DİYETLE OBEZİTEYİ MÜMKÜN MÜ? YENMEK Yeni bir araştırmaya göre çoğu kişi genetik yapısı yüzünden obez veya aşırı şişmanlık ile mücadele etmektedir. Okula giden çocuklarda obezite son yıllarda giderek artış gösterirken, Centers for Disease Control (CDC) ABD’de %33’ten fazla yetişkinin obez olduğunu bildirmektedir. Bu araştırmada yer alan bilim adamları, aşırı kilolu veya obez olan birinin sağlıklı vücut kitle indeksine dönmesinin gerçekten çok zor olduğunu, fazla miktarda kilo kaybetse dahi, uzun süreli koruma ihtimalinin düşük olduğunu bildiriyorlar. Başka bir deyişle, aşırı şişman bir kişi az kalorili, besin değeri yüksek bir diyetten oluşan bir yaşam tarzını benimsemeye karar verirse, vücut derhal kalori kullanımını en aza indirerek ve aynı zamanda açlığı artıran hormonları aktive ederek yeni bir aşamaya geçmekte ve böylece insanın yağ depolama kapasitesini artırarak beyni aşırı tüketmeye yönlendirmektedir. Başka bir deyişle, vücuda giren yiyecek aniden kesildiği zaman, vücut aç kaldığını düşünmeye başlar ve daha az kalori yakarak yağ depolamaya çabalar. Kıtlık sendromu da denilen bu durum diyet esnasında beynin yapısını değiştirir, kalorisi yüksek yiyecekleri istemeye başlar. Lancet Diabetes & Endocrinology dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, kilo verme programıyla ilk aylarda kilo veren hastaların daha sonra %80 ila %95 ihtimalle bu kiloları tekrar geri aldıklarını belirtiyor. New York Mount Sina’i Icahn Tıp Fakültesi Pediatri ve Psikiyatri Bölümü’nden Doç. Dr. Christopher Ochner şunları söylüyor; “Yaşam tarzında yapılan değişimler, aşırı kilolu insanlarda kalıcı kilo vermeyi de beraberinde getirmesine rağmen, tekrarlanan obezitesi olan kişilerde vücut ağırlığı biyolojik olarak adeta ‘damgalanmış’ ve korunmaktadır”. Araştırmacılar, vücudun diyete gösterdiği biyolojik tepkilerin sadece diyet ve egzersize dayanmadan ele alınarak tedavi edilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Dr. Ochner bu durumu şöyle açıklıyor: “Yaşam tarzı değişiklikleri” hiç kuşkusuz kalıcı kilo verme için gerekli bir koşul olsa da, aynı zamanda doktorlar hastalarını obez olmaktan korumalı ve aşırı kilonun ilk işaretlerini görür görmez önlem almaya zorlamalıdırlar. Hiçbir durumda kişinin obez olmasını beklememelidirler. Vücudun şişmanlık ile ilgili kehanetini siz bir kez yerine getirirseniz, asla o şişmanlıktan kurtulamayız. Doç.Dr.Halil Coşkun twitter.com/drhalilcoskun 26/02/2015 AKŞAM Gazetesi makalesidir. http://www.aksam.com.tr/saglik/diyetle-obeziteyi-yenmek-mumkun -mu/haber-385049 OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR! Yeni araştırmalar, kilo kaybı ameliyatının vücut yağlarının beyin üzerindeki olumsuz etkilerini tersine çevirdiğini gösteriyor. Aşırı yağ sadece vücudunuzda değil, beyninizde de ağırlık yapıyor! Obezite vücuttaki çoğu organa zarar veriyor. Yeni araştırmalar bu organlar arasında beynin de olduğunu gösteriyor. Dahası, araştırmacılar aşırı yağlardan kurtulmanın beyin fonksiyonlarını da iyileştirerek aşırı kiloların olumsuz etkilerini tersine çevirdiğini ortaya koydu. Obezite Cerrrahisi geçiren kişiler üzerinde yapılan yeni araştırma, bu