ORTAÖĞRETİM DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS KİTABI 9. SINIF YAZARLAR Mustafa YILMAZ Veli KARATAŞ Ahmet Yasin OKUDAN Dilek MENKÜÇ Emine ÖĞÜLMÜŞ DOĞAN Firdevs ARI Tuğba Kevser UYSAL Ayşe MACİT Sabahattin NAYİR Sümeyye KIRMAN Elif KÖROĞLU DEVLET KİTAPLARI BİRİNCİ BASKI ……………………., 2017 MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI. ................................................................... : 6377 DERS KİTAPLARI DİZİSİ .......................................................................................... :1717 17.06.Y.0002.4726 Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri kısmen de olsa hiçbir suretle alınıp yayınlanamaz Editör Dil Uzmanı Görsel Tasarım Rehberlik Uzmanı Program Geliştirme Uzmanı Ölçme Değerlendirme Uzmanı : Mustafa YILMAZ : Arzu DEMİR : İzzettin Yılmaz BAŞKAR : Esra DEMİR : Hasan TOPAL : Mehmet Akif KARAKUŞ ISBN 978-975-11-3620-6 Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 30.11.2016 gün ve 86 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 26.05.2017 gün ve 7680046 sayılı yazısı ile birinci defa 78.440 adet basılmıştır. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Âkif Ersoy GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk İÇİNDEKİLER ÖĞRENME ALANI: İNANÇ ÜNİTE 1: İNSAN VE DİN 1.İnsanın Evrendeki Konumu................................................................................................. 12 2. İnsanın Doğası ve Din......................................................................................................... 14 3. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi.............................................................................. 16 4. İnanmanın Çeşitli Biçimleri................................................................................................. 17 4.1. Tek Tanrıcılık (Monoteizm)......................................................................................... 18 4.2. Çok Tanrıcılık (Politeizm)........................................................................................... 19 4.3. Tanrıtanımazlık (Ateizm)............................................................................................. 20 ÖĞRENME ALANI: İBADET ÜNİTE 2: TEMİZLİK VE İBADET 1. İbadetin Anlamı ve Kapsamı............................................................................................... 26 2. Niçin İbadet Edilir?.............................................................................................................. 28 3. İbadet - Temizlik İlişkisi...................................................................................................... 30 3.1. Beden Temizliği........................................................................................................... 32 3.2. Gusül............................................................................................................................ 32 3.3. Abdest.......................................................................................................................... 33 3.4. Teyemmüm.................................................................................................................. 34 3.5. Mekân ve Çevre Temizliği........................................................................................... 35 ÖĞRENME ALANI: HZ. MUHAMMED (S.A.V.) ÜNİTE 3: HZ. MUHAMMED’İN HAYATI 1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam.................................................................................... 40 2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği......................................................... 43 3. Hz. Muhammed’e Vahyin Gelişi......................................................................................... 45 4. Hz. Muhammed’in Hicreti................................................................................................... 48 5. Hz. Muhammed’in Toplumsal Barışa Yönelik Etkinlikleri................................................. 51 6. Hz. Muhammed’in İslâm’ı Yayma Çabaları........................................................................ 52 7. Veda Hutbesi’nde Evrensel Mesajlar................................................................................... 55 8. Hz. Muhammed’in Vefatı.................................................................................................... 57 ÖĞRENME ALANI: VAHİY VE AKIL ÜNİTE 4: KUR’AN VE ANA KONULARI 1. İslam Dininin Temel Kaynağı: Kur’an-ı Kerim................................................................... 66 2. Kur’an-ı Kerim’in Tarihi..................................................................................................... 67 3. Kur’an’la İlgili Bazı Kavramlar.......................................................................................... 69 3.1.Kur’an’ın İç Düzeni İle İlgili Kavramlar...................................................................... 69 3.2. Kur’an’ın Okunması İle ilgili Kavramlar.................................................................... 71 3.3. Kur’an’ın Anlaşılması ve Yorumlanmasıyla İlgili Kavramlar..................................... 73 4. Kur’an-ı Kerim’in Belli Başlı Konuları............................................................................... 75 4.1.İnanç............................................................................................................................. 76 4.2.İbadet............................................................................................................................ 77 4.3.Ahlak............................................................................................................................ 78 5. Kültürümüzde Kur’an’ı Kerim’in Yeri ve Önemi............................................................... 81 ÖĞRENME ALANI: AHLAK VE DEĞERLER ÜNİTE 5: DEĞERLER 1. Değer Nedir ve Nasıl Oluşur?.............................................................................................. 88 2. Değerlerin Oluşumuna Dinin Etkisi.................................................................................... 89 2.1. Örf ve Adetlerin Dinle İlişkisi..................................................................................... 89 2.2. Ahlaki Değerlerin Dinle İlişkisi................................................................................... 91 3. Kişilik Gelişiminde Değerlerin Etkisi................................................................................. 92 4. Toplumu Birleştiren Temel Değerler................................................................................... 93 4.1. Vatan ve Ülke Birliği................................................................................................... 93 4.2. Bayrak ve İstiklâl Marşı.............................................................................................. 94 4.3. Hürriyet ve Bağımsızlık............................................................................................... 95 4.4. İnsan Hakkına Saygı.................................................................................................... 96 4.5. Millî Seciye Kavramı ve Atatürk................................................................................. 97 ÖĞRENME ALANI: DİN VE LAİKLİK ÜNİTE 6: LAİKLİK VE DİN 1. Din Bireyi Esas Alır........................................................................................................... 102 2. Laikliği Doğuran Nedenler................................................................................................ 103 3. Laik Devlet........................................................................................................................ 104 4. Laiklik Din ve Vicdan Özgürlüğünün Güvencesidir......................................................... 105 5. Atatürk’ün Laiklik Anlayışı............................................................................................... 106 ÖĞRENME ALANI: DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET ÜNİTE 7: İSLAMİYET VE MEDENİYET 1. Türklerin Müslüman Oluşu................................................................................................ 110 2. Türklerde İslam Anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler................................... 113 2.1. Ebû Hanife................................................................................................................. 113 2.2. Maturidî..................................................................................................................... 115 2.3. Şafiî............................................................................................................................ 116 2.4. Eş’arî.......................................................................................................................... 117 2.5. Ahmet Yesevî............................................................................................................. 118 2.6. Ahî Evran................................................................................................................... 119 2.7. Hacı Bektaş Velî........................................................................................................ 121 2.8. Mevlânâ..................................................................................................................... 122 2.9. Yunus Emre................................................................................................................ 123 2.10. Hacı Bayram Velî..................................................................................................... 124 3. Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları............................................................................ 125 SÖZLÜK............................................................................................................................... 131 KAYNAKÇA........................................................................................................................ 133 ORGANİZASYON ŞEMASI Ünite ile ilgili araştırmaya, düşünmeye ve gözlem yapmaya yönlendirici hazırlık sorularının yer aldığı bölüm. Konuyu daha iyi anlamaya yönelik şiir, hikâye, ayet ve hadis meali, örnek olay, vb. etkinlikleri içeren bölüm. Görsel resimler hakkında bilgi veren baloncuklar. Konu başlarında ön bilgileri harekete geçirmeyi amaçlayan motivasyon ifadelerinin yer aldığı bölüm. ORGANİZASYON ŞEMASI İslam’ın iman, ibadet ve ahlak boyutlarıyla ilgili yaşantımızı daha iyi bir seviyeye ulaştırmak için sizce neler yapılabilir? YORUMLAYALIM Ön bilgileri harekete geçirmeyi amaçlayan motivasyon ifadelerinin yer aldığı bölüm. “Allah’ın sana verdiği şeylerden ahiret yurdunu Konunun daha iyi anlaşılmasına yönelik şiir, hikâye, ayet ve hadis meâli, örnek olay, görsel vb. etkinlikleri içeren bölüm. ara. Dünyadan da nasibini unutma...” Kasas Suresi 77. Ayet Yukarıdaki ayeti, dünya ahiret dengesi açısından yorumlayınız. Görsel fotoğraflar hakkında bilgi veren baloncuklar. NOT EDELİM İnsan doğası yüce bir yaratıcıya inanma eğilimindedir. Konuyla ilgili ayet, hadis, atasözü, anekdot gibi özlü bilgilerin yer aldığı bölüm. “Kim kasten benim üzeri- me yalan uydurursa, cehennemdeki yerini hazırlasın.” (Buhari, İlim, 38.) “Allah, benden bir hadisi işi- tip de onu güzelce ezberleyip başkasına eksiksizce aktaran kimsenin yüzünü ak etsin.” (Tirmizi, İlim, 7.) BİLGİ KUTUSU Günah, dinin emir ve yasaklarına aykırı olarak yapılan söz, iş ve davranışlardır. Ders kazanımlarından bir veya birkaçını dolaylı olarak gerçekleştirmeyi amaçlayan bilgilerin yer aldığı bölüm. ÖĞRENME ALANI: İNANÇ 1. ÜNİTE İNSAN VE DİN ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM: 1- İnsana “eşref-i mahlukat” denmesinin sebeplerini araştırınız. 2- Çevrenizden üç kişiye “İnsan neden bir dine inanır?” sorusunu yöneltip aldığınız cevapları not ediniz. 3- Tarih boyunca tüm toplumların bir inanca sahip olmalarının sebepleri neler olabilir? Araştırınız. 4- Monoteizm, politeizm ve ateizm kavramlarının anlamlarını araştırınız. İNANÇ 1. İnsanın Evrendeki Konumu “...Biz insanı en güzel biçimde yarattık...” (Tin suresi, 4. ayet.) Ayette geçen “en güzel biçimde” ifadesi insanın hangi özelliklerini nitelendirmektedir? Evrendeki kusursuz düzen örneği: Dünya ve Güneş. Yüce Allah (c.c.)* evreni kusursuz bir düzen içinde yaratmıştır. Evrende yer alan canlı ve cansız tüm varlıkların bu düzende bir görevi vardır. Güneş, Ay, yıldızlar, gezegenler, bitkiler ve daha birçok varlık uyum içinde görevlerini yerine getirmektedir. Güneş ve Dünya arasındaki hassas mesafe ve Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüşü ile gece-gündüzün oluşması evrendeki uyuma güzel bir örnektir. Bu aynı zamanda yüce Allah’ın (c.c.) yarattığı varlıkların eşsiz özelliklere sahip olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde evrendeki düzene işaret edilmektedir. “Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir.”1, “Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık...”2, “Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”3 ayetleri bunlardan bazılarıdır. Evrendeki varlıklar içinde insan akıllı ve irade sahibi olmasından dolayı özel bir konuma sahiptir. Bu yönü insanı düşünen, sorumluluk alan, öğrenen, iyiyi kötüden ayırt eden, inanan bir varlık olarak diğer yaratılanlardan üstün kılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.”4 buyrularak insanın diğer varlıklardan üstün olduğu belirtilmektedir. 1 Rahmân suresi, 5. ayet. 2 Enbiyâ suresi, 32. ayet. 3 Kamer suresi, 49. ayet. 4 İsrâ suresi, 70. ayet. *Celle celâluhû: O’nun şanı ne yücedir. 12 1. ÜNİTE YORUMLAYALIM Kuş Gagası ve Hızlı Tren Bir balıkçıl olan yalıçapkını çok özel gagası sayesinde hiç su sıçratma sesi çıkarmadan suya dalabiliyor. Dünyanın en hızlı giden yolcu treninin rahatsız edici sesine bu kuşun gagası sayesinde bir çözüm bulunmuştur. Trenin burun kısmına bu kuşun gagasının şekli verilince gürültülü ses ortadan kalkmış, trenin hızı % 10 artmıştır. Nilüfer Yaprağı ve Kir Tutmayan Boya Malzemeleri Balinaların Yüzgeçleri ve Rüzgâr Türbinleri Nilüfer çiçeğinin yapraklarının yüzeyinde 5-10 mikrometre (milimetrenin binde biri) yüksekliğinde ve birbirinden 10-15 mikrometre mesafede çok küçük, tümsek şeklinde tepecikler vardır. Bu tümsekler balmumu kıvamında, su sevmeyen bir maddeyle kaplıdır. Bu girintili çıkıntılı yüzey şekli sayesinde su damlacıkları ve kirler yaprağın yüzeyine tam temas etmez; yaprağa gelen bir su damlacığı aşağı doğru yuvarlanırken kirleri de söküp kolayca sürükler. Bitkinin bu özelliğinden esinlenerek silikon bazlı bir dış cephe boyası geliştirilmiştir. Bu boya ile kirlerin büyük bölümü boyalı yüzeye tutunamamakta, yağmur ile birlikte akıp gitmektedir. Balina yüzgeçlerinin ön kenar kısmındaki tümsekler suyun direncini azaltırken kaldırma gücünü de artırarak balinaların suda daha rahat yüzmesini sağlar. Rüzgâr türbinlerinin pervane kanatları bu şekilde tasarlanınca türbin başına kazanılan enerji miktarının arttığı görülmüştür. (Özlem Kılıç Ekici, “Biyobenzetim”, Bilim ve Teknik Dergisi, S 546.) Allah’ın (c.c.) yarattığı varlıklardan ilham alınarak yapılan bu uygulamaları, insanı diğer varlıklardan ayıran özellikleri açısından yorumlayınız. İnsan aklı sayesinde elde ettiği düşünme, neden-sonuç ilişkisi kurma ve yaşadığı olaylardan çıkarım yapma gibi becerileriyle hayatın anlamını sorgulayabilir, yüce yaratıcının varlığına ulaşabilir. Enbiyâ suresi 30. ayette “İnkâr edenler, gökler ile yer bitişik bir hâlde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” buyrularak insanın düşünerek Allah’ın (c.c.) varlığına ulaşabileceği belirtilmektedir. BİLİYOR MUSUNUZ? Endülüslü büyük İslam düşünürü İbn Tufeyl, eseri Hayy b. Yakzan’da, insanların yaşamadığı bir adada büyüyen Hayy’ın ruh ve düşünce gelişimini anlatır. Hayy, yaşadığı ve gözlemlediği olaylar karşısında akıl yürüterek muhakkak yüce bir yaratıcının olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. İnsan sahip olduğu özellikleri ile Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahyin muhatabıdır. Yüce yaratıcının verdiği özgür iradeyle insan, inancını seçebilme hürriyetine sahiptir. Bu durum insanı sorumlu kılmaktadır. İnsanın sorumluluklarının başında yüce yaratıcıya karşı görevleri gelmektedir. Bakara suresi 21. ayette “Ey insanlar! 13 İNANÇ DEĞERLENDİRELİM “Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?” (Lokman suresi, 20. ayet.) Yukarıdaki ayeti, insan ve diğer varlıklar arasındaki ilişki açısından değerlendiriniz. Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize kulluk ediniz.” buyrularak insanın Allah’a (c.c.) kulluk etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Başka bir ayette de “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”5 buyrularak insanın yaratılış amacının Allah’a (c.c.) kulluk etmek olduğu belirtilmektedir. İnsanın Allah’a (c.c.) karşı olan sorumluluk duygusu onu çevresine karşı da sorumlu kılmaktadır. Ailesi, akrabaları, komşuları, iş yaşamı insanın sorumlu olduğu alanlardan bazılarıdır. Sahip olduğu akıl ve iradeyle diğer yaratılanlardan ayrılan insanın, birçok görev ve sorumluluğu vardır. Bu yönü, insanı evrendeki diğer varlıklardan farklı bir konuma taşımaktadır. İnsanın bunun bilincinde olması, yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi ve evrendeki düzenin devamlılığı açısından önemlidir. 2. İnsanın Doğası ve Din Sizce bir dine inanma duygusu doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır? İnsan doğası yüce bir yaratıcıya inanma eğilimindedir. İnsanın yaratılışı itibariyle hem maddi hem de manevi yönü vardır. Yeme, içme, dinlenme, ısınma, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçları insanın maddi yönünü oluştururken yüce bir varlığa inanma, bir dini benimseme gibi ruhsal ihtiyaçları da manevi yönünü oluşturmaktadır. İnsan doğuştan yüce Allah’ın (c.c.) varlığını kavrayabilecek özelliklere sahiptir. Bu durum insanın fıtratında vardır. Fıtrat; Allah’ın (c.c.), insanı kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneğiyle yaratmasıdır.6 5 Zâriyât suresi, 56. ayet. 6 Dinî Terimler Sözlüğü, Fıtrat, s.96. 14 1. ÜNİTE İnsan fıtrat üzere yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”7 ayeti buyrulmuştur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecûsî yapar...”8 buyurarak insanın inanmaya meyilli olarak yaratıldığını ve çevresel etkilerle farklı inançlara yönelebildiğini vurgulamıştır. Bu bize dinin, insanın tabiatında var olduğunu göstermektedir. İnsanın doğuştan getirdiği inanma duygusu tarihin her döneminde vardır. 20. yy.’ın ikinci yarısından itibaren yapılan araştırmalar, eski toplumlara yönelik yapılan arkeolojik incelemeler her dönemde insanların dinsel bir inanca sahip olduğunu ortaya koymuştur.9 İnsanların dinleri değişse de inanma duygusunun varlığı değişmemiştir. Geçmişten günümüze insanlar çeşitli tanrılar edinmişler, farklı inançlar benimsemişlerdir. Yüce Allah (c.c.) insanları yanlış inançlardan korumak, tevhit inancına yönlendirmek için her millete bir peygamber göndermiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de “... Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.”10 ayeti ile belirtilmektedir. Kâbe Yeryüzündeki ilk mabed Mekke / Suudi Arabistan Mescid-i Aksa Kudüs/ Filistin Parthenon Tapınağı M.Ö. 5. yüzyıla ait bir Yunan mabedi. Atina / Yunanistan İnsanları dine yönlendiren etkenlerin başında fıtrat, hakikati bulma isteği, zihinsel arayışlar, bireysel ve sosyal ihtiyaçlar gelir. İnsan doğası yüce bir varlığa sığınmak ister. Bunun yanında insanın zihinsel arayışları da onu bir yaratıcıya ve hayatını düzenleyecek kurallara yönlendirir. İnsanı inanmaya yönlendiren daha birçok etken vardır. Maddi ve manevi yönü olan insan, yaratılışı itibariyle inanan bir varlıktır. Tarihten günümüze pek çok örnek bu inanma duygusunun varlığını göstermektedir. İnsanın bu yönünün farkında olması hayattaki birçok olayda ona rehber olacak, yanlış arayışlara gitmesini önleyecektir. 7 Rûm suresi 30. ayet. 8 Buhârî, Cenâiz, 92. 9 Şinasi Gündüz, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 18. 10 Fâtır suresi, 24. ayet. 15 Mabetler Harmandir Sahib “Altın Tapınak” adıyla tanınan ünlü Sih mabedi Amritsar / Hindistan İNANÇ TAMAMLAYALIM Fıtratında dine yöneliş olduğu için İnsan inanan bir varlıktır. için için için Yukarıda boş bırakılan kutulara “İnsan, inanan bir varlıktır.” ifadesinin gerekçelerini yazarak kavram haritasını tamamlayınız. 3. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi Sizce doğumdan ölüme kadar insan hayatında dinin etkileri nelerdir? YORUMLAYALIM “... Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin...” (Nisâ suresi, 36. ayet.) Yukarıdaki ayet mealini dinin ahlaki yaşama etkisi açısından yorumlayınız. Din, insan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanın inanma ihtiyacını karşılayarak fıtratına uygun yaşamasını sağlayan din, getirdiği kurallarla da sosyal hayatı düzenler. Din bu yönleriyle insanın hem iç dünyasını hem de dış dünyasını etkiler. Din; evrenin var oluşu, canlıların doğumu, ölümü ve ölümden sonraki süreçleri ile ilgili pek çok soruya cevap vermektedir. Bu durum insanın hayatın anlamını kavramasını sağlamakta, insanı dünya hayatıyla ilgili doğru bir amaca yönlendirmektedir. Bu açıdan dinin sosyal yaşamda bireylerin hedeflerini doğru seçmesinde ve sosyal düzenin oluşmasında önemli bir rolü bulunmaktadır. Dinî kaynaklı doğruluk, hoşgörü, yardımlaşma, temizlik gibi ahlâki ilkeler insanların manevi motivasyonla uyguladıkları kurallardır. Bu kurallar insanları iyi ve faydalı olana yönlendirir, toplumsal değerlerin yerleşmesini sağlar. Toplumda birlik-beraberlik ruhunun oluşması, adalet anlayışının var olması, yardımlaşmanın sağlanması gibi pek çok ahlaki durum, dinin sosyal hayata yansıyan yönüdür. Bu bakımdan toplumsal ahlak kurallarının oluşmasında din önemli bir yere sahiptir. Dinî açıdan aile kurumu, toplumun hak ve adalet anlayışı ile varlığını sürdürmesinde oldukça önemlidir. Evlilik temelli aile yapısını meşru kabul eden din, aile bireylerinin görev ve sorumluluk bilinciyle bir arada bulunmasını sağlayarak her bireyin hakkını koruma altına alır. Toplumun temelini teşkil eden aile kurumu, dinin belirlediği kurallarla sağlam bir yapı oluşturur. 16 1. ÜNİTE Din, toplumların kültürel öğelerindendir. Kültürü pek çok açıdan etkileyen din, benimsendiği toplumun kimliğini oluşturan en önemli yapılardan biridir. Bu yönüyle birlik ve beraberlik duygularını geliştirir, toplumsal dayanışmanın oluşmasını sağlar. Gelecek nesillere aktarılacak kültürel değerlerde din önemli bir unsurdur. Doğumdan ölüme kadar din, insan yaşamını hem bireysel hem de toplumsal açıdan etkilemektedir. Ziyaretleşme, komşuluk, yardımlaşma, iftar davetleri, mevlit törenleri, bayramlaşma, taziye ziyaretleri, kandiller gibi pek çok uygulama dinin insan yaşamına etkilerindendir. TARTIŞALIM Kulağa ezan okuma Cuma namazı Aşure dağıtımı Kurban eti paylaşımı İftar sofrası Mukabele Bayramlaşma Cenaze Namazı Yukarıdaki fotoğrafları inceleyerek dinin hayatınızdaki yerini arkadaşlarınızla tartışınız. 4. İnanmanın Çeşitli Biçimleri Yeryüzündeki farklı tanrı tasavvurlarından hangilerini biliyorsunuz? İnanma, insanın doğasında var olan bir duygudur. İnanma duygusu ortak olmasına rağmen inanma biçimleri değişmektedir. İnsanlık tarihine bakıldığında aslolanın vahiyle şekillenen tek tanrı inancı olduğu ama zamanla ve farklı sebeplerle insanların çeşitli inançlara yöneldikleri görülür. İnsanların doğup büyüdüğü çevre, içinde yaşadığı toplumun tarihî, sosyo-kültürel ortamı, ekonomik şartları, psikolojik durumu gibi pek çok etken inanma biçimlerini etkilemiştir. Tarih boyunca tek tanrıcılık (monoteizm), çok tanrıcılık (politeizm), tanrıtanımazlık (ateizm) ortaya çıkan başlıca inanma biçimleridir. 17 İNANÇ 4.1. Tek Tanrıcılık (Monoteizm) Tek tanrılı dinlerden hangilerini biliyorsunuz? Tanrının varlığını, birliğini, tek ve eşsiz olduğunu benimseyen inanma biçimine tek tanrıcılık (monoteizm) denir. Monoteist inanma biçimine sahip olan dinlerde tanrı; ortağı, eşi ve benzeri olmayan, yalnız kendisine inanılan ve ibadet edilen yüce bir varlıktır. Başta ilahi kaynaklı dinler olmak üzere tek tanrı inancına sahip farklı dinler de bulunmaktadır. Hz. Âdem’den (a.s.)* Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar tüm peygamberler insanları tek bir yaratıcıya iman etmeye çağırmışlardır. PAYLAŞALIM İslam dininde tek tanrı anlayışı tevhit kavramıyla açıklanır. Tevhit, Allah’ı (c.c.) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme, tek ve eşsiz olduğuna inanma, şirk koşmadan ibadeti yalnızca Allah (c.c.) için yapma anlamlarına gelmektedir. Tevhit inancı, İslam dininin merkezinde yer alır. İslam’ın ilk şartı olan Kelime-i Şehadet ile Müslümanlar hem Allah’tan (c.c.) başka bir yaratıcıya inanmadıklarını hem de Hz. Muhammed’in (s.a.v.)** Allah’ın (c.c.) kulu ve elçisi olduğunu tasdik ederler. İhlas suresi 1-4. ayetlerde “De ki: O, Allah tektir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.” buyrularak İslam dininin tevhit inancına sahip olduğu açıkça belirtilmiştir. “Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O; göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.” Ayetü’l Kürsî / Bakara suresi, 255. ayet. (Bakara suresi, 255. ayet.) Yukarıdaki ayet mealini inceleyerek İslam dinindeki tanrı anlayışı ile ilgili tespitlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. * Aleyhisselâm: Allah’ın selamı onun üzerine olsun. ** Sallallâhu aleyhi ve sellem: Allah ona salât ve selam eylesin. 18 1. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.” (Enbiya suresi, 22. ayet.) Yukarıdaki ayet mealini tevhit inancının gerekçeleri açısından değerlendiriniz. Hat: Ömer Faruk Dere 4.2. Çok Tanrıcılık (Politeizm) Sizce birden fazla tanrıya inanmanın sebepleri neler olabilir? Çok tanrıcılık (Politeizm), birden fazla tanrının varlığını kabul eden dinlerin inanma biçimini ifade etmektedir. Çok tanrılı dinlerde, insan yaşamındaki iyi ve kötü nitelikleri temsil eden çok sayıda tanrısal varlığın mevcudiyetine inanılır. Tabiatüstü varlıkların yanı sıra çeşitli doğal varlıklar, gök cisimleri, krallar ve yöneticiler gibi bazı insanlar da üstün varlık olarak kabul edilir.11 Her tanrının farklı görevleri vardır. Babil ve Asurlularda, Eski Yunan’da, Eski Mısır’da, Afrika dinlerin­de ve Cahiliyye Dönemi Arap toplumunda çok tanrıcılık görülmüştür. Hinduizm ve Şintoizm de çok tanrılı dinlere örnek olarak verilebilir. BİLGİ KUTUSU Şirk: Allah’ın (c.c.) zatında, sıfatlarında, fiillerinde, yaratma ve emretme konularında başka bir varlığı O’na denk görmektir. Müşrik: Allah’a (c.c.) ortak ve eş koşan kimsedir. İslam dininde çok tanrıcılık, Allah’a (c.c.) ortak koşulduğu için şirk kabul edilir. Şirk ise büyük günahlardandır. İslam tevhit dini olarak farklı tanrılar edinilmesini yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Yoksa onların Allah’tan başka bir ilahı mı var? Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.”12 buyrularak Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığı vurgulanmaktadır. YORUMLAYALIM “Onlar, Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve ‘Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar. De ki: ‘Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.’” (Yunus suresi, 18. ayet.) Yukarıdaki ayet mealini İslam dininin politeizme bakışı açısından yorumlayınız. 11 Şinasi Gündüz, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 32. 12 Tur suresi, 43. ayet. 19 İNANÇ 4.3. Tanrıtanımazlık (Ateizm) . Güneş etrafındaki bir yörüngede, gezegenler ve Güneş Sistemi cisimlerinin dolanabilmesi, · Kuş türlerinin uçabilmesi, · Arıların bal yapabilmesi, · Bazı ağaçların meyve verebilmesi sizce tesadüfen olabilir mi? Ateizm, tanrının var olmadığı inancına dayanan felsefi akımdır. Ateizmde tanrı inancına dair farklı yaklaşımlar vardır. “tanrı fikrine sahip olmamak”, “tanrının varlığını bilinçli biçimde reddetmek”, “tanrıyı yaşama sokmamak”13 bu yaklaşımlardan bazılarıdır. Ateizm, tanrı ve ruhsal varlıkları reddeden bir akımdır. Ateizmde aynı zamanda peygamber, melek, şeytan, ahiret, kutsal kitap gibi metafizik inançların ve dinlerin varlığı da kabul edilmez. Yüce bir yaratıcı fikrini benimsemeyen ateist düşüncede, evrende var olan her şeyin tesadüfen oluştuğuna inanılır. Bu akıma göre insandan cansız varlıklara kadar evrende yer alan her şey tesadüfen meydana gelmiştir. Toplumlardaki manevi duygulara yabancılaşma, insanları yanlış inanç arayışlarına yönlendirmektedir. Satanizm bu yanlış inançlardan biridir. Şeytanı ve şeytanla ilgili sembolleri yücelten ve şeytana tapmayı esas alan satanizm, insanları dinî, ahlaki, sosyal ve kültürel değerlerden uzaklaştırmaktadır. Kedi katletmek, dinlerdeki ibadetlerle dalga geçmek, kutsal nesneleri aşağılamak ve kara büyü ayinleri yapmak satanizmin bilinen özelliklerindendir. İslam dini, bu tür zararlı akımlardan uzak durulmasını ve şeytanın kötülüklerinden kaçınılmasını istemiştir. Konu ile ilgili bir ayette “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder.”14 buyrularak insanlar bu konu13 Aydın Topaloğlu, Tanrı Tanımazlığın Felsefi Boyutları Teizm ya da Ateizm, s. 15-19. TARTIŞALIM “Yukarıdaki papağan resminin bir çizeri var mıdır?” sorusunu cevaplayınız. Bu cevaptan sonra “Papağanın bir yaratıcısı var mıdır?” sorusunu arkadaşlarınızla tartışınız. 14 Nûr Suresi, 21. ayet. 20 1. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM da uyarılmıştır. A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellikleri nelerdir? Yazınız. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 2. İnsanın bir dine inanmasının nedenlerinden birini açıklayınız. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 3. Dinin insan hayatına etkisini örnekler vererek açıklayınız. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 4. İnanma biçimlerinden monoteizm ve politeizm arasındaki farkları açıklayınız. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. I- İnsanın yaratılmışlar içindeki yeri II- İnsanın evrendeki konumu III- İnsanın yapması gerekenler IV- Allah’ın (c.c.) insana sunduğu imkânlar “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.” (İsra suresi, 70. ayet.) Yukarıda verilen konulardan hangilerine ayette değinilmektedir? A) I-III B) II-IV C) I-IV D) I-II-IV E) II-III-IV 2. Aşağıdakilerden hangisi insanın yüce bir yaratıcıya inanma ihtiyacının nedenlerinden değildir? A) İnsanın fıtratı ve hakikati arama isteği B) Evreni anlama arayışları C) Maddi olanakları koruma eğilimi D) Bireysel ve sosyal ihtiyaçlar 21 İNANÇ E) Ölümden sonraki yaşamı anlama isteği 3. I- Düşünebilen bir varlıktır. II- Yaşadığı olaylardan çıkarım yapar. III- Hayatta kalma süresi sınırlıdır. IV- İrade sahibidir. V- İnanan bir varlıktır. VI- Solunuma ihtiyaç duyar. VII- Hücresel yapıya sahiptir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran yönler yukarıda verilen insana ait özelliklerden hangileridir? A) I-II-III-IV B) I-II-IV-V C) II-III-V-VI D) III-IV-V-VII E) I-V-VI-VII 4. I- Din ahlâk kurallarını uygulamada manevi motivasyon sağlar. II- Dinî değerler toplumda birlik-beraberlik duygusunun gelişmesine katkı sağlar. III- Din, insanlara sınırsız bir özgürlük tanır. IV-Din, insanın görev ve sorumluluk alanlarını açıklar. Yukarıda verilen bilgilerden hangileri dinin insan hayatındaki etkisine örnektir? A) I-II B) II-III C) I-IV D) I-II-III E) I-II-IV 5. “De ki: ‘Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım.’...” (Al-i İmran suresi, 64. ayet.) Yukarıdaki ayet mealine göre hangi inanma biçimi vurgulanmaktadır? A) Tevhit B) Panteizm C) Politeizm D) Ateizm E) Deizm 22 1. ÜNİTE BULALIM C- Aşağıda verilen bulmacayı çözüp gizli cümleyi bulunuz. SOLDAN SAĞA 2. Dünya hayatından sonraki ebedî hayatın adı. 4. Birden fazla tanrı edinen dinlerin inanma biçimi. 5. Allah’a (c.c.) ortak, eş koşan kimse. 8. Allah’ın (c.c.), tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile yaratması. 10. Şeytanı ve şeytanla ilgili sembolleri yücelten ve şeytana tapmayı esas alan anlayış. 12. İslam’ın temel ilkesi olan tevhit inancını özlü bir şekilde ele alan Kur’an-ı Kerim’in yüz on ikinci suresi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Akıl sahiplerini kendi istek ve hür iradeleri ile hayırlı olan şeylere sevk eden ilahi kanunlar bütünü. 13. Tanrı ve ruhsal varlıkları reddeden akım. 3. Tanrının varlığını, birliğini, tek ve eşsiz olduğunu benimseyen inanma biçimi. 6. Allah’a (c.c) inanmakla birlikte başka varlıkları da tanrı kabul etme, Allah’a (c.c) ortak koşma. 7. Allah’ı (c.c) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme; O’nun tek ve eşsiz olduğuna inanma. 9. Baba, oğul ve kutsal ruhun birleşmesinden meydana geldiğine inanılan Hristiyanlıktaki tanrı anlayışı. (...............inancı) 11. Allah’a (c.c) yalvarma, yakarma. 23 İNANÇ ÖZ DEĞERLENDİRME FORMU DEĞERLENDİRİLECEK TUTUM VE DAVRANIŞLAR DERECELER Evet İnsanın evrendeki konumunu açıklayabilirim. İnsanın diğer varlıklardan ayrılan yönlerini açıklayabilirim. İnsan doğasının maddi ve ruhsal yönlerini açıklayabilirim. Tarih boyunca insanın inanma ihtiyacının nedenlerini açıklayabilirim. Dinin, insan doğasının gereksinimlerini karşılayan öğelerden biri olduğunu düşünüyorum. Dinin insan hayatındaki yeri ve önemi ile ilgili hayattan örnekler verebilirim. Dinin kendi hayatımdaki yerini sorgulayabilirim. İnanmanın çeşitli biçimlerini tanıyorum Vahye dayanmayan inanç türlerinin sosyal hayattaki yansımalarını biliyorum. 24 Hayır Kararsızım ÖĞRENME ALANI: İBADET 2. ÜNİTE TEMİZLİK VE İBADET ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM: 1. İnsan niçin ibadet etmeye ihtiyaç duyar? Açıklayınız. 2. İbadetlerle temizlik arasında nasıl bir ilişki olduğunu düşününüz. 3. Zâriyât suresi, 56; Müddesir suresi, 4-5; Mâide suresi, 5. ayetlerinin meallerini defterinize yazınız. 4. Peygamberimizin (s.a.v.) temizlikle ilgili bir hadisini öğrenip defterinize yazınız. 5. Temizliğe dikkat etmeyen toplumlarda karşılaşılabilecek problemler neler olabilir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. İBADET 1. İbadetin Anlamı ve Kapsamı Bir insan Allah’a (c.c.) olan bağlılığını hangi davranışlarla gösterir? İnsan, fıtratı gereği üstün bir güce inanmaya ve inancını bir takım davranışlarla göstermeye çalışır. İnandığı varlığı anmak, zikretmek ve ilişkisini canlı tutmak için ibadet eder. Sözlükte ibadet; boyun eğmek, itaat etmek, saygı duymak, kulluk etmek, tapınmak gibi anlamlara gelir. Dinî terim olarak ise ibadet; insanın inandığı dinin emirlerini yerine getirmesi ve inandığı varlıkla manevi bir bağ kurmaya çalışmasıdır. İslam’a göre ibadet ise kulun Allah’a (c.c.) karşı kulluk görevini yerine getirmesi, O’nun emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınmasıdır. Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ibadet kavramı üzerinde durmuş, insanların yaradılış amacının ibadet etmek olduğunu “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”1 ayeti ile ifade etmiştir. Ayrıca İslam dinine göre ibadetin yalnızca Allah (c.c.) için yapılacağı da “Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.”2, “Yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol!”3 gibi ayetlerle belirtilmiştir. İslam dininde ibadet denilince akla namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek gibi Allah’ın (c.c.) emirleri gelmektedir. Bunlar Kur’an’da kesin olarak yapılması gereken ibadetler olarak belirtilmiştir. Fakat ibadetler sadece bunlarla sınırlı değildir. Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapıDOLDURALIM lan her güzel iş ve davranış da ibadet olarak kabul edilir. Örneğin Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak amacıyla kişinin anne babasına iyilik etmesi, otobüste oturmaya ihtiyacı olan bir kimseye yer vermesi, öğrendiği ilmî ve güzel bilMN gileri arkadaşlarıyla paylaşması, yaptığı işi en güzel şekilde yapmaya çalışması, MO güleryüzlü olması, yaşadığı yeri temiz tutması gibi davranışlar da ibadet değeri MP taşımaktadır. Yüce Allah (c.c.) bu güzel davMR ranışları yapan kimseleri ödüllenMQ direceğini ise “Allah iman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için Selamlaşmak MS size Allah’ın ayetlerini apaçık MT okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah’a inanır ve faydalı iş İbadet değeri taşıyan yaparsa Allah onu, içinden ırmaklar akan, MU iş ve davranışlar sizce içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık nelerdir? Kavram harivermiştir.”4 ayetiyle belirtmiştir. İbadetlertasını doldurunuz. den sevap kazanmak için iman etmek gerekir.5 Bu yüzden önce Allah’a (c.c.) iman edilmeli, daha sonra da ibadet niyeti ile güzel davranışlarda bulunulmalıdır. 1 Zâriyât suresi, 56. ayet. 2 Fâtiha suresi, 5. ayet. 3 Zümer suresi, 66. ayet. 4 Talâk suresi, 11. ayet. 5 bk. Mâide suresi, 5. ayet. 26 2. ÜNİTE Ergenlik çağına gelmiş, akıllı ve Müslüman olan herkesin yapması gereken bazı ibadetler vardır. Bu ibadetler yapılışına göre bedenle yapılan, malla yapılan ve hem mal hem bedenle yapılan ibadetler olmak üzere sınıflandırılır. