettiği dini emir ve vahiyleri kapsayan bu ilahi mesajı insanlara göstermekle yükümlüdür. Bu konuda Peygamber dini hiçbir hususu, insanlardan saklamaz, Buna yetkisi yoktur. O'nun yetki ve sorumluluğu, açık ilahi emir ve nehiyleri hayata intikalindedir. Kur'an'da Hz. Muhammed'in peygamberliği ile ilgili ayetlerden bildirdiği bazılan şunlardır: "Muhammed Allalı 'zn elçisidir. O 'nun beraberinde bulunanlar, inkarcıZara karşı sert, birbirlerine merlıametlidirler... " [Fetih (48), 29] "Muhammed ancak bir önce de peygamberler öldüriilürse geriye mi dönen Allalı 'a hiçbir peygamberdir. Ondan geçmişti. Ölür veya döneceksiniz? Geriye zarar vermez, Allalı şükredenlerin miikafatını verecektir." [Al-i İmran (3),144] "De ki: "Allah 'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Görülmeyeni bilseydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi. Ben sadece, inanan toplulukları uyaran ve müjdeleyen bir peygamberim." [Araf (7), 188] Şurası muhakkaktır isimleriyle hitap ki, Kur'an'da Allah bütün peygamberlere etmiştir: "Ey Ademi .. " [Bakara (2), 35] "Ey Hud! .. " [Hud (ll), 76] "Ey Musa! .. " [Ar1:l.f (7), 144] 58 "Ey Meryem oğlu lsa!.. " [Maide (5), 1 10] Halbuki Hz. Muharnmed'e hitabını onun peygamberlik sıfatıyla yapmıştır. "Ey Nebf! .. " [Ahzab (33),1] "Ey Resıll! .. " [Maide (5), 41, 67] gibi. Şayet bir ayette Hz. Peygamber'in ismi geçiyorsa, peygamber beraber zikredilir. Yukandaki ayetlerde görüldüğü gibi "Muhammed ancak Resuldur" [Al-i İmran (3), 144], "Muhammed Allalı 'zn Resulüdür." [Fetih (48), 29] oluşuyla Kur' an' a göre Hz. Peygamber, peygamberlik görevini yerine getirirken uygulamada ve tebliğde insanlar arası ayının yapamaz ve bazı yanlış tasarruflarda bulunamaz. Aksi takdirde Allah 'tan gerekli ikazlan alır. "Yanına kör bir kimse geldi diye peygamber yüzünü asıp çevirdi. Ey Muhammed! Ne bilirsin, belki de o arznacak; yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti. Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşma alıp ilgileniyorsun. Arınmak istememesinden sana ne? Sen, Allalı 'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.} [Abese (80), 1-10] "Allah seni affetsin, doğrular sana belli olup, bilmeden önc:5, niçin onlara izin verdin." [Tevbe (9), 43]. yalancıları Kur'an, Hz. Peygamber'in görev alanını bütün alemler olarak Bu husus kendisinden önceki peygamberlerin birer kavim peygamberi olmasının çok fevkinde üniversel anlamda bir elçi oluşunun ilahi teminatıdır. İşte bu teminat aynı zamanda kendisine indirilen Kitab'ın, ilahi korumaya alınmasını da beraberinde getirir. Nitekim bu hususta Kur' an: genişletmiştir. "Ey Muhammed! Biz seni ancak alemZere rahmet olarak gönderdik." [Enbiya (21),107] buyurmaktadır. Kur'an'ın teminatı konusunda ise 59 şunları söyler: "Doğrusu Kitab 'ı Biz indirdik, onun koruyucusu da elbette biziz." [Hicr (15), 9] Kur'an Hz. Peygamber'in son peygamber üslilbla dile getirir. olduğunu açık bir "Muhammed içinizden hiçbir adamın babası o Allah 'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir." [Ahzab (33), 40] değil, Bu ayette Hz. Peygamber'in hem elçiliği hem de elçilerin sonuncusu olduğu vurgulanırken aynı zamanda "içinizden kimsenin babası olmadı" ifadesiyle, tıpkı İsrail oğullannda olduğu gibi, artık peygamberliğin babadan oğula tevarüs eden bir miras gibi kalmayacağının, atide kimsenin onun