prosedürün beyin üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösterdi, ama başka araştırmalar egzersiz gibi daha az invazif kilo verme stratejilerinin de vücut yağları ile ilgili olduğu düşünülen beyin hasarını tersine çevirebildiğini gösterdi. Bu şunun için önemli: Obez kadın ve erkeklerin Alzheimer hastalığına yakalanma ihtimalinin, normal ağırlığa sahip kişilere kıyasla %35 daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Bazı araştırmalar vücut yağlarının beyindeki bazı proteinleri artırdığını, bunun da kişinin bu hastalığa eğilimini artıran bir dizi olayı tetiklediğini gösteriyor; fareler üzerinde yapılan diğer araştırmalar da, yağ hücrelerinin interleukin 1 adında bir madde salgıladığını ve bu maddenin beyinde şiddetli enflamasyon ile birlikte tıkanmaya yol açabildiğini gösterdi. Kısa bir süre önce yapılan bir araştırmada bir araştırmacı ekibi, obezite operasyonu geçirmek üzere olan 17 kadının beynini inceledi ve bu kadınların beyinlerinin, kontrol grubundaki normal ağırlığa sahip kadınların beyinlerine kıyasla daha hızlı metabolize ettiğini buldu. Kadınlara hem operasyondan önce hem de sonra, kognitif fonksiyon testleri yapıldı. Sonuçlar, operasyondan sonra obez kadınların bıçak altına yatmadan önce görülen sorunlu beyin faaliyetlerinde iyileşme olduğunu ve kognitif fonksiyon testlerinde, özellikle planlama ve organizasyon sırasında kullanılan uygulama fonksiyonunda daha başarılı olduklarını ortaya koydu. Bulgular, yağ kaybının, yağların beyin üzerindeki kötü etkileri de tersine çevirdiğini gösteriyor. Yazarlar makalelerinde obez kişilerin uzun vadeli “beyin metabolik faaliyetinin”, yani beyinlerinin şekeri işleme şeklinin kognitif zayıflamayı hızlandıran veya ona katkıda bulunan yapısal zarara sebep olabileceğini yazıyorlar. Araştırmacılar hâlâ vücut yağlarının beyin üzerindeki tam etkilerini anlamaya çalışıyorlar, ama bir teoriye göre, bu bir olaylar zincirine yol açıyor. Örneğin, ensülin direnci Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarla ilişkilendiriliyor, çünkü ensülin direnci yağ asitleri, enflamasyon ve oksidatif stres ile ilişkilendirildi. Ensülin direnci, obezitenin sebep olabileceği bir metabolik bozukluk. Diğer teoriler ise, belli türde yağların etkileriyle ilgili. Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) vücuda en çok zarar veren yağ türü olan iç organ yağlarının kişide ensülin direnci oluşması ihtimalini arttırdığına ve buna ek olarak karın yağlarının kavramayı da engelleyen stres hormonları üretebileceğine işaret ediyor. Diğer araştırmalar, stres hormonlarının açlık sinyallerine bağlı olduğunu ve bu gibi bozulmaların kişinin açlık ve tokluk hissini değiştirerek obeziteye katkıda bulunabileceğini gösteriyor. NIA’nın Epidemiyoloji, Demografi ve Biyometri Laboratuvarının Nöroepidemiyoloji bölüm şefi Dr. Lenore Launer bir NIH açıklamasında, “Vücut yağları hakkındaki anlayışımız arttıkça, karın yağının tek başına hastalık oluşturan bir organizma olduğu daha açık ortaya çıkıyor,” dedi. Enflamasyon, vücut yağı ile beyinle ilgili hastalıklar, hatta depresyon dâhil çeşitli bozukluklar arasındaki ilişkinin sebebi olarak