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetler, bedenle yapılan farz ibadetlerdendir. Bu ibadetleri yaparken herhangi bir maddiyata ihtiyaç yoktur. Zekât vermek, kurban kesmek gibi ibadettler mal ile yapılan ibadetler arasındadır. Bu ibadetleri yerine getirebilmek için maddi yönden iyi durumda olmak gerekir. Hac ise hem beden hem de mal ile yapılan bir ibadettir. Sağlığı iyi olan bir Müslümanın maddi durumu da iyi ise ömründe bir kez hacca gitmesi gerekir. Ayrıca hiçbir ibadet başka bir ibadetin yerini tutmaz. Bu nedenle inanan bir insan namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetlerin yanı sıra yardım etmek, çalışmak, ilim öğrenmek vb. davranışları yerine getirmekle de yükümlüdür. BİLGİ KUTUSU Farz: Allah’ın (c.c.) yapılmasını kesin olarak istediği iş ve davranışlardır. Farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olarak ikiye ayrılır. Farz-ı ayn; herkesin yapması gereken davranışlardır. Örneğin, beş vakit namaz kılmak, oruç tutmak gibi. Farz-ı kifâye ise bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden sorumluluğu kalkan davranışlardır. Örneğin cenaze namazı kılmak gibi. Vacip: Farz kadar kesin olmamakla beraber, yapılması istenen fiillerdir. Örneğin fıtır sadakası vermek, vitir ve bayram namazı kılmak, kurban kesmek gibi. Sünnet: Peygamberimizin (s.a.v.) farz ve vacip ibadetlerin dışında yaptığı veya yapılmasını tavsiye ettiği davranışlardır. Örneğin nafile namazı kılmak gibi. DOLDURALIM Beden ile Yapılan İbadetler Mal ile Yapılan İbadetler Hem Bedenle Hem Mal ile Yapılan İbadetler Namaz kılmak İbadetleri yapılışına göre sınıflandırıp kavram haritasını doldurunuz. Kur’an-ı Kerim’de ibadetler hakkında gerekli bilgiler verilmiş, ancak namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerin yapılışını Peygamberimiz (s.a.v.) göstermiştir. Yüce Allah (c.c.), ibadetleri insanların hem dünyada huzurlu bir şekilde yaşamaları hem de ahirette kurtuluşa erenlerden olmaları için emretmiştir. Nitekim Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’ de “Ey iman edenler! Rükû ve secde edin, Rabb’inize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.”6 buyurarak namaz kılıp ibadet etmeyi emretmiş; kurtuluş yolu için bunun gerekli olduğunu ifade etmiştir. 6 Hac suresi, 77. ayet. 27 NOT EDELİM “Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ı tesbih etmesin, O’nu anmasın...” (İsra suresi, 44. ayet.) İBADET NOT EDELİM İman nedir? “Allah’a (c.c.), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere inanmandır.” İslam nedir? “Allah’a (c.c.) hiçbir şeyi ortak koşmaksızın O’na ibadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Kâbe’yi ziyaret etmen ve Ramazan orucunu tutmandır.” İhsan nedir? “Allah’ı (c.c.) görüyormuşsun gibi O’na kulluk etmendir; çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir.” (Kısaltılmıştır.) (Buhârî, İman, 37.) 2. Niçin İbadet Edilir? Bir insana olan sevginizi ve saygınızı nasıl belli edersiniz? İnsan, inandığı varlığın emrini yerine getirmek ve ona olan sevgisini, saygısını, güvenini belli etmek için ibadet eder. İmanı, onu Allah’a (c.c.) teslim olmaya; ibadetleri de kulluğunu ifade etmeye yönlendirir. Böylece insan ibadetleri sayesinde inancını pekiştirir ve Allah’a (c.c.) olan sevgisini artırır. İbadet, insanı kötülüklerden uzaklaştırır ve güzel davranışları yapmaya istekli hâle getirir. Nitekim yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de “Sana kitaptan vahyolunanı oku, namazını kıl; zira namaz çirkin ve kötü şeylerden alıkoyar...”7 buyurarak namazın kötülüklere engel olacağını kullarına bildirmiştir. Evren mükemmel bir şekilde yaratılmıştır ve yaratılan her şeyin bir amacı vardır. İnsanın yaradılış amacı da kulluk etmektir. İnsanların kulluk etmesi gerektiği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir; öyleyse O’na kulluk et ve O’na kullukta sabırlı ol...”8 Dolayısıyla Allah’a (c.c.) kulluk vazifesini yerine getirebilmek için de ibadet etmek gerekir. Yüce Allah (c.c.), insanlara faydalanmaları için sayısız nimet vermiştir. Zira “O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız bitiremezsiniz.”9 ayeti de bu konuya vurgu yapmaktadır. Mümin de Rabbinin sayısız nimetlerine karşılık kulluk ve şükran borcu olarak Allah’a (c.c.) ibadet eder. Peygamberimiz (s.a.v.) de Allah’ın (c.c.) büyüklüğü ve sayısız lütufları karşısında daha çok şükretme gereği duyarak kendisini ibadete vermiştir. Hz. Aişe’nin (r.a.) çok fazla ibadet etmesinin sebebini sorması üzerine “Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı?”10 diye cevap vermiştir. Ayrıca Yüce Allah (c.c.) “De ki: Sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler var eden O’dur. Ne az şükrediyorsunuz.”11 buyurarak kullarına her fırsatta Allah’a (c.c.) şükretmesi gerektiğini hatırlatmıştır. 7 Ankebût suresi, 45.ayet. 8 Meryem suresi, 65.ayet. 9 Nahl suresi, 18.ayet. 10 Buhârî, Teheccüd, 6. 11 Mülk suresi, 23. ayet. 28 2. ÜNİTE DEĞERLENDİRELİM •Yerçekimi olmasaydı, •Dünya, Güneş’e daha yakın olsaydı, •Dünya’nın ekseni eğik olmasaydı, •Dünya’nın dönüş hızı daha yavaş olsaydı, •Atmosferin kalınlığı daha ince olsaydı ne gibi sorunlar oluşurdu? Dünyadaki düzeni, evrenin mükemmeliği açısından değerlendiriniz. İbadetler aynı zamanda kul ile Allah (c.c.) arasında kurulan bir bağdır. Her şeyi yoktan var eden yaratıcısına muhtaç olan insanın, aracısız olarak durumunu ifade etmesini sağlar. Mümin ibadet esnasında nerede olursa olsun, bulunduğu yerde Allah’ı (c.c.) bulur12, kendisine şah damarından daha yakın olduğunu13 hisseder. Allah’ın (c.c.) kendisine yakın olduğunu bildiği için kendisini yalnız hissetmez. İbadet, insanların ümitsizliğe ve karamsarlığa düşmesini engeller. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah (c.c.), “Bilin ki! Kalpler sadece Allah’ı anmak ile huzura kavuşur”14 buyurmuştur. İbadet eden kimse, Allah’ın (c.c.) emirlerine uymanın ve sorumluluklarını yerine getirmenin iç huzurunu yaşar . Bu durum da insanın hayatında mutlu ve huzurlu olmasını sağlar. Ayrıca yüce Allah (c.c.), güzel işlerde bulunup gerçek anlamda ibadetlerini yerine getiren bir kimse hakkında “… İman edip iyi işler yapanlar cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.”15 buyurarak dünyada yaptıklarımızın karşılığını ahirette en güzel şekilde alacağımızı bildirmiştir. 12 bk.Bakara suresi,115.ayet. 13 bk.Kâf suresi, 16.ayet. 14 Ra’d sursi, 28. ayet. 15 Şûrâ suresi, 22. ayet. 29 OYNAYALIM Sınıf, mevcuduna göre gruplara ayrılır ve her gruptan bir yazıcı seçilir. Grup sayısına göre tahta bölünür ve yazıcı öğrenciler kendi bölümlerinin bulunduğu yere geçer. Öğretmen 3 dakikalık süreyi başlattığı andan itibaren yazıcı öğrenci kendi grubundan söylenen Allah’ın (c.c.) insanlara verdiği nimetlerle ilgili örnekleri tahtaya yazmaya başlar. Sürenin sonunda en çok örneği veren grup oyunu kazanır. İBADET YAZALIM Allah’a (c.c.) ibadet etme nedenleriniz nelerdir? Kavram haritasına yazınız. 3. İbadet-Temizlik İlişkisi YORUMLAYALIM Türk-İslam mimarisinde birçok şadırvan ve çeşme örnekleri vardır. Bu mimari yapılarının varlığını, İslamın temizliğe verdiği önem açısından yorumlayınız. “Benim kalbim temiz.” diyen bir kimse hangi özelliklere sahip olmalıdır? İslam dininin temelinde temizlik vardır. Bazı ibadetlerin yerine getirilmesi için de temiz olma şartı aranır. Yüce Allah (c.c.) da “Oku!”16 vahyinden sonra ikinci vahyi temizlik üzerine indirmiş ve insanlara “Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden sakın.”17 ayetiyle temiz olmayı emretmiştir. Temizlik; insanın ruhunu kötü duygulardan ve bedenini, giysilerini, çevresini ise maddi kirlerden arındırmasıdır. İnsanın kendi sağlığı ve mutluluğu için gereklidir. Temizlik maddi ve manevi temizlik olarak ikiye ayrılır. Maddi temizlik beden, elbise ve çevre temizliğinden oluşur. Bu şartlar namaz ibadetinin de temel şartlarıdır. Namaz ibadetini yerine getiren bir Müslümanın, vücudunun belli başlı yerlerini yıkaması, elbisesinin ve namaz kılacağı yerin temiz olmasına özen göstermesi gerekir. Ayrıca namazın şartlarına uyarak ve samimiyetle kılan kimseler, kötü duygu ve düşüncelerden arınır ve manevi kirlerden kurtulur. Aynı şekilde hac ibadeti için de tavaf ederken abdest alma zorunluluğu vardır. Hac ibadetini yerine getirirken insan nefsini terbiye etmeye çalışır ve kalbini manevi kirlerden arındırmak için dua eder. Manevi temizlik, insanların huy ve ahlak temizliğidir. Kişinin insanlara karşı iyi bir niyet taşıması; şirk, zulüm, kin, nefret ve hasetten uzak durması; kendisi için istediklerini başkaları için de istemesi manevi temizlikle ilgilidir. Bu da insanların bir arada huzurlu yaşamaları için önem arz etmektedir. Namaz ibadeti gibi oruç ibadeti de insanı kötü davranışlardan, kötü duygu ve düşüncelerden alıkoyar. Çünkü oruç tutmak sadece aç kalmak değildir; nefsin bütün kötülüklerden uzak durmasıdır. Yine İslam’ın diğer bir şartı olan zekât, insanların mala karşı olan hırsını yok eder. Yardımlaşma duygusunu artırır. Zekât veren kimse şükrünü yerine getirir ve malını manen temizler. Allah’ın (c.c) emrettiği ibadetlerin hepsi maddi ve manevi yönden insanın temiz olmasını sağlamaya yöneliktir. Temiz 16 Alak suresi, 1. ayet. 17 Müdessir suresi, 4-5. ayetler. 30 2. ÜNİTE olan insanların da Allah (c.c.) tarafından sevileceği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.” 18 Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.) “Temizlik imanın yarısıdır.”19 buyurarak maddi ve manevi temizliğin dinimizdeki önemini belirtmiştir. YAZALIM MADDİ TEMİZLİK MANEVİ Maddi ve manevi temizlikle ilgili aklınıza gelen temizlik türlerini kavram haritasına yazınız. Maddi ve manevi temizliğin bir bütün olarak ele alınması gerekir. Beden maddi kirlerden temizlenirken kalp de her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arındırılmalıdır. Çünkü beden ve çevre kirliliğinin hastalıklara sebep olması gibi kalp de kötü duygu ve düşüncelerden arındırılmadığı takdirde ruh sağlığında bozulmalar meydana gelir. Bu yüzden de iki temizlik türüne de aynı hassasiyet gösterilmelidir. Bu denge gözetildiği sürece Allah’ın (c.c.) rızası ve hoşnutluğu da kazanılır. BULALIM A H L  K A N T Ö V B E Ş T T Ö Ü L A B D E S T E E A E K F S İ İ N Y M R H D R D Y İ K U K A L P İ I U E V I E N E G K M I A Z S Y N E R M E D Ü R Ü S T L Ü K R Ç V M M U Y A L A N İ I I S U A Ü İ A Z Ş İ R K K D D İ Ş N M Kelimeler Yandaki kelimeleri bulmacada bulup üstünü çiziniz. Kalan harfleri birleştirerek şifreyi bulunuz. Şifre: 18 Bakara suresi, 222. ayet. 19 Müslim, Tahâret, 1. 31 Temizlik Beden Teyemmüm Şadırvan Çevre Gusül Abdest Diş Ahlâk Kin Şirk Dua Kalp Dürüstlük Öfke Tövbe Yalan Huy Su İBADET 3.1. Beden Temizliği Beden temizliği ile sağlık arasında nasıl bir ilişki vardır? Beden temizliği vücudu her türlü kirden arındırmaktır. Allah’ın (c.c.) emanet olarak verdiği bedeni kirden ve mikroplardan korumak gerekir. El, ağız, diş, yüz, ayak, saç temizliği sadece dinin bir emri olarak değil, sağlığımız için de bir zorunluluktur. Çünkü hastalıkların birçoğu mikroplardan oluşmaktadır. Mikroplar da temiz olmayan ortamlarda çoğalır. Bu yüzden beden ve çevre temizliğine gereken hassasiyetin gösterilmesi gerekir. “Ümmetime sıkıntı verecek olmasaydım, onlara her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.” (Ebû Dâvud, Müsned, II, 460, 5I7.) Peygamberimiz (s.a.v.) temizlik konusunda birçok hususta tavsiyelerde bulunmuş; “Temizlik imandandır.”20 sözüyle de inanan bir insanın temiz olması gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle Peygamberimiz (s.a.v.) yataktan kalkınca21, yemeklerden önce ve sonra22, tuvaletten çıktıktan sonra ellerin yıkanmasını; sık sık banyo yapmasını, tırnaklarını kesmesini, ağız ve diş temizliğine özen göstermesini23 Müslümanlardan istemiştir. Bunun yanı sıra iç ve dış elbiselerimizin temiz olmasına da önem vermek gerektiğini belirtmiştir. Beden, kıyafet ve çevre temizliğine özen gösteren bir kimse sevilir ve saygı görür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “…Allah temizdir, temizliği sever.”24 buyurarak temiz olan kimselerin Allah (c.c.) tarafından sevileceğini ifade etmiştir. 3.2. Gusül Banyo yapmak ile gusül abdesti almak arasındaki fark nedir? Gusül, bütün bedeni kuru yer bırakmadan tepeden tırnağa temiz su ile yıkamaktır. Bu temizliğe boy abdesti de denir. Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş her Müslümanın bazı özel durumlarda boy abdesti alması, Allah (c.c) tarafından emredilmiştir. Bu özel durumlar, cünüplük ile kadınlarda adet ve lohusalığın son bulmasıdır. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de “…Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın…”25 ayetiyle bu gibi durumlarda boy abdesti alınmasını emretmiştir. Böyle durumlarda boy abdesti almayan bir Müslüman namaz kılamaz ve Kâbe’yi tavaf edemez. Boy abdestin alınışı şu şekildedir: Besmele çektikten sonra “Niyet ettim Allah rızası için boy abdesti almaya” şeklinde niyet edilir. Ağız ve burun güzelce temizlenir. Bedende bulunan kirler giderilir. Daha sonra bütün beden, kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır. 20 21 22 23 24 25 Buhârî, İman, 45. bk. Buhârî, Vudü, 26; Müslim, Taharet, 87,88. bk. Tirmizî, Et’ime, 39, 45. bk. Buhârî, Cuma, 8; Müslim, Taharet, 47. Tirmizî, Edep, 41. Mâide suresi, 6.ayet. 32 2. ÜNİTE Özel durumların dışında alınan boy abdesti sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v.) cuma ve bayram günlerinde, hac veya umre için ihrama girerken ve vakfe yaparken boy abdesti almayı tavsiye etmiştir.26 İnsan sağlığı ve temizliği için de boy abdesti alınması güzel ve faydalı davranışlar arasında sayılır. 3.3. Abdest “Hz. Muhammed (s.a.v.) bir gün yanındakilere, ‘Birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse de orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?’ diye sorar. Onlar da ‘Kalmaz.’ diye cevap verince Peygamberimiz (s.a.v.), ‘İşte beş vakit namaz da bunun gibidir. Allah namaz sayesinde günahları siler ve temizler.’ buyurmuştur.” (Buhârî, Mevâkit, 6.) Sizce yukarıdaki hadiste maddi ve manevi temizlik ile ilgili ne gibi mesajlar vardır? BİLGİ KUTUSU Abdestin geçerli olması için vücudun herhangi bir yerinde suyun ulaşmasına engel olacak oje gibi bir madde varsa temizlenmelidir. Ayrıca boy abdesti alırken küpe, saat ve yüzük gibi takıların takıldığı yerlere suyun ulaştırılması gerekir. Abdest, belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve başı mesh etmek suretiyle yapılan bir temizliktir. Kendisi bir ibadet olmasının yanı sıra diğer bazı ibadetler için de ön şarttır. Örneğin namaz kılmak ve Kâbe’yi tavaf etmek için abdest alma zorunluluğu vardır. Abdestin gerekliliği ise Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın.”27 şeklinde ifade edilmiş ve abdestin dört şartı bu ayette belirtilmiştir. Ayrıca Allah Resulü (s.a.v.), kıyamette kendilerini tanıyıp tanıyamayacağını soran ashabına, “Elbette tanıyacağım. Sizin o gün hiçbir ümmette bulunmayan bir simanız olacak. Benim yanıma abdest izlerinden dolayı yüzleriniz ve ayaklarınız nurlu olarak geleceksiniz.”28 şeklinde cevap vermiştir. Sünnete uygun olarak abdestin alınışı şu şekildedir: Besmele çekilerek “Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya” şeklinde niyet edilir. Eller üç kez yıkanır. Ağza üç kez su verilir, ağız çalkalanır. Ardından üç kez burna su çekilerek iyice temizlenir. Daha sonra üç kez yüz yıkanır. Ardından kollar dirseklerle beraber yıkanır. Sağ el ıslatılarak başın dörtte biri mesh edilir. Serçe veya işaret parmaklarıyla kulakların içi, baş parmaklarla da arka kısmı temizlenir. Geri kalan üç parmakla da ense mesh edilir. En son ayaklar topluklarla birlikte yıkanır. Böylece abdestin alınışı tamamlanır. Uyumak, bayılmak, tuvalet ihtiyacını gidermek, ağız dolusu kusmak, yellenmek, namaz kılarken sesli bir şekilde gülmek gibi durumlar abdesti bozar. 25 bk.Ebû Dâvût,tahâret,128; İbna Mâce,İkâmet,169. 27 Mâide suresi, 6. ayet. 28 Müslim, Taharet, 36. 33 YAZINIZ Maide suresi, 6. ayetine göre abdestin dört farzını yukarıdaki baloncuklara yazınız. İBADET SIRALAYALIM Karışık olarak verilen abdest fotoğraflarını alınış sırasına göre numaralandırarak sıralıyınız. 3.4. Teyemmüm “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, İlim, 12.) “ Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...” Teyemmümün alınışı şu şekildedir: Niyet edildikten sonra eller temiz toprağa vurulur ve silkelenir, yüz mesh edilir. Ardından tekrar eller toprağa vurulur ve silkelenir, kollar mesh edilir. suresi, 185. ayet) (Bakara Yukarıdaki ayet ve hadisin ortak mesajı nedir? Niyet ettikten sonra temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye elleri vurup yüz ve kolları mesh etmeye teyemmüm denir. İslam’da temizliğin su kullanılarak yapılması esastır. Suyun bulunmadığı veya hastalık, soğuk, can güvenliği endişesi gibi çeşitli nedenlerden ötürü suyun kullanılamadığı durumlarda da teyemmüm yapılır. İbadetlerimizi yerine getirebilmek için dinimizin kolaylıklarından birisi olan teyemmüm alınışı, Kur’an-ı Kerim de şöyle ifade edilmiştir: “…Ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla mesh edin.”29 29 Mâide suresi, 6. ayet. 34 2. ÜNİTE Teyemmüm beden temizliğinden ziyade manevi bir temizliktir. Zor durumda kalan bir Müslümana karşı kolaylıktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de suyun bulunmadığı veya kullanılması çeşitli sıkıntılara sebebiyet verebileceği durumlarda teyemmüm yapılmasını tavsiye etmiştir. Teyemmüm alan bir kimse ancak bir vakit namazını kılabilir. Her namaz için ayrı ayrı teyemmüm alması gerekir. Su bulunur veya suyu kullanma imkânı olursa teyemmüm bozulur. Ayrıca abdesti bozan her durum teyemmüm abdestini de bozar. Niyet etmek Ellerimizi toprağa sürerek yüzümüzü ve kollarımızı mesh etmek YORUMLAYALIM 3.5. Mekân ve Çevre Temizliği Bulaşıcı hastalıkların yaygınlaştığı bir çevrenin özellikleri sizce neler olabilir? İslam dinine göre bir Müslüman bedenine ve elbisesine temizlik konusunda özen gösterdiği gibi çevre temizliği hususunda da aynı özeni göstermesi gerekir. Herkes için yaşadığı yerin temiz olması kendi sağlığı ve toplumun sağlığı için önemlidir Zira bir insan ne kadar temiz olursa olsun yaşadığı çevre kirliyse mikropların yayılması ile hastalanabilir ve toplumda bu hastalıklar yayılabilir. Bu yüzden evimizin, okullarımızın, sokaklarımızın, parklarımızın, denizlerimizin temiz olması hem dinî açıdan hem de sağlığımız açısından önemlidir. İnsan çevresinin temiz olmasına dikkat etmeli, Allah’ın 35 “Aslan yattığı yerden belli olur.”, “Akan su yosun tutmaz.”, “Herkes kapısının önünü temizlese bütün sokaklar tertemiz olur.” Yukarıdaki sözleri çevre temizliği açısından yorumlayınız. İBADET YORUMLAYALIM Bilinçsizce alışveriş yapmanın çevreye verdiği zararlar neler olabilir? Yorumlayınız. (c.c.) emanet olarak verdiği bu güzel evreni de en iyi şekilde korumalıdır. Yüce Allah (c.c.), evreni insan için en güzel şekilde yaratmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili “Yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için birer direk kılmadık mı? Sizi çift çift yarattık. Uykunuzu dinlenme vakti kıldık. Geceyi bir örtü yaptık. Üstünüze yedi kat sağlam bina (gök) diktik. Işık veren bir kandil var ettik. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.”30 buyurarak evrendeki bu nimetleri insanlar için yarattığını en güzel şekilde açıklamıştır. Bu güzel nimetlerine karşılık olarak insanlardan ibadet etmelerini ve bu düzeni korumalarını istemiştir. Zira Allah (c.c.), dengenin bozulmaması ile ilgili “...Dengeyi bozup, ölçüyü kaçırmayın!” 31 buyurarak insanlara bu konuda ikazda bulunmuştur. Çevre temizliği toplumsal bir görevdir. Çünkü insanlar aynı çevreyi paylaşmakta ve aynı havayı solumaktadır. Çevreye verilen herhangi bir zarar, diğer insanların çevreyi temiz kullanmasına engeldir. Bu durum ise kul hakkına sebep olmaktadır. Sağlıklı ve güzel bir ortamda yaşamak istiyorsak bu gibi durumlara dikkat etmemiz gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) de bu konuda, “Hoşa gitmeyen iki şeyden sakının!” buyurmuştur. Sahabe bunların neler olduğunu sorunca Peygamberimiz (s.a.v.), “İnsanların yollarını ve gölgelendikleri yerleri kirletmektir.” cevabını vermiştir.32 Günümüzde çevre kirliliği ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Denizlerin kirletilmesi, ormanların yok edilmesi, sanayi atıklarının ve çöplerin çevreye verdiği zararlar, teknolojinin bilinçsizce kullanılması, hava kirliliği başlıca sorunlarımız arasındadır. Bunlar gibi çevrenin düzenini bozan problemlere gerekli önlemler alınmazsa evrendeki denge bozulabilir ve geri dönüşü olmayan noktalara gelinebilir. Çevrenin korunması bizler için önemli olduğu kadar bizden sonra gelecek olan nesiller için de önemlidir. Sadece kendimizi değil, diğer insanların hakkını da düşünmeliyiz. Sonraki nesiller ve evrende yaşayan diğer canlılar için de çevreye karşı duyarlı olmalıyız. Emanet olarak verilen bu evreni en güzel şekilde korumalıyız. Çevreye zarar veren kimseleri kırıcı olmadan uyarmalıyız. Ancak bu şekilde davranırsak sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşayabilir, ruhen ve bedenen sağlıklı olabilir ve Allah’ın (c.c.) emrini yerine getirebiliriz. GRUP ÇALIŞMASI YAPALIM Gruplara ayrılarak çevre kirliliğine sebep olan atıkların geri dönüşümüyle ilgili projeler hazırlayınız. Hazırladığınız projelerin sunumlarını grubunuzla birlikte sınıfta yapınız. 30 Nebe suresi, 6-16. ayetler. 31 Rahmân suresi, 8. ayet. 32 Müslim, Tahâret, 68. 36 2. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. İslam’da hangi davranışlar ibadet olarak kabul edilir? Örneklerle açıklayınız. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………..…………… 2. Allah’a (c.c.) niçin ibadet ederiz? Açıklayınız. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… …………………………………………………..………… 3. İslam dininin beden temizliğine verdiği önemi örneklerle açıklayınız. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………..…… 4. İbadetlerin maddi ve manevi temizliğe olan katkıları nelerdir? Yazınız. ………………………………………………………………………………………………………………..…………………………………………………… …………………………………………………………..…… 5. Çevre ve mekân temizliğinin önemini dinî açıdan değerlendiriniz. ………………………………………………………………………………………………………………..…………………………………………………… ………………………………………………………….…… B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi hem maddi hem de manevi temizliği içeren dinî bir emir ya da tavsiyedir? A) “Ey inananlar! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzâb suresi, 70. ayet.) B) “Rabbini yücelt. Elbiseni temiz tut. Kötü davranışları terk et.” (Müddesir suresi, 3-5. ayetler) C) “Muhakkak ki Allah; adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder...” (Nahl suresi, 90. ayet) D) “Cuma günü ezan okunduğunda Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.” (Cuma suresi, 9. ayet) E) “Yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.” (Zümer suresi, 66. ayet) 2. İbadetlerini düzenli olarak yerine getiren kişi; doğayı, çevreyi, hayvanları ve tüm varlıkları Allah’ın (c.c.)eseri olarak görür. O’nun yarattığı her şeye sevgiyle yaklaşır. Çevreyi temiz tutar, hayvanları korur. Doğaya zarar vermez. Yaptığı tüm güzel şeyleri Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için yapar ve verdikleri güzelliklere şükreder. Yukarıdaki paragrafa göre hangisi öncelikle söylenebilir? A) İbadetler, insan davranışlarını olumlu yönde etkiler. B) Allah’a (c.c.) ibadet eden kimse temizliğe özen gösterir. C) Allah’ın (c.c.)yarattığı her şeye sevgiyle yaklaşmak ibadettir. D) İbadetlerin kapsamı sınırsızdır. E) Başkalarının sevgisini kazanmak için güzel işler yapılır. 3. 1-Burun 2-Eller 3- Niyet 4-Ayaklar 5-Baş 6-Kollar 7-Boyun 8-Ağız 9-Kulaklar 10-Yüz Yukarıda vücudumuzun abdestte yıkanan ve mesh edilen yerleri verilmiştir. Abdest alınışının doğru sıralaması aşağıdakilerden hangisidir? A) 2-3-6-7-10-8-9-1-4-5 B) 3-8-10-9-5-1-2-7-6-4 C) 3-2-8-1-10-6-5-9-7-4 D) 3-2-8-1-5-9-4-7-6-10 E) 2-3-4-5-6-7-8-2-10-1 37 İBADET 4. Abdestte sünnet, gusülde farz olan davranış hangisidir? A) Ağzı ve burnu suyla temizlemek B) Niyet etmek C) Yüzü yıkamak D) Başı meshetmek E) Ayakları yıkamak 5. İslam dininin ibadetlerde sağladığı kolaylıklarla ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır? A) Zamanında tutulamayan orucun daha sonra kaza edilmesi B) Temiz ve uygun olan her yerde namaz kılınabilmesi C) Suyun bulunmadığı zamanlarda teyemmüm yapılması D) Yolculuk durumunda dört rekatlı farz namazların, iki rekat kılınması E) Cuma namazın camide ve cemaatle kılınması 6. Teyemmüm ile ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) Teyemmüm, suyun olmadığı durumlarda alınır. B) Hem abdest hem de boy abdesti yerine geçici olarak yapılır. C) Abdesti bozan durumlar teyemmümü de bozar. D) Teyemmüm suyun bulunmasıyla bozulmaz. E) Abdest alınarak yerine getirilen bütün ibadetler, teyemmümle de yerine getirilir. 7. Beden temizliği hem sağlığımız için hem de dinimiz için büyük bir önem arz etmektedir. Çevre ve beden temizliğine dikkat edilmediği takdirde çeşitli sıkıntılar ve hastalıklar ortaya çıkar. Maddi temizliğin yanı sıra insanın manevi temizliğine de önem vermek gerekir. Zira Allah (c.c.) temizliği bazı ibadetler için zorunlu tuttuğu gibi insanların kötü duygu ve düşüncelerden de uzak durmasını istemiştir. Çünkü kin, nefret, iftira, dedikodu ve yalan gibi davranışlar insanların ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Bu durum ise toplumun birlikte huzurlu bir şekilde yaşamasına engel olur. Yukarıdaki metne göre aşağıdaki ifadelerden hangisi çıkarılamaz? A) Temizliğe dikkat etmemek hastalıklara ve sıkıntılara sebep olur. B) Toplumun huzuru için manevi danışmanlık merkezleri kurulmalıdır. C) İnsan temizliğine beden ve ruh sağlığı için dikkat etmesi gerekir. D) Yalan söylemek insanın ruh sağlığını bozabilir. E) Temizlik bazı ibadetler için zorunlu tutulmuştur. 8. İbadet, Allah’ın (c.c.) emirlerini yerine getirmektir. İbadetler; ruhun gıdası, gönüllerin tesellisidir. İbadet; kişiliklerin olgunlaşması, gönüllerin temizliği, imanın korunması için yapılır. İbadetin her türünde Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak esastır. Bunlar başka bir amaçla değil; Allah’ın (c.c.) emri olduğu için gösterişten uzak bir şekilde ve yaratılışın bir amacı olarak yerine getirilir. Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “...Artık her kim, Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve Rabb’ine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf suresi,110. ayet) Yukarıdaki metne göre aşağıda verilen ifadelerden hangisi çıkarılamaz? A) İbadetler sadece Allah (c.c.) için yapılır. B) İbadetlerde gösterişten uzak durulmalıdır. C) İbadet etmek, yaradılış gayemizdir. D) İbadetler, imanın korunması amacıyla yapılır. E) İbadet etmekle ilgili birçok hadis vardır. 38 ÖĞRENME ALANI: HZ. MUHAMMED 3. ÜNİTE HZ. MUHAMMED’İN HAYATI ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM: 1. Arap Yarımadası’nı gösteren bir haritayı inceleyiniz. 2. “Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hayatı veya İslâmiyet’in Doğuşu’’ konulu bir film izlediniz mi? İzlediyseniz filmde dikkatinizi çeken hususlar nelerdi? 3. Bir topluma peygamber gönderilmesi o toplumda ne gibi değişiklikler meydana getirir? 4. ”Hicret, suffe, ensar ve muhacir” kavramlarının anlamlarını sözlükten araştırınız. 5. Müslümanların hicret etmesine sebep olan olaylar neler olabilir? Araştırınız. 6. Bir peygamber gönderildiği topluma son bir konuşma yapacak olsaydı nelerden bahsederdi? Düşünerek sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız. HZ. MUHAMMED 1.Hz. Muhammed’in Doğduğu Ortam Yaşadığınız ortamın ahlaki açıdan nasıl olmasını isterdiniz? Niçin? Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatını, kişiliğini ve evrensel mesajını anlayabilmek için İslâm inancının ortaya çıktığı ortamın coğrafi, sosyo-kültürel ve ekonomik özelliklerinin bilinmesi önemlidir. Arap Yarımadası ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğup yaşadığı, mücadelesini sürdürdüğü Hicaz bölgesi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu ve yaşadığı yer olan Arap Yarımadası; Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesiştiği önemli bir noktada bulunur. Doğu’da Basra ve Umman körfezleri, güneyde Hint Okyanusu ve batıda Kızıldeniz’le çevrilidir. Güney’de Bâbü-l Mendeb Boğazı ile Afrika’dan ayrılırken, Kuzey’de Süveyş Kanalı ile bu kıtaya birleşir. İslâm Öncesi Dönem’de Arap Yarımadası’nda halk, bedevî ve hadarî olmak üzere farklı yaşam alanlarına sahipti. Çöl ve vahalarda konar-göçer olarak yaşayan Araplara bedevî; köy, kasaba ve şehirlerde yerleşik olarak yaşayanlara da hadarî denilirdi. Bedevîler geçimini genellikle hayvancılıkla, hadarîler ise tarım ve ticaretle sağlardı. Bu dönemde Araplar, kabileler hâlinde yaşardı. Aralarında kan ve soybağı olan bireylerin oluşturduğu topluluğa kabile denilirdi. Kabileler arasında asabiyet adı verilen bir dayanışma bağı vardı. Asabiyet, bir kimsenin baba tarafından akrabalarını veya kabilesinin tamamını, haklı veya haksız her durumda savunmasını sağlayan birlik ve dayanışma ruhuydu. Bu ruh, kabilenin bütün fertlerini birbirine bağlayan asıl unsur olarak kabul edilirdi. Bu sebeple kabileler arasındaki anlaşmazlıklarda asabiyetten kaynaklanan kan davaları ve kabile savaşları meydana gelirdi. 40 3. ÜNİTE Toplum hürler, köleler ve mevalîler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu. Hürler, toplumun en üst tabakasını meydana getiren zenginler, kumandanlar, şairler ve kahinlerden oluşuyordu. Köleler ise parayla alınıp satılan, sahibinden bir başkasına miras kalabilen; tarım, ticaret ve diğer hizmet alanlarında çalıştırılan kimselerdi. Mevalîler de özgürlüğüne kavuşmuş olmalarına rağmen hürler kadar geniş haklara sahip olmayan kimselerdi. İslâmiyet Öncesi Arap Yarımadası’nda farklı dinî inançlar vardı. Bunlar arasında en yaygın olanı putperestlikti. Putperestler, yaratıcı ve üstün bir güç olarak Allah’a (c.c.) inanıyorlardı. Fakat putları da Allah’a (c.c.) ulaştıracak aracı varlıklar olarak görüyorlardı. İnsanlar isteklerini putlara iletiyor, onlar adına kurban kesiyorlardı. Putperestlerin bu durumu, Kur’an-ı Kerîm’de “…Biz bunlara (putlara) sadece Allah’a yaklaştırmaları için tapıyoruz…”1 ayetiyle ifade edilmiştir. Hz.Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu dönemde putperestliğin merkezi Kâbe’ydi. Kâbe, Allah’ın (c.c.) emriyle Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu Hz. İsmail (a.s.) tarafından yapılmış ve tevhit inancının sembolü olarak kutsal kabul edilmişti. Zamanla insanlar tevhit inancından uzaklaşmış; kendi elleriyle yaptıkları, kendilerine fayda veya zarar veremeyen putları Allah (c.c.) ile aralarında aracı olarak görmeye başlamıştı. Kâbe’nin içi putlarla doldurulmuş ve Mekke putperestliğin merkezi hâline gelmişti. Putperestliğin yanı sıra, Arap Yarımadası’nda inanç bakımından Hıristiyanlar, Yahudiler, Mecusîler, Sabiîler ve Hanifler vardı. Allah’ın (c.c.) birliğine inanan, putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış âdet ve inançlarına karşı çıkan kimselere “hanif” denilirdi. Tevhit inancını benimseyen hanifler Hz. İbrahim’in (a.s.) dinini yaşatmaya çalışır, toplum içinde erdemli ve temiz bir hayat sürmeye gayret ederlerdi. Mekke şehri, Arap Yarımadası içinde özel bir konuma sahipti. Dinî öneminin yanı sıra Kâbe ve çevresinde yılın belirli zamanlarında kurulan panayırlarla bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biriydi. Panayırların kurulduğu dönemde Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerinden Mekke’ye gelenler hem Kâbe’yi ziyaret eder hem de birbirleriyle ticari ilişkiler kurarlardı. 1 Zümer suresi, 3.ayet. 41 Mekke’de yılın belli zamanlarında panayırlar kurulurdu. (Temsilî resim) HZ. MUHAMMED YORUMLAYALIM İslâmiyet’in doğduğu yıllarda Arap Yarımadası’na komşu iki büyük devlet bulunmaktaydı. Bunlar Bizans ve Sasanî imparatorluklarıydı. Bölgedeki küçük devletler bu iki devlete bağımlıydı. Siyasî açıdan da Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarında durum birbirinden farksızdı. Örneğin; İspanya ve Güney Fransa’da saltanat yüzünden siyasî krizler yaşanıyordu. Anglosaksonlar, İngiltere Adası’nı istila etmişlerdi. İtalya’da Romalılar, eski şöhret ve itibarını kaybetmiş; imparatorluğun yönetildiği Roma şehri, yalnızca dinî bir merkez hâline gelmişti. Hint, Tibet ve Çin’de savaşlar yaşanıyordu. İran, Bizans’la mücadele hâlindeydi. Afrika’da ise Romalılar ve Yunanlılar Mısır’ı sömürme yarışına girmişlerdi. İslâm öncesi bütün kıtalar dinî, sosyal ve siyasi yönlerden karışıklık içindeydi. (Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, s. 29-34.) Hz. Peygamberin (s.a.v.) risalet görevinin evrenselliğini dünyanın genel durumu açısından yorumlayınız. Mekke’de şiir ve güzel söz söyleme sanatı oldukça ileri durumdaydı. Mekke ve çevresinde kurulan panayırlarda şiir yarışmaları düzenlenir, beğenilenler ödüllendirilir ve dereceye giren şiirler Kâbe’nin duvarına asılırdı. Şairlerin toplumdaki mevkileri ise yüksekti. Sözlü edebiyat geleneği gelişmiş olmasına rağmen okuma yazma bilenlerin sayısı ise azdı. İslâm öncesi Arap Yarımadası’nda içki, kumar, fal, büyü, faiz, hırsızlık gibi kötü tutum ve davranışlar yaygındı. Köleler ve yoksullar eziliyor, adalete önem verilmiyordu. İnsan hakları hiçe sayılıyordu. Kadına toplum içinde söz hakkı tanınmıyor ve mirastan pay verilmiyordu. Kız çocuğu olan babalar, bunu utanılacak bir durum olarak görüyor, hatta bir kısmı kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyordu. Müşriklerin bu durumu, Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir: “Onlardan birine bir kızı olduğu müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.”2 2 Nahl suresi, 58. Ayet. 42 3. ÜNİTE İslâmiyet’ten önce putlara tapma, soyla övünme, içki, kumar, fuhuş, hukuksuzluk, kibir ve zayıfları ezme gibi olumsuzlukların yaşandığı sosyal ve kültürel ortama ‘’Cahiliye Dönemi’’ denir. Zulüm, haksızlık, bilgisizlik, putperestlik, adaletsizlik, insan haklarının çiğnenmesi, insanların soylarından dolayı ayıplanması veya üstün görülmesi, kan davaları, kabile savaşları gibi davranışlar bu dönemin olumsuz özellikleridir. Bunların yanı sıra, Araplar arasında cömertlik, konukseverlik, cesaret, sözünde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları koruma gibi kabilecilik ve asabiyetten kaynaklanan bazı olumlu davranışlara da rastlanırdı. PAYLAŞALIM Günümüzde “Cahiliye Dönemi” özelliklerine benzer hangi durumları gözlemliyorsunuz? Arkadaşlarınızla paylaşınız. DOLDURALIM Aşağıda verilen kavram haritasını tamamlayınız. Sosyal Durum Dinî Durum ............................................. ................................................. ............................................. ................................................. ............................................. ................................................. ............................................. ................................................. ............................................. ............................................. ................................................. ................................................. Cahiliye Dönemi E ُ konomik Durum Kültürel Durum ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. ................................................. 2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği Dünyayı değiştirmek isteyen birinin yaşadığı hayat nasıl olmalıdır? Hz. Muhammed (s.a.v.) 20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de doğdu. Babası Kureyş kabilesinin Haşimoğulları kolundan Abdullah, annesi ise aynı kabilenin Zühreoğulları kolundan Âmine’dir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğumundan evvel babası Abdullah, ticaret maksadıyla çıktığı bir Suriye yolculuğu dönüşünde Medine’de hastalanarak vefat etmişti. Hz. Muhammed (s.a.v.) babasının vefatından birkaç ay sonra dünyaya geldi. Annesi ona “öven ve övülen” anlamına gelen Ahmet ismini, dedesi Abdulmuttalib ise ‘’övülmüş’’ anlamına gelen “Muhammed” ismini verdi. Mekke şehri sıcak ve kurak bir iklime sahipti. Bu şartlar yeni doğan çocukların sağlıklı büyümesine elverişli değildi. Bu yüzden Mekkeliler, çocuklarını bir süreliğine Mekke’nin çevresindeki sütannelere verirdi. Bu sayede çocuklar 43 BİLGİ KUTUSU Peygamberimiz (s.a.v.) hicri olarak Rebîülevvel ayının 12. gecesi dünyaya gelmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) doğduğu bu gece ülkemizde “Mevlit Kandili” olarak kutlanmaktadır. HZ. MUHAMMED Mekke’ye göre hem daha serin bir ortamda büyür hem de Arap dilinin daha yalın hâlini öğrenirdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) de Sa’d kabilesinden Halime adlı Peygamberimiz bir hanıma emanet edildi ve dört yaşına kadar sütannesi Halime’nin yanında (s.a.v.), “Muhamkaldı. Bu dört yılın sonunda annesine teslim edildi. Hz. Muhammed (s.a.v.) altı med’’ ismi dışında “Ahmed, Mahmud ve yaşındayken annesiyle beraber babasının Medine’deki kabrini ziyaret etti. Ziyaretten dönerken Hz. Âmine, Medine yakınlarındaki Ebva köyünde rahatsızMustafa” isimleriyle landı ve burada vefat etti. Hz. Muhammed (s.a.v.), annesinin yardımcısı Ümmü de anılmaktadır. Eymen’in refakâtiyle dedesi Abdulmuttalip’e teslim edildi ve sekiz yaşına kadar dedesiyle yaşadı. Abdulmuttalip, hastalanınca tüm oğullarını yanına çağırdı ve Hz. Muhammed’i (s.a.v.) oğlu Ebu Talib’e emanet etti. BİLİYOR MUSUNUZ? Ebu Talib, Abdulmuttalib’in vefatı üzerine yeğeni Hz. Muhammed’i (s.a.v.) yanına aldı. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çocukluk ve gençlik yılları amcasının yanında geçti. Bu süreçte Hz. Muhammed (s.a.v.), amcasına ekonomik açıdan destek olmuş, çobanlık yapmış ve ondan ticareti öğrenmişti. Ebu Talib, ticaretle uğraşıyor ve zaman zaman kervanlarla ticaret yolculuğuna çıkıyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) de on iki yaşındayken amcasıyla ilk ticaret yolculuğunu gerçekleştirdi.3 Gençlik çağına ulaştığında ise artık tek başına bir kervanı yönetecek duruma gelmişti. Mekkeliler arasında doğruluk ve dürüstlüğüyle tanınan Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkı savunan, haklıyı koruyan ve insanların güvenini kazanan bir kişiliğe sahipti. Bu özellikleri sebebiyle insanlar tarafından “Güvenilir Muhammed anlamına gelen “Muhammedü’l-Emin” ismiyle anılıyordu. Gençlik yıllarında, Mekke’nin ileri gelenleri tarafından toplumda adaleti sağlamak ve haksızlığa uğrayanları korumak üzere kurulan ve “Erdemliler Topluluğu” anlamına gelen Hılfu’l-fudûl’a üye oldu. Kureyş kabilesinin soylu ve itibarlı kadınlarından Hz. Hatice (r.a.)* ticaretle uğraşırdı. Temizliği ve güzel ahlâkı sebebiyle halk arasında “Tâhire” unvanıyla KONUŞALIM Hz. Muhammed (s.a.v.), amcalarıyla birlikte bulunup Abdullah b. Cüd’an’ın (r.a.) evinde yapıldığını bildirdiği Hılfu’l-fudûl hakkında “Ona İslâmiyet devrinde bile davet edilsem, icabet ederim.” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yukarıdaki hadisine göre Hılfu’l-fudûl’un işlevi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Konuşunuz. (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n nihâye, C 2, s.293. ) 3 İbn Sa’d, et- Tabakâtü’l-kübrâ, C 1, s.153, Belazûrî, Ensâbü’l- eşrâf, C 1, s. 96. * Okunuşu: Radiyallahu anha. Anlamı: Allah (c.c.) ondan razı olsun. 44 3. ÜNİTE anılırdı. Zaman zaman Mekkelilerden bazılarına ticarî sermaye sağlayarak ortaklık yapar ve bazı bölgelere ticaret kervanları gönderirdi. Hz. Hatice (r.a.), bu ticaret kervanlarının başına güvenilir birini arıyordu. Çünkü güven ve doğruluk ticarette aranan en önemli niteliklerdi. Varlıklı kimseler bu nitelikleri taşıyanlara kervanlarını ücret karşılığı emanet ederlerdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) de toplum içinde dürüstlüğüyle tanındığından bu tür ticaret kervanlarına öncülük ediyordu. Bundan dolayı Ebu Talib’in teklifiyle, Hz. Hatice’nin (r.a.) ticaret kervanlarının başına getirildi. Kervan, Suriye yolculuğunun sonunda büyük bir kâr elde ederek Mekke’ye döndü.Bu ticaret vesilesiyle Hz. Muhammed’i (s.a.v.) daha yakından tanıma fırsatı bulan Hz. Hatice (r.a.), onun dürüstlüğünden ve güzel ahlâkından etkilendi. Hz.Hatice (r.a.) yardımcısı aracılığıyla Hz. Muhammed’e (s.a.v.) haber göndererek kendisiyle evlenme niyetini belirtti. Bir sure sonra Hz. Hatice (r.a.) ile Hz. Muhammed (s.a.v) evlendi. Bu evlilik neticesinde Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma adlarında çocukları dünyaya geldi. Arap Yarımadası için ticaret önemli bir geçim kaynağıydı. 3. Hz. Muhammed’e Vahyin Gelişi Peygamberler kendilerine ilk vahiy geldiğinde ne hissetmiş olabilirler? Hz. Muhammed (s.a.v.) Hira Mağarası’nda bulunduğu bir sırada vahiy meleği Cebrail (a.s.) geldi ve ona “Oku!” diye seslendi. Hz. Peygamber (s.a.v.) korku ve endişe içerisinde “Ben okuma bilmem.” dedi. Cebrail (a.s.) ikinci kez emrini tekrarladı. Hz. Muhammed (s.a.v.) meleği aynı şekilde yanıtladı. Cebrail (a.s.) üçüncü kez aynı şekilde seslendiğinde ise Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘’Ne okuyayım?’’ diye sordu. Bunun üzerine Cebrail (a.s.), Alak suresinin ilk beş ayetini ona vahyetti: Nur Dağı (Mekke) “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış bir yumurtadan (embriyo) yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabb’in, en büyük kerem sahibidir.”4 Hz. Muhammed (s.a.v.), ilk vahyin ardından korku, endişe ve heyecan içinde evine gitti. Eşi Hz. Hatice’ye (r.a.) “Üzerimi örtünüz.” dedi. Sakinleştikten sonra başından geçenleri ona anlattı. Ardından ”Kendimden endişe ettim.” dedi. Hz. Hatice (r.a.) “Allah’a yemin ederim ki Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabayı gözetirsin, muhtaç olanların bakımını üstlenirsin, aç ve açıkta olanı koruyup kollarsın, misafire ikram edersin ve musibete maruz kalanlara yardım edersin.”5 diyerek Hz. Peygamber’i (s.a.v.) teselli etti. Daha sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) Varaka b. Nevfel adındaki bilgin bir akrabasına götürdü. Varaka b. Nevfel, onu dinledikten sonra Peygamber Efendimize (s.a.v.) kendisine gelenin vahiy meleği Cebrail (a.s.) olduğunu ve Cebrail’in (a.s.) daha önceki peygamberlere de Allah’ın (c.c.) mesajını getirdiğini söyledi. 6 4 Alak suresi, 1-5. ayetler. 5 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1. 6 bk. Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1. 45 Hira Mağarası (Mekke) HZ. MUHAMMED YORUMLAYALIM 610 yılı Ramazan ayının 27. geAşağıda yer alan Alak suresiyle cesinde Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ilgili sorular üzerinde tartışınız. Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetleri olan Alak suresinin ilk beş ayetinin vahyedilmesiyle yirmi üç yıl sürecek peygamberlik görevi başlamış oldu. ilk n in esi de sur tin na ak ş aye an a Al n e r? b ula nedi rg vu kir fi Ay e etle hu mri rde su yle sla is “Ok t r ne eni u!” ler len di r? TARTIŞALIM İlk vahyin gelişinden sonra vahiy bir süreliğine kesintiye uğradı. Bu süreçte Peygamberimiz (s.a.v.) Cebrail’le (a.s.) yeniden karşılaşma umuduyla Hira Mağarası’na gidiyordu. Bir gün mağaradan döndüğü bir sırada Cebrail’le (a.s.) karşılaştı. Vahiy meleği İlk inen ayetlere göre Allah (c.c.) insana Cebrail (a.s), Müddessir suresinin bilmediği neleri ilk beş ayetini ona vahyetti. Bu öğretmiştir? ayetlerde Yüce Allah (c.c.) “Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk ve insanları uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et.” emriyle Peygamberimizden (s.a.v.) insanlara dinin esaslarını anlatmasını istemişti. Böylece ilk vahiy, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamber olarak seçildiğini ortaya koyuyor, ikinci vahiy ise ona peygamberliğinin gereği olan tebliğ vazifesini emrediyordu. Böylece Peygamberimiz (s.a.v.) insanları İslâm dinine çağırmaya başladı. “Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk ve insanları Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ilk inanan, eşi Hz. Hatice (r.a.) oldu. Daha sonra uyar. Sadece Rabb’ini kızları Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm (r.a.) de anneleriyle aynı zamanda büyük tanı. Elbiseni Müslüman oldu. Fatıma (r.a.) ise o sırada henüz çocuktu. Hz. Hatice (r.a.) ve tertemiz tut. Kötü kızlarından sonra, Hz. Peygamberin (s.a.v.) evinde bulunan Hz. Ali (r.a.) ile Hz. şeyleri terk et.” Peygamberin (s.a.v.) evlatlığı Zeyd b. Harise (r.a.) de iman ettiler. Aile bireyYukarıda yer alan lerinden sonra, yakın çevresinden Hz. Peygamberin (s.a.v.) güvenilir ve sadık Müddessir suresinin dostu Hz. Ebu Bekir (r.a.) onun davetine olumlu cevap vererek Müslüman oldu. ilk beş ayetinde Hz. Hz. Muhammed (s.a.v.) İslâm dinini ilk üç yıl insanlara gizlice anlattı. Bu süre Peygambere (s.a.v.) neler emredilmiştir? içinde Müslümanların sayısı otuza ulaşmıştı. Üç yılın sonunda Allah (c.c.), Hz. Muhammed’den (s.a.v.) İslâm dinini insanlara açıkça duyurmasını istedi. Bu Yorumlayınız. durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.”7 Yüce Allah (c.c.), Hz. Peygambere (s.a.v.) “(Önce) en yakın akrabanı uyar.”8 buyurarak tebliğe yakın akrabalarından başlamasını emretti. Peygamberimizin 7 Hicr suresi, 94.ayet. 8 Şuarâ suresi, 214.ayet. 46 3. ÜNİTE (s.a.v.) öncelikle yakın akrabalarının İslâm inancını benimsemesi, bu dinin diğer kabileler ve topluluklar arasında yayılmasını da kolaylaştıracaktı. Bunun için Hz. Muhammed (s.a.v.)evinde bir ziyafet düzenleyerek yakın akrabalarını bir araya getirdi. Yemekten sonra akrabalarını tevhit inancına davet etti. Amcası Ebu Leheb tebliğine karşı çıkarak onu akrabalarını birbirine düşürmekle suçladı. Peygamberimiz (s.a.v.) çağrısını tam olarak gerçekleştiremeden topluluk dağıldı. Peygamberimiz (s.a.v.) akrabalarına yaptığı davetin ardından tüm Mekke halkını Allah’a (c.c.) inanmaya davet etmek istedi. Mekkelileri Kâbe yakınlarında bulunan Safa Tepesi’ne çağırdı ve onlara “Ey Kureyşliler! Size şu dağın arkasında bir düşman birliği var desem bana inanır mısınız?’’ diye seslendi. Onlar da “Evet, senin yalan söylediğini hiç görmedik.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) “Öyleyse (haberiniz olsun ki) ben, şiddetli bir azap öncesinde sizin için (gönderilmiş) bir uyarıcıyım.”9 sözleriyle İslâm’a davetini açıkça ortaya koydu. İslâmiyet, zamanla Mekke’de yayılmaya başladı. Müşriklerin Müslüman olanlara yönelik ilk tepkileri alay, aşağılama ve ithamlar şeklindeydi. Hatta Hz. Peygamber’e (s.a.v.) “mecnun, şair, sihirbaz, kahin” diyorlardı. Bu ithamlara rağmen inananların sayısında bir azalma olmadı. Müşrikler bu defa Müslümanlara eziyet, baskı ve işkence uygulamaya başladılar. Bu şekilde İslâm’ın yayılmasını engelleyemeyeceklerini anladıklarında Peygamberimize (s.a.v.) amcası Ebu Talib aracılığıyla bir anlaşma teklif ettiler. Anlaşmaya göre İslâm’ı tebliğ etmekten vazgeçmesi karşılığında Hz. Muhammed’e (s.a.v.) istediği kadar para veya mal verilecek, Mekke’nin reisliği ve istediği kadınlarla evlenme hakkı tanınacaktı. Fakat Peygamberimiz (s.a.v.) “Allah’a yemin ederim ki sağ elime Güneş’i, sol elime de Ay’ı koysalar ben yine de yolumdan dönmem.”10 cevabını vererek onlara karşı davasındaki kararlılığını ifade etti. Mekke (Temsilî resim) 9 Buhârî, Tefsîr, (Leheb) 1. 10 İbnî Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, C 2, s. 101. 47 HZ. MUHAMMED Habeşistan’a göç 4. Hz. Muhammed’in Hicreti Sizce insanlar niçin göç eder ve bu süreçte neler yaşarlar? Müşriklerin Müslümanlara yönelik yoğun baskıları üzerine Mekke, güvenli bir yer olmaktan çıkmıştı. İnananlardan bir grup, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelerek inançlarını özgürce yaşayacakları bir bölgeye göç etmek istediklerini ifade etti. Peygamberimiz (s.a.v.) öncelikle savunmasız Müslümanların hicret etmelerine izin verdi. Onlara Habeşistan’a gidebileceklerini ve Habeş Necaşisi Ashame’nin kendilerini koruyabileceğini söyledi. Bu durumu “Allah, çektiğiniz sıkıntılardan kurtulmanız için bir yol gösterinceye kadar Habeşistan’a göç etseniz iyi olur. Çünkü orada yanındakilerden hiçbirine zulüm yapılmayan bir hükümdar vardır. Allah sizin için bir çıkış ve kurtuluş yolu gösterinceye kadar orada kalın…’’11 BİLİYOR MUSUNUZ? sözleriyle ifade etti. Bunun üzerine inananlardan iki grup, Cafer b. Ebu Talib (r.a.) ve Hz. Osman’ın (r.a.) başkanlığında 615-616 yıllarında Habeşistan’a gizlice göç etti. Bu zaman zarfında Peygamberimizin (s.a.v.) amcalarından Boykot uygulamasına Hz. Hamza (r.a.) ile Mekke’nin ileri gelenlerinden Hz. Ömer (r.a.) Müslüman göre Müslümanlarla oldu. Hz. Ömer’in (r.a.) Müslüman olmasıyla Mekke’de ilk defa açıktan ve • Selamlaşmak, topluca ibadet edilmeye başlandı. • Komşuluk yapmak, Mekkeli müşrikler, Habeşistan göçlerinin ardından Mekke’de kalan • Akrabalık bağı kurmak, Müslümanları toplumdan tecrit edecek ve üç yıl sürecek bir boykot uygulamaya başladılar. Boykot maddeleri yazılarak Kâbe duvarına asıldı. Bu am• Alışveriş yapmak, bargo dönemi, Müslümanlar için zorlu ve sıkıntılı geçti. • Yeme-içme gibi temel Habeşistan hicretinin ardından Müşriklerin, Mekke’de kalan Müslüihtiyaçları karşılamak vb. manlara yönelik baskı ve zorlamaları artırmıştı. Peygamberimiz (s.a.v.) bu pek çok şey yasaklanmış ve bu üç yıllık boykot dö- sıkıntılı günlerde bile İslâm’ı tebliğ etmekten vazgeçmedi. neminde Müslümanlar çok Mekke’de yılın belli zamanlarında panayırlar düzenlenirdi. Peygamberibüyük sıkıntılara dayanmiz (s.a.v.) bu panayırlarda Arap Yarımadası’nın farklı yerlerinden gelenleri mak zorunda kalmıştır. İslâm’a davet ederdi. 620 yılında panayırların kurulduğu sırada Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine ‘den Mekke’ye gelen bir gruba İslâm’ı anlattı. Medineliler bu çağrıyı olumlu karşılayarak Müslüman oldular. Bir yıl sonra Mekke’ye geleceklerine dair söz vererek Medine’ye döndüler ve kendi kabilelerine İslâm’ı anlatmaya başladılar. HATIRLAYALIM • Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamberliğinin onuncu yılında en büyük destekçilerinden amcası Ebu Talib ile eşi Hz. Hatice’yi (r.a.) art arda kaybetti. Bu yıla Müslümanlar arasında, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaşadığı üzüntü ve zorluklar sebebiyle ‘’Hüzün Yılı’’ denildi. • Hz. Peygamber’in (s.a.v.) peygamberliğinin on ikinci yılında İsrâ ve Miraç mucizeleri gerçekleşti. 11 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, C 9, s 17; Taberî, Târîh, C 2, s. 222. 48 3. ÜNİTE 621 ve 622 yıllarında Medineliler, bir öncekinden daha kalabalık bir grupla Mekke yakınlarındaki Akabe denilen bölgede Peygamberimizle (s.a.v.) tekrar bir araya geldiler. Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve inananları Medine’ye davet ettiler. Bu husustaki samimiyetlerinin bir göstergesi olarak Allah’a (c.c.) hiçbir şeyi ortak koşmayacaklarına, Medine’ye geldiklerinde canlarını ve mallarını kaybetme pahasına onları koruyacaklarına dair söz verdiler. Peygamberimiz (s.a.v.) ile diğer Müslümanların Medine’ye göç etmesine zemin hazırlayan bu görüşmelere “Akabe Biatleri’’ adı verildi. Bu görüşmeler neticesinde Mekke’den Medine’ye gruplar hâlinde ve gizlice göç başladı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ve sahabenin İslâm’ı gereği gibi yaşamak, diğer insanlara Allah’ın (c.c.) emirlerini duyurmak ve müşriklerin işkencelerinden kurtulmak amacıyla Mekke’den Medine’ye miladî 622 tarihinde yapmış oldukları bu göçe hicret adı verildi. Mekke’den Medine’ye göç Müşrikler, Müslümanların Mekke’yi terk ediyor olduğunu görünce bir araya gelerek Hz. Peygamber’i (s.a.v.) öldürme kararı aldılar ve bunun için kendi aralarında bir suikast planı yaptılar. Bu plana göre her kabileden bir kişi Hz. Muhammed’e (s.a.v.) aynı anda saldıracak, böylece hiçbir kabile diğerini bu suçtan dolayı sorumlu tutamayacak ve kan davası güdemeyecekti. 622 yılının ortalarında Hz. Muhammed (s.a.v.) gerekli önlemleri alarak yakın dostu Hz. Ebubekir’le (r.a.) gizlice evinden ayrıldı ve Mekke’nin güneyindeki Sevr Mağarası’na doğru yola çıktı. Peygamberimiz (s.a.v.) Mekkelilerin kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine vermesi için Hz. Ali’ye (r.a.) teslim etti. Hz. Ali (r.a.) de Mekkeli müşrikleri oyalamak için Hz. Peygamber’in (s.a.v.) evinde kaldı. Müşrikler eve girip Peygamberimizi (s.a.v.) göremediklerinde vakit kaybetmeden takibe başladılar. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) saklandığı Sevr Mağarası’nın önüne kadar geldiler fakat Allah’ın (c.c.) koruması sayesinde onları göremediler. Sevr Mağarası’ndaki bu zorlu, sıkıntılı ve gergin bekleyiş Allah (c.c.) tarafından Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “Eğer siz ona (Peygambere) yardım etmezseniz (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir.’’ diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ 49 Sevr Mağarası (Mekke) HZ. MUHAMMED Hicret güzergâhı Kûba Mescidi Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) Sevr Mağarası’nda üç gün kaldılar. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) azatlısı Âmir b. Füheyre koyunları bu bölgede otlatarak mağaranın yakınına getiriyor, onlar da koyunları sağıp sütünden faydalanıyorlardı.12 Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kızı Esma mağaraya yiyecek getiriyor, gündüzleri Mekke’de geçiren oğlu Abdullah da geceleri mağaraya gelerek şehirde olup bitenleri haber veriyordu.13 Abdullah sabaha yakın şehre giderken Amir b. Füheyre de koyunları onun peşi sıra sürerek ayak izlerini ortadan kaldırıyordu.14 Mağarada geçirilen üçüncü günün sonunda Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) yanlarına bir rehber15 alarak yola devam ettiler. Medine yakınlarındaki Kûba mevkiîne geldiklerinde burada yaklaşık on gün kadar kaldılar16 ve bu süre zarfında bir mescit inşa ettiler. Bir cuma günü Kûba’dan hareket ederek Ranûna Vadisi’ne geldiler ve burada ilk cuma namazını kılarak Medine’ye ulaştılar. Medineliler, Peygamberimizi (s.a.v.) ve beraberindekileri büyük bir sevgi ve coşkuyla karşıladı. BİLGİ KUTUSU Eski adı “Yesrib’’ olan Medine şehri hicretten sonra Medineliler tarafından “Nurlanmış Şehir’’ anlamında “Medinetü’l-Münevvere’’ adını almıştır. Hicretin ardından Müslümanlar için Medine’de dinî ve toplumsal hayat, eğitim-öğretim gibi konularda yeni bir dönem başladı. Böylece hicretin ardından; • Müslümanlar, müşriklerin baskı ve zorlamalarından kurtuldu. • Müslümanlar eğitim ve kültür açısından ilerleme kaydetmeye başladı. • İslâm dininin yayılışı hız kazandı. • Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğinin Mekke dönemi sona erdi ve Medine dönemi başladı. Sonuç olarak Müslümanlar Medine’de dinî, siyasi, sosyal vb. hususlarda daha düzenli ve daha sistemli bir hayata kavuştular. 12 Taberî, Târîh, C 2, s. 46. 13 Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 45. 14 Taberî, Târîh, C 2, s. 46. 15 Halebî, es- Sîretü’l-Halebiyye, C 2, s. 203. 16 Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 45. 50 3. ÜNİTE 5. Hz. Muhammed’in Toplumsal Barışa Yönelik Etkinlikleri Bir toplumda barış ve huzurun sağlanması nelere bağlıdır? Hicretin ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlar için yeni bir dönem başlamıştı. Peygamberimiz (s.a.v.) öncelikli olarak Medine’de toplumsal bütünleşmeyi sağlamaya çalıştı. Bunun için Mekke’den gelen muhacirler ile Medineli ensar arasında “muâhât”17 adı verilen kardeşlik ilan edildi. Buna göre her muhacir, ensardan biriyle kardeş oldu. Böylece İslâmiyet öncesinde kan davalarının, kabile kavgalarının yaygın olduğu Arap toplumunda eşi benzeri görülmemiş bir İslâm kardeşliği tesis edildi. NOT EDELİM Mekke’den Medi ne’ye göç eden Müslümanlara “muhacir’’; muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara “ensar’’ denir. Medine’de yaşayan Evs ve Hazrec adlı Arap kabilelerinin yanı sıra Nadiro- ğulları, Kaynukaoğulları ve Kurayzaoğulları adında üç Yahudi kabilesi vardı. Bunlardan başka Medinelilerin antlaşmalı olduğu civar kabileler de vardı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Müslümanlar arasındaki kardeşlik tesisine ilaveten Medine ve civarındaki bütün bu kabileleri kuşatan ve “Medine Sözleşmesi” adı verilen bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma bütün tarafların haklarını eşit şekilde koruyan bir özelliğe sahip olması bakımından Hz. Muhammed’in (s.a.v.) toplumsal barışa ve bütünleşmeye verdiği önemi gösteriyordu. Medine Sözleşmesine göre; • Müslümanlar, Yahudiler ve anlaşmalı kabileler eşit haklara sahip olacak. • Bütün taraflar, inancını özgür bir şekilde yaşayacak. • Medine’de barış ortamı kurulacak. • Ortaya çıkacak sorunların çözümünde Hz. Muhammed (s.a.v.) hakem olacak. • Medine’ye dışarıdan gelebilecek bir saldırıda sözleşmede adı geçen herkes şehri birlikte savunacak. • Taraflardan herhangi birine yapılan saldırıya hepsi birlikte karşı koyacak. 17 Ahmet Özel, “Muâhât”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C 30, s. 208. 51 PAYLAŞALIM “Onlar ki inandılar, hicret ettiler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele ettiler. Onlar ki, yurtlarına hicret edenleri barındırdılar ve yardım ettiler. İşte onlar birbirlerinin yardımcısı ve koruyucusudurlar…’’ (Enfâl suresi, 72. ayet.) Yukarıdaki ayette kimler, niçin övülmüştür? Düşüncelerinizi sınıfta paylaşınız. HZ. MUHAMMED Genel olarak yukarıdaki şartları taşıyan sözleşme, Medine’de barış ve huzur ortamını sağlamış, din ve inanç özgürlüğünü de beraberinde getirmiştir. Bu anlaşma, Medine’ye yeni gelmiş olmalarına rağmen Müslümanların Medine’deki varlığının tanınmasını da sağlamıştır. BİLİYOR MUSUNUZ? İslâm, “esenlik, güvenlik ve barış’’ anlamlarına gelen “selâm’’ kökünden türemiştir ve bir anlamı da “barış”tır. (İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, C 23, s. 2080.) Yüce Allah’ın (c.c.) isimlerinden biri de “barış ve esenliğin kaynağı olan Yaratıcı” anlamına gelen “es-Selâm” dır. (Haşr suresi, 23. ayet.) 6. Hz. Muhammed’in İslâm’ı Yayma Çabaları Sizce bir inancın yayılması için nasıl bir yol izlenmesi gerekir? Mescid-i Nebi’nin İşlevleri Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kardeşlik tesisi ve Medine Sözleşmesi gibi toplumsal barış ve huzura yönelik uygulamalarının yanında bir önemli adımı da mescit inşasıdır. “Peygamber Mescidi” anlamına gelen ve “Mescid-i Nebi’’ denilen bu mescitte Müslümanlar bir yandan toplanıp ibadetlerini yerine getiriyorlar diğer yandan toplumu ilgilendiren önemli konuları istişare ediyorlardı.Hz. Peygamber (s.a.v.) bu mescidin yapımında bizzat çalıştı. Mescid-i Nebi’nin bitişiğine Peygamberimizin (s.a.v.) ve ailesinin kalacağı bir yer yapıldı. Aynı zamanda hem kimsesiz ve yoksul Müslümanların kalması hem de eğitim öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için bir bölüm eklendi. Bu bölüme “Suffe’’, burada kalarak ilim öğrenenlere de “Ashab-ı Suffe’’ denildi. Peygamberimiz (s.a.v.) burada Müslümanlara İslâm’ı öğretiyor ve onların her konuda yetişmelerini sağlıyordu. Suffe’de yetişen sahabilerden bazıları Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından başka topluluklara öğretmen olarak gönderildi. Hz. Peygamber (s.a.v.), kadın-erkek herkesin eğitim öğretimiyle ilgilenirdi. Mescitte toplandıkları zamanlarda kendisine sorulan soruları cevaplar, insanlara öğüt verir ve yol gösterirdi. İnsanları özellikle okuma-yazma öğrenmeye teşvik ederdi. İşlevleri sebebiyle Mescid-i Nebî, toplumda çok özel bir yere sahipti. 52 3. ÜNİTE GRUP ÇALIŞMASI YAPALIM Camilerin ve mescitlerin toplum tarafından daha etkin kullanılabilmesi için neler yapardınız? Bu konuda grubunuzla bir proje yapınız ve sınıfınızda sununuz. Mekkeli müşrikler, hicretten sonra Müslümanların Medine’de çoğalmalarından ve büyük bir güce ulaşmalarından endişe ediyordu. Müslümanların, ticaret yolları üzerinde yer alan stratejik öneme sahip Medine’de hakimiyet kurmasını istemiyorlardı. Bu sebeple Müslümanlar ile Mekkeli Müşrikler arasında 624 yılında Bedir, 625 yılında Uhud ve 627 yılında Hendek (Ahzab) savaşları meydana geldi. 628 yılında gerçekleştirilen Hudeybiye Barış Antlaşması’yla Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasındaki savaş dönemi sona ermişti. Antlaşma, her iki taraf arasında on yıllık bir barış dönemini öngörüyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) oluşan barış ve huzur ortamından yararlanarak Arap Yarımadasına komşu ülke hükümdarlarına İslâm’a davet mektupları gönderdi. Bizans İmparatoru Herakliyus, İran Kisrası Hüsrev Perviz,Habeş Necaşisi Ashame, Mısır Mukavkısı Cüreyc davet mektupları gönderilen hükümdarlar arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bunların yanında diğer komşu kabile ve toplulukların yöneticilerine de davet mektubu gönderdi. Bizans İmparatoru Herakliyus, elçiyi saygıyla dinledi ve hediyeler vererek nezaketle geri çevirdi. İran Kisrası davete olumsuz karşılık verdi. Habeş Necaşisi Ashame, mektubu okuyarak elçiye saygı gösterdi ve Peygamberimize (s.a.v.) yazdığı bir mektupla Müslüman olduğunu bildirdi. Mısır Mukavkısı Cüreyc, elçiye iyi davrandı fakat Müslüman olmadı. Bu davetler neticesinde İslâm’ın evrenselliği Arap Yarımadası dışındaki insanlara duyurulmuş ve Peygamberimizin (s.a.v.) tebliği onlara ulaştırılmış oldu. 53 Hudeybiye Mevkiî Mescid-i Nebi (Medine) HZ. MUHAMMED Hudeybiye Anlaşması’yla sağlanan barış ortamı bazı kabilelerin Müslüman olmasını kolaylaştırmıştı. Böylece Müslümanlar Arap Yarımadası’nda güçlü bir konuma yükselmişti. İki yıl sonra Mekkelilerin anlaşma şartlarına aykırı davranmaları üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) 630 yılında büyük bir orduyla Medine’den hareket etti. Mekke’ye yaklaştıklarında Kureyşlilere bir elçi göndererek kimseye zarar vermeyeceklerini bildirdi. Müşrikler, Müslümanlara karşı koymaya cesaret edemedi. Peygamberimiz (s.a.v.) beraberindekilere Mekke’ye girdikten sonra evine veya Kâbe’ye sığınan hiç kimseye zarar verilmemesi hususunda uyarıda bulundu. Böylece Mekke, kan dökülmeden fethedildi. Kâbe putlardan temizlendi. Müslümanlara yapılan zulüm ve haksızlıklara sebep olan kimseler bağışlanarak Mekke’de genel bir af ilan edildi. Dileyen kimselerin barış ve huzur ortamını bozmamak koşuluyla Mekke’de kalmasına ve inandıkları gibi yaşamasına müsaade edildi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu tutumu karşısında Mekkelilerin çoğu kısa zamanda İslâmiyet’i kabul etti. Mekke’nin fethinden sonra çeşitli bölgelerden Mekke’ye gelen topluluklar da Müslüman oldular. Kur’an’da bu durum “Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün zaman Rabb’ine hamd ederek onu tesbih et ve ondan af dile. Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir.’’18 ayetleriyle dile getirilmektedir. GRUP ÇALIŞMASI YAPALIM Hz. Peygamber’in (s.a.v.) peygamberliğinin Medine Dönemi gelişmelerini konu alan bir gazete oluşturunuz. 18 Nasr suresi, 1-3.ayetler. 54 3. ÜNİTE 7. Veda Hutbesi’nde Evrensel Mesajlar Tüm zamanlarda ve herkes için geçerli olabilecek bir konuşma yapacak olsaydınız neler söylerdiniz? Mekke’nin fethinden sonra hac ibadeti farz kılınmıştı. 632 yılında Hz. Peygamber (s.a.v.), çok sayıda Müslümanla hac ibadetini yerine getirdi. Mekke yakınlarında bulunan Arafat’ta yüz bini aşkın Müslüman’a hitaben veda niteliğinde bir konuşma yaptı. Peygamberimizin (s.a.v.) yaptığı bu son konuşmaya “Veda Hutbesi”, buradaki ilk ve son haccına da “Veda Haccı” denildi. Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde bütün insanlığı ilgilendiren ilkelere değinmiştir. İnsanlara can ve mal güvenliği, karşılıklı hak ve sorumluluklara riayet etme, Cahiliye Döneminin kötü âdet ve alışkanlıklarına geri dönmeme, toplumda eşitlik ve adaleti sağlama, emaneti koruma gibi pek çok konuda öğüt vermiştir. İnsanların tek bir atadan geldiklerini vurgulamış, kadın haklarının ve toplumsal barışın korunması gibi durumlarda neler yapılması gerektiğini bildirmiştir. Can, mal, namus ve özgürlükler konusunda insanların dokunulmazlıklarına dikkat çekmiştir. Kan davası, kölelik, ırkçılık, zulüm ve haksızlık gibi insan onuruyla bağdaşmayan ve toplumda huzursuzluk meydana getiren bütün tutum ve davranışları yasaklamıştır. Veda Hutbesi’nde Peygamber Efendimizin (s.a.v.) vurguladığı hususlar ve ortaya koyduğu prensipler insanlığı hayra ulaştırması bakımından günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu yönüyle bu ilkeler evrensel niteliktedir. Veda Hutbesi, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) 23 yıllık peygamberliği süresince tebliğ ettiği ilahi mesajının önemli noktalarını dile getirmesi bakımından İslâm tarihinde önemli bir vesikadır. Arafat’tan bir görünüm 55 HZ. MUHAMMED VEDA HUTBESİ’NDEN (Hicri 9 Zilhicce 10/Miladi 8 Mart 632 Cuma) Hz. Peygamber (s.a.v.) Allah’a (c.c.) hamd ve senâdan sonra şöyle buyurdu: Ey insanlar! Bilmiyorum, belki de bugünden sonra burada sizinle bir daha buluşamayacağım. Allah’ın rahmeti bugün sözümü işitip onu iyice kavrayanların üzerine olsun! Benim bu sözlerimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunandan daha iyi anlar ve itaat eder.19 Ey insanlar! Biliniz ki Rabb’iniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş; Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir.20 Biliniz ki bu şehriniz Mekke, bugününüz arefe ve bu ayınız zilhicce nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır. 21Cahiliye Devrindeki her türlü riba (faiz) kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.22 Fakat ana paranız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. 23Kaldırdığım ilk faiz, amcam Abbas b. Abdülmuttalib’in faizidir. Cahiliye Devrinin kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, akrabalarımdan Rebîa b. Hâris b. Abdülmuttalib’in oğlu Âmir’in kan davasıdır.24 Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız iffet ve namuslarını korumalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları geleneklere uygun biçimde yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır. Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.25 Ashabım! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden saltanat ve nüfuz kurma ümidini ebediyen kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım şeyler dışında küçük gördüğünüz şeylerde şeytana uyarsanız bu da onu sevindirir ve cesaret verir. Sözümü iyi dinleyin ve belleyin. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Bir Müslüman’ın malı, rızası olmadan diğer bir Müslüman’a helal olmaz. Sakın zulmetmeyin. Herkes ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba oğlunun, oğul da babasının suçundan sorumlu tutulamaz.26 Allah her varisin mirastan payını tayin etmiştir. Artık bir varisin diğer mirasçıları mahrum edecek şekilde vasiyette bulunulması helal değildir. Ödünç alınan şeyler sahibine geri verilmelidir. Yararlanılmak üzere alınan şeyler de sahiplerine iade edilmelidir. Borçlar ödenmelidir. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin. Rabb’iniz olan Allah’tan sakının, O’na kulluk edin. Benden sonra küfre ve sapkınlığa düşüp birbirinizin boynunu vurmayın. Benden sonra hiçbir peygamber gelmeyecektir. Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an’la peygamberinin sünnetidir. Daha sonra Resulullah (s.a.v.), “Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. O zaman ne diyeceksiniz?” deyince ashab, “Allah’ın risaletini tebliğ ettin, görevini yaptın, bize nasihatte bulundun diye şahitlik ederiz” dediler. Bunun üzerine Resulullah şehadet parmağını semaya doğru kaldırdı, sonra da insanlara doğru çevirip indirerek, “Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab!” dedi. 19 20 21 22 23 24 25 26 Buhârî, İlim, 9, 67. İbn Hanbel, el- Müsned, C 5, s. 411. Buhârî, İlim, 9. Müslim, Hac, 147. Ebû Dâvûd, Büyû’, 5. Müslim, Hac, 147. İbn Mâce, Nikâh, 3. İbn Mâce, Menâsik, 76. 56 3. ÜNİTE İLKELER ÇIKARALIM Kan davaları tamamen kaldırılmıştır. .......................................... ................................................. ..................................................... ................................... .......................................... ................................................. ..................................................... ................................... Hz. Muhammed’in (s.a.v.) insanlığa yaptığı son konuşmasından evrensel ilkeler çıkarınız. .......................................... ................................................. ..................................................... ................................... ..................... ..................................... ................................................ ............................................ ............................. .......................................... ................................................. ..................................................... ................................... 8. Hz. Muhammed’in Vefatı “Peygamber müminler için canlarından daha ileridir...” (Ahzâb sûresi, 6. ayet.) Yukarıdaki ayette yer alan sahabilerin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatı karşısındaki duyguları sizce neler olabilir? Hz. Muhammed (s.a.v.), Veda haccını tamamladıktan sonra Medine’ye döndü. Bir süre sonra hastalandı. Hastalığı artınca mescide sahabenin yardımıyla gitti ve Hz. Ebubekir’den (r.a.) namazları kıldırmasını istedi. Hz. Muhammed (s.a.v.) miladî 8 Haziran 632 tarihinde 63 yaşındayken Medine’de vefat etti. Peygamberimizin (s.a.v.) vefatı Müslümanlar arasında çok büyük bir üzüntüye yol açtı. Hiç kimse onun(s.a.v.) vefatına inanmak istemedi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) “Ey insanlar! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki o ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür.’’ dedi. Sonra da Kur’an-ı Kerîm’den şu ayeti okuyarak Müslümanları teselli etti. “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi O, ölür ya da öldürülürse siz geri mi döneceksiniz? Kim sözünden geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir.’’27 27 Âl-i İmrân suresi, 144. ayet. 57 Yeşil Kubbe (Mescid-i Nebî) HZ. MUHAMMED YORUMLAYALIM Peygamberimizin (s.a.v.) cenazesi Hz. Ali (r.a.) tarafından yıkandı ve kefenlendi. Cenaze namazının kılınmasının ardından Medine’de Mescid-i Nebî’nin yanındaki vefat ettiği odaya defnedildi. Bu oda günümüzde mescidin içinde yer alan yeşil kubbenin altındadır. “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o, ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir.’’ (Âl-i İmrân suresi, 144. ayet.) “Her canlı ölümü tadacaktır…” (Âl-i İmrân suresi, 185. ayet.) “De ki; ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ilâhınızın ancak bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor...’’ (Kehf suresi, 110. ayet.) “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zatı bakî kalacak.’’ (Rahmân suresi, 26-27. ayetler.) “(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir.’’ (Zümer suresi, 30. ayet.) Yukarıdaki ayetleri Peygamber Efendimizin (s.a.v.) vefatıyla ilişkilendirerek yorumlayınız. 58 3. ÜNİTE OKUMA METNİ EŞ OLARAK HZ. HATİCE (R.A.) Hz. Peygamberin (s.a.v.) sevgili eşi Hz. Hatice (r.a.), Mekke’de doğdu. Kureyş kabilesinin Esedoğulları soyuna mensuptur. Babası Huveylid, Kureyş’in ileri gelenlerindendi. Hz. Hatice(r.a.), Müslüman olmadan önce iffet ve şerefiyle tanınmış saygın bir dul hanımdı. Bu yüzden kendisine, iffetli ve namuslu anlamına gelen “Tahire” lakabı verilmişti. Bu özelliklerinden dolayı pek çok kişi kendisiyle evlenmek istediyse de o, bu teklifleri geri çevirdi. Ticaretle uğraşan Hz. Hatice (r.a.), Mekke’nin büyük tüccar aileleri arasında yer almış ve Mekke’nin zenginlerinden biri olmuştu. O, ticarette doğruluk, dürüstlük ve güveni ilke edindiği için ticarî ortaklık kurarken ortaklarının güvenilir ve dürüst olmasına çok önem verirdi. Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’le (s.a.v.) evlendi. Böyle bir evlilik için Hz. Hatice’nin (r.a.) yeğeni aracılık etmişti. Hz. Hatice’nin (r.a.) yeğeni, bir defasında Hz. Muhammed (s.a.v.) ile birlikte ticaret amacıyla aynı kafilede yer almıştı. Bu yolculuktan dönünce o, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) güvenilir, zeki ve kabiliyetli biri olduğunu Hatice’ye (r.a.) anlatmıştı. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu sıralarda 25 yaşlarındaydı. Başka tanıdıklarının da tavsiyesi üzerine Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ticaret kervanlarında kendisine yardımcı olmasını teklif etti. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu teklifi kabul edip Hz. Hatice’nin (r.a.) kervanlarında çalışmaya başladı. Çok kısa zamanda Hz. Muhammed (s.a.v.) başarısıyla ve dürüstlüğüyle Hz. Hatice’nin (r.a) güvenini kazanmıştı. Hz. Hatice (r.a.), güzel ahlâkı ve davranışlarına hayran olduğu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) evlenme teklif etti. Hz. Muhammed (s.a.v.) aldığı bu teklifi amcalarına götürdü. Amcası Ebu Talip, kardeşleri ile birlikte Hz. Muhammed’i (s.a.v.) de yanlarına alarak Hz. Hatice’nin (r.a.) evine gittiler. Ona talip oldular. Hz. Hatice’nin (r.a.) amcası Amr bin Esed bu evliliğe izin verdi. Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) örnek kişiliğinden çok etkilenmişti. Bunun sonucunda Hz. Hatice (r.a.) onu hem sevmiş hem de önceden olduğu gibi servetinin idaresini ona bırakmıştır. Şeref ve asalet bakımından bir zirve olan Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Hatice (r.a.) gibi soylu bir kadınla evlenerek maddi bakımdan rahatlamıştı. Bütün Mekke halkı onlara gıpta ve saygıyla bakıyordu. Onların evliliği gerçek saygının ve samimiyetin simgesi olmuştu. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hatice’den (r.a.) dört kızı, iki oğlu oldu. Kızları Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma’dır. Hz. Peygamberin (s.a.v.) soyu Fatıma’dan devam etti. Erkek çocuklarının adları, Kasım ve Abdullah’tır. Oğlunun Kasım olması dolayısıyla da Hz. Muhammed’e (s.a.v.) Ebu’l-Kasım künyesi verilmiştir. Her ikisi de küçük yaşta ölmüştür. Hz. Hatice (r.a.), Hz Muhammed’e (s.a.v.) her açıdan destek vermişti. Hz. Muhammed (s.a.v.) ilk vahiy tecrübesini onunla paylaşmış, o da vahyin gerçekliğine hemen inanmış ve bütün varlığı ile 59 HZ. MUHAMMED onu desteklemiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) Hira Mağarası’nda bulunduğu bir sırada ilk vahyi alınca büyük bir korku ve heyecana kapılarak evine dönmüştü. Yaşadığı tecrübeyi Hz. Hatice’ye (r.a.) anlatan Hz. Muhammed (s.a.v.), korktuğunu söylemişti. Hz. Hatice (r.a.) onu şu sözleriyle teselli etmişti: “Hiç korkma! Allah seni asla kötülük içine atmaz. Allah sana mutlaka iyilikle muamele edecektir. Çünkü sen yakınlarına yardım eden, ailene bakan, hayatını dürüstlükle kazanan, diğer insanların doğruluktan ayrılmamalarını sağlayan, yetimlere sığınacak bir yer temin eden, sözünde doğru, emanete hıyanet etmeyen, hiçbir dayanağı olmayanların yardımcısı, muhtaçlara iyilik için koşan ve herkes ile iyi geçinip nezaketle muamele eden bir kimsesin.” Hz. Hatice (r.a.) daha sonra Hz. Muhammed’i (s.a.v.) dinî konularda bilgili olan amcasının oğlu Varaka’ya götürmüş ve o da bilgi ve güven vermesi noktasında eşine yardımcı olmuştu. Sonra da herkesten evvel kendisine inandığını ve peygamberlik çağrısına uyduğunu bildirdi. Hz. Hatice (r.a.), kıtlık yıllarında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yoksulluk çeken amcası Ebu Talip’e destek için Hz. Ali’yi (r.a.) evine almasına razı olmuş ve onu evladı gibi görmüştür. Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) acılı ve sıkıntılı günlerinde hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiş ve onu yalnız bırakmamıştır. İlk vahiyden sonra yaşanan kesinti dönemi (fetretu’l-vahiy) Hz. Muhammed (s.a.v.) için derin bir üzüntü dönemi oldu. Hz. Hatice (r.a.), bu dönemde de peygamberlik görevine duyduğu tereddütsüz inancı dolayısıyla Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en büyük manevî destekçisi olmaya devam etmiştir. Mekkeli müşrikler, Haşimoğullarını üç yıla yakın bir süre boykot ettiğinde Hz. Muhammed’le (s.a.v.) beraber zorluklara göğüs germiş; imanı ve sevgisiyle bir eş olarak destek vermiş; sıkıntılarına üzüntülerine çare olmaya çalışmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.), onun bu maddi ve manevi desteğini şöyle takdir etmektedir: “Bütün insanlar, beni red ve inkâr ederken o bana iman etti. İnsanlar beni yalanlarken o beni tasdik etti ve insanlar bana malî ambargo uygulayıp iktisadî bir sıkıntıya boğarken o malını mülkünü benim için seferber etti.” Hz. Hatice (r.a.), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sadece eşi değil; aynı zamanda yakın bir dostu, bir dert ortağı olmuş, sıkıntılı anlarında onu teselli etmiştir. Hz. Hatice (r.a.) 25 yıl kadar süren bir evlilikten sonra hicretten üç yıl kadar önce vefat etti. Onun vefatı, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) son derece üzmüştü.Hz. Muhammed (s.a.v.) onun vefat etmesinden sonra başka hanımlarla evlenmesine rağmen onu hiç unutmamış, her zaman sevgi ile anmış ve hakkında güzel sözler söylemiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.), bir defasında onu şu sözlerle övmüştür: “Allah, bana ondan daha hayırlısını vermedi. O, hiç kimsenin kabul etmediği bir zamanda bana iman etti, herkesin beni yalanladığı bir zamanda o beni tasdik etti, kimsenin bana bir şey vermediği sırada o malını benim için kullandı ve çocuklarımın annesi oldu.” Prof. Dr. Nahide Bozkurt (Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Programından alınmıştır.) 60 3. ÜNİTE ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Cahiliye Döneminin genel özellikleri nelerdir? Açıklayınız. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 2. İlk inen ayetlerde vurgulanan temel hususlar nelerdir? ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 3. Hicretin sebepleri nelerdir? ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 4. Ensar ile muhacir arasında gerçekleştirilen muâhâtın önemi nedir? Açıklayınız. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 5. Medine Sözleşmesi’ni toplumsal barış ve huzur ortamının oluşması açısından kısaca değerlendiriniz. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 6. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) İslâm’ı yaymak için yaptığı faaliyetlere örnekler veriniz. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... B- Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları yanıtlayınız. 1. Aşağıdaki gelişmelerden hangileri Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Medine döneminde toplumsal huzuru ve barışı sağlamaya yönelik girişimlerden biri değildir? A) Medine Sözleşmesinin yapılması B) Ensar ile muhacir arasında muâhât yapılması C) Medine’de ve çevresinde inanç özgürlüğünün sağlanması D) Mescid-i Nebî’nin inşa edilmesi E) Medine’de nüfus sayımı yapılması 2. Putperestliğin yanı sıra, Arap Yarımadası’nda inanç bakımından Hıristiyanlar, Yahudiler, Mecusîler, Sabiîler ve Haniflerde vardı. Allah’ın (c.c.) birliğine inanan, putperestliği reddeden ve Kureyş’in yanlış âdet ve inançlarına karşı çıkan kimselere Hanif denilmekteydi. Tevhit inancına sahip olan Hanifler, Hz. İbrahim’in (a.s.) dinini yaşatmaya çalışırlar ve toplum içinde erdemli ve temiz bir hayat sürmeye gayret ederlerdi. Yukarıdaki metne göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz? A) Arap Yarımadası’nda farklı dinî inanışlar mevcuttu. B) İslâmiyet öncesi dönemde Kureyşlilerin yanlış âdet ve inanışları vardı. C) Mekke’de Hz. İbrahim’den (a.s.) beri süregelen tevhit inancını benimseyenler vardı. D) İslâmiyet öncesi dönemde erdemli ve temiz bir hayat sürmeye çalışanlar vardı. E) Putperestlerin temel geçim kaynağı ticaretti. 61 HZ. MUHAMMED 3. I. İbadet yeridir. II. Eğitim ve öğretim yeridir. III. Müşriklerin istişare yeridir. IV. Konukları ağırlama yeridir. V. Toplantı yeridir. Yukarıdaki bilgilerden hangileri Mescid-i Nebî’nin işlevlerinden değildir? A) I-II-V B) I-III C) Yalnız III D) III-IV E) Yalnız IV 4. Aşağıdakilerden hangisi Mekke’den Medine’ye yapılan hicretin sonuçları arasında sayılamaz? A) Kâbe’nin, Müslümanların hayatında etkisi azaldı. B) İslâm dininin Medine’deki kabileler arasında yayılışı hız kazandı. C) Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğin Mekke dönemi sona erdi, Medine dönemi başladı. D) Müslümanlar, müşriklerin baskı ve zorlamalarından kurtuldu. E) Müslümanlar eğitim ve kültür açısından ilerleme kaydetmeye başladı. 5. Ebû Hüreyre’den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: Ensar, Medine’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’e (s.a.v.)”Ey Allah’ın Rasûlü! Hurmalıklarımızı bizimle muhacir kardeşlerimiz arasında taksim et.’’ dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) ‘’Hayır, olmaz.’’ buyurdu. Bunun üzerine ensar, muhacirlere ‘’Hurmalıkların bakım ve sulama işlerini siz üstlenin; biz de sizi mahsule ortak yapalım.’’dediler. Resulullah’ın (s.a.v.) bunu onaylaması üzerine muhacir ve ensar ‘’İşittik ve itaat ettik.’’ dediler. (Buhârî, Müzâraa, 5.) Yukarıdaki metne göre Hz. Peygamber’in (s.a.v.) tutumu hakkında aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılamaz? A) Hz. Peygamber (s.a.v.) karşılıksız olarak mal paylaşımını doğru bulmamıştır. B) Hz. Peygamber (s.a.v.) ensar ile muhacir arasındaki emek- sermaye ortaklığını onaylamıştır. C) Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’deki topluluklar arasında hakemlik yapmıştır. D) Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’den gelenleri çalışmaya teşvik etmiştir. E) Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslümanlar ile Yahudiler arasında hakemlik yapmıştır. 6. I. II. III. IV. V. VI. İlk vahiy Birinci Habeşistan Hicreti Hudeybiye Anlaşması Medine Sözleşmesi Veda Haccı Akabe Biatleri Yukarıda verilen olayların kronolojik olarak doğru sıralaması aşağıdaki seçeneklerden hangisidir? A) I-II-VI-III-VI-V B) I-II-III-IV-V-VI C) III-I-II-V-VI-IV D) I-II-VI-IV-III-V E) II-I-III-IV-V-VI 62 3. ÜNİTE 7. Enes b. Malik (r.a.) şöyle demiştir: “Resulullah Medine’ye girdiği gün (Medine’de var olan) her şey aydınlanmıştı. O, Medine’de vefat ettiği gün ise (Medine’de var olan) her şey karanlığa gömüldü...” (Tirmizî, Menâkıb,1 / İbn Mâce, Cenâiz, 65) Yukarıdaki metinde vurgulanmak istenen temel düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Hz. Peygamberin (s.a.v.) vefatı karşısında derin üzüntü duyulmuştur. B) Hicretle birlikte Mekke önemini kaybetmiştir. C) Hz. Peygamber (s.a.v.) de her insan gibi vefat etmiştir. D) Hz. Peygamberin (s.a.v.) insanların hayatında önemli bir yeri olmuştur. E) Medinelilerin dinî ve sosyal hayatı normal seyrinde devam etmiştir. 8. Mescid-i Nebi’nin yanında bulunan ve eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği mekân Arap Yarımadası’nda İslâmiyet’ten önceki döneme verilen özel isim Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlar Yılın belirli zamanlarında Mekke ve çevresinde kurulan sosyal, ticarî ve kültürel faaliyetlere verilen ad Aşağıdaki kavramlardan hangisinin tanımı yukarıda verilmemiştir? A) Panayır B) Haniflik C) Muhacir D) Cahiliye E) Suffe 9. Aşağıdakilerden hangisi Cahiliye Döneminin genel özelliklerinden biri değildir? A) İçki, kumar, fal, büyü, faiz, hırsızlık yaygındı. B) Köleler ve yoksullar eziliyor, adalete önem verilmiyordu. C) Kadınlar el üstünde tutuluyor ve sosyal hayatta ayrıcalıklar tanınıyordu. D) Kan davaları ve kabile savaşları yaşanıyordu. E) İnsanlar soylarından dolayı ayıplanıyor veya üstün görülüyordu. 10. 1. Yaratan Rabb’inin adıyla oku! 2. O, insanı aşılanmış bir yumurtadan (embriyo) yarattı. 3. Oku, senin Rabb’in kerem sahibidir. 4. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. 5. İnsana bilmediğini öğretendir. Yukarıda verilen Alak suresinin ilk beş ayetine göre aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz? A) İnsanı, Allah (c.c.) yaratmıştır. B) Allah (c.c.), insana yazmayı ve bilmediklerini öğretir. C) Allah (c.c.), cömertçe sunduğu nimetlerle kerem sahibidir. D) İnsan, varlıklara Allah (c.c.) adıyla bakmalıdır. E) İnsanın mutlu olması kendi çabasına bağlıdır. 63 HZ. MUHAMMED 11. ‘’Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir. Biliniz ki bu şehriniz Mekke, bugününüz arefe ve bu ayınız zilhicce nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır.’’ (Buhârî, İlim, 9.) Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamberin (s.a.v.) Veda Hutbesi’ndeki sözlerinden çıkarılabilecek yargılardan biri değildir? A) İnsan hakları dokunulmazdır. B) Mekke, önemli bir ticaret merkezidir. C) Veda hutbesi evrensel değer taşır. D) İnsan, yaşama ve mülk edinme hakkına sahiptir. E) Takva, insanlar arasında üstünlük göstergesidir. 12. İslamiyet öncesi Mekke’de toplumsal hayattaki kötü gidişatı durdurmak ve haksızlıklarla mücadele etmek için bir araya gelenlerin oluşturduğu topluluğa ne ad verilir? A) Daru’l – Erkam B) Ashab – ı Suffa C) Hılfu’l – Fudul D) Daru’n – Nedve E) Mescid-i Haram 13. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Veda Hutbesi’nden çıkarılabilecek ilkelerden biri olamaz? A) Emanetleri korumak B) Canın ve malın dokunulmazlığı C) Faizin her türlüsünden uzak durmak D) Kan davalarını sürdürmek E) Kadınlara değer vermek 14. Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sadık dostu Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) hicret yolculuğunda sığındıkları, Allah’ın (c.c.) mucizesiyle korundukları yer aşağıdakilerden hangisidir? A) Hira Mağarası B) Sevr Mağarası C) Nur Dağı D) Safa Tepesi E) Ranuna Vadisi 15. Hz. Peygamberin (s.a.v.) yakınlarıyla ilgili aşağıda verilen eşleştirmelerden hangisi yanlıştır? A) Hz. Hatice - Eşi B) Hz. Ali - Amcasının oğlu C) Hz. Halime – Sütannesi D) Ebu Talip – Amcası E) Hz. Âmine - Dadısı 64 ÖĞRENME ALANI: VAHİY VE AKIL 4. ÜNİTE KUR’AN VE ANA KONULARI ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM: 1. Kur’an-ı Kerim mealinin indeksine bakarak hangi konuları içerdiğini inceleyiniz. İnceleme sonuçlarını defterinize yazınız. 2. ‘’Ayet, sure, tecvit, mukabele, hatim, mushaf’’ kavramlarının anlamlarını sözlükten araştırarak defterinize not ediniz. 3. Kur’an’dan iman, ibadet ve ahlakla ilgili birer ayet meali bularak defterinize yazınız. 4. Kültürümüzde Kur’an-ı Kerim’e verilen değerle ilgili örnekler veriniz. 5. Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî ve Ahmet Yesevî’nin Kur’an hakkındaki sözlerini araştırınız. VAHİY VE AKIL 1. İslam Dininin Temel Kaynağı: Kur’an-ı Kerim Bir dini araştırırken o dinle ilgili bakılması gereken ilk kaynaklar neler olabilir? ARAŞTIRALIM Kur’an-ı Kerim bazı özelliklerinden dolayı “Furkan, Zikir, Beyan, Şifa ve Burhan” gibi özel isimlerle de adlandırılır. Kur’an-ı Kerim’in yukarıdaki isimlerinin anlamlarını araştırınız. NOT KUTUSU EDELİM BİLGİ Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başladığı geceye ‘’Kadir Gecesi’’ denir. Kadir Gecesinin bin aydan daha hayırlı oluşu Kur’an-ı Kerim’ de şöyle ifade edilir: Yüce Allah (c.c.), Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar insanlığa yol gösterecek peygamberler göndermiştir. Emir, yasak ve öğütlerinin yer aldığı vahiylerle peygamberlerini desteklemiştir. Vahiylerin bir kısmı tamamlanmasının ardından sahifeler ve kitaplar şeklinde yazıya geçirilmiştir. İncil, Tevrat, Zebur ve Kur’an ilahi mesajın kitaplaşmış örneklerindendir. Kur’an-ı Kerim, Allah (c.c.) tarafından, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilen vahiylerin bir araya getirildiği son ilahi kitaptır. İslam dininin en temel kaynağıdır. İnanç, ibadet ve ahlak konularında insanlara yol göstericidir. Birey ve toplum hayatını düzenleyen kurallar, insanın ve evrenin yaratılışına ilişkin bilgiler; peygamberlerin, örnek şahsiyetlerin ve toplulukların kıssaları da Kur’an’da yer alan konulardandır. İslam dininin ikinci temel kaynağı Hz. Peygamber’in (s.a.v.) örnek hayatını ifade eden sünnettir. Hz. Muhammed (s.a.v.), Allah’tan (c.c.) aldığı vahiyleri hayatında uygulayarak Müslümanlara örnek olmuştur. Kur’an, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirildiği şekliyle herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze ulaşan tek ilahi kitaptır. Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’in korunan bir kitap olduğunu ‘’Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik, biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.’’1 ayetiyle ifade etmiştir. Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Arapça olarak vahyedilmiştir. Yüce Allah (c.c.), bütün topluluklara içlerinden birini peygamber olarak görevlendirmiş ve indirilen ilahî mesajını anlamaları için de vahyi o toplumun diliyle göndermiştir. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla 1. Şüphesiz Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. 2. Bilir misin nedir Kadir Gecesi? 3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. 4. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. 5. O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. (Kadir suresi, 1-5. ayetler.) 1 Hicr suresi 9. ayet. 66 4. ÜNİTE 2. Kur’an-ı Kerim’in Tarihi Kur’an’ın indiriliş süreci hakkında neler biliyorsunuz? Kur’an-ı Kerim, miladi 610 yılının Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlandı. Yüce Allah (c.c.) bu durumu ‘’Biz Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.’’2 şeklinde belirtmektedir. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahyedilen ilk ayetler Alak suresinin ilk beş ayetidir. Yüce Allah (c.c.) bu ayetlerde‘’Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı aşılanmış bir yumurtadan (embriyo) yarattı. Oku, senin Rabb’in kerem sahibidir. O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir.’’3 buyurmuştur. İlk inen ayetlerin ardından vahiy, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olaylar ve ihtiyaçlar karşısında parça parça inmeye devam etmiştir. Kur’an’ın ayet ayet veya sure sure indirilme sebeplerinden biri vahyin Allah (c.c.) tarafından Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kalbine iyice yerleştirilmesidir. Bu durum, Yüce Allah (c.c.) tarafından “İnkâr edenler, ‘Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane okuduk.”4 ayetiyle dile getirilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine gelen vahiyleri Allah’ın (c.c.) emrettiği şekilde5 öncelikle en yakınlarından başlayarak insanlara tebliğ etmiş, aynı zamanda vahiy katiplerine yazdırmıştı. Böylece vahiyler iner inmez ezberlenmiş, yazıya geçirilerek de muhafaza edilmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından vahyi yazmakla görevlendirilen kimselere vahiy katipleri denildi. Vahiy katipleri, o günün şartlarında yazmaya elverişli malzemelere vahiyleri yazar ve Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kontrol ettirirdi. Kur’an ayetlerinin indirilişi,Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatına kadar sürmüş ve 23 yılda tamamlanmıştır. Cebrail (a.s.) bu süre zarfında her yıl Ramazan ayında Kur’an’ın o tarihe kadar indirilmiş ayetlerini Hz. Peygamber’e (s.a.v.) okumuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de okunanları takip etmiş ve tekrarlamıştır. Kur’an’ın indirilişi Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatına kadar devam ettiği için Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sağlığında kitap hâline getirilmemiştir. 2 Kadir suresi, 1. ayet. 3 Alak suresi 1-5. ayetler. 4 Furkân suresi 32. ayet. 5 Şuarâ suresi, 214. ayet. 67 TARTIŞALIM Kur’an ayetlerinin parça parça indirilmesinin sebepleri nelerdir? VAHİY VE AKIL Kur’an, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) risaleti süresince mevcut düzene göre bir araya getirilerek kitap şeklini almamıştı. Bunun en temel sebebi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatta olması ve vahyin ne zaman sona ereceğinin bilinememesiydi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından bir süre önce Cebrail’le (a.s.) yapılan son okumada ayetlerin sırası belirli hâle gelmiş ve bu şekilde sahabe tarafından ezberlenmişti. Fakat Bir’î Maûne Faciası ve Yemâme Savaşı gibi olaylarda Kur’an’ı iyi bilen sahabilerin şehit olması, Hz. Ömer’i (r.a.) telaşlandırarak harekete geçirmişti. Bu olaylar sebebiyle Hz. Ömer (r.a.), dönemin halifesi Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) Kur’an ayetlerinin bir araya getirilmesi teklifinde bulundu. Bir müddet konu üzerinde istişare eden Hz. Ebu Bekir (r.a.), bu görevi sahabeden Zeyd bin Sabit’e (r.a.) teklif etmiş ve ondan bu iş için bir heyet kurmasını istemişti. Zeyd bin Sabit (r.a.) başkanlığında toplanan ve aralarında Hz. Ali’nin (r.a.) de bulunduğu heyet, Kur’an ayetlerini iki kapak arasına toplayarak bir kitap haline getirmişti. Mushaf adı verilen kitap hâlindeki Kur’an-ı Kerim, Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) teslim edilmişti. Mushaf, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) vefatından sonra Hz. Ömer’e (r.a.), onun vefat etmesi üzerine de kızı Hz. Hafsa’ya (r.a.) intikal etmiştir. 11. yy. el yazması Kuzey Afrika Kur’an’ı (British Museum) Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman’ın (r.a.) halifelikleri döneminde fetihlerle İslam coğrafyası geniş sınırlara ulaştı. Fethedilen topraklarda yaşayan farklı milletler İslamiyet’i kabul ederek Kur’an’la tanıştı. Zeyd bin Sabit’in (r.a.) başkanlığında Kur’an-ı Kerim’i çoğaltma işiyle görevlendirilen heyet, ayetlerin yazımını tamamlayıp Kur’an’ı yedi nüsha hâlinde çoğalttı. Çoğaltılan nüshalar Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Yemen, Bahreyn ve Medine’ye birer rehber okuyucuyla gönderildi.6 DOLDURALIM Aşağıdaki kavram haritasını örnekteki gibi uygun şekilde doldurunuz. Hz. Muhammed (s.a.v.) ......................................... ’e yılında inişi tamamlandı. yılında indirilmeye başlandı. .............................. ......................................... vahyedildi. tarafından yazıya geçirildi. döneminde çoğaltıldı. döneminde kitap hâline getirildi. tarafından ezberlendi. ......................................... ......................................... 6 Abdülhamit Birışık, İslam’a Giriş: Gençliğin İslam Bilgisi, DİB Yayınları, s. 113. 68 .............................. 4. ÜNİTE 3. Kur’an’la İlgili Bazı Kavramlar İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in kendine has bir düzeni vardır. Kur’an-ı Kerim’le ilgili bazı kavram ve özellikleri bilmek onun anlaşılmasını kolaylaştırır. Bunlar Kur’an-ı Kerim’in iç düzeni, okunması ve anlaşılması konularıyla ilgili olan kavramlardır. 3.1. Kur’an’ın İç Düzeni ile İlgili Kavramlar Kur’an’ı Kerim’i incelediniz mi? İncelediğinizde iç düzeniyle ilgili en çok dikkatinizi çeken hususlar neler oldu? Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili kavramlar Kur’an-ı Kerim,içeriği ve düzeni açısından özel bir kitaptır. Kur’an’ın bu düzenine ilişkin kavramları bilmek ondan istifade etmemizi kolaylaştırır. Ayet, sure ve cüz Kur’an-ı Kerim’in iç düzenine ait kavramlardandır. Ayet, kelime olarak “işaret, delil ve alamet” demektir. Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine işaret eden her şeyin ayet olduğu Kur’an-ı Kerim’de “Göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün art arda gelişinde, akıl sahipleri için ayetler vardır.”7 ifadesiyle bildirilmiştir. Dinî terim olarak ise ayet, sûrelerin içinde yer alan, başından ve sonundan özel işaretlerle ayrılan bir veya birkaç cümleden oluşan ilahi sözdür. Birkaç cümleden oluşan uzun ayetler olduğu gibi harf veya kelimelerden oluşan kısa ayetler de vardır. Örneğin “Elif, Lâm, Mîm”, harfleriyle “er-Rahmân” veya “Yâsîn” kelimeleri birer ayettir. En uzun ayet bir sayfadan ibaret olan Bakara suresinin 282. ayetidir. Ayetler “durak” adı verilen ve üzerinde ayet numarası yazılı olan işaretlerle birbirinden ayrılır. Bu işaretler Kur’an’ı okumada ve ayetlerin yerini bulmada kişiye kolaylık sağlar. Sureler içerisinde ayetlerin sıralamasını Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bildirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de bir ayet indiğinde, bu ayetin hangi surede, nereye yazılması gerektiğini vahiy kâtiplerine göstermiştir. 7 Âl-i İmrân sûresi, 190.ayet. 69 Ayet Cüz Sure VAHİY VE AKIL Sure, kelime olarak “yüksek rütbe, şan ve şeref” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise sure, Kur’an’ın en az üç ayetten oluşan yüz on dört bölümünden her birine verilen isimdir. Bu isimlendirme Kur’an’da ‘’Kulumuza indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın.8 ayetiyle dile getirilmektedir. Sureler, isimlerini içerisindeki bir kelimeden, kavramdan veya anlatılan olaydan alır. Örneğin Yûsuf suresi Hz. Yusuf’u (a.s) konu edindiği için bu şekilde isimlendirilmiştir. Fil suresi de ismini Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğumundan evvel gerçekleşen Fil Olayı’ndan almıştır. Bazı surelerin birden fazla ismi vardır. Örneğin, Mü’min suresine Gâfir, Tebbet suresine ise Leheb ve Mesed isimleri verilmiştir. Ayrıca tefsir ve usül alimlerinin çoğuna göre Hz. Peygambere (s.a.v.) hicretten önce indirilen ayetlerin bulunduğu surelere “Mekkî”, hicretten sonra indirilenlere ise “Medenî” sureler ismi verilmiştir.9 Mekkî surelerde daha çok Allah’ın (c.c) varlığı ve birliği gibi iman konuları ile ahlaki konulara değinilmiştir. Medenî surelerde ise genellikle ibadetlere ve davranışlara ilişkin konular yer almıştır. Cüz, kelime olarak “parça, bölüm, kısım, bir bütünün parçalarından her biri” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise cüz, Kur’an-ı Kerim’in ayet ve surelerden oluşan her yirmi sayfalık bölümüne verilen isimdir. Kur’an’da 30 cüz yer alır. Cüzler, sayfanın sol tarafındaki sayfa kenarına konulan ve ‘’cüz gülü’’ adı verilen işaretlerle gösterilir. Bu işaretlerin içine cüz numarası yazılır. Kur’an’ın cüzlere ayrılması, onun okunması ve ezberlenmesini kolaylaştırır. Cüz gülü İNCELEYELİM Sayfa Numarası Cüz Numarası Aşağıdaki şemayı inceleyiniz. Sure Adı Mekkî Sure Surenin Ayet Sayısı Besmele Ayet Cüz Numarası Ayet Durağı 8 Bakara suresi, 23. ayet. 9 Yusuf Şevki Yavuz, Abdurrahman Çetin, “Âyet”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 4. , s. 243. 70 4. ÜNİTE Mushaf, kelime olarak bir araya getirilip bağlanmış yazılı sayfalar anlamına gelir. Terim olarak ise mushaf, Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin yazılarak iki kapak arasında toplanmasından oluşan kitabın özel adıdır. Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) halifeliği döneminde ilk mushafın yazılması bir yandan Kur’an’ın okunuşunu kolaylaştırırken diğer taraftan Müslüman toplumların tamamında yanlış okuyuşların engellenmesi için aynı metnin esas alınmasını sağlamıştır. PAYLAŞALIM Mushaf Cüz Sure Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili olarak yanda verilen kavramları kapsayıcılık açısından arkadaşlarınızla paylaşınız. Ayet 3.2. Kur’an’ın Okunması ile İlgili Kavramlar Edebî bir metni etkili okumak için nelere dikkat edersiniz? Ramazan ayında çevrenizde Kur’an okumayla ilgili farklı bir uygulama gözlemlediniz mi? Kur’an-ı Kerim’i baştan sona kaç günde okursunuz? Sizce 600 sayfalık bir kitabı baştan sona ezberlemek mümkün müdür? Neden? Kur’an-ı Kerim’in ayetleri Allah’a (c.c.), insanlara, canlılara ve varlıklara karşı görev ve sorumluluklarımızı bildiren ilahi kanunlardır. Bu durum, Kur’an’da “Biz bu kitabı sana, her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”10 ayetiyle ifade edilmiştir. Bu ayetler akıl ve irade sahibi bir insanı, kendisi ve kâinat hakkında düşünmeye sevk ederek her şeyin yaratıcısı olan Allah’a (c.c.) yönelmeye çağırır. İnsanın bu çağrıya uyma yollarından biri de Kur’an-ı Kerim’i okuyarak Allah’ın (c.c.) emir, yasak, öğüt ve uyarılarını öğrenmektir. Kur’an’ı okumak ve anlamak Allah (c.c.) ile iletişim kurmanın bir başka yoludur. Bu özelliği nedeniyle Kur’an, okunmasının da ibadet kabul edildiği bir kitaptır. Kur’an inanç, ibadet, ilim ve ahlak gibi alanlardaki pek çok hakikâti içine almaktadır. Kur’an okuyan bir Müslüman hayatının inanç ve düşünce sahasında olduğu gibi insanî ve ahlakî ilişkilerinde de izleyeceği yolu öğrenmiş olur. Kur’an’ın yol göstericiliği bir ayette ‘’Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” 11 şeklinde belirtilmektedir. 10 Nahl suresi, 89.ayet. 11 İsrâ suresi, 9. ayet. 71 YORUMLAYALIM ‘’Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.’’ (A’râf suresi, 204. ayet.) Yukarıdaki ayette verilmek istenen temel mesaj ne olabilir? Yorumlayınız. VAHİY VE AKIL Kur’an’ın okunmasıyla ilgili kavramlar Tecvit Hatim Mukabele Hafızlık Kur’an-ı Kerim’in öğrenilmesi, ezberlenmesi ve manasının anlaşılması her Müslüman için önemlidir. Kur’an’da yer alan hükümleri anlamak ve hayata tatbik etmek Kur’an’ı okumakla ve anlamakla mümkündür. Bu süreçte bilinmesi gereken tecvit, mukabele, hatim ve hafızlık gibi bazı kavramlar vardır. Tecvit, kelime olarak “bir işi güzel yapma, güzelleştirme, süsleme” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise tecvit; Kur’an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilimdir. Tecvit kurallarında vahiy meleği Cebrail’in (a.s.) Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’i okuyuş şekli esas alınmış ve bu okuyuş şekli kıraat âlimleri tarafından nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’an okuyuşunu beğendiği sahabilerden biri olan Abdullah İbn Mesud’un şu sözleri tecvite uymanın önemine dikkat çekmektedir: “Kur’an-ı Kerim’i tecvit ile okuyunuz. Sesinizi güzelleştirerek onu süsleyiniz ve Arapça kurallara uygun olarak okuyunuz.”12 Kur’an’ın tecvit kurallarına uygun bir şekilde okunması dinleyenler üzerinde manevî duyguları canlandırır ve derin bir etki bırakır. Kur’an’ı tecvitli okumanın yanı sıra tertil üzere okumak da gerekir. Tertil, Kur’an-ı Kerim’i düşünerek, anlayarak, ayetleri tane tane okumak demektir. Yüce Allah (c.c.) bu konuyla ilgili bir ayette ‘’Kur’an’ı tane tane oku.’’ 13 buyurarak Kur’an’ın tecvit ve tertil üzere okunmasını istemiştir. Aynı zamanda Kur’an’ın indiriliş sürecinde Hz. Peygamber’e (s.a.v.) de tertille okunduğu “… Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için (parça parça) indirdik ve onu sana tane tane okuduk.” 14 ayetiyle ifade edilmiştir. Mukabele, sözlükte “karşılaştırma, karşılık verme, karşı karşıya bulunma” demektir. Terim olarak ise Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Cebrail’in (a.s.) vahyin geldiği süre boyunca inen ayetleri her yılın ramazan ayında birbirlerine karşılıklı okumasıdır.15 Mukabele, günümüzde özellikle ramazan aylarında bir kişinin Kur’an okuyup cemaatten diğerlerinin onu takip etmesi şeklinde yaşatılan bir gelenek hâlini almıştır. Kur’an’ı Kerim’i okumayı bilmeyen veya yeteri kadar güzel okuyamayan kimseler mukabele yoluyla okuyuşunu güzelleştirme ve Kur’an’ı Kerim’i öğrenmeyi gerçekleştirebilirler. Mukabele Hatim, kelime olarak sona erdirme, bitirme anlamlarına gelir. Terim olarak ise Kur’an-ı Kerim’i Fâtiha suresinden başlayıp Nâs suresine kadar tek başına veya cemaatin huzurunda yüzünden veya ezberden okumak demektir. Kur’an’ı ezberden ya da yüzünden, baştan sona okumaya veya dinlemeye hatim denilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)‘’Allah katında ameli en değerli olan kişi, Kur’an’ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince tekrar başlayandır.’’ 16 buyurarak Kur’an hatmine dikkat çekmiştir. Hafız, kelime olarak “ezberleyen, koruyan, saklayan, unutmayan kimse” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ı başından sonuna kadar ezberleyip okuyabilen kimseye denir. Kur’an’ı bütünüyle ezberlemeye de hafızlık denir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ın korunması ve sonraki nesillere de eksiksiz 12 İbnü’l- Cezerî, En-Neşr fi Kıraati’l- Aşr, I, 210. 13 Müzzemmil suresi, 4. ayet. 14 Furkân suresi, 32. ayet. 15 bk. Buhârî, İsti’zân, 43. 16 Tirmizî, Kıraat, 4. 72 4. ÜNİTE ulaştırılmasını sağlamak için ayetleri sahabeye yazdırmıştır. Bunun yanı sıra ayetlerin ezberlenmesi konusunda da teşvik edici olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ı düzgün okumayı ve ayetlerin anlamlarını kavrayabilmeyi önemsemiştir. Ayrıca inananları Kur’an’dan sureler ezberlemeye teşvik etmiştir. Bu konuyla ilgili ‘’Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’an’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.’’17 buyurmuştur. BİLİYOR MUSUNUZ? Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hafızlık eğitimini tamamlayan kursiyerlerin sayısı 121 bini aştı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1976 yılından itibaren kayıtları tutulan hafızların toplam sayıları 2016 yılı itibarıyla 121 bin 270’e ulaştı. (http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/turkiyede-hafiz-sayisi-121-bini-gecti/34847) 3.3. Kur’an’ın Anlaşılması Ve Yorumlanmasıyla İlgili Kavramlar “İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için” (Safahat, s. 196.) Mehmet Âkif Ersoy yukarıdaki mısralarında Kur’an-ı Kerim’in indiriliş amacı hakkında ne demek istemiştir? Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığa hitap eden evrensel bir kitaptır. Dünya üzerindeki her Müslüman, Kur’an’daki emir ve yasakları öğrenir, hayatını bu esaslara uygun bir şekilde yaşamaya çalışır. Kur’an’ı okumak başlı başına bir ibadettir fakat asıl amaç Kur’an’ı okumakla birlikte onu anlamak olmalıdır. 17 Buhârî, Tefsir, (Abese) 1. 73 VAHİY VE AKIL Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasıyla ilgili kavramlar Meal Tefsir DEĞERLENDİRELİM “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.’’ (Tirmîzî Fedâilu’l-Kur’ân, 21.) Yukarıdaki hadiste Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmekle ilgili ne anlatılmak istenmiştir? Kur’an’ın bir hidayet rehberi olarak işlevini yerine getirebilmesi için öncelikle doğru anlaşılması gerekir. Vahyin ilk anından itibaren onu anlamak, öğrenmek ve yaşamak konusunda istekli ve gayretli olan Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra da onu doğru anlama konusunda gayret etmişlerdir. Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) içinde yaşadığı kavmin diliyle Arapça olarak vahyedilmiştir. Bütün dünya Müslümanlarının Arapça’yı iyi bilmesi veya öğrenmesi mümkün olmadığından bu durum, Kur’an-ı Kerim’in Arapça’dan farklı dillere çevirilerinin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu çalışmalarla Arap olmayan Müslümanların kendi dillerindeki çeviriler yardımıyla Kur’an’ı anlamaları ve onun hükümlerini hayatlarına yansıtmaları sağlanmıştır. Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasıyla ilgili meal, tefsir gibi kavramları ve bu konuda yapılan çalışmaları bilmek Kur’an’ı anlamayı kolaylaştıracaktır. Meal, kelime olarak “kavram, mefhum” anlamlarına gelir. Terim olarak ise Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak istenileni yakın anlamlarla başka bir dile çevirme demektir. “Meal” kelimesi Kur’an-ı Kerim’in aynen tercümesine imkân olmadığı düşüncesinden hareketle tercih edilmiştir. Türkçe olarak birçok meal çalışması yapılmıştır. Her mealde, meali yazanın kendisinden kattığı yorumsal özellikler vardır. Mealler, meali hazırlayan kişinin dil, kültür, tarih ve diğer ilimlerin etkisi altında ortaya çıkardığı bir çeviridir. Bu sebeple hiçbir meal Kur’an-ı Kerim’in kendisi değildir. Tefsir, kelime olarak “kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma ve bir şeyi açıklama” anlamlarına gelir. Terim olarak ise insanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması demektir. Tefsir aynı zamanda Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlamaya yarayan ilim dalıdır. Kur’an-ı Kerim’i insanların anlayabileceği şekilde, Kur’an ilimlerinden yararlanarak yorumlayan, Allah’ın (c.c.) ayetlerindeki esas amacı ortaya çıkarmaya çalışan alimlere müfessir denilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri Hz. Peygamber (s.a.v.) olmuştur. O, Kur’an-ı Kerim ayetlerini kendi hayatında uygulayıp yaşayarak ve açıklayarak tefsir etmiştir. Daha sonra da Müslümanlar, Kur’an’ı anlama ve yaşama sürecinde her çağda tefsir çalışmaları yapmışlardır. Tefsir ilminin amacı ayetlerden genel ilkeler çıkararak yaşanan çağa ışık tutacak yeni bakış açıları geliştirmektir. Kur’an-ı Kerim’in, çağlar üstü mesajını günümüz insanıyla yeniden ve doğru bir şekilde buluşturmak amacıyla her çağda yeni tefsirlere ihtiyaç duyulmaktadır. İNCELEYELİM Meal ve Tefsir Örneği Fâtiha suresinin meal ve tefsirini inceleyiniz. 74 4. ÜNİTE İNCELEYELİM Aşağıdaki şemayı inceleyiniz. Lafız-Metin Meal (Kur’an’ın Asıl Hâli) (Kur’an’ın Tükçesi/Çevirisi) Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah’ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlâhına sığınırım! Allah Teala insanları yaratıp maddi ve mânevi nimetleriyle hem bedenen hem de ruhen beslediği, yetiştirdiği, eğittiği için kendi zâtını rab ismiyle anmıştır. Râgıb el-İsfahânî, “mâlik ve hâkim” diye çevirdiğimiz 2. ayetteki melik kelimesini özetle şöyle açıklar: Melik, emir ve yasaklarla insan topluluğunu yöneten kişidir. Bu kelime özellikle akıllı varlıkları yöneten için kullanılır; mesela “insanların meliki” denir, “eşyanın meliki” denmez (Müfredâtü’l-Kur’ân, “mlk” md.). Yönetilen bütün insanlar olunca kanunlarıyla, buyruk ve yasaklarıyla onların yöneticisi, mâlik ve hâkimi de Allah’tan başkası değildir. “Mâbud” diye çevirdiğimiz ilâhtan maksat da sadece kendisi ibadete lâyık olan Allah’tır (ilah hakkında bilgi için bk. Bakara 2/163). Allah Teâlâ bütün mahlukatın rabbi olduğu halde burada üç ayette de “insanlar”ın tekrarlanarak vurgulanması, onların mahlûkatın en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir. Ayrıca dünyada insanları yöneten hükümdarlar, krallar ve bunları tanrı sayıp tapan kavimler geçmişte görülmüştür, bugün de farklı boyut ve tezahürlerde görülebilmektedir... Tefsir (Kur’an’ın Türkçe Açıklaması/Yorumu) 4. Kur’an-ı Kerim’in Belli Başlı Konuları İnanç, ibadet, ahlak, muamelat (aile ve toplum düzenine dair konular), peygamberlerin ve geçmiş milletlerin kıssaları, ahiret hayatı, mükafat ve ceza gibi konular Kur’an’ın konuları arasında yer alır. Kur’an Allah (c.c.), evren ve insan ilişkisi konusunda yol göstericidir. Kur’an’ın rehberliği bir ayette “…Bu kitabı da sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”18 şeklinde belirtilmektedir. 18 Nahl suresi, 89. ayet. 75 VAHİY VE AKIL 4.1. İnanç İslam dininin iman esaslarından hangilerini biliyorsunuz? DEĞERLENDİRELİM Aşağıdaki şekli iman esaslarının bütünlüğü açısından değerlendiriniz. Kur’an-ı Kerim’in en temel konusu, inançtır. İnanç, kelime olarak inanılan şey, itikat, iman ve birine duyulan güven gibi anlamlara gelmektedir. Dinî terim olarak ise Yüce Allah’ın (c.c.) peygamberleri aracılığıyla gönderdiği ilkeleri onaylamak ve bunların doğruluğunu tereddüt etmeden kabul etmek demektir. İnanmak, insana bazı sorumluluklar yükler. Allah’a (c.c.) inanan bir kimse ibadet ve ahlak konusundaki görevlerini bilinçli bir şekilde yerine getirmeye gayret eder. İslam inancının temeli tevhide dayanır. Tevhid, Allah’ın (c.c.) tek olduğuna; eşi, benzeri ve ortağının olmadığına inanmaktır. İhlâs suresinde “De ki: O, Allah birdir. Allah samettir (Her şey ona muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir.). O doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi (benzeri) yoktur.” buyrularak tevhid inancı vurgulanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, ‘’Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, yer ve gök (bunların düzeni) kesinlikle bozulup gitmişti…’’19 buyrularak Allah’ın (c.c.) bir ve tek ilâh olduğu belirtilmiştir. Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de her topluluğa peygamberler gönderdiğini bildirmiştir.20 Bunlardan bir kısmının adını Kur’an-ı Kerim’de zikretmiştir.21 Allah (c.c.), ‘’Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “O’nun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz…”22 buyurarak insanlara, iman esaslarını genel olarak bildirmiştir. Peygamberlere iman etmek ilahî kitaplara iman etmeyi de beraberinde getirmiştir. Bu durum Kur’an’da ‘’Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.’’23ayetiyle ifade edilmiştir. Kur’an’da meleklerin ve ahiret hayatının varlığı da bildirilmiştir. Yüce Allah (c.c.) ‘’… Onlar (melekler) asla Allah’a isyan etmez ve kendilerine verilen bütün emirleri yerine getirirler.‘’24 buyurarak meleklerin varlığını ve emirlerini eksiksiz yerine getirdiklerini bildirmiştir. Ahiret hayatıyla ilgili olarak bir ayette ‘’De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kâdirdir.’’25 buyrulmaktadır. Yüce Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de iman esaslarını bildirmiştir. Bu esaslar bir bütündür. İbadetler ile ahlak ilkeleri iman esaslarıyla ilişki halindedir.Başlıca iman esasları ise Allah’a (c.c.), peygamberlere, meleklere, ilahî kitaplara, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) olduğuna ve ahiret hayatına inanmaktır. Bir kişinin Müslüman olabilmesi için Kur’an’da yer alan inanç esaslarını içtenlikle, kendi özgür iradesiyle kabul etmesi gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’e göre iman, kişinin hür iradesi ve gönül rızasıyla gerçekleşirse değer kazanır.26 19 Enbiyâ suresi, 22. ayet. 20 bk. Fâtır suresi, 24. ayet; Nisâ suresi, 164. ayet; Mü’min suresi, 78. ayet. 21 bk. Mü’min suresi, 78. ayet. 22 Bakara suresi, 285-286. ayetler. 