adına, onun varisi gibi çıkainayacağının ilahi bir teminatma daha şahit olmaktayız. Zaten kendisine indirilen kitap son kitap ve kendisi de son p~ygamber olunca, getirdiği din de son ilahi din olmaktadır. Nitekim Kur' an' dıf: " ... Bugün sizin dininizi kemale erdirdiln ve üzerinize olan nimetimi tamamladım .. " [Mfude (5), 3] buyurulmaktadır. Bu ayet, Kur'an'ın dışındaki ilah! kaynaklı hiçbir kitapta yer almaz. Sadece Kur'an'da geçen bu ayet, ilah! mesajın Kur'an'la sona erdiğinin açık delilidir. Kur'an'a göre Hz. Peygamber'in en önemli hususiyetlerinden birisi O'nun dindeki yerinin tayinidir. Bu konuda konuşan pek çok kiŞi i:frat veya te:fritten kendisini kurtaramıyor. Hz. Peygamber'i Allah'ın elçiliği sıfatına ilaveten onu, Allah'ın ortağı veya Allah'ın muhalifi gibi son derece din adına yanlış bir pozisyona yerleştiriyorlar. Yani din koyma, dini tesis etme hususunda adeta Allah'a eş, dini emir ve nehiylerde de, Allah'ın kendisine selahiyet vermediği konularda bile, Allah'ın mi.ıhalifıymiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu ise Peygamber'in dindeki konumunun bazılannca i:frata kadar· varan telakkileridir. Bazılan da onu ve onun salıili sünnetini dinden tecrit ederek, uygulamalanndaki espriyi ve hikmeti kavrayamayarak onun görev alanını son derece daraltıp te:frit noktasına ulaşıyorlar. Her iki 60 yorum da Hz. Peygamber' e ve dine büyük zararlar vermektedir. Bu konunun Kur'an'daki boyutlan iyi tesbit edilmelidir. Kur'an Hz. Peygamber'i kendi buyruklarının canlı bir örneği, bir tatbikçisi olarak ele alır. Peygamber'e itaatin Allah'a itaat demek olduğunu vurgular. Nitekim şu ayetlerde bu husus anlatılır. sadık "Ey 'Muhammed, de ki: "Allah 'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder. " [Al-i İnıran (3), 31] "Peygamber'e itaat eden, Allah 'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse bilsin ki, biz seni onlara bekçi göndennedik." [Nisa (4), 80] "Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir." [Mil.ide (5), 99] "Allah 'a itaat edin; peygambere itaat edin; eğer bundan yüz çevirirseniz, bilin ki Peygamberimize düşen apaçık tebliğdir." [Teğabün (64),12] Bu ayetlerde belirtilen peygambere 1taatin Allah'a itaat demek olduğu hususu, Allah'ın emirlerinin yerine getirilmesi konusunda olduğu aşikardır. "Peygamber'e düşen apaçık bir tebliğdir" ifadesiyle, dilli hükümlerin yerine getirilmesi hususunda Peygamber'e tabi olmak, Allah'a tabi olmak demektir. Çünkü o emirleri kendisi bizzat uygulamakta ve açıkça da tebliğ etmektedir. Yoksa Peygamber, Tann 'nın iradesinin dışında onun hükümlerinin hilafına, kendisi bir şey ortaya koyuyor demek değildir. Dini anlamada, yaşamada ve onu hayata geçirmede örnektir. Bu hususta ona itaat Allah'a itaat telakki edilmektedir. Zaten ayetlerde kullanılan fil (ca'e) fıilidir. Yani peygamber ne yaptıysa değil, ne getirdiyse demektir. Tıpkı hükümetler sözünü emniyet güçleriyle yerine getirdiğinden polisin sözüne uymak, hükümete uymak anlamında olduğu gibi. [Atay, a.g.e., s.l91]. bir Hz. Peygamber, Allah'ın alemlere olan ilahi mesajının canlı ona uyulmasının esprisi ilah! mesajı O'ndan örneği olduğundan 61 daha iyi kimsenin uygulayamayacağıdır. Çünkü Allah'tan mesaj alan onun nasıl uygulanacağının mesajını da almıştır. Bu anlamda Hz. Peygamber'e uyan gerçekte Allah'a uymuştur. Bu bir anlamda