gösterilmeye devam ediyor. Adipoz dokusu olarak da anılan vücut yağının, enflamasyona sebep olan maddeler oluşturduğuna inanılıyor, bu da onun tahriş etmesinin başlıca yollarından biri olabilir. İşin özü, aşırı vücut yağının vücut üzerindeki etkileri uzunca bir liste oluşturuyor ve bunlardan hiçbiri de iyi değil. Ama işin iyi tarafı, bu aşırı vücut yağlarından kurtulmak, onun beyinde bıraktığı olumsuz etkileri de tersine çevirecektir. Ama elbette herkesin bıçak altına yatması da gerekli değil. * Bu makale TIME dergisinden düzenlenerek alınmıştır. Doç. Dr. Halil Coşkun BARİATRİK CERRAHİ İLE BESLENME KOMPLİKASYONLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ Bariatrik cerrahi ameliyatı sonrasında önerilen beslenme kriterlerine uyulmadığında beslenme yetersizliği ile karşılaşalabilir. Vitamin-mineral suplementleri ve besin değeri yüksek besinler, ameliyat sonrası hem kişinin sağlığı açısından hem de başarılı kilo kaybı için oldukça önemlidir. Bariatrik cerrahi hastaları, ameliyattan sonraki süreçte proteinden zengin diyet uygular, hekiminin önerdiği vitaminmineral suplementlerini kullanır ve rutin tetkiklerini yaptırırsa olası beslenme komplikasyonları ile karşılaşma riskini en aza indirmiş olur. Opreasyon sonrası kişiler, başlangıçta kendilerine önerilen yaşam tarzı değişikliklerini hayatlarına dahil etmek de zorlansalar da; bunu başardıkları takdir de neredeyse tüm sağlık problemlerinin temelinde yatan obeziteyi ortadan kaldırmış olacaklardır. Öneriler ile sağlık için minimum risk, kilo vermede maximum başarı kaçınılmazdır! Ameliyat Sonrası Beslenme Komplikasyonlarını Önlemede Altın Kurallar 1Vitamin-Mineral Suplementlerini Hergün Düzenli Olarak Kullanın! Hekimin önerdiği besin destekleri önerilen dozda ve düzenli olarak kullanılmalıdır. Unutmayınız ki sadece kilo verme döneminde değil, başarılı kilo kaybı sonrasında da olası sağlık problemlerini önlemek ve enerjik olabilmek için bu destek ürünler yaşamınız boyunca size eşlik edebilirler. 1. Rutin Check-up Yaptırın! Beslenme yetersizliği genellikle kısa sürede kolayca fark edilebilmektedir. Fakat önemsenmemiş yada tedavi edilmemiş beslenme yetersizlikleri ciddi komplikasyonlara ve kalıcı hasarlara neden olabilir. Düzenli olarak randevularınıza (doktor, diyetisyen, psikolog gibi) gitmeli ve rutin tetkiklerinizi yaptırmalısınız. 2. Sağlıklı Diyetinizi Sürdürünüz! Ameliyat sonrası en önemli besin öğesi proteinlerdir. Öncelik her zaman proteinler olmalı, günlük en az 60 gr protein aldığınızdan emin olunuz. Mevsimine uygun sebze ve meyveler, kontrollü olmak koşulu ile tam tahıllı ürünler de günlük beslenmenizde yer almalıdır. 3. Sinyal ve Semptomların Farkında Olun! Eğer kendinizde fark ettiğiniz bir değişiklik/semptom olduğunda mutlaka hekiminizin yorumunu alınız. 4. Sizi Destekleyenler ile Aktif Kal! Sizi anlayabildiğini düşündüğünüz ve sizi destekleyen kişilerle iletişimde kalın. Motivasyonunuz ameliyat sonraki sürecinizde sandığınızdan daha önemli. Düzenli vitamin ve mineral suplementi kullanmak, protein ağırlıklı beslenmek ve rutin check-up yaptırmak, bariatrik cerrahi sonrasında sağlıklı ve fit bir yaşamın temel anahtarlarını oluşturmaktadır. * Bu makale wlshelp.com Kerri Seidler den kaynak alınarak hazırlanmıştır. Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASI BESLENME: GLİSEMİK İNDEKS NEDİR? NEDEN ÖNEMLİDİR? Ekmek, pirinç, makarna, kahvaltılık gevrekler, süt ve süt ürünleri, meyveler ve sebzeler günlük diyetin bileşenleridir. Bu bileşenlerin her biri karbonhidrat içerir ve enerji sağlar. Fakat bazı karbonhidratlar vardır ki en iyiler olarak belirtilebilir. İyi karbonhidratlar ile beslenmek kilo kontrolüne yardımcı olduğu gibi kronik hastalıkların (diyabet, kalp hastalıkları ve bazı kanser türleri) riskini de azaltmaktadır. İyi karbonhidratları almanın en iyi yolu GLİSEMİK İNDEKSİ düşük besinleri seçebilmekten geçer. GLİSEMİK İNDEKS; tüketilen besinin referans olarak alınan (glikoz) besine göre kan şekerine olan etkisidir. Besinin glisemik indeksi ne kadar düşükse, kan şekerine olan etkisi o kadar yavaştır. Glisemik İndeks, yenilen besinlerin kan şekerini ne kadar arttırdığı ile ilgilenmektedir. Harvard Medical School uzmanları glisemik indeks katogorilerini bilmek sağlıklı bir yaşam sağlayabileceğini vurgulamaktadırlar. Diyette glisemik indekse dikkat etmek sağlığımızı pek çok açıdan olumlu yönde etkileyebilmektedir. Düşük glisemik indeks; kilo kontrolüne yardımcı olur Yüksek glisemik indeks; meme, prostat, kolorektal ve pankreatik kanser riskini arttırmaktadır Yüksek glisemik indeks; diyabet ve kardiovasküler hastalık riskini de arttırmaktadır Glisemik İndeksi Anlamak! Karbonhidratlı yiyecekler kan şekerini ve insülin seviyesini arttırırlar. Örnek 1: Bir porsiyon pirinç pilavı neredeyse basit şekerlerden glikoz gibi aynı etkiyi gösterir. Kan şekerini ve insülin seviyesini hızlıca arttırır. Örnek 2: Bir porsiyon mercimek yemeği daha yavaş ve daha uzun süreli etkiye sahiptir. Böylelikle kan şekerine ve insülin seviyesine etkisi daha geç olmaktadır. Glisemik İndeksi Kullanmak! Glisemik İndeksi (Gİ) kullanmak çok kolaydır, yüksek Gİ’li besinler yerine düşük Gİ’li besinleri tercih etmek gerekmektedir. Neler Tercih Edebiliriz? 1. Düşük Gİ besinler (Gİ<55): Pek çok meyve, sebze, kuru baklagiller, az yağlı süt ve süt ürünleri, fındık, bezelye 2. Orta Gİ besinler (Gİ=56-69): Patates, mısır, tam tahıllı kahvaltılık gevrekler, makarna, kuskus 3. Yüksek Gİ besinler (Gİ>70): Pirinç, beyaz ekmek, pek çok kahvaltılık gevrek , simit, hamur işleri, pek çok kraker, patates, mısır Herşeyin Ölçüsü Önemlidir! Gİ, sağlıklı besin seçimi için oldukça yararlıdır ancak düşük glisemik indeksli besinleri seçerken miktar kontrolünün de olması gerekmektedir. Örneğin; kepekli makarnanın glisemik indeksi 42 dir, eğer ki makarnayı glisemik indeksi düşük besinlerden diyerek büyük bir porsiyon yenirse kan şekerinin hızlıca yükselmesine neden olur. Ayrıca şunu da bilmeliyiz ki her glisemik indeksi düşük besin, sağlıklı besin değildir! Örneğin Cola’nın glisemik indeksi 63 dür. Aldığınız karbonhidratların Gİ değerlerini internet ortamından araştırarak rahatlıkla bulabilir ve seçimlerinizi sağlıklı ürünler yönünden yaparak beslenmenizi planlayabilirsiniz. * Bu makale Harvard Medical School Health Letter, 2012 kaynak alınarak hazırlanmıştır. Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar BARİATRİK CERRAHİ SONRASI PSİKİYATRİK PROBLEMLERE GENEL YAKLAŞIM VE ÖNERİLER Bariatrik cerrahi hastalarında depresyon varlığının cerrahi sonuçları üzerine etkisi ile ilgili araştırmalar bulunmaktadır. Bu çalışmaların pek çoğu cerrahi öncesi depresif semptomların varlığının kısa dönemdeki cerrahi sonrası sonuçlara etkisi incelenmiştir. Sendromal düzeydeki depresyonun ya da diğer psikiyatrik bozuklukların cerrahi sonrası seyri değiştirip değiştirmediği ile ilgili veriler tutarsızdır. Kalarchian ve arkadaşları yaşam boyu duygudurum veya anksiyete bozuklukları varlığının, hastaların cerrahi sonrası kısa dönem izleminde daha az miktarda kilo vermeleri ile ilişkisini ortaya koymuştur. Hastalar cerrahi sonrası belirgin olarak hala kilolu bile olsalar bedenleri ve kiloları ile ilgili olumsuz algıları da azalmaktadır. Ancak bazı hastalar yine de özellikle derideki sarkmalardan dolayı bedenlerine yönelik olumsuz uğraşlarını sürdürebilirler. Popüler bir konu olarak bariatrik cerrahi sonrası bazı hastalarda alkol kötüye kullanımı veya kumar, kompülsif alışveriş veya kompülsif seks gibi bağımlılık ile ilişkili dürtüsel bozukluklarda artış olduğuna dair vaka bildirimleri mevcuttur. Buna rağmen bu konuda kanıta dayalı çalışma henüz bulunmamaktadır. Yine de bariatrik cerrahi sonrası özellikle alkol ve madde bağımlılığının izlenmesini gerekli kılan mantıklı sebepler vardır. Öncelikle bariatrik cerrahi adaylarının alkol ve madde kullanım bozukluklarının yaşam boyu görülme oranları yüksek, fakat cerrahi öncesi mevcut durumdaki oranları ise düşüktür. Bu durum sigorta şirketleri nezdinde alkol ve madde bağımlılığının ameliyat için bir kontrendikasyon kabul edilmesi sebebiyle hastaların durumlarını gizlemeleri ile ilişkilendirilmiştir. Öte yandan bağımlılık pek çok bariatrik cerrahi merkezinde en önemli kontrendikasyon olarak algılanmaktadır. Ayrıca gastrik bypass alkol metabolizmasını değiştirerek alkolün etkilerini arttırabilir, bu da bu grup hastalarda içme davranışını daha yakından izlemeyi gerekli kılmaktadır. Her ne kadar bariatrik cerrahi hastalarının diyabet, kalp hastalıkları ve kansere bağlı nedenlerden ölüm oranları düşükse de bu grup hastaların diğer ağır obezite hastalarına göre daha yüksek oranda intihar ettiği bildirilmiştir. Suisid oranlarındaki bu artış daha önce mevcut psikiyatrik hastalıkların daha yüksek oranda gözükmesiyle açıklanabileceği gibi, bariatrik cerrahinin aşırı obez bireylerin yaşamları üzerine etkisiyle de açıklanabilir. Bu durumun izahı için uzun ve kısa dönemli takip çalışmalarıyla incelenmeye ihtiyacı vardır. Bu bilgiler ışığında bariatrik cerrahi hastalarının gerek cerrahi işlem öncesi gerekse cerrahi sonrası izlemde, yeme bozuklukları, duygudurum bozuklukları, madde kullanım bozuklukları ve diğer psikiyatrik bozukluklar açısından rutin olarak değerlendirilmeleri ve daha ciddi semptom bildiren hastaları değerlendirme ve tedavi için psikiyatriye yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu hastaların psikiyatrik ve psikososyal yönden dikkatle ele alınması, bireysel olarak yaşam kalitesini