23 Bakara suresi, 4. ayet. 24 Tahrîm suresi, 6. ayet. 25 Ankebût suresi, 20. ayet. 26 bk. Bakara suresi, 256. ayet; Yûnus suresi, 99. ayet. 76 4. ÜNİTE 4.2. İbadet Cemaatle namaz (Fatih Camii / İstanbul) ‘’ İbadet ’’ denilince aklınıza neler geliyor? İbadet kelime olarak “boyun eğme, itaat etme, saygı duyma” anlamlarına gelir. Dinî terim olarak ise ibadet, Allah’ın (c.c.) insanlara emrettiği ve insanların Allah’a (c.c.) karşı yapmakla sorumlu olduğu tüm davranışlardır. Yüce Allah (c.c.), kulunun kendisine olan inancındaki samimiyetini davranışlarıyla göstermesini ister. Bu samimiyetin en açık göstergesi Allah’a (c.c.) yönelerek O’na (c.c.) ibadet etmektir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de inanç esaslarının yanında ibadetlere de yer verilmiştir. İbadetin amacı, insanın yaratılış gayesi olan kulluk görevini yerine getirmektir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”27 ayetiyle dile getirilmektedir. Bu görevin yerine getirilmesi de ibadetlerin doğrudan doğruya Allah (c.c.) rızası için yapılmasını gerektirir. Kişi ibadet ederek, Allah’a (c.c.) olan sevgi, saygı ve bağlılığını davranışlarıyla göstermiş olur. Hac ibadeti (Mekke) Kur’an’da namaz, hac, zekât gibi başlıca ibadetler emredilir. Bir ayette “Namazı kılın, zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki merhamet göresiniz.”28 buyrulur. Başka bir ayette de namaz gibi ibadetlerin insanı kurtuluşa götüren bir yönü olduğu şu şekilde vurgulanmıştır: ‘’Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.’’29 Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de ‘’(Resûlüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür…’’30 buyrularak ibadetlerin bireysel yararlarından da bahsedilir. Kur’an’da emredilen başlıca ibadetlerden biri de oruçtur. Oruç, Allah (c.c.) tarafından daha önceki topluluklara da farz kılınmış bir ibadettir. Bu durum bizlere “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.Umulur ki korunursunuz.”31 ayetiyle bildirilmektedir. Kur’an’da emredilen başlıca ibadetlerden bir diğeri de hac ibadetidir. Hac 27 Zâriyât suresi, 56. ayet. 28 Nûr suresi, 56. ayet. 29 Hac suresi, 77. ayet. 30 Ankebût suresi, 45. ayet. 31 Bakara suresi, 184. ayet. 77 Kur’an okumak VAHİY VE AKIL Merhamet etmek Teselli etmek için gerekli maddî güce ve sağlığa sahip olan kimselerin Kâbe’yi ziyaret etmesi Allah’ın insanlardan yapmalarını istediği dinî bir sorumluluktur. Yüce Allah (c.c.) bu durumu ‘’… Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbe’yi) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir (kimseye muhtaç değildir).’’32 ayetiyle bildirmiştir. İslam dininde Allah (c.c.) tarafından kesin olarak emredilmiş namaz, zekât, oruç ve haccın yanısıra anne-babaya iyilik etmek, sadaka vermek, kurban kesmek, dua etmek, ilim öğrenmek gibi yararlı iş ve davranışlar da ibadet olarak kabul edilir. Helal kazanç sağlamak, nimetlere şükretmek, yardımlaşmak, selamlaşmak, görgülü davranmak, kul hakkına özen göstermek gibi pek çok davranış İslam dininde övülmüş ve teşvik edilmiştir. Yüce Allah (c.c.) “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne ve babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, sorumluluğunuz altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”33 buyurarak razı olacağı olumlu davranışları bizlere bildirmektedir. Bütün güzel ve yararlı davranışlar ‘’sâlih amel‘’ olarak adlandırılır. Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinde Müslümanların övülen özelliklerine bakıldığında iman etmesinin ardından salih amel işlemesine vurgu yapıldığını görmekteyiz. Örneğin Asr suresinde “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”34 buyrulmuştur. Samimiyetle yerine getirilen ibadetler Allah (c.c.) ile kulu arasındaki bağı kuvvetlendirir, kişinin Allah’a (c.c.) olan yakınlığını canlı tutarak onu kötülüklerden uzaklaştırır ve Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmasına vesile olur. Bunun bilincinde olan kişi iman ile ibadetlerin ayrılmaz bir bütün olduğunu fark ederek hayatında bu bütünlüğe yer vermeye çalışmalıdır. 4.3. Ahlak Yardımlaşmak “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” (Müslim, İmân, 62.) Yukarıdaki hadise göre Allah (c.c.) inancının insana yüklediği sorumluluklar neler olabilir? Ahlak kelime olarak ‘’huy, mizaç, karakter, tabiat’’ anlamlarına gelmektedir. İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırmaya yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının bütününe de ahlak denir.35 Ahlak kavramı, iyi veya kötü bütün davranışları kapsamakla birlikte dilimizde daha çok iyi ve güzel davranışları nitelemek için kullanılır. İslam dininin en temel amacı insanı güzel ahlak sahibi kılmaktır. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde iman ve amel kelimesi birlikte kullanılır.36 Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, iman ve ibadet konularındaki sorumluluklarımızın yanında ahlaki sorumluklarımızı da bizlere hatırlatır. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin iş32 Âl-i İmrân suresi, 97.ayet. 33 Nisâ suresi, 36. ayet. 34 Asr suresi, 1-3.ayetler. 35 Dinî Terimler Sözlüğü, s. 12. 36 bk. Bakara suresi, 62. ayet; Mâide suresi, 69. ayet; Kehf suresi, 88. ayet; 78 4. ÜNİTE leri, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”37 buyurarak iyi ve güzel davranışları emretmiştir. YORUMLAYALIM Aşağıdaki şekli inanç, ibadet ve ahlak konularının bütünlüğü açısından yorumlayınız. Kur’an-ı Kerim’de güzel ve yararlı davranışlar övülür ve emredilir. Doğruluk, cömertlik, adaletli olmak, akrabalık haklarını gözetmek, anne-babaya iyilik etmek, yetimlerin haklarını korumak gibi pek çok davranış Kur’an’da emredilen erdemli davranışlardandır.38 Yüce Allah (c.c.), bir ayette ‘’Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.‘’39 buyurarak haksızlığı önlemeyi ve adaletli davranmayı emretmiştir. Kibir, adaletsizlik, zan ve gıybet gibi davranışlarda bulunmayı da yasaklamıştır. Bu hususta yüce Allah (c.c.), “Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun…”40 buyurarak insanlararası ilişkileri bozan zan, kibir, kıskançlık ve dedikodu gibi kötü davranışları yasakladığını bildirmiştir. PAYLAŞALIM Peygamber Efendimizin (s.a.v.) eşi Hz. Aişe (r.a.) -Ey müminlerin annesi! Allah Rasulü’nün ahlakı ne idi? diye soran birine, şu cevabı vermiştir: - Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Allah Rasulü’nün ahlakı Kur’an’dı. (Müslim, Müsafirin, 139.) Yukarıdaki rivayete göre Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ahlakının Kur’an olması hangi anlama gelmektedir? Düşüncelerinizi paylaşınız. 37 Nahl suresi, 90. ayet. 38 bk. İsrâ suresi, 15. ayet; Bakara suresi, 265. ayet. 39 Mâide suresi, 8. ayet. 40 Hucurât suresi, 12. ayet. 79 VAHİY VE AKIL Kur’an’da emredilen ve öğütlenen ahlaki ilkeler; toplumsal huzuru sağlamayı ve birlik, beraberlik, dayanışma gibi toplumu birbirine bağlayan değerleri yaşatmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla Kur’an, her türlü iyiliğin teşvik edilmesi; doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma ve cömertlik gibi değerlerin yüceltilmesi; emaneti koruma, verilen sözde durma, kazancı helal yollarla elde etme gibi ahlaki davranışları öğütler. Bu ahlaki ilkelere uyan toplumlarda huzur, barış ve güven ortamı oluşur. Böyle bir toplumda da iyilik ve güzelliklerin yaygınlaşması kolaylaşır. BULALIM Aşağıdaki ayetlerde insanda güzel ahlakı sağlamak için yasaklanan ve emredilen davranışları bularak ilgili kutucuklara yazınız. Emredilen Davranış Yasaklanan Davranış “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (İsrâ suresi, 37. ayet.) “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ suresi, 36. ayet.) ‘’Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.’’ (İsrâ suresi, 23. ayet.) ‘’İyilik fenalığı en düşmanlık görürsün.’’ ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi! Sen, güzel şekilde sav; o zaman, seninle arasında bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu (Fussilet suresi, 34. ayet.) ‘’Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır.Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.’’ (Bakara suresi, 271. ayet.) SINIFLANDIRALIM Aşağıda verilen ayetleri Kur’an-ı Kerim mealinden bularak inanç- ibadet- ahlak konularına göre örnekteki gibi sınıflandırınız. Sure / Ayet •Mü’min suresi, 59. Ayet •Beyyine suresi, 5. Ayet •Ahzâb suresi, 70. Ayet •Tâhâ suresi, 14. Ayet •Kehf suresi, 110. Ayet •Mâide suresi, 90. Ayet •Nahl suresi, 90. Ayet •En’âm suresi, 102. Ayet İnanç İbadet 80 Ahlak 4. ÜNİTE 5. Kültürümüzde Kur’an’ın Yeri Ve Önemi Toplumumuzda Kur’an-ı Kerim’e verilen değerle ilgili gözlemleriniz nelerdir? Ahmet Yesevî (Temsilî resim) Kur’an-ı Kerim, hayatımızın dinî, toplumsal ve kültürel alanlarında önemli bir yere sahiptir. Kur’an aynı zamanda kültürümüzü zenginleştiren en önemli kaynaklardan biri olmuştur. İslam alimleri ve mutasavvıflar Kur’an’ı esas alarak şekillendirdikleri hayatlarıyla gelecek kuşakların Kur’an’a bakışını etkilemiş ve onlara yol gösterici olmuşlardır. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektaş Velî, Yunus Emre, Mevlânâ, Mehmet Âkif Ersoy, Muhammed Hamdi Yazır ve Hasan Basri Çantay gibi şahsiyetler bunlar arasında yer alır. Ahmet Yesevî, Türkistan bölgesinde yaşamakla birlikte yetiştirdiği talebelerle Anadolu ve çevresinde İslam’ın yayılmasında etkili olan tasavvuf önderlerinden biridir. Kur’an ve sünnette yer alan ilkelere uymak, Allah’a (c.c.) ulaşma gayreti içinde olmak Ahmet Yesevî’nin yaşamı boyunca üzerinde durduğu hususlardır. Örneğin hikmet adlı şiirlerinden birinde ‘’Tanrı Tealâ sözüne, / Resulullah sünnetine / İnanmayan ümmetine / Ümmet demez Muhammed.’’41 sözleriyle Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine duyduğu bağlılığı göstermektedir. Şiirlerinin yer aldığı ‘’Divan-ı Hikmet’’ adlı eserinde çoğunlukla Allah (c.c.), Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisine yer vermiştir. Ahmet Yesevî, hikmetli sözlerinin Kur’an’ın temel ilkelerini açıklayan bir yönü olduğunu şu sözleriyle dile getirmektedir: ‘’Benim hikmetlerim ferman-ı Sübhan, Okuyup anlasan manayı Kur’an.’’42 Hacı Bektaş Velî, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılması konusuna oldukça önem vererek bu alanda çalışmalar ortaya koymuştur. “Fatiha Suresinin Tefsiri” ve “Besmele-î Şerif Tefsiri” adlı eserleri Hacı Bektaş Velî’nin Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik yaptığı çalışmalardandır. Hacı Bektaş Velî, Makâlât adlı eserinde Kur’an’a inanmanın iman esaslarından biri olduğunu belirtmiş ve buna iman edenlerin Kur’an’ı anlama ve yaşamaya çalışması gerektiğini ifade etmiştir. Bu hususta ‘’Şimdi iyi biliniz ki Allah’ın birliğine inanmak, onun buyruğunu tutmak, sakının dediğinden sakınmak imandandır. (Eğer bir kimse), Allah’ın buyruğunu tutmazsa, sakının dediğinden sakınmazsa, o kimse için ‘Tanrı’ya inanmamaktadır.’ denilir.’’43 Kültürümüzde Kur’an sevgisinin açıkça görüldüğü isimlerden biri de Yunus Emre’dir. Onun şiirlerinde insanın yaratılış gayesi ile Allah (c.c.) kelâmı olan Kur’an’ı tanıması birlikte ele alınır. Kur’an’ı tanımamanın ve onun hükümlerine göre yaşamamanın insanı hüsrana uğratacağını ise Yunus Emre şöyle ifade etmiştir: “Her kim Kur’an bilmedi. Sanki cihan gelmedi. Derdine derman bulmadı. İşlerine pişman ola.”44 41 Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet Seçmeler, s. 289. 42 Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet Seçmeler, s. 271. 43 Hacı Bektaş Velî, Makâlât, s. 178. 44 Faruk Timurtaş, Yunus Emre Divanı, s.96. 81 Hacı Bektaş Velî (Temsilî resim) Yunus Emre (Temsilî resim) VAHİY VE AKIL Mevlânâ da İslam’ın hoşgörü anlayışını temel alarak tasavvufî fikirleri ve hayatıyla yaşadığı dönemin sınırlarını aşan bir etkiye sahiptir. Mevlânâ’nın eserlerinde Allah (c.c.) sevgisi ile Kur’an’a bağlılığı öne çıkmaktadır. Örneğin bir sözünde Kur’an’a olan bağlılığını şöyle ifade etmektedir: ‘’Ben yaşadıkça Kur’an’ın kuluyum. Ben, Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum. Biri benden, bundan başkasını naklederse, Ondan da uzağım, o sözden de…’’45 Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy da Kur’an-ı Kerim’e ve hükümlerine değer vermiştir. Eserlerine bakıldığında İslam’ın güzellikleri, Kur’an’ın yol göstericiliği ve dinî değerlere bağlılık göze çarpmaktadır. Mehmet Âkif Ersoy, Safahat adlı eserinde Kur’an-ı Kerim’in gönderiliş amacını şu sözleriyle vurgulamıştır: “İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için!”46 Mevlânâ (Temsilî resim) Muhammed Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili’’ adlı tefsiri ile Hasan Basri Çantay’ın ‘’Kur’an-ı Hakim ve Meali Kerim’’ adlı tefsir ve meal çalışmaları da önemlidir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da meal çalışmaları yapılarak Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına önemli katkılar sağlamıştır. Kültürümüzde Kur’an’a büyük saygı gösterilmiştir. Kur’an düşüncesinden ilham alanların birleştirici ve uzlaştırıcı kişilikleri, toplumsal barışa kendi dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de katkılar sağlamaktadır. Bu bakımdan Hoca Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî, Mevlânâ gibi şahsiyetler Türk toplumunun manevi mimarları olarak kabul edilir. DEĞERLENDİRELİM Aşağıdaki mutasavvıfların Kur’an hakkındaki sözlerini değerlendiriniz. Muhammed Hamdi Yazır’ın Tefsiri “Ne bahtlıdır ol kişi ki; Okuduğu Kur’an ola. Çalap ona rahmet kıla. Gönlü dolu iman ola.’’ ‘’Benim hikmetlerim, Kur’an’ın manasıdır.’’ H.BASRİ ÇANTAY Tefsirli Kur’ân Meali KUR’ÂN-I HAKİM VE MEÂLİ-İ KERİM H. Basri Çantay’ın Tefsirli Kur’an meali “Âdemoğlunun eğer edepten nasibi yoksa âdem değildir. Âdemoğluyla hayvan arasındaki fark edeptir. Gözünü aç da bak, cümle Kelâmullah’a, Kur’an’ın bütün ayetlerinin manası edepten ibarettir.’’ “Kur’an’ın temeli ahlak, ahlakın özü bilgi, bilginin özü ise akıldır.’’ 45 İsmail Yakıt, Hz. Peygamberi Anlamak, s. 149. 46 Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, s. 196. 82 4. ÜNİTE Kültürümüzün önemli unsurlarından dil, sanat ve edebiyatımızda Kur’an’ın getirdiği değerlere çokça rastlanır. Dilimize Kur’an’dan pek çok kavram yerleşmiştir. Kur’an’da geçen Yasin, Yunus, Yusuf, Lokman, İbrahim, Meryem gibi adların isim olarak çocuklara verilmesi kültürümüzde Kur’an’a verilen önemin göstergelerindendir. Kur’an’ın hayatımızda ayrı bir yeri vardır. Örf ve adetlerimizde de Kur’an’ın etkisi görülür. Hastalara, yoksullara, yetimlere, yolda kalmışlara yardım etmek; büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek; ana-babaya hürmet göstermek Kur’an’ın öğütleri arasındadır. Doğum, cenaze, asker uğurlaması, nikâh, düğün veya sünnet gibi merasimlerde genellikle Kur’an okunur. Evlerde Kur’an bulundurulması, evlenecek kimselerin çeyizine Kur’an konulması, cami, ev, iş yeri gibi pek çok mekanın Kur’an ayetlerinin yazılı olduğu hat örnekleriyle süslenmesi kültürümüzde Kur’an’a verilen değerin göstergelerindendir. Topkapı Sarayı giriş kapılarından ‘’Bâb-ı Humâyûn’’ üzerindeki kitabe (İstanbul) Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa Camii (İstanbul) Kitabedeki ayetin meali ‘’O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ‘’ (Haşr suresi, 24. ayet.) Kitabedeki ayetlerin mealleri şöyledir. “Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır. Onlara, “Girin oraya esenlikle, güven içinde” denilir.Biz onların kalplerindeki kini söküp attık.Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar. Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.’’ (Hicr suresi, 45-48. ayetler.) 83 VAHİY VE AKIL ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız. 1. Kur’an niçin İslam dininin en temel kaynağıdır? Açıklayınız. ............................................................................................................................................................................ ............................................................................................................................................................................ 2. Kur’an-ı Kerim’in tarihi hakkında kısaca bilgi veriniz. ............................................................................................................................................................................ ............................................................................................................................................................................ 3. Kur’an-ı Kerim’de yer alan başlıca konular nelerdir? Örneklendiriniz. ............................................................................................................................................................................ ............................................................................................................................................................................ 4. Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili kavramlar nelerdir? Tanımlayınız. ............................................................................................................................................................................ ............................................................................................................................................................................ 5. Kültürümüzde Kur’an’ın yeri ve önemini örneklerle açıklayınız. ............................................................................................................................................................................ ............................................................................................................................................................................ B- Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız. 1. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) eşi Hz. Aişe (r.a.), “Ey müminlerin annesi! Allah Rasulü’nün ahlakı ne idi?’’ diye soran bir sahabiye “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Allah Rasulü’nün ahlakı Kur’an’dı.‘’ cevabını vermiştir. (Müslim, Müsafirin, 139.) Yukarıdaki hadise göre Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ahlakının Kur’an olarak nitelenmesi aşağıdaki seçeneklerin hangisinde açıklanmaktadır? A) İnen ayetleri sahabeye açıklaması B) Kur’an’ın emrettiklerini yapıp yasakladıklarından kaçınması C) Sahabeyi Kur’an’ı ezberlemeye teşvik etmesi D) Kur’an ayetlerinin indirildiği günden itibaren yazdırması E) Cebrail’le (a.s.) her yıl mukabelede bulunması 2. I. Kur’an-ı Kerim çoğaltıldı. II. Kur’an ayetleri biraraya getirildi. ııı. Mushaf oluşturuldu. IV. Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetleri vahyedildi. V. Kur’an nüshaları çeşitli merkezlere gönderildi. Yukarıdaki cümlelerin Kur’an-ı Kerim’in tarihi sürecine göre doğru sıralaması aşağıdakilerden hangisidir? A) IV- II- I- III- V B) IV- II- V- III- I C) IV- II- III- I - V 84 D) II- IV-III- I- V E) III- IV- I- II- V 4. ÜNİTE 3. Kur’an’ı başından sonuna kadar ezberleyip okuyabilen kimse. Kur’an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilim. İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması ve yorumlaması. Kur’an’ın en az üç ayetten oluşan yüz on dört bölümünden her birine verilen isim. Yukarıda verilen tanımlarla aşağıdaki kavramlar eşleştirildiğinde hangi kavram dışta kalır? A) Tefsir B) Tecvit C) Tertil D) Hafız E) Sure 4. Yukarıdaki şekilde numaralarla gösterilen bölümlere, Kur’an’ın iç düzeniyle ilgili kavramların kapsayıcılık bakımından doğru sıralaması aşağıdakilerden hangisidir? I II III IV A) Mushaf Sure Cüz Ayet B) Sure Cüz Ayet Mushaf C) D) Cüz Cüz Mushaf Sure Ayet Ayet Sure Mushaf E) Sure Mushaf Ayet Cüz 5. Aşağıda yer alan yazar-eser eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır? A) Hacı Bektaş Velî- Fatiha Suresinin Tefsiri B) Muhammed Hamdi Yazır- Hak Dini Kur’an Dili C) Hasan Basri Çantay- Kur’an-ı Hakim ve Meali Kerim D) Yunus Emre- Makâlât E) Ahmet Yesevî- Divan-ı Hikmet “Ben yaşadıkça Kur’an’ın kuluyum, Ben Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum. Biri benden, bundan başkasını naklederse, On’dan da uzağım, o sözden de…” Mevlânâ 6. Yukarıdaki dörtlükte Mevlânâ hakkında anlatılmak istenen temel düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Mesnevî’sini Kur’an’la zenginleştirdiği B) Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bağlılığı C) İftira, zan ve yalandan kaçındığı D) Kur’an ve sünnetin ayrılmaz bir bütün olduğu E) Allah (c.c.) ve insan sevgisini önemsediği 85 VAHİY VE AKIL 7. Aşağıdaki kavramlardan hangileri Kur’an’ın okunmasıyla ilgilidir? A) Meal- Tefsir B) Tecvit- Tertil- Hafızlık- Mukabele C) İnanç- İbadet- Ahlak D) Ayet- Sure- Cüz- Mushaf E) Mushaf- Vahiy- Tertil 8. “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl suresi, 90. ayet.) “(Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut suresi, 45. ayet.) “De ki: Allah birdir. Allah samettir (Her şey ona muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir.). O doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi (benzeri) yoktur.” (İhlas suresi, 1-5. ayetler.) Yukarıdaki ayetler Kur’an-ı Kerim’in ana konuları açısından hangi seçenekte doğru sıralanmıştır? A) İbadet- İnanç- Ahlak B) Ahlak- Kıssalar- İnanç C) Kıssalar- İnanç- Ahlak D) Ahlak- İbadet- İnanç E) İnanç- İbadet- Ahlak 9. I. II. III. IV. V. VI. Kur’an 610 yılında indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın son suresi, Nâs suresidir. Kur’an’ın en uzun suresi, Mâide suresidir. Kur’an, bir kitap olarak bir defada indirilmiştir. Kur’an’ın en kısa suresi, Asr suresidir. Kur’an otuz cüzden meydana gelir. Kur’an-ı Kerim’le ilgili yukarıda verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır? A) III- V- VI B) II- III- IV C) IV- V- VI D) II- IV- VI E) III- IV- V 10. Aşağıdaki örneklerden hangisi Kur’an’ın kültürümüze olan etkilerinden biri olarak gösterilemez? A) Hat ve tezhib gibi sanatların yaygınlaşması B) Yasin, Yunus, Yusuf, Lokman, Meryem gibi adların isim olarak çocuklara verilmesi C) Mevlit, düğün, sünnet gibi merasimlerde Kur’an okunması D) Cami, çeşme, medrese gibi yapıların üzerine ayetlerle kitabeler yazılması E) Yazılı edebiyatın gelişip yaygınlaşması 86 ÖĞRENME ALANI: AHLAK ve DEĞERLER 5. ÜNİTE DEĞERLER ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM: 1. Erdem, seciye, değer, ahlak, örf, âdet kavramlarını tanımlayınız. 2. Sahip olduğunuz değerlerde kimlerin veya neyin katkısı olduğunu söyleyebilirsiniz? Maddeleyiniz. 3. Sünnet, düğün, ad koyma, cenaze vb. merasimlerinde gözlemlediğiniz genel uygulamaları yazınız. 4. Bir insan topluluğunu “millet” yapan birleştirici unsurlar neler olabilir? 5. Beş millet belirleyip, bu milletlerin en belirgin özelliklerini yazınız. DEĞERLER 1.Değer Nedir ve Nasıl Oluşur? Ailenizde en fazla önem verilen prensipler nelerdir? Değer, bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel unsurlarını kapsayan maddi ve manevi öğelerin bütününü ifade eder. Bu tanımdan hareketle değerler, maddi ve manevi değerler olarak sınıflandırılabilir. Maddi değerler, bir toplumun kültürel, tarihi ve bilimsel ürünlerini içerir. Bir topluma ait binalar, giysiler, araç-gereçler bu tür değerlere örnektir. Manevi değer ise, bir toplumda insanlar arasında benimsenmiş ve yaşatılmakta olan duygu, düşünce ve davranışlara yüklenen anlam ve verilen kıymeti ifade eder. Bir toplumun gelenek, örf, adet ve inançları; duygu, düşünce ve davranışları manevi değerlere örnektir. Kültürümüzün bazı öğeleri hem maddi hem de manevi değerleri bünyesinde bulundurur. Örneğin Süleymaniye Camii bir mimari eser olarak maddi, dini bir yapı olarak manevi değer taşımaktadır. Maddi ve manevi değer sınıflamasının yanı sıra değerler, konusuna göre ahlaki, dini, sanatsal değer olarak sınıflandırılabilir. Bir duygu, düşünce ve davranışın değeri ifade edilirken ahlaki, sanatsal ve dini açıdan farklı kavramlar kullanılır. Değer ahlaki açıdan iyi ve kötü, sanatsal açıdan güzel ve çirkin, dini açıdan helal ve haram kavramlarıyla tanımlanır. DEĞER Toplum İçinde veya DEĞERLER Aile İnsanlar Arasında Bireyin Yakın Çevre benimsenmiş Duyuş Düşünüş Toplum ile Etkileşimi neticesinde oluşur. Eğitim Davranışlar İnanç dır. Bireyde değer oluşumu ilk olarak ailede başlar. Değer anlayışını etkileyen diğer unsurlar ise, kişinin yaşadığı sosyal çevre, toplum, karakter özellikleri ve aldığı eğitimdir. Değerlerin oluşumunda en önemli unsur ise kişinin benimsediği dindir. İnsan, dünyaya geldiğinde, hali hazırda bir toplum, bir kültür ve tarihi bir dönem vardır. Her toplumun gelenek, görenek, dil, kültür, felsefe ve sanat anlayışı mevcuttur. Birey içerisinde doğduğu toplumun dini, ahlaki ve hukuki değerlerini fark eder ve kişiliğini oluştururken bunlardan istifade eder. 88 5. ÜNİTE 2.Değerlerin Oluşumuna Dinin Etkisi İnancınızın, sahip olduğunuz değerlerinize katkısı nedir? Toplum olarak yaşamak, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kuralları gerektirir. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünden birçok toplum, medeniyet gelip geçmiştir. Her toplumun insan ilişkilerini düzenlemek için yazılı veya yazısız bazı kuralları vardır. Örf, adet, gelenek, hukuk ve din toplum düzenini sağlamada yararlanılan kurallardan bazılarıdır. Din, emir ve yasaklamalarla insanın bir birey veya toplumla ilişkisini düzenler. Bunu yaparken de bireyin değer yargılarının şekillenmesine katkıda bulunur. Kültür; dil, tarih, gelenek, ahlak ve edebiyat gibi öğeleri barındırır. Din de bir toplumun kültürünün oluşmasına etki eden öğelerden biridir. Din bir toplumun kabullerini, alışkanlıklarını, ahlakını ve değerlerini belirlemede önemli bir unsurdur. Bir dinin içerdiği emir, yasak ve ahlaki ilkeler toplumun değer yargılarını belirler. İnsanın yaratılışına ve ihtiyaçlarına göre düzenlenen dinî ilkeler kişinin; akrabayı gözetmek, misafire ikramda bulunmak, söz ve davranışlarında hakkı gözetmek ve ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak gibi değerlere hayatında yer verir. Din, kişinin düşünce dünyasına ve pratik hayatına da değer katar. Dünyaya geldiğinde iyiyi ve kötüyü yapma yetisine sahip olan insan, çeşitli faktörlerin etkisiyle bazı değerler edinir. Bu değerlerin en temel kaynağı dindir. İnsanın sahip olduğu değerlerin çoğunda dinin etkisi görülür. 2.1. Örf ve Âdetlerin Dinle İlişkisi Örf ve âdetlerimiz ile dinimizin etkisiyle ortaya çıkan merasimlerimiz nelerdir? Her toplumun, dil, edebiyat, sanat ve felsefe anlayışının oluşturduğu bir kültürü vardır. Örf ve âdetler de bir toplumun kültürel öğelerindendir. Örf; bir toplumun tarihi boyunca uygulana gelen ve nesilden nesile aktarım yoluyla öğrenilen değer, alışkanlık ve davranışlardır. Âdet ise bir davranışı, uygulamayı bir önceki nesilden görüldüğü gibi uygulama alışkanlığını ifade eder. Örf ve âdetler bir toplumun duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını belirleyen yazısız kural ve uygulamalarıdır. Tarihi süreç içerisinde oluşan örf ve adetlerin ortaya çıkmasında pek çok faktör mevcuttur. Din, bu faktörlerin en önemlilerindendir. Bu nedenle kültürümüzdeki birçok uygulama dinden etkilenmiştir. Ad koyma, sünnet, mevlit, cenaze, nişan ve evlilik merasimleri ile bayram, taziye ve hasta ziyaretleri 89 DEĞERLER YORUMLAYALIM Aşağıdaki uygulamaları örf ve adetlerin din le ilişkisi açısından yorumlayınız. • Sünnet Töreni • Ad koyma Merasimi • Cenaze Töreni • Mevlit okutma • Taziye gibi uygulamalar kültürümüzün bir öğesi olmakla beraber kaynağını dinden almaktadır. Ayrıca toplumumuz anne ve babaya saygılı olmak, selamlaşmak, akrabayı ziyaret etmek ve vatanını korumak gibi değerlere hem örfünün hem de dininin gereği olarak hayatında yer verir. “...Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katında mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak selam verin...”1 ayeti selamlaşma geleneğimizin dini alt yapısı olduğunu göstermektedir. Sünnet ve evlilik merasimleri dinimizin gereği olan uygulamalardır. Kültürümüzde bu merasimler eş, dost ve akrabanın davet edildiği, davet sahibinin gelenlere ikramda bulunduğu bir şölen havasında düzenlenir. Gereksiz harcama, gösteriş ve israftan kaçınıldığı müddetçe, güzel paylaşımlar, birlik ve beraberliği destekleyen dinimiz için de güzel uygulamalardır. Dinimiz ve kültürümüz için bir diğer güzel uygulama ise yeni doğan çocuğa ad koyma merasimidir. Ülkemizde en çok kullanılan adlar arasında Hz. Peygamber (s.a.v.) ve soyunun isimleri yer almaktadır. Bunun yanı sıra sahabe isimleri de kullanılmaktadır. Dinimiz anlamı güzel ve bir insana uygun olmak kaydıyla millî ve kültürel değer taşıyan isimlerin de kullanılması hususunda insanları serbest bırakmıştır. İsim koyma merasimi, çocuğun sağ kulağına ezan okuyup sol kulağına kamet getirdikten sonra isminin söylenmesi şeklinde gerçekleştirilen bir merasimdir. İslam dini, dinin esaslarına aykırı olmamak şartıyla kültürümüzün bir parçası olan örf ve âdetleri benimseyip, yaşatmak konusunda kişiyi serbest bırakır. Dinin özüne aykırı inanış ve uygulamalar ise ya zaman içerisinde kaybolmuş ya da din veya dinin özünü anlayamamış insanların uğraşı olarak kalmıştır. Kan davası gütme, evlendirilen kız için başlık parası isteme, türbeye adak adama, dileğinin gerçekleşmesi için ağaç vb. nesneye çaput bağlamak gibi inanış ya da uygulamalar hem aklın hem de dinin reddettiği uygulamalardır. Örf ve âdetler bir toplumu bir arada tutan öğelerden biridir. Din de bu beraberliği sağlamlaştıran önemli bir unsurdur. 1 Nûr sûresi, 61. ayet. 90 5. ÜNİTE 2.2. Ahlaki Değerlerin Dinle İlişkisi Ahlak anlayışınıza inancınızın katkısı nedir? Ahlak kelime anlamı tabiat ve huy gibi anlamlara gelir. Genel anlamıyla ahlak, insanların davranışlarını, eylemlerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Ahlakın hem insanı hem de insan BİLGİ KUTUSU ilişkilerini düzenleyen bir yönü olduğundan, bireysel ahlakın yanı sıra toplum ahlakından da bahsedebiliriz. Ayrıca kişinin uğraşı ve mesleğiyle dâhil olduğu topluluklara ait ahlak ilkeleri vardır. Bu iş ve uğraşa ilişkin ahlak ilkelerine, birey o işi yaparken tabi olur. Tıp ahlakı ve basın ahlakı gibi ifadeler buna örnek olarak gösterilebilir. Doğuştan iyi veya kötü insan yoktur. Konuşma dilinde kullandığımız “iyi insan” ve “kötü insan” ifadeleri kişinin yaratılıştan gelen yapısını değil, çoğunlukla seçtiği tercihini ifade eder. İnsan, iradesiyle hem iyilik hem de kötülük yetisine sahiptir. İnsanı iyi veya kötü kılan ise tercihleridir. İnsan doğası gereği zihinsel, ruhsal ve bedensel açıdan sürekli bir gelişim ve değişim içerisindedir. Özellikle zihinsel ve ruhsal gelişim, bireyin ahlak anlayışında belirleyici rol oynar. Yaşla beraber soyut düşünme biçimi geliştiğinden bireyin olayları algılama, yorumlama ve fikir yürütme yetilerinde değişim yaşanır. Küçük yaşlarda bir çocuğun ahlak anlayışı, dışa bağlı ve sınırlıdır. On iki yaşından itibaren soyut düşünme başladığından kişinin içselleştirdiği değer yargıları haline gelir. Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker (İyiliği emretmek, kötülükten men etmek) MARUF Dinlerin ve insan topluluklarının iyi, ve yanlış kabul ettiği değerlerdir. davranışlardır. faydalı kabul ettiği düşünce, tavır ve SORUMLULUK DUYGUSU VARSA İNSAN YOKSA Bencil Adaletli Kindar Merhametli Güzel ahlak sahibi insanın en önemli özelliklerinden biri taşıdığı sorumluluk duygusudur. İnsan ancak kişiye, varlığa ve tabiata karşı sorumlu olduğunu hissettiği zaman, o varlığa karşı iyi davranışlar sergiler. İnsan, akıl ve irade sahibi bir varlık olduğundan eylemlerinden sorumludur. Ahiret inancı da insanın sorumluluğunu hatırlatır. “Kim zerre miktarı hayır işlemişse onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”2 ayetleri kişinin eylemlerindeki sorumluluğunu vurgular. 91 topluluklarının kötü güzel, doğru ve Ahlaken iyiye yönelme çabasına erdem denir. ErHırslı dem, kişinin ruhsal ahlaki olgunluğunun bir ifadesidir. Ahlak felsefesine göre erdem veya fazilet; iyi olma, alCimri çakgönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi değerlerin genel adıdır. Bu özellikleri kendinde barındıran kişiye de erolur. demli insan denilmektedir. Erdemli insan söz, düşünce ve eylemlerinde bir bütün olarak iyiye yönelir. İslam dini de kişinin söz, düşünce ve davranışlarında bir otoriteden korktuğu veya cezadan kaçındığı için değil, kendi iradesiyle iyiliği arzulayan bir insanın olmasını amaçlar. 2 Zilzal sûresi, 7-8. ayetler. MÜNKER Dinlerin ve insan Fedakar Cömert DEĞERLER YORUMLAYALIM “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez” (Nisâ sûresi, 36. ayet.) Yukarıdaki ayetten çıkarılabilecek ahlaki değerler neler olabilir? Yorumlayınız. 3. Kişilik Gelişiminde Değerlerin Etkisi Sizce mizaç ve karakter kavramları arasında nasıl bir ilişki vardır? Kişilik bireyin inanç, tutum, değer, mizaç ve duygu gibi unsurlarını ve kişinin fiziksel, ruhsal, duygusal ve devinimsel (harekete dayalı) özelliklerini içine alan geniş bir kavramdır. Kişilik ile ilişkili en önemli kavramlar karakter ve mizaçtır. Mizaç bireyin devinimsel ve özellikle duygusal yaşamının niteliklerini anlatan bir kavramdır. Bu yönüyle mizaç, doğuştan kazanılmış bir özelliktir. Bir durum karşısında hissettiğimiz duygu, duygunun ortaya çıkma süresi ve duygu durumumuzun sürekliliği mizacımız hakkında önemli ipuçları içerir. Aynı durum karşısında bir kişi ani ve uzun bir tepki verirken, bir diğeri yüzeysel bir tepkide bulunabilir veya tepkisiz kalabilir. Karakter ise insanın içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışı ve değerler sistemine uygun bir davranış tarzını benimsemesine denir.3 Konuşma dilinde, yaşadığı toplumun değer yargılarını benimsemiş ve buna göre yaşayan kişilere “karakterli”, bu normlara aykırı hareket edenlere “karaktersiz” insan denilmektedir. Bundan hareketle karakter, bireyin sonradan kazandığı özellikleri ifade etmektedir. Örneğin Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) farklı mizaçlara sahip olsalar da, yetiştikleri çevre ve edindikleri ahlak bakımından benzer karakterlere sahiptir. MİZAÇ KARAKTER Kişiliğin duygusal yönünü ifade eder. Kişiliğin ahlaki yönünü ifade eder. Doğuştan kazanılır. Öğrenme yoluyla sonradan kazanılır. Bireyin kalıtımsal gücünü ifade eder. Bireyin zihinsel gücünü ifade eder. 3 Feriha Baymur, Genel Psikoloji, s. 252. 92 5. ÜNİTE Kişiliğin parçası olan karakter, bireyin sosyal normlara uyumunu ifade ettiğinden, bir toplumda mevcut olan değerler kişilik gelişimini etkilemektedir. Bir toplumun sahip olduğu değerlerin çeşitli kaynakları vardır. Hukuk, ahlak ve din bunlardan bazılarıdır. İslam dini bireye öğütlediği ahlaki ilkelerle, kişilik gelişiminde önemli bir yere sahiptir. “ Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve taşkınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”4 ayetiyle kişilik gelişimine olumlu yönde etki eden mesajları içerir. 4.Toplumu Birleştiren Temel Değerler Bir otobüste aynı anda bir araya gelmiş insanlara toplum diyebilir miyiz? Neden? Aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan temel çıkarlarını sağlamak için işbirliği yapan insanların tümüne toplum denir. Her toplumun tarihi sürecine ve kültürel özelliklerine bağlı olarak oluşan kendine özgü değerleri mevcuttur. Bu değerler toplumu oluşturan fertleri birleştirir. 4.1. Vatan ve Ülkü Birliği “Vatan” diye tanımladığınız bir toprağın, dünyadaki diğer kara parçalarından farkı nedir? Aynı ülkü için bir araya gelmiş topluluğun yaşadığı kara parçasına vatan denir. Vatan, bir milleti var eden maddi ve manevi unsurları içinde barındırdığından her birey için önemlidir. 4 Nahl sûresi, 90. ayet. 93 İnsanın kişiliği sevgiyle gelişir. DEĞERLER YORUMLAYALIM BAYRAK Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. ... Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: Yurda ay yıldızının ışığı yeter. Ortak bir amaç için bir arada çalışan insanlar, gayretleri neticesinde kendi insanına ve dünyaya bilim, teknoloji, edebiyat ve kültür gibi sahalarda faydalı olur. Dünya mirasından istifade ettiği gibi, yine bu mirasa katkı sağlar. İnsan hafızasında mekânlar, hatıralarla anlamlı hale gelir. Yıllar sonra bile doğduğumuz yer, oyun oynadığımız park veya okuduğumuz okulu görmek bizi anılarımıza götürür. Bu nedenle bir kara parçasının insanda anlam kazanabilmesi için, yaşanmışlıkların, hatıraların manevi mirası haline gelmesi gerekmektedir. Vatan üzerinde yaşayan milletin yazdığı tarih, oluşturduğu medeniyet ve geride bıraktığı yapıtlarla mümkündür. Bu da vatanımızı dünyadaki diğer kara parçalarından farklı kılan bir özelliktir. Kişi vatanıyla zengin bir kültürel mirasa sahip olur. Ayrıca atalarının yaşam tecrübelerinden hareketle oluşmuş manevi değerlerin de temsilcisi ve taşıyıcısı olur. Kişi atalarından kalan bu maddi ve manevi değerleri koruyup gözetmenin yanı sıra, yaşatmak ve geliştirmekle de sorumludur. Bu değerler aynı zamanda kişinin de birer parçasıdır. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düştüğümüz gün Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim. Senin altında doğdum. Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen, 4.2. Bayrak ve İstiklâl Marşı Mithat Cemal Kuntay’ın “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” sözünden ne anlıyorsunuz? Söyle, seni oraya dikeyim! Arif Nihat Asya Arif Nihat Asya, Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor Yukarıdaki şiirden kültürümüzde bayrağın yeri ve önemine dair neler çıkarılabilir? Yorumlayınız. Bayrak ve milli marş, bir milletin bağımsızlığının sembollerindendir. Bayrak, bir milletin tarihini, kültürünü veya değerlerini barındıran renk ve şekillerden meydana gelir. Marşlar ise bir milletin bağımsızlık mücadelesinin kısa bir öyküsü niteliğindedir. Bayrak ve marşlar bir milletin tarihine dair mesajlar içerir. Türk Bayrağı ve İstiklal Marşı, bize bu vatanın kurtuluş mücadelesini ve tarihini özetler. Bu tarihin hangi değerlere bağlı kalınarak yazıldığını anlatır. Bu milli mücadelenin mimarları olan şehitlerimizi hatırlatır. Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının milli ve manevi değerlerini canlı tutar. 94 5. ÜNİTE Bayrağımızla ilgili, ilk yasal düzenlemeler 1936 yılında yapılmıştır. 22 Eylül 1983 tarihli ve 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile son şeklini almıştır. Mehmet Âkif Ersoy’un kaleme aldığı İstiklal Marşımız ise 12 Mart 1921’de I. TBMM tarafından kabul edilmiştir. Bu tarihten sonra Mehmet Âkif Ersoy’a, “Milli Şair” unvanı verilmiştir. Bu milletin milli mücadelesini, değerlerini ve inancını betimleyen İstiklal Marşı on kıta olarak yazılmış olup, ilk iki kıtası Zeki Üngör tarafından bestelenmiştir. Günümüzde kanunlar gereği, tüm kamu kuruluşlarında düzenlenen resmi törenlerde bayrağa karşı saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunması bir vatandaşlık görevidir. 4.3. Hürriyet ve Bağımsızlık Sizce kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan birinin bağımsızlığından bahsedilebilir mi? Neden? Hürriyet; duygu, düşünce ve davranışlarda kısıtlanmama veya zorlanmama halidir. Devletler için ise hürriyet, yasal düzenleme ve uygulamaların kendinden kaynaklı olması, başka bir koşula bağlı olmamasıdır. Bağımsızlık ise kendi kendine yetebilme, bir konuda başka kişi veya nesneye muhtaç olmamayı ifade eder. Devletler için bağımsızlık; sosyal, siyasi ekonomik ve kültürel açıdan başka bir devlet veya kuruluşa bağlı olmadan, kendi kendisine yetebilmesini ifade eder. Tarih boyunca bağımsızlığına düşkün bir millet olan Türkler; millî, manevi ve kültürel değerlerini koruyup, sonraki nesillere aktarmışlardır. Bir milletin değerlerini koruyabilmesi hür ve bağımsız olmasıyla mümkündür. Nitekim başka milletlerin egemenliği altına girmiş toplumların dil, kültür ve inanç konusundaki değişimleri, değerin korunmasında hür ve bağımsızlığın önemli olduğunu göstermektedir. Hürriyet ve bağımsızlık, bir toplumun huzur ve güven ortamına kavuşmasında önemli değerlerdir. Devletin bireye sunduğu eğitim, sağlık, bayındırlık ve ulaşım gibi hizmetlerin uygun bir şekilde yürütülmesi ve vatandaşların bu hizmetlerden yararlanabilmesi için hürriyet ve bağımsızlık vazgeçilmez unsurlardandır. Bu uğurda ortaya çıkan ve bizim için önemli bir değer olan şehitlik ve gazilik, hem dini hem milli bir makamdır. Hürriyet ve bağımsızlık gayesi için fedakarlık göstererek gazi ve şehit olanlar hem dinimiz hem devletimiz nezdinde yüce bir mertebeye erişmiş olurlar. Bir millet, hürriyet ve bağımsızlığına sadece siyasal olarak veya anayasal düzenlemelerle ulaşamaz. İhtiyaçları için ekonomik kalkınmasını sağlamış olması gerekir. Bunun için de ülkenin ekonomik kaynakları olan maden, tarım, 95 DEĞERLER teknoloji, sanayi, enerji ve lojistik gibi alanlarının geliştirilmesi gerekir. Vatanını seven her bireyin devletin birçok hizmetinden yararlandığı gibi, yeteneği ve bilgisi olduğu bir alanda da topluma katkı sağlaması gerekir. 4.4. İnsan Haklarına Saygı Haklarınızı kullanırken karşınızdakilerin tutumunun nasıl olmasını istersiniz ve siz başkalarına karşı nasıl bir tutum içerisindesiniz? İnsan hakları, hiçbir ayrım gözetmeksizin insan olmanın gerektirdiği ve devletin güvence altına aldığı hakları içerir. Yaşama ve sağlık hakkı, eğitim hakkı ve çalışma hakkı gibi haklar bunlardan bazılarıdır. Bu haklar kişinin doğuştan elde ettiği haklar olarak kabul edilir ve bu konuda hiçbir zümre, ırk ve cinsiyete dönük bir ayrım yapılamaz. İnsan haklarında, temelde insan haysiyeti, onuru ve eşitliği gözetilir. Tarih boyunca birçok medeniyet ortaya çıkmıştır. Bu kültürel birikimlerin mimarı ise insandır. Urgakina Kanunları, Medine Sözleşmesi ve Magna Carta gibi farklı çağ ve coğrafyalara ait hukuk metinleri de insanın hak arayışının bir göstergesidir. İnsan neslinin devamı ancak temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla gerçekleşir. Ayrıca insanın var olan maddeleri kullanması, dönüştürmesi ve farklı ürünler ortaya koyması da yine insan haklarının kullanımıyla mümkündür. İslam dininde korunması gereken beş temel değer bulunmaktadır. İnsanın yaratılışına uygun bir şekilde hayatına devam etmesi için gereken bu değerler; can, mal, din, akıl ve nesildir. Can, tüm değerlerin önünde gelir. Can ve canlılık yok ise diğerlerine de gerek yok demektir. Mal ise insanın hayatını idame etmesi için gereklidir. Din, insanın yaratılışına en uygun bir şekilde yaşamını şekillendirmesi içindir. Akıl ise, insanı diğer tüm varlıklardan ayıran ve dine muhatap olmasına vesile olan özelliktir. Son olarak insan neslinin devamı için muhafaza edilmesi gereken değer ise nesildir. Nesil canlılığın devamı için gereklidir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) insanlara son seslenişi de yine insan olmanın gerektirdiği temel değerlerin korunmasınıı içermektedir. Bu konuşmasında Hz. 96 5. ÜNİTE Peygamberimiz (s.a.v.), son kez insanlara kan davaları, faizle haksız kazanç elde edilmemesi gibi konularda uyarılarda bulunmuş ve kadın hakları , can güvenliği gibi hususlarda da öğütler vermiştir. 4.5. Millî Seciye Kavramı ve Atatürk Bir milletin karakteri hakkında nerelerden bilgi edinebiliriz? Seciye, kelime anlamı itibariyle yaratılış, huy ve karakter gibi anlamlara gelir. Tek tek insanların karakter özellikleri olduğu gibi, bir toplumun tarihinden ve kültüründen hareketle oluşan karakter özellikleri vardır. Bir milletin millî kimlik ve karakterine “Milli Seciye” denir. Bir millet hakkında akla gelen ilk düşünce, genelde o milleti tanımlayan, karakterini ifade eden millî seciyesidir. Türk milletinin tarihi sürecine, kültürüne, edebi birikimine, gelenek ve göreneklerine baktığımızda bağımsızlığına düşkün, kahramanlık duygusu taşıyan, millî ve manevi değerlerine bağlı bir millet olduğu görülmektedir. Atalarımızdan kalan bu manevi mirasa sahip çıkmalıyız. Bunun gereği olarak da vatanımız, milletimiz ve insanlık için faydalı işlerde gayret göstermeliyiz. Bir milletin tarihinde başarısız veya sıkıntılı dönemler yaşanabilir. Atatürk, bu dönemlere atıfta bulunarak gençliğe hitabında; “…Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyerek millî mücadelenin atalarımızdan intikal eden milli seciyelerimizle mümkün olduğunu ifade etmektedir. Millet olarak yaşanan sıkıntılara yine sahip olduğumuz maddi ve manevi değerlerle çözüm bulabiliriz. Atatürk, birçok konuşmasında Türk milletinin dürüstlük, zekilik ve çalışkanlık gibi seciyelerine vurgu yapmış, nasihatlerinde Türk milletine yakışan hususlara değinmiştir. 97 DEĞERLER ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Örf ve adetlerin oluşumunda dinin etkisini açıklayınız. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 2. Kişilik gelişiminde dini ve ahlaki değerlerin rolü nedir? ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 3. Değerlerimizle eylemlerimiz arasında nasıl bir ilişki vardır.? ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 4. Erdemli bir yaşam sürmek için neler yapılmalıdır? ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 5. Yaşadığımız toplumda birleştirici unsurlar nelerdir? Bunları korumak için neler yapabiliriz? ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz. 1. İnsan dünyaya geldiğinde ihtiyacı olan birçok bilgi ve beceriden yoksundur. Geçirdiği yaşantılar insanda bir takım değerlerin oluşumunu sağlar. İlk deneyimlerini ailesinin yanında yaşar. Dünyaya geldiği zaman ve mekân da sahip olduğu değerleri belirleyen etmenlerdendir. Fakat kişi hür farklı kararlar alabilir, kendisine sunulandan farklı bir değer yargısı oluşturabilir. Yukarıdaki paragraftan aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılamaz? A) Değerlerimizin oluşumunda ailemiz önemli bir faktördür. B) Kişinin doğum yeri ve tarihi değer anlayışını etkiler. C) Kişi dünyaya geldiğinde kendisi için belirlenmiş değerlerle gelir. D) İrade, değer anlayışını şekillendiren bir faktördür. E) Değerlerimizi edindiğimiz ilk yer ailedir. 2. I. Ülkü II. Irk III. Bayrak IV. Marş Yukarıdakilerden hangisi/hangileri toplumu birleştiren temel değerlerdendir? A) I ve III B) II ve IV C) I, II, IV 98 D) I, III, IV E) I, II, III, IV 5. ÜNİTE Bir insan topluluğunu millet yapan unsur, aynı amacı taşımalarıdır. Bir kara parçasını yurt yapan unsur ise, aynı amaçla bir araya gelmiş insanları bünyesinde barındırmasıdır. Bir toprağı yurt edinmiş kişiler için önemli olan bir diğer husus ise özgürlükleridir. Özgür olmak için de, bir milletin kendi kendisine yetebilmesi gerekir. 3. Yukarıdaki paragrafta değinilmeyen kavram aşağıdakilerden hangisidir? A) Bağımsızlık B) Ülkü birliği C) Bayrak D) Vatan E) Hürriyet 4. Mizaç bireyin devinimsel ve özellikle duygusal yaşamının niteliklerini anlatan, doğuştan kazanılmış bir özelliktir. Karakter ise insanın içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışı ve değerler sistemine uygun sonradan kazandığı davranış tarzıdır. Yukarıda verilen bilgilere göre aşağıdaki ifadelerden hangisi çıkarılamaz? A) Kişilik gelişiminde mizaç ve karakterin bir etkisi yoktur. B) Bir kişinin neşeli, sinirli, şakacı vb. özellikleri mizacıyla ilgilidir. C) Toplumun ahlak anlayışı kişiyi etkiler. D) Karakterin oluşumunda toplumun da rolü vardır. E) Kişinin benimsediği değerler karakteriyle ilgilidir. 5. Aşağıdakilerden hangisi hem örf ve âdetlerimiz hem de dinimizden kaynaklı uygulamalarımızdan değildir? A) Kız isteme C) Ad koyma B) Sünnet D) Düğün E) Kına gecesi 6. Hz. Muhammed bir hadis-i şerifinde şöyle demiştir: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmedip haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntısını giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse Allah da onun kıyamet günündeki ayıp ve kusurunu örter.” Yukarıdaki parçada aşağıdaki ahlaki kavramlardan hangisinin vurgulandığı söylenebilir? A) İhlas B) İtidal C) Takva D) Müsamaha E) Tevazu (2016- YGS) 7. İnsan, toplumsal bir varlıktır. İnsanın bu özelliği toplumları meydana getirmiştir. Tarih sahnesinden aynı amaç için aynı toprak üzerinde yaşayan birçok toplum geçmiştir. Yine birçok topluluk başka toplumların hakimiyeti altında yaşamamak için mücadele vermiş, bazıları bu mücadeleyi kazanmış, bazıları ise yenik düşmüştür. Mücadelesini kazananlar, bunu çeşitli sembol ve ezgilerle ifade etmiştir. Yukarıdaki paragrafta aşağıdaki kavramların hangisinden bahsedilmemiştir? A) Seciye B) Bağımsızlık C) Vatan D) Ülkü Birliği 99 E) Bayrak DEĞERLER 8. Onun ateş kırmızısı, Ne gelincik ne de gülden, Türk oğlunun öz kanıdır, Ona bu al rengi veren. Hasan Âli Yücel Yukarıdaki dörtlükte bayrakla ilgili hangi yargı kesin olarak çıkarılabilir? A) Her milletin bir bayrağı vardır. B) En güzel bayrak Türk bayrağıdır. C) Bayrağımızın renklerinde çiçeklerden ilham alınmıştır. D) Bayrağımızın kırmızı rengi şehit kanını ifade eder. E) Bayraklar çeşitli renk ve şekillerden oluşmuştur. 9. Tek tek bireylerin olduğu gibi, toplumların da alışkanlık haline gelmiş davranış, tavır ve tutumları vardır. Toplumlar öne çıkan bu özellikleriyle tanımlanır. Yukarıdaki paragrafta bahsedilen konu aşağıdaki seçeneklerden hangisinde verilmiştir? A) Milli Seciye B) Bağımsızlık C) Milli Egemenlik D) Ülkü Birliği E) Mizaç C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanla doldurunuz. ( Bayrak, Mizaç, Örf, Erdem, Değer, Marş, Karakter ) 1. …………………………, iyiye yönelme çabasıdır. 2. Kişiliğin doğuştan gelen duygusal yönüne ………………………., sonradan kazanılan toplumsal yönüne ………………………. denir. 3. …………………….. ve ……………………………. milletlerin bağımsızlık sembolüdür. 4. Aile ve toplum ……………………… oluşumunda önemli faktörlerdendir. 5. ………………., bir toplumu düzenleyen yazısız kurallardır. D. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanları “D”, yanlış olanları “Y” ile işaretleyiniz. ( ) Irk, toplumu birleştiren temel değerlerdendir. ( ) Değerler, toplumun ahlak anlayışından etkilenir. ( ) Millet, tesadüfen bir araya gelmiş insan topluluğunu ifade eder. ( ) Karakter, öğrenmelerle şekillenir. ( ) Bir ulusun ortak karakterine milli seciye denir. 100 ÖĞRENME ALANI: DİN ve LAİKLİK 6. ÜNİTE LAİKLİK ve DİN ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM 1. İnsan, baskı altında yaptığı bir davranışı nedeni ile sorumlu kabul edilebilir mi? Tartışınız. 2. Avrupa’da meydana gelen reform hareketleri hakkında bir araştırma yapınız. Araştırmanın sonuçlarını sınıfta paylaşınız. 3. Laiklik kavramının anlamlarını sözlükten araştırarak defterinize yazınız. 4. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 24. maddesini bularak defterinize yazınız. DİN ve LAİKLİK 1. Din Bireyi Esas Alır ¨Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi... (Ahzab, 72)¨ ayetinde emanet kelimesi ile ne anlatılmak isteniyor olabilir? İnsan, düşünme ve bilme yeteneğine sahip akıllı bir canlıdır. Bununla beraber seçme ve bilinçli eylem yapma kabiliyetine de sahiptir. İnsanın biyolojik varlığının bu özellikler ile zenginleştirilmesi, onu diğer canlı türlerinden ayırarak ahlaki ve entellektüel bir varlık hâline getirir. İnsanın tarih boyunca ortaya koyduğu ürünlere baktığımızda, içgüdüsel sınırların ötesine geçemeyen diğer canlılardan farklı olarak çeşitli kültür ve medeniyetler ürettiği görülmektedir. Diğer canlılar, çevresiyle olan ilişkilerinde kendi türü için kodlanmış programın dışına çıkamazken insan, aklıyla doğadaki işleyişin kendi yararına sunulduğunu fark eder. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu konuyu “Geceyi ve gündüzü, Güneşi ve Ayı, O sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Onun emriyle size hizmetkârdır. Akıl eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.”1 buyurarak dile getirir. Bunun yanında insan alet yapma yeteneğini kullanarak gücünün çok üstündeki işleri gerçekleştirir. Sosyal hayatı kolaylaştıran çözümler üretir. Kendi varlığının bilincinde olan insan, etrafını kuşatan varlık alanını fark ettikçe kendi varoluşunun anlamı, amacı ve değeri hakkında düşünmeye başlar. Kâinatın içindeki konumunu araştırma ihtiyacı hisseder. Sonuçta insan bütün bunları, genel olarak varlığa, özel olarak ise kendi varoluşuna anlam kazandırmak için yapar. Kur’an-ı Kerim’de insanın akıl ve irade sahibi bir varlık olduğu vurgulanır. Kur’an, insanın bu özelliklerinden hareketle onun yeryüzündeki varoluşunun anlamını ele alır. Yüce Allah (c.c.) insanın yeryüzündeki varlığını anlamlı kılan görevini “...Meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’”2 diyerek hatırlatmıştır. Ayrıca insanın sorumluluğuna da değinerek “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi.”3 buyurarak halifelik sıfatının bir de sorumluluğu olduğundan bahsetmiştir. İnsan yaratılışı itibariyle kötülük yapma potansiyeline de sahiptir. Yüce yaratıcının insana verdiği görev ise, insanın bu potansiyeline rağmen yeryüzünde iyilik yapma çabası içinde olmasıdır. Yani o; iyi, yararlı, doğru ve güzelden yana tavır alarak etrafında 1 Nahl suresi, 12. ayet. 2 Bakara suresi, 30. ayet. 3 Ahzap suresi, 72. ayet. 102 6. ÜNİTE barış ve huzuru temin etmekle görevlidir. Ancak insan bu görevin sorumluluğunu, aklı ve iradesi olan bir varlık olması durumunda alabilecektir. Aksi takdirde yaratıcının kendisine verdiği mesuliyetin farkında olamayacaktır. Dinin amacı, bireyin olgunlaşması, dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmasıdır. Bu nedenle din, akıl ve irade sahibi bireyi esas alır. Yüce yaratıcı, insandan dünyadaki konumunun farkına varmasını, onun inançlı, bilgili, ahlaki olgunluğa sahip, iyiliklere yönelen, kötülüklerden kaçınan ve kendini geliştiren bir birey olmasını ister. Bu anlayışa sahip olan insan, yaşadığı çevreyi olumlu yönde değiştirecektir. Ancak sahip olduğu akıl ve iradeyi Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde kullanmayıp ihmalkar bir tavır takınırsa kendi kötü akıbetini de hazırlıyor demektir. 2. Laikliği Doğuran Nedenler Laikliğin anlamları üzerinde arkadaşlarınızla düşünce alışverişinde bulununuz? Laik kelimesi Yunanca laikos kelimesinden gelmektedir. Eski Yunanlar laikos terimi ile halktan olan kişiyi ifade etmekteydiler. Bir sınıf olarak halk terimi, yönetilen insanları nitelemek için kullanılmaktaydı. Kilisenin yönetim erkini elinde bulundurduğu Ortaçağ toplumunda laikos terimi ile ruhban sınıfından olmayan, herhangi bir dinsel işlevi ve unvanı bulunmayan kişi kastedilmekteydi. Her kavram kendi tarihsel pratiği, onu yönlendiren toplumsal olaylar ve kurumlar ile birlikte düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır. Bu çerçevede, laiklik terimini Ortaçağ Avrupa’sında yaşanan kilise-toplum çatışmasının bir ürünü olarak görmek mümkündür. Batı uygarlığının kendine has fikrî ve siyasî gelişimi çerçevesinde ortaya çıkan laiklik, en genel anlamda din otoritesi (kilise) ile devlet otoritesinin ayrılığını esas alan siyasî-hukukî bir ilke olarak ifade edilebilir. Ortaçağda kilise, hem dinî hem siyasi otorite olarak din işlerinden felsefeye, bilimsel çalışmalardan gündelik hayatı düzenleyen kurallara kadar her şeyi idaresi altında bulunduruyordu. Din adamları sınıfı, görüşleri Tanrı’nın sözleri olarak görüldüğü ve mutlak doğru olarak kabul edildiği için toplumda ayrıcalıklı bir sınıf hâline gelmişti. Bu ayrıcalıklı durum zamanla kilisenin ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda halka baskı uygulanmasına kadar gitmişti. 103 TARTIŞALIM Dinin insana sorumluluklar vererek ona bazı görevler yüklemesinde insanın hangi özellikleri rol oynamıştır? Tartışınız. DİN ve LAİKLİK BİLGİ KUTUSU Engizisyon Mahkemesi: Hıristiyanlıktan uzaklaşan veya dinî esaslara aykırı davranan kimseleri cezalandırmak için kurulan Katolik kilise mahkemeleridir. Aforoz: Kilise hukukuna göre, yetkili dinî şahsiyetler veya meclisler tarafından suçlu görülen bir Hıristiyan’ın dinden çıkarılmasıdır. Ortaçağ boyunca Batı Avrupa’da kilise ve din adamlarının baskısı fikir hayatı üzerinde de etkisini göstermiştir. Kilise, eğitim kurumlarının tek hâkimiydi. Kendi görüşleri dışında gelişen fikirlere karşı amansız bir savaş içindeydi. Engizisyon mahkemeleri aracılığı ile topluma yön veriyor, bilim ve keşiflere müdahale ediyor, din adına bilim insanlarını cezalandırıyordu. Kilisenin uygulamalarına karşı çıkanlar aforoz ediliyor ve toplumdan dışlanıyordu. Halk zamanla kilisenin baskılarından iyice bunalmış, zulüm dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Avrupa’da güçlü siyasi iktidarların ortaya çıkması, ticaretin gelişmesiyle burjuva sınıfının güç kazanması, böylelikle kentlerin zenginleşmesi gibi nedenler, devleti yöneten krallar ile Roma Katolik Kilisesi’ni temsil eden Papalık makamı arasında uzun süren bir iktidar mücadelesini başlatmıştı. Martin Luther (ö.1546) ile başlayarak Fransız Devrimi’ne (1789) kadar uzanan Reform ve Rönesans hareketleri sonunda kilisenin özgür düşünce üzerindeki baskısı sona ermiş, kilisenin siyasi otoritesi güç kaybetmiştir. 1905’te Fransız Parlamentosu’nun kabul ettiği bir kanunla kilise ile siyasi iktidar resmen birbirinden ayrılmıştır. Böylece laiklik, Avrupa’da katolik kilisesi’nin ekonomik, siyasi ve sosyal baskısına karşı gelişen ve sınıfsal bir nitelik taşıyan mücadeleler sonunda yerleşmiştir. Türk toplumunda laikliğin ortaya çıkışı, Katolik Batı Avrupa tecrübesinden farklı bir gelişim çizgisi izlemiştir. İslam’da bir ruhban sınıfı veya Katolik Kilisesi gibi örgütlü bir dinî yapı bulunmadığı için laiklik bir sınıfsal hareket olarak değil, modernleşmenin bir yansıması olarak görülmelidir. ARAŞTIRALIM 1924 yılında ülkemizde devletin laikleşmesi bağlamında bir dizi kanun çıkarılmıştır. Bu kanunlar hangileridir? Araştırınız. Batılı devletler karşısında Osmanlı devletini güçlendirme gayretleri çerçevesinde, toplumsal alanda bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu bağlamda modern okullar açılmış, Batı’dan ceza ve ticaret kanunları alınmış, yargılama alanında dinî kurallardan bağımsız mahkemeler kurulmuştur. Bu durum toplumda dinî kurumlarla laik kurumların aynı anda bulunması sebebiyle Cumhuriyet Türkiye’sine kadar sürecek bir ikilik çıkarmıştır. Anayasal zeminde laiklik ilkesi belli bir süreç dahilinde ülkemizin hukuk metinlerine girmiş ve mevzuatta yer bulmuştur. 1924 Anayasası’nda devletin dininin, İslam dini olduğu belirtilmiş olmasına rağmen 10 Nisan 1928’de yapılan Anayasa değişikliği ile “Devletin dini İslam’dır.” ibaresi anayasadan çıkarılmıştır. Takiben 5 Şubat 1937’de yapılan değişiklikle anayasanın 2. maddesi yeniden düzenlenmiş ve laiklik prensibi devletin temel nitelikleri arasında zikredilmiştir. 3. Laik Devlet Sizce laik bir devletin temel özellikleri neler olabilir? Laiklik, din konusunda devletin tarafsızlığını ifade eder. Laiklik, belli bir dini benimseyerek diğer din ve inançları dışlamadan, bireyin özgürlüklerini devlet ve toplum karşısında güvence altına alır. Laiklik ilkesi ile toplumun kültürel ve dinî çeşitliliği korunarak huzur ve barış temelli bir sosyal düzen hedeflenir. 104 6. ÜNİTE Laik devlet, din ve inançlar karşısında tamamen tarafsızdır. Bireyin belli bir dine inanma ve onun ibadetlerini yerine getirme hakkına müdahale etmez. Yaptığı düzenlemeler ve aldığı önlemlerle bireyin din ve inancını herhangi bir zorlama olmaksızın yaşamasını, kanaatlerini serbestçe ifade etmesini garanti altına alır. Laik devlet, toplumun ihtiyaç duyduğu dini hizmeti üretebilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapar. Akıl ve bilimin esas alındığı bir yönetim anlayışı ile çeşitli dinlerin kurumlarına ve mensuplarına kanunun önünde eşit davranılır. Laiklik anlayışıyla toplumun her kesimine inanç ve davranış özgürlüğü temin edilerek dinin toplumda siyasi bir öge olarak kullanılmasının önüne geçilmiştir. Atatürk bu konuda “Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılmaz.”4 demiştir. Laik devlet, yönetim yapısı, düzenlemeleri ve normları ile toplumda dinî inanç ve görevlerin rahatça yerine getirilmesine imkân sağlar. Vatandaşlarını dinî inanç ve kanaatlerine göre sınıflamaz, onlara farklı muamele yapmaz. Vatandaşlar hiçbir baskı altında kalmadan görüş ve düşüncelerini serbestçe ifade edebilirler. Böylece toplumda barış, huzur ve güven ortamı egemen olur. 4. Laiklik Din ve Vicdan Özgürlüğünün Güvencesidir Sizce din ve vicdan hürriyetinin sınırları var mıdır? İnsanların dini ve vicdani bir kanaate sahip olması insanın var oluşuna, düşünme ve inanma yeteneğine dayanmaktadır. Bir özgürlük alanı olarak din ve vicdan hürriyeti kişilerin istedikleri dini ve inancı serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahaleye maruz kalmadan uygulamaları, bu konuda sahip oldukları öğrenme, öğretme, yayma vb. hakları kullanmaları şeklinde ifade edilmektedir. Batı kültür tarihinde din ve vicdan hürriyeti, laiklik ilkesinin ortaya çıkışının zorunlu bir sonucudur. Dogmatik yapısı sebebiyle Hıristiyan mezhepleri içinde bir uzlaşma sağlanamamış ve bu durum mezhepler arasında ciddi çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Luther’in başlattığı reform hareketi, Katolik kilisesinin devletten aldığı iktidar gücünü kaybetmesine, diğer mezheplere karşı katı tutumunun zorunlu olarak yumuşamasına neden olmuştur.5 Böylelikle toplumda bulunan tüm inanç gurupları kendilerini özgürce ifade etme fırsatı bulmuştur. Yönetim biçiminin laiklik prensibi çerçevesinde şekillendiği toplumlarda, demokratik hayat tarzının da sunduğu hürriyet ve eşitlik ilkeleri ile beraber insanlar inançlarından dolayı herhangi bir korku ve endişeye kapılmaz, inanç, kanaat ve ibadetler konusunda baskı görmezler. 4 Atatürkçülük, C 1, s.110-111. 5 Ömer Faruk Harman, “Din”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 320. 105 TARTIŞALIM Laik devlette yaşamanın bireyler açısından ne gibi faydaları vardır? Arkadaşlarınızla tartışınız. DİN ve LAİKLİK Laik devlet, din ve vicdan özgürlüğünün güvencelerinden biridir. Atatürk din ve vicdan özgürlüğünü, “Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, mensup olduğu bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”6 şeklinde tanımlamaktadır. TARTIŞALIM Din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmayan toplumlarda ne tür olumsuzluklar çıkabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız. Din hürriyetine ilişkin temel esaslar anayasamızda da yer almıştır. “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz...”7 maddesiyle vatandaşların hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Küreselleşen dünyamızda toplumlar çok dinli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olmaktadır. Bu durum toplumsal barışın sağlanmasının temel şartlarından olan din ve vicdan özgürlüğünün önemini daha da artırmaktadır. Aynı toplumun farklı kanaatlere sahip üyelerinin, barış ve huzur içinde yaşayabilmeleri için birbirlerinin hak ve özgürlüklerine saygı göstermeleri gerekir. Din ve vicdan özgürlüğü laikliğin bir gereği olarak herkesin doğal hakkıdır. 5. Atatürk’ün Laiklik Anlayışı “Laiklik, sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Tüm vatandaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.” M. Kemal Atatürk (Atatürkçülük, C 1, S. 111.) Atatürk’ün yukarıdaki sözünde verilmek istenen mesaj nedir? Atatürk’ün laiklik anlayışının gelişiminde Osmanlı Devletinin son zamanlarında yaşadığı sıkıntılar ve kurulacak yeni devletin içinde bulunduğu koşullar etkili olmuştur. Bir modernleşme projesi olarak benimsenen laiklik, Türkiye’de Avrupa’nın aksine kendine özgü bir gelişme seyri izlemiştir. Atatürk’e göre laikliğin iki yönü bulunmaktadır. Bir yönü devletin hukuk düzenini ilgilendirir ki bu bağlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı yürütülmesi esastır. Atatürk’ün laiklik anlayışı dine kesinlikle karşı değildir. Ona göre din bir vicdan işidir.8 O, laikliği devletin bireyi özgürleştirerek gerçek dindarlığın yaşanmasına ve gelişmesine zemin hazırlayan bir ilke olarak görür. Laikliğin, bireyin ferdi hayatına bakan bir yönü daha vardır. O da toplumun bütün bireyleri için din ve vicdan (inanç) özgürlüğüdür. Bu kapsamda Atatürk, “Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”9 diyerek toplumda yaşayan her inançtan insanın din, ibadet ve vicdan özgürlüğünün de teminat altına alınması gerektiğini dile getirmiştir. 6 7 8 9 Ayşe Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, s. 85. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde: 24. Atatürkçülük, C 1, s. 45. Atatürkçülük, C 1, s. 111. 106 6. ÜNİTE Atatürk’ün laiklik anlayışının önemli bir özelliği, dinin aslından uzaklaştırılıp kötüye kullanılmasına karşı olmasıdır. Atatürk devlet yönetiminde laikliğin benimsenmesinin, bireyin hayatında din duygusu ile inanç ve ibadet alanının zedelenmeyeceği kanaatindedir. Ayrıca kutsal değerlerin siyasete konu olarak kullanılmaması gerektiğini savunur. Bundan dolayıdır ki o bir sözünde, “Laiklik prensibinde ısrar ediyoruz. Çünkü, insanlığa mal olmuş değerlerin belki de en mukaddesi olan din hürriyeti ancak laiklik prensibine bağlanmakla korunabilir.”10 demiştir. Atatürk, toplumun dinî ihtiyaçlarının karşılanması ve doğru bir şekilde eğitilmesi için de bazı girişimlerde bulunmuştur. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk toplumunda din eğitimi yapacak kimselerin iyi bir şekilde eğitilmelerini ve bu kimselerin toplumun millî ve manevi değerlerine uygun dinî bilgiler vermelerini istemiştir. O, bir sözünde, “Nasıl her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise dinimizin gerçek felsefesini inceleyerek araştıracak, ilmî ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak, seçkin ve gerçek din ilim adamlarını yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip olmalıyız.”11 demiştir. Atatürk, toplumun dini eğitimi için ilk girişimleri bizzat kendisi gerçekleştirmiş, ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurmuştur. Bunun yanında Kur’an-ı Kerim’in geniş kitleler tarafından anlaşılması için Türkçe Kur’an tercümesi ve tefsirinin yapılmasını sağlamıştır. 10 Atatürkçülük, C 2, s. 330. 11 Atatürkçülük, C 1, s. 529. 107 Mustafa Kemal ve arkadaşları, Meclis’in açılışı sırasında dua ediyor. DEĞERLENDİRELİM “Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur.” (M. Kemal Atatürk Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 11, s. 90.) Yukarıdaki sözü okullardaki din eğitimi açısından değerlendiriniz. DİN ve LAİKLİK ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız? 1. Avrupa’da laikliği doğuran nedenler nelerdir? Yazınız. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 2. Laik devletin birey ve toplum hayatına etkileri nelerdir? Belirtiniz. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 3. Din ve vicdan hürriyeti açısından laikliğin önemini belirtiniz. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... 4. Atatürk’ün laiklik anlayışının ana hatları nelerdir? Açıklayınız. ................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................... B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangisi Batı dünyasında laikliğin oluşumunu hazırlayan sebeplerden biri değildir? A) B) C) D) E) Katolik kilisesinin otoriter tutumu Din adamlarının sosyal hayatın her alanına müdahale etmesi Dinin, vicdani boyutlarının ön plana çıkartılması Reform ve Rönesans hareketlerinin etkileri Bilimsel düşüncenin gelişmesi ve yaygınlaşması 2. Aşağıdakilerden hangisi laik devlet için söylenemez? A) B) C) D) E) Kanunları yaparken dinî metinleri esas alır. Dini bir vicdan meselesi olarak değerlendirir. Yönetimde demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir sistemi benimser. Vatandaşlarının hepsini kanun önünde eşit görür. Bir dinin etkisi altında değildir. 3. Aşağıdakilerden hangisi laikliğin kabul edilmesinin bir sonucu değildir? A) B) C) D) E) Din ve vicdan hürriyetinin güvence altına alınması Din alanında yazılan eserlerin azalması Dinî değerlerin ve söylemlerin siyaset aracı olarak kullanılmaması Din ve devlet işlerinin ayrı yürütülmesi Devletin hukuki uygulamalarda tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması C- Aşağıdaki yargılardan doğru olanları “D”, yanlış olanları “Y” ile işaretleyiniz. (…) Atatürk’e göre din bir vicdan işidir. Din ve vicdan özgürlüğü bireyin temel özgürlüklerindendir. (…) Laik devlette azınlığın inancına özgürlük tanınmamıştır. (…) Laik devlet, tüm din ve inanışlara eşit mesafede durur. (…) Laiklik, Avrupa’da kilisenin sosyal hayattaki uygulamaları eleştirilerek ortaya çıkmıştır. 108 ÖĞRENME ALANI: DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET 7. ÜNİTE İSLAMİYET VE TÜRKLER ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM: 1- “Bir toplumun benimsediği inancın değişmesinde hangi durumlar etkili olur?” sorusunu çevrenizden üç kişiye sorup cevapları not ediniz. 2- Bir toplumu etkileyen örnek şahsiyetler hangi kişilik özelliklerine sahip olabilir? Düşüncelerinizi paylaşınız. 3- Fıkıh, kelam ve tasavvuf kavramlarının anlamlarını sözlükten bulunuz. 4- “Medeniyet” denildiği zaman aklınıza gelen kavramları not ediniz. 5- Hat, tezhib, ebru ve minyatür örnekleri ya da fotoğrafları bularak “ İslam Sanatları” temalı bir afiş hazırlayınız. 109 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET 1.Türklerin Müslüman Oluşu Gök Tanrı inancı hakkında neler biliyorsunuz? Türkler, geniş bir coğrafyada yüzyıllarca göçebe hayatı sürmüş, bu özelliklerinden dolayı birçok farklı kültür ve inançtan etkilenmiştir. Eski Türk inancının yanı sıra Türkler arasında İslamiyet’i tanımadan önce Budizm, Zerdüştlük (Mecusilik), Maniheizm, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinleri de kabul edenler olmuştur.1 Göktürkler devrinde gökle ilgili olmasının yanında soyut manası ile tek bir tanrı inancı ortaya çıkmıştır. Orhun Kitabeleri yer, gök ve bütün mahlukların yaratıcısı, insanların iyi veya kötü kaderlerini belirleyen bir tanrı fikrinin oluştuğunu göstermektedir.2 Türkler arasında yaygın olan Gök Tanrı inancına göre ibadetin merkezinde Tanrı ve O’nun rızasını kazanma düşüncesi vardır. Türkler ahiret, mahşer günü, hesapların görülmesi, cennet ve cehennem inancına sahiptir. Gök Tanrı inancına göre ruhların ölümsüzlüğü, iyi ve kötü ruhların varlığı kabul edilir.3 Bu inanç bazı yönleriyle İslam’ın inanç sistemine benzer yönlere sahiptir. Orhun Kitabeleri/ Bilge Kağan Anıtı 1 2 3 4 Köklü bir dinî geleneğe sahip olan Türklerin, yerleşmiş ahlaki değerleri vardır. Yalan, zina, hırsızlık, adam öldürme, laf taşıma, kibirlenme gibi davranışlar hoş karşılanmamaktadır.4 Bu davranışlar İslam’a göre de kötü davranışlardır. İslam dininin öğütlediği doğruluk, dürüstlük, cömertlik, misafirperverlik gibi ahlaki ilkeler Türkler tarafından da önemsenen iyi davranışlardır. Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 11. Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C 1, s. 103-104. Mustafa Erdem, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C 1, s. 82-83. Mustafa Erdem, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C 1, s. 83. 110 7. ÜNİTE ARAŞTIRALIM ESKİ TÜRK İNANCI İSLAMİYET • Gök Tanrı İnancı (Tek Tanrı ) • Uçmak • Tamuğ • Yükünç • Uluğ Gün • Yek • Yazuk • Cihan Hakimiyeti • Kam • Allah İnancı (Tevhit İnancı) • Cennet • Cehennem • Secde, namaz • Kıyamet • Şeytan • Günah • Cihad • Evliya (Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C 1, s. 166-167.) Yukarıdaki listelerde yer alan kelimeleri Eski Türk İnancı ve İslamiyet'in özellikleri açısından araştırınız. Türkler ve Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler, Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçekleşen Nihavend Savaşı’nı (642) takiben İran’ın fethinin tamamlanmasıyla başlamıştır. Ancak bu tarihten önce Türkler ve Araplar Sasani İmparatorluğu aracılığı ile birbirleriyle tanışmışlardır.5 Emeviler Dönemi’nde (661-750) Emevi idarecilerinin ırkçı yaklaşımları, Türklerin İslam’ı benimsemelerini yavaşlatmıştır. Abbasiler, Emevi yönetimine son verdikten sonra onların ırkçı politikasını uygulamamış, Arap olmayanlara da adil davranmıştır. Bu durum, Türklerle Araplar arasındaki ilişkiyi olumlu etkilemiştir. Abbasiler, iktidara geldiklerinde Batı Türkistan’da Çin güçleriyle karşılaşmıştır. Çin ve Müslüman kuvvetleri arasında 751 yılında Talas Savaşı meydana gelmiştir. Türklerin desteğiyle Çinliler büyük bir yenilgiye uğramıştır. Bu tarihten itibaren Türklerle Müslüman Araplar arasında barış ve dostluk temelli ilişkiler başlamış, Türklerin İslam dinine girmeleri giderek hızlanmıştır.6 Orta Asya’da İslam’ın yayılmasında Türklerin önemli katkıları olmuştur. Türk coğrafyasında yetişen âlimler, İslamiyet’in Anadolu’da yayılmasında etkili olmuştur. Türklerin devlet olarak İslamiyet’i kabul etmesi 10. yüzyılda gerçekleşmiştir. İslamiyet’i resmî din olarak kabul eden ilk Türk devletleri İtil (Volga) Bulgarları, Karahanlılar ve Gaznelilerdir. Türkler arasında İslam’ın yayılmasında ehl-i beytin önemli katkıları vardır. On İki İmam’ın sekizincisi Ali er-Rıza, ehl-i beytten birçok kişi gibi Türkistan’a göç etmiştir. Kur’an ve sünneti sade bir dille anlatan Ali er-Rızâ, Türkler arasında İslam’ın yayılmasında etkili olmuştur. 5 Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmî Dergi, s. 285. 6 Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 17-18. 111 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET HATIRLAYALIM EHL-İ BEYT: Hz. Pey- gamber’in (s.a.v.) ev halkı, yakın akrabaları ve onun soyuna denir. YORUMLAYALIM 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun İslamlaşması süreci başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde ise İslam, doğudan batıya geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. İslam dünyası, Türklerin İslamiyet’i benimsemesiyle daha da güçlenmiştir. Türkler, İslamiyet’i kabul edişinden günümüze kadar bilim, sanat, edebiyat gibi birçok alanda önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. Şeyh Edebali, Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Şeyh Hamid-i Velî gibi birçok şahsiyet İslamiyeti yaşamada Türklere manevi olarak önderlik etmişler, Yusuf Has Hacip, Birunî, İbn Sînâ, Mimar Sinan, Fuzulî gibi birçok isim de Türk-İslam medeniyetine önemli katkılar sağlamışlardır. Aşağıda verilen bilgileri Türklerin İslamiyet’e verdiği değer açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız. IV. Murat’ın babası Sultan Ahmet, tamir edilmesi gereken Kâbe’nin ayakta kalması için altın kaplama sağlam bir kuşak yaptırmıştır. II. Selim'in görevlendirdiği Mimar Sinan'ın planına göre Mescid-i Haram'ın avlusu büyütülmüş, binanın ahşap örtü sistemi ile revakları mermer ve taş malzemeyle yenilenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman, Mekke şehrinde yaşanan içme suyu sorunu için su yollarını genişletip temizletmiş, bu sayede şehre yeniden su akmaya başlamıştır. (Sadık Eraslan, “Osmanlıların Haremeyn-i Şerifeyn Hizmetleri”, Diyanet İlmî Dergi, C 35, s. 213-221.) Mescid-i Haram’da Osmanlı tarafından yapılan revaklar 112 7. ÜNİTE HAZIRLAYALIM Türklerin Müslüman olma sürecini anlatan bir zaman şeridi hazırlayınız. Türkler ve Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler, Hz. Ömer (r.a.) döneminde başlamıştır. ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ ........................................ 642 ..................................... ........................................ ....................................... ....................................... ........................................ ....................................... ....................................... ..................................... ........................................ ....................................... ....................................... ..................................... ........................................ ....................................... ....................................... ..................................... ........................................ ....................................... ....................................... ..................................... 2. Türklerde İslam Anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler Bir topluma örnek olan kişilerin hangi özellikleri sizi etkilemektedir? Türklerin İslamiyet’i kabulü küçük gruplarla başlamış, zamanla Türk devletlerinin İslam’ı kabul etmesiyle İslamiyet büyük kitlelere ulaşmıştır. Türkler arasında İslam’ın yayılmasında Ebû Hanife, Maturidî, Hacı Bektaş Velî, Yunus Emre gibi bazı şahsiyetler etkili olmuştur. Kur’an ve sünnet çizgisinden ayrılmayan bu kişiler bazen tasavvuf önderleri olarak Türkleri ahlaki yönden etkilemiş, bazen de ilmî çalışmaları ile dini sorulara çözüm üretmişlerdir. Hacı Bayram Velî Hacı Bektaş Velî Yunus Emre Mevlânâ Ahmet Yesevî Ahî Evran Türkler arasında İslam'ın yayılmasında etkili olan şahsiyetler Ebû Hanife Şafiî Eş’arî Maturidî 2.1 Ebû Hanife “Bu, bizim görüşümüzdür. Kimseyi bu görüşü almaya zorlamayız. Herkes bu görüşü mutlaka kabul etmelidir de demeyiz. Kimin yanında bizim görüşümüzden daha güzeli varsa onu ortaya koysun.” (İbn Abdilberr, el-İntiqa, s.258; Ali Pekcan, “İmam A’zam Ebu Hanife’nin Kişisel ve Toplumsal Yaşamına Bir Bakış,” İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, s. 22.) Ebû Hanife’nin bu sözü, onun kişiliği ile ilgili size nasıl bir fikir verir? Ebû Hanife’nin asıl adı Numan B. Sabit’tir. 699 yılında Kûfe’de doğmuş, 767 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Ebû Hanife, “İmam-ı Âzam” (en büyük imam) lakabıyla tanınır. Ebû Hanife ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. İlim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. Ebû Hanife’nin doğup büyüdü- 113 BİLGİ KUTUSU Kelâm İlmi: İslam dininin inanç esaslarını konu edinen ilim. DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET ğü Kûfe; farklı millet ve medeniyetlerle bağlantılı, yeni Müslüman olanlara İslam’ın ve Arapçanın öğretildiği önemli bir şehirdir. Burası aynı zamanda bir ilim merkezidir. Üstün bir zekâya sahip olan Ebû Hanife’yi çevresindeki âlimler ilme yönlendirmişlerdir.7 Ebû Hanife önce kelâm ilminde tanınmış, daha sonra fıkıh öğrenimi yapmıştır. Hocası Hammad b. Süleyman’dan fıkıh dersleri almıştır. O, meseleleri çözüme kavuştururken önce Kur’an-ı Kerim’e sonra da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine başvurmuştur. Ebû Hanife’nin Türbesi/ Bağdat Ebû Hanife pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Öğrencilerini ilmî olarak yetiştirirken bir yandan da yoksul öğrencileri maddi olarak desteklemiştir. Onun görüşlerinin sistemleşmesinde ve yayılmasında en çok pay sahibi olan öğrencileri İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’dir. İmam-ı Âzam’ın görüşleri, öğrencileri tarafından “Fıkhu’l Ekber” adlı kitapta toplanmıştır. İslam’ı kabul etmesinden itibaren Türklerin büyük çoğunluğu Ebû Hanife’nin görüşlerini benimsemiş, ona karşı büyük saygı ve sevgi beslemişlerdir. Bu görüşler, Türklerin İslamı anlamasında ve yorumlamasında da etkili olmuştur. Ebû Hanefi’nin görüşleri etrafında oluşmuş olan Hanefi mezhebinin en çok benimsendiği yerler Türkiye, Afganistan, Pakistan, Türkistan, Buhara, Semerkant’tır. Ayrıca Hanefilik; Balkan Türkleri, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Irak ve Suriye Müslümanları arasında da yaygındır. 7 Mustafa Uzunpostalcı, “Ebû Hanife”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 10, s. 131 114 7. ÜNİTE 2.2. Maturidî İmam Maturidî ve onun görüşleri ile ilgili daha önce neler duydunuz? Asıl adı Ebû Mansûr Muhammed b. Mansûr’dur. İmam Maturidî, Türkistan’daki Semerkant şehrine bağlı Maturid köyünde tahminen 850’li yıllarda doğmuş, 944 yılında Semerkant’ta vefat etmiştir. Maturidî, din, mezhep, felsefe, kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Mâverâünnehir bölgesinde yaşamıştır. Bu bölge ve çevresi ilmî faaliyetler açısından oldukça önemlidir. Maturidî’nin böyle bir çevrede yetişmiş olması, fikrî ve ilmî düzeyde ilerlemesini olumlu yönde etkilemiş, birçok âlimle tanışmasına imkân vermiştir.8 Kelâm, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan İmam Maturidî, döneminin ünlü âlimlerinden dersler almış, Ebû Hanife’nin kelâm anlayışını takip etmiştir. Bu konuyla ilgili en meşhur eseri “Kitâbu’t-Tevhîd”dir. Türklerin din anlayışı ve dini düşünce tarihi açısından Maturidî’nin Kitâbu’t-Tevhîd ve Te’vîlâtü’l Kur’an adlı eserleri oldukça önemlidir. Maturidî bu eserlerinde kendinden öncekilerin tartışmadığı problemleri tartışmış, daha önce kullanılmayan akli ve nakli temellendirmeler yapmış, Kelam’a bir bilim hüviyeti kazandırmıştır.9 Maturidî’nin görüşleri çerçevesinde oluşan Maturidîlik; Türkiye, Balkanlar, Orta Asya, Çin, Hindistan, Pakistan ve Eritre’de yaşayan Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiştir.10 Maturidî’nin görüşleri, Türklerin dinî anlayışını ve inanç sistemini büyük ölçüde etkilemiştir. BİLGİ KUTUSU Kitabü’t-Tevhid’in tek yazma nüshası, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. (Ali DUMAN, “İmam Maturidî, Hayatı, Eserleri ve İslam Düşüncesindeki Yeri”, Hikmet Yurdu Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, s. 112.) İmam Maturidî’nin Türbesi/ Özbekistan 8 Recep Önal, “Mâtürîdî’nin Hayatı, Eserleri ve Kelam İlmi’ndeki Yeri”, Akademik İncelemeler Dergisi, C 8, s. 326. 9 Sönmez Kutlu, “Bilinmeyen Yönleriyle Türk Din Bilgini: İmâm Maturidî”, Dini Araştırmalar, C 5 s. 8. 10 Saim Kılavuz, İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş, s. 475. 115 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET 2.3. Şafiî “Kanaatkâr bir gönüle sahip olduğun zaman dünyaya hükümran olana eşit olursun.” (Şafiî) (M. Afif ez-Zûbî, Divânü’l-İmâmi’ş-Şâfiî, 15.; Hasan Güleç, “İmam Şafiî ve Edebî Şahsiyeti”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 127.) İmam Şafiî’nin yukarıdaki sözü onun kişiliği ile ilgili hangi ipuçlarını vermektedir? Asıl adı Muhammed b. İdris olan İmam Şafiî 767 yılında Gazze’de doğmuş, 820 yılında Mısır’da vefat etmiştir. Küçük yaşta babasını kaybeden Şafiî annesi ile Mekke’ye gitmiştir. Mekke’de ilim öğrenmeye başlamış, yedi yaşındayken Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiştir.11 Mekke’den Medine’ye giden Şafiî, orada İmam Mâlik’ten ders almaya başlamıştır. İmam Mâlik, Şafiî’nin yeteneğini keşfetmiş ve onunla bizzat ilgilenmiştir. İmam Şafiî’nin Türbesi/ Kahire İmam Şafiî Bağdat’tan sonra Mısır’a gitmiş, vefat edene kadar burada yaşamıştır. “el-Ümm” adlı eserinde Mısır’da kaldığı dönemdeki fıkıh düşüncesini ayrıntılı bir şekilde ele almıştır.12 “er-Risale” adlı eseri İslam hukukunda ilk usûl kitabı olarak kabul edilmektedir. İmam Şafiî’nin fikrî yapısının merkezinde Kur’an ve sünnet yer almaktadır. O dinî konularda karar verirken önce Kur’an-ı Kerim’e, sonra Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine başvurmuştur. Eğer çözümü onlarda bulamazsa İslam bilginlerinin ortak görüşlerine başvurmuş, burada da bulamazsa kıyas* metodunu kullanmıştır. İmam Şafiî’nin görüşleri etrafında Şafiî mezhebi oluşmuştur. Şafiî Mezhebi Mısır’da, Anadolu’nun doğu kesiminde, Kafkasya, Azerbaycan, Filistin, Seylan, Malaya ve Endonezya adalarında benimsenmiştir. Türkiye’de Şafiî mezhebinin çok sayıda mensubu bulunmaktadır. 11 Hasan Güleç, “İmam Şâfiî ve Edebî Şahsiyeti”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 119-120. 12 Bilal Aybakan, “Şâfiî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 38, s. 230. * Hakkında açık hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak özellik ve benzerliğe dayanarak Kur’an-ı Kerim veya sünnette hükmü belirtilen bir meseleye göre belirleme. 116 7. ÜNİTE BİLİYOR MUSUNUZ? HZ. MUHAMMED (S.A.V.) SAHABİ Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yaşamış, Müslüman olarak Hz. Peygamber’i (s.a.v.) çok kısa bir süre olsa da görmüş, onun sohbetinde bulunmuş ve yine Müslüman olarak ölmüş kimseye "sahabi" denir. TÂBİÎN (Ebû Hanife tâbiîdendir.) Sahabinin zamanına yetişen, onlarla görüşen, sohbette bulunan ve Müslüman olarak ölen kişilere "tâbiîn" denir. TEBE-İ TÂBİÎN Tâbiînle karşılaşıp onlarla sohbet eden ve Müslü- (Şafiî tebe-i tâbiîndendir.) man olarak ölen kişilere "tebe-i tâbiîn" denir. 2.4. Eş’arî Eş’arî’lik hakkında neler biliyorsunuz? Eş’arî 784 yılında Basra’da doğmuş, 936 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Mu’tezile âlimi Ebû Ali el-Cübbai’den uzun süre ders almıştır. Kırk yaşına kadar benimsediği Mu’tezile ekolünden ilmî yönden görüş ayrılığı yaşayarak ayrılmıştır. İmam Eş’arî; hadis, fıkıh, tefsir, usûl-i fıkıh, cedel gibi ilimlerle ilgilenmiş ve bu alanlarda eserler vermiştir. Onun tanınmasını sağlayan alanlar kelâm ve itikadî mezheplerdir.13 Eş’arî kelâm’da yenilikler ve değişiklikler yapmış, kelâm ilmini felsefe ile rekabet edebilecek bir düzeye kavuşturmuştur. Aynı zamanda kelâm ekolünün önemli kurucularından biri olarak görülmektedir.14 Üç yüze yakın eserinin olduğu tahmin edilen İmam Eş’arî’nin sadece beş eseri günümüze kadar ulaşmıştır. Makalâtü’l-İslâmiyyîn adlı eseri Müslümanlar arasındaki itikadî konularda ortaya çıkan farklı görüş ve mezheplere dair ilk kaynaklardandır.15 13 İrfan Abdülhamid, “Eş’arî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 11, s. 445. 14 Saim Kılavuz, İslâm Akâidi ve Kelâm’a Giriş, s. 476. 15 İrfan Abdülhamid, “Eş’arî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 11, s. 447. 117 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET İmam Eş’arî’nin Mu’tezile ekolüne karşı geliştirdiği fikirleri ile Eş’arîlik ortaya çıkmıştır. Eş’arî’nin görüşleri Nizâmü’l-Mülk’ün vezirliği döneminde birçok şehirde kurulan medreseler ile yayılmıştır.16 Onun geniş bir coğrafyada benimsenen görüşleri Türkler arasında inanç esasları alanında genel olarak kabul görmüştür. 2.5. Ahmet Yesevî Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen. Hudâ* bizardır**, katı yürekli gönül incitenden. Ahmet Yesevî (Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet, s. 65.) Ahmet Yesevî’nin yukarıdaki dizeleri, onun kişiliği ile ilgili bize hangi bilgileri verir? *Hudâ: Allah (c.c.) **Bizar: Şikâyetçi BİLGİ KUTUSU Tasavvuf: Gönlü Allah’tan (c.c.) alıkoyan her şeyden arındırma, dünya ve içindekilerin geçici olduğunu bilip hayata bir yolcu gibi bakabilme anlayışı. Mutasavvıf: Tasavvufçu, tasavvufu yaymaya ve tanıtmaya çalışan, tasavvuf yoluna giren kimse. Ahmed Yesevî, Batı Türkistan’daki Çimkent şehrinin doğusunda Sayram kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 11. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Türk dünyasının İslamiyet’i kabul etmesinde önemli bir yeri olan Ahmet Yesevî, Türk tasavvuf geleneğinin öncüsüdür. Ahmet Yesevî’nin babası Sayram’ın ileri gelenlerindendir. Anne ve babasının vefatından sonra Ahmet Yesevî Yesi (Türkistan) şehrine gitmiş, ilk sistemli eğitimini orada almıştır. Daha sonra Buhara’da ilmî ilerlemesini ve tasavvuf eğitimini tamamlamıştır.17 Türk dünyasında “Pir-i Türkistan” diye tanınan Ahmet Yesevî, hikmetlerinde ve şiirlerinde özellikle Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisini ve O’nun İslamî kişiliğini merkeze alarak Türk halkına İslam’ı anlatmış18, sade ve anlaşılır bir dil kullanmıştır. Yazdığı şiirler Orta Asya Türkleri arasında yayılmıştır. “Hikmet” adı verilen şiirleri “Divan-ı Hikmet” adlı eserde toplanmıştır. Ahmet Yesevî’nin düşünceleriyle Yesevîlik adlı tasavvufî bir yorum oluşmuştur. Yesevîlik önce Taşkent ve Seyhun bölgesiyle Harezm ve Mâverâünnehir bölgesinde, daha sonra da Kafkasya, Anadolu ve Balkanlar’da yayılmıştır. Yesevîlik’in etkisi bugün hâlâ Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde devam etmektedir.19 16 Neşet Çağatay; İbrahim Agah Çubukçu, İslâm Mezhepler Tarihi, s. 196. 17 Hüseyin Algül, İslâm Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği, s. 45. 18 Hüseyin Algül, İslâm Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği, s. 46. 19 H. Kâmil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, s. 245-246. 118 7. ÜNİTE Ahmet Yesevî Türbesi/ Kazakistan 2.6. Ahî Evran AhÎlik teşkilatı hakkında neler biliyorsunuz? Ahî Evran 1171 yılında İran’ın Batı Azerbaycan taraflarında bulunan Hoy kasabasında doğmuştur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddîn Mahmut’tur. Tarihî bir şahsiyet olmasına rağmen menkıbelere efsanevî bir kişilikle konu olmuştur. Bazı siyasi ve sosyal olaylar Ahî Evran’ın Hacı Bektaş Velî ve Mevlânâ ile çağdaş olduğunu göstermektedir.20 Ahî Evran ilk eğitimine Azerbaycan’da başlamış, gençliğinde Horasan ve Mâverâünnehir’e giderek büyük üstatlardan ders almıştır. 1204 yılında İslam dünyasının en önemli ilim, sanat ve irfan merkezi Bağdat’a gelmesi, Ahî Evran’ın çok yönlü ilim ve fikir insanı olmasında etkili olmuştur. Özellikle tefsir, hadis, kelâm, fıkıh ve tasavvuf gibi dinî ilimlerde kendini gösteren Ahî Evran felsefe ve tıp alanında da eserler vermiştir.21 20 İlhan Şahin, “Ahî Evran”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 529-530. 21 M. Fatih Köksal, Ahi Evran ve Ahilik, s. 7-8. 119 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET YORUMLAYALIM Ahilikte önem verilen ahlaki ilkeler: Konuk sevmek ve ağırlamak Din ve mezhep gözetmeksizin bütün insanlara karşı sevgi beslemek Asya içlerinden Anadolu’ya gelen mutasavvıflardan biri olan Ahî Evran bir süre Denizli, Konya ve Kayseri’de yaşamış, sonra birçok şehir ve kasabayı gezmiştir.22 Kayseri’de dericilik mesleği ile uğraşan Ahî Evran daha sonra Kırşehir’e yerleşmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Ahî Evran, ahîlik teşkilatının kuruluşunda ve yayılışında önemli bir rol oynamıştır. Onun öncülüğünde kurulan Ahîlik Teşkilatı kısa zamanda Anadolu’da yaygınlaşmıştır. Ahîlik Teşkilatı, Anadolu Türklerini sanat ve ticarete yönlendirerek organize etmiş, sanat ve esnaf birliklerinin kurulmasını sağlamıştır.23 Ahîlik sadece bir meslek birliği olmayıp aynı zamanda insanlara bilgi hizmeti sunan, sosyal ihtiyaçlarını karşılayan bir teşkilattır. Hile etmemek İftira ve dedikodudan sakınmak Yalan söylememek Nefsine hâkim olmak İyi huylu olmak İyi kalpli, iyiliksever ve cömert olmak Zulme, zalime ve haksızlığa karşı koymak (Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, s. 178.) Ahî Evran, Anadolu insanına birlik, beraberlik, eğitim, meslek ahlâkı gibi konularda önemli katkılar sağlamıştır. Anadolu’nun farklı yerlerinde yaşamış olan Ahi Evran, 1262 yılında Kırşehir’de vefat etmiştir. Yukarıda verilen ahlak ilkelerini Ahî Evran'ın Anadolu insanına etkisi açısından yorumlayınız. 22 İlhan Şahin, “Ahî Evran”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 529. 23 Kemal Turan, Ahilik’ten Günümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, s. 28-31. 120 Ahî Evran Camii ve Türbesi/ Kırşehir 7. ÜNİTE 2.7. Hacı Bektaş Velî Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda, Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda, Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda, Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda. (Hacı Bektaş Velî) (Osman Türer, Rahman İsminin Varlık ve İnsandaki Tecellîsi: Şefkat ve Merhamet, s. 53.) Hacı Bektaş Velî'nin bu dizeleri, onun insanlara yaklaşımı ile ilgili size hangi ipuçlarını veriyor? Hacı Bektaş Velî, Horasan’ın Nişabur şehrinde 1209 yılında dünyaya gelmiş ve 1270 yılında Nevşehir’de vefat etmiştir. Hacı Bektaş Velî’nin 13. yüzyılda Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya göç eden Yesevî ya da Haydarî dervişlerinden olduğu düşünülmektedir.24 Anadolu’da Kapadokya bölgesine yerleşen Hacı Bektaş Velî, İslam dininin genel hükümlerini Türklerin anlayabileceği bir anlayışla işlemiştir. O Kur’an-ı Kerim ve hadislerin ışığında Türk insanını birlik ve beraberlik ülküsü etrafında toplamaya, eğitmeye ve lider olarak yetiştirmeye çalışmıştır.25 Hacı Bektaş Velî hoşgörü, dostluk, kardeşlik gibi ilkeleri ön planda tutarak insanlara İslam’ı anlatmıştır. Anadolu’dan Balkanlar’a geniş bir coğrafyada tanınan Hacı Bektaş Velî‘nin en çok bilinen eserleri; Makâlât, Besmele Tefsiri ve Kitabu’l-Fevâîd’dir. En kapsamlı eseri olan Makâlât‘ta kişiyi Allah’a (c.c.) ulaştıracak ‘’Dört Kapı Kırk Makam’’ anlayışını Kur’an ayetleriyle delillendirmiştir. Bu eserinde hem yaratana hem de yaratılanlara karşı insanın görevlerini belirtmiştir. Ayrıca halkın anlayacağı sade bir dille ayet ve hadisleri açıklamıştır. Düşünceleri dinin temel esaslarıyla uyum hâlinde olan Hacı Bektaş Velî, samimiyeti ve hoşgörüsüyle Anadolu insanının övgüsünü kazanmıştır. Hacı Bektaş Velî Türbesi / Nevşehir 24 Ahmet Yaşar Ocak, “Hacı Bektâş-ı Velî”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 455. 25 Abdurrahman Güzel, Hacı Bektaş Velî’nin Tarihî Kişiliği ve Türk Kültürü Üzerindeki Etkileri, s. 27. 121 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET 2.8. Mevlânâ "Ben yaşadığım sürece Kur'an'ın kölesiyim, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yolunun toprağıyım. Her kim bundan başkasını naklederse Ona da o söze de üzülürüm." (Mevlânâ) (Mevlânâ, Mevlânâ'nın Rubaileri I-II, s. 216.) Yukarıdaki dörtlük Mevlânâ'nın İslam anlayışı ile ilgili hangi bilgileri vermektedir? Mevlânâ 1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiş, 1273 tarihinde Konya’da vefat etmiştir. Lakabı “Celâleddîn” olan Mevlânâ’nın hayatının büyük bölümü Anadolu’da geçmiştir. Bundan dolayı isminin sonunda “Rûmî” (Anadolulu) ifadesi yer almakta, insanlar onu “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî” olarak tanımaktadır. Mevlânâ’nın babası Bahaeddin Veled zamanın tanınmış bilginlerinden olup lakabı Sultan’ül-Ulemâ’dır (Bilginlerin Sultanı). Bahaeddin Veled, Mevlânâ 5-6 yaşlarındayken ailesiyle birlikte Belh’ten ayrılmış, önce Şam’a, ardından Karaman’a gitmiştir. Karaman’da 7 yıl kaldıktan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’ın daveti ile Konya’ya yerleşmiştir. Mevlânâ babasının vefatından sonra onun yerine derslere devam etmiştir.26 Arapça ve Farsçayı iyi bir şekilde öğrenen Mevlânâ; tefsir, fıkıh, hadis gibi ilimlerde kendini yetiştirmiş bir âlim, aynı zamanda iyi bir sûfî ve şairdir. Tasavvufî düşünce kaynağı Kur’an ve sünnet olan Mevlânâ, yaşadığı dönemde Anadolu’da yaşanan sıkıntılarda halkın birlik beraberliğini sağlamış, onlara manevi önderlik yapmıştır. Mevlânâ insan sevgisini, hoşgörüyü, alçak gönüllülüğü, şefkati, merhameti ön plana çıkararak tüm insanları kucaklamıştır. Mevlânâ’nın insan sevgisi ve hoşgörüsü birçok kişiyi etkilemiş, onun düşünce sistemi başta Anadolu olmak üzere geniş bir coğrafyada benimsenmiştir. Başlıca eserleri Divan-ı Kebîr, Fîh-i Mâ-Fîh, Mecâlis-i Seb’a, Mektûbât olan Mevlânâ’nın en tanınan eseri Mesnevi’dir. Öğretici bir eser olan Mesnevî, içinde pek çok hikâyeyi barındırmaktadır. Mevlânâ Türbesi/ Konya 26 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 517. 122 7. ÜNİTE 2.9. Yunus Emre "Yaratılanı severim, Yaratan'dan ötürü." (Yunus Emre) Yunus Emre'nin bu sözü ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? Yunus Emre’nin kesin olarak nerede ve hangi tarihte doğduğu bilinmemektedir. 13. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği, 14. yüzyılın ilk yarısında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Bu bilgiden onun Selçuklular devletinin son zamanları ile Osman Gazi döneminde yaşadığı anlaşılmaktadır.27 Yunus Emre’nin, Orta Anadolu’da Sakarya nehri çevresinde bir yerde doğmuş ve Tapduk Emre Dergâhı’nda yetişmiş olduğu düşünülmektedir.28 Anadolu’nun birçok yerinde Yunus Emre’ye ait olduğu düşünülen mezar ve türbe bulunmaktadır. Büyük bir tasavvuf şairi olan Yunus Emre, İslam tasavvufunun inceliklerini sade bir dille ele almıştır. Türk halkının bütün duygu, düşünce ve heyecanlarını iç zenginliğiyle yazan Yunus Emre, Anadolu’nun pek çok yerinde halkı ve onların yaşamını yakından görmüş ve yansıtmıştır.29 Bu nedenle onun şiirleri Anadolu insanını etkilemiş, halk tarafından benimsenmiştir. Yunus Emre düşüncesinin temelinde insanı, Allah’ın (c.c.) yarattığı bir varlık olarak sevmek vardır. Düşüncesi ve eylemleri Ahmet Yesevî’nin Anadolu’daki devamı niteliğindedir. Şiirlerinde ilahi aşkı en güzel şekilde ifade eden Yunus Emre, sade anlatımıyla Anadolu’da İslam’ın yayılmasına büyük katkı sağlamıştır. 27 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 545. 28 Mustafa Tatcı, “Yûnus Emre”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 43, s. 601. 29 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 545. 123 Yunus Emre’nin temsilî resmi DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET 2.10. Hacı Bayram Velî Hacı Bayram Velî ile ilgili neler biliyorsunuz? BİLGİ KUTUSU Müderris: Medresede ders veren yüksek rütbeli hoca. Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Hacı Bayram Velî’nin 14. yüzyılın ilk yarısında Ankara’da doğduğu düşünülmektedir. Asıl adı Nûmân b. Ahmed b. Mahmûd’dur. Medresede tefsir, fıkıh, hadis, tasavvuf gibi ilim dallarında öğrenim gören Hacı Bayram Velî, tasavvufa yönelmeden önce Ankara ve Bursa’da müderrislik yapmıştır. Ankara’da müderrislik yaptığı dönemde Şeyh Hamid-i Velî (Somuncu Baba) tarafından Kayseri’ye davet edilmiştir. Somuncu Baba ile tanıştıktan sonra ona manevi olarak bağlanmış ve o vefat edinceye kadar yanından ayrılmamıştır. Somuncu Baba’nın vefatından sonra Ankara’ya dönmüş ve ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Anadolu’da siyasi, dinî, ahlaki ve sosyal düzensizliğin artması, Hacı Bayram Veli’nin müderrisliği bırakıp halkın arasına girmesinde ve tasavvufa yönelmesinde etkili olmuştur. Hacı Bayram Velî’nin görüşleri çerçevesinde oluşan Bayramiyye ekolü, onun ilmî bir kariyere sahip olmasından dolayı Anadolu insanını önemli ölçüde etkilemiştir.30 Bayramiyye ekolünün doğuda Darende’den batıda Gelibolu’ya, kuzeyde Çorum’dan, güneyde Karaman’a kadar yayılması,31 Hacı Bayram Veli’nin Anadolu topraklarında geniş bir coğrafyada etkili olduğunu göstermektedir. BİLİYOR MUSUNUZ? Somuncu Baba, Hacı Bayram Veli’yi Hacı Bayram Velî, Akşemsettin’i yetiştirmiştir. Akşemsettin de Fatih Sultan Mehmet’i Hacı Bayram Velî Camii ve Türbesi / Ankara 30 Hamdi Kızıler, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolunun Anadolu’ya Etkisi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 71-72. 31 Hamdi Kızıler, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolunun Anadolu’ya Etkisi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 72. 124 7. ÜNİTE 3. Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları Türklerin İslam medeniyetine katkıları sizce hangi alanlarda olmuştur? Türklerin İslam’ı kabul etmesinden sonra yapılan ilmî çalışmalar, mimari yapılar, ortaya çıkan edebiyat ve sanat eserleri İslam medeniyetinin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Türk-İslam devletleri, dinî ilimlerin gelişmesinde büyük gayret göstermiş, birçok Türk âlim fıkıh, hadis, kelâm, tefsir gibi alanlarda İslam dünyasına büyük katkılar sunmuştur. Ebû Hanife, Maturidî, Zemahşerî, Fahreddin erRâzî, Buhârî dinî ilimlerin gelişmesinde önemli katkısı olan Türk âlimlerden bazılarıdır. Türkler, bilimsel çalışmalarıyla da İslam medeniyetine katkılar sunmuşlardır. Dinî ilimlerin yanında fen bilimlerinin de okutulduğu medreseler, İslam dünyasında ilk defa 11. yy.’da Selçuklu Sultanı Alparslan zamanında kurulan Nizamiye Medreseleridir.32 Medreselerde yetişen âlimler birçok alanda kendini geliştirmiştir. Farabî, İbn Sînâ, Birunî, Harezmî, Uluğ Bey, Ali Kuşçu bilime katkı sağlayan Müslüman Türk âlimlerden bazılarıdır. BİLGİ KUTUSU Zemahşerî:En tanınan eseri “Keşşâf Tefsiri”dir. Fahreddin er-Râzî: “Mefâtîhu’l-gayb” (Tefsir-i Kebir) adlı eseri birçok tefsire kaynaklık etmiştir. Buhârî: “Sahih-i Buhari” adlı hadis kitabı tarih boyunca İslam âlimleri tarafından Kur’an-ı Kerim’den sonra en güvenilir kitap olarak kabul edilmiştir. BİLİYOR MUSUNUZ? Farabî: Farabi Batılılar tarafından "İlk Öğretmen" kabul edilen Aristo’dan sonra en büyük felsefeci olarak kabul edilir. Bu nedenle Farabi'ye "İkinci Öğretmen" denir. Harezmî:“El-Cebr ve’l-Mukabele” adlı eseri sistemli bir şekilde cebir konusunda yazılan ilk eserdir. İbn Sînâ: El-Kanun fi’tTıb adlı eseri Latinceye çevrilmiş ve on altıncı yüzyıla kadar bazı Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur. Birunî: Astronomi alanında yazdığı eserler, Batılı bilim adamlarına kaynak olmuştur. Uluğ Bey: Matematikçi, astronomi âlimi ve Timur Devletinin hükümdarlarındandır. Ali Kuşçu: Ünlü bilginlerinden astronomi ve matematik dersleri almış, Semerkant Rasathanesi’nin müdürlüğü görevini üstlenmiştir. Türkler edebiyat alanında da önemli eserler vermişlerdir. Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri, 11. yy.dan itibaren Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Edip Ahmet Yüknekî, Ali Şir Nevaî gibi bilginlerin çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Dinî-Tasavvufi Türk edebiyatında Mevlânâ, Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rumî, Pir Sultan Abdal eserleriyle önemli katkılar sunmuştur. Divan edebiyatına katkılarıyla Nesimî, Fuzulî, Bakî, Nabî, Nedim, Şeyh Galip öne çıkan isimlerdir. 32 Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, s. 313. 125 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET BİLGİ KUTUSU YORUMLAYINIZ Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri: Eser Şahsiyet Kutadgu Bilig Yusuf Has Hacip Divanü Lügati’t-Türk Kaşgarlı Mahmut Atabetü’lHakayık Edip Ahmet Yüknekî Muhakemetü’lLügateyn Ali Şir Nevaî Kitab-ı Dede Korkut ARAŞTIRALIM Alâeddin Camii/ Konya Selimiye Camii / Edirne Şehzadebaşı Camii / İstanbul Karatay Medresesi / Konya Gök Medrese / Sivas Yukarıda verilen Türk İslam mimarisi örneklerinden cami ve medreselerin hangi dönemlerde inşaa edildiğini araştırınız. Anonim Yaratan, yetiştiren ve göçüren Rabbim Allah’ın adıyla söze başladım. Sanadır övgü dolu binlerce sena, Kadir ve tek Rabbim; fânilik yok sana. Yağız yer ile mavi göğü, güneşle ayı, Yarattı gece ile gündüzü ve zamanı. Diledi ve bütün bu varlıkları yarattı. Bir kere “Ol!” dedi, dilediği oldu. Ona muhtaç, bütün yaratılmışlar; Kimseye yok ihtiyacı, eşi ve benzeri. (Yusuf Has Hacip, Kutatgu Bilig, s. XXV.) Kutatgu Bilig’de yer alan bu şiiri Türklerin İslam medeniyetine katkıları açısından yorumlayınız. Türklerin İslam mimarisine katkıları da oldukça önemli boyuttadır. Selçuklular, Osmanlılar ve diğer Müslüman Türk devletleri dinî, sivil ve askeri mimaride güzel eserler meydana getirmişlerdir. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen “Tac Mahal”in planlarını Osmanlı mimarı Muhammed İsa Efendi yapmış ve uygulamıştır.33 Türkler, İslam mimarisine cami, medrese, daruşşifa, imarethane, türbe, çeşme ve daha pek çok yapı türünde önemli örnekler vermişlerdir. Bu konuda en tanınan mimar Mimar Sinan’dır. İslam sanatlarında Türklerin önemli bir yeri vardır. Tezhip, hat, çinicilik, minyatür, ebru gibi alanlarda Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra büyük gelişmeler yaşanmıştır. Hüsnühat güzel yazı yazma sanatıdır. Bu sanatla uğraşanlara hattat denilmektedir. El yazması Kur’an-ı Kerim’lerde, camilerde, çeşmelerde, kapılarda, kitabelerde Türk hattatların güzel hat örnekleri bulunmaktadır. Hattat Hamit Aytaç’a ait bir hat örneği BİLGİ KUTUSU Önemli Hattatlarımız • Şeyh Hamdullah • Hafız Osman • Mustafa Rakım • Hamit Aytaç 33 Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, s. 314. 126 7. ÜNİTE Tezhib, başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere pek çok dinî eserin manevi değerini ortaya çıkarmak için süslenmesidir. Bu sanat dalında el yazması kitaplar ve sayfalar altın, yaldız ve boya ile süslenir. Türk sanatçıların güzel tezhib çalışmaları mevcuttur. Ebru ve çinicilik gibi alanlarda da Türklere ait eşsiz eserler bulunmaktadır. Müslümanlarda resim ve heykele karşı gösterilen hassasiyet minyatür sanatını doğurmuştur. Minyatür sanatçısına “resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş denilmektedir. Osmanlı dönemi nakkaşları Levni ve Nakkaş Osman önemli Türk nakkaşlarındandır. Tezhib Örneği Minyatür Örneği Ebru Örneği Türklerin Türk-İslam medeniyetine katkı sağladığı alanlardan biri de musikidir. Türk düşünürü Farabî, müzik konusunda yetenekli seçkin bir icracıdır. Matematikteki bilgisini müzik ile birleştiren Farabî’nin “Kitabu’l Mûsikî el Kebir” ve “Kitab el-Aganî” adlı kitapları bilinen müzik kitaplarıdır.34 III. Selim, Dede Efendi, Itrî, Hacı Arif Bey büyük Türk bestekarlarımızdandır. Türkler pek çok alanda İslam medeniyetinin gelişmesinde rol oynamıştır. Tarihten günümüze İslam medeniyetine katkı sağlayan şahsiyetleri tanımak, onların güzel çalışmalarını, gayretlerini hedeflerini bilmek onları örnek almada gelecek nesillere rehber olacaktır. 34 Gülnihal Küken, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, s. 241. 127 Çini Örneği BİLİYOR MUSUNUZ "Kanun" adlı musikî aleti, Farabî tarafından icat edilmiştir. (Bursalı Mehmet Tahir, Türklerin Ulum ve Fünuna Hizmetleri, s. 60.) DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız. 1. Gök Tanrı inancının temel özellikleri nelerdir? Açıklayınız. ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... 2. Türklerin Müslüman olma sürecini etkileyen olaylardan birini açıklayınız. ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... 3. İslam’ın Türkler arasında yayılmasını sağlayan şahsiyetlerin ortak özellikleri nelerdir? Açıklayınız. ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... 4. Ahmet Yesevî’nin Türklerin Müslüman olma sürecindeki etkileri nelerdir? Açıklayınız. ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... 5. İlk Türk-İslam edebiyatı örnekleri nelerdir? Örnek veriniz. ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... 6. İslam medeniyetine musikide katkı sağlayan Türklere örnek veriniz. ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... ........................................................................................................................................................................... B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Aşağıdakilerden hangisi Türklerin Müslüman olma sürecini hızlandıran sebeplerden değildir? A) Gök Tanrı inancının Tanrı anlayışı B) Emevi yönetiminin Türklere karşı tutumu C) Abbasi yönetiminin Türklere karşı tutumu D) İslamiyet’te ahiret inancının olması E) Talas Savaşı’na bağlı olarak gelişen olaylar 128 7. ÜNİTE 2. İlim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. Öğrencilerini ilmî olarak yetiştirirken bir yandan da yoksul öğrencileri maddi olarak desteklemiştir. En önemli eseri Fıkhu’l Ekber’dir. Yukarıda hakkında bilgi verilen şahsiyet aşağıdakilerden hangisidir? A) Maturidî B) Hacı Bayram Velî C) Hacı Bektaş Velî D) Ebû Hanife E) Ahî Evran 3. Anadolu’da bir esnaf birliği onun öncülüğünde kurulmuştur. “el- Ümm” ve “er-Risale” adlı eserlerin sahibidir. “Hikmet” adı verilen şiirleri “Divan-ı Hikmet” adlı eserde toplanmıştır. Mu’tezile mezhebinden ilmi yönden görüş ayrılığı yaşayarak ayrılmıştır. Yukarıda hakkında bilgi verilmeyen şahsiyet aşağıdakilerden hangisidir? A) Ahî Evran B) Eş’arî C) Ahmet Yesevî D) Şafiî E) Yunus Emre 4. I- “Divanü Lügati’t-Türk” Kaşgarlı Mahmut’un eseridir. II- Zemahşerî, tefsir alanında önemli çalışmalar yapmıştır. III-Tezhib, güzel yazı yazma sanatıdır. IV- Dede Korkut Hikayeleri anonimdir. Yukarıdaki bilgilerden hangileri doğrudur? A) I-III B) II-III C) I-III-IV D) I-II-IV E) II-III-IV 5. Aşağıdaki eser-şahsiyet eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır? A) İbn Sina - Keşşâf Tefsiri B) Hacı Bektaş Velî - Makâlât C) Ahmet Yesevî - Divan-ı Hikmet D) Eş’arî - Makalâtü’l-İslâmiyyîn E) Maturidî - Te’vîlât 129 DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET BULALIM C- Aşağıdaki bulmacayı cevaplandırınız. SOLDAN-SAĞA 3. Türk-İslam edebiyatının ilk örneklerinden “Kutadgu Bilig”in yazarı. 4. Kelâm’da yenilikler ve değişiklikler yaparak kelâm ilmini felsefe ile rekabet edebilecek bir düzeye kavuşturan âlim. 5. Türk dünyasında “Piri-i Türkistan” olarak tanınan mutasavvıf. 8. Türklerin Müslüman olma sürecini hızlandıran şavaş. (..........Savaşı) 9. “İmam-ı Âzam” olarak tanınan âlim. 10. “Mesnevi” adlı eserin sahibi, dünyada birçok insanı etkileyen düşünür. 13. “Kitâbu’t-Tevhîd” adlı eseri ile Türk din anlayışı ve dinî düşünce tarihini etkileyen şahsiyet. 15. İslamiyet’i resmî din olarak kabul eden ilk Türk devletlerinden biri. YUKARIDAN-AŞAĞIYA 1. Ankara ve Bursa’da müderrislik yapmış, Şeyh Hamid-i Veliîye (Somuncu Baba) manevi olarak bağlanmış olan mutasavvıf. (.............. Velî) 2. Ahmet Yesevî’nin Anadolu’daki devamı olarak düşünülen, “Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü” sözünün sahibi. 6. Anadolu’da Kapadokya bölgesine yerleşen ve hoşgörü, dostluk, kardeşlik ilkelerini ön planda tutarak Türkler arasında İslam’ın yayılmasında etkili olan şahsiyet. (.............Velî) 7. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ev halkı, yakın akrabaları ve onun soyundan gelen kişilere verilen ad. 11. Ahîlik teşkilatının öncüsü olan şahsiyet. 12. Göktürklerin dini, Türklere özgü tek tanrılı inanç. 14. İslam hukukunda ilk usûl kitabı olan “er-Risale” adlı eserin sahibi. 16. Türk-İslam mimarisinin örneklerinden “Selimiye Camii”nin mimarı. 130 SÖZLÜK SÖZLÜK A adil: Adaletli, adalet sahibi, doğru, hak tanır, hukuka saygılı, insaflı. ahilik: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da kurulan ve gelişen dinî ve toplumsal yönü olan bir esnaf teşkilatı. Kurucusu Ahi Evran (ö. 1262, 1300 veya 1317)’dır. Ahilik teşkilatının temel yapısını, yiğitlik ve cömertlik başta olmak üzere tüm yüksek değerleri kendisinde toplamayı amaç edinen ve bu değerlerden taviz vermeyen zanaatkâr gençler oluşturur. Ahilik, temel ilkelerini İslam tasavvufundaki fütüvvet ahlakından aldığı için ahiliğe “Fütüvvet Teşkilatı” da denir. âlem: 1. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün evren; gökyüzünde görünen veya görünmeyen gök cisimleri, yıldızlar, kâinat, dünya, cihan, yer yuvarlağı. 2. Halk, topluluk, insanlar. 3. Akıl ve duyu organlarıyla bilinebilen veya varlığı düşünülebilen Allah’ın dışındaki bütün varlıklar. ambargo: 1. Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak, engelleyim. 2. Bir ülkenin dış dünyayla ilişkilerini engelleme. 3. Bir kişinin başka kişilerle ilişkilerini engelleme. arz etmek: 1. Sunmak. 2. Göstermek. 3. Saygı ile bildirmek. ayin: 1. Tören, merasim, ibadet tarzı, usul. 2. Müslüman olmayanların, özellikle de Yahudi ve Hristiyanların ibadet biçimleri. 3. Çeşitli tekke ve tarikatların hareket ve musiki unsurlarını taşıyan dinî merasimler. 4. Mevlevilerde sema yaparken okunmak ve çalınmak üzere bestelenmiş manzume. B biat: 1. Söz verme amacıyla el sıkma. 2. Birinin hâkimiyetini kabul etme ve emirlerine bağlılığını bildirme. 3. Halifelik makamına geçenin eli üzerine el koyarak veya el sıkışarak kişinin ona bağlılığını göstermesi ve itaat edeceğine dair söz vermesi. Hz. Peygamber, bir iş konusunda sahabelerden söz almak istediğinde, onlarla el sıkışarak itaat ve bağlılık sözü alırdı. Bu davranış biçimi, daha sonraki halifeler tarafından da benimsenmiştir. 4. Eskiden İslam devletinde idare edenle idare edilenler arasında yapılan seçim veya bağlılık özelliği taşıyan sözleşme. boykot: 1. Bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma. 2. Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme. C-Ç cedel: 1. Bir konu üzerinde tartışma, çekişme, münakaşa. 2. Tartıştığı kişiyi susturmak için üstün gelmeye çalışma. 3. Kendi mezheplerine ait görüşlerin doğruluğunu birbirlerine kanıtlamak amacıyla fıkıh âlimleri arasında meydana gelen tartışma yöntemlerini açıklayan bir ilim. 4. Bir tezin, bir düşüncenin doğruluk veya yanlışlığını ya da çelişkilerini göstermek amacıyla yapılan tartışma kurallarından bahseden ilim, tartışma sanatı. çalap: Yaratıcı, Tanrı, Allah, Mevla, Hüda, Rab. D dâruşşifa: Sağlık yurdu, hastane. derviş: 1. Dünyanın geçici nimetlerine tutku ile bağlanmayan, kendini Allah’a veren kişi. 2. Tarihte bir şeyhin gözetiminde bir tarikata girip tekkede hizmet ederek ibadetlerle meşgul olan, kendini bireysel ve ahlaki özellikleriyle geliştirmeye gayret eden ve böylelikle nefsini arındırmaya ve gönlünü zenginleştirmeye çalışan kimse. destan: Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayı anlatan halk şiiri. E ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs. ecir: 1. Sevap. 2. Ücret. edebî: Edebiyatla ilgili, edebiyata ilişkin. edep: 1. İyi ahlak, güzel terbiye, eğitim. 2. Utanma, zarafet; insanlara söz ve hareketlerinde güzel davranışta bulunma. 3. Bir toplumda örf, âdet ve kural hâlini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi. ekol: Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul. elçi: 1. Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse, sefir. 2. Bir uzlaşma sağlamak veya iş bitirmek için birinin yanına gönderilen kimse. 3. Peygamber. empati: Duygudaşlık. engizisyon: Katolik inançlarına karşı gelenleri cezalandırmak üzere kurulan kilise yüksek mahkemesi. erdem: Ahlakın övdüğü alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet. 131 SÖZLÜK ergenlik: Büluğa ermişlikle yetişkinlik arasındaki dönem, ergenlik çağı. evrensel: Evrenle ilgili, bütün insanlığı ilgilendiren. F fazilet: 1. Olgunluk, erdemlilik, üstünlük, değer, kıymet. 