dinde peygamberi örnek almak gerektiğinin vurgulanmasıdır. [Atay, a.g.e., 192]. Yoksa onu aracı yapmak veya din! prensipleri koymada Allah'ın ortağı yapmak demek değildir. Hz. Peygamber'in Tanrı'nın alemiere olan ilahi mesajını hayata geçirmede "en güzel örnek" olarak tavsif edilmesi Kur' an! bir ifade olarak karşımıza çıkar: "Ey inananZarf And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allalı 'ı çok anan kimseler için Resulullah en güzel önıektir." [Ahzab (33), 21]. •' Kur'an'da Hz. Peygamber'in "en güzel örnek" olarak vasıflanmasında bilmemiz gereken bir husus vardır. Örnek almak, taklit etmek demek değildir. Örnek almada hem şuur hem de yorum söz konusudur. Örnek alan kişi neyi ve niçin örnek aldığını bilir ve örnek aldığı davranışın yorumunu yapın-. Taklit etmede ise ne şuur ne · de yorum söz konusu olur. Taklit eden kişi neyi, niçin ve neden yaptığını bilmez. O sadece taklit ettiği davranışı bilmeden kopyalar. Öte yandan bu ayette Hz. Peygamber'in her konuda da örneklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Kur'an'da Hz. Peygamber'in en güzel örnekle tavsif edilişi iki ana husus üzerinde odaklaşmaktadır: Birincisi "Allah 'a ve alıiret gününe kavuşmayı umanlar"a yani dini; inanmada, yaşamada ve dini değerleri hayata geçirmede tek örnek alacaklan Hz. Peygamber' dir. İkincisi ise "Allah 'ı çok anan kimseler"e, yani O'nu unutmayanlara, bir başka ifadeyle O'nu her yerde kendisini görüyor telakki edenlere kısacası gizli aşikar ahiakl bir hayat sürenlere Hz. Peygamber en güzel örnektir anlamındadır. Zaten peygamberin gönderilişi bir başka ayete göre şöyledir: "Şüphesiz sen biiyük bir ahlak salıibisin." [Kalem (68), 4] Bu ayet aynı zamanda Hz. Peygamber'in ahlak! prensipleri hayata uygulayan bir kişi olduğunu da gösterir. 62 Şu ayet-i kerimeyi iyi beliemek ve "Allah ile peygamberin bir şeyi hükmetmesi"nin esprisini Kur'an'da: iyi kavramak gerekir. Nitekim "Allah ve Peygamberi bir şeye hülanettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allalı 'a ve Peygamber'e baş kaldıran, şüphesiz apaçık bir şelıilde sapmış olur." [Ahzab (33), 36] denmektedir. Peygamber, Allah'ın mesajını tebliğ eden, hayata geçiren ve açıklayan bir elçi olduğundan O'nun vereceği hüküm elbette getirilen ilahi dinin salıibinin irade ettiği hükümdür. Bunun da evrensel dini konuların ve dini prensipierin anlaşılması ve uygulamaya geçirilmesi hususunda olduğu açıktır. Yoksa Hz. Peygamber devrinin siyasi, sosyolojik, kültürel ve örfi değerlerinin aynen uygulanması veya taklit edilmesi demek değildir. "İnanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz" dendiğine ve inanan herk-esi bağladığına göre, ilahi ve evrensel olan İslam dininin hükümlerinin çerçevesinin iyi çizilmesi ve iyi bilinmesi gerekir. Kısaca Kur'an1 ve islamı olanla tarihi olan yani Arap örfiinden gelen değerleri bilmek ve ayırmak zorundayız. Kaynaklar Atay (Prof.Dr.H.), "İslam 'ın İnanç Esasları", A.Ü. ilahiyat Fak. Yay. No:194 Hatiboğlu (Prof.Dr.M. ), Tezahürleri", Ankara,1986. "Hz. İslami Peygamberi Yanlış Araştırmalar, Yorumlama S.2, Ekim, Buhan, Salıilı, 60, Enbiya 49, IV, s.l42. İbn Mace, Sünen (Et'ime, 30). A.J. Wensinck, Concordance (I-VIII), Leiden,1936. Tand (M.T.), "İslaın'da Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu", S.D. Ü. İlalıiyat Fak. Dergisi, S.l, s.36, Ispaıta, 1994 63