arttırdığı gibi ameliyat sonrası kilo verme üzerine olumsuz tesirleri engellemesi bakımından da önemli bir husustur. Halbuki uygulamada psikiyatrik değerlendirmelerin pek çok merkezde klinik yapılandırılmış ölçeklerle yapılandırılmış bildirilmiştir. görüşmeler görüşme ya da çoğu yarı yapıldığı sadece %18’inin ve ölçekler kullandığı Bu makale ile bariatrik cerrahi ile psikiyatri ilişkisinde önemli olan unsurlara genel bir bakış sağlanmıştır. Ağır obezitenin gittikçe artan yaygınlığı ve cerrahi dışı kilo verme tekniklerinin yetersiz olması nedeniyle obezitesi olan hastalara cerrahi yöntemlerin uygulanması giderek artmaktadır. Bariatrik cerrahi halen obezite tedavisinde kilo verdirmede en etkili tedavi yöntemidir. Hastaların pek çoğu cerrahi sonrasında dikkate değer miktarda kilo verir ve verdiği bu kiloyu sürdürür. Bu durum hastaların mortalitesini azalttığı gibi gerek fiziksel gerekse psikiyatrik komorbiditeyi de azaltır. Ne yazık ki bu etkileyici sonuçların sağlanamadığı hastalar da olabilmektedir. Özellikle bu grup hastalardaki iyi sonuçlar elde edilememesi durumu cerrahinin başarısızlığından ziyade psikiyatrik ve psikososyal etkenlerle ilişkilendirilmektedir. Bu yüzden ruh sağlığı uzmanları bariatrik cerrahi hastalarının değerlendirilmesinde temel bir role sahiptirler. Cerrahi işlemin başarısının ne ile ölçüleceği üzerine yapılan tartışmalar, artık sadece kilo vermenin tek başına bir kriter olmadığını, hastaların psikiyatrik ve psikososyal durumu ile yaşam kalitesindeki iyilik hallerinin başarının değerlendirilmesinde önemli bir kriter olduğunu göstermektedir. Bir cerrah obezite cerrahisi için hastayı değerlendirirken hastasının genel sağlık durumunu saptar ve ameliyatın hangi hastalar için riskli hangi hastalar için gerekli olduğu konusunda karar verir. Ameliyat öncesi psikiyatrik değerlendirme ise psikososyal risk faktörlerinin belirlenmesine ve bu bilgilerin hem cerraha hem hastaya sunulması ile mümkün olan en iyi sonucun alınmasına yardımcı olur. Cerrahi öncesi psikiyatrik değerlendirmede standart olmadığı gibi cerrahi sonrası yapılacak psikolojik müdahalelerden hangisinin en uygun ve etkili olarak cerrahi sonuçlarını olumlu yönde etkileyeceği ile ilgili fikir birliği bulunmamaktadır. Bununla birlikte ameliyat öncesi değerlendirme sıklıkla, davranışsal bilişsel, duygusal, gelişimsel alanları kapsar. Ayrıca hastanın mevcut yaşam stresleri, ameliyatla ilgili motivasyonu ve beklentileri de değerlendirilmelidir. Ameliyat öncesi sorunlu psikososyal faktörlerin ve psikiyatrik durumların tespit edilmesi ve bu problemli alanların tedavisi veya düzeltilmesi hastanın cerrahiden elde edeceği faydayı arttırmakta etkili olmasının yanı sıra cerrahın da bu durumlarla ilgili farkındalığının artması ile hastayı daha iyi anlaması tedavi sürecini daha olumlu yönetmesini sağlaması bakımından önemli bir durumdur. Problemli alan tespit edildiğinde yapılacak müdahaleler; farmakolojik girişimler, psiko-eğitim, cerrahi sonrası potansiyel engelleri ele almak için psikoterapi, beslenme danışmanlığı, cerrahi sonrası yakın izlem ve obezite cerrahisi destek grubuna katılıma teşvik gibi yöntemlerden