2. İffet, namus, güzel ahlak. 3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve sonradan çalışma yoluyla geliştirip zenginleştirdiği güzel nitelikler. fedakâr: Özverili. felsefe: 1. Hikmet, hikmet sevgisi. 2. İnsanın gücü ölçüsünde ebedî ve külli varlıkların mahiyet ve sebeplerini bilmesi. 3. İnsanın kendini tanıması. 4. Varlık, bilgi ve değer alanlarıyla ilgili problemleri, akılcı, tenkitçi yöntemlerle inceleyen ve temellendiren sistemli bilgi faaliyeti. 5. Madde ve hayatı; bunların toplum, ruh, kâinat gibi belirtilerini; sebep, prensip ve gaye bakımından inceleyen zihnî çalışma ve bu çalışmaların zihnî ürünü; varlığın ve bilginin kaynağının ilmî olarak araştırılması. fetih: Açma, açılma. Bir yeri savaşla ele geçirme, zaptetme. Müslümanların, zulmü ortadan kaldırmak, adaleti yerleştirmek ve ilayıkelimetullah için ülke veya şehirleri yönetimlerine almaları. fıkıh: Derin anlayış, kavrayış; bir şeyi en ince ayrıntısına kadar bilme. İbadet, cezalar ve muamelatla ilgili dinî hükümleri Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinden çıkarılan ayrıntılı delillerle bilme. İslam’ın ibadet ve hukuk ilmi. fıtrat: 1. Yokken var etme, yaratma. 2. İnsanın yaratılıştan sahip olduğu fiziki özellikler. 3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ahlak, huy, karakter, tabiat. 4. Allah’ın, tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile yaratması, Haniflik, tevhit ve İslam inancı 5. Geçmiş peygamberlerin ve dinlerin üzerinde ittifak ettikleri; Müslümanların yerine getirmesi gereken dini esaslar. 6. İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma çabalarına yön veren, çalışmakla elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, insanın doğuştan getirdiği yetenek; Tanrı vergisi öz. İnsan, bütün yapıp etmelerinde, hayatını anlamlandırmayı ve fıtratını tatmin etmeyi hedefler. Fıtratına uygun hareket eden insan hem kendisiyle hem de çevresiyle barışık yaşama imkânına kavuşur. G gazi: 1. Mücahit, gaza yapan, savaşa katılan. 2. İslam dinini korumak veya yaymak amacıyla savaşa gidip büyük yararlılıklar gösteren ve sağ olarak dönen kişi, mücahit. 3. Savaşta başarı kazanan kumandanlara ve hükümdarlara verilen şeref unvanı. gıybet: 1. Dedikodu, çekiştirme, yerme, kötü sözlerle anma. 2. Kendimiz hakkında söylendiğinde hoşlanmayacağımız bir şeyi başka bir Müslümanın arkasından söyleme, onu küçültücü sözlerle anma. 3. Bir kimsenin aleyhindeki incitici, küçültücü söz ve davranışlar. göçebe: Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan kimse veya topluluk. günah: Suç, kabahat, hata, zulüm, israf, isyan, fesat, haram. Dinin emir ve yasaklarına aykırı olarak yapılan ve işleyene dünyada yaptırım, ahirette ise azabı gerektiren söz, iş ve davranışlar. H hamd: 1. İyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme, ululama, yüceltme. 2. Allah’a teşekkür, şükran. 3. Bütün övgü çeşitlerini içeren sevgi ve saygıyla Allah’a yapılan şükür. 4. Yapılan iyiliğin kendisine yönelik olma şartını aramadan, Allah’ın mutlak manada lütufkâr ve iyiliksever olmasını dile getirme. 5. Nimetlerin, güzelliklerin kaynağı ve sahibi olan Allah’ı, övgü ve yüceltme sözleriyle anma, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınma. hakem: 1. Hüküm ve karar veren. 2. Tarafların aralarındaki hukuki anlaşmazlıkları veya davaları sonuçlandırmak için kendi istekleriyle başvurdukları hukuki kurum veya kimse. halife: 1. Birinin yerine geçen, vekil; vekili olduğu kişi adına görev yapan kimse. 2. Allah’ın emir ve yasaklarının muhatabı olan üstün varlık, insan. 3. Hz. Peygamber’in vefatından sonra onun yerine devlet başkanlığına geçen yöneticilerin ortak adı. 4. Tarihte bütün Müslümanların ortak iradesiyle işbaşına geçen ve yönetimde İslami kurallara uyma konusunda titizlik gösteren, işlerini istişare ile yürüten, toplumda adaletle hükmeden. 5. Şeyhin yetkilendirmesiyle tarikata girenleri eğitme faaliyetinde bulunan ve onun ölümünden sonra tarikat sorumluluğunu üstlenen kimse. hanif: 1. Doğruya ve hakka bağlanan, gerçeğe dönen. 2. 132 SÖZLÜK Müslüman, muvahhit, Allah’ı birleyen, tevhit ehli. 3. Temiz, gusül abdesti alan, cünüplükten yıkanan. 4. Hac ibadetini yerine getiren, hacı. 5. Şirk ve sapıklığı hiçbir zaman iyi görmeyen, şirke meyletmeyen. 6. Allah’ı birleyen, tevhit ehli. 7. Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği tevhit inancını koruyan; Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesinden önce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan kimse. haset: Kıskançlık, çekememezlik. Başkasının elinde bulunan maddi ve manevi imkânların kendisine verilmesi ve kıskanılan kişinin bu imkânları kaybetmesi için kalpte bulunan temenni ve istek. hat: 1. Güzel yazı yazma, sanatkârane yazılmış yazı, hat. 2. Arap harflerinin yazımından doğarak İslam medeniyetinde başlı başına bir konum kazanan güzel yazı sanatı. hayâ: 1. Utanma, sıkılma duygusu, edep, ar. 2. Kişinin, Allah’a olan içten sevgi ve saygısından dolayı kötü, çirkin, ahlak dışı ve günah olan davranışlardan rahatsız olup onlardan kaçınması. 3. Kınanma endişesiyle dinî kurallara aykırı davranmaktan kaçınma. hayır: 1. Servet, mal. 2. İbadet. 3. İlim, hikmet. 4. Dinin ve aklın yapılmasını iyi ve güzel gördüğü, kişinin sadece Allah’ın rızasını gözeterek yaptığı iş, amel. haysiyet: 1. Şeref, onur, izzet, değer, saygınlık, itibar. 2. Öz saygı. hicri takvim: Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicretini tarih başlangıcı olarak kabul eden ve ayın yörüngesi üzerinde dönüşüne göre düzenlenen kamerî takvim, ay takvimi. hidayet: 1. Doğru yolu gösterme, doğru yolu bulma, rehberlik yapma, irşat etme. 2. Allah’ın, insanlara kendi yolunda gidebilecek akıl, düşünme, öğrenme, hatırlama gibi yetenekler vermesi ve insanların da bunları kullanarak doğru yolu bulması. 3. Allah’ın, kişiye dünya ve ahirette huzurun kaynağı olan ve onu sürekli mutlu edecek yolu göstermesi. 4. Günahlarla iç içe bir hayat yaşayan kimsenin dindar hâle gelmesi; günahlarını terk ederek İslam dinine uygun ahlak, ibadet ve davranışlar kazanması. hüsran: 1. Zarar etme, mal eksilmesi. 2. İmanın yokluğuna ve salih amellerin imanın üzerine bina edilmemesine bağlı olarak dünya ve ahiret mutluluğunu kaybetme. 3. İnsanın ömrünün boşa gitmesi ve kişinin bütün manevi değerlerini kaybetmesi. 4. İmandan, hayırdan, Allah’ın hoşnutluğundan, İslam nimetinden yoksun olma durumu. hutbe: 1.Bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma, nutuk, hitabet. 2. Cuma ve bayram namazları başta olmak üzere bazı ibadet ve törenlerin yerine getirilmesi esnasında topluluğa karşı yapılan konuşma. İ iffet: Namus. Haramdan uzak durma, kötü söz ve işlerden kaçınma. iftira: Bir kimseye asılsız olarak haksız bir şekilde suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, nitelik veya davranış isnat ederek onun onur ve kişiliğiyle oynama. Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme. ihtisas: Bir sahada kuvvetli ve geniş bilgi sahibi olma, uzmanlık. ilahî aşk: Allah aşkı. ilahî: Allah’a özgü, tanrısal. Allah’ı övmek, ona dua etmek için yazılıp makamla okunan dinî şiir. ilham: 1. Gönle doğan şey, kalbe gelen mana, akıl yürütme ve düşünmeye dayanmaksızın elde edilen bilgi. 2. Allah’tan peygamberlerin kalbine gelen ve vahiy şeklinde inen bilgi ve düşünceler. imarethane: Osmanlılar döneminde yoksullara, yolculara, öğrencilere yardım etmek amacıyla kurulmuş hayır kurumu. Aşevi intikâl: Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş. intizam: Düzenli, düzgün olma. irfan: 1. Bilme, marifet, keşif, ilham, sezgi, anlayış, kavrayış. 2. Allah’a içtenlikle ibadet eden insanların ilahî hakikatleri sezmesi, ilahî sırlara ve gerçeklere ulaşması ve bu yolla elde edilen bilgi. istikamet: Hak yolda olma, hak yola girme, doğruluk, dürüstlük, adalet, denge, dürüstçe yaşama. istiklal: Bağımsızlık. itikat: Kişinin Allah (c.c.), insan ve evren hakkındaki düşünce ve anlayışları. İnanmak, din adına tebliğ ettiği konularda peygamberi doğrulamak anlamında bir terim. K- L kabile: Boy, yakın akrabaların oluşturduğu topluluk. kâinat: Evren, dünya. kam: Şaman. Şamanizmde din adamı. kamet: Gerek tek olarak gerekse cemaatle namaz kılarken farz namazların öncesinde “hayye ale’l-felah”tan sonra ‘namaz ibadeti başlamak üzeredir.’ anlamına gelen “kad kameti’ssalah” cümlesinin ezana eklenip okunması. 133 SÖZLÜK kamu: Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü. Bir ülkedeki halkın bütünü. kanaatkâr: Yaşamak için zorunlu olan ihtiyaçları dışında kalan bütün istek ve arzularından uzak durmak suretiyle yeme, içme ve çeşitli konularda aşırıya kaçmayan, elindekiyle yetinen. kavim: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu. kelam: Söz, söyleyiş biçimi. İlahî söz, ilahî emir, Kur’an-ı Kerim. Yüce Allah’ın (c.c.) “kendine özgü konuşması” anlamındaki sıfatı. keşif: Var olduğu bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması. kıssa: 1. Hikâye, hikâye etme ve anlatma, haber verme. 2. Kur’an-ı Kerim’deki geçmiş peygamberler ve milletlerle ilgili ibretli ve tarihi olay(lar). kilise: Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer. kitabe: Yazıt. lafız: Söz, kelime. lügat: Kelime, söz, sözcük, sözlük. lütuf: 1. Bağış, iyilik etme, yardımda bulunma. 2. Nazik ve merhametli davranma. 3. Kulu, Allah’ın af ve rahmetine yaklaştıran, günahlara düşmekten uzaklaştıran her türlü ilahî yardım. 4. İnsanın özgür bir biçimde Allah’a iman edip onun emirlerine uymasını kolaylaştıran ilahî fiil, Allah’ın yardımı. M mabet: İbadet edilen yer, tapınak, ibadethane. mahşer: Kıyamet günü ikinci kez sûra üflendikten sonra bütün insanların diriltilerek mezarlarından kalkıp dünyada iken yaptıkları her şeyin hesabını vermek üzere toplanacakları yer. maruz kalmak: Bir olay veya bir durumla karşı karşıya olmak. mâverâünnehir: Orta Asya’da, Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan tarihi bölge. mecusilik: 1. Ateşe tapanların bağlı bulundukları din. 2. Temel inançları ateşe tapmak olan Zerdüştlük, Mithrailik, Zürvailik, Manilik, Mazdekilik dini gibi çeşitli fırka ve dinlerin ortak adı. Mecusilikte iki ilah vardır: Hayır ilahı Ehrimen, şer ilahı Hürmüz. Evrende iyilik çoğaldığı zaman iyilik ilahının, kötülük çoğaldığı zaman da kötülük ilahının galip geldiğine inanılır. medeniyet: Uygarlık. medrese: İslam ülkelerinde, düzenli öğretim kuruluşu, yüksek okul, fakülte. mefkûre: Ülkü, ideal. menkıbe: Peygamberlerin, sahabilerin, âlimlerin, evliyanın örnek davranışlarını ve yaşayışlarını anlatan yazılı ve sözlü haberler. mesh: 1. Silme, sıvazlama, ıslak eli bir şey üzerine sürme. 2. Abdest alırken ıslak eli başın üzerine sürme. 3. Abdest alırken ıslak eli ayağa giyilen mestin üzerine sürme. Abdestte başı mesh etmek farzdır. Ayağa giyilen mest üzerine mesh etmek ise dinin ibadetlerde tanıdığı bir kolaylıktır. metafizik: Duygularımızla idrak edemeyeceğimiz varlıkları konu edinen fizik ötesi. mezhep: 1. Gidilecek yer, gidilecek yol, takip edilen yöntem, metot, ekol. 2. İslam kültüründe dinî ilimlerde uzman olan bir müçtehidin, dinin ayrıntılarına ilişkin konularda, kendine özgü kural ve metotla meydana getirdiği görüşler toplamı, içtihatlar. 3. Bir dinin görüş ve anlayış farklılıkları nedeniyle ortaya çıkan akımlardan her biri. minyatür: Çoğunlukla yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtmayan küçük, renkli resim sanatı. miras: Birine ölen yakınından kalan mal mülk, servet veya para. mucize: 1. İnsanın benzerini yapmaktan âciz kaldığı, alışılagelmiş şeylere aykırı olan, olağanüstü işler. 2. Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla gösterdikleri olağanüstü olaylar. muhatap: Kendisine söz söylenilen kimse, kendisiyle konuşulan kimse. mukaddes (kutsal): Allah ve peygamberin önem verdiği, dinî değeri olan şey. musibet: İnsanın başına gelen felaket, sıkıntı veren şey. mutasavvıf: 1. Tasavvufçu, tasavvufu yaymaya ve tanıtmaya çalışan, tasavvuf yoluna giren kimse. 2. İslam’ın ahlaki değerlerini hayata katmayı ön plana çıkaran; kişileri kötü davranış ve alışkanlıklardan uzaklaştırmaya çalışan kimse. 3. Nefsin bütün mertebelerini geçmeye çalışarak nihai hakikati elde etmeye ve Hakk’a ulaşmaya çalışan, insani davranışlarda İslam’ın ahlaki prensiplerini huy ve karakter haline dönüştürmeyi amaçlayan ve bunun için tasavvuf yoluna giren kimse. mübarek: Bereketli, hayırlı, uğurlu, kutlu, feyizli. 134 SÖZLÜK müderris: Ders veren kişi. müsamaha: Hoşgörü, bağışlama, kolaylık gösterme. İslam’da, bir kimsenin hatasını yüzüne vurup mahcup etmeksizin hoş görme, anlayış göstererek bağışlama veya hatasını düzeltmesi için imkân hazırlama. N nafile: 1. Fazlalık, fazladan yapılan iş, tatavvu. 2. Farz ve vacip dışında sevap kazanmak amacıyla yapılan ve Hz. Peygamber’in de yapmış olduğu ibadetler ve davranışlar. nasihat: Öğüt, akıl verme, yol gösterme, doğruya yönlendirme, güzel tavsiyede bulunma. nefs: 1. Kişi, zat, varlığın kendisi. 2. Can. 3. Gönül, iç dünya. 4. Ruh. 5. Arzu, istek, tutku. 6. Kötü huy ve çirkin davranışların kaynağı. nikâh: Evlenmelerine dinî bir engel bulunmayan ve belirli şartları taşıyan erkek ve kadının beraberce bir hayat sürmek için şahitler önünde gerçekleştirdikleri evlilik anlaşması. nimet: İyilik, lütuf, ihsan. Allah (c.c.) tarafından insanlara iman başta olmak üzere her çeşit iyiliğin verilmesi ve her çeşit zararın uzaklaştırılması. nur: Aydınlık, yakmayan ışık, parıltı. İlahî bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık. nüsha: Birbirinin tıpkısı olan yazılı şeylerin her biri. P-R panayır: Belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşme birimlerinde kurulan, sergi niteliği de taşıyan büyük pazar. papalık: Papanın makamı veya görevi. Başında papanın bulunduğu siyasi ve dinî kurum. put: Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne. putperest: Allah’a yapılması gereken ibadeti, ona gösterilmesi gereken saygı ve sevgiyi, Allah’ın dışında ilah kabul edilen herhangi bir varlığa gösteren, puta tapan, şirk ve küfür içinde olan kimse. rab: Allah’ın isimlerinden biri, besleyen, büyüten, terbiye eden. refakât: Arkadaşlık etme, birlikte bulunma. revak: Üstü örtülü, önü açık yer, sundurma. rızık: 1. Kendisinden faydalanılan her şey. 2. İnsan ve diğer canlıların beslenip yaşayabilmeleri için yedikleri ve içtikleri her şey. 3. Allah’ın tüm canlılara kendi katından verdiği yenilen, içilen, giyilen ve maddi manevi yararlanılan mallar, çocuklar, eşler, ilim ve iman gibi şeylerin hepsi. riayet: Uyma, boyun eğme, gözetme, göz önünde bulundurma. risalet: 1. Peygamberlik, nebilik, elçilik, nübüvvet 2. Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahiyleri, emir ve yasakları alıp insanlara dinin gerçeklerini duyurma; söz, tutum ve davranışlarıyla açıklama makamı olan peygamberlik. ruhban: 1. Evlenmeyen papazlar, Hristiyan din adamları, keşişler, İslamiyet dışındaki dinlerin din adamları. 2. Hristiyan mezheplerinin veya Hristiyanlığı kabul etmiş ülkelerin kilise adamlarının hepsi. S-Ş sabiilik: Kur’an-ı Kerim’de Yahudilik ve Hristiyanlıkla birlikte anılan bir din. Sabiiliğin ilahî bir din olduğunu söyleyenler olmuşsa da zamanla felsefi ve siyasi etkilerle bozulma ve sapmalara uğrayarak batıni bir özellik kazanmıştır. Sabiiler, ilk Sabiiler ve sonraki Sabiiler olmak üzere ikiye ayrılır. İlk Sabiilik; Hindistan, eski Mısır, Suriye ve Keldanilerin bağlı oldukları bir ekoldür. Sonraki Sabiilik; İsrail, İran, Yunan ve Roma gibi değişik kültürlerin etkisinde kalan Süryani ve Keldanilerin bağlı olduğu dindir. sahabe: Hz. Peygamber zamanında yaşamış, Müslüman olarak Peygamberi çok kısa bir süre olsa da görmüş, onun sohbetinde bulunmuş kimse. semavi: Gökle ilgili, göğe ilişkin. sembol: İşaret, simge. soyut: Varlığı duyularla algılanamayan, mücerret, somut karşıtı, abstre. sufî: 1. Yünden dokunmuş elbise giyen. 2. Dünyaya olduğundan fazla değer vermeyen, derviş. 3. Her an Allah’la olma bilinci taşıyan, sürekli Allah’ı zikreden ve kendisini O’nun yoluna adayan kişi. şahsiyet: Kişilik. şehit: Allah yolunda veya onun korunmasını emrettiği kutsal değerler olan, din, vatan, namus, mal ve can güvenliği için mücadele ederken ölme, şehitlik. şems: Güneş. şer: 1. Kötü, fena, kötü iş, bela, musibet. 2. Günah. 3. Bu dünyada hukuki yaptırımları ve kınamayı, ahirette de cehennem azabını ve Allah’ın gazabını gerektiren kötü sözler, inançlar, davranışlar. şeref: Onur. şirk: Denklik, ortaklık, ortak olma, eş koşma. Allah’a 135 SÖZLÜK (c.c.) inanmakla birlikte başka varlıkları da tanrı kabul etme. Zatında, sıfatlarında, fiillerinde, yaratma ve emretme konularında Allah’a (c.c.) başka bir varlığı denk görme. İbadetleri başkaları başkalarına gösteriş için yapma, İbadetleri yerine getirmede Allah’ın (c.c.) rızasını gözetmeme, riyâkarlık, küçük şirk. T taarruz: Saldırı. tabiat: 1. Doğa. 2. Huy, karakter. takva: 1. Bilinçli davranma; uyanıklık, dikkatli olma, sakınma, korunma, korkma, endişelenme, kaygılanma. 2. Allah’ı görüyormuşçasına bir bilinç içerisinde farzları, vacipleri hakkıyla yerine getirme; Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla nafileleri çokça yapma; sünnete uyma. 3. Haramları, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk etme. 4. Müminin tüm tutum ve davranışlarında Allah’a kulluk bilinciyle hareket ederek Allah’ın koruması altına girmesi, ona duyduğu sevgi ve saygıyı güçlendirmeye gayret etmesi, bu sevgi ve saygıyı zedelemekten korkması. 5. Kulun zihnini ve kalbini, kendisine Allah’ı unutturacak her şeyden uzak tutması, koruması. tasavvur: Göz önüne getirme, hayal etme, zihinde bir kişilik kazandırma. tasdik: Onaylama, doğrulama. taziye: Ölen kimsenin yakınlarına başsağlığı dileme, teselli etme, rahatlatma, baş sağlığı dileğinde bulunma, acılara karşı sabırlı ve dirençli olmayı tavsiye etme. tebliğ: 1. Ulaştırma, duyurma, açıklama. 2. Açıklanması gereken dinî bir hükmü, örnekler vererek, nasihat ederek sözlü veya yazılı bir biçimde eksiksiz olarak anlatma; etkileyici bir dille insanlara duyurma. 3. Peygamberlerin Allah’tan aldıkları vahiyleri insanlara bildirmeleri. tefsir: 1. Kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma ve bir şeyi açıklama. 2. İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması. 3. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlamaya yarayan ilim dalı. telkin: Bir duyguyu bir düşünceyi aşılama. teşkilat: Kurum, örgüt. tevazu: Alçak gönüllülük. İnsanın, kendisinin de yaratılmış olduğunu bilerek insanlara karşı büyüklük taslamaması. tezhip: Kitaplarda, sayfaların yaldız ve boya ile bezenip süslenmesi. uygarlık: medeniyet ülkü: Amaç, ideal. U-Ü V-Z vicdan: 1. İç duygusu, şuur, kalpteki gizli his. 2. Hayır yapmaktan hoşlanan, kötülükten sakınan, iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırt etmeye yardımcı olan ahlaki duygu, gizli his. zerdüştlük: İranlı Zerdüşt (M.Ö. 551-479) tarafından kurulan inanç sistemi. Zerdüştlük eski İran dinlerindendir. Zerdüştler, inanmış oldukları tanrıya Ahuramazda adını verdiklerinden dolayı Mazdeistler de denir. Daha sonraki dönemlerde Mecusilik adıyla da anılmışlardır. zina: Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki. İslam dinine göre zina en büyük günahlardan biridir. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde, zina yasaklandığı gibi zinaya sebep olacak davranışlar da yasaklanmıştır. ziyade: Çok, daha çok, daha fazla. zulüm: Baskı, şiddet, eziyet, işkence, haksızlık etme, haddi aşma. Güçlü bir insanın yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kaygı, acımasızlık, haksızlık, cefa. 136 KAYNAKÇA KAYNAKÇA ABDÜLHAMİD, İrfan, “Eş’arî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 11, İstanbul, 1995. Aclûnî, Keşfu’l Hafâ, Beyrut, 1972. ADAM, Baki, “Yahudilik”,Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007. Ahmed b.Hanbel, Müsned, Beyrut, 1991. Ahmet Yesevî, Divan-ı Hikmet, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001. AKKUŞ, Süleyman, “Çevre Kirliliği Temizlik ve İman”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı 37, (Güz), 2008. ALGÜL, Hüseyin, “İslâm Dininin Türkler Arasında Yayılmasında Hoca Ahmed Yesevî Örneği”, Uluslararası Türk Dünyasının İslamiyet’e Katkıları Sempozyumu, 31 Mayıs-1 Haziran, S. D. Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, Isparta, 2007. ASYA, Arif Nihat, Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2015. Atatürkçülük I, II, III, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997. AYBAKAN, Bilal, “Şâfiî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 38, İstanbul, 2010. AYDIN, Mahmut, “Hıristiyanlık”, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007. AYDIN, Ömer, Kur’an-ı Kerîm’de İman-Ahlâk İlişkisi, İşaret Yayınları, İstanbul, 2007. BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Cilt 4, Bayraklı Yayınları, İstanbul, 2002. Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el- Hüseyn, Delâilü’n-nübüvve, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988. BİRIŞIK, Abdülhamit, İslam’a Giriş: Gençliğin İslam Bilgisi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006. Buhârî, Sahih-i Buhârî, (Çev.: Mehmet Sofuoğlu), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1987. Bursalı Mehmet Tahir, Türklerin Ulum ve Fünuna Hizmetleri, (Hzl.: Said Öztürk), Kitabevi Yayınları, İstanbul, 1996. CERTEL, Hüseyin, “Dini Hayatta İbadetin Yeri ve Önemi”, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, Mayıs- Ağustos 1991. COŞAN, M. Esad, Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Velî, Seha Neşriyat, İstanbul, 1973. ÇAĞATAY, Neşet, “Temizlik”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1962. ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1974. ÇAĞATAY, Neşet; ÇUBUKÇU, İbrahim Agah, İslâm Mezhepleri Tarihi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1985. DUMAN, Ali, “İmam Matürîdî, Hayatı, Eserleri ve İslam Düşüncesindeki Yeri”, Hikmet Yurdu DüşünceYorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Sayı 4, Temmuz-Aralık 2009. Ebu Dâvud, Sünen, (Çev.: Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar), Şamil Yayınları, İstanbul, 1987. ERASLAN, Sadık, “Osmanlıların Haremeyn-i Şerifeyn Hizmetleri”, Diyanet İlmi Dergi, Cilt 35, Sayı 1, 1999. ERDEM, Mustafa, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Eylül-Aralık 1998. ERKEN, Veysi, Kavram Geliştirme Haritaları, İlk Adım Yayınları, Ankara, 2006. ERSOY, Mehmet Âkif, Safahat, Akvaryum Yayınları, Ankara, 2008. 137 KAYNAKÇA GÜLEÇ, Hasan, “İmam Şâfiî ve Edebî Şahsiyeti”, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, 1983. GÜNDÜZ, Şinasi, Hıristiyanlık, İSAM Yayınları, İstanbul, 2006. GÜNDÜZ, Şinasi, Kur’an’ı Anlamanın Anlamı, Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul, Haziran, 2010. GÜNDÜZ, Şinasi, (Ed.), Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007. GÜZEL, Abdurrahman, “Hacı Bektaş Velî’nin Tarihî Kişiliği ve Türk Kültürü Üzerindeki Etkileri”, III. Uluslararası Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, 30-31 Ekim, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi, Üsküp, 2009. HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm Peygamberi, Beyan Yayınları, İstanbul, Şubat, 2008. HARMAN, Ömer Faruk, “Din”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 9, İstanbul, 1994. HATİPOĞLU, İbrahim, İslam’a Giriş: Temel Esaslar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007. HEYET, 7/24 İlm-i Hal, EDAM Yayınları, İstanbul, 2013. HEYET, Hadislerle İslam, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Cilt 1-2, Ankara, 2014. HEYET, İlm-i Hal, Edam Yayınları, İstanbul, Aralık, 2014. HEYET, İlmihal, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 1, Ankara, 2007. HEYET, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul,2007. HEYET, İslam’a Giriş Gençliğin İslam Bilgisi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2007. HEYET, İslam’a Giriş Temel Esaslar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2007. HEYET, İslam’da İnanç Esasları, Çamlıca Yayınları, İstanbul, 2010. HEYET, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001. İbn Asâkir, Târîhu Medîneti Dımaşk, (Thk.: Alî Şîrî), Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1998. İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Dâru’l-Ciyl, Beyrut, 1411(Hicri). İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut, 1994. İbn Sa’d, et- Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut 1985. İbn Seyyidinnâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzî ve’s-Siyer, (Thk.: Muhammed el- İd el- Hatrâvî ve arkadaşı), I-II, Beyrut, 1992. İbn-i Mâce, Sünen, Cilt 1,2, Beyrut, 1986. İbnü’l Cezerî, En-Neşr fi’l-Kıraati’l-Aşr, İrşad Yayınevi, Beyrut, 2013. İNAN, Ayşe Afet, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1971. KARAGÖZ; İsmail; ALTUNTAŞ, Halil, Namaz İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2011. KILAVUZ, Saim, İslam Akâidi ve Kelam’a Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2006. KILIÇ EKİCİ, Özlem, “Biyobenzetim”, Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı 546, Mayıs, 2013. KILIÇ, Sadık, İslam’a Giriş: Evrensel Mesajlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2008. KIZILER, Hamdi, “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram Veli ve Bayramiyye Ekolunun Anadolu’ya Etkisi”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 32, 2012. KOMİSYON, Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Öğretim Programı (9-12), Devlet Kitapları Müdürlüğü, İstanbul, 2010. KÖKSAL, M. Âsım, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Işık Yayınları, İzmir, Ağustos, 2011. 138 KAYNAKÇA KÖKSAL, M. Fatih, Ahi Evran ve Ahilik, Kırşehir Valiliği Kültür Yayınları, Kırşehir, 2008 . KUTLU, Sönmez, “Bilinmeyen Yönleriyle Türk Din Bilgini: İmâm Maturidî”, Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt 5, Sayı 15, Ocak-Nisan 2003. KÜKEN, Gülnihal, Ortaçağda Eğitim Felsefesi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001. Kur’an-ı Kerim Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005. Mevlânâ, Mevlânâ’nın Rubaileri I-II, (Çev.: M. Nuri Gençosman), Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1988. Müslim, Sahih-i Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992. Nesâî, Sünen, (Çev.: Komisyon), Kalem Yayınları, İstanbul, 1981. OCAK, Ahmet, Yaşar, “Hacı Bektâş-ı Velî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 14, İstanbul, 1996. OKUTAN, Ahmet; KARAÇİZMELİ, Talat, Gençlerle Sohbetler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2010. ÖNAL, Recep, “Mâtürîdî’nin Hayatı, Eserleri ve Kelam İlmi’ndeki Yeri”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt 8, Sayı 3, 2013. ÖZDEMİR, Hikmet, “Horasan’dan Anadolu’ya Hacı Bektaş-ı Veli”, Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 20, Ağustos, 2010. ÖZMEN, İsmail, Alevî-Bektaşî Şiirleri Antolojisi, Saypa Yayınları, 1995. PEKCAN, Ali , “İmam A’zam Ebu Hanife’nin Kişisel ve Toplumsal Yaşamına Bir Bakış”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sayı 19, Nisan, 2012. Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1987. SERİNSU, Ahmet Nedim (Ed.), Dinî Terimler Sözlüğü̈, MEB Yayınları, Ankara, 2009. Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, Mısır, 1938. ŞAHİN, İlhan, “Ahî Evran”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 1, İstanbul, 1988. Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul, 1992. TATCI, Mustafa, “Yûnus Emre”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt 43, İstanbul, 2013. TİMURTAŞ, Faruk, Yûnus Emre Divanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1994. Tirmizî, el-Câmiu’s-Sahîh, Beyrut, 1987. TOPALOĞLU, Aydın, Tanrı Tanımazlığın Felsefi Boyutları Teizm ya da Ateizm, Furkan Kitaplığı, İstanbul, 2001. TURAN, Kemal, Ahilik’ten Günümüze Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi Gelişimi, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1996. TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Cilt 1, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1978. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2006. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2002. TÜRER, Osman, “Rahman İsminin Varlık ve İnsandaki Tecellîsi: Şefkat ve Merhamet”, Hz. Peygamber ve Merhamet Eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2011. UYSAL, Mevlüt, Kur’an-ı Kerim’de İbadet, Yenda Yayınları, İstanbul, Eylül, 2007. UZUNPOSTALCI, Mustafa, “Ebû Hanîfe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet 139 KAYNAKÇA Vakfı Yayınları, Cilt 10, İstanbul, 1994. YAKIT, İsmail, Hz. Peygamberi Anlamak, Ötüken Yayınları, İstanbul 2002. YAZICI, Nesimi, İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1992. Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005. YILDIZ Hakkı Dursun, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, Sayı: Hicret Özel Sayısı, 1981. YILMAZ, H. Kâmil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul , 2004. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, (Hzl.: Yaşar Çağbayır), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2012. GÖRSEL KAYNAKÇA Evrendeki kusursuz düzen örneği: Dünya ve Güneş.: http://www.nasa.gov/image-feature/of-other-worlds (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) İnsan doğası Yüce bir yaratıcıya inanma eğilimindedir.: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Mabetler; Kabe: Ahmet Akın’ın arşivinden alınmıştır. Mabetler; Mescid-i Aksa: http://www.zamanvadisi.com/mescid-i-aksa-wallpaper.html/mescid-i-aksa-nedir (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Mabetler; Parthenon Tapınağı: http://www.ancient.eu/uploads/images/3372.jpg?v=1431033347 (Erişim Tarihi: 27/06/2016) Mabetler; Harmandir Sahib: http://i1.trekearth.com/photos/63441/dscn3545.jpg (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Kulağa ezan okuma: Bu kitap için çekilmiştir. Bayramlaşma: http://www.dunyabizim.com/haber/21542/zinde-i-cvid-ona-derler-ki-kurbandir-sana.html (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Cuma Namazı: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Mukabele: Bu kitap için çekilmiştir. Cenaze Namazı: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Abdest ve Teyemmüm Fotoğrafları: Bu kitap için çekilmiştir. Namaz Fotoğrafları: Bu kitap için çekilmiştir. Yeşil Kubbe (Kapak fotoğrafı) : http://www.yenisoz.com.tr/bu-gece-veladet-i-nebi-haber-8568 (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Arap Yarımadası Haritaları: http://www.mumsema.org/konu-disi-basliklar/284784-arap-yarimadasinigosteren-haritadan-mekke-sehri.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mekke (Temsilî resmi): http://www.bilinmeyenler.org/kutsal-mekan-kabe-hakkinda-bilgiler.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mercekli harita: Bu kitap için tasarlanmıştır. Kervan: http://images.fineartamerica.com/images-medium-large/camel-caravan-in-desert-sunset-kanoksakdetboon.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Nur Dağı: http://www.istanbulhaber.com.tr/d/news/116603.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Hira Mağarası-1: http://kutsalmekanfotoskutsalmekanresimleri.blogspot.com.tr/2015/04/hra-dag-magarasnerede-hz-muhammede-ilk.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Hira Mağarası-2: http://www.markatur.com.tr/umre/umrede-ziyaret-yerleri (Erişim Tarihi: 30/06/2016) 140 KAYNAKÇA Safa Tepesi: http://www.fotokritik.com/arama/safa%20tepesi (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Sevr Mağarası: http://www.safakaydin.com.tr/2015/02/hz-muhammedin-dusmanlarindan-saklandigi-magaranin-adi/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Hicret güzergâhı haritası: http://www.islamveihsan.com/interaktif/hicret/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Kuba Mescidi: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Kardeşlik fotoğrafı: Bu kitap için çekilmiştir. Güvercin fotoğrafı: http://www.gergitavangroup.com/baski/index.php/gergi-tavan-group-sizin-icin-secilenler/guvercin-gergi_tavan_group_ozel_secimler_28144792 (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mescid-i Nebî (Temsilî ilk hali): http://www.koskmobilya.com/Mecid-i-Nebevi,PR-1280.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Süleymaniye Camii: http://www.istanbuldakicamiler.com/suleymaniye-camii (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Hudeybiye Mevkiî: http://www.hzmuhammedinhayati.gen.tr/hudeybiye-antlasmasi.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mescid-i Nebî Fotoğrafları: Diyanet İşleri Başkanlığının arşivinden alınmıştır. Kâbe: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Siyer Gazetesi: Bu kitap için çekilmiştir. Arafat Tepesi: http://img.haberler.com/haber/791/auto-haci-adaylari-arafat-heyecani-yasiyor-6546791_o. jpg, (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Çöl: http://www.picswalls.com/pic/desert-wallpapers/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Bahar dalı çiçek fotoğrafı: Bu kitap için çekilmiştir. Kur’an-ı Kerim-1: http://www.insandergisi.com/kuran.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Kur’an Okuyan İhtiyar: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Kur’an-ı Kerim-2: https://www.androidpit.com.tr/uygulamalar/com.wKURANULMECIDTURKCEMEALI (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Kur’an okuyan genç-1: Bu kitap için çekilmiştir. Rahlede Kur’an: http://www.prophetpbuh.com/wpcontent/uploads/2014/02/Beautiful-Quran-Photo-Mushaf-Photos-Books-of-Quran-001.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016) El yazması Kur’an: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kur’an (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Süleymaniye Camii’nde Kur’an: Bu kitap için çekilmiştir. Cüz Gülü: Bu kitap için tasarlanmıştır. Mukabele: Bu kitap için çekilmiştir. Kur’an okuyan hafız: http://www.izmitmuftulugu.gov.tr/detay/haberler/turkiyede-hafiz-sayisi-121-bini-gecti/543/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mehmet Âkif Ersoy: http://www.ogretmen.info/belirligunler&makif.asp (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Tefsir ve Meal Eseri: http://islamiyet.mobi/diyanet-kuran-yolu-tefsiri-epub/ (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Namaz ibadeti: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fotoğraf arşivinden alınmıştır. Hac fotoğrafı: Diyanet İşleri Başkanlığ’nın arşivinden alınmıştır. Kuran okuyan genç-2: Bu kitap için çekilmiştir. Yardım fotoğrafı: http://biglike.com/wp-content/uploads/sites/98/2015/10/people-helping-ducklings.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Ağaç resmi: Bu kitap için tasarlanmıştır. Açık Kur’an fotoğrafı: https://s-media-cache ak0.pinimg.com/736x/0a/ae/f1/0aaef1740c01a243cc5433e34 141 KAYNAKÇA 3a09fe0.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Ahmet Yesevî Temsili Resmi: https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/736x/0a/ae/f1/0aaef1740c01a243cc54 33e343a09fe0.jpg (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Hacı Bektaş Velî Temsili Resmi: http://www.yaraticihayat.com/2013/11/turk-buyukleri-haci-bektas-veli. html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Yunus Emre Temsili Resmi: http://www.yaraticihayat.com/2013/11/turk-buyukleri-haci-bektas-veli.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mevlânâ çizimi: İzzettin Yılmaz Başkar’ın arşivinden alınmıştır. Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri: http://www.kervanyayin.com/HAK-DINI-KURAN-DILI-TEFSIRI-ElmaliliMuhammed-Hamdi-Yazir-Kuran-Tefsiri-samua-10-cilt-Merve,PR-3837.html (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Hasan Basri Çantay’ın Tefsirli Kur’an Meali Görseli: Bu kitap için orijinal halinden kopya edilerek tasarlanmıştır. Kur’an kitabe örneği (Kılıç Ali Paşa Camii Kapısı): http://www.anadolujet.com/aj-tr/anadolujet-magazin/2011/kasim/makaleler/ahsabi-sabirla-mayalamak-kundekari.aspx (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Kur’an kitabe örneği (Topkapı Sarayı, Bab-ı Hümayun): http://www.dunyabulteni.net/mezar-taslari-vekitbeler/253201/topkapi-sarayi-saltanat-kapisi-kitabeleri (Erişim Tarihi: 30/06/2016) Mustafa Kemal ve Arkadaşları Meclisin Açılışı Sırasında Dua ediyor: “Din, Bilim, Uygarlık ve Atatürk”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Ankara, 2007. Orhun Kitabeleri / Bilge Kağan Anıtı: http://www.turkedebiyati.org/gokturk-yazitlari-orhun-abideleri/ (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Mescid-i Haram’da Osmanlı tarafından yapılan revaklar: http://www.dunyabulteni.net/haber/333219/ kbedeki-osmanli-revaklari-yeniden-kuruldu-foto (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Ebû Hanife’nin Türbesi: http://islamdamezhepler.blogspot.com.tr/p/hanefi-mezhebi.html (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) İmam Şafiî’nin Türbesi: http://www.arastiralim.net/ilk/kahirede-mezar-evler.html (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Ahmet Yesevî Türbesi: http://www.turkulkusu.com/hoca-ahmed-yesevi-turbesi/ (Erişim Tarihi: 27/06/2016.) Mevlana Türbesi: Ahmet Akın’ın arşivinden alınmıştır. Mevlana Tipografisi: İzzettin Yılmaz Başkar. Tezhip Örneği: 16. Yüzyıl Zahriye Sahifesi, (Ayasofya- 3958). Minyatür Örneği: Nusret Çolpan. Ebru Örneği: İzzettin Yılmaz Başkar. Çini Örneği: Topkapı Sarayından Çini Örneği. İnternet Kaynakları: www.tdk.gov.tr www.isam.org.tr www.hikem.net www.diyanet.gov.tr www.hadislerleislam.diyanet.gov.tr www.kuranmeali.org.tr www.kuranmeali.com.tr http://turkishstudies.net/Makaleler/812878550_135YavuzerHasan-sos-2225-2237.pdf (Erişim Tarihi: 28/06/2016.) 142