biri veya daha fazlası olabilir. Bütün bu durumlar göz önüne alındığında bariatrik cerrahi hastalarında cerrahi öncesi değerlendirme, içinde ruh sağlığı çalışanının da bulunduğu multidisipliner bir ekip tarafından yapılması gerekmektedir. Yrd. Doç. Dr. Güzin Elbüken Sevinçer Neuropsychiatric Research Institute, Fargo, North Dakota, ABD * Bu makale Güzin Sevinçer ve ark. tarafından Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2014; 6(1):32-44 dergisinde yayımlanmış ve buradan alıntı yapılmıştır. BARİATRİK CERRAHİ SONRASI YEME BOZUKLUKLARI: GENEL YAKLAŞIM Bariatrik cerrahi yeme davranışında büyük değişiklikleri gerektirir. Midenin küçülmesi herhangi bir öğünde yenebilen gıda miktarını büyük ölçüde azaltmayı gerektirir ve bu durum kilo vermenin temel mekanizmasıdır. Hastalar az miktarda yemeye, bütün gıdaları iyi çiğnemeye ve tokluk hissi oluşur oluşmaz yemeyi durdurmaya yönlendirilirler. Ameliyattan sonraki ilk 6 ayda üst gastrointestinal sistemin dolgunluğuna cevaben ortaya çıkan kusmalar sık görülür. Kusmalar istemsiz ya da rahatsızlık hissine bağlı olarak istemli gerçekleşebilir. Ancak istemli olan kusmalar zayıflama amaçlı olmayıp, rahatsızlık hissini gidermeye yöneliktir. Gastrik kısıtlamayla beraber malabsorbsiyonu da kullanan gastrik bypass gibi yöntemler dumping sendromu, vitamin eksiklikleri ve diyare gibi ilave riskler taşımaktadır. Pek çok hasta için uygun gıda seçimleri bu semptomların ortaya çıkmasını engeller. Daha da az sayıda bir hasta grubunda ise postprandiyal hipoglisemi belirtileri aylar hatta yıllar sonra ortaya çıkabilmekte olup bu durum diyet veya ilaç tedavisine dirençli seyretmektedir. Diyete uyum konusunda problemler de sık gözlenmektedir. Bazı hastalar, yeme biçimlerini yüksek kalori içeren sıvılar alımında artış veya atıştırma yoluyla yeme şekline dönüştürerek ameliyatın ideal sonuçlarını elde etmeyi zorlaştırır. Diğer bazı hastalarsa verilmek istenen kiloya ulaşma sonrasında yeniden kilo alımıyla neticelenen kalori alımını zaman içinde yavaş yavaş arttıran bir yeme davranışı sergilerler. Bu tarz uyumsuz yeme davranışı gösteren hastalar için davranışsal kilo verme yöntemlerinin uygulanması ve Bariatrik Beslenme Uzmanına yönlendirilmesi önerilmiştir. Tüm bu durumlar, ameliyat sonrası yeme tutumlarındaki değişiklikleri davranışsal açıdan izah ederken göz önüne alınması gereken konulardır. Çünkü oluşan bu yeme problemlerinin dürtüsel yeme atakları ya da kendini kusturma gibi belirtilerle seyreden özgül yeme bozukluklarından ayırt edilebilmesi gerekmektedir. Bariatrik cerrahi sonrası yeme bozuklukları denilince cerrahi sonuçlarını da doğrudan etkilemesi bakımından ilk akla gelen tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Tıkınırcasına yeme bozukluğu cerrahi sonrası yeme davranışının düzenlenmesini zorlaştıran bir durum olması bakımından önemlidir. Bariatrik cerrahi hastalarında tıkınırcasına yeme bozukluğu prevalansı % 2 ile % 49 arasında bildirilmiştir. Ayrıca tıkınırcasına yeme bozukluğu olan obez hastalarda yeme bozukluğu bulunmayan obez hastalara göre diğer psikiyatrik bozuklukların da daha yüksek oranda bulunduğu gösterilmiştir. Ameliyatın yeme bozukluklarına etkisi bakımından birçok çalışma bariatrik cerrahinin yeme bozukluklarını düzelttiği, yeme tutumlarını olumlu yönde değiştirdiği, kilo ve bedenle ilgili uğraşıları azalttığını göstermektedir. Bu, özellikle tıkınırca yeme epizodları için geçerli olup, bariatrik cerrahi sonrası geçici bir süre bile olsa tıkınırcasına yeme bozukluğunun tamamen düzeldiğini bildiren yazarlar bile olmuştur. Ancak tıkınırcasına yeme bozukluğunun cerrahi sonuçları üzerine etkisini araştıran çalışmaların sonuçları birbiriyle tutarsızdır. Çünkü farklı değerlendirme metodları farklı cerrahi teknikler, izlem süresi ve araştırmanın hangi zaman diliminde yapıldığı çalışmadan çalışmaya değişmektedir. Cerrahi sonrası tıkınırcasına yeme davranışının değerlendirilmesi ile ilgili önemli bir konu da DSM-IV tıkınırcasına yeme bozukluğu tanısının “normal yenebilecek miktardan daha fazla miktarda gıda alımı” tanımına dayalı olmasıdır. Ancak cerrahiden hemen sonra başlayan tıkınırcasına yemenin daha az kilo verme ve yeniden kilo alımıyla ilişkili olduğu bulunmuştur. Dolayısıyla cerrahi sonrasında tıkınırcasına yeme problemlerinin takibi önerilmektedir ve bazen bu problem için gerek psikoterapi gerekse ilaçla tedavi gerekebilmektedir. Bariatrik cerrahi sonrası patolojik veya normal yeme davranışının ayrımı tartışmalı bir konudur. Birçok hastada ameliyat sonrası kusma ve regurjitasyon görülmekte olup, hastalar bunu engellemek için mecburen küçük miktarlarda yemek ve sık çiğnemek zorunda kalırlar. Bu durum bilinçli yapılan bir yeme davranışı değişikliği değildir. Bariatrik cerrahi hastaları kiloları sabit bir düzeye ulaştıktan sonra tekrar kilo almaktan aşırı derecede korkarlar. Bunun sonucunda kasıtlı olarak daha az yemeye başlarlar ve buna bağlı olarak yatkın olan kişilerde tıkınırcasına yeme atakları ortaya çıkabilir. Hatta anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza gelişen vaka bildirileri de bulunmaktadır. Ameliyat sonrası ortaya çıkan yeme bozuklukları her ne kadar DSM IV yeme bozuklukları kriterlerini tam olarak karşılamasa da işlevsellikte bozulma ve belirgin düzeyde sıkıntıya yol açmaktadır. Bu durumun başlı başına bir bozukluk olup olmadığı tartışmalı ise de Segal ve arkadaşları cerrahiyle ilişkili yeme bozuklukları başlığı altında “cerrahi sonrası yemeden kaçınma bozukluğu” tanısını önermişlerdir. Buna göre bu bozukluk, anksiyete ile beraber laksatif kullanımı, diyet kısıtlaması, hızlı kilo verme ve beden imajı tatminsizliği gibi kriterlerden oluşan bozulmuş yeme biçimi şeklinde tanımlanmıştır. Bu bozukluğun yeme bozuklarından ayrı bir antite olup olmadığı ile ilgili yeterli araştırma mevcut olmamasına rağmen bazı hastalarda cerrahiyle ilişkili bilindik yeme bozukluklarının gelişebileceğini göz önünde bulundurmak önemlidir. Bu tip hastaların klinik idaresi için ruh sağlığı uzmanına yönlendirilmesi gerekmektedir. Yrd. Doç. Dr. Güzin Elbüken Sevinçer Neuropsychiatric Research Institute, Fargo, North Dakota, ABD * Bu makale Güzin Sevinçer ve ark. tarafından Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2014; 6(1):32-44 dergisinde yapılmıştır. yayımlanmış